ABDULAZİZ BAYINDIR: Değerli izleyiciler, bugün yeni bir konu ile karşınızdayız. Konu başlığımız: Uydurulan Dinde Şartlı Talak. Bu uydurulan din kelimesi bir çok kimseyi rahatsız ediyor. Rahatsız etmesinin bir sakıncası yok. Tabiki edecek çünkü biz her zaman rahatsız oluyoruz. Her araştırmamızda gördüğümüz yanlışlar bizi gerçekten çok rahatsı ediyor. Bugünkü dersle ilgili hazırlıklar yaparken de çok büyük rahatsuzlıklar duydum. Bu kadar mı diye kendi kendime şey yaptım. Artık gerçekler saklanacak türden değildir. Ortada bir vakıa var. Allah’a şükür ki elimizde kuran var. Kuran olduğu için de doğruları bulma imkanımız her zaman ortada. Ama geleneksel yapıda kuranla. Hamdolsun kurana ulaşma imkanını yakaladık ve burada uydurulmuş dini görüyoruz. Bundan önceki hafta çocukların evlendirilmesi konusu üzerinde durmuştuk. Çok açık buluğa ermemiş kız çocukları ile gerdeğe girilmesini bile kabul ettiklerini, bunu kuranın bir hükmü gibi gösterdiklerini burada anlatmıştık. Kuranın açık hükümleri o kadar ortada ki aklı başında hiç kimse aksini düşünemezken bütün mezhepler bu hatada ittifak etmişler. Peki bunların ortaya koyduğu dine uydurulmuş din dediğimiz zaman suç bizde mi onlarda mı? Uydurmasalardı ne yapalım! Bundan önceki hafta zındıklık ve dinden dönme konusu burada konuşuldu. Orada gördünüz Ebu Suud’a talebesi bir soru soruyor, o sorunun içeriği dolayısıyla onun dinsiz olduğu söyleniyor. Soru sorduğu için diyor sen işte mürted oldun dinden çıktın. Eee? Tevbe etmezsen öldürülürsün ama bu sorunun içeriği seni zındık yapıyor, tevbe etsen de öldürülürsün. Sonra da bir yapıları da vardır. Orada herhangi bir öğrenci kalkıp o çocuğu öldürse onun yapmış olduğu davranış yargıya konu olmaz. Hiç kimse suçlamaz. Ve bu bir din. Herkesin çok büyük saygı duyduğu Ebu Suud’un maruzatında olan şey. Şimdi buna uydurulmuş din dememek heralde bu dine hakaret olur. Başka bir şey olmaz. Çünkü şeyde de gördünüz Hocalara Sorun bölümündeki ayetlerde: kuran çok açık ve net olarak böyle şeyleri reddediyor. Bugün de şartlı talal denen bir olay var. Bir sabah kahvaltı sırasında bir arap televizyonunu açtık. İkra televizyonu. Orada soru var. Araplardan birisi sormuş. Demiş ki: kayınpederim ile aram bozulmuştu, eşime dedim ki babanın evine gidersen boşsun. Eşim de o gün bu gün babasının evine gitmiyor. Ama şimdi aramız düzeldi. Gitmesine müsade ediyorum. Giderse boş olur mu olmaz mı? Boş olur diyor. Giderse boş olur. Bu , Şafi, Maliki, Hambeli ve Hanefi bu 4 mezhebin ortaklaşa kabul ettiği bir şeydir. Allah’tan ki bu konuda şia doğru söylemiş. Bu mezheplerden hangisi doğruları söylüyorsa onları da tabiki bütün açıklığıyla ortaya koymak gerekiyor. Şia ve Zahiri mezhebi bu konuda doğru söylemişler. Kuranda hududullah kelimesi bulunur. Allah’ın koyduğu sınırlar anlamına gelir. Sınırı aştığınız zaman artık emirden çıkmışsınız demektir. Tuğyan, tağut kelimeleri sınırları aşan için kullanılır. Bu ‘hududullah’ tam 12 yerde geçer kuranda. İki tanesi miras konusundadır, sınırlar aşılmıştır. Onu inşallah bir başka gün ders konusu yapmak isteriz. Bir tanesi Mücadile suresindedir zihar ile ilgili olarak. Orada da sınırı aşma söz konusudur. Bir tanesi oruçla ilgilidir. Bakara suresi 187’de. Orada da sınırların aşılması söz konusudur. Bu 4 etti. İki tane miras, 1 tane zihar, 1 tane oruç etti 4. 12 dududullahtan geriye ne kaldı? 8. 8 tanesi talakla, boşanma ile alakalıdır. Kadının boşanması ve erkeğin boşanması. Bu ne demek? Allah bu konuya çok büyük ölçüde önem veriyor. Hemen, “bu Allah’un sınırlarıdır aşmayın” 8 yerde. Boşanma ile ilgili olarak 8 yerde hududullah kelimesi kullanılıyor. İşte bunlardan birisi kadınlarla ilgili. Bu ellerinden alınmış ve yerine hul diye kuranda da olmayan, Resulullah’ın sözlerinde de olmayan bir kelime konmuş. Son söz erkeğe verilmiş kadına değil. Böylece evlenirken hür iradesi ile kadın, evlendiğinden itibaren iradesini kaybediyor. Boşanma imkanı yok. Ancak kocası kabul ederse boşanır. Ya koca boşayacak yada koca kadının ayrılmasını kabul edecek. Burada sınırlar tamamen aşılacak. Bu konuda daha önce dersler yapmıştık. Arzu edenler internet sitemizden bunları izleyebilirler. Hilal Tv’nin internet sitesinde de olması lazım değil mi? Talak konusu yani erkeğin karısını boşaması ile ilgili bütün sınırlar aşılmıştır. Bugünkü konumuz da gene erkeğin karısını boşaması ile alakalıdır. Gene de hakkını yemeyelim, talak konusunda şianın görüşü doğrudur. Erkeğin karısını boşama konusında şianın görüşü doğru. Bugün Aydın Hoca’nın anlaacağı Zahiri mezhebinin görüşü doğru değil. Ama şimdi konumuz olan şartlı talak yani şartlı talak; şu zaman gelirsen boşsun, şöyle olursa boşsun, seninle evlenirsem boşsun gibi mesela. Bu konuda şia ile Zahiri mezhebi farklı düşünüyor ama sünni mezheplerin dördü de sınırları tamamen aşmış vaziyettedir. Biraz sonra ayrıntıları göreceksiniz yani kadınlar öyle bir hale getirmişlerdir ki bir esir kadın yada gelenekte olan cariye kadın hür kadının yanında çok çok daha rahattır ve geniş imkanlara sahiptir. Ve bunun adı olmuş din. Allah 12 tane hududullah kelimesi zikredecek kuranda, bunun 8 tanesini boşanma ile ilgili anlatacak, siz bunların tamamıno aşacaksınız, sizin ortaya koyduğunuz dine biz uydurulmuş din demeyeceğiz öyle mi? Bunu demediğimiz zaman C.Hakk bizi sorumlu tutar. Bunu açıkça ve net bir şekilde söylemek lazım. Evet şimdi arkadaşlarımız konuyu bir anlatsınlar. Önce Fatih Orum’dan şartlı talak meselesini bi dinleyelim.
FATİH ORUM: Şartlı talak ile kastettiğimiz şey türkçede de diğer dillerde de kullandığımız bir takım şart edatlarını kullanarak ve çoğu zaman da istikbale yani geleceğe bağlayarak bir işin olması yada olmamasına boşanmayı bağlama şeklinde yapılıyor. Mesela erkek karısına “babanın evine gidersen boşsun” demesi şartlı bir talak. Yine “şununla konuşursan boşsun” veya “içki içersen boşsun” veya “bu sene Beşiktaş şampiyon olursa boşsun” veya “Eskişehirspor küme düşerse boşsun” dediğinde ve bunlar da gerçekleştiğinde böyle bir boşama gerçekleşir mi gerçekleşmez mi bu şartlar gerçekleştiğinde? 4 mezhebin tamamı böylesi boşamaların gerçekleşeceğini, hukuki sonuç doğuracağını ve artık o ilişkinin o nikahın bittiği görüşündedirler dördü de. Bunun için bir takım şartlar ileri sürmüşler. Demişler ki mesela talakın/boşamanın bağlandığı şartın meydana gelmesi mümkün olan bir şey olmalı. Tahayyül edilebilir bir şey olmalı. Sonra gerçekten o kadın kocanın karısı olmalı. Ve böylesi bir şartla kadını cezalandırma niyeti bulunmamalı ki sonuç itibarıyla bakıldığında hepsinde madur olan kadındır. Mesela gelecekteki bir nikaha bağlama yine fıkıh kitaplarında gündeme gelmiş. Adam mesela birisini ismini anıyor bir kadının ama o kadın henüz o adamın karısı falan değil. Mesela diyor ki işte Fatma ile ileride evlenirsem boş olsun diyor. Hanefi ve Malikilere göre böylesi bir boşama da geçerli.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ne derler: bekara karı boşamak kolaydır derler.
FATİH ORUM: Şafi ve Hambeliler’e göre böylesi bir boşama geçerli değil. Mesela gene gelecekte olan bir şey var, buna bağlıyor boşamayı. Mesela işte “eğer ben herhangi bir şey yer ve içersem boş ol” diyor karısına ki bir insanın herhangi bir şey yememesi ve içmemesi düşünülemez. Kesinlikle bu olacak, gerçekleşecek. Hanefi ve Şafiler’e göre gerçekleşmesi kesin olan bir şey üzerine yapılan boşama da o iş gerçekleştiğinde ancak boşama olur. Oysa Malikiler’e göre ise, bu kesinlikler gerçekleşeceği için bunu söylediği an boşama gerçekleşir diyorlar. Gelecekte olması kesinlikle mümkün olmayam bir şeye mesela izafe edilse? Eşine dese ki; “eğer uçarsan boşsun” dese: böyle bir boşama 4 mezhebe göre geçerli değildir. Yani gerçekleşme ihtimali asla olmayan bir şey.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O zaman uçak yokmuş da onun için. Şimdi gerçekleşme ihtimali var. Gülüyoruz ama bununla aileler yıkılıyor. Biraz sonra söyleyecek: tabi adamın vazgeçme şansı da yol. O zaman böyle demiştim şimdi vazgeçtim. Mesela diyor ki bir şey yiyip içersem sen üç talakla benden boşsun dese, sonra da adam dediğine pişman olsa, hadi yemedin içmedin kadın boş olmasın diye. Ölecek değilsin ya. Bir an için farkına varmadan ağızına bir şey attın mı karı gitti. Geri dönüşü de yok yani.
FATİH ORUM: Yine mesela Allah’ın dilemesine bağlı boşamalar oluyor. Allah dilerse sen boşsun şeklinde bir ifade. Hanefi ve Şafiler’e göre geçersizken Maliki ve Hambeliler’e göre böylesi boşama da geçerli. Peki böylesi boşamayı geçerli saymayanlar var mı? Biraz sonra Aydın Hoca da kısmen değinecek. Zahiriye, şiadan İmamiye böylesi boşamaların geçerli olmadığı görüşünde. Öte taraftan İbni Teymiye ve öğrencisi İbni Kayyım’a göre burada bir takım bazılarına katılıyor bazılaeına katılmıyor. Yani o da ortada kalıyor. İbni Kayyım’a göre şarta bağlanan talakın hükmü, bu tâliki yapanın niyetine göre değişiklik arzeder. Niyet sorgulanıyor orada. Bunu söylerken onu korkutmak amacı mı güttün yoksa gerçekten boşama..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Korkutma amacı güttüysen olmaz diyor ama gerçekten boşamaya niyetliysen olur.
FATİH ORUM: Niyet sorguluyor. Peki bu sözüne ettiğimiz örneklerini verdiğimiz boşamalar geçerlidir diyenlerin delilleri nedir dersek ki asıl olan budur. Bunu söylemişler peki neye dayanmışlar? Biz geleneksel fıkıhta hep şunu öğrendik. İlkden onu öğretiyorlar. Herhangi bir hüküm ya kitaba ya sünnete ya icmaya ya kıyasa dayanacak. Bu tür boşamaların geçerli olduğunu kabul edenler kurandan doğrudan bu boşamaların geçerli olduğuna dair bir ayet ortaya koyamıyorlar. Peki ne yapıyorlar? Diyorlar ki; “kurana bakıldığında yalakla ilgili yani boşama ile ilgili ifadeler mutlak ifadeler. Yani boşarsan, erkek karısını boşarsa, şöyle olursa.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Açık ve net yani.
FATİH ORUM: Mutlak. Diyorlar ki; “o halde kocanın, bu ifadeler mutlaksa ister o an boşama kastı olsun isterse bunu bir takım şartlara bağlasın bu tür şartlı ifadeler de bu tür mutlak ifadelerin kapsamına alınmalıdır” diyorlar. Yani olmamasında hareket ediyorlar. Yani şartlı boşama yapılamaz şeklindeki bir ifade kuranda olmadığı için buna dahil edilmiş oluyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ben size bir hatıramı anlatayım. Tabi muhatap son derece önemli olduğu için isim vermeyeceğim. Çünkü şu söyleyeceğimi açık söylesem Türkiye’de bir çok yeri rahatsız eder. Ama benim bizzat yaşadığım bir olay. Başörtüsü ile ilgili olarak bundan epeyce önce yani mevcut AK Parti iktidarından daha önce önemli bir yetkili ile konuşuyorum, dedi ki; “ya başörtüsü islamın şartı değil” dedi. Yasaklanabilir. Aynı mantık. Ben de dedim ki; “tamam. Adam öldürmek de islamın şartı değil. Ben şimdi seni öldüreyim mi” dedim. Ne demek dedim ya. Görüyormusunuz böyle işte zihinleri karıştırarak “Allah burada şartlı talak olmaz dememiş, o zaman olur”. Allah sınır çizmiş ya sınır! Artık sınırı geçilir mi? Buna uydurulmuş din denmez de ne denir?
FATİH ORUM: Bir de talii bir takım deliller kitaptan. Deniliyor ki: Maide suresinin ilk ayetindeMAİDE, 1.. Ayet: Ya eyyühellezıne amenu evfu bil ukud: ey iman edenler, yaptığınız sözleşmelere arkasında durun, onların gereğini yerine getirin” şeklindeki ayetde ukud yani akidler kelimesi, sorumluluk altına girilen her şeyi kapsar. Talik de sorumluluktur. Şarta bağlı şey de “şu olursa şöyle ol, böylr ol, boşanmış ol” şeklindeki ifadeler de esasında bir nevi sorumluluktur, bu da o ayetin kapsamına girer diyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama adam bir çok şeyde şart koştuğu zaman biz bu şartları bırakalım vaz geçelim der ama burada vazgeçemez. Çünkü hiç bir delil yok ki ne olacak.
FATİH ORUM: Kitaptan delilleri bu. Eğer bunlar delil kabul edilecek olursa. Bu mantıkla hareket ederseniz kuranda delil bulamayacağınız hiç bir hüküm olmaz. Böyle yaklaşırsanız ayetlere her şey bulursunuz. Böyle bir yaklaşım tarzı var. Peki hadi bunu geçtik sünnetten ne diyorlar? Benzer yaklaşım orada da öyle. MuhammedAs’ın böyle bir boşama geçerl değildir şeklindeki bir sözü yok. Peki ne yapıyorlar? Diyorlar ki; “MuhammedAs. şöyle buyurmuş; müslümanlar aralarında belirledikleri şartlara uyarlar. Böyle söylemiş. Şartlı olarak boşamak da aralarında belirlenmiş olduğu şartlar cümlesine girer. O halde bu hadisin kapsamına şartlı talak da girer” diyorlar. Yani Resulullah’tan rivayet ettikleri tek delil bu.
ABDULAZİZ BAYINDIR; Birisi demiş ki; şu malımı git piyasada sat. Kaç lira? 10 liraya sat demiş. Resulullah zamanında. Mesele anlaşılsın diye. Peki fazlasına satarsam? Fazlasına satarsan üstü senin olsun demiş. Bu olay Resulullah’a sorulmuş tamam demiş şartınıza uyun demiş. Peki Resulullah’ın bir de şeyi var; bir satışta iki satış. Yani bir satışta iki satış caiz olmaz demiş. Nedir o? Mesela siz bir malı karşı tarafa veresiye 100 liraya satıyorsunuz, peşin 90 lira alma şartıyla. Karşı taraf geliyor borç paraya ihtiyacı var. Tamam diyorsunuz kaç liraya ihtiyacınız var? 90 liraya. Ne zaman vereceksin? 1 ay sonra. Şu kupayı sana 1 ay vadeli 100 liraya sattım. Hadi getir bakalım kefilini, senedini, rehinimi ver. Verdi tamam. Şimdi 100 lira borçlandı. Şimdi onu bana peşin 90 liraya sat. Sattı. 10 lira eksik oldu. Benden 90 lira aldı, yanımdan çıktı borcu ne kadar? 100 lira. Resulullah diyor ki; “ya bunların azını alırsın 1 ay sonra yada faize girersin. İşte bu iki şart. Niye Resulullah’ın bir sözünü hiç konu ile alakalı olmayan sözünü alıyorsun da kuranın hükmünü aşmaya yönlik olan yasaklanma sözünü almıyorsun?
FATİH ORUM: Yine bu bağlamda sünnetten getirilen delillerden mesela İbni Ömer’den şöyle bir söz naklediliyor.(Ömer ra.’ın oğlu) şöyle demiş; “bir adam karısına evden çıkarsan kesin olarak boşsun dediğinde kadın evden çıkarsa kocasından kesin olarak ayrılmış olur. Başka bir şey gerekmez” demiş İbni Ömer.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Son derece de zayıf. Sahih de olsa gerçi bir şey ifade etmez de.
FATİH ORUM: Yine İbni Mesud’a soru sorulmuş. “Karısına, şöyle şöyle yaparsan boşsun diyrn adam hakkında ne dersin” denildiğinde “karısı bir talakla boş olur. Kocası onun üzerinde başkalarından daha çok hak sahibidir” demiş.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani isterse geri alır.
FATİH ORUM: Mesela daha ilginci Ebuzar Gıfari’nin eşi kadir gecesi ile ilgili soruda ısrar edince. Yani karısı, Ebuzar El Gıfari’ye kadir gecesi ile ilgili soru soruyor ard arda. O da diyor ki; bir daha bu soruyu sorarsan boşsun demiş ve bu da delil olmuş. Sünnetten bu. Dedik ki icmadan. İcma zaten hepsi icma etmiş diyorlar. Kıyas delili var mı? Evet o da var. Diyorlar ki; normal bir talak yani bildiğimiz usulüne uygun olarak bir talak niçin vardır? Diyorlar ki bu bir ihtiyaçtır. Aralarında sıkıntı vardır ve erkek eşini boşamak ister veya cezalandırmak istiyordur, normal bir şekilde konuşuyordur. Aynı ihtiyaç ve aynı amaç şartlı talak için de geçerli olamaz mı? Olur. E o zaman o da caizdir” diyor. Kıyas bu.
ABDULAZİZ BAYINDIR; Kıyasta ne derler? Ya bir ayet yada bir hadise dayanacaksınız. Öyle bir şey yok. Kendi hayallerine dayanıyorlar, ondan sonra bir sonuca varıyorlar.
FATİH ORUM: Olay bu. Dedik ki bunu kabul etmeyenler vardı. Biraz sonra detaylı bilgi verilecek. Onlar da sözünü ettiğimiz burada saydığımız ayetlerin konu ile hiç alakası olmadığını, rivayetlerin uydurma olduğunu, tam tersine sahabeden yada tabiinden tersi sözler rivayet ederek bunların kabul edilemez olduğunu söylemektedir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bir de Vedat’ı dinleyelim. Şarta bağlanan talaklar: yağmur yağarsa boşsun. Diyelim li hava bulutlu, kadın diyor ki yağmur yağmayacak. Erkek diyor ki yağacak. Tartışıyorlar. Yağmur yağarsa boşsun. Ama kadının söz söyleme hakkı yok. Ben de seni boşadım diyemez kadın. Erkek söyle sadece.
VEDAT YILMAZ: Zamana bağlı talak: bolanmanın gerçekleşmesi gelecekteki bir zaman dilimine bağlanmışda buna zamana bağlı talak deniyor. Örneğin gelecek ayın başında boşsun. Ramazan ayı girdiğinde boşsun yada önümüzdeki hafta pazartesi günü boşsun tarzı bir şarta bağlanırsa buna zamana bağlı talak deniyor. Dört mezhebin dördü de caiz olarak görüyor. Maliki mezhebi bu konuda şöyle söylüyor: gelecek zaman birimine bağlanan talak; o zaman birimi zaten geleceği için çünkü zaman akan bir şeydir ve geleceği kesin olduğu için bu talak şarta bağlandığı anda o anda boşanma gerçekleşir diyor. Yani o zaman biriminin gelmesi beklenmez diyor. Çünkü nasılsa gelecek. Bu yüzden koca bunu söylediği anda boşanma gerçekleşir diyor Maliki mezhebi diğer 3 mezhepten farklı olarak. Mekana bağlı talak da boşanmanın gerçekleşmesi belli bir mekana bağlanmış ise buna mekana bağlı talak deniyor. Örneğin Mekke’de boşsun denirse yada Ahmed’in evinde boşsun vs. Gökte boşsun, güneşte boşsun tarzı mesela. Bunu bile söylese bu talak 4 mezhebe göre geçerli bir talak oluyor. Ancak burada farklılık şu: talakın vukuu bulması için kadının o mekana gitmiş olması gerekmiyor. Yani kocanın ağızından bu laf çıktığı anda talak gerçekleşmiş oluyor. Çünkü talak belli bir mekanla sınırlı bir şey değildir. Şurada boşsun, şurada boş değilsin diye bir şey olmayacağı için koca Mekke’de boşsun dese söylediği anda kadın boş olur. İstanbul’da da boş olur Mekke’ye gitmesine gerek yok. Bu da böyle Hocam. Bu da 4 mezhebin dördüne göre caiz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İbni Abidin’de vardır şimdi aklıma geldi. Türkçe olarak da yazmış. Arapça kitap ama o kısmı yazmış öyle. Adam karısına dese ki ; “ya sen boşsun, bugün pazara git de alış verişi sen yap”. Diyorlar ki; burada “sen boşsun” da adamın niyetine bakılır. Eğer bugün işin yoktur demeyi kastetmiş ise tamam. Yoksa boşamayı kastetmiş ise karısı boş olur. Boşama diye bir olay yani bakın. Bundan sonra diyorsunuz ki artık siz karı koca olarak birbirinize haramsınız. Allah kadınların nikahta eşlerinden güçlü bir söz aldıklarını ifade eder. Nisa suresinde. Surenin NİSA, 21.. Ayet: “..ve ehazne minküm mısakan ğalıza” diyor. Yani kadınlar sizden çok sağlam bir söz almışlardır. Şimdi bu ne biçim sağlam söz ki ‘yok şunu yaparsan boşsun, bunu yaparsan boşsun’. Zaten bu 4 mezhebin dördünün de evlenme ve boşanma ile ilgili hükümlerinin tamamen Yunan ve Roma hukukunun uyarlaması olduğunu biz burada defalarca şey yaptık. Arzu edenler bizim internet sitemizden Edlira Hanım’ın yapmış olduğu tezi indirip okuyabilirler. Yani bu 4 mezhebin de evlilik işlemleri ve boşanma ile alakalı görüşleri kurana hiç bir şekilde uymaz.
FATİH ORUM: Boşanma ile ilgili Murat Osmanoğlu’nun şarta bağlı talak diye bir tezi var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şartlı boşama ile ilgili de bizim sitemizde Murat Osmanoğlu’nun Şarta Bağlı Talak diye tezi var. Orada konunun bütün ayrıntılarını orada okuyabilirsiniz. Tabi insanlar bunlara inanmak istemiyorlar ama nasıl olsa elinizde kuran var. Talak diye bir sure var. Adı Talak. Talak, erkeğin karısını boşaması demektir. Bugün konu erkeğin karısını boşaması olduğu için şöyle kısa bir bakalım sonra burdan şia be Zahiri mezhebine intikal edersek konu daha iyi anlaşılır. Burada diyor ki Allah TALAK, 1.. Ayet: Ya eyyuhennebiyyu: ey elçi”, “iza tallaktumunnisae fetallikuhunne li’ıddetihinne ve ahsıl’ıddete: eşlerinizi boşadığınız zaman iddetleri içinde boşayın ve iddeti sayın”. Yani boşadığınız andan itibaren kadın iddetini saymalı. Onum için ilgili ayetler var ama onu algılamak zaman alır. Resulullah oradali hikmeti çok açık ve net bir şekişde ortaya koymuş. Kütübü Sitte’de var bu hadis. Hepsinde var. Gerçi mezheplerin hiç birisi oradaki şekliyle bunu almıyor da alsalar bile başka hükümler veriyorlar ona. Resulullah’a ÖmerRa geliyor diyor ki; “oğlum Abdullah karısını adetliyken boşamış”. Resulullah sinirleniyor. Diyor ki; “söyle ona eşine dönsün. Eşi temizlensin tekrar adet görür temizlemirse ilişkiye girmeden temizlik döneminde boşasın. Bu işte Allah’ım emrettiği boşamadır. İsterse devam etsin isterse boşasın”. O boşamayı geçersiz sayıyor Resulullah. Bizim ‘Doğru Bildiğimiz Yanlışlar’da da sitemizde de bu konu ile ilgili geniş bilgiler bulabilirsiniz. İddeti içerisinde boşasın, iddeti siz sayın diyor erkeklere emir veriyor. Ondam sonra diyor ki; “vettekullahe rabbekum la tuhricuhunne min buyutihinne ve la yahrucne: Allah’tan korkun ve o kadınları evlerinden çıkarmayın. Onlar da çıkmasınlar”. Yani o bekleme süresi içerisinde kadın evde kalacak, erkek de orada kalacak. Ve o arada erkek de kadının (iddet, adet görme ile ilgili bir olay) cinselliği ile ilgili bir konıda Allah erkekeği görevlendirerek o arada ailenin yeniden kurulmasının piskolojik şartlarını hazırlıyor. Sonra diyor ki; “tilke hududullahi: bu, Allah’ın koyduğu sınırlardır”. Bakın görüyormusunuz boşamak istediğiniz zaman kadın adetli olmaması lazım, eşiyle ilişkiye girmemiş olması lazım, biraz sonra şey yapacağız şahitler bulundurulması lazım. Biraz sonra okuyacağız. Bu, Allah’ın koyduğu sınırlardır diyor. Peki bu anlatılanlarda o sınırların hanisi var? Hiç bir tanesi yok. Bu ne biçim bir şey. Resulullah’ın sözü de ortada ki bütün hadis kitaplarında vardır. Açık bir fuhuş yaparlarsa o zaman çıkarırsınız. O zaman zaten aynı çatı altında bulunmazlar. Kadın açık bir fuhuş yapmış, eşi ile aynı çatı altında olmaz zaten. Bu diyor Allah’ın koyduğu sınırlardır, kim Allah’ın sınırlarını aşarsa kötülüğü kendisine yapar. Kendisi zararlı çıkar. “la tedriy le’allellahe yuhdisu ba’de zalike emren: bilemezsin belki Allah, boşama işleminden sonra bir şey ortaya çıkaracaktır”. Yani barışma olur bir araya gelebilirsiniz. Araya hakemlerin görevlebdirilmesi ile ilgili de Nisa suresi 35.ayette emir var. TALAK, 2.. Ayet: Feiza belağne ecelehunne feemsikuhunne bima’rufin ev farikuhunne bima’rufin: sürelerinin sonuna geldiklerinde güzellikle tutun yada güzellikle ayırın onları”, “ve eşhidu zevey ‘adlin minkum: ve içinizden güvenilir iki kişiyi de şahit tutun”, “ve ekıymuşşehadete lillahi: Allah için şahitliği tam yapın”. Dolayısıyla şahit şart. Çünkü baş tarafta boşanorken mesela işte Çad’lı bir öğerencim var, geçende konuşuyoruz O da Şafi mezhebi geçerliymiş. Diyor ki; “adam karısını boşuyor, kadın ben başkasıyla evleneceğim dediği zaman geliyor diyor ki; boşamadım ve kadının önünü kesiyor”. Bunlar olur. Allah şahide bağlıyor. Şahitler ne yapacak? Bir: kadının adetli olmadığını tespit edecek. Yani tarafların itirafıyla. O temizlik döneminde ilişkiye girmediklerini tarafların itirafı ile ortaya koyacak. Ondan sonra şahitlerle sabit olduğu için herkes onu duyacak. Ondan sonra öüslümanlar hakem gönderecel arayı bulmaya çalışacaklar Nisa suresinin 35.ayetine göre. Hiç bir tanesi bu mezheplerde yoktur. Dördünde de yok. Ondan sonra şahitlik falan da yok. Kadının hakkı falan, hiç. “zalikum yu’azu bihi men kane yu’minu billahi velyevmil’ahıri: içinizden Allah ve ahiret gününe inanan varsa ona verilen öğüt budur”. Peki bunu aşanlar Allah ve ahiret gününe inanmış sayılıyor mu bu ayete göre? Bu mezhepler sayılıyor mu? Allah’a göre Allah’a ve ahiret gününe inanıyor mu? “ve men yettekıllahe yec’al lehu mahrecen: kim Allah’tan çekinirse Allah ona bir çıkış yolu hazırlar”. Kadın da erkek de. Beklemediği yerden ona rızık verir. Bunu burda gördük. Daha ayrıntıları Bakara suresinde var. Orada da hududullah kelimesi var. Başlangıçta söylediğimiz gibi kuranda 12 tane Allah’ın koyduğu sınırlar var. Bunun 8’i kadının ve erkeğin boşanması ile alakalı geçiyor. Kadının boşamasını zaten tamamen kaldırmışlar. Bir tek erkeğin boşaması var. Erkeğin boşamasını öyle bir hale getirmişler ki aile ateşe atılıyor, erkek ateşe atılıyor, kadın ateşe atılıyor ama kimsenim umurunda değil. Şimdi Aydın Mülayim’den bizim Azerice sitenin editörü olan arkadaşımızdan şia ve Zahiriler ile ilgili olan çalışmasını dinleyelim.
AYDIN MÜLAYİM: Her ne kadar da ehli şia evlilik konusunda, çocuklarla evlilik konusunda ehli sünnet ile ittifak halinde olsalar da bu talak konusunda özellikle de şartlı talak konusunda ehli sünnete muhalif olup kurana uymaktadırlar. Bu sebeple bu görüşlerinde, fetvalarında onları bu işlerinde görüp takdir ediyoruz. Çünkü Allah’ın kitabına uymuşlardır. Bu görüşleri nerden alınmış? Özellikle Talak suresinde 1.ve2.ayete uydukları için. Yani karılarınızı boşadığınız zaman iddet müddetleri içerisinde boşayın, temizlik süresinde boşayın diye. Aynı zamanda da boşadıkları zaman şahit gerektiğini söylüyorlar. Bu şartı da özellikle söylüyorlar. Şartlı talak konusundaki bu ehli sünnete muhalif görüşleri ve kurana uymalarını nerden görüyoruz? Mesela Şerif El Murtaza diye bir alim var. Bu alim aynı zamanda Mütezile mezhebinin de alimidir. Caferi imamiyesinde fıkıh ustadlarındandır. El İntisar diye bir kitabı var. Bu kitabım ikinci bölümünde şöyle söylüyor. Diyor ki; “hiç bir şekilde şartlı talak ister zamana bağlı olsun ister mekana bağlı olsun” yani söylese ki babanın evine git boşsun gibi kelimelerle veya yağmur yağarsa boşsun gibi kelimeleri asla kabul etmiyorlar. Çünkü diyorlar ki; “böyle bir şart Peygamberimiz’in sünnetinde yoktur. Gayrı mesnun: diyor. Yani Peygamberimiz’in sünnetinde böyle bir şey varid olmamış. Mevcut değildir. Aynı zamanda da ikinci bir delil olarak da şunu söylüyorlar; “bizim icmamız bu konuda ittifak etmiştir”. Yani icma halindedir taifemiz. Yani şartlı talakım caiz olamadığında ehli şia ittifak etmiştir. Kurandan delil getirmiyorlar ancak Zahiri mezhebinde İbni Hazm biliyorsunuz Zahiri mezhebinin em önemli fıkıh üstadlarındandır. El Muhalla adlı kitabında 5.cildinde 43.sayfasında şöyle diyor; “ister şarta bağlı olsun ister mekana bağlı olsun böyle bir talak caiz değildir. Delil: kuranda grçmiyor” diyor. Böyle bir şey kuranda yoktur diyor. “Ve la sunneti bi vukuil talak” diyor ve Allh resulünün sünnetinde böyle bir şey olmadığını rivayet ediyor. Ehli sünnet mezhebinin delillerini zikrederken burada çok önemli bir delil var. Şartlı talaka delil olacak kelimeyi Maide suresinin 1.ayetinde “ya eyyuhellezine amenu evfu bi ukud” diye geçer. “Ey iman edenler, akitlerinize riayer edin” yani sözünüzü tutun.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani birisiyle sözleşme yaptığınız zaman sözleşmeye uyun. Ama tabi sözleşme meşru olmak şartıyla olacak. Faiz sözleşmesi yaparlarsa uymazlar.
AYDIN MÜLAYİM: İbni Hazm onu da söylüyor. Tabiki diyor verilen söze uymak gerekiyor ancak diyor bu bütüm akitlerde geçersizdir. Hatta günahlarda bu hiç caiz olmaz diyor. Ve şöyle diyor;.Peygamberimizden hadis göstererek diyor ki; “kun şartı leyse fil kitabillahi teala batıl: eğer Allah’ın kitabında böyle bir şart yoksa bütün şartlar batıldır.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Allah’ın kitabında olmayan her şart geçersizdir.
AYDIN MÜLAYİM: Şartlı talaklar: bunlar Allah’ın kitabında olmadığı için böyle günah işlerde..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama onlar Allah’ın kitabında yoktur geçerlidir diyorlar. Allah’ın kitabında yok, geçerlidir. Halbuki madem Resulullah’a uyuyorsunuz? Resulullah öyle diyor. Allah’ın kitabında yoksa geçersizdir diyor.
AYDIN MÜLAYİM: “Fi kitabullahi teala batıl” aynı şekilde böyle bir şartlı talak batıldır, hiç bir şartla kabul edilemez diyor Zahiri mezhebi. Genel hatlarıyla böyle.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Peki teşekkür ederiz. Burada şöyle bir şey söylememiz lazım. Bu Caferiye mezhebidir az önce okuduğu. Biliyorsunuz İmam Caferi Sadık, Ebu Hanife’nin hocalarındandır. Eğet Caferiye mezhebi böyle ise demek ki Hanefi mezhebi de böyle olmalıdır. Çok büyük bir ihtimalle Hanefi mezhebi böyledir. Ama bugün Hanefi mezhebi böyle değil. İnsanlar değiştiriyorlar. Yani öyle iftiralar yapılıyor ki hayret edilir. Mesela ben şahsen İstanbul Müftülüğü’nde bulunurken ramazan, işte, eskiden çok tartışmalar olurdu bugün ramazanın başı mo değil mi falan diye. Biliyorsunuz Diyanet İ. Başkanlığı ramazanı ilan eder, bie çok kimse Mekke’de bugün ramazan değil yada Diyanet’ten bir gün önce ramazan başlar. Genellikle önce başlarlardı. Biz de İstanbul müftülüğündeyiz, sürekli sorarlar. Hilal konferansı olmuştu 1977’de. Ben o konferansa katılmıştım. Kameri ayların başı ve sonu. O konferansa evsahibi sıfatıyla katılmıştım. Uzman sıfatıyla değil. Ama tabi olup bitenleri dinledik, öğrendik. Gelenlerle mecburen ilgilendik. Onlarla konuştuk. Dolayısıyla o zamandan beri ben bütün çalışmalarımda Diyanet’in tespitlerinin her defasında doğru olduğunu gözlerimle görüp anladım yani. Doğru olduğuna inandığım için fetva veriyorum. İşte o gün birçok kimse oruca başlamış. Hilali gördük diyorlar. Ben diyorum galiba balkondan komşunun kızı Hilal’i görmüşsünüzdür soranlara. Bugün hilalin görünmesi imkansızdır. Söylüyorum gelen herkese: Kardeşim oruç yarın. Baktım Sultanhamam’dan tanıdığım birisi telefon açtı. “Hocam”, “ne var”, “siz bugün oruç tutulması gerektiğine dair fetva vermişsiniz. İşte şurada birisiyle konuşuyoruz, sizden duyduğunu söylüyor”. Allah Allah dedim sabahtan beri yani bugün ramazan değildir diye diye artık ağızım kurudu, adam beni delil göstrerek “işte Abdulaziz Hoca böyle dedi”. Çünkü orada bize güvenen insanlar var. Bugün oruç. Ya dedim bana hayattayken bu iftiraları yapıyorlarsa Ebu Hanife’ye İmam Şafi’ye Ahmed Bin Hambel’e kim bilir ne iftiralar yapıyorlardır. Onların hiç birisi hayatta değil ki. Bir de onların kitapları elimize geçmiş kitaplar. O kitaplara elle yazıldığı için bir sürü şeyler katılabilir. Bir sürü değişiklikler yapılabilir. Bu sebeple Caferi mezhebinin tamı tamına kurana uyuyor olmuş olması aslında böyle bir şüpheyi de ortaya çıkarıyor. Çünkü İmam Cafer Es Sadık, Ebu Hanife’nin hocalarındandır. Tabi İmam Cafer Es Sadık’ın akidesi bugünkü caferilerle aynı olduğuna da ben asla inanmıyorum yani. Onu da söyleyeyim. Bakın burada Fatih delilleri anlattı,Aydın delilleri anlattı. Bu deliller içerisinde bunun kuranda olmadığı konusunda ittifak var değil mi? Resulullah’ın böyle bir şey söylemediğine dair var. Evet, müslümanlar şartlarına uyarlar ama kurana uymak şartıyla. Bunu insanlara anlatmaya da lüzum yok. Zaten onu da açıkça söylemiş. Şimdi bakın size birkaç tane ayet okuyacağım. Bu ayetleri inşallah bundan sonraki sohbetlerimizin sonunda da hep okumaya devam edeceğiz. Enam suresi kuranın 6.suresi 114.ayetten itibaren okuyacağım. Burada Allah bizim şöyle söylememizi istiyor. ENAM, 114.. Ayet: E fe ğayrallahi ebteğıy hakamen: ben Allah’tan başka bir hakem mi ararım?” herhangi bir konuda hüküm verecekse Allah verecek. “ve hüvellezı enzele ileykümül kitabe müfassala: bu kitabı size ayrıntılı olarak indiren Odur”. Başka tarafa bakmanıza gerek yok ki. Allah bütün ayrıntıları vermiş. “Efendim bu kuranda geçmiyor, bunu da ilave ederiz”. Bu ne demek yani. Öyle şey olur mu? Demin söylediğim gibi. Allah kadınların başlarını örtmeyi emretmiş, bundan birkaç yıl önce birileri yasaklıyor, ben de o yasaklayanlara dedim; “siz nasıl bu işi yaparsınız?”. “İslamın şartı mı?”. Lafa bak yani islamın şartı mı olacak? Peki o zaman adam öldürmek de islamın şartı değil ben seni öldüreyim mi dedim. O zaman uyandı. Şimdi bu me mantıktır? Allah herşeyi ayrıntılı olarak açıklamış. Bitti. “vellezıne ateynahümül kitabe ya’lemune ennehu münezzelüm mir rabbike: bakın sadece siz değil kendilerine kitap verilmiş olanlar da çok iyi bilirler ki bu kuran senin rabbinden indirilmiştir”. Yani yahudiler de bilir hıristiyanlar da bilir. “bil hakkı: tüm gerçekleri içerecek şekilde var” “fe la tekunenne minel mümterın: o zaman sakın şüpheye düşenlerden olma”. Bu kitapta var ama acaba deme.
ENAM, 115.. Ayet: Ve temmet kelimetü rabbike sıdkav ve adla: senin rabbinin sözü doğruluk ve denge açısından tamamlanmıştır” “la mübeddile li kelimatih: Allah’ın sözlerinin yerine geçecek yada Allah’ın sözlerini değiştirecek kimse yoktur”. Hiç kimse Allah’ın sözlerini değiştirmeye hakkı yok. Değiştiremez yani. Neyi değiştiremez? Yani kurandaki ayetleri değiştiremez. Anlatılan mezhepler ayetlerden hiç birisini değiştirmiş değiller. Neyi değiştirmişler? Anlamını değiştirmişler. Efendim şu yok bu yok, o zaman bu olur falan diye kendi hayallerine göre bir sistem kurmuşlar. “ve hüves semıul alım: dinleyen ve her şeyi bilen Odur”. Şuna çok dikkat edin değerli izleyiciler ve bu ayeti lütfen ezberleyin, her yerde okuyun muhataplarınıza. Diyor ki Allah buradaENAM, 116.. Ayet: Ve in tütı’eksera men fil erdı yüdılluke an sebılillah: yeryüzünde bulunanların çoğusuna uyaesan seni Allah’ın yolundan saptırırlar”. Çoğusuna uyarsan!! Hani”Allah’ın desteği cemaatle bulunandadır” diyorlardı. Bu Allah’ın ayeti değil mi? “Yedullahe ma cemia” derler. Niye? Çünkü siyasiler kendi arkalarında güç arıyorlar da onun için Allah’ın desteği toplulukla beraberdir diye. Asıl güç Allah’ın yolunda olmaktır başkası değil. Ne diyor; “yeryüzünde bulunanların çoğusuna uyarsan seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Niye saptırıyorlarmış? “iy yettebiune illez zanne: onlar sadece zanna uyarlar”. Zan! Hakikat ve zan. Bir sağlam bilgi var Allah’ın ayetleri. O hak. Bir de ona uymayan ama bilgi dedikleri şeyler var. Bu da zan olmuş oluyor. Zanna uyarlar. Mesela bir çok kimse bugün mezheplerin tamamı açık ayete rağmen herhangi bir hadis varsa ayete tercih ederler, ona uyarlar. Ondan sonra da derker ki; “essunnete kadiyete alel kitab”. Hepsi bu kelimeyi kullanmaz ama hepsi bu fikre uyar. Sünnet en son sözü söyler kuran üzerinde. Hepsi de ne der sünnet ile ilgili; “zan ifade eder” derler değil mi? Kesin bilgi değil. Bak şimdi kuran kesin bilgi şey yapıyor. Talak konusunda tekrar ediyoruö; kuranın tamamımda 12 tane hududullah, Allah’ın koyduğu sınırlar kelimesi var, talakta 8 tanesi geçiyor. Kadının ve erkeğin boşanmasıyla. Sadece talak değil iftidada da. Bunların tamamı sünni mezhepler trafından yıkılmış. Kadının boşama meselesinde şia da kabul etmiyor kadının boşanmasını. Talak konusunda Zahiri mezhebi de yanlış yolda. Ama Allah’tan ki şartlı talak konusunda Zahiriler doğru söz söylemişler. Talakın şekli ve şartlı talak konusunda şianın görüşleri doğru. Bak diyor ki bunlar ne yaparlarmış: “iy yettebiune illez zanne ve in hüm illa yahrusun: zanna uyarlar ve desteksiz atarlar”. Burada yok, öyleyse şöyledir! Öyleyse şöyledir denir mi? Allah buna uyacaksınız diyor? Sen ne yapıyorsun böylece. Ve bakın bu mezheplerin tamamı. Ve ondan sonra da kendi kafalarına göre boşama şekli koyuyorlar. Onu yapınca, mesela şöyle şey var: adam ağaca çıksa, in dese, inmiyorum. İn, inmiyorum. Ağaçtan inersem karım boş olsun dese, bu adamı ne yapalım da karısı boş olmasın. Derleri ki; ağacın dalının altıma at getirirsiniz, ağaçtan ata geçer. Nasıl olsa yere inmiş sayılmaz, attan da yere iner karısı kurtulur. Mesela eve girdi. “Hadi çık dışarıya”, “çıkmıyorum, çıkarsam karım boş olsun”. O zaman ne olacak? Kapıdan çıkarsam demiştir, pencereden çıkarsa bir şey olmaz. Ya kardeşim sanki şeriat bunu kabul etmiş gibi kitaplarda bunlar vardır. Biz bunlarla ne kadar vakit geçirdik sanki dinin hükmü zannederek yani. Bize sorulduğu zaman en çok sıkıntı çektiğimiz konular bunlardı. Biz zannediyorduk ki bizim ulemamız kurana aykırı bir şey yapmaz. Evet şimdi bakın Allah’ın hududu. Sen şu bardak ile tabağı bana verirmisin. Şimdi şurdan da.. Tağa kelimesi bunda mıydı? Sen al istersen oraya den bak. Şimdi burada “lemma tevelma” ayeti nerdeydi? Şimdi bu suyu doldurdum. Biraz daha koyarsam ne olur? Taşar. Bu suyun sınırları neler? Buralar değil mi? Taşmaması için sınırların biraz altına kadar doldururuz. Yoksa taşar. Taşmasının kelime manası nedir arapçada? Tuğyan değil mi? O ayet neydi? Buldun mu ayeti? HAKKA, 11.. Ayet: İnna lemma tağalmau hamelnakum fiylcariyeti”. “Lemma tağalmau: su taştığı zaman”. Nuh kavmi. Yani sular belli bir noktaya kadar geliyor. Taşmaya başladığı zaman yerleşim bölgelerini içine alıyor. İşte bunun adı tuğyan. Tuğyan, taşkınlık. Bu sınırları aşmak işte. Tuğyanın anlamı ne demiş orada? Özellikle Müfredat’ın tercümesini getirttirdim. Önceden de bakmadım. Şimdi değerli izleyicilerimiz dinleyin.
FATİH ORUM: Bunun kökü “tağa”. İsyanda, itaatde sınırı aşmak anlamına geliyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Sınırı aşmak. Burada isyanda ittasizlik diyor ama diğer şeylerde “ölçüyü aşmak” diyor. İsyan ve itaatsizlik meselesi yok. Az önce okuduğumuz ayette “tağamau” da “şu aştı”. Suya itaatsizlik denmez yani. Burada bu sınırlar var. Bir de tağut kelimesine bakalım. Bak şimdi doldurdum: şimdi sınırı aştı mı? Ne oldu? Tuğyan oldu. Sınırları aşmak tuğyan. O ne diyor tağuta?
FATİH ORUM: Tağut mesela Nisa suresinin 60.ayetinde geçer “yuridune en yehakemu ilet tağuti” şeklinde. Bir görüşe göre tıpkı ceberrut ve melekut sözcükleri gibi falut vezninde. Bir görüşe göre ise aslı tağavut’dur. Anlamına dair de her türlü hayırdan âri. Sınırları aşan kişi.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Sınırları aşan kişi demektir. Sınırları aşan kişiye tağut deniyor. İlk tağut İblis’tir. Sınırları aşmıştır. Aştığı sınır nedir? Allah bakın Adem’e secde edin dedi. İblis Allah’ı asla inkar etmedi, beni sen yarattın dedi. Ahireti inkar etmedi. Melekleri inkar etmedi. Ama ne yaptı? Allah dedi ki; “niye ben emrettiğim halde secde etmedin?”. Hiç duymazlıktan geldi Allah’ın o sözünü, “ben daha hayırlıyım” dedi. Sınırları aştı ve tağut oldu. Bakın Allah’ın söznü duymazlıktan görmezlikten geldi, tağut oldu. Peki bu mezheplerin tamamı Allah’ın ayetlerini görmezlikten gelmediler mi? Hambelisi, Şafisi, Malikisi, Hanefisi. Peki bunlar tağut olmuyor mu bu şeye göre?Olmuyor mu? Bak taşkınlık işte. Sözlük manası burda. Bakın şimdi Bakara suresinin 256.ayeti. Burada diyor ki Allah. Bakın şuradaki tağutluklara bakın. Geçen haftaki dersi izleyenler de düşünsünler. Allah diyor ki; BAKARA, 256.. Ayet: La ikrahe fid dıni: bu dinde baskının hiç bir çeşidi olmaz”. İstesen de yapamazsın. Neden yapamazsın? Çünkü bir kişi içten inanmazsa mümin sayılmaz. İçten inanmıyor dıştan inanıyorum derse münafık olur. O zaman sen zorla müslüman ol ey kafir dediğin zaman ölmemek için ben müslüman oldum derse müslüman olmuş olur mu? P zaman sen baskı yaptın diye adam öüslüman mı oldu? Olmadı. Olmaz yani yapı itibarıyle. Peki adama namaz kıl diye baskı yaptın. Niyet etmezse? Namaz Allah rızası için kılınması lazım. Seni susturmak için kılarsa o namaz olur mu? Orucu Allah rızası için tutması lazım. Birisi anlatıyordu işte gençliğimizde. Diyor ki; “gittik bir kaç arkadaş gittik güzelce yemek yaptık yedik içtik ramazan günü. Karnımızı doyurduk çıktık dışarıya baktık ki birisi orucunu yiyor onu bir dövdük orucununyediği için. Sonra amcam geldi bize aferin dedi, tebrik etti. Maşallah dedi hem oruçsunuz hem bu gücü kuvveti nerden buldunuz? Bilmiyor ki daha yeni karnımızı doyurmuşuz”. Oruçta gösteriş olmaz. Neden olmaz? İşte bunlar gibi yapabilirsiniz. Gidersimiz kapalı bir alanda yersiniz içersiniz çıkarsınız dışarıda herkes sizi oruçlu zannedebilir. Namazda gösteriş olabilir. Milletin karşısında şey yaparsınız. Peki bunlar ibadet oluyor mu? İbadet olmuyorsa dinde nasıl ikrah olabilir. Zorla bir insanı müslüman yapamıyorsan zorla kafir de yapamazsın. Sen zorla adamın kalni iman doluysa adama kafirim dedirttirsen kafir olur mu? Açık ayet var bu konuda. Onun için dinde baskının hiç bir çeşidi olmaz. Baskının hiç bir çeşidi olmaz da dinden dönersen öldürürüm demek baskının en âlası değil mi? Hani bu ayet nerde? O zaman diyorlar ki; “yok efendim girişte olmaz da çıkışta olur”. Bu ne demek ya! Sovyetler’in yeni dağıldığı dönemdi. Bir gurup Rusya’ya gitmişti dolaşmışlardı. Beni de davet etmişlerdi de gidememiştim işlerimin yoğunluğu dolayısıyla. Oradan döndükleri zaman anlatıyorlar. Bir tane şöförleri varmış. Moskova’da bir şöför tutmuşlar. Şöförle gidiyorlar. Şöförün adı neydi? Rusların isimlerinden bir isim. Bir rus ismi söyleyin. Vilademir değil de öyle diyelim hadi. Değil de şu anda adı tam aklıma gelmiyor. Diyelim ki Vilademir. Bunları görünce müslüman olmaya karar vermiş. Bu defa adını Abdullah koymuşlar. Haydi Abdullah falan namaz kılalım. Abdest almış namaz kılmış. Şöyle olacak böyle olacak falan. Orada bir kaç tane de sofi vardı aralarında. Birisi demiş sakal bırakacaksın, sarık saracaksın. Neyse ondan sonra Abdullah diye bağırmışlar “Abdullah değil Vilademir” demiş. “Ben müslüman olmaya karar verdim artık her şeyime karışıyorsun”. Ondan sonra demişler; “öyle dersen ölümü hak edersin”. Bu ne biçim bir şey demiş ya. Bakın dinde ikrahın hiç bir çeşidi olmaz. Adam kafir olacaksa olur inanacaksa inanır. Kişi kendi tercihine göre tercih ederse mümin olur tercih ederse kafir olur. Bak burada tağutluk var mı? Allah “la ikrahe fid din” diyor. Var mı ikrah dinde bizim gelenelsel yapıda? Var tabi. Pekala var. Adama da diyorlar ki bak karın boş olur dinden dönersen. Ondan sonra hiç bir yerde öyle bir iey yok. Kendileri ortaya koyuyor onu. Şimdi burada diyor ki Allah; “kad tebeyyener ruşdü minel ğayy: rüşd ğayydan kesin olarak ayrılmıştır”. Ğay kelimesini şey yap ordan. Rüşd, olgunluk demektir. Ğayy “el cehlu an itikadil fasidin” demek. Yani bir kişinin kendisini bir takım hayallee kaptırarak kendini bir yere bağlaması. Yani şunu şöyle yaparsam tamam. Bir takım kurgular ortaya koyuyor bir yere bağlıyor. Mesela İblis ğayy suçunu işlemiştir. Yani kendine göre bir takım kurgular kurmuş. Cehalet bilgisizlik de olabilir kendine engel olamamak manasına da gelir cehalet arapçada. Mesela dikkat edin İblis’e ne yapıyor. Adem’in kendisine tercih edilmiş olmasına fena halde hazmedemiyor rahatsız oluyor. Bu Adem’i ve soyundan gelenleri yoldan çıkaracağım diye kesin kafasına koyuyor. Ondan sonra da Allah’a diyor ki; “yeniden dirilme vaktine kadar bana müsade et. Bu insanların hepsi ölsün”. Biliyor çünkü o mukarreb meleklerdendi. Biliyor meseleyi bilgisi var. Bu insanların hepsi öldükten sonra ben tevbe ederim. Hem bunları yoldan çıkarmış olurum hem de ben de cennete giderim. İşte buna ğayy deniyor. Yanlış bir kurgu. Bu yanlış kurguyu bir de Adem yapmıştır. Onun için Taha suresinde Allah Adem’e diyor ki; her şey serbest. Bazıları zannediyor ki bu ahiretteki cennet. Bu dünyadaki cennet. Ahirette imtihan var mı? İmtihan bu dünyada. Adem bu dünyada yaratıldı bu dünyada ölecek ve bu dünyada yeniden dirilecektir. Bir de ahirettrki cennete gönderiyorlar, ondan sonra da bir takım kurgula oluşturuyorlar. Neyse. Allah’tan eski ulema bu görüşte değil. Allah bir bahçeye yerleştiriyor Adem’i diyor ki; herşey serbest şu ağaç yasak. İmtihan edecek ya. En büyük imtihan, ahireti dünyaya tercih edip etmeme imtihanıdır. Adem orada imtihanı kaybediyor. İblis bakıyor her şey var. Herşeyi olan bir kişi ne yapar? Daha fazlasını ister. Siz kendinize bakın. Ya bir evim olsa daha ne isterim dersiniz. Eviniz olunca bir de arabam olsun. Arabanız olur, ya işte bir de yazlık alayım. Yazlığınız olur, ya bir de şu, bir de bu. Hiç mümkün değiş bitmez. Bitmez de bitmez. Ne kadar yükseğe çıksanız hani merdivenlerden yukarı koşarak çıkanlar var ya? Hiç bir basamak onu kesmez. Nefesi kesilirse durur da nefesi kesilmezse çıkar da çıkar. Bakarsınız ki adam hiç tatmin olmuyor. Yani mesela çok zengin olanların dikkat edin en mutsuz kimseler zengin kimselerdir. Yada idari bir takım makamları şey yapan kimselerdir. Umutsuzlukları için sağlarına sollarına zarar verirler. Mesela şimdi Amerika’da başkan adayı olan bir zengin var. Bir ona bakın bir de diğerine bakın adamın yüzüne bakın. Böyle mutsuzluk her noktasından dökülüyor. İnsanı Allah’ın emirlerinden başka hiç bir şey taymin etmez. Allah’ın kitabından başka hiç bir şey insanı tatmin etmez. Allah’ın emrine uysaydı Adem mutlu olurdu. Ama Allah’ın emrine uymadı. İblis bunu kandırdı. Ne ile kandırdı? Diyor ki; “bak yok olmayacak bir saltanat”. Adem buna inandı mı? Allah dedi ki bu İblis’e uyma dedi. Ne yapıyor? Kendini tutamıyor. “El cehl” burada “kendini tutamamak”. Yanlış bir şeye kendisini bağlayarak kendine engel olamıyor. Bir de ölümsüzlük. Kimin özelliği bu iki özellik? Yanlız Allah’ın özelliği. Rakip olarak bir tek Allah, Allahlaşmaya çalışıyor. Ama sonra hatasını anlıyor. Bakın öğretmeni Allah olan Adem bu durumda. Hepimiz kendimize dikkat edelim. Mesela bizim bu derslere devam eden bir çok kişi bakıyorsunuz ki yoldan çıkmış. Geliyor burada mesela diyelim şartlı talakla ilgili bu ayetleri dinledi. Yıllarca saygı duyduğu hocasına gidip anlatınca hocası bunun karşısında aciz kalıyor “vay be iki dakikada bu hocayı yendik”. Bu defa bunu ayetlere değil de kendisine mâl etmeye başlıyor. Ondan sonra bakıyorsunuz ki yoldan çıkmış. Onun için çok dikkat edelim. İşte burada Allah diyor ki; BAKARA, 256.. Ayet: “..kad tebeyyener ruşdü minel ğayy: olgunluk ğayydan iyice ayrılmıştır”. Yani kendinizi bir takım hayallere kaptırmayın. Allah faizi haram kılmış, belli makam ve mevkilere geldikleri zaman “bekara karı boşamak kolay” demeye başlıyorlar. Demek ki senin Allah’a h bir güvenin yok. Kusura bakma. Geçen hafta Almanya’daydım. Orada konuşuyoruz: “Hocam tamam faizi kaldıracaksınız da yerine neyi koyacaksınız?”. Şurada bir pislik var pisliği kaldıralım diyoruz. Buraya tekrar pislik koyacaksak niye kaldıralım ki. Ya sizin C. Hakka güveniniz yok mu? Diyor ki Allah: “rüşd ğayydan ayrılmıştır. Onlar kurgularla hareket ederler” geeçeklerle değil. Ve kendilerini de İblis gibi kandırıp kurgulara sevk edecek çok kimseler vardır. Bakın Adem ğayy suçu işlemiş. Taha suresi 121’miydi? “Ve asa Ademu rabbehu: Adem rabbine isyan etti”. Bu, Allah’ın sözü. Ben eskiden Süleymaniye Camii’nde bu ayeti okuduğum zaman cemaatten hemen böyle tepkiler gelirdi. “Ne demek! Allah’ın nebisi nasıl Allah’a isyam eder?”. Kardeşim bana mı itiraz ediyorsunuz Allaj’a mı? Bu benim yazdığım söz değil ki buraya. Milletin ne halde olduğunu anlayın. Artık o şekilde söyleyenler kalmadı da. “fe ğava” bu isyan sonucu kendisini bir takım hayalere kaptırdı. Yanlış yollara girdi. Yanlış şeylere bağladı kendisini. İblis de aynı suçu işledi. O da ğayy suçunu işledi . Bu konuda ayrıntı Meryem suresinde var ve bizim sitemizde Müslüman Cehenneme Gider Mi? başlıklı yazıyı okursanız çok ayrıntılı bilgiyi görürsünüz orada. Adem çabucak hatasını anladı ve döndü ama İblis dönmedi. O İblis kafir oldu. Adem tevbe ederek sonra Allah tarafından nebi olarak seçildi. Burada diyor ki Allah; “fe mey yekfür bit tağuti”. Bu sınırları aşanlar. İblis sınırları aştı. Kendisini haklı gördü. Peki bu kadar mezhepler var. Bunların çoğusu hafızdır. Bunlar bu ayerleri bilmiyorlar mı? Pekala biliyorlar. Bilmelerine rağmen hala hatada ısrar ermelerine rağmen tağut olmuyorlar mı? Şimdi birçokları çıkıyor, kendileri tağut değilmiş gibi piyasaya çıkıyor “ işte tağuta oy vermeyeceksin”. Ya önce sen doğru yola gel de Allah’ın kitabına ondan sonra öbür tarafta konuşmaya başla. Bakın bu mezheplerin tamamı tağut olmuyor mu? Sınırları aşmamışlar mı? “fe men yekfur bit tağut” o zaman bizim görevimiz ne? Bu tağutu tanımamak. O zaman bizim görevimiz bunlara uydurulmuş din demektir. Onun için öyle söylüyoruz. İndirilmiş din değil. “ve yü’mim billahi: Allah’a inanıp güvenirse”. Allah ne diyorsa o. Faizi savunan kişi demek ki Allah’a güvenmiyor. “Ne yapalım öyle diyorsunuz ama bugün dünya şartları” falan filan! Demek ki Allah bu dünyayı bilmiyor haa! Allah yarattığını bilmiyor da sen biliyorsun. Sen Allah’a din mi öğretiyorsun? “Fe men yekfur bit tağuti ve yu’mim billah; kim tağutu tanımaz Allah’a inanır güvenir”. “Amenna, elbette”. Elbettesi yok Allah’ın dediğini kabul edeceksin. Öyle lafla yok. İblis Allah diye bir varlık yoktur mu diyordu? İki tane Allah var mı dedi? Ahiret yok mu dedi İblis? Ne oldu? Allah’ın emrini ikinci sıraya koydu. Onun için adı İblis oldu. Kendi arzusunu birinci sıraya aldı. Kim yaparsa “fe kadistemseke bil urvetil vüska: sağlam bir kulba yapışmış olur”. İşte sağlaöm kulp bu. Buna yapışacaksınız. “lenfisame leha:bu kulbun kopması diye bir şey yoktur”. Siz buna sarılın gerisine karışmayın. “vallahü semıun alım: dinleyen ve bilen Allah’tır”. Bakın bunu burada çok ner bir şekilde gördük. Bir de bu konuda insanlar, bakın değerli izleyiciler lütfen Allah öğretmeni kendisi olan Adem’i boşuna bize örnek olarak vermiyor. İlk yoldan çıkan O. Asa kelimesini Allah kullanıyor. İsyan etti Allah’a. İblis için kullanılan kelimeyi Adem için de kullanıyor “fe ğava”diyor. Ama İblis’ten tek farkı: İblis kendini suçsuz kabul etmiş, haklı kabul etmiş Adem kendisini haksız kabul etmiştir. Ve her ikisinde de dünyayı ahirete tercih vardır. Yani bütün günahkarlar kendilerini tutamadıkları için günah işlerler. Ama yaptığını normal karşılayan kişi kafir olur kendisini suçlayan kişi de Adem gibi günahkar olur. Şimdi Naziat suresini okuyalım. Naziat suresi kuranın 79.suresi. Bendeki meal 583.sayfa. Ben okuyorum. Diyor ki Allah burada; NAZİAT, 37.. Ayet: Feemma men tağa: kim sınırları aşarsa”. Yani Allah’ın koyduğu hududu. Allah kuranda 12 tane hudut koymuş, bu mezhepler hudutları aşmışlardır. Hepsini de aşmışlardır. Bir tanesini aşması yetiyor işte İblis örneğinde olduğu gibi. Ondan sonra İblis aşmaya devam etmiştir. Ama bir tanesini aşınca Allah tarafından kovulmuştur. NAZİAT, 37.. Ayet: Feemma men tağa: kim sınırları aşar”, NAZİAT, 38.. Ayet: Ve aserelhayateddunya: dünya hayatını tercih ederse”. Bakın şimdi Adem neyi tercüh etti? Ölümsüzlük. Tamam, Ahirette gittiğin zaman cennette zaten ölümsüz olacaksın. Yok, bu dünyada ölümsüz olacağım. Dünyayı tercih değil mi? Yok olmayan saltanat, dünyayı tercih değil mi? İşte İblis de “ya rabbi bunların yeniden dirileceği güne kadar beni yaşat. Bunların hepsi öldükten sonra-zihninde mutlaka o var çünkü ğava kelimesi öyle yapması gerekiyor-eh o arada da tevbe ederim”. Biraz zor edersin. Artık o senin için yeni bir yapı haline gelir. Sadece “illa men tabe ve amine aöilen salihan” tevbe edeceksin, inanacaksın, iyi işler yapacaksın. Arkasından iyi iş yapmadan olmaz. Kendini düzeltmeden olmaz. Adam tutuyor faize fetva veriyor-defalarca anlattım burada biliyorsunuz-beraberiz, faize fetva verdi “kalkıp bir namaz kılalım da Allah günahlarımızı affetsin”. Böyle bir din mi var yeryüzünde? Bu ne demek! Allah’ın emrine isyan edeceksin, namaz kılacaksın Allah senin günahını affedecek öyle mi? Diyor ki Allah, “fe emmen tağa: kim sınırları aşarsa”,NAZİAT, 38.. Ayet: Ve aserelhayateddunya: dünya hayatını tercih ederse”. Yaşadığı hayatı tercih ederse. NAZİAT, 39.. Ayet: Feinnelcahıyme hiyelme’va: bunun varacağı yer cehennemdir”.NAZİAT, 40.. Ayet: Ve emma men hafe mekame rabbihi: ama Allah’ın huzurunda ben ne diyeceğim diye korkan” ben Allah’a bunun hesabını nasıl veririm diye korkan kişi “ve nehennefse ‘anilheva: bundan dolayı da kendi arzularına bir sınır getirirse”. Öyle her istediğini yapmıyor. Canının her çektiğini yapmak istemiyor. Allah neyi emretmiş neyi yasaklamış. O zaman dünyanın en mutlu adamı olur. Çünkü engel olamazsınız kendinize aksi takdirde serbest bırakırsanız.NAZİAT, 41.. Ayet: Feinnelcennete hiyel me’va: bunun varacağı yer de cennettir”. Evet şimdi değerli izleyiciler, Hocalara Sorun sorularımızın zamanı geldi. Onu ekranınıza getiriyoruz. O ayetleri dikkatle dinleyin lütfen. O ayetleri hocalara bir sorun bakalım. Bu vesileyle onlar da uyanmış olsun. Ben kendimden biliyorum. O ayetleri görmeseydim hala doğruları tespit edemezdim. Evet değerli izleyiciler ayetleri gördünüz son derece açık ve net. Bir insan karısını boşamak istediği zaman Talak suresinde Allah işte Resulullah’ın da yaptığı açıklamayı şey yaparsak. Çünkü o da diğer ayetlerle birleştirilince ortaya çıkan hikmeti söylüyor. Bir insan eşini adetliyken boşayamaz. İlişkiye girdiği temizlik süresince boşayamaz. Şahitler olmadan boşayamaz. Boşadıktan sonra evden çıkarmaması lazım. Kadın da çıkmaması lazım. Sürenin sonuna kadae tekrar ailenin düzelme ihtimali var. Burada bir ayeti daha okuyalım. Programımızın sonuna geldik. Bakara suresinin 231.ayetini okuyorum.BAKARA, 231.. Ayet: Ve iza tallaktümün nisae fe belağne ecelehünne: kadınlarınızı boşadığınız sürenin sonuna kadar ulaştılarsa”. O talak suresinde anlatılan bütün şeyler. “fe emsikuhünne bi ma’rufin ev serrihuhünne bi ma’rufiv: onları öarufla tutun yada marufla ayırın”. Yani Allah’ın gösterdiği şekilde o Talak suresinde, diğer ayetlerde gösterdiği şekilde tutun yada ayırın diyor. Mesela buraya kadar sünni mezheplerden hiç bir tanesi uymamıştır bu hükümlere. “ve la tümsikuhünne dıraran li ta’tedu: sakın ha eşinizi ona zarar vermek için onun haklaeını çiğnemek için tutmayın”.Çünkü Bakara 228’de de iyi niyetli olmak şartıyla dönme ruhsatı verilmiştir. İyi niyetli olduğunu da şahitler huzurunda söylemesi gerekir. Ama içerisinde başka düşünceler de taşıyabilir. Onun için Allah sakın ha diyor eşinizi zarar vermek için tutmayın. “ve mey yef’al zalike fe kad zaleme nefseh: bunu yapan kötülüğü kendine yapmış olur”. Dikkat ediyormusunuz şartlı talaklarda kadın sanki yok. Bir eşya gibi. Eşyadan da değersiz bir hale getiröiş malesef. Halbuki kuran kadını korumuştur. Ama o koruma tamamen ortadan kaldırılmış. Ondan sonra diyor ki Allah burada; “ve la tettehızu ayatillahi hüzüvev: Allah’ın ayetlerini hafife almayın” diyor. Kuranda yok öyleyse olur! Bu ne biçim laftır her şeyi çok açık belirtmişken. “vezküru nı’metellahi aleyküm: Allah’ın size olan nimetini aklınızdan çıkarmayın”, “ve ma enzele aleyküm minel kitabi vel hıkmeti yeızuküm bih: Allah indirdiği kitapla size nasihat eder”. Oradaki “bih” zamiri tekildir. Arapça bilenler için. Demek ki kitaptan çıkarılan doğru hüküm de bizim için kitabın hükmüdür. Onunla size öğüt veriyor. “vettekullahe: Allah’tan korkun”, “va’lemu ennellahe bi külli şey’in alıym: bilin ki Allaj her şeyi biliyor” sizin niyetinizi de biliyor. Birilerini memnun etmek için bunu yapmayın. Birileri kim? Ben şöyle düşünüyorum; bugün bir çok yerde vardır, bağlılık sözü alırlar. Bak sözünde durmazsan karın boş olsun mu? Olsun. Adamın buna ihtiyacı var ya, Allah kabul etmiş etmemiş hiç umurunda değil. “Efendim beyat alıyoruz. Beyata muhalefet edersen karın boş olsun mu? Üç talakla boş olsun mu?”, “evet”. Sırf bunların arzuları yerine gelsin diye malesef hocalar bunların fetvasını vermiştir. Körler sağırlar birbirini ağırlar. Birisinin makamı mevkisi yada parası vardır, öbürünün ilmi vardır. İkisi birleşir dini ortadan kaldırırlar. Ve malesef biz bunu yaşıyoruz. Büyük bir kriz yaşıyor islam alemi. Bu kriz dikkatli bir şekilde yönetilirse çok büyül fırsatşar ortaya çıkarırız. Şimdi biz burada o dikkatli yönetmenin gayretleri içerisindeyiz. Önümüze de dikkat ederseniz her derste çözümleri de göstererek devam ediyoruz. İnşallah müslümanlar bu çözümlere ulaşırlar. Doğru dine sadakat, Allah’ın kitabına sarılma nimeti vermesini C. Haktan niyaz ediyorum. Siz gayret ederseniz verir. Büyük bir gayret gerekiyor. İyice sarılalım. Sıkıca sarılalım ve asla Allah’ın kitabından ayrılmayalım.