Elhamdulillahi Rabbil Alemin vel akibetül müttakin Vessalatu vesselamu ala Resulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Şimdi birkaç derstir biliyorsunuz namazla ilgili konuları anlatmaya çalışıyoruz Müslümanlarda şöyle bir şey var yani siz insanları Kur’an’ı Kerim’e çağırdıkça onlar illa Kur’an’ın üzerini bir şeyle örtmeye çalışıyorlar. Özellikle hadisle örtme konusunda çok büyük bir gayret var. Bunu da en çok namaz konusunda yapıyorlar hadi söyleyin bakayım Kur’an’ı Kerim’de namaz var mı? Söyleyin bakayım Kur’an’ı Kerim’de namaz vakitleri var mı diye? Şimdi bunun manası nedir? Bunun manası Kur’an’ı Kerim eksik bir kitaptır, Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem o kitabı tamamlamıştır. O zaman ikili bir yapı oluşuyor. Siz Allah’ın ayetine çağırdığınız zaman o da yanına hemen ikinci bir tanrı gibi Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemi koyuyor. Ona sorsan ikinci tanrı demez. Hâşâ ne demek, estağfurullah sen iftira ediyorsun falan filanda. Niye ayet dediğimiz zaman ona alternatif olarak hadisi öne sürüyorsun? Kur’an’ı Kerim’i okuduğumuz zaman niye hemen bir tepki göstererek neden hadis okumuyorsun, diyorsun? Bunun zihinsel arka planında ne var? Onun için şeyde, ayeti kerimede vardır Nisa suresinde 50’li ayetlerdi, onu şey yaparsanız. (Nisa suresi 61. ayet) “Onlara dense ki Allah’ın indirdiğine, Allah’ın Resulüne gelin dendiği zaman o münafıkları görürsün ki senden yüz çevirmiş kaçıyorlar.” Şimdi burada denebilir ki Allah’ın resulü kelimesi geçiyor evet doğru. Resul ne demek? Sürekli tekrarlıyoruz, kendi sözünü söyleyene Resul denmez. Resul, Allah’tan aldığını insanlara tebliğ eden demektir bu da Kur’an’ı Kerim’dir. Bir de Kur’an’ın yanında hikmet vardır ki o da Kur’an’ı Kerim’den çıkarılmış doğru bilgilerdir. Şimdi ikisini birbirine alternatif gibi gösterme çok yaygın bir hastalıktır bir de bir başka yaygın bir hastalık ta sünnetin Kur’an üzerinde hâkim olduğuna inanmaktır. Bunu “es sünnetü kadiatu alel kitap” (yazımım hatalı oldu sanırım 3.42) ifadesiyle ortaya koyarlar. Şimdi Kur’an’da namaz var mı? Olmaz olur mu? Onu burda sürekli anlatıyoruz ve enteresan internetten gelen yazılar var, şeyler var, adeta Kur’an’la mücadele ediyorlar, İslam adına Kur’an’la mücadele ediyorlar. Ayetleri yanlış tarafa çekmek için büyük bir gayret gösteriliyor. O bakımdan buradaki dersler son derece önemlidir. Efendim işte siz çok şey yapıyorsunuz, gereksiz şeyleri, ayetleri başka taraflara doğru çekiyorsunuz, şunu bunu yapıyorsunuz falan deniyor. Zaten biz en baştan şunu söylemiştik her defasında tekrarlıyoruz. Geçen hafta da tekrarladık Allah’u Teala “namazı kıl” emrini bütün nebilere verdiği için ayrıntı göstermesine gerek yok.
Geçen hafta bir şey daha burada konuştuktan sonra bir şey daha aklıma geldi. Şimdi Resulüllah sallallahu aleyhi ve selemle namazı kıl emri verildiği zaman Cebrail aleyhisselam Resulüllaha namazın nasıl kılındığını anlatmıyor o Cibril hadisinde orada çok dikkatimi çekti. Hadiste namazın vakitleri öne alınıyor, namazın şekli değil. Şu anlaşılıyor ki şeyde, Nesai rivayetinde şu var. “Önde diyor Cebrail arkasında Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem onun arkasında da müminler Kâbe-i Şerif’in yanında iki gün namaz kıldık. diyorlar. O iki gün içersinde Cebrail’in anlattığı bu senin ve senden önceki ümmetlerin namaz vakitleridir, diyor. Vakit işte bu iki şey arasındadır. Vakit konusunda Müslümanlarda da çok ciddi yanlışların olduğunu sürekli söylüyoruz, burada anlatıyoruz. Demek ki vakit konusunda bir problem çıkmış önceki ümmetlerde ki ya da sorular ortaya çıkmış ki Cebrail aleyhisselam gelmiş vakit hususunda konuyu anlatmış. Bugünde biz mesela yatsı namazını kılıp bitirdiğimiz zaman ezanlar okunuyor. Peki, niye böyle biz mi yanlışız öbürlerimi yanlış? Kur’an ve sünnete baktığımız zaman yaptığımızın doğru olduğu ortada, mezheplerin büyük imamlarına baktığımız zaman yaptığımızın doğru olduğu ortada ama Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında yaşadığınızı düşünün biz şimdi açıp insanlara ayeti gösteriyoruz namaz vakitleriyle alakalı. Resulüllahın uygulamalarını gösteriyoruz, mezheplerin uygulamalarını gösteriyoruz bütün bunları göstermemize rağmen kimsede bir kıpırdama yok. Şimdi Ramazan geliyor yine bu millete büyük ızdırap çektirecekler, göreceksiniz. Yani hiçbir kıpırdama yok, kıpırdama yokta elinizde bir delil var mı, o da yok. Şimdi Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında bunların hiç birisi yok. Birisine çıkarıp göstereceği bir kitap yok. İşte bir şey bizim şu anda gösterdiğimiz hiçbir şey yok. Mecburen Cebrail aleyhisselam geliyor ve o vakitlerde ona o ibadetleri yaptırıyor. Yine işte burada işte illa var mı, Kur’an’da var mı falan diye Kur’an’ı işlevsiz hale getirme gayretleri devam ediyor, edecekte.
Bu arada size şunu okuyayım. Bu şeyde, Ali İmran suresinde baştan da okuduğumuz bir ayet vardır 191. ayet. Estauzubillah, hani namaz kılmanın Allah’ın zikri olduğunu baştan beri söylüyoruz, ilgili ayetlerle (Taha suresi 14. ayet)“ve ekımis salâte li zikrî” “benim zikrim için namazı kıl” yani Kur’an için namazı kıl. İşte burada o zikrullahın geçtiği ayetlerden bir tanesi şöyle şekil şartıyla birlikte (Ali İmran 191. ayet) şimdi “Allah’ı zikredenler ayakta, oturarak ve yanları üzerinde Allah’ı zikredenler” Şimdi bu acaba nedir? Şimdi şöyle akla gelir çok rahat bir şekilde (Sen şuradan bir deve kesimini hazırla) Yani siz yürürken Allah’ı zikredin, otururken Allah’ı zikredin ve yatarken zikredin ve devamına baktığınız zaman o daha çok akla geliyor. “Allah’ı zikredenler ayakta, oturarak ve yanları üzerinde göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler” yani kafalarını çalıştırırlar. Ne var acaba diye? “Ya Rabbi! Bunları boşuna yaratmış değilsin derler” “Ya Rabbi! Senin hiçbir eksiğin yok bizi o ateşin azabından koru” (Ali İmran 192. ayet) “Rabbena inneke men tudhılin nâre fe kad ahzeytehu” diye devam ediyor. Şimdi burada yani denir ki tefekkür ediyorlar. Bunun namazla bir alakası var mı? Hani bir usül Cenabı Hak koymuştu, bir yöntem koymuştu. Bir yerde bir ayet bir şey söylüyorsa bir başka yerde bir ayet onun açıklamasını yapıyor. Şimdi bunun ikinci ayetini Nisa suresinin 103. ayetinde buluyoruz. 102. ayetle beraber okuyalım. Burada şimdi Arapçası oldukça önemli o bakımdan dil açısından da dikkatleri çekmek istiyorum. 101. ayette biliyorsunuz işte “Yolculuk sırasında eğer karşınıza düşman çıkarsa namazı kısaltmanızda günah yoktur” diyor Allah’u Teala. İşte yolcular normalde iki rekât yani Resulüllahın bütün yolculuklarında dört rekâtlık namazları iki rekât kıldığına dair rivayetlerde tam bir ittifak var. (Nisa suresi 101. ayet) “Yolcu iken kısaltmanızda günah yoktur” derken Burada 102. ayette tek rekâta düştüğünü biliyoruz. Burada şu iki şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. (Nisa suresi 102. ayet)“Ve izâ kunte fîhim” “Ya Muhammed! sen onların içersinde olursan o yolcular arasında olursan” Şimdi o bir önceki ayette namazı kısaltmanızda günah yoktur ifadesinden sonra, (Nisa suresi102. ayet)“Ya Muhammed sen o yolcular arasında olursan karşınıza da düşman çıkarsa” “fe ekamte lehumus salâte” ekamte, ekame, ikame tam kılmak manasında. (Abdulaziz bey Cemal beyle Arapça konuşuyor.) “Sen onlar için namazı tam kılarsan” Kısaltmanızda günah yoktur diyor ya o zaman tam da kılabilirsin demektir. “Sen tam kılarsan onlardan bir taife kıyamda bulunsun” birisi kıyam yapıyor, birisi de ikame yapıyor. Allah’ın resulü tam kılıyor öbürü verilen ruhsatı kullanıyor. “ve es salate” kelimesi “o namazı” es salate yani o kısaltılması caiz olan namazı sen tam kılarsan, öbürleri kısaltarak kılıyor. Şimdi ondan sonraki ayette diyor ki yani 103. ayette “Fe izâ kadaytumus salâte” “o namazı kılarken” kıldıktan sonra değil bizde bu kaza kelimesi maalesef kelimenin yanlış anlamına çekilmiştir, bir namazı vaktinin dışında kılmak gibi ki bugün ki Arapça sözlüklere de bakarsanız hiç birinde böyle bir ifade yoktur. Sadece belki fıkıh literatürüne atfen böyle bir şey söylerler, fakihler bu manada da kullanır diye. Yoksa Arapçada bir şeyi tam ve zamanında yapma, manasına gelir. “Fe izâ kadaytumus salâte” “siz o namazı kılarken” burada da es salate var, bir öncesinde de es salate var yani o tek rekâta düşürdüğünüz namazı. Tek rekâtlı namazı kılarken “fezkurûllâhe” yani yine hatırlayalım, bunu tekrar ediyorum kusura bakmayın çünkü bize gelen o yorumlar, meillerde böyle Kur’an’ı Kerim’i işlevsiz bırakmak için canla başla çalışan bir ekip olduğunu görüyoruz. En küçük bir hata arıyorlar ki oradan girsinler yani böyle uzman bir ekip, sıradan halktan birisi değil yani aslında bu bizim en büyük karımız aynı zamanda. Biraz canımızı sıkıyor ama yoksa en büyük karımızda o yoksa bu kadar dikkatli çalışmayız. “Fe izâ kadaytumus salâte” “Siz o namazı kılarken” “fezkurûllâhe” “Allah’ı zikredin” “kıyâmen” “ayakta” şimdi namaz kılıyorsun ayaktasın Allah’ı zikrediyorsun daha önce okumuştuk ne yapıyoruz? Kur’an okuyoruz, Fatiha’dır, zammı suredir. Peki, ondan sonra diyor ki “ve kuûden” “oturarak Allah’ı zikredin” “ve alâ cunûbikum” “ve yanlarınız üzerinde” şimdi cunûbikum var bir de cenbükum var yani bir cunûb var bir de cenb var Kur’an’ı Kerim’de. Cenb yan demek cunub yanlar demektir. Şimdi mesela cenb kelimesinin geçtiği ayette var. Yunus suresinde, ona bir baksana Yahya “âli cenbihî ev kâiden ev kâimâ” diye bir ayet var. 19’mu? 12, evet 208. sayfa Yunus 12. ayet, burada diyor ki: “Ve izâ messel insâned durru deânâ li cenbihî” “Bir insan başına bir sıkıntı geldiği zaman yan üstü yatarken dua eder” “ev kâiden” “oturarak” “ev kâimâ” “ya da ayakta” kâiden oturarak, kaima ayakta, li cenbihî yan üstü, şimdi hepimizin başından bu tür olaylar geçer, her halükarda dua ederiz. Yatarken de ederiz, ayakta da ederiz, oturduğumuz zamanda ederiz. Her zaman Cenabı Hakk’tan yardım isteriz.
Bir katılımcı: Genel çerçeveyi çizmiş.
Abdulaziz Bayındır: Ha genel çerçeveyi çizmiş, evet. “problemi giderildiği zaman hallettiği zaman, hiç ilgilenmez sanki başına hiçbir şey gelmemiş gibi hiç o duayı yapan o adam değilmiş gibi yürür gider.” Şimdi burada li cenbihî kelimesi var yanı şimdi öbür tarafta da alâ cunûbikum kelimesi var yanlar. Şimdi yanlar ne demek acaba? İşte Kur’an’ı Kerim’de buna çok dikkat etmek lazım. Mesela birkaç gün önce ben kendi açımdan da fark ettim biz Kur’an’ı Kerim’e meal verirken sözlüğü birinci sıraya aldığımızı fark ettim. Sözlüğü birinci sıraya aldığınız zaman tarih içersinde kelimeler üzerinde meydana gelen değişiklikleri fark edemiyorsunuz ve ona kapılıp gidiyorsunuz. O sırada ayet anlaşılmaz anlama geliyor ve acayip bir anlam ortaya çıkıyor. Sonra bir bakıyorsunuz ki bir başka ayet oradaki o problemi öylesine güzel çözmüş ki oradan o kelimenin anlamını bulabiliyorsunuz. Şimdi yani bu hafta hissettim ciddi eksiklerimiz olduğunu tabi bitmeyecek bu ömür bitene kadar bu eksikleri görmeye devam edeceğiz.
Dolayısıyla, kelimelere anlam verirken Kur’an’ı Kerim’in kendi içyapısından hareketle anlam vermek lazım. Şimdi mesela neyi fark ettin derseniz? Çok şey fark ettim de bir tanesini size söyleyeyim sadece burada belki bir işe yarar. Allah’a çok şükür şey belki bugün yayınlanır takvimimiz, takvimle ilgili çalışmalar tamamlandı Allah’a hamd olsun. Fakat şimdi kutup bölgesindeki güneşin doğmadığı bir zamanda güneşe var mı diyeceğiz yok mu diyeceğiz? Yok diyorduk, mesela, ben bu haftaya kadar öyle diyordum. Mesela şimdi Taha 130 “Güneşin doğmasından önce ve batmasından önce Cenabı Hakk’a tesbih et” diyor. Şimdi Güneşin doğmasından önce ve batmasından önce dediğiniz zaman, şimdi hepinizde zihninizi bir kontrol edin. Biz güneş dediğimiz zaman o ışık kümesini toplu halde görürsek adına güneş diyoruz. Yoksa güneşin ışığı diyoruz. Şimdi fakat Allah’u Teala bir başka ayette diyor ki (Yunus suresi 5. ayet): “Güneşi sizin için ziya yapan odur” yani bir aydınlık, ondan sonra ben oradan şunu anlıyordum. Tamam, biz güneşin kendini görme şansına zaten sahip değiliz. Bizim güneş dediğimiz oradan bize gelen ışıklardır. O ışık kümesine güneş diyoruz. Aslında asıl güneş arka tarafta, onu görme şansımız yok çünkü ışık onu kapatıyor, görmemizi engelliyor. Aya’da diyor işte Ay’ın da diyor, üzerine aydınlığın indiği kadarını görürsünüz diyor. (Yunus suresi 5. ayet): “Ay’da sizin için bir aydınlık haline getirmişizdir” Orda ne kadarını görüyorsanız, Ay’ın tamamını gördüğünüzde diyorsunuz ki dolunay, aslında o ayı hiç görmediğiniz zaman da aynı cisim orda duruyor ama göremiyorsunuz. Onun üzerine güneşten yansıyan ışığı görüyorsunuz o ışıkta sürekli değiştiği için bazen dolunay diyorsunuz bazen yarım ay diyorsunuz, bazen efendim hilal diyorsunuz. Tamam, bu da iyi, şimdi sonra ben geçende kendi kendime dedim ki bu ziya kelimesini biz sözlüklere göre adlandırıyoruz acaba Kur’an’ı Kerim bu ziyaya ne anlam veriyor? Onda şuradan Svalbard’a yaptığımız seyahatte güneş ufkun öğlende on derece altında. Öğlen de on derece altında demek onun dışında işte 25–30 dereceye düşüyor, iniyor aşağıya, öyle bir durumdayken havanın aydınlık olması mümkün gözükmüyor. Ama bakıyorsunuz ki hava üst taraf aydınlanmış ama yeryüzüne aydınlık gelmemiş gerçi çok kesik bulutlar var oralarda. Şimdi burada güneş diyecek miyiz? Fakat ben burada çok sıkıntı çekmiştim fakat geçen de Nur suresinin 35. ayeti varya “yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr” şimdi “Allâhu nûrus semâvâti vel ard” Nur suresi 35. ayet,24. sure,353. sayfa şimdi burada diyor ki, Bir zeytinyağı ile çalıştırılan bir kandilden bahsediyor. Orada diyor ki: “yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr” “Ateş dokunmasa bile onun yağı parlıyor” şimdi o yağın parıldamasının bir yeri aydınlatması mümkün mü? O kendi yağda gözükebilir değil mi bu aydınlık dışarıda gözükmez yani. O zaman ziya kelimesinin en alt seviyesi orası oluyor. Peki, o zaman Svalbard’da o kış günü, güneş ışıklarının öğlen vakti ufkun 10 derece altında olduğu bir anda, o siz gökyüzünde masmavi görüyorsunuz gökyüzünü yani o fecri kazip teki aydınlık değil o, net bir mavilik var. Onu inşallah yayınladığımız zaman görürsünüz, net bir maviliği görüyorsunuz orda. Ha işte o yudîu o zaman ne oluyor? 24.13…… anlayamadım Ora için güneş o, o aydınlık.
Şeyde kelimelere Kuran’daki anlamı verdiniz mi bu defa hiçbir ayet devre dışı kalmıyor. O zaman müthiş bir bütünlük ortaya çıkıyor. Şimdi aynı şey bilmem anlatabildim mi? Yani bakıyorsunuz ki tamam kardeşim, biz bunu Tromso’da yaptık. Resulüllahın da ona göre bir tarifi var. Siz derin vadilerde mesela ben bizim köyden biliyorum. Güneşi ne zaman görürsünüz, güneşin doğduğunu batı taraftaki dağın tepesine vurmasıyla anlarsınız. Sizin vadinize güneş gelene kadar öğlen yaklaşır. Hatta bizim yani ikindiden önce güneş kaybolur, kendisi kaybolur, bizim güneş dediğim. Işığı akşam namazına kadar karşı dağın tepesinde gözükür. Orda kaybolduğu zaman battı diyeceksiniz, aynı onun gibi orda. İşte güneşi ziya yaptık dediği zaman Allah’u Teala bu defa siz ayetleri ona göre anlayacaksınız ama aksi takdir de şu söylediğimi siz sözlüklerde arayın derseniz, bu ayetleri anlama şansınız ortadan kalkıyor. İşte şeyden Erzurum, Tortum, Diker köyü, Tortumdan aşağı doğru giderken kayaları en yüksek olan yerdir orası. Şöyle yukarıya doğru baktınız mı kesin şapkanız düşer. Ben çocukken bir kere kayaların tepesine çıkmıştım. Erzurum-Artvin karayoludur orası, kamyonlar çocuk arabası gibi gözüküyordu bana. Ben o kadar yüksek başka yerde görmedim kaya olarak. Şimdi evet, seste problem yok değil mi? Şikâyetler varda yani ona göre.
Şimdi o zaman alâ cunûbikum ne demek buraya geliyorum. Alâ cunûbikum un karşılığını sözlüklerden anlarsanız benim o namaz vakitleri hakikaten hesabı bir türlü tutturamıyoruz. Yani bu tekrar geriye almamızın sebebi tamam görüntüler şunu bunu yaptık ama bir de bunun matematiğini yapmak lazım. Allaha şükür onun matematiği bu hafta tamamlandı ona çok sevindim çok şükürler olsun, en zor şey matematik, zaten olayı matematiğe dökmek. İşte onu da yapabilmek için de bütün bu ayrıntıları bilmek gerekiyor ve bu ayrıntılar yani Kur’an’sız olmasına ihtimal yok. Yani Kur’an’ı Kerim’in bakın ne kadar ayrıntı verdiğini görüyor musunuz? Yani Svalbard’a gitmeden o ayeti de anlamıyorsunuz. Oraya gidip göreceksiniz ki anlayasınız ayeti tabi yaratan o, yaratanın kitabı bu. Şimdi şeyde de alâ cunûbikum ne demek? alâ cunûbikumu da Allah’u Teala bir başka yerde yanlarınız üzerine şimdi yanlarınız üzerine derken şurayı (gövdenin her iki yanını gösterdi) anlayabilirsiniz. İnsan bir yan üzerine yatar, öbür yan üzerine yatar. İki yan üzerine yatamaz. Yanlarınız üzerine dediği zaman iki olmaz, üç olması lazım en az, dörtte olabilir. Bir insan için üç yan denmez ya iki olacak ya dört olacak çünkü. O zaman hangi organlar acaba? O Şimdi şeyi açabilirseniz? Hacc suresinin 36. ayeti, 22. sure 335. sayfa. Burada Allah’u Teala neyi kullanıyor? Birde yani Kur’an’ı Kerim’in ihtişamına şaşmamak mümkün değil gerçekten. Allah her şeyi örnekle anlatıyor. Karşınıza bir örnek koyuyor bunu o örnekten çıkarabiliyorsunuz. (Kehf suresi 54. ayet) “Bu Kur’an’da her örneği döne döne anlattık” diyor. Şimdi alâ cunûbikum un örneğine bakacağız hep beraber. Yani yanlarının üzerine ne demek? Allah onu bir örnekle bize anlatıyor. Hiçbir sözlük sizin karşınıza bir sahne çıkarmaz. Onu sadece anlatır ama Allah Kur’an’da kelimenin anlamını örnekle anlatıyor. Şimdi bakın diyor ki, bazıları bunları söyleyince hadi şu da var mı? Bu da var mı? Sanki her şeyden biz mi sorumluyuz kardeşim, kurun Süleymaniye vakfı gibi yüzlerce araştırma merkezi bizde bir sürü şeyler öğrenelim. Bizim gücümüz ne, şeyimiz ne yani? Yapabildiğimiz kadarını yapmaya çalışıyoruz. Burada diyor ki Allah’u Teala (Hacc suresinin 36. ayet): “Vel budne cealnâhâ lekum min şeâirillâhi” budne, buna iri gövdeli hayvanlar diyorlar, değil. Resulüllah bunu çok güzel anlatmış el musin (emin değilim yazımdan) diye yani yaşını tamamlamış hayvanlar yani büluğa ermemiş hayvanlar. İşte koyun, keçi bir yaşında sığırlar iki yaşını tamamladığı zaman, deve beş yaşını tamamladığı zaman yani bedensel gelişimini tamamlamış olan hayvanlar. “onu sizin için Allah’a kulluğun simgelerinden yaptık onlarda sizin hayrınız için istifade edersiniz. Onlar sıra sıra dururken Allah’ın adını onların üzerine anın” Şimdi şöyle şu deve kesimiyle ilgili istersen orayı gösterebilirsin, sen orayı bir aç. Oradaki resim pek güzel değil ama en azından bilgi veriyor o konuda. En başa al ben yavaş yavaş idare edeyim. Şimdi bakın dikkat edin. Tabi bu böyle olmayacak, aslında burada bir kapalı alana alınmış hayvanlar, açık alanda ve daha büyük bir alanda sıra sıra gene ayakta duruyor hayvanlar, bir kısım develerde kesilmiş vaziyette. Ama şuna bakın bu develer olabilecek en kolay şekilde kesiliyor, ayakta hiç bağlanmadan. Bir keresinde biz deve kesmeye kalktıkta hacda kaç kişi, anamız ağladı sonra beceremedik yoldan birisi geldi hemen anında kesti bitirdi. Şimdi burada bir şey diyor Allah’u Teala diyor ki: “ O kestiğiniz hayvanların üzerine Allah’ın adını onlar ayakta sıra sıra diziliyken anın” Hayvanları ayakta kesin diyor. İster koyun keçi olsun, ister sığır, ister deve olsun. Peki, nasıl kesin diyor? (Kevser suresi 2. ayet) “Fe salli li rabbike venhar” Nahr ne? Şu tam göğsün şu üsteki V gibi olan yer varya asıl atardamar, değil mi, oradan geçiyor. Ha işte üçgen bir bıçak sapladığınız an, o anda iki tarafı da damarları kesiyor. Ve siz yani bu işin ameliyat yapanlara gerek yok, ben bile biliyorum yani elimi kestiğim zaman, baba mesleği odun, kömür, kereste işleriydi yani benim şu ellerime baksanız her tarafta bir sürü yaralar hala duruyor. Mesela, baltayla şuraya vurduğum zaman, şu izi burada gözüküyor ama ben hiç fark edemedim ki buradan kesmişim eti, her taraf kan, bu kan nereden geliyor ya? Şöyle bakıyorum, bir baktım şuradan kan fışkırıyor. Şimdi keskin bir şeyle kestiğin zaman kesilen kişinin onu hissetmesi için aradan epey bir zaman geçiyor. Burada da ayakta kesilen hayvanın tam şurasını (nahr bölgesini gösteriyor) biraz sonra göreceğiz, bıçağı saplıyor, baktım Avrupada da öyle kesiyorlar büyükbaş hayvanları, üçgen bir bıçak saplıyorlar, küçücük bir yerden, oradan hortumla alıyorlar bütün kanını ama büyük baş hayvanları öyle yapıyorlar. Şimdi tam şuraya bıçak saplandığı an kan beyne gitmiyor. O anda zaten hissetmemeye başlıyor. Kan beyne gitmediği için bir müddet sonra uyuşuyor olduğu yerde çöküp kalıyor. Hiç farkına bile varmıyor hayvan, dolayısıyla hayvan strese girmiyor. Ve hayvana hiç bir şekilde müdahale etmiyorsunuz. Sıra sıra dururken hayvanların başını okşarken buraya bir bıçak tamam, bitti. Yatırma, bağlama falan hiç birisi yok. Peki, o zaman ne olacak? Diyor ki (Hacc suresinin 36. ayet): “fe izâ vecebet cunûbuhâ” “yanları yere yapıştığı zaman” şimdi şu deve kesimini takip edin, bakın, adam bir kişi, tek bir kişi, bir deveyi kesmesi bir, iki saniye sürüyor. Bak bak görüyor musun, bak? Şey onu soralım, kendilerine sormadan bilemeyiz. Ama bilgi veriyor en azından. Şimdi şu beyaz deveye bakın nasıl düştü? Yanları üzerine düştü. Yanları neresi o devenin? Yanları, dört tane yanı neresi? Elleri ve ayakları, değil mi? Biraz daha geri alayım. Görüyor musunuz, bakın yer müsait olsa tam secdeye kapanmış kişi gibi dikkat edin. O zaman bu ayetten yanlarının nere olduğuna hüküm verebilir miyiz? Yanlar nere? Yanlar, el ve ayaklar oluyor bak, değil mi? Hayvanın kolları ve ayakları oluyor. Şimdi yanları yere yapıştığı zaman yani kolları ve ayakları hareketsiz kaldığı zaman çünkü hareketi gövde yapmıyor, hareketi o dört organ yapıyor. Onlar yere yapıştı mı mesela öbürleri yan üstü yatmışlar ama o şekilde olduğunu düşünün beyaz devenin tam secde halinde gibi ölmüş olacak. Şimdi buraya baktığımız zaman bir insanın yanlarını buradan nasıl anlarız? El ve ayaklar, değil mi? El ve ayakları yani, insanın el ve ayakları.
O zaman şimdi ayağa kalkıyorum, diyor ki: (Nisa suresi 103. sure) “fezkurûllâhe kıyâmen” “ayakta” tamam “ve kuûden” “otururken” onu da anladık. “ve alâ cunûbikum” “ve yanlarınız üzerinde” şimdi yanlar el ve ayaklar, değil mi? O zaman vücudu, çünkü vücut yanlar üzerine bırakılıyor, vücudumuzu yanlar üzerine bir rükuda bırakıyoruz bir secde de bırakıyoruz. Zaten rükû ve secdeden bahseden ayetler de var. Şimdi rükûda yanlar üzerine şöyle oluyoruz. Şimdi şu ellerimizi düzlerimize koyuyoruz, gövdeyi kol ve bacaklar üzerine yüklüyoruz tamamen ikisine birden işte o zaman yanlar üzerinde oluyoruz işte böyle. Kadında böyle erkekte böyle yani şimdi Hanefilerde kadınlar için şöyle secde (rükû) yaptırırlar. Bunun hiçbir delili yok. Erkek nasıl secde yapıyorsa kadında aynı şekilde secde yapar zaten ayet öyle yanları üzerine. Bu emirler erkekler için değil ki, erkek ve kadınlar için. Peki, bu böyle… Secde de yanları üzerine nasıl oluruz? Secde de vücudu yanlar üzerine derken hem el ve hem ayak ikisine de eşit bir şekilde yüklemek lazım. Eğer göbeğimizi dizimize yapıştırırsak el ve ayağa hiçbir şekilde yüklenmiş olur muyuz? Olmaz. Onun için Resulüllah ne diyor? Alttan küçük bir kuzu geçecek gibi olsun diyor. Yani göbek dize yapışmasın, vücut el ve ayaklar üzerine yüklenmiş olsun. Şimdi Resulüllahın niye aradan bir kuzu geçsin dediğini ayetten anlıyoruz, değil mi?
Peki, kuûden ne demek? Şimdi o şeyde Nisa suresine tekrar geri dönelim. Nisa suresi 102. ayette dedi ki: “Secdeye vardıkları zaman yani secdelerini yaptıkları zaman arkalarına, geride olsunlar” Şimdi Nisa 103. ayette bir rekâtlık namaz tarif ediliyor. Çünkü102’de bir rekâtlık namaz anlatılıyor. 103’te de bir rekâtlık namazın nasıl kılınacağı tarif ediliyor. Şimdi bir rekâtlık namazda o kuûden oturma bir rekâtlık namazda olması gereken oturmadır. Şimdi o ne zaman olabilir, o bir rekâtlık namazda oturma ne zaman olabilir? Secdeyi yaptınız hemen kalkarsanız oturmuş olur musunuz? Secdeden kalkarsanız oturmuş olur musunuz? Olmaz, değil mi? O zaman oturup peki oturup kalksak, olmaz “fe izâ secedû” diyor. “secdeyi tamamladıkları zaman” “fel yekûnû min varâikum” secdeden sonra yapılacak ilk iş oturmak değil, secdeyi yaptın mı, arka tarafa çekileceksin. Secdeyi yaptın, arka tarafa çekileceksen, o rekâtta oturmanda gerekiyorsa en az kaç secde yapman lazım? En az iki secde olacak değil mi? Bakın şimdi mesela bir şey bir çocuk olsaydı burada ona yaptırırdık ama en az iki secde olması lazım. Ben yapayım şurada, evet şimdi mesela şöyle secde yaptım, kalktım gittim, oturma var mı? O bir rekâtı tarif ediyor çünkü ayet. Oturma olması için ne yapmam lazım? Böyle oturdum, oturduğunuz zamanda zikirde bulunun diyor Allah, değil mi? O zaman burada da bir şey söylemem lazım. Ha Allahuekber diye kalkmam zikir diye kabul edilebilir. Başka bir şey de olabilir. Resulüllahtan Allahumağfirli, Allahummağfirli dediğine dair rivayetler var, Ya Rabbi beni affet, Ya Rabbi beni affet. Tamam, o da bir zikirdir. Şimdi otururken, peki secde yaptığınız zaman, çekilin dediği için ben şimdi kalkarsam oturduğum zaman kalkmış olurum öyleyse bir secde daha yapmam lazım, değil mi? Şimdi kalktım, şimdi çekilebilirim geriye, arkadaki, cephedeki kişi gelir namazını kılar. Şimdi her rekâtta kaç secde olması gerekiyormuş? Bu neymiş Allah’ın emri, değil mi?
Şimdi bu defa Ali İmran 191 ile Nisa suresi 103. ayeti birlikte Kur’an’ı Kerim’de anlatılan şekliyle tabi o kaza kelimesine de yanlış mana vermemek üzere anladığınız zaman her rekâtta bir kıyam olacak, yanlarınız üzerine Allah’ı anacaksınız. İşte vücut yanları üzerine ancak iki şekilde durabilir, üçüncüsü yok. Dik durduğun zaman sadece ayaklar üzerinde durursun eller üzerinde değilsiniz. Gövdeyi el ve ayaklar üzerine ancak rükû da ve secde de yükleyebilirsiniz. Zaten rükû ve secdeyi emreden ayetlerde var. O zaman demek ki, her namaz kılan kişi, bir, (Nisa suresi 103. ayet) “Fe izâ kadaytumus salâte” “namazı kılarken” “fezkurûllâhe” “Allah’ı zikredin” “kıyâmen” “ayakta” “ve kuûden” çünkü bir önceki ayetle irtibatlı olduğu için iki secde arası çünkü secdeyi yaptığın zaman çekilin dedi ya az önce göstermeye çalıştım “ve alâ cunûbikum” “ve yanlarınız üzerinde” yanların da el ve ayaklar olduğunu yine Kur’an’ı Kerim’den öğrendik. O da rükû ve secde olmuş oluyor. O zaman bu bir tek rekâtı ne yaptı? Bütün ayrıntılarıyla tarif etti. Ondan sonra şimdi birisi der ki, atma hoca diyecekler tabi biliyorum onda hiç şüphem yok. Ama iyi ki de diyorlar daha dikkatli oluyoruz. Şimdi atmadım demek için bak ayet öyle diyeceklerini bildiği için hemen bizim imdadımıza yetişiyor. Allah’ın kelamı kardeşim, Abdulaziz’in sözü olsa 1001 tane hata çıkar işin içersine. Burada diyor ki: “fe izatma’nentum fe ekîmus salât” Şimdi Arapça bakımından dikkat edin, burada Arapça bilen arkadaşlarımız hocalarımız var. Diyor ki: “Fe izâ kadaytumus salâte” “o namazı o bir rekâta indirilen namazı kıldığınız zaman” “fezkurûllâhe” “Allah’ı zikredin” “kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum” az önce anlattığımız şekilde “fe izatma’nentum” “tehlike geçtiği zaman” yani artık bir rekata düşüremezsiniz. Ne diyor? “fe ekîmus salât” Resulüllah için ekamtum (yazımımdan emin değilim) kelimesini kullandı. Bizim için de ekîmu artık o namazı tam kılın. Bir rekât değil iki rekât kılın. Şimdi namazda önemli olan o bir rekâtı nasıl kılacağımızı öğrenmektir. O bir rekâtı nasıl kılacağını öğrendin mi diğerleri de hepsi birer, birer, birer, birer devam edecektir zaten. Şimdi burada ben bunu anlattım, şu meali okuyayım hiç mealden böyle bir şey anlama imkânı var mı? Çünkü bu mealde gördükleriniz aynı zamanda tefsirlerde yazılandır yani sadece şey değil, her tarafta böyle yazılı. Diyor ki bakın namazı bitirince diyor. İşte baştan gitti bir kere. “Fe izâ kadaytumus salâte” kadaytum kelimesine bitirme manası, tabi o manaya gelmez değil gelir ama “fe izatma’nentum” emri buraya bitirme manasını vermeyi engelliyor. Engellemiyor mu? “fe izatma’nentum” emrini şey yaptığınız zaman, istersen onu da gösterelim Yahya. Ha o şey değil, o geleneksel usulde 47.36 anlayamadım…. o değil geleneksel usulle olduğu zaman olmuyor. Şimdi “fe izatma’nentum” “tehlike geçtiği zaman” “fe ekîmus salât” “tam kılın” diyor. Onu tam kılın dediğine göre o zaman bir önceki “Fe izâ kadaytum” dediği zaman “kılarken” demek olur. Başka bir mana verilemez o zaman. İşte bakın burada baştan bir kere hemen top taca atılıyor ve devamına bakın. Namazı bitirince, ayakta, otururken ve yan üzerinde yatarken Allah’ı anın. O zaman demek ki, namazı bitirdikten sonra bir başka görev daha ortaya çıkmış oluyor eğer öyle sayarsak değil mi? Bu ne? Hangi kitapta böyle bir görevden bahsediliyor namaz bittikten sonra yani hiç düşünmüyorlar gerçekten insan…
Bir katılımcı: ne dediğini anlayamadım. 48.38
Abdulaziz Bayındır: Meali bırak, tefsirlerden bahsediyorum. Bu mealler o tefsirlerin özeti, bir kere baştan çok büyük bir yanlış yapılıyor. Benim bu size burada yaptığım gibi kelimelerin anlamı Kur’an’da nasıl olmuş ona kimsenin baktığı yok ki. Hani baştan da örnek verdim ya güya bizde bakıyoruz ama bizim de bakmadığımızı her gün önümüze çıkan şeylerle anlıyoruz yani öyle kolay değil işte mesela, ziya kelimesini örnek olarak verdim. Şimdi sonuç olarak efendim niye o kadar inceliyorsunuz, niye o kadar, Allah’u Teala böyle diyemez miydi? E… tamam diyebilir di. Allah’u Teala her şeyi söyleyebilirdi de yalnız Allah’u Teala bu Kur’an’ı Kerim’i her şeyi açıklayan bir kitap olarak bildiriyor. Her şeyi açıklayan kitapta böyle elime alabiliyorsam bu işin bir metodolojisi var demektir. Aksi takdirde namazı anlatan kitaplara bakın, bu kadar kalınlıktadır. E orucu anlatan, o zaman Kur’an’ı Kerim böyle elimize alınan bir kitap olmaz bir de bu ilimler orda anlatılır biter. Artık daha bizim Svalbard’a gittik şunu keşfettik deme şansımız kalmaz, değil mi? Şunu şunu yaptık bir de yeniliklere açık olmaz, tarihte kalan bir kitap haline gelmiş olur. E o zaman bize düşen bu metodolojiye göre hareket etmek ve arkasından işte bu bize çok büyük örnekler veriyor. Buradan bunu görürsen başka şeylerden daha neler görebileceğini anlamış oluyorsun. Gene çok uzattım evet arkadaşlarımıza sıra gelsin, buyurun.
Bir katılımcı: Yani namaza devamı az gördüm Şafilere nazaran ben bu kendi mantığıma göre yani ben bunu şeyde Hanefiliğin namazı yük şey ekleyerek sünnetleri ekleyerek vatandaşa daha bir ağır mesuliyet çıkardıklarını. Bizim Şafilerin farzları kılıyorlar bu nedenle devamlarında bu kolaylığı düşündüm. Bu konuda bilmiyorum bizi aydınlatabilir misiniz?
Abdulaziz Bayındır: Evet, bizde ne Hanifiyiz ne Şafiyiz sadece Müslümanız. Şimdi şeyde ama yaptığınız tesbit yerinde Şafi bölgelerinde namaza çok daha dikkat edilir insanlar çok daha çok namaz kılarlar. Bunu bahsettiğiniz gibi nafile namazlar ile ilgisi var. Şafilerde şöyle bir görüş vardır. Namazların önündeki ve sonundaki ilave sünnetleri, biz sünnet diye adlandırıyoruz yani gelenekte ki nafile, nafile dediğin zamanda Türkçede sanki gereksiz gibi anlaşılıyor. O yani üzerinize görev olmayan ibadet anlamına geliyor. Şafi mezhebinde bilirsiniz bir insanın kazaya kalmış bir vakit namazı varsa o kazasını tamamlamadan nafile namaz kılamaz. Dolayısıyla, Teravihte kılamaz, vitir namazını da kılamaz. Vaktini ilk önce onunla harcaması lazım, bu Şafilerin zihninde farz namazın büyük bir önem taşıdığı duygusunu doğuruyor. Şimdi Hanefilerde böyle bir ayırım yok yani İmam Şafi diyor ki, kişi boş bulduğu ilk vaktini kazayla tamamlaması lazım diyor ama işin bir başka tarafına gittiğimiz zaman Kur’an’ı Kerim’de de sünnette de kaza namazı diye bir şey yok. Kaza namazı sadece iki şekilde olabilir, insan unuttuğu için namaz kılmayabilir. Birde uyuyakaldığı için kılmayabilir ama aklına geldiği an ve uyandığı an derhal kılması lazım. Aksi takdirde bir vakit namazınızı geçirdiğiniz zaman tüm ömrünüzü namazda geçirseniz o bir vakti kapatma imkânı yok. Orda ki de farz olan kısımdır tabi. Nafileleri de istediğiniz kadar kılın herhangi bir şey yok yani işin esası da bu ki bu görüşte Hanbelîler de var. Onun için dikkat ederseniz Hanbelîlerin bulunduğu bölgelerde beş vakitte de namaz camiler tıklım tıklım dolar. Yani Hanefi, Şafilerden de daha güçlüdür, evet, buyurun.
Fatih Orum: Namazın kıyam bölümü, rükû bölümünü halletmiştik şimdi secde bölümünü bu hafta işleyeceğiz ve mezheplerin bir takım farklılıklarına değineceğiz bu bağlamda ben Hanefi mezhebinin meseleyi nasıl ele aldığına dair bir takım bilgiler aktaracağım. Rükû işlemi bittikten sonra geçen haftadan hatırlarsak tekrar rükûdan doğruluyoruz ondan sonra Allahuekber diyerek secdeye gidiyoruz. Hanefi mezhebinde, diğer mezheplerde de aynıdır, secde yapmak farzdır, namazın bir rüknüdür, secde farzdır. Ancak secde esnasında yapılacak bir takım hareketler, bir takım dikkat edilecek hususlar mezhep içinde sünnet üst başlığı altında ele alınır. Yani secde yapmak farzdır, secde de şunlara, şunlara, şunlara dikkat etmek, şu şekilde yapmak sünnettir, denir. İşte genel itibariyle secde de bu sünnetler nelerdir bu minvalde devam edecek. İlk secdeye varırken önce yere dizlerin konulması Hanefi mezhebinde sünnettir. Önce dizler konulur, dolayısıyla daha sonra eller yere konulur. Diğer mezheplerde bu konuda bir takım farklılıklar var. Mezhebin kitabı Kâsânî’nin Bedâyiu’s-sanâyî isimli eserinde bunun Şafilerin aksine biz önce secde de dizlerimizi yere koyar sonra ellerimizi koyarız dedikten sonra Şafiler bunun tam tersini söylerler ve şu rivayeti delil getiriler, diyor Kasani ve Resulüllahtan “Arapça okundu 56.03” şeklinde bir rivayetten bu rivayeti deli getiriyorlar. Önce elleri koyuyırlar yere daha sonra dizleri, var mı böyle bir şey?
Yahya Şenol: İftira, önce dizler konulur Şafilerde. Dokundu değil mi?
Abdulaziz Bayındır: Dokundu değil mi?
Yahya Şenol: Baktım bir şeyler ters geliyor kulağıma, algılayamadım ilk başta.
Fatih Orum: Şimdi şöyle
Yahya Şenol: Bazı Şafiler olabilir ama mezhebe esas olan…
Fatih Orum: “Arapça okudu 56. 33” yani ne demek bu? “Arapça okundu 56. 40” Hanefiler böyle. Diyor ki sonra Arapça okudu 56. 45 Malik ve Şafi, Maliklerde de
Abdulaziz Bayındır: Gerçi Muhammet Ruzi Orta Asyada…
Yahya Şenol: Malikte var evet.
Fatih Orum: Şafi’nin ismi de geçiyor Kasani’de. Diyor ki…
Yahya Şenol: Gerçi o da muhayyermiş.
Fatih Orum: Arapça okudu 57.04 diyerek bu Malik ve Şafi’nin şunu delil getirdiklerini söylüyor. Arapça okudu 57.09 yani böyle bir bilgi var.
Abdulaziz Bayındır: An burukil?
Fatih Orum: Deve, devenin çökmesi gibi değil. Şimdi Kasani diyor ki burada, aslında bu rivayet tamda bizim dediğimizi söylüyor çünkü deve yere çökerken bunun tam tersini yapar. Dolayısıyla, önce diyor ki Arapça okudu 57.40 önce dizlerini koyar.
Abdulaziz Bayındır: Asında o rükbeteyi dediği şimdi şöyle tercüme etmek lazım, dizler dersen, diz dediğin zaman insanları ayaklarının eklem yeri anlaşılıyor ama onu derken devenin kollarını kastediyor. Deve önce kollarıyla çöker sonra ayaklarıyla çöker. İşte hadis tamda bizim dediğimizi şey yapıyor.
Abdurrahman Yazıcı: Burada da aynı şekilde hocam İmam Şafi’nin önce ellerin sonra şeylerin konulduğu rivayet edildiği belirtiliyor.
Yahya Şenol: İmam Şafi’nin kendi görüşü mezhepte esas alınan…
Abdurrahman Yazıcı: Mezhepte değil.
Fatih Orum: Şafilere ait bir görüş demek ki. Diyor, dolayısıyla toparlayacak olursak secdeye varırken önce dizler sonra eller yere konulmaktadır. Peki, sonraki işlem! Sonraki işlemde de…
Abdulaziz Bayındır: Akside mekruh yani şey esas olan budur. Yoksa adamın ayaklarında şeyde bir rahatsızlık varda önce ellerini koyuyorsa onda bir sakınca yoktur.
Fatih Orum: Zaten söylüyor, özür varsa bunlar şey yapılabilir diyor.
Abdulaziz Bayındır: Kazandı İmam Şafi’nin kendi görüşüymüş bu. Ha şimdi iftira dediği… Ben de diyorum niye bunu benim önüme sürüyor. Haklı olduğunu ispatlamak için anlaşıldı. Arapça okudu.59.20 yani İmam Şafi’nin kendi kitabında da aynı önce dizler, sonra eller, sonra alın mı dedi?
Fatih Orum: O hangi kaynak? Burada diyor ki Kasani’nin takikini yapan adam dipnotta Şafi’nin bu sözü bu görüşü, Ümmün birinci cildinin 113. sayfasında vardır, diyor. Demek ki bura bir şey var.
Abdulaziz Bayındır: Yok, yokmuş. Ben şimdi Yahya itiraz edince Allah…59.57…. versin Halil Gülenç hoca aklıma geldi. İftira kardeşim derdi böyle Şafiler böyle bir şey söylüyorlar diyince, iftira kardeşim bizde böyle bir şey yok, derdi. Bu tür şeylere çok rastlarız.
Fatih Orum: Evet, İkinci aşamada önce alın yere konuluyor sonra burun yere konuluyor. Yine tabi bunun da şöyle bir ifadesi var. Bunların her ikisinin de secde esnasında yere konulması sünnettir diyor ancak bir özür varsa sadece bir tanesiyle de yetinilebilir diyor. Yine burada diğer mezheplerde de galiba bir takım farklılıklar var. İkisinin de aynı anda konulmasını şart koşanlar var. Burada bunu sünnet olarak söylüyor anlıda burnu da aynı anda yere koymak, yani aynı anda derken ikisini de secde esnasında yere değmiş olması ancak herhangi bir sıkıntı varsa sadece alnı ya da burnu yere koysa da secde olur diyor mezhepte. Yine bu bağlamda mezhep kitabında bir rivayetten bahsediliyor. Resulüllsh secde esnasında yedi uzvun yere değmesi gerektiğini söylemiş ki bunu da alın, burun bir olarak alıyorlar. Alnı ve burnu yere koymak bir, iki el bu üç, iki diz beş, iki ayak bu da yedi şekilde tasnif ediyorlar secde esnasında yedi uzvun yere değmesi gerektiğine dair. Galiba yine bilmiyorum iftiramı atıyorlar tabi onu bilmiyorum Şafilerin olabilir, Şafilerin hem alnı hem de burnu ikisini de mutlaka secde esnasında yere değmesi gerektiğine dair görüşlerini, Arapça okudu 1.02.06 şeklinde bir rivayet başlıyor ama ben onu eğer bulabilirsem Arapça okudu 1.02. 13 şeklinde bir rivayet var mı?
Abdulaziz Bayındır: Ya şimdi burnunu önce değdireceksin dedin mi o zaman burnun kanar, ne yapacaksın?
Fatih Orum: Bu da Şafiler bu rivayeti delil getirerek ikisinin de değmesi gerektiğini söylüyor, oysaki bu rivayette bu yerine getirilmezse namaz olmaz değil sadece namaz tam anlamıyla olmaz kemaline delalet etmektedir diyor Hanefiler. Dolayısıyla bir tanesini de değdirse yere secde olur diyor. Yine bu secde ile ilgili olarak sırt üzerine yani öndeki kişinin sırtı üzerine bir bahis açılıyor. Burada bir şart ileri sürülüyor. O şartta yer sıkıntısı olması durumunda arkadaki kişinin öndeki namaz kılan kişinin sırtına secde edebileceği ancak bunun her ikisinin de aynı namazı kılma şartı gerçekleşmesi halinde mümkün olacağını biri öle namazı diğeri ikindi namazını kılıyorsa ve ya biri farz biri nafile namaz kılıyorsa o kişi…
Abdulaziz Bayındır: Çok enteresan gerçekten hiç delilsiz görüşler bunlar.
Fatih Orum: Aynı yere gitmeleri gerekiyor. Yine secde esnasında ellerin yere konulan yerin konumuyla alakalı kulak hizasına koyar secde yaptığında elleri kulak hizasında olur diyor. Bu arada parmak uçları kıbleye doğru yönelir ve…
Abdulaziz Bayındır: Parmak uçları derken ayak parmakları… El parmakları mı? Ha, tamam.
Fatih Orum: El parmakları, hocam…
Abdulaziz Bayındır: Öbürü farz şimdi gelecek herhalde o…
Fatih Orum: Herhalde şöyle elleri yumma şeklinde falan, avuç içinin üzerine yapar secdeyi yapar, diyor. Ve yine secde pozisyonuyla alakalı sünnet bahislerinden bir tanesi secde de pazularının açılması gerektiği yani işte şu şekilde değil de, hatta bununla ilgili bir rivayet zikrediliyor yine Peygamberimiz. “Köpeklerin oturuşu gibi secde yapmayın” diyerek secde esnasında pazuların açılması ve yine ha keza karnın, göbeğin uyluk kemiklerine yapıştırılmaması gerektiği, ne demek? Aradan herhangi bir, hocam biraz önce bahsetmişti. Küçük bir hayvanın, bir kuzunun geçebileceği kadar secde etme
Abdulaziz Bayındır: Kuzu yavrusunun, kuzunun dersen…
Fatih Orum: Bu şekilde secde olması gerekiyor. Ancak kadınlar böyle değil denilerek bir istisna getiriliyor. Kadınlar secde ederken kollarını şey yaparlar erkekler gibi açmazlar yere yatırılar ve yine karınlarını da bu şekilde birleştirirler. Bununda işte kadınların böyle yapması onlar için daha uygundur. Onların setri için…
Abdulaziz Bayındır: Kapanmaları için, evet
Fatih Orum: Kapanmaları için daha uygundur şeklinde delillendiriliyor. İşte bu pozisyon alındıktan sonra üç kez Subhane Rabbiyel Ala denilir sonra baş kaldırılır tekbir alınır bir süre oturulur. Bu bir sürenin oturulması ile ilgili mezhep içersinde bir sürü tartışmalar var. İşte bunun miktarı ne kadardır? Şudur, budur, genel itibariyle itminan, tatmin yani evet bu adam oturdu, denilecek bir süre kadar oturulur tekrar ikinci secdeye gidilir deniliyor. Genel itibariyle böyle…
Abdulaziz Bayındır: Ayakların konumu ile ne var secdede?
Fatih Orum: Bu ayakların konumu ile ilgili bahislere batkımda, Ka’de bölümünde oturuş bölümünde şey yapmış onları ayakların konumu ile ilgili detaylar var. Onları dolayısıyla bir sonraki aşamada artık anlatılacak.
Abdulaziz Bayındır: Yok, secde de ayakların konumu var Hanefilerde.
Fatih Orum: Altı uzvun yere değmesi şartını şey yapıyor ya.
Abdulaziz Bayındır: Yedi, yedi de…
Fatih Orum: Yedi, yedi uzvun…
Abdulaziz Bayındır: Yalnız şey var. Mesela burada şey diyor ki, İki ayağın veya bir ayağın parmakları yere konulmadıkça secde caiz olmaz. Ayakların sırtı değil, parmaklar. Yani iki ayağın parmakları, siz alnınızı yere koyduğunuz zaman ayağın parmakları yerde olmalı. Biz secde yaparken ne yaparız? Parmakları geriye doğru uzatırız. Camide bir bakın insanların yüzde 99’u öyledir ama parmaklarda kıbleye bakacak yani ayak parmakları kıbleye bakacak diyor. Muhtar olan kavil budur diyor yani tercih edilen görüş budur, diyor. Bir ayağın yalnız bir parmağını veya ayağın yalnız üstünü yere koymak kifayet etmez diyor. Yani ayağın üstünü yere koyarak secde ederseniz bu kâfi gelmez, diyor. Şimdi mesela şurda, hatta bir de çok enteresan şeyleri vardır Hanefilerin. Mesela, dizleri yere koymuş olması şart değildir. Şurada onu alabilirsin, ben şimdi eski bilgilerime dayanarak söylüyorum. Şunu tut sen gene beni idare et. Ben şurada göstereyim size Kur’an’ı Kerim’i de kaldır da dedikodu yaparlar şimdi. Ha gel bakayım delikanlı gel buraya. Adı ne? Gel aslanım, bak sen şimdi ekrana çıkacaksın gel, sen şimdi çıkar şuraya, ayakkabılarını da çıkar babası. Bak kameraya çıkacaksın ha, ha sen ha tamam, tamam Fırat’ın oğluymuş. Fırat sen gel yanına gel, sen gel sen gel. Aferin, şimdi dön bir secde yap bakayım. Secde yap secde, babası gel sen gel buraya sen gel, sen gel, buna bir secde yaptır. Ya ona iki saat yaptırana kadar ben yaparım daha iyi. Sen onu götür götür, çocuğu, ha o var mı? Sen gel bakayım oğlum, gel. Aha… Aferin, koy alnını. Ama benim dediğim hareketi o yapamaz. Sen kaldır onu, onu götür, aferin oğlum çok güzel. Şu parmaklar, ayak parmakları kıbleye doğru olmalı. Ama şu şekilde yaparsa parmaklarını bu olmaz diyor Hanefiler yani şey secde yapmış olmazsınız, diyor. Delil de az önce Fatih Orumnın okuduğu “Arapça okudu 1.10.33” yani “Yedi kemik üzerine secde etmek bana farz kılındı.” Fakat onun dışında şunu caiz görürler. Şimdi ben yapayımda sen tut şunu. Bak şöyle nasıl oluyorsa şimdi bunun gerekçesi ne diyor? Diyorlar ki onun dışında secde olmaz diyorlar. Mantıki bir gerekçe sadece ama şu olurmuş ,(sadece eller ayaklar ve alın secdeye gidiyor dizleri koymadan) nasıl oluyorsa, o olurmuş ama öbürü olmazmış. Yani hakikaten ben bu fukuhayı hiç anlayamıyorum, hiç anlayamıyorum. Ya bu millete namaz kılmayı ızdırap haline nasıl getiriyorsun. Resulüllahın böyle söylediği var mı?
Yahya Şenol: Delil olarak şeyi söylüyorlar hani Peygamber efendimiz bir hadisin de “Arapça okudu 1.11.43” secdeyi yüze izafe ettiği için diyor, dolayısıyla secde mantıki bir delilde imayla namaz kılınacağı zaman sadece başla secde yapılması yeterli diğerlerinin hiç birine gerek yok, el, ayak onlar düşüyor, düşmeyen tek şey yüz olduğu için secde de sadece yüzün yere değdirilmesi secde için yeterli olur.
Abdulaziz Bayındır: Yok Hanefileri anlatıyorum ben az önce dizlerimi koymayabilirim ama parmaklarım mutlaka kıbleyi gösterecek. Diyor ki başka şekilde secde olmaz. Ya kardeşim hiç öyle bir secde olur mu? Dizleri yere koymadan secde olur mu? Ondan sonra siz yani dünyanın neresinde secde eden bir kimsenin aklına parmaklar bu kitaplar yazmasa, parmakları kıbleye çevirmek kimin aklına gelir? Bir de ondan sonra diyorsunuz ki secdeniz olmaz. Namazınız olmaz diyorsunuz, verilen hükümde çok ağır bir hüküm. Camiye gidin bakın cemaatin yüzde doksanının namazı olmaz Hanefi mezhebine göre.
Yahya Şenol: Yerden kesti mi iş bitiyor çünkü.
Abdulaziz Bayındır: Yok, sırtını koyamıyorsun yerden kesmeyi bırak. Ha yerden ketsimi ha şimdi Yahya’nın dediği de çok güzel bir şey yani bir insan dizlerini, ellerini, alnını koyarak secde etse de ayaklarını yere değmese, dışarıdan bakan kişi bu adam secde etmiyor der mi? Demez yani bir de ayaklarını yerden kessin, namazın bozuldu yani bu çok gereksiz şeyler. Namaz kılan insanlar bu defa bir müddet sonra şey oluyorlar, vesvese hastalığına tutuluyorlar acaba oldu mu falan diye.
Yahya Şenol: O zaman Şafi mezhebine geçelim. Evet, Şafi mezhebine göre de secde namazın farzlarından bir tanesi, secde olmazsa namaz olmaz. Secdenin de yapılması için yerine getirilmesi gereken birkaç şart var. Bunlardan bir tanesi deniyor ki hani kıyamda rükûdan kalktınız, doğruldunuz oradan secde niyetiyle secdeye inmeniz lazım. Yani buna niye böyle bir detay getirmişler kalkarken insan arkadan bir şeye çarptı bir şey oldu yere düştü o nasıl olsa indim aşağı secdemi de yapayım diyemez diyor, tekrar kalkacak doğrulacak ve secde etme niyetiyle secdeye gidecek. O yüzden böyle bir detay var. Birincisi secde niyetiyle secdeye gitmiş olmak.
Abdulaziz Bayındır: Niyetin namazın sonuna kadar devam etmesi gerekiyor, değil mi?
Yahya Şenol: O da zaten namaz niyetiyle alakalı oda vardı. Daha sonra biraz önce hani bir ihtilaf konusu oldu. Şafi mezhebine göre müstehap olan önce dizlerin yere konması secdeye giderken, sonra ellerin, daha sonra bir bakayım öyle bir sıralama vardı. Önce dizler, sonra eller, sonra alın ve burun sıralama bu şekilde. Ve deniyor ki bizim delillerimiz ne? İki tane hadis delil getirmişler. Bir tanesi Musap Bin Sad’ın babasından rivayet ettiği şu hadis, diyor ki, “Biz daha önce secdeye giderken önce ellerimizi, sonra dizlerimizi yere koyardık fakat önce dizlerimizi, sonra ellerimizi yere koymak bize ermedi.” Bu hadisi delil getiriyorlar Fatih abi başka bir hadis delil kullandıkları yok. Hadi şöyle “Önceleri dizlerimizden önce ellerimizi yere koyardık fakat daha sonra önce dizlerimizi, ellerimizden önce dizlerimizi yere koymamız bize emredildi.” Birinci delilleri bu, ikinci delilleri de Vail Bin Hucur’dan rivayet ettikleri hadis. Orda da demiş ki peygamber efendimizin namazını tarif ederken Vail Bin Hucur “Peygamber efendimiz secde ettiği vakit, dizlerini ellerinden önce yere koyardı, secdeden kalkacağı zaman da önce ellerini sonra dizlerini kaldırırdı.”dolayısıyla Şafilerde önce ellerin yere konması diye bir husus yok mezhebimi tenzih ederim. Daha sonra deniyor ki bu yedi organ üzerine secde edilmemiz bize emredildi hadisinden yola çıkarak secde de eller iki, dizler dört, ayaklar altı, birde alın yedi. Bunlar mutlaka yere konulmalı ve deniyor ki bizim mezhebimize göre burnun mutlaka yere değmesi şart değil, müstehaptır ama Şafi mezhebine göre burnu değdirmek Şafi mezhebinin olmazsa olmazlarından biri değildir. Buna delalet eden bir hadiste delil getiriliyor. Deniyor ki, yani bu yedi organ secde için gereklidir hadisinde peygamber efendimiz burnu saymıyor. Burada sayılmayan bir şeyi şart olarak getirmek kimsenin haddine değildir, diye. Alın, mutlaka açık olmalıdır Şafi mezhebine göre yani bir sarık ve ya bir mendil gibi bir şey le alın kapalıysa özür durumları hariç sadece, hani bir yara örtülmesi için bir şeyle kapatılmış o hariç yani normal durumlarda, alnın mutlaka açık olup yere o şekilde değdirilmesi lazım. Aksi takdirde secde olmuş olmaz. Bununla ilgili bir hadis…
Abdulaziz Bayındır: O zaman bazıları kaşlarına kadar alnına başörtülerini salmışlar ya “ne dediğini duyamadım 1.18.06….”
Yahya Şenol: Onları mutlaka geri çekmeleri gerekiyor. Alın açık olması lazım.
Abdulaziz Bayındır: Alnı açık, yüzü de ak olması lazım.
Yahya Şenol: Alnı ak yüzü açık neyse artık ondan sonra bu, biraz önce konuştuğumuz meseleyle ilgili hani ayaklar yere değmeli mi değmemeli mi meselesi var ya hocam biraz önce göstermeye çalıştı. Orda deniyor ki Ebu Hanife de başta olmak üzere fukuhanın çoğunluğu bu ayakların üzerine secde edilmesini şart görmüyorlar, dedi. Ama İmam Şafi Ümm’de mutlaka buraların hepsinin değiyor olması lazım secde için bu yüzden mesela, elleri secde esnasında şu şekil tutarsa da böyle secde ederse olmaz mutlaka şu şekil olması lazım. Artı ayakların işte durumunu tartışıyor diyor ki, Şafi’nin bu görüşü esas alındığında ayakların dışını yere değdirmekte secde de yeterli olmaz. Mutlaka içinden işte parmakların bükülerek secdeye, doğru içinin yere getirilmesi gerekir.
Abdulaziz Bayındır: Orda atraf kelimesi geçiyor. “1.19.17…..” parmak uçları ile ilgili
Yahya Şenol: O kelimeyi kullanıyorlar ama mezhebe esas olan görüş ayakların dışının yere değdirilmesi ile secde geçerli olur, bu yeterlidir. Bu şekilde secdeye gittikten sonra kişi ne yapacak? Ellerini, şu vücudundan mutlaka ayıracak, kollar açık tutulacak, ayaklar dizlerde yani birbirine bitişik olmayacak, ayrı olacak. Eller omuz hizasında olacak yani omuzlardan ileri ve ya omuzlardan geri tutulmayacak. Şu omuzlara hizalayacak ve başını o araya denk getirecek ondan sonra üç defa Subhane Rabbiyel Ala demesi müstehap kabul ediliyor ve bundan sonrada deniyor ki ister dini ister dünyevi her türlü duayı secdedeyken kişi edebilir ve burada da farz ve nafile namaz ayırımı yok.
Abdulaziz Bayındır: İşte bu çok önemli secde yaparken alnınız secdedeyken her türlü duayı yapabilirsiniz.
Yahya Şenol: Yapabilirsiniz onda bir problem yok. Yalnız burada kadınların secdesini tıpkı Hanefilerde olduğu gibi erkeklerden ayırıyorlar ve deniyor ki kadınlara tesettürlerine daha uygun olur açısından kollarını açmamaları gerekir, kollar vücuda yapışık bir şekilde tamamen böyle kapanmış bir şekilde secde etmeli kadınlar, deniyor. Ondan sonra birde rükû ve secdelerde Peygamber efendimizin şu hadisinden dolayı “Ben rükûda ve ya secdede Kur’an okumaktan nehy olundum” Yani yasaklandım hadisinden yola çıkarak rükû ve secde de Kur’an’dan herhangi bir ayet okunmayacağını söylüyorlar bunun mekruh olacağını söylüyorlar. Bu ayrıntıda var Şafi mezheplerinde. Bakıyorum başka atladığım bir şey var mı?
Abdulaziz Bayındır: Ben burada isterseniz şöyle, parmak araları açık olacak, secdeyse serbest, serbest yani böyle yummayacaksın.
Yahya Şenol: Ha, yok. Şafi mezhebinde kapalı olması gerekiyor, secde de kapalı olması gerekiyor.
Abdulaziz Bayındır: Öyle mi?
Yahya Şenol: Rükû da deniyor ki niye açık rükû da? Onun esprisi dizleri iyi kavrayıp rükuyu doğru dürüst yapabilmek için parmaklar açık tutulur rükûda ama secde de parmakların kapalı olması ve kıbleye doğru olması gerekir.
Bir katılımcı: Bayanların “…1.21.56…..” bir delili var mı?
Yahya Şenol: Delil yok, delil bu onların tesettürlerine daha uygundur şeklinde kendi mantıki bir çıkarımları yoksa hiçbir delil yok bu konuda. Yani buna bir hadis delil getiremiyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Bir de burada Kur’an sünnet bütünlüğü meselesinin olmaması da bir sıkıntı doğuruyor burada. Şimdi az önce söylediğim Ömer Nasuhi Bilmen’de buldum onu ben bir eksik hatırlamışım. Secde de elleri, dizleri yere koymamak herhalde farz değildir diyor. Şimdi alnı, ayak parmak uçlarını yere koyacaksınız ama elleri dizleri koymayabilirsiniz. Şimdi az önce yaptığım harekette bir de ellerimi arkaya tutarak dizlerimi değdirmeden alnımı yere koyacağım desem herhalde onu ancak bazı sporcular yapar başka kimse…
Bir katılımcı:…1.22.52…….yani kaçınılmaz realite…….anlayamadım
Abdulaziz Bayındır: Burada ellerimi, kaçınılmaz realite ama kişi farz değildir diyor ve ayaklarla ilgili verdiği ayrıntı, bunu şunun için söylüyorum. Az önce Yahya’nın okuduğu hadiste eller, dizlerde geçiyor. Şimdi o hadise dayanarak ayak parmaklarını kıbleye çevirmeyen kişinin için namazı olmaz derken, elleri ve ayakları dokundurmasan olur dediğiniz zaman tutarsızlık oluyor.
Yahya Şenol: Aynı hadisten yola çıkarak.
Abdulaziz Bayındır: Aynı hadisten yola çıkarak. Ben onu söylemeye çalışıyorum ama ayeti kerimeden yola çıksaydınız (Nisa suresi 103. ayet) “ala cunibukum” “yanların üzerine” ayeti o zaman mecburen elleri yere koyacaksınız ve dizleri yere koyacaksınız o zaman ayak parmakları hiç kimsenin aklına bile gelmez. Yani insanları sıkıntıya sokan kısım kimsenin aklına da gelmez ama işte bu, bu kadar uzatmamızın sebebi kitap-sünnet bütünlüğünün olmadığını size göstermek için. Yani dikkat ederseniz bazıları diyor, niye o mezheplerle uğraşıyorsunuz? Kardeşim kolay mı yani insanların zihinlerindeki kalıntıları temizlemek? Uzun asırlar boyunca şey olmuş işte görsün herkes, herkes görsün şimdi adam diyor ki namazın olmaz. Delilin ne kardeşim? Ondan sonra da diyor ki, ibadet konularında içtihat olmaz. Peki, bu içtihat değil mi? Yani neye dayanarak bu adama namazın olmaz, sen neye dayanarak elini koymana gerek yok, dizini koymana gerek yok, diyorsun? Çünkü maalesef bu mezheplerin hiç birinde Kur’an-sünnet bütünlüğü diye bir mantık yoktur. Yani böyle bir anlayış hiç yanlarına bile yaklaşmamış. E tabi işte ben size işte mealde de gösterdim işte böyle bir ortamda çalışıyoruz, çalıştığımız ortamı da bu arada görmüş olun. Hijyenik ortam değil yani.
Yahya Şenol: Bu şekilde secde bitirildikten sonra Allahuekber denir birinci secdeden sonra kalkılır birinci oturuşu yapmak için ve burada da aynı biraz önce dedik ya secdeye niyet ederek secdeye inmesi lazım. Burada da oturuşa niyet ederek kalkması lazım.
Abdulaziz Bayındır: Allah, Allah…
Yahya Şenol: Niye? Şimdi secdedeyken ama şöyle hemen şey yapmayın, secdedeyken bir böcek bir şey falan geçip te korkudan kafasını kaldırdı ha tamam nasıl olsa kaldırdım oturayım ikinci secdeyi yaparım derse olmaz, diyor. Tekrar secdeye gidecek Allahuekber kalkma niyetiyle kalkarsa o zaman geçerli olur. Bir korkudan dolayı başını kaldırırsa o oturuş yerine geçmez. Ondan sonra kalktıktan sonra bir müddet işte bu tadili erkân, Şafi mezhebinde namazın bütününde farz, bu da farz olan yerlerden bir tanesi, başını kaldırıp bütün vücut organları rahatlayacak bir süre orda bekleyip ikinci secdeye ondan sonra gitmesi lazım. Bu esnada bir dua, Peygamber efendimizden nakledilen Allahumağfirli şeklinde bir dua okunması da müstehap kabul ediliyor Şafi mezhebine göre. Daha sonra Allahuekber diyerek ikinci secdeye gidilir böylece namazın bir rekâtı tamamlanmış olur.
Abdulaziz Bayındır: Evet,
Abdurrahman Yazıcı: Hanbelî mezhebinde ise biraz daha yaklaştıralım…
Abdulaziz Bayındır: Biraz yaklaştır, sende duyulamayanlardan birisisin yani şikâyet var.
Abdurrahman Yazıcı: Sesimin genelde çok gür çıktığı söylenir ama…
Abdulaziz Bayındır: Bilmiyorum yani işlem yaparım bak karışmam. Şimdi dikkat et.
Abdurrahman Yazıcı: Rükûdan sonra tekbir alınarak secdeye gidilir. Secde farz diğer mezheplerde olduğu gibi secdenin dışında bu secde deki itminan denen şey geçen derste açıklamıştınız hocam böyle tam bir şekilde secde yapmak.
Abdulaziz Bayındır: Vücut rahatlayacak yani…
Abdurrahman Yazıcı: Rahatlayacak vücut bu farz, bu da olmazsa olmaz rükünlerinden bir tanesi. Bunun delili de Peygamber efendimizden nakledilen daha önce bir nushi namazında hata eden kişiyle ilgili olarak Arapça okudu 1.27.09 “Tam bir secde eder halde iken rahatlayana kadar secde et” şeklinde çevirebiliriz bu da olmazsa olmaz gereken şeylerden bir tanesi. İkincisi secde de öncelikle dizler yere konur, daha sonra eller, daha sonra diğer organlar gelir ve yani bu da ama burada biraz önce bahsettiğimiz gibi bir İmam Şafi’nin görüşünün de önce eller olduğuna ilişkin bir rivayette naklediyor İbn-i Kudame.
Abdulaziz Bayındır: Olabilir demek ki öyle bir görüş varmış belki sonra kitaplarda yer almamıştır. Tamam, şimdi Yahya’nın iftira demesi kendi ulaştığı kaynaklar itibari ile.
Abdurrahman Yazıcı: Yine bu zikredilen bu yedi organ üzerine secde etmek vacip ama burada burun tartışmalı. Burun onun içinde midir, değil midir? Böyle farklı rivayette var Ahmet Bin Hanbel’den rivayetlerin bir kısmında burun geçiyor, geçmiyor diye. Burun haricindeki organlar üzerine secde etmek gerekiyor. Yine secde ederken ayak parmaklarının kıbleye doğru olması normal şey yaparken de herhalde bu da şey müstehabı kabul ediliyor. Bunun delili de var bir tane hocam. Arapça okudu 1.28.45 şeklinde bir rivayetten hareketle diyorlar bu müstehap.
Abdulaziz Bayındır: Tercümesini de yap canım.
Abdurrahman Yazıcı: Bunu tercüme edelim yani Peygamber efendimiz işte ayakları kıbleye dönükken secde
Abdulaziz Bayındır: Ayakuçları…
Abdurrahman Yazıcı: Ayakuçları, bu Buhari’de nakledilen bir rivayet diye geçiyor ama tam neresi ona bakmak lazım. Yine diğer rivayetleri de burada delil alıyorlar. Arapça okudu 1.29.13 “yedi organ üzerine secde etmekle emrolundum” şeklindeki rivayeti de delil alıyorlar bu konuda. Yine secde ederken itidalli olmak gerekir daha doğrusu yani o köpek oturuşu gibi bir oturuşla değil ondan nehyediliyor. Bu konudaki rivayeti ondan zikrediyorlar. Yine pazular açık tam işte karın bölgesiyle şey arasında bir boşluk olacak ve yine Arapça okudu 1.29.46 o parmaklarının etrafında uçlarında üzerine secde ediliyor olacak. Yine diğer mezheplerden farklı olarak iki secde arasında Allahumme rabbe firli demek ve en az bir kere secde de tesbihatta , o da farz geçen rükûdaki gibi onu tam netleştirdim o da farz diğer mezheplerdekinin aksine.
Abdulaziz Bayındır: Yani (Nisa suresi 103. ayet)“fezkurullahe kıyamen ve kuuden” onu delil alıyorlar mı?
Abdurrahman Yazıcı: Yok, delil almıyorlar delil olarak şeyi geçen okudunuz ayet vardı. Onu delil almıyorlar hocam demiştik. (A’la suresi 1. ayet)“Sebbihısme rabbikel a’lâ.” Onu delil alıyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Allah, Allah…
Abdurrahman Yazıcı: Yine hadiste, bu konuda delil alınıyor.
Abdulaziz Bayındır: Yani hiç namazla ilgisi olmayan ayeti delil alıyor, namazı anlatan ayet yok.
Abdurrahman Yazıcı: Peygamber efendimiz bu ayetle ilgili olarak demiş ki: “Arapça okudu 1.31.02”
Abdulaziz Bayındır: Tamam anladım çok güzel Resulüllahın o sözü “Secdenizde o tesbihi yapın” demiş Resulüllah.
Abdurrahman Yazıcı: Birde “Sizden birisi secde ettiği zaman Subhane Rabbiyel ala desin” sonucunda bazılarında üç geçiyor, geçmiyor. Bunlar diyorlar ki üç geçmiyor gerçek, sahih olan rivayetlerde. Ama ne kadar arttırılırsa da sünnet, müstehap. Şimdilik bu kadar…
Abdulaziz Bayındır: Peki, sağ ol. Zahiri mezhebi mi şimdi? Mezhebim Zahiridir. Biraz yaklaştır senden de şikâyet var, bak karışmam.
Enes Alimoğlu: Bismillarhirrahmanirrahim. Zahiri mezhebinde başka mezheplerde olduğu gibi secde etmek namazın bir rüknüdür, farzdır. Secdesiz namaz, namaz olmaz. Ama bu farzın eda edilmiş olması için başka on tane farz var. Bu on tane farzın bir tanesi eksik olduğu zaman secde gerçekleşmemiş olur.
Abdulaziz Bayındır: Aaa… Enteresan…
Enes Alimoğlu: Birincisi Allahuekber demek farz.
Abdulaziz Bayındır: Secde ederken Allahuekber (Nisa suresi 103. ayet)“fezkurullahe” onu delil almıyorlar değil mi?
Enes Alimoğlu: Yok, almıyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Ayeti delil alma gibi kötü alışkanlıkları yok.
Enes Alimoğlu: Namazı hata kılan, kötü namaz kılan insana Peygamber efendimiz demiş ki Arapça okudu 1.32. 43
Abdulaziz Bayındır: “Secdeye vardığın zaman tekbir getir” demiş.
Enes Alimoğlu: Bu hadisin delaletiyle tekbir farz diyor. İkinci farz da tesbih farz.
Abdulaziz Bayındır: Yani “Subhane Rabbiyel ala” demek farz.
Enes Alimoğlu: farzdır, Abdurrahman Yazıcıdan okuduğu “Arapça okudu 1.33. 04” hadisten dolayı bu farz. Üçüncüsü de itminan farz yani secde de vücutların rahatlaması bu farzdır. “Arapça okudu 1.33. 26” diyor.
Abdulaziz Bayındır: Ha.. o güzel işte, zaten az önce Yahya öyle meal verdi. Seninki de öyle miydi? …1.33.33….miy di?
Enes Alimoğlu: “Yedi kemik üzerine ve ya yedi aza organı üzerine secde etmeye emredildim” hadisiyle alın ile burnunu bir sayıyor. Burnu yere koymak farzdır, elleri yere koymak farzdır. İki diz ve suddurun kademen diyor. Yani kıbleye bakması önemli değil.
Abdulaziz Bayındır: Ha ayakların sırtını yere koymak farz.
Enes Alimoğlu: Uç kısmı uç.
Abdulaziz Bayındır: Ha suddur, sadr ha ayakların ucu.
Enes Alimoğlu: Bu iki ayağın bu uç kısmı yere değse
Abdulaziz Bayındır: “Atraf 1.34.09” kelimesinden hareketle, tamam. Sadr uç mu diyor? Sadr uç tarafı olmuyor mu iki ayakların?
Enes Alimoğlu: Sadr üstü, sudur da uç, bu farzdır. Ondan sonra iki secde arasında oturmak farz, o oturmada da itminan farzdır, rahatlamak farzdır ve secde den kalkarken Allahuekber demek farz, birinci secdeden kalkarken bu farzdır. Bu farzlardan herhangi birisi eksik olursa namaz olmaz, secde sayılmaz. Eğer kasıtlı olarak terk etmişse o namazı geçerli değil baştan başlaması lazım. Eğer unutmuşsa bu on farzın birer tanesini eksik yapmışsa o zaman gene başa dönüp secdeyi yapacak ama sehiv secdesi yapacak bu sefer.
Abdulaziz Bayındır: Ayrıca sehiv secdesi yapacak, tekrar dönüp yapacak yani.
Enes Alimoğlu: Evet, secde ederken alınla burnun açık olması gerekiyor. Kapalıyken olmaz.
Abdulaziz Bayındır: Yani yüzüne bir şey sarmışken olmaz, tamam.
Enes Alimoğlu: Başka azaların mesela diz, ayakuçları bu el…
Abdulaziz Bayındır: Mesela Anadolu da yaşmak çeker kadınlar bir gözleri açık. Onların olmuyor o zaman.
Enes Alimoğlu: Olmuyor, olmuyor. Ellerin, dizlerin, ayakların kapalı olması caizdir. Yere değmiş oluyor bu şekilde.
Bir katılımcı: Çarşaf “…..anlayamadım 1.35.51”
Abdulaziz Bayındır: Evet, çarşaflıların bir kısmı da öyle yapıyor.
Enes Alimoğlu: Bu kadar benim…
Abdulaziz Bayındır: Ha iyi tamam. Sıra sende birazda Türkçe konuşalım hep Arapça konuşacak değiliz.
Cemal Necim: Arapça konuşuldu.
Abdulaziz Bayındır: Yani en meşhur olanı “yedi kemik üzerine secde etmem emrolundu” hadisidir. Sıhhat bakımından da o daha önemli.
Cemal Necim: Arapça konuşuldu.
Abdulaziz Bayındır: Evet, Resullüllah sallallahu aleyhi ve sellem demiş ki “Secdelerde dengeli olun, hiç biriniz köpekler gibi dirseklerini yere kapatmasın.” İşte hani köpekler otururken dirsek ve elleri birlikte yere değiyor ya o şekilde yapmasın.
Cemal Necim: Arapça konuşuldu.
Abdulaziz Bayındır: Evet, yine Berâ İbni Âzib’ten Resullüllah sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle dediği rivayet ediliyor. “Secde yaptığın zaman” aynı şey “avuçlarını yere koy, dirseklerini yukarıya kaldır “ hadisi.
Cemal Necim: Arapça konuşuldu.
Abdulaziz Bayındır: Yani evet, dirseği yere koymayı yasaklıyor.
Cemal Necim: Arapça konuşuldu.
Abdulaziz Bayındır: Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem şeyde yani bir secde yaptığı zaman küçük bir oğlak yavrusu ne yavrusu diyoruz kuzu yavrusu değil mi? Koyun yavrusu hah… Yeni doğmuş kuzu diyelim daha, kuzucuk aradan geçebilmelidir diyor, geçmek isterse geçebilmelidir, orda boşluk olsun.
Cemal Necim: Arapça konuşuldu.
Abdulaziz Bayındır: Resulüllah Sallallahu aleyhi ve sellem secde ettiği zaman kollarının arasını öylesine açıyormuş ki şu koltuk altındaki beyazlık gözüküyormuş. Hani koltuk altı güneş almaz ya daha çok.
Yahya Şenol: O elbisenin içinde hani elbisesi bol o yüzden “…..anlayamadım 1.38.59”
Abdulaziz Bayındır: Kısa kolluda giymiş olabilir. Oradaki elbiselerin modellerini bilmiyoruz ki, evet.
Cemal Necim: Arapça konuşuldu.
Abdulaziz Bayındır: Resulüllahı sallallahu aleyhi ve sellem şöyle secde sırasında böyle kargaların yem yemesi gibi böyle hızlı bir şekilde secde edilmesini yasaklamış. Öbürü neydi? Yırtıcı hayvanların yere serilmesi gibi secde, gene aynı yani dirseklerin yere konması, evet.
Cemal Necim: Arapça konuşuldu.
Abdulaziz Bayındır: “Allah’ı Teala bir kişinin namazını kabul etmez sırtını tam düz yapmadıkça rükûsunda ve secdesinde” yani ne oluyor, tabi karnı dizine yapıştırır, dirsekleri de yere yapıştırırsa o düzgünlük olmaz. Birisinde secdeye doğru sırt düz oluyor. Öbüründe de rükûda sırt düz oluyor. Böyle olmazsa Allah bir kişinin secdesini kabul etmez. Şimdi bakın mesela burada da az önce Hanefi mezhebiyle ilgili konuda bu gerçekleşmedi. İşte hadis, sahih hadis ama ayetle birleştirdiğiniz zaman ne kadar uyum sağlanıyor.
Cemal Necim: Arapça konuşuldu.
Abdulaziz Bayındır: Evet, Resulüllah sallallahu aleyhi ve selem, Ebu Hureyreden gelen rivayette secdeye vardığı zaman işte “Ya Rabbi günahımı affet açığını, gizlisini, öncekini, sonrasını, azını da çoğunu da affeyle Ya Rabbi” diye dua ediyormuş yani günahlarıyla ilgili.
Cemal Necim: Arapça konuşuldu.
Abdulaziz Bayındır: Yeni bir başka hadiste de “Ya Rabbi beni affet” diye secde de dua ettiği rivayet edilirmiş. Az önce Yahya söyledi ya Şafi mezhebini anlatırken secde de istediğiniz gibi dua yapabilirsiniz.
Cemal Necim: Arapça konuşuldu.
Abdulaziz Bayındır: Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem bir gece mescitte namaz kılıyordu ayaklarını diyor, dik tutmuş yani secde sırasında ayakları dik duruyor. Ben elimi ayaklarımın üzerine koydum, diyor
Enes Alimoğlu: Doğal hali de bu değil mi? Başka şekilde olmaz.
Abdulaziz Bayındır: Tabii bir şey, yok şimdi ayağının sırtı üzerine yatırması olayı var ya o dik olması Hanefilerin dediğine uygun oluyor. Hanefilerin dediğine uyuyor. Ben şimdi o Hanefilerin dedikleri yanlıştır demiyorum da yani onu söylerken aynı hadisten birisine farz de birisine değil de, bu olmaz yani bir delil lazım.
Cemal Necim: Arapça konuşuldu.
Abdulaziz Bayındır: Bir de diyor, orda namaz kılarken aynı mescitte baktım secde de dua ediyor, “Ya Rabbi senin kızgınlığından rızana sığınırım, cezandan affına sığınırım, senden sana sığınırım, ben sana ne kadar şey yapsam da gücüm yetmez yani seni övmeye gücüm yetmez, sen kendini nasıl övdüysen sen öylesin.”
Cemal Necim: Arapça konuşuldu.
Abdulaziz Bayındır: Yine Ebu Hureyra’den gelen bir rivayette diyor ki Resulüllah sallallahu aleyhi ve selem “Kulun Rabbine en yakın olduğu yer secde yaptığı zamandır, orada duayı çoğaltın” Yani çok dua yapın Allah’tan ne isteyecekseniz orda isteyin.
Cemal Necim: Arapça konuşuldu.
Abdulaziz Bayındır: Evet, gene bu son okuduğu hadiste de Resulüllah salllahu aleyhi ve sellem secdeye giderken önce dizlerini sonra ellerini, kalkarken önce ellerini sonra dizlerini kaldırırmış.
Cemal Necim: Arapça konuşuldu.
Abdulaziz Bayındır: Ebu Hureyra’dan bir başka rivayet varmış. Önce ellerini sonra dizlerini koyarmış, aslında bu çok normaldir ya.
Yahya Şenol: Belki o yaşlılığını almıştır. “tam net değildi 1.44.52”
Abdulaziz Bayındır: Yok yaşlılığa da gerek yok şimdi siz açık bir sahada şey yaparsanız, namaz kılıyorsanız secde edecekseniz, o şeyde taşlıksa öyle kolay kolay şey yapamazsınız, önce ellerinizi koyarsınız çünkü elleri daha kolay daha yumuşaktır, dizler biraz daha serttir yani onu da düşünmek lazım, şartlara göre.
Cemal Necim: Arapça konuşuldu.
Abdulaziz Bayındır: Evet, Ebu Hureyra’nın bu hadisi şey olarak sahih ama raviler, senet bakımından fakat bu tahkik yapanlar olayın üzerinde yani araştırmacılar diyelim önce dizlerin sonra ellerin konmasını daha doğru olduğunu söylemişler.
Cemal Necim: Arapça konuşuldu.
Abdulaziz Bayındır: Ha… Bu Resulüllahın önce ellerini sonra dizlerini koyduğu hadisin mensuh olduğunu söylemiş Hattabi. Peki, sorular, önce buradan var mı? İyi peki oradan oku bakalım.
Bir katılımcı: Secdedeyken kolların arasından altından bir kuzucuğun geçeceği şeklinde bir yükseklik tarif edildi fakat elleri de koyduğumuzda kulak hizasında bu mesafede elleri koyduğumuzda kollarımızı yüksekte tutmamız biraz zor olacak yani eller biraz daha açık olarak kolların kalkması daha uygun değil midir?
Abdulaziz Bayındır: yok, çok rahat oluyor yani şey yaptığın zaman ellerinizi “başınızı ellerinizin arasına koyar 1.46.55” kollarınızı yukarı kaldırır, göbeğinizi de dizlerinize yapıştırmazsanız yani ben buradan hiç kuzu geçtiğini görmedim ama geçebilir yani.
Yahya Şenol: Benzetme de hani bir ölçü şeyi olsun diye
Abdulaziz Bayındır: Bir ölçü olsun diye ama bir şart var göbek olmayacak.
Bir katılımcı: Özellikle bu alın meselesinde ben baştan beri değerlendirmeye çalışıyorum bazı cüzzam gibi rahatsızlıklarda burun düşebiliyor, burnun herhangi bir arıza, sakatlığı olabiliyor, artı bazı genetik ırklarda alın biraz daha arkaya doğru yatık oluyor. Yani alnınızı tam oturtturduğunuzda burnunuz bir şekilde değmeyebilir. Burnu değdireceğim dediğinizde alnınızı koyamayabilirsiniz, kıyısını koyabilirsiniz.
Abdulaziz Bayındır: Yani herkes için geçerli değil demek istiyorsunuz, değil mi?
Bir katılımcı: Evet, yani o yüzden belki alnı oturtmak daha önemli gibi. İkinci olarak da gerçekten aslında 1.47.53….. üzerinde hiç durulmamış, secde, namaz tabi her zaman Allah’ın huzurunda ama namaz Allah’ın huzurunda olmanın zirvesi, secde de teslimiyet ve aciziyetin zirvesi yani bunu hisseden insan hani ayaklarını kaldırmış oynayacak bir şeyler söyleyecek hali yok. Odaklanma ve o acizliği hissetmek, o teslimiyet bence…
Abdulaziz Bayındır: İşte tam o anda acaba parmaklarım geldi mi diye teslimiyet kaybolur.
Bir katılımcı: Birde söylediklerinizi anlamıyorsanız zaten…
Abdulaziz Bayındır: Hiçbir şey olmaz evet, ne dediğini bileceksin, kendi dilinle yapacaksın duanı.
Bir katılımcı: Hocam, biz buradaki ilmi dışarıya taşıyoruz, evimize taşıyoruz, taşımazsak zaten sorumluyuz, yeni öğrendiklerimiz de var. Şimdi bu geçen hafta da söylendi bir hadisi şerifte, köpekler gibi hani ifade edildi. Köpek gibi işte durmayın diye secde etmeyin diye. Bayanlarla erkeklerin, ikisinin de namaz için aynı olduğunu söylediniz. Hanıma aktardığım zaman bize yani bunu bir daha sor dedi. Yani biz köpek şeklinde mi duruyoruz? Bir şey diyemedim ne dersiniz?
Abdulaziz Bayındır: Haklı değil mi yani soru? Köpekler gibi yapmayın derken bu erkekler için bu kadınlar için değildir demek hoş bir şey değil gerçekten yani. Bu hiçbir delil yokken kadınları ayrı, erkekleri ayrı bir namaz şekline tabi tutmak sıkıntı doğuruyor. Doğru yani eşinizin itirazı yerinde, orda dirseği yere değdirme ifadesi var mıydı onu tam hatırlamıyorum, o yok ama öyle kapatacaksın, açmayacaksın dediği zaman ister istemez dirseklerde değer yani yere, özellikle değdirmese bile ya bu olur. İyice yapıştıracaksınız falan yani kadın erkek arasında fark olmadığını herkese söylemek lazım.
Fatih Orum: 1.50.07 Arapça okundu ve duyulamadı
Abdulaziz Bayındır: Ha… Bak, tam yere köpekler gibi yaymasını şey yapıyor, Resulüllahın yasakladığını bunlar emrediyor.
Bir katılımcı: Benim dikkatimi çeken bir konuda ortak payda da vücudun rahatlaması söz konusu var, birde vücut direnç gösteriyor yani vücudun bir direnç göstermesi var. Sonuçta sanki bir çeşit meditasyon durumu da ve bilinç noktasına yükselmesi söz konusu o zaman tabi kadınlarında bu noktada aynı noktaya gelmesi gerekiyor bilinç olarak.
Abdulaziz Bayındır: Elbette tabi, tabi, kadın erkek ayırımı olmaz doğru.
Yahya Şenol: Bu denilmiş ki dua secde esnasında mı yoksa iki secde arasındaki oturuşta mı olacak karıştırdık onu diye?
Abdulaziz Bayındır: Tamam, söyle onu biraz önce sen söyledin.
Yahya Şenol: İkisi de var hem secde esnasında dua var secdedeyken hem de iki secde arasındaki oturuşta, farz, nafile, vacip her türlü namazda olur o hiçbir ayırım yok. İstediğiniz duayı edebilirsiniz yani illaki dini yani uhrevi bir dua olmasına gerek yok, yani her türlü isteğinizi arz edebilirsiniz.
Abdulaziz Bayındır: Allah’tan her şeyi isteyebilirsiniz.
Bir katılımcı: Kur’an’dan bir ayet olması şartı…..…
Yahya Şenol: Yok yok bu konuda dini ve dünyevi her türlü dua edilebilir.
Abdulaziz Bayındır: O ayet niyetiyle değil, dua niyetiyle…
Yahya Şenol: Dua niyetiyle, evet… Bu İsra 107 ve 109’da geçen bir ifade sorulmuş iza tütla aleyhim ayatür rahmani harru süccedev ve bükiyya” (Bu ayet Meryem suresi 58. ayet)O mu, bir bakalım da oraya? “Kur’an okunduğunda çeneleri üzerine kapanırlar” ifadesini alın olarak mı düşünmeliyiz demiş? Nasıl düşünülür orayı yahırrûne.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi yahırrûne o önceki o hu zamiri nereye gidiyor, hangi ayet? İsra suresi, bak burada şey söylüyor, önceki toplumlarla ilgili “innellezîne ûtul ilme min kablihî” “daha önce kendilerine ilim verilenler” izâ yutlâ aleyhim yahırrûne lil ezkâni succedâ” “Kur’an onlara okunduğu zaman” Kur’an diyelim ki ehli kitaba okunduğu zaman şeyden çeneleri üzerine secdeye kapanırlar ki bunu belki şeyde, dinler tarihinde tesbit etmek lazım. Benim aklıma gelen şu yanlış hatırlıyorsam lütfen düzeltin. Yahudilerle ilgili bir 1.53.05…..alındığı zaman dağın kaldırılması olayı var ya deniyor ki Yahudiler secdeye kapandığı zaman dağ düşecek mi düşmeyecek mi diye bir taraftan da baktıları için, onun için çeneleri üzerine secde ettiler diye söyleniyor. Yani birde bu ayetin tefsirine bakmak lazım şuanda aklıma gelen şey bu, yani bizimle ilgili değil o ehli kitapla alakalı.
Yahya Şenol: Şöyle sorulmuş, babam çok yorgun olunca secdeye giderken önce ellerini koyuyor sonra dizlerini, …..1.53.39 dizleri bükülürken acı veriyor. Peygamberimiz de yorgun olduğu için böyle yapmış olabilir mi? demiş.
Abdulaziz Bayındır: Onun bir zararı yok. Mümkündür tabi
Yahya Şenol: Zaten yani yaşlılık döneminde 1.53.42 diyorlar ona. Namazı zorlaştığı anda öyle yapmış. Mustafa Eğri sormuş. Eski fukuha acaba Hrıstiyanlık ve Yahudilikten etkilendiğinden dolayı bizce şu an anlaşılmaz ifadeler kullanmış olabilirler mi?
Abdulaziz Bayındır: Eski fukuha Hrıstiyanlık ve Yahudilikten etkilenmiş, yani mümkündür, bir toplumda yaşıyorsunuz, etkilenmemek biraz zor. Bizde ister istemez farkına varmadan etkilenilir yani, şu anda hepimiz burada oturuyoruz, şimdi dışarıdan birisi girse diyebilir ki, ya bu ne koku, der. Hiç birimizin hissetmediğini o hissedebilir yani. Dolayısıyla, insanın yaşadığı toplumda daha hiç farkına varmadan özümsemiş oluyor. Bu da böyle bir şey olabilir ama bizim tenkit ettiğimiz şu yani Kur’an- sünnet bütünlüğü ile olaya baksanız çok rahat hareket edersiniz diye…. Bitti mi? Olsun bak canım sorulara şey yapalım yani. Nerden biliyorsun?
Yahya Şenol: Tevbe 35’te cunub kelimesi geçiyor, diyor. Secde 16’da da var. Bu ayetler ışığında da bir daha bu kelimenin manasına bakar mısınız? fe tukvâ bihâ cibâhuhum ve cunûbuhum cehennemdeki azabları anlatırken…
Abdulaziz Bayındır: Tevbe 35…
Yahya Şenol: fe tukvâ bihâ cibâhuhum ve cunûbuhum cehennemdeki azabı anlatırken…
Abdulaziz Bayındır: Tamam ya işte yanlar, cibahum, cepheler
Yahya Şenol: Alınlar deniyor genelde.
Abdulaziz Bayındır: İyi ya işte alına cephe denmiyor mu? “Alınlarına ve yanlarına onunla vurulur” deniyor. Tamam, işte şimdi yanlarının manası o ayeti kerime de ortaya çıktıktan sonra bu şekilde.
Yahya Şenol: (Secde suresi 16. ayet)“Tetecâfâ cunûbuhum anil medâcıi” yataklarda cenpler neresi oluyor?
Abdulaziz Bayındır: Şimdi insanlar yatarken şey yapar yani yanları yataklar üzerinde olur. Şimdi şöyle düşünün Cunûb kelimesi cenpler o Tetecâfâ cunûbuhum anil medâcıi kaçıncı ayet?
Yahya Şenol: Secde 16…
Abdulaziz Bayındır: Secde 16. ayet. Şimdi siz yan üstü yattığınızı düşünün. Yan üstü yatan bir kişinin, sadece kolu ve ayağı mı? Bir ayağı mı yatağa dokunur yoksa iki ayağımı dokunur? Yani insan böyle bir çizgi gibi mi yatıyor? Rahat etmesi için ayağının birinin de sonra diğerini açar sonra kolunu da gene yatakta şey yapar. Yanları yataklardan uzaklaştıkları an bir kere şu kısım akla gelmiyor değil, gelir ama yatan kişide ayaklar, kollar yatakla mutlaka irtibatlı olur. Dolayısıyla öbür ayetin mealine verdiğimiz anlama aykırı bir şey ortaya çıkmaz.
Yahya Şenol: Rükû ve secde de hani ayet okunmasının yasaklanması ile ilgili hadis vardı ya, hani bunun delili ne olabilir? Diyor. Niye böyle olsun?
Abdulaziz Bayındır: Yani herhalde hadisi şerif olur başka bir şey olmaz.
Yahya Şenol: Niye yasaklandı işte belki o soruluyor yani.
Abdulaziz Bayındır: Nasıl yani?
Yahya Şenol: Bana yasaklandı rükû ve secde de Kur’an okumam diyor ya Peygamberimiz nerde yasaklandı yani?
Abdulaziz Bayındır: Ha nerde yasaklandı? Neyse bu soru kalsın aklımıza geldiği zaman söyleriz. Öyle o kadar kolay mı? Şeyde burada yanımızda küp yok ki elimizi atıp atıp alalım.
Yahya Şenol: Ayakları secdeye uzatarak namaz olur mu?
Enes Alimoğlu: “Ne dediği anlaşılmadı. 1.57.39”
Abdulaziz Bayındır: O zaman sen şeyi ver de orda bir açıklamasını yapsın, güzel şimdi bak ekip çalışması bu işte birisinin aklına gelmeyen diğerinin aklına geliyor.
Enes Alimoğlu: Ayetlerde secde ederken direk secde kelimesi geçen yerde hemen sonunda tesbih eder diye bu kelime geçiyor demek ki secde de yapılması gereken tesbihtir. Ayetler tilavet edildiğinde secde yaparlar diyorlar, o tilavet edilen ayetin sonu hemen yine ayeti okumak diye bir şey …..
Abdulaziz Bayındır: Az önce okuduğumuz şeyde İsra da ki öbüründe de var yani …..tilavetten sonra secdeye varmış olmak demek o zaman tilavet devam ediyorken varmaktan farklı oluyor.
Enes Alimoğlu: Şimdi aklıma geldi Araf suresinde benzer bir şey var. Araf en sonda
Yahya Şenol: Zikir diyorsanız ama esas o da bir zikir niye onlar yasaklansın ki. Tesbihin en büyüğü diyorsun hem de.
Enes Alimoğlu: Zikirde tesbih olan kısmı.
Abdulaziz Bayındır: Öbürü de zikirdir Kur’an’ı Kerim’de zikirdir. Hepsi de zikirdir.
Yahya Şenol: Namazda esas olan zikirdir dediğin zaman her yerde zikir kural olmalıdır diye biri derse de hayır diyemezsin yani.
Abdulaziz Bayındır: Tesbihle kıraat arasında bir fark olması lazım.
Yahya Şenol: Kıraat değil, zikir. Tesbih zikir değil midir? Yani her tarafta da zikir yapılır.
Abdulaziz Bayındır: Yalnız her zikir Kur’an değildir. Kur’an zikirdir ama her zikir Kur’an değildir.
Yahya Şenol: Şimdi de mikrifon çok yakınmış.
Abdulaziz Bayındır: Ne yapayım kardeşim, evet, tamam mı?
Yahya Şenol: Secdeye ayak uzatılarak namaz kılınır mı?
Abdulaziz Bayındır: Secdeye, kıbleye… Kıbleye ayak uzatılmasında herhangi bir sakınca yok ki esas olan cephenin kıbleye dönmesidir ayaklarınızı kıvıramıyorsanız, mecburen uzatacaksınız bunun başka çaresi yok.
Yahya Şenol: Hocam demiş biri de yarın LYS’ye gireceğiz, bu konuda sınav öncesi bizi biraz rahatlatacak ve argo tabirle gaza getirecek birkaç cümle söyler misiniz?
Abdulaziz Bayındır: Söyleyeyim, benim yaptığım şudur; gece kalkarım iki rekât namaz kılar Cenabı Hakk’a dua ederim. Ya Rabbi bana yardım et diye, ben de onu tavsiye ederim.
Yahya Şenol: Bir de bizi ilk defa izleyen biri, bugün izlemiş Cüneyt Sönmez, Kırklareli, Lüleburgazdan hani sorum yok sadece selam vermek istedim sizi ilk defa izliyorum.
Abdulaziz Bayındır: Ve aleyke selam ala membelle…….bulamadım internette
Bir katılımcı: Yolculuk anında otobüs koltuklarında oturarak namaz kılarken secde anında alnımızın ön koltuğa değme şansı var mı?
Abdulaziz Bayındır: Yolculukta namaz kılarken otobüste alnımızı ön koltuğa koymanız şart değil, yani rükûda secdeye biraz daha fazla eğilmek gerekiyor, daha fazla eğilmeyi anlamak için kolu koyacaksan olur ama oraya koymak gerekmez. Öyle bir şart yoktur zaten öyle bir şey yaparsan arabada bir fren yaparsa yandın. Peki, çok teşekkür ediyoruz. Allah razı olsun hepinizden, sağolun.