(Abdülaziz Bayındır) Biliyorsunuz bir süredir Kuran-Sünnet bütünlüğü üzerinde çalışıyoruz. Zaten Kuran Sünnet bütünlüğü Kuran ı Kerim in emri, olmak zorunda hem de tarih boyunca meydana gelmiş dağınıklığı; sanki Kuran ve Sünnet arasında bir çelişki varmış biri diğerinin söylediğinin tersini söylüyormuş gibi anlayışları da ortadan kaldırma açısından çok önemli. Fakat bu tür şeylerin sözü çok güzel de uygulanması öyle o kadar kolay değil. İçinden çıkılamayan bir takım problemler var. O problemlerin de teker teker halledilmesi lazım. Fatih Orum bunlardan bir kısmını tespit etmiş. Şimdiye kadar yaptığımız çalışmalar oldu biliyorsunuz. En son; Cebrail AS ın dinin tebliği ve uygulaması aşamasındaki rolü üzerinde durmuştuk. Onu kısaca bir özetlemek gerekirse; Cebrail AS ın Kuran ı Azimüşşan da bir Rasul olarak görevi var, bir de muallim olarak görevi var. İki tane ayet var ikisi de aynı metin ile:
Tekvir 81/19-21 “Kuran-ı Kerim değerli bir elçinin sözüdür. Güçlü, Arş ın sahibi yanında da sağlam bir yeri olan Cebrail in sözü. Orada kendisine itaat edilen ve güvenilir dir.” Ondan sonra Peygamberimize geçiş yapıyor diyor ki:
Tekvir 81/22 “Sizin arkadaşınız Cinlerin etkisi altında değildir.” Şimdi oradan çok net olarak anlıyoruz ki bu resul Cebrail AS dır. Zaten Cibril i Emin diye Ayetler de var. Yine aynı şekilde Tur Suresindeydi değil mi öbürü? Hakka 69/40 Suresinde… Yine aynı şekilde geçiyor. Şimdi burada da yine aynı ifade ile;
Hakka 69/41-43 “ Bir Şairin sözü değildir, ne kadar az inanıyorsunuz. Kahinin de sözü değildir,” Öbür ayetteki sizin arkadaşınız Cinlerin etkisinde değildir sözünün yine başka şekli “…Ne kadar az bilgilerinizi kullanıyorsunuz, Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.”
Oradan indirip de getirip peygamberimize ulaştıran ki Cebrail in adı Rasul. Aynı ismi bizim Peygamberimiz için de Cenab ı Hak kullanıyor. Peygamber Efendimiz de Rasul, Peygamber Efendimiz de Cebrail den aldığınız bize tebliğ etmiş olmak bakımından Rasul oluyor.
Nasıl iki ayet Cebrail AS ı Rasul olarak anlatıyor ise iki ayet de Muallim olarak anlatıyor. Diyor ki Necm Suresinde, şimdi Kuran ı Kerimi bir getirmek var bir de öğretmek var… değil mi? Rasul olarak geldin dedin ki Allah şöyle buyuruyor. Tamam okuduk tamam doğru ama bir de onu anlayıp kavramak ve uygulamak var. Şimdi sizin önünüze bir kitap koyalım bu kitap bu sene okuyacağımız kitaptır ama onu okutacak bir öğretmene de ihtiyaç var. O öğretmene Peygamberimiz de bir insan olarak muhtaç, biz de bir insan olarak muhtacız. Dolayısıyla Peygamberimiz önce o kendine gelmiş olan o kitabı öğrenme ihtiyacında, biz de bize tebliğ edilen Kitabı öğrenme ihtiyacındayız. Bu sebepten dolayı diyor ki:
Necm 53/5 “O’nu çok güçlü olan öğretti.”
Bir şeyi birisine okuyup geçmek öğretmek olur mu? Olmaz… Öğretmek dediğin uzunca bir süreçtir. Örneklerle imtihanlarla uzun uzun anlatırsınız öğretirsiniz, bakıyoruz bir de:
Rahman 55/1-2 “Rahman, Kuran ı öğretmiştir.”
Mesela Kuran ı Kerim in indirilmesi ile ilgili “Enzele” fiili doğrudan doğruya “Sana indirilmiş olan..” deniyor, arada Cebrail atlanıyor. Halbuki getiren Cebrail dir. Aynen onun gibi aradaki Cebrail atlanarak “Allemel Kuran” ifadesi kullanılmış oluyor Aslında oradaki öğreten Allah u Teala bizzat kendisi değil Cebrail AS dir. Onun için şimdi “Rahman, Kuran ı öğretmiştir” ile “O’nu çok güçlü olan öğretti” aynı anlama geliyor. Peygamberimiz SAV de bizim için, İbrahim AS ın sözünde de var.
Bakara 2/151 “…Size Kitabı ve Hikmeti öğretiyor,” O da uzunca bir süreç. Şimdi biz bakıyoruz ki, Cebrail AS imtihana da geliyor. Peygamber efendimize soruyor? İman nedir? Diyor değil mi. İslam nedir? Diyor. Peygamberimiz de cevabı veriyor; cevabı verdikten sonra, tamam diyor yani not da veriyor. Güzel diyor. Sonra da Peygamberimiz ne diyor; diyorlar ki Ya Rasul Allah bu kim ki hem sana soru soruyor hem de verdiğin cevabı Tasdik ediyor… Öğrenmek isteyen bir insanın tavrı değil Cebrail in gelip te soru sorması… Ki insan kılığına girerek gelmiş oluyor.
Meleklerin insan kılığına girerek insanların arasında dolaştığını biz ayetlerden biliyoruz. Hatta öylesine ki Lut Kavmine gelen melekleri bir kısım erkekler zannederek ahlaksızlıklarını onunla gidermek isteyenler olmuştur. Aynı şekilde Peygamber efendimizin yanına da Cebrail AS insan kılığında geliyor.
Ömer RA anlatıyor; geliyor soru soruyor İman nedir? Peygamberimiz anlatıyor, teker teker İslam nedir? Anlatıyor her bir sorunun karşılığını tamam güzel yaptın diyor… Hiç alışılmış bir tavır değil Peygamberimiz öğretmen. O sadece öğretir Müslümanlar bunu böyle biliyor, bizim muallimimiz O, öğretmene birisi diyor ki “Tamam doğru” … Müfettiş gelmiş evet, şimdi bakıyorsunuz ki Cebrail AS Muallim olarak İmtihan da yapmış oluyor. Peki muallim ne yapar mesela okullarda bir başkasının yazmış olduğu kitabı bir de müfredat vardır ona göre anlatır. Ona ilave ya da çıkarma yapmaz, şimdi insanların yazdığı kitaplara siz beğenirsiniz beğenmezsiniz ilave çıkarma yapabilirsiniz ama bu başka… Burada Allah ın Kitabı var, Allah ın öğretmek ile görevlendirdiği melek var, dolayısıyla O Kitabın herhangi bir şekilde dışına çıkmadan orada ne varsa onu öğrettiği zaman Muallim olur. Zaten o sorduğu soruların tamamı da Kuran ı kerim de olan sorulardır. O zaman bakıyoruz ki bu hakikaten çok önemli bir şey, Cebrail AS muallim olarak gelmiş. Peygamberimiz SAV e namaz kıldırmayı öğretmiş, iki gün bir kere de değil iki gün. Önce öğlen namazından başlıyor namaza; ikindiyi kılıyor, akşam, yatsı, sabah namazı ile bitiriyor. Ertesi gün yine öğlen namazı ile başlıyor ve sonra da diyor ki: “Bu senin ve senden önceki peygamberlerin namaz vakitleridir. Namaz vakitleri bu iki şeyin arasındandır.” bir başı bir de sonu olarak yapıyor. Bakıyorsunuz ki Cebrail AS orada bir mozaik gibi ortaya koymuş olduğu namazın bütün öğeleri Kuran ı Kerim de var. Ama onları hakikaten bir araya getirip de bir namaz şeklini oluşturmak o kadar kolay değil. Bir Muallime ihtiyaç duyuluyor. İndirilmiş kitapta var o ama onun uygulanması aynen tabiatta; hani demiş ya adam: Un var mı? Var Şeker var mı? Var yağ var mı? Var helva yapsana diyor.
Bunların birleştirildiği zaman helvanın yapılacağını bilecek bir adama da ihtiyaç var. Helva nın yapılmasını bilene de ihtiyaç var. İşte burada Cebrail AS bunları birleştiriyor Namaz vakitlerini falan ama onların hepsi Kuranı Kerim in içinde olan şeyler… O öğrettikte sonra Kuran ı Kerim de bulmak kolay, ama öğrenmeden bulmak o kadar kolay değil. Cebrail AS ın Muallimliğini, Resullük ile karıştırmamak lazım. Peygamberimizin de muallimliğini Resullük (Nebilik) ile karıştırmamak lazımdır. Peygamberimizin Muallimliği öğretmenliği bizim için örnektir. Peygamberimizin Resullüğü (Nebiliği) bizim için örnek olur mu? Asla Resul (Nebi) olamayız, mesela sınıfta hocanın ders işleme tarzı öğrenci için örnek olur. Ama onun öğretmenliği örnek olmaz yarın öğrenci öğretmen olarak yetişirse büyürse o zaman onun tarzını kullanır. Ama Resullük (Nebilik) böyle bir insanın istediği zaman Nebi olamıyor. Allah ın indirdiği ayeti gidip başka bir yerde anlatmak resullük olur Vahiy alma Allah tan Vahiy alma konusunda kimseyi örnek alamazsınız. O mümkün değildir. Peygamberimiz de zaten Cebrail’i o konuda örnek almıyor. Nebilik Konusu ayrı oradan; Allah tan aldığını Peygambere ulaştırıyor, az önce anlatılan manada resullük aynı zamanda Nebi lik anlamına geliyor. Şimdi Öyleyse bizim Peygamber efendimizin bize öğrettiği örnekliği işte o muallimliğinde bize örnek… Kuran ı Kerim i nasıl öğretiyor? Ayetler arası ilişkiyi nasıl kuruyor? Nasıl uyguluyor? Tatbikatı nasıl yapıyor? O bize örnek… Ama nasıl Vahiy alıyor biz de alalım dersek o zaman bu aşırıya kaçmış olursun haddini aşmış olursun..
Bunlar anlaşılmayınca diyorsunuz ki her şey birbirine karışıyor. Mesela birisine ben söyledim. Dedi ki: “Kuran Sünnet bütünlüğü diyorsun var mı Kuran ı Kerim de her konuda bunu söyleyebilir misin? Var mı Kuran ı Kerim de Namaz ın nasıl kılındığı?” Tabii ki var dedim. Ama uygulamasını gelmiş Cebrail AS Peygamberimize öğretmiş… “Hah işte O Vahiy” dedi. … Şimdi O Vahiy mi? O Vahiy ise o zaman Rasul ne Muallim ne değil mi? Niye bu iki kelime Kuran ı Kerim de ayrı ayrı geçiyor? Sonra bir de Vahiy konusu tekrar üzerinde durmamız gereken bir şey ifade ediyor, Allah u Teala bize de Vahiy de bulunur. Arıya da Vahiy de bulunur, Müslüman olmayan insanlara da Vahiy de bulunur. Müslüman olmak şart değil, nedir mesela içine bir şey doğar gerçekten de doğru olduğunu anlarsın. Kuran ı Kerim de arıya Vahiy ettiğini Ayeti Kerime de bildiriyor. “Arıya Vahiy etmiştir”, diyor ona hareket tarzı bir takım şeyler yüklüyor. Mesela durup dururken Hah şu aklıma geldi, diyorsunuz. Bir takım noktalara kadar çıkıyorsunuz orada Cenabı Hak size başka bir şey gösteriyor. Ya da çok güzel rüyalar görüyorsunuz o da onun şeklidir. Bu gördükleriniz gerçekleşmiş oluyor. Ya da Peygamberimiz bir melek ile karşılaştığı zaman… Belki siz de bir melek ile karşılaşıyorsunuz da farkında değilsiniz, karşılaştığınızı bir insan zannedebilirsiniz. Bir yerde çok sıkışmışsınızdır, bir melek oradan tesadüfen geçen bir insan gibi yanınıza yaklaşır ve sizi oradan kurtarabilir. O da olabilir yani. Ama bizim bilmediğimiz için onu başka şekilde değerlendirebiliriz. O zaman Resullük başka Vahiy almak başka bir şeydir.
Musa AS ın annesi Vahiy aldı; ama git de falancaya bunu söyle şeklinde aldı mı? Almadı. Meryem Validemiz de Vahiy aldı ne oldu? Sadece onu ilgilendiriyor, kendisini ilgilendiriyor ikinci bir şahsı ilgilendirmiyor. Ama bunlar Kuran ı Kerim de yer alıyor. Mesela sadece Musa AS ın annesini ilgilendirmesine rağmen Onu Cenabı Hak bize “Musa nın annesine Allah…” şöyle şöyle vahiy etmiştir diyor. Sadece Meryem Validemizi ilgilendirmesine rağmen resullük; git insanlara şunu anlat manasında olmamasına rağmen o da oluyor… Bu tür Vahiy yok mu mesela Peygamberimiz SAV e? Hepimizin hayatında bir sürü Vahiyler yok mu? Mesela gördüğünüz rüyalar yok mu gerçekleşmiş olanlar. Hayatınız için son derece önemli olan rüyalar yok mu? Mesela geçen hafta anlatmıştım ben İstanbul diye bilmediğim bir isim olarak duyduğum, Erzurum da ilkokulda okurken buraları ben rüyamda görmüştüm yani. Süleymaniye’yi bu çevreleri o zaman buralarda hatta bir odamın olduğunu bile görmüştüm. Cenabı Hak nasip etti. Bakın şimdi Allah u Teala onu önceden bildiriyor da sen onu iyiye kullanırsın kötüye kullanırsın bunlar verilmiş avanslar dır. Avansı alıp ta yatırım da yapabilirsin? Günahlarda da kullanabilirsin ayrı konu… O işin imtihan tarafı… Ama görüyorsun ve gerçekleşiyor. Yusuf AS ın rüyası gibi işte o da bir Vahiy dir. Allah u Teala nın Vahyi dir. Ama bunların hiçbirisi Resullük görevi değil. O zaman Peygamberimiz SAV e verilen Vahyi çok iyi anlamak lazım. Bunu iyi anlamayanlardan bazen Meryem Validemize Resul dür diyen yok mu? Allah ın Resulü dür diyen? Var. Musa nın annesine de diyen var, e bunu anlamadın mı diyorsun işte. Değil kardeşim öyleyse Peygamberimiz SAV e bu şekilde Vahiy gelmiş mi?…
Mesela işte şimdi bunları teker teker okuyalım. Sen oku istersen oradan;
(İzleyici Sorusu) Hz. İbrahim in görmüş olduğu Rüya; O biraz diğer Gayri Metlu Rüyalardan farklı çok farklı olmuyor mu? Çocuğunu kesiyor, orada çocuğunu kesmek üzere, Normal bir Vahiy olamaz yani, normal bir rüya değil o. Çocuğunu kesmek bu Allah ın emri olmalı Emin ki bunu yapıyor yoksa bir insan rüyasında oğlumu kesiyorum diye görse de kesmeye kalkışacak değil. Üstelik bu Peygamber… Bu Rüya ne gereğidir? Bu rüya sonuçta insanın hayatını ilgilendiriyor örneklik diyebileceğimiz bir durum.
(Abdülaziz Bayındır) Mesela az önce söylediğimiz kapsamda; Allah u Teala Peygamberlere ne diyor?
Ankebut 29/18 de Yani öyle bir şey olmalı ki Resul bunu karşı tarafa bildirmiş olması lazım… “Allah şöyle şöyle emrediyor” diye. Mesela ondan sonra o Rasul de kendisi gibi diğer insanları da sorumluluk altına sokan bir söz söylemiş olması lazım. Ondan dolayı mesela Bakara Suresinin son ayetlerinde:
Bakara 2/285 “…O Rasul önce o inandı, Rabbinden kendisine indirilmiş olana ve bütün Müminler de inandılar, ”
Şimdi bu manada İbrahim AS ın rüyası; tebliğ edilecek bir Vahiy midir? Değildir. O zaman Resullük değil O. Ve Ondan sonra bak orada dikkat ederseniz şimdi o ayet Saffat 102 inci ayet; Şimdi bak burada diyor ki…
Saffat 37/102 “Onunla birlikte koşacak (çalışabilecek) duruma gelince, Ben orada seni kestiğimi görüyorum düşün; senin görüşün nedir?”… Bir Risalet gereği böyle bir tebliğ olur mu? Hangi peygamber Diyor ki: “Allah böyle böyle Allah buyurdu ki Namaz kıl ama bilmem sen ne düşünürsün.?” Böyle bir tebliğ olur mu? Olmaz yani… Der ki Allah senden şunu istedi, ister yap ister yapma değil mi ondan sonrası sana kalmış bir şey. Ama burada kendi açısından söylüyor bak ben diyor rüyamda seni kestiğimi görüyorum sen ne düşünüyorsun? Söyle bakalım… Bu bir (Risalet) Nebilik gereği midir? İşte burada bir İmtihan olduğu belli… İsmail AS ın özel bir konumu olduğu belli orada…
“… Babacığım istediğini yap; beni inşallah sabredenlerden bulacaksın.” Diyor. Burada bir imtihan ile karşı karşıya olduğunu biliyor. Bu bir imtihan yoksa bu bir.
(Yahya Şenol) Rüya canım ne alakası var geç git falan der… Yok sana ne Emir olunmuş ise onu yap diyor. Emir geldiğini mi biliyor acaba?
(Abdülaziz Bayındır) Sana ne Emir olunmuşsa ise diyor değil mi? Risalet olduğu zaman ben az önce onu anlatmaya çalıştım iyi ki söyledin, biraz açılmasına sebep oldu…
Sana ne emir olunmuş ise; ama bir Peygamberlik gereği gelen emir, Peygamber ile beraber insanlara da verilen emir değil mi? Sadece Peygambere verilen emir olmaz O. Sadece Peygambere verilen emir değil. O Peygamber O emri alıyor ama aynı zamanda O emrin muhatabı… Hem tebliğ ediyor hem aynı zamanda O emrin Muhatabı. Hem kendisi yapmak zorunda hem de başkaları yapmak zorunda. Genel bir emir. Çünkü Tebliğ etmek için alınmış olan bir emir. Dolayısı ile O tebliğ etmek için alınan bir emir ise…. “mâ tû’meru” denmez. “Ben” diyor, O genel bir emirdir, “Amener Resulü,” gibi bütün insanları içine alacak bir emirdir, O emri Peygamber de yerine getirir, mesela namaz kılmak gibi. “Evladım Allah bana Namaz kılmayı emretti sen ne dersin?” Sen ne dersin değil. Sen de Mümin isen kılacaksın kardeşim sen de kılacaksın, ben de kılacağım bitti. Bu Şey gibidir bak: Peygamberimiz SAV e gelen O eşleri ile alakalı “Tahrim Suresinde” var ya; onu yapmış olalım. Burada işte bak İbrahim AS a gelen bu şeyle yani, burada baba oğul ilişkisi açısından, burada da aynı şey:
Tahrim 66/01 “…Allah ın sana Helal kıldığını sen niye Haram kılıyorsun?,”
Bunun bize faydası var mı? Dini öğrenme açısından faydası var gerçekten. Demek ki Peygamber bir haram falan tespit edemez. 26:48 Peygamber haram koyamaz yani.
“Şöyle diyebilir miyiz bu ayet gelmemiş olsaydı Peygamber neyi yasaklamış olsaydı onu biz haram sayacaktık” yani Peygamberimiz balı yememiş ise biz de bal yemeyi haram sayacaktık. Onu emir olarak alacaktık.
“Şu anda haram sayanlar var bal şimdi her çiçeğe gidiyor ya etrafa dağılabiliyor başkalarının bahçesinden çiçeklerine falan konuyor diye kul hakkı diyerek…”
Tam böyle vesvesecilere göre, Allah u Teala arıya haram koymuş mu? Kimsenin bahçesine girme bunun bahçesine girme demiş mi? Arı gitmiş Allah ın kendisine verdiği görevi yerine getirmiş gelmiş. Kimin bahçesindeki çiçekten alırsa alsın. Allah u Teala nın verdiği görevi yerine getirmiş orada.
“Peygamberimizin sevdiği şeyi sevmiyorum yediği bir şeyi yemiyorum demek, ondan mesela büyük bir kelle…………. Mesela Harun Reşid bir gün ziyafet veriyor, ziyafette orada kabak tatlısı geliyor beraber orada bir vezir diyor ki ben bunu sevmiyorum diyor, Orada kadı imam Yusuf diyor ki o zaman bunun kafasını vurun! Diyor. Niye? Peygamberimiz severdi diye, o anda vezir açıklama yapıyor “ben o anlamda söylemedim hoşuma gitmediği için söyledim” diyor. Hatta kılıç bir de muşamba getiriyor oraya? Bu adamın kellesini uçurun niye? Peygamberimizin sevdiğini sevmedim dedi diyor…
İşte bunlar dinin ne hale geldiğini gösteriyor yani Allah ın İndirdiği din başka bir de uydurulmuş olan bir din var yani ortada. Allah ın Dini yok maalesef. Mesela Halid bin Velid, Peygamberimizin sevmediğini hem de Peygamberimizin yanında yemiş, Keller, Peygamberimiz ben bunu sevmem demiş o da oturmuş afiyetle yemiş… Hayır siz bir kere kafayı birisine takmış sanız bir bahane ararsınız ne olacak? En fazla da bu tür yanlışlar için Din kullanılır, en fazla İstismar edilen şeydir.
Bakın burada biz onu anlatmaya çalışıyoruz peygamber SAV in rolü ile Peygamber efendimizin bir insan olarak yaptığı ile bir Resul olarak yaptığı arasında fark var. İnsan olarak yaptığı örnek veriyorum: Ben mesela şimdi Üniversitede öğretim üyesiyim böyle bir vasfım var benim; ben uyurken de öğretim üyesiyim değil mi? Yemek yerken de öğretim üyesiyim sizinle normal konuşurken de ders verirken de öğretim üyesiyim. 24 saat ben öğretim üyesiyim… Peki, şoförse 24 saat şofördür ama araba kullanırken araba sürdüğü anda görevini icra ediyor.
İşte Muhammet SAV 24 saat nebidir. Bütün Peygamberler Allah a Nebi olarak görevlendirildiği andan itibaren ölünceye kadar Nebi dir. Nebilik gereği aldıklarını, mesela ben şimdi öğretim üyesiyim şu anda ne yapıyorum ders veriyorum, şu anda verdiğim ders öğretim üyesi olduğum için değil tabi vakıfta veriyorum. Ama Üniversitede sınıfa girip ders veriyorsam öğretim üyesi vasfım yok ise değilsem Üniversitede o dersi veremem. Orada ders vermek deniyor içeride öğretim üyeliği yapıyor denir mi? Denmez. Burada öğretim üyesi sınıfta ders veriyorum. Muhammed AS Nebi; peki Nebilik gereği aldıklarını… Niye beni öğretim üyesi yapmışlar bu adam burada ders verebilir dedikleri için öğretim üyesi yapmışlar değil mi? Aksi takdirde burada sekreterlik yapar deselerdi ne olurdu? Öğretim üyesi demezlerdi Memur derlerdi. Öğretim üyesi olduğum için sınıfa girip ders verebiliyorsam verdiğim şeye Ders deniyor. İşte Nebiler de Nebi olarak aldıkları Vahyi tebliğ ettikleri zaman onlara Nebi deniyor mu? Hayır, Resul deniyor. Onun için mesela hiçbir zaman Kuran ı Kerim de şöyle bir ayet var mı? “Nebi ye tebliğ den başka bir görev düşmez” diye bir ayette var mı? Nebi nin görevi tebliğ dir diye bir şey var mı?
“Resul ün görevi tebliğ dir.” Çünkü Resul aldıklarını tebliğ ederken onun adına Resul denir. Biri diğerinin yerine de zaman zaman kullanılabilir O ayrı bir konu. Resullük görevini yaparken SAV “Emin” dir. Çünkü kendisine geleni olduğu gibi tebliğ etmiştir burada bir yanlış yok.
Nisa 4/80 “Kim Resul e itaat ederse Allah a itaat etmiş olur,” Nebi ye itaat eden değil… Çünkü o nebi 24 saat nebilik vasfına sahiptir. Ama aldığı vahyi tebliğ ettiği zaman Rasul dür aldığı vahyi tebliğ ederken yanlışı yoktur. Ondan dolayı:
Hakka 69/44 “…Bize bir takım Rabler uydursaydı,” Vahiy etmediğimiz halde Allah şunu da demiştir deseydi, ne olurdu o zaman? Görevini yerine getirmemiş olurdu… Onun için Hakka Suresinde; 40 tan sonraki ayetlerde “onu sıkı yakalar ve şah damarını koparırdık çünkü sana söylemediğimizi söyledin…” Peki bir de Bir de Peygamberin Muallimlik görevi var tebliğ tamam orada hata yok, Muallimlik te hata yapabiliyor mu? Muallimlikte hata yapıyor. İşte mesela bedir savaşında yapılan bir muallimliktir… Orada hata yapmıştır. Allah u Teala şah damarını falan kopardığı yok. Ama uyarmıştır bak hata yaptın diye. Öğretirken hata yapmıştır yani… Olur hata yaptığı zaman şimdi Nebi iken hata yaptığı olmuştur ondan dolayı Allah u Teala burada diyor ki:
Tahrim 66/01“…Allah ın sana helal kıldığını sen niye kendine haram kılıyorsun?,” ben Şahsen kendim haram kılıyorum millete değil, çünkü bu tebliğ edilmiş bir görev değil. Bu muallimlikte yapılan bir şeydir. Hata yaptığı zaman işte o muallimlik görevi gereği… Bunlar çok ince meseleler. Az önce ben kendimden örnek verdim ben Üniversite Öğretim Üyesiyim; birisi çıkar der ki; “Sakallı Üniversite öğretim üyesi mi olur?” dese mesela bir ara diyorlardı şimdi artık demiyorlar. Türkiye de sakallı öğretim üyesi mi olur derler? Suudi Arabistan a gidiyorsun bizim sakalsız arkadaşlar, yahu sen Üniversite hocası mısın Allah Allah sakalın yok… Suudi Arabistan da da sakalsız öğretim üyesi olabileceğini düşünemiyorlar. Buna yakışmaz diyorsunuz… Adam diyor ki sen ne kılığıma kıyafetime karışıyorsun verdiğim derse bak kardeşim… Aynı şekilde Nebi olarak Peygamberimiz hata yapabiliyor. Ondan dolayı Allah u Teala Peygamberimizi Resullüğünden dolayı hiç ayıplamıyor. Ama nebi olarak ayıplıyor… “Ey Nebi; onlara neden izin verdin?…” Bulunduğu konum itibariyle, “Ey Nebi; Eşlerine şunları söyle…” Çünkü Resullük olarak olmaz… “Ey Nebi; neden sen haram kılıyorsun?…”
Orada da yine öğretirken ki hatalar. Tebliğdeki hata değil. Abese dede olduğu gibi 37:30 İşte bütün bunları ayıramadığınız zaman her şey birbirine karışıyor. Diyor ki:
Tahrim 66/01“…Allah ın sana helal kıldığını sen niye kendine haram kılıyorsun?,” Peygamberimiz bir şeye Haram diyorsa da o mutlaka Kuran-ı Kerim den çıkardığı bir hikmet gereğidir. Bir hüküm çıkarıyor da haram diyor. Ama burada ne yapıyor? “…Eşlerinin rızasını istiyorsun,” aynı zamanda bizim için bir tebliğdir de bu ne anlıyoruz? Peygamberimizin Haram kılma yetkisi olmadığını da anlıyoruz… Şimdi, şeyle birleştirdiğimiz zaman tutuyor bak, her zaman tekrarladığımız ayet.
Hud 11/1-2 “Bu bir kitaptır ki ayetleri Muhkem kılınmış, sonra da açıklanmıştır. Hakim ve Habir olan Allah tarafından açıklanmıştır, ” Niye Allah Tarafından açıklanmış? “…Allah tan başkasına Kul olmayasınız diye,”
Peki peygamber de Haram kılabilseydi Allah tan başkasına Kul olmuş olmayacak mıydık? Yani O dedi diye yapıyoruz. Bak Resul olduğu için itaat etmek Farz, çünkü Rasul kendi sözünü söylemiyor. Onu gönderenin sözünü söylüyor.
-Elçiye zeval olmaz diye bir söz var.
Elçiye zeval olmaz diye de bir sözümüz var. Resul olarak hata yaparsa da görevini yerine getirmemiş oluyor. Onun için Onu Allah asla kabul etmiyor. …
Şu ayeti önce bir tamamlayalım da ondan sonra ikincisine geçeriz ikisi üst üste gelmesin, diyor ki bak Allah u Teala açıklamıştır diyor, Allah tan başkasına Kul olmayasınız diye. Peki; Peygamberin görevi ne?
“…Ben sizin için ondan yana (Allah ın görevlendirdiği) uyarıcı ve müjdeleyiciyim.” Çünkü Ayetlerin bir kısmı uyarıyor bir kısmı müjde veriyor. Yani Resulüm demek oluyor.
Uyarma ve Müjdeleme Resullük gereğidir, Muallimlik görevi gereği değildir.
Evet aynı şey yasaklamak ile haram olmak aynı şey. Bak burada ne diyor? Buraya dikkat edelim:
“…Bu bir Kitaptır ki Muhkem kılınmıştır,” neden Muhkem? Şu şöyledir şu da değildir neden?… Açıklama ihtiyacı var;
“…sonra da açıklanmıştır.” 41:25
Mesela neyi yasaklamış Hz. Ömer?
Mut’a Nikahını Kuran ı Kerim yasaklamış Ömer değil ki…
Hayır O sözler uydurulmuş şeyler, olamaz…
Yasaklamak ile haram kılmak aynı şeydir yapamazsın yalnız O Muta Nikahı olması mümkün değil Kuran ı Kerim e asla uygun bir şey değil dolayısıyla onunla ilgili söylenmiş olanlar birilerinin uydurması olarak bu güne kadar gelmiş. Bu uydurmaların içinde en fazla Ömer ile Ali RA nın adları kullanılmıştır. Çok değerli insanlar oldukları için. Müellefe i Kulub a Zekat vermemek diye Hz. Ömer in bunu kaldırma gibi bir yetkisi yoktur ama o andaki kişileri Zekat vermeye uygun görmemiş olabilir o Başka… Müellefe i Kulub u yasaklayamaz ama O anda Ona girecek kişiler yoktur. Diyebilir. O da içtihattır.
Mesela Şimdi Hanefiler öyle yapıyorlar Muellefe-i Kulub ü mensuh sayıyorlar buna asla yetkileri yoktur olamaz böyle saçmalık olur mu?
Ehli Kitap ile evlenmeyi yasaklayabilri nedir çünkü Allah u Teala zaten tavsiye etmiyor ama haram da kılmıyor. Ama dinen haram kılamaz ha sen onu söylüyorsun. Evlenmeyin diyebilir ama evlenmiş olan bir kişinin de evliliğini geçersiz sayamaz. Çünkü Allah Helal kılmıştır. Onu…
Şu anda bunu yemeyin çünkü eşyayı taşıyacak bineğimiz yok. Böyle deniyor değişik rivayetler var…44:20 Aynı anda bir çok konulara birdenbire geçersek konu dağılır. Şimdi bak bu ayeti Kerime de diyor ki:
“…Peygamberin görevi Allah ın yaptığı açıklamaları ortaya koymak” ki biz onu Hikmet olarak biliyoruz. Dolayısıyla Peygamber yeni bir hüküm ortaya koyamaz; onun için diyor ki Allah u Teala:
Tahrim 66/01“…Allah ın sana helal kıldığını sen niye kendine haram kılıyorsun?,” işte biz buradan öğreniyoruz, Peygamberimiz bir şeye yasak demiş ise onun mutlaka Kuran dan bir kaynağı olmak zorunda. Kuran Sünnet dememizin sebebi de o zaten. Mesela ben burada size şunu da söyleyeyim inşallah bir gün anlatırız; konularımızdan bir tanesi de O. Uzun zamandır düşünüyorduk işte dün akşam şöyle yağmur altında biraz yürüyüş yapayım dedim, ben öyle inanıyorum ki:
Zekat nispetleri var ya onu bir türlü bulamıyorduk Kuran ı Kerim de. Öşür ile alakalı nispetleri de öşür ün onda birini. Bir de zekat ın neden kırk ta bir olduğunu ve bunların alakalarını dün akşam çözdüğüme inanıyorum inşallah bir gün Fatih in de burada olduğu bir günde İnşallah burada anlatacağız ki bizim için belki çözülmesi en zor olan problem oydu şu ana kadar. Hep söylüyorlar hani zekat 40 ta bir neye dayanarak peygamberimiz söylemiş? Ki şimdi ben onun Allah ın izni ile tam Ayetlerini bulduğum kanaatindeyim. Hatta onun (PP) sunumunu da yaptım anlaşılabilsin diye. İnşallah bir gün burada ortaya koyacağız, bir takım eksiklikler tabii ki var, o eksikleri de burada tartışma ile inşallah tamamlanacak. Allah nasip ederse…
Peygamberimiz bir şey söylemiş ise O Kuran dışında asla konuşamaz, mutlaka Kuran ın bir hükmünü söylemiştir. Peki, o hükmü Kuranda olan o hükmü Cebrail AS da öğretmiş olabilir. Bir şeyi getirmek başka öğretmek başka bir şeydir. Mesela siz eve bir sürü yiyecek getirirsiniz hanım ilk defa görmüş olur, bu ne? Dersin ki bununla şöyle bir şey pişiyor ben görmüştüm… Sen pişirebilir misin? Pişireyim de bir bak…
(Yeni bir şey getirmiyorsun getirileni yemek olarak pişiriyorsun. Rahmetli babam bir kere pişirmişti hiç birimiz yemedik… Annem demişti ki sen pişir o da pişirdi hiçbirimiz yemedik… Kendi de yemedi ama o da beğenmedi…) Ondan sonra devam edelim bak bu Ayet i Kerime yi. Allah u Teala da burada bir uyarı yapıyor ama;
Tahrim 66/01“… Allah bağışlar ve merhamet eder.” Diyor mesela Peygamber SAV günah mı işledi tevbe mi etti diye soranlar oluyor geçen hafta bu günde bu saatlerden biraz önce idi. Malatya da Peygamberimizin masumluğu ile alakalı burada konuştuğumuz şeyler bazı gurupların hoşuna gitmemiş. Onlarla oturduk konuşurken: “Efendim peygamberimiz günah mı işledi tevbe mi etti?” Tabii ki tevbe etti. Ayet i Kerime de Allah u Teala demiyor mu? Ya Muhammed;
Muhammed 47/19 “…Günahın için Tevbe et! Allah ın bağışlamasını iste” diyor. İstiğfar et.
“…mümin erkekler ve mümin kadınlar için de af dile” Biz de yapıyoruz her namazda “Rabbena firli veli-valideye…” okumuyor muyuz?
Hata yaptıysa o bir günahtır dolayısıyla istiğfar etmesi lazım. Peygamberimiz de hata yapmış ve istiğfar etmiştir. Ondan sonra diyor ki, yemin etmiş demek peygamberimiz burada:
Tahrim 66/02 “…Sizin bu yeminlerinizi bozmanızı Allah size Farz kılmıştır,” Bu kısmı bizi ilgilendiriyor. Birinci kısmı da ilgilendiriyor. Peygamberin görevi açısından… Asıl söylemek istediğim kısım bu buraya kadar kimsenin bir problemi yok bundan sonra problem var…
Tahrim 66/03 “Eşlerinden bir kısmına bir söz söyledi Peygamber,” bu tıpkı İbrahim AS ın oğluna söylediği gibi değil mi? Orada bak bakalım ne düşünüyorsun diyor, gördüğü rüyasının anlatıyor. Peygamberimiz de burada bir söz söylüyor:
“…Allah onu Peygambere bildirdiği için peygamber bunun farkına vardı,” Eşi bunun söylediği zaman Allah ona bildirdi
“…Allah o sözü (tamamını) Peygambere bildirdi; Peygamber bir kısmını bildirmedi.” Bunun Peygamber olmasına bir mani var mı? Allah onun tamamını peygambere bildirmiş, Bakın Vahiy etti demiyor burada peygamber dikkat ediyorsanız.
Peygamber olarak gözüküyor evet…Nebbe e in faili de Peygamber, şimdi;
“…Eşlerinden bir tanesi (Ayşe validemiz) o sözü eşlerinden başkasına söylüyor,” Burada anlatılan; Peygamberimiz Zeynep in yanında biraz fazla kalıyor, Zeynep de bir bal şerbeti yapıyor, içiyor sonra Safiye ye galiba… Bir dakika şurada var, Hafza, Hz. Ömer in kızı, Safiye değil aslında zihnimde Hafza vardı… Ömer in kızı Hafza olarak tabi öyle yani çünkü rivayetler onunla alakalı da Zihnimde hazfa varken ağzımdan safiye çıktı.
Şimdi Zeynep in yanında Peygamber efendimiz bir şerbet içiyor, Onun yanında da biraz fazla kalınca bunlar kıskanıyorlar. O zaman Hafza ile anlaşıyor Şey diyor ki bak geldiği zaman ağzın “Megafir” kokuyor diyelim yani öyle pis kokulu bir ot, Heralde ben ondan başka bir şey yemedim heralde “Bal Şerbeti”nden dolayı kokuyordur diyecek ve bir daha da bal şerbeti içmemeye karar veriyor. İşte Nebbehet; burada Ayşe validemiz olması gerekiyor Bihi O olayı bildirdi ona haber verdi öbür eşine. Allah da bunun bu durumunu Peygambere (bildirdi, farkına vardı) bildirdi. Peygamberimiz duymuş da olabilir bir yerden biri biriyle konuşurken…53:30 Peygamberimiz duymuş ta olabilir.
“…Sözlerin bir kısmını Ayşe ye bildirdi, ama diğerini bildirmedi, O nun bu sözünü (Ayşe ye) bildirince: Sana bunu kim haber verdi?” dedi. Çünkü iki kişi arasında geçiyor, herhalde Hafsa haber vermiş olabilir başka kim verecek? Halbuki İki kişi konuşuyorsunuz öbürü kapı arkasından da duysa duyar… Dolayısıyla ne diyor?
“…Her şeyi bilen, şeyden haberdar olan haber verdi.” Diyor. Allah bana haber verdi-diyor. Peki Allah bana haber verdi ile O Saffat suresindeki İbrahim A.S ın rüyasında gördüğü arasında bir fark var mı? Geliş şekli açısından değil. Bir peygamberlik görevi gereği mi bu?
O zaman Risaleti içermiyor ise bunu Gayri Metlu Vahye örnek vermenin bir anlamı yok… Nerede bildirdiyse bildirdi Allah sana da bildirmiştir, bakın ben size ne diyorum çocuklukta gördüğüm birçok rüya var ki bu hep hayatımda çıkıyor… Siz de de mutlaka vardır e bunu kim bildirdi? Allah u Teala bildiriyor… Rüya ile de bildirir, içine de doğurur, Meryem e nasıl bildirdiyse, Musa AS ın annesine nasıl bildirdiyse ya da İbrahim AS a nasıl bildirdiyse Peygamberimize de bildirmiştir. Şu ya da bu şekilde bildirdi bir melek de gelip söylemiş olabilir. Ama bu: “Git bunu falancaya söyle” manasında Risalet gereği olan bir vahiy değil.
Vahy i Gayri Metlüv derken insanların kastettiği şey değil yani. Çünkü Vahyi Gayri Metlüv derken insanlar O nun Resullük gereği yaptıklarını esas alıyorlar. 55:58
Bazen bağlayabilir, Mesela Namaz ı öğretmiştir bize de öğretmiştir. Peaygamberimiz nasıl Cebrail AS ın kıldığı gibi kılmıştır biz de Peygamberimizin kıldığı gibi kılmışız. Ama Cebrail onu Vahiy olarak getirmemiş gelen vahiyler den bir mozaik yaparak öğretmiş onu bu onun da dışında bir şey O anda Gayb olan bir şeyi bildiriyor. O kadar, Sana da bildirir, Musa AS ın annesine de bildirir. Herkese bildirir, ama bu; git falancaya şunu söyle manasında olmadığı için Resullük gereği olan bir şey değil. Onun için bunu böyle bir ayıklamak lazım.
İşte Burada asıl mesele Hadislerin tamamı Vahiy kaynaklıdır, ama Vahiy değildir. Bunun anlamı şu: Şu alet (Cep Telefonu) insanların yaptığı bir şeydir. Ama tamamı Allah ın yarattığı tabiattan alınmadır. Fakat bu Allah ın yarattığı bir şey değildir. Bu şekliyle Allah bunu yaratmamıştır. İnsanlar yapmıştır. İnsanlar yaptığı için hatalı olabilir. Ama Allah ın yarattığında hata bulamazsın. İşte Peygamberimiz SAV. İn sözleri Peygamberimizin Kuran dan çıkarımları olduğu için hatalı çıkarımlar yapmış olabilir. Hatalı olduğu, Kuran da da Allah u Teala bize bildiriyor. Hatalı çıkarımlar yapmış olabiliyor. Ama ne oluyor ki diğer insanlardan farkı onun hatalarını Cenabı Hak hemen bildirerek bize; biz de onun hata yaptığını öğrenmiş oluyoruz bir de bize doğrusu intikal ediyor. Çünkü bizim onu taklit etmemiz gerekiyor Bizim SAV den öğrenmemiz lazım. Ama şimdi Vahyi Gayri Metlüv diyenler diyorlar ki; “Kuran ile Sünnet arasında tek fark Sünnet Kuran gibi namazda okunmaz başka bir fark yok” diyorlar O zaman ikinci bir vahiy kaynağı ortaya çıkıyor bu defa işler tamamen karışıyor. İki tane Hadis okuyorsun ikisi birbirine taban tabana zıt. İkisi de mesela Buhari de birisi doğru ise birisi kesin yanlış. Ama bakıyorsunuz ki, Selefiler çıkıyor diyor ki ikisi de doğru. Nasıl oluyor kardeşim? İkisi de Vahiy dir diyor. Mesela
Gitmiş Peygamberimiz bir yerin çöplüğünde ayakta idrarını yapmış o da Vahiy dir… O tamam; Peygamberimizin ayak ta da idrar yapılacağı yönünde bize bir öğretisidir. Demek ki esas olan idrarın ayakta ya da oturarak yapılması değil pisliğin üzerinize sıçramamasıdır. Demek ki oradaki durum sıçramaya müsait değilmiş yapmış. Ama sıçrayabilecek yerde de oturarak yapmış. Şimdi Allah u Teala Ayeti kerimesinde demiyor mu?
Fussilet 41/03 “Bu bir kitaptır ki Ayetleri Arapça Kuran olarak açıklanmıştır, bilenler kavmi için” Biz şimdi kendi aramızda O kavmi oluşturunca Kuran Kerim in nasıl bize açıldığını her defasında görüyoruz değil mi? Öylesine olağanüstü manalar ile karşılaşıyoruz ki hem şimdiye kadar söylenmemiş bir şey ortaya çıkıyor hem de kimse yanlış diyemiyor. Dolayısıyla burada Allah bilenler den oluşan bir kavim oluşturulmasını bize emrettiği için Peygamberimizin bu Kavmi hangisi? Bu emir Peygamberimize de aynı zamanda… Bana öyle geliyor ki: Peygamberimiz de Cebrail AS ile bunu anlama bakımından Kuran ı Kerim i demek ki onunla birlikte ilgili ayetleri toparlamak ve şimdi mesela Namaz konusunda Cebrail AS daha tecrübeli. Bütün peygamberlere Vahiy getiren O. Kuran ı Kerim deki emirler de tamamen ortaya çıktıktan sonra o zaman O nun şeklini Cebrail AS Peygamberimize öğretmiş oluyor. O Bilenler Kavmi de Peygamberimize destek verecek olan Cebrail AS. dır. İki kişi bir arada olduğu zaman üçüncüsü Allah tır diye ayet yok mu? Demek ki Cenab ı Hakkın Cebrail AS a da Peygamber efendimize de özel bir yakınlığı var oradan en doğru anlamlar çıkıyor. En doğru Hikmetler çıkıyor. Biz de Allah ın emrine uygun olarak bir kavim oluşturduk, dolayışıyla Cebrail AS ın Peygamber AS a yardımcı olması da zaten Ayetlerin de gereği olmuş oluyor. Ama o bir risalet görevi değil O ayetleri anlama Ayetler arasında kümeler oluşturma, aynı anlamları bir araya getirip sonuca varma. Evet şimdi oku o hadisi:
Şimdi bak! Bunların üçü de bana hiç hadis olarak gelmiyor, Bunlar sonradan uydurulmuş sözlere benziyor. İster Buhari olsun kim olursa olsun kardeşim.
Neyse onu diğer Yahudiler gibi söylemiş diyebiliriz. Bir kere Kuran ı Kerim de hiç balık etinden bahsediliyor mu? Cennet de balık etinden bahseden bir ayet var mı? Siz hiç balık ciğeri diye… Kuş eti olarak var, genel olarak etten bahsediliyor. İnsanların yiyeceği içerisinde hiç balık ciğeri diye duydunuz mu öyle bir şey?.
Balık ciğerinden artanı diyor ondan sonra Kuran ı Kerim de bu da yok, Cennetteki yiyecekler arasında herhangi bir şekilde yok… Ondan sonra Kıyamet in Şartları deniyor. Ansızın gelen şey ile ilgili…
Bakın dikkat ederseniz, benim şu da dikkatimi çekiyor; mesela Cennet te nehirler anlatılıyor… Havuz anlatılıyor ama hiç Cennette deniz diye bir şey var mı? Yok tatlı su balığı… Olmaz değil olabilir ama ayetlerde böyle bir şey yok. Ondan sonra Erkeğin suyu kadının suyundan erken gelirse diyor. Erken gelme diye bir olay yok döllenme de kadın zaten her ay bir tane yumurtayı döl yatağına atıyor orada döllenme olup olmamasının kadının suyu ile bir alakası yok. Kadının suyu dediğimiz şeyin çocukla hiçbir uzaktan yakından bir alakası yok . Orada döl yatağına gelmiş olan bir yumurta var eğer orada döllenme olursa olur olmazsa onu vücut o ay atıyor; yeniden bir tane daha yumurta geliyor hem de ayın başında gelmediği ayın ortasına doğru geldiği için 01:07:50..
Şimdi Vaka o değil Ayeti Kerimelere baktığımız zaman döllenmiş yumurta ifadesi ayetlerde geçiyor.
Hayır, senin dediğin ile Fegani nin dediği aynı şey değil… Fegani nin dediği başka bir şey… Senin söylediğin başka Fegani, nin dediği başka bir şey, neden düşman bunun arka planında bir olay olması lazım… Yani O, Olay nedir biliyor musunuz siz? Peygamberliği Muhammed AS a getirmesinden olabilir de Mekkeliler söylüyor Onu. Musa AS a O kitabı getiren Cebrail AS değil mi? Orada başka bir olay var neyse ben şahsen bilmiyorum O meseleyi bilen varsa söylesin…
Sen diyorsun ki Peygamberimizden bu hadisi rivayet eden sahabe; balık ciğeri ikincisi çocuğun ana babaya benzemesi ile ilgili konu, bu oldukça yaygın söyleniyor bu söylem hadislere mahsus değil bir çok yerde söyleniyor çocuğun ana babaya benzemesi konusu ile alakalı.. Ondan sonra üçüncüsü de kıyamet şartları bunlar en azından birincisi balık ciğeri Arapların bildiği bir şey olmadığında göre niye bu uydurma olsun? Diyorsun bu güzel… Peki şimdi bunlar olayın bir başka tarafından bakacaksın Kuran ı Kerim: Tevrat ı ve İncil i tasdik için gelmiş bir kitap değil mi? O halde Kuran ı Kerim Tevrat ta da olması lazım Kuran da da olması lazım ki Kuran ı Kerim bunu tespit etmiş olsun… Burada öyle bir şey söyleniyor ki Tevrat ta da yok Kuran da da yok. O zaman bu balık ciğeri nereden çıktı? Yani şimdi Tevrat ta var Kuran da onu tasdik ettiyse bu Kuran ı Kerim in Hükmüdür. Allah u Teala bütün Ehli Kitabı davet ederken demiyor mu?
“Sizde olanı Tasdik eden bir elçi geldi…” Kitap için de Kuran ı Kerim için de aynı şeyi söylüyor değil mi? Onlarda olan bir şeyi tasdik ediyor, Tasdik etmek ne ile olur? Risalet ile olur. O Resulün de getirdiğini bu kitap tasdik etmesi lazım var mı bu kitapta onun tasdik? Ama bu Kitapta Tevrat ta ve İncil de olan birçok hükmü tasdik ettiğine dair pek çok ayet var… biliyoruz onu… Hani Tasdik? Eğer değiştirecekse ya misliyle ya daha hayırlısıyla değiştirecek bunun hepsi ortada ve objektif.