ABDULAZİZ BAYINDIR: Değerli izleyiciler bugün dersimize üzücü bir hadisenin üzüntüsü ile başlıyoruz. Tabi som zamanlarda ülkemizde çok üzücü olaylar oldu. Geçen haftaki dersten sonra Beşiktaş’daki hadise oldu. Bugün de Kayseri’den çarşı iznine çıkmış olan askerlere yönelik bir saldırı oldu. Ajanslarda geçen haberlere göre 9 kişi şehid olmuş vaziyette. Bunlar son derece üzücü şeyler. İşte bugün ümmet olamamanın acı sonucunu hep birlikte göreceğiz. Ümmet, üm kelimesinden geliyor biliyorsunuz. Üm: ana demek. Bir temel etrafında toplaşan kişiler. Bizim etrafında toplaşacağımız ana unsur Allah’ın kitabıdır. Allah biliyorsunuz diyor ki; “ALİ İMRAN, 103.. Ayet: Va’tesumu bi hablillahi cemıav ve la teferraku: Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, ayrı düşmeyin” diyor. Yani Allah’ın ipi bu kitap. Buna sıkı sarılın ayrı düşmeyin. “vezküru nı’metellahi aleyküm: Allah’ın size olan niğmetini aklınızdan çıkarmayın”, “iz küntüm a’daen fe ellefe beyne kulubiküm: birbirinize düşmandınız, Allah kalplerinizi ısındırdı birbirine”, “fe asbahtüm bi nı’metihı ıhvana: onun niğmeti sayesinde birbirinize kardeş oldunuz”, “ve küntüm ala şefahufratim minen nari: ateş çukurunun tam kenarındaydınız”, “fe enkazeküm minha; Allah sizi ondan kurtardı”, “kezalike yübeyyinüllahü le küm ayatihı lealleküm tehtedun: işte Allah size ayetlerini böylece açıklıyor, belki doğru yolu bulursunuz”. ALİ İMRAN, 104.. Ayet: Velteküm minküm ümmetün: içinizden bir öncüler gurubu olsun”, “yed’une ilel hayri: insanları hayıra çağıran”, “ve ye’mürune bil ma’rufi: marufu emreden” yani kurana uygun olan şeyleri emreden. “ve yenhevne anil münker: münkerden de insanları nehyeden/uzaklaştıran” bir öncüler gurubu olsun. Kötü şeylerden de yanlış şeylerden de uzaklaştıran. Yapmayın etmeyin diyen. Yoksa yaptırmayan değil. Yaptırmamak diye bir şey yok. Çünkü her insanın günah işleme hürriyeti vardır başkalarına zarar vermediği sürece. “ve ülaike hümül müflihun: işte umduklarına kavuşacak olanlar onlardır”.
Ümmet olabilmek için kuranın etrafında toplanmak gerekiyor. Fakat biz bakıyoruz ki kuran kısa sürede terk edilmiş. Peki bu nasıl oluyor? Ben hep şeyi düşünürüm eskiden beri. HudAs’ı. NuhAs’ın 950 sene Allah’ın dinini anlattığı toplumdan müslüman olarak Allah’ın dinine uyarak ayrılan ve gemiye binen kişilerin, Allah’ın lutfu ile gemide kurtulan kişilerin soyundan gelenler bunların hepsi. Hepsinin biraz atasını yokladığınız zaman mutlaka NuhAs’ın gemisinde yer alan kişilerdir. Bunlar nasıl oldu da yoldan çıktılar? Şimdi bakıyoruz HudAs onlara diyor ki; ilahlarınızı terk edin diyor. Hangi ilahı terk edecekler bunlar? HudAs onları çağırıyor “ve ila Âdin ahadun: Ad kavmine kardeşleri Hud’u gönderdik”, “huda kale ya kavmı’büdüllahe maleküm min ilahin ğayruh: dedi ki; ey kavmim Allah’a kulluk edin. Sizin başka ilahınız yok”, “in entum illa mufterun: siz uyduruyorsunuz”(HUD 50). Yani Allah’ın dininde olmayan şeyleri o dinde varmış gibi gösteriyorsunuz. Hud kavminin demek ki asıl özelliği bu. Çünkü onunla ilgili ilk ayette Allah HudAs’ın o sözünü bize naklediyor: “siz sadece iftira edip uyduruyorsunuz”. Nasıl oluyor bu insanların din ile alalalı konumu? Yani şöyle şeyi düşünün bir an için. Allah’ın AdemAs’ı eğitmesini, yetiştirmesini. Çünkü öğretmeni Allah. “Ve alleme ademel bi esmae kulleha” diyor Allah Bakara suresinin 31. ayetinde. BAKARA, 31.. Ayet: Ve alleme ademel esmae külleha: Allah Adem’e isimlerin tamamını öğretti”. Yani eşyayı öğretti. Şu varlıklar neye yarar. Çünkü biliyorsunuz insan diğer canlılar gibi değil. İnsan beşer olarak yaratılmıştır. Beşer, derisindeki farklılıktan dolayı beşer. Yani elbise giymedem insanoğlu yaşayamaz. Diğer hayvanlar elbisesiz yaşarlar. Ama insan elbisesiz yaşayamaz. Mesela şimdi kış olmuş kalın elbiselerle geldiniz buraya. Yazın olsa başka elbiselerle gelirdiniz. Ama insanın dışındaki canlılarda bunu göremiyoruz. Elbisesiz yaşamadığına göre en azından bir elbise üretecek bilgi olması lazım. Ayağına bir ayaklabı takabilecek bir bilgi olması lazım. İnsanoğlu diğer canlılar gibi otla, belli şeylerle beslenemez. Çok farklı bir yapısı var. Onun yiyeceği yiyecekler lazım. Onun için Allah Adem’e herşeyden önce bütün varlıkları öğretiyor. Nerden ne üretilir ki kurana baktığımız zaman yeryüzünün en bilgili kişisinin o olduğu yani bugün hiç kimsede AdemAs’da olan bilginin olması mümkün değil. İlk insan C.Hakk tarafından eğitiliyor. Ve güzel de bir bahçeye konuyor. Allah o bahçede iken tabi İblis AdemAs’a secde etmediği içim yoldan çıkmıştı biliyorsunuz. Allah Adem’e diyor ki; “bak bu İblis senin düşmanındır. Bunu sen kendine düşman bil. Sakın seni ve eşini bu bahçeden çıkarmasın. Bu bahçede acıkmazsın, çıplak kalmazsın,sıkıntıya girmezsin ve susuz kalmazsın. Güneşin altında da kalmazsın çünkü ağaçların gölgeleri seni idare eder” diyor. Fakat bakın o kadar bilgi sahibi, öğretmeni Allah ama Onu yoldan çıkaracak herhangi bir şey de yok. Bir komşusu yok ki ona imrensin. “O lüks arabaya biniyor ben niye binmeyeyim” desin. “Onun evi köşk benim evim küçük bir daire. Niye ben de köşkte oturmayayım” desin . Yok, öyle bir şey değil. Fakat Allah insanları imtihandan geçirdiği için her insanı teker teker imtihandan geçirdiği için insana bir duygu veriyor: illa daha yukarıya! Çünkü insan muhalif bir yapıyla yaratılmış. Halife demek o demektir biliyorsunuz. Muhalif yapıda yaratılmış. İlla daha ileriye, illa daha üstün olmak istiyor. Ondan dolayı da ne zaman ki kendisini güçlü hissederse o zaman “ben neymişim ya” demeye başlıyor. Onun için Allah Alak suresinde diyor ki; “innel insane le yatğa erra a hustağna: insanoğlu kendisini başkasına muhtaç görmediği anda sınırları aşar”. Tuğyan eder.Alak suresi 6 ve 7.ayetler. “Le yatğa: sınır aşar”. Orada bakıyoruz ki AdemAs sınırı aşıyor. Niye? Hiç bir şeye ihtiyacı yok, herşeyi var. İstediği her türlü yiyecekler var orada. Su var, gölgelik var ne isterse var. Orda İblis AdemAs’ın zayıf tarafını kullanıyor. Gelenekte Onu ahiretteki cennete sokarlar. O cennette ölüm yok. Orası ‘cennetül huld’dür . Ama eski ulemadan o cenneti kabul etmeyen çok sayıda kişiler var. O olamaz zaten mümkün değil. Allah çünkü; AdemAs’ı bu topraklarda yarattı, bu topraklarda yaşayacağını söyledi ve yeniden burada dirileceğini söyledi. Öyle ahiretteki cennet yok. Cennet; bahçe demektir. Kuranda zatebn var. Bu konuda çok sayıda sohbetimiz var da bu arada söylemiş olayım. Şeytan vesvese veriyor. Diyor ki; “ölümsüzlük ağacını göstereyim mi sana? Bir de yok olmayacak saltanat”. Allah diyor ki; “her şey serbest sadece şu ağaca yaklaşmayın” diyor. Şu ağaçtan yemeyin demiyor “yaklaşmayın” diyor. Arada mesafe bırakın. Ama İblis diyor ki; “bak bu ağaç var ya ölümsüzlük ağacıdır. Yok olmayacak saltanat! Siz o ağaçtan yerseniz tamam”. E bunlar bilmiyor mu Allah’ın vermediğini bir ağacın vermeyeceğini. Aklını kullanamıyor. Kendine engel olamıyor. Bile bile yanlış yapıyor. Ve Adem de Havva da o ağaçtan yiyor. Yiyince ilk önce elbiseleri açılıyor. Çünkü insanı hayvandan ayıran ana özellik elbise. En son Allah Adem ile ilgili şunu söylüyor: “fe asa ademu rabbehu fe ğava: Adem Rabbine isyan etti”. İsyan şuurlu bir eylemdir. Yanş Adem, o ağaçtan yerken Allah’ın bunu yasakladığını gayet iyi biliyor. Ama düşünüyor ki ben bundan yersem ölümsüz olurum. Şeytana uyuyor. Ondan sonra diyor ki; “bir de sonsuz saltanat, sonra da tevbe ederim canım. Onu bir elde edeyim de”. Allah’ın yarattığı dünyaya kendi kafasına göre şey veriyor. İşte şimdi siz bununla HudAs’ın “inentum illa mufterun” arasındaki şey “siz iftira ediyorsunuz” uyduruyorsunuz. Böyle bir şey yok. Şu ağaçtan yiyen kişinin. Allah yasaklamış bi kere. Allah’ın yasakladığından bir hayır beklenir mi? Şimdi bakıyoruz ki nasıl AdemAs bunu yaptı ise bu bizim için tabi çok önemlü bir örnek. İlk örnek ve çok önemli bir örnek. İşte HudAs Nuh As’ın gemisiyle kurtulanların soyundan gelenlere elçi olarak gönderilmiş. Ama insanoğlu öyle değil ki. Çok iyi bir ailenin çocuğu olabilirsiniz, çok iyi yetişmiş olabilirsiniz AdemAs gibi. Ama kendinize engel olamazsanız, ben demeye başlarsanız, Allah ne diyorsa o demeyi bırakır da tamam ama bizde de şey var demeye başlarsanız yoldan çıkmamanız imkansızdır. Yoldan çıkarsanız Allah mutlaka size ceza verir. AdemAs’ı ne yaptı? O bahçede tuttu mu? O bahçeden çıkardı. Resulullah’tan sonra, bakıyoruz ki müslümanlar çok farklı bir noktaya geliyorlar. Mesela ÖmerRa’ın bir sözü var benim çok hoşuma gider. Diyor ki; “fakirliğe sabrettik de zenginliğe sabredemedik”. Birden bire çok zenginleştiler. Mesela ben belli mevkilere gelen bir çok arkadaşımın telefonunu silmişimdir şeyimden. Telefon edersin bakarsın ki hiiç! Zenginleşen kişiler!! Mesela bazıları ararlar derim ki; “hayırdır işlerin mi bozuldu?”, “ya sorma! Nerden anladın?”, “telefon ettim de ondan anladım. İşlerin iyiyken hiç umurunda bile değil”. Yada bakıyorsunuz ki bulunduğu makamdan ayrılınca geliyor ziyarete. Hayırdır ne oldu? “Ya işte şöyle”. Esas oradayken gelecektin kardeşim. Onun için ben şahsen mesela birisi zengin ve itibarlı ise çok iyi dostum bile olsa bir kere telefon açarım olabilir, ikinciye açarım, üçüncüsüne açmam. Eğer üçüncü telefonu açarım da cevap vermezse kesinlikle onun şeyini defterimden silerim. Seninle mi uğraşacağım. Allah’a kul olacaksın kendi nefsine değil. İşte burada bakıyoruz ki müslümanlar çok ciddi manada sıkıntı içerisindeler. Ümmet olamamaların sıkıntıları! Niye ümmet olamıyor? Mesela Adem Allah’ın emrine niye tutunmadı? Allah dedi ki yeme. Yemeyeceksin kardeşim. Bugün bakın mesela Allah ve resulü ile savaş sayılan iki tane suç var kuranda. Birisi faiz. Diğeri de terör. Terör konusunda herkesin hassasiyeti var değil mi? Tamam bugün 9 kişi öldü, gerçekten son derece üzüldük. Geçen pazar günü 44 kişi şehid oldu. Elbette ki üzüleceğiz ama faiz bir toplumu öldürüyor. Her şeyi öldürüyor. Hadi bu insanlar Allah yolunda ölünce şehid olurlar ama faizde ölenler Allah yolunda ölmüyor ki. Ne oluyor da Allah ile savaş olan terör konusunda gösterilen hassasiyet faiz karşısında gösterilmiyor? Hatta bakıyorsunuz ki işte mesela 2005’e kadar faizsiz finans kurumları vardı. 2005’te çıkarılan kanunla onlar da faizli hale getirildi. Ne oluyor kardeşim? Şimdi bakın bugün bir yoklayın bakalım Türkiye’deki insanlar hiç bu dönemde olduğu kadar faize batmışlar mıydı? İşte bu da Allah ve resulü ile savaş. Öbürü de Allah ve resulü ile savaş. İkisi de öyle. İkisi de toplumun düzenini sarsan eylemlerdir. Bakın şimdi Rum suresi kuranın 30.suresinde sık sık okuduğumuz 30.ayet var biliyorsunuz. O ayetin önünü ve arkasını da okuyacağız Allah nasib ederse. RUM, 30.. Ayet: Fe ekım vecheke lid dıni hanıfa: yüzünü dosdoğru bu dine çevir”, “fıtratellahilletı fetaran nase aleyha: insanları da ona göre yarattığı Allah’ım fıtratına” yani Allah’ın yaratma kanununa. Ne demek Allah’ın yaratma kanunu? Tabiatta yarattıklarında geçerli tüm kanunların yer almış olduğu din Allah’ın dinidir. Yani siz Allah’ın dinine yöneldinizmi fıtratınıza yönelmiş olursunuz. Siz de Allah’ın bir ayetisiniz, bu kitaplarda olan da Allah’ın bir ayetidir. Son derece mutlu olursunuz. “la tebdıle li halkıllah: Allah’ın yaratmasının yerine geçecek hiç bir şey yoktur”. Yani siz ne yaparsanız yapın hiç bir şey Allah’ın yarattığı gibi olamaz. Öyleyse Allah’ın dininin yerine geçecek de hiç bir şey yoltur. Yani şimdi siz herhangi biriniz bir yaprak üretebiliyor musunuz? Bir buğday üretirmisiniz? Öyleyse hiç kimse din üretemez . Bir ot üretebiliyormuyuz? Hiç kimse din üretemez. Ama bakıyoruz ki din üretene alim diyoruz, karşısına geçip saygı duruşunda bulunuluyor. İşte HudAs’ın ilah dediği din üreten kimselerdir. Bakıyorsunuz ki insanlar o din üretenlerin karşısında kayıtsız şartsız boyun eğiyorlar ve onların sözünü Allah’ın sözüne tercih ediyorlar. Ondan sonra diyor ki Allah burada; “zaliked dınül kayyim: işte sağlam din budur”. Allah’ın dini. Onun yerine hiç bir şey koyamazsınız. “ve lakinne ekseran nasi la ya’lemun: ama insanların çoğu bunu bilmiyor. Bugün araştırın bütün kitapları. Lütfen herkes yanında olan kitaba baksın ki dini fıtrat diye tanımlayan bir kitap bulabilecek misiniz kuran dışında. Yani tabiatta geçerli kanunların insan hayatı ile ilgili bölümü. Dini fıtrat diye tanımladığın zaman mesela şimdi şu sudan hoşlanmayacak bir insan, hayvan yada bitki var mı yeryüzünde? İşte dini bu su gibi takdim ettiğiniz zaman ona hayır diyecek hiç kimse olmaz. Ama birisi ben su içmiyim der ben içki içeceğim. Ama suyun iyi olduğunu her zaman bilir. İçkisi ile suyu hiç mulayese etmez. İşte insanlara dini bu şekilde takdim etme. Öyle bir hale gelmiştir ki tıpkı bugün işte insanları zehirleyen ilaçlar üretiliyor ve insanlar ilaç fabrikalarının abonesi oluyorlar. Bir tarafta maddi yönden ülkeleri bitiren bir ekonomik sistem var. O sistrmi devam ettirecek zihinleri de alıyorlar kendi yanlarına, beyinlerini boşaltıp içine kendi bilgilerini yerleştiriyorlar. Onlar da gidiyor ülkelerde üst bürokrat oluyorlar. Dolayısıyla sömürü sistemleşmiş oluyor. Aksini söyleyenler de çok rahat bir şekilde dışlanabiliyor. Çünkü para onlarda, medya kuruluşları onlarda herşey onlarda. Allah diyor ki; RUM, 31.. Ayet: Münıbıne ileyhi vettekuhu” Allah’a yönelün, Allah’ın bu dinine yönelin. Fıtrata. “Vettekuhu: Allah’a karşı çok saygılı olun”, “ve ekıymus salate: namazı tam kılın”. Namazsız asla olmaz. Çünkü Adem’den beri 5 vakit namaz her toplumda emredilmiştir. “ve la tekunu minel müşrikın: müşriklerden olmayın”. Yani Allah’ın dini fıtrat iken Allah’ın yarattığının yerine hiç bir şey geçmez iken Allah’ın dininin yerine başka bir şey sokuşturmayın lütfen. Peki kimmiş o müşrikler? Müşrikler kim? RUM, 32.. Ayet: Minellezıne ferraku dınehüm” mesela bu ayeti saptırarak nasıl anlam verirler biliyor musun Fatih? Bu ayeti nasıl saptırdıklarını biliyor musun? Hişam bilir. Mesela namaz kılmayanı müşrik sayanlar bu ayete dayanırlar değil mi? Şöyle derler “ve ekımıs salate ve la tekunu minel müşrikin, minellezine ferreku dinehu” kısmını almazlar. Onu açıklayan kelimeyi bırakırlar. “Namazınızı kılın, müşriklerden olmayın”. Burdan şöyle mana: namaz kılmazsa müşrik olur. Peki müşrik olunca ne olur? Öldürülür. Nerden çıkardınız? Şafi mezhebinde şu vardır: “men tereke salaten vahideten fe kad keffar” ve bunu da Resulullah söylemiştir diye uydururlar. Efendim kim bir namazı terkederse kafir olur. Bunu Hambeliler de almıştır. Arap ülkelerinde yaşayanlar gayet iyi bilir. Gidersiniz ki herkes camide. Onların çoğu şundan dolayı gelir: camiye gelmezse sen namazı terk ettin diye öldürürler. Ama onlar öldürmese de o arada bu adam kendisi ölse müslüman mezarlığına gömmez başka yere atarlar. Hani “la ikrahe fid din” dinde hiç bir zorlama yoktu? Bakın dini nasıl kendilerine uyduruyorlar görüyor musunuz? Diyor ki Allah; “ve la tekunu minel müşrikin: müşriklerden olmayın”. Bugün mesela herkes İşid’e karşı kızıyor. Ya kardeşim! O İşid’e gidenlerin çoğu ne olduğunu bilmeyen gençler. Biraz sonra konuşacağız. Evet çok yanlış, savunulacak hiç bir tarafı yok ama senin sarıldığın din anlayışı ile onunkisi yüzde yüz aynı ya niye böyle yapıyorsun? Hem kendini düzeltmiyorsun hem ona saldırıyorsun. Ben şahsen hiç görmedim, bizim bu çalışmalardan başka var mı onlara yaptıklarının yanlış olduğunu ilgili ayetlerle bi anlatın bakalım. Bilmiyorum ama tahmin ediyorum, islamda kölelik ve cariyeliğin asla olmadığını anlattıktan sonra artık köle satışı ile ilgili bir haber duymadık medyadan. Büyük bir ihtimalle duymuşlardır ve çünkü onların bir çoğu Allah rızası için canını ortaya koyuyor. Zannediyor ki Allah rızası orda. Ondan sonra diyor ki Allah “RUM, 32.. Ayet: Minellezıne ferraku dınehüm: dinlerini parçalayanlardan olmayın”. Fırka forka olmayın. Allaj ne dedi Ali İmran 103’de; “Allah’ın ipine/kurana sıkı sarılın ayrılmayın” dedi. İşte “ve la teferreku” dedi. Teferruk ne demek? Kurandan uzak durmak. Kurandan uzak duranlar ne oluyormuş bu ayete göre? Fırka fırka olanlar ne oluyormuş? Müşrik oluyormuş değil mi? Yani sen Allah’a din mi öğretiyorsun ya! Ondan sonra da bize hep öğrettiler “ihtiafi rahmetün bi vasıa” Resulullah demiş miş!! Allah ne derse desin ona bakmayın işim esası budur beni dinleyin mi diyecek Resulullah? Allah böyle bir kişiyi resul yapar mı kendisine? Bak, dinlerini parça parça eden “ve kanu şiyea: her birisi guruplaşmış”. Bugün bakın islam alemi parça parça olmuş ve her bir parçanın etrafında guruplaşmış “küllü hızbim bima ledeyhim ferihun: her bir gurup kendi yanında olanla iftihar ediyor”. Mesela çocukken şey yapılırdı. Bazıları böyle söylerlerdi “dört mezhep haktır, bizimkisi sevabıîdir”. “Ba”yı da uzatırlardı. Hangi dilde var ise bilmiyorum!! Bizimkisi sevabîdir. Herhalde vurgu yapmak için uzatmışlardır. Diğerleri de hak ama bizimkisi daha doğru. Hatta tartışılır o mezhepler arasında geçiş olur mu olmaz mı? Yıllar önce Hayrettin Karaman Hoca “Hanefi olan Şafii taklit eder” dediği için yapmadıklarını bırakmamışlardı. Diyor ki işte elin kanadı Şafiyi taklit et namazını kıl. Şafi, eli bir kadına dokundu, Hanefi’yi taklit etsin namazını kılsın. Buna dayanamadılar neler yapmışlardı Ona. Hepsi kendi şeyi ile seviniyor. İnsanların başına bir sıkıntı geldimi Allah’a yalvarırlar. Mesela Allah muhafaza terör saldırıları şu bu falan “ya rabbi ya rabbi bize yardım et” Ona yönelirler. RUM, 33 “..sümme iza ezakahüm minhü rahmeten: onlara ikramda bulunacak olsa bir rahatlık verse”, “iza ferıkum minhüm bi rabbihim yüşrikun: bakarsın onlardan bir gurup rablerine şirk koşmaya başlarlar”. Azcık ellerine imkan geçtiği zaman. İnkarlar sınırlı olduğu zaman dine uyuyorlar ama imkanlar biraz düzeldiği zaman dini kendilerine uyduruyorlar. Başına sıkıntı gelince dine uyacaksın, sıkıntı geçtiği zaman dini kendine uyduracaksın. Dinsiz hayat olmuyor yaşam olmuyor. Ve işte o da müşrik olurlar diyor Allah. Ve malesef islam alemine baktığımız zaman herkes dini kendisine uydurmuş. Herkes. Her derste bunları anlatıyoruz gayet iyi biliyorsunuz.
Bir de Enam suresi 159.ayet var. Allah bize diyor ki; ENAM, 159.. Ayet: İnnellezıne ferreku dınehüm”. Allah ne dedi Âliİmran 103’de; “hepiniz Allah’ın ipine yani kurana sarılın” dedi.ENAM, 159.. Ayet: İnnellezıne ferreku: dinlerini parçalayan” “ve kanu şiyeal” etrafında böyle guruplar oluşturan, her bir parçada guruplar var. Az önce dedi ya ayette C.Hakk; “her birisi kendi gurubu ile övünür” diye. “leste minhüm fı şey’ in: hiç bir konuda sen onlardan değilsin”. Demek ki biz asla bu dinlerini parçalayanlardan olamayız. Bir kere bunu çok iyi şey yapalım. Niye ümmet olamadık? Nasıl ümmet olacaksın sen bu şartlarda kardeşim?Allah burada diyor ki; “innellezine ferreku ve kanu şiyael” dinlerini parçalayıp hepsi böyle guruplaşanlar var ya, hiç bir konuda onlardan değilsin diyor. Adama soruyorsun sen nesin? “Ben müslümanım”. Tamam müslümansın da hangi mezheptensin? Ya ben müslümanım! “Tamam ama”. Kardeşim ben onlardan hiç bir zaman olamam. Allah bana yasaklıyor. Ben Allah’ı dinlemek zorundayım. Ben şu mezhepten bu mezhepten asla olamam. “İnnema emruhüm ilellahi: bunların işi Allah’a kalmıştır”, “sümme yünebbiühüm bima kanu yef’alun: yapmakta oldukları konusunda Allah onları haberdar edecektir”. Hakikaten islam alemi çok kötü durumda. Bakıyorsunuz insanlar birbirlerini öldürüyor. Bugün Suriye’de başlayan ve giderek yaygınlaşan bir fesad var. Bunun bir benzeri 1 asır önce yapılmıştı biliyorsunuz. Hatta ondan daha önce başlamıştı. Yani burada ders yapmıştık Osmanlı’nın batı tarafından nasıl sömürüldüğü. Hakikaten nasıl inanmak mümkün değil. Yani bir insan bu kadar mı geri zekalı olur. Burda ders yapmıştık. Duyunu Umumiye ile ilgili yazıyı okuyan herkes orada onu görür. Sonra Osmanlı’da mesela çok iyi zamanları var sık sık anlatıyoruz bunu biliyorsunuz. Her insan polisti her insan jandarmaydı her insan savcıydı. Mahkeme ile vatandaş arasına hiç kimse giremezdi. Ve herkes kendisi dikkate alındığı için adam yerine konduğu için çevresi ile yakından ilgilenirdi. Herkes her şeyle ilgilenirdi. Çünkü adam yerine konuyordu. Hatta padişah ile görüşmek isterde Süleymaniye Camiine gelirdi Cuma günleri. Bir ara bunları yaklaştırmamaya başlamış bazı görevliler. Padişah demiş “tamam, kimin bir maruzatı varsa bulunduğu yerde ateş yaksın”. Padişahın kendisi gitmiş duman çıkınca. Dumana da engel olamıyorlar ya. Hadi buraya gelemezsin bir kağıt yakarsın duman çıkar. Bu yapıdan öyle şey ki ben size sık sık anlatıyorum Osmanlı mahkemelerinde 21 sene arşivi idare etmek nasib olmuştu mahkeme arşivini İstanbul Müftülüğü’ndeki. Ya bakıyorsunuz İstanbul Mahkemesi’nin bir yıllık çalışmasında 8-9 tane ceza davası var o kadar. Bunlar da çok basit kabahat türü suçlar. İnsanlar o kadar hassas o kadar çevresi ile ilgili. Yani devlet-millet diye bir ayırım yok. Devlette tüzel kişilik diye bir şey yok. Herhangi bir görevlinin dokunulmazlığı diye bir şey yok. Padişah dahil bütün görevliler hakkında vatandaşın dava açma hakkı var. Dolayısıyla her şey vatandaş tarafından denetleniyor. 19.asırda vatandaş bi kere bitti. Yargı ile vatandaşın arasına polis, jandarma ve savcı girdi. Vatandaş etkisizleştirilince adam niye ilgilensin ki sağıyla soluyla? Bu defa cezalar artmaya başladı. Bir de kanunlar çıkarmaya başladılar aman ya rabbim! Bugün ne? Bugün Türkiye’nin etrafına bir duvar çevirip burası hapisanedir diyecek noktaya kadar geldik yani. Geçen asırda yaptıklarını şimdi de yapmaya çalışıyorlar. Ama o asırdan şu âna bir fark var. Allah’a çok şükür şimdi kuran ortaya konmaya başlandı. Çok ümid ediyorum ki ve çok da inanıyorum ki yeniden ayağa kalkacağız. Bu defa sadece bu coğrafya değil tüm dünyayı Allah’ın dininin tebliği ile muhatab haline getireceğiz inşallah. Ama şimdi aramızda Hişam var. Bizim vakıfta Fransızca sitesinin yöneticisi. Fransızcayı Suriye’de öğrenmiş. Kendisi Şam’da oturan bir ailenin oğlu. Her şeyi orada öğrenmiş. Fransızcayı orada öylesine öğrenmiş ki fransızlar yazdığı yazılara en küçük itirazda bulunmuyorlar. Yani bir fransızca siteyi yönetiyor. Şimdi şeyde olanlarla ilgili ailesi orada. Onlarla ilgili bize kısa bir sunum yapacak biz de onu anlamaya çalışacağız.
HİŞAM ALABED: Suriye konusunda çok kişiler konuşuyorlar. Hatta bilmeden konuşuyorlar. Herşeyden önce Suriye konusunda konuşmak isteyen kişi herşeyden önce Suriye’de ne var ne yok bilmesi lazım. Suriye’deki olaylar 2011’de başladı. Nasıl başladı ve niye başladı? Amaç neydi? 2011’den önce insanlar mal ve can güvenliğine sahiptiler. Birleşmiş Milletler’in ifadesine göre Suriye dünyanın en güvenli ülkelerinden bir tanesi idi. Din özgürlüğü vardı. Mesela her yerde camiler ve kuran kursları vardı. İnsanlar istedikleri gibi dinlerini öğrenebiliyorlardı. Eğitime çok önem verilirdi. En uzak köylerde bile okullar vardı. Yani din ve eğitim konusunda herhangi bir sıkıntı yoktu. Ama bunların yanında adaletsizlikler de vardı ancak kimse o adaletsizlikler hakkında konuşamazdı. Kimsenin muhalefet etmesine izin verilmezdi. Yani Suriye’de tek parti vardı. Siyaset özgürlüğü yoktu. Suriye’de temel problem buydu. Siyaset özgürlüğü yoktu. İktidar muhalefet edenleri hapse atıyor veya sürgün ediyordu. Pek çok insan hapiste oluyordu ama ailesinin haberi olmuyordu. Bu noktada din adamları muhalefet edecek şeyler söylemezdi. Suriye’de 14 şehir var. 2011 yılında bazı şehirlerde protestolar düzenlendi. Ancak yönetim, protestocuların üzerine ateş açarak bir çoğunu öldürdü. Suriye’de ordu ve polis güçleri Esed’in yanındaydı ve hala devam ediyor. O zamana kadar muhalifler silahlı değildi. Protestolardan yaklaşık 6 ay sonra muhalifler silahlanmaya başladı. Silahlanmadan önce her gün birkaç kişi ölüyordu. Silahlı mücadeleye geçildikten sonra ölü sayısı hergün en az 100 civarına yükseldi ve yükselmeye devam etti. 2012 yılında Yusuf El Karadavi gibi bir çok alim islam alemine cihad çağrısı yaptılar ve müslümanları Suriye’ye savaşa katılmaya davet ettiler ve teşvik ettiler.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yusuf El Karadavi, Dünya İslam Alimleri Birliği Başkanı şu anda hala.
HİŞAM ALABED: O zamandan beri yabancı kişiler her yerden Suriye’ye geliyorlar cihad yapmak için. Ve aynı zamanda şii milisleri Suriye’ye girmeye başladılar. Kısa sürede silahlı muhalifler örgüt ortaya çıktı. Bu kaostan istifade etmek isteyen İşid ve Pyd gibi örgütler de Suriye’ye girdiler. Muhalif örgütlerden bir kısmı ve İşid, Humus gibi bazı şehirleri ele geçirdiler. Muhaliflerin elinde güçlü silahlar yoktu. Rejimin savaş uçakları ve füzeleri karşısında kendilerini ve şehir halkını koruyacak bir şey yapamadılar. Böylece rejim güçleri ve muhalifler arasındaki savaşta şehirler yıkıldı. Ve savaşla ilgisi olmayan sivil halkı iki ateş arasında kalarak can verdi. Milyonlarca insan başka ülkelere kaçtı. Binlercesi kaçarken denizde boğularak can verdi. Bugün ölenlerin sayısı 600 bine ulaştı. 6 yıl boyunca durum giderek daha da kötüleşti ve kötüleşmeye devam ediyor. Suriye’de durum bu. Şimdi ben 2 ayetle devam etmek istiyorum. Birincisi 2011 yılında bir ateş yakıldı. Bu ateş masumları bir yaktı. Bu ateşin büyümesinde hepimizin suçu var. En çok da bu ateşi körüklemek için fetvalar veren hocaların suçu var. Onlar da Allah’a hesap verecekler. Onlar Suriye’de yanan ateşi büyütmek için şu ayetle fetva verdiler: NİSA, 75.. Ayet: “Ve ma leküm la tükatilune fı sebılillahi vel müstad’afıne miner ricali ven nisai vel vildanillezıne yekulune rabbena ahricna min hazihil rayetiz zalimi ehlüha vec’al lena mil ledünke veliyya vec’al lena mil ledünke nesıyra”. Allah şöyle diyor: “Allah yolunda güçsüz bırakılmış çocuklar, erkekler ve kadınlar uğrunda savaşmamak için ne gerekçeniz olabilir? Onlar şöyle yalvarıp durular; Rabbimiz! Halkı yanlışlar içinde olan bu şehirden bizi çıkar, bize katından bir lider ve veli gönder, bize katından bir yardımcı”. Bu ayetten anlıyoruz ki islamda savşın amacı kadın ve çocukları kurtarıp güvenliğe kavuşturmaktır. Fakat bu ulemanın davet ettiği savaş güvenliği yok edip masumları bombaların altında savunmasız bırakmaktadır. Ayet bizden bunu istemiyor. Böyle bir savaş Allah yolunda bir savaş değildir. Onlar ayetleri kendi hevalarına göre kullanıyorlar ve kullanmaya devam ediyorlar. Bu yüzden de bu güne kadar bu fitne ateşi masumların canını almaya devam ediyor. Ve durum her gün daha da kötüleşiyor. İkincisi bunu söylemek istiyorum, hatalarımızın bedelini daha ne kadar masumlara ödeteceğiz? 6 yıldır akan kanlar dışında hiç bir şey görmedik. Bu sorunun bir çözümü yok mu? Şehirler yıkıldı ve sosyal yaşam tamamen bitti. İnsanlar açlıktan ve soğuktan ölüyorlar. Güvenli h bir yer yok. Ellerinde silah taşımayan savunmasız ve masum insanların ateşin içine çekildiği bir savaş islami olamaz. İslamda savaşın amacı insanı yaşatmaktır. Yüzbinlerce insanı ölüme sürüklemek değiş. Allah Fetih.suresi 25.ayette şöyle diyor: FETİH, 25.. Ayet: Hümüllezıne keferu ve sadduküm anil mescidil harami vel hedye ma’kufen ey yeblüğa mehılleh: ayetleri görmezden gelenler sizin mescidi harama girmenize, bekletilen kurbanların varacağı yere ulaşmasına engel olanlar da onlardır”, “ve lev la ricalüm mü’minune ve nisaüm mü’minatül lem ta’lemuhüm en tetauhüm fe tüsıybeküm minhüm mearratüm bi ğayri ılm: onların arasındaki tanımadığınız mümin erkekler ile mümin kadınları bilmeden çiğneme ve ondan dolayı üzüntü çekme ihtimaliniz olmasaydı (Mekke’yi fethedecekdiniz)”, “li yüdhılellahü fı rahmetihı mey yeşa; ama Allah, doğru tercihte bulunanları ikramı ile kuşatmak için böyle yaptı”, “ev tezeyyelu le azzebnellezıne keferu minhüm azaben elıma: eğer masumlar ile suçlular ayrılmış olsalardı, onlardan kendini doğrulara kapatanları acıklı bir azaba çarptırırdı”. Mekke’de kimliğini gizleyen az sayıda müslümanlar vardı. Bu yüzden yüce Allah fethi masumların zarar görmeyeceği güvenli bir yol açılıncaya kadar erteledi. Allah Resulü de Mekke’ye girdiği gün hiç kimsenin malına veya canına zarar gelmemesi için çalıştı. Allah Resulü’nün komutasında islam ordusu şehre girdiğinde bir güven emniyet hakimdi. Çünkü islamda en değerli şey insan hayatıdır. Bugün Suriye’de savaş var, müslümanlar aciz bir durumda kaldılar. Sanki bir çözüm yok. Çözüm varsa nerde çözüm var: Rusya’da yada Amerika’da! Bir taraf Rusya’ya gidiyor bir taraf Amerika’ya gidiyor. Niye? Çünkü bugün tek ümmet olmadık. En ufak problem bile çıktığı anda biz aciz bir durumda kalıyoruz. Niye kalıyoruz? Halbuki kuran elimizde var. Kuran elimizde var ama hayatımızda yok. Hep sloganla yaşıyoruz. Haydi cihada Suriye’ye!
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ben kısa bir özet yapayım. Hişam’ın son okuduğu ayet son derece önemli. Resulullah hicretin 6.yılında Hudeybiye’ye gelmişti. Hudeybiye bugün Mekke’nin artık içinde kalmış bir yerdir. Zaten kuranda da “batnı mekke” diyor; “mekke’nin içi”. Mekke’nin içinde olan bir yer. Çevresinde ama artık Mekke denen yerde. Oraya kadar gelmişlerdi. Orda çok üstün konumdaydılar. Mekke’ye girebilirlerdi. Ama Allah onların Mekke’ye girmesine müsade etmedi. Neden müsade etmedi? Orada diyor ki;“ve lev la ricalüm mü’minune ve nisaüm mü’minatül lem ta’lemuhüm en tetauhüm fe tüsıybeküm minhüm mearratüm bi ğayri ılm”. Allah diyor ki; “orada sizin tanımadığınız müslüman kadınlar ve erkekler var. Onlar olmasaydı ben sizin girmenize müsade ederdim. Çünkü tanımadığınız için onlara zarar verebilirdiniz”. Bakın bir kişinin burnunun kanamasına müsade etmiyor. Ondan dolayı daha sonra az önce Hişam’ın söylediği gibi Mekke ferhedilirken hiç kimsenin burnu kanamamıştır. Önce insanların gönülleri fethedildi, sonra savaş sonra Mekke fethedildi. Hatta Enfal suresinde. Efendim şimdi çıkıyorlar ayetlerden bir parça alıp okuyor, bağlantıları yok. Mesela işte birkaç kere burada söyledik. Bugün İslam Alimler Birliği Başkanlığı’nı yapan Yusuf El Karadavi, intihar eylemlerine fetva verdi. Yusuf El Karadavi’ye karşı bilmiyorum bizden başka karşı duran birisi oldu mu? O geldiği zaman büyük bir protokolle karşılanıyor, itibar ediliyor. Ya kardeşim Allah aşkına biraz dürüst olalım ya. Bunlar yanlış fetvalarla bakın işte intihar bombacısı geldi. Ya bunun fetvasını kim verdi? Peki biz hemen bunun fetvasının arkasından hemen sitemizde bunu yayınladık. Türkiye’de medya kuruluşlarından hangisi duydu bunu? Yanlışlığı hala devam ediyor. Allah, Bedir Savaşı’ndan önce indirdiği ayette Enfal suresi 65.ayette diyor ki. 66.ayeti okuyayım çünkü fazla vaktimiz kalmadı. 65.ayette sizden bir kişi onlardan 10 kişiye bedeldir diyor. Müminleri savaşa hazırla diyor. Sonra da diyor ki; ENFAL, 66.. Ayet: El ane haffefellahü anküm ve alime enne fıküm da’fa: şimdi Allah öğrendi ki sizde bir zayıflık var”. Siz, bire onluk savaşı yapamayacaksınız “ve görevi hafifletti”. Hafifletince ne oldu? “fe iy yeküm minküm mietün sabiratüy yağlibu mieteyn; içinizden 100 tane sabırlı kişi olursa onlardan 200 kişiyi yener”, “ve iy yeküm minküm elfüy yağlibu elfeyni bi iznillah: Allah’ın izni işe sizden 1000 kişi onlardan 2000 kişiyi yener”. O zaman demek ki karşı tarafın en az yarısı kadar bir askeri güce sahip olacağız ki savaşalım. Peki bu ayet ortadayken siz tutun da bir ayet işte zayıflar, güçsüzler orda siz niye savaşmıyorsunuz deyin. Buna ne hakkınız var? Bu zayıflar güçsüzler müslümanlar Medine’de iken Mekke’de var mıydı? Vardı değil mi? Zaten o sıkıntılardan dolayı müslümanlar Medine’ye gitmişti ama gidemeyenler vardı değil mi? Peki bu günün kafası ile düşünün: Resulullah Bedir’de savaşı kazanmış Mekkeliler’e çok büyük bir darbe vurmuş. Bugünkü siyasiler olsa hemen Mekke’ye bir ultimatom verir: orada kimsenin kılına dokunulmayacak, onları bize gönderin der değil mi? Ama siz hiç duydunuz mu şimdiye kadar Resulullah’ın Ebu Sufyan’a Mekke’nin iç işlerine karıştığına dair bir şey duydunuz mu siz? Ebu Sufyan’a Ebu Cehil’e bir şey dediğinü duydunuz mu? Bu kadar ayet varken Resulullah’ın bu hayatı varken sen nasıl fetvalar veriyorsun? Bakın ne diyor ayette Allah. Diyor ki ENFAL, 72.. Ayet: İnnelezıne amenu ve haceru ve cahedu bi emvalihim ve enfüsihim fı sebılillahi: inanan ve hicret eden (Mekke’den gelenler) canlarıyla mallarıyla Allah’ın yolunda cihad eden insanlar” yani her türlü zorluğa göğüs gerenler. Bunu germiş gelmişler ama herkes o sıkıntıya girememiş ki. Herkes gelememiş oradan. “vellezıne avev ve nesaru::bir de müslümanlara kucak açmış onlara yardımcı olmuş Medineliler var. “ülaike ba’duhüm evliyaü: bunlar birbirlerinin velisidir” birbirlerinden sorumludur. Ama “ba’d vellezıne amenu ve lem yühaciru” ama bir takım iman edenler var ki hicret etmiş değiller. Orda kalmışlar “ma leküm miv velayetihim min şey’in: sizin onlara karşı velayetiniz yok” onları koruma göreviniz yok. Nedir bu? Mekke’nin iç işlerine karışmayın. Bedir savaşımda indirilen suredir. Mekke’nin iç işlerine karışmayın! “hatta yühaciru: size hicret edinceye kadar karışmayın”, “ve inistensaruküm” peki sizden yardım istedi Mekke’deki müminler? “fid dıni; din konusunda”. Mesela inen ayetler bize bi gönderin falan. Tamam. “fe aleykümün nasru: yardımcı olmak sizin görevinizdir”, “illa ala kavmim beyneküm ve beynehüm mısak: ama bu yardımınız aranızda sözleşme bulunan bir toplulul aleyhine de olmayacak”. Uluslar arası sistem böyle yürür. Bakım öyle bir ilişki içerisine giriyorsunuz ki hiç bir devlet demiyor ki; “bunalar da ne yapıyor”. Müslüman olsun kafir olsun hayranlıkla takip ediyor. Onun için Mekke’ye elini kolunu sallayarak girmiştir. Öyle bedava değil bu işler. Ondan sonra diyor ki Allah; “vallahü bi ma ta’melune besıyr; ne yaptıklarınızı Allah görüyor”. ENFAL, 73.. Ayet: Vellezıne keferu ba’duhüm evliyaü ba’d: kafirlerin biri diğerinin dostudur”. Bunu bilin. Normal bu. Kafirler size dost olmaz. Bizi niye desteklemiyorsun? Desteklemez! Adam kafir kardeşim niye desteklesin ki. Destekliyor gözükür politikası gereği. “illa tef’aluhü” benim bu dediklerimi yapmazsanız diyor Allah. Yani karşı tarafın iç işlerine karışmayın. Yusuf Kardavi ne yaptı? Fetva verdi karıştı. Başkaları da iç işlerine karışıyor. Peki karışırsan ne olur? “tekün fitnetün: bir fitne çıkar”. Fitne ne demek biliyor musunuz? Yangın demek. Bir şeyin ateşte yanması demek. Şu anda ateşte yanıyor mu? İşte Resulullah Mekke’ye müdahale etseydi Bedir savaşından sonra fitne olur, o müslümanları öldürürlerdi orda. Ne oldu? Ne elde edildi? Yapılacak bu mu? Hani Allah’ın kitabına uymak böyle hesabına gelen ayeti alıp hesabına gelmeyen ayeti bırakmak mı? Allah’ın kitabına uymak değil ki. Allah’ın kitabına kendini uydurmaktır bu. Ne diyor Allah? Eğer bunu yapmazsanız diyor bir fitne olur “fel erdı: o toprakta” bakın. O toprakta fitne olur. Müdahale ettiğiniz yerde “ve fesadün kebır: büyük bir bozukluk meydana gelir” fesad meydana gelir. Dolayısıyla bizim müslüman olmamız lazım. Ümmet olmamızın önünde ne engeller var onu da Fatih Hoca’dan dinleyelim. Sonra Yahya Hoca’dan neler yapmamız gerektiğini dinleyeceğiz.
FATİH ORUM; Aslında Hocam’ın bıraktığı yerden devam edeceğim. Kuranda bununla ilgili pek çok ayet var. Sadece bir kaç tanesini hatırlatacağım. Yani bugün ümmet olamamanın ve müminleri bırakıp başkalarını tercih etmenin ki biraz önce Hişam da atıfta bulundu. Zorda kaldığımızda kendimizden değil başkalarından medet umuyoruz ve ümmet olamıyoruz. İşte kuranın bu konudaki ilkeleri çok net. Ben hızlı bir şekilde bir kaç ayeti hatırlatacağım. Mesela Nisa suresinin 139.ayetinde yüce Allah şöyle buyuruyor: NİSA, 139.. Ayet: Ellezıne yettehızunel kafirıne evliyae min dunil mü’minın: onlar, ayeti görmezden gelenleri veli/dost edinmeyi müminlere tercih eden kimselerdir”, “e yebteğune ındehümül ızzete fe innel ızzete lillahi cemıa; kafirlerin yanında güç ve kuvvet mi arıyorlar? Doğrusu bütün güç ve kuvvet Allah’ın elindedir.
Yine bir başka ayet 35.surenin 10.ayeti. FATİR, 10.. Ayet: Men kane yürıdül ızzete fe lillahil ızzetü cemıa: kim güçlü olmak isterse bilsin ki bütün güç Allah’ındır”. Yani Allah’ı dost edinmek, müminleri dost esinöek varken Allah’ın ayetlerini görmezden gelenleri dost edinmek ve güç, kuvvet, itibar,şerefi onların yanında aramak bir mümine asla yakışmayacak bir mümin topluma asla yakışmayacak bir hareket.
Yine mesela başka bir ayet. 5.surenin MAİDE, 54.. Ayet: “Ya eyyühellezıne amenu mey yertedde minküm an dınihı fe sevfe ye’tillahü bi kavmiy yühıbbühüm ve yühıbbunehu ezilletin alel mü’minıne e ızzetin alel kafirıne: ey inanıp güvenenler! Sizden kim dininden dönerse Allah çok geçmeden onların yerine sevdiği bir topluluk getirir, onlar da Onu severler. İnanıp güvenenlere karşı saygılı, ayetleri görmezden gelenlere karşı başları dik olur”. Yani benzer pek çok ayetten anladığımıza göre hiç kimse vazgeçilmez de değil. Bugün hata yaparsanız Allah sizi etkisizleştirir siler süpürür ve artık adınızı hiç kimse anmayacak kadar etkisiz bir topluluk haline gelirsiniz. Allah bir başkasını getirir. Niçin bu sonuçla karşı karşıya kalırsınız? Güç ve kuvveti, şeref ve itibarı Allah’ın yanında yani Allah’ın kitabında Allah’ın dininde değil de başkalarının yanında eğwr ararsanız.
Yine bir başka ayet Aliİmran suresinin 28.ayeti: ALİ İMRAN, 28.. Ayet: “La yettehızil mü’minunel kafirıne evliyae min dunil mü’minın* ve mey yef’al zalike fe leyse minallahi fı şey’in illa en tetteku minhüm tükah* ve yühazzirukümüllahü nefseh* ve ilellahil masıyr”: müminler kafirleri kendilerine müminlerden yakın tutmasınlar. Onlardan bir şekilde korunma içimde bunu yapanın Allah’tan bir beklentisi olamaz. Allah sizi kendine karşı uyarır. Dönüp varacağınız yer Allah’ın huzurudur”. Tâ ki mesela bu uyarılar bizzat kendi yakın akrabamız olsa bile bu sınırın aşılmaması noktasındadır. Okuyacağım son ayet bununla alakalı.TEVBE, 23.. Ayet: Ya eyyühellezıne amenu la tettehızu abaeküm ve ıhvaneküm evliyae inistehabbül kküfra alel ıman ve mey yetevellehüm minküm fe ülaike hümüz zalimun: ey inanıp güvenenler! Ayeti görmezlikten gelmeyi inanıp güvenmeye tercih ediyorlarsa banalarınızı ve kardeşlerinizi bile yakın dost edinmeyin. Kim onları dost edinirse onlar kendilerine yazık etmiş olurlar. Yani bir tarafta tercih Allah ise artık orada akrabalık ilişkilerinin bile bir anlamı kalmayacak.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Peki evet şimdi de senden dinleyelim ne yapmal lazım Yahya?
Son zamanlarda en çok sorulan soru. Hatta biz fetva.net’e görüntülü soru-cevap yükledik. Hem de sosyal medyada paylaştık. Müslümanlar niye sürekli mağlup oluyorlar? Asıl cevabını aradığımız soru bu. Çünkü Allah’ın bir kitabı var elinizde ve bu kitabı okuduğumuzda Allah’ın müslümanlara olumlu bir çok vaadinin olduğunu görüyoruz. Biraz sonra ben o iki ayet gurubunu okuyacağım ama başta tarafta Hişam Bey’in söylediği bir cümle var, onu hatırlatarak başlayayım. Dedi ki; “evet müslümanlar olarak kuran elimizde ama hayatımızda değil”. Bu çok önemli bir ayrıntıydı. Kuran okumakla övünüyoruz biz. En azından işte haftada bir gün Perşembe geceleri Cuma günü olarak adlandırılıyor, ölümüze okumak için veya çocuklara öğretiyoruz. Kuran telaffuz manasında okunuyor, doğru ama gerçek manada okunuyor mu? Malesef böyle değil. Böyle olsaydı zaten bu günlerde olmayacaktık. Çünkü C.Hakk, şimdi okuyacağım ayet guruplarında müslümanlara çok güzel şeyler vaad ediyor. Ama bugün o vaadlerin hiç biri gerçekleşmiş değil. O zaman iki durum ortaya çıkıyor: Haşa Allah vaadinden caymış veya Allah’ın vaad ettiği şeyleri gerçekleştirecek müslüman tipi yok bugün. Allah vaadinden dönmeyeceğine göre malesef ikinci şık sözkonusu. C.Hakk Nur suresi 24.surenin 55 ve devamı ayetlerinde bakın me buyurmuş: NUR, 55.. Ayet: Veadellahüllezıne amenu minküm ve amilus salihüti: Allah sizden inanan ve iyi işler yapanlar”. Bakın bir defa Allah’a iman etmiş olacağız. Lafta bütün müslümanlar zaten Allah’a iman etmiş ama Allah’a inanmak Allah’a güvenmek demektir. Allah me diyorsa ona teslim olmak demektir. “Ama”, “fakat” diye bir cümle kurmamak demektir. Allah ne diyorsam”semi’na ve atâna” diyebilmektir. Yoksa “ben Allah’ın varlığına inanıyorum, ben Allah’ım birliğine inanıyorum” demek yeterli bir şey değildir. İnanmış ve ardından da salih ameller iyi işler işlemiş olanlara Allah’ın vaadi ne: “le yestahlifennehüm fil erdı: Allah onların bulunduğu topraklarda onlara hakimiyet vaad ediyor” diyor. O topraklara onları hakim kılacak Allah. Her nerede bu özellikte müslüman var ise o toprakların hakimi onlar olacakmış. Ne gibi? “kemestahlefellezıne min kablihim: sizden önce de birilerini bu şekilde o topraklara varis kıldığı gibi” diyor Allah. Bakın Mekke’de müslümanlar 10 yıl boyunca ne tür işkenceler çektiler nelere sabrettiler ama 13 yıl boyunca hicret edip 8 yıl sonra Mekke’yi biraz önce Hocam’ın da dediği gibi kan dökmeden ferh etmek nasib oldu. Allah bunu başaranları bize örnek gösteriyor işte. Sürüldüler topraklarından ama 9 yıl geçmeden fatih olarak geri döndüler. Ondan önce MusaAs’ın kıssasını hatırlayalım. Firavun’un zulmü altında inim inim inledi İsrailoğulları ama Firavun’un ardından Allah o toptaklara oranın bütün malına mülküne onları mirasçı kıldı.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Burada bir şey daha söylemek lazım. 8 sene sonra Mekke’ye geldiler. Mekke bir daha müslümanların elinden çıktı mı? Çünkü gönüller fethedilerek gelindi. Siz zorla girerseniz güçle bir yeri alırsanız o senden daha güçlenmeyi bekler güçlendiği zaman ilk önce intikam alacağı kişi sen olursun. Ama gönlünü fethettiği zaman o seni hiç bir zaman düşman görmez. Her zaman dost görür. Resulullah bunu yapmıştı.
YAHYA ŞENOL: Birincisi: C. Hakk bu Müslümanlara her nerde yaşıyorlarsa yaşasınlar orada bir hakimiyet sözü veriyor. Bu kadar mı? Hayır. Bir de bizim müslümanlar olarak sürekli istediğimiz bir şey var. Diyoruz ki inandığımız dini yaşayacak bir ortamımız olsun. Allah’ın her emrini yerine getirebileceğimiz ortam olsun. Hayatımız böyle olsun. C. Hakk diyor ki işte siz eğer gerçek manada bana inanır güvenir ve salih amel işlerseniz o topraklara hakim yaparız. Hem de “ve le yümükkinenne lehüm dinehümül lezirteda lehüm: kendileri için razı olduğu dini oralarda Allah kökleştirme imkanı da bunlara verecektir” diyor. Allah’ın bizim için razı olduğu din hangisi? “ve radıytu lekum islame dine” diyor Allah Maide suresi 3.ayette değil mi? Bizim için razı olduğu din islam. İşte islamı her türlü bütün hükümlerini en ince ayrıntısına kadar yaşayabileceğimiz fırsatları da Allah hem de “ve le yumekkinenne” arapça ifade olarak hem “lam” hem te’kid “nun”u kullanarak kesin bir şekilde vaad ediyor müjdeliyor. Bu olacak diyor. Dininizi hiç bir çekince hiç bir korku duymadan yaşayacaksınız. Ne emretti ise Allah onu yapacaksınız. Yeter ki siz inanmış ve salih amel işlemiş kullar olun. Bu kadar mı? Hayır. “ve le yübeddilennehüm mim ba’di havfihim emna” şu an bakın müslümanlar olarak korku içindeyiz sürekli değil mi? Hem biz bugün Türkiye topraklarında bu korkuyu yaşıyoruz. İşte bugün derse girmeden önce baktık saat 8:45’de bir anda Kayseri’de patlama. Halep ortada, Irak’ın durumu ortada, Arakan, her tarafta şu an müslümanlar korku içerisinde. Bir dakika sonra ne olacak başımıza ne gelecek bilmiyoruz. Ama biz Allah’ın istediği şekilde müslüman olursak C.Hakk diyor ki; “ve le yübeddilennehüm mim ba’di havfihim emna: şu anda bulundukları korkuları emniyet durumuna da çevireceğiz” diyor Allah. Hiç böyle korku duymayacaksınız. Niye? Çünkü siz hakimsiniz orada. Müslümanın da elinden dilinden hiç bir insana zarar gelmeyeceği için o topraklarda sürekli huzur sürekli refah hakim olacak diyor. Allah’ın vaadi var. Kime? Gerçek manada Allah’a inanan güvenen ve daima iyi işler yapanlara. Ve onların özellikleri ne? “ya’büdunenı la yüşrikune ve şey’a: o kullar yanlızca bana kul olurlar. Bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar” diyor. Bugün bakın biz her dersimizde bu tür yanlışlıkları anlatıyoruz. Diyoruz ki Allah’ı malesef her konuda ikinci plana atmış durumdayız. Allah bir şey diyor ama sorun Rusya’da aranıyor sorun Amerika’da aranıyor. İzzet kafirin yanında aranıyor bugün. Böyle bir müslüman topluluğa Allah bu vaadleri verecek mi? İşte o yüzden müslümanlar sürekli mağlup oluyor. Diyor ki; yanlızca bana kul olacaksınız. Yani benden başka hiç kimsenin önünde sorgusuz sualsiz itaat etmeyeceksiniz. Bana hiç bir şeyi ortak koşmayacak beni hiç bir şekilde arka plana atmayacaksınız. “ve men kefera ba’de zalike”: ama bütün bunlar size açıklandıktan sonra kim bunları görmezlikten gelirse şunu da bilsinler ki “fe ülaike hümül fasikun: işte yoldan çıkmış olanlar bu kimselerdir”. İşte bugün islam dünyasının en büyük sorunu bu ayetleri görmezlikten gelmek. Bakın yoldan çıkmış kabul ediyor Allah, niye vaadini bizim üzerimizde gerçekleştirsin ki. Dolayısıyla yapmamız gereken ilk şey yola girmektir tekrar. O değiştirdiğimiz rayı tekrar orjinaline getirmek. O sıratı mustakim üzerinden gitmek ki Allah bu vaadini bize gerçekleştirsin.
Bir ayet gurubu daha aktararak bitirmek istiyorum. C. Hakk Saff suresinin 61. sureyi açalım. Onun 10-13.ayetlerinde yine benzer vaadlerde müjdelerde bulunmuş bize. Buyuruyor ki hem de bize hitab ederek SAFF, 10.. Ayet: Ya eyyuhelleziyne amenu: ey iman edenler/ey Allah’a inanıp güvenenler”, “hel edullukum ‘ala ticaretin: size bir ticaret göstereyim mi/ bir ticaret haber vereyim mi?”, “tunciykum min ‘azabin eliymin: neticesinde sizi can yakıcı elem verici bir azabtan kurtaracak” bir ticaret haber vereyim mi? Ticaret ise; bir sermaye gerekir değil mi? Diyor ki Allah; SAFF, 11.. Ayet: Tu’minune billahi ve resulihi”: Allah’a ve resulüne bi defa güveneceksiniz. Bakın zaten “ey iman edenler” dedi. Bir daha niye “tu’minune billahi ve resuluhi: Allah ve resulüne iman edin” mi der? Zaten iman etmişlere sesleniyor Allah. Allah’a da resulüne de güveneceksiniz! Bugün bu güvenin yokluğunu yaşıyoruz. Bunun sorununu bunun cezasını çekiyoruz. Başka? “ve tucahidune fiy sebiylillahi: Allah yolunda çalışacak, gayret göstereceksiniz”. Ne ile? “biemvalikum: önce mallarınızla”, sonra “ve enfusikum: canlarınızla”. Malınızı da canınızı da Allah yolunda sarf edebiliyor musunuz? O zaman gerçek manada cihad ediyorsunuz. Cihad, biliyorsunuz direkt manada savaş demek değildir. Gerektiğinde savaşı da içine alan ama savaşın dışımda da Allah yolunda mücadele etmenin adıdır cihad. Ne zaman ve nerde ne gerekiyorsa onu en güzel şekilde yapmaktır cihad. Bakın Allah malla cihadı canla cihadın önünde zikretti. Ve devamı “zalikum hayrun lekum in kuntum ta’lemune: bilseniz bu sizin için çok hayırlı”. Şimdi ortaya biz o zaman sermayemizi ortaya koyduk. Allah’a ve resulüne şeksiz ve şüphesiz güveneceğiz. Malımızla ve canımızla çalışacağız. Ticaret için bunu yapacağız. Peki bu ticaret sonucunda ne elde edeceğiz? Onun bir de işte karşı beklentisi var. C.Hakk diyor ki SAFF, 12.. Ayet: Yağfir lekum zunubekum” Allah bunun karşılığında günahlarınızı affedecek. Sırf bununla bile yetinse olurdu zaten. Daha ne bekleriz ki. Kul olarak günah işliyoruz ve Allah görmezlikten geliyor. Başka? “ve yudhılkum cennatin tecriy min tahtihel’enharu: içlerinden ırmaklar akan cennetlere Allah sizi sokacak”, “ve mesakine tayyibeten fiy cennati ‘adnin: adn cennetlerinde size tertemiz çok güzel konutlar meskenler, saraylar, bağlar, bahçeler nasib edecek”, “zalikelfevzul’azıymu” bu ne kadar güzel bir kurtuluş diyor Allah. Bu kadar mı? Yani herşey uhrevi mi? Yap yap yap, neticesini sadece ahirette mi verecek Allah? Hayır.SAFF, 13.. Ayet: Ve uhra tuhıbbuneha” seveceğiniz daha bir şeyler var diyor Allah. Sadece bu kadar değil. Bu dünyada da onun meyvası var. “nasrun minallahi ve fethun kariybun” bunu biliyorsunuz mehter marşlarında hücum marşından sonra okurlar. Allah’ın yardımı ve yakın bir fetih de vardır o zaman. Nerde o? Bu dünyada. Siz burada anlatılan şekilde müslüman olursanız Allah’ın yardımı ve hem ülkelerin hem yüreklerin fethi C.Hakk tarafından sizlere nasib edilir “ve beşşirilmu’miniyne” işte bunlarla-Resulullah’a diyor ki-git müminlere müjde ver. Bu müjdeler bu özelliklerde anlatılan müslümanlar için. E şimdi Allah’ın vaadi gerçekleşmiyorsa haşa hata Allah’ta mı bizde mi? Allah’ın böyle bir hatası asla söz konusu olmayacağına göre demek ki burada özellikleri anlatılan müslümanlar yok dünyada. O zaman yapmamız gereken: önce bu özellikleri kazanmak, ondan sonra Allah’ın yardımı ve fethi zaten ardından bize ikram olarak gelecek.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Son olarak bir ayet daha okuyayım. Niye mutlu olamıyoruz niye huzurlu olamıyoruz? Allah size bu vücudu verdi, zararlı yiyecekler yerseniz olmaz. Din fıtrattır. Allah’ın kitabında olmayanı din diye birileri anlatıyor sen de ona uyuyorsan orada huzurlu olamazsın. Allah parçalanmayın diyor, siz parçalanmayı rahmet diye anlatıyorsunuz. Bunu bir ilim olarak talebelere anlatıyorsunuz. Problem çok büyük ama Allah’a çok şükür ki teşhis kondu. Hamdu senalar olsun. Ben son olarak nasıl mutlu oluruz? Onunla ilgili bir ayet okuyacağım. O ayet Nahl suresinin 97.ayetidir. Orada Allah diyor ki; NAHL, 97.. Ayet: Men amile saliham” bir kere herkes kendisine baksın. Neden kendisine baksın? Çünkü bizim sadece kendimize sözümüz geçer başkasuna geçmez ki. Başkası için söyleriz ama yapma işini ancak kendimiz yaparız. Başka insanın iradesi bizim işimiz değil. Diyor ki “men amile salihan: kim iyi bir iş yaparsa”, “min zekerin ev ünsa: ister erkek olsun ister kadın olsun” farketmez “ve hüve mü’minün” ama mümin olması şartıyla. Allah’a inanıp güvenecek. Allah’a güven son derece önemli. Allah vardır demek müminlik değildir. Allah ne diyorsa o demektir müminlik. Kim iyi bir iş yaparsa “fe le nuhyiyennehu hayaten tayyiben: ona çok temiz bir hayat yaşatırız”. Bu dünyada mutlu olmak için hani doğal gıdalarla beslenin deniyor ya işte Allah’ın emri ile Allah’ın emrine göre hareket edin. O zaman tertemiz mutlu bir hayat yaşarsın. Peki ahiret ne olacak? “ve la necziyennehüm ecrahüm bi ahseni ma kanu ya’melun: onların ücretlerini de yapmakta oldukları şeyin en güzeli ile veririz”. Ya şu kadar iyilik yaptık ama falan yere yaptığım iyilik kadar hiç birisi beni mutlu etmedi. İşte o en iyisinin sevabı. Allah sanki hepsini öyle yapmışsın gibi seni mükafatlandırır. Zaten 1’e en az 10 verir. Onun için mutlu olmak istiyorsak bir kere şunu söyleyelim; bütün dünya kafir olsa ben mümin olsam bunun bana bir zararı olmaz. Çünkü ancak kendime sözüm geçer. Ama bütün dünya mümin olsa da ben kafir olsam bana hiç bir faydası olmaz. Ben ilk önce kendimden sorumluyum. Ben bir örnek insan olayım ben iyi iş yapayım, erkek kadın farkı yok. İşte o zaman mutlu bir hayat yaşarım. Tüm müslümanlar da bunu yapmalı ve kapanıştan önce tekrar Kayseri’deki son derece üzücü olan olay ama her yerde çok üzücü olaylar var. Sadece Kayseri’de değil sadece Halep’te değil. Gerçekten müslümanlar bugün dinlerinden uzaklaşmış olmanın sıkıntısını yani kötü gıdalarla beslenmiş olan insanların çektiği hastalık gibi dinlerinden uzaklaşmış olmanın sıkıntısını çekiyor bugün islam alemi. İnşallah bu dine Allah’ın dediği gibi yani şu kitaba sarılmak süretiyle yeniden yönelmemiz lazım. Yeniden yöneldiğimiz zaman sadece bizim için değil tüm dünya için çok güzel bir hayat çok güzel bir yaşama tarzı sunmamız münkün olur. Yeniden ümmet olalım. Yani ana kitap etrafında birleşelim. Allah’ın kitabı etrafında birleşelim. Öyle falan hoca şöyle demiş filan hoca şöyle demiş benim mezhebim şöyle, bunların tamamını bırakalım. Allah ne diyor. Onu da kuranın metoduna göre hareket ederek bütün çözümleri kurandan çıkaralım. İnşallah bu krizler eğer böyle yaparsak fırsata döner. Ve hem kendimizi kurtarırız hem tüm dünyadaki mazlumları kurtarırız. Allah yardımcımız olsun.