NOT: Sohbet sırasında, numaraları ve isimleri söylenmeyen sure-ayetleri anlayabildiğim kadarıyla yazıyorum ve başlarına “?” işareti ve dakika yazıyorum. Bilgilerinize
El hamdû lillâhi rabbil âlemin, Vel âkibutil lil muttakin ve’s salâtu ve’s selâmu alâ Rasûlina Muhammedin ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün yatsı namazıyla ilgili inşallah Ayet ve Hadisleri müzakere edeceğiz. Bu mesele son derece önemli. Biliyorsunuz, bugün islam aleminde, her tarafta uygulanan sisteme göre yatsı namazının vakti, sabah namazına kadar devam eder. İşte o kadar geciktirmeyi mekruh sayarlar. Sebebi de kazaya kalma ihtimalidir. Ve yatsı namazı, mezheplerin hemen tamamında akşamlayın batı ufkunda kırmızılığın kaybolduğu vakitte başlar. Ebu Hanife ile Ahmet b.Hanbel nispet edilen bir görüşte; “akşamlayın beyazlığın kaybolması vaktine kadar, kaybolmasından sonra başlar” şeklinde rivayetler var.
Batı ufkunda beyazlığın kaybolması ile birlikte gece başlar. Şu anda bütün uygulamalar, batı ufkunda beyazlığın kaybolmasından sabah namazı vaktine kadar yatsının kılınabileceği şeklindedir. Öyle olunca, yani batı ufkunda beyaz aydınlığın kaybolmasını esas alınca bu defa, Kuzey Kutba yakın bölgelerde yatsı namazının vaktinin oluşmadığı şeklinde bir kanaat ortaya çıkıyor. Bakıyorsunuz ki bazı kimseler, vakit olmadı diye namaz kılmıyorlar. Şimdi bunlar üst üste hatalardan kaynaklanıyor. Onlardan bir tanesi, yatsı namazı vakti meselesidir.
Biz bugünkü dersimizde inşallah o konuyla ilgili Ayet ve Hadisleri müzakereye başlayacağız Allah nasip ederse. Öncelikle “Gece ve Gündüz kavramları”nı bilmek lazım. Mesela bugün, müslümanlara sorsak; “Sabah namazı, gece namazı mı gündüz namazı mı?” ne derler?
Bir katılımcı: Gece namazı.
A.Bayındır: Gece mi? Sen ne dersin değil, müslümanlar ne der, vatandaş ne der?
03.24 dk. Salonda kısa kısa konuşmalar oluyor.
Bir Katılımcı: Vatandaş, gündüz namazı der.
A.Bayındır: Vatandaş gündüz namazına, Gece Namazı mı der? Denmez!
Bir Katılımcı: Gece namazı, teheccüd namazı gibi anlaşılıyor. Gece namazı deyince benim de aklıma teheccüd geliyor.
Y.Şenol: Gece namazı demezler.
A.Bayındır: Şimdi aslında bu söyledikleriniz güzel. Akşama da gece denmez, sabaha da gece denmez. O zaman gece deyince ne akla gelir? Yani birisi, yatsı vaktine kadar sizi ziyarete gelse, sizin yanınıza gelse ya da bir yerden gelse ne der? “Akşam geldim” der değil mi? Peki daha geç, mesela saat Oniki de veya saat bir’de gelse “Akşam geldim” der mi? “Gece geldim” der. Tanyeri ağardıktan sonra gelse, “Sabah geldim” der.
Dolayısıyla burada önce şu kavramları yerine yerleştirmek lazım. Kur’an’ı Kerim’e göre, gece ne gündüz ne? Araplarda iki türlü gece ve gündüz anlayışı var. Birisi Kur’an’ı Kerim’in ilk indiği zamanki gece-gündüz anlayışlarıdır. Yani Arap Dili’nde ki gece-gündüz anlayışıdır. Ona “Nehari Örf’i – güneşin doğuşuyla batışı arasındaki zaman dilimidir”. Bir de “Nehari Şer’i” diye bir kavram ortaya çıkmıştır Kur’an’ı Kerim’in inmesinden sonra. Daha sonra ortaya çıkmıştır.
Kur’an’ı Kerim’i anlarken, daha sonradan ortaya çıkan kavramlara göre anlamamak gerekir. Çünkü o yanıltıcı olabiliyor. Tanyerinin ağırmasından güneşin batmasına kadar oruç tuttuğumuz için, ona Nehari Şer’i derler. Ve bu anlayışta sabah namazı, gece namazı değildir gündüz namazıdır. Yani, “Tanyerinin ağırmasından güneşin batmasına kadar olan gün’e Nehari Şer’i, yani Şer’iatın Gündüzü, şeriat’ta gündüz” ifadesini kullandıkları için burada bir kavram kargaşası meydana geliyor ve sıkıntılar ortaya çıkıyor. Bu sıkıntılar Tefsirlere yansımıştır. Tabi bugünkü konumuz o değil, ona girersek iş çok uzar.
Yani “Ve ekımis salâte tarafeyin nehâr – gündüzün iki tarafında namaz kılın” (Hûd Suresi 11:114) Ayet-i Kerime’sine bakın, o tefsirler ne kadar şaşırtıcı bir şekilde, tesyiye’yi cem-i, cem-i de tesniye haline getirmişler. Acaip birşeyler var.
06.22dk. katılımcı duyulmuyor.
A.Bayındır: Tabi ister-istemez meallere de yansıyor. Dolayısıyla bu iki kavram son derece önemli Gece ve Gündüz kavramı. Şimdi bakın, Allah’u Teala bir kere geceyi ve gündüzü, güneşe ve aya bağlı varlıklar olarak bize göstermiyor. Yani “gece ve gündüz, güneşten bağımsız varlıklardır”. Bu son derece önemlidir. Bu konuda çok sayıda Ayet var. Mesela Enbiyâ Suresi 33. Ayette diyor ki Allah’u Teala;
Enbiyâ Suresi 21:33. Ayeti; “Ve huvellezî halakal leyle ven nehâre veş şemse vel kamer, kullun fî felekin yesbehûn.”
“Ve huvellezî halakal leyle ven nehâre veş şemse vel kamer – Geceyi ve gündüzü yaratan, güneşi ve ayı yaratan odur”.
Şimdi “gecenin ve gündüzün, güneşin ve ayın yaratılması”, bunlar ayrı ayrı yaratılmış varlıklardır. Ama bizim bildiğimiz, yani zihnimizde yerleşmiş olan, gündüz diye ayrı bir varlık yok. Güneş ortaya çıktığı için güneşin ışıklarına biz “gündüz” diyoruz. Gece diye ayrı bir varlık yok, güneşin ışıkları geri çekildiği için biz ona “gece” diyoruz. Ve diyor işte Allah’u Teala;
“Güneşi ve ayı”, şimdi güneşin ve ayın ayrı varlıklar olduğuna kimsenin şüphesi yok. Herkes bunu biliyor ama “gece ve gündüz ayrı varlık olarak yaratılmıştır” dediğiniz zaman, insanlar sıkıntı çekiyorlar burada. Ve benim bildiğim kadarıyla bu konuda tefsirlerde, bunların ayrı yaratıldığına dair hiçbir şey hatırlamıyorum ben. Göreniniz var mı? Hiç hatırlamıyorum! Ama Ayetler böyle ve çok ilginç olan kısım da şu;
“kullun fî felekin yesbehûn – bunların herbiri bir felekte yüzüyorlar.”
“Felek” kelimesini, “Fûrk” kelimesi ile birlikte düşünün. “Fûrk – gemi” demektir. Gemi de ne yapar denizin üzerinde? Yüzer, bir rotasında yüzer gider. İşte bunların herbirisi, işte Dört tane gemi düşünün. Gidiyorlar. Bu geminin herbirisinin, kendine göre farklı bir rotası var mı? İşte;
“Gece, gündüz, güneş ve ay, dört ayrı gemi gibi gökyüzünde yüzüyorlar”.
“kullun fî felekin yesbehûn – gökyüzünde her birisi ayrı bir felekte yüzerler”.
Ayrı bir felekte yüzüyorlar. Ayrı ayrı varlıklar. Yani ayrı bir yörüngede yüzüyor. Gündüzün yörüngesi başka, gecenin yörüngesi başka, güneşin yörüngesi başka, ayın yörüngesi başka. “Güneş ve ayın yörüngesi” dediğiniz zaman anlamak kolay da, “gece ve gündüzün yörüngesi” dedidiğiniz zaman işler karışıyor. Bakın çok açık değil mi? Herhangi bir şüpheye yer verecek tarafı yok! Herbirinin ayrı bir yörüngesi var, o yörüngede yüzüyor.
Şimdi peki, gece ve gündüz ne? Az önce dedik ki; Kur’an’ı Kerim indiği zaman yani Arap Örfünde, Arap geleneğinde “Gündüz, güneşin doğuşu ile batışı arasındaki zaman dilimidir”. Aslında bütün dünyada bu böyledir güneşin doğuşu ile batışı arasında. Peki Kur’an ne diyor buna? Şems Suresi’ne bakalım diyor ki;
Şems Suresi 91:1. Ayeti; “Veş şemsi ve duhâhâ”
“Güneşe ve aydınlığına yemin olsun”
Güneş ile güneşden gelen ışınları birbirinden ayrıyor.
Şems Suresi 91:2. Ayeti; “Vel kameri izâ telâhâ”
“Onun arkasından geldiği zaman”
Bu “ha” zamirini yukarıdaki “duhâ” kelimesine de götürmek mümkün, “güneş” kelimesine götürmek te mümkündür. Çünkü o “duhâ” kelimesi, müzekker veya müennes olabilen bir kelimedir. Şems, zaten müennesdir.
Bir Katılımcı: İkisine de götürülebilir mi? İkisine birlikte aynı anda yani.
A.Bayındır: Evet ayrı ayrı.
Bir Katılımcı: Aynı anda da olabiliyor mu?
A.Bayındır: Aynı anda da olabilir, ayrı ayrı da olabilir. Yani yerine göre yaparsınız. Şimdi bakın,
“Veş şemsi ve duhâhâ” da, “huma” demediğine göre ayrı ayrı götürmek gerekir. Şimdi burada diyor ki;
Şems Suresi 91:2. Ayeti; “Vel kameri izâ telâhâ”
“Vel kameri – Aya yemin olsun”
“İzâ telâhâ – onu takip ettiği zaman”.
Şimdi Ay’ı biz bazen güneş batar batmaz görürüz, bazen güneş ışıkları çekildiği zaman görürüz. Tamam mı? Dolayısıyla her ikisi için de geçerli olur bu. Yani güneş batar ay doğar. Biri diğerini takip eder yani. Güneşin batmasıyla ayın doğması aynı anda olur ama, her ay bir kere olur bu, iki kere olmaz. Ama ençok gözüken, güneşin ışıklarını ay’ın takip etmesidir. Dolayısıyla bu “ha” zamiri, her ikisi için de geçerli olmuş oluyor. Tamam mı? Ayın her evresi için bu şey yapmış oluyor. Ondan sonra;
Şems Suresi 91:3. Ayeti; “Ven nehâri izâ cellâhâ”
“Celi – açık, ortaya çıkmak” demektir. Burada “cellâ – göstermek” tir. “Tecallâ – gözükmek”tir. Şimdi;
“Gündüze yemin olsun” diyor. Gündüz ayrı bir varlık olmasa, Allah (c.c.) buna yemin etmez. Ne zaman yemin ediyor?
“İzâ cellâhâ – onu açığa çıkardığı zaman”, gösterdiği zaman.
Gösterdiği zaman da iki şekilde olur. Bak, ya güneşin kendisini gösterir ya da aydınlığını gösterir. Güneşin kendisini gösterdiği zaman, güneşin doğuşundan batışına kadar gösterir gündüz güneşi. İşte, “Gündüz, güneşin doğuşu ile batışı arasındaki vakittir”. Ama kutup bölgelerine gittiğiniz zaman kışın, orada güneşi göstermez.
14.20dk. kutup bölgesinde çekilen film hk.konuşma var.
(Maalesef şimdi onun filmini, kutup bölgesindeki filmi buraya koyduk ama çalıştıramıyoruz. Sizin bilgisayarlarınızda çalışırsa, gösterebilirsek çok iyi olur.)
Kutup bölgesindeki filmi gösterebilseydik, güneş ufkun altında olmasına rağmen aydınlık var.
“İzâ cellâhâ – onu açığa çıkardığı zaman gündüze yemin olsun” dendiği zaman, “ha” zamirini güneşe gösterirseniz, bizim bu bölgelerimiz için geçerli olur. Yani güneşin kendisini ortaya çıkarır ki o zaman güneşin doğduğu andan itibaren ortaya çıkar, doğuşu ile batışı arası “nehar” olmuş olur.
Kutup bölgelerinde kışın, güneşin kendini ortaya çıkarmıyor, güneşin aydınlığını ortaya çıkarıyor. Yani güneş, ufkun altında olmasına rağmen, bayağı altında olmasına rağmen (işte “duhâ” kelimesini) onun ışınlarını, “gündüz – nehar” dediğimiz aydınlığa çeviriyor. Aydınlığa çevirince siz onun ışınlarını görüyorsunuz. Yani güneş yok, güneş ufkun altında ama gündüz var. Çünkü o gündüz, güneşten gelen ışıkları aydınlığa çevirmiş oluyor ve siz onu tam bir gündüz yaşıyorsunuz. İşte arkadaşlarımızla hep beraber gittik gördük; kutup bölgesinde güneş, ufkun altında ama her taraf aydınlık. Yani buradaki gibi değil. Yani onu aydınlatan güneş değil, güneşin olup olmaması değil.
İşte bu Ayet, Allah (c.c.)’ın Ayeti, işte öyle bir şekilde şey yapıyor ki, o “ha” zamirini ikisine de götürebiliyorsun. Ondan sonra;
Şems Suresi 91:4. Ayeti; “Vel leyli izâ yağşâhâ”
“Güneşi örttüğü zaman geceye” ya da “güneşin ışıklarını örttüğü zaman geceye”
Dolayısıyla gece ne olmuş oluyor? Ya güneşi hiç göstermiyor, güneşin batmış olduğu bir zamandır ya da güneş olmasına rağmen ışıklarını örtmüş oluyor. Onu inşallah bu Haziran ayındaki gidişimizde tespit edeceğiz Allah nasip ederse.
16.33 dk. Salonda soru oldu ama duyulmadı.
A.Bayındır: Tabii bir perde gibi çekiliyor önünde. Yani güneşin önüne gece bir perde gibi geçiyor, güneşi görüyorsunuz ama güçlü bir sokak lambası gibi görüyorsunuz. Gece, güneşin önüne bir perde gibi çekiliyor. Orada gece o! İşte “yağşa” ifadesi var ya “ha” zamiri hem güneşe gidiyor hem aydınlığına gidiyor.
Dolayısıyla zaten biz eğer kutup bölgesine gitmeseydik bu Ayetleri anlamamız mümkün değildi. Anlıyamıyorduk sadece bir tarafa gönderiyorduk, her iki tarafa da gönderemiyorduk. Şimdi esas konumuz ile ilgili kısım; Bu Ayet-i Kerime gösteriyor ki;
“Gece, güneşin ya da aydınlığının örtüldüğü zamandır. Gündüz, güneşin ya da aydınlığının ortaya çıktığı zamandır.”
İşte burada bir kaç kere tekrarladık. Kuzey kutubunda, yani Kutup bölgesinde (kuzey kutubu dersek yanlış anlaşılır), yani biz Altmışaltıbuçuk derece yukarısı biz Yetmiş derece’ye gitmiştik, orada gündüz Astronomi hocamıza sorduk; “Hani siz buraya gece diyordunuz? Altı ay gece. Nerede bu gece?” Türkiye’deki gündüz gibi yani sadece bulutlu bir gün gibi. Güneş gözükmüyor ama gündüz. “Biz güneş olmadığı için buna gece diyoruz” dedi. “Altı ay gece” diye bir kavram yok o zaman ya da “Altı ay gündüz” diye bir kavram yok. Buradaki sıkıntı gece ve gündüzün tanımlanmasında. Bu Ayetler o kadar net oluşturuyor ki, gündüzü sadece güneşle değil ışığıyla da tanımlıyor. Ya da geceyi sadece ışığın kaybolmasıyla değil, örtülmesiyle de tanımlıyor. Dolayısıyla bütün kutuplar da dahil heryer için geçerli bir tarif oluyor.
Hani insanlar diyor “Bu Kur’an’ı Kerim, Allah’ın kitabı olsa kutup bölgesinde namaz vakitlerinin tayin edilmiş olması gerekir. Öyleyse değildir!” diyor insanlar. E buna da müslümanlar maalesef yardımcı oluyorlar. İşte Kur’an üzerinde çalışmamanın şeyi bu.
Şimdi bir de mesela “Leyl” kelimesi. Oruç ile ilgili Ayet-i Kerime’de
Bakara Suresi 2 :187. Ayeti ; “Uhılle lekum leyletes sıyâmir refesu ilâ nisâikum hunne libâsun lekum ve entum libâsun lehun alîmallâhu ennekum kuntum tahtânûne enfusekum fe tâbe aleykum ve afâ ankum, fel âne bâşirûhunne vebtegû mâ keteballâhu lekum, ve kulû veşrabû hattâ yetebeyyene lekumul haytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecri, summe etimmus sıyâme ilel leyli, ve lâ tubâşirûhunne ve entum âkifûne fîl mesâcid, tilke hudûdullâhi fe lâ takrabûhâ kezâlike yubeyyinullâhu âyâtihî lin nâsi leallehum yettekûn” .
“summe etimmus sıyâme ilel leyli – tan yerinin ağırmasından itibaren oruca başlıyorsunuz, sonra orucu geceye kadar tamamlayın”
Diyor ayet. Bakın “geceye kadar tamamlayın” diyor ayet. Güneş batıncaya kadar deseydi, kutup bölgesinde oruç tutulabilir miydi? Ne yazın tutabilirdiniz, ne kışın tutabilirdiniz. Birisinde hep var batmıyor, birisinde yok doğmuyor. Doğmuyor ki batsın değil mi?
Bakın gecenin tanımını yapmış Allah’u Teala değil mi? Sonra da güneş batıncıya kadar demiyor, “geceye kadar tamamlayın” diyor. Oruca ne zaman başlıyorsunuz? Fecr’de tanyeri ağırdığı zaman başlıyorsunuz. Konuda şey yapmamak için, bu konuda belki birkaç defa ders yapabiliriz kuzey kutbuna gitmeden önce.
Şimdi “Gece”ye gelelim. Kur’an’ı Kerim’e göre gece, Üç bölümdür. Sadece Kur’an’ı Kerim’e göre değil, bütün dünyada gece Üç bölümdür.
“Ne zaman geldin? Akşam geldim” dersin.
“Akşam geldim” dediği zaman ne anlaşılır? Güneş batmış ama henüz karanlık çökmemiş değil mi?
“Ne zaman geldin? Gece geldim.” Ne anlaşılır? Karanlık çökmüş, tanyeri ağarmamış!
“Ne zaman geldin? Valla sabahleyin çok erken geldim” dersin. Çünkü “sabah” kelimesi, güneşin doğuşundan öğlene kadar kısımda da kullanılıyor. Ya da “sabaha karşı geldim ve ya sabahın köründe geldim” orada da tanyeri ağarmış fakat henüz güneş doğmamış gibi anlaşılır.
Onun için Kur’an’ı Kerim’de de, güneşin batmasıyla doğması arasında gece-gündüz ama bir de; mesela iki tane Ayet-i Kerime var.
Rûm Suresi 30:17. Ayeti; “Fe subhânellâhi hıyne tumsûne ve hıyne tusbihûn”
“Tumsûn – akşama girdiğiniz zaman”
“Emsa – akşama girmek manasına da gelir, akşam vakti içerisinde bulunmak manasına da gelir”.
“Asbaha – sabahlamak manasına da gelir, sabah vakti içerisinde bulunmak manasına da gelir”.
Aynen Türkçede ki mana. Bunlar evrensel kavramlar, müslümanlara has bir kavram değil. Evrensel dünyanın her tarafında bunlar böyledir.
22.40dk. mikrofon olmadığı için konuşma tam anlaşılmıyor. Anlaşıldığı kadarıyla aşağıda
Y.Şenol: Yalnız şöyle bir şey var. “Gece” bizim dilimizde akşama denmediği için bazıları diyor ki “bu 22.43dk.? geceye kadar oluşturacağız”. Dolayısıyla akşam güneş açılmaz, karanlığın tamamıyla basılmasına kadar
A.Bayındır: Evet ben duydum geçen ramazanda öyle bir.
Y.Şenol: Her ramazanda böyle bir konuşma vardır. Akşam olmuştur ama gece değildir. Dolayısıyla oruç bozulmaz.
A.Bayındır: Kim di onlar hatırlıyor musun? Vardı geçen onlar.
23.06 dk. üst-üste konuşmalar var, kimse de cümlesini bitirmiyor!
Bir Katılımcı: Yani oruç bozulmaz derken, oruç açılmaz.
Y.Şenol: Oruç açılmaz, iftar edilmez çünkü gece değildir akşamdır.
A.Bayındır: Tabi şimdi Türkçedeki “gece”, işte Kur’an’ı Kerim’de de öyle bakın. Hani “Gece” kelimesi, (biraz sonra da okuyacağız ya) esas o “Zifiri karanlık – Ğasakul leyli” dediğimiz yahut Kur’an’ı Kerim’in “Şatrul leyli, Ifsıl leyl – gecenin yarısı”, yani biz söylüyoruz “gece yarısında geldi adam” diyoruz değil mi Türkçede?
“Gece yarısı” demek, güneşin batmasıyla doğması arasındaki vakitin tam ortası manasında mı anlaşılır? Kimse öyle anlar mı onu? Arapça’da da “Ifsıl leyl” o değildir. Ondan sonra “adam gece karanlığında kalkmış gelmiş” tamam o da Arapça’da ğasakul leyl’idir yani Kur’an’ı Kerim’de ki “Ğasakul leyl”idir. Onun için Allah’u Teala;
“Minel leyli fe tehecced bihi nâfiletel lek – Geceleyin kalk, sana ek bir görev olmak üzere teheccüd de bulun” (Isrâ Suresi 17:79) diyor.
Fakat şimdi belki bu kavramların tam olarak yerleşmemesinden kaynaklanan bu tür sıkıntılar olabilir ama bunları iyice yerleştirmek lazım. İşte bu sadece sizin bahsettiğiniz gibi bir kaç vatandaşın içerisinden çıkabileceği bir şey değil. Bu çok genel bir konu, çok ciddi bir mesele.
24.35. katılımcının (Enes Hoca) söylediklerini anlayamıyorum.
A.Bayındır: Tabi tabi şüphesiz zaten Ayetten gördük. Güneşin doğuşuyla batışı gece. (Şems Suresi’nde görmedik mi?). Ya da güneşin ışıklarının kaybolmasıyla, ortaya çıkması zamanı gece. Yani “Nehar” ve şey tamamen güneş ile bağlantılı ama güneşin kendisiyle ya da ışıklarıyla. Aslında “Nehar – gece” ayrı bir varlık fakat o varlıkların bizim tarafımızdan algılanması farklı. Yani gündüz olmasa da gece var, gece olmasa da gündüz var. Hatta burada çok daha farklı noktalar var, onu şimdi şu anda şey yapmayalım konumuz başka tarafa kayar.
Gece Üç bölüm, şimdi bunu Sure anlatıyor bize. Muzemmil Suresi anlatıyor bize. Mesela dün biz arkadaşlarla bu ayetlerin tefsirlerine baktık, işin içinden çıkılamamış. Ya da çıkanlara rastlamadık diyelim. Bu bölümler de bizim için son derece önemli. İşte bunlar anlaşılamayınca, namaz vakitleri de anlaşılamıyor maalesef. Bunlar çok önemli meseleler. Bakın Allah’u Teala buyuruyor ki Muzzemmil Suresi’nin ilk ayetlerinde. (573. Sayfa) Ben Ayeti okuyum, sen de mealden okursun.
Muzzemmil Suresi 73:1-4. Ayetler; “Yâ eyyuhel muzzemmil. Kumil leyle illâ kalilâ. Nısfehu evinkus minhu kalilâ. Ev zid aleyhi ve rattilil kur’âne tertilâ”
“Kumil Leyle illâ kalilâ – gece kalk, az bir kısmı hariç” “Az bir kısmı hariç gece kalk”
Peki az bir kısmı hariç olan gece ne? Yani gecenin tamamında kalk demiyor. “Gecenin bir kısmı hariç gece kalk”
“Nısfehu – gecenin yarısı” Bu, onun bedeli olmuş oluyor.
“Evinkus minhu kalilâ – ya da yarısından biraz az”
“Ev zid aleyhi – ya da yarısına biraz ilave yapmış olacaksın”
Bir Katılımcı: İlk akla gelen, sanki Allah (c.c.) Peygamberimiz (s.a.v.)’e uyumak için zaman tanımıyor.
A.Bayındır: Gibi.
Bir Katılımcı: “Biraz” diyor ya bizim anlayışımıza göre olursa, öyle oluyor.
A.Bayındır: Şimdi
“Gece az bir kısmı hariç, gece kalk. Yarısında, yarısından az ya da yarısından biraz fazla”
Peki kalkıp da ne yapacak Peygamberimiz (s.a.v.) ya da müslümanlar?
Bir Katılımcı: Namaz kılacaklar!
A.Bayındır: Namaz farz kılınmış mı o zaman, bu Sure indiği zaman? Namaz yok, henüz namaz farz kılınmış değil. Zaten asıl yanılga noktalarından bir tanesi bu. Bizim zihinsel algımızda namaz var ya! Namaz ile birleştirdiğiniz zaman, ayetleri anlayamıyorsunuz. Anlayamıyorsunuz bu ayetleri!
Bu ayetler indiği zaman, müslümanlara henüz namaz farz kılınmış değildi. Peki nereden anlıyorsunuz? Biraz sonra görürsünüz. Diyor ki Allah’u Teala;
“ve rattilil kur’âne tertilâ – Kur’an’ı tertil üzere oku”
Böyle tek tek yavaş yavaş, hiç acele etmeden oku.
28.52 bir katılımcı konuşuyor ama anlaşılmıyor
A.Bayındır: Namaz olsa, emir değişir. Kur’an okumak başka birşeydir namaz kılmak başka bir şeydir.
Y.Şenol: O yüzden farklı bir şey. Bu namaz değil, Kur’an okumaktır. Namaz farz olsa bile onun harcinde
A.Bayındır: Ha onu diyorsun. Yok o başka bir husus yani anlamayı engelliyor onu demek istiyorum. Burada namazın farz olmadığını biz bu ayetlerden anlıyoruz. Biraz sonra göreceğiz yani. Ondan sonra bunun sebebini de söylüyor.
Muzzemmil Suresi 73:5. Ayet; “İnnâ se nulkıy aleyke kavlen sekıylâ”
“Sana ağır bir söz yükleyeceğiz”
Demek ki henüz ağır görevler başlamamış. Başlangıçta olduğu belli. Zaten Muddesir Suresi, Muzzemmil Suresi,
“Ey örtüsüne bürünmüş olan kalk” (Muddesir Suresi 74:1) kişi olarak şey yapıyor.
Ondan sonra ki ayet, mesela bu Beş ayet ve devamındaki ayetler Mekke’de ilk dönemlerde inmiş olan ayetlerdir. Bu son ayet Medine’de inmiştir. Bu ayetin Medine’de indiğine dair rivayet olmasa bile, ayetin yapısı Medine’de indiğini zaten çok net olarak gösteriyor.
Şimdi burada öyle gözüküyor ki, müslümanlar bu emri Mekke’de tutmuşlar. Gece kalkmışlar ve Kur’an okumuşlar. Dolayısıyla orada çok yoğun bir Kur’an eğitiminden geçmişledir onlar. Her gece kalkmışlar ve çok yoğun bir Kur’an eğitiminden geçmişler. Diyor ki Allah’u Teala;
Muzzemmil Suresi 73:20. Ayet; “İnne rabbeke ya’lemu enneke tekûmu ednâ in suluseyil leyli ve nısfehû ve sulusehû ve tâifetum minellezine meak, vallâhu yukaddirul leyle ven nehâr, alime el len tuhsûhu fe tâbe aleykum fakraû mâ teyessera minel kur’ân, alime en seyekûnu minkum merdâ ve âharûne yadribûne fil erdı yebteğûne min fadlillâhi ve âharûne yukâtilûne fi sebillillâhi fakraû mâ teyessera minhu ve ekıymus salâte ve âtuz zekâte ve akridullâhe kardan hasenâ, ve mâ tukaddimuli enfusikum min hayrin tecidûhu ındellâhi huve hayrav ve a’zame ecrâ, vestağfirullâh, innellâhe ğafurur rahıym”
“İnne rabbeke ya’lemu enneke tekûmu ednâ in suluseyil leyl – Rabbin biliyor ki sen, gecenin Üçte ikisine yakın bir vakitte ayakta kalıyorsun.” Uyumuyorsun yani.
“ve nısfehû – gecenin nıfsında – geceyarısında da”
Yani bizim gelenekdeki gece yarısı dediğimizdir.
“ve sulusehû – gecenin Üçtebirinde”
“Gecenin Üçtebirinde” kelimesi, gecenin Üç parçaya ayrıldığını gösteriyor mu şimdi? “Üçteiki” diyor, “Üçtebir” diyor ve “nısıf” diyor. “Gecenin bir parçası – nısıf” ve diğerleri de var. Şimdi gördük ya; “Nısfında kalk” dedi ya, Türkçe karşılığı geceyarısı.
“ve tâifetum minellezine meak – seninle bir grup da kalkıyor”,
“vallâhu yukaddirul leyle ven nehâr – gece ve gündüzün ölçüsünü belirleyen Allah’dır”,
“ alime el len tuhsûh – Allah biliyor ki siz bunu kavrayacak durumda değilsiniz, buna gücünüz yetmeyecektir”.
“fe tâbe aleykum – onun için Allah sizin tevbenizi kabul etti”.
Ya da “size merhamet etti” de denebilir. “Cenab-ı Hakk sizin yüzünüze baktı” ifadesi olabilir.
“fakraû mâ teyessera minel kur’ân – Kur’an okumaya devam edin de artık kolayınıza geldiği kadar”
Yani hergün yine Kur’an okuyun az-çok.
“alime en seyekûnu minkum merdâ – Allah’u Teala biliyor ki, içinizde hastalar olacak”
“ve âharûne yadribûne fil erdı yebteğûne min fadlillâhi – bir kısmınız yolculuğa çıkacak dünyalık kazanmak için ve Allah’ın yapacağı ikramını araştıracaklar”
“ve âharûne yukâtilûne fi sebillillâhi – bir grup da Allah yolunda savaşacak”
“fakraû mâ teyessera minh – o zaman kolayınıza geleni okuyun”
Bakın zamanla sınırlama kalktı. Yirmidört saatin hangi vaktinde şeyse Kur’an’ı okuyun. Gene Kur’an okuyun, “Kur’an’ı oku” emri devam ediyor. Yani her müslüman gündüz hiç olmazsa az-çok Kur’an’ı okuyacak. Azar azar anlayarak. Bir Ayet de olsa, bir Ayet okuyacak. Bak, ondan sonra ne diyor?
“ve ekıymus salâh – namazı kılın”,
Bakın, namaz kılmanın, onunla bir alakası yok. Kur’an okumak başka, namaz kılmak başka!
33.32dk. Aşağıda Arapça cümle yapısı konuşuluyor. Terimlerden çok emin değilim!
Çünkü “vav” ile geliyor, “ma’tuf, mat’uf’un aleyhin gayridir, ayni değildir” Arapça’da. Şimdi bunu “Hal” de yapamazsınız Arapça bakımından, çünkü emir. Emir ile hal olmaz!
“ve âtuz zekât – zekatı verin”
“ve akridullâhe kardan hasenâ – Allah’a güzel bir ödünç verin”
“ve mâ tukaddimuli enfusikum min hayrin tecidûhu ındellâhi huve hayrav ve a’zame ecrâ, vestağfirullâh, innellâhe ğafurur rahıym – kendiniz için hayırdan ne verirseniz, onu Allah katında daha hayırlısı ile bulursunuz ve ecri daha fazla olur. Allah’dan bağışlanma dileyiniz çünkü Allah gaffur ve rahimdir.”
34.25dk. gecenin bölümleri hakkında bir şema gösteriliyor.
Şimdi şurada bakalım, gecenin Üçe bölünmüş olmasının resmi. Güneş işaretinin olduğu yer Doğu tarafı. Güneş doğmadan önce sabah namazı vakti değil mi? İşte bu uzun bölüm ”Geceyarısı – Nıfsıl leyl” deniyor, bu da “Akşam üzeri”. Şimdi Peygamberimiz (s.a.v.) ne yapıyormuş? Henüz namaz farz kılınmadığına göre,
“Geceyarısı – nıfsı’nda kalk” diyor. İşte şu, “Nıfsıl leyl – gece yarısı”. O zaman öyle anlaşılıyor ki, müslümanlarla birlikte akşam güneş battı mı (zaten eski dönemde, sokak lambası şu-bu yok) herkes evine gidiyor, şurada birazcık uyuyorlar ve kalkıyorlar gece, bütün sesler kesildikten sonra Kur’an okuyorlar. Onun için;
“İnne rabbeke ya’lemu enneke tekûmu ednâ in suluseyil leyl – gecenin üçteikisine yakın bir zamanda ayakta duruyorsunuz”
O zaman demek ki bu gece çalışmaları, sabaha kadar sürüyor ya da akşamdan başlıyorlar, sabaha yakın bir zamanda yatıyorlar. Ondan sonra;
“ve suluseyil – gecenin üçtebiri”
“nısf”ında bu gecenin ortasında kalkıyorsunuz, geceortasını tamamen Kur’an okumakla geçiriyorsunuz”.
Üçtebirinde belki bazen bazı gecelerde de burada uyuyorlar, şurada akşamüzeri okuyorlar.
“ve tâifetum minellezine meak – bir grup da seninle beraber okuyor”
Şimdi işte burada, burada şunu anlamak için okuduk; “Gece Üç bölüme ayrılıyor”
36.20dk. salonda konuşmalar var. Duyulmuyor.
A.Bayındır: Birlikte okuyorlar. “Kur’an’ı Kerim birlikte ancak anlaşılır” dedik ya, evet birlikte okuyorlar, Peygamberimiz (s.a.v.). burada iyi dikkatleri çektin sen burada,
“ve tâifetum minellezine meak – seninle beraber bir grup kalkıyorlar”, yavaş yavaş Kur’an’ı anlamaya çalışıyorlar Peygamberimiz (s.a.v.) ile beraber. Ekip çalışması ve bunu devam ettirmek te Allah (c.c.)’ın emri.
“fakraû mâ teyessera min” diyor değil mi?
“Gece kalkın bunu yapın” emri kalkmış artık, işte “nesih” bu! Biraz daha kolaylaştırılmış değil mi?
37.10dk. konuşmacı duyulmuyor.
A.Bayındır:
“ve tâifetum minellezine meak – seninle beraber bir grup da kalkıyor” var ya,
Bir Katılımcı: “Seninle beraber olanlardan” oluşan bir grup. Yani müminlerden oluyor.
A.Bayındır: Evet. Yani
Y.Şenol: Ayrı ayrı da kalkmış olsalar, “seninle birlikte bir grup da kalkıyor”a olamaz mı? soru o yani. Mesela siz burada ayrı, bir başkası orada ayrı kalktınız ama birlikte kalkıyoruz.
A.Bayındır: Soru o. Bakın diyor ki;
Muzzemmil Suresi 73:20. Ayet; “İnne rabbeke ya’lemu enneke tekûmu ednâ in suluseyil leyli ve nısfehû ve sulusehû ve tâifetum minellezine meak”
“Sen kalkıyorsun, seninle beraber bir taife de kalkıyor”
38.03dk. konuşmacılar duyulmuyor, üst üste konuşuluyor ve arapçalarını anlayamıyorum.
Y.Şenol: ? “sana tabi olanlarla birlikte” hep beraber mi? yoksa herkes tek tek mi?
A.Bayındır: Şimdi, “istikamet” fiili başka bir şeydir. “Dürüst olma” başka bir konu, “Tabe make” başka bir konu. Orada “seninle beraber dönüş yapanlar oldu”.
Y.Şenol: Birlikte mi olmak zorundalar yani. Yoksa ayrı ayrı olursa da birliktelik olmuyor mu?
Bir Katılımcı: ? – ve sana inananlar” olmuyor mu? Yoksa şöyle denilebilir mi? “Vat taifetun ? – seninle bir grup insan da kalkıyor”
Bir Katılımcı:
A.Bayındır: “ve tâifetum maake” diye bir cümle olur mu Arapça’da?
Bir Katılımcı: İşte başka bir şey söyleyeceğinden burada, “sana inananlar” yani “Kur’an’a inananlardan bir grup da kalkar”
A.Bayındır: Orada “inananlar” ifadesi yok.
Bir Katılımcı: “meak – ona inanmış” oluyor.
A.Bayındır:
ve tâifetum minellezine meak – seninle birlikte olanlardan”
O Mekke’de Peygamberimiz (s.a.v.) ile birlikte olanlar müminlerdir tabi ama o imandan bahsetmiyor. Azönce Yahya’nın söylediği gibi orada ki “vemen tabe maek”de tevbeden bahsetmiyor. “Amenu maek” deseydi, imana dikkati çekmiş olacaktı. İmana dikkati çekmiyor burada.
Bir Katılımcı: Yok imandan,
A.Bayındır: Sen kalkıyorsun, bak kalkıyorsun sen Kur’an okuyorsun, seninle birlikte olanlardan bir grubu da okuyor.
Bir Katılımcı: Siz de anlamı verirken hocam,
A.Bayındır: Tek tek yapsalar olur
Y.Şenol: Sanki engel değil.
Bayan Katılımcı: …? 39.55dk. yani bunun için ayrı ayrı anlam ifade etmez mi mi? Niye biz müşarek anlamını yüklüyoruz? Yani bunun için ayrı bir şekilde gelmiyor mu?
A.Bayındır: O fiil deki müşareket yok. Fiilde “Müşarek” olsa “Maek” kelimesine gerek kalmaz.
Bayan Katılımcı: İşte bu ayrı ayrı yapılan eylemde birlikteliği de kast edemez mi? Herkes ayrı ayrı yapıyordur ama o eylemdeki birliktelikten, o yüzden adlandırılıyordur. Yani niye biz bu anlamı veriyoruz.
A.Bayındır: Şimdi bak, o senin dediğin gibi anlam vermemiz için şöyle ifade gerekir;
“İnne rabbeke ya’lemu enneke tekûmu ednâ in suluseyil leyli ve nısfehû ve sulusehû ve tâifetum minel mu’minin” derdi. Orada “Mea”ye hiç gerek kalmazdı, yani orada “Mea”nın hiç bir anlamı olmazdı.
“Sen kalkıyorsun, müminlerden bir grup da kalkıyor – ve tâifetum minel mu’minin” olurdu. Ama orada “Meak kelimesi; seninle birlikte yani Peygamberimiz (s.a.v.) ile birlikte bu eylemin yapıldığını” ifade ediyor. Yoksa, “ve men tabe maek – seninle beraber tevbe edenler” yani “müminler” anlaşılıyor. “Ve tâifetum minellezine amenu maek – seninle beraber inananlardan bir grup seninle beraber inananlardan bir grup” deseydi eğer burada herkes kendi evinde yapabilirdi onu. Ama “sen okuyorsun, müminlerden bir grup da seninle birlikte okuyor” dediğiniz zaman değişiyor o olay. Yani oradaki “kalkıyor” dediğimiz zaman anlam değişiyor.
41.47 dk.konuşmacı anlaşılmıyor.
A.Bayındır: Demek ki herkese farz değil.
Bir Katılımcı: Yok, herkes evinde kalkıyor, bir taife de Peygamberimizle kalkıyor.
A.Bayındır: Evet, “fakraû mâ teyessera minhu” diye devam ettiğine göre evet.
Bir Katılımcı: Herkes kalkıyor ama Peygamber (s.a.v.)’imiz ile de kalkan da bir taife.
Bir Katılımcı: Herkes Peygamber (s.a.v.) Efendimizin yanına gelip,
A.Bayındır: Herkes gelmiyor Peygamberimizin yanına.
Y.Şenol: Şu arkadaki emir, bizzat Peygamberimize özel olarak anlaşılmıyor mu o ilk baştaki?
“İnnâ se nulkıy aleyke – sana yüklüyoruz” (Muzzemmil Suresi 73:5)
Tamam diğer müminlere de dolaylı olarak böyle bir görev yüklendiği anlaşılıyor ama farz olan bir emir bu,
“ve rattilil kur’âne tertilâ” (Muzzemmil Suresi 73:4). Sadece Peygamber (s.a.v.)’e özel bir emir ise, niye onunla birlikte bir grup daha kalkıyor?
A.Bayındır: Yani şimdi, Peygamber (s.a.v.)’e özel olan hususlarda, mutlaka Allah’u Teala bir ilave birşey konuyor değil mi? Diyor ki mesela
“Ve minel leyli fe tehecced bihi nâfiletel lek (Isrâ Suresi 17:79)
kelimesini “sana” yani, aksi takdirde Peygamberimize verilen emirler bizim için de verilen emirler olur.
Y.Şenol: Buradaki, diğer müminlere verilmiş mi kesin?
A.Bayındır: İşte arkadaki o devam eden Ayetler’de de
“fakraû mâ teyessera minhu” (Muzzemmil Suresi 73.20)’de hepimiz için geçerli olduğunu gösteriyor. “len tuhsûhu” eğer şimdi bu “Kumil leyle illâ kalilâ” (Muzzemmil Suresi 73:2) emri, sadece Peygamberimize has olsaydı, bu Yirminci Ayet böyle olmazdı. Bak diyor ki;
“Sizin gücünüz buna yetmeyecek, Allah sizin yüzünüze baktı, o zaman kolay gelenini okuyun. Allah biliyor ki sizden bir kısmınız hasta olacak” sadece Peygamber (s.a.v.)’e verilen emir için bu açıklamalar yapılmaz.
O zaman bu gösteriyor ki, en başta gece kalkıp o durumlarda Kur’an’ı okumak herbir müslümana farz ama o müslümanların bir kısmı, kendi evlerinde okuyor ama bir grubu da Peygamberimizle birlikte okuyor “ve tâifetum minellezine meak” anlatabildim mi? Öyle değil mi? Ayet onu göstermiyor mu? Bakın, “sizin bir kısmınız şöyle olacak, bir kısmı böyle, bir kısmı böyle, Allah işte kolaylaştırıyor, kolayınıza geleni okuyun” diyor.
Şimdi buradan, gecenin Üç bölüme ayrıldığı ortaya çıkıyor. Bazıları zannediyor ki,
Y.Şenol: Üç eşit parça! Niye böyle yaptınız diyorlar,
A.Bayındır: “Niye eşit parça yapmadınız”? Şimdi şurada güneş doğuyor, burada batıyor. Şimdi geceyi Üç eşit parçaya bölün. Bazıları diyor ki; “Akşam saat Altı’da güneş batıyor ise, Sabahleyin de Altı’da doğuyor ise o zaman Oniki saat eder, bunu Üçe bölersiniz. Gecenin birinci bölümü saat On’da biter, İkinci bölümü gece saat İki’de biter, Üçüncü bölümü saat Altı’da biter”. Tamam güzel, saatin yok hadi böl bakalım!
Saatin de olsa nasıl böleceksin? Bu gece-gündüz hergün değişiyor, nasıl takip edeceksin, nasıl hesap edeceksiniz? Bu olacak şey de değil yani. Kaldı ki bu işin fıtrî olanı, o ışıklara göre olan bölünmedir. Zaten onu Ayet-i Kerime’de bize bildiriyor. Bakın şimdi, mesela şu Ayet;
Y.Şenol: Yani saate gerek kalmadan, bakarak anlayacağımız birşey mi olması gerekiyor bu üçe bölme işlemi. Herkesin eşit görebileceğini.
A.Bayındır: Elbette ki,
Y.Şenol: Yani bugün saatin olmadığı bir durumda yine herkesin,
A.Bayındır: Hayır, “bugün saat var” dediğiniz zaman da bu problem çözülmüyor. Mesela bu sabah ben camiiye gitmek için, acaba bir-iki birşey okuyup öyle mi gidebilirim diye bir takvime baktım, a hemen çıktım. Hergün değişiyor.
Y.Şenol: Takvimi olanlar belki onu ayarlayabilir belki.
A.Bayındır: Ama benim evimde takvim olmak zorunda değil Bir. Benim saatim olması gerekmez İki. Saatimin doğru gösterdiğini nereden biliyorum Üç. Tromso’ya gittiğimizde, ellerinde birer takvim ile namazları belirliyorlardı. O sizin Belgesel Filmlerde gördüğünüz Geyiklerle yaşayan bir grup var Dağ Bölgesi’nde “Sami”ler diyorlar. Orada ben dedim ki; “Peki hadi şimdi siz burada Takvim vs. var, bu Samiler müslüman olsa ne yapacaklar, nasıl namaz kılacaklar? Onların içerisinde bir tane müslüman olsa nasıl namaz kılacak?
Dolayısıyla Cenab-ı Hakk’ın koyduğu prensipler, dünyanın her yerinde herkes için geçerli prensiplerdir saati olsun olmasın, saatin doğruluğu-yanlışlığı! takviminin olması mı gerekiyor öyle birşey olur mu? İşte Hûd Suresi 11.114. Ayette de diyor ki Allah’u Teala;
Hûd Suresi 11:114. Ayet; “Ve ekımis salâte tarafeyin nehâri ve zulefen minel leyl, innel hasenâti yuzhibnes seyyiât, zâlike zikrâ liz zâkirîn”.
“Ve ekımis salâte tarafeyin nehâr – namazı gündüzün iki bölümünde kıl”
Gündüzün, güneşin doğuşuyla batışı arasında vakit olduğunu öğrendik mi? O zaman o gündüz bölümünlerine hiç girmeyeceğim.
“Ekımis salâh – namaz kıl” bu bir emir, farz. Gündüzün iki bölümünde kıl. O zaman gündüz kaç namaz kılmak gerekiyormuş farz olarak? İki tane. Ondan sonra da dedi ki;
“ve zulefen minel leyl – gecenin de yakın bölümlerinde namaz kıl” diyor.
Gecenin nereye yakın bölümü olur? Başka yakın olacak birşey yok ki! Bir gece var, bir de gündüz var Yirmidört saat içerisinde. Gecenin yakın olacağı bir tek varlık var, o da gündüz. Üçüncü bir varlık yok ki! O zaman, gecenin gündüze yakın bölümlerinde namaz kıl demiş oluyor. Gündüze yakınlığını nasıl anlayacaksınız? Ancak aydınlık ile anlarsınız; işte akşam güneş batar. Güneş battıktan sonra, orada ufukta aydınlık devam eder, güneşin batmasından havanın iyice kararmasına kadar bir. Tanyeri ağarmasından, güneşin doğmasına kadar İki. Tamam bu İki bölüm. Üçüncü bölüm hangisi? Çünkü hava karardı mı, tanyeri ağarana kadar bir defa gündüze yakınlığının hiçbir işareti yok. En karanlık dönem! Onu nasıl anlayacağız?
Şimdi, o zaman da öbür ayete bakıyoruz.
Isrâ Suresi 17:78. Ayeti; “Ekımis salâte li dulûkiş şemsi ilâ ğasekıl leyli ve kur’ânel fecr, inne kur’ânel fecri kâne meşhûdâ”
“Ekımis salâte li dulûkiş şemsi ilâ ğasekıl leyl – güneşin batıya kaymasından hava kararıncaya kadar namazınızı kılın” diyor. Hava kararması.
“Ğasekıl leyl – gece yarısı” demektir, “nısfıl leyl” denen şeydir. Yani, “nısfıl leyl” olana kadar namazını kıl diyor. Hava kararıncaya kadar kıl. Hava karardı mı bitti. Mesela Felâk Suresi’nde de;
“Ve min şerri ğâsikın izâ vekab – bastırdığı zaman karanlığın şerrinden sana sığırım” (Felâk Suresi 113:3) diye Cenab-ı Hakk’a hergün sığındımızı ifade ediyoruz.
Ondan sonra da diyor ki;
“ve kur’ânel fecr – fecrin kur’ânın da da namazını kıl”
“Fecrin Kur’ân’ı – tanyerinin ağarmasından itibaren “karağ – cem’a” manasına “Kur’a – toplaşma, toplanma” manasında” yani tanyeri ağardığı zaman ışıklar, sürekli artıyor artıyor, sürekli toplanıyor toplanıyor; bu toplanma ne zaman bitiyor? Gündüz başlayıncaya kadar! O zaman bunun tamamı kaç vakit olur?
Çünkü “Kur’ânel fecrde namaz kıl – toplanma zamanında namaz kıl” diyor. Orada ancak Bir namaz kılabilirsin. Öyleyse diğer İki namaz, hava kararıncaya kadar olması lazım. Çünkü “Zulef kelimesi, Zulfe’nin çoğulu en az Üç eder”. Farz’da da en aza itibar edilir. Çünkü farz, enaz’a şey eder. Birisine “kalk bana su getir” dediğiniz zaman, gider su getirirse, o görev yerine getirilmiş olur. O sizin emriniz gereği, bir bardak daha getirmesi gerekir mi? Hah “en az ile farz görevi yerine getirilir”. Burada enaz – Üç’tür. Öyleyse gece Üç namaz vardır. Gündüz de İki namaz vardır.
O “Gecenin Üçü” de akşam, yatsı ve sabah namazıdır. O zaman akşam ile yatsı, gecenin Birinci bölümünde kılınması gereken namaz. Sabah, gecenin üçüncü bölümünde kılınması gereken namazdır. Ortada kalan “Vasatul leyl” dediğimiz yer de namazın farz olmadığı bölümlerdir. Orada da kılınacak namaz var, o da teheccüd! Onu da Allah’u Teala Peygamber (s.a.v.)’imize diyor ki;
“Ve minel leyli fe tehecced bihi nâfiletel lek (Isrâ Suresi 17:79)
“Bihi”deki zamir, “ekımis salât – namaz kıl”a gider. “Namaz kılmak için o yatağından ayrıl, uykuya kalk gece, sana mahsus bir emir olmak üzere”. Peygamberimize farz!
Bizim için de Peygamberimiz (s.a.v.) diyor ki; “Farz namazlardan sonra, en önemli namaz teheccüddür”.
Y.Şenol: Bir önceki Ayet’e dönebilir miyiz? “İlâ ğasekıl leyl” deki “ilâ”; klasik soru olması için soruyorum.
A.Bayındır: “gayemukayye” dahil mi değil mi?
53.20dk. kendi aralarında konuşmalar var, soruların hepsini toparlayıp Y.Şenol diye yazdım.
Y.Şenol: Dahil midir değil midir? Son vakit için’i de kapsar mı, yoksa son vaktin başlaması ile biter mi? Abdest ayetinde olduğu gibi yani, “dirseklere kadar mı, yoksa dirsekler de dahil yıkanır mı?” Ayakları yıkarken, “ayak topuk kemiklerine kadar mı, yoksa topuk kemikleri de dahil mi yıkanır?” yani burada hangisidir?
Bir Katılımcı: Oruç da olduğu gibi var mı, “ilel leyli” gibi mi yoksa?
A.Bayındır: Evet bazen “mâ” manasına da gelebiliyor bazen.
Şimdi eğer “gece de kılabilirsiniz” deseydi o zaman, “ilâ ğasekıl leyl” in hiç bir anlamı olmazdı ve “Kur’ânel fecr” demenin de bir anlamı olmazdı.
Y.Şenol: Yok, “Kur’ânel fecr”e kadar olduğu anlaşılabilir belki, o zaman ayrı çünkü.
A.Bayındır: Tabi şimdi biz burada bir sürü mantık oyunu yapabiliriz bu soruya. Önemli olan Kur’an’ı Kerim buna ne cevap veriyor? Esas olan o. Biz ona göre cevap verelim. Yani tabi ki Allah’u Teala, insanların zihninde bu sorular olacağını gayet iyi biliyor. Esas olan Kur’an bu konuda ne cevap veriyor? Yani;
“ilâ ğasekıl leyl – hava kararıncaya kadar” dendiği zaman, o “kadar” her ne kadar dilde o dahil olmasa bile. Fakat şu olabilir mesela, adama dersin ki; “İzmit’e git de gel”. İzmit’in içine girer değil mi? Herhalde İzmit’in il sınırından geri dönecek değil, İzmit’in içine girer hatta İzmit’in her tarafını da dolaşabilir ve geri de gelir. O zaman bu manada mı acaba “ğasekıl leyl”?
Bir Katılımcı: Yoksa şu manada mı?
Y.Şenol: İsrâ Suresinin ilk ayeti ndeki “min ilâ” var ya
Isrâ Suresi 17:1. Ayeti; “Subhânellezi esrâ bi abdihi leylem minel mescidil harâmi ilel mescidil aksallezi bâraknâ havlehû li nuriyehû min âyâtinâ, innehû huves semiul besıyr”
“min” var ya, “ilel mescidil aksa” yani oraya kadar gidip gelmek mi yoksa “oraya da” gitmek mi?
Bir Katılımcı: Yoksa şu manada mı? Sınavlarda olduğu gibi “son başvuru günü Cuma mı yoksa Cuma’ya kadar mı” gibi yani sınavlarda oluyor ya.
A.Bayındır: “Cuma’ya kadar” dediğin zaman, “Cuma günü dahildir” ona.
Bir Katılımcı: “Cuma’ya kadar” ne demek? Perşembe günü son bulur anlaşılabilir.
Y.Şenol: Evet anlaşılabilir. Cuma’ya kadar deyince, dahil olmayabilir.
A.Bayındır: Dolayısıyla tabii bu önemli bir soru. Şimdi birisi der ki az önce söylediğimiz gibi; “Cuma’ya kadar” demek, “Cuma dahil”dir der; Biri de “değildir” der. Ve bu işin içinden çıkamazsın. O zaman önemli olan bu konuda Allah’u Teala ne diyor? Asıl mesele o!
Cenab-ı Hakk hiç bir soruyu cevapsız bırakmamıştır Kur’an’ı Kerim’de. Nûr Suresi 58. Ayetini açalım. Müslümanlar, bu soruların cevaplarını Kur’an’dan bulmayı alışkanlık haline getirseler, bütün problemlerimiz çözülür. 24. Sure, 58. Ayet ve 356. Sayfa. Burada Allah’u Teala diyor ki;
Nûr Suresi 24:58. Ayet; “Yâ eyyuhellezîne âmenû li yeste’zinkumullezîne meleket eymânukum vellezîne lem yeblugûl hulume minkum selâse merrât, min kabli salâtil fecri, ve hînetedaûne siyâbekum minez zahîrat, ve min ba’di salâtil ışâi, selâsu avrâtin lekum, leyse aleykum ve lâ aleyhim cunâhun ba’de hunn, tavvâfûne aleykum ba’dukum alâ ba’d, kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyât, vallâhu alîmun hakîm”.
“Yâ eyyuhellezîne âmenû li yeste’zinkumullezîne meleket eymânukum vellezîne lem yeblugûl hulume minkum selâse merrâh – yönetiminiz altında bulunan esirler ki ev hizmetlerinde bulunuyorlar ve sizin bluğa ermemiş olan çocuklarınız, Üç vakitte sizden izin alsınlar”;
“min kabli salâtil fecr – sabah namazından önce”,
“ve hînetedaûne siyâbekum minez zahîrah – öğlen de elbiselerinizi çıkardığınız zaman”,
Bizim bu bölgelerde pek yaygın değildir ama Araplar, öğle vaktinde “kaylule – uyku” denen bir uyku uyurlar. Biz de yapsak hani bize de adet haline gelse, o insanın sağlığı açısından o kadar faydalı birşey ki ve günün tamamının dolu dolu geçmesine sebep oluyor. Bizim buralarda adet olmamış. Bu Ayet, onu buraya koyduğuna göre demek ki bu, yerel değil evrensel bir hususdur. Evet fıtri bir olaydır. Öğle vakti bir On dakika bile hafifçe uyusanız, ondan sonra rahat edersiniz. Ondan dolayı dikkat ederseniz bizim hep öğleden sonrayı yarı uykulu yarı uyanık geçiririz.
Bir Katılımcı: Yani verim düşüyor öğleden sonra.
A.Bayındır: Verim düşüyor. Mesela burada ben size bir hatıra söyleyim. Vehbi Koç sürekli buna çok dikkat ederdi. Mutlaka hergün bu “kaylule” denen uykuyu uyurdu ve bunu da şöyle söylerdi; “Bana bunu İsmet İnönü tavsiye etti. O gün bu gün hergün mutlaka uyurum” dedi. Hatta bir kere Avrupa’nın bir şehrinde tren ile bir yerden bir yere gideceklermiş. Kaylule zamanı gelmiş uyuyacak yer yok. Onu bir sedyeye koymuşlar götürmüşler revirde biraz uyutmuşlar. Yani orada bile uyumuş ve şöyle diyor du; “Benim müdürlerimin hepsinin odasının arkasında mutlaka bir uyku yeri vardır. Yani bir sedir koydururum, öğleyin de uyumalarını isterim. Çünkü bu verimi müthiş bir biçimde artırıyor”. Fıtrat gereği bu. O cahiliye döneminde de Araplar yapıyordu, bugün de yapıyorlar. Araplara gidin bakın, öğle vaktinde dükkanlar hep kapalıdır.
Evet ondan sonra da diyor ki Ayet-i Kerime; “Sabah namazından önce, öğleyin de elbiselerinizi çıkardığınız zaman”,
“ve min ba’di salâtil ışâi – ve yatsı namazından sonra”,
“selâsu avrâtin lekum – sizin çıplak olabileceğiniz Üç vakittir bu”
Yani birileri yanınıza girdiği zaman utanabilirsiniz. Çünkü kendi odanızdasınız, sere-serpe yatabilirsiniz. Bir de o sıcak Arap bölgeyi düşünün, orada yatarken adam kendisini son derece rahat hissetmesi lazım uyuyabilmesi için.
Şimdi şurada bir şekil yapılmış.
01.00.10 dk. Sn.Bayındır, bilgisayarındaki şekil üzerine konuşuyor.
Güneş batmış şurada, yatsı namazı şurada kılınıyor. Yatsı’dan sonra, sabah namazı da şurada kılınıyor sabah’dan önce. O zaman öyle bir vakit olması gerekiyor ki; bu vakit yatsıdan sonra ve sabah namazından önce olması lazım. Eğer yatsı namazını siz sabah namazına kadar uzatırsanız, (yani yatsı namazını normal vakti sabahleyin tanyerinin ağarması ile bitiyor ise eğer) “yatsıdan sonra sabahdan önce” diye bir vakit olur mu? Ve de insanların elbiselerini çıkardığı bir vakit!
Bak mesela Allah (c.c.) burada deseydi ki;
“min ba’di ışâi” deseydi, onu bir vakit olarak alırdınız. “Yatsı vaktinden sonra” ya da “ışâi” denen bir vakitten sonra derdiniz ya da Arapların “Atame – Akşam üzeri hayvanları sağdıkları hava kararıncaya kadar” dedikleri bir vakit vardır. “O atameden sonra” deseydi, namazın vakti anlaşılmazdı orada yani sabah’a kadar devam ederdi. Ama diyor ki;
“ve min ba’di salâtil ışâi – yatsı namazından sonra” diyor, ondan sonra da;
“min kabli salâtil fecr – sabah namazından önce”,
O zaman bu öyle bir vakit ki; Yatsı namazı ile sabah namazı arasında, namaz kılınmayan bir vakit var demek ki değil mi? o zaman o “ilâ” ile “ilâ ğasakıl leyl” sabah kadar devam ediyor mu etmiyor mu diye bir tartışma yapılabilir mi bu şartlar altında? Yapılamaz! Bitti!
Demek ki yatsı namazının bittiği bir an var. Yatsı namazından sonra dediğine göre Allah’u Teala.
Y.Şenol: Yatsı’nın girişi, girişinden sonra yani yatsı vaktinin girmesiyle birlikte, yani ondan sonra.
A.Bayındır:
“ve min ba’di salâtil ışâi – yatsı namazından sonra”
Y.Şenol: Yani yatsı namazından sonra. Girdi ama o an kılmazsın da daha sonra kılarsın. Ama o saatten sonra yasak başlıyor.
A.Bayındır: Yani herhalde öyle bir anlam verilemez bu Ayet-i Kerime’ye.
Y.Şenol: şeye göre sabahın “min kabli salâtil fecr” yani kılınmasına kadar. Yani o vakitte hemen kılmayabilir adam, ta güneşin doğuşuna kadar geciktirebilir. “Vaktin girmesi, vaktin çıkması”
A.Bayındır: “min kabli salâtil fecr” dendiği zaman, tabi ki adam güneş doğana kadar sabah namazını kılabilir. Çünkü sabah namazının vakti o “kur’ânel fecr” denen, tanyeri ışıklarının toplanılıp (böyle bir havuz gibi yığılıyor) gündüz olmasıyla birlikte sanki o havuz boşalmış oluyor. O bir vakit, başı ve sonu var.
Şimdi burada “min kabli salâtil fecr” dendiği zaman, adam sabah namazına kalkmadan önce yatağında yatıyordur. Dolayısıyla o şeye kadar da uzayabilir. Çünkü henüz sabah namazına henüz kalkmamışsa, yatağında yatıyordur ve o giyimi-kuşamı ona göredir. Ama “yatsı namazından sonra” ifadesi farklı birşey.
“ve min ba’di salâtil ışâi – yatsı namazından sonra” dediğiniz zaman, burada yatsı namazını artık kılmışsındır. Ve ondan sonra da diyor ki;
“selâsu avrâtin lekum – sizin elbisesiz olabileceğiniz üç vakittir”. Diyor.
Yani namazını kılmış ve elbiselerini çıkarmış.
Y.Şenol: Mesela ezan okundu yatsı namazı için, camiye çağrıldılar ama vaktin çıkmasına daha Kırk – Kırkbeş dakika zaman olduğunu düşünelim. Yatsı kılındı bitti, yasak hemen mi başlayacak yoksa vaktin çıkmasını mı bekleyecek? O ayırımı soruyorum ben. Namaz kılınmıştı işte yasak hemen başlar orada!
A.Bayındır: Burada adam namazını kıldı ise, yatsı namazını kıldıysa. Yatsı namazını kılmadıysa mesela hadisi şeriflerde vardır “Yatsı namazından önce uyumak mekruhtur” diye. Çünkü yatsı namazı çok çabuk geçer. Yatsı namazından önce uyumak mekruh olacağına göre adam o arada yatsı namazını kılmadan uyursa, zaten giyimini-kuşamını hemen kalkıp namaz kılacak şekilde ayarlamıştır. Ama yatsı namazını kılmış da odasına çekilmiş ise bu adam, yatsı namazı vakti çıkmamış bile olsa artık onun odasına girilmez.
Y.Şenol: Yani “yatsın” namazı işte.
A.Bayındır: Ama şu anda bizim şeyimiz o değil. Şuanda bizim üzerinde durduğumuz konu o değil ama bunun son vaktiyle öbürün ilk vaktini esas alacaksın ki bu konu anlaşılabilsin. Yani öyle bir vakit var ki, o vakit; yatsı namazının kılınmasından sonraki vakittir.
(Yani en son kılan adama göre düşüneceksin, sabah namazını da ilk vakitte kılan kişiye göre düşüneceksin, ondan önce bir vakit var).
Ve bu vakit öyle bir vakit ki; elbisenizi çıkartmış olabileceğiniz vakittir. Yani dinlenme vaktidir. Öyle ise “yatsı vakti, sabah namazına kadar uzar” denebilir mi? Asıl mesele bu!
Y.Şenol: Bugün için konuşsak mesela, bugün On’a çeyrek kala ezan okunuyor diyelim. O anda camiilerde Beş dakika içinde farz’a durulur, “yasak başlar ama namazını kılan Oniki’de de kılar, Bir’de de kılar” desek olmuyor mu? Ama yasak başlamıştır “izin isteme yasağı”. Çünkü yatsı namazı oldu.
A.Bayındır: Ya kardeşim, “izin isteme yasağı”
Y.Şenol: Bunu direk namaz vaktiyle mi birleştirmek gerekiyor?
A.Bayındır: Bununla bir alakası var mı “izin isteme yasağı”nın?
“İzin isteme yasağı”; sen odanda iken yani sen kendi yatak odandasın, o odaya girerken çocuklar ve esirlerin izin istemesi. Yoksa sen o yatak odasına girmemişsen, isterse gece olsun farketmez! İşte Peygamberimiz (s.a.v.) ile birlikte oturup sabaha kadar Kur’an mütalaa ediyorlar. Orada girme yasağı olmaz.
Bak diyor ki; “Üç kere izin istesinler”. Niye? Çünkü sen kendi yatak odandasın. Yatak odanda değilsen orada izin isteme diye birşey olmaz ki! Herkesin ortaklaşa yaşadığı bir yerdesiniz. O zaman sen kendi yatak odandasın ve esirler var, çocuklar var. Onlar bakacaklar, yatsı namazının kılındıktan sonraki vakit ise mutlaka kapıyı çalacaklar ve senin orada toparlanman gerekebilir. Ama yatsı vakti henüz bitmemiş ise izin almadan da girebilir küçük çocuklar dediği ve orada anlatılan hizmette bulunan insanlar. Ama onun dışında evin ortaklaşa kullanılan mesela evin salonundasınız, izin istemeye gerek yok.
1.07.41dk. konuşmacı duyulmuyor
A.Bayındır: Tabi tabi. Ama çocuk değilse, bluğa ermişse her zaman yanınıza girerken Yirmidört saat hangi saatte olursa olsun yanınıza girerse izin almak zorunda. O da 59. Ayet.
Zaten şu anda bizim için önemli olan o. Biz öbür kısımlar üzerinde durmuyoruz.
Yatsı namazının bitimi ile sabah namazının başlangıcı arasında, insanların soyunuk olabildikleri, uyudukları, dinlendikleri bir vakit var. Öyle ise Ayeti-i Kerime’deki “ilâ ğasekıl leyl” havanın kararmasına kadar olan kısım. Bu, yatsıdan sonraki vakitin ne zaman başladığını gösteriyor.
“Hava kararıncaya kadar” diyor. Hava karardı mı işte,
Isrâ Suresi 17:78. Ayeti; “Ekımis salâte li dulûkiş şemsi ilâ ğasekıl leyli ve kur’ânel fecr, inne kur’ânel fecri kâne meşhûdâ”
“Ekımis salâte – namazı kıl”
“li dulûkiş şems – güneşin batıya kayma vaktinde”
ondan sonra ne zamana kadar?
“ilâ ğasekıl leyl – hava kararıncaya”
Havanın tamamen kararması da Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde belirtiliyor işte;
01.09.00 dk. Okunan arapçayı anlamıyorum.
? “ – Yıldızlar tümüyle gözükmeye başlıyor.”
O saatte Astronomlar yıldız gözlemi yaparlar. Yıldız gözlemi o saatte başlar. İşte o Astronomlara göre güneşin ufkun Onsekiz derece altında olduğu zamandır. Ve şu anda Türkiye’de Yatsı Ezanı o saatte okunur. Vakit çıkmışken. Yatsı vaktinin çıktığı anda Yatsı Ezanı okunur şuanda Türkiye’de bütün bu Ayetlere göre. “Türkiye Gazetesi Takvimi” vardır ki, o ondan da Yirmi dakika sonra okur. Arap ülkelerinde de daha erken ezan okunmaz da daha geç okunabilir, ondan çok emin değilim. Ama Onsekiz derecenin altında değil oralarda da.
01.10.05dk. bayan katılımcı duyulmuyor.
A.Bayındır: Tamam şimdi hadislere geliyoruz. Hadisler Kur’an’dan ayrı olmaz ki. Zaten az önce okuduk;
Rûm Suresi 30:17. Ayeti; “Fe subhânellâhi hıyne tumsûne ve hıyne tusbihûn”
“Fe subhânellâhi hıyne tumsûn – akşam üzeri olduğu zaman”
“ve hıyne tusbihûn – sabaha girdiğiniz zaman”
İşte hava, asıl karanlık başladığı vakit Türkçede “akşam” denmez, “gece”denir. O “gece” denen vakit, artık dinlenme vaktidir. O vakitte yatsının vakti bitmiş, sabah namazının vakti başlamış olur. Aynı şekilde;
“tarafeyin nehâri – güneşin doğmasından” (Hud Suresi 11:114) , işte öbür ayette de;
“dulûkiş şems” (Isrâ Suresi 17:78)
Yani, gündüzün iki bölümünün ilk başlangıç vakti “dulûkiş şems – güneşin bulunduğunuz meridyenden batıya kaydığı an”, yani tam tepe noktasından batıya kaydığı an. Güneşin doğmasından o ana kadar da farz namaz yok. Yani güneşin doğmasından o ana kadar farz namaz kılınacağını söyleyen birisini hiç duydunuz mu şimdiye kadar? E peki o Ayet ne ise, bu Ayet de o! Yani aynı ayet içerisinde bu, ikinci bir ayette değil ki!
Isrâ Suresi 17:78. Ayeti; “Ekımis salâte li dulûkiş şemsi ilâ ğasekıl leyli ve kur’ânel fecr, inne kur’ânel fecri kâne meşhûdâ”
“Ekımis salâte li dulûkiş şems – güneşin batıya kaydığı vakit namazı kıl” diyor.
Şimdi ben onun şeyini de gösteriyim size. O “dulûkiş şems” kısmını almamışım. Sadece yatsı konusuyla ilgili olduğu için onu almamışım.
“Güneşin batıya kaydığı vakit namaza başla” diyor. Bu öğlen vakti. İki tane namaz kılacaksın diyor.
1.12.10dk. katılımcı net anlaşılamıyor.
Sn. Bayındır, bilgisayarındaki şema üzerinden konuşuyor.
Şu gündüz, burada bu yapılmış. Şurada da izin alınması gereken “öğle uykusu vakti” var.
01.12.40 dk. Y.Şenol tam duyulamıyor
A.Bayındır: orada, “hıyyâti”
“ve hînetedaûne siyâbeku – öğle vakti”
Orada “salât” kelimesi geçmiyor, dikkat ediyor musun! “ınde salâtul zuhr” demiyor orada! “Öğle üzeri” çünkü birisi namaz vakti olmadan yatar, birisi
Y.Şenol: Bu (sanırım şemayı gösteriyor) şekilde doğru olmayabilir. Biraz daha şey başlayabilir.
A.Bayındır: Yok buradaki çizim önemli değil. Bu Mehmet Türkmen beyin kendi tasarısıyla yaptığı çizimdir. Kendisine burada teşekkür ediyoruz.
Y.Şenol: Yani namaza endeksli değil.
A.Bayındır: Öğlen uykusu, namaza endeksli değil. Yani birisi, öğle ezanı okunmadan uyur, birisi başka zaman uyur. Onun için orada “salâtil zuhr” kelimesi geçmiyor ama “salât” kelimesi, Allah’u Teala hiçbir şeyi eksik bırakmamış gerçekten. Yani Allah (c.c.)’ın kelamı böyle olur işte, herşeyiyle mükemmel!
İşte burada mesela, “zeval vakti” diye işaretlemiş Mehmet bey, “dulûkiş şems” bu güneş ortadan Batıya doğru kayıyor, şurada öğle namazı başlıyor.
Geliyorsunuz diyelim şurada ikindi vakti oluyor. Şu güneş batana kadar gündüzün mesela Birinci bölümü bu. İkinci bölümü şurası. Üçüncü bölümü burası. Bu Üç bölümde, İki tane namaz kılıyorsunuz. Gündüz Üç bölüm var ama İki namaz kılıyorsunuz. Peki gecenin de Üç bölümü var! Orada Üç namaz kılıyorsunuz. Onun için o Üç namazı; Akşamı Birinci bölümü yerleştiriyorsunuz, o yüzden akşam ile yatsı namazının birleştirilmesinin sebebi de o aslında. Ama akşam güneş battığı zaman, Batı ufkunda bir kırmızılık oluşur. O kırmızılık kaybolunca, ilk büyük yıldızlar çıkmaya başlar (Hadisde de o var). O ilk büyük yıldızlar çıkmaya başladığı zaman “Yatsı vakti” girmiştir artık.
Bütün yıldızlar ortaya çıktığı zaman da “Yatsı vakti” bitmiştir, gece başlamıştır.
01.15.05dk. katılımcı konuşuyor ama başlangıcı duyulamıyor
Bir Katılımcı: … “gün doğumu” ve “gün batımı” gibi bu kavramları ifade ederken de şey yaptığımız zaman karışıyor. Mesela gündüz güneş doğmuyor, biz güneşe doğuyoruz. Yani bunlar bir yerde zihinlerde bazı şeyleri karıştırıyor gibi geliyor bana.
A.Bayındır: Evet Mustafa bey ile beraberdik o Kutup Bölgesindeki çalışmalarda. Orada biz şaşırarak, yani daha önce hiç aklımıza gelmiyor bu Ayetleri defalarca okuyup millete anlatıyoruz ama aklımıza gelmiyor. Şaşırarak şunu görmüştük;
Farz namazlarının vakitlerini Allah’u Teala anlatırken, bir tek yerde “güneş – şems” kelimesinden bahsediyor. O da;
“dulûkiş şems – güneşin, bulunduğumuz meridyenden Batıya kayması” (Isrâ Suresi 17:78)
Biz işte orada, (o filmi şimdi burada maalesef çalıştıramadık, o program yokmuş demekki burada, önceden de hazırlığını yapmamışız), o filmi size gösterebilseydik siz de çok net görürdünüz; güneş, ufkun altında olmasına rağmen zaten gündüz. Hiç kimse oraya başka bir isim vermez, tümüyle gündüz ama güneşin doğuşunu, güneş olarak göremiyorsunuz aydınlık olarak görüyorsunuz başka Ayette. Fakat güneşin meridyen geçişini, o güneşin böyle bir daire gibi büyükçe bir aydınlık bırakıyor ufukta, çok büyük bir aydınlık bırakıyor, o aydınlığın Batıya kaydığını çok net görüyorsunuz gözünüzle.
1.16.55 dk. katılımcılarla üst üste konuşma var.
A.Bayındır: o var da şimdi konu değişmesin diye şey yapmıyorum. biz öğlen vaktinden bahsetmiyoruz. Konu tamamen değişir.
Onu çok net görüyorsunuz, bir tek orada Allah (c.c.) “güneş” kelimesinden bahsetmiş “Dulûkiş şems”, o da dünyanın neresi olursa olsun, her gün orada bir tespit ediliyor. Orada hiçbir sıkıntı yok.
Burada şunu söylemek istiyoruz. Bakın, şu güneşin doğmasından “zeval vakti”ne kadar namazın kılınmayacağı konusunda herkes ittifak halinde. E aynı Ayet! Yani “Dulûkiş şems’den ğasekul leyl’e kadar kıl” diyor Ayet, bir de “Kur’ânel fecr’de kıl” diyor e tamam işte!
O gündüzün başlangıcı ile güneşin meridyen geçişi arasındaki vakitten namazın olmadığı da o Ayetten ortaya çıkıyor. Havanın kararmasından tan yerinin ağarmasına kadar namaz olmadığı da o Ayetten ortaya çıkıyor.
E şimdi siz tutun, Ayet’in bir kısmını hep uygulayın ittifak ile öbür kısmını uygulamayın. Yani bunun bir mantıki gerekçesi yok! Evet şimdi hadislere bakacağız.
1.18.13dk. konuşmacı duyulmuyor.
A.Bayındır: Evet bu çok ciddi bir problem gerçekten. İnşallah yani ümit ederiz ki, İstanbul Uleması toplaşır ama bunu böyle bir-iki toplantıda bir-iki günde de anlatabileceğimizi zannetmiyorum. Birkaç gün sürecek toplantılar olması lazım. Yani şuarada hiçbirininiz birşey söylemiyor ama ulemâ ile beraber olsak, bir sürü büyük kitaplar getirecekler. Buradaki arkadaşlar ses çıkartmıyorlar çünkü yıllardır bunlarla meseleyi tartışıyoruz ilk defa değil.
Bir Katılımcı: Bir de konu da çok geniş. Gördüğümüz gibi bir kavram üzerinde ne kadar durmak gerekiyor yani.
A.Bayındır: Bir de asırlardır ihmal edilmiş kavramlar bunlar. Yani yeni şey değil ki.
Evet şimdi bundan sonra bunu biraz fazla erken koymuşuz da, hah şu hadis;
Cebrail (a.s.)’ın Kabe’de Peygamberimiz (s.a.v.)’e namaz kıldırdığına dair hadis var. Yani iki gün beş vakit namazı kıldırmış. Bak şimdi şu hadisi size okuyum;
“Cebrail (a.s.) Kabe’nin yanında bana iki kere imamlık yaptı. Birincisinde, Öğle namazını gölgeler bir ayakkabı bağı kadar kısa iken kıldırdı.” Yani güneş Batı’ya kaymış. “Bir ayakkabı bağı kadar” yani güneş tepede olduğu için az bir gölge var.
“Sonra her şeyin gölgesinin kendi boyu kadar olduğu zaman İkindiyi kıldırdı. Güneşin battığı Oruçlunun iftar ettiği saatte Akşam namazını kıldırdı.” Bak Peygamberimiz (s.a.v.) öyle bir kelime kullanıyor ki, “Oruçlunun iftar ettiği, güneşin battığı”. Bu da çok önemli Peygamber Sözü olduğunu gösteriyor. Güneşin battığı o bölge için, oruçlunun iftar ettiği gece”
01.20.03 dk. Okunan aparçayı anlamıyorum.
“? summetil leyl” yani Kutup Bölgesi için de geçerli Peygamberimizin (s.a.v.) bu sözü tamam mı? Yani bu incelikler hemen şey yapıyor. Diyorsunuz “işte Peygamber bu!” ondan sonra;
“Kırmızılığın kaybolduğu saatte de Yatsıyı kıldırdı.” Çünkü güneşin battığı yerde bir kırmızı aydınlık olur.
Evet şimdi Mithat bey ve oğlu onun resmini yapmıştı biraz sonra onu gösteririz inşaallah.
“Sabah namazı da tan yerinin ağardığı, oruç tutana yemenin-içmenin yasak olduğu saatte kıldırdı”. Sabah namazını, tan yerinin ağardığı, bak oruçluya yemenin-içmenin yasak olduğu saatte. Onun için;
“? 01.20.50dk. hattâl .. minel fecr – yani o siyah iplik beyaz iplikten ayrılıncaya kadar”
“Cebrail (a.s.) ikinci kez imamlık yaptığında, Öğle namazını dünkü İkindi vaktinde kıldırdı” diyor. Birgün önce İkindiyi kıldırdığı vakitte, birgün sonra Öğle namazını kıldırıyor. Bu, vakitler arasında geçişin olduğunu gösteriyor mu Cebrail (a.s.)’ın kıldırdığını. Peygamberimiz (s.a.v.) boşuna Öğle ile İkindiyi birleştirmiyor!
“İkindiyi, herşeyin gölgesinin kendinin iki katı olduğu vakitte kıldırdı. Sonra Akşam namazını ilkgünkü vaktinde kıldırdı. Yatsı namazını gecenin üçtebiri geçmekte olduğu sırada kıldırdı.” Bakın o ifade;
“? 01.21.34dk. hıynâltul leyl – gecenin üçtebiri geçmekte olduğu sırada”
Bakın, üçte birini en başta şey yaptık ya, yani “ğasekıl leyl”in öncesinde kıldırılmış. Yani gecenin yarısı başlamadan önce hava kararmadan önce kıldırmış.
Yani birincisinde Yatsının ilk vaktinde kıldırmış, ikincisinde Yatsının son vaktinde kıldırmış. Zaten geliyor devamı;
“Sabah namazını da ortalık aydınlandığı sırada kıldırdı.”
Yani önce ilk “oruçlunun yemesi-içmesi haram olan ilk vaktinde kıldırmış, sonra güneş doğmaya yakın bir vakitte kıldırmış,
“Sonra Cebrail (a.s.) bana döndü ve dedi ki; “Ya Muhammed bu senden önceki Peygamberlerin ibadet vaktidir.”
Peygamberimizden önceki Peygamberler ne yapıyormuş? Namazı bu vakitlerde kılıyormuş. Çünkü onlarda da namaz var.
A.Bayındır: onu aynı vakitte kıldırmış. Akşam namazı çok çabuk geçiyor ondan.
Y.Şenol: Yok yok, onu da yatsı ile birleştirebilseydi yani.
A.Bayındır: Onu geciktirsen kazaya kalır çünkü. Çok az vakti var akşamın yatsı ile arasında.
Y.Şenol: Yatsı girinceye kadar geciktirmemiş o zaman. Öğleni ikindiye geciktirmiş.
A.Bayındır: Geciktirmemiş. Onu oraya kadar götürse, kazaya kalır. Hani akşam namazının vakti, akşam ile yatsı arasındaki vakitin yarısı kadar. Yani güneş batmasından akşam namazının bitmesine
Y.Şenol: Aynı şey öğle için de geçerli değil mi?
A.Bayındır: Yok öyle değil, orada bir geçiş var. Aslında akşam ile yatsıyı da birleştirebiliyor zaman zaman evet.
Y.Şenol: Ama burada yapmamış.
“Sonra Cebrail (a.s.) bana döndü ve dedi ki; “Ya Muhammed bu senden önceki Peygamberlerin ibadet vaktidir.”
Mesela bundan dolayı İmam Şafi, akşam namazının geciktirilmesini hiç kabul etmez. Hatta mesela bizim köyde şöyle bir şey söylerler, sizin köylerde de söylerler. Derler ki; “Akşam namazı çabuk geçer, at kuyruğunu sallayıncaya kadar geçer” derler.
“İbadet vakti bu iki vakitin arasıdır” diyor. Başını ve sonunu bildiriyor.
Bakın yatsı için, “bu iki vakitin” dediği, birinci gün ne yaptı? Batı’da kırmızılık kaybolduğu vakit kıldı. İkinci gün, gecenin ilk üçte birlik vakti biterken kıldırdı. “Bu iki vakitin arasıdır” dendiği zaman, ondan sonra kılınır mı? Kılınmaz! Ondan sonra kılınmıyorsa, işte bak “ğasekul leyl” Ayet-i Kerime ile hadis tam tamına örtüştü mü? Bu hadisi ben Tirmizi’den almışım ama bu hadis, diğer hadis kitaplarında da var.
Bir Katılımcı: Çok meşhur.
A.Bayındır: Meşhur bir hadis.
01.24.39dk. katılımcılar arasında konuşma var anlaşılmıyor.
A.Bayındır: Farklı rivayetleri var ama bu şekilde detaylı yok.
Y.Şenol: “Zor olmasaydı ümmetime “İsha Namazını” gecenin son üçte birinde kılınmasını emrederdim”. Hadisi var mı?
A.Bayındır. Tabi var.
01.24.54dk. hadisin arapçası okunuyor. Anlamıyorum.
A.Bayındır:
“?..” – son üçte bir değil o. O “son üçte bir” kelimesi yanlış. “Üçte birin sonunda” olması gerekiyor. Orada bir yanlışlık var. Yani az önceki hadisde okuduk ya; o zor oluyor. Üçte birin sonunda, yani Cebrail (a.s.) ikinci günü kıldırdığı vakitte kılmalarını emrederdim.
Niye zor oluyor? Bak köy yerinde yaşayanlar bunu bilirler. Ben yazları köye gidiyordum. Orada bizim için en zor olan şey yatsı namazını beklemek! Çünkü sabahtan akşama kadar çalışıyorsunuz, yoruluyorsunuz. Akşam yemeğini de yediğiniz zaman gevşiyorsunuz.
Bir Katılımcı: Biran önce yatsıyı kılıp,
A.Bayındır: Bir an önce yatsıyı kılıp yatıyım diyorsunuz. Ve bununla ilgili hadislerde var, yaz da oluyor. Hakikaten o akşam namazını kılıyorsunuz.
Hadislerden anlıyoruz ki, müslümanlar evlerine pek gitmiyorlar akşam namazından sonra orada bekledikleri anlaşılıyor ve hadisler var. Şimdi burada onların hepsini şey yapamam çünkü mümkün değil, bak vakit bitmek üzere. Şimdi bir-iki hadisi de okuyacağız ayrıca.
01.26.15 dk. bayan katılımcı konuşuyor. İlk konuşmaları mikrofonsuz anlaşılmıyor.
Bir Katılımcı: … şu an yeryüzünde hiçbir topluluk yok ki şu saatte namaz kılsın.
A.Bayındır: İşte o Hz. Ömer (r.a.)’in “kadınlar, çocuklar uyudu ya Rasulullah, namaz kılalım.” Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de “hiçbir ümmet bu saate kadar beklemez.”diyor. “O saat” dediği işte “gecenin ilk üçte birinin son vakti” oluyor.
Bir Katılımcı: Ama bir “uyudular, uyandılar” ifadesi var.
A.Bayındır: Yok, oturdukları yerde uyuyorlar. Yani namazı beklerken uyuyorlar. İşte onun için bu da, akşam namazını kıldıktan sonra gitmediklerini gösteriyor. Mescidden gitmiyorlar bekliyorlar. Beklerken uyuyorlar. Bir daha uyanıyorlar, uyuyorlar, uyanıyorlar. Aynen bizim köyde yaptığımız gibi. Yani biz çok zorlanıyorduk, ezan ne zaman okunacak diye. Ezan okunur okunmaz herkes büyük bir sevinçle kalkarlar, namazını kılar ondan sonra da yatarlar.
İşte burada da Peygamberimiz (s.a.v.) onu söylüyor yani, “Eğer zor olmasaydı, ilk üçte birinin sonuna bırakırdım.” Hadisi Şeriflerde o var.
Şimdi asıl konu şu; Yatsı namazını sabaha kadar uzatanların delili ne? Hadislerin tamamı ve ayetlerin tamamı, işte o kadar çok ayet okuduk, ben diğer hadisleri buraya almamışım. Yetişmez diye almadım, yoksa bütün hadisler bu bilgisayarın hafızasında var. Yatsı ile ne kadar hadis varsa hepsini toparladık.
Müslüm’de geçen bir rivayet var. Peygamberimiz (s.a.v.)’in bir sefer dönüşünde uyuyakalma olayları var biliyorsunuz. Güneş doğarken. Bu Müslüm’de geçen ifade;
“01.28.18dk. kane .?.. – güneş Peygamberimizin sırtına vurdu. Vurunca ilk önce o uyandı.”
Güneş vurmaya başlayınca zaten sabah namazının vakti geçmiş oluyor.
“Sonra kalktık, öyle korku halinde kalktık. Peygamberimiz (s.a.v.) dedi ki; “hadi binin bakalım. Bindik hayvanlarımıza ve yürüyüşe çıktık. Güneş yükseldi.” Yani o kerehat vakti varya, güneş yükseldi, kerehat vakti geçiyor. Peygamberimiz (s.a.v.) bineğinden inmiş, sonra abdest almak için su istemiş. Bunu rivayet eden ravi diyor;
“Biraz yanımda su vardı” diyor. Peygamberimiz (s.a.v.) onunla abdestini aldı. Yani diğer abdestlerden daha az su ile abdest aldı.” Çünkü yolculuk sırasında fazla suları yok. Birazcık su kaldı.
Ebu Batarda’ya dedi ki; “Bunu bizim için sakla, o abdest kabında sakla. Evet onun için öğlen haberi olacaktır.” Yani herhalde öğle namazı vakti gelecekti, o zaman lazım olur. Hergün yaptığı gibi yaptı. Peygamberimiz (s.a.v.) bindi, biz de bindik. Birbirimize fısıldıyorduk, “yaptığımızın kefareti nedir?” diye.
Yani cezamız ne olacak diye? Uyuya kalmışız sabah olmuş. Ama burada namazın kılınmasından bahsetmiyor. Ondan sonra, bu namazımızdaki bu aşırılık nedir? Namaz geçti uykuda. Peygamberimiz demiş ki orada;
“Sizin için bende güzel bir örnek yok mu? Niye bana bakmıyorsunuz, kendi aranızda konuşuyorsunuz?” demiş oluyor. Demiş ki; “uykudan dolayı bir aşırılık sözkonusu değil. Uyuduğunuz zaman siz kendi kontrolünüzde değilsiniz ki, bundan sorumlu olasınız.” Yani kusur yoktur. “Uykudan dolayı bir kusur işlemiş değilsiniz.” diyor.
“Kusur, diğer bir namaz vakti gelinceye kadar, namazını kılmamış olan kişinin yaptığıdır.”
Diğer namaz vakti gelinceye kadar namazını kılmamış olan kişinin yaptığıdır. “Kim bunu yaparsa, uyandığı zaman namazını kılsın.” Yani kim uyuya kalır da namazı geçerse, uyandığı zaman namazı kılsın. Ertesi gün de vaktinde kılsın.” Bu da şey; yani adet haline getirmesin.
Bir Katılımcı: Burada biz, “uyuya kalmak” diyeceğiz, “uyku” değil de. Şimdi bize çok soru geliyor; “Ben kalkamıyorum” diyor. “Bak bunu adet haline getirmiş oldum. Madem sonra kılınabiliyor, hiç kalkmayayım” gibi algılanabilir.
A.Bayındır: İşte bak burada hadis böyle diyor. “Ertesi gün vaktinde kılsın” diyor. O gün uyuyakalmışsın, bunu adet haline getirme. Ertesi gün vaktinde kıl, tedbirini al.
İşte buradaki şu ifadeden hareketle diyorlar ki;
“Diğer namaz vakti girinceye kadar namazını kılmamış olanın yaptığı kusurdur” diyorlar. Onun altına şunu intikal ediyorlar. Diyorlar ki; “işte yatsı namazını kıldın mı, demek ki sabaha kadar vakti var”. Tek delil bu! Peki öyleyse, madem bu hadise dayanıyorsunuz, o zaman şunu da söylemek zorundasınız; Sabah namazının da öğlene kadar vakti var öyleyse.
1.32.28dk. Sn. Şenol’un söyledikleri tam anlaşılamıyor.
Y.Şenol: kılımazsa, “sünnetiyle birlikte kaza edebilir” diyorlar.
A.Bayındır: “Kaza eder” diyorlar.
Bakın arada çok şey var. Namazın kazasına fetva veren insanlar; güneş doğmakla birlikte, sabah namazının bir kere vaktinin çıktığını söylüyorlar. Ama bu insanlar “gasaku’l leyl”in yatsının vaktinin çıktığını söylemiyorlar. Tan yeri ağarıncaya kadar sürer diyorlar.
E madem ki, bir namaz vakti diğer namaz vakti ile beraber çıkıyor, öyleyse siz şey yapın; sabah namazını da öğlene kadar uzatın bakalım. Vaktini uzatabiliyor musunuz? Uzatmıyorsanız, aynı ayet (bu hükmü ortaya koyan aynı ayet) bu ayetin bir bölümünü kullanın, öbür bölümünü kullanmayın! Peki namaz vakitlerini ayet nerede sıralıyor? Bakın diyor ki ayet;
Isrâ Suresi 17:78. Ayeti; “Ekımis salâte li dulûkiş şemsi ilâ ğasekıl leyli ve kur’ânel fecr, inne kur’ânel fecri kâne meşhûdâ”
“Ekımis salâte li dulûkiş şemsi ilâ ğasekıl leyli – namazı güneşin batıya kaymasından hava kararmasına kadar kıl” diyor.
Şimdi burada bir “dilim” ayırmış Allah (c.c.). Demek ki; bir namaz vaktinin diğer namaz vaktine kadar geciktirmek, bu dilim içerisinde olabilir başka olmaz. Yani “siz öğlen vaktini, ikindi girinceye kadar; ikindi vaktini akşam namazı girinceye kadar; akşamı yatsı girinceye kadar geciktirirseniz kusur işlemiş olursunuz” demiş oluyor burada. Kaldı ki, öğlen ile ikindiyi, akşamı da yatsı ile birleştirerek, o zaman biraz daha rahatlatmış oluyor. “Akşam güneş batıncaya kadar namazı geciktirdiysen, kusur budur” demiş oluyor. Ama namazın vakti bittikten sonra yapılacak birşey yok.
Burada bu “dilim”in başı güneşin batıya kaydığı, sonu havanın karardığı vakittir. E sabah namazına sıra gelince, sabah namazının başı “kur’ânel fecr – tan yerinin ağarması”, sonu da güneşin doğması ya da gündüzün başlaması. Peki siz diyebiliyor musunuz ki (ulemaya sormak lazım), tan yeri ağarmadan bu insan sabah namazını kılabilir diyebiliyor musunuz? Diyemiyorsunuz! Tamam.
Peki, güneş doğduktan sonra ya da gündüz başladıktan sonra kılabilir yani namazı vaktinde kılmıştır, bu namazın vakti’dir diyebiliyor musunuz? Demiyorsun! E o ayet ne ise, bu ayet de o! Zaten aynı ayet. Sen bu ayetin bir bölümünü, bir vakit için uygula, bir bölümünü uygulama!
Dolayısıyla bu hadis de onlar için delil olmaz. Mesela bu hadisin şeyde ki bir rivayeti var. Ahmet Bin Hanbel’de bir rivayeti var. Orada şey yok.
1.35.22dk. okunan arapçayı anlamıyorum.
“..? hatta ..” ifadesi sade şeyde var. Müsned de bu yok. Ben buraya yanlış yazmışım. Acele ile yanlış bir şeyi buraya koymuşum.
(sn. Bayındır, alt-üst satırları karıştırıyor. O konuşmalar geçiyor)
Bu Katalâ rivayeti şöyle.
1.35.04 dk. Okunan arapça rivayeti anlamıyorum.
“..? – yani uykuda kusur olmaz.” Çünkü sen kendin kontrolünde değilsin ama kusur uyanıkken olur. Uyanıkken yapmadıysan eğer o zaman kusur işlemiş olursun.
Hadis bu ama,
Y.Şenol: Vitr namazını, “Peygamberimiz bazen yatsıdan sonra kılar” diye hadisler var dedik.
A.Bayındır: Bir dakika.
Bu Hadisi şerifte, bu hadis şöyle bir ilave ile alınmış
1.36.28
“?.. – ve hatta yu” yani bu rivayetlerin tamamında böyle geçiyor.
Tek bir rivayet Müslüm’de geçiyor, işte az önce onu okumuş olduk. Bu bir ilave yapılmış oluyor, Ahmet B.Hanbel’in ve diğer bazı hadis kitaplarının yaptıkları şeye ilave yapılmış oluyor. Ama sahih olan Müslüm’de geçen bir rivayettir.
Müslüm’de geçen rivayeti Ayetle birlikte değerlendirmek mecburiyetindeyiz. O zaman buradaki vakit geçişlerinin başı ve sonu belli, öğlen ve akşam karanlık bastırıncaya kadırdır.
Dolayısıyla “yatsı namazının vakti sabaha kadar uzanır” diyenlerin ellerinde herhangi bir delil yok. Ne Kur’an’dan var, ne sünnetten var!
Ha nıfsı’l leyl’e kadar kıldırırdı. Doğru. Nıfsı’l leyl bu işin sonu yani gecenin yarısı. Şagru leyl’e kadar deniliyor, tabi o sonu. Birde bu hadislerin metinlerinde de bazen şeyler olabiliyor, mana olarak rivayet edildiği için raviler bazen hata yapabiliyorlar. O hataları da ayetlerle birleştirerek şey yapmamız lazım. Şimdi sorulara geçelim.
SORU: Vitr namazını Peygamberimiz (sa.v.) çoğu zaman Teheccüdden sonra kılardı ama bazen yatsıdan sonra da kılardı. Demek ki diğer vakit girmiş. Yani vitr’in vakti girmiş ki yatsıyı da o vakitte kılmış.
CEVAP: tamam sen cevabı da zaten verdin.
Y.Şenol: Yok yani, yatsıyı diğer namazın vaktinde kılmış.
A.Bayındır: Yok o olmaz. Yatsıyı demek ki kendi vaktinin sonunda kılmış oluyor. Çünkü o olacak bir şey değil. Isrâ Suresi’nin 78. Ayetini açalım.
Y.Şenol: Onu şu soru ile birlikte bakalım. Teheccüd ile vitr aynı namaz mıdır Peygamber (s.a.v.)’e farz olan vitr mi teheccüd mü?
A.Bayındır: Teheccüd ile vitr aynı namaz.
“Ekımis salâte li dulûkiş şems – güneşin batıya kayması vakinde namazı kıl. Hava kararıncaya kadar ve sabah ışıklarının yoğunlaşmaya başladığı vakitte.”
“Çünkü, kur’ânel fecr – sabah ışıklarının yoğunlaşması gözle gözükür.” Böyle bakar ve görürsün.
“Geceleyin de – fetehecced bihi” (Isrâ Suresi 17:79)
Bu “hu” zamirini bazıları kur’an’a gönderiyor. Kur’an Sabah namazının kur’an’ı, akşam namazı kur’an’ı diye Kur’an olmaz. Kur’an kelimesinin anlamından “El Kur’an – Kur’an’ı Kerim” manası veriliyor ona, hiç anlaşılmaz hale geliyor ayet.
Şimdi “bihi”deki “hu” zamiri “ekamus salâh – namaz kıl” manasıdır. Yani “ekıymus salâh – sen namaz kıl” demektir. Çünkü Peygamber (s.a.v.)’e namaz oluyor bu ama “minel leyli – o geceden” diyor. Yani “gasaku’l leyl”den sonraki kısımda, hava karardıktan sonra kıl. Dolayısıyla Peygamberimiz (s.a.v.) yatsıyı son vaktinde kıldıktan sonra tabi ki şeyi de kılabilir problem değil, onun vakti başlamıştır artık gasaku’l leyl’den sonra bu namazın vakti başlamıştır.
Y.Şenol: “Teheccüd” için uykudan uyanmak gerekir.
A.Bayındır: O şart değil. Şimdi bu “heced” kelimesinin anlamı
(Sn. Bayındır, Haşim’den müfredatı istiyor. “heced”e kelimesine bakılmasını istiyor)
1.40.45dk. salonda konuşma var duyulmuyor.
A.Bayındır: Gece yarısı.
Bir Katılımcı: ..yoksa gecenin karanlık bölümüne
A.Bayındır: “Nıfsı’l leyl – gece yarısı” dediğimiz vakittir. Yani orada, şöyle matematiksel değil o. Akşam ile havanın alacakaranlığı, sabahın alacakaranlığı var o ikisinin arası “gece yarısı”. Karanlık bölümü yani geceyarısı dediğimiz karanlık bölümüdür.
1.41.15dk. arapçayı doğru yazdığımdan emin değilim.
“ ? El hucudu en nev nuhu vel hecedi” yani “uyuma, uyuyan” manasınaymış.
“Teheccetû ezel vucudehu – uykuyu izale ettim, uykuyu giderdim” manasına gelir. “Uyandırdım” anlamına da geliyormuş.
1.41.44dk. bayan katılımcı duyulmuyor.
A.Bayındır: e tamam uykuyu geciktirmiş oluyorsunuz orada. O da olabilir. O “uyurken uykudan kalktım” manası da olabiliyor. Yani bu kelimenin anlamında burada diyor ki, “uyumak”. Tamam “tehecede” dediğiniz zaman “uyudu” anlamına gelir.
..? teheccede – uyarmak” oluyor. “tehecced – uyuma” anlamında olduğu gibi, zıd anlamlı kelimeler “uyanma” anlamında da kullanılıyor. Mesela bizim türkçemizde bazı anneler çocuklarına “annem annem” der. Bu ne demek? Burada “yavrum” manasına kullanılır. Yani bazı kelimeler, böyle iki anlamda da kullanılabilir. “Danışma” kelimesi, “danış” anlamında da kullanılıyor.
Şimdi burada “heccedehu feteheccede – uyandırdım o da uyandı” manasına da geliyor.
“ ? fete .. – kalktı” manasına. Ondan sonra,
1.42.57 bayan katılımcı duyulmuyor.
A.Bayındır: Yok gerekiyor değil, kelimenin anlamı her ikisi için de geçerli olduğu için,”uykuya ara vermek” manasına da olabilir.
Y.Şenol: Minel leyli fetehecced
A.Bayındır: Burada şey demiş; “ve minel leyli fetehecced – ey teyek kaz” “teyekkaz – uyan” demiş.
? bu karıştırmış bunu.
“müteheccid – ? – gece namaz kılan kişiye, müteheccid” denir. Yani uykuyla şey yapmıyor. Yani “hecede – uyumak” manasına da geliyor, “uykudan uyanmak” manasına da geliyor ama bu Ayet-i Kerime’de “uykudan uyanma” anlamında olduğu ortaya çıkıyor.
SORU: Türkiye için yatsı namazı vakti, akşam ezanı okunduktan kaç dakika sonra giriyor? Diye soruyor Mehmet Türkmen. Güneşin batmasıyla gecenin başlangıcına kadar olan sürenin yani Türkiye’deki yatsı ezanının okunduğu vaktin tam ortasına giriyor olabilir mi?
CEVAP: Yok şimdi bu bizim yapmış olduğumuz gözlemlerde, güneşin batmasından gasaku’l leyl’in başlangıcına kadar Onsekiz derece. Bu artık evrensel hale gelmiş bir kural. Onsekiz derecede tam karanlık meydana geliyor, o gasaku’l leyl dediğimiz hakikaten gökyüzü-yeryüzü her yer karanlığa, bölgenin durumuna göre en karanlık noktaya gelmiş oluyor. Oraya kadar Onsekiz derecelik bir vakit var. Bunun Altı derecelik kısmı Akşam bölümü oluyor.
Zaten hadislerden de onu anlıyoruz. Niye Cebrail Aleyhisselam her iki günde de ilk vakitte kılmış? O yaklaşık işte Otuz dakika falan civarında oluyor, güneşin batmasından Otuz dakika sonrasına kadar, ondan sonra yaklaşık Bir saate yakın bir zaman kalıyor. Yani şey için. Siz Birbuçuk saat ama bu her zaman böyle olmaz, mevsimlere göre değişir, bölgelere göre değişir.
Mesela Norveç’de böyle olmaz. Norveç’de güneşin Bir dakikada almış olduğu mesafe daha fazla bir dakika eder, Türkiye’de daha az bir dakika eder. Güney’e doğru gittiğiniz zaman daha az bir dakika eder. Mevsimlere göre de bu fark eder.
Dolayısıyla en uygunu bunu derece olarak ifade etmek. O derece’nin her mevsimdeki dakika karşılığını bunu uzmanları bilirler. Bunu astronomlar gayet iyi bilirler her bölgenin şeyiyle, Şehir Hidrografi (1.45.44dk) bu şeyi gayet iyi bilir yani bu Almanaklarda da bunlar belirtilmiştir. O zaman Altı derece, güneşin batmasından sonra Altı derecelik vakit geçinceye kadar akşam namazını, ondan sonra Onsekiz derecelik duruma kadar da yatsı namazını kılmak gerekiyor.
İşte o yatsı namazının vakti biraz daha geniş olduğu için Peygamberimiz (s.a.v.), “sonuna kadar ertelerdim zorluk olmasaydı” diyor. Akşama kadar koşmuş, çalışmış yorulmuş olan insanlar. Bir de şöyle düşünün mesela, biz şu anda şehir hayatının son iki asırdır insanlara öğrettiği bir yaşama şekliyle yaşıyoruz. Ama köy yerinde sabahleyin kalktınız mı bir daha uyumak sözkonusu değil, uyunmaz bir daha. Gidersiniz çalışırsınız akşama kadar çalışırsınız. Akşam oldu mu, artık namaz kılıp yatmaktan başka hiçbir şey düşünmezsiniz. Yorulmuşsunuzdur. Dünyanın bir çok yeri böyledir. Bu şehir hayatının getirmiş olduğu şu saatten şu saate kadar çalışma durumunu bir kenara bırakırsanız böyledir.
Öyleyse o zaman, yapılması gereken yine bu hadisi şeriflerde ayeti kerimelerde anlatıldığı gibi hava kararıncaya kadardır. Onun son vaktine kadar ertelemek gerçekten son derece zordur. Onun için Peygamberimiz (s.a.v.) o hadisinde “eğer zor olmasaydı son vaktine kadar kılmalarını emrederdim” diye buyurmuş.
Aksi takdirde sabaha kadar olsaydı ne derdi? Derdi ki; “Akşamleyin yatsınlar, sabahleyin gece kalksınlar kılsınlar” derdi.
Bir Katılımcı: Şimdi madem yatsı namazı okunduğu vakit, aslında vaktin çıktığı zaman ezanın okunduğu vakit. O zaman biz mümkün olduğunca ezana yakın bir zamanda yatsıyı kılarsak, Peygamberimiz (s.a.v.)’in söylediğini yapmış oluyor muyuz?
A.Bayındır: Ezana yakın bir zamanda kılarsanız, Peygamberimiz (s.a.v.)’in söylediğini yapmış olursunuz ama her zamanda durumunuz uygun olmayabilir. Bir yere gidiyor olursunuz yani şartlarınız uygun olur olmaz.
Bir Katılımcı: Tabi yani o şartlara göre ayarlanabilir.
A.Bayındır: Elbette tabi Yatsı ezanından önce mutlaka yatsı namazını kılmış olmak lazım. Yani şu anda Türkiye’de okunan yatsı ezanından önce mutlaka yatsı namazını kılmış olmak lazım.
SORU: Almanya’dan bir soru gelmiş. Bizim avrupada büyük problemimiz kış zamanı öğlenci olduğumuz zaman çalışma saatimiz, Ondörtotuz’dan Yirmiikielli arası. Arada ikindi, akşam ve yatsı var. Ondörtotuz, Onsekiz’e kadar kılınması gerekiyor. Bu zaman diliminde sadece Onaltıonbeş’de On dakika bir molamız var. Akkort çalıştığımızdan ban sistemi ayrılmamıza izin verilmiyor. Şimdi problem genellikle kış zamanında olduğundan tavsiye ettiğiniz “cem usulü” bizim için en yararlı. Saat Onsekiz’de Otuz dakika molamız var. Üç vakit kış zamanı bu arada kılınması gerekiyor demiş.
Cem usulü’nde namaz vakti girmeden de cem edilebilir mi?
CEVAP: Anladığım kadarıyla bu kardeşimiz, ikindi, akşam ve yatsı’dan bahsediyor. Bir kere ikindi namazını güneş batmadan önce kılmak zorunda. Yani o güneş battıktan sonraya bırakması mümkün değil. Bant usulü, banttan ayrılamıyor mutlaka orada şey yapıyor, işini de bırakamıyorsa o zaman onun ayeti var. Bakara Suresi 239. Ayete göre hareket edecek. Allah’u Teala diyor ki;
Bakara Suresi 2:239. Ayet; “Fe in hıftum fe ricâlen ev rukbânâ, fe izâ emintum, fezkurûllâhe kemâ allemekum mâ lem tekûnû ta’lemûn”.
“Fe in hıftum fe ricâlen ev rukbânâ – eğer korkarsanız, baktınız ki bu durumda namaz kılamıyacaksınız (yani ricâl olarak) ayaklarınız üzerinde, yani ayakta kılarsınız. Yürürken kılarsınız.
Ya da bir sandalyede oturuyorsanız, oturduğunuz yerde kılarsınız ama bir tarafta o işi yaparsınız bantta, bir tarafta da namazını kılarsınız. Ya da bir tarafta arabanızı sürersiniz bir tarafta namazınızı kılarsınız. Nöbette olabilirsiniz, polis olabilirsiniz, asker olur başka bir şey olur ama namazın vaktini dışına bırakma imkanı yok ve namazı mutlaka zamanında kılmak lazım.
İşte Bakara 239’da “namazın geçmesinden korktuğunuz zaman” yapacağınız şey “oturarak ya da ayakta namaz kılmaktır ya da yürüyerek kılmaktır”.
SORU: Fussilet 37. Ayet’i sormuş Osman Tangülü Bursa’dan. Burada “Ve min âyâtihil leylu ven nehâru veş şemsu vel kamer, lâ tescudû liş şemsi ve lâ lil kameri”, “Güneşe ve aya secde etmeyin” ibaresi var. Acaba bu ayet, güneş doğarken veya batarken namaz kılınmasının mekruh görülmesinin delili olabilir mi?
CEVAP: Güneş ve ay da var. Tabi güneşe secde eden. Yani bu İbrahim Aleyhisselam’ın kavminde de var. Çok yerlerde var.
Fussilet Suresi 41 :37. Ayeti; “Ve min âyâtihil leylu ven nehâru veş şemsu vel kamer, lâ tescudû liş şemsi ve lâ lil kameri vescudû lillâhillezî halakahunne in kuntum iyyâhu ta’budûn”.
Y.Şenol: Güneşe doğru secde etmek ile güneş doğuyor diye o vakitte secde etmek herhalde aynı şey.
A.Bayındır: Güneşe secde etmek başka bir şey ama o akla gelmez değil. Pek öyle anlaşılmıyor.
1.51.33 dk. Katılımcılar arasında konuşma var ama duyulmuyor.
A.Bayındır: Güneş doğarken namazı kılıyorsun değil mi? Tabi zaten mekruh biliyorsunuz o vakitlerde namaz kılmak. Osman bey de acaba bu ayetle bir alakası var mı diye soruyor.
Y.Şenol: Biri de der ki; “bak sizin ki tam güneşe tapmak. Kaymasını bekliyorsunuz” alakası yok tabi ona secde etmiyoruz.
A.Bayındır: İnsanları susturamazsınız.
Y.Şenol: O başka, güneşe doğru dönmekte mümkün değil değil mi?
A.Bayındır: Doğru olabilir. Mesela sen Batı’da isen, yani Kabe’nin batısında isen, e o tarafa doğru kılarsın. O olabilir, herkes için değil ama bazı kimseler için olabilir. Bazı zamanlar bazı bölgeler için olabilir. Ama ben bunun fazla bir ilgisini, şahsen kuramadım.
1.52.48 dk. Katılımcılardan konuşan var ama duyulmuyor.
SORU: Fatih Tellioğlu; Yatsı namazını ezandan önce kılın diyorsunuz ama camilerde cemaat ile kılmamak fitne çıkarmak olmaz mı?
CEVAP: Kardeşim, şimdi asıl fitne Allah (c.c.)’ın emrine uymamaktır. Onların da buraya gelmesi lazım. Bizim oraya gitmemiz gerekmez. Bak şimdi, dün Enes Hoca bir şey söyledi. Neydi o? Doğu Türkistan’dan sana ne söylemişlerdi. Namazla ilgili, yatsı’yı ne zaman kılıyoruz dediler? Akşam’ı şu saatte kılıyorlarmış da, yatsı namazını da şu saatte kılıyorlarmış?
1.53.29dk.
Enes Hoca: Bir buçuk saat sonra kılıyormuş. Ben o yazıyı yazdırdığım zaman, 45 dk. İleriydi şu anda
A.Bayındır: Yani eskiden Doğu Türkistan’da güneşin batmasından Birbuçuk saat sonra yatsı namazını kılıyorlarmış Türkiye’de olduğu gibi. Bu yazıları Uygur Sitesi’nde yazdıktan sonra, bu defa güneşin batmasından Kırkbeş dakika sonra camilerde namaz kılmaya başlamışlar. Camilerde değil mi? kılmaya başlamışlar Urum içide böyle başlamış.
Dolayısıyla yani herkesin uyması gereken Kur’an ve Sünnette olandır. Onlar da bir müddet sonra uymalı. İnşaallah arzumuz bunu İslam Ulemasına anlatmak. Cenab-ı Hakk lütfederse anlatırız. Ve o zaman dünyanın her tarafında aynı uygulama başlar.
SORU: Gündüz önce geliyorsa (direkt konuyla alakalı değil ama bağlantılı) Gündüz önce geliyorsa, Yasin Suresi 40. Ayete göre, neden hilâli gördüğümüzde ramazana başlıyoruz diye soruyor İsmail Baş.
CEVAP: Şimdi Hilâl, ayın başladığının işaretidir ve akşam güneş battıktan sonra gözüktüğü zaman ay başlar. Eğer bu kardeşimizin dediği gibi yapsaydık yani o zaman hilâl’i görür görmez oruç’a başlamamız gerekirdi. Yani gün onunla başlıyorsa eğer, yani gün gece ile başlıyorsa ise o zaman hilâli görür görmez oruca başlamamız gerekirdi, o geceyi de oruçlu geçirmemiz gerekirdi. Halbuki bu hilâl sadece Ramazan ayının başladığını gösteriyor başka bir anlamı yok onun. Ve oruca, biz hilâli gördüğümüz için başlamıyoruz. Hilâli gördüğümüz zaman Ramazan ayı başlamıştır diyoruz, ondan sonra oruca o ayetin emrettiği vakitte başlıyoruz; “Tanyerinin ağardığı” vakitte başlıyoruz. Tanyerinin ağarmasıyla Ramazan Hilâlinin görünmesi ya da tanyerinin ağarmasıyla gecenin başlangıcının hiçbir alakası yok.
Yani gece, güneşin batmasıyla başlıyor ama mesela yahudilerde de ve müslümanlığın ilk zamanlarında da hava kararıncaya kadar yiyip içiyorlardı ondan sonra oruca başlıyorlardı. Yani oruca başlama vaktinin, gece ve gündüz kavramlarıyla bir alakası yok. Onun için mesela tanyeri ağardığı zaman başlıyoruz, bir kısmını geceden tutuyoruz orucun. Ondan sonra gündüz başlıyor tekrar akşama kadar tutuyoruz. Oruç tutarsan, o orucun bir kısmı gecenin üçte biri dahil ve gündüz ikisini birlikte tutuyoruz. Yani bununla o kavramın bir ilgisi yok.
Peki böylece bu dersin de sonuna geldik.