Elhamdulillahir rabbil alemin vel akibetülil müttakin vessalatu vesselamu ala resuline Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün inşallah ilmihalle ilgili çalışmalarımızdan abdest konusu ile ilgili başlıyoruz. Biz de biliyorsunuz ilmihal bilgileri oldukça ihmal ediliyor. Yani şu manada, ilmihal kitaplarında işte kısaca anlatılıyor ama sebepler fazlaca anlatılmıyor. Dolayısıyla, insanlar herhangi bir durumda hangi şeyin Allah’ın emri hangi şeyin ulemanın içtihadı bu ikisinin arasındaki farkı öğrenme ihtiyacını duyuyorlar. İnşallah bundan sonraki çalışmalarımızda ilmihal bilgilerine oldukça önem vermeye gayret edeceğiz Allah nasip ederse. Biliyorsunuz ki namaz, Allah’ın bütün resullerinin, bütün nebilerinin ümmetlerine emretmiş oldukları bir ibadettir.
Beyyine suresinde bu işin özeti var gerçi çok sayıda surede var ama Beyyine suresinde bu işin özeti var. Allahu Tela orada bütün nebilerle ilgili özet bilgi veriyor. Bismillahirrahmanirrahim (1. ayet) “İster ehli kitaptan ister müşriklerden olsun, her ikisinden olan kâfirler çözülecek değillerdi kendilerine o beyyine gelinceye kadar”
(2. ayet) “Allah tarafından gelen bir resuldür, tertemiz sayfaları okur” Daha önceki derlerimizde çok sık konuşmuştuk sadece hatırlatmış olayım. İşte nebi vahiy alandı nebilik Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemle bitmiştir. Ama resul alınan vahyi tebliğ eden kişiydi. Nebilerin tamamı resuldü çünkü alınan vahyi tebliğ etmek için almıştı. Şu anda Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin aldığı vahyi tebliğ etme görevi bizde. Dolayısıyla, resullük devam ediyor yani şu anda da dünyanın herhangi bir yerinde Allah’ın ayetlerini okur insanlara anlatırsanız anladığı şekilde burada anlatıldığı gibi orda çözülme kaçınılmazdır. Şu anda Türk toplumunda olan çözülme gibi insanlar grup grup oluyorlar. Bazıları Kur’an’dan yana yer alıyor, bazıları Kur’an’ın karşısında yer alıyor. Bazıları da Kur’an’ın kendisine uydurarak yeni bir yol, yöntem belirlemeye çalışıyor.
(Beyyine suresi 2. ayet )“Resûlun minallâhi yetlû” “Allah tarafından gelen bir elçi” yani Allah’ın ayetlerini tebliğ eden bir elçi. Yetlû okuyor ve uyuyor, tilavet kelimesi hem okumadır hem de okuduğuna uymaktır, onu takip etmektir “suhufen mutahharah” “tertemiz sayfaları”
(Beyyine suresi 3. ayet)“Fîhâ kutubun kayyimeh” “içersinde sağlam hükümler var”
(Beyyine suresi 4. ayet) “Kendilerine kitap verilenler o beyyine gelmeden paçalanmadılar” yani mesela işte Kur’an biz Kur’an’a uyuyoruz diyen insanlara Kur’an’ı anlatmazsanız herhangi bir parçalanma olmaz. Kur’an’ı Kerim’i hepside ezberleyebilirler hepsi de dünyanın en iyi hafızı olabilirler ama manasını bildikleri zaman parçalanma olur.
(Beyyine suresi 5. ayet) “Ve mâ umirû” Bakın bütün bunlar Adem aleyhisselamdan son nebiye kadar hepsine verilen emir neymiş? “Allah’a kul olma emri veriliyor” çünkü insanlar kendi kafalarındaki uydurdukları Tanrı’ya da kul olmak ister. “Din yalnız Allah’ın olsun, samimi olsunlar diye emir almışlardır” “ve namazı dosdoğru kılsınlar ve zekatı versinler, işte o kayyimenin dini budur” yani yukarıda şey yaptı ya o sağlam din o kutubun kayyime ile ortaya konan din budur, “sağlam din bu dindir”
Demek ki emredilen neymiş? Namaz kılmak ve zekât vermek, bütün Allah’ın elçilerinde bu ve burada Arapça bilenler için “yukîmûs salâte” “ekimus salate” aynı kelime aynı emir. Bizim için burada bütün nebilere verilmiş olan emirlerin aynısı Bakara suresinin başında bizim içinde tekrarlanıyor. Ne diyor orada iyi müminleri anlatırken?
(Bakara suresi 3. ayet) “İmanları gayplarında olanlar” yani kalpten, içten inananlar “ve namazı tam kılanlardır” bak yukimun ve es salate.
Burada da (Beyyine suresi 5. ayet) “yukîmûs salâte” dedi, değil mi? Aynı emir yani aynı kelimelerle aynı emir. Dolayısıyla, es salate ifadesi bunu gösteriyor.
Şeyi de biliyorsunuz İbrahim aleyhisselam Kabe’nin temellerini yükselttikten sonra benzer bir dua yapmıştı. (İbrahim suresi 37. ayet) “Rabbenâ innî eskentu min zurriyyetî bi vâdin gayri zî zer’ın inde beytilkel muharremi rabbenâ li yukîmus salâte” Diyor ki: “Ya rabbi benim” diyor “ailemden içersinde bitki olmayan bir kısmı ailemin bir bölümünü buraya yerleştirdim ki namazını kılsın.” İşte bu 37. ayet “bitkisi olmayan bir vadiye soyumun bir kısmını yerleştirdim, senin muharrem beytinin yanında” yani Mescidi Haram yanında “Ya rabbi namazlarını kılsınlar diye” bakın yukîmus salâte kelimeler aynı kelime.
Şimdi Mekkeliler, İbrahim aleyhisselamın soyundan gelen insanlardır, İsmail aleyhisselamın torunlarıdır ve kendilerinin de İbrahim’in dinine mensup olduklarını söylüyorlardı. “Ya Rabbi namazlarını kılsınlar” Allahu Telada İbrahim aleyhisselamın duasını kabul ettiğini bildiriyor. Şimdi o zaman bu şunu gösteriyor demek ki Mekke de azda olsa namazını kılan insanların olması gerekiyor. Bir de Yahudiler, Hıristiyanlar bunlarda namazlarını kılmaları gerekiyor. Dolayısıyla namaz hepsinde aynı namaz beş vakit farz, iki vakitte müstehap oluyor ya da işte bizim sünnet ya da nafile dediğimiz namazlar oluyor. O iki vakti teheccüd namazı ve kuşluk namazı olarak geçiyor. İşte burada bakarsak dinler tarihçilerinin ortaya koyup araştırmaları gereken bir husus oluyor. Hepsi yani yeryüzünde ne kadar din adıyla ortaya çıkan şey varsa onların altını kazdığınız zaman mutlaka bir Allah’ın elçisi çıkacaktır onların altından. Onların üzerinde bir çalışma yapılsa hepsinin bu ibadeti yaptığını anlama imkânı ortaya çıkar. Şimdi mesela ben bir ara Budistlerin hareketlerine bakmıştım namaz kılar gibi hareketler yapıyorlardı, namaz kılar gibi davranışta bulunuyorlardır. Şeyde mesela bu Avrupa’dan gelen arkadaşlarımız var bu çanların çalınma saatleri ile bizim ezan saatleri arasında büyük bir benzeşme var mesela bir dikkat ederseniz. Çünkü o şeyde de öyle Yahudilerde de aynı şey var. Bu bütün Allah’ın elçileri tarafından böyle bildiriliyor.
Yalnız şu benim arkadaşlarımla paylaşmak istediğim bir bilgi olarak sizlerle de geçende Bakara suresinin 240. ayeti dikkatimi çekmişti. Burada diyor ki 239., 240 değil yanlış söylemişim: “Korktuğunuz zaman yürüyerek ya da binili olarak namazını kılın, bilmediğinizi Alllah’ın öğrettiği şekilde kılın.” Burada şu ortaya çıkıyor, İbrahim aleyhisselamdan sonra bu namazın kılınış şeklinin unutulmuş olduğu anlaşılıyor. Ben öyle anlıyorum yani o ayeti kerimeden ama Yahudi ve Hıristiyanların unutmamış olması gerekiyor hala bugün Süryanilerin şekil itibari ile de bize benzeyen namazları var adına salut diyorlar salât gibi. Şimdi işte bu ibadetler yapılırken bir de abdest alma eylemi var. E şimdi Yahudilerde bu ibadetlerden önce bizim abdest dediğimiz davranışın yapıldığını biliyoruz.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir hadisi şerif vardı sen onu çıkarmış mıydın hani abdest alıyor, organlarını birer kere yıkıyor Arapça okudu Organlarını yıkadığı zaman birer kere yıkadığı zaman Allah’ın bunsuz namazı kabul etmediği şeyleri, iki kere yıkıyor organlarını o zaman diyor ki Arapça okudu yani sevabı iki kere olan bir abdesttir diyor iki kere yıkadığı zaman, üç kere yıkadığı zamanda diyor ki, bu benim abdesttim ve benden öncekilerin abdestidir diyor. O zaman işte namaz, abdest derken bir birliktelik ortaya çıkıyor.
Tekrar etmekte fayda var yani bu saha dinler tarihinin sahasıdır, bu konularda daha derinlemesine araştırma yapılmalı ama dinler tarihi açısından benim gördüğüm bir eksiklik batılıların bu işin önderliğini yapıyor olmasıdır. Yani bunu gündeme getirmiş olmaları takdire şayan bir şey güzel olmuş ama dinler tarihi dersinin Kur’an merkezli olma mecburiyeti var. Kur’an merkezli olduğu zaman Kur’an işte böyle ufuklar açar ve insanları çok ciddi araştırmalara yönlendirir. İşte o zamanda o birliktelikler ortaya çıkarıldığı zamanda insanlar İslam’a biraz daha sıcak yaklaşma ihtiyacı duyarlar.
İşte burada herhalde önümüzdeki hafta o şeyi biraz daha ayrıntılı şimdi kısa bir giriş yaptık. Maide suresinin 6. ayeti abdest konusunda, bu abdest Farsça bir kelimedir, dest el demektir, ab da su demektir abudest el suyu manasına geliyor. Arapçası vududur bunun Türkçesi yok. Şimdi bizim namaz kelimesi de öyledir aslında namaz Zerdüştlerin ibadetlerine verilen isimdir daha sonra bize beş vakit namazın adı olarak yani artık geçmiş şimdi ne yaparsanız yerleşmiş artık oruç kelimesi de uruze, oruç olmuş bizde. Peygamber de öyle…
Enes Alimoğlu: Bizde hala ruzi diyoruz.
Abdulaziz Bayındır: Siz de ruzi diyorsunuz değil mi? Peygamberde peyamberdir yani haber getiren manasına yani nebi anlamına ama o bize hem resul hem de nebi manasında geçmiş. Şimdi bunlar perverdigar hüda denir, perverdigar denir, Yezdan denir onlarda hep oradan gelen kelimeler. Yani tarih içersinde bu İran kültürünün çok ciddi etkisi olmuş, bunların tabi birçok konuda da kavram kargaşasına neden olduğunu zaman zaman anlatıyoruz ama yani namaz kelimesi Arapça değil Farsçadır. İşte burada Allahu Teala diyor ki, Sizde namaz mı diyorsunuz?
Enes Alimoğlu: Evet
Abdulaziz Bayındır: Kırgızlarda da mı namaz deniyor?
Rüstem Vasipov: Namaz kılmak, namaz okumak…
Abdulaziz Bayındır: Namaz okumak diyorsunuz, sizde okumak diyorsunuz, Azerilerde zannedersem namazı okumak diyorlar çünkü burada Azeri yok. Evet, şimdi burada Allahu Teala burada diyor ki (Maide suresi 6. ayet): “Müminler namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi yıkayınız” Şimdi yüzün tanımı burada yok, tanıma gerek yok herkes yüzün ne olduğunu biliyor, onun için tanıma hiç ihtiyaç yok. Yüz dediğiniz zaman her şeyin görünen kısmıdır işte yani işte iki kulak memesiyle buradaki saç bitiminden çene altına kadar olan kısımdır yani karşı taraftan baktığın zaman görünen kısımdır. Onu Arapça okudu diye Araplar tanımlamış gerçi o tanımı söylemesek de Türkçesi aynı işte yüz yüze gelinen kısımdır. “elleriniz de dirseklere kadar yıkayın” şimdi el kelimesi parmak ucundan omuza kadar olan yer için kullanılıyor, bizim kol dediğimiz gerçi şuraya kadar (el bileğini göstererek) olan kısım içinde söyleniyor. Eğer elleriniz yıkayın deseydi koltuk altına kadar yıkanmasının farz olduğunu söyleyenler çıkardı ama dirseklere kadar diyince bir sınır belirlenmiş oluyor burada. “meshedin” Mesih kelimesinin Türkçe karşılığı silmek yani şu masayı bir siler misiniz dediğim zaman hemen birisi gelir şöyle basit bir şeyse eliyle sıyırır onu oradan, tamam sildim der, biraz daha temizse bir başka şeyle, bezle şey yapar yani oradaki şeyi giderir. Onun için meseha kelimesi dokunmak anlamındadır. “başınıza dokunun, başınızı meshedin” ökçe değil şey ayağın iki tarafında ne diyoruz ona, “ayak bileği kemiklerine” kadar öyle diyelim çünkü topuk dediğimiz zaman Türkçe de ökçe anlaşılıyor yani ayakkabı topuğu falan onlardan kalan bir şey var. Burada tercüme edenler topuklara kadar diye tercüme ediyorlar da aslında yanlış değil ama insanlar yanlış anlayabiliyor. Topuklara kadar ayaklarınızı da demiş, parantez içinde yıkayını koymuş tabi onun detayları ile ilgili inşallah daha sonra konuşuruz. Yalnız ayeti kerimede yıkayın yok, meshedin var. “Eğer cünüpseniz iyice temizlenin” artık şuranızı şuranızı yıkayın değil iyice temizleneceksiniz yani vücut baştan aşağı yıkanacak “hasta olursanız ya da yolculuk halinde olursanız” müsafir demiyor da ala seferin diyor yani yolculuk halindesiniz bir yerleşik durumda değilsiniz. “ya da sizden biri gayidden gelirse” gayd demek çukur yer demektir yani şimdi insanlar tuvaletler falan yaptılar da tuvaletin olmadığı yerlerde herkes böyle kendini gizleyeceği yerler arar ki oralarda ihtiyacını gidermiş olsun. Bu oradan hareketle Arapların kullandığı bir kelime tabi etrafı kapalı tuvaletlerde bununla aynı şey oluyor “Tuvaletten geldiği zaman sizden biriniz” Şimdi buradan tuvalete giden ne yapar, işte ne yaparsa büyük, küçük abdesti ve yellenme işte onlar burada söz konusu oluyor. “Ya da eşlerinizle ilişkiye girdiyseniz” Şimdi burada “su da bulamadıysanız tertemiz toprağa yönelin” Bak burada ne diyor? Hastasınız, hasta olan kişi gusül ya da normal abdest ayırımı yok yani hastadır bazen abdest alamayabilir yani bazen ellerini suya sokması kollarına sürmesi yasak olan insanlar var, dokundurduğu takdir de sıkıntı doğacak kişiler var ya da tümüyle yıkandığı taktir de rahatsızlık verecek kişiler var. Hasta olursunuz, yolcu olursunuz yolculukta yanınızda su olur ama içme suyudur. Onunla abdest alsanız susuz kalacaksınız. Dolayısıyla, su olmasına rağmen su yok hükmünde sayılır yani abdest almak için yok ya da gusül etmek için yok çünkü o şeyi ayakta kalmanız çok önemli olduğu için. “Ya da sizden biri tuvaletten gelirse” diyor. Şimdi burada tuvaletten gelen kişi cünüp olmaz yani normalde cünüplük yeri değildir tuvalet. Ondan sonra hasta olmakta cünüplükle alakalı değildir, yolcu olmakta cünüplükle alakalı değildir. O zaman burada cünüplükle alakalı olacak tek bir kelime kalıyor “ev lamestumun nisae” “Kadınlarla ilişkide bulunan” yani bir ilişkide lemise dokunmak demek lamese birbirine dokunmak manasına geliyor. Burada yani arkasından “su bulamadıysanız teyemmüm edin” emri geliyor. Eğer bu ayete, ayetin bu kelimesine karı koca ilişkisi, cinsel ilişki anlamını vermezseniz teyemmümün, cünüplük dolayı teyemmüm hükmünü vermeniz mümkün olmaz yani cünüplük anlamını vereceğimiz tek kelime budur burada. Onun için “su bulamadıysanız o zaman teyemmüm edin” deniyor. Bunu şunun için diyorum yani Şafilerin bir erkek kadına dokunursa abdesti bozulur hükmünün bir dayanağı yok ister lemestum deyin ister lamestum diyin burada cünüplükten dolayı da teyemmüm alınacağı hususunda Şafilerin de bir ihtilafı yok. İhtilafınız yoksa bunun Kur’an’da ki tek karşılığı lamestumdur. Oradan tutup ta bir erkek bir kadına elini dokundurdu abdesti bozuldu şeklinde bir hüküm verilemez. Onun detaylarını daha sonra konuşacağız Allah nasip ederse. Aynı şekilde Hanefilerin kan abdesti bozar sözü. Burada kan söz konusu değil yani burada yani tuvalete gittiği zamanda kanla alakalı bir olay değil, yolculukta kanla alakalı değil. Tuvalette ne yapılıyorsa abdesti bozan şeyler onlardır. Tuvalette yapılan şeyler içersinde kan yok. Dolayısıyla bu ayeti kerimeye baktığımız zaman Hanefilerin kan abdesti bozar sözü ile Şafilerin kadınlara dokunmak abdesti bozar sözü delilsiz kalıyor. Onu inşallah daha sonra arkadaşlarımız sünnetten de delillerle ortaya koyacaklar inşallah, Allah nasip ederse.
Diyor ki: “Su bulamazsanız” “fe teyemmemu saiden” said kelimesi yukarıya çıkmış manasındadır yani toprağın üst kısmında olanlara yönelin, toprağın içini eşelemenize gerek yok, üstte olan, görünen kısım, sıkıntı yok yani. “Orada olanlarla ellerlinizi ve ayaklarınız meshedin” Bütün bunlardan sonra diyor ki Allahu Teala “Allah size bir sıkıntı yüklemek istemez ama Allah sizin tertemiz olmanızı ister” yani burada cünüpken baştan aşağı yıkanma, tuvaletten geldiğin zaman diyebilirsin ki ya biz tuvalete gittik, tuvaletteki o organlarla abdest organları arasında ne bağlantı var. Ben elimi yıkamışım, yüzümü yıkamışım, ayaklarıma mesh etmişim ya da işte yıkamışım, ne alaka var. Bir mantık ararsanız belki bulamayabilirsiniz ama Allahu Teala ne diyor orada: “Allah sizin tertemiz olmanızı istiyor” O zaman o ikisinde bir alaka mutlaka vardır. Onu da konunun uzmanlarının araştırıp ortaya koyması gerekir. “Size nimetini tamamlamak ister belki şükreder, Allaha teşekkür edersiniz” Evet, böyle bir giriş yaptıktan sonra şimdi arkadaşlarımızı dinleyelim. Önce Hanefi’den mi başlayalım, tamam başla bakalım. Dr. Fatih Orum hoca, Fatih Orum bizim İstanbul Üniversite İlahiyat Fakültesi öğretim üyesidir, İslam Hukuku öğretim üyesi, vakfımızın da yönetim kurulu üyesidir.
Fatih Orum: Hanefilerde abdestin farzları dörttür, bunun iki tanesi yıkama, iki tanesi mesihle ilgilidir, eli ve yüzü yıkamak, başı mesh etmek, eli yıkamak, yüzü yıkamak ve ayakları yıkamak. Bu farzlarla ilgili Hanefi kaynaklarda bir takım ihtilaflara değiniliyor onları da şöyle toparlamak mümkün, ayetteki yani dirsekler, bizim o topuklar dediğimiz ve yahut ona tam olarak ne diyeceksek
Abdulaziz Bayındır: İncik mi diyorlar?
Fatih Orum: Çıkıntı…
Abdulaziz Bayındır: Aşık kemikleri, ayak bileğindeki kemikler işte, evet.
Fatih Orum: Onlar yıkamaya dâhil mi, değil mi meselesi, genel kanaat bunların yıkamaya dâhil olduğudur yani dirseklerde yıkanacak, ayaktaki o kemiklerde yıkanacak. Sadece Züfer farklı düşünüyor diyor ki o mea anlamında değildir yani onların da yıkanması gerekmez onlar bir sınırı ifade etmektedir diyor. Ve bununla ilgilide bir delil sunuyor Züfer, oruçta, oruç ayetindeki (Bakara suresi 187. ayet) ilel leyli ifadesini zikrediyor. Diyor ki, işte “orucu geceye kadar tutun” ayetinde ki orada ila kullanılmakta orada ki ila bir sınır ifade etmektedir mea anlamında değildir. Dolayısıyla, bu ayette geçen ila kelimelerinde harfi cerlerinde öyle düşünmek gerekir diyor. Buna da cevap veriyor kendi içersinde mezhep, onlarda ila harfi cerinin mea anlamında kullanıldığına dair bir takım ayetleri delil getiriyorlar. (Nisa suresi 2. ayet)“ve la te’kulu emvalehum ila emvalikum” ayetini zikrediyorlar burada da “onların mallarını kendi mallarınızla beraber yemeyin” ayetinde ila harfi ceri kullanılmasına rağmen mea anlamı verilmektedir deniliyor. Öte taraftan Züfer’in ileri sürdüğü bu delili şu şekilde tahlil ediliyor. Diyorlar ki, oruç meselesinde bu başka bir mesele burada oruç imsak anlamındadır yani kendini yemeden içmeden, cinsel ilişkiden tutma anlamındadır. Bu bir anlık tutmada tutmadır, günlerce, haftalarca, aylarca tutma da yine imsak anlamındadır. Bunun mutlaka bir sınırının belirlenmesi gerekir. Burada (Bakara suresi 187. ayet) ilel leyli diyerek bunun sınırını belirlemiştir. Oysa abdest ayetinde iskat anlamı olmalıdır yani el dediğiniz zaman ayak dediğiniz zaman o organların tamamı gireceği için orada bir şey olmalı yani bunun dışındakilere iskat anlamı gereklidir. Dolayısıyla, oradan o iskat anlamı ancak işte bu ve bu dâhil onun dışındakiler hariç anlamı vermeliyiz diyerek böyle akli bir delil getirmeye şey yapıyorlar. Genel itibari işle mezhep içersindeki bu genel kanaat bu topukların ve dirseklerinde yıkamaya dâhil edilmesi.
Abdulaziz Bayındır: İstersen kısa bir özet yapayım sizin anlattıklarınızı. Şimdi mesela, Ankara’dan İstanbul’a kadar geldim dediğiniz zaman İstanbul dâhil oluyor mu? Tuzla’da kalsanız yani Tuzla sınırına kadar gelseniz, Gebze sınırına kadar gelseniz İstanbul’a geldim diyebiliyor musunuz? Yani buraya girmiş olmanız lazım. Peki şuradan şu duvara kadar gittim dediğiniz zaman duvarın içi dâhil mi? Hah, işte bunlar diyor ki, Hanefiler diyor ki, Arapça da gaue muğayye dâhil midir, değil midir diye bir terim kullanırlar yani gaye şuradan şuraya kadar yani hedef anlamına. Peki, bizim muğayya de oraya kadar geçen yol, onun içine girer mi, girmez mi, şuraya kadar gittiğim zaman şuraya girer mi, girmez mi? Diyor ki, eğer diyor o kullandığınız şey gittiğiniz yerin bir parçası ise girer yani aynı cinstense girer. Yani Ankara bir şehirdir yoldan geçtiklerinin hepsi de şehirdir o zaman İstanbul da demek için İstanbul’un içine girmiş olman lazım. Ama bir parçası ise girmez, şuradan şuraya kadar yürüdüm, senin yürüdüğün yerlerin hiç birisi duvar değil o zaman duvarın dibinde bu iş biter. İşte bu sebeple diyorlar ki, efendim el dediğiniz zaman buradan buraya kadardır, bunun tamamı eldir, dirseklere kadar dediniz mi dirsekler girer. Yani İstanbul’un şehir olması gibi dirseklerde girer dirsekleri de yıkayacaksınız. Ayaklarınızı ricil kelimesi de ayaklardan ta baldıra kadar olan kısımdır, kasıklara kadar olan kısımdır, öyleyse orada da ayak bileğindeki kemiklere girer. İnsanın ayak bileğindeki çıkıntı kemiğe, aşık kemiği deniyormuş bu arada da baktım Türk Dil Kurumu sözlüğüne.
Enes Alimoğlu: Anlayamadım
Abdulaziz Bayındır: Anlayamadım diyorsunuz aynı işte ama hayvanlar için öyle denmiyormuş aşık kemiği, çift tırnaklı hayvanların ön dizlerinde bulunan bir eklem kemiği, o aklıma geldi, benim aklıma gelmişti onun için baktım. Şimdi bu kendi aralarında şeydir ama Hanefi mezhebindeki müftehabih görüş ney?
Fatih Orum: Dâhil olmasıdır.
Abdulaziz Bayındır: Dâhil olmasıdır yani bunun manasu şu, Abdest alırken dirsekleri de yıkayacaksınız Hanefi mezhebine göre ve ayaklarımızdaki aşık kemiklerini de yıkayacağız.
Fatih Orum: Bu bir şey, ikincisi bir yol şöyle bir izah tarzı getiriyorlar bu konuyla ilgili olarak. Diyorlar ki her şeyi bir kenara bırakın ayetin bu hükmü şeydir, mücmel bir ifadedir yani ayetin sadece bu hükmünden bu metinden hareketle bir neticeye ulaşmak mümkün değildir, mücmel ifadesini kullanıyorlar Hidaye ve İhtiyar bu ifadeyi kullanıyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Mücmelle neyi ifade ediyor.
Fatih Orum: Mücmelle de şunu kastediyorlar. Mücmel sadece o lafız dikkate alınırak anlaşılamayacak dolayısıyla uygulanamayacak bir lafız demektir.
Abdulaziz Bayındır: Bir kapalılık yani
Fatih Orum: Kapalılık var orada, sadece o lafzı alarak siz onu anlayamaz ve uygulayamazsınız. Peki, nasıl anlar ve uygularız? Bunun için bu lafzı açıklayan bir başka nas olmalı. Nastan kastettikleri de yine bir başka ayet yahut resulullahtan gelen bir rivayet yani bir ayet, bir başka ayet ve ya rivayet ancak bu kapalılığı giderirse bu tam olarak anlaşılmış olur. İşte mücmelin bir başka ayet ya da rivayetle açıklanmış haline müfesser diyorlar. Dolayısıyla, ayetin bu kısmını resulullah tefsir etmiştir ve ayet müfesser hale gelmiştir. Peki, resulullah nasıl tefsir etmiştir? Abdest alırken resuulllahın bu dirseklerini ve ayaktaki o kemikleri de dâhil ederek yıkadığına dair rivayetler bunu tefsir etmiş. İşte resulullah şöyle abdest alırdı diyerek anlatılan rivayetlerde işte resulullah ayetin bu kısmını tefsir etmiş dolayısıyla ayetteki bu mücmelliği, kapalılığı gidermiştir diyerek ikinci bir açıklama izah geliştiriyorlar Hanefi fakihleri.
Abdestin farzları ile ilgili bir başka mesele Hanefi eserlerinde, göze çarpan bir başka mesele başın meshi ile ilgili (Maide suresi 6. ayet) “vemsehu bi ruusikum” ifadesi ayette geçen, ne kadarını mesh yaparsak bu farziyeti yerine getirmiş oluruz meselesidir. Aynen biraz önce söylediğimiz şeyi söylüyorlar, diyorlar ki ayetin bu kısmı da bu şekliyle mücmeldir bir tefsire ihtiyaç vardır, bu tefsiri de resulullah yapmıştır o başını nasıl mesh ettiyse ayetteki farziyet o şekilde uygulanmalıdır, bununla ilgili de işte bir rivayetten bahsediliyor. O da işte Arapça okudu işte o rada bir çöplüğe bir …anlayamadım…girdi orada bevletti sonra şöyle devam ediyor rivayet Arapça okudu ifadesi geçiyor yani resulullah tuvalet ihtiyacını giderdi sonra abdest aldı Arapça okudu başının şu ön çeperini mesh etti, şu ön kısmını nasiya ifadesi geçiyor. O da bir başın ön kısmı demek başın dörtte biri demektir hacim olarak. Demek ki başın dörtte birini Arapça okudu ifadesini kullanıyorlar dörtte birini mesh ettiğinde bu mesh hükmüyerine gelmiş olur, diyorlar böylelikle bu ifade müfesser hale gelmiş. Şafilere bir atıfta bulunuyorlar Hanefi eserlerinde Şafi işte Arapça okudu diyerek işte sadece dokunmakla herhangi bir yerine dokunmakla onlar meshin yeterli olduğunu söylüyorlar. Diğer o Malikilere atıfta bulunuyor onlarda tamamını, ha Hanbelilere şey yapıyor tamamını yapıyorlar. Biz ise dört…
Abdurrahman Yazıcı: Harfi cerle ilgili bir şey var mı?
Fatih Orum: Yok harfi cer ile ilgili bir şey görmedim yani sadece mücmeldir
Abdulaziz Bayındır: O harfi ceri Şafiler söylüyor Arapça okudu manasında diyorlar Arapça okudu anlamında
Abdurrahman Yazıcı: Anlayamadım
Abdulaziz Bayındır: Onu Hanbelî ve Malikiler söylüyor evet.
Fatih Orum: Abdestin farzları ile ilgili Hanefi eserlerinde genel çerçeve bu. Ondan sonra hemen sünnetlerine geçiyorlar. Sünnetlerinden ilkine şöyle başlıyorlar. Diyorlar ki abdestin sünnetlerinden ilki, abdest alacak kişi…
Abdulaziz Bayındır: İsterseniz ben başa mesh etme konusundaki şeyi anlatayım. Hanefilerde başa mesh etme iki ayrı şekilde ele alınıyor. Birisi sonraki kitaplar yani daha sonra yazılan kitaplar başın dörtte birinin mesh edileceğini söylüyorlar. Orada da işte Arapça okudu diyorlar yani dörtte bir tamamı yerine geçer diyorlar. O bahsettiğiniz resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin aldığı abdest başında da, başında ki şeyini, başlığını, sarığını çıkarmadan abdestini almış. Zaten o Şafilerin de delili, ha sen Şafileri şey yapacaksın değil mi? Şafilerin delili de o hadis. Şimdi eski Hanefi kitapları dörtte bir demiyor yani eski dediğim işte Mebsut’dur, Bedaiu’s Sanayidir, onlar dörtte bir kelimesini kullanmıyorlar. Onlar diyorlar ki mesih neyle yapılır? Elle yapılır. Elin çoğunluğu diyorlar, el kaç parmak, beş parmak. Elin çoğunluğu nedir, üç parmaktır. Dolayısıyla, üç parmak yeri kadar mesh ettiğiniz zaman Mesih tamam olur. Onu da şundan hareketle söylüyor. Şimdi başında başlık varsa mesela hanımlar bilhassa hiç şeyini çıkarmadan mesela başörtüsünü hiç bozmadan elini buraya şey yaptığı zaman elinin tamamı buraya dokunmaz yani başörtü orada varsa dikkat etmesi lazım. Elinin tamamı dokunmaz normalde üç parmak dokunur orada. Diyorlar ki bu üç parmaklık yeri mesh etmek farzdır, diyorlar yani ilk Hanefiler bunu söylüyorlar oradan hareketle. Şafilerde diyor ki yani sizin dediğiniz gibi olsaydı elini böyle başına sokacak olsaydı, başındaki sarık düşerdi arkaya doğru. Düşmemiş, değil mi onu söylüyorlar mı? Ben Şafi kitaplarında ben onu okudum ama burada var mı bilmiyorum. O zaman diyorlar ki işte sadece bir dokunmuştur ama sonrakiler, daha sonraki Hanefi mezhebinin kitapları işte, Hidayedir daha sonra yazılan kitaplardır onlar dörtte bir diyor. Fakat onun dayanağı nedir doğrusu yani dörtte bir anlayamadım hükmündedir diyorlar ama o konuda yani bir hadis dayanağı falan göstermiyorlar.
Fatih Orum: Mesela bu şeyde hani sonraki dönem diyebiliriz buna Hidaye’de Arapça okudu ifadesi orijinal metinde var.
Abdulaziz Bayındır: Öyle diyorlar yani Hidaye de ve daha sonrası ama onlarda önceki Hanefilerin temel kitaplarıyla bunların ki arasında ciddi bir kopukluk var yani onu söylemeye şey yapıyorum, evet.
Fatih Orum: Sünnetlerine geçersek abdest alacak kişi şayet uykudan kalkmış ise tabiî ki o döneme ait bir şey, suyun herhangi bir kovadan ya da işte ağzı açık bir kaptan alınacağını düşünerek bunu söylüyoruz. Uykudan uyandı ise bir kişi abdeste başlamadan önce ellerini yıkar, temizler diyorlar bu sünnetidir, nitekim resulullahtan bir rivayet vardır diyorlar. Nitekim resulullah “sizden birisi uykudan kalktığında abdest alacaksa ellerini su kovasının içine sokmadan önce bir temizlesin çünkü …
Abdulaziz Bayındır: Üç kere yıkasın çünkü bugünkü gibi şey yok yani öyle kabınız falan filan yok. Orada tek bir kap var oradan su alacaksınız. Önce bir elini yıkasın diyor ondan sonra onu alsın, kap el oluyor orada.
Fatih Orum: Yani bunu da işte
Abdulaziz Bayındır: Arapça okudu
Fatih Orum: Öyle diyor. Gece elinin nerede gecelediğini bilmez şeklindeki …
Abdulaziz Bayındır: Gece elinin nerelere gittiğini kişi bilemez diyor onun için göremediğiniz kirler olur onun için üç kere bir temizlesin ondan sonra suya soksun.
Fatih Orum: İkinci olarak Hanefi eserlerinde abdestin sünnetlerinde besmele çekmek abdestte başlarken Bismillahirrahmanirrahim demek sünnettir diyorlar ancak bu Hidaye de bir görüş var, her ne kadar Hanefiler bunun sünnet olduğunu söylese de bunun müstehap olması daha uygundur, sünnet değil müstehaplar kısmında besmele zikredilmelidir diye bir kayıt düşüyor Merginani. Besmelenin sünnet olduğuna ve yahut ta işte müstehap olduğunu söyleyenler bu konuda bir rivayet zikrederler. O rivayet diğer mezheplerde de galiba var. İşte sizden birisi abdeste besmeleyle başlamadıysa Allah’ın adını anarak başlamadıysa Arapça okudu ifadesi geçiyor onun abdesti yoktur şeklinde, böyle bu rivayetten hareketle besmelenin sünnet olduğu Hanefi kaynaklarında zikredilmekte. Bir başka sünnet Hanefilerde misvak yani abdeste başlarken dişi temizlemek bunun delili olarakta resulullah bunu hep yapardı şeklinde bir izah getiriyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Arapça okudu diye bir hadisi şerif var “Ümmetime sıkıntı olacağından korkmasaydım her namazda dişlerini yıkamalarını emrederdim” Bu arada şu misvak konusunu şey yapalım hani bir ağaç parçası, lifleri yumuşak olan bir ağaç. Misvak illa yani Suudi Arabistan’dan getirilen ağaç parçası değil, burada herhangi bir ağaç parçası olur, şartı liflerinin yumuşak olmasıdır, dişinizi yırtmamasıdır. Şimdi bu o kadar sağlıklı bir şey ki, siz bir diş fırçası alın ne kadar şey yaparsanız yapın bir kullanımlık diş fırçası insanların yapabileceği bir şey değildir ama misvak olduğu zaman bir kere kullanırsınız, kullandığınız yeri kesersiniz zaten bir odun parçası, ağaç çok az bir şeydir, para falan maddi değeri fazla yüksek bir şey değil onu kesersiniz tekrar sıfırdan bir diş fırçası ile ağzını fırçalamış gibi olursunuz. Bir de onun içersindeki bir takım maddelerin de ağza faydası var ve diş etlerinin diş köklerinin çok güzel bir şekilde masajını yapar, aralara rahatlıkla girer ve o dişi fırçalarken dişlerin üstü dişin iç kısmı, alt ve üst düşlerin iç kısmı şey yapılır. Ve bu öyle bir şey ki herkesin çok ucuz bir şekilde yapabileceği bir temizliktir. Bazıları ağzından çıkarıyor, bir daha bir daha yapıyor bunlar çok kötü örneklerdir. Siz mesela Araplara gidin Arapların diş temizliğine hayran kalırsınız, diş temizliği son derece güzeldir o misvaktan dolayı. Onların büyük bir bölümü günde bir tane misvakı bitirir. Bir kere şey yaptığı kısmı bir daha aynı şey değil onu atar ondan sonra bu defa yenisiyle. Dolayısıyla, her defasında yeni bir diş fırçası almaktan çok daha iyi. Niye? Çünkü diş fırçasının bir kılı parçalansa midenize gitse mide onu eritemediği için orada ciddi sıkıntı olur. Ama o ağaç parçasının tamamını yeseniz hiçbir şey olmaz çünkü tabii bir şeydir. Dolayısıyla misvak çok önemli bir temizlik aracıdır.
Fatih Orum: Hanefilerde abdestin sünnetlerinden mazmaza ve istinşak denilen yani ağza ve buruna su almak ta Hanefilerde sünnet, abdestin sünneti olarak zikredilmekte. Bununla ilgili de ağza ve burna su almayı da resulullah buna abdest alırken hep yapardı hiç terk etmezdi şeklinde bir izah tarzı geliştiriyorlar. Bir başka sünnet iki kulağı mesh etmek, suyla oraya mesh yapmak kulakları yani bizim kulakları mesh etmek dediğimiz şeyde Hanefilerde sünnet olarak zikredilmekte. Bununla ilgili bir rivayetten söz ediliyor kaynaklarda o da kulakların baştan olduğuna dair bir rivayet. Kulaklarda başa dâhildir demiş peygamberimiz.
Abdulaziz Bayındır: Arapça okudu
Fatih Orum: Ancak Enes Alimoğlu bir şey hatırlattı rivayeti okurken, başı mesh etmek farz ama burada başa dahil olan kulakları mesh etmek sünnet.
Abdulaziz Bayındır: Ama başın meshinde farz olan bir kısmı, sünnet olan tamamı. Tamamı mesh etmekte şeydir müstehaptır.
Fatih Orum: Müstehap söylüyorlar, müstehap diyorlar.
Abdulaziz Bayındır: İşte o başın bir parçası olduğu için kulakları mesh etmek şey oluyor, müstehap oluyor. Hatta müstehap mıdır, sünnet midir tartışmalı olarak hatırlıyorum.
Fatih Orum: Yine Hanefiler de şayet kişi sakallı ise parmakları ile sakallarının arasına suyu ulaştırması buna işte biz hilalleme diyoruz bununda sünnet olduğu şey ve bununla ilgili bir rivayetten….
Abdulaziz Bayındır: Sakalın altına suyu geçirmek…
Yahya Şenol: Gür sakalı olmazsa farz, gür olursa …anlayamadım
Fatih Orum: Bununla ilgili bir rivayetten bahsediliyor. O rivayette işte cehennem ateşi ilerlemeden hilalleyin siz parmak aralarınızı ve sakallarınızı şeklinde bir rivayetten bahsediyorlar. Parmak aralarını ve sakalı, araları hilallemek ve suyu oralara ulaştırmak.
Abdulaziz Bayındır: Hanbelilerde? Malikiler nasıl? Şimdi burada Hanefiler şöyle söylüyorlar, diyor ki, mesela şimdi benim sakalıma bakın bir baktığınız zaman deriden görülen kısım varsa oraya suyun ulaştırılması farzdır. Ama sakal deriyi örtmüşse artık senin yüzün o sakalın üstüdür. Niye? Çünkü sana bakan kişi sakalın altını görmüyor üstünü görüyor. Bakan kişinin gördüğü yeri yıkamak farz olduğu için hani seyrek sakallı aralarına su geçmiş olması gerekir şeyi oradan çıkıyor. Peki, altına su geçirme, o da müstehaptır yaparsanız iyi olur, yapmazsanız şart değil.
Fatih Orum: Hanefilerde abdestin sünnetlerinden bir tanesi de tüm bu yıkamaları yani bu abdestte yıkanacak organları üçer kez yıkamak tabi bu da sünnettir. Bunun delili olarak ta hocanın derse başlarken rivayet ettiği o şeyi rivayet ediyorlar. İşte peygamberimiz bir kere abdest alıyor, bir kere yıkıyor daha doğrusu işte abdest ancak bunlarla olur, diyor. İkincisinde, bunu yaparsanız ecri iki kat olur, üçüncüsünü yaptığınızda da işte bu benim ve benden önceki nebilerin abdestidir diyor. Dolayısıyla, bu organları üçer kez yıkamak sünnettir diyorlar. Bir de müstehaplardan bahsediyor Hanefi kaynaklarında abdestin müstehaplarından, niyet mesela müstehaptır Hanefilerde, abdeste niyet etmek. Başın tamamını mesh etmek, bir kısmını değil tamamını mesh etmek müstehap olarak görülür.
Abdulaziz Bayındır: Müstehap demek yani yaparsanız güzel olur yapmazsanız bir sakıncası yok.
Fatih Orum: Tertip yine müstehap olarak zikrediliyor yani ayetteki tertibe göre abdesti almak, ayette nasıl sıralandıysa abdest o şekilde. Yine bu yıkamalara sağ organlardan başlamak müstehap yan i el yıkanacaksa sağ elden başlamak, ayak yıkanacaksa şayet sağ ayaktan başlamak. Boynu mesh etmekte Hanefilerde müstehaplar arasında zikredilmekte. Bir de muvalat dediğimiz şey yani araya her hangi bir zaman eklememek yani önce ağzını, burnuna su veriyor, yüzünü yıkıyor ondan sonra birkaç dakika zaman geçiyor araya bir şeyler sokuşturuyor sonra kaldığı yerden devam ediyor. İşte böyle yapmamalı araya fasıla koymamalı, bu da müsteahpları arasında Hanefilerde zikredilmekte. Benim şu an söyleyeceklerim bu kadar.
Abdulaziz Bayındır: Yani müstehap denmesi şundan mesela elinizi burada yıkadınız, yüzünüzü yıkadınız ondan sonra çıktınız gittiniz Süleymaniye camisine orada da kollarınızı yıkadınız biraz devam ettiniz gittiniz Beyazıt’a orada da başınızı mesh edip ayaklarınızı yıkadınız, bu iki şeylerin arasında da eller kurudu, ayaklar, yıkadığınız yer kurudu öbür tarafa gidinceye kadar. Hanefiler diyor ki, böyle yapmayıp da peşpeşe yaparsanız müstehaptır. Şimdi göreceğiz diğer mezhepler öyle o kadar toleranslı değil. Başladın mı bitireceksin kardeşim. Bitti mi? Şafilere başlayalım bakalım…
Yahya Şenol: Şafi mezhebinde abdestin altı tane farzı var yani Hanefilerden fazla olarak iki farzları daha var Şafilerin. Bunlardan birincisi niyet, abdeste başlamadan niyet etmek farz, tabi bunda da hangi esnada niyete başlanması gerektiği tartışılmış ve denmiş ki, önce suyun altına elinizi soktuğunuz anda da abdeste niyet edebilirsiniz ama orada niyet etmezseniz mutlaka yüzünüzü yıkamadan önce o abdestin niyetine başlamanız lazım ve bu niyetin ta abdestin sonuna kadar devam etmesi gerekiyor. Abdest niyetiyle bu organlarınızı yıkayacak ve ya mesh edeceksiniz.
Abdulaziz Bayındır: Yani niyetin amele ittisali bitişik olması gerekiyor.
Yahya Şenol: Evet, hiçbir şekilde ayrılmayacak niyet. Bu konuda ki delilleri de niyetle ilgili çok meşhur bir hadis vardır zaten camilerden ve çeşitli platformlardan duymuşsunuzdur. Peygamber efendimizin Arapça okudu hadisi “Ameller ancak niyetlere göredir” diye şimdi bunlar bu hadisten üç şekilde delil çıkarıyorlar.
Birincisi, diyorlar ki, Arapça okudu derken peygamberimiz burada amellerin suretleri, dış görünüşleri niyetlere göredir demiyor, diyor. Zaten bir şey niyet olmasa da dış görünüş olarak o şeye bir amel dersiniz, bu amellerin hükümleri burada kastedilmiştir. Dolayısıyla, o amelin hükmü niyetsiz asla sabit olmaz o yüzden mutlaka niyet edilmesi gerekir bir şeye amel denebilmesi için.
İkincisi de, hadisin devamında Arapça okudu “Her insana ancak niyet ettiği şey vardır” diyor peygamber efendimiz. Diyor ki bunun aksini düşünelim mefhumu muhalif deniliyor buna. Demek ki niyet etmediği şey kendisi için yoktur. Dolayısıyla, abdeste niyet etmediyse bir kişi abdesti de olmaz.
Üçünü olarak, bu hadisin devamında diyor ki, bu hadis bir olay üzerine söylenmiştir ki o olayda şudur. Birisi bir kadınla evlenmek niyetiyle Mekke’den Medine’ye gelmiş. Şimdi bunun bu yaptığı şey hicret mi, değil mi? Bunun üzerine peygamberimiz demiş ki, Arapça okudu “Kimin hicreti Allah ve resulü amaçlanarak olmuşsa onun ki hicret sayılır ama bir dünyalık için birisi hicret etmişse ve ya bir kadınla evlenmek, nikâhlanmak için niyet emişse, o zaman neye niyet etmişse onun yaptığı odur yoksa gerçek manada hicret değildir.” Dolayısıyla diyor burada adamın bir yerden bir yere mücerret manada göç mü etmiş, hicret mi etmiş bunu anlayabilmenin tek yolu bu adamın niyetidir. Niyeti Allah ve resulü ise bunun gerçek niyeti hicrettir ve sevabını alır ama bir dünyalık elde etmek için bir yerden bir yere göçmüş ve ya işte bir kadınla bir erkekle nikâhlanmak için bir yerden bir yere göçmüş onun bu yaptığı kişiye sevap kazandıracak bir hicret değildir. Dolayısıyla diyor bu hadisten bu üç şekilde de biz amellerde niyetin şart olduğunu anlıyoruz diyor. Bu yüzden abdeste niyet edilmezse ve bu niyet son organ olan ayaklara kadar devam etmezse abdest olmaz.
Abdulaziz Bayındır: Burada niyeti de tasvir etmek lazım. Niyet etmek, niyet ettim şunu yapmaya değil.
Yahya Şenol: Evet, onu söylemeyi unuttuk. Kalben bir şeye karar vermek bunlarda yeterli, dille ikrar edilmesi şart değil.
Abdulaziz Bayındır: Gereksiz yani Hanefilerde…duyamadım.
Yahya Şenol: Yok, şeylerde dille söylerse olur ama söylemese kalben bir şeyi bilmesi yeterli onun için.
Abdulaziz Bayındır: Ya da ayaklarını yıkarken bir temizlemek maksadı ile yıkarsan abdestin olmadı. Hep o niyet abdestle olmadır diyor o amele bitişik olmalıdır diyor. Amele bitişik olmalıdır Şafileri çok ciddi manada sıkıntıya sokuyor. Yani işte elinizi suya dokundururken, en azından yüzünüze suyu vururken aklınızda niyet olması lazım. O anda niyeti zihninizden çıkardığınız zaman yüzünüzü boşuna yıkamışsınız. Kolunuzu yıkarken öyle, ayağınızı yıkarken öyle, başınızı mesh ederken öyle. Ondan sonra mesela namaz kılarken aynı şey Allahuekber derken o anda namaz, hangi namazı kıldığınız içinizden kararınız olmalı, o kararla Allahuekber birlikte olmalı yoksa olmaz namazınız diyor. Onun için Şafiler yani bir Allahuekber diyene kadar anaları ağlar. Ya böyle bir gelir, Allah Allah tutmadı indir elini bir daha, bir daha, bir daha, bir daha sonunda bir Allahu ekber dedi mi bütün dünya onun olmuş olur böyle ondan sonra bir el bağlayışları vardır ki seyretmeye değer yani. Çünkü çok büyük bir zafer kazanmış niyetle amel yani insanları bu kadar sıkıntıya sokmanın anlamı yok yani bu sadece İmam Şafi’nin kendi kişisel yorumudur ister kabul edersiniz ister etmezsiniz.
Yahya Şenol: Hani belki burada akla gelebilecek olan şu hani niyet konusuna niçin bu kadar uzun durmuşlar. Şimdi eğer siz niyete şart değil derseniz, mesela şöyle bir şey olduğunu farz edin. Bir denize girip çıktınız ve ya bir havuza girip çıktınız ve sonra namaz kılacaksınız şimdi abdest ya zaten suya girmiştik onu abdeste sayalım olur mu, olmaz mı esas bilinmesi gereken şey bu.
Abdulaziz Bayındır: Esas mesele bu.
Yahya Şenol: Hanefilere göre oluyor abdestte niyet şartı olmadığı için ama Şafilerde denize havuza abdest alma niyeti ile girmediyseniz eğer namaz kılmak için mutlaka ikinci bir şekilde abdest almanız gerekiyor.
Abdulaziz Bayındır: Hatta mesela cünüpsünüz dışarı çıktınız bir yağmur yağıyor ki, sırılsıklam bütün vücudunuz su oldu o zaman bir ağzına burnuna su verdin mi iş bitmiştir Hanefiler göre.
Yahya Şenol: Ama Şafilere göre öyle değil.
Abdulaziz Bayındır: Ama Şafilere göre öyle değil o maksatla yıkanacaksınız başka maksatla yıkanırsanız olmaz bunun temelinde de şu var. Hanefiler buna cevap verirken diyorlar ki, kardeşim tamam ameller niyetlere göredir ama amel ne? Amel ne yani? Buradaki asıl amel bakın, (Maide suresi 6. ayet) “izâ kumtum iles salâti” diyor Allahu Teala “namaza kalktığınız zaman” şurayı şurayı yıkayın diyor. Buradaki amel namazdır, bu onun şartıdır. Yani şartı ayrıca amel sayamazsın ki diyor yani. Şimdi Üniversite öğrencisi olmanın şartı liseyi bitirmiş olmaktır. Liseyi bitirmiş olmak orada şart ama liseyi bitirmiş olmakla o yapacağınız işin yapısıyla bir alakanız yok çünkü liseyi bitirmiş olan kimseye hiçbir zaman üniversite öğrencisi denmez. Üniversite öğrencisi olmanın şartı odur. İşte burada namaza kalkmanın şartı şu şu şu kısımları yıkamaktır ama o kısımları yıkamış olmak namaz değildir Namazdan apayrı bir şeydir. Namazın şartlarından birisi de kıbleye dönmektir yani bunda da niyet ettim kıbleye dönmeye gerek yok. Şartlarından bir tanesi elbisenizin temiz olmasıdır yani niyet etseniz de etmeseniz de elbise temizdir. Bana göre Hanefilerin gerekçeleri bu konuda güçlü.
Fatih Orum: Onlarda teyemmümde şart koşuyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Teyemmüm de teyemmüm kelimesinden dolayı “fe teyemmemû” kelimesinden dolayı yönelin manasında.
Enes Alimoğlu: O zaman Şafilerde bu namaz için aldığın abdestte başka bir namaz kılınabilir mi?
Yahya Şenol: Yani namaz için alındıysa kılabilir tabi onda bir şeye rastlamadım.
Abdulaziz Bayındır: Onda problem yok.
Enes Alimoğlu: Ben öyle bir şey görmüştüm yani Kur’an okumak için abdest almış.
Abdulaziz Bayındır: Teyemmümle ilgili…
Enes Alimoğlu: Yok Kur’an okumak için.
Yahya Şenol: Abdestsiz yapılabilecek bir eylem için özellikle abdest almışsa ki mesela yemek yemek veya uyumak. Adam yemek yemek maksadıyla abdest almışsa o aldığı abdestle abdestin şart olduğu bir ibadeti yerine getiremez.
Enes Alimoğlu: Namaz kılamaz.
Yahya Şenol: Namaz kılamaz ama namaz kılmak için zaten abdest aldıysa onun artık abdesti vardır onunla istediği kadar namaz kılar.
Abdulaziz Bayındır: Yani Şafiler çok şekilcidir yani her konuda öyledir.
Rüstem Vasipov: Duyamadım…var onlar mesela abdest alırken otururken sohbette…
Abdulaziz Bayındır: Kırgısiztan’dan bahsediyor.
Rüstem Vasipov: Abdest alıyor ,namaz için alıyorsa namazı belirtiyor niyetinde eğer Kur’an okumak için alıyorsa Kur’an okumak için abdest aldım diyor yani o şartı var.
Abdulaziz Bayındır: Bir kere Kur’an okumak abdest almak diye bir şart yok ama bunlar öyle koymuşlar. Yani şimdi bak Allahu Teala bu ayetin sonunda ne diyor Maide suresi 6. ayette? “Ben size sıkıntı vermek istemiyorum sadece temiz olmanızı istiyorum” diyor. Yani temiz olmanızı istiyorum dediğine göre niyet ederse temiz, niyet etmezse kirli mi kalıyor bir insan? Bu şeyler yani İmam Şafi ile ilgi bir şey anlatılır kendisinden rivayet edilir. Demiş ki, Bir soğan kazanmak zorunda kalsaydım hiç bir şey öğrenemezdim” şeklinde. Ben de dedim ki keşke soğan değil de daha büyük işler yapsaydın da milleti bu kadar sıkıntıya sokmasaydın yani çünkü tamamen kapalı kapılar ardında böyle hayali bir şekilde oluşturulmuş bir ilim. Hah akademik şey, bugünkü akademisyenlerin ürettikleri şey nasıl ki piyasaya çıktığı zaman hiçbir işe yaramıyor ya. Tam bir akademisyen bugünkü şeyde olduğu gibi tam bir akademisyen İmam Şafi. Mesela şimdi gideceksiniz fırına, parayı verdiniz bir ekmek aldınız, Şafiye göre bu alışveriş olmaz. Niye? Kaça veriyorsun kardeşim, ekmek kaç lira? Bir lira. Tamam, bel aldım, o da sattım diyecek parayı vereceksin, alacaksın. Ondan sonra çocuğu gönderin ekmek alsın yok büluğa ermeden gönderemezsin o alış veriş olmaz. Ne bakkal satabilir ne de siz alabilirsiniz? Yani böyle son derece şekilci ve son derece sıkıntı verici gerçekten. Mesela, evlerde nikâh kıyacaksınız, öyle ben seni aldım ben sana eş olarak vardım olmaz. Arapça okudu Allah yav kardeşim ne oluyor yani? Şey bir Roma hukukuna benziyor yani Roma hukukunda da son derece şekilcilik vardır.
Yahya Şenol: Şafi mezhebinde abdestin ikinci farzı yüzü yıkamak ki bu ayetten dolayı zaten farz kabul ediliyor. Burada yüzün tarifini bizim Hanefi mezhebindeki gibi yapıyorlar onlar saç bitiminden çene altına kadar uzunlamasına, enlemesine de iki kulak arası komple yüz yıkanmak durumunda diyor Şafiler ve diyorlar ki yüzde bulunan kaş, kirpik, bıyık ve hafif sakal herhalde benimkisi onların dediğine uygun, bu şekilde olduğu zaman diyor mutlaka istediği kadar gür olsun altına su geçmek zorunda aksi takdirde abdest olmaz. Ama sakal yüzden aşağı artık taşmışsa onun sadece yüzeyini yıkadığınız zaman abdestiniz yerine gelmiş olur.
Abdulaziz Bayındır: Kaşın altını yıkamak gerekiyor mu?
Yahya Şenol: Gerekiyor.
Abdulaziz Bayındır: Hah
Yahya Şenol: Kaş, kirpik ne varsa yüzde onların altına mutlaka şey bulaşacak suyu.
Abdulaziz Bayındır: Hanefi mezhebinde şey yoktur abdest alırken yüzünü yıkadınız bu kaşların altı falan filan gerekmez yüzünü yıka, yıkadın. Yani siz çocuğunuza oğlum git, kızım git yüzünü yıka gel dediğiniz zaman gel bakayım şu kaşının altına su geçmiş mi diyor musun? Bitti yani bu, bu kadar basit bir olaydır. Şimdi bir hatıram var, ben İlahiyat fakültesi son sınıftaydım Erzurum’da o zaman da favori dedikleri şöyle şuraya kadar uzattıkları bir adet vardı gençlerde daha çok solcular bunu alametifarika olarak kullanırlardır. Yani favori bir de meşin ceket o hani meşhur 68 kuşağı dedikleri biz 76’da bitirdik o dönemler de bu şeydi yani bir simgeydi. Şimdi camiye gittim imam vaaz ediyor orada da iki, üç tane böyle favorili genç var. Onlara dedi ki bu şekilde camiye gelinir mi sizin abdestiniz olmadı dedi, favorinin altına su geçirdiniz mi dedi falan. İmama dedim ki ya namazdan sonra sen bunu nereden çıkardın dedim? Nereden çıkardın ya? Erzurum’un bir takım büyük hocalarını söyledi bir de benim kayınpederden bahsetti, daha yeni nişanlıyız şimdi Erzurum’lu adetlerine göre şey, senin kayınpederin böyle söyledi dedi. Ya nasıl söyler şimdi büyük hocalar falan. Ben ona getirdim Mebsut’dan, Bedayiu’s sanayi ‘den ilgili bölümleri, götür sen bunu hocalara oku. Onlar demiş ki ha doğruymuş. Şimdi bu tür şeyler insanı gerçekten çok sıkıntıya sokuyor. Yani ne oluyor? Yüzünü yıka demiş Allah yıkamışım daha ne karıştırıyorsun sağını, solu? Kaşın altına su geçti mi? Ya yüzünü yıkayan adamın aklına gelir mi bu ya? Ya adamın bıyığının altına su geçti mi? İster geçsin ister geçmesin bana ne ben suyu oraya vurdum kendi bilir Allah Allah yani. Bir de gidelim şeye oto yıkamaya. Yani bunlar çok gereksiz hassasiyetlerdir.
Yahya Şenol: Güncel olarak ta burada ister istemez şey sorusu geliyor hani hanımlarda yüz makyajlıyken abdest alma meselesi. Erkeklerde de hani traştan sonra traş losyonu falan sürülüyor ya o su direk deriden kayıyor ister istemez direk deriyle temas edip etmemesi sürekli soruluyor bunlardan dolayı.
Abdulaziz Bayındır: Ya krem sürdüğünüz zaman yüzünüze, yüzüne krem sürmüş birisi yüzünü yıkayacak olsa kremi temizledikten sonra mı kremi yıkar? Var mı öyle bir şey?
Rüstem Vasipov: Duyamadım
Abdulaziz Bayındır: Şimdi şeyde de mesela tırnaklara oje çok tartışılır falan ojeyle abdest olur mu, olmaz mı? Bir gün Konya’da İttifak Holdingin uluslararası toplantısı vardı. İttifak değil şey Kombasan’ın epeyce İslam âleminin her tarafından hocaları toplamışlardı bir yemekte tatlı tatlı sohbet ediyoruz. İşte Yusuf Kardabi, rahmetli Abdul Fettah ebu Ğudde, Abdu Settar Ebu Ğudde falan önde gelen hocalar. Şimdi bizim hocalardan bir tanesi bizi kıskandı onlarla böyle sohbete dalınca. Şimdi onlara dediki siz kiminle konuştuğunuzu biliyor musunuz dedi. Bu adam varya bu adam ojeyle abdest alınacağına fetva veren adamdır. Şimdi orada Yusuf Kardabi dedi ki, Abdulaziz bey doğru mu dedi. Evet, doğru dedim. Abdulfettah ta Allah Allah gerçekten mi? Evet. Öbürleri, dedim bak ben size söyleyeyim mi, ojeli tırnaklarla abdest olmaz diye bir fetva olamaz. Nu kadar kesin söylüyorum, böyle bir fetva olmaz, dedim. Ojenin ne abdeste engeli vardır, ne gusle engeli vardır. Bu mümkün değildir ve gerçekten de mümkün değildir yani şey olarak. Neyse tabi Yusuf Kardabi bize bir izah et ama tabi bizim hoca bırakmadı adam, bırakmadı ki anlatalım sonra da anlatmak nasip olmadı. Şimdi böyle insanları sıkıntılara sokuyorlar. Yok, senin tırnağın ojeli sen abdest alma, yok senin yüzün kremli şu var, bu var.
Yahya Şenol: İşte gözlerde kalem, kirpiklerde rimel öyle sorular gelmişte.
Abdulaziz Bayındır: Yok, gözlerde şu var bu var sana ne. Eli ojeli bir kadın elini yıkadığı zaman aman ellerine bak kirli şey sofraya onunla gelmiş diyen var mı? Ya da ojeyi temizlemeden yıkamamış mı deniyor?
Rüstem Vasipov: Benim nenem hiç gelinlerin elinde oje olsaydı yemek yemezdi
Yahya Şenol: Tamam işte o temizlenmediği zannıyla yani. Şimdi tırnaklarına su değmiyor esas şeyi bu. Diyor ki tırnaklar kuru kalmış oluyor dolayısıyla abdest olmaz bunlarda.
Abdulaziz Bayındır: Ya kardeşim ayeti kerime ellerinizi yıkayın diyor Kaldı ki onun detaylarını inşallah daha sonra konuşuruz. Zaten bütün ayrıntılar ve deliller bizim sitemizde var arzu edenler oradan bakabilir. Hanefi mezhebi açısından da bunu söylemek mümkün değil yani böyle bir fetva asla verilemez. Olmaz diye bir fetva olamaz.
Yahya Şenol: Şafilerde abdestin üçüncü farzı elleri dirseklerle beraber yıkamak, burada işte şimdi konuştuğumuz mesele var, tırnaklarda suyun aşağıya geçmesine engel herhangi bir şey varsa abdest olmaz yani Şafilere göre ojeyle abdest alınmaz mutlaka onun izalesi gerekir. Burada
Abdulaziz Bayındır: Bu kadar şekilci olduktan sonra gayet normal
Yahya Şenol: dirsekler dâhil mi, değil mi meselesi yine gündeme geliyor. Şafiler diyorlar ki dirsek mirfak denilen şu kemiğin de mutlaka yıkanması gerekiyor yani sınır burada bitmiyor bu da dâhil illaki yıkanacak. Delil olarakta bunlar peygamber efendimizin abdestte suyu mürfakın üzerinden çevirerek dirseklerini yıkadığını delil gösteriyorlar. Sonra zannedersem İmam Nevevi ve ya başkalarının söylemesi ile ila, mea anlamına gelir dirseklerle beraber kolları yıkamak şeklinde açıklayanlarda var.
Dördüncü farzları, dört mü oldu? Niyet, yüz, kollar evet, dördüncüsü de başı mesh etmek Şafilerde. Bunlarda diyorlar ki, iki görüş var. Birincisi, en az üç telin saçtaki en az üç telin ıslanması, mesh edilmesi yeterli ama mezhebe hakim olan görüş böyle bir sınırlamanın olmayacağı yönünde. Bunlar Arapça okudu ba yı yani herhangi bir yerine dokunmanızla o emrin yerine geleceğini söylüyorlar ve diyorlar ki, baştan herhangi bir tarafa yeter ki dokunun saçınıza başınızı mesh etmiş olursunuz. Burada ilave edeceğimiz mesele bu konuyla alakalı başın üstünde işte hanımlar için başörtüsü varsa ve ya erkeklerde sarık, şapka, bere ne varsa onun üzerine mesh kabul edilmiyor Şafilerde mutlaka saça bir şekilde parmaklar değecek ha üstüne mesh edersen o da müstehap kabul ediliyor. Saçlarla beraber çünkü onlar Arapça okudu hadisini delil getiriyorlar. Yani peygamber efendimiz hem anlının ön tarafını hem de sarığına mesh ettiği şeklinde ki hadisi kendilerine delil alıyorlar.
Beşinci farzları, bu aşık kemikleri dedik artık onlara, ayaktaki aşık kemikleri ile birlikte ayakları yıkamakta Şaiflerde farz.
Altıncı farzları da, bu anlattığımız sıraya uymak yani yüzle başlayacaksınız ardından kolları yıkayacaksınız sonra başınızı mesh edeceksiniz ve ardından ayaklarınızı yıkayacaksınız bu sıralamayı bozmakta abdestin iptalini gerektiriyor. Bu sıralamada farz gözüküyor. Onun ben isterseniz size delillerini söyleyeyim. Şimdi diyorlar ki, Cenabı Hak (Maide suresi 6. ayet) “Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ kumtum iles salâti fagsilû vucûhekum” diye bir sıralama yaptı. Burada önce dil tahlili yapıyorlar buradaki fa takibiyedir dolayısıyla bu sıralamaya uyulmak zorundadır
Abdulaziz Bayındır: Nasıl takibiye ya olur mu öyle bir takibiye şartın cevabı o izanın cevabıdır yani orada fanın takibiye demek imkanı var mı Arapça da mümkün değil öyle bir şey olur mu yani.
Yahya Şenol: Takibiye olarak almışlar.
Abdulaziz Bayındır: Olamaz mümkün değil öyle bir şey.
Yahya Şenol: İkincisi, diyorlar ki, bu Cenabı Hak eğer sıralama şart olmasaydı yüzü yıkadıktan sonra yüze en yakın olan organ başı mesh etmekti onu söylerdi diyor. Size yüzümüzü yıkattırıyor ardından kolları yıkattırıyor sonra başımızı mesh ettiriyo diyor. Demek ki burada
Abdulaziz Bayındır: Tamam ayakları da yıkayacaksın dedikleri için
Yahya Şenol: O üçüncüsü, üçüncü delilleri o.
Abdulaziz Bayındır: o ondan dolayı böyle
Yahya Şenol: O üçüncü delilleri yani ikincisi yüze en yakın organ
Abdulaziz Bayındır: mesh edilecek organları zikretmiş, yıkanacak organları zikretmiş
Yahya Şenol: yüze en yakın olan organ baş ama Cenabı Hak hemen başınızı da mesh edin sonra kollarınızı da yıkayın demiyor, diyor. Yüz, kollar, baş dediğine göre demek ki burada bir sıralama emrediliyor. Üçüncü delilleri o ayakların yıkanması orada da deniyor ki, ayakların yıkanması farz, kolların da yıkanması farz, kollarla ayaklar arasına mesh edilmesi farz olan bir organ girmiş eğer ayakların yıkanması farz bunlarda farzsa arada mesh varsa Cenabı Hak demek ki burada bir tertibi emretmiş, bu sıralamaya uyun demiş. Aksi takdirde başınızı mesh edini an sona atardı, derdi ki yüzünüzü ve ellerinizi, ayaklarınızı yıkayın başınızı da mesh edin ama öyle demedi diyor. Yüzünüzü yıkayın, kollarınızı yıkayın, başınızı mesh edin, ayaklarınızı yıkayın dediğine göre diyor demek ki burada sıralamayı emretmiş Allah.
Fatih Orum: Birisi ayakların mesh edilmesi gerektiğini ortaya koyarsa bu çökecek.
Yahya Şenol: Üçüncü delilleri çöküyor, iki tanesi duruyor.
Abdulaziz Bayındır: Yok durmaz oda çökerde yani şimdi enteresan şeylerde bizim Ankara’da bazen yetkililere söylersiniz ya kardeşim şunu şöyle yapsanıza. Der ki ne yapalım yönetmelik böyle emrediyor. E yönetmeliği kim yaptı? Sen yaptın. Değiştir. Şimdi sen kalkıp diyorsun ki vemsehunun yani mesh edin emrinin mefulünü Arapça kurallarını tamamen yıkarak, bütün mantık kurallarını yıkarak, diyorsun ki vemsehudan sonra gelen ayakları yıkanır diyorsun kendi kafana göre bir hüküm veriyor, o hükme tutuyorsun diyorsun peş peşe, sırayı gözetmekte farzdır yani bunlar kabul edilebilir şeyler değil.
Yahya Şenol: Son olarak yani bu altı şart konusunda ittifak etmişler. Bu muvalat dedikleri hani abdest organlarını araya hiçbir şey sokmadan peş peşe yıkamak acaba farz mı değil mi diye ihtilaf etmişler. Bazıları evet muvallatta gerekir demiş ama Şafi mezhebine hâkim olan görüşte muvalat sünnettir abdestin şartlarından değil.
Abdulaziz Bayındır: O zaman, öyleyse ben de Şafide yedi tane olduğunu hatırlıyordum o zaman bu muvalatı farz kılanlar…
Yahya Şenol:…söyleyenler var, sünnetleri olarak ta şunlar sayılıyor.Birincisi mazmaza, istinşak yani ağza ve buruna su vermek, sakalları bu şekilde hilallemek araya böyle suyun geçmesi için, başın tamamını meshetmek biz şu şekilde kaplama Mesih diye tabir ediyoruz onu. Başın tümünü mesh etmek, kulakları mesh etmek te abdestin sünnetlerinden. Abdest organlarını iki ve ya üçer defa yıkamak yani bir defa yıkamak abdestin şartı mutlaka yıkanacak iki ve ya üçüncü defa suyu geçirmeniz üzerinden abdestin sünnetlerinden. Sağdan başlayarak gitmek ellerinizi yıkarken önce sağ, sonra sol işte ayaklarınızı mesh ederken ne dersek diyelim önce sağ ayak sonra sol ayak şeklinde sağdan sola gitmek abdestin sünnetlerinden. Besmele abdestin sünneti mi yoksa değil mi konusu tartışılmış, herhalde bundan sonra bir de abdestin heyetleri belki buna işte müsteahap tabiri şey yapılabilir Hanefilerde ki gibi burada müstehap tabirini kullanmamışlar. Bir kısmı sünnet demiş ama bir kısmı da abdestin heyeti demiş yani olursa güzel olurlardan. Buna besmele girince bazı şeyleri daha eklemişler eli ve ayakları yıkarken ayak parmaklarını hilallemekte abdestin heyetlerinden, sünnetlerinden kabul edilmemiş, heyetlerinden denmiş. Ağza ve burna su verirken bunu fazlaca yapmak, mübalağa deniyor buna fazla miktarda su alıp vermekte heyetlerinden kabul edilmiş. Ve bir de abdest duaları bunlarda önerilmiş işte yüzü yıkarken şunu sağ eli yıkarken şunu, sol eli yıkarken şunu diye bunlarda abdestin heyetlerinden kabul edilmiş Şafilere göre.
Fatih Orum: Aklı olan abdest almasın
Abdulaziz Bayındır: Bir tane alacaksın buzdolabına koyup sürekli çıkarıp kullanacaksın
Yahya Şenol: Bir de belki ilave edeceğim bir şey var burada şimdi benim çalıştığım kitap bu 558 Hicri 558 yılında vefat etmiş olan El-İmrani adı altında Şafi mezhebinin önde gelen âlimlerinden İmrani’nin el-Beyân fî Mezhebi’l-İmami’ş-Şâfiî adlı kitabı. Burada şimdi abdestin delillerini anlatırken işte yüzü yıkama ve ya başı mesh etme konusunda kulaklar acaba baştan mı, yüzden mi konusunu tartışmıyor ama boynu mesh etme konusunda burada herhangi bir şey ben göremedim fakat daha sonra toparlarken şöyle diyor. Arapça okudu, kulakları ve boynu mesh etmekte sünnettendir diyor hâlbuki delilleri verdiği iç kısımda kulakların mesh edilmesini anlatıyor ama boyna dair bir şey yok. Fakat şeyde Halil Gönenç hocanın Büyük Şafi İlmihalinde İmam Nevevi’ye atfen ki ben aynısını şeyden de gördüm Vehbe Zuhayli’nin İslam Fıkıhı Ansiklobedisinde enseye mesh etmek konusunda diyor zayıf bile olsa hiçbir rivayet bilmiyoruz
Abdulaziz Bayındır: ve mekruh sayılır
Yahya Şenol: ve mekruhtur bu İmam Nevevi’nin bidat olduğunu söylediğini de söylüyor.
Abdulaziz Bayındır: Ense değil de şu iki taraf
Yahya Şenol: Ama burada anlayamadım katmış demek ki boyunla acaba hepsini mi kastediyorlar bunlar
Abdulaziz Bayındır: Enseye kafa diyorlar
Yahya Şenol: Rakebe olabilir ense anlayamadım içerde deliller kısmında yok özet kısmına eklemiş. Dediğim gibi şeyde Halil Gönenç hocanın Büyük Şafi İlmihalinde onun mekruh olduğu ve bidat olduğuna dair bilgi var.
Abdulaziz Bayındır: Onu hepsi söylüyor yani ulemanın
Yahya Şenol: Ama Hanefilerde de sünnet değil mi?
Abdulaziz Bayındır: Yok yok buraya mesih yoktur Hanefilerde.
Yahya Şenol: Müstehaplardan
Abdulaziz Bayındır: Şuralara şuralara ama bu enseye değil.
Fatih Orum: Rakabe diye geçiyor
Yahya Şenol: Ense var ama yani burada diyor ki enseye hiçbir şey yok buna dair.
Abdulaziz Bayındır: Hangi kelime kullanıyor burada?
Yahya Şenol: Burada iç kısımda kullanmıyor en son özetlerken …diyor.
Abdulaziz Bayındır: Ense kelimesiyle
Yahya Şenol: yani şuralar her halde
Abdulaziz Bayındır: Şu kısım
Yahya Şenol: Şafi mezhebi böyle
Abdulaziz Bayındır: Peki, şimdi Hanbelî Şafi’ye en yakın olan mezheptir.
Abdurrahman Yazıcı: Şafiye uygun şeklide ancak şu da var Hanbelî mezhebinde Ahmet Bin Hanbel’den, Hanbelî mezhebi ile ilgili sunu da söylemek mümkün Ahmet Bin Hanbel’den farklı rivayetler var her konuyla ilgili yaklaşık olarak.
Abdulaziz Bayındır: Evet, şimdi hakikaten geçen hafta da anlatmıştık Hanbelî mezhebi diye bir mezhep yoktur diyen bir adam yani hiçbir günahı olmaz. Çünkü açarsınız Ahmet Bin Hanbel’i mutlaka her konuda üç tane görüş rivayet edilmiştir birisi Hanefilerin, birisi Malikilerin, birisi de Şafilerindir.
Abdurrahman Yazıcı: Ama genel bir görüş var.
Abdulaziz Bayındır: Sonradan tercihlerle oluşmuş olan yoksa baştan oluşmuş bir mezhep değil yani hiç kimsenin hakkını yememiş o da var, o da var, o da var, dükkanımızda her türlü mal satılır.
Abdurrahman Yazıcı: Yüzü yıkamak farz kabul ediliyor Hanbelî mezhebinde yine ağız ve burun yüzden kabul edildiği için bunlarda istinşak ve mazmaza da farzlarından kabul ediliyor.
Abdulaziz Bayındır: Bu mesele de önemli bir şey şimdi mesela Hanefi mezhebinde cünüp olan bir kişinin abdest alırken ağzını burnunu yıkaması farzdır şey pardon evet farz. Niye farz? Çünkü şey diyor ki ağız ve burun vücudun dışındandır diyor. Niye vücudun dışından? Bak diyor oruçlu olan bir kimse ağzına su aldığı zaman orucu bozulmuyor diyor, burnun yumuşak kısmını su doldurduğu zaman oruç bozulmuyor ama oradan yukarıya giderse boğazdan aşağıya giderse bozulur. Oruçta vücudun içine giren şeylerle bozulur öyleyse ağzı ve burun vücudun dışındandır. Gusül abdestinde vücudun tamamını yıkamak emredildiği için farzdır deniyor. Şafi mezhebinde bunun tam tersi diyor ki, Allahu Teala vücudu tam yıkayın demiş biz bir insana şöyle baktık mı ağzının içini de, burnunun içini de göremiyoruz o zaman bu vücudun dışından sayılmaz içinden sayılır. Peygamberimizin de yıkadığı rivayet edildiği için sünnettir diyorlar. Burada Ahmet Bin Hanbel’de demek ki tanım konusunda Hanefilerin şeyini almış ama onu abdeste uygulamış.
Abdurrahman Yazıcı: Bir rivayet te naklediliyor var hocam Arapça okudu şeklinde
Abdulaziz Bayındır: Felyestensir evet
Abdurrahman Yazıcı: Kim abdest alırsa şey yapsın şeklinde
Abdulaziz Bayındır: Sümkürsün
Abdurrahman Yazıcı: bu hadisten de yola çıkarak onu destekleyici şekilde şey yapıyor. Yine kolları yıkamak dirseklere kadar olmasını gerektiğini…
Abdulaziz Bayındır: Dirseklerde dâhil mi?
Abdurrahman Yazıcı: Evet, dâhil ilgili ayetlerde ila harfi cerini mea buna delil olarak getiriyorlar. Yine başın tamamının mesh edileceğinin farz olduğunun görüşünde, bunun aksi rivayette var ama genel mezhebin görüşü başın tamamının mesh edileceği şeklinde. Burada ki (Maide suresi 6. ayet) bi ruûsi-kum deki b harfi cerinin ilsak için yani bir kısmının bazii olmadığını, olduğunu söylüyorlar nasıl yüz derken tamamı kastediliyorsa baş derken de başın tamamının mesh edileceğinin
Abdulaziz Bayındır: Yani orada ki ba ya zahit diyebilirsiniz ama …diyemezsiniz yani nasıl çünkü meseha kelimesi müteaddi bir fiildir. Lazım fiili olsa işte dersin ki işte bu ba geldi onu ona yapıştırdı ve meful yaptı dersin ama mesa ha hu vardır. Bu meseha kelimesi müteaddi kelime.
Enes Alimoğlu: Duyamadım ….geliyor ama meful olması
Abdulaziz Bayındır: Şey değil yani ona zaih demek gerekir çünkü şeyi ama min manası Şafilerin dedikleri şey olarak olabilir yani bir anlamı olması lazım.
Abdurrahman Yazıcı: Yine ayakları yıkmakta farzlarından tertip ve muvalat bunlarda farz yani o sırayı takip etmek abdestin farzlarından.
Abdulaziz Bayındır: Yani organların biri kurumadan öbürünü yıkayacaksın.
Abdurrahman Yazıcı: Ama şöyle bir şey var işte yüzün kendi içinde azalarını yıkarken işte önce mazmaza değil istinşak yaptık onda bir sakınca yok yüzün kendi içinde ama diğer azalarda işte eller mi, yüz mü derken ayaklar mı o sırayı takip etmek o tertibe uymakta farzlarından. Ayrıca bir de şart var, niyet etti şartı olarak kabul ediliyor, farz olarak değil de şart olarak bu da teyemmümde, gusülde ve abdestte mutlaka niyet olması gerektiği işte “Ameller niyetlere göredir” hadisinden
Abdulaziz Bayındır: Şart o şartta farz demektir. Abdest namazın şartıdır abdestsiz kıldığın zaman namazın olmaz.
Abdurrahman Yazıcı: Evet, olmayacağını söylüyorlar zaten. Sünnetlere bakacak olursak tahlil, sakalı, parmakları tahlil yapmak,
Abdulaziz Bayındır: Hilallemek
Abdurrahman Yazıcı: Hilallemek yani araya sünnet olarak, yine besmelede genel kabul edilen besmelede sünnet olduğu şeklinde. Bir de misvak kullanmakta sünnetinden kabul ediliyor. Bir de üç kere ve ya iki kere yıkamakta azaları o da sünnetinden. Bir de başı mesh ederken iki eliyle birlikte mesh etmek arkaya, öne şey yapmakta peygamberimizden nakledilen bir rivayet var ona göre sünnetinden kabul ediliyor.
Abdulaziz Bayındır: Arapça okudu
Abdurrahman Yazıcı: Temel olarak bunlar söyleyeceklerim.
Abdulaziz Bayındır: Peki tamam, sağ ol, şimdi Maliki’ye geçelim. Maliki’nin farklarını söyle istersen.
Rüstem Vasipov: Malik mezhebinde diğer mezheplerde olduğu gibi dört farz hariç üç farz daha vardır. Mesela, niyet, niyet mutlaka olacak. Niyet yapıldıktan sonra diğer farlar devam ediliyor yani yüz yıkama, eller yıkama başını mesh etme. Burada bir farklılık başını mesh ederken tamamını şöyle yapıyor sonuna kadar saçlarının bitişine kadar mesh ediyorlar. Bir de müstehaplarında geçiyor bu tarafa yaptığımız zaman (Başı arkaya doğru mesh etmeyi gösterdi) farzdır geri doğru yaptığımız zaman da müstehaptır bu şekilde başını mesh etmek farzmış. Üçüncü farz ayrı olan, ara vermeden yani su kurumadan bütün organları, uzuvları yıkamak. Üçüncü derk yani uzuvları ovalamak, uzuvlar mutlaka ovalanarak yıkanacakmış. Bunlar farz olarak var.
Abdulaziz Bayındır: O da şundan dolayı yıkama diyorsan o ovmadan olmaz, öbürü su dökmedir diyor yani oldukça mantıklı yani bir şey.
Rüstem Vasipov: Evet, sünnetleri şunlar ayrı olarak yani başka mezheplerde duymamışım böyle bir şey elleri abdeste başlamadan önce hilalleme var ya burada dirseklere kadar yıkama varmış Maliki mezhebinde yıkanacakmış.
Abdulaziz Bayındır: Arapça okudu herhalde o hadisten hareket ediyor yani “kim uykudan kalkarsa ellerini üç kere yıkamadan suya daldırmasın çünkü ellerini nerede gecelediğini bilmez”
Rüstem Vasipov: İşte o mesh konusunda farzda olduğu gibi şöyle yaptık geriye doğru tekrarlamak o da sünnetmiş ben yalnız söyledim, müstehap dedim sünnetmiş. Kulaklara mesh, boynu mesh etmek mekruhmuş Malikilerde öyle bir şey yoktur. Her defasında yeni su alıp yıkamak uzuvları o vardır. Sonra da farzların tertibine riayet etmek
Abdulaziz Bayındır: Sünnet yani
Rüstem Vasipov: bu da sünnettir. Farzların tertibine riayet etmek bu sünnetmiş.
Abdulaziz Bayındır: Önce yüzü sonra kolları
Rüstem Vasipov: Bir de üçer defa yıkamak her bir organı üçer defa yıkamak. Müstehaplarında olan ayrılıklar özellikle şudur, mesela gügüm ile abdest aldığı zaman gügüm sol taraftan olacak, mutlaka ibrik.
Abdulaziz Bayındır: Solundan verecek
Rüstem Vasipov: Evet, solundan sağına verecek.
Abdulaziz Bayındır: Sağ el hizmetçilik yapmayacak sol el hizmetçilik yapacak.
Rüstem Vasipov: Eğer leğenden alıyorsa mesela su leğenin içindense sağ tarafında mutlaka olacak bu müstehapmış.
Abdulaziz Bayındır: Mutlaka dedin mi müstahap olmuyor yani olmalı, olursa iyi olur yani.
Rüstem Vasipov: Yıkanırken mesh ederken uzuvları önden mesela şuradan başlayacaksın aşağıya doğru böyle yapamazsın.
Abdulaziz Bayındır: Yaparsında müstehap olmaz, daha uygundur.
Rüstem Vasipov: Saçları da şuradan değil şu önden arkaya doğru müstehapmış.
Abdulaziz Bayındır: Senin gibi taralı olursa arkadan yapamazsın ki.
Rüstem Vasipov: Bir de abdest alırken ağzını misvakla yıkamak müstehapmış.
Abdulaziz Bayındır: Peki, şimdi bakalım Şia da durum neymiş?
Enes Alimoğlu: Şia’da hemen hemen Şafilerle aynı çıktı. Sayı olarak yedi farz var. Farklı olarak niyet, tertip ve muvalat
Abdulaziz Bayındır: Şafi de muvalat tartışmalı…
Enes Alimoğlu: Tartışmalı ama burada farz. Niyetinde el yıkamadan önce yani yüzü yıkamadan önce ki el yıkama sünnettir ama el yıkamadan önce niyet etmek caizdir. Yüz yıkamadan önce mutlaka niyet olması farzdır ve abdestin son aşaması olan o ayakları mesh etmeye kadar niyetin devam etmesi farzdır. Eğer …duyamadım niyet kesilirse abdest olmaz farklı olan bu yani Şafilerde. Yüz yıkaması meselesi de yüzün tarifinde biraz fark var, tüylerin bitinden başlıyor çene altına kadar bu enlemesine de şu iki parmak vusta arası diyor. Şöyle koyacaksın şu arayı yıkayacaksın yani kulak memesine kadar değil. Vusta, orta parmak ile başparmak arasını yıkamak farz.
Abdulaziz Bayındır: Şu arayı yıkamak yani
Enes Alimoğlu: Evet,
Abdulaziz Bayındır: Buralar yıkanmasa da olur.
Enes Alimoğlu: Ondan sonra elleri yıkamak farz bu dirseklerle birlikte yıkamak farz, ondan sonra mesh etmek en az bu birlikte olan üç parmak kadar mesh etmek farz anlayamadım ön kısmını mesh etmek farz diyor hepsini mesh etmek yok.
Abdulaziz Bayındır: Üç parmak kadar Hanefilerle aynı yani evet.
Enes Alimoğlu: …..dörtte birini mesh etmek farz…
Abdulaziz Bayındır: Yok yok Hanefilerin eski, eski şeyini, ilk Hanefilerin görüşü öyle üç parmak…
Enes Alimoğlu: Mesihte eğer sıfırdan aldığımız saçları derinin üzerinde oluyor, anlayamadım…baş örtüsü gibi ve ya şapka gibi şeylerin üzerinde de olmaz, kabul edilmez.
Abdulaziz Bayındır: Mesih kabul edilmez.
Enes Alimoğlu: Kabul edilmez. Ayakları mesh etmek farz, meshte çıplak ayak üzerine oluyor, ayak giyilmiş ve mest gibi bir şeyin üzerinde olsa olmuyor diyor.
Abdulaziz Bayındır: Peki, çıplak ayağa mesh ederken ayağın ne kadarını mesh etmek gerekiyor.?
Enes Alimoğlu: Ayağın ucundan başlıyor tam ortasındaki yükseklik kadar.
Abdulaziz Bayındır: Aşık, ha tamam
Enes Alimoğlu: Oraya kadar diyor.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi ayaklarda hani ayeti kerimede (Maide suresi 6. ayet) ka’beyn kelimesi varya ka’b şöyle tümseğe verilen addır Arapçada, biz hani Türkçe’de küp kelimesini kullanıyoruz ya oradan gelmiştir yani ka’b. Kâbe’de işte dört köşeli bir bina olduğu için tümsek şimdi ayağınızda ayaklarınıza bakarsanız, ayağınızın parmağından bileğe doğru gelirken ortada bir tümseklik vardır, orada iki kemik vardır, eklem birbirine eklem kemiği. Şia ka’beyn diye oraya söyler, orayı mesh eder. Yani ayak kemiğinde ki aşık kemikleri değil onlardaki ka’beyn ayağın üzerinde ki o tümsektir. Hanefi mezhebinden de İmam Muhammed’den böyle bir görüş rivayet edilmiştir. Gerçi oraya kadar parmak ucundan ayağınızın ortasındaki o şişkinliğe kadar mesh ettiğiniz zaman görevinizi yapmış olursunuz derler Şia.
Enes Alimoğlu: Ondan sonra altıncı farz tertib. Tertiple ilgili yüzden başlar ondan sonra sağ el, sol el ama ayaklara geldiğinde mesihde solu önce mesh edebilirsin diyor orada tertip yok ama ayakların meshi mutlaka sonra olmalı ayaklar arasında tertip yok.
Abdulaziz Bayındır: İki kol arasında var mı?
Enes Alimoğlu: Var var iki kol arasında var.
Abdulaziz Bayındır: Ayaklara özel bir şey verilmiş.
Enes Alimoğlu: Ondan sonra yedincisi muvalat yani peş peşe arka arkaya almak diyor. Bu yıkama konusunda birinci kere yıkamak farzdır, ikinci kere yıkamak sünnettir, üçüncü kere yıkamak bidattır diyor.
Abdulaziz Bayındır: Yani abdestte üç kere yıkanmıyor orada.
Enes Alimoğlu: Yıkanmıyor, iki kere yıkanıyor. Delili de biz imamlardan böyle gördük diyor yani bir şeysi yok.
Abdulaziz Bayındır: Geçen hafta zaten okumuştuk burada onlar imamlarının asla hata etmeyecekleri asla yanılmayacakları dolayısıyla imamın ağzından çıkan sözün Allah’ın sözü gibi olduğuna inanırlar. İmamların olmadığı yerde imamların yerine Ayetullah geçiyor. Ayetullah, Allah’ın ayeti dolayısıyla onların emirlerine uymakta farz oluyor.
Enes Alimoğlu: Bu kollarında yüzük, kulaklarında küpe olanlar onları hareketlendirip mutlaka su geçirmesi gerekiyor. Bu bir cerahat üzerini sarmışsa mümkünse onu çıkarıp altını yıkamak lazım, mümkün değilse üzerine mesh etmek yeterli diyor. Ondan sonra kendisi yapabilirken başka birisini abdeste yardımcı etmesi, abdest aldırması başkası tarafından o caiz değil, kendisi alması lazım diyor. Bu şey var sıkıntılı bevl diyor. İdrarını tutamıyor ve ya yel tutamıyor böyle bir insanlar varsa her namaz bir abdest alması iyidir ama abdest almadan kılabilir diyor böyle bir şeyisi var. Sünnette on tane sünnette farzdır yani yedi tane farzı var normal bizim dört farz dediğimize niyet, peş peşe almak ve tertip farz diyor ama ayaklar konusunda mesh etmek farzdır, yıkamak değil.
Abdulaziz Bayındır: Zaten dikkat ediyorsanız o ayette geçen dört husus yüz, kol, baş ve ayak bütün mezhepler tarafından ittifakla kabul ediliyor o yorumlar onun dışındaki kısımlarla alakalı.
Enes Alimoğlu: Abdest suyu eğer bir leğen gibi bir şeyse Maliki mezhebindeki gibi sağ tarafta koymak sünnettir, suyu da sağ eliyle almak sünnet, besmele çekmek sünnet ve elleri yıkamak sünnet, mazmaza, istinşak, ağız, burunu yıkamak sünnet, ondan sonra her uzvu yıkarken dua etmek sünnet Şafilerde olduğu gibi. ve misvak sünnet, ondan sonra abdestten sonra abdest yıkanan yerleri kurulamak, havlu gibi bir şeyle kurulamak mekruh diyor. Bu kadar…
Abdulaziz Bayındır: Yok Hanefilerde de vardır yani böyle abdest organlarını bir bezle silmeyi mekruh sayma Hanefilerde de vardır.
Bir katılımcı: duyamadım
Enes Alimoğlu: Delili yok sadece her bir anlattığım sünnette ve farzda imamlarından bir tanesinden bir rivayet geliyor ondan önce ileri gitmiyor zaten o rivayet öyle duruyor ki bu imamdan böyle gelmiş ise böyledir diyor.
Abdulaziz Bayındır: İmam böyle dediyse bitti.
Rüstem Vasipov: Hocam bir iş adamı bir yerde abdest aldı, arkadaşları geldi sular akıyor yanlarına çıksa uygun olur mu, silmese?
Abdulaziz Bayındır: Onu o iş adamına sorarsın ya da arkadaşlarına sorarsın. Soru yok, değil mi?
Yahya Şenol: Soru var. Tabi şimdi biz mezhepleri falan anlattık olay biraz karışık geldi demek ki millete. Şunu sormuşlar neden bu kadar tartışılmış sadece Maide suresinin 6. ayetine göre abdest alınsa yeterli olmazmı. İşte Cenabı Hak İsrail oğullarına bir bakara kesin dedi, onlar nasıl olsun, nasıl olsun diye detaylara koştular.
Abdulaziz Bayındır: İsrail oğullarının bakarasıyla bunun bir alakası yok bu kendi
Yahya Şenol: Niye bu kadar üstüne düşülmüş?
Abdulaziz Bayındır: bilgi ve şeylerine göre ayeti anlama çalışmasıdır. Biz fakültede talebeyken abdestte yüzü yıkamayı tam bir ay okumuştuk ama ben şahsen fıkıh zevkini o bir ayda kazandım. Yani çok basit gibi geliyor ama bakıyorsunuz insanlar ne kadar işte gasil nedir, Mesih nedir, yüz nedir, peki bu emrin burada manası nedir, kim ne yapmıştır, peygamberimiz ne yapmış, sahabeler ne yapmış falan bu bir anlama çalışmasıdır bunda bir anormallik yok. İsrail oğulları kesmeyiz demişler burada kesmeyiz demiyor. Allah bize neyi emretmiş diye kendi çabalarıyla, gayretleriyle bir sonuca varmaya çalışmışlar.
Yahya Şenol: Şöyle bir soru sorulmuş Maide suresinde sanki abdest namazla birleştirilmiş gibi yani bir ön hazırlık değil de sanki namazın tamamen içinde diyebilir miyiz?
Abdulaziz Bayındır: “Namaza kalktığınız zaman abdest alacaksınız” diyor, değil mi? Yani şimdi namaza kalkıyorum şu anda nasıl abdest alacağım kalkarken. O zaman namaz kılmaya niyetlendiğiniz zaman abdest alın, burada asıl konu, şeyde diyor ki, “biriniz tuvaletten geldiği zaman” diyor, demek ki ben abdest aldım, tuvalete gitmediysem tekrar abdest almama gerek yok. “Tuvaletten geldiği zaman su bulamazsa teyemmüm etsin” dediği için su bulursa abdest alsın demektir. Ve Allah’ın resulünün uygulamalarına baktığımız zaman her namaza kalktığı zaman abdest alacak değil. Şimdi o şeyde her dilde de öyledir. Bütünlüğü bozarsanız kelimeler, cümlelerin, kelimelerin arasında ki bütünlüğü bozarsanız istediğiniz anlamı çıkarırsınız ama esas olan o bütünlüktür. Ayetin bütünlüğüne baktığınızda “tuvaletten geldiğiniz zaman su bulamazsanız teyemmüm edin” deniyor. Peki, tuvalete gitmediğiniz zaman ne yapacaksınız? Abdestlisiniz. Hiçbir şey yapmaya lüzum yok abdestlisin namazını kılacaksın. Öyleyse her namaza kalkışta değil, namaz kılacak kişi böyle böyle yapmalıdır.
Yahya Şenol: O kadınların dışarıda abdest alırlarken başörtülerini ve ayak, çoraplarına mesh etmeleri sorulmuş
Abdulaziz Bayındır: Şimdi mesela şimdi burada hanımlar var elinizi başınıza dokundurur musunuz? Hepiniz başörtüsünün üzerine başınıza dedim siz başörtüsünün üzerine dokundunuz. Niye? Çünkü Araplara da söylesem Araplar da öyle yapardı. Başınızı mesh edin dediği zaman başınızın üzerinde ki de baş sayılır. Bir de siz ayaklarınıza bir dokunun bakalım, dokunun siz dokunuz. Niye ayakkabına dokundun? Peki, ayaklarınız yıkayın desem, çıkarmadan yapabilir misiniz? Ya da başınıza su sürün desem, dokunun yerine su sürün desem o zaman başörtüyle yapamazsınız değil mi? İşte bu emir böyle olduğu için Allah’ın resulü sallalahu aleyhi ve selemin sarığının üzerine mesh ettiğine dair rivayet var. O hadis sen çıkarmış mıydın? Onlar şey değil iki ayrı rivayet olması lazım. Sizler sen de var mı? Ve ayağında eğer çorap varsa resulullah sallallahu aleyhi ve sellem çorap üzerine, ayakkabı varsa ayakkabısı üzerine mesh vermiştir. Çünkü ayağını mesh et dedin mi ayakkabını çıkarmana gerek yok.
Yahya Şenol: Çorabın türü önemli mi burada?
Abdulaziz Bayındır: Çorabın markası önemli yani şöyle markalı çorapsa
Yahya Şenol: Kalın, ince ve ya şeffaf çorap…
Abdulaziz Bayındır: yani öyle Pazar malı olmaması lazım. Ya çorap çoraptır, çorabın şusu busu olur mu? Şeyde Hanefiler biliyorsunuz, ayakta durmalı diye bir terim kullanıyorlar onun Arapçası Arapça okudu diyor yani o ayağın üzerinde durabilmeli yani kişi çorabı giydiği zaman yürürken benim işim var sen git dememsi lazım çorap yani.
Yahya Şenol: Ben gelmiyorum.
Abdulaziz Bayındır: Ben gelmiyorum, ben burada kalacağım dememeli. Ayakta durması o demektir, ayağında durması manasına gelir. Şimdi giydiğimiz çopralardan herhalde bizi terk eden yok biz terk edersek terk ediyoruz değil mi?
Yahya Şenol: Peki, çorapların giyilirken abdestli olarak giyilmesi şart mı sonradan mesh edilebilmesi için.
Abdulaziz Bayındır: Onu haftaya o bugün değil. Şu an onları karıştırmayalım bir sürü soru çıkacak arkasından. Şimdi ayağınıza giydiğiniz çorap çoraptır, efendim altını gösteriyor mu, altına su geçiriyor mu? Altına su geçirmeyene ben çorap demem ki zaten tabiî ki geçirecek yani.
Enes Alimoğlu: Onu kendi ayağı üzerinde dursun diye düşünme
Abdulaziz Bayındır: Kendi ayağında duracak yani Hanefilerin koyduğu şart bu yani ben şey demiyorum. Şimdi resulullah sallallahu aleyhi ve selemin çorabına mesh ettiğine dair Fethul Kadir’de ki Kemaleddin İbnü’l Hümam diyor ki on beş tane sahabeden rivayet var diyor. Çorabın şekli şemaili ile ilgili olarak yani Hanefilerin söylediği, çorap kendiliğinden ayakta durabilmeli yani bir iple bağlanmamalı, kendine ait, kendisiyle durabilmeli diyor. Ondan sonrada şu kadar yürüyecek kadar kalın olmalıdır diyor yani sağlam olmalıdır diyor. Bu Hanefilerin koyduğu şarttır tamamen yoksa hadislerde olan bir şey değildir. Çorap çoraptır kaldı ki Hanefilerin koştuğu şartlara göre de şu anda ayaklarımızdaki çoraplara mesh olur.
Enes Alimoğlu: Çorabın kendisi ayakta dursun….
Yahya Şenol: İçerden soru varsa alalımda.
Abdulaziz Bayındır: Çorabın kendisi ayakta dursun diyor. Hep öyle şey yapıyorlar e ayakta durana çorap demezle çizme bile durmuyor eğer boynu uzunsa. Bot olur başka bir şey olmaz.
Yahya Şenol: İçerden soru var mı?
Bir katılımcı: Hocam şimdi abdeste başladık yüzümüzü yıkadık, kâğıt mendille yüzümüzü sildik, sağ kolumuzu yıkadık sağ kolumuzu sildik, öyle devam ediyorum.
Abdulaziz Bayındır: Amma da çok vaktin varmış
Yahya Şenol: Evet bu aynısı internetten de gelmiş hani tekrarlayalım duyulsun diye hani abdest alırken bir organı yıkadıktan sonra kurulayıp diğer organa geçmek.
Abdulaziz Bayındır: Yani burada Hanefi mezhebinde bir problem yok ama muvalat müstehaptır değil mi öyle hatırlıyorum?
Yahya Şenol: Şart değil herhalde Maliklilerde ..haricinde
Abdulaziz Bayındır: Bir tek Malikiler şart koşuyorlar.
Abdurrahman Yazıcı: Hanbelîlerde farz hocam
Abdulaziz Bayındır: Hanbelîler de farz diyor?
Enes Alimoğlu: Şiilerde de farz.
Abdulaziz Bayındır: Şiilerde de farzmış bak üç tane çıktı. Vallahi şimdi ayeti kerimeye baktığımız zaman şurayı şurayı yıkayın şurayı şurayı mesh edin diyor. Yıkadım, mesh ettin mi tamam kardeşim, kurulama kısmı, kurulama şartı yok yani kurulamadan da abdest alabilirsin, kurulasan da yıkamış oluyorsun. Başka soru?
Bir katılımcı: Hocam Maide suresi 6’da ki Cenabı Hakk’ın anlattığı şekilde, istediği şekilde abdest alırsak onunla namaz kılabilir miyiz?
Abdulaziz Bayındır: İşte Maide suresinde Allahu Teala’nın emrettiği şekilde ki abdest nasıldır bu mezhepler onu anlamaya çalışmışlar.
Bir katılımcı: Ama hocam şey…
Abdulaziz Bayındır: Onu anlamaya çalışırken de resulullahın uygulamalarına bakmışlar.
Bir katılımcı: Yani şimdi biz bu ayete göre abdest alsak olmuyor mu?
Abdulaziz Bayındır: Zaten o ayete göre abdest alınıyor başka bir şeye göre alındığı yok.
Bir katılımcı: İlaveler, çıkartmalar falan…
Abdulaziz Bayındır: İyi ya işte onları da burada anlatmaya çalıştık yani bakın bunların tamamı bu dört şey farzdır diyor. Şia diyor ki, bu dördün dördüncüsü ayağı mesh etmektir diyor ki ayet onları tasdik ediyor ayetin şekli. Peki, öbürleri ne diyor? E bunlar yukarıdan aşağı sıralanmış öyleyse bu sıraya da uymalı mı, uymamalı mı? Peki, bir ibadet için yapılıyor, niyet edilmeli mi, edilmemeli mi? Yani siz o ayet düşünmeye başladığınız zaman bu soruların hepsi aklınıza mutlaka gelecek ve bir cevap arayacaksınız, bu ulemenın yaptığı da o sorulara cevap aramaktır başka bir şey değil.
Yahya Şenol: Bu abdesti bozan şeylerle ilgili soru soruyorlar hani ben iletmediğim için ona bir sonraki hafta geleceğimiz için biz soru almıyoruz. Şu abdesti bozar mı, bozmaz mı şeklinde
Abdulaziz Bayındır: Şurada bir soru var, buyurun.
Bir katılımcı: Hocam burna su alırken genizin yanması mı gerekiyor hangi sebeple?
Abdulaziz Bayındır: Burnunuza su alırken genzin yanmasına gerek yok ki, burun şu yumuşak kısmı, bu yumuşak kısmı ıslandığı zaman yeter.
Yahya Şenol: Özellikle gusülde onu soruyorlar tabi ona ayrıca geleceğiz.
Bir katılımcı: Hocam bu Arapların ayakların mesh edilmesi konusunda…
Abdulaziz Bayındır: Haftaya bugün ona girmiyoruz, ayakların mesh edilmesi bugün girmiyoruz.
Yahya Şenol: Bir sonraki
Abdulaziz Bayındır: O çok uzun bir konu
Bir katılımcı: Hocam mezheplerde …duyamadım..farzı yapmadığım zaman ne oluyor, kafirlik giriyor, oraya giriyor, buraya giriyor.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi mezheplerin, fıkıhta yani farz ve haram bunlar iki türlüdür. Birisi kati olandır Kur’an’ın açık emirleridir. Yani o dört şeyde bakın hiç birisinin ihtilafı yok. Birisi de içtihadı olandır yani bir âlimin kendine göre yaptığı araştırma ve vardığı sonuç. Onu inkâr etmeyi hiçbir mezhep kâfirlik saymaz. Yani o çünkü bir âlimin kendi görüşüdür, ister kabul edersin ister etmezsin.
Bir katılımcı: Farz demeseydi daha iyi olmaz mıydı?
Abdulaziz Bayındır: Hayır yok o kendine göre araştırmasına göre bana göre bu farzdır delilleri de budur diyor ister kabul et ister etme bunda anormal bir taraf yok.
Bir katılımcı: Hocam cümleyi şöyle değiştireyim abdest alırken ayakların mesh edilmesi anlayışının sadece Şii’ler de olması ayet bunu ifade ediyor yani ..olarak ama diğer mezheplerin bundan yıkanmayı çıkarması ayeti zorlaması bu konuda ne var, bu işin altında ne var? Peygamberin uygulaması mı var?
Abdulaziz Bayındır: Ne kadar zorlarsan zorla bizden cevap alamazsın haftaya, bugün dükkan kapalı.
Bir katılımcı: Hocam ben başa mesh etmekle ilgili oradaki sizin yorumunuz yani baş örtülü bir kadının…duyamadım bu şekilde duyamadım…bilmiyorum siz o konuda ne düşünüyorsunuz? Kadının işte kollarının dışarıda abdest alırken kollarının bile bu şekilde abdest alabildiğini bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Abdulaziz Bayındır: Ben onu hiç görmedim yani hiçbir kitapta görmedim yani bir kadın abdest alırken kollarını açabilir diye ben görmedim siz gördünüz mü?
Bir katılımcı: Anlayamadım
Abdulaziz Bayındır: Biliyorum o kendi hayaline göre söylüyor onda dayandığı bir delil yok.
Bir katılımcı: Acaba bu baş örtüsünü bu şekilde mi acaba yoksa hani biraz ..üç parmak orada
Abdulaziz Bayındır: Şimdi zaten orada o işin altında şu var, başörtüsünün başı açmanın caiz olduğunu göstermek için söylenmiş olan bir sözdür. Yoksa kol yıkama falan filan değil. Baş mesh edilen bir organdır abdest organı da açık durur o zaman başı açmak caizdir demek için oluşturulmuş bir hükümdür. Yoksa herhangi bir dayanağı yok.
Bir katılımcı: Yok yok onları demedim Hanefi mezhebinin ilk zamanlarında ve öteki mezheplerde Şafi’de galiba değil mi yani illa saça değmesi gerekiyor.
Abdulaziz Bayındır: Tamam işte orada her şey söylendi ben de kendi anlayışımı söyledim.
Yahya Şenol: Sadece başörtüsüne mesh edilmesi yeterli…
Bir katılımcı: Yeterli olarak görüyorsunuz.
Abdulaziz Bayındır: Bitti mi? Çok teşekkürler, sağ olun, var olun.