ABDULAZİZ BAYINDIR: Değerli izleyiciler, bugünkü konu başlığımız: ‘uydurulan dinin dayatması olarak çocukların evlendirilmesi’. Bu uydurulan din ifadesi tabiki bir çok kimseyi rahatsız edecektir. Son derece normaldir. Çünkü ezberlerimizi bozan, çocukluktan beri öğrendiklerimizi yanlış çıkaran hatta bilhassa hocalar için hakkında kitap yazdıkları araştırma yaptıkları doktora yaptıkları konuları yanlış çıkaran bir çalışma yada bir ifade. Yıllarca uğraşacaklar, siz, yaptıklarına uydurulan din diyeceksiniz. Bunu neden böyle söylediğimizi kısaca Enam suresinin ayetleriyle ortaya koymaya çalışalım. Ondan sonra işin özüne geçeceğiz. Allah Enam suresi 115.ayette ki şu an 141.sayfa elimdeki mealde. ENAM, 115.. Ayet: Ve temmet kelimetü rabbike sıdkav ve adla: rabbin sözü doğruluk ve denge açısından tamdır” yani Allah’ın söylediği söz hem doğrudur hem de tabiattaki tüm dengeleri koruyucu sözlerdir. Çünkü biliyorsunuz Allah dinini fıtrat olarak tanımlıyor. Yani tabiatta geçerli kanun ve kuralların insan hayatınfa uygulanması şeklinde tanımlıyor Rum suresinin 30.ayetinde. Dolayısıyla onun sözü elbette hem insan hayatı hem tabiat hem insanlar arası ilişkiler hem insanın tabiat ile ilişkisi bütün bu açılardan tam ve yerindedir. Dengelidir. “la mübeddile li kelimatih” bu kısım son derece önemli “Allah’ın sözlerini değiştirecek/Allah’ın kelimelerini değiştirecek hiç kimse yoktur. Allah’ın kelimeleri dediğimiz zaman bizim elimizde sadece bu kitap var. Onun dışında Allah’ın kelimesi diyebileceğimiz bir şey yok. Onu değiştirecek hiç kimse yoktur ifadesi buradaki kelimelerin artık değiştiremeyecek noktafa olduğunu ifade eder. Yani kuranın kelime yapısı değiştirilemeyecektir. Demek ki Allah ilk günden itibaren kitabını son güne kadar koruyacaktır. Öyle bir şey dediğine göre “mubeddile” değiştirecek kimse yoktur “bi kelimetihi: Allah’ın kelimelerini”. Zaten biliyorsunuz kuranın ilk günden itibaren korunup korunmadığı konusunda yerli yabancı bir çok kimse araştırmalar yaptı. Ama şu ana kadar aksini ıspatlayabilen hiç kimse çıkmadı. Böyle olduğu için de zaten Bakara suresinin başında Allah’ın bildirdiği gibi “la raybe fih” üzerinde her hangi bir şüphenin oluşmayacağı bir kitaptır. Bu kitabın içerisindeki hükümler konusunda kimse en küçük şüpheye kapılmamalıdır. “ve hüves semıul alım: dinleyen O’dur”. İşitrn değil: dinleyen. İşitmede ne dediğinizi anlayıp anlamaması önemli değil ama dinlemede sizin dediklerinizin tamamını anlayıp kavraması lazım ki Allah bizim ağızımızdan çıkanı da bilir içimizde olanı da bilir. Her şeyi bilen Odur. Ondan sonra asıl konumuzla ilgili olan kısım şu:ENAM, 116.. Ayet: Ve in tütı’eksera men fil erdı: yeryüzünde bulunanların çoğusuna boyun eğersen”, “yüdılluke an sebılillah: seni Allah’ın yolundan uzaklaştırırlar”. Peki bunu yaratıcı söylüyorsa çok dikkatli olmak lazım. Ve Allah bize İblis’in doğru yolun üstünde oturduğunu da söylüyor. Doğru yolun üstünde olmasa uzaklaştıramaz. Onların özelliklerini ifade ediyor: “iy yettebiune illez zanne: insanları doğru yoldan uzaklaştıranşar sadece zanna uyarlar” kesin bilgiye değil. Kesin bilgi Allah’ın kitabında olandır. Bunu hiç kimse değiştiremez. “La raybe fih” üzerinde hiç kimsenin şüphe duymayacağı bir kitaptır. Ama insanları Allah’ın yolundan uzaklaştıranlar sadece zanna uyarlar. Şimdi siz bugün islam aleminde oluşmuş bir yapıyı araştırdığınız zaman şunu görürsünüz: mezheplerin tamamı şunda ittifak etmişlerdir. “Essunnetu kadıyetun alel kitab: sünnet kitap üzerindeki son sözü söyler”. Zaten sünnet kelimesi de problemlidir. O anlamda bir kelime Resulullah’ın ağızından çıkmış değildir. Sünner sanki bir kanunmuş gibi anlaşılır. Resulullah’ın ağızından çıkan söz ve uygulamalar. Resulullah’tan bize intikal eden sözler ne kadar sahih senetlerle gelmiş olursa olsun bu insanların tamamı der ki; “bunlarla sabit olan bilgi zanmi bilgidir”. Zandır yani bu ayette belirtildiği gibi. Peki zan ise “essunnetu kadiyetun alel kitab” ne demek? Kitapta zan yok. Kitap kesin. La raybe fih; üzerinde şüphe duyulamayacak bir şey. Peki zam olduğuna inandığınız şey nasıl oluyor da kesin olduğuna inandığınız şey üzerinde hakimiyer kuruyor. Yani birinci sıraya zannı alıyorsunuz, ikinci sıraya kesin olanı alıyorsunuz. Ondan somra da ihtilaf ortaya çıktığı zaman o zan olanı esas alıyor kesin olanı ikinci sırada bırakıyorsunuz. Ondan sonra ve inhum illa yahrusun” onlar sadece kendi hayalleriyle bir takım kurgular kurar ve o kurgulara göre hareket ederler. Bu sebeple gelenekte hani sünnetin zanni bilgi ifade ettiğinde ittifak vardır. Sünnet ayetler üzerinde hakim hale getirilmiştir bu konuda ittifak var. Ama sadece öyle değil ki. Bir çok konuda, dersin kalan kısmını dinlediğinizde göreceksiniz bir çok konuda temel konularda hiç şey yoktur. Mesela geçen haftaki dersimizin konusu kölelik ve cariyelik idi. Bir vesile ile onu daha ayrıntılı bir şekilde anlatmıştık. Ve burada hocalara sorun diye dersin sonunda birkaç tane ayet ortaya koymuştuk. Orada ne kuran var ne Resulullah’tan gelen bir uygulama var ne herhangi bir mantıklı açıklama var. Bunların hiç birisi olmadığı halde tam aksi var daha doğrusu. Yani asla esirlerin köle ve cariye yapılamayacağını çok açık hükmü var. Esir kadınların cinselliğinden nikahsız asla yararlanılamayacağına dair çok açık ayetler var ve Resulullah’ın da bunu teyit eden bu ayetlerle tamı tamına uyuşan uygulamaları var. Bütün bunlara rağmen zan bile denmeyecek, sadece hayallerle oluşturulmuş olan bir dini yapı ve bu dini yapı bütün mezhepler şii sünni ayrımı olmaksızın bütün mezhepler kölelik ve cariyelik konusunda tam bir ittifak halindeler. Ee o zaman buna uydurulmuş din demek yanlış mı oluyor? Başka ne diyecektik? Tabi ki uydurulmuş din. İşte mezheplerin dayattığı din malesef bu. Mezhepler bunu dayatıyor. Bunların tamamı bu konuda ittifak halindeler. Siz islam hukuku dediğimiz adına islam kelimesi ile vasıflandırdığımız, fıkıh dediğimiz kitapların tamamına bakın bu konuda kimsenin en küçük şüphesi yoktur. Bir kere Allah’tan korkar insan. Bir kadının cinselliğinden yararlanıyorsun, o kadın senin kızın olabilir senin eşin de olabilir senin annen de olabilir senin kardeşim de olabilir. Ya sen bunu onun rızasına bakmaksızın onun cinselliğinden nasıl yararlanıyorsun? Sen onu nasıl yatağa atıyorsun? Sen bunu nasıl böyle koyun gibi pazara çıkarıp satıyorsun? Bunu da Allah’ın dinine mâlediyorsun. Ve bu konuda da şii sünni ayrımı olmaksızın bütün mezhepler ittifak etmiş oluyor. Peki bu uydurulmuş din olmaz da ne olur? Diyor ki Allah ENAM, 117.. Ayet: İnne rabbeke hüve a’lemü mey yedıllü an sebılil” mesela biz burada konuşurken yok ya bu adamlar başlarlar; “onlar çok büyük zatlar” falan. Tamam güzel. Allah diyor ki; “kendi yolundan sapanın kim olduğunu Allah daha iyi bilir. O zaman bu işi Allah’a sor. Yani “la raybe fih” kitap varken şüpheli olana uyanlar elbetteki sapmış olurlar. “ve hüve a’lemü bil mühtedın: doğru yolun üstünde olanı da en iyi Allah bilir”.
Şimdi bu girişten sonra hemen şunu söyleyeyim: az önce kölelik ve cariyelik konusunda şii sünni bütün mezhepler ittifak etmiştir dedik. Çocukların evlendirilmesi konusunda da tam bir ittifak vardır. Bizim bu konuları şey yapmamızda ortaya koymamıza sebep olan tarihselciler. İşte Türkiye’de tarihselci dendiği zaman ilk önce isimleri akıllara gelen Mustafa Öztürk var. İlhami Güler var. Bunlar kölelik cariyelik kuranda vardır dediler. Hadi bakalım geçen hafta sorduğumuz sorulara cevap versinler gerçekten söylediklerine kendileri de inanıyorsa cevap versinler. Ondan sonra çocukların evlendirilmesi de vardır. Hadi bakalım şimdi bugün ayetleri okuyacağız, gene ekranda hocalara sorun diye sorularımız çıkacak onlara da cevap versinler bakalım. Mustafa Öztürk bu defa şöyle bir şey yapmış; ben tarihselcilikten vazgeçtim gelenekçi olacağım, ayetlerin bir kısmının diğeri ile nesh edildiğini anlatacağım falan. Mustafa Öztürk zannediyor ki biz tarihselcileri gelenekçilerden ayırıyoruz. Hayır. Tarihselciler gelenekçilerle aynı görüşte ama biraz daha dürüst. Gelenekçiler kurana uyduk diyor uymuyorlar, bunlar da uymuyoruz diyorlar. O kadar. Aradaki fark bu. Yani kuranı tarihe gömüyorlar. Tek fark bu. Sanki biz gelenekçiler kurana uyuyor diyoruz da. Öyle bir şey dediğimizi duyan var mı? Uysalar keşke başımıza tac ederiz elbette. Biraz sonra arkadaşlarımız gerek Fatih Orum gerek Yahya Şenol, konu ile ilgili ayrıntılı bilgiyi verecekler ama bakın çok basit bir şekilde şey yapalım. Size hemen kısa bir giriş yapalım. Nisa suresi kuranın 4.suresi. Bu surenin 6.ayetinde Allah diyor ki NİSA, 6.. Ayet: Vebtelül yetama hatta iza beleğun nikah: yetim çocukları deneyin” mesela çocuk küçük yaştan parayı kullanma konusunda denemeye tabi tutulur. Ne zamana kadar? Nikah çağına ulaşıncaya kadar. Diyelim ki yetim, babası ölmüş, büyük bir holdingin mirasçısı. Öyle düşünün yani. Bu çocuk küçük yaştan itibaren onu yönetecek şekilde yetiştirilmesi lazım. Ne zamana kadar? “Nikah çağına ulaşıncaya kadar”. Çocukken evlendiriliyor olsa nikah çağı diye bir kelime olur mu ayette? Olur mu? Mümkün değil. Değil mi? Onları denemeden geçirin diyor. Peki herhalde kundaktaki çocuk, üç yaşımdaki çocul da değil. En az 7-8 yaşlarına girmiş olmalı. Mesela ben kendi hayatımdan biliyorum Allah rahmet eylesin babamın maddi durumu gayet iyiydi ama daha ilk okul birinci sınıftayken bana bir şeyler sattırıyordu. Ben bir çift çorap almıştım kendi paramla benim için en kıymetli eşya idi yani. Babamın aldıkları hiç önemli değil ama kendi paramla almıştım. Kendi paramı verince değeri çok farklı oluyor. Eskiden böyle bir gelenek vardı yetiştiriyorlardı. Hayatın içinde yetiştiriyorlardı insanları. Şimdi artık batı tipi eğitim 30 yaşına da girse adam olma hayallerini tamamen ortadan kaldırıyor, kendini hür zanneden köleler sistemi var bugün. Herkes bir yerde işçi olmaya bir yerde memur olmaya talip ama hiç kimse müteşebbüs olmaya talip değil. İşte bunu diyor denemeden geçirin. Denemeden geçirdiğiniz zaman aklı başında olması lazım. Nikah çağına kadar diyor. Şimdi kuranım ayeti. Ondan sonra da diyor ki; “fe in anestüm minhüm ruşden fedfeu ileyhim emvalehüm; reşit olduğunu anlarsanız mallarını kendilerine verin”. Baktınız ki artık bu, malları idare edebilecek durumdalar. O zaman babalarından yada annelerinden kalan malı verin. Saçıp savurmasınlar. O zaman reşit yani ergin. Türkçede o kelime kullanılır reşit yerine. Ergin. Hemen ondan 2 ayet önce 4.ayette de diyor ki Allah; NİSA, 4.. Ayet: Ve antün nisae sadükatihinne nıhleh” yani şu malını teslim almış olan erkeği düşünün. Nikah çağına gelmiş malını teslim almış. Artık nedir bu? Evlenebilir artık. Çünkü nikah çağına gelmiş malını alır. “Ve antün nisae sadükatihinne”. “Sadukati” dediği de mihirdir. Evlenen erkeğin karısına vermek zorunda olduğu bir maldır. Ey erkekler diyor eşlerinize mihirlerini gönül hoşluğu ile verin. “Gönül hoşluğu” demek ki yine reşit. Malını teslüm almamış olsa verebilir mi? Yanş reşit olduğu yani ergin olduğu sabit olacak ki malını teslim alabilsin. Onun eşi olacak kadın da reşit olacak ki ona da malı verilebilsin. Babasına verin demiyor, kadının kendisine diyor. Ve devamına bakın: “fe in tıbne leküm an şey’im minhü nefsen” mihir verdiğiniz eşleriniz kendi içinden gönül hoşluğu ile hiç bir baskı altında bulunmadan. Ne kocasının ne kayınpederinin ne babasının ne şunun ne bunun. Hiç bir baskı altında bulunmadan herhangi bir şeyi size verirlerse kadınlar. Verdin, tamam ben bunu sana ikram ediyorum derse “fe küluhü henıem merıa: onu da afiyetle yiyin”. Şimdi bakın kadın da mihir alanilecek, aldıktan sonra da gönül hoşluğu ile hiç bir baskı altında kalmadan verebilecek durumda olur. Şimdi bütün bunlar çocuklarda olabilecek bir şey mi? Zaten nikah çağı dedi ayet. Ondan sonra ne dedi? Kadın için de erkek için de malınızı verin dedi. Malı verebilmek için de reşit olma şartı koştu. Kadın için malı al dedi. Malı alabilmek için reşit olma şartı yani ergin olma şartını koştu. O zaman bu demektir ki kadın da erkek de reşit olacak ki evlensinler. Ondan önce evlenmek mümkün değil. Bunu anlamak için alim olmaya lüzum var mı? Anlamamak için lüzum var. Başkası bunu kapatamaz çünkü. Biraz sonra göreceksiniz. Hakkı batıl göstermek için ihtiyaç var. Biraz sonra onu göreceksiniz. Bir de şey vardır. Yine bakın Nisa suresinin 24.ayetine gelelim. 23.ayetten itibaren evlenilmesi yasak olan kadınlar anlatılır. 24.ayetinde de yine anlatılır. Ondan sonra da şöyle der; “ve uhille lekum ma verae zalikum; buraya kadar anlatılanların dışında kalan kadınlar size helal kılınmıştır”. Ama bir şartla “en tebtegu bi emvalikum: elinizdeki malla ona talib olacaksınız”. Yani kadına malınızı vereceksiniz. Burada da şu var bakın. Belki inşallah birgün de aslında miras ayetlerinin de tarihsel olduğunu söyleyenler var. Allah ne dedi? Hem doğrusunu söyler hem dengeli konuşur C. Hakk. Diyor ki; “o kadınlara mihir verin” diyor. Niye erkek mihir veriyor? Niye kadın mihir vermiyor? Bazı toplumlarda kadınlar verir. Kadın hayatının yarısını babasının evinde, yarısını da kocasının evinde geçirir. Onun için babasından yarım miras alır. Yani erkek kardeşinin yarısı kadar miras alır. Ama o yarısını da eşinden alır. Erkek kardeşi de o yarısını kendi eşine verir. Ondan sonra bir de eşi onun bütün masraflarını, ev açmak zorundadır, yeme içme ve diğer ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Müthiş bir denge kurulmuştur burada. Ondan dolayı mutlaka verin diyor. Diyor ki burada; “mallarınızla talip olmanız şartıyla”. Önce yetim konusundan iyice anlayalım ki diğerleri aynıdır zaten. Değişen bir şey yok. Malları ile alabilmesi için nikah çağına ulaşmış olması lazım değil mi? Malını almış olması için ergin olması da kuranın açık hükmü. Karşı tarafın verilen mihri alması için aynı şartlar da kadın için söz konusu. Bakın o şartla helal. Peki Allah bu şartı koşmuş ise bundan önce evlenme olur diye bir insanın aklına gelebilir mi? Ayrıca iki tane de şart koşuyor: “muhsinin” diyor kendinizi koruyan kişiler olarak. Hısn ne demektir biliyor musunuz? Kale. Muhsin de kendini kale gibi koruyacaksın. Onu da açıklamış: “ğayramusafihin” öyle evlilik dışı ilişkiler yok. Yok cariyeymiş yok. Evlilik dışı ilişki yok. Bak kendini kale gibi koruyacaksın. Çocuk için böyle bir şey düşünülebilir mi? Dünyada kim diyebilir ki çocuk kendisini kale gibi koruyabilir? Yada çocuğun zinasından hiç bahseden duydunuz mu şimdiye kadar. Buluğa ermemiş kişinin? Bazı ahlaksız davranışlar yapan çocuklar olabilir ama bu kelime ancak belli bir çağa gelmiş olan kişiler için kullanılır. Ve kuranda biraz sonra hocalara sorun bölümünde göreceksiniz Maide suresinin 5.ayetinde de evlenecek kişilerin namuslu olmaları kadın için de erkek için de yani kendisini kale gibi koruması şartı vardır. Kadın için de erkek için de. Çocuk kendisini nasıl koruyacak kale gibi. Kız yada erkek. Önemli değil. Gizli açık yani gizli dost tutmayacak. Çocuk için hiç söylenebilir mi? Açıkça da zina etmeyecek. Ondan sonra Nur suresinin 3.ayetinde de Allah der ki; “zina eden erkek ancak zina eden bir kadını nikahlayabilir”. Çünkü burada namuslu olma şartı evlenmenin olmazsa olmaz şartı oldu ya. Sen namuslu olma şartına dikkat etmediysen kusura bakma karşı tarafın namusunu hafife alıyorsan sen namuslu bir kadınla evlenemezsin. Yine Allah, sen namusunu korumuyorsan ey kadın sen namuslu bir erkekle evlenemezsin diyor Allah. Diyor ki; “zina eden erkek ancak kendisi gibi zina eden bir kadınla yada bir müşrikle evlenir. Zina eden kadını da ancak kendisi gibi zina eden bir erkek yada müşrik bir erkek nikahına alabilir. Bunlar diğer müminlere haram kılınmıştır”. Şimdi tabi çok kısaca söyleyeyim, bizim bu uydurulmuş dinde evlenme ile ilgili hükümlerin hiç bir tanesi Allah’ın kitabına uymaz. Yani mesela Şafi, Maliki ve Hambeli mezheplerinde baba bakire kızını istediği kişiyle evlendirir. Kıza sormaz. Kadın bakire değil de dul ise kendi nikahının tarafı olamaz. Yani nikah masasına oturup evet diyemez. Şahitlik yapamaz. Şafi, Maliki, Hambeli ve Hanefi mezhebinde küçük çocukları, daha buluğa ermemiş çocukları daha sıfırdan itibaren evlenme yaşı diye bir şey yok. Biraz sonra arkadaşlar anlatacak göreceksiniz. Kuranda var ama kuran kimsenin umurunda olmadığı için göreceksiniz biraz sonra çok net bir şekilde. Sadece onlar kurana uyduklarını söylerler lafla. Fiilen uymazlar. Onun için uydurulan din diyr başlığı koyduk. Bu mezheplerin tamamında kız yada erkek çocuğunu baba evlendirir. Yada veli de evlendirir. Baba yoksa çocuğun vasisi de velisi de evlendirebilir. Bunlar bu kadar açık ve net olduğu halde malesef şey yapılmıyor. Ben şimdi arkadaşlarımdan rica edeyim ‘Hocalara Sorun’ diye hazırladığımız bir bölüm var onu lütfen yayına koyalım. Hem birincisi hem ikincisi. Ondan sonra sırayla Yahya ve Fatih’i dinleyelim. Hepinizden bir talebim var. Lütfen bu soruları bulunduğunuz her yerde dünyanın her yerinde nerdeyseniz orda hocalara sorun. Onları hocalara sormanız onların uyanmalarına sebep olacaktır. Bazıları sizden kaçacak. Bazıları hakaret edecek ama bir müddet sonra bu onları değiştirecektir. Çünkü kuranın etkisi dünyada hiç bir şeyde yoktur. Hangi ülkede yaşıyorsanız yaşayın, hangi dili konuşuyorsanız konuşun bunu lütfen kendi dilinize çevirin ve hocalara gidip sorun. Yoksa bu uydurulan din başka şekilde ortadan kaybolamaz. Ama Allah’a çok şükür Türkiye’de ciddi anlamda bu konuda mesafe alınmıştır. Bütün dünyada bu mesafenin alınması gerekiyor ve böylece islamın Allah’ın dini olduğunu insanlara göstermemiz gerekiyor. Şimdi Dr.Yahya Şenol kardeşimizi dinleyeceğiz. O bize bu konunun tarihi yapısını genel yapısını fıkıhtaki bize anlatacak.
YAHYA ŞENOL: Evet geçen hafta olduğu gibi bu hafta da ben Diyanet İslam Ansiklopedisi’nden başlamak istiyorum. Takibi ve kontrolü mümkün ve kolay diye. Bugün nikah maddesine müracat etmenizi rica ediyoruz. İslam Ansiklopedisi’nin 33.cildinde Nikah maddesi. Yine internetten ‘islamansiklopedisiinfo’ adresine nikah yazdınız mı karşınıza çıkacak madde. Bunun 115.sayfasında nikahım bir alt başlığı olarak ‘ehliyet ve velayet’ velilik konusu işleniyor. Yani kimler evlenmeye ehildir ve kimleri velileri evlendirebilir. Bu konu anlatılıyor. Deniyor ki klasik islam hukukunda, küçük çocuklar yani 3-5 yaşındaki çocuğu düşünelim. Erkek olsun kız olsun tek taraflı olarak bi evlenme iradesi ortaya koyamazlar. Yani bir erkek çocuğu kız çocuğuna ben seninle evlenmek istiyorum diyemez. Kız da ona evet yada hayır şeklinde cevap veremez. Küçük çocuklar kendi aralarında evlilil yapamazlar. Fıkıhta deniyor bu genel kabuldür. Ama bu küçük çocukları velileri onların yararına olmak kaydıyla o yaşlardayken evlendirebilir. İbareyi aynen okuyayım ki bu bir yorum olarak kalmasın.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kendi yaşıtlarıyla olası gerekmez.
YAHYA ŞENOL: Çocuk ister kız olsun ister erkek evleneceği kişi yine kendisi gibi çocuk olabilir veya olmayabilir. Bunlar bir başkası ile evlendirilebiliyor. Buna fıkıhta öncelikle kavram olarak velayeti icbar deniliyor. Yani deniyor ki; kanuni temsilcisi olduğu kimseyi rızasını almaksızın evlendirme yerkisine fıkıhta velayeti icbar deniyor. Ne bu? Şöyle açıklanıyor. Deniyor ki; fıkıh alimlerinin büyük çoğunluğu. Bu ibareyi bir kez daha tekrar edeyim çünkü itiraz edeceğiz buna. “Fıkıh alimlerinin büyük çoğunluğu velinin velayeti altındaki mümeyyiz olsun olmasın”. Mümeyyiz dedikleri, temyiz gücüne sahip olan çocuklar ki genelde 7 yaş civarı söylenir. Gerek 7 yaşı civarında gerekse daha erken yani 2,3,1,5 yaşındaki bir çocuğu onun yararına olmak şartıyla. Ne gibi bir yararı olabilirse 2 yaşındaki bir çocuğun evlilik konusunda. Onun yararına olmak şartıyla rızasını almaksızın nikahlayabileceğini ileri sürmüştür fıkıh alimlerinin büyül çoğunluğu diyor. Büyük çoğunluğu derken zannedersiniz ki ya azınlıkta da olsa birileri de hayır demiş buna. Hayır. İslam tarihi boyunca burada da adı geçen sadece 3 kişi bakın sadece 3 kişi adları kayıtlara geçirilebilmiş 3 kişi haricinde neredeyse bütün mezhepler ve ulema bu konuda müttefiktir. Büyük çoğunluğu derken öyle şey anlamayalım tamamı. Sadece 3 istisna var. Dolayısıyla istisna kaideyi bozmaz. Böyle yazsaydınız da biz de gerçekten meseleyi bilseydik. Büyül çoğunluğu değil tamamı üç kişi müstesna. Kim bunlar? Yine burada isimleri yazıyor: Abdullaj İbni Şübrüme? Ebu Bekir El Esam ve Osman El Beddi. Sadece bu üçü diyor ki; bunlar çocukların evliliğin anlam ve mahiyetini bilmedikleri ve evliliğe de hiç bir şekilde ihtiyaçlarının bulunmadığı gerekçesi ile velilerin küçüleri evlendirme yetkileri bulunmadığını söylemiştir. Sadece bu üç kişi.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama gerekçe de ayet değil. Dikkat ediyor musunuz?
YAHYA ŞENOL: Burada ayet değil. Kendileri belki ayeti göstermiş olabilir ama burada bir ayetten bahsedilmiyor tabi hiç bir şekilde.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Evet mesela bu zatların şeylerini araştırmıştım müftülükte çalışırken. Onlar ayeti delil gösteriyorlar. Mesela Osmanlılar’da hukuk aile kararnamesi çıkmıştır. Onlar bu zatların kendisi ayeti, az önce okuduğum ayeti gerekçe gösteriyorlar. Fakat buralarda o ayetlerden bahsedilmiyor.
YAHYA ŞENOL: Sanki bunların kendi şahsi görüşleri. Diyor ki “çocukların evliliğin anlam ve mahiyetini bilmedikleri ve evliliğe hiç bir şekilde ihtiyacının olmadığını gerekçe göstererek” diyor. Hocamın da ifade ettiği gibi asıl gerekçeleri adamların ayet. Biraz önce söylediğimiz Nisa suresinin 6.ayeti. Oradan yola çıkarak adamlar bu görüşü temellendiriyor ama burada sanki ayete hiç bir şekilde dayanmamışlar, bunların şahsi bir takım görüşleriymiş gibi verişmiş. Bir de Osmanlı’nın son döneminde 1917 yılında. O yılın ortalarında yürürlüğe girip yaklaşık bir buçuk yık yürürlükte kalıp daha sonra şiddetli itirazlar neticesinde kaldırılmış olan Hukuki Aile Kararnamesi var. Bir buçuk yıl sadece dayanabiliyor bu. Hukuki Aile Kararnamesi de bu Osmanlı toplumunda yaygınlaşan çocuk gelinlerin oluşturduğu bu sosyal ve piskolojik sorunlardan ötürü diyorlar ki; “biz bunu bir terk edelim. Kime dayanacağız ama? Geçmişte birilerini de kendimize dayanak alalım”. Bula bula bu 3 adamı buluyorlar. Diyorlar ki; “ya en azından bunlar söylemiş biz de çocukların küçükken evlendirilmeyeceğini bir hükme bağlayalım, kararname yazalım”. Bunlar da yapa yapa kızlar için 9 erkekler için de 12 yaşını yani yaş olarak böyle bir sınırlama var. Yani kızlar 9 yaşından önce evlendirilemez, erkekler de 12 yaşından önce evlendirilemez. Yani yine nisa suresi 6.ayetten hiç bir bahis olmadığı gibi rüşt çağından falan da asla bahsedilmiyor. Yani gerekçe, toplumda oluşan bir infial.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şunu da söyleyeyim: bizim islam muhakeme hukukunda bu bahsedilen şeyin gerekçeleri vardır. Oraya ben gerekçelerini almıştım. O zaman doktora yaparken o doktora 1984’de bitmiştir benim doktoram. Ondan önce hani bakmıştım. Bunların orjinal metinleri İstanbul Müftülüğü’nde var. Orası çünkü şeyhülislamlık olduğı için. Şimdi siz İbni Şübrime demişsiniz Ebu Bekir El Asam demişsiniz ve Osman El Beddi demişsiniz. Ya bu zatlar diyor ki; ayete göre nikah çağına ulaşmadan olmaz. Nikah çağı da en azından buluğdur diyor. Peki madem bu şahısları delil gösteriyorsunuz hukuk aile kararnamesinde, neye dayanarak kızlar için 9 erkekler için 12 yaş diyorsunuz? Buluğ desenize bari. Sonra siz nasıl oluyor neden Allah’ın ayetlerine dayanma Resulullah’ın o güzel. Resulullah’ın da bu konuda çok sahih sağlam hadisleri var. Niye onlara dayanma ihtiyacı duymuyorsunuz da Ebu Bekir El Asam, Ebu Şubrume ve Osman El Beddi’yi onların istemedikleri şekilde kendinize gerekçe gösteriyorsunuz? Bunun savunulabilir bir tarafı var mı? Peki burada gene uydurma din sözü tam olarak karşılık bulmuyor mu?
YAHYA ŞENOL: Burada bu şeyi bir kez daha söyleyeyim. Hani fıkıh alimlerinin çoğunluğu mümeyyiz olsun olmasın her yaştaki çocuğun yani sıfır ila biz buna 9 diyelim, hadi 12 diyelim. 0-9 veya 0-12 yaş arası bütün çocukların onların yararına olmak şartıyla evlendirilebileceğini söylüyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yeni doğan çocuk ağladığı zaman anlayacaksın ki evlenmek istiyor!
YAHYA ŞENOL; Yalnız burada ansiklopedide bir ilginç ayrıntı var. Daha önceki eski şeylerde pek olmayan ayrıntı. Şöyle. Diyor ki; “evet onların yararına olmak şartıyla rızalarını almaksızın yani onlara soracak, hayır dese bile diyecek ki çocuğa; evlenmek istiyormusun 3 yaşında? “Hayır”, “sana soranda kabahat. Senin zaten ihtiyacın var, dur ben seni evlendireyim”. Öyle olsa bile diyor ki; evet bunu ileri sürmüşler ancak fiilen evlilik hayatı başlatılamayacağından buluğ çağına ulaşıncaya kadar kendi ailesinin yanında kalacağını söylemişlerdir çocuğun. Burada bir yumuşatma şeyi var. Yani diyor ki; 3 yaşındaki bir kızı evlendirdiniz. E şimdi diyor fiilen bu kız gelin olamaz. Nasıl vereceksin kocaya gidecek falan? Ee? O zaman bu, buluğ çağına erinceye kadar kendi ailesinin yanında kalır. Buluğ çağına erdiğinde kocasına verilir. Yani o zaman bu bir nevi söz kesme gibi anlıyoruz biz değil mi? Yani küçükken çocuğu vermiş, bak seni evlendirdim haberin olsun, buluğ çağına erdiğin gün yolcusun. Ve kaynak olarak da burada Fetavayı Hindiyye’yi göstermiş. Fetavayı Hindiyye’yi size şöyle göstereyim. Ekranlardan da gözükebilir. Bu Fetavayı Hindiyye denen kitap, Şeyh Nizam-adı yazıyor-başkanlığında bir heyetin kaleme aldığı İmamazam Ebu Hanife’nin görüşlerine dayanılarak yazılmış olan nir fıkıh kitabı. Bir Hanefi fıkıh kitabıdır. Tamamen İmamazam’ın görüşleri dayanak alınarak yazılmış. Şimdi bunu kaynak göstererek diyor ki; ya siz zannetmeyin öyle şimdi 2-3 yaşında çocuk evlendirilir dedik ama bu sadece bir nevi kapıt üstünde evlilik. Gerçek fiili bir evlilik değil. Çocuklar ergenlik çağına ulaşıncaya kadar ailelerinin yanında kalıyorlar. Büyüdükleri zaman tabiki diyorlar fiili evlilik başlayacak. Kaynak olarak gösterdikleri yer de Fetavayı Hindiyye. Fetavayı Hindiyye’yi açtığımız zaman onların kaynak gösterdiği yer 1.cild 287.sayfa. Acaba dedik biz de gerçekten de fukaha bu konuda bunların dediği gibi ittifak mı etmiş? Ansiklopedi bunu kaynak gösterdiğine göre doğrudur. Açıp baktığımız zaman bunun türkçe tercümesi de var. İnternetten de ulaşılabiliyor. E-kitap şeklinde ben gördüm. Ücretsizdi zannedersem. Oradam da bakabilirsiniz. 287.sayfada yine bu velilik konusu anlatılırken küçük çocukların evlendirilebileceği konusunu anlatıyor. Yer veriyor ve sonra diyor ki; tamam, küçük çocuklar evlendirilebilir ama hadi erkeği şimdi bir tarafa koyduk kız açısından farklı bir faktör var. Bu kız fiili manada gelinlik yapabilir mi?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Gerdeğe girebilir mi?
YAHYA ŞENOL: Evet. “Vaktelefu fi vakti duhuli bi sağirati” alt başlık olarak düşünebiliriz. Diyor ki; “küçük kız çocuklarının gerdeğe girme konusunda ihtilaf vardır fıkıh mezheplerinde”. 9 yaşından önce itiraf etmişler. Neyinde ihtilaf edilebilir bunun? Devamında diyor ki; bir gurubu demiştir ki; bunlar ergenlik çağına girinceye kadar yani adet görünceye kadar böyle gerdek söz konusu olmaz. Ama bir gurup da demiştir ki hayır bunlarda bir yaş sınırı vardır. 9 yaş. 9 yaşına kadar olmaz ama 9 yaşına girdikten sonra kız çocuğu, onunla gerdek caiz olur. Fakat, ibaresini de okuyayım ki şey olmasın. “Ve ekserul meşaihi ala ennehu la ibrate sinni haza elbab: ulemanın çoğunluğu bu konuda yaşa falan itibar edilmeyeceğini söylemiştir”. Yaşa bakılmaz. Ya? “Ve innemel ibratu lit takati” bazı şeyleri okuyamayacağım çünkü gerçekten de yani hem burada ve ekranları başında bizleri çocukların da takip ettiğini bildiğimiz için hani yarın öbür gün televizyonun da başına bir bela gelmesin. Çünkü şu an canlı yayının köşesinde +12, +13, +18 yazmıyor. Ne dediğimizi anladınız. Deniyor ki; burada kız çocuğunun fiziki bünyesine itibar edilir. Eğer diyor kız şöyle birazcık şişman derli toplu falan bir şey ise ve yani nasıl daha şey yapayım gerçekten acayip derecede zorluk çekiyorum neyini okumayayım acaba diye. Kendisi ile eğer gerdeğe girildiğinde başına çok kötü şeyler gelmeyecek ise o taktirde yaşa falan bakılmadan kendisiyle gerdeğe falan da girilebilir. Ama korkuluyor ise ya bu çok küçük, gerçekten de bir şey olur mazallah bir hastalık falan olacağına korkuluyorsa bu takdirde onunla gerdeğe girilmez. Doğru olan görüş de budur diyor. Yani burada bunu kaynak olarak gösterdiğinde mutlak manada her durumda çocuklar ergenlik çağına gelinceye kadar annelerinin babalarının evinde kalırlar diye bir hüküm yok. Yok yani. Hani hafifletmeye çalışmışlar ama fiilen öyle bir şey yazmıyor. Diyor ki mesela devamında; bir adam ufak bir çocukla evlenmiş ve mihrini de babasına peşin olarak verirse. Yani 3-5 yaşında bir kızı babasından istemiş babası da vermiş, mihrini de babasına peşin olarak ödemişse diyor..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Burada da bir cümle ilave edelim isterseniz. Son derece önemlidir. Bu mihri malesef fıkıhta, kadının cinselliğinden yararlanma bedeli diye tanımlarlar. Bu da gerçekten iğrenç bir ifadedir. Bu ne kadar kötü bir şeydir.
YAHYA ŞENOL: Diyor ki; bu durumda diyor kişi yani kocası olan kişi hakime gider der ki; ben bu adamdan kızı istedim, verdi, nikahımız kıyıldı, mihrini de peşin olarak verdim, şimdi kızı istiyorum. Burada dedi ya babasının evinde kalır diye. Hayır diyor gelecek, ben istiyorum ya karım değil mi? 3 yaşında da olsa 5 yaşında da olsa istiyorum dese ama babası itiraz etse dese ki; ya daha bu çok küçük çocuk, nereye? Vermiş de adam küçüklüğüne takılmış! Çok küçük diyor. Haa, yani olmaz diyor en azından 9 yaşına kadar falan bizim yanımızda kalsın, kocası da hayır,itiraz etsin diyor. Evet belki henüz çok küçük ama yani maşallah büyümüş diyor yani. Dış görünüşü. Siz anlayın artık ne demek istediğimi. Yani söyleyemiyorum her şeyi. Bu durumda diypr hakim de bakar “evet ya bu çocuk tamam henüz yaşı küçük ama ele avuca geliyor” der ve kocasına teslim edilmesini emreder babasına. Burada dediği gibi gerçekler öyle değil. Gerçekten öyle olmadığının fıkıh kitaplarından yansımalarını siz de Fatih Hocam da söyleyeceksiniz. Ben daha sonra başka bir yere vakit kalırsa bahsedeyim.
ABDULAZİZ BAYINDIR; Burada şianın hakkı kalmasın! Sünniler böyle de şiiler bunlardan geri kalırlar mı? Hiç mümkün mü? Şimdi şuradan arkadaşlarımız Humeyni’nin Tahrirül Vesile kitabından bir fotokopi almışlar bana getirdiler. Gerçi bende şiilerin bütün kitaplarının bir elektronik olarak EşŞamile Şiaiye diye bir kütüphanesi var. Oraya da baktım aynı ifadeler var. Onun için onu almadım. İfadeleri kontrol ettim orada doğruluğunu tespit ettim. Diyor ki burada da; 9 yaşından önce cinsel ilişkiye giremez diyor. Yani evlenme yaşının başlangıcı diye bir şey yok. Sıfır da olur hiç önemli değil. Fakat diyor cinsel ilişki dışında diğer şekillerde yararlanabilir diyor şehvetle. İlişki dışında diğer şekillerde yararlanabilir diyor. İsterse diyor süt çocuğu olsun. Onu açıkça söylüyor. Erraida diyor; süt çocuğu. Gerçekten de dayanamıyorum. Sen oku hadi.
: Şimdi esasında hem Hocamın hem Yahya Hocam’ın hem de muhtemelen televizyonu başındaki izleyicilerin canını sıkan içini daraltan böylesi bir konu niçin burada konuşuluyor diye muhtemelen herkesin aklına gelir ama ve etrafımızda bu kadar çok olay oluyorken iş bumudur diyenler muhtemelen olur. Bütün etrafımızdaki olaylara çözüm olarak Allah’ın elimizdeki kitabı var ancak bir takım insanlar Allah’ın kitabına işte böyle iftiralar atarak onu malesef itibarsızlaştırmak için el birliği ediyorlar ve bunlar işin acı tarafı Allah’ın kitabını insanlara okumayı tavsiye eden insanlar. Yani yazılarıyla, televizyon ekranlarında hem kuranla kalın, kurana sarılın deyip ama kuran böyledir diyerek esasında bunu itibarsızlaştırıp bu defa bütün insanların ümitlerini kırıyorlar. Ya kuran buysa, din buysa ben yokum, zaten hiç bir şey de olmaz olmamıştır diyorlar. Dolayısıyla esasında buradaki amaç tek bir amaç var: bu pislikleri ortaya koymak falan değil de kimsenin de hoşuna gitmiyor. Zaten fıtratı bozulmamış hiç bir insanın bunlar hoşuna gidecek laflar değil. Ama tek bir amacımız var. Bu pisliklerin hiç birinin Allah’ın dini ile ilgisi irtibatı yok. Allah’ın kitabı ile irtibatı yok. Hiç kimse yanlış anlamasın Allah’ın kitabında böyle şeyler var diye. Bunlar bir takım fıtratı bozulmuş zihinlerin işte geçmişte de Allah’ın kitabına yaptığı iftiralar. Günümüzde de aynı şeyi yapıyorlar. Şimdi ben kaldığımız yerden devam edeceğim ama..
YAHYA ŞENOL: O ‘ama’ya ben bir araya girip şeyi söylesem. Siz dediniz kuranda yok böyle şeyler ama peki ben şimdi şöyle bir meal okusam.. Ekran gösterebiliyor mu? Ben meal okumak istiyorum! Kuran meali anlam ve yorum merkezli diye merak edip okuyorum. Mustafa Öztürk Hoca’nın mealini. Talak suresini okurken, Talak suresi kuranın 65.suresi. Onun 4.ayetinin mealine geliyorum. Okuyorum şimdi diyor ki; “boşanmış olan kadınların ne kadar iddet beklemesi gereklş”. Yani boşanan kadın yeni bir evlilik yapabilmesi için bir miktar beklemek durumunda. Hangi kadın ne kadar süre bekleyecek bunu anlatan ayet 4.ayette diyor ki, “adetten kesilmiş kadınlarınızın iddet süreleri konusunda şüphe ediyorsanız bilin ki onların iddet süreleri 3 aydır”. Bir kadın belli bir yaştan sonra, diyelim ki bugün Türkiye şartında 55 yaşından sonra boşanmış olsa bekleyeceği süre yaklaşık olarak 3 aymış. Bunu öğrendim. Sonra parantez içerisinde bir ibare var. Diyor ki; “yaşlarının küçüklüğünden dolayı hiç adet görmemiş kadınların iddeti de aynıdır”. Yaşları küçük henüz adet görmemiş kadın??
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kadın oluyor çocuk değil yani?
YAHYA ŞENOL: Ve ondan sonra siz öyle yanlış anlamayın diye diyor ki dipnotta, 533. dipnot: “bu ayetteki ‘vellai len yahızne’ ifadesi, çocuk yaşta evlenip dul kalmış” bak hem çocuk yaşta evleniyor daha çocukken dul kalıyor bir de. “Çocuk yaşta evlenip dul kalmış fakat halen adet görmemiş kız çocuklarının yeniden evlilik yapabilmesi için ne kadar bir süre beklemesi gerektiği meselesi ile ilgilidir”. Şimdi bu kimin sözü oldu otomatikman? Ben meal okudum çünkü. Ben zannediyorum ki gerçekten kuranda böyle bir şey var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Peki sen aynı mealde 33.surenin 49.ayetine ne meal vermiş? Çünkü çok zeki insanlar ayetler arasında karşılaştırma yapıyor. Meali okuyan bir kişi.
YAHYA ŞENOL: Ahzab suresi 49: “evli mümin erkekler mümin hanımlarla evlenirse zifafa girmeden önce onları boşadığınız takdirde onlarım iddet beklemelerini isteme hakkınız yoktur”.
ABDULAZİZ BAYINDIR; O zaman bu çocuk demek ki gerdeğe girildikten sonra boşanmış. Bak kendi ifadesine göre iddet beklensin dendiğine göre haşa Allah sanki buna şey yapmış. Küçük çocukla ilişkiye girebilirsiniz diye hükmü Allah vermiş oluyor.
YAHYA ŞENOL: Bakın şimdi 533.dipnotu özellikle vurguladım çünkü ayet metninde parantez içerisinde hani siz hiç adet görmemiş ibaresini okuyunca sakın başka bir şeyler anlamayın diye yaşının küçüklüğünden dolayı adet görmemiş diyerek başka şeyleri otomatikman devre dışı bırakıyor. Bilin ki bunlar küçük kız çocukları. 3 yaşında 5 yaşında 7 yaşında küçük kız çocuğu, sakın diyor başka bir şey anlamayın. Ve siz de anlıyorsunuz ki Allah böyle diyor. Öyle mi? Onu şimdi bir dinleyelim.
ABDULAZİZ BAYINDIR; İstersen Fatih, tam da yeri gelmişken onu anlatsana sen.
FATİH ORUM; Neyi Hocam?
ABDULAZİZ BAYINDIR: ‘Adet görmeyen’ ne demek? Bu konuda makale var.
FATİH ORUM: Tabi Hocam’ın bahsettiği şeyi konuşacağız ama Yahya Hoca’nın biraz önce okudığu mealin sahibi ve onun gibi düşünen insanlar, ayetin esasında orada kastedilen ifadesinin küçük çocukları içermediğini onun bir nevi hastalık sebebi ile sıkıntılar yaşayan bayanlara ait bir düzenleme olduğunu söyleyenlere ki biz de zaten öyle anlıyoruz Allah’ın kitabını bunalar zavallı ve umutsuzca çırpınışlar. Niçin? Çünkü diyor ki örf buydu. Mesela bakın ifadeyi ayen okuyorum ben.
ABDULAZİZ BAYINDIR; Yalnız şunu söyleyeyim; sen meal yazacaksın, Allah’ın kelamını göreceksin, Allah’a yaptığın iftirayı bize hakaretle kapatmaya çalışacaksın öyle mi? Hadi buyur Mustafa Öztürk, ortaya çık da konuş bakayım hadi bekliyorum senin konuşmanı. O kadar ayetler olacak o ayetlerin hiç birini görmeyeceksin, evet, hocalara sorun sözünü Mustafa Öztürk’ün talebelerinden istiyorum: götürün kendisine gösterin. Versin bakayım cevabını. Biz çırpınıyormuşuz öyle mi!
FATİH ORUM: İfade şöyle: “islam öncesi küçük kızlarla evlilik teşfik edilirdi ve bu tür bir evlilik maruf ve yaygın birşeydi. Hz.Peygamber’in 9 yaşında iken Hz.Ayşe ile evliliği onun her eksiğini arayan müşriklerce garip karşılanmamıştı. Hz.Ömer’in de Hz.Ali’nin buluğa ermemiş kızıyla evliliğine o günün şartlarında hiç bir sahabe tarafından engel olunmamıştı”. Şimdi burada şu soruyu hepinizin sorması lazım: bugün mesela Türkiye’nin belli bölgelerinde bir takım insanlar bir takım aşiretler gelseler ve deseler ki; “kardeşim madem örftü o zaman ve Allah o örfe saygı duydu ve tamam ona göre hükümler verdi”. Bugün o insanlar gelseler, “bizim örfümüze adetimize göre hala biz küçük çocuklarla evliliği caiz görüyoruz, bunu içimize sindiriyoruz” deseler ne diyeceğiz biz şimdi onlara? Hatta bunlardan bir tanesi böyle düşünen insanlardan bir tanesine dünürlüğe gelse bir kız çocuğu için? Bizim doğuda, güneydoğuda veya diğer bir başka müslüman ülkede örfümüz budur dese ne diyeceğiz? Kim kaldırdı bu örfü? Ne zaman kaldırdılar? Tarihi belli mi? Kaldıran belli mi?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Dersin başında şey yaptık ya. Ortada hiç kimsenin şüphe etmeyeceği ayet var. Ayerler var. Öte yandan Mekke’de Resulullah’ın kıydığı iddia edilen bir nikah var. Resulullah’ın Ayşe Validemiz ile kıydığı nikahın onun reşit olmasından önce kıyılmış olma ihtimali yok. Peki bunu neye dayanarak söylüyorum? Çünkü İbrahim suresinin 4.ayeti diyor ki Allah; “ve ma erselna min resulin illa bi lisani kavmihi: her elçiyi kendi toplumunun diliyle göndeririz”. O zaman bu kuranın dili arap toplumunun dilidir. Öyleyse Nisa suresinin 6.ayetinde geçen “nikah çağın kadar” sözü de arap toplumunun bildiği bir söz olmak zorundadır. O nikah çağı diye bir kavram olan bir toplumda hiç bir çocuğu o çağdan önce evlendiremezsiniz. Hem de Allah’ın elçisi olacak, Allah da diyecek ki ben bu kitapta ancak toplumu dilllendiririm,ondan önce yapacak, C.Hakk Onu çok ağır bir şekilde cezalandırırdı zaten kimseye bırakmaz. Enam suresinin 114.ayetinde ne diyordu Allah böyleleri için? “Açık hükümler dururken zanna uyuyorlar”. Herkes bilir ki bu açık ayetlere rağmen Ayşe validemizin evlendirildiği iddiasu zandan ibarettir. “Ve innez zanne la yuğni minel hakk şey’a: zan, hiç bir şekilde gerçeğe olan ihtiyacı ortadan kaldırmaz”. Dolayısıyla hem kuran meali yapacaksın hem kendin tefsir hocası olacaksın hem ‘la raybe fih’ olan kitabın hükmünü şüpheli olan şeylerin altında ezeceksin. Hatta o kitabı o şekilde açıklamaya kalkacaksın. Bu, kişinin kendisini Allah yerine koymasıdır. Başka hiç bir şey değil. Çünkü Allah Hud suresinin ilk ayetinde diyor ki; HUD, 1.. Ayet: Elif lam ra kitabün uhkimet ayatühu sümme füssılet mil ledün hakımin habır: bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem (hüküm ifade eden şekilde) indirilmiş, sonra hakim ve habir tarafımdan ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır”. Kuranla ilgili açıklamayı sadece Allah yapar başkası değil. Ne Mustafa Öztürk yapabilir ne Abdulaziz Bayındır ne Fatih Orum ne Yahya Şenol hiç birisi yapamaz. Ne de Muhammed(sav) yapabilir. Niye böyle?HUD, 2.. Ayet: Ella ta’büdu illellah: Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye”. O zaman Allah’ın kitabını açıklamaya kalkmak kendini Allah yerine koymaktır. Allah’ın yaptığı açıklamalarla hareket edeceksiniz. Eğer MuhammedSav eğer bu ayetlere rağmen öyle bir şey yapmışsa kendini Allah yerine koymuş olur ve C.Hakk Onu hiç affetmez, anında şah damarını koparır. Bu sebeple çok dikkatli olmak zorundayız.
FATİH ORUM: Yahya Hocam’ın bıraktığı yerden ben devam edeceğim ama artık daha fazla uzamaması için sadece kitapların isimlerini ve cisimlerinş size naklederek elimde gördüğünüz kitap, Hanefi fıkhının en erken dönem kitaplarından bir tanesidir. İmam Muhammed yani Şeybani diye bildiğimiz kişiye aittir. El Camiğus Sağir. Burada biraz önce Yahya Hoca’nın Fetevayi Hindiyye’den naklen yaptığı o alıntıların hepsi burada da vardır. Kasani’nin Bedaus Sanai isimli eseri vardır. Hanefi fıkhının temel kaynaklarından bir tanesidir. Aynen biraz önceki ifadeler burada da geçer. Yani buluğdan önce kız çocuğuna yapılan muameleler yani hiç kimse demesin ki ya siz yanlış anlıyorsunuz, esas kastedilen söz kesmedir şudur budur.. Hiç yani açıkçası bunları yutturamazlar. Yeni nesil öğrencilere fıkhı kurtarmak için bu hikayeyi anlatıyorlar bunların anladığı gibi değil. Biz o öğrenci kardeşlerimize bakın burada kaynakları gösteriyoruz. Bu kaynaklarda o ifadelerin hepsi geçer. Hakeza yine El Ihtiyar, Hanefi fıkhının temel kaynaklarındandır. Hidaye ve şurada ekranın arkasında gördüğünüz bütün temel kaynaklarda bu böyledir. Bu,açık detaylı bir şekilde anlatılmıştır. Zaten kendileri de söylüyorlar. Diyorlar ki mesela bu konu şu an ismini verdiğim fakihlerin dışında müfessirler de Talak suresinin 4.ayetinde geçen “vellai lem yahızna” ifadesi, kendisi ile ilişkiye girilmiş küçük çocuklardır. Niçin bu ibareyi kullanıyorlar? Bu ibareyi kullanmalarını gerektirecek bir durım var ortada. Ahzab suresinin 49.ayeti bunların dikkatinden kaçmamış. Şimdikilerin dikkatinden kaçıyor ama öncekilerin dikkatinden kaçmamış. Diyorlar ki; “Ahzab suresinin 49.ayetinde Allah, nikah kıyıp da gerdek gerçekleşmeden boşama durumunda iddetin gerekmeyeceğini bildirmiştir. Talak suresinin 4.ayetinde ise küçük çocuklar için 3 ay iddettrn bahsetmektedir. O halde burada söz konusu olan çocuklar kendileri ile ilişkiye girilmiş çocuklardır” ifadesini kullanıyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Açık ve net olarak.
FATİH ORUM: Evet. Burada ismini verdiğimiz cismini gösterdiğimiz bu kitaplarda bu ifadeler aynen geçerli. Tefsirlerde öyle. Dolayısıyla diyorlar ki; “eğer bu çocuklarla ilişkiye girilmemiş olsaydı iddetten bahsedilemezdi. Allah kurand bahsettiğine göre Allah bu çocuklarla ilişkiye girilmesini onaylıyor”. Bu, Allah’ın kitabına söyletiliyor. Herhangi bir yazarın kitabına siz böyle bir şey söyleseniz, böyle bir şey nispet etseniz sizi mahkemelerde süründürür.
ABDULAZİZ BAYINDIR: C.Hakk da Ahirette cehennemde süründürecek onları.
FATİH ORUM: Dolayısıyla Allah’ın kitabına bu iftiraları malesef yapıyorlar. Peki işin doğrusu ne? İşin doğrusuna gelince: buradan kendisine saygılarımızı iletiyoruz Dç. Dr. Zeki Bayraktar Bey ile bir çalışma yapmıştık.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Değerli izleyiciler burayı lütfen çok dikkatle izleyin. Bu sıradan bir şey değil. Belki islam alemi bunu ilk defa duyuyor olacaktır. Lütfen dikkatle izleyin.
FATİH ORUM: Peki bu ne olabilir diye düşündük. Yani “vellai lem yahızna” ifadesi “hayız görmeyenlerin kocaları tarafından boşanmaları durumunda bekleyecekleri iddet süresinin 3 ay olduğuna dair ifade ile kastedilenler kimlerdir? Bu tıp literatüründe bugün literatüre geçmiş bir kavram. Yani bu kişilerin kimler olduğu. Rabbimizin orada kimleri kastettiği. Genel itibriyle Zeki Hocam’ın ifadelerini ben sadece hatırlamak için hızlı bir şekilde aktaracağım. Menarj denilen yani bir kız çocuğunun buluğa erme ifadesi literatürde. Bu kızların %98’i 15 yaşına geldiklerinde adet görürler. Bugün bütün dünyada üç aşağı beş yukarı istatistikler bu. Ve 48 ila 52 yaşlarına kadar da bu devam eder. Yine istatistikler bunu veriyor. Ve yine istatistiklerden hareketle bugün bütün dünyada yapılan çalışmaların süzülümü ile elde edilen şey: 9 ila 14 yaşları arası kız çocukların buluğa erme yaşıdır. 9 ila 14 yaşları. Bununla birlikte genetik yapı, iklim ve çocukların yaşadığı ülkelerin gelişmişlik düzeyi, bir takım buralarda etken faktör olarak kullanılıyor. Şunu da söyleyeyim hani hep bize şunu söylerlerdi; “sıcak bölgelerde mesela Arabistan’da erkendi, 8-9 yaşına geldiğinde aslında”. Bu da tamamen buradaki istatiki bilgilere göre tam bir yalan. Mesela müslüman ülkelerde yapılan araştırmalara göre kız çocuklarındaki ergenlik yaşının en düşük çıktığı ülke hangisi biliyor musunuz? Türkiye. Arabistan 15 yaş sınırı ile kız çocukların en geç ergenliğe ulaştığı dönem olarak istatistiklerde bugün. Yani koskoca bir yalan esasında. İşte sıcak ülkelerde şöyleymiş yok böyleymiş, onun için siz buna Ayşe validemiz 9 yaşınd evkendi diyorsak buluğa ermiştir. Bunların da hiç bir dayanağı yoktur. Şimdi bununla birlikte yine istatistiklere girmiş bir takım veriler: düzenli adet döngüsüne sahip kadınların döngüsü 28 günde bir olur. Tıp literatürü böyle söylüyor. Bu süre 21 gün ile 35 gün arasında değişebilir ve bu da normal olarak karşılanıyor. Peki ne zaman tıp literatüründe bu durum bir hastalık adını alıyor? Mesela Oligomenore diye bir kavram var. 45 günden uzun aralıklar ile meydana gelen düzensiz döngüler için kullanılıyor. Bugün literatüre girmiş. Bu tür rahatsızlıklar var. Yine polimenore denen 21 günden daha az sürüyor. Mipomonere denen? bu defa işte derecesinde artmalar eksilmeler olan bir takım düzensiz şeyler oluyor. Ve bunlar edasında normal bir adet döngüsüne sahip iken çeşitli rahatsızlıklar sebebiyle hayatlarının belli bir kısmında düzensizleşen durumlar. Peki Allah’ın kitabında mesela bunlar için bir çözüm olmayacak mı? Diyelim ki kocası tarafından boşandı ve bir takım sıkıntılar, rahatsızlıklar veya tedavilerden dolayı aylarca adet göremeyen bir kadın ne yapacak? Bunun sorusu bizim fıkhımızda; düzelene kadar kocasının evinde kalacak, düzelmezse yaşıtları menepoza girdiğinde ancak iddeti bitecek deniyor. Çözüme bakın!
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani şimdi düşün ki kız çocuğu buluğa erdi 15 yaşında diyelim. Suudi Arabistan diyorsunuz 15 yaşı buluğa erdi, evlendi. Baliğa bir kız. Eşi ile ilişkiye girdi. Az önce söylediklerimizi bir kenara bırakalım. Eşi ile ilişkiye girdi, eşi onu boşadı 1 sene sonra, çocuk 16 yaşında ama bu bahsettiğim rahatsızlıktan var. Şimdi bu ne yapacak biliyormusunuz? Bütün yaşıtlarının menapoz dönemine kadar girmesini bekleyecek. Çünkü bu ayeti yanlış anlamlandırıp çocuklara delil sayınca bak dengeyi nasıl bozuyorlar görüyor musunuz? Allah ne dedi? “Allah’ın sözü doğru ve dengelidir”. Allah yarattıklarını çok iyi bildiği için kadını nasıl yarattığını biliyor, bütün yaratıklarında geçerli kanunu koymuş orada. Bekleyecek, diyelim ki bütün yaşıtları 50 yaşında mesela yani menapoz dönemine girmiş. Öyle kabul edelim ki öyle değil. O zaman 50 yaşına kadar bekleyecek bu. Bitmedi: 50 yaşından itibaren o günden itibaren 3 ay iddet bekleyecek. Ondan sonra da bir genç kız gibi gitsin istediği ile evlensin. Şimdi görüyormusunuz bakın Allah ne dedi ENAM, 115.. Ayet: Ve temmet kelimetü rabbike sıdkav ve adla: Rabbin sözü hem doğruluk hem tüm yaratıklar açısından dengeli tamamlanmıştır”. Bütün kadınların ne durumda olduğunu gayet iyi biliyor. Hanımlar gayet iyi bilir bazıları 2 sene 3 sene adet görmezler. Allah yarattığını bilmez mi? Onlar da 3 ay bekleyecek diyor. Menapoz dönemindeki de 3 ay bekleyecek öbürü de 3 âdet görünceye kadar bekleyecek. Peki 3 âdet görünceye kadar da gene 3 aydır. Onun için aybaşı denir. Ay kelimesi kullanılır orad. Aybaşı hâli denir mesela kadınlar arasında. Dikkat ediyormusunuz dengeyi? Ama bu dengenin de Allah’ın kitabı kullanılarak nasıl bozulduğunu da görüyorsunuz değil mi? Halbuki biraz sonra inşallah vakit kalır tekrar ekrana Hocalara sorun sorusunu. O kadar açık ve net ayetlere rağmen hiç kimsenin şüphe etmeyeceği ayetlere rağmen çocukların evlendirileceğini nerden çıkarıyorsunuz? Ve Allah’ın bu konuyu ortya koyan hükmünü nasıl bozuyorsunuz da zan bile değil yani nasıl bozuyorsunuz da çocukların evlendirilmesine hatta küçük kız çocuklarlarıyla ilişkiye delil alıyorsunuz?
FATİH ORUM: Sizin sözüne ettiğiniz meseleyi bugün tarihselciler problem etmiyorlar. Diyorlar ki; iddrt dediğin şey ne senin? İddet o dönemde erkek baskısı altındaki bir topluma Allah’ın getirmiş olduğu bir düzenlemedir. Bunun nesebinin şusunun busunun karışmaması için. Çünkü erkekler bu konuda hasastır. Bugün kurandaki iddetleri bugüne, dolayısıyla sizins sözüne ettiğiniz bu kadın ne yapacak denilen şeyi, normal bir kadın bile beklemeyecek ki siz bunu niçin dert ediyorsunuz? Yani iddet de yok.
ABDULAZİZ BAYINDIR; Tabi şimdi her şeyi bozan adam bunu da bozar ne olacak.
FATİH ORUM: Şimdi bir de bir literatürde kavram var. Primer amenora denilen. Bu da yine dostumuz Zeki Bayraktar Hoca’nın söylediğine göre yaygın bir rahatsızlık. Kendisi ürologtur. Bu konunun ustasıdır esasında. Primer amenora denilen kavram bugün tıp literatüründe 15 yaşına girmiş olmasına rağmen adet görmeyen ve bu yıllarca devam edebilen çocuklar için kullanılan..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Çocuk değil insan. Artık buluğa ermiş ama kan dışarıya boşalmıyor. İçeride mesela bağırsaklara falan şey yapıyor.
FATİH ORUM: Öte taraftan ikinci bir kavram: sekonder amenora denilen ikincil amenora olarak tercüme edilmiş. Bu da daha önce esasında adet görürken en az 3 ay ve 3 aydan daha fazla süre belki yıllarca devam eden adet görmeme rahatsızlığı. Literatüre girmiş. Peki bu durumdaki insanlar için kuranın söyleyeceği bir şey yok mu?
ABDULAZİZ BAYINDIR; Az öncs ben kelimeyi yanlış kullandım. Zeki Hoca’nın bana ifadesine göre o dışarıya çıkmayan kan rahimde kalıyor. Diğer kanallarda değil. Rahimde kalıyoe. Zaten o da bir rahatsızlık. Onun için hanımlar ben rahatsızım diye doktora giderler.
FATİH ORUM: Dolayısıyla işte tıp verileri de bugün esasında bunun olabileceğini, olduğunu gösteriyor. Allah’ın kitabında da bunun bir hükmünün olmamasına imkan yok. En azından bizim inandığımız kitapta herhangi bir boşluk yoktur. Öyle bir kitaba iman ediyoruz. İştr bu boşluğu dolduran ayet de birilerinin küçük çocukların evlendirilebileceğine cevaz gösterdikleri o ayet bu boşlukları dolduran ayettir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hem ona delil gösteriyorlar hem de gördüğünüz gibi öyle bir rahatsızlığa düşmüş olan bir kadını yıllarca bekletiyorlar, bekliyor bekliyor. Şimdi siz bu kadının yerinde olsanız böyle bir dinin Allah’ın dini olduğuna inanır mısınız? Ama öteden böyle bir kadın 3 ay iddet bekliyor. İddet görmüyorsan diyor Allah seni yaratan benim demiş oluyor Allah. Tamam sen 3 ay bekle diyor. Hah ya ne kadar güzel, böyle olmalı zaten der. Muhteşem bir şeydir der. Ondan sonra gider ve rahat bir şekilde evliliğine devam eder. C. Hakk Rum suresinde bu dini fıtrat diye tarif ediyor. Yani sizin kuranda geçerli kanunların tabiattakiler ile tam uyumlu olmaması mümkün değil. Çünkü o kadını yaratan Allah, bu kitabı indiren de Allah’tır. Dolayısıyla bu kitapta o kadınla ilgili hüküm olmak zorundadır. Ama malesef C. Hakkın değişmeyen kelimeleri var. Bak ne diyor Allah burada Enam suresi 115.ayette: “la mübeddile li kelimatihi” diyor. Allah’ın kelimelerini kimse değiştiremez. Peki kelimeleri değiştiremiyorlar da neyi değiştiriyorlar? Kelimelerin anlamını değiştiriyorlar. Kelimeyi değiştirmek mümkün değil. Kelimenin anlamını değiştiriyorlar. Halbuki Allah diyor ki; “bu konuda kümseye yetki vermedim” diyor. Muhammed SAV de dahil. Bakın kuranı açıklama yetkisi Allah tarafından MuhammedSAV dahil hiç kimseye verilmemiştir. Hiç bir ferde verilmemiştir. Açıklamayı sadece Allah yapar. Onun için bu kitabı Allah mufassal der: ayrıntılı kitap der. Mesela hemen bunun öncesinde 114.ayette diyor ki; ENAM, 114.. Ayet: E fe ğayrallahi ebteğıy hakame: ben Allah’tan başka hakem mi ararım?”. Hakem ne? Problemi neye göre çözeceğiz? “ve hüvellezı enzele ileykümül kitabe müfassala: size bu kitabı ayrıntılı olarak indiren O’dur”. Tüm ayrıntılı açıklamalar. İşte o ayrıntılı açıklamalar, bu televizton ekranında 15 günde bir Kök programı ile Erdem Uygan ve Fatih Orum’un birlikte sundukları programda sık sık dile getiriliyor. Bu çok ciddi bir olaydır. İşte o Allah’ın hükmüne yani hikmete ulaşma yollarını gösteyorlar. Allah mufassal olarak indirdiğini söylüyor. Çok ayrıntılı açıklama. Peki bizim ulema, madem Kök programının baş aktörü olarak söyle bakalım Fatih, bizim ulema kurana mufassal mı der mücmel mi der.
FATİH ORUM: Kurana mücmel der. Yani bir takım ayetleri asla anlaşılamaz hatta müteşabih ifadele r olduğu iddia edilir. Bunları sadece Allah bilir derler.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Müteşabih’e verdikleri anlamı da o kelimeye verdikleri anlamı da kaydırmışlarıdır.
FATİH ORUM: Bu dünyada hiç kimsenim doğru anlamını tespit edemeyeceği kadar kapalı lafızlar vardır denir kuranda. Oysa Allah müteşabih lafızdan değil müteşabih ayettlerden bahseder. Öte taraftan bir de kuranın mücmeldir bir kısım ayetleri derler. Bunu da ancak bir gayrı metluv vahiy ile MuhammedAs’a bildirilmiştir, o da açıklamıştır derler.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bak Allah ne diyor; “mufassal: ayrıntılı” diyor.
YAHYA ŞENOL: Mücmel olsa ne ifade eder mücmel olsa ne ifade eder? Kuran bugünün Abdulazizler’ine Canerler’ine Mehmetler’ine hitab eden bir kitap değil ki. O günün Abdullah İbni Mesudlar’ına hitap eden bir kitap. Mufassal ise onun için mücmel ise onun için, size ne oluyor diyor adam. Böyle bir şey var yani. Muhatabı değiliz biz bu kitabın, mufassal olsa benim için ne ifade eder diyor müteşabih olsa ne ifade eder, muhatabı ben değilim ki! İlahiyat hocası söylüyor, müslümanlık adına söylüyor, kuran adına söylüyor bunu.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ve televizyondan söylüyor. Ve Allah diyecekki; “la mubeddile bi kelimatihi: kelimelerini değiştirecek kimse yok”. Kelimelerini değiştirmek ne tamamını atıyorum ne ki! O, o zamanmış! Bu ne demek ya! Haa şunu da söyleyelim. Peki bunlar böyle de eski mezhepler bunlardan farklı mı? Şu anda mevcut mezheplerden hangisi bunlardan farklı? Tek fark şu: onlar diyorlar ki; “biz önce kurana uyarız”. Uyuyorlar mı? Ondan sonra diyorlar ki; “Resulullah’ın sözlerine uyarız”. Uyuyorlar mı? Ondan sonra kıyas. Peki kıyaslamak için elinde bir tane bşe şey olsun. Neye kıyaslıyorsun? Ama dikkat ediyormusunuz bakın burada Allah’ın ayetlerini okuduk size. Allah’ın ayetleri tabiata yüzde yüz uygundur. Çünkü tabiatı yaratan da O insanı yaratan da O. Ve buradan ürolog Dç.Dr. Zeki Bayraktar’ın Fatih Orum ile birlikte bizim Kitap Ve Hikmet dergisinde yayınlamış olduğu şeyde de gördük Allah’ın yarattığı ayetlerde kadınların âdet olmadığını. Bunu her hanım bilir zaten. Yani herkes düzenli âdet görmez ki. Ve ondan sonra da bakıyorsunuz tam bir dengeyi de C. Hakk kurmuş. E peki ne yapıyorsunuz Allah aşkına! Evet değerli izleyiciler şimdi burada ben size bir ilanda bulunmak istiyorum. Allah nasib ederse haftaya bugün Almanya’da programlarımız olacak. 14-15 Mayıs günlerinde. Bunun ilanları bizim sitemizde var. Burada yanlış yapabilirim Almanca bilmediğim için yanlış okurum millet güler. Orada az önce adından söz ettiğimiz Dç.Dr. Zeki Bayraktar olacak, Abdullah Bayındır olacak ve bir de ben olacağım Allah nasib ederse. 2 gün boyunca birlikte olacağız oradaki dostlarımızla. Bir de ayrıca her birimizin ayrı ayrı yaptığı sohbetler olacak. Bunu da buradan duyurmuş olalım. Yeterli bilgiler sitede var. Son olarak arkadaşlarımız Hocalara Soralım kısmını gündeme getirebilirlerse. Lütfen değerli izleyiciler bunları hocalara sorun. Bakalım varmıymış kuranda çocukların evlendirilmesi yokmuymuş. İndirilen dinin hükmü mü uydurulan dinin hükmü mü herkes görsün. Evet değerli izleyiciler Hocalara Sorun kısmını gördünüz. Lütfen dünyanın neresinde olursanız olun muhatabınız hangi dilde olursa olsun bunları türklerle beraber iseniz türkçe olarak başka yerde beraberseniz o dilden hocalara sorun da bu organize olan bu konudan kurtulalım. Yani batılda ittifak olur mu diye sorulursa hani hep söylerler; “efendim ümmet dalalette birleşmez” diye Resulullah güya öyle bir söz söylemişmiş! Zaren öyle bir şey olması mümkün değil de ama görüyorsunuz mezhepler dalalette tam ittifak etmişler. Uydurma din konusunda kimsenin küçücük bir itirazı yok ama bu tek bir merkezden oluşturulmuştur. Tarihçiler bunu mutlaka araştırmak zorundalar. Elimizde kuran olmasına rağmen nasıl oluyor? Bakın bugün bile kuran meali yapanlar bunu savunabiliyorlar. Ve bugün işte islam ansiklopedisi bunu anlatıyor. Savunmuyor ama ne yapsın ansiklopedi anlatıyor bunu. Dolayısıyla bu artık müslümanların şeyidir. Artık bu iş daha fazla yürüyemez. Böyle bir din ile ne biz ayakta durabiliriz ne insanlara bir şey anlatabiliriz. Son olarak sizlere bir duyuruda bulunmak istiyorum. Bizim, Kitap Ve Hikmet dergimiz var biliyorsunuz. Allah’a şükür gerçekten her sayısı başlı başına bir çeşit manifesto gibi. O dergimiz 10-15 Mayıs günleri Sirkeci Garı’nda düzenlenecek olan uluslar arası dergi fuarında standda okuyucularla buluşmak üzere sunulacaktır. Bıradan da size duyurmuş oluyorum. İnşallah bundan sonra bir başka şeyle ama bu uydurulmuş din malesef bitmiyor. Ama niye buradan anlatıyorsunuz diyorlar. Güzel kardeşim tamam da Allah kuranda firavunu niye anlatıyor bize? Nemrutu niye anlatıyor? Bunları anlatmadığınız zaman insanların doğruları bilmesi mümkün değil. Herkes firavuna sorsanız geçmişini MusaAs’dan daha temiz anlatacaktır. Onun için biz mecburen resimi de ortaya çıkarıyoruz çözümü de ortaya çıkarıyoruz ve bugün kurancı geçinen, kuran tefsircisi, kuran meali yazan insanların da meseleyi ne hale getirdiklerini de görüyorsunuz . Bunları da ortya koymamız lazım. Lütfen indirilmiş din konusunda herkes elinden geleni yapsın. Kim yaparsa sevabı o kazanır kim yapmazsa cezasını kendisi görür.