Abdulaziz Bayındır: Epey zamandır seferde namaz il ilgili olan konuları okuyoruz. Biliyorsunuz Resulullah(sav)’in bir hadisi var. AllahTeala bu dini kolaylaştırmıştır, kim ki zorlaştırırsa altında kalır diye. Ben İstanbul Müftülüğü’nde çalışırken namaz ile ilgili sorular sorulur, bakarsın; AllahAllah ya! Yani basit bir soruya bir cevap vermek için onlarca kitap katıştırırsın gene işin içinden çıkamazsın. Ya bu, bu kadar kolay din bu kadar zor hale nasıl getirilmiş diye hep düşünmüşümdür. Siz diyeceksiniz ki; ya bir sefer namazı o kadar zor bir şey mi ki kaç haftadır burada onun üzerinde duruluyor. Ama geçen süreler içerisinde öyle bir hale getirilmiş ki bu mübarek din yapılan müdahalelerle, şunlarla, bunlarla tanınmaz halde. Asırlar içerisinde önüne gelen fetva vermiş. Şunu söylerler; ibadet konularında içtihat olmaz. Peki içtihat olmazsa her kafadan bir ses nasıl çıkmış bu güne kadar değil mi? İşte bugün de ne kadar mesafeye gidersek yolcu sayılırız, gittiğimiz yerde ne kadar kalırsak yolcu sayılırız, bir de daha önemlisi yolcular, okuduğumuz ayetlere göre namazları kısaltacaklar. Namazı kısaltıp kısaltmamak yolcunun gönlüne bırakılmış bir şey değil. Çünkü Nisa suresinin 101 ve 102.ayetlerini burada okumuştuk. 103.ayeti de okumuştuk. Ayrıca Bakara suresinin 239.ayetini de okumuştuk. O dört ayetten çıkan hüküm, seferde dört rekatlık namazların mutlaka iki rekat kılınması gerektiği idi. Sonra Resulullah(sav)’in uygulamasına bakmıştık. Yolculuklarının tamamında dört rekatlık namazlarını iki rekat kılmış. Yani bir kere olsun iki rekattan fazla kılmamış. Kendi memleketi olan Mekke’ye gittiği zaman da iki rekat kılmış. Çünkü Mekke’den tamamen Medine’ye göç edip oraya yerleşmişti. Artık Mekke, Onun memleketi olmaktan çıkmıştı. Bugün insanların çokça göç ettiği bir dönemde yaşıyoruz. O zaman demek ki biz herhangi bir yere yerleştiysek artık memleketimiz orasıdır. Ne derler? Doğduğun yer değil doyduğun yerdir derler memleketin. Tabi, doyduğun meselesi birazcık bu işe uygun gibi gözüküyor ama yerleşmeye karar verdiğin yerdir. Sürekli ikamete karar verdiğin yerdir. Şimdi biliyorsunuz Hanefi mezhebinde, Şafi mezhebinde, Hambeliler’de de galiba öyle olması lazım. Misafir olan bir kişi mukim imama uyarsa dört kılar. Malikiler’de bir takım ufak tefek görüş farklılıkları var. Ben şimdi size sorup sizden fetva isteyeceğim. Dikkatle dinleyin. Hep siz, bize soruyorsunuz bir de biz size soralım. Öyle şey yok. Bir sana bir bana değil mi? Ayetlerden bir tanesini okuyalım. Nisa suresinin 102. ayetini okuyalım. Ondan sonra soruyu soracağım ben size. İsterseniz 101, 102’yi birlikte okuyalım da. Birbirini açıklayan ayetler olmuş olsun ki kararınızı verirken daha rahat bir şekilde verirsiniz. Bu ayeti anlamak için hoca olmaya gerek yok. Arapça bileceksin, şu, bu, falan, filan.. Zaten var tercümesi. Bak 101. ayette diyor ki Allah; “ve iza darabtum fil ardı fe leyse aleykum cunahun en taksuru mines salati inhıftum en yeftinekumullezine keferu: yeryüzünde yürüdüğünüz sırada kafirlerin size sıkıntı vermesinden korkarsanız, o namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur”. Seferde kılınan namaz. Seferde zaten iki kılınıyor. Kısaltırsın yada üç kıldığın akşam namazında da kısaltma olabilir. “İnnel kafirine kanu lekum aduvven mubina: çünkü o kafirler sizin açık düşmanınızdır”. Ondan sonra diyor ki; “ve iza kunte fihim: ya Muhammed(sav), sen de onların içinde olursan”. Her zaman değil. Olursun da olmazsın da. Bugün yok mesela. Ama “ve iza kunte fihim: sen onların içinde olursan”.”Fe ekamte lehumus salate: namazı onlar için tam kılarsan”. İmam olacaksın, tam kılıyorsun. Onlar için tam kılarsan. “Feltekum taifetun minhum meake: onlardan bir gurup seninle beraber namaza dursun”. Karşıda düşman var, insanları ikiye ayıracaksın. Şimdi şöyle cemaati ikiye ayırdık. Bir bölük düşmanın karşısında, bir bölük Resulullah’ın arkasında. Şimdş böyle bunlar düşmanın karşısında. Kılsınlar diyor, seninle beraber namaza dursunlar. “Fe iza secedu: secdelerini yaptılarmı”, namazın secdelerini tamamladılarmı “fel yekunu min veraikum: bunlar gitsin, bunlar gelsinler”. “Vel te’ti taifetun uhra lem yusallu: bu defa namaz kılmamış diğer taraf gelsin”. Şimdi birincisi kaç rekat kıldı? Bir rekat. Secdelerini tamamladı, tahiyyat falan okumadan bu geçti. Onlar namaz kılmamış. Bunlar ne? Namaz kılmamış olanlar gelsin dendiği zaman, mesela milleti sofraya çağırıyorsunuz, iki guruba ayırıyorsunuz. Masa küçük. Bunlar yemek yedikleri zaman siz oraya gidin, yemeyenler gelsin dendiği zaman, bunlar yemiş demektir değil mi? Namaz kılmayanlar gelsin dediğine göre onlar kılmış demektir. “Vel ye’huzu hızrahum ve eslihatehum fel yusallu meake: onlar gelip seninle beraber kılsınlar”. Şimdi bunlar secdeleri yapınca gittiler. Son oturuş yok, tahiyyat yok, selam yok. Hiç birisi yok. İki secdeyi yaptı gittiler. Ama arkasından gelenler seninle beraber kılsınlar dendiği zaman onlarda ne var? Son oturuş var, selam var, tahiyyat var, hepsi var yani. Peki namaz akşam namazı olsa? Birinci gurup bir rekat kıldı gitti. İkinci gurup kaç rekat kılacak? İki rekat ve bütün dualarıyla beraber değil mi? “Fel yusalli meake” diyor çünkü. Tamaam. “Vel ye’huzu hızrahum ve eslihatehum: bunlar da kendi tedbirlerini ve silahlarını yanlarına alsınlar”. “Veddellezine keferu lev tagfulune an eslihatikum ve emtiatikum fe yemilune aleykum meyleten vahideh: o kafirler isterler ki sizin yanınızda silah olmasın, mallarınızı da koruyamayasınız” demek ki o bir gurup malları da koruyor. Namaz kılanların mallarını da koruyorlar. “Ani bir baskın yapsınlar ve sizin işinizi bitirsinler” bunu isterler. Ondan sonra “ve la cunahe aleykum min kane bikum ezen min matarin ev kuntum marda: hasta olabilirniz, yağmur olmuş olabilir, bir sıkıntı içerisinde olabilirsiniz” o zaman “en tedau eslihatekum: o zaman silahlarınızı almayabilirsiniz” hastalıktan dolayı, yağmurdan dolayı yanınıza almayabilirsiniz silahları. Ama “ve huzu hızrakum” öyle hastalık, şu, bu demeden gene tedbirinizi alacaksınız düşmana karşı. “İnnallahe eadde lil kafirine azabun mubina: Allah, o kafirler için alçaltıcı bir azab hazırlamıştır”. Şimdi, önde Resulullah imam, değil mi? Arkadakiler bir rekat kılıp ayrıldı bir gurubu. Öbürü de kalanı Resulullah ile kıldı. İkisi de daha sonra kalkıp namaz falan kılmıyor. Namazı kısaltmanızda günah yoktur dediği için Resulullah tam kıldı. Öbürleri de kısaltarak. Birisi, bir rekat kılıyor, öbürküsü kalanı kıldı Resulullah(sav) ile beraber. Şimdi bir hadis rivayetedilir. “İnnema cuilel imamu li yu’temme bihi”. Yani birisi imam yapıldıysa o artık imam olarak kabul edilmiş demektir, siz artık ona uyacaksınız deniyor. Peki buradaki ashab, Resulullah’ın imamlığına uymuş sayıldı mı ayete göre? Soru bu. Verin bakayım cevabı.
Katılımcı: 11:19-11:23 arası duyulmuyor.
Abdulaziz Bayındır: Yani kendi başına mı kıldı, yoksa kıldığı kısmı kiminle kıldı?
Katılımcı: Resulullah ile.
Abdulaziz Bayındır: Bitti! Bu kadar. Bu kadar yani. Kıldığı kısımı kendi başına mı kıldı? Resulullah ile beraber secde yaptı. Peki ikinci gurup? O da gel, Resulullah ile sadece kalan kısmı kıldı. Peki o zaman Resulullah burada iki tarafın da imamı olmadı mı? İki tarafın da imamı oldu. O zaman peki “li yu’temme bihi” ne demektir? Ne demektir Enes Hoca? Hadisin tamamı neydi?
Enes Alimoğlu: “Ve iza rukea felkehu ve iza refea felkehu ve iza karaa fescidu”.
Abdulaziz Bayındır: Yani imam okuduğu zaman susun, dinleyin diyor. Rüku yaptığı zaman rüku yapın, secde yaptığı zaman secde yapın. Peki şimdi bu bir rekat kılanlar, bu şekilde imamın yaptıklarını yaptılar mı? İmam olan Resulullah’ın yaptıklarını yaptılar. Peki birisi bir rekat kıldı, birisi de kalanı kıldı. Bunların ikisi de imama uymuş oldu mu? Oldu. Ayete uymuş oluyorlar. Zaten ayetin başında diyor ki; “fe ekamte lehumus salate: sen, onlar için namazı tam kılarsan diyor. İmamlık yaparsan. Yani imamlığı böyle yaparsın diyor. Peki şimdi asıl soru geldi. Asıl büyük sual. Seferisiniz, imamlık yapıyorsunuz bir yerde. İmama uyulmalı değil mi? Şimdi sen, iki rekatta selam vereceksin öyle değil mi? Cemaat de mi iki rekatta selam vermesi lazım?
Katılımcılar: 4
Abdulaziz Bayındır: Niye? “İnne ma cuilel imamu yu’temme bihi” ise yani bu hadisi eğer geleneksel manada anlarsanız şimdi. Bak bu doğru bir şey. Niye doğru bir şey? Çünkü Resulullah(sav), Mekke’de namaz kıldırıyor iki rekatta selam veriyor. Arkasındakilere dönüp diyor ki; “etimmu salste kun fe inna kavmun sefrun”. Diyor ki; siz namazınızı tamamlayın, biz yolcuyuz diyor. Yani Resulullah o anda kalkıp da bir yere gidecek değil. Mekke’ye zaten hac için gelmiş, başka bir işi de yok. Bizimkilerin mantığına göre, ya hocam işimiz gücümüz, müsaitiz tam kılsak. Denebilir mi böyle bir şey? Eksik mi kıldı Resulullah? Tam kıldı. Yani seferde kılınan iki rekat namazı kısaltmak değil. Namaz dört rekattan iki rekata indirilmiş falan değil. Zaten iki rekat.
Katılımcı: Hocam, peki seferde olan için iki rekat ama mukim olan için ne?
Abdulaziz Bayındır: Mukim olan için iki rekat değil. Mukim olan için iki rekat olmadığından Resulullah iki rekatta selam veriyor çünkü kendisi seferi, arkasındakilere de diyor ki; namazınızı tamamlayın diyor. Niye tamamlayın? Resulullah’ın namazı eksik değildi ki. İkiydi tamam. O tamamladı namazını. Ben tamamladım, siz de tamamlayın demiş oluyor. Onlar, iki daha kılmaları lazım ve kalkıp kılıyorlar. Onun için mesela mezheplerin bu görüşü Resulullah’ın uygulamasıdır. Son derece doğru. Tamam ama burada “inne ma cuilel imamun li yu’temme bihi”yi bu ayet ve hadislere göre anlamamız gerekmez mi? Yani imam, kendisine uyulsun diye. Eğer uyulsun meselesini mutlak olarak alırsanız, ne yaptıysa onu da yapacaksın diye alırsanız, o zaman mukimin de iki rekatta selam vermesi gerekmez mi? Demek ki öyle değilmiş yani. Öyleyse asıl soruya geldik şimdi. Siz yolcusunuz, imam mukim, arkasında kaç rekat kılacaksınız? Tekrar edeyim. Resulullah(sav) seferde imamken O, iki rekatta selam verdi, arkasındakilere dedi ki; namazınızı tamamlayın. Onlar da kalktı dört rekat kıldılar. Bana uymayın demiş oldu yani. Bana uymayın dedi. Çünkü ben namazımı bitirdim. Siz de kendi namazınızı bitirin dedi. O zaman siz seferiyseniz, imam mukim ise kaç rekat kılacaksınız? İki diyenler parmak kaldırsın. Dört diyenler kaldırsın. Seferde namazın zaten iki rekat. Tekrar ediyorum. Zaten iki rekat kılacaksın. Ama mukimken, imam seferi ise iki rekatta kılıp gidiyor da sen seferiysen iki rekatta kılıp niye gitmiyorsun? Soru bu. Yani imam koskoca cemaati bırakıyor, iki rekatta hadi Allah’a ısmarladık diyor, sen tek başınasın zaten. Ayrılırsan da tek başına ayrılacaksın. Muğla’dan, Antalya’dan gelenler var dikkatle bakıyorlar acaba bize bir şey çıkacak mı diye. İmam gidiyor da cemaat niye iki rekatta bitirmesin? İki rekatta benim namazım tamamlanmış olmuyor mu? Resulullah seferde devamlı iki rekat kılmış. Dört kıldığına dair hiç bir rivayet yok. İşte seferde korku olduğu zaman birer rekatta insanlar ayrılıyor, Resulullah devam ediyor. Şimdi şöyle düşünün, Resulullah’ın arkasındasınız. Soruyu tekrar edeyim. Resulullah’ın arkasında namaz kılıyorsunuz. Namazı bir rekata düşürme ruhsatınız var. İsterseniz iki rekat da kılabiliyorsunuz. Ama o ruhsatı kullanarak Resulullah ile bir rekat kılıp ayrılıyorsunuz. Peki siz seferi iken bütün bu ayet ve hadislere rağmen namazı dört rekat kılabilirmisiniz? Böyle bir yetkiniz var mı? Böyle bir yetkiniz yok. Peki iki rekat kılmaya yetkili olduğunuz halde Resulullah’ın arkasında namaz kılmadan ayrılabildiğinize göre iki rekattan fazla kılmaya yetkiniz olmadığı yerde niye dört kılıyorsunuz? Kafalar iyice karıştı mı? Dört için el kaldıranlar nerede? Şimdi çekimser oldular.
Katılımcı: Hocam, dört diye bir şey yok ki zaten iki var.
Abdulaziz Bayındır: Hayır, imamın arkasında kılarken diyoruz. İmam mukim. Camiye gittin, seferisin. Tamam mı? Savaştan bahsetmiyoruz. Savaş başka. Savaş zamanında iki rekatı bir rekata düşürebiliyorsun. Sefer kelimesi savaş anlaşılıyor değil mi türkçede? Yokculuk sırasında, tamam. Yolcusun, karşına düşman çıkarsa bir rekata düşürebiliyorsun. Ama tam kılarsan iki rekat. Onu daha önce burada şey yaptığımız için ona girmedim. Daha önceki derslerde bunu konuşmuştuk. İki rekat, tam kılmaktır kısaltma değildir seferde. Bir tek akşam namazı üç rekattır.
Katılımcı: Seferi cuma namazına gidebilir mi?
Abdulaziz Bayındır: Cuma namazını hiç karıştırma şimdi. Şu meseleyi bitirelim. Biz daha bunu bitiremedik bir de cuma namazı nerede? O zaten iki, onda problem yok. Seferilikle alakası yok cuma namazının. Bulunduğunuz yerde ezan okunuyorsa koşup gideceksiniz. O kadar. Şimdi onu Hanefiler öyle söylüyor seferi kılmayabilir diye. Seferde, tekrar ediyorum Resulullah(sav), sürekli iki rekat kılmış. Ayetlerde de öyle. Okuduğumuz ayette de öyle. Kısaltma bir rekat. Bir rekata düşürürsen kısaltmış oluyorsun. O da karşında düşman olması şartıyla. Yolculuk sırasında namaz iki rekat. Peki benim kılmam gereken namaz iki rekat, imamın kılması gereken namaz dört rekat. Böyle bir durumda ben, iki rekat kılmam gerekeni dört rekata çıkarma yetkim var mı? Eğer o yetki var ise Resulullah kendisi Mekke’deyken cemaate namaz kıldırırken bu milletin kafasını bozmayayım, devam edeyim demezmiydi? Fakat imamın konumu, cemaatin konumundan çok farklıdır. İmamın arkasında bütün cemaat bir cemaat var. Eğer onu dörde çıkarma ruhsatı olsaydı herhalde Resulullah kullanırdı değil mi? Öyle değil mi yani? Ama bakın, iki kılma ruhsatı olan yerde, karşıda düşman var, siz yolcusunuz, bire düşürme ruhsatı var iki de kılabilirsiniz. Böyle bir yerde ruhsat olmasına rağmen imamla namazı tamamlamayıp ayrılabiliyorsa insanlar, ruhsat olmadığı zaman ne yapmak gerekir? İkiden fazla kılmaya ruhsat yok. Evet Muğlalı, söyle bakalım. Sen çünkü bugün yolcusun. Bakalım Mustafa Bey ne yapacak? Şimdi Enes Hoca’dan şey yapalım. Bu konu ile alakalı mesela seferde namazı kısaltmauı ruhsat sayanlar var. Burada daha önce okumuştuk, hiç bir delilleri olmadığı halde. Ne kurana dayanıyorlar, ne sünnete dayanıyorlar. Tamamen hayali delillerle, Şafiler öyle yapıyor. Ruhsattır diyor. Hambeliler de öyle diyor.
Abdurahman Yazıcı: Kısaltmak daha faziletlidir diyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Fazilet denir mi kardeşim. Hakikaten bunlara da akıl ermiyor. Hesaplarına geldiği zaman ayetleri bırakır hadisi alırlar. Hesaplarına gelmediği zaman hadisi de almazlar ayeti de almazlar. Ya bu ne biçim bir şey! Ya siz ne biçim mezhepsiniz? Kusura bakmasınlar da Şafiler, Hambeliler ya! Ayeti almayacaksınız, hadisi almayacaksınız, diyeceksiniz ki; Resulullah hayatında bir kere bile namazı seferdeyken iki rekattan fazla kılmamış diyeceksiniz kitaplarınızda, ondan sonra da diyecksiniz ki; Resulullah’a bu, gelen bir vahiydir diyeceksiniz ayrıca ki bunun kabul edilebilir bir tarafı yok zaten. Bunu söyleyeceksşniz, İmam Şafi, El Risalesinde diyecek ki; kitap ve sünnetin bir farkı yoktur diyeck. E peki neye dayanarak sen diyorsun ki seferde namazı iki rekat kılmak ruhsattır? Ne ayete uyar, ne hadise uyar, ne sahabenin icmãna uyar. Yani akıl alır gibi değil. Gerçi her konuda çok doğru yaparlar da bir tek burada hata yapmışlar!
Enes Alimoğlu: Misarir/yolcu, mukim imama uyduğu zaman namazı tamam kılar mı veya kasr olarak kılar mı..
Abdulaziz Bayındır: Aslında o kasr kelimesi de yanlış. Kasr diye bir şey yok. Yolcunun tam kıldığı iki rekattır.
Enes Alimoğlu: Bu konuda dört çeşit söz var. Birincisi: Şafi, Ahmed B. Hambel’in meşhur sözü, Hanefi ve Ebu Hanife. Ebu Hanife’nin iki arkadaşı İmam Yusuf ve İmam Muhammed’in sözüdür. Bunlar diyor ki.
Abdulaziz Bayındır: Hanefi ve Ebu Hanife dedin. Ayrı ayrı mı oluyor?
Enes Alimoğlu: Yok, Ebu Hanife. Namazın neresinde yetişirse yetişsin, imama uymuşsa namazını tam kılar, dört rekat kılar. Kasr kılması caiz değil diyor.
Abdulaziz Bayındır: Dört rekat kılar, ikiye düşüremez, caiz değildir. Niye?
Enes Alimoğlu: Bunların, bir kaç tane delili var. Bir tanesi diyor ki; İbni Abbas’a sordum. Biz Mekke’deyken niye imamla kıldığımızda tam kılıyoruz, yanlız kıldığımızda iki rekat kılıyoruz diye İbni Abbas’a sordum. İbni Abbas da bu Ebul Kasım’ın sünneti böyledir diye cevap verdi diyor.
Abdulaziz Bayındır: Ebul Kasım’ın sünneti böyledir. Yani Ebul Kasım dediği, Resulullah(sav)’in adıdır. İbni Abbas da biliyorsunuz Abbas(ra)’ın oğludur. Geçenlerde şey yapmıştık. Resulullah vefat ettiği zaman 13 yaşında idi. Medine’ye zaten Mekke’nin fethinden sonra göç etmiş olan bir zattır. Yani çok az kalmıştır Resulullah(sav) ile. Ama Ona mâledilen çok sayıda hadis vardır. Ben şahsen mesela bir konuda İbni Abbas deniyorsa orada çok dikkatli olurum. Çünkü çok değerli bir zat. Onun adı kullanılarak çok sayıda yanlış haber Buhari’de de var, Müslim’de de var. Bir çok sahih denen hadis kitaplarında da var. Son derece dikkatli olmak lazım. Temel konulardadır genellikle. İbni Abbas’a sordum. Niye burada tek başımıza kılarken iki rekat da imamın arkasında dört rekat. Ebul Kasım’ın sünneti böyledir. Yani Resulullah’ın sünneti böyledir demiş. Bu Resulullah’ın sünneti ise bunu on yaşında Medine’ye gitmiş, Resulullah vefat ederken onüç yaşında olan birisi mi söyleyecek, yoksa bütün sahabe mi söylemesi lazım? Yani böyle bir konu bir tek kişinin söyleyebileceği bir şeymidir? Onunla yolculuk yapanlardan böyle bir rivayet yok değil mi?
Abdurahman Yazıcı: Şey var Hocam: Abdullah Bin Ömer’in öyle kıldığı.
Enes Alimoğlu: Şimdi söyleyeceğim. Onların ikinci delili bu. Cumhur’un. İbni Ömer’e şöyle dedim; ben yolcuyken mukimlerden birisiyle namaz kılsam nasıl yaparım? “Salli bi salatihim” yani onların namazıyla birlikte namaz kıl.
Abdulaziz Bayındır: Ben yolcuyken Ömer(ra)’ın oğlu Abdullah, ben yolcuyken imama uyarsam ne yaparım? İmamın kıldığı gibi kıl dediği söyleniyor.
Enes Alimoğlu: “Salli bi salatihim” diyor. Yani onların namazı gibi namaz kıl. Burada bir kapalılık var. Onlara uyarak kendi namazını kıl demek de oluyor. Onların kıldığı namazı kıl demek de oluyor.
Abdulaziz Bayındır: Orada imam kelimesi geçmiyor değil mi?
Enes Alimoğlu: Yok. “Salli bi salatihim” diyor. Üçüncü: Biraz önce okuduğumuz İbni Mace “cuilel imamu yu’temme bihi” hadisinde sadece bu kısmını almış. Sonra “iza rekea ferkeu” imam ruku yaptığında ruku yapın diye. İhtilaf etmeyin anlamındaki cümleleri almamış, sadece baş kısmı almış. İmama uyulması için belirlenmiştir. Bunu delil almış.
Abdulaziz Bayındır: Yani imamsa uyacaksın kardeşim diyor. E uyacaksı ise o zaman imam seferi ise iki rekatta selam vereceksin demektir değil mi? Bunun anlamı odur yani. Eğer buna dayanıyorsanız ona da fetva vermeniz lazım.
Enes Alimoğlu: Dördüncü delili, “ve ma edraktum fe sallu fatekum fatimmu” diyor.
Abdulaziz Bayındır: Ne için söylüyor onu?
Enes Alimoğlu: Sonu yok. Yani camiye giderken yavaş yavaş gidin..
Abdulaziz Bayındır: Başo o idi. Yani camiye koşarak gitmeyin, yavaş yavaş gidin. Yetiştiğinizi kılarsınız, yetişemediğiniz kısmı da tamamlarsınız. Güzel de hangisini tamamlayacaksın? Sen kendi namazındaki eksikliği tamamlayacaksın. Mesela yetiştiğini kıl, yetişmediğini şey yaparsında ikiye ayrılan gurupta da birinci gurup birinci rekatı, ikinci gurup da ikinci rekatı kıldı.
Yahya Şenol: Orada da aslında imamdan ayrılma hususu var. İmam selam veriyor, namazı kaçıran, kalkıyor devam ediyor. İmamla birlikte selam vermiyor yani.
Abdulaziz Bayındır: Bu da güzel bir tespit.
Yahya Şenol: İmamdan ayrılmak serbest işte. Mantık olarak yani.
Abdulaziz Bayındır: İmamdan ayrılmayın ise o zaman kaçıncı rekatta yetiştiyse..
Yahya Şenol: Adam, diyelim son rekatta imama yetişti. Dört rekatlı bir namaz. İmam, dördüncü rekatta selam verdi. Kaçıran kişi ne yapıyor? Selam vermiyor işte. İmama tabi olmuyor orada. Kalkıyor, kendi kaçırdığını kılıyor. İmama tamamen her konuda uymak esas ise burada imamınki dört ise benimki de dört yerine geçer dememiz lazım.
Abdulaziz Bayındır: Ben çocuktum, daha küçük. Amcam namaz kıldırıyor. Dördüncü rekatta yetiştim. Onlarla beraber selam verdim. Kendi kendime, ne güzel dedim ya. Herkes dört kıldı, ben bir kıldım. Amcam döndü dedi ki; ne yaptın öyle? Kalk dedi, tamamla. Ooo, ben daha zaralı çıktım dedim. Çocukluğumda hiç unutmuyorum o olayı.
Enes Alimoğlu: Beşinci delil de, bazı sahabeler tam olarak kılmış. Mesela Osman(ra), Mina’da tam kılmış. Onun için misafir, mukim imama uyduğu zaman tam kılar. Delili bu.
Abdulaziz Bayındır: Osman(ra), İmam değilmiymiş? O zaman halifeydi. Kendisi imamdı. Mina’da dört rekat kılmış. O da şu: Resulullah(sav) Mekke’den Mina’ya çıkınca namazını kasrediyor. İki rekat kılıyor. Biz de alıştık artık. Ne yaparsak engelleyemiyoruz.
Enes Alimoğlu: Ondan sonra akli bir delili var. Diyor ki; imama uyan, imama tabi olmaya emredilir. İmam ne yaparsa onu yapmalıdır. Onun için, imam dört rekat kıldığı için dört rekat kılar. Bu bir akli delildir. Bunu söylüyor.
Abdulaziz Bayındır: Az önce Yahya’nın söylediğine ne diyecekler? Akli delil ise?
Yahya Şenol: Hani meşhur bir söz var ya: “kelimetu hakkın urite bil batıl” diye. Söz doğru. İmama uymak esas ama hangi esnada. Namazı kılarken imam Allahu ekber dediği zaman rukuya gitmek, secdeye gittiği zaman secdeye gitmek, kalktığı zaman kalkmak, burada imama uymam esas ama eksik kıldığınız durumlarda da imama uymamak esas.
Abdulaziz Bayındır: Yada imam fazla kılıyorsa?
Enes Alimoğlu: Mezheplerdeki birinci görüş bu. İkinci görüş: diyor ki; imama tam bir rekatta yetişmişse misafir yani yolcu, mukim imam ile birlikte tam bir rekata yetişmiş ise..
Abdulaziz Bayındır: 4.rekatı imam ile beraber kıldı.
Enes Alimoğlu: Bir rekata yetişmiş ise tamam, dört rekatı tamamlar. Eğer bir rekata az bir miktar yetişmişse o, kendi namazını kılar diyor.
Abdulaziz Bayındır: Diyelim ki imam dördüncü rekatın rukusuna vardıktan sonra gitmişsin yetişmişsin. İmamla beraber hiç bir namaz kılmamışsın. O zaman sen, kendi namazını kılacaksın. Yani yolcuysan iki rekat kılacaksın.
Enes Alimoğlu: Bu, İmam Malik, Hasan, Nesai, Zuhri ve İbni Teymiyye’nin görüşleri bunlar.
Abdulaziz Bayındır: İbni Teymiyye, İmam Malik, Hasani Basri bu.
Enes Alimoğlu: Bunların delil. “Men edreke rekaten fe kad edrake salat” diyor. Bir rekata yetişen, namaza yetişmiş olur. O zaman o, tam olan dört rekat namaza yetişmiş sayılır.
Abdulaziz Bayındır: Off! Yani hakikaten şimdi.. Yahya’nın az önce söylediği kelime “hakkın uride bil batıl”. Namaza yetişmiş olmak başka bir şey, o namazın kendisine yüklemiş olduğu vazifeyi tamamlayıp tamamlamak başka bir şey.
Enes Alimoğlu: Bunlara göre şöyle bir sonuç da çıkıyor. Mesela cuma namazında son bir rekata yetişen cuma olarak tamamlar. Teşehhüd de yetişen,kalkıp dört rekat öğle namazı kılar diyor.
Abdulaziz Bayındır: Bak şimdi sizin sorunuz. Evet yani bunlar öyle demişler. Eğer cuma günü mesela camiye geç gidiyor adam. İkinci rekata yetişti ise iki rekatta tamamlar. Ama ettehıyyatüye oturmuş imam, o zaman kalkıp dört kılacak. Öğlen namazını kılacak demişler. İbni Teymiyye de mi öyle diyor burada?
Enes Alimoğlu: Bunlara göre böyle. Üçüncü görüş de imam ile birlikte iki rekat namaza yetişmiş ise misafir/yolcu, o yeterlidir. Beraber selam verir. Eğer bir rekata yetişmiş ise bir rekat kalkıp tamamlar. İki rekat kılar, kendi namazını kılar diyor.
Abdulaziz Bayındır: Az önce söylediğimizin aynısını söylüyorlar.
Enes Alimoğlu: Bu, Taus’un sözü olduğu naklediliyor. Sonra dördüncü bir görüş var. Bunu görüşten saymıyorlar aslında. Çok şiddetle karşı geliyor herkes. Hatta icmaya karşı gelmiş diyenler var.
Abdulaziz Bayındır: Bir başka görüş de şudur, diyor.
Enes Alimoğlu: Diyor ki; yolcu kişi, mukim imamın arkasında namaz kılarsa, baştan başlasa da farketmez. Nerede yetişirse yetişsin kendi namazını kılar iki rekat. Mutlaka iki rekatta selam vermesi lazım diyor. Bu da Şabi, Taus, İshaki Birahivey. Bunların sözüdür.
Abdurahman Yazıcı: Temim İbni Hezlem.
Enes Alimoğlu: Temim İbni Hezlem diye bir kişi var, tabiin.
Abdulaziz Bayındır: Ve İbni Hazm değil mi? Ve İbni Hazm.
Enes Alimoğlu: Bunların delili şöyle. Eğer yolcu, mukim imamın arkasında namaz kıldığında tamam kılması gerekirse, misafir, imam olduğunda iki rekat kılması gerekiyor.
Abdulaziz Bayındır: Az önce söylediğimiz gibi. Madem diyorsunuz ki; imam kendisine uyulsun diye tayin edilmiş. Öyleyse hadi, imam, yolcu iken iki rekatta selam versin bakalım yolcu olmayanlar. Yolcu olmayanlar, imam iki rekatta selam verip ayrılıyor ise yolcu da kendisine farz olan kısmı kıldıktan sonra selamını verir, ayrılır. Böyle demişler. Yani bunlar da buna bağlamışlar ki burada ilginç olan şu: mesela az önce okuduğumuz Nisa suresinin 101.ayetine ve Resulullah(sav)’in uygulamalarına bağlayan var mı?
Enes Alimoğlu: Yok.
Abdulaziz Bayındır: Yani hakikaten İslam ümmeti için asıl üzücü olan o. Burada Nisa suresinin 102.ayeti meseleyi çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Ama onu delil alan kimse yok.
Enes Alimoğlu: Dördüncü görüşün delil getirdiği bazı rivayetler var. Mesela bir hadiste Peygamber(sav) demiş ki; AllahTeala namazı hazarda dört rekat, seferde iki rekat farz kıldı diye bir hadis var. O zaman sabah namazını hiç kimse üç veya dört kılamadığına göre seferde namazı uzatmak olmaz. Münkün değil.
Abdulaziz Bayındır: Sabah namazı iki rekattır mesela. Niye üç kılamıyorsun, dört kılamıyorsun? Öğlen namazı dörttür, niye 6 kılamıyorsun? Akşam namazı üçtür, niye 4 kılamıyorsun? Ne ise o. Çünkü burada mantık olmaz. “Efendim işte daha iyidir, ihtiyattır”. Bu sözler, çok kötü sözlerdir. Çünkü ihtiyat dediğiniz zaman Allah, ihtiyatsız davranmış olur haşa bu emirleri koyarken. Daha iyi derken: o zaman senin sözünü Allah’ın emrinden daha üste almış olursun. Dini konularda bu tür kelimeler son derece kötü. Ben, bunu, şuna benzetiyorum: bazen böyle çöp evler çıkıyor. Birisi ölüyor, evi ağzına kadar çöp dolu. Niye çöp dolu? Şunu atmamış, lazım olur. Bunu atmamış, lazım olur. Bakarsın ne olur? Yığılmış, yığılmış, çöp yığınına dönmüş. Şimdi bizimkiler de öyle oluyor. Yani şu ihtiyat, şu daha iyi. Ondan sonra işte bak sefer namazını kaç haftada bitiremiyoruz. Halbuki bu din, kolaylık dinidir.
Enes Alimoğlu: Şimdi asıl olay seferde namazı kısaltmak azimetmidir veya ruhsatmıdır? Bu ihtilafa dayanıyor.
Abdulaziz Bayındır: Azimet demek, yani Allah’ın emri bumudur? Yoksa kısaltsan da olur mu? Kısaltma diye bir tanım var mı? Seferde namaz iki rekatmıdır? Yoksa iki rekat da kılınabilir mi? İki rekattır denir ise azimet demektir. İki rekat da kılınabilir denir ise ruhsat demektir.
Enes Alimoğlu: Maliki, Şafi, Hambeliler, namazı kısaltmak seferde, yani iki rekat kılmak mustehaptır, vacip değildir diyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Bunu söylüyorlar ama tekrar edeyim, dayandıkları ne bir ayet var ne de bir hadis var.
Enes Alimoğlu: Ayet var. “Fe leyse aleykum cunahun” diyor ya!
Abdulaziz Bayındır: O zaman, o ayete dayanıyorlar ise bu insanlar, namaz kısaltılamaz demesi gerekir. Tek yerde kısaltılır. O da seferde karşında düşman varsa demeleri gerekir. Onu da demiyorlar. İki haftadır salı derslerinde şey yapıyoruz. “Ve inne minhum feriykan yelvune el sinetehum bil kitabi ve ma huve minel kitab”(ALİ İMRAN 78) tam buna uyuyor yani. Sanki ayetten delil getirirmiş gibi bir hava veriyorlar. “İşte ayet şöyledir” diyorlar ama kesinlikle o ayet onların dedikleri gibi değil. Bu ne biçim şeydir yani.
Enes Alimoğlu: Namazı seferde iki rekat kılmak müstehaptır. Bunda ittifak vardır üç mezhep arasında. Ancak Malikiler, sünne müekkede derler. Hambeliler kısaltmak elzem diyor müstehap olmakla birlikte. Ahmed de demiş ki; “la yecibune itmam” demiş. Yani hoşuma gitmiyor tam kılmak.
Abdulaziz Bayındır: Namazın tam kılınması hoşuma gitmiyor demiş.
Enes Alimoğlu: Delili de bu Nisa suresindeki ayet. “Ve iza darabtum fil ardı fe leyse aleykum cunahun en taksuru mines salat”. Yolculuktaysanız, namazınızı kısaltmanız günah değil dediği için diyor, sonunu okumuyor ayetin.
Abdulaziz Bayındır: Gerisi yok. Yani iki tane kelimeyi çekiyor, çünkü devamını okursa kendisine delil olmayacak. Bak şimdi “ve iza darabtum fil ardı” yani yeryüzünde yolculuğa çıktınız. “Fe leyse aleykum cunahun taksulu mines salat: namazı kısaltmakta size bir günah yoktur”. Peki ondan sonrası? Camın ben hafızmıyım? Çocukluktan beri anlatırlar Bektaşi şöyle demiş diye. Niye namaz kılmıyorsun? “La takrabus salate” demiyor mu Allah? Gerisi? Ben hafız değilim. Ama Bektaşi için anlatılan bu husus, malesef bizim ulema diye işte kitaplarını okuduğumuz ve okuttuğumuz kişilerin çok büyük bir bölümünde ilim olarak kitaplara yazılmıştır. İşte onlardan bir tanesi de bu. Diyor ki; “ve iza darabtum fil ard: yeryüzünde sefere çıktınız”,”fe leyse aleykum cunahun en taksuru mines salat: namazınızı kısaltmanızda bir günah yoktur”. E peki orada bir şart var? “İn hıftun enyeftinekumullezine keferu” ne demek? Orası yok. Yani kafirlerin sizi sıkıntıya sokmasından korkarsanız kısaltmanızda bir günah yoktur diyor. Allah, şu şartta diyor. O şartı yazmıyorlar. Bu ayeti delil almış oluyorlar mı? Peki o zaman Resulullah(sav), hiç bir korkunun olmadığı Mekke’de, Mekke’yi fethettikten sonra AllahTeala beledil emin de diyor. Hac mevsiminde niye sadece kendisi değil bütün ümmetine, hatta çıktı Mina’da bütün ümmetine namazı kısaltarak kıldırdı. Arafat’ta öyle yaptı. Niye böyle? Yani ne Resulullah’ın uygulamasına uyuluyor, ne ayete uyuluyor. Zaten ayetleri delil getirme işi de çok iyi biliyorsunuz işte AllahTeala bir tek ayetle de delil geirilmesini yani hüküm çıkarılma manasında kabul etmiyor. Hani o açık olanlar hariç. Mesela içki, kumar, namaz kılın diyor. Onlar ayrı. Yani hüküm çıkarılması ile alakalı olarak bir ayeti alacaksınız, bir de onunla beraber öbür ayeti alacaksınız. Nisa suresinin.101.ayetini 102 ile birlikte okumadan doğru anlama şansınız sıfır. Zaten arapça bilen herkes bunun başka şekilde olamayacağını çok net olarak da anlar. “Ve iza kunte fihim: onların içindeysen” diyor. Onlar kim? İşte seferde karşısına düşman çıkanlar. Durum böyle olduğu halde bir tek ayeti kendi kafasına göre bir hükme delil alan kişiyi-tekrar ediyorum: ayetin açık hükmü olduğu zaman ayrı- AllahTeala, kendisini Allah yerine koyan kişi olarak nitelendiriyor Hud suresinin baş tarafında. Ama malesef tabi tefsir ve mealler Hud suresinin ilk iki ayetinin de hesabını görmüşlerdir malesef. Gerçi onu doğru anlatanlar da var. Haklarını da yememek lazım. Az da olsa var. Peki siz, nasıl oluyor da tutuyorsunuz bir ayetin tamamını da değil yarısını alıyorsunuz ve şart kısmını almıyorsunuz. Mesela üniversiteye girmenin şartı nedir? Liseyi bitirmiş olmak ve üniversite imtihanını kazanmış olmak. Şartı kaldırdınız. O zaman hayatında hiç mektep medrese görmemiş 90 yaşındaki bir erkek yada kadın gelse, beni üniversiteye kaydet dese. Oradaki memur edemem diyebilir mi? Nasıl şartı kaldırıyorsunuz? Allah diyor ki; kafirlerin sizi sıkıntıya sokmasından korkarsanız diyor. Sen, o şartı almıyorsun. İşte “vellezine fi kulubihim zeygun” budur yani Ali İmran suresindeki. Kalplerinde kayma olanlar. Yani önce kendi fetvasını vermiş, ona delil arıyor. Uymadığı zaman uyduruyor. Kalplerinde kayma olanlar, zihinlerindekine benzer gördüğüne uyuyorlar. Buraya kadarı benziyor, ondan sonrası benzemiyor. Bu kadar çok ki bu.
Enes Alimoğlu: Sonra ikinci delili, “Beni Umeyye denilen bir kişi diyor ki; Ömer İbni Hattab’a dedim; Allah, namazı kısaltmanızda bir günah yok eğer kafirlerin size bir sıkıntı vermesinden korkarsanız diyor. Şu anda biz eminlikteyiz. Yani korku yok, kafirler sıkıntı vermiyor. Niye biz namazı kısaltıyoruz ki dedim. Ömer dedi ki; ben de aceplendim. Resulullah’tan sordum. Resulullah da “sadakaten saddakallahu bi aleykum: bu, Allah’ın size verdiği bir sadakadır, bunu kabul edin demiş. Demek ki bu sadaka olduğunu gösteriyor ama sadaka ruhsattır. Namazı kısaltmak, seferde iki rekat kılmak ruhsattır diyor. Caizdir, mubahtır.
Abdulaziz Bayındır: Yani ayeti bırakıyor, hadisi bırakıyor. Ömer’in böyle bir şey demesi hiç mümkün değil. İhtimal yok. Çünkü O, Resulullah ile sürekli kılmış ve eğer böyle bir şey olsaydı Ömer(ra) derdi ki; ben de Resulullah’a sordum demesi gerekirdi değil mi? Hiç bir problem olmadığı zaman.
Enes Alimoğlu: Zıddı çıkar da. Öbür delili de bazı sahabeler, namazı seferde tam kılmış. Mesela Osman(ra), Mina’da 4 rekat kılmış diyor. Onu delil alıyor.
Abdulaziz Bayındır: O da oradan evlenmiş de onun için. Nasreddin Hoca’ya sormuşlar; nerelisin? Demiş; daha evlenmedim durun bakalım. Ne bileyim nereli olduğumu. Oradan evlenince, 4 rekat kıldığına dair rivayet edilir.
Enes Alimoğlu: Üçüncü delil de şu: diyor ki; misafir yani yolcu, mukim imama uyduğu zaman namazını tamamlar. Bunda bir ittifak vardır, icma sağlanmış. Eğer seferdeki namazı iki rekat kılmak/kısaltmak vacip olsaydı bu caiz olmazdı diyor.
Abdulaziz Bayındır: Bak şimdi. Kendi fetvalarını kendi fetvalarına delil alıyorlar. Şimdi seferde yolcu olan bir kişi, mukim imama uyduğu zaman tamamlar diyen kim? Böyle bir delil göstermediler değil mi? Tamamlar diyen sensin. Sen, bu verdiğin fetvayı diyorsun ki; eğer diyor, seferdeyken kişinin namazı iki rekat kılması kendine farz olan ise dörde tamamlayamaz. İkide ayrılması lazım. Bu mümkün değil. O zaman tamamlayabilir olduğuna göre, tamamlayabilir diyen sensin. Bunu demek için de ayeti almamışsınğ hadisi almamışsın, sahabenin uygulamasından hiç bir şey almamışsın. Kendi kafana göre bir icma uydurmuşsun. Ayet kalmadı, hadis kalmadı, icma verelim. İcmayı da uydur uydur söyle. Bu konuda icma vardır derler. Kim uymuş? Peki o kadar muhalif kişilerin görüşleri zikredildi. Bu ne demek oluyor yani.
Enes Alimoğlu: Devam ediyor. Diyor ki; kema la yezuli men yusalli fecri en yezidi fiha” diyor.
Abdulaziz Bayındır: “Nasıl ki sabah namazını kılan kişi ikiden fazla kılamıyorsa”.. Aslında fetvalarını da vermişler. “Bir adam iki rekattan fazla kılamıyor çünkü farz olan iki. Seferde de farz olan iki ise ikiden fazla kılamaz”. Peki kardeşim, sen buna delil almak istiyorsan Resulullah(sav)’in uygulamasını delil alsana. Eğer dört rekat kılmak ruhsat olsaydı Mekke’de iki rekat kıldırdıktan sonra selam verirmiydi? Böyle bir şey mümkün mü? Bak bir hatıramı anlatayım size de. Bir gün bu usulü fıkıh ile alakalı bir toplantı var. Fatih de katılmıştı. O zaman doktora yapıyordu. Türkiye’nin bir çok yerinden gelmişlerdi değil mi? Bayağa hocalar gelmişti. İstihsan delili üzerine konuşulacak. İşte, kıyası hafî dedikleri. Efendim, onun da sebebi ne? Bir takım problemler varmış da arkadan dolanarak çözüm bulmak. Orada epeyce şey yaptılar, hiç birisi problem değil. Kuranın, sünnetin terkedilmiş olmasından kaynaklanan ama mezheplerin ittifak ettiği çözümsüz meseleler. Kuran-sünnetin terkedilmesinden ama mezheplerin ittifak ettiği konular. Bir tanesini size örnek vereyim. İşte dediler ki; “efendim, Pakistan’da şeriat uygulanıyor”. Evet. Adam gidiyormuş kadına tecavüz ediyormuş afedersiniz. Kadın da şikayet ettiği zaman diyorlarmış ki; dört tane şahit getir. Tecavüze uğrayan kadından. Getiremediği zaman 80 değnek vuruyorlarmış kadına, bir daha da şahitliği kabul değil. İftira ettin bu adama diye. Mezheplerin hiç bir tanesinde bunun çözümü yok. Ben dedim; nereden çıkardınız bunu? AllahTeala ayette demiyormu ki; “namuslu kadınlara iftira edenler”. İftiraya uğurayan kadın olursa bu hüküm uygulanıyor. Siz tutmuşsunuz kadınlarla ilgili C. Hakk’ın koyduğu hükmü erkeğe uygulamışsınız. Bu defa erkeğe çevirdiğiniz hükmü, kadınlara lehine kullanıyorsunuz. Az önce şey gibi. Seferi olan, mukimin arkasında namaz kılarsa tamamlar diyorsun. Onu delil alarak seferi namazın ruhsat olduğunu kabul ediyorsun. Onun gibi. Tabi böyle epeyce mesele vardı değil mi Fatih? Bayağa vardı. Hangisini şey yaptılarsa hemen kardeşim, şu ayet, şu ayet deyince bir daha o konuda konuşmadılar. Geçti, geçti, geçti, bu defa usul tartışmasına girildi. Toplantıdan sonra… neyse hocaların adını söylemeyeyim boşver. Gerek yok şimdi. Adını bileceğiniz iki hocadan bir tanesi, toplantıdan sonra geldik Fatih’e. Beni o hocaya şikayet etti. Ya bu Abdulaziz böyle diyor dedi. Şimdi o da başladı işte şöyledir, böyledir. Yani bu kıyas meselesi var. Kıyastan delil olmaz, bu bir saçmalıktır, böyle bir şey olmaz diyor dedi. O da epeyce şey yapmaya çalıştı. Dedim Hocam, bakın ikinizde İslam aleminin tanıdığı alimlersiniz. Gelin, ister Türkiye’de ister bir başka yerde, dünyanın neresinden çok güvendiğiniz kimseler varsa çağırın tartışalım. O hoca, Şafi hocası. Dedim, Şafi mezhebinden başlayalım istermisiniz dedim. Keşke dedim, kıyas yapsaydınız. Keşke kıyas yapsaydınız hiç olmazsa iyi kötü bir tane bir şeye dayanırdınız. Ya dedim, sizin mezheplerinizin vediği hükümlerin hiç bir şeyle alakası yok burada olduğu gibi. Kuranın ayeti var, kuran yok. Resulullah’ın uygulaması var, o yok. Ondan sonra efendim, kendi kafalarına göre şey uyduruyorlar. Hiç bir şey bulamadıkları zaman bazen bir kıyas kelimesini kullanıyorlar, bazen de icma diyorlar. Çoğu zaman öyle diyorlar. Ne oluyor bu? Bu, kimin dini? Hocam dedim, ben sana bir örnek vereyim. Şafi mezhebinde dedim, bir kimse namaz kılsa. Vücudunda küçücük bir pislik bulunsa. Bu kişinin namazı olur mu? Olmaz dedi. Peki temiz elbisesi yok, bu adam nasıl namaz kılacak? Dedi ki; çıplak kılar. Elbiselerini çıkaracak, çıplak kılacak namazı. Mezhepte öyle. Peki dedim, daha sonra ne olacak? Sonra dedi, namazını iade eder dedi. Hocam dedim, bunun bir delili var mı? Vardır kardeşim dedi. Hocam, sen, vardır diyemezsin. Sen bir kere bu konunun uzmanısın. Başkası diyebilir. Var mı, yok mu? Bana söyle. Sen bu konuda kitap yazmış adamsın. “ve siyabeke fe tahhir” ayetini okudu Müddessir (4)suresinden. Hocam dedim, sizin ulema demez mi ki bu ilk inen surelerdendir ve namaz da miraçta farz kılınmıştır demezmisiniz dedim. “İşte vardır”. Bak dedim, ben sana Şafi mezhebinin fetvasına göre bu fetvanın yanlışlığına delil getireyim mi dedim. Yani Şafi’nin kendi içerisindeki tutarsızlığı sana göstereyim mi dedim. Buyur dedi. Dedim, siz Şafiler demezmisiniz; bir insan büyük abdestini yaptığı zaman üç taş ile temizlenir ise temizlenmiş olur. Üç taş-afedersiniz-o çukuru temizlemez ama Resulullah’tan böyle bir rivayet geldiği için biz temiz sayarız demezmisiniz? Evet dedi. E peki bu adamın vücudunda az bir necaset olsa namazı olmaz diyorsunuz ya. Bunun vücudunda necaset olduğunu kabul ediyorsunuz. Peki bu adam oturduğu zaman o pislik elbisesine bulaşmayacak mı? Ya delil alıyorsanız bunu alsanıza ki milleti pisikolojik olarak hasta yapıyorsunuz. Acaba bir yerime bir şey sıçramış olabilir mi falan diyorsunuz. Benim işim var kardeşim dedi, kalktı gitti. Problemleri görüyormusunuz? Yani bu kolay din nasıl zorlaştırılmış.
Enes Alimoğlu: Şimdi bu cumhur dediğimiz Maliki, Şafi,Hambeli mezhep, namazı seferde kısaltarak iki rekat kılmak müstehaptır diyor. Haneriler var. Bunlar diyor ki; misafirin/yolcunun namazı iki rekattır, bundan başkası olamaz diyor Beda-us Senai ‘de. Ama yolcu, mukim imama uyduğu zaman niyet ettiği esnada imamın kıldığı namazı kılacağım diye niyet ettiği için tamam kılar diyor.
Abdulaziz Bayındır: O zaman niyet ederken imamın kıldığı namazı kılacağım diye niyet eden. Öyle niyet etmedi mi Resulullah’ın arkasındaki Mekkeliler?
Enes Alimoğlu: Öyle diyor işte. Bu misafir/yolcunun namazı iki rekattır sözüne getirilen deliller: üç tane delil var. Birincisi: Aişe validemiz demiş ki; namaz, hazarda ve seferde iki rekat iki rekat farz kılınmıştır. Sonra seferdeki namaz yerinde bırakıldığ hazardaki namaz ilave edildi.
Abdulaziz Bayındır: Hazar demek, yani yolcu olmadığınız zaman. Sefer de yolculuk zamanı.
Enes Alimoğlu: Demek ki seferdeki namaz iki rekattır. O zaman iki rekatsa niye kasrdır. İkinci delil de Hz.Ömer(ra) demiş. Sadakatun var ya.
Abdulaziz Bayındır: Yani bu, Allah’ın sadakasıdır onu kabul edin. Bu hadisin doğru olma ihtimali yok.
Enes Alimoğlu: Salati cumuati rekatani ves salatil fıtr rekatani ves salatil subha rekatani ves salati sefer rekatani tamamun gayru kasrin alel lisani Muhammedun” diyor.
Abdulaziz Bayındır: Ömer(ra) diyor ki; sefer namazı iki rekattır. Sabah namazı, cuma namazı, ve bayram namazı iki rekattır. Bunlar tamdır, kısaltma falan söz konusu değildir diyor. Ama dikkat ederseniz Hanefiler’in kitaplarında bile yolcularının namazlarını kısaltması şeklinde başlık atılır. Tam ise o kelimeyi niye kullanıyorsun kardeşim? Ben de burada konuşurken, çocukluktan itibaren o kadar zihnimiz şartlanmış ki farkına varmadan “kısaltma” kelimesini kullanıyorum. İki dakikada onları unutmak kolay değil yani.
Enes Alimoğlu: Üçüncü delil de Peygamber(as), hiç bir seferinde namazı tam olarak kılmamış, iki rekat kılmış. Onun için bu da iki rekat olduğunu gösterir diyor Hanefiler.
Abdulaziz Bayındır: Evet yani başka konularda, tutarlar yani böyle Resulullah’tan böyle bir hadis gelmiştir derler. Aksine dünya kadar delil olsa almazlar, ayet olsa almazlar. İki rekattan fazla kıldığına dair hiç bir rivayet yok, kimsenin umurunda değil. Ama gene Hanefiler, hiç olmazsa doğru bir sonuca varmışlar yani. Yolları yanlış olsa bile sonuçları doğru. Yolları yanlıştırı şu manada söylüyorum. Yani ayeti hiç dikkate almamışlardı Hanefiler. En azında Şafi, Maliki ve Hambeliler’in konumuna düşmemişlerdir. Yani ayetin yarısını alarak. Hiç olmazsa hadisi almışlar ve doğru bir hükme varmışlardır. Ayeti de alsalardı bu kadar tartışmaya hiç gerek kalmazdı.
Enes Alimoğlu: Buraya gelirken Hanefiler’in kitaplarına baktım. Orada yolcu, mukim imama uyduğu zaman tamam kılar namazı. Ama burada tamam kılmaz iki kılar diyenler de var.
Abdulaziz Bayındır: Yani Hanefiler’den. Demek ki Hanefilerden, yolcu kişi mukim imama uyarsa kendi namazını kılar, imamın namazını kılmaz diyen zatlar da varmış. Ama şimdi Hanefi bir taraftan diyecek ki; yolcunun namazı iki rekattır diyecek, azimettir diyecek. Öbür taraftan da mukim imama uyduğu zaman 4 kılacak. Çok ciddi bir tutarsızlıktır, çok ciddi bir çelişkidir. İyi peki artık diğer konulara geçebilecekmiyiz bugün? Resulullah’ın. Şia’yı anlat sen de.
Sonya Cihangir: Dört mezhep, dört mezhep denir ama beşinci mezhep hep unutuluyor. Şiiler de diyorlar ki; namaz azimettir. Yolculukta namaz iki rekat. Bu bir azimettir, ruhsat falan değil diyor. Allah öyle bir şey yapmış diyor.
Abdulaziz Bayındır: Yani kılınması gereken, iki rekattır demişler.
Sonya Cihangir: Ama bu iki rekat namaz kılmanın sekiz tane şekli var. Şartlardan birisi, mesafe var. Diyorlar mesela siz yola çıkarsınız. Sekiz fersah şeran yürümek gerekiyor. Ama bakın gitmesi dört fersahtan..
Abdulaziz Bayındır: Sefer şartları tam gerçekleşmiş diyelim. Adam yolcu.
Sonya Cihangir: Eğer imam ve memun konusuna girersek eğer, diyor ki; eğer imam mukim olursa ve memun/misafir olursa imam kendi görevini yapıyor. Mesla misafir ise iki rekat kılıyor, selam verip namazı bitiriyor. Ona uyan memunlar da eğer mukim ise dört rekatını kılıyor.
Abdulaziz Bayındır: İmam yolcu ise iki rekatta selam verir çıkar. Cemaat yolcu değilse namazını tamamlar.
Sonya Cihangir: Tam tersi olsa. Mesela imam mukim olursa ve ben misafir olarak ona ihtida edersem yani memun olarak, iki rekat okuduktan sonra selam verip namazı bitiriyor.
Abdulaziz Bayındır: Şia’da sen cemaatten bir fert olarak yolcusun, imam, değil. Sen iki rekatta selam verir ayrılırsın, imam ne yaparsa yapsın.
Enes Alimoğlu: Diyor ki tam Zahiriler gibi; namazı yolcu, mukim imama uyduğu zaman iki rekat kılar kendi namazını okur. Bu evzeldir, faziletlidir. Ama dört rekat da kılabilir. Son iki rekat nafile sayılır. Felahiyetle olur diyor. Mekruh sayılır. Bu var.
Abdulaziz Bayındır: Mekruh sayılır.
Sonya Cihangir: Sonra eğer misafir değilken, yolcu değilken iki rekat namaz kılmalıyım ama dört rekat kıldım. İade edecek diyor. Çünkü sen yanlış yapıyorsun.
Abdulaziz Bayındır: Seferde iki rekat kılması gerekirken dört rekat kılarsa bir adam, namazını yeniden kılması lazım. Tıpkı sabah namazını dört rekat kılmış gibi olur.
Sonya Cihangir: Tam tersi geçerli yani eğer seferde olmadığı halde kısa okursa o da iade edecek.
Abdulaziz Bayındır: Dört rekatlık namazı iki rekat kılmışsa o da tekrar kılacak. Tamam, peki. O zaman sorulara geçelim. Çünkü diğer konuya vakit kalmayacak. Mesafeye falan girersek. Bakalım şimdi sorayım. Bakayım. Kamuoyu yoklaması yapalım. Referandum. Bütün bu anlatılanlardan sonra, evet Muğlalı ile Antalyalı. Ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Katılımcı: İmamı yarı yolda bırakacağız.
Abdulaziz Bayındır: İmamı yarıda sen bırakacaksın. Mustafa Bey ne yapacak? Hala düşünüyormusun? Mekruh yapacakmış! Yolcu olan cemaat, mukim olan imamın arkasında namaz kılarken bütün bu ayet ve hadisler ışığında ne yapılması gerekiyor? İmama tam mı uyması lazım? Yoksa kendi namazını kılıp, ayrılıması mı lazım? Bu tarafların daha önce görüşleri alınmıştı.
Sonya Cihangir: Bir soru var, canlı yayın olduğu için 01:05:31-01:06:12 farsça anlaşılmadı.
Abdulaziz Bayındır: Evet cevabı verdin yani. Öyle mi? Peki sor bakalım.
SORU: İstanbul’dan Ahsen Başaran sormuş. 15 günlüğüne devremülkümüze gidiyoruz, namazı kaç rekat kılmamız lazım?
Abdulaziz Bayındır: Devremülke de gitseniz orada yolcusunuz. 15 gün de giriş çıkış günlerinin dışındadır o. Giriş çıkış günleri dahil 15 gün olarak kabul ederler. Onun için seferi kılacaklar. Hanefilere göre. Daha sonra biz bunu şey yapacağız. Şu anda henüz şey yapmadık. Tam netice yok. Tam neticeye varmadık.
SORU: Yine İstanbul’dan bir soru var. Sefer kelimesinin anlamı nedir?
Abdulaziz Bayındır: Sefer, yolculuk demektir. Bir şeyi ortaya çıkaran demektir. Yolculuk insanın kişiliğini ortaya çıkardığı için. Hani derler; adamlamla yolculuk yaptın mı kardeşim, iyi diyorsun ya. Alış veriş yaptın mı? Değil mi? Bunlar, kişinin içindeki şeyi ortaya çıkardığı için de o kelime kullanılmıştır.
SORU: Konya’dan bir soru var. Bildiğim kadarıyla farz namazlarının rekat sayıları kurandan henüz çıkartılamadı. Ancak seferde iki rekat olduğu açıkça söylenmektedir. Bundan yola çıkarak farz namazlarının da iki rekat olduğunu söyleyebilemezmiyiz?
Abdulaziz Bayındır: Yok, söyleyemeyiz. Bizim, o konuda önceki çalışmalarımız var. Herhalde bu arkadaşımız bizi yeni dinleyen birisi. Öyle zannediyorum. Sitemizde o var. Şimdi ona girmeyelim. Çünkü defalarca burada onu anlattık. Belki şimdi Enes Hoca ile Yahya’nın hazırladığı bir kitap var. İnşallah neşredilir yakında. Orada da görürler. Sonra namaz Adem(as)’dan beri olan bir şey. İlk defa Resulullah zamanında olmuş bir şey değil ki. Bundan önceki Kitap ve Hikmet dergisinde vardı. Oradan da bakabilir arkadaşlar yani. Diğer dinlerde de aynı rekat sayısı var.
SORU: Manisa’dan bir soru. Namazda rüku ve secdede tesbihleri birer kere söylesek bir eksiklik olur mu?
Abdulaziz Bayındır: Esas olan, tesbihi getirmektir. Yani orada zikir yapmaktır. Birer kere söylediğiniz zaman zikir yapmamış olmazsınız. Yapmış olusunuz. Vazife yerine gelir. Ama üçer kere olduğu zaman tabi Resulullah(sav)’in sünnetine uyulmuş olur. Hatta üç veya daha fazla.
SORU: Salondan bir soru. İster yolculuk halinde, ister normal zamanlarda nafile kılan bir cemaate uyarak farz kılınır mı?
Abdulaziz Bayındır: İşte Hanefiler’de sıkıntı burada esas. Hanefiler, imam ile cemaat arasındaki namazda da birlik ararlar. Niyette ittifak ararlar. Yani dolayısıyla bir insan farz namazı kılıyorsa nafile kılan bir kişinin ona uymasını kabul ederler ama çünkü o biraz daha alt seviyede bir namazdır. Ama bir farz kılan, bir başka farz kılana uyamaz derler. Hanefiler’in dışındakilerde böyle bir problem yok benim bildiğim kadarıyla. Onun aksini düşünen başka bir mezhep ben bilmiyorum ama. Yani şöyle: mesela Şafi mezhebini söyleyeyim. İyi bildiğim. Birisi nafile namaz kılıyor, mesela teravih namazı kılınıyor. İmam ile kılınıyor. Adam da öğlen namazının kazasını kılmaya niyet etse. Şafi mezhebinde kaza var biliyorsunuz. Ve Şafi mezhebinde şu da vardı: imam, iki rekatta selam vermek zorundadır. Yani nafile namazlarda iki rekatta selam vermek farzdır. İmama uyar, imam iki rekatta selam verdiği zaman o selam vermez, kalkar ve devam eder. Yani farz kılan bir kişinin nafile kılana uyması Hambeliler’de de caiz. Şafiler’de de ama Malikiler’i çok iyi bilmiyorum. Şia nasıl? Caizdir. Şia’da da caizdir. Sadece Hanefiler buna karşı çıkıyor. Hanefi dışındakilerde mesela öğlen namazını birleştirmeye niyet etmişsin. Öğle ile ikindiyi birleştirmeye niyet etmişsin. Gelmişsin bakıyorsun ki cemaat ile namaz kılınıyor. Sen, öğlen namazı diye niyet eder kılarsın. Onlar ikindiyi kılarlar. Selam verkten sonrs sen kalkar ikindiyi kılarsın. Hanefiler bunu kabul etmiyor. Hanefiler zaten birleştirmeyi de Arafat ve Müzdelife dışında kabul etmiyorlar. Bu mezhepler sorulmuştu galiba değil mi?
Yahya Şenol: İmam Malik’de kabul etmiyormuş. İmam ile cemaatin niyetleri farklı olursa diyor, olmaz.
Abdulaziz Bayındır: İmam Malik de Ebu Hanife gibi düşünmüş.
Yahya Şenol: Kabul edenler, Şafi mezhebi..
Abdulaziz Bayındır: Hambeli mezhebi. Gerçi Hambeliler Şafi..
Yahya Şenol: Ata, Taus, Evzai, Ahmet ve İshak.
Abdulaziz Bayındır: Tamam. Ahmed dediğine göre Ahmed B. Hambel. Yani o ikisini hatırlıyorum da diğerleri demek ki Maliki de farklıymış. Ama neticede, kılınabilir. Yani buna bir mani yok.
SORU: Yine salondan bir soru var. Hz.Harun, Hz.Musa’ya “ey anamın oğlu” diye hitab ettiğine göre, bu iki kişi anneleri bir babaları ayrı olamaz mı?
Abdulaziz Bayındır: Orada anamın oğlu ifadesi, ana merhamet timsalidir biliyorsunuz. Anamın oğlu sözünü, saçını, sakalını yoluyor Musa(as). O anda merhamete getirmesi için söylemiştir. Anamın oğlu sözü öyle. Belki babası da ser, babamın oğlu deseydi, babam olsa sana bir tane de tekme atardı der. Ama analar, merhamet timsalidir biliyorsunuz. Onun için. Yoksa Musa(as) ile Harun(as)’ın babalarının ayrı olduğuna dair herhangi bir şey söz konusu değil.
SORU: Salondan yine bir soru. Mukim hocaya uyacak, dört rekat namaz kılacak olan yolcu kimse iki rekatını farz için, iki rekatını nafile için niyet edemez mi?
Abdulaziz Bayındır: İşte o olmaz. Kendi kafanıza göre namazlarda tasarruf yapamazsınız. Bu, Allah’a ibadettir. Allah nasıl emretmiş, Resulullah nasıl yapmış ise öyle yaparsınız. İşte burada konuştuk ya: şimdi, Resulullah’ı dikkat edin her ikisinde de bize örneği vermiş. Bu şey içerisinde bir kaç kere anlattık ama belki dikkatlerden kaçmıştır tekrar anlatalım. İmam kısaltıyor, cemaat kısaltmıyor ise Mekke’de Resulullah(sav)’in yaptığı gibi iki rekat kılıyor, dönüyor geriye diyor ki; namazlarınızı tamamlayın, biz yolcuyuz. İki rekat kılıp ayrılıyor ve cemaat de namazlarını dörde tamamlıyor. Tamam mı? İmam kısa kıldı, cemaat ne yaptı? Tam kıldı. İkisi de tam kıldı da cemaat uzattı, imam kısalttı. Şimdi peki öbürünün de örneği kuranı kerimde var. Yani imam iki rekat kılıyor, cemaat birer rekat kılıyor. O da işte o, yolculuk sırasında karşıya düşman geçtiği zaman namazı kısaltmanızda günah yoktur sözünde, imamı ikinci rekatta bırakıp ayrılmak ve ikinci rekatta imama uyarak başka bir namaz kılmamak da burada var. Bak şimdi tekrar. Birinci gurup bir rekat kıldı ayrıldı. İmam iki rekat kılacak. Çünkü burada kısaltmakta ruhsat var. Şimdi bu, şunun delili olmaz mı? İmam 4 rekat namaz kılıyor, ben namazın başında imama yetiştim. İki rekatta selam verip ayrılacağım. Onun delili olmaz mı? Tam onun delili, başka bir şey olmaz ki yani.
Enes Alimoğlu: Ruhsatta imamı bırakmak varken niye azimet olmasın ki.
Abdulaziz Bayındır: Kaldı ki o ikiyi, dörde tamamlamak da ruhsat. Tamamlayabilir. Ama öyle bir ruhsatı olduğu için imamı bırakıp ayrılmaya müsade etmiş mi C.Hakk? Ayrıldı. Peki ilk iki rekatta yetişmedin de son iki rekatta yetiştin. O da arkadan gelip de salatı havf, korku namazında Resulullah’a ikinci rekatta uyan ve namazı tamamlayanlara benziyor mu? Çünkü onlar birer rekat kılıyor, Resulullah iki kılıyor. Yani her bir gurup birer rekat kılıyor Resulullah’ın arkasında, O, iki kılıyor. Demek ki imama uydum diye namazı, sen kendi namazını kılacaksın. Herkes kendi namazını kılar. Eğer herkes kendi namazını kılmayacak olsa benim namazım imamımın namazına bağlı olacak olsa ortalık bir sürü münafıkla dolu. Bir münafık geçip de önünüze namaz kıldırdığı zaman siz yandınız. Onun namazı olmadı, seninki de gitti. O zaman herkes hasta olur yani. Herkes kendi namazını kılıyor. Onun için biz ne yapıyoruz? Toplu halde namaz kılıyoruz. Evet imamama uyuyorum ama ben kendi namazımı kılıyorum. O, kendi namazını kılıyor, ben, benim namazımı kılıyorum.
Bayan Katılımcı: Seferi olan bir kimse, mukim olan imama uyduğunda, o uyacağı ikinci rekatta yetiştiğini farz etsek. Üçüncü rekatta oturup selamını mı verecek? İki oturuş mu yapmış olacak? Yoksa nasıl davranacak?
Abdulaziz Bayındır: Bu da güzel bir soru. Bir rekat kılmış tamam mı imam. Geldik, ikinci rekatta yetiştik. İmam mecburen ettehıyyatuye oturacak. İşte orada mecburen sen de oturacaksın. İşte o hadis, orada işe yarar. İmqm oturduğu için oturmak durumundasın, oturursun. Zaten her bir rekatta kade de vardır: iki secde arasında bir oturuş. Ama işte Resulullah’ın bu sözü orada bizim problemimizi çözüyor. Yani imam, kendisine uyulsun diyedir. Ondan sonra kalkarsın, bir rekat daha kılar, sonra oturur, selamını verir. İkinci secdeden sonra oturur, selamını verir, çıkar. Yani bu şeye de benziyor. O, Nisa 102.ayette sonra gelenler ne yaparsa aynısını yapıyor. Ona da benziyor.
SORU: Tokat’tan bir soru var. Anlattıklarınızdan anladığım kadarıyla Allah’ın emri, yolcu namazı için iki rekattır. Hac ve umre yapanlar kabede kılınan namazlarda da bu hükümdedir diye anlıyorum. Kabede imam devam ederken selam verdiğimi düşündüm de beni taşlarlar mı?
Abdulaziz Bayındır: Yok taşlamazlar da bir şey de yapmazlar korkma. Zaten şeyin içinde taş yok. Hiç bir şey olmaz korkmayın.
SORU: Ankara’dan bir soru var. Hocanın kuran okuyuşunda hata olduğuna kanaat getirilirse namazın iadesi gerekir mi?
Abdulaziz Bayındır: Okumuş olduğu kısım eğer kıraate yetiyorsa mesela Fatiha’yı doğru okumuşsa yeter, tamam.
SORU: Rabbimiz meleklere “uscidu li ademe” diye buyurduğunda şeytanın ortaya koyacağı tavrı biliyormuydu? Ayetlerde buna delil ve işaret var mı?
Abdulaziz Bayındır: Demek ki hala bu kader konusu anlaşılamamış. Bakara suresinin 30. ve 31.ayetlerini açıp okuyalım da orada görelim. Son zamanlarda çok duyuyorum. Hani bize karşı bir türlü cevap veremeyenler, iftira yoluna gitmişler onların bir kısmı (hepsi değil). Abdulaziz Hoca, Allah gaybı bilmez dedi, Allah bilmez dedi. Falan filan diyerek bir sürü cahilleri harekete geçiriyorlar. Çok enteresan bir şey. Düşündüm, ya biz dünya kadar ayet okuyoruz her konuyla alakalı. Onlar bir tane ayet okumuyorlar. Ayet okuduğun zaman manası öyle değildir diye ayetin manasını da başka tarafa çeviriyırlar. Onlar doğru oluyor, biz yanlış oluyoruz. Demek ki sapıklık böyle bir şey. Yani ahirette hesabını veremeyeceği bir suçun içine girmesi lazım ki o cehennem azabını da haketmiş olsun. Şimdi gelelim AllahTeala, İblis’in secde etmeyeceğini biliyormuydu? Bilmiyormuydu? Soru bu değil mi? Şimdi bakın burada bir kere İblis, meleklerden bir melek. Diyor ki AllahTeala; Allah meleklere dedi ki; “meleklere, Adem’e secde edin dediğimiz zaman hepsi secde etti ama İblis öyle yapmadı. Direndi, kendini büyük gördü ve secde edenlerden olmadı”. Demek ki meleklerden birisi. Melek zaten, görevli cin demektir. Yani Allah tarafından görevli. Mesela devlette görevli olanlara nasıl memur deniyorsa, memurluğa aykırı iş yaptığı zaman nasul görevden kovuluyorsa, o da melek, melekliğe aykırı bir iş yapınca. Melek yani elçi anlamına geliyor. Allah’ın görev verdiği cinler anlamına geliyor, oradan kovuluyor. Şimdi ondan önceki ayete bakalım. Ondan üç önceki ayete. “Alleme ademel esmae kulleha: Allah, Adem’e bütün esmayı öğretti”. Yeni yaratılmış bir varlık var. Diğer hayvan gibi bir hayvan bu da. Hayvan kelimesi, türkçe karşılığı değil. Biz, hayvan dedik mi hakaret anlamında. Yani canlı anlamında. Yani meleklere baktığınız zaman melekler bakıyor ki işte bu da ayakta yürüyen birisi. Öbürü dört elli yürüyordu. Mesela işte goriller ayakta yürüyor, bu da onun biraz farklı şekli. Ama bu yeni türe Allah, bir halifelik verecek. Yani her biri, diğerinin yerine geçebilecek durumda olacak. Evet, diğer hayvanlarla sadece birisinde oluyor halifelik. Mesela işte erkekler arasında oluyor. Bunlarda erkekler arasında, kadınlar arasında, kadın ile erkek arasında, hepsi olacak. Eyvah ki eyvah. Mesela işte bir adamın birden fazla eşi olduğu zaman, türkülere bile geçmiş. Ne diyor? Birinin adı Ayşe, birinin adı Neşe, dillerin düşe diye bir türkü vardı. Yandım iki avrat elinden. Neden öyle oluyor? Çünkü her birisi ben hakim olacağım diyor. Benim dediğim olsun diyor. Evde de kadın diyor ki; benim dediğim olsun, erkek diyor benim dediğim olsun. Bundan dolayı karı koca arasında da ihtilaflar çıkıyor. Bakıyor ki melekler, eyvah, kan gövdeyi götürür. Allah diyor ki; sizin bilmediğiniz bir şey var. O ne? Adem’e bütün isimleri öğretiyor. Onları “summe aradahum” diyor. “Hum”, orada ilim olduğunu gösteriyor. “Hum” çünkü akıllı varlıklar için kullanılan bir kelimedir. Önce “kulleha” diyor “ha” zamiri ile başta. Bunun manası şudur: melekler de bunların hepsini biliyor. İşte bu su, bu masa, bu bilgisayar falan ama ne ile yaradığını bilmiyor. Bunlardaki bilgiyi bilmiyor yani. Bunun içindeki ilimi bilmiyor. “Summe eradehum alel melaiketi fe kale enbiuni bi esmai haulai in kuntum sadıkin: iddanızda haklıysanız şunların isimlerini verin”. Yani burada yeni canlı türünde sizin bilmediğiniz bir şey var diyor. Siz onu bilmiyorsunuz. Diğer bildiğiniz canlılar gibi bunları düşünmeyin. Söyleyin bakalım diyor, buradaki şunlar ne işe yarar yani. Tamam buna bilgisayar diyorsun ama ne işe yarar. İçeriğini bilmiyorsun. Sadece dışını biliyorsun. İçinde ne var? İşte şurada ot var, şurada bilmem ne var. Diyorlar ki; “subhaneke la ilme lena: biz sana boyun eğeriz”. Bunu söyleyenlerin içinde İblis de var. Bizim bu konuda herhangi bir bilgimiz olmaz. “illa ma allemtena” bize öğrettiğinin dışında hiç bir şey bilmeyiz diyorlar. “İnneke entel alimul hakim: bilen sen, hakîm olan sensin”(BAKARA 32). “Kale ya Ademu enbi’hum bi esmaihim”. Bu defa dönüyor Adem’e. Adem diyor, söyle bakalım bunlara, bunların isimlerini. “Bi esmaihim” diyerek gene “hum” zamiri yani bilgiden bahsediyor. Buradaki bilgiyi onlara anlat diyor. “Fe lemmea enbeehum bi esmaihim”. Adem(as) anlatıyor böyle, böyle diye. Öğretilmiş. Ve biliyorsunuz Adem(as)’a bunlar yazı ile öğretilmiştir. İkra suresinde bu belirtiliyor. Ondan sonra, “kale e lem ekul lekum inni a’lemu gaybes semavati vel ard”. Meleklere diyor ki Allah; ben dememişmiydim size, ben göklerin ve yerin gaybını bilirim. “Ve a’lemu ma tubdune ve ma kuntum tektumun”(BAKARA 33). Şimdi neyi açığa vuruyorsunuz? Açığa vurdukları ne idi meleklerin? “Subhaneke la ilmelena” dediler değil mi? Açığa vurdukları o. Ya Rabbi, biz sana boyun eğeriz. Bizim sana bir itirazımız olmaz. “İlla ma allemtena: sen bize ne öğretmişsen onu biliriz, başka bir şey bilmeyiz”. Bilen sen, doğru karar veren sensin. Ağızınızla bunu söylüyorsunuz ama içinizde başka bir şey var diyor Allah. Sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilirim. Demek ki içlerinde olan ile ağızlarından çıkan aynı değil. Meleklerin yani. O zaman bütün melekleri imtihandan geçiriyor. Ne diyor? “İscidu li ademe: Adem’e secde edin” diyor. Anlaşılıyor ki Adem’i müthiş bir şekilde kıskanıyorlar. Bu nereden çıktı. Daha yeni yaratılmış varlık bilgi bakımından bizden daha üstün. Bilgi öyle bir şey ki elde etmek kolay olan bir şey değil. Bu nasıl oldu diye kıskanıyorlar onu. Tabi bize öyle bir melek anlatırlar ki bu su gibi. Bu, adamı kıskanır mı? Kaldı ki bu suda bile akıl vardır kurana balkarsan. Bunda bile vardır. Secde edin dediği zaman “secedu” hepsi secde etti. Yani ne yaptılar? Kendi içlerini yendiler. Kendilerini bastırdılar. “İlla iblis” sadece iblis yapmadı. “Eba: direndi”,”vestekbera: kendisini büyük gördü”. O kim ya, ben ondan daha büyüğüm. “Ene hayrun minh” dedi ya. Ben daha hayırlıyım. Kıskandı. “Ve kane minel kafirin: sonra kafirlerden oldu”(BAKARA 34). Kafirleşti. Ne zaman kafir oldu? Secde etmediği zaman hemen kafir oldu mu İblis? Olmadı. Ne yaptı Allah? Soru sordu. Yani savunmasını istedi Allah. Yaptım yaptım ama bir sor ki niye yaptım diyor ya. Allah, onun savunmasını istedi. Ne dedi? Araf suresinde var. Diyor ki C. Hakk orada; “kale ma meneake ella tescude iz emertuk” 12.ayeti. Sana emrettiğim zaman secde etmene engel ne oldu?”. “Eba” birinci bölüm, secde etmedi. Bu, “eba” kısmı. Yani yapmadı, emri yerine getirmedi. Demek ki emri yerine getirmemek adamı hemen kafir yapmıyor. Allah emretti, yerine getirmedi. Şimdi “estekbar”, kendini büyük gördü. Kendini büyük görmektir esas kafir yapan. Mesela diyorsun ki; kardeşim, faiz haramdır. Amenna ve saddakna ama bu devirde kardeşim, faizsiz iş olmaz. Ne demek? Bu yanlıştır demek, değil mi? Benim dediğim doğrudur demek oluyor. İşte bu tam iblisliktir. İblis de C. Hakka bu söz senin sözün değildir demiyor ki. İşte oradaki değerlendirme bunu kafir yapıyor. Diyor ki “ene hayrun minhu”. Ben, ondan daha hayırlıyım diyor. “Halakteni min narin ve halaktehu min tîn: beni ateşten, onu çamurdan yarattın”. İşte o zaman Allah ne diyor? “Fehbit minha fe ma yekunu leke en tetekebbere fiha fahruc inneke mines sagırin”(ARAF 13) in bakayım oradan aşağı diyor. Bak, secde etmedi diye kovmadı AllahTeala. Şimdi soruyu bir daha oku. Şimdi bakalım. Kanuoyu yoklaması yapalım!
SORU: Hocam, diyor ki; “iscidu li ademe” meleklere emrettiği zaman AllahTeala, İblis’in tavrını önceden biliyormuydu?
Abdulaziz Bayındır: İblis’in tavrını önceden biliyor idiyse böyle bir emrin anlamı var mı? Allah kimi imtihan ediyor? İblis’i değil mi? Gelenekte ne derler? Allah kulunu imtihan etmez derler. Niye? Zaten belli neticesi. Peki bu ne demek? Ortaya çıkarmak için. Yani şu aşağıda var, ortaya çıkarmak. Bu, aşağıda olan: aşağıda su var. Siz bilmiyorsunuz. Bu, su. Ben bunun su olduğunu biliyorum. Ortaya çıkardığım zaman eğer sudan başka bir şey olursa? Benim bilgim doğrumuymuş? Yanlışmıymış? Yanlış. O zaman imtihanı kaybeden kim olur? Ben olurum değil mi? Çünkü ben bunu su olarak düşünüyordum, dışarıya çıkarttım ki şerbet. İmtihanı ben kaybederim. Peki çıkarttım, su. İmtihanı ben kazanırım. İmtihan olan Allah mı, kul mu? “Efendim Allah ortaya çıkaracakmış”. Ya kendini kine ıspat ediyor ki? O zaman imtihan eden bir başkasının olması lazım. Ona karşı ıspatlaması lazım. Bak, dediğim doğru oldu mu? Bundan dolayı da bu suyun suçu olmaz ki. Ne onu cezalandırmaya gerek var. Buradan çık git demenin bir anlamı yok. Neden buna secd etmedin? O anda tekebbür ediyor, daha önce tekebbürü var mı? İçinde kıskançlık sadece İblis’demiydi? Okuduk ayette. Çünkü “ma tubdune ve ma kuntum tektumun” diyor. Açığa vurduğunuzu da, gizlediğinizi de. Gizlediğini demiyor, tekil değil çoğul. Hepsinin içinde bu kıskançlık var ama öbürlei yenmiş. Zaten imtihan oradadır. O son anda. Son ana kadar herkes der ki; ben kesinlikle bu işi başarırım. Ama en sonunda direnç gösteremez. Allah ne demişse o olur der. Allah’ın dediği, direnmendir. Ne demiş ise o o olur değil. Direneceksin, o zaman başarırsın. Direnmezsen başaramazsın. Allah’ın dediği o dur. Direnmedin mi kaybedersin. Çünkü imtihan, sabır imtihanıdır. İmtihan, cihad imtihanıdır. Her şeye rağmen direneceksin. Onun için bakarsın müslümanlar en sıkıntılı ana geldiği zaman, “amaan ne ise o olur”. Tamam, kaybettin gitti. Onun için bu sahada senin yerin yok, kusura bakma. Sen kendi tembelliğinin de faturawını C. Hakka çıkarma. İşte kader inancının anlamı o dur. Kendi tembelliğinin faturasını Allah’a çıkarmaktır. Efendim ne diyorlar? “Allah biliyor”. Bilmez olur mu? Ee? Allah’ın bilmesi diyor, bizim imtihanımıza mani değil. Peki. Yani diyorsun ki işte az önce, Allah bunun su olduğunu biliyor. Peki bunu dışarı çıkardığımız zaman sudan başka bir şey olur mu? Allah’ın bilgisi değişmez de diyorsun. O zaman nesinin imtihan ediyor ki. Aşağıda da su idi burada da su. Ne imtihanı var ki burada? Kaldı ki Allah, gökleri ve yeri imtihan için yarattığını kendisi söylüyor. Hayatı, imtihan için yarattığını kendisi söylüyor. Yani C. Hakka öyle bir şey ortaya konuyor ki zalim oluyor C. Hakk zalim. “Ve lev şae le hedakum ecmain: Allah dileseydi hepinizi yola getirirdi” diye de anlam veriyorlar. “Ve lakin yudillu men yeşau ve yehdi men yeş’a” dilediğini saptırır, dilediğini yola getirir. “Ve le tus’elunne amma kuntum ta’melun: yaptıklarından sorumlu olacaksın”(NAHL 93). Allah Allah! Dileseydin hepimizi yola getirecektin getirmedin. Dilediğini yola getirip dilediğini saptırıyorsun. Tamam, yetki sende, tabiki yaparsın. Tamam da bizim yaptığımızdan nasıl sorumlu olacağız? Diyor ki: Allah’ın bilmesi buna engel değildir. Peki engel değil ise, bu tartışma şeyde başladı: Allah, benim kiminle evleneceğimi bilir mi bilmez mi meselesinden başladı değil mi? Allah dedi ki; sen, falanca ile evleneceksin. Önceden belli. Tamam. Taa ezelden belli. Hüsniye ile evlenecek. Tamam. Peki şimdi bu Ahmed’e bu Hüsniye’ye evlenme ile ilgili bir kısım emir ve yasaklar koymanın bir anlamı var mı? Yada bu Ahmed’e ve Hüsniye’ye bir nebi gönderip, bir kitap gönderip o kitapta işte şunlarla, şunlarla evlenebilirsin. Şunlarla, şunlarla evlenemezsin, aman sakın ha zinaya yaklaşmayın, aman şunu yapmayın. Babalarınızın boşadığı kadınlarla evlenmeyin. Bütün bu emirlerin manası ne? Netice değişir mi? Sonra Ahmed’in Hüsniye ile evleneceğini bilmemesi onun farklı bir tercih yapmasına imkan verir mi? O mantığa göre. Eee, ne oluyor? AllahTeala oyun mu oynuyor? Nebilerini boşuna mı göndermiş? Bu kitaplarda bu emirler boşuna mı? Bakın şimdi siz, eğer duygusal davranmazsanız ama en büyük sıkıntı şu: insanlar Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını kendi kafalarına göre anlatıyorlar. Efendim Allah bir şeyi irade etsin de olmasın. İmkansız, böyle bir şey mümkün mü diyor işte kendine ehli sünnet diyenler. Şia’da aynı şeyi söylüyor. Ya kardeşim, bunun olmadığını Allah söylüyor. Sen Allah’ın ayetini okuyorsun bu konuda böyle bir şey olmadığına dair sn suçlu oluyorsun, onlar ayetleri de hadisleri de ıskalıyorlar onlar doğru yolda oluyorlar. Ondan sonra da başlıyorlar iftira etmeye. Allah gaybı bilmez demiş. Kardeşim gayb nedir? Bu su mu? Siz gördünüz, biliyorsunuz. Şu anda dışarıdan gelen birisi için bu, gayb olmaz mı? Yani var olan ama o anda insanların duyu organlarıyla göremeyecekleri şeydir. Mesela Adem(as) zamanında eşyadaki bilgileri Allah öğrettiğinde o bilgiler varmıydı, yokmuydu? Vardı ama kim bilmiyordu? Melekler bilmiyordu. Var olan bilgileri Allah, Adem(as)’a öğretince “ben size demedim mi gaybı bilirim diye”. O gayb dediği, o anda var olup da meleklerin bilmediği şeydir. Ama o anda Ahmed’in Hüsniye ile evlenmesi olayı varsa, yazılmışsa diyorlar. O zaman daha başka bir şey yapamaz ki. Mesela şeyi delil getiriyorlar: Hızır olayında, o çocuğun öldürülmesi. Ya ben anlamıyorum. Bu kafalar bu kadar açık hükümleri anlayamayacak seviyede olamazlar. Aksi takdirde çünkü C. Hakk, onları mesul tutmaz. O kadar-afedersiniz-geri zekalı adamlar mesul olmaz ki. AllahTeala ayettinde diyecek ki; Musa(as) diyor ki çocuğu niye öldürdün? Zaten ondan sonra ben kendiliğimden yapmadım diyor zaten. Allah’ın emri ile yaptığını söylüyor ki o bir melek. Tamam, güzel. Ama diyor ki; bunun annesi-babası iyi insandı, “fe haşina en yurhikahuma tugyanen ve kufra: korktuk ki bu çocuk, annesini babasını taşkınlığa ve kafirliğe sürükler”(KEHF 80). Önceden anesini babasını taşkınlığa, kafirliğe sürükleyeceği belli ise korktuk ifadesi geçer mi kuranı kerimde? Geçer mi? Kesin değilmidir o bilgi? Annesi babadı kafir olacaksa o anlayışa göre zaten olacaktır. Çocuğu öldürsen ne öldürmesen ne. Olmayacaksa zaten olmayacaktır. Demiyorlar mı işte, “eşşaiyyin şakiy fi batlin ümmihi ve saidu saidu fi batlin ümmihi” demiyorlar mı? Resulullah’a bir sürü iftira. Kitabı, sünneti sıfırlayarak iftiralarla zaten bunları oluşturmuşlardır. Efendim iyi, annesinin karnında iyi. Kötü, annesinin karnında kötü. Ee? Ondan sonra ömür boyu bu adam iyiliklerle meşgul olsa eğer cehennemlik ise son anda cehenneme gidecek bir iş yapar, cehenneme gider. Kusura bakmayın da siz, başka bir dinin mensubusunuz. Allah’ın dini böyle değil. Siz, yüzde yüz Allah’ın kitabına iftira ediyorsunuz. Ve Allah’ın resulünü kullanarak. AllahTeala demiyormu ki; “innellezine amenu ve amilus salihati ve ekamus salat ve atevuz zekate lehum ecruhum inde rabbihim ve la havfun aleyhum ve la hum yahzenun” demiyor mu? İnsnanlar, namaz kılanlar, zekat verenler. Bakara suresi. Ne zaman diye soracaksınız, Mustafa Bey hemen gözümün içine bakıyor. Bakara 277. Çok ayet var da şimdi okuduğum ayet o. İnnellezine amenu: inanan”, salih işler yapan, zekatını veren, namazını kılan, bunların ücretleri rablerinin katındadır, bunların üzerinde hiç bir korku olmayacak diyen AllahTeala. Ama bu mantığa göre sen istediğin kadar namaz kıl değil mi? Son anda bir numarayla-tövbe haşa-C.Hakk, seni cehenneme gönderecek. İstediğin zaman pislikler yap. AllahTeala bin defa desin ki “ve leysetit tevbetu lillezine ya’melunes seyyiat hatta iza hadara ehadehumul mevtu kale inni tebtum ane”(NİSA 18) desin bi defa. Yani kötülük işleyip duranların tevbesi tevbe değildir. Ölüm geldiği zaman tevbe ettim. Ne diyor? Ölümden önce mutlaka iyi bir iş yapar, cennete gider diyor. Şimdi bu mantık tepeden tırnağa yanlış. Geçende bir arkadaş, “Hocam”. Ne var? “Seni niye terkettik biliyormusun?”. Niye? “Bu, Allah bilir, bilmez meselesinden”. Ya dedim sen kurancı geçiniyorsun. Hiç Allah’tan korkmuyormusun? Okuduğun ayetlerin hangisinde var bu? Bilmediğini söyleyen AllahTeala’nın kendisi. Zaten bilse, seni niye imtihan etsin. Demiyor mu C.Hakk Muhammed suresinin 31.ayetinde. Çok sayıda ayet var zaten de. Diyor ki; “ve le nebluvennekum: sizin içinizi, dışarınıza çıkaracak bir imtihandan geçireceğiz”. Hani derler ya; “çok yıprandım çok. Benim çektiklerim ooo! Pişmiş tavuğun başına gelmemiştir benim başıma gelen”. Herkes öyledir kardeşim. “Ve le nebluvennekum” diyen Allah. Yani sizi öyle bir sıkıntılardan geçireceğiz ki sizin içiniz dışına çıkacak. İşte “nebl”o demek. Yıpranır, ceketin şey yapar, içerisi gösterir yani pantolonları yırtılan aşağıdan şey gözükür ya. İmtihan böyle bir şey. “Ve le nebluvennenum”, sizi mutlaka zor bir imtihandan geçireceğiz. “Hatta na’leme”. “Na’leme”yi söyleyen Allah ya! “Biz bilene kadar”. Hemen “Allah bilmez olur mu”. Haşa o zaman de ki; bu Allah’ın ayeti değildir de. Zaten öyle diyorsun. Gideceğin yer zaten belli senin. Sen cehenneme gidiyorsan git de arkandan bir sürü adamı alma. Tefsirlere doldurmuşlar bu iftiraları. “Hatta na’leme: biz bilene kadar” diyor. Bu, Allah’ın sözü. Kimi bilene kadar? “el mucahidine minkum: içinizden cihad edenleri” ne demek? İşte bak orada melekler cihad etti. Kendi nefislerini yendiler. Son ana kadar mücadele ile kendilerini yendiler. Ama İblis ne yaptı? Kaybetti. “Hatta na’lemel mücahidine minkum ve na’leme sabirin” sabredenleri bilelim. Sabır çok önemli. Sabır ne demek? Her şeye rağmen yürümeye devam etmek demektir. Bırakmayacaksın. Bırakmayacaksın, bıraktın kaybedersin. İmtihan bu. Ondan sonra ne diyor? Allah ortaya çıkaracakmış! “Ve neblu ahbarekum” diyor işte aynı ayette. Sizin haberlerinizi ortaya çıkaracak. Niye çıkarıyor? Çünkü ortaya çıkaracak, melekler yazacak onu. Ortaya çıkmaz ise melek neyi yazacak? Müslümanlar da şahit olacak. “şuheda alen nas” demiyor mu? Ahirette işte görecekler. Yani ben anlamıyorum bu insanları ya. Kardeşim, cehennemi o kadar çok seviyorsanız gidin ya Allah Allah! Ama iftira etmeye gerek yok.
SORU: Kayseri’den bir soru var. Senede iki defa bir aylığına annemizin evine memlekete gidiyoruz. 10-20 gün kadar orada kalıyoruz. Biz seferi oluyormuyuz? Bize seferi olmadığımızı söylüyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Onu haftaya. Üzerinde çalışalım.
SORU: Sabah evden tarlaya bir buçuk saatte gidiyorum. Dönüş de bir buçuk saat. Ben seferi olmuyorum ama adam 40 dakikada İstanbul’a gidiyor. 40 dakikada da geri dönüyor, o seferi oluyor.
Abdulaziz Bayındır: Sen de git İstanbul’a sen de seferi ol.
SORU: Bir kişi farz namazını kılmış iken bir başka yerde cemaat yapmak için aynı vakit namazı bir kez daha kılabilir mi?
Abdulaziz Bayındır: Bu konuda Resulullah(sav)’den hadis var. Baktın mı? Sen baktın mı Yahya? Tabi o sahabenin adını hatırlamıyorum da. Yahya, sen kim diyordun? Muaz Bin Cebel mi demiştin? Hadisçi oradaymış canım. Muaz Bin Cebel. Tamam. Ben Saad Bin Muaz dedim de Yahya, Muaz B. Cebel dedi. Demek o haklı çıktı. Muaz B. Cebel, Resulullah(sav) ile yatsı namazını kılıyor mescidde. Gidiyor mahallesine, mahallesindeki kişilere de kıldırıyor yatsıyı arkasından. Demek ki zaten yatsıyı erken kılıyorlar. İlk vaktinde kılıyorlar. İlk vaktinde kılıyorlar ki evlerine gidene kadar yollar karanlık olmamış olsun. Yani karanlık çökmemesi lazım ki evlerine rahat gitsinler. Gidiyor, orada da kıldırıyor. Dolayısıyla bunun şeyi var. Muaz Bin Cebel. Gene teyid etti.
SORU: Salondan bir soru. Vahyi anlamada ve hüküm çıkarmada maksadın ve sebebin rolü nedir yada ne kadardır?
Abdulaziz Bayındır: Sebep ve maksat meselesi dediğimiz zaman vahiyden hüküm çıkarma, kişiselleşir olay. İşte şu sebepten dolayı yani sebebi nuzul. Bu ayet, şu sebepten dolayı inmiştir. Şimdi Harun Hoca, sebebi nuzul ile ilgili hadislerin kaç tanesi sahih? Yüzde 80, 90’ı uydurma. Sahih denenlerin çoğu da problemli. Bir kere mesela şöyle bir mantık var bazılarında. Geçende birisi gelmişti buraya. Diyor ki: işte biz kuran okuyoruz ama iniş sırasına göre okuyoruz. Niye iniş sırasına göre okuyorsunuz kardeşim? Kuranı kerim indi bitti. Biz o devirde değil biz kuranın tamamından sorumluyuz. Bu ne mantıktır, bu mantığı bir türlü anlayamıyorum. Ne demek yani? Ondan sonra da başlıyorlar, orada bitmiyor. Biz Mekke dönemini yaşıyoruz diyorlar. B defa bütün emir ve yasaklar Medine’de. Onu ıskalıyorlar. Servet anlatıyor. Geçen hafta Belçika’daydı. Diyor ki; orada bir yabancı müslümanlarla görüşmüş. Efendim demişler, “islam iktisadı konusunda Resulullah, Medine’de bir Medine Vesikası imzaladı. Biz de Belçika’da bir vesika imzalarsak ancak o zaman İslam iktisadı uygulanabilir”. İyi vallahi yani. Allah’ını seversen. Öyle şeyler uyduruyorlar ki. Kardeşim, eğer sebebi nüzul denen şey önemli olsa idi onu C. Hakk mutlaka kitabına yazardı. Bazen de yazıyor. “Yes’elunek”,”yestefunek” diye bazen söylüyor. Ama o zaten ayette oluyor. Bundan yararlanılır mı? Tabiki istifade edersin. Tabiki yararlanırsın ama onu esas almazsın. Esas alacağın şey kurandır. Birisi sebep dedi, bir de ne dedi? Maksat! Maksat da C. Hakk’ın maksadı. Zaten maksat, ayette anlatılıyordur. Yani kendi kafamıza göre bir maksat uyduramayız. Kuranın sebebi nüzulu “huden lin nas”. Doğru. Yani insanlara doğruyu göstersin diye indirilmiştir kuran.
SORU: Taha suresinin 11 ve 12.ayetleri tevratın ilk ayetleri diyebilirmiyiz? “Ya Musa inni ene rabbuke fehla’ na’ leyke inneke li vadil mukaddesi tuva” ayeti.
Abdulaziz Bayındır: Ben Tevratın ilk ayetlerini bilmiyorum. Sen onları okursun. Var mı öyle bir ibare.
SORU: Olabilir mi diyor. İlk defa vahiyle karşılaştığı an Musa(as)’ın. İlk ayeti, yaratılışta gökler ve yer boştu..
Abdulaziz Bayındır: Benim öyle bir bilgim yok. Olması da gerekmez yani. Tevratta “fehla’na aleyke” olması gerekmez. AllahTeala, orada Musa(as) ile geçen olayı bize anlatıyor, ehlikitaba anlatmıyor ki. Olması da gerekmez. Ben, böyle bir şey hatırlamıyorum. Tevratta var mı? Ben hiç hatırlamıyorum. Olması da gerekmez.
Katılımcı: İfade geçiyor tevratta ama çok sonraları geçiyor.
SORU: Salondan bir soru. Allah Resulu, ey Ömer, eğer ben peygamber olmasaydım Allah seni peygamber olarak gönderirdi demişmidir?
Abdulaziz Bayındır: Dedirtirler. Şimdi birisi Ömer’e dedirtecelik, birisi de Ali’ye dedirtecek. Hatta ne yapıyor? İşte çıktık diyor nereye…miraç dönüşünde uğramış da bilmem..şeyler var yani. Var işte. Said Nursi ne diyor 18. lemada? Ali’nin kucağına Cebrail(as) getirmiş bir kitap. O kitapta sekina adında geçmişin ve geleceğin bütün bilgileri varmış. Resulullah’da böyle bir şey yok. Yani yaparlar, ne olacak. Esas mesele o değil. Önemli olan, Said Nursi kendini kutsamak için böyle bir hikaye uyduruyor. Öbür tarafta da işte birisi Şia’yı kutsamak için uyduruyor, birisi Aleviler’i kutsamak için uyduruyor, birisi işte benim babam senin babanı döver diyerek Ömer için uyduruyor. Yaparlar ne olacak.
SORU: Ben namazda bütün okuduklarımı ayetlerde dahil türkçe okuyorum. Bunun dışında arapça okuduğumda anlamını düşünemiyorum. Ne diyorsunuz?
Abdulaziz Bayındır: Valla bana göre doğrusunu yapıyor.
SORU: Salondan bir soru. Kurana uyanlar sapıktır, şerlidir diyen bir hocanın arkasında namaz kılınır mı?
Abdulaziz Bayındır: Valla en azından hocayı protesto etmek için kılmamak gerekir. Zaten geçende de bir hoca televizyonda konuşmuş. Çağımızın en büyük fitnesi demiş, kurancıların çıkardığı fitnedir. Haklılar, çünkü cevap veremiyorlar. Zaten bir keresinde şey yapmıştı. Burası, şu benim bulunduğum yerde iki tane oda vardı. Şurada da bir salon vardı, şu direkten ötesiydi yani bizim salon. Bütün sohbeti orada yapıyorduk. Ve böyle internet yayını falan da yoktu. Şu şey var ya şu alet. Onunla da öbür odaya nakil yapıyorduk, orada da hanımlar izliyorlardı. Benim odamda. Öyle bir şeydi. Yani en fazla gelse 30 kişi gelirdi. O zaman 4 sene kadar devam eden bir tanesi, demek başka maksatlarla devam etmiş. O tür şeyler çok oluyor. Telefon etti. Dedi ki; sen ne yaptığını zannediyorsun orada dedi. Biliyormusun dedi, onlar oradan çıkıyorlar bir haftada ortalığı kasıp kavuruyorlar. Parça tesirli bomba gibi ortalığı yakıp yıkıyorlar dedi. Allah Allah dedim, ne kadar da şeymiş. E şimdi o zaman İstanbul’u buradaki bir avuç insan kasıp kavuruyorsa şimdi, az önce nerelerden sualler geldi değil mi? Yurt içi, yurt dışı, her taraftan. Bu insanlar ortalığı kasıp kavuruyor tabi. Gidiyorlar hocaya. Adam hayatında islami ilimler okumamış. Arapça bilmiyor. Diyor ki; sen kimsin kardeşim ya? O da diyor ki ben falancayım diyor. Sen nesin? Müslmanım diyor. Cevaplar da adamı fıttırtıyor zaten. Sorduğu sorulara cevap veriyor. İşte şu ayet, bu ayet deyince adam çaresiz kalıyor. Yılların hocası iki dakikada adamın karşısında sıfıra düşüyor. Eee, o zaman da adamlar çok haklı olarak diyorlar ki; kuran müslümanlığı sapıklığı diyorlar. Kendileri açısından haklı. İslam açısından değil de. Efendim, çağımızın en büyük fitnesi budur diyorlar. Demeye devam etsinler. Siz de o parça tesirli bombayı biraz daha güçlü hale getirmeye devam edin.