ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu günkü dersimizin ana konusu teröre karşı nebevi siyaset. Türkiye’de bugün yaşanan savaş terör diye adlandırıldığı için böyle bir başlık koyduk. Aslında bu terör sayılabilecek bir yapıda değil, ciddi manada savaş olarak gözüküyor. Kuranın terör ile ilgili ayetlerini burada okumayacağız. O konuda zaten okuduğumuz bir hutbe vardı. İlgili bütün ayetler ve hükümler orada anlatılıyor. Bugün Hucurat suresinden kısaca bir özet çıkarmaya çalışacağım. Çünkü konu son derece geniş. İslam alemi üzerinde asırlardır oynanan oyunlar var. İslam aleminin büyük bir çıkmazı var. Her derste burada biliyorsunuz anlatıyoruz. Malesef Emeviler ile başlayıp Abbasiler ile kemikleşen bir yapı var. Tabi bu yapının arkasında bir takım olaylar var ona da kısaca değineceğiz. Siz artık çok iyi biliyorsunuz ki toplumsal hayatı huzur içerisinde tutacak olan, aileyi mutlu yapacak olan, insanları mutlu yapacak olan ve müslümanların diğer insanlarla ilişkilerini düzgün yürütmesine sebep olacak olan hususuların tamamında şii-sünni bütün mezhepler kuranın ve Resulullah’ın uygulamasının dışına çıkmışlardır. Tabi bizim bu mücadelemiz karşısında tümüyle aciz kalan bu mezheplerin hocaları bir şey söyleyemiyor, dedikodu şeyleri harekete geçiyor, bize karşı sünnet düşmanı falan gibi bir takım kelimeler kullanarak işi kurtarmaya çalışıyorlar. Biz de açık ve net bir şekilde söylüyoruz. Herhangi bir konuda bu mezheplerin tamamının kullandığı sahih hadisleri toplayın, bir de bizim kullandığımıza bakın bir teraziye koyun, tamamını kaç kere tartar mı tartmaz mı göreceksiniz. Çünkü kurandan uzak olan bir yapıda Resulullah’ın uygulamasının hiç yeri olmaz. Şimdi bu genel bir giriş. İslam alemi bu haldeyken herhangi bir başarı beklemesinler. Bu haldeki islam alemine Allah asla başarı vermez. Çünkü Allah’ın koyduğu sınırlar çiğnenmiştir. Nisa suresinin 13.ayetinde Allah diyor ki NİSA, 14.. Ayet: “Ve mey ya’sıllahe ve rasulehu: kim Allah ve resulüne isyan eder”, “ve yeteadde hududehu: Allah’ın koyduğu sınırları aşarsa” ki aşılmıştır, “yudhılhü naran: onu bir ateşe sokar”. “Yıdhılhü nare” demiyor Allah. “Ennare” deseydi “cehenneme sokar” olurdu. Değil. Bu mekira. Arapça bilenler bunu çok iyi bilecektir. “Yudhilhü naran”,”yudhılhu nara” değil. “Yuzhılhü naran:” bir ateşe sokar” “haleden fıha: o ateşin içersinde ölmeden devam eder”. Ölmez ki kurtulsun. Yaşar ama ateşin içinde yaşar. İşte islam alemi asırlardır kendi yaktığı ateşin içinde kendi kavrulup duruyor. Allah’ın dinine uyduğunu zannediyor. Çıkıyor hocalar bu ateşte kavrulmanın da sevap olduğunu söyleyerek işin devam etmesini sağlıyorlar. Nisa 14’müş 13 değil. Bu ateş devam ediyor. Çünkü gerçekten size defalarca anlatmıştık. Kuranda Allah’ın hududu denen konuların tamamını bu mezhepler aşmıştır. İçlerinde çok konularda aşmamış olan var. Bi kere bu ateşten kurtulmanın olmazsa olmaz yolu Allah’ın kitabına yeniden yönelmektir.
Türkiye’de biliyorsunuz uzun yıllardan beri bir terör olayı var güneydoğuda. Hatta güneydoğu değil, 80’li yılları, 70’li yılların sonlarını hatırlayanlar gayet iyi hatırlarlar her tarafta terör vardı. Öyle bir terör ki 12 Eylül ihtilali oldu sabah bitti. Bu ne biçim terör kardeşim? Bu asker dün de vardı? Biraz sonra Mısır’da olanları Cemal Hoca ile Abdurahman toparladılar, Abdurahman onu özetleyecek göreceksiniz. İslam alemini elde tutabilmel için batılıların oynadığı oyundur bu. Ve her yerde kullanabilecekleri elemanlar bulabiliyorlar. Güneydoğudaki terör de öyledir ama bunu dediğiniz zaman orada bir problem çözülmüyor. Burada hepimize düşen görevler var. Çünkü bir çok kimse olayın gerçek tarafını görme fırsatı bulamıyor. Ben İstanbul Müftülüğü’nde müftü yardımcısı iken 1977-78 olabilir, İstanbul Üniversitesi’nin kapısında öğrencilerin tarandığını duyunca son derece üzülmüştüm. Öldürmüşlerdi kaçtane öğrenci bilmiyorum. Çocukların suçu ne? Öldüren kim? Ne yaptılar? Bu tür şeylerde çok dikkatli olmak lazım. Öteden beri efendim işte Avrupalılar şöyle kötü böyle kötü. Kardeşim o kötüler Avrupa’dan da olur, senin içinden de olur, dünyanın her tarafından da olur. Biraz sonra göreceğiz Resulullah zamanında da bunların olduğunu. Çünkü bize öyle bir sahabe öyle bir resul hayatı anlatılır ki hayal, gerçeklerle hiç alakası yok. Burada şu ayeti okuyayım, ondan sonra arkadaşlarımıza şey vereceğim. Diyor ki Allah burada: HUCURAT, 9.. Ayet: “Ve in taifetani minel mü’minınaktetelu fe aslihu beynehüma”. “Ve in taifetani minel mü’minınaktetelu fe aslihu beynehüma: müminlerden iki gurup birbirleriyle savaşırsa aralarını düzeltin”. Türkiye’de biliyorsunuz onun önceki olaylar nedir ne değildir onların üzerinde durmayacağım. Çünkü çok büyük uluslar arası komplolar oldu. Bunları hepberaber yakından biliyoruz. İşin o taraflarına gidersek konu çok uzar. Türk-kürt davaşı şeklinde gösterilmeye çalışılıyor bu olaylar. Bir barış ortamının oluşması için araya âkil adamlar girdiler. Olması gereken yapıldı yani. Çünkü görünüşte iki müslüman gurup birbiriyle çatışıyor gibi bir hava veriliyor. Çünkü o, bu işi yapanların hesabına geliyor. Bu ülkede bir dirlik ve düzen olması hiç bir zaman hesaplarına gelmez. Az sonra mısır olaylarının arka planını dinlediğiniz zaman onu göreceksijiz. Türkiye’de devamlı bir örneğini çok yaşadık. Onun için akıllıca bir iş yapıldı, bir barış ortamı doğsun diye çözüm süreci başlatıldı. Son derece güzel bir işti ve herkes mutluydu tabi biliyorsunuz. Ama bu memlekette huzur olması dışarıdakileri asla memnun etmez. Karışıklık olacak ki. Hani derler ya kurt dumanlı günü sever. Sürekli dumanlık olacak ki kurtlar da avlarını avlasınlar. Düzen oldumu olmaz. Onun için bir düzen ortamının doğduğunu görünce gerekli tedbirler alınmış. Allah diyor ki; HUCURAT, 9.. Ayet: “Ve in taifetani minel mü’minınaktetelu fe aslihu beynehüma: müminlerden iki gurup birbiriyle savaşırsa aralarını düzeltin”. Tamam, düzeltmek için çok güzel çalışmalar oldu. O çalışmaların bugün olumlu etkileri de var. Çünkü halk artık bu tür şeylere pirim vermiyor. Tabi çok yerde onlara karşı çıkıyorlar, bildiriler yayınlıyorlar bugün devlete karşı savaşılırken guruplara. “alel uhra” arayı düzeltmeye çalıştınız baktınız ki biri diğerine saldırıyor. Şu anda olduğu gibi. Ne güzel işte barış ortamı vardı. Onların içerisinden bir gurup çıkıyor saldırıyor. O zaman diyor ki; “fe katilületı tebğıy: bunların hepsiyle değil, kim saldırıyorsa onunla savaşın. Saldırıyı yapanla savaşın. O insanların hepsini aynı kefeye koyamazsınız diyor C.Hakk. Barış ortamına katılan diyelim 100 gurup vardı, bunlardan 80 tanesi orada devam ediyor ama 20 tanesi saldırıya geçiyor. Ne diyor Allah; “fe katilületı tebğıy” hepsi değil, saldıranla savaşın diyor. Başka bir dilden anlamıyor. Ne zamana kadar? “hatta tefıe ila emrillah: Allah’ın emrine gelinceye kadar savaşın”. Yani hak ve adalet üzere olmasını kabul ederse o zaman bırakırsınız. Geçtim dediği an siz de hemen sulh ortamını yeniden oluşturursunuz. “fe in faet” eğer “tamam ben vazgeçtim” derse o savaşan gurup, şeyinden dönerse “fe aslihu beynehüma: arayı adaletle düzeltin”. Çünkü vazgeçtiği andan itibaren o insanların problemini zihninde çözeceksin. “Bak bir daha yaparsan tepene binerim” değil. Korku ile değil. Bakın Resulullah problemi çözerek halletmiştir. O problemin özünü ortadan kaldırarak halletmiştir. Yoksa baskıyla, kılıçla bir adamı susturabilirsiniz. O adamın eline ilk kılıç geçtiği zaman aklına gelen ilk şey sizin kafanıza vurmak olur. Onun için kılıçla gelen kılıçla gider. Ama problemi çözerseniz o adamın elğne top tüfek bile verilse en çok koruyacağı kişi siz olursunuz. Çünkü bu adam benim problemimi çözdü der. Bakın Resulullah kendi can güvenliğini sıfıra indiren Mekke’ye girdiği zaman bir kişinin burnu kanadı mı? İşte “falanca kişiler kabenin astarına sarılsa bile öldürün”: bunlar tamamen yalan. Sonradan uydurulmuş şeyler. Sonradan dini keyiflerine uyduranlar kendilerine delil olsun diye ortaya koydukları şeyler. Ne oldu bir daha orada müşrikler hakimiyet kurabildi mi bugüne kadar? Mesela Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u feth etti. Fetih zamanına kadar ne olduysa oldu ama fetih sırasında gösterdiği o insanlıktan dolayı bugün asırlardır İstanbul’u müslümanlardan alabiliyorlar mı? Dolayısıyla o savaş bittiği andan itibaren geçmişi tamamen sileceksiniz. Her şey dostluk her şey şey. Çünkü karşı taraf diyecek ki ben hakikaten yanlış yaptım diyebilmesi lazım. Yanlışını anlaması lazım ve hiç kimseyi de bundan dolayı suçlamamak lazım. Şimdi burada o kadar çok şeyler var ki ama Türkiye’de oynanan oyun Mısır’da, Irak’ta, bir çok yerde oynanan oyunların bir tekrarından ibaret. Cemal Hoca ile Abdurahman Hoca’nın birlikte hazırladığı Mısır’daki olayların bir arka planı var. Onu şimdi Abdurahman Hoca’dan kısaca bir dinleyelim. Dediğim gibi bunlar çok uzun konular. Kısa kısa, başka çaremiz yok.
ABDURRAHMAN YAZICI: Hocamız’ın da belirttiği gibi Cemal Hoca ile müzakere ettikten sonra kısa bir özet hazırladım. Genel olarak şunları söyleyebiliriz. Bilindiği gibi 2010 yılından itibaren tüm arap ülkelerindeki halkların hükümetlerine karşı yaptıkları insan hakları, özgürlük adı altında “arap baharı” adı altında başkamıştı kğ bunun asıl neticesi arap devletlerine müdahalenin kolaylaştırılması ve oradaki fesadın arttırılması gibi neticelendi bu durum.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Oradaki yönetimler kendi başlarına olmaya başladılar, dışarıdaki amirlerine itaat etmemeye başladılar. Onun için halkı onlara karşı harekete geçirdiler.
ABDURRAHMAN YAZICI: 30 yıldan fazla bir süre 1981’den itibaren Mısır’ı yöneten Hüsnü Mubarek de 2011 yılında istifaya zorlandı ve istifa etmek durumunda kaldı. Tabi istifa edince yönetim, asker olduğu gibi kalırken eski derin devlet olduğu gibi kalırken sadece kendisi gitti.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hüsnü Mübarek niye istifaya zorlandı? Sebep ne? Batılı amirlerine kafa mı tuttu?
ABDURRAHMAN YAZICI: Mısır’da neticede demokratik bir durum olmasa da istikrarlı bir yönetim devam edegeliyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İşin esası zannediyorum Hüsnü Mübarek Gazze tarafına, Filistin’e silah geçirilmesine, tünellerden gidiş gelişlere göz yumuyordu. Bu da karşı tarafı rahatsız ediyor. Hem İsrail hem şey. Tünel yapılmıştı Gazze ile Mısır arasında.
ABDURRAHMAN YAZICI: Amerika ile anlaşmaları hala vardı. Her yıl 1 buçuk milyar dolar para alıyorlardı.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Alıyor da ama emre tam uymuyordu Hüsnü Mubarek.
ABDURRAHMAN YAZICI: Genel olarak bir istikrar hakimdi en azından diyebiliriz
ABDULAZİZ BAYINDIR: Mısır’daki istikrardan değil. Neden Hüsnü Mubarek’i oradan alma ihtiyacı duydular? Çünkü Filistin, İsrail için tehlike olmaya başlamıştı. Onu görmediniz mi, bulmadınız mı araştırmanızda?
CEMAL HOCA: 18:30 anlaşılmadı.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Diyor ki; “bazı araştırmacılar bunu söylüyorlar. Batıyı rahatsız eden şey Hüsnü Mubarek’in Filistin’e yeraltı tünellerinden geçişlere müsade etmiş olmasıdır”. Mesela bugün onlar tamamen kapalı. Sisi geldi, artık tümüyle irtibatı kesti.
ABDURRAHMAN YAZICI: Bu halk hareketleri neticesinde özellikle Tahrir Meydanı’na toplanan halkın Mübarek’e karşı isyanı neticesinde tabi ordu da göstermelik olarak da olsa bir parlemento seçimleri, devlet başkanı seçimleri yaptırmak zorunda kaldı.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Halk niye Mubarek’e isyan etti? Ettirildi mi? Halk hazırlanıyor değişik şeylerle. Dışarıdan ciddi maddi desteklerle değil mi? Sanki halk Mubarek’i istemiyormuş gibi bir hava veriliyor.
ABDURRAHMAN YAZICI: İlk defa biliyorsunuz Mısır’da gayrımüslim azınlık var. Kıptiler vesair. İlk defa bunlar sağcısı-solcusu, hıristiyanı, müslümanı ilk defa Tahrir meydanında birleşti Mubarek’e karşı.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Mubarek’in yaptığı, bazı şeylere göz yummak. Yoksa batılılara karşı herhangi bir karşı duruşu sözkonusu değil. Buna bile razı değiller. Onun için tüm ülkeyi sanki Mubarek’e karşıymış gibi harekete geçirebildiler.
ABDURRAHMAN YAZICI: Son olarak devlet başkanlığı seçimlerinde yüzde 50’den fazla..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tamamen senaryo bu. Türkiye’de de bunun çok benzerleri oldu ama şimdi onları anlatmaya gerek yok. Biliyorsunuz onları.
ABDURRAHMAN YAZICI: Yüzde 50’den fazla oy alarak devlet başkanı oldu Mursi ancak tüm yönetim asker olsun, şey olsun olduğu gibi devam ediyordu.
A.BAYINDIR: Mursi göstermelik olarak. Seçim yapıldı. Çünkü mecburen biz demokratik diyecekler ya. Arap baharı diyorlar ya demokrasi hakim bilmem ne. O seçimden Mursi aldı yüzde 50 oy.
ABDURRAHMAN YAZICI: Yüzde 52 civarında. Daha sonra ise Mursi’ye karşı şu anda baktığımız zaman planlı bir şekilde bir hareketin başlatıldığını ve düşünüldüğünü görüyoruz. Yani daha önceden planlanmış bir senaryo olduğunu.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Mursi’nin seçilmesi de senaryonun bir parçası. Haberi yok ama arkadaki derin devlet buna şey yapıyor.
ABDURRAHMAN YAZICI: Bir takım bazı noktalar göze çarpıyor. Bunlardan birisi ülke içinde bir takım problemler ortaya çıkarmak. Yani Mursi iktidarında ülke içinde bir takım problemler ortaya çıktığını, işte emniyetin, polisin görevini yapmadığını, belediyelerin görevini yapmadığını, bir takım emniyet problemleri..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Gayrımüslim unsurlar mesela.
ABDURRAHMAN YAZICI: Gayrımüslimlerin korkutulduğunu. Örneğin işte ihvan gelince sizin kiliselerinizi kapayacak, özgürlüklerinizi şey yapacak. Özellikle kadın hareketleri vs. üzerinde bir takım şeyler yapıyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Size cizye koyacak”.
ABDURRAHMAN YAZICI: Yani bu neticede gayrımüslimler de yüzde 15’ten fazla ve büyük bir kısmı okumuş olan bu gayrımüslimler de bir takım medya güçleri, Avrupa ile ilişkileri iyi olan bu gayrı müslimler batının desteği alındı derin devlet tarafından. Mısır derin devleti yada ordusu.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Önce sanki müslümanlarla gayrimüslimler düşmanmış gibi bir hava estirerek, mesela Türkiye’de düşünün bazı işte alevi-sünni çatışması var gibi çeşitli havalar meydana getirilmek isteniyor. Aynen onun gibi batının desteği sağlanıyor.
ABDURRAHMAN YAZICI: Ekonomik problemler ortaya çıktı, vesaire problemler. Belediyeler çöpleri temizleyemedi. Yani o esnada Mısır’da olan bir arkadaş, Kahire’nin çöpten geçilmediğini söylüyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Halkı bıktırıyorlar.
ABDURRAHMAN YAZICI: Bunun neticesinde büyük çoğunluğu gençlerden oluşan, Türkiye belki isyancılar veya temerrüt adında bir direnişçiler adında bir temerrüt adında direnişçiler diye tercüme edebileceğimiz..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Gezi Parkı olaylarının bir benzeri yani.
ABDURRAHMAN YAZICI: Bir isyan başladı tekrar Mursi’ye karşı.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Organizeyi yapan aynı gurup. Mursi’yi iktidara getiren, bu defa çünkü o rolünü bitirdiği zaman, asıl istenen o değil. Hem İhvanı Müslimin’i milletin gözünde kötü gösterecekler hem de Mursi’yi iktidardan alacaklar.
ABDURRAHMAN YAZICI: Bu hareketin hem, özellikle selefiler dediğimiz Suudi Arabistan’daki ve Haliç körfez ülkeleri ve Avrupa tarafından, Amerika tarafından desteklendiğini de açıkça görüyoruz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Selefi kelimesi de çok önemlidir. Avrupa’da ben bununla ilgili bir toplantı yapmıştım Almanya’da. Bu İşid basit bir olay değildir. Lütfen, çok dikkatli olmak lazım. Bu İşid olayı da müslümanı müslümana vurdurmak için tezgahlanmış bir şeydir. Avrupa’da, Amerika’da ve diğer bazı ülkelerde oluşturulmuş bir hareketin yanımasıdır. Selefiler, aklınıza gelir ki Mursi’den yana olmaları gerekir. Hayır, tamamen Mursi’nin zıddına. Çünkü bunların hiçbirisi şey değil. Birisi tarafından oluşturulmuş hareket. Kendiliğinden oluşmuş değil.
ABDURRAHMAN YAZICI: Bir yerlere bağımlı hareket.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ben gittim Almanya’ya. Onun için gitmiştim. Toplantı yaptık ünivetsitenin salonunda. Çok sayıda katılım olmuştu. Selefiler’in başını getiremedik. Arkadaşlar gitti görüştü, başka görüşenler oldu gelmedi. Niye gelmedi? Alman. Hocam dediler gelir mi! Bunun etrafında bir basın ordusu var. Ağzını açsa haber oluyor. Bu yapma bir hareket, gerçek bir şey değil ki. Bu adam müslüman gözüküyor ama müslümanlıkla bir alakası yok.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Maddi olarak da bu gurubun desteklenmesiyle ve insanlara bir takım maddi şeyler verilmesiyle, dağıtılmasıyla örneğin gördük ekmek arası dönerler de dağıtılmıştı zamanında. Onun gibi ufak şeyler dağıtılarak ve bu gurup arttırıldı. Tahrir Meydanı’nda özellikle. Yarım milyondan fazla insan almayacak olan meydan 20-30 milyon kişinin biriktiği, o kadar büyük imzalar toplanarak vesair tamamen bir hareket oluşturuldu.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yarım milyon almayacak Tahrir Meydanı’na 30 milyon kişi geldi diye bir medya operasyonu ile mesela Cemal Hoca diyor ki; “ben bakarken hakikaten bu 30 milyon nereden toplamışlar”. Algı operasyonu ile bunu çok güzel bir şekilde yaptı adamlar. Sanki 30 milyon Mısırlı Mursi’ye karşıymış gibi gösterildi.
ABDURRAHMAN YAZICI: Mursi zaten bürokrasi engeliyle karşılaştığından dolayı bir şey yapamıyordu doğal olarak. Bürokrasiye söz geçiremediğinden dolayı bir acziyet durumunda olduğu halka gösterildi.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu konuda o kadar çok bildiğimiz olaylar var ki olayın rengi değişmesin diye anlatmak istemiyorum. Anlattım mı bazı insanlar şimdi falan parti filan parti demeye başlıyorlar. Ben Süleymaniye Camisi’nde bir konuşurdum hemen gelirdi bir parti gurubu “Hocamm zaten biz biliyorduk senin bizim partiden olduğunu”. Öbürü gelirdi. Ertesi hafta bir başka parti gelirdi, ertesi hafta bir başka. Acaba ben hangi partidenim diye kendi kendime.. Şümdi burada bazı şeyleri söyleyeceksiniz, hemen bunu lüzumsuz bir şekilde medya operasyonu vasıtası yapacaklar. Türkiye’de bu bürokrssi meselesini çok iyibiliyoruz. Siz hükümet oluyorsunuz, sizin hükümetliğiniz kaç para eder ki? Altınızdaki bir memura emretme yetkiniz yok. Emret? Yapmıyor ki. Yapmıyor. Bu konuda size anlatacağım o kadar çok hatıram var ki. Siz orada sadece bir genel müdür gibi oluyorsunuz başbakanlık koltuğunda. Etrafınızda da bir kaç tane kişi,alt taraf da üst taraf da başkasının emrinde. Ama vatandaş zannediyor ki biz ona yetki verdik. Orada da vatandaş zannediyor ki Mursi yetkili. Ne yetkilisi ya, hiç kimseye emredemiyor.
ABDURRAHMAN YAZICI: Bunun sonucunda ordu Mursi’ye 48 saat süre verdi ve daha sonra ihtilal yaptı.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Aslında Mursi kimsenin umurunda değil de yüzde 52 oyu var ya ondan dolayı operasyonlar yapıldı.
ABDURRAHMAN YAZICI: Ve halk da Rabia Meydanı’nda topkanarak..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Mursi taraftarları. İhvani Muslimin.
ABDURRAHMAN YAZICI: Mursi’nin tekrar göreve iade edilmesi, askerin ihtilalden vazgeçmesi ile ilgili şeyde bulunuyor. Bu esnada provakatörler olabilir, bazı yerlerde polis karakolları basıldı, bir takım ölümler oldu doğal olarak ve netice olarak darbeyi yapanlar tarafından İhvan ileri gelenleri halkı devlete karşı kışkırttığı gerekçesiyle idamına veya..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Oradaki halkın bir kısmını da öldürdüler.
ABDURRAHMAN YAZICI: Bir takım uzun hapislerle cezalandırıldılar. Bilindiği gibi Mursi de hala hapiste. Sisi de göstermelik bir seçim yaptırarak kendisini yüzde 95 civarı bir oyla devlet başkanı yaptırdı. O kadar şaçırtıcı ki, böyle olmasına karşın tüm Avrupa ülkeleri örneğin Almanya ile 10 milyar dolarlık anlaşma yaptı son zamanlarda. Ve çok da kabul gördü.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hani siz hürriyet diyordunuz? Ne hürriyeti ya! Sürekli söylüyorum Avrupa hiç bir zaman hürriyetçi olamaz. Hürriyet Avrupa’nın mantığına aykırı bir kavramdır. Kölelere tanınan hürriyet kadar hürriyet tanır, ondan fazlası yoktur. Azcık aklımızı başımıza toplayalım. Az kendimize gelelim.
ABDURRAHMAN YAZICI: Şu anda tabi terör örgütü iddiası ile kapatılan İhvan var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Niye terör örgütü diyor? Çünkü Rabia’da kendileri öldürdü, öldürdüğü kişiye terörist diyor.
ABDURRAHMAN YAZICI: Mesela Mursi zamanında her ne kadar iktidarsız bir iktidar varsa da hiç bir muhalif gazetenin kapatılmadığını, televizyonun kapatılmadığını biliyoruz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Sen ister bil ister bilme. O adamlar onları terörist ilan etmek istedikleri zaman istedikleri yaftayı şey yapabiliyorlar. Fatih Hoca’nın bir hatırası var Gezi Parkı olaylarıyla ilgili olarak. Onu bi anlatsana. Yani bu Türkiye’de ortaya konan olaylar Mısır’da ortaya konanların bir kaç katıdır. Çok basittir orada ortaya konan olayların gücü itibarıyla. Türkiye’de yapılmak istenenin çok çok cüzzş bir kısmı. Çünkü Türkiye çok güçlü. Türkiye’nin müthiş bir devlet geleneği vardır. Devlet geleneğini ortadan kaldırmak çok zor. Halk her şeye rağmen dış tahriklere pirim vermiyor. Onun için burada daha büyük oyunlar oynanmaya çalışılıyor.
FATİH ORUM: Gezi olaylarının yeni yeni başladığı günlerdi. Tabi tam tarihini hatırlamıyorum ama pazar gecesiydi. Üsküdar’da Altunizade Kültür Merkezi var. Orada bir konser vardı. Ben de içeride biraz bulunduktan sonra dışarıya çıktım konserin sonlarına doğru. Gece 10 gibiydi. İçeridekileri bekliyorum ben dışarıda. Zaten tenha bir yerdir. Biraz da ağaçlıklı bir şeyi var etrafında. Orada bekliyorum, amaçsız bir şekilde gezerken bir bayan sesi gelmeye başladı. Telefonla konuşuyor belki 10 metre ilerimde benim. Telefonda diyor ki; “ben şu anda Taksim Meydanı’ndayım diyor, burada diyor kan gövdeyi götürüyor diyor. “Kötü durumdayız, yaralılar var. Ambulansların bile meydana girmesine izin vermiyorlar. Burada durum çok vahim” diyor. Ve bunu Üsküdar’da yapıyor. Taksim Meydanı’ndayım diyor ve ortalık kan gölü. Bunu anlatıyorlardı da gerçekten oluyor mu diye insan merak ediyor, ben bunu bizzat orada gördüm. Bir ağacın altında bir yerlere bu bilgiyi veriyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Algı operasyonu denen olaylar: kuranda bunun üzerinde çokça durulur. Kuran buna ıveç der. Bu algı operasyonu dediğimiz olaylara iveç der. Gerçekleri saptırma olayı. Şeytanın en temel görevidir. Bu sürekli olacak. Yani orada Gezi Parkı olayı, burada Mursi olayı, falan filan sürekli olacak. Resulullah zamanında bunun dikâlâsı olmuştur. Mesela gerçekten bize Resulullah’ı öyle bir anlatıyorlar ki asla örnek olamayacak bir insan. Halbuki Allah, bize örnek olacağını söylüyor. 1-Masum, korunmuş. “Ben onu nasıl örnek alacağım? Ben savaş meydanındayım, etrafımda uzun namlulu silahlar bana doğrultulmuş. Resulullah kalenin içerisinde Ona hiç kimse bir şey yapamıyor, bana diyorlar ki; Onu örnek al”. Ben de orada olsam örnek almama gerek yok ki. Böyle bir Resulullah anlatılmıyor mu bize? Bana örnek olması için benimle aynı şartlarda olması lazım. İşin gerçeğine vardığınız zaman şu anlattıklarımızın hepsi yanında sıfır kalacak bir Hendek Savaşı olayı var. Ve onunla ilgili Ahzab suresi vardır. Abdullah’tan onu kısaca dinleyelim.
ABDULLAH BAYINDIR: Peygamberimiz dönemizde özellikle Mekke’de zaten kendisi hakim konumda değildi. Medine’de Peygamberimiz Medine’ye hicretinden sonra oradaki Evs ve Hazreç kabilelerince orada lider olarak kabul edildi. Bu kitaplarda okunduğunda hemen hazır krallığa kondu gibi yani okurken aklımızda böyle şeyler oluşuyor. Çünkü birkaç senenin yaşanan hadiselerini bir paragrafta okuyup geçiyoruz. Çok değişik siyasi hareketlenmeler, dalgalanmalar oldu. Medine’de Peygamberimizi hazmedemeyen, özelliklr müslüman gibi gözüken büyük guruplar oluştu bundan sonra. Ve Peygamberimizin yapmış olduğu açıklamalar aynen bugün bir lider açıklama yapıyor, kastettiği çok farklı ancak öyle bir rüzgar estiriliyor ki yaptığı açıklama aslında şunu kastediyor diye. Herkes ona inanıyor sonunda. Peygamberimiz ile de alakalı öyle algılar mesela ibadetlerle ilgili açıklamalarında bile ters bir şekilde topluma yansıtılan çünkü münafıklar vardı o dönemde. Bununla ilgili de zaten yine Hucurat suresinde fasık bir kişi size haber getirdiğinde bunu araştırın tarzında açıklamalar Allah tarafından müslümanlara o dönemde tavsiye ediliyor. Bu, Paygamberimiz ve yanındaki müslümanların en büyük baskıya ve iftiralara maruz kaldığı zirve diyebileceğimiz olay da Hendek savaşı esnası, öncesi, sonrası. Çünkü bundan önce müşrikler tarafından kazanılmış bir Uhud savaşı var evvelinde. Hendek’te de artık çok büyük bir kuvvet oluşturacağız diye düşünyor kafir cephesi. Hendek’te de tamamen Muhammed’i ve etrafındakileri tamamen yeryüzünden sileceğiz. Bunun için zaten Hendek savaşından evvel Uhud savaşından sonra Peygamberimiz Medine’de bulunan üç büyük yahudi kabilesinden birisini zaten daha evveö çıkartmıştı. Beni Nadir kabilesini de oraya bir harekatla onları da dışarı göndermiş. Beni Nadirliler de bunu..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Haybere göndermiş değil mi?
ABDULLAH BAYINDIR: 10 gün içerisinde Medine’yi terkedeceksiniz diye muhasara altına alınmış ve terk etmek zorunda kalmışlar. Beni Nadirliler bunu hazmedememiş ve Medine içinde bulunan müttefikleri ile anlaşmışlar. O münafıklar. Yada Mekke’deki müşrikleri de ikna ederek. Çünkü yahudiler tarih boyunca ticarete bütün dünyada hakim olmaya çalışmışlar. Finans o zamanlar da bugünkü bankacılığa benzer borç vermeler, faiz sistemine genelde hakimler. Ve burada da alış verişle, parayla ilişkileri çok kuvvetli.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Beni Nadir oranın tamamen finans merkezi olan bir kabile. Yahudi Kabilesi. Zaten “nadir” kelimesi de o anlama geliyor.
ABDULLAH BAYINDIR: Mekkeliler’in en büyük sıkıntısı, savaşlarla ve Medine’de bulunan yeni oluşan o müslüman devletinin Mekke’nin ticari yollarını tıkamasından dolayı Mekke ekonomik problem çekiyor. Beni Nadir, sizin her türlü maddi desteği size vereceğiz diye Mekke’ye ekipler gönderiyorlar. Beni Nadir’in başkanı Huyey Bin Ahtab. Bir de arap yarım adasında küçük kabileler var. Bu kabilelerin bir bölümü, mesela Gatafan Kabilesi . Bunlar bugün fransızların geçmiş yüzyıllarda lejyoner dediği bir gurup var: paralı asker. Gatafan kabilesinin işi de bir bakıma o dönemiş lejyoneri gibi. Parayı kim verirse onun için savaşır mantığında. Bayağa kuvvetli askerler, savaşmayı iyi bilen kişiler. Gatafan kabilesi benzeri irili ufaklı bütün kabilelerle anlaşılıyor. Zaten kuranda Azhap suresi Hendek savaşının bahsedildiği sure. Ahzab, hizipler demek. Yani küçük guruplar. O anda arap yarım adasında bulunan savaşmak isteyen, müslümanların yeni oluşumunu çekemeyen bütün guruplar yahudi finansıyla bir araya getitilip o ana kadar arap yarım adasında hiç daha görülmemiş büyük bir askeri cephe oluşturuluyor. Fakat yine de korkuyorlar ve bir şey yapmak hani aklıma şey geliyor, Gezi Parkı sırasında da başbakanın, cumhurbaşkanının dışarıda olduğu bir vakit kollanmış olduğunu biliyoruz. Orada da Peygamberimiz ve Onun baş kumandanları diyeceğimiz kişileri yine de savaşmadan önce bir yerlere gönderelim, bir olay çıkaralım Medine’nin dışına çıkaralım, Medine’ye biz O yokken saldıralım, Onuda zaten dışarıda küçük gurupla yakalar hallederiz. Bunun için de Dümetül Cendel bölgesinde sanal bir kriz ortaya çıkarılıyor. Medine’ye hububat getiren yolu Dümetül Cendel. O ana kadar Peygamberimize ve yanındakilere Medine’ye bir sıkıntı çıkarmayan oranın emiri bir anda yolları tıkıyor. Zaten kıtlık senesi, yiyecek sıkıntısı olan bir sene. Yani düşmanlık sergiliyor. Peygamberimiz de bir ekip kurarak neden düşmanlık olduğu, o yolu açalım da zaten sıkıntı var bu sene kıtlık var, o hububat ve zahire ise Medine’ye düzgün gelsin diye. Gerçekten de bu tuzağa düşüyor ilk başta. Ancak bu hicretin 5.yılı. İşin güzel tarafı, islam da etrafa yayılmaya başlamış. Yani onların bir hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı var diye bir söz var biliyorsunuz. Yolda giderken, özellikle Mekke’de gizli müslümanlar da var nasıl Medine’de gizlikafirler olduğu gibi. Peygamberimiz Dümetül Cendel’e ulaşmadan bu savaş haberleri ulaştırılıyor. İki tane rivayet var. Birisi Mekke’den çıkan bir müslüman gurubun ulaştırdığı. Çok hızlı ilerleyen özel develer kiralayarak ulaştırdığı. Bir diğer şeyde yol üzerinde islamı kabul etmiş küçük bir köy gibi bir yerde duyulan duyumları Peygamberimiz’e ulaştırmalarından yarı yoldan Allah’tan Peygamberimiz geri geliyor ve çok büyük bir gurup geldiği için hemen hepimizin hafızasında olan o hendek kazımı başlıyor. 5 buçuk kilometre uzunluğunda bir hendek kazımı. O zamana kadar arap yarım adasında pek görülmemiş bu hendek kazımı başlıyor. Bu hendek kazımında da yine müslümanların içindeki münafıklar faaliyette. Peygamberimiz ile her türlü şeyde dalga geçiyorlar. Mesela yine Bedir ehlinden olan Muatıb Bin Kuşeyr diye bir sahabe Peygamberimiz ile alakalı işte biz Peygamberimiz’in tabi ki ordu komutanları savaş için insanları motive etmek için özel konuşmalar yaparlar. Bunlar çok önemlidir. Büyük komutanlar büyük konuşmalar yapar. Peygamberimiz’in de burada büyük konuşması oluyor. Hatta hadislerde geçer. “Size Kisra saraylarlarını vaad ediyorum” şeklinde. Bunu bazıları uydurma hadisler şeyinde de zikretseler de o dönemde müslümanların çok büyük zorluklar çektiklerini düşünürsek, gerçekten islamın da ayetlerden vaad ettiği diğer peygamberlerin daha önce yaşamış olduğu örnek hadiselerden de hareketle Peygamberimiz islamın yayılacağını ön görüp şurayı vaad ediyorum diye insanları motive edici konuşmadan sonra Bedir ehlinden olan Kuşeyr diyor ki; “biz burada karnımız aç, işlerden dolayı tuvalete gidemiyoruz” afedersiniz öyle diyor herkesle dalga geçerek arkada “Muhammed’in dediğine bak”. Bir de bu adam, Bedir’de savaşmış bir kişi.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu olay hendek kazması sırasında oluyor. İstanbul’un fethini de o zaman haber veriyor. İran’ın fethini de o zaman haber veriyor.
ABDULLAH BAYINDIR: Üç-dört tane orada bölge söylüyor Peygamberimiz. Ve bu hendek kazımından biraz sonra zaten ayetlerde de yer alan bu saldırılar başlıyor. Şevval’in 7’si olduğu, ilk gurubun o vakit geldiği zikredilir o sene. Mekkeliler, ayette özellikle Ahzab suresinin 9.ayetinden itibaren bundan bahseder. Diyor ki Allah AHZAB, 9.. Ayet: “Ya eyyühellezıne amenüzküru nı’metellahi aleyküm iz caetküm cünudün fe erselna aleyhim rıhav ve cünudel lem teravha ve kanellahü bima ta’melune besıyra: ey müminler, Allah’ın niğmetlerini hatırlayın: size ordular gelmişti. Allah size bir rüzgar ve sizin görmediğiniz ordularla yardım etmişti onları göndermişti. Allah yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir” diye başlayan o bölüm. AHZAB, 10.. Ayet: “İz cauküm min fevkıküm: hani sizin üstünüzden bir gurup gelmişti”, “ve min esfele minküm: altınızdan da gelmişti”, altından ve üztünden saldırıldığını gösteriyor bu. “ve iz zağatil ebsaru: gözler kaymış” “ve beleğatil kulubül hanacira: yürekler ağıza gelmiş” bu bir arap değimi, türkçe karşılığı yürekler ağıza gelmiş. “ve tezunnune billahiz zununa: Allah ile ilgili çeşitli zanlar beslemeye başlamıştınız”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Sahabe de Allah hakkında şüpheye düştüler “Allah bize yardım etmiyor galiba”.
ABDULLAH BAYINDIR: Çünkü işimiz bitti gibi düşünüyorlar. Çok büyük bir gurup gelmiş, bir gurup alttan geliyor. Mekkeliler ve güney tarafından gelen müttefkleri. Gatafan ve değişik kabileler üst taraftan saldırıyor. Peygamberimiz Sel dağının orada kendi karargahını kurmuş fakat daldırılara göre değişik guruplar gönderiyor saldırılar nereden yoğunlaşıyorsa. Müslümanlar da öyle duruma gelmişler ki sanki bizim sonumuz geldi. Düşünce bu olmuş. AHZAB, 11.. Ayet: “Hünalikebtüliyel mü’minune ve zülzilu zilzatlen şedıda: işte Allah burada müslümanları güçlü bir şekilde sınadı ve kuvvetli bir sarsıntı geçirdiler”. AHZAB, 12.. Ayet: “Ve iz yekulül münafikune: burada münafıklar şöyle demişlerdi” “vellezıne fı kulubihim meradum: ve kalplerinde hastalık olanlar”, “ma veaddenellahü ve rasulühu illa ğurura: Allah ve resulü ancak boş şeyler vaad ediyorlar”
Aldatma vaad ediyorlar. Burada ufak bir şey söyleyeyim. Burada karışıklık çıkaranların Allah hepsini münafık olarak, kafir olarak şey yapmıyor. Bazılarında kalbinde hastalık. Yine mümin sınıfından çıkartmıyor. Çünkü bu toplumsal olaylarda bir gurup vardır bayrağı çeken, ne olduğunu bilirler. Bir de peşine takılan, ne olduğunu bilmeyen şeyler vardır genelde hani aslında yani müslümanlık dairesinden çıktığı düşünülmez ama öbür tarafa hizmet eder fakat farkında değildir. Allah burada ayrımı yapıyor. Kalbinde hastalık olanlar diye söylüyor. Bu da Allah’ın bir rahmeti. Çünkü konuşurken pek ayırmıyoruz bunları. AHZAB, 13.. Ayet: “Ve iz kalet taifetüm minhüm ya ehle yesribe: bir gurup şöyle demişti; ey Yesrib halkı”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yesrib, Medine demek.
ABDULLAH BAYINDIR: İlginçtir, Yesrib ismini Peygamberimiz yıllar önce değiştirmiş. Bu isimlerle muhalefet etmek de çok eskiden beri gelen bir şey. Yesrib ismini Peygamberimiz acı bir meyvanın adı, hoş şeyler çağrıştırmadığı için orayı Medine, peygamber şehri anlamına getirmiş. İsim değişikliği yapmış. Burada Yesrib adıyla konuşunca isimden muhalefete başlıyor. İsimden muhalefet olayında yine hemen hemen günümüzde biliriz. Bir gurubun kullandığı ismi diğeri farklı şekilde konuşarak daha baştan ben muhalefetim izini bize hissettirir. Burada var yani bu ayetten o anlaşılıyor. “la mükame leküm farciu: sizin burada durmanızın imkanı yok, dönün” yani savaşta siz geri dönün, korunacaksınız gibi bir şey.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani bak müslümanların içinden bu. Karşı gurup değil. Düşman cephesi değil. Ne kadar zor olduğunu görün.
ABDULLAH BAYINDIR: İçeride de savaş var. Yani müslümanlar orada 12 000 kişiye karşı 3000 kişilik kuvvet. Fakat bu 3000 kişi aslında bayağa bir kendi içerisinde sıkıntı yaşıyor. 12000 kişinin de kalpleri bir değil.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bize sahabeyi nasıl anlattıklarını, bir de gerçeğin ne olduğunu görün. Hayalci falan değil. Bu bize örnek olur. Kuran ayeti değil mi? Bu bize örnek olur. Ama bu anlatılan hikayelerin hiç birisi bize örnek olmaz.
ABDULLAH BAYINDIR: İşte onlardan “ve yeste’zinü ferıkum minhümün nebiyye” onlardan bir gurup da izin istiyor, “yekulune inne büyutena avratün: evlerimiz korumasız”, “ve ma hiye bi avrah: ancak evler korumasız değil”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Resulullah önce koruma tedbirlerini almış. Evleri koruma altına almış. Ama yok, cepheden kaçıp evlerine gidecekler.
ABDULLAH BAYINDIR: İşte zaten diyor; “iy yürıdune illa firara: bunların tek istekleri kaçmaktı”. AHZAB, 14.. Ayet: “Ve lev dühılet aleyhim min aktariha” burası da bugün Türkiye’nin yada arap ülkelerinde dışarıyla iş birliği olan kişilerin şeyini belirtiyor. Eğer o Medine’ye diyelim her taraftan üzerine gelirse ve orada karışıklık çıkarmak istenseydi onu mutlaka yaparlardı. O konuda fazla gecikmezlerdi. Yani burada dışarıyla da işbirliği yapma konusunda hiç bir çekinceleri olmazdı bu gurubun.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Düşmanla rahatlıkla iş birlği yapabilirler.
ABDULLAH BAYINDIR: AHZAB, 15.. Ayet: “Ve le kad kanu ahedüllahe min kablü la yüvellunel edbar ve kane ahdüllahi mes’ula: andolsun ki onlar daha önce geri dönüp kaçmayacaklarına dair Allah’a söz vermişlerdi. Allah’a verilen söz ise sorumluluğu gerektirir”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ölmek var dönmek yok diye Allah’a söz veriyorlar ama orada ne yapıyorlar. Kaç tane düşman var Resulullah’ın karşısında bakın. En yakınındaki kişiler bile ne hale gelmiş. Dik durabiliyormusunuz. Kim dik durabilirse tek kişi de olsa kazanır. Önemli olan orada dik durabilmektir.
ABDULLAH BAYINDIR: Zaten Allah’ın yardımı son noktada geliyor. Hani o arada ayetlerden dışarı çıkıp siyere dönersek bu konuda açıklayacak, o dönemde büyük sıkıntılar yaşanıyor. Yiyecek sıkıntısı da müslümanlar arasında çıkıyor. Karşı tarafta pek o sıkıntı yok. Çünkü karşı taraf devamlı Nadir yahudileri tarafından arkadan destek kuvvetleri gelip yiyecek işte ne ihtiyaçları varsa tamamlıyordu. Zaten bu hani bazı siyer kitaplarında onların da yiyeceği bitmişti şeklinde sunuluyor ama Mekkeli müşrikler geri döndüğünde bayağa bir yiyecek çuvalları falan her şeyi bırakmışlar. Yiyecek sıkıntısı pek çekmiyorlardı karşı tarafta. Bu arada içeride bulunan Kureyza yahudileri de tam savaş belli bir müslümanların kontrolünde devam ederken Nadirliler Kureyza yahudileriyle de Peygamberimiz’in anlaşma..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kureyza yahudileri, müslümanlarla birlikte savaşıyorlardı.
ABDULLAH BAYINDIR: Hatta hendek kazılırken Kureyza yahudileri alet edevatı sağladı. Yani müslümanların alet edevatı gelmeden önce Kureyza yahudileri orada destek sağladılar, alet edevat verdiler o noktada. Çünkü Peygambeeimiz ile bir anlaşması vardı onların evvelden kaynaklanan. Ancak bir de Medine’de kalan son büyğk yahudi kabilesiyle de anlaştılar. Büyük sıkıntı oluşturdu tabi. Fakat bu da Allah’ın bir lutfu. Bu yahudi kabilesi, Peygamberimiz’e ve müslümanlara karşı biraz korku içerisindeydi önceki iki yahudi kabilesi gittiği için. Karşı taraf ile anlaştı ama bir yandan da kaleden çıkıp savaşma noktasında biraz çekingenlerdi diyelim. Peygambeeimiz de bunların korktuklarını bildiğinden dolayı onların kalelerinin oraya guruplar gönderip özellikle nâra atmalarını istedi. Burada tam herşey çok kötü gitmiş diye, bu arada müslümanlar bayağa bir şeyler oldu, isyan edenler gibi oldu, ayrılmak isteyenler. Peygamberimiz burada savaşı kazanmak için karşı tarafla anlaşalım diye bir görüş getirdi. Gatafanlar, karşı tarafın lejyonerleri, iyi savaşan askerleri onlar karşı tarafa para ile savaşıyor, biz de onlara para teklif edelim. Yani bizim tarafımıza geçsinler yada savaşı bıraksınlar. Gatafan’dan bir ekip çağırıldı, arka taraftan saldıranlardı bunlar. Gatafan ekibi ile önce şeye anlaşıldı. İşte, Medine’nin hurma gelirlerinin üçte birine anlaşılır gibi oldu. Sonra Gatafan ekibi yarısını isteyince anlaşma bozuldu. Tam müslümanlar yine büyük bir endişeye girmişken Allah’ın yardımı son noktada geliyor. Karşı tarafta savaşmış gibi gözüken kabilesinin liderinin oğlu, o anda babasından liderliği almış sayılan Nuayb Bin Mesud, gizlice müslüman olmuş ve Peygamberimiz’e gelerek burada asıl savaşın düğümünün çözülmesinin son şeyidir bu. Günlerce süren bir savaş. O zamanlar görülmemiş. 23 gün civarında sürdüğü biliniyor. Bir aya çıktığını da söyleyenler var. Burada savaşın düğümü bir bakıma Nuaym Bin Mesud’un Peygamberimiz tarafına geçmesiyle çözülüyor diyelim.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Sen istersen Nuaym’ı anlat. Nuaym, karşı tarafın komutanı kabul edildiği için Resulullah şeye gönderiyor Onu. İki taraf arasında bir olay yapıyor.
ABDULLAH BAYINDIR: Kabile liderleriyle savaş uzun sürdüğü için barış görüşmeleri savaş esnasında yaptığı için Beni Kureyza’ya da ekip gönderiyor tekrar bizim tarafımıza geçin diye, kabul etmiyorlar. Gatafan kabul eder gibi oluyor demiştim. O arada Nuaym Bin Mesud’un Medine’ye gelip Peygamberimiz ile görüşmesi ilgi çekmiyor. Yani normal bir görüşme yapıyormuş gibi savaş esnasında. Diğerleri gibi barış görüşmesi yapıyormuş gibi düşünülüyor. Müslüman olduğu babası tarafından bile bilinmiyor. Babası büyük bir müşrik. Peygamberimiz diyor ki; “Nuaym, senin müslüman olduğunu biliyorlar mı?”. “Hayır”. “O zaman bu gizli kalsın”. Nuaym da diyor ki; “ben bir yöntem uygulayabilirmiyim” gurupları birbirine düşürme noktasında. Peygamberimiz diyor ki “serbestsin. Savaş hiledir” diye bir sözü var orada. Nuaym da gidip orada Beni Kureyza’ya gidiyor. Diyor ki; “Ey Kureyzalılar, savaş bitince müslümanlar yenilmezse siz ne yapacaksınız? Bütün gurupların bir yurdu var, yurtlarına dönecek,sizin yurdunuz burası. Siz çok zor durumda kalacaksınız. O yüzden sizi müslümanlara karşı başkaldırmaya teşvik eden kişiler sizin yanınızda duracak gurup isteyin. Yani size birlik göndersinler, başlarında da bilindik komutanları olsun. Bu birliği yanınızda isteyin ki onların kaçıp dönmeyeceğinden emin olun. Sizin yanınızda olsunlar”. Tamam diyor hoşuna gidiyor Kureyza’nın. Hakikaten çok doğru söylüyorsun. Küçük bir birlik bile olsa önemli bir birlik gelir komutanlardan, böylece onların geri gitmeyeceğinden emin oluruz. Nuaym, “ben onlara senin haberini ulaştırırım”diyor. Mekkeli müşriklerle ve diğer guruplarla şöyle konuşuyor. Diyor ki; “Kureyzalılar Muhammed ile anlaştı”. Peygamberimiz’e de şunu söylüyor; “Kureyza ile anlaştığını yay” diye söylüyor. Müslümanlar Kureyza ile tekrar anlaştık diye etrafa yayıyorlar böyle bir şey olmamasına rağmen. Nuaym gidiyor diyor ki; “Kureyzalılar Muhammed ile tekrar anlaşmış, haberini duymuşsunuzdur, müslümanlar size bağırmıştır”.”Evet duyduk doğru mu?”, “doğru” diyor anlaşmış. Ve sizden bir gurup isteyecekler. En önemli savaşçılarınızı isteyecekler ve onu Muhammed’e teslim etmek için isteyecekler. Bak isterlerse sakın göndermeyin. Gönderirseniz, zaten benim doğru söylediğimi zamanla anlayacaksınız. Onlardan bir ekip gelip sizden önemli savaşçıların kalelerine gitmesini sizden isteyecektir”. Nuaym’ın dediği gibi yahudi gurubu geliyor, önemli savaşçılarınızdan, komutanlarınızdan bir gurup bize gönderin yanımızda güvence olarak kalsın deyince iş orada kopuyor ve gurup da dağılıyor böylece. Herşeyden önce ayetin başında geçen rüzgar, Allah’ın yardımı rüzgar sadece bir tarafa gelmez. Müslümanların da var olan her şeyini dağıtıyor. Fakat karşı tarafa da esas 22-23 gün beklemişler, bir de Mekkeliler’in geçim kaynağı hac zamanında yaptıkları satış, Zilkade gelmiş hac dönemi başlıyor. Haram aylar da başlıyor. Mekkeliler geri dönmek de isterken büyük bir rüzgar çadırları alıp gidiyor. Peygamberimiz’in de kurmuş olduğu çadır da gidiyor tabi o arada. Ama onların her şeyi dağılıyor. Müslümanlar arasından yine de bu son dönemde bile “teslim olduk diye söyleyelim karşı tarafa” diyenler çıkıyor. Peygamberimiz orada Huzeyfe isimli sahabeyi karşı tarafa bakması için gönderiyor. Ajan mı diyelğm artık , gözcü olarak gönderiyor. Bakıyor ki karşı taraf Mekkeli müşrikler ve diğer guruplar rüzgardan dolayı dağıldığı için geri dönmeye karar veriyorlar. Çok uzun sancılı bir dönem zaferle sonuçlanıyor. Öncesinde buna bağlantılı olarak piskolojik bir savaş olarak İfk hadisesi de var. Bazıları öncesinde diyor bazıları sonrasında diyor. Bu da aslında yine piskolojik olarak Peygamber’in ailesine yönelik.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Resulullah’ın eşi Aişe validemize münafıklar zina etti diye de iftira atıyorlar. Bundan 1 ay önce.
ABDULLAH BAYINDIR: Bazı rivayetlerde önce, bazılarında sonra geçiyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kısa bir süre önce zina etti diye iftira atıyorlar. Abdullah Bin Ubey Bin Selul’un yaptığı pislikleri burada bir ders olarak da yaptık yani Resulullah’ın iç siyaseti diye.
ABDULLAH BAYINDIR: Bitmek bilmeyen bir muhalefet var. Öyle bir muhalefet ki aileye saldırıyor, ırza dil uzatmaktan geri durmuyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Resulullah’a her türlü hakareti yapıyorlar.
ABDULLAH BAYINDIR: Alttan alttan her şeyi yapıyorlar. Zaten Uhud sacaşında o gurup savaştan geri çekilmişti. Her şey var bu anlamda.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani buradan şunu anlamış olalım. Bu tür olaylar normaldir. Bunları hiç önemsemeyelim. Anormal olan, böyle bir yerde müslümanların duygusal olmasıdır. Resulullah hiç duygusallık yapmamıştır. Eşine zina iftirası yapıyorlar. Hiç mesele yapmıyor onu. Ne kadar iğrenç bir şeydir düşünebilyormusunuz. Ve bunları yapanların başında Abdullah Bin Ubey Bin Selul. Nur suresinde anlatılıyor. “Medine’ye dönersek izzetli ve şerefli olan zelil ve hakir olanı çıkaracaktır” diyor, Resulullah da onu duymazlıktan geliyor. Çünkü ülkenin iç siyasetinde karışıklık olmaması lazım. Tabi o sıra bunlar yapılırken A. Bin Ubey B. Selul, Nadirliler ile zaten anlaşmış. Bunu Haşr suresinde C.Hakk bize açıkça bildiriyor. Nadirliler ile anlaşmış, konu uzar diye anlatmak istemiyorum. A. B. U. Bin Selul içeriden Resulullah’a karşı müthiş bir algı operasyonu yapıyor. Ortalığı karıştırıyor. Halbuki görüntüsü müslüman görüntüsü. Öbür taraftan Hayber ile Mekke arasında tam bir ittifak var. Birlikte Medine’yi ortadan kaldırmayı planlıyorlar. Yani hem iç düşmanları hem dış düşmanlar. Öbür taraftan da-Abdullah anlattı-Allah’a söz veren kişiler. Yani asla gerisin geri dönmeyeceğiz diyen mümin olan insanlar da bu defa işte “evimiz şöyle”,kaçmanın bahanesini arıyorlar. O noktaya kadar geliyor. Tüm o şeylerde esas dik duran müminler olayı kazanıyorlar. Bir de mesela Resulullah gerçekten çok kısa süre içerisinde bu kadar zor şartlarda Medine’ye hakimiyet kurmuş ve Mekke’ye hakimiyet kurmuştur. Çok zor şartlarda Resulullah’ın bir de Mekke hareketi var. Onu da kısaca Yahya’dan dinleyelim. Abdullah hep ayetlerle anlattı. Kimsenin itiraz edemeyeceği şeylerle.
YAHYA ŞENOL: Dersin başından beri aslında tozpembe bir dünya olmayacağını görüyoruz. Yani bugün evet ülke sıkıntılı zamanlardan geçiyor ama bizden öncekiler de aynı sıkıntılı zamanları yaşadılar. Resulullah’ın özellikle Mekke dönemini hiç işlemedik bile biz. Medine döneminde yani 10 yıllık süreçte yaşadığı o kadar çok sıkıntı var ki ve onların çoğu zahiren müslüman gözüken kimselerden kaynaklı. Yani karşıda düşnan net belli olduğu zaman ona tavrınızı zaten alıyorsunuz ama içinizden darbe yediğiniz zaman bunu atlatmak tabi zor ama Resulullah’ın yaşadığı, ondan önceki peygamberlerin yaşadığı, bizler yaşıyoruz, bizden sonra gelecek olan müslümanlar yaşayacak zor günler. Yine hayatın ayrılmaz bir parçası. Biz ne yapıyoruz? Dersin adını biz, bu tür olaylara karşı nebevi sünnet, nebevi siyaset diye koyduk. Peygamberler nasıl aşmışlar bunları. Bunu ayetler ışığında anlamaya çalışıyoruz. Bir örnek de Abdullah Hoca’nın bıraktığı yerden devam etmek sadedinde söyleyebileceğimiz bu Hendek Savaşı olmuş bitmiş, Resulullah bir yıl sonra yani hicretin 6. yılında Mekke’ye doğru hacca çıkıyor. Hac maksadıyla yola çıkıyor. Zilkade ayında. Bu bazı siyer kitaplarında umre yolculuğu olarak yazar ama Muhammed Hamidullah’ın İslam Peygamberi adlı kitabında da net bir şekilde görülebileceği gibi bu bir hac yolculuğudur. Zilkade ayında başkaması ki Zilhicce’de biliyorsunuz hac olur bunu gösteriyor. Fetih suresinin 27.ayetinde Resulullah’ın gördüğü bir rüyadan da bahsediliyor. Müslümanlar da bu rüyanın gerçekleşeceği umuduyla Resulullah’a tabi oluyorlar Mekke’ye doğru yola çıkılıyor. Tabi Resulullah çıkarken çevre kabilelerden de kendileriyle beraber gelmelerini istiyor. Fakat bazıları Resulullah’ın Mekkeliler tarafından perişan edileceğini ve bir daha asla Medine’ye döneneyeceğini düşünerek Resulullah ile beraber çıkmıyorlar. Biraz sonra onu ayetle aktarmaya çalışacağım ama neticede Mekke’ye doğru bir hareket gerçekleştiriliyor. Fakat Mekkeliler biliyorsunuz müslümanları hac için içeri almıyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şunu da belki eksik kalmasın da. Hayber ile Mekke anlaşmış vaziyette. Eğer müslümanlar Mekke’ye hücum ederse Hayber Medine’yi işgal edecek. Hayber hücum ederse Mekkeliler Medine’yi işgal edecekler. Resulullah bu ortamda o yola çıkarken de Medine’yi koruyacak bir kuvveti de Medine’de bırakıyor. Tedbirsiz asla gitmiyor.
YAHYA ŞENOL: Orası güvende. Gidiyorlar ve biliyorsunuz Hudeybiye anlaşması yapılıyor. Aslında orada da büyük bir sıkıntı var. Resulullah’ın bu rüyasını, “o sene gidiyoruz ve gerçekleşecek. Mekke’ye gireceğiz, hacccımızı yapacağız, aynen rüya gerçekleşecek ve geri döneceğiz” diye ama Mekkeliler sokmayıp müslümanları, üstüne bir de anlaşma yapıyorlar ve zahirde bütün maddeler müslümanların aleyhine. Öyle olunca, müslümanların içerisinde bir huzursuzluk baş gösteriyor. Biliyorsunuz Hz.Ömer’in aşırı bir tepkisinden söz eder siyer kaynakları. En sonunda artık patlamış Hz.Ömer. Geliyor Resulullah’a diyor ki; “ya biz hakkız, doğruyuz. Karşı taraf değil. Buna rağmen onlar bize nasıl üstün gelebilir? Nasıl biz bu anlaşmaya razı geldik”. Hatta bazı rivayetler doğru ise hani “sen Allah’ın resulü değilmisin, niye buna izin verdin, nasıl böyle bir şey olabilir” diye artık patlama noktasına gelmişler. E geri dönmeleri gerekiyor? İhrama da girdikleri için ihramdan çıkacaklar? Resulullah diyor ki; “geri dönyoruz, çıkın ihramdan”, çıkmıyor millet. Ahsab tepki koyuyor Resulullah’a. Safiye validemiz Resulullah’a bir çıkış yolu gösteriyor. Diyor ki; “çık, hepsinin gözü önünde traşını ol, ihramdan çık bak ne yapıyorlar” diyor. Resulullah çıkıyor, ashab teker teker ihramdan çıkıyorlar ve emre itaat edip geri dönüyorlar. Anlaşma şartlarına hiç girmeyelim. Geri dönerken Fetih suresi iniyor, ilgili ayetler nazil oluyor. Bugün bizim esas üzerinde duracağımız 11 ve devamı ayetler. Medine’den harekette Resulullah’ın çağırdığı ama kendisine katılmayan gurupların tavırlarını anlatacak Allah. Buyuruyor ki 11.ayette. FETİH, 11.. Ayet: “Se yekulü lekel mühallefune minel a’rabi: şimdi siz geeiye dönüyorsunuz. Bu geride kalanlar var ya” hani çağırdınız gelmediler. Şimdi onlar sana şöyle diyecekler. Önceden Resulullah’a haber veriyor. “şeğaletna emvalüna ve ehluna” ya biz niye gelmedik biliyormusun? İşimiz çoktu, çoluk çocuk falan: bunlar bizi meşgul etti. Bu yüzden gelemedik. Başka bir şeyimiz falan yok. Sakın ya Resulallah yanlış anlama. İş güç bırakamadık. Mallarımız, çocuklarımız bizi meşgul etti de o yüzden size katılamadık. “festağfir lena: bizim affedilmemiz için Allah’a dua edermisin bizim için de”. Yanlış yaptıklarının farkındalar, istiğfar istiyorlar. Diyorlar “Allah bizi affetsin diye sen dedua edermisin?”. Ama içlerini bilen Allah haber veriyor diyor ki; “yekulune bi elsinetihim ma leyse fi kulubihim: onlar kalplerinde olmayan şeyi sana dilleriyle söylüyorlar”. Gerçek mazeretleri bu değil. Malları ve çocukları onları meşgul etmiş değil. Deki onlara; “Kul fe mey yemlikü leküm minellahi şey’en in erade biküm darran ev erade biküm nefa” şimdi siz böyle deyip kaldınız ama “Allah size bir zarar vermek istese, bir fayda vermek istese buna kim engel olabilir ki”. Allah size zarar verecek olsa evde dururken de verirdi. Fayda vermeyi murad etmiş olsa dışarı çıktığınızda da Allah bunu verirdi. Kim engel olabilir Allah’a? Hiç kimse engel olamaz. “bel kanellahü bima ta’melune habıra: ama iyi bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdar”. Neydi bunların gerçek şeyi? Şimdi yüzlerine vuruyor Allah diyor ki; FETİH, 12.. Ayet: “Bel: hayır”, “zanentüm el ley yenkaliber rasulü vel mü’minune ila ehlıhim ebede: siz zannettiniz ki Resulullah ve beraberindekiler Medine’den Mekke’ye doğru hareket ettiğinde bir daha asla geri dönemeyecekler”. Siz böyle zannettiniz, korktunuz onlarla beraber gitmeye. Artı: geri de dönemezler, Medine bize kalır. O yüzden gitmediniz. “ve züyyine zalike fı kulubiküm: ve bu düşünce kalplerinize hoş gösterildi”, “ve zanentüm zannes sev’e: ve çok kötü bir zanda bulundunuz”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İçten içe gülüp seviniyorlar. Bazıları “kartalların bunların leşini yediğini görüyorum gibi” diyor seviniyorlar.
YAHYA ŞENOL: Resulullah ile beraber olmadılar. “ve küntüm kavmen bura: ve siz halaki haketmiş kavim oldunuz”. buyuruyor C.Hakk. FETİH, 13.. Ayet: “Ve mel lem yü mim billahi ve rasulihı: kim Allah’a ve resulüne güvenmezse” ki buradakiler “festağfirlena: bizim için Allah’tan bağışlanma dile” dediklerine göre müslüman bunlar. Ama Allah’a ve resulüne güvenleri yok. Giderken geri gelmeyeceklerini düşündüler. Halbuki gitmeleri gerekiyordu, Allah’a güvenmeleri gerekiyordu. “Kim Allah’a ve Resulüne güvenmezse bilsin ki”, “fe inna a’tedna lil kafirıne seıyra: biz, kafirlere(yani Allah’ı görmezlikten gelenlere),(güvenmeyenlere)”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ben inanıyorum ama dedin mi bitti. İnanmıyorsun,kusura bakma kardeşim. Bunun aması yok.
YAHYA ŞENOL: “Biz, onlar için bir ateş hazırladık”. Bu, dünyevi de olabilir biraz önce Hocamız’ın okuduğu Nisa suresinin 14.ayetinde olduğu gibi, uhrevi de olabilir. İkisi de mümkündür. Çünkü FETİH, 14.. Ayet: “Ve lillahi mülküs semavati vel ard: yerlerin, göklerin, her şeyin mülkü Allah’a aittir”, “yağfiru li mey yeşaü: Allah, koyduğu kurala göre affeder de azab eder de”, “ve yüazzibü mey yeşa’ ve kanellahü ğafurar rahıyma: Allah son derece affedici ve merhametlidir”. Şimdi bunların ne kadar menfaatperest olduklarını başka bir açıdan Allah anlatıyor. Buyuruyor ki, Hudeybiye dönüşü Resulullah bu sefer Hayber’e hareket emri veriyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Aslında bu büyük bir fetih olarak niteleniyor oradaki Hudeybiye anlaşması. Resulullah öyle muhteşem bir siyaset güdüyor ki orada. Mekkeliler ile 10 yıllığına bir sulh antlaşması yapıyor karşılıklı olarak. Ve böylece Mekke ile Hayber’in irtibatını koparıyor. “O insanların elini sizden kesti”. Dolayısıyla artık Hayber’in müslümanlara bir şey yapması mümkün değil. Hayber hazır bir lokma.
YAHYA ŞENOL: Maddi açıdan da son derece zenginler. Bol ganimet var içerde.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ve ipek yolunun önemli merkezi.
YAHYA ŞENOL: Resulullah oraya doğru hareket emri verince o başta Mekke’ye hac için yolculuğa çıkmayan adamlar başlıyorlar ellerini ovuşturmaya. Diyor ki; FETİH, 15.. Ayet: “Se yekulül mühallefune: o geri kalanlar var ya”, “izen talaktüm ila meğanime li te’huzuha: o ganimetleri almaya gittiğinizde size şöyle diyecekler o zaman”, kesin ganimet. Teslim alacaksınız. Bunu deyince bu sefer hani o ilk başta bizi mallarımız ve evlatlarımız meşgul etti o yüzden gelemedik diyen adamlar diyor ki; “zeruna nettebı’küm: bırakın biz de gelelim sizinle beraber”. “Mal, çocuk ne önemi var böyle şeylerin, bırakın biz de gelelim”. “yürıdune ey yübeddilu kelamellah: Allah’ın sözünü değiştirmek istiyorlar”. Yani Allah bunlara böyle bir izin vermeyecek “kul len tettebiuna: asla, bu yolculukta bizimle beraber olamayacaksınız”. Başta yalan söylediniz, mal ve çocukları mazeret olarak öne sürdünüz. Dolayısıyla bu yolculukta bizimle beraber olamazsınız. Bakın ne dedik; “düşman o zaman Mekke idi, bu zaman Hayber’deki yahudiler ama sıkıntı her zaman içten kaynaklanıyor”. Ve zahiren müslüman. Biraz önce Abdullah Hoca’nın okuduğu ayetler. Kuran, yığınla bu örneklerle dolu.Resulullah o zaman dönüp bunlara ölüm cezası, bir başka ceza veya müslümanları toparlayıp şunları bir protesto edin, mallarını almayın, yakın bayraklarını çiğneyin, hiç bir şey de yaptırmadı. Nebevi siyaset derken bizim kastettiğimiz bu işte. Bu ayetler.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Muhteşem bir siyaset gerçekten görüyor musunuz? Yani öyle bir siyaset güdüyor ki en büyük düşmanı bile karşısına çıkıp bir şey söyleyemiyor. Bütün bu şartlar altında Abdullah Bin Ubey Bin Selul. Resulullah ashabı ile geçerken bindiği eşek yellenmiş de böyle yapıyor etrafındaki lişilere karşı. Resulullah geliyor selam veriyor, “bizi rahatsız ettin” diyor tozundan, kokusundan. Resulullah hiç duymuyor onu ve onlara bir ayet okuyor. Diyor ki; “Muhammed, söylediklerin doğru ama sana tavsiye ederim her yerde okuma” diyor. Hava. Gene duymuyor Resulullah. Duymazlıktan geliyor. O sıra bazı müslümanlar buna karşı “sen kimsin” falan. Hayır, dokunmuyor. Bakın az önce Yahya çok güzel söyledi: “protesto”. Çok dikkatli olmak lazım. Bu tür hareketleri yöneten kişiler sözlerine çok dikkat etmeliler. Çünkü haklı olabilirsiniz ama her haklı şey söylenemez. Resulullah’ın haklılığına dair sure indi. Münafikun suresi indi. Asıl düşman onlardır dedi. Peki tamam onlar ama onlarla git de savaş demedi Allah. Dikkatli ol onlara karşı o kadar. Dikkatli ol. Onun için toplumda bu tür şeyler olacak. Küçücük Süleymaniye Vakfını yürütüyoruz. Daha 93’de kurduğumuz vakıf 22 senelik. Sık sık söylüyorum, buraya o kadar çok insan gelip gitti ki ilk günden gelen iki-üç kişi ancak var hala burada olan. Böyle ciddi bir hizmet yürütüyorsanız gelen gitsin hiç önemsemeyeceksiniz. Mesela Fatih Sultan Mehmet’in bir şeyi çok hoşuma gider. Bütçe görüşmeleri sırasında diyorlar ki; “Padişahım, bu medreselere bu kadar para veriyoruz ama buradan hiç adam çıkmıyor”. Diyor ki; “peki 100 kişiden 5 kişi yetişiyor mu?”. “O kadar var”. “Ooo! 5 kişi yetişiyorsa muhteşem bir şey, iki katına çıkar” diyor. Üç kişi beş kişi değil, 1000 kişide 1 kişi yetişiyor mu? Ne 100 kişisi ya! Yani insanları iyi tanımak lazım. Bakın menfaatleri zedelendiği an Allah’ın resulünü ne hale getiriyorlar görüyorsunuz. Bunları normal karşılayacaksınız ve hiç duymazlıktan geleceksiniz, görmeyeceksiniz. Ancak o şekilde. O zaman ne oluyor biliyormusunuz? Siz bu adamın üçkağıtçılığını görüyorsunuz ama onun yanındaki görmüyor ki. Sizin bunun üçkağıtçılığını hedef alarak doğru söylüyorsunuz ama karşıdaki bunu hedef aldığınızı düşünerek size düşman oluyor. Onun için önemli olan bu insanların gönlünü kazanmaktır. Ve savaş hiç bir zaman çözüm değildir. Allah bize bir adam öldürmeye karşı adam öldürmeye müsade etmiştir. Yani kısas. Kısasta da af vardır biliyorsunuz. Öldürülen taraf isterse affedebilir. Yani bugünkü yargı sistemi de asla kabul edemeyeceğimiz bir yargı sistemi vardır bugün Türkiye’de. Bütün dünyada. Sadece Türkiye’de değil. Bakın internette alman cezagılara yapmış olduğum konuşmaya, sonunda şunu söyledim; “sizin ceza sisteminiz insanlık onur ve haysiyetine aykırıdır” dedim ve hiç itiraz edemediler. İnternette var açın görün. Bugün biz tüm dünyaya örnek olacak konumdayız. Ama ya kardeşim artık şu inandığınız dine güvenmeye başlayın lütfen. 1-Kısasta adam öldürmeye müsade ediyor Allah. 2-Terör suçlarında öldürmeye müsade ediyor. Onun da belli şartları var. 3-Savaşta müsade ediyor. Savaş için de diyor ki; “fe katilu fisebililahillezi yukatilunukum”. “Ve katiluhum hatta la tekune fitnetun: onlarla savaşın ki fitne ortadan kalksın”(BAKARA 193). Çünkü bir yangın, ortalığı yakıyorlar. Savaş hiç bir zaman istenecek bir şey değil ama savaşmazsan daha büyüğü olacak. Peki savaştığın zaman ne oluyor? Mesela Bedir Savaşı Resulullah’ın çok haklı olduğu bir savaştır. Ama Bedir savaşında Ebu Sufyan’ın, Muaviye’nin yakınları öldürüldü. Muaviye, yıllar sonra Bedir’in intikamınınaldığını söylüyordu biliyormusunuz? Bu adam sahabi sayılır değil mi? Bazılarınca son derece değerli biridir. Evet Fatih, o konuda bir şey söyleyecekmisin?
FATİH ORUM: Söylediğinizi tarihçiler de kayıda geçmişler. Mekke’deki Halimi ve Ümeyyeoğulları şeklindeki kanadın Bedir savaşında Resulullah’ı himaye edenler ve etmeyenler, hicret edenler ve etmeyenler, ve daha sonra Resulullah’ın hayatından sonra da birbirleriyle mücadele ederken hep bu iki kanadın sürekli bu eski şeyleri gündeme getirdiğini.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Haşim ve Ümeyyeoğulları. Haşimoğulları, Resulullah’ın bulunduğu.
FATİH ORUM: Bu eskiden kalan şeyler sürekli devam ettirilmiş. Bunu tarihçiler söylüyorlar. Bedir savaşında intikam almak, Resulullah’ın vefatından sonra hatta işte Hz.Osman ile Ali ile ilgili o dönemdeki yaşanan bütün hadiselerde o eski defterleri sürekli açıyorlar. Onları taşıyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bunları unutmamak lazım. Dolayısıyla güneydoğuda yıllardır bir savaş ortamı var. Lütfen siz kendinizi orada yaşayan bir insan olarak düşünün. Defalarca gidiyoruz, geliyorlar görüşüyoruz. Dört dörtlük müslüman insanlar var, aklı başında insanlar var ama sen şimdi orada olduğun zaman birisinin bir yakını bir şekilde öldürüldüğü zaman hadi unut deyince unutamıyor. Unut demekle unutulmuyor. Bugün işte şehit cenazeleri geldiği zaman hepimiz nasıl rahatsız oluyoruz. Şimdi sen buradan anarşist, terörist gözüyle bakıyorsun ama adamın oğlu, kızı, şusu, busu. Yani bunlara Muaviye’nin olayında olduğu gibi çok dikkatle yaklaşmak lazım. Zamanında ne olmuşsa olmuş. Evet güzel bir barış süreci başlatıldı. Onun etkilerini bugün hala görüyoruz. Bakın bu kadar büyük hazırlıklara rağmen istedikleri hedeflere ulaşamıyorlar ve Hucurat suresinin şu ayetine uygun bir şekilde. Önce 6.ayeti okuyalım. Abdullah konuşmasında ayeti okudu ama üstünde fazlaca duramadı. Çünkü Abdullah’a ben çok özet konuşmasını tembih ettim özellikle. Diyor ki Allah; HUCURAT, 6.. Ayet: “Ya eyyühellezine amenu in caeküm fazikum bi nebein fe tebeyyenu: müminler, bir fasık bir haber getirdiği zaman araştırın”. Adamın fasık olduğunu nereden bileceksin? Hatta bu olay şununla ilgili olarak anlatılır. Resulullah, Beni Mustalik gazvesinde biliyorsunuz onlar müslüman oldular. Beni Mustalik’e zekat toplasın diye bir zatı gönderiyor. Velid Bin Ukbe. Oraya gidince, yeni müslüman olmuş bu kabile. Başkanlarının kızı Resulullah’ın eşi olmuş Cuveyriye. Bunlar büyük bir heyecan içerisindeler. Velid B. Ukbe’yi büyük bir heyecanla karşılamak için gidiyorlar, Velid B. Ukbe de korkuyor bunlar beni öldürmeye geldiler diye. Korkup kaçıyor. Halbuki onlar byük bir şeyle gidiyorlar. Geliyor Resulullah’a diyor ki beni öldürmek istediler. Onlar da bu niye kaçtı diye anlam verememiş gelmişler Medine’ye. Abdest, namaz falan ve mesele anlatılmış. Hatta Resulullah oraya bir ordu çıkarmayı bile düşünmüş o arada.
YAHYA ŞENOL: Halid Bin Velid’i olayı incelemesi için gönderiyor Resulullah. O da bakıyor ezan okunuyor, namaz kılınıyor falan. Müslüman kavim bunlar, irtidat etmemişler. Gelip Aişe’ye durumu anlatınca onun üzerine bu ayet iniyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Dolayısıyla gelen her habere de inanmamak lazım. Çünkü adam çok iyi niyetli olur, olayı anlamadan size anlatır. Kavrayamadan anlatır. Hele bugün işte görüyorsunuz Suriye’de hırsızlık yaptığı içn dövülen adamı ne diyorlar; Eskişehir’de dövülen kürt diye gösteriyorlar. Kürt olduğu için dövülen lişi diye gösteriyorlar. Altında da palmiye ağacı var. Fatih’in az önce söylediği gibi gidiyor bir ağacın altından Altunizade’de diyor ki; “ben şu anda Taksim’deyim kan gövdeyi götürüyor”. Hani bugünün de algı operasyonları var. Son derece dikkatli olmak lazım. Bi kere hiç unutmayalım ki o gezi olaylarını yeniden oluşturmak için ellerinden geleni yapmak isterler. Nasıl baştan Mursi’yi görevden almak için Mursi karşıtlarını Rabia meydanına yığdılar. Mursi görevden alındıktan sonra Mursi taraftarlarını oraya yığdılar. Bu defa İhvanı Muslimin’i insanların gözünden düşürmeyi, en azından ona terörist damgası vuröak için yaptılar. Dolayısıyla bunlar bunu yaparlar. Efendim nasıl? Yapar kardeşim. Bu dünya bu. Onun için bugün şeyleri okuduk. Resulullah’ın ne kadar zorluklar içerisinde problemleri çözdüğünü, ne kadar zorluklar içerisinde büyük başarılar elde ettiğini gördük. O gün öyle kolay mı? O ordu gidecek,arkasından gideceksiniz Mekke ile sulh antlaşması yapacaksınız, Mekke ile sulh antlaşması yaptığı an Resulullah ilk defa resmi bir belgeye imza koyan taraf olduğu için resmen ilk defa Medine’nin siyasi otoritesi tanınmıştır. Bakın öyle bir ortamda ki bir devlet başkanı durumunda falan değil. Medine’nin hakimi falan değik. Bize anlatılıyor cemaati ağlatmak için hep hayali hikayelerle işe yaramaz müslümanlar, böyle insanların çok rahatlıkla kullanacağı müslümanlar oluşturuluyor. Bir belgeye imza atan taraf olarak Resulullah ilk defa kendi otoritesini Mekke’ye kabul ettirmiş oluyor. Mekke o bölge için son derece önemli bir merkez. Zaten kuran ümmül kur’a diyor ana kent diyor. Peki orada Hayber ile irtibatı kesiyor Resulullah müthiş bir siyasetle. Hem Mekke ile antlaşma yapıyor, Mekke’nin içindeki müslümanları da korumuş oluyor. O konuyu anlatmıştık biraz ayrıntılı. Şmdi ayrıntısına girmeyeyim. Hem de Hayber ile irtibatı kesiyor. Hayber ile irtibatı keser kesmez Hayber’i cezalandırıyor. Bakın bu şey de çok önemli: kendisine savaş için oraya kadar gelmiş olanların hemen peşine düşüyor. Mekke ile sulh antlaşması, Hayber’i de cezalandırıyor. Ama Hayber ile de öyle bir antlaşma yapıyor ki onları da kazanacak bir şey var orada. Esas Resulullah ile savaş yapan zannedersen iki tane kale var. Diğer savaş yapmayanlarla sulh antlaşması yapılıyor. Yani o şehirle savaş yaptığı zaman bile şehrin bütün halkını asla aynı kefeye koymuyor Resulullah. Kendisine bizzat savaşa çıkanlardan aldıklarını ganimet sayıyor, diğerleri ile sulh antlaşması yapıyor. Resulullah’ın Hayber’deki o diğer guruplarla yaptığı sulh antlaşmasına uygun olarak Ömer(ra), Sevad arazisi yani Irak arazisinde bir antlaşma yapmıştır. Ve Irak arazisi de topu topuna bir savaşka elde edilmiştir. Bakın Amerika bugün yıllardır uğraşıyor Irak’ta bir şey başaramıyor. Başaramayınca islam alemini birbirine şey yaptı. Abdurahman o kısmı anlatmadı. İstersen o kısmı kısaca bir anlat. Amerika’nın şeye hakim olamamasından kaynaklanan diğer islam ülkelerinde karışıklık meydana getirerek, çünkü orada savaşla hakim olmaya çalıştı olamadı. Bir sürü askeri gitti. Bir sürü itibarı gitti dünyada. O zaman ne yapalım: bunlar birbirleriyle karışsın, bunların karışıklığından yararlanarak ülkeleri sömürelim.
ABDURRAHMAN YAZICI: Amerika’nın asıl amacı ülkeleri kimin yönettiği veya hangi partinin yönettiğinden ziyade oraya ne kadar müdahale edebiliyor, şirketleri ne kadar özgürce dolaşabiliyor..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Oraların üretimini alıyor, petrol alıyor..
ABDURRAHMAN YAZICI: Ne kadar onların bankaları insanlara rahatça kredi verip sömürebiliyor. Devletler nasıl dünya bankasının veya bir takım kendi büyük bankalarının kredi alması düşebiliyor, o.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Onun için ne kadar karışıklık olursa o kadar sömürebiliyor. Zaten daha önce de hatırlarsınız Medine’de Resulullah Medine’ye gelmeden önce bu yahudiler ki aynı şu anda da o sermaye çevresi dünyada bir para piyasası vardır bir de mal piyasası vardır. Her şeyi para piyasası yönetir. Ama islama göre para piyasası diye bir kavram olamaz. Neyse şu anda ekonomiye girmeyeyim. O çok farklı bir şeydir. Ama müslümanlara bunu bir türlü anlatamıyoruz ya. Beni esas rahatsız eden şu: gayrımüslime söylüyorsun anlıyor, müslümana söylüyorsun öyle bir şartlanmış ki kefereye, hem müslünanım diyor hem keferenin yolundan çıkmıyor. Ya bu ne biçim müslümanlık ya! Gayrımüslimlere anlatmak kolay ama müslünanlara ekonomiyi anlatmak zor. Ve zaten iktisat fakültelerinde milletin kafasını şartlandırıyorlar, o sömürü ilim haline gelmiştir. Bu şeylerde çok kötü haberler gelir, ortalığı karıştırırlar. Türkiye’yi karıştıramamanın büyük sıkıntısı içerisindeler bunu herkes biliyor. Burada biz dik durmaya devam etmek zorundayız. Herhangş bir haber geldiği zaman asla inanmamamız lazım. Şunu unutmayalım ki mutlaka bizi sokağa dökmek isteyeceklerdir. Mesela ben çocukluğumdan beri bu gösteri yürüyüşlerinden çok rahatsız olurum. Rabia meydanında destek içinyapılan bir tanesine gitmedim. Bunlar karşı tarafı kabul ettiğinizi gösterir. Yapacaksan sonuç alacak iş yap. Gittiğiniz zaman yenilmişliğini ilan ediyorsun sen. Ben öyle anlarım. Bir şeyler yapmamız lazım. Öyle lafla olmaz. Sloganla olmaz. Sloganla müslüman olunmaz. Gerçekten iş yapmamız lazım.
Diyor ki; “size bir fasık haber getirirse onu araştırın”, “en tüsıybu kavmem bi cehaletin: yoksa bilmeden bir toplumla ilşkilerinizi bozarsınız”, “fe tusbihu ala ma fealtüm nadimın: yaptığınıza pişman olursunuz”.
HUCURAT, 7.. Ayet: “Va’lemu enne fıküm rasulellah: bilin ki içinizde Allah’ın resulü var” “lev yütıy’uküm fı kesırim minel emri le anittüm”, yani siz kuranı kendinize uydurmaya çalışmayın diyor Allah. Az önce söylediğimiz gibi biraz kurandan,biraz başka bir şeyden alırsan Allah seni öyle bir cezalandırır ki bir daha aklın başına gelmez. Dünyada da ahirette de hiç bir şey olmaz. Eğer bir çok şeyde sizin istediğiniz gibi yapsaydı Allah’ın resulü, elbette ki sıkıntıya girerdiniz. Yani bir kere inanacaksın. Kuranın gösterdiği yola girdin mi başarırım diye Resulullah buna inanmasaydı başarıları mümkün değildi. “ve lakınnellahe habbebe ileykümül ımane: Allah size imanı sevdirmiştir”yani Allah’a ve resulüne güvenmeyi sevdirmiştir, “ve zeyyenehu fı kulubiküm” onu içinizde sizin hoşunuza gidecek şekle getirmiştir. “ve kerrahe ileykümül küfra : kafirliği size kötü göstermiştir, “: fasıklığı”, “vel ısyan:ve isyanı”, “ülaike hümür raşidun; kim ki bu durumda olursa işte olgun olanlar onlardır”. C. Hakk bizi olgunlardan eylesin.
HUCURAT, 8.. Ayet: Fadlem minellahi ve nı’meh vallahü alımün hakım: bu Allah’ın ikramıdır niğmetidir. Allah bilir ve doğru karar verir”.
Şimdi yapılacak şey şu: HUCURAT, 9.. Ayet: “Ve in taifetani minel mü’minınaktetelu: müminlerden iki gurup birbiri ile eğer savaşırsa”. Şu anda güneydoğuda yürütülen devlet ile PKK arasında yürütüken bir savaş var. Buna bir terör suçu diyeceğimiz kadar hafif değil. Bu, ciddi manada bir savaş. Resulullah’ın Hayber’de yaptığı gibi bizzat savaşan ile savaşmayanı kesin olarak ayırmış, o savaşmayanlarla anlaşma yapmış, bütün tarlalarını kendilerine bırakmış. Savaşanların kısmını sadece ganimet okarak almıştır. Savaşmayanları ayırmıştır. Hayber küçük bir şehir. Onun için herkese aynı muamele olmaz. Ama tabi muhteşem bir siyasettir o. Fakat bizim gelenekte bu kapatılır(Hayber olayı). Ömer(ra)’ın Irak’ta yaptığı kapatılır. Sanki kurana aykırı davranmış gibi gösterilir ama gelenek der ki mesela İmam Ebu Yusuf. Kitabul Harac’ı vardır. Ebu Yusuf bunu çok net bir şekilde anlatıyor. Onda yok. Sonradan oluşan şeyde sanki Ömer(ra), Irak arazisiyle ilgili kurana aykırı bir davranış yapmış gibih hep anlatılır duymuşsunuzdur. Burada diyor HUCURAT, 9.. Ayet: Ve in taifetani minel mü’minınaktetelu fe aslihu beynehüma” mümin olmasa bile öyle yapıyor. Savaşan ile savaşmayanı ayırıyor Resulullah. Onun için aralarını düzeltin, “fe im beğat ıhdalüma alel uhra: birisi diğerine saldırıda bulunursa haksızlık yaparsa”, “fe katilületı tebğıy” laf dinlemiyor. O zaman o saldırı yapanla savaşın. “hatta tefıe ila emrillah: Allah’ın emrine gelinceye kadar”. Allah’ın emrine geldimi “fe in faet fe aslihu beynehüma” “ben vazgeçtim artık tamam yanlışımı anladım” dediği an aralarını adaletle düzeltin. “ve aksitu: ama herkesin payını da verin” kimseye haksızlık yapmayın. “innellahe yühıbbül müksitıyn: Allah herkesin payını verenleri sever”.
HUCURAT, 10.. Ayet: “İnnemel mü’minune ıhvetün: şunu bilin ki müminler sadece kardeştirler”, “fe aslihu beyne ehaveyküm: kardeşlerinizin arasını düzeltin” “vettekullahe lealleküm türhamun: Allah’tan çekinerek kendinizi koruyun ki merhamete ulaşasınız”. Yani Allah ne diyorsa öyle yapın ki Allah’ın ikramını elde edesiniz. Yoksa kendi kafanıza göre davranıp da Allah’tan yardım beklemeyin.
HUCURAT, 11.. Ayet: “Ya eyyühellezıne amenu la yeshar kavmün min kavmin: müminler, bir topluluk diğer topluluğu hafife almasın”. “Biz türkleriz, onlar kürtler, biz kürdüz onlar türk” ne demek ya! Benim bir öğrencimin davranışı hiç gözümün önünden gitmiyor. Bitişiğimizde Tuğba kız kuran kursu vardı. Şu anda tamirde ya. Orada öğretmen. Bana bir soru sormak için gelmiş bayan öğretmen, benim de öğrencim. Oturuyor yanımda İstanbul Müftülüğü’nde. O sıra içeriye bir hanım girdi. Hani derler ya general gibi kadın. Örtülü kapalı değil ama öyle dekolte değil. Normal giyinmiş ama çok havalı içeri girdi. Ben, Zeyd Bin Sabit sülalesindenim” dedi. “Soyumla ilgili araştırma yapılmasını istiyorum”. Zeyd Bin Sabit, Resulullah’ın önemli sahabelerinden ve kuranın toplanmasında başkanlık yapmış olan zattır. Hemen bizim Naciye Demir Hanım kalktı orada “hanımefendi hoşgeldiniz, çok memnun oldum. Ben de peygamber sülalesindenim” dedi. Kadının bütün havası gitti. Zeyt Bin Sabit, Peygamber.. Kadının bi morali bozuldu, oturdu. Biraz durduktan sonra “afedersiniz hanımefendi, seyidmisiniz şerifmisiniz?”. Yani Hasan’ın soyundanmısın? Hasan isen şerif. Hüseyin isen seyid. Hangisinin soyundansın dedi. Yok dedi “ben Adem(as)’ın soyundanım”. Peki yeryüzünde peygamber soyundan olmayan bir adam var mı? Firavun da öyle değil mi? Ebu Cehil de öyle değil mi? Ne sen başkasıyla övünüyorsun kardeşim. Sen kimsin ona baksana. Kadın durdu durdu ne diyeceğini şaşırdı “Allah’a ısmarladık”: sadece onu söyleyebildi gitti. Bu böyle. Irk ile birbirine övünmek kadar utandırıcı bir şey olur mu? Ben şahsen ana tarafından da baba tarafından da türküm ama ben mi bunu tercih ettim? Dünyaya gelmeden önce C.Hakka dilekçe mi verdim şu kişinin oğlu olursam, şu kişinin kızı olursam, annem şu olursa gelirim yoksa gelmem! Yok efendim ben erkeğin. Erkeksen erken ne olmuş? Sen mi erkek olmak için baştan pazarlık yaptın. Yok ben kadınım. Tamam ol. Ben çok zekiyim. Tamam zeki isen zekisin. Kardeşim, Allah’ın sana verdiği niğmetleri nasıl kullanıyorsun: senin sorumlu olduğun o. Şöyle böyle ise bunu Allah’ın dinine hizmette kullan. Ona buna hava atmakta kullanma. Öyle bir şey olmaz. Bak ne diyor Allah: HUCURAT, 11.. Ayet: “Ya eyyühellezıne amenu la yeshar kavmün min kavmin asa ey yekunu hayram minhüm” yani bir erkek gurubu diğer erkek gurubunu hafife almasın. Belki onlar bunlardan daha hayırlı olabilirler. “ve la nisaüm min nisain : bir kadın gurubu da bir başka kadın gurubunu hafife almasın” “asa ey yekünne hayram minhünn: bunlar onlardan daha hayırlı olabilirler”. “ve la telmizu enfüseküm: kendi kendinizi de ayıplamayın”. Eziklik muhabbeti yaparlar. Bazıları “şerefsizim” derler ya. Bir arkadaş da derdi ki; “bunu her yerde söyleme. Evet biliyoruz ama kimse duymasın”. Yani tutup da işte bize şöyle yapıyorlar! Ne kardeşim ya imtihan oluyorsun. Şikayete gerek yok. Kendi kendinizi öyle ezmeyin. Küçük görmenize de lüzum yok. “ve la tenabezu bil elkab: birbirinize de lakap takmayın”. Kötü isimler takarlar. Aklınıza gelen var mı? Küçültücü şeyler. “bi’sel ismül füsuku ba’del iman” tabi bu günahı çağrıştıran şeyler. İmandan sonra fasıklığı çağrıştıran isimler ne kadar kötüdür. “”ve mel lem yetüb fe ülaike hümüz zalimun: kim tevbe etmezse yanlış yapanlar onlardır”. Yanlış yapanlar “tamam biz vazgeçtik” dediği an derhal işi düzeltmek lazım. Adam öldürmekle bir sonuca varılamaz ama C.Hakk savaş sırasında öldürmeye müsade ediyor. Fakat artık iş bittikten sonra sanki hiç bir şey olkamış gibi. Çünkü karşı taraf da müslüman. Müslüman olmasa bile Hayber’de Resulullah’ın yaptığı, Mekke’de Resulullah’ın yaptığı. Kimsenin burnu kanamadı. Mesele insanları öldürmek değil ki. O seni öldürmeye geldiği zaman “buyur beyefendi nereden vurmak istersin” diyecek halin yok. Çünkü savaşta seni öldürmeye geliyor. O zaman mecburen şey yapacaksın. Aksi takdirde çok büyük bir fesat meydana gelir. Savaş sırasında Allah buna müsade ediyor. “Kafirlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun”. Kafirler öyle. Peki müminler? Yola gelinceye kadar, Allah’ın emrini kabul edinceye kadar. Çünkü müminlerden bakın esir alırsınız diye bir şey yok dikkat ediyormusunuz? İki mümin birbiriyle savaştığı zaman esir alma yok. Müminlerle kafir karşılaştığı zaman esir almak var. Sadece Allah’ın emrine gelinceye kadar. O zaman da adil davranın diyor, karşı tarafın hakkını ve payını verin diyor.
YAHYA ŞENOL: Sözlerimizin tahrife uğramaması için belki şu hatırlatmayı yapmak lazım. Hani terör suçlarına C.Hakk, Maide suresi 33.ayette içinde ölüm ve sürgün cezasının yer aldığı öneriyor. Savaş sırasında adam öldürmek de caizdir dedik ama bunlar tabi devlet kontrolü altında yapılacak. Bireysel olarak kişilerin kendi kararıyla alabileceği şeyler değil. Bugün kalkıp kimsenin kendisini devlet yerine koyup sokağa çıkıp birilerinin cezasını vermesi anlamında kesinlikle böyle değil. Kalkar onu kullanabilirler çünkü. Devlete karşı silahlı ayaklanma yapan devlet tarafından silahlı mücadele ile susturulur. Bunu bugün devlet zaten yapıyor. Dolayısıyla halkın sokağa çıkıp birilerini vurması, öldürmesi, dükkanlarını yakması, canlarını çerçevesini indirmesi: bunların kesinlikle kurani bir insani bir şey bile değildir. Bunu özellikle vurgulamamız lazım. C.Hakkın orada bahsettiği cezaları uygulayacak olan yetkili devlet otoritesidir. Alır, yargılar, yargılama neticesinde suçlu bulunanlara cezayı uygular. Ama bireysel olarak bizim aşağıya inip sokakta gördüğümüz birilerine vay sen milleti şunu yapıyorsun falan bireysel olarak bize düşen şey değil o.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hiç kimse kimsenin işlediği suçtan sorumlu tutulamaz.
ABDULLAH BAYINDIR: Bu ayetlerdeki “ve in taifetani minel mu’minine katilu” iki müslüman taife karşılaştığı zaman. Bu ayetler müslümanlığı hayata geçirmiş, belki kuranı uygulama noktasında daha hevesli devlet yönetimlerine sanki işaret ediyormuş gibi. Burada üzüldüğümüz nokta, bugün ikğ tarafın da batı normlarını daha yada kendi kafalarında oluşturmuş olduğu idealleri daha ön planda tutmaları. Onlara göre bir siyaset şekli belirlemeleri. Bunlar bu ayetlerin uygulanması veya mevcut konuma uyması noktasında bizim önümüzdeki engeller diyebilirim.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Neyin doğru olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. İster uyarlar ister uymazlar.
ABDULLAH BAYINDIR: İki taraf da müslümanım ben diye hareket etmiyor siyasi hareket açısından. Karşı taraf da zaten direk açıkça müslüman olmadığını söyleyenler de değişik dini guruplara gidenler ve orada resimleri çıkanlar da var. Bir karışıklık biraz da buradan kaynaklanıyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ana görüntüye bakacağız.
FATİH ORUM: Bu gibi durumlarda yöneticilere de çok ciddi şeyler. Mesela biraz önce Yahya Hoca’nın okuduğu ayetlerin devamında siz de biraz önce hatırlattınız. 1500 kişi Hudeybiye’de peygamberin karşısında ve onu bir nevi “tahrik ediyorlar” girelim içeriye diye. Ve zaten yine o 22.ayette FETİH, 22.. Ayet: Ve lev katelekümüllezıne keferu le vellevül edbara sümme la yecidune” yani girseler işi de halledebikecek durumdalar. Ama Peygamberimiz hiç duygusallığa yer vermiyor, tahriklere kapılmıyor ve tek kişi olarak diyor ki; “döneceğiz”. Dönmemiz gerekir diyor. Öyleyse hani burada soğuk kanlı olmak, asla dolduruşa gelmemek çok önemli. Ve belki yine bu Fetih suresinde bizim bu olayların akabinde bir kazancımız da belki bizim kötü gibi gördüğümüz, şer gibi gördüğümüz şeyler belki de büyük bir sıçramanın arafesinde olabilir ülke. Çünkü burada çok ciddi hir hayal kırıklığı, moral bozukluğu ile Mekke’ye dönerken inen bu ayetler esasında çok büyük kazanımlar elde ettiklerini ve bunların aslında hiç bir şey olduğunu,daha sonrası için ciddi bir fetih “ve uhra lem takdiru aleyha”(FETİH 21) Şimdi mesela bu olaylar yaşanırken
ABDULAZİZ BAYINDIR: “ve uhra lem takdiru aleyha” Hiç hayal edemeyeceğiniz zaferler gelecek. Bir müddet sonra Roma’yı dize getiriyorlar.
FATİH ORUM: Mesela bu olaylar olurken bir haftadır herkesin dikkatini çekmiştir, şehitler kürt aile olsun türk aile olsun bu insanların aileleri ortaya çıkıyor ve diyor ki; “biz bu işte yokuz” diyebiliyorlar. Yani biz bu oyunu görüyoruz, biliyoruz. Şehit aileleri diyor yani “hiç kimse bunu kullanmasın” diyor mesela. “Benim evladımı iç kimse bu iş için kullanmasın, cenazemde bağırmasın çağırmasın”. Bunları kürt aileler de türk aileler de söylüyorlar. Bizim insanımız bunu keşfetmeye başladı. Yani biz et ile tırnak gibiyiz ve kimse bizi kırdıramaz, birbirimize düşüremez. Bu belki çok hayırlı bir sağlam temel de atılıyor belki.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İstersen burada bir şeyi daha söyleyelim de. Abdullah’ın şey yaptığı hendek kazılırken Resulullah’ın müjde verdiği şeyler: bazıları bunu hafife alıyorlar. Hikaye diye şey yapıyorlar. Yok efendim İstanbul’un fethi. Bakın ben bugün size yeminle söyleyebilirim: Washinton kesinlikle fethedilecektir. Tokyo fethedilecektir. Pekin fethedilecektir. Yemin edebilirim size. Ama fetih demek müslümanların hakimiyeti demek değil, islamın hakimiyetidir. Bunu çok iyi anlayalım. Zaten islamın hakimiyeti müslümanların hakimiyetine dönüştüğü günden itibaren her şey alt üst oldu. Bu olmaz. Niye? Çünkü onlar da Allah’ın kulu, onlar da aynı Allah’ın dinine muhtaç insanlar, onlara bunu götürmek zorundayız. Bakın şu ayeti okuyalım. Gene aynı surede 28.ayet. Allah işte burada çok büyük bir hani hiç hayal edemediğiniz şeyler olacak dedi ya 21.ayette, şimdi burada daha da ayrıntısını veriyor Allah. Diyor ki FETİH, 28.. Ayet: “Hüvellezı ersele rasulehu bil hüda: resulünü bu rehberle gönderen O’dur”. Rehber bu. Yol gösterecek olan bu. Başkası değil. “ve dınil hakkı: bu hak din ile gönderen”. Peki niye? “li yuzhirahu aled dıni küllih: bu dini bütün dinler üzerine hakim kılsın diye” . Yeryüzünde dinsiz hiç kimse yok. Ateistin de kendine göre bir dini var. Ama bu din bütün dinler üzerine hakimiyet kurduğu zaman islam dü yanın neresine hakim olacak? Her yerine. Şu ana kadar oldu mu? Ama şu anda ortam o kadar müsait ki. Benim bütün arzum şu: Türkiye’yi örnek bir ülke olarak gösterebilirmiyiz diye çok istiyoruz. İnşallah C. Hakk lütfeder. Yanlız Allah’tan istiyorum başkasından değil. Şurada iyi bir örnek ortaya koyabilsek dünya hiç bu kadar bu işe hazır olmamıştı. Çünkü Avrupa’da da Amerika’da da dünyanın diğer ülkelerinde de çok ciddi bir çıkmaz var. Onların problemlerini çözer de fethi zihinlerde yaparsak. Kılıçla değil. Kılıçla gelen kılıçla gider. Ama zihinlerde fetih yaptığınız zaman bir başkası kılıçla gelse o kılıcı alır sizi müdafa eder. Çünkü adamın problemini çözmüşsünüz ve dünyanın bütün problemlerini çözecek rehber bu. Başka da yok. Ne diyor Allah; “Ve kefa billahi şehıda: buna şahit olarak Allah yeter”. Allah böyle diyorsa olacak. Başka delil getirmenize gerek yok. Onun için şu anda çok uygun şartlar içerisindeyiz. Bak ben şurada konuluyorum bütün dünya dinlryebiliyor. Böyle bir niğmet eskiden yoktu ki. Evet arkadaşlarımız çok anlattı, evet bu da fesat da yapılıyor. Şu anda kan gövdeyi götürüyor diyor, hiç böyle bir şey yok. Yalan da yapılıyor ama hayır da yapılıyor şerrin yanında. Elbette bunların hepsi de var. Biz hayrından yararlanarak C. Hakkın bize hedef gösterdiği bu şeyi şey yapacağız. Onun için Resulullah Kostantiniye ni diyor? Çünkü o dönemin en büyük devletlerinden biri Roma. E niye Kisra’nın saraylarını söylüyor? En büyük devletlerinden ikincisi Sasaniler. İnsanların aklına bu ikisi geldiği için onları söylüyor. Onun için siz neyi söylerseniz söyleyin. Yanlış değil,çok doğru. Çünkü Allah söz vermiş. Efendim bu hadisin sıhhat derecesi, raviler.. Bırak şimdi ravileri kardeşim. En uydurma hadise adam en güçlü ravi silsilesi oluşturabilir. En sahih hadisi de ravisini çok acayip bir hale getirebilir ama önemli olan Allah’ın ayeti bunu tasdk ediyor mu? İşte tasdik ediyor. Onun için çok dikkatli olmamız lazım. Bizim elimizdeki imkanlar bugün dünyada hiç bir insan gurubunda yok. Bunları çok iyi kullanmamız lazım. Ama bu kitabın rehberliğinde.
ABDULLAH BAYINDIR: Türk askerinin çarpıştığı örgütün Zerdüş olduğunu, Marksis, Leninnist bir görüş benimsediklerini biliyoruz. Hatta domuz eti yedikleri, namazla dalga geçtikleri görüntüleri mevcut. Üstelik anne ve babalarının müslüman olmaları onlara müslüman muamelesi yapılmasını gerektirir mi?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ahzab savaşını onun için anlattık. Çok ciddi algı operasyonları olur. Bunu unutmayın. Az önce Fatih’in anlatmış olduğu şeyi bir televizyon kanalı yayınladığı zaman “burada kan gövdeyi götürüyor,ambulansları sokmuyorlar” falan, öbürü onu ciddi zannedecektir. Yani ne var ki bugün şu şöyle yaptı bu böyle yaptı denebilir. Esas olan siz şuna bakın: bugün siz güneydoğudaki aslı hakim olan inancı ne olarak söyleyebilirsiniz? İslam. Bitti. Biz buna bakacağız. Bakın Resulullah’ın Medinesi’nde münafıkların yaptıklarına dair özel sure olmasına rağmen Medine münafıktı diyen var mı? Beni Kureyza’nın yaptığı üçkağıtçılıklara rağmen Medine yahudiydi diyen var mı? Hakim olan inanca bakarak konuşulur. Elbetteki aşağıda bir sürü şeyler var. Ben müminim dediği halde Allah ve Resulü bizi aldatmış diyenleri kuranın ayetinde okuduk. Bu tür şeyler her zaman olacak. Biz ana yapıya bakacağız. Onları da Resulullah nasıl yaptıysa o şekilde görmezlikten geleceğiz ve tedavi etmeye çalışacağız.
ABDULLAH BAYINDIR: Israrla 5-6 tane kızarak yazan var. Pkklılar’a nasıl onlar da bir candır dersiniz falan diye. Ayete göre savaşılır yazmış.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Biz C. Hakkın ne dediğine bakıyoruz. Biz öyle günlük siyasete göre hiç bir zaman konuşmayız. Ondan dolayı biliyorsunuz ki bizim Süleymaniye Vakfı’nı herkes çok sever ama sevmeyen bir kaç gurup vardır! Bi gelenekçiler sevmez, bi yenilikçiler sevmez, bi cemaatçiler sevmez bir de tarikatçılar sevmez. Bizim için esas olan C. Hakkın ne dediğidir. Şu ne diyor, bu ne diyor değil. Hastaneye bir hasta geldi, doktora düşen nedir? Hastayı tedavi etmek. “Niye böyle yaptın? Niye camı açık bıraktın kardeşim?”. “Kusura bakma kurşun yemişsin bana ne” diyebilir mi? Bırak sen onu ne olmuşsa olmuş tedaviye bak. Dolayısıyla bu tür şeyleri yarayı derinleştirmek değil yarayı iyileştirmek esastır. Esas olan insanların kafalarını şey yapmaktır. Bakın Resulullah’a o kadar düşmanlık yapmış bir Mekke var. Ve bu insanlar Resulullah’ı Mekke’den kaçmak zorunda bırakmışlardır. Biz hicret diyoruz. Ne hicreti ya. Öldürülmesine karar vermişler, evinin kapısına kadar gelmişler, O, Taif tarafına giderek Sevr mağarasında 3 gün gizlenmiş. Sonra ortam uygun olduğu sırada gitmiş ama arkasından yine takipçiler gelmiş. Müslümanları orada yaşatmamışlar. Medine’ye, Bedir, Uhud, Hendek: Hendek’te işte bütün onları tamamen yok etmek için her şeyi yapmalarına rağmen işte az önce Yahya ile Fatif anlattı bak Hudeybiye’de güçleri onları rahatlıkla yenebilecekken çünkü içeride çok ciddi sıkıntılar vardı ama Allah müsade etmedi gitmediler. Gitmediler de ne oldu? Orada Mekke ile sulh antlaşması yaptılar. Çünkü esas olan aranın düzelmesi, tebliğin güzel yapılmasıdır. İnsanların zihninin kazanılmasıdır. Toprak kazanmak değildir esas olan. Ondan sonra Hayber’i cezalandırma fırsatı ellerine geçti, Allah da oradan onlara çok ciddi imkanlar verdi. Dolayısıyla kuranın rehberliği olmadan, ayeti okuduk Hucurat suresinde. Eğer kuran sizin istediğiniz gibi olsaydı çok ciddi sıkıntılara girerdiniz. Senin arzuna hitab etmez. Sen buna uymak zorundasın, bu sana uymayacak.
ABDULLAH BAYINDIR: Merkel, mülteciler Hristiyan olması karşılığında oturma izni verecekmiş diye haberler çıkıyor. Bu konudaki görüşünüz nedir?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Merkel öyle diyebilir. Herkesin yoldan çıkma, çıkarma hakkı var. Bu dünya imtihan yeridir. O onu yapacak. Önemli olan bize düşen Suriye’de de diğer yerlerde de problemi çözmektir. Bu insanların oralara gitmemelerini sağlayacak ortamlar hazırlamaktır. Bizim görevimiz bu. Onu yapmak zorundayız. Resulullah mesela Bedir savaşını kazandıktan sonra şeyle ilgili ayet vardı Enfal’deydi galiba. Orada Mekkeliler’e karşı savaşı kazanmış olmasına rağmen Allah, Mekke’deki müslümanlara siyasi müdahaleye müsade etmiyor. Çünkü siyasi müdahale yaptığın zaman onlar orada korumasız haldedirler, çok kötü duruma düşerler. Uluslar arası ilşkilerde de kuran ayetleri çok önemlidir. Buldunuz mu ayeti? ENFAL, 72.. Ayet: “İnnelezıne amenu ve haceru ve cahedu bi emvalihim ve enfüsihim fı sebılillahi: inanan, hicret eden, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler”. Cihad yani her türlü zorluğa karşı. Savaş değil. Savaş da var bunun içerisinde ama asıl her türlü zorluğa göğüs gerenler demektir. “vellezıne avev ve nesaru: bir de onlara kucak açıp da yardımcı olanlar” yani Mekke’den gelenler ve Medine’de onlara kucak açanlar. “ülaike ba’duhüm evliyaü ba’d; bunlar birbirinin yakın dostlarıdır” ,“vellezıne amenu” ama Mekke’de var mümin. Bu, Bedir’den sonra inen ayet çok dikkat edin. Savaş kazanmışsınız diyor ki Allah; “vellezine amenu ve lem yühaciru: ama henüz hicret etmemişlerse” “ma leküm miv velayetihim min şey’in hatta yühaciru: hicret edene kadar onlar üzerinde bir yetkiye sahip değilsin”. İşte bunlara şöyle yapın böyle yapın diyerek emir veremezsiniz demiş oluyor. “ve inistensaruküm fid dıni fe aleykümün nasru: din konusunda sizden yardım isterlerse”. “yeni inen ayetleri bize gönderin”, gönderin. “Şu şu meseleleri öğrenmek istiyoruz”, bildirin. Bu sizin görevinizdir diyor. Ama din konusunda yardım bile “illa ala kavmim beyneküm ve beynehüm mısak vallahü” aranızda antlaşma olan bir topluluğun aleyhine olursa gene yok”. Din konusunda yardım bazen de hukuki ilişkileri de içerebilir. Aleyhte olursa gene yapamazsınız diyor. “bi ma ta’melune besıyr: Allah yaptığınızı görmektedir”. Şimdi ENFAL, 73.. Ayet: “Vellezıne keferu: şu kafirlere gelince”. Mekke kafirleri diyelim. “ba’duhüm evliyaü ba’d: bunlar birbirlerinin yakın dostudur”, “illa tef’aluhü: benim dediğimi yapmazsanız”, onlarla ilişkileri bu esasa göre yürütmezseniz, adamın idaresine müdahaleye kalkarsanız ne olur? “tekün fitnetün fel erdı: yangın çıkar yeryüzünde”. İşte millet yanıyor. Orayı ateşe atmış olursunuz demiş oluyor. Mekke’te müdahale etmeye kalkışsaydı Mekkeliler oradaki müslümanların canını yakmaya başlarlardı değil mi? Ondan sonra “ve fesadün kebır: büyük bir bozgun meydana gelirdi”. İşte kurana göre hareket ettiniz mi esas ona göre hareket edip oradaki müslümanları batının elinde bırakmamamız lazım. İşte batıya göre politika yürütürseniz sonucu budur. Çünkü onlar şey yaparlar: keklikleri avlamak için uçmasını sağlarlarmış. Yerde avlayamıyorlar çünkü toprak renginde dolaşıyor göremiyorlar. Onlara bu fırsatı vermemek lazım.
KATILIMCI: Ders çok güzeldi Allah razı olsun. Yanlız ufak bir şey takıldı kafama. Savaştan bahsederken savaş hiledir olayında mesela açarsak. Özellikle İran’da şiilerin takiyye olayı meşhur olduğu için onunla ilgili bahsederseniz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Takiyye olayı başka. Taktik demek yani. Savaş oyunları taktik meselesidir. Orada takiyye derken adam kimliğini gizliyor. Yani takiyyesi olmayanın imanı olmaz şeklinde adam bir savaş ortamı yok kimliğini gizleyerek karşı tarafı kandırmaya çalışıyor. Öyle değil. Savaşın kızışmış olduğu anda Resulullah’ın uyguladığı bir taktiktir. Savaş hukukunda bunların hepsi vardır. Gayet normal bir şey.