Abdülaziz BAYINDIR: Bugün ki dersimiz gece namazıyla alakalı. Gece kılınan namaz, bir de kuşluk namazı dediğimiz namaz var. Yani güneşin belli bir miktar yükselmesinden zeval vaktine kadar kılınan namaz. Bununla beraber namazlar yediye çıkıyor. Bütün ilahi dinler, ilahi dinler kelimesi aslında yanlış, bizim dilimize yerleşmiş de, yani İslam Dininde diyelim, öteden beri farz olan beş vakit ibadet var, bir de nafile olan gece kalkıp namaz kılmak ve gündüzün işte o kuşluk vaktinde namaz kılmak var. Bu bizde olduğu gibi, Yahudilikte de Hıristiyanlıkta da hepsinde de aynen var. İşte, abdesti de var, kıblesi de var, hepsinde aynı şekilde var. Buradaki en büyük sıkıntı, bizin sık sık şikâyet ettiğimiz gibi İslam dinini geçmişi olmayan bir din gibi takdim etme alışkanlığıdır. Biliyorsunuz Yahudilere ve Hıristiyanlara yaklaşımımız, sizin kitaplarınız tahrif olmuştur şeklinde, o şekilde onlara yaklaşıyoruz. Hâlbuki Allah-u Teâlâ bize onlara bu şekilde yaklaşmamızı yasaklıyor. Mesela diyor ki:
Ve lâ tucâdilû ehlel kitâbi illâ billetî hiye ahsen
“Ehli kitapla en güzel yolun dışında mücadele etmeyin” (Ankebut, 29/46)
Diyor Ankebut yani 29. surenin 46. ayetinde.
illellezîne zalemû minhum
“onlardan zalimlik yapanlar(yanlış) başka” (Ankebut, 29/46)
Şimdi şeyde diğer/öteki kelimesi kullanılır biliyorsunuz sosyoloji de, ötekiyle ilişkide biz maalesef yanlış bir yol izlemişizdir tarih boyunca. Hep ilişkiler Tevbe suresinin 29. ayeti bağlamında olmuştur. Yani şimdi, Tevbe Suresinin 29. ayetine bir bakalım:
Kâtilûllezîne lâ yu’minûne billâhi ve lâ bil yevmil âhıri ve lâ yuharrimûne mâ harramallâhu ve resûluhu ve lâ yedînûne dînel hakkı minellezîne ûtûl kitâbe hattâ yu’tûl cizyete an yedin ve hum sâgirûn
“Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve resulünün haram kıldığını haram kılmayan, hak dini din saymayan, ehli kitaptan olan kişilerle savaşın. Kendileriyle gelip alçalarak cizye verinceye kadar savaşın.” (Tevbe 9/29)
Şimdi böyle bir yapıyla ötekine yaklaşım var, yani ehli kitaba yaklaşım var. Bizim en büyük sıkıntımız, Kur’an-ı Kerim’i Müslümanların kendi başına açıklama gayretidir. Tarih boyunca hep bunun sıkıntısını yaşamışızdır. Böyle olunca Kur’an’ı kendisine uydurmak Kur’an’da olmayan hükümleri varmış gibi göstermek de mümkün oluyor. Şimdi burada Allah-u Teâlâ böyle diyor. Ama Ankebut suresinde de diyor ki:
Ve lâ tucâdilû ehlel kitâbi illâ billetî hiye Ahsen
“Ehli kitapla en güzeliyle mücadele edin”(Ankebut 29/46)
Peki, en güzeliyle mücadele ne olur
illellezîne zalemû minhum
“onlardan zalim olanlar başka” (Ankebut, 29/46)
Onlardan zalim olanlar Mümtahine suresinin 9. ayetindeki gibi, bizi öldürmeye kalkan, ülkemizden çıkaran, çıkarılmamıza destek veren kimselerdir, o kadar. Yani zalim olanlar onlardır. Peki, böyle olmayan insanlarla demek ki mücadelenin en güzelini yapmış olmamız gerekir. Peki, mücadelenin en güzeli nedir?
ve kûlû âmennâ billezî unzile ileynâ ve unzile ileykum
“onlara deyin ki; “bize indirilene inandık, size indirilene de inandık”. (Ankebut, 29/46)
Şimdi onlara yaklaşımımız böyle olması gerekirken, yaklaşım; “sizin kitaplarınız tahrif olmuştur” şeklinde toptan bir reddedici. Hâlbuki Allah-u Teâlâ’nın bize emrettiği bu.
ve ilâhunâ ve ilâhukum vâhıdun
“bizim de sizin de ilahınız bir tek ilahtır” (Ankebut, 29/46)
Tamam güzel.
ve nahnu lehu muslimûn
“biz ona teslim olduk” (Ankebut, 29/46)
Şimdi böyle diyerek onlara yanlışlarını en güzel şekilde göstermemiz lazım. Şimdi o dinlere bu şekilde yaklaşmadığımız için, “sizin kitaplarınız tahrif olmuştur” dediğimiz için, biz Yahudilerin ve Hıristiyanların ne abdestinden haberdarız, ne kıldıkları namazdan. Bizi hiç de ilgilendirmez hale gelmiştir. Hâlbuki Kur’an-ı Kerim, Yahudilere nebi olarak, resul olarak gelmiş olan Musa (a.s.)’a emir veriyor, diyor ki:
ve ekımis salâte li zikrî
“Benim zikrim için namazı tam kıl” (Taha, 20/14)
Diyor. İsa (a.s.) da aynı emri alıyor, Muhammed (s.a.v.)’de aynı emri alıyor, Adem (a.s.)’dan beri bütün nebilere verilen emir aynı, aynı vakitlerde aynı namazı kılmak ve bu namazdan önce de temizlenme şartı bütün nebilerde var. Abdest alma var, arkasından namaz kılma var. İstanbul’da yapılan 450 senesinde Kadıköy’de yapılmış olan konsilde, doğu kiliseleriyle batı kiliseleri birbirinden ayrılıyor. Doğu kiliseleri ibadetlerini yine aynı şekilde yapmaya devam ediyorlar. Fakat bizim Müslümanlar olarak bunan haberimiz yok, hiç sorgulamıyoruz. Nisa suresindeki 43. ayet Medine-i Münevvere’de hicretin dördüncü senesinden itibaren inmeye başlayan bir surenin ayetidir. Orada Allah-u Teâlâ ilk defa abdestten bahsediyor. İşte diyor ki:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ takrabûs salâte ve entum sukârâ hattâ ta’lemû mâ tekûlûne
“Müminler! Sarhoşken namaza yaklaşmayın, ne dediğinizi bilinceye kadar.” (Nisa 4/43)
Peki;
ve lâ cunuben illâ âbirî sebîlin hattâ tagtesilû.
“Cünüpken de yıkanmadıkça namaza yaklaşmayın, ama yolculuk halindeyseniz o başka.” (Nisa 4/43)
Diyor. Ondan sonra
Ve in kuntum mardâ ev alâ seferin ev câe ehadun minkum minel gâiti ev lâmestumun nisâe fe lem tecidû mâen fe teyemmemû saîden tayyiben
“hasta olabilirsiniz, yolculuk halinde olabilirsiniz, sizden biriniz tuvaletten de gelmiş olabilir, ya da kadınlara dokunmuş da olabilirsiniz, su bulamadıysanız temiz bir toprakla teyemmüm edin” (Nisa 4/43)
Diyor. “su bulamadıysanız.” ne demek “su bulamadıysanız.”? İlk defa inen ayet bu. Bundan önce su bulununca ne yapılacağını bilmiyorsan eğer, yani “su bulamadıysanız”’ın ne anlamı var? Demek ki su buldukları zaman ne yaptıklarını Müslümanlar biliyordu.
Şimdi, geçmişiyle irtibatını kesmiş olan bir İslam ümmeti maalesef bundan önce neye dayanarak abdest alıyordu? Mekke’de de abdest alıyordu, neye dayanıyordu? Bunun cevabını bilmiyor.
Yahya ŞENOL: vahyi gayrimetluv.
Abdülaziz BAYINDIR: onu da demiyorlar. Vahyi gayrimetluv derler tabi o topu taca atma işi.
Şimdi “su bulamadıysanız, temiz toprakla teyemmüm edin”. Peki su bulduysak ne yapacağız ya Rabbi? Hadi cünüpseniz baştan aşağıya iyice yıkanın da, bu ortadaki durum ne? Eğer biz ehli kitabın durumunu bilseydik mesela bugün hala beş vakit namaz kılan Yahudilerin ve Hıristiyanların olduğunu, bugün namaz kılarken abdest aldıklarını, abdest alırken de ayaklarını yıkadıklarını bilseydik, o zaman meseleyi çok rahat bir şekilde kavrayabilirdik. Ve maalesef yani gerçekten son derece üzücü bir şey, ben bundan sonra şunu söylemeyi tercih ediyorum, Abbasilerin başlangıcı İslam’ın bitişi, bir tarih koymak gerekirse, Abbasi yönetiminin başlaması İslam’ın bitmesi diye şahsen düşünüyorum. Dolayısıyla bütün kavramlar, ilişkiler, tamamen ortadan kaldırılmış, ötekiyle ilişkiler düşmanlık temeli üzerine kurulmuş. Zaten dikkat ederseniz Abbasilerle birlikte artık İslam’ın yayılması da bitmiştir. Çünkü İslam bitmiştir, yayılması da bitmiştir, kendi içlerine kapanmak zorunda kalmışlardır.
Şimdi bu kadar girişi niye yapıyorum. Şundan dolayı yapıyorum, peki resulullah (s.a.v.) neye dayanarak namaz kılıyordu Mekke’de? İbrahim (a.s.) Kabe’yi yaptırdığı zaman dua etti; “Ya Rabbi namazlarını tam kılsınlar diye ben burayı yaptım, ailemi buraya yerleştirdim” dedi. Allah da onun duasını kabul ettiğini bildiriyor. Öyleyse Mekke’de İbrahim (a.s.)’ın o dinini devam ettiren insanlar yok mu? Yani Mekkeliler madem haccı ve umreyi hiç aksattırmadan yaptırmışlar ve Kur’an-ı Kerim’de de İbrahim (a.s.)’ın yaptığı şekilde haccı devam ettirmemiz bildiriliyor. Hacc suresi diye bir sure var, o devam ediyor da nasıl namaz devam etmez? Tabi geçmişi olmayan bir din anlayışı var bizde. Eğer Mekke’de İbrahim (a.s.)’dan kalan hükümler olmasaydı, Allah-u Teâlâ Hacc Suresinin sonuna doğru der miydi ki;
millete ibrâhîme hanîfâ
“Babanız İbrahim’in dinine girin” (Hac, 22/95)
Der miydi? Babanız kelimesi o Mekke toplumu için çok farklı bir anlam ifade ediyor. Çünkü onlar İbrahim (a.s.)’ın oğlu olan İsmail (a.s.)’ın soyundan gelen insanlar. “Babanız İbrahim’in dini” ama işte “hanifa” diyor, “dosdoğru yapın” sağa sola da sapmayın. “Millete ibrahima hanifa” ayeti kerimesi çokça geçiyor. Ama arkasından
ve mâ kâne minel muşrikîn
“o müşrik değildi” (Hac, 22/95)
Bak siz müşriklik yapıyorsunuz diyerek onları her defasında uyarıyor. Yani onların yanlışları ayıklandıktan sonra ortaya dosdoğru bir şey çıkıyor.
Mesela bizde Mekke dediniz mi ahlaksızlığın diz boyu olduğu bir toplum. Ya bu başta Kur’an-ı Kerim’e iftiradır. En bu başta Kur’an-ı Kerim’e iftiradır. Allah-u Teâlâ Kureyş ile ilgili bir sure indirmiştir.
Li îlâfi kureyşin, Îlâfihim rıhleteş şitâi ves sayf. Fel ya’budû rabbe hâzel beyt. Ellezî at’amehum min cûın ve âmenehum min havf.
“Kureyş’in sıcak karşılanması için, yaz ve kış yolculuklarındaki (o sıcak karşılama sebebiyle), onları açlıktan doyuran ve korkudan güven içerisine getiren bu beytin sahibine kulluk yapsınlar” (Kureyş, 106/1-4)
Diyor. Şimdi bakın, “yaz ve kış yolculuklarında sıcak karşılanmaları”, geçmişi olmayan bir din anlayışı içerisinde hareket ettiğiniz zaman hemen birileri kalkıp diyor ki, “peki Kur’an-ı Kerim de namaz var mı?”. Var tabi. Allah-u Teâlâ Beyine suresinde demiyor mu:
Lem yekunillizîne keferû min ehlil kitâbi vel muşrikîne munfekkîne hattâ te’tiye humul beyyineh
“ister ehli kitaptan iste müşriklerden olsun o kâfirler, çözülecek/bölünecek ve parçalanacak değillerdi, kendilerine o beyine(her şeyi açık açık gösteren şey) gelinceye kadar.”(Beyyine 98/1)
O kim?
Resûlun minallâhi yetlû suhufen mutahharah. Fîhâ kutubun kayyimeh
“Allah tarafından gelen bir elçi, tertemiz sayfalar okur. Onda sağlam hükümler vardır.” (Beyyine, 98/2-3)
Peki, şimdi bütün nebilerden bahsediliyor burada. Çünkü “min ehlil kitâbi vel muşrikîne”, “kendilerine kitap verilenler, verilmeyenler” Allah-u Teâlâ En’am Suresinde bütün nebilere kitap verdiğini bildirdiği için, hepsi bu işin içerisine girer.
Ve mâ umirû illâ li ya’budûllâhe muhlisîne lehud dîn
“Kendilerine verilen emir sadece Allah’a kulluk etmeleriydi, samimi olarak/ dini yalnız Allah’a has kılarak.” (Beyyine, 98/5)
ve yukîmûs salâte ve yu’tûz zekâte
“ve namazı tam kılmaları ve zekatı vermeleri”. (Beyyine, 98/5)
Bu namaz her tarafa aynı namaz olarak emredildiğine göre ve resulullah (s.a.v.)’e de En’am suresi 90. ayetinde bütün nebileri saydıktan sonra Cenab-ı Hakk;
“onlar Allah’ın doğru yola yönelttiği kişilerdir, sende onların yoluna gir”(En’am, 6/ 90)
Emrini verdikten sonra resulullah (s.a.v.)’in başka bir şey yapması zaten düşünülemez. İşte Cebrail (a.s.) geldi, resulullah (s.a.v.)’e Kabe-i Şerif’in yanında iki gün beş vakit namaz kıldırdı. Çünkü henüz namaz emri gelmemişken Kur’an’da niye kıldırdı? Çünkü önceki nebilere vahiy getiren o. Araya bir kısım insanlar, eğer o dine bazı şeyler ilave etmiş ya da çıkarmalar yapmışsa, onlara güven olmayacağı için, resulullah’ın güveneceği ruhu’l-emin olan, yani güvenilir bilgi kaynağı, bilgi küpü diyebilirsiniz, Türkçe açısından bilgi küpü siyebilirsiniz, Arapça açısından er-ruhu’l-emin. Ondan öğrenmiş oluyor resulullah (s.a.v.), abdesti de tabiî ki ondan öğrenmiştir. Ve eski ümmetlerin kıldığı namazı kılmıştır. Şimdi biz inşallah dinler tarihi konusunda, tarih boyunda ihmal edilmiş olan sahayı inşallah doldurmaya çalışırız. İnşallah çağımızın da imkânlarından yararlanarak Yahudilerin, Hıristiyanların, beş vakit ibadet yapanların, namaz kılanların aldıkları abdestleri gözler önüne serer bu yanlışları da ortadan kaldırırız.
Şimdi, bunlardan beş vakit namazın dışında onların her birisine gece kalkıp ibadet yapma emri de verilmiş ama farz değildir. Size zaman zaman anlattığım bir husus var, biz burada bir kere bir Süryani kilisesine ziyarete gitmiştik, sen vardın, başka kimse var mı, sen de vardın değil mi Abdurrahman, sende vardın, tamam. Şimdi, orada günde beş vakit namaz kıldıklarını söylediler, ayrıca teheccüd namazından bahsettiler ve kuşluk namazından bahsettiler değil mi? Ama dediler ki ‘teheccüdle kuşluk zorunlu değil’ dediler. Yani günde beş vakit kiliselerine kadınlar erkekler namaz kılmak için hala gidiyorlarmış.
Yahya ŞENOL: Ama manastırdakiler mi yapıyor demişti. Sonra yediyi manastırdakiler yapıyorlar.
Abdülaziz BAYINDIR: son ikiyi. O zorunlu değil, tabi. Ben onu kastederek söylemedim. Beş vakit farzı kastederek. Gerçi onu da birleştirmişler biraz anormal bir şekilde ama var gene. ‘teheccüd namazıyla kuşluk zorunlu değil’ dedi. Ve Romada da yapılan bir toplantıda, Yahudilikle ilgili sunum yapan bu konuda uzman olan bir şahıs, bir Profesör, Yahudilikte günde üç vakit ibadet olduğunu anlatınca ben kalktım dedim; ‘niye üç diyorsun, beş değil mi?’ dedim. Aslında yedidir, ama ikisi zorunlu değil gönüllüdür, beş tanesi zorunludur. Fakat bu beş ibadet üç vakte de sıkıştırılabiliyor. Öğle ile ikindi, akşam ile yatsı birleştirilebiliyor niye bunları açıkça söylemiyorsun dediğim zaman, adam ağzını açmadı hiç konuşmadı. Arkasından orada kiliseden gelenler vardı yani Katolik kilisesinden, diğer üniversitelerden gelen Katolikler vardı, onlara da dedim ki, ‘bak bu ibadetler sizde de var, bir Süryaniler yapıyor. Son zamanlarda siz Süryanileri de arkanıza taktınız Katolikler olarak, artık onlarda da pek gözükmüyor’ çünkü maddi olarak Katolikler daha güçlü. ‘siz iye yapmıyorsunuz bu ibadeti’ dedim hiçbirisinin sesi çıkmadı. Ondan sonra çıktık eski Roma’ya bir ziyaret yapmak için giderken, orada Hatice de vardı o toplantıda, “o konuşmayı hatırlıyorsun değil mi o söylediklerimi”, şimdi eski Roma’ya giderken bir kızcağız yanıma yaklaştı, “kız yaklaşırken de sen yanımda mıydın? Hatırlamıyor musun?” bir kızcağız yanıma yaklaştı, otuz beş yaşlarında falan, doktorasını Roma’da yapmış, yani kilise de yapmış doktorasını, “hocam” dedi, “o sizin dediğiniz ibadeti papa yapıyor, ben gözümle gördüm” dedi.
İşte biz maalesef Kur’an-ı Kerim’in bize emrettiği şekildeki, yani önceki ümmetleri maalesef tanımıyoruz. Maalesef onlara Allah’ın emrettiği şekilde yaklaşmıyoruz. Bakın Allah-u Teâlâ “sizin kitaplarınız tahrif olmuştur” deyin demiyor bize. Ne diyor: “bize indirilene de size indirilene de inandık”(Ankebût, 29/46) Bak olumlu yaklaşın. Peki, inandık diyebilmen için içerisinde ne olduğunu da bilmen lazım ve karşılaştırma da yapman lazım. o zaman konuşurken daha rahat konuşuyorsunuz ve bir ortak zemininiz oluşuyor. Yani şimdi siz Tevrat’ı açın Tevrat’ta en büyük günah şirktir. Hıristiyanlar da en büyük günahın şirk olduğunu söylerler. E bunları bildiğiniz zaman tavrınız çok farklı olur. Bu sebeple yani ortak zemini mutlaka göstermek zorundayız. Birde bazı Hıristiyan gruplar var ki, mesela kiliselerinde kesinlikle resimde bulundurmazlar, heykel de bulundurmazlar, İncil’e aykırı hiç bir şeyi kabul etmezler, Tevrat ve İncil’e aykırı hiçbir şeyi kabul etmezler ama biz Müslümanlar olarak bunların farkında değiliz. Bundan belki yirmi sene daha da fazla olabilir önce, yani ben İstanbul Müftülüğündeyken California’dan bir profesör gelmişti araştırmalar yapmak üzere, adını unuttum şimdi, epeyce bir zaman kalmıştı burada. Dedi ki, “California’nın merkezinde büyük bir kilise var” dedi, “şimdi kilise satılığa çıkarıldı, keşke Müslümanlar satın alsa da cami yapsalar” dedi. Öyle deyince şaşırdım; Allah Allah bu bir Hıristiyan hanım, niye böyle söylüyor? Dedi ki “California’nın önde gelen ailelerinin çocukları orada vaftiz olmuştur, bende orada vaftiz oldum” dedi. “peki, niye satılığa çıkardınız” dedim. Dedi ki “bizim papazlar sizin imamlarınız gibi değil, az paraya razı olmazlar. Kiliseye de artık giden kalmadı, kilise kendi masrafını karşılayamıyor. Mecburen satılığa çıkardılar” dedi. Zaten aynı şeyi biz Roma’daki kilisenin kardinallerinden de duymuştur. Peki dedim siz gitmiyor musunuz? Öyle deyince kadın bir sertleşti, “gider miyim” dedi. “onların saçmalıklarını dinleyecek halim yok” dedi. “neyi kastediyorsunuz dedim, saçmalıklardan?”. “yok efendim Allah üçmüş, Allah üçün üçüncüsüymüş, İsa tanrıymış, kutsal ruh tanrıymış.. Öyle saçmalıkları dinleyemem” dedi ben”. “peki, sen ne düşünüyorsun” dedim. “Allah birdir” dedi. “o’nun ne oğlu vardır, ne kızı ne şusu busu vardır. İsa Allah’ın peygamberidir, kutsal ruh dedikleri de İsa (a.s.)’a vahiy getiren Cebrail’dir” dedi.
Allah Allah şaşırdım tabi böyle deyince. “ya dedim sizin gibi buna inanan başkaları var mı?” “tabi var” dedi. “özel kiliseler vardır dedi Amerika’da”. Bak bunların hiçbirisinden bizim haberimiz yok. İnşallah yani biz Cenab-ı Hakk imkân verirse şu vakıfta dinler tarihi için çok özel bir bölüm kuracağız Allah nasip ederse inşallah. İlgi duyanlar için de burada bir çağrı yapmış olayım, yani bunun bir desteğini verelim diyenler varsa da hemen başlatabiliriz. Dünyanın neresinde dini oluşumlar varsa, önceden çok sıkı ilişkiler, çok güzel bir hazırlık yaptıktan sonra oraya bir ziyaret yapıp onlarla birebir görüşmeler yapmamız lazım ve bu ortak zemini bütün insanlığa göstermemiz lazım. İşte bu ortak zemin bulunamayınca, hatta o hanım şunu da söylemişti, diyordu ki: “ben arabamda sürekli Kur’an dinlerim.” Müslüman değil, ya da gizliyor benden bilmiyorum. “eşim de üniversitede profesördür, biz arabamızda gidip gelirken sürekli Kur’an dinleriz”. Nasıl yani Kur’an’ın Arapçasını mı dinliyorsunuz mealini mi? “yok sadece Arapçasını dinliyoruz.” “e niye anlamını okumuyorsunuz?” “bilmem işte onu okumuyorlar.”
Yani öylesine yaklaşıyorlar ki, siz ona bir adım daha atarsanız ondan sonrası belli ne olacağı. İşte burada namaz bizimle bütün şeylerin ana irtibat kablosu, yani diğer işte ehli kitap olanlar. Yani buradan Hindistan’a da giderseniz, Çin’e de giderseniz, Tibet’e de giderseniz namaza benzer ibadet yaptıklarını çok kesin olarak görürsünüz. Avrupa’da olan dostlarıma ben şunu söyleyeyim lütfen takip edin o kilisedeki çanların çalınma saatlerine bir bakın birde bizim namaz vakitlerine bakın. Bir kontrol edin, bir karşılaştırma yapın. Hangi saatlerde çan çalıyorlar, hangi saatte biz namazlarımızı kılıyoruz?
İşte bugün konu edineceğimiz teheccüd namazı da adem (a.s.) dan beri ortak ibadetlerdendir. Gece kalkarsınız, uykunuzdan uyanırsınız ve namaz kılarsınız. Bakın bu bilgi eksikliğinin, bu yanlış yönlenmenin Müslümanları ne hale getirdiğini hemen size hemen Kur’an meallerinden göstereyim. Geçmişi olmayan bir ümmetin Kur’an-ı Kerim’i anlamadaki zayıflığını hep beraber görelim. Yani “geçmişi olmayan” kelimesi çok yanlış da, “geçmişiyle irtibatını koparan”. Çünkü Musa (a.s.) bizim geçmişimizdir, İsa (a.s.) bizim geçmişimizdir, âdem (a.s.) bizim geçmişimizdir, bütün enbiya bizim geçmişimizdir. Biz onların yolunu devam ettiriyoruz. Kitap aynı kitaptır, din aynı dindir, yol aynı yoldur.
Şimdi İsra suresinin 78. ayetini lütfen açalım, sendeki bu kimin meali diyanetin meali mi? Ha Beşir ERYARSAY’ın, bu da Diyanet Vakfı’nın meali, değişik meallerden de okuyabiliriz. Önce ben şu ayeti okuyayım da, burada Allah-u Teâlâ şöyle diyor
Esta’izubillah
Ekımis salâte li dulûkiş şemsi ilâ gasakıl leyli
“güneşin batıya kaydığı vakitte namazı tam kıl, gecenin kararmasına kadar” (İsra 17/78)
Bu “ğasak” kelimesi iki anlama geliyor, “havanın serinlemesine kadar”. Mesela yazın güneşin hiç batmadığı yerlerde “kararma” değil de “serinlenme”. Allah-u Teâlâ öyle bir kelime kullanıyor ki dünyanın tamamında çok rahat bir şekilde uygulayabiliyorsunuz. İşte güneşin hiç batmadığı yerde gecenin başlangıcını bu ğasak kelimesiyle rahatlıkla anlayabiliyorsunuz.
ve kur’ânel fecr(fecri),
“Ve fecrin Kur’anında(fecirdeki o aydınlığın toplaştığı sırada) da namazınızı kılın.” (İsra 17/78)
inne kur’ânel fecri kâne meşhûdâ
“fecrin ışıklarının toplandığı bir zaman gözle görülebilecek bir zamandır.” (İsra 17/78)
Şimdi buna 78. ayete ne meal verilmiş oku bakayım Yahya. kur’ânel-fecr’e ne mana verilmiş?
Yahya ŞENOL: “sabah namazını da, çünkü sabah namazı tanık olunan bir namazdır.” (İsra 78)-(Beşir ERYARSAY meali)
Abdülaziz BAYINDIR: öyle demiş, kur’an kelimesi yok. Orada Kur’an kelimesine anlam veremediği için “sabah namazını da” demiş sende oku, elmalı, birde buradan okursun.
Biraz yaklaştır yaklaştır. Millet benim gibi senden de şikâyet ediyor kimse Yahya’dan şikâyet etmiyor. Fatih’in sesini duyamıyoruz diyorlar. Ne lüzum var kardeşim.
Fatih ORUM: “bir de kıraatiyle mümtaz olan sabah namazını, zira sabah Kur’anı hakikaten sıhhatlidir.” (İsra 78) Elmalılı Hamdi yazır meali.
Abdülaziz BAYINDIR: Allah…. Öbürleri hastalıklı mı? Yani şuraya bakar mısınız, “kur’ânel fecr” “sabah Kur’an’ı”. Şimdi ayetleri birbiriyle bağlantısız olarak anlamaya çalışıyorlar. Ne anladınız “sabah Kur’anı hakikaten sıhhatlidir.” Size ne ifade ediyor. Birisi gelip size sorsa, sabah Kur’anı sıhhatlidir, diğerleri hastalıklı mı? Diye.
Salondan bir kişi: daha sevaptır Kur’an okumak sabah namazında diye
Abdülaziz BAYINDIR: “sabah namazında Kur’an okumak” diyorlar ama burada öyle bir ifade var mı?
Salondan bir kişi: yok.
Abdülaziz BAYINDIR: bir acayip bir şey. Evet, orda ne diyor?
Yahya ŞENOL: burada da aynı “sabah namazını”(17/78) diyor. “Çünkü sabah namazı şahitlidir.”(17/78)(Diyanet vakfı meali)
Abdülaziz BAYINDIR: haa işin içinden çıkamayınca Kur’an kelimesini tamamen devre dışı bırakmışlar.
Şimdi “Kur’an”, “karae” kelimesinden gelen bir mastar. “Karae”’nin anlamı, cem’a ve damme=birleştirmek ve birbirine eklemektir. Mesela şimdi “okuma” anlamında kullanıyoruz ki doğru. Okuma nedir, mesela çocuklarımızın okumaya çıktığını nasıl anlıyoruz, iki tane kelimeyi yan yana okuyabildiği zaman okumaya çıktı diyoruz değil mi? Ha okumayı söktü diyoruz evet. Yani bir kelimeyi okuyor arkasından ikincisini de okuyorsa tamam diyoruz, okumayı söktü. Neden, yani iki kelimeyi birleştirebiliyorsa, birleştirmek ve eklemek. İşte ceme’a ve damme’nin karşılığı o. Birleştirmek ve eklemek. O zaman, okuma kelimesinin anlamı da kelimeleri birleştirip birbirine ekleyebilmektir. Peki “kur’ânel fecr” ne demektir? O fecirdeki, ufuktaki aydınlığın üst üste yığıldığı vakittir.
“inne kur’ânel fecri kâne meşhûdâ” ne demek, “meşhûd” yani gözle görülebilir demek. Onun için Allah-u Teâlâ diğer ayette ne diyor, diyor ki bakara 2/187 de:
kulû veşrabû hattâ yetebeyyene
“yiyin için sizin için iyice ortaya çıkıncaya kadar” (Bakara 2/187)
İyice ortaya çıkması ne demek, siz net bir şekilde görmediğiniz bir şeye şahitlik yapabilir misiniz? İyice ortaya çıkmak, şahit olabileceğiniz duruma gelinceye kadar, meşhûd kelimesiyle yani. İyice ortaya çıkıncaya kadar” ney?
lekumul haytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecri
“siyah çizgi (kara parçasının siyahlığı) üst taraftaki beyazlık, fecir tarafından (yani kızıllığın çıktığı taraftan) size göre net bir şekilde ayrılıncaya kadar” (Bakara 2/187)
İşte meşhûd. Yani gözle görüyorsunuz. İşte “kur’ânel fecri kâne meşhûdâ” bu. İşte bunları çözemediğiniz zaman diyorsunuz ki ‘Kur’an’da namaz vakitleri yoktur’ diyorsunuz. Kitalarda hep öyle yazar. ‘Resulullah açıklamıştır’. E nereden buldu da açıkladı? ‘ona ayrı bir vahiy geldi’. E, o nasıl oluyor bu iş, nasıl oluyor ona ayrı bir vahiy geliyor? Ona gelen ayrı vehiy yazılmıyor da. Nasıl oluyor bu iş? Kur’an’dan kopuk ikinci bir vahiy.
Ondan sonra devam ediyoruz ayete, 79. ayet.
Ve minel leyli fe tehecced bihî
Bihi ne olur? “Ekımis salâte”. Onu Kur’an’a gönderir bazıları. “Gece kalk Kur’an oku” diye. Ya değil, bak Kur’an değil olay. Kur’an kelimesi, oradaki fecrin görüntüsünü anlatıyor.
Bihi, “Ekımis salâh” yani “ikametus salah” demektir. Yani
Ve minel leyli fe tehecced bihî
“namazı ikame sebebiyle gece teheccüd de bulun” (İsra 17/79)
“Teheccüd” ne demek. Şimdi Arapça da “hücûd” kelimesi var, “uyuma” anlamına geliyor. Mesela “maraz” kelimesi var, hastalık manasına gelir, “temerrada” var, manası nedir Mehmet hoca? “Temerrada” “iyileşme” manasına geliyor, yani “hastalığı atma”. Yani “ibtiaden el-marad” hastalıktan uzaklaşma oluyor temerrada. Onun için hemşireye ne diyorlar, “mümerrida” diyorlar mesela.
Şimdi maraz, hastalık, temerruz, hastalıktan uzaklaşma. “Hücûd” uyuma, “teheccüd” de uykudan kalkma, anlamına geliyor. Arapça da böyle kullanımlar var yani. Yani böyle zıt anlamlar olabiliyor fiillerde. “Hücûd” uyuma, “teheccüd” de uykudan kalkma. Peki:
Ve minel leyli fe tehecced bihî
“Gece o namaz sebebiyle kalk”(İsra 17/79)
Kur’an demeye lüzum yok çünkü namaz zaten Kur’an okumak için kılınır.
ekımis salâte li zikrî
“namazı benim zikrim için kıl”(Taha, 20/14)
Zikir de Kur’an’dır. Yani Kur’an’ı anlayıp kavramak için kıl, diyor. Ondan sonra
nâfileten lek
“sana mahsus olmak üzere bir nafile” (İsra 17/79)
Şimdi yukarıdan beri “lek” kelimesi yok, diğerleri herkes için de, ama sen özellikle sen bunu yap. Sana ilave görev. Peki diğer Müslümanlar olur mu, diğer Müslümanların da gece kalkıp namaz kılanları da Cenab-ı Hakk övüyor. Ama görev olarak yüklemiyor. Fakat resulullaha görev olarak yüklüyor. “nafileten lek” ‘Sana ek bir ger olmak üzere'(17/79) . peki, niye böyle:
asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâ
“Olur ki Rabbin seni hoş bir noktaya yükseltir.” (İsra 17/79)
Bu sure nerede indi, nerede inmişti, Mekke’de değil mi, Mekke’de indi. Peki, “makamen mahmuda” ne demek? Hemen cennette bir makam bulurlar resulullah oraya şey yapacakmış. Hemen teheccüd namazı kıl ki Makam– Mahmud’a ” eresin, işte orası da şefaat makam olur, ondan sonra kolay o. Öyle olsaydı “Makamen Mahmuda” değil de “El- Makame’l-mahmude” olurdu Arapça olarak. “El- Makame’l-mahmude” olurdu. Bu “Makamen Mahmuda” güzel bir konuma Cenabı Hakk belki seni yükseltir, yani Medine, Medine’ye işaret ediliyor orada.
Yahya ŞENOL: Devamı da onu gösteriyor olmasın? “Edhilni mudhale sıdkin” var ya; o da duası işte.
Abdulaziz BAYINDIR: Tamam Doğru söylüyorsun devamı da onu gösteriyor.
“ve kul rabbi edhılni mudhale sıdkin ve ehrıcni muhrace sıdkin”
“Deki: Rabbim beni dürüst bir şekilde oraya sok ve dürüst bir şekilde de buradan çıkar. “(İsra, 17 / 80)
Ondan sonra;
vec’ al li min ledunke sultanen nasir
“Kendi katından bir güç (bana destek verecek yardımcı olacak bir güç) ver (ya Rabbi)” (İsra, 17/80)
Onun için şeyde, tabi buda gideceği Medine’ye de işaret oluyor.
SaIondan bir kişi: Cennetten makam olsaydı “ahrıcni” (beni çıkar) denmezdi
Abdulaziz Bayındır: cennette ahrıcni olmaz yani. Doğru söylüyor. Cennetteki makam olsa ” ya Rabbi beni çıkar” olmazdı yani.
Yahya ŞENOL: Şöyle kabul edilebilir , “buradan çıkar”
Abdulaziz BAYINDIR: Buradan çıkarma diye bir olay yok ki, insanlar çünkü
Minhâ halaknâkum ve fîhâ nuîdukum ve minhâ nuhricukum târeten uhrâ.
“Sizi bu topraktan yarattık, tekrar toprak yapacağız ve bir kere daha çıkaracağız”(Taha, 20/55 )
Dikkat ediyor musunuz hurafelere nasıl zemin hazırlanıyor şeylerde. Mesela mealde nasıl okusana bir orayı.
Yahya ŞENOL: Hangisi 80’mi?
Abdülaziz BAYINDIR: 79’u ve 80’i oku birlikte.
Yahya ŞENOL:
“Gecenin bir kısmında da sana has nafile olmak üzere onunla (Kur’an’la) gece namazı kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama gönderir.”. (isra 79/80)
Dipnotta da, Makam-ı Mahmud ahirette peygambere has özel bir Makamın adıdır.
Abdülaziz BAYINDIR: E buyurun. Eğer resulullah’a has özel bir makamsa “Makam en Mahmuda denmez Arap dili bakımından. Yani Arapça açısından o “makamen mahmuda” olamazdı, “El-Makame’l-Mahmude” olurdu. İşte bundan sonra da onun etrafında bir sürü…Orayı şefaat makamı yapacaksanız, bir şeyler yapacaksınız. Tamam, ora şefaat makamı cennette, tamam güzel. Peki, cennete giden resulullah (sav) gelecek bu mahşerde sıkıntı çekenleri kurtaracak. Bir daha çıkacak mı cennetten yani? Yoksa oradan uzaktan kumandayla mı? Sonra da “beni güzellikle çıkar, güzellikle sok” yani gerçekten Kur’an-ı Kerim’e bütüncül bakmamanın vermiş olduğu çok büyük sıkıntılar var. Kaldı ki o bütüncül bakmak da Allah’ın emridir. Peki, şimdi ben biraz fazla uzattım kısaca özet yapayım size.
Demekti teheccüd namazı yani uyuduktan sonra kılınacak namaz, bu namaz resulullah (s.a.v.) ‘e farzdır. Resulullah bu namazı her zaman kılıyordu, evinde, şimdi arkadaşlarımız onu anlatacaklar, işte Ayşe validemizden gelen rivayete göre on bir rekât kılıyordu. Ama daha kısa da olabilir, daha uzun da olabilir. Senenin bir haftasını, ramazan-ı şerifin son on gününü mescitte geçirdiği için resulullah o teheccüd namazını son on günde, yani yatsıyı kılar, yatar uyur kalkar, abdestini alır ve mescitte kılardı. Mescitte de bir hasırdan bir yer çevirmişti onun içerisinde yatıp kalkıyordu. Hatta bazen bir türk çadırı şeklinde de rivayet ediliyor, o çadırın içerisinde kalıyor. İşte bir gün orada namaz kılarken onunla beraber itikâfa girenler resulullahın gölgesini görüyorlar, “aaa namaz kılıyor, biz de kılalım” diyorlar arkasından, bir kere iki kere üç kere değişik rivayetler var o namazı kılıyorlar. Yani yatsıyı kılmışlar, yatmış uyumuşlar, gece kalkmışlar o saatte. O oldu bugün teravih namazı. Ondan sonra da sünnet-i müekkede oldu. Sünneti müekkedeye verilen anlam da nedir, “resulullahın çoğu zaman yapıp arada sırada terk ettiği bir şeydir”. Külliyen iftira resulullah (s.a.v.)’e. Böyle bir şey olsaydı herhalde Ebubekir (r.a) da kılardı değimli, Ömer (r.a.)da kılardı. Dolayısıyla yani bu bütüncül bakmamanın dini hayatımıza getirmiş olduğu sıkıntılar ortada. Şimdi arkadaşlarımızı teker teker.
Yahya ŞENOL: Ona şey yapmadan bu esas gece namazına delil getirilen Müzzemmil suresi var. Hani ona da bir kısaca bir baksak. Hani gece namazı ilk başta sadece Hz. Peygambere değil bütün müminlere farzdı Müzzemmil suresinin ilk ayetleriyle, son inen ayetle bu kaldırıldı diyenler var. Kısaca belki.73. sure
Abdülaziz BAYINDIR: Ben ona özellikle girmek istemedim çünkü o da çok büyük bir yanlış. Yani Müzzemmil Suresinin ayetleri maalesef çok kısa söyleyeyim de Ben gerisini size bırakayım. Müzzemmil Suresinin ayetleri bu işe delil getiriliyor ki… Şimdi Müzzemmil suresinin ayetlerini okuyalım, ben mesela buradaki bazı kelimeleri anlamak için o kadar uğraşmışımdır ki, çünkü Kur’an-ı Kerim’e bütüncül bakmayınca birçok kelimeye burada yanlış anlamlar veriliyor, anla anlayabilirsen. Çok uzun çalışmalardan sonra anlamak nasip oldu çok şükür. Tabi onu çözünce birçok şey çözüldü yani, o kutuplardaki namaz vakitlerini çözmede bu surenin de etkisi olmuştur.
Yâ eyyuhel muzzemmil
“ey örtüsüne bürünen!”(Müzzemmil, 73/1)
ki bu ilk inen surelerdendir.
Kumil leyle
“gece kalk”(Müzzemmil 73/2)
Gündüz Müslümanlar zaten çalışıyor ediyor zaten aşağıda var ayet onu da belirtiyor, bir de Mekkeliler Müslümanları rahatsız ediyorlar yani. Gece herkesin vakti var. Siz o günün Mekke’sini düşünün, sokak lambaları yok, öyle olduğu için güneş battığı zaman herkes evine çekiliyor uzun bir vakit var sabaha kadar.
Kumil leyle illâ kalîlâ
” Gece kalk, az bir kısmı dışında” (Müzzemmil 73/2)
Yahya ŞENOL: Bunu direkt “gece kalk” olarak çeviriyorlar.
Abdülaziz BAYINDIR: Bunun namazla ne alakası var Allah aşkına ya? Namaz kelimesi yok. Şimdi hep beraber göreceğiz bak, “namaza kalk” dedikleri zaman bu ayetin de anlamı kayboluyor. Kaldı ki bu sure İsra Suresinden önce inmiştir. Yani “fetehecced bihi nafileten lek “(17/79) İsra ile emredilmiş olan bir şeydir.
Nısfehu
“Gecenin yarısında kalk”(Müzzemmi 73/3)
Gecenin yarısı, bizim için yatsı namazı vakti var ya takvimlerde ilan edilen, o vakitle başlayan vakittir, Sabah namazı vaktine kadar sürer.
evinkus minhu kalîlen
“ya da ondan birazcık azalt” (Müzzemmi 73/3)
Yani gece yarısından biraz az olsun
Ey zid aleyhi
“Ona biraz ilavede bulun” (Müzzemmi73/4)
Ama her gece kalkacak. Peki:
ve rettilil kur’âne tertîlâ
“Kur’an’ı tertil ile oku” (Müzzemmil 73/4)
Ağır ağır, evet, yani şimdi tane tane oku. Şimdi tabi maalesef Kur’an okuma da anlamını yitiriyor. Makamlar şunlar bunlar, İnsan o makama zihnini takıyor, Kur’an-ı Kerim’in anlamından uzaklaşıyor. Bizim Süleymaniye’nin müezzinlerinden bir tanesi güzel Kur’an okur fakat birkaç gün baktım sabah namazını kıldırırken makamla, biraz o da fazlaca da şey yapmıyor ama hafifçe bir makam yapmaya başladı dedim ‘ ” ya bırak Allah’ını seversen Sen makam yapıyorsun, ben bir türlü manaya nüfuz edemiyorum, o makam beni alıp götürüyor. Lütfen bir daha makam yapma” dedim yapmamaya başladı. Şimdi Kur’an-ı Kerim’in kendisiyle alakan kayboluyor, bari musikisinden istifade edelim şeklinde bir noktaya gelinmiştir ve bu ayetlerde onlara delil getiriliyor maalesef.
“Tane tane oku Kur’an’ı”(73/4)
Enes ALİMOĞLU: Bendeki mealde “Kum iI-leyle ‘ye “KaIk namazı kıl” diye meal vermişler
Abdülaziz BAYINDIR: Peki ne alakası var ‘kalk namaz kıl’la “Kum il-Ieyle” nin? Şimdi alakası olmadığını biraz sonra göreceğiz, yani bizim yorumumuza lüzum yok. Hani Kur’an’ı Kur’an’la açıklama metodu var ya.
Yahya ŞENOL: Emir belli zaten kalk –.
Abdülaziz BAYINDIR: “Kalk Kur’an oku” diyor. O metot öyle bir metottur ki hiçbir kelimeyi sizin söylemenize lüzum yok, Kur’an her şeyi söylüyor zaten. Ama şimdi bir ön hazırlık olarak bunu söylüyorum arkadan onu kendiniz göreceksiniz. Birde Kur’an kelimesi “kitap” kelimesinden farklıdır. Şimdi “rattilil Kur’ane” dendiği zaman, o ilgili ayetleri birlikte olun diyor resulullah a (sav). Yani biz şimdi şuanda onu yapıyoruz. İşte teheccüdle ilgilendirilen ayetler, biz ilgi kurmuyoruz ama, insanlar ilgili olduğunu düşünün: “Teheccüdle ilgili ayetleri birlikte oku” Kur’an çünkü. Diyelim işte falanla ilgili ayetleri filanla ilgili … Konu neyse. Hangi konuysa hac olur zekât olur, ne olursa onları birlikte oku. Peki, birlikte okuduğu zaman ne olur; resulullah onlara hikmeti öğretmiş oluyor. Yani Kur’an’dan problem çözmeyi öğretiyor, Kur’an-ı Kerim’den problem nasıl çözülür. Onun için onun yetiştirdiği insanlar sürekli problem çözüyorlardı, ondan dolayı çok çabucak yayıldılar. Bugünkü Müslümanlar da sürekli problem çıkarıyorlar. Çünkü kitaplarından haberleri yok. Yani “kur’an” kavramından haberi olmayan bir İslam Âlemi var. Ben bunu son derece açıkça söylüyorum kur’an kavramından haberi olan birisine ben rastlamadım. Fatih bu konuda epeyce çalıştı, sen rastladın mı Fatih?
Fatih ORUM: Yok.
Abdülaziz BAYINDIR: Ya Kur’an… ” İçinde “Kur’an geçen ayetleri doğru dürüst tercüme eden, mana veren birisine ben şahsen rastlamadım yani. Hep topu taca atan şeyler. Ya bu ne biçim İslam âlemidir?
Fatih ORUM: Hocam burayla alakalı bir itiraz oluyor da isterseniz bir hatırlatayım. Şimdi, aynen bu şekilde anlatıyoruz biz konuyu başka yerlerde, şimdi bu Müzzemmil suresinin ilk inen ayetlerden birisi olduğunu düşünüyoruz tabi ki zaten öyle gözüküyor. Deniliyor ki ‘burada ki “kur’an” kelimesi bir kümeyi oluşturan grupsa, bunun ilk daha başlangıçta böyle bir emrin verilmesinin anlamı nedir o zaman? Var mı yani böyle bir birikim, yekun var mı da küme tamamlanma olayı olsun. ‘
Abdülaziz BAYINDIR: Şimdi bu bir kere mesela hep yemekten örnek veriyoruz çünkü en azından hepimiz az çok biliyoruz. Ben yemek pişirmesini bilmesem de nasıl yapıldığını az çok biliyorum. Önce bir malzemeyi tanımak lazım değil mi, yani şu etin iyisi, şu sebzenin iyisi, şu yaprağın iyisi kötüsü, şu şöyle böyle, e ne yapacağız, şu yemeği yapacağız. Yapmak için ama tuz lazım, su lazım… tamam. Eksikleri de orada bileceksiniz. Şimdi Kur’an, ayetler kümesi. Bir ayet görüyorsanız ne diyor acaba Cenab-ı Hak bununla? Mesela Allah-u Teala diyor ki: “Haccı ve umreyi tamamlayın” Şeyde emrediyor, Hudeybiye’de Tamamlayın ama eksik ne! O zaman da o eksiği beklemeniz gerektiği ortaya çıkıyor. Diyor ki:
Ve kur’ânen faraknâhu li takreehu alen nâsi alâ muksin ve nezzelnâhu tenzîlâ
“Bunu kur’an kur’an ayırdık ki, insanlar beklenti içerisine girdikleri zaman Onlara okuyasın.” ( isra, 17/106)
Yani şimdi bütün malzemeler var tuzu bekliyoruz, tuz gelir gelmez artık yemek yapabilirsin değil mi? Şimdi, Müslümanlar orada beklenti içine giriyor “Haccı ve umreyi tamamlayın” (2/196) Tabi bu iki tane ayetten oluşan bir beklenti ben daha çoğunu söylemedim çünkü fazla vakit almasın diye.
“Ne acaba, bir eksiklik var ama ne?” Zihinler yıllara bu eksikliği şey yapıyor, resulullah (sav) işte o toplantılarda ‘haccı umreyi tamamlayın “dedi Cenab-ı Hak, mutlaka bu eksiğin ne olduğunu bize bildirecektir diyor, zihinleri Onu bekliyor. Müslümanlar Mekke’de hac yaparken umre yaparken sadece Kabe’yi tavaf ediyorlar, Safa Merve arasında Sa’y etmiyorlar Çünkü İki tepede birer put var, Sa’y’ın putlar için yapıldığını düşünüyorlar. Ama daha sonra ayet iniyor diyor ki:
İnnes safâ vel mervete min şeâirillâh(şeâirillâhi), fe men haccel beyte evı’temera fe lâ cunâha aleyhi en yettavvefe bi himâ
“Safa ile Merve Allah’a kulluğun simgelerindendır. Kim hac ve umre yaparsa bu ikisi arasında sa’y etmesinde günah yoktur” (Bakara 2/158)
Biz bunu günah sayıyorduk ya günah değilmiş, hah! Eksiğimiz ortaya çıktı. O zaman resulullah’a gerek kalmadan Ayşe validemiz diyor ki: “Bir kadının ve erkeğin Safa ile Merve arasında sa’y etmemesi halinde Allah haccın da umresini de tam saymaz.”
Beklenti içerisine giriyorsunuz, eksiği bekliyorsunuz, tak diye oturuyor. Dolayısıyla bu ayetlerden kümeleri tamamlanmış olanları da okuyorlar, bak bu tamamlanmış, a buna da Cenabı Hak mutlaka bir açıklama getirecektir bekleyelim. O beklenti içerisine girdiği zaman “ala muksin” “muks” kelimesi demek “durdu ve beklenti içerisine girdi,” Dolayısıyla zihinler sürekli uyanık bekliyorsunuz. Bugün de siz aynı yola girerseniz, biz mesela burada onu çok yapıyoruz. Şimdi bir ayet bakıyoruz, bir türlü anlayamıyoruz, ya bakalım bir gün bir yerden bunu açıklayan ayeti buluruz. Bir gün buluyorsunuz tak diye iki parçayı bir araya getiriyorsunuz hemen sonuç ortaya çıkıyor. İşte o Kuran’da öyle oluyor yani. Kümeler hazırsa Oradan birtakım sonuçlar ortaya çıkarıyorsunuz, hadi şöyle bir çorba yapıp yiyelim de, o malzeme geldikten sonra da diğer yemeği yaparsın diyorsunuz. Aynen onun gibi yani.
Şimdi diyor ki ondan dolayı Allah-u Teala diyor ki:
“O kur’an’la”
gene kümeleşmiş bir şey var yani
“vahyi tamamlanmadan”
yani ‘tuzu getirmeden yemek pişmez kardeşim lezzetsiz olur ‘ dernek gibi bir şey.
ve lâ ta’cel bil kur’âni min kabli en yukdâ ileyke vahyuhu
“vahyi tamamlanmadan Kur’an’la hükümde acele etme” (Taha 20/114)
Diyor. Evet, şimdi burayı okuyalım.
“Gece kalk, gecenin yarısında , ondan biraz az, biraz fazla ve Kur’an’ı yavaş yavaş (anlayarak) oku. “( (Müzemmil, 73/1-4)
Ne diyor Cenab-ı Hak, hiç aceleye lüzum yok. Hızlı bir şekilde okuduğun zaman kaybediyorsun. Çok yavaşça, özümseyerek okuyacaksın.
İnnâ se nulkî aleyke kavlen sekîlâ
“Çünkü sana çok ağır bir görev yükleyeceğiz” (Müzzemmil, 73/5)
Onun için o göreve hazırlanman lazım. Önce bir eğitimden geçiyorsunuz. O ağır görev Medine’ de yüklenmiştir Mekke’de değil. Mekke’de şehrin yönetiminden sorumlu değilsin, zaten dışlanmışsın, çok rahatsın, yetiştir kendini.
İnne nâşietel leyli hiye eşeddu vat’en
“çünkü gece kalktığın zaman sana daha dokunaklı olur”(Müzzemmil, 73/6)
Baştan biraz dinlenirsin, bakarsın, ondan sonra
ve akvemu kîlâ
“oradaki söz daha sağlam bir şekilde zihnine yerleşir. (Müzzemmil, 73/6)
İnne leke fîn nehâri sebhan tavîlâ
“zaten gündüzün (oraya gideceksin buraya gideceksin) uzunca bir meşguliyetin var.” (Müzzemmil, 73/7)
Gece bu olmaz, diyor. Şimdi bakın az önce bir şey söyledik, şimdi okuyacağımız 20. ayet Medine’de indiği rivayet ediliyor ki Medine’de inmese bile öbür ayetlerden sonra indiği kesin Burada diyor ki. Ama Medine’de inmiş olur, yani ayetin içinden Medine’de indiğini hep beraber anlayacağız Bu gene ayetleri küme küme okuduğunuz zaman sebebi nüzula da ihtiyacınız kalmıyor, nüzul yerine de ihtiyacınız kalmıyor.
İnne rabbeke ya’lemu enneke tekûmu ednâ min suluseyil leyli
“Senin Rabbin biliyor ki sen gecenin üçte ikisi ne yakın bir sürede kalkıyorsun” (Müzzemmil 73/20)
Gece üç bölümdür, bir güneşin batmasından havanın kararmasına kadar gecenin birinci bölümü, ikincisi havanın kararmasından yani şimdiki yatsı namazından sabah namazına kadar o “nısfu’I-leyl” ‘gecenin ortası’ deniliyor. Bizim örfümüzde de de öyledir ‘gece ortası’ denir. Ondan sonra da sabah namazının başlangıcından güneşin doğmasına kadar gecenin üçüncü bölümü oluyor.
enneke tekûmu ednâ min suluseyil leyli ve nısfehu ve sulusehu
“Gecenin üçte ikisinde, yarısında ve üçte birinde kalkıyorsun,” (Müzzemmil 73/20)
Sadece resulullah mı?
ve tâifetun minellezîne meak,
” Seninle beraber olan bir grup da beraber kalkıyor”(Müzzemmil 73/20)
Çünkü resulullah’a ümmetine kitabı ve hikmeti öğretme görevi verilmiştir. O Kur’an’la o ayetler kümesini onlara öğreterek, problem çözmeyi yani hikmeti öğretiyordu resulullah onlara. Yoksa Kur’an’ı tebliğ eder, ezberler biter. Önemli değil. Ama onları toplayarak problem çözmeyi öğretiyordu.
vallâhu yukaddirul leyle ven Nehâr alime en len tuhsûhu fe tâbe aleykum,
” Geceyle gündüzün ölçüsünü koyan Cenab-ı Hak’tır. Allah bildiki bundan sonra bunu yapmaya gücünüz yetmeyecektir. Onun için Allah-u Teala sizin yüzünüze baktı” (Müzzemmil 73/20)
yani rece’a aleyküm manasında.
fakreû mâ teyessere minel kur’ân,
Bu defa az önce bize gecenin yarısından Şu şu vakitlerde kalk dedi ya şimdi
“kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun.” (Müzzemmil 73/20)
Ma teyessera, bu “müddete teyessüri kıraati’I -kur’an” manası da olabilir. Yani ” Ma’yı mastariyyeyi tevkıtiyye” yani “ne zaman kolayınıza gelirse o zaman okuyun”. Artık Mekke’deki gibi değil, çünkü artık şehrin yönetiminden sorumlusunuz, sorumluluklarınız çok arttı ‘ Orada sadece gündüz iş yapıyor gece serbest kalıyordun, burada gecesi gündüzü birbirine karıştı. O zaman şimdi ne Zaman yapabiliyorsanız yapın.
alime en seyekûnu minkum merdâ
“Allah-u teala biliyor ki içinizde hastalar olacak” (Müzzemmil 73/20)
Bak sadece resulullah’a mahsus değil dikkat ediyor musunuz? Ondan sonra:
ve âharûne yadribûne fîl’ardı yebtegûne min fadlillâhi ve âharûne yukâtilûne fî sebîlillâhi
“Bir grubunuz yolculuğa çıkacak ticaret kervanlarıyla gidecekler, bir başka grupta Allah yolunda savaşacak.” (Müzzemmil 73/20)
Mekke’de Allah yolunda savaş varmıydı?
Uzine lillezîne yukâtelûne bi ennehum zulim(zulimû),
Haksızlığa uğratılarak kendilerine savaş açılan kimselerin karşı koyup savaşmasına izin verilmiştir. (Hac, 22/39)
Nerede indi bu ayet? Medine’de indi. Öyleyse bu son ayet de sırf bu ifadeden dolayı Medine’de inmek zorundadır. Yani mukataleye izin verilmiş olacak ki “bir gurubunuz da savaşacak” denmiş olsun. Ondan dolayı diyor ki;
fakreû mâ teyessere minhu
“Ne zaman kolayımıza gelirse O zaman okuyun.” (Müzzemmil 73/20)
Yani vakit bulduğunuz zaman oturun Kur’an’ı yani o ilgili ayetleri birlikte okuyun, problem çözme yoluna yönelin. Şu anda bize verilen emir bu. Bizde bu emirle, artık o baştaki husus yok bizde, artık bitti o. Çünkü bizde sosyal hayatın içerisindeyiz her türlü sıkıntıların içerisindeyiz. Ne zaman vakit bulursanız o zaman. Biz şu anda bir Kur’an okuma eylemi yapıyoruz. Yani ilgili ayetleri birlikte okuyarak hikmete ulaşmaya çalışıyoruz hep beraber. Bakın ilk defa burada:
ve ekîmus salâte ve âtûz zekâte ve akridullâhe kardan hasenâ(hasenen), ve mâ tukaddimû li enfusikum min hayrin tecidûhu indallâhi huve hayren ve a’zame ecrâ(ecren), vestagfirûllâh(vestağfirûllâhe), innellâhe gafûrun rahîmAllah-u Teala biliyor ki içiniz de hastalar olacak ”
“Ve namazı tam kıl”(Müzzemmil 73/20)
Yani bu surede “namaz ki” ilk defa burada. E peki “kumi’I-leyle” ile “namaz kıl” aynı şey mi? Yani şimdi “Kumi’I-leyle ila kalila” ya o mana verildiği zaman…
Arkadaşlar bakın burada muhteşem bir husus ortaya çıktı. Resulullah Mekke hayatının başından Medine’den en az savaşa izin verildiği sıraya kadar, mesela diyelim Bedir Savaşının öncesine kadar, on beş yıl kadar demek ki her gece bu Müslümanlara Kur’an’dan hikmet çıkarma eğitimi vermişti. Bu insanları o kadar uzun süre yetiştirdi, bu insanlar dini kavradı, problem çözmenin yolunu öğrendiler, ondan sonra Medine’ye gittiler. Medine’ye gittikleri sırada kısa sürede şehre hâkimiyet kurdular. Bu hâkimiyet bir güç hâkimiyeti değil. Siz hicret ederek geleceksiniz, kendi bölgenizden kovulacaksınız, kaçacaksınız, geleceksiniz Medine hâkimiyet kuracaksınız. Bu imkânsız.
Fatih ORUM.: Hem de ehli kitap gibi birikimli bir topluluk var orada yani.
Abdülaziz BAYINDIR: Orada tabi birikimli Yahudiler var. Dört tane Yahudi kabilesi var, ehli kitap, birikimli, yıllarca orada tecrübesi var, oranın yerleşmiş, yıllarca orada kalmış olan bir topluluk var. Orada gene yerli kabileler var. Onlara nasıl hâkimiyet kuruyorsunuz. Bakın biz hep resulullah geldi, toplulukları şey yaptı bir Medine anayasası oluşturdu. Ya bu bilgiyle olur, o bilgi varsa yaparsınız. Çünkü niye, onlara öyle çözümler gösterdi ki onlar o çözüme geldiler. Sen şimdi mesela Suriye’den kaçıp gelenler var. Burada dese ki “ya bir milyon dolarım var acaba ne iş yapayım?” Millet onun başına toplanmaz mı, o parayı almak için? Resulullah da onun ucunu göstermiş oldu. ‘ Beyler, sizin probleminiz var gelin Şöyle şöyle çözelim.’ Orada artık senin dininin bir önemi yok. Problem. Onun için onları o kadar bir noktada birleştirdi otomatikman kendisi ne oldu, başkan oldu. Yoksa hiç kimse resulullahı orada başkan yapmış değildir. Ancak Hudeybiye’de resulullah bir uluslararası belgeyi imzaladığı için bir sözleşme yaptığı için o zaman “inna fetahna leke fethan mübin”(48/1) ayeti kerimesi inmiştir, artık ondan sonra uluslararası hâkimiyet imkânlarım elde etmiştir. Yani bu 15 yıllık bir bilgi birikiminin Medine’deki uygulamasıdır. Biz tabi böyle hep hayalciyiz uçma kaçma, biz yatalım Allah versin. Biraz zor kazanırsın dur. Ne olacak yat.’E ben Müslüman’ım Allah bana…” sen çalışmadıktan sonra senin Müslümanlığın kaç para eder?
Ve en leyse lil insâni illâ mâ seâ
“Kişiye kendi kazandığından başkası yoktur”(Necm, 53/39)
Ondan sonra devam ediyorum. Diyor ki:
ve ekîmus salâte ve âtûz zekâte
“Namaz kılın, zekâtı verin”(Müzzemmil, 73/20)
Bak bir tek burada geçiyor. Ondan sonra
ve akridullâhe kardan hasenâ
“Allah’a güzel bir borç verin”(MÜzzemmil, 73/20)
yani öyle bir iş yapın ki Cenabı Hak size borçlansın. yani Allah’ın size sevap vereceği işler yapın. Allah onu size göstermiş zaten.
ve mâ tukaddimû li enfusikum min hayrin tecidûhu indallâhi huve hayren ve a’zame ecrâ(ecren), vestagfirûllâh(vestağfirûllâhe), innellâhe gafûrun rahîmAllah-u Teala biliyor ki içiniz de hastalar olacak ”
“Kendiniz için yaptığınız hayrın karşılığını Allah’ta bulursunuz. Daha iyisini ve çok daha büyük bir karşılık olarak bulursunuz. Allah’tan bağışlanma dileyin, Allah Gafur ve Rahimdir.”(Müzzemmül, 73/20)
Şimdi o Müzzemmil suresinin ilk ayetlerin bir oku bakayım kim oradan şu söylediğim anlamları çıkarabilir? Bir oku şu ilk ayetlerin mealini, ne meal vermişler? Beşir ERYARSOY’unkinden mi okuyorsun?
Yahya ŞENOL:
“Ey Sarılıp bürünen peygamber! Birazı müstesna geceleyin kalk yarısı kadar yahut ondan biraz eksilt, yahut ama biraz ekle Kur’an’ı tane tane anlaşılır surette oku. Muhakkak biz sana ağır bir söz vahyedeceğiz.” (Müzzemmil 73/1- 5)
Abdülaziz BAYINDIR: Burada namaz yok güzel. Ama şimdi” oku” ifadesi orada kur’an kelimesinin anlamı bilinmediği için, ‘oku’ kalkarsın bizim şeyde kırk bir Yasin toplarsınız. Kırk bir bin tane de okusanız bir kelimeyi anlamak kadar sevap kazanamazsınız. Evet.
Yahya ŞENOL: Yirminci ayette şöyle mana vermiş:
“Şüphe yok ki Rabbin, senin ve seninle beraber olanlardan bir kesimin gecenin üçte İkisinden az, yarısı ve üçte biri kadar ayakla durduğunuzu bilir. Gece ve gündüzü yalnız Allah takdir eder, O sizin bunu sayamayacağınızı bildiği için Size doğru yöneldi. Artık Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun.”(Müzzemmil 73/20)
Abdülaziz BAYINDIR: Şimdi burada da birlikte anlaşılmadı, “ayakta durun” ne manası var?
Yahya ŞENOL: Dipnot düşmüş: “Geceleri bu kadar çok namaz kalmaya devam edemeyeceğimizi”
Abdülaziz BAYINDIR: E buyur şimdi bak gene namaza getirdi yani.
Bakın burada ‘kame’ başkadır ‘ekame’ başkadır. Namazda ikame fiili kullanılır, yani bütüncül düşünmediğiniz zaman böyle olur “kum” “kalkmak” demektir. Neden kalkıyorsun? Demek ki yatıyorsun, kalk. “ekame” “kaldır” demektir, kaldırmaktır, yani namazı ayağa kaldırmak, yani namazı tüm öğeleriyle birlikte yerine getirmek demektir. Şimdi hemen güzel yapmış dedik de ikincisinde bozdu.
Yahya ŞENOL: Dipnotta yapıyor bunu.
Abdülaziz BAYINDIR: “Yok yok namaz kıl” ifadesi orada değil mi?
Yahya ŞENOL: ha ha yok dipnotta. “Geceleri bu kadar çok namaz kılmaya devam edemeyeceğimizi” dipnotta açıklamış.
Abdülaziz BAYINDIR: ha! Dipnota koymuş. Gene şeye göre biraz daha iyi. Bir de diyanet mealine bir bak bakalım. Yani Diyanet Vakfı mealine.
Yahya ŞENOL:
“ey örtünüp bürünen resulüm! Birazı hariç geceleri kalk namaz kıl, gecenin yarısını kıl, yahut bunu biraz azalt ya da çoğalt ve kur’an’ı tane tane oku.” (Müzzemmil 73/1- 5)
Diye bu açık yazmış.
Abdülaziz BAYINDIR: ne anladınız, az önceki o manaların hangisi anlaşılır? Resulullahın hikmet öğretmesi, mesela
Yuallimuhul kitabe vel-hikmeh
Onlara kitabı ve hikmeti öğretir”(Al-i İmran, 3/164)
Diyor Allah. Nerede? Nasıl öğretti kardeşim? İşte bu suredeki ya da diğer surelerdeki meseleyi ortadan kaldırdığınız zaman, hikmetin öğrenilmesi diye bir şey kalmıyor, arkasından da hikmet diye bir şey kalmıyor. Zaten hikmetsiz kalan Müslümanlar da işte böyle oluyor, bugünkü durumda oluyor.
O zaman herkes şimdi, sen kısa dedin ama bak kısa yapamadık Yahya, yoksa bir şey anlaşılmıyor yani. Sıra sizde, top sizde. Önce hadisleri mi?
Yahya ŞENOL: Yani hadisleri bir okusun cemal hoca ona göre ekleyeceğimiz varsa mezheplerden ekleriz. Teheccüdle ilgili.
Cemal hoca: Bismillahirrahmanirrahim. (Arapça konuşuyor)
Abdülaziz BAYINDIR: artık Türkçe konuş ya, kaç senedir buradasın.
Cemal Hoca: (Arapça olarak konuşmasına devam ediyor. Bu konuşmaları yazmadan çevirileri yazıyorum)
Abdülaziz BAYINDIR: çok sayıda hadis varmış bu konuda. Önemli hadisleri söyleyeceğiz. Evet
(Başka bir hadis)
– Kendisine (resulullah (s.a.v.)’e) farzdan sonra en faziletli namaz hangisidir diye sorulmuş, o da “gecenin içinde kılınan namazdır” demiş.
“Rabbin kuluna en yakın olduğu vakit gecenin son bölümüdür.”
Seher vakti oluyor tabi o.
“Eğer o saatte kalkıp Allah’ı zikretme (yani Kur’an okuma imkânın varsa, yezkurullahe’nin anlamı odur yani. Çünkü zikir Kur’an’dır.)gece kalkıp Kur’an okuma imkânın varsa kalk oku.”
(Başka bir hadis)
Vallahi hepsini de yapıyordu, bazen gizli okur, bazen açıkça okurdu. Yani bazen kendi duyacak kadar okur, bazen de başkaları duyacak kadar okurdu. Hepsini de yapardı gece ibadetlerinde” diyor.
(Başka bir hadis)
(Başka bir hadis)
“gece kalkın, namaz kılın, çünkü sizden önceki salih kişilerin âdeti buydu”
Bizden önceki Salih kişiler kim? Yahudiler, Hıristiyanlar, ta Âdem a.s.’a kadar giden herkes.
Fatih ORUM: bir de hocam “Leysû sevâ’(sevâen), min ehlil kitâbi ummetun kâimetun yetlûne âyâtillâhi ânâel leyli ve hum yescudûn. Yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri ve ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munkeri ve yusâriûne fîl hayrât, ve ulâike mines sâlihîn” (Al-i İmran 113-114) diyor
Abdülaziz BAYINDIR: Epey zamandır Fatih bu işe yoğunlaştığı için nasıl da aklına geldi. Şeyde Al-i İmran’daydı değil mi?
“Leysû sevâ’(sevâen), min ehlil kitâbi ummetun kâimetun yetlûne âyâtillâhi ânâel leyli
“O ehli kitabın hepsi aynı değildir, gecenin anlarında Allah’ın ayetlerini okurlar” (Al-i İmran 113)
“ânâel leyl” kelimesi bizim için de geçiyor Taha Suresinde, “gecenin anlarında”,
ve hum yescudûn.
“Secde ederek” (Al-i İmran 113)
Ki secde kelimesi “namaz anlamında da kullanılır, yani başka yerlerde de vardır o. Yani “namaz kılarak Allah’ın kitabını okurlar” şeklinde de tercüme edilebilir.
Yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri ve ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munkeri ve yusâriûne fîl hayrât, ve ulâike mines sâlihîn”
“Allah’a ve ahiret gününe inanırlar, o Allah’ın kitabının iyi dediğini emrederler, o kitabın kötü dediğini de yasaklarlar, bütün hayırlı işlerde de en önde olmaya çalışırlar, işte salihlerden olanlar onlardır.” (Al-i İmran 114)
Resulullah’ ın (s.a.v.) söylediği de bu ayeti kerimenin hükmüdür, başka bir şey değil. Yani “onlar gece kalkar, önceki ümmetlerin salihleri, namaz kılarlar” diyor.
Cemal hoca: başka bir hadis okuyor.
Abdülaziz BAYINDIR: bir hadiste de resulullah diyor ki: “mü’minin şerefi gece kalkmasıdır”
(Başka bir hadis)
Yani bir kişi gece namaz kılan bir kişidir. Yani uyanamamış, kendi eksikliğinden değil de uykuya mağlup olmuş, çünkü bazen az uyursunuz, yorgun olursunuz, vücudunuz hasta olur falan kalkamamış olsa bile Cenab-ı Hak ona namaz kılmış olarak sevabını yazar. Çünkü kalkabilseydi yapacaktı.
(Başka bir hadis)
Bir başka hadiste de resulullah (s.a.v.) demiş ki:
“kim kalkar eşini de ailesini de kaldırır da birlikte iki rekat namaz kılarlarsa Allah onları Cenab-ı Hak’ı çok zikreden yani Allah’ın kitabını çok okuyan kadın ve erkek olarak yazar.”
Ayette geçiyor, yani “Allah-u teala’yı çokça anan erkekler ve çokça anan kadınlar, yani Allah’ın kitabını çokça anan kadınlar ve erkekler.”
Allah’ı anmak demek Allah Allah demek değildir yani. Onu herkes söyler. Allah’ı anmak demek Allah’ın emir ve yasaklarını okuyup Allah’ın bizden ne istediğini anmaktır, hatırlamaktır.
(Başka bir hadis)
Diyor ki resulullah (s.a.v.): böyle “uyuklama halindesiniz, o zaman namaz kılmayın” diyor. Uyuyun biraz kendinize gelin, sonra namaz kılın” d,yor. “Bu şeye benzer diyor, bir taraftan tevbe edip bir taraftan kendisine sövüp sayan bir adama benzer”. Yani ne dediğinin farkında değilsin, namaz kılıyorsun ama kıldığın namazın farkında değilsin.
Bizde biliyorsunuz yani yatsı namazıyla ilgili bu çalışmayı yapmadan önce, yatsı namazımız neydi, bu halde kılınan namazdı. Yani yorgunsun, uyku bastırmış, kalkıyorsun, yatsıyı kılıyorsun ama ne namaz namaz oluyor, ne hiçbir şey. Ama şimdi Allah’a çok şükür vaktini tam öğrendik de tam uyanıkken namaz kılıyoruz.
(Başka bir hadis)
Yani bunlar öyle enteresan şeyler ki, gerçekten demek ki Kur’an okuyunca hadisler anlaşılabiliyor, Kur’an okumazsan hadisi de anlamıyorsun. Diyor ki:
“bir adam gece kalkar da, uyku bastırmış, Kur’an okuyor ama bir yabancı gibi okuyor, (yani mesela sen Türksün, Fransızca metin okuyor gibi okuyorsun, ya da işte Rusça bir metin okur gibi okuyorsun. Niye öyle diyor; ne dediğini anlamıyor. Ne dediğini anlamıyorsa) yatsın uyusun kalksın anlasın da okusun.
Dolayısıyla şimdi, namaz inşallah bizim şeyde bir yazımız çıkacak Kitap ve Hikmet dergisinin dördüncü sayısında, orada göreceksiniz, ne dediğinizi anlamadan kıldığınız namaz, Allah kabul eder mi bilmiyorum ama biraz zor. Oradaki ayetleri gördüğünüz zaman kararı siz kendiniz verin.
İşte bu hadisi şerif de meseleyi çok güzel anlatıyor, gece kalktın, uyku bastırmış, Kur’an okuyorsun ama bir yabancı dilden bir şey okuyor gibi okuyorsun, ne dediğini anladığın yok. O zaman biraz uyu diyor, kendine gel, kalk, anlayarak oku. Evet.
(Başka bir hadis)
“bir kimse yatsı namazını imam namazı bitirinceye kadar imamla beraber kılarsa, o gece namaz kılmış sayılır.”
Bu ifade de biraz şey gibi oluyor yani, Êbu Davud ve Tirmizide. Bu imam kelimesi, cemaat kelimesi biraz şüphe doğuruyor yani. Yani teheccüd namazına kalkmamak için yatsıyı gittin imamla kıldın bitti. Resulullah da imamla kılıyordu, ashabın hepsi de imamla kılıyordu. Bu biraz şüpheli ifade yani.
(Başka bir hadis)
Birisi gelmiş resulullah (s.a.v.)’e demiş ki: “ya resulullah gece namazını nasıl kılacağız?” demiş ki: “iki iki kılarsın, baktın ki sabah namazı yaklaştı, bir rekât daha kılar onu vitir haline getirirsin.”
Vitir, tek demektir yani. Daha önce bir iki kıldın ya bir rekât daha kılar, üç olur, tek rekatlık namaza dönüşmüş olur. Vitir namazı onun için gecenin son namazıdır. Yani o teheccüd namazıdır vitir namazı.
(Başka bir hadis)
Şimdi, “gece kalktınız, ayakta kılarsanız, tam sevap alırsınız, oturarak kılan ayakta kılanın yarısı kadar sevap alır, yatarak kılan, o da oturarak kılanın yarısı kadar sevap alır”
Diyor. Herhalde burada Kur’an okumaktan bahsediyor. Yani şimdi, esas olan Kur’an okumak olduğu için ayakta olduğunuz zaman vücut tam kendini toparlamış olur, oturduğunuz zaman, biraz gevşeme olur, uzandığınız zaman iyice gevşeme olur, pek fazla anlayamazsınız. Öyle demiş olabilir.
(Başka bir hadis)
Aişe validemiz söylemiş; resulullah (s.a.v.) vücudunun durumuna göre, yani dinç olup olmamasına göre, bazen yedi rekât bazen dokuz rekat bazen on bir rekat kılardı. Gece. Sabah namazının iki rekatı buna dahil değil.
Tamam konuyla ilgili en önemli hadisler bunlar.peki, şimdi sıra kimde? Şimdi mezheplerde mi sıra, hadi bakalım. Hanefi mezhebi kimde? Sende mi hah iyi, hadi bakalım.
Fatih ORUM: Şimdi, açıkçası şöyle bir durumla karşılaştım ben, Bu mezhebin kitaplarını taradığımda, gerçi hocam da biraz önce değindi. Bu gece namazını sünneti müekkede denilen, resulullahın sürekli yaptığı namazlar içerisinde almıyorlar Hanefi kitapları. Ama teravih namazını sünneti müekkede içerisinde alıyorlar.
Abdülaziz BAYINDIR: resulullahın hiç kılmadığı namaz sünneti müekkede oluyor da…
Fatih ORUM: gece namazı mendup namazlar içerisinde tasnif ediliyor. Bununla ilgili de meşruiyeti bağlamında, yani gece kılınan namazın meşruiyeti bağlamında, Secde Suresinin 16 ve 17. ayetleri zikrediliyor. Onlar da şöyle:
Tetecâfâ cunûbuhum anil medâcıi yed’ûne rabbehum havfen ve tamaan
“gece yataklarından kalkarak Allah’ı anan, korku ve ümitle,”(Secde, 32/16)
Bu kişilerin gece namazı kılan kişiler olduğunu şey yapıyorlar. Ve bunlara verilecek olan ödülün de 17. ayette:
Fe lâ ta’lemu nefsun mâ uhfiye lehum min kurreti a’yun, cezâen bi mâ kânû ya’melûn
“Hiç kimse, yapmakta olduklarına karşılık olarak, onlar için saklanan göz aydınlıklarını bilemez” (Secde, 32/17)
Yani 16 ve 17. ayetler Secde suresinde, Hanefi mezhebinde gece namazının meşruiyeti bağlamında zikrediliyor. Ayrıca biraz önce hadislerde de geçti, gece namazının kaç rekat olduğuna dair Hanefi mezhebinde bir tartışma da var. En azın iki, en çoğunun sekiz olduğu, iki ile sekiz arasında kılınan namazdır gece namazı deniliyor. Ebu Hanife ‘sekiz rekâtın tamamını tek bir selamla kişi gece kılabilir’ diyor, İmameyn, Ebu Yusuf ve İmam Muhammed ise ‘hayır ancak ikişer ikişer kılınabilir’ diyorlar.
Vakti konusunda da gecenin kam, “keyful-leyl” ifadesi, ya da gecenin son üçte biri ifadesi kullanılıyor gece namazın kılınacağı vakitle alakalı olarak, Hanefi mezhebinde.
Abdülaziz BAYINDIR: işte burada üçte bir kavramı maalesef şeklini değiştiriyor. ‘Gecenin son üçte biri’ dedikleri sabah namazı öncesi oluyor ve sistem tamamen çöküyor burada.
Fatih ORUM: ayrıca bu gece namazının hükmü tartışılıyor mezhep içerisinde. Özellikle ibnu’l-hümam bu meseleyi oldukça
Abdülaziz BAYINDIR: peki bunu niye söyledin dersen “Ve bil eshârihum yestağfirûn” “seherlerde Allah’tan af dilerler.” (Zâriyât 51/18) diyor, hadislerde de geçti, seher vakti. Seher vakti kayboluyor maalesef.
Fatih ORUM: bu namazın resulullaha farz olup olmadığı tartışılıyor, ibnu’l-hümam bununla ilgili bayağı uzunca bir bahis açıyor ve en sonunda şöyle bir kategorize ediyor, mezhep içerisindeki görüşleri. Diyor ki; mezhebimizde özellikle fıkıh usulünde uzman olan kişilerin temayülü bu namazın resulullaha farz kılındığı yönündedir diyor ve bunların görüşünü desteklemek için de, “kumil-leyle illa kalila” biraz önce okuduğumuz Müzzemmil suresinin o ayeti ile resulullahla bunun farz kılındığını söylüyor. Tam aksine bunun nafile olduğunu söyleyenler de “veimelleyli fetehecced bihi nafilete’l-lek”(17/79) ifadesini, bu ayetin delilini alıyorlar. Yani tam birbirine zıt…
Abdülaziz BAYINDIR: Peki şimdi, bize nafile olduğuna delil alıyorlar değil mi? Peki oradaki “leke” nin anlamı ne? Yani “nafileten lek” “sana has olmak üzere”(17/79) nin hiçbir anlamı kalmıyor o zaman. Eğer siz o ayeti gece namazının nafile olduğuna delil alırsanız, sırf resulullaha nafile olması lazım değil mi? Hâlbuki orada emir veriliyor “fetehecced bihi” “o namazla uykudan kalk” yani “namaz sebebiyle uykundan kalk”, “nafileten lek” “sana ek bir görev olmak üzere” (17/79)
Fatih ORUM: Yalnız şimdi şöyle bir durum var hocam, nafile olduğunu söyleyenler “nafileten lek” ifadesini alırken bu ifadenin, daha sonra, Müzzemmil suresinin 20. ayetiyle neshedildiğini, dolayısıyla, nafile hükmüne dönüştüğünü söylüyorlar.
Abdülaziz BAYINDIR: Yani hakikaten çok ilginç bir şey. Müzzemmil suresinin o ayetiyle bunun ne alakası var yani gerçekten insan hayret ediyor. Devam et.
Fatih ORUM: genel itibariyle bunlar yani, mezhep içerisinde söylenebilecek şeyler. Daha başka bir ayrıntı da yok zaten.
Abdülaziz BAYINDIR: ya bu ne kadar vurdumduymazlıktır ibadetler konusunda, inanılır gibi değil yani. Evet, Şafii mi?
Yahya ŞENOL: Şafii mezhebinde de gece namazı vakte bağlı olmayan nafileler bölümünde işleniyor. Yani bir nafile namazlar var bunlar farz namazların öncelerinde ve sonralarında kılınan veya işte kuşluk namazı gibi işrak namazı gibi bir vakti olanlar, bir de hiçbir vakti olmayan nafileler var. Bu gece namazı onlardan biri sayılıyor ve deniyor ki ‘bu vakte bağlı olmayan nafileler içinde en faziletli namaz gece kılınan namazdır’. Niye? Az önce Hanefi mezhebinin delil getirdiği Secde suresinin 16 ve 17. ayetlerini buna delil gösteriyorlar. İşte orada Cenab-ı Hak
Tetecâfâ cunûbuhum anil medâcıi yed’ûne rabbehum havfen ve tamaan
“gece yataklarından kalkıp, korku ve tamah ederek Allah’a dua edenler,”(secde 32/16)
işte onlara Allah öyle bir nimet hazırlamış ki, ne göz görmüş, ne kulak duymuş,(32/17)
Yani öyle çok faziletli, bizzat Allah tarafından belirtildiği için. Ve buna birtakım hadisler de delil getiriyorlar. Çoğu okundu zaten, ben bir tanesini hatırlatayım burada, peygamberimizden gelen şu rivayet var:
“ramazan orucundan sonra en faziletli oruç muharrem orucudur, farz namazlardan sonra kılınacak en faziletli namaz da gece namazıdır.” (Müslim, Sıyam, 38 (202-203)
Diye bu hadisi delil alıyorlar. Bir de eşlerin birbirlerini gece namazı için uyandırmasına dair şöyle bir hadisi var peygamberimizin, buyurmuş ki:
“Allah şu erkeğe ikramda bulunsun ki, gece kendisi kalkmış, eşini de uyandırıyor namaza, kalkmayınca şöyle hafifçe yüzüne su serpiyor kalksın diye. Allah şöyle bir kadına da ikramda bulunsun ki kendisi kalkmış, kocasını da kaldırıyor, ama adam kalkmamak için direniyor, o da kocasının suratına su sıçratıyor kalksın diye.” (Ebû Davûd, Salâtü’tTatavvu’, 18).
Diye dua etmiş peygamberimiz. Zamanı ile ilgili, hani ne zaman kılınsa daha iyi olur? Şafii mezhebinde bu konuda iki görüş var. Diyorlar ki, ‘eğer geceyi ikiye bölebiliyorsa bu kişi son yarısı gece namazı için en uygun olan vakittir. Çünkü Allah Al-i İmran suresinde ve Zariyat Suresinin 18. ayetinde seher vaktinde yapılan istiğfara dikkat çekiyor.
vel mustagfirîne bil eshâr
“O kullar ki seher vakitlerinde Allah’tan bağışlanma dilerler” (Al-i İmran 3/17)
“Ve bil eshârihum yestağfirûn”
“onlar seher vakitlerinde kalkar, Allah’tan mağfiret dilerler.” (Zâriyât 51/18)
Diye. Deniyor ki işte bu seher vakitlerinde dilenecek mağfiret namazla olur ve bu da en faziletlisi olur.
Ama üçe bölme imkânı varsa, bunu artık kendisi nasıl yapacak onu bilemiyorum, o zaman diyor, ortada olan vakit en uygun vakit olur. Niye? Çünkü insanların çoğu o vakitlerde uyur. Pek kolay kolay uyanamaz, uyanabilen çok güzel, faziletli bir iş yapmış olur. Diye ona öyle bir delil getiriyorlar.
Nasıl kılınacağına dair de tavsiyeleri, gece namazını ikişer rekat kılıp, her iki rekatta bir selam vermek şeklinde, iki iki kılmaları. Ama deniyor ki üç kılacak, dört, beş, altı veya üst sınırı açık, ne kadar kılmak isterse bunu tek bir selamla kılabilir. Yani diyelim ki on bir rekat kılmaya niyetlendi, her iki rekatta bir teşehhüd yapar ama hiçbirinde selam vermeden sonunda on birinci rekatta selam vererek de kılabilir.
Başka, Şafiilerde şöyle bir ayrıntı var bilmiyorum diğer mezheplerde olacak mı bu, sadece tek bir rekât olarak da kılabilir. Gece kalktı, tek bir rekât. Secdeleri yaptı oturdu, selam verip ayrılabilir. Buna neyi delil getiriyorlar, peygamber efendimizden gelen. Tercümesini yapacağım ama hadis ebu Davud’da Nesai’de, İbn-i Mace’de ve İbn-i Hibban’da geçiyor ve sahih senetli.
Abdülaziz BAYINDIR: yalnız hadisin öncesini söylemiyor. Hadisin başını saymadığın zaman olmaz. “iki kılarsın, dört kılarsın, sonra bir rekâtta onu vitir haline getirirsin.
Yahya ŞENOL: Onun sonunu delil almışlar; “kim tek kılmak isterse onu da yapsın”
Abdülaziz BAYINDIR: “la takrabussalate ve entüm şükera” . “ve artan şükera” ya gerek yok da “la takrabussalah” tamam. “Allah emretti/ namaza yaklaşma dedi ben kılar mıyım?” diyor adam namazı.
Yahya ŞENOL: Birde Hz. Ömer’ in uygulaması nakleden bir rivayet var. Oda şöyle; gelmiş Hz. Ömer, mescide girmiş, sadece bir rekâtlık namaz kılmış. Ve ona sormuşlar niye böyle yaptın, tek rekatlık namaz mı olur? O da: “Bu nafile namazdır, faiz değildir isteyen fazla kılar, isteyen az kılar, önemli değil”. Tek de olur anlamında.
Bunu da kendilerine delil almışlar ve tek rekat dahi olsa gece namazı kılınabileceğini söylemişler. Şafii’lerde de durum bu.
Abdurrahman YAZICI: Hanbelilerde ise durum: Bu teheccüd namazı tatavvu bir namaz. Genelde ikişerli rekâtlar halinde kılınan bir namaz. Yani ikişerli olarak kılınacağı mezhepte kabul ediliyor genelde. Öncelikle eğer daha fala kılınacaksa iki hafif rekat kılıp, daha sonra selam verip, daha sonra iki uzun kılınacağı daha müstahab kabul ediliyor. Bu konuda peygamber efendimizden rivayetlerde naklediliyor. Yani uzun okuduğu sonraki rekâtlarında. Fakat mezhepte genel olarak kabul edilen iki rekat şeklinde kılınacağı.
Abdülaziz BAYINDIR: Arkasından vitir yok mu?
Abdurrahman YAZICI: O vitir, ayrıca ele alıyorlar hocam vitri. Teheccüdü ayrı şekilde alıyorlar.
Abdülaziz BAYINDIR: Onlar çünkü Şafiiler vitri sadece ramazanın son on günü için alıyor değil mi? Sen vitre baktın mı?
Yahya ŞENOL: Vitri ayırdık biz.
Abdülaziz BAYINDIR: Ayırdınız mı? Haftaya mı bıraktık? Tamam, oldu o zaman, peki.
Abdurrahman YAZICI: Hatta diyorlar, bizden bazı arkadaşlarımız bu iki rekattan fazla kılınmayacağı görüşünde. Öyle bir şeyde var.
Yine en faziletli vakit olarak gecenin sonunda kılmak.
Abdülaziz BAYINDIR: seher vakti, o gecenin sonu dedikleri seher vakti oluyor.
Abdurrahman YAZICI: “Ceffulleylilahir” şeklinde bunu belirtiyorlar. O rivayeti de delil alıyorlar bu konuda. Yine Ahmed ibn-i Hanbel’den bir rivayet, kendisinin sözü daha doğrusu “farz namazlar dışında en faziletlisi gece namazıdır.” dediği, yine bu rivayeti de buna delil olduğunu. Genel olarak bunlar. Hocam tabi bazı duaları da alıyorlar peygamber efendimizin nasıl okuduğunu,hangi duaları okuduğu gibi.
Abdülaziz BAYINDIR: Tamam peki, teşekkür. Evet şimdi Mehmet Ruzi hocayı dinliyoruz Maliki mezhebinde:
Mehmet RUZİBAKİ: Maliki mezhebinde teheccüd için El-istiskar , ibni Abdulber’in eseri, “Fi fadilet-teheccüd” diye ayrı bir fasılda zikrediyor. Meşruiyetinin delili de: ”ve minel leyli fetehecced bihi nafiletel-lek ” (17/79) ayetini delil getirir. ve peygamber (sav) hakkında farzdır, diğer müminler için mendub, nafile müstahabdır.
Abdülaziz BAYINDIR: Ha iyi. İlk defa bu. Şafii de böyle bir şey var mı? Yok.
Yahya ŞENOL: Tatavvu olduğu söyleniyor. O ayete atıf yok.
Abdülaziz BAYINDIR: 0 Ayet e atıf yok. Olsun hiç olmazsa bir tanesi doğruyu söylüyor.
Mehmet RUZİBAKİ: Şu hadisi delil getirirler
“Üç şey vardır ki benim için farzdır , sizler için mandub (nafile): Birincisi teheccüd, ikincisi vitir, üçüncüsü de kuşluk namazı(d uha namazı)”
En uygun vakit” sülusül-leyli ahir” diyor. “Gecenin son üçte biri” diyor.
Abdülaziz BAYINDIR: Ha, son üçte biri
Mehmet RUZİBAKİ: Ama yatsıdan sonrada kılınabilir, vitirden önce. Hatta vitir den sonrada teheccüd kılınabilir.
Abdülaziz BAYINDIR: “Sülüsül-leyli ahir” diye mi geçiyor orada?
Mehmet RUZİBAKİ: ” sülüsülleyli ahir” diye geçiyor.
Abdülaziz BAYINDIR: Bu da yanlış bir ifade.
Mehmet RUZİBAKİ: Vitir namazından sonra da teheccüd namazı kılabilir, yatsı namaz dan sonra vitir namazı kılmışsınız, daha sonra kalkma imkanınız olursa
Yahya ŞENOL: Orada Şafiiler yakalamış. “Üç bölümse gece, ortasıdır bu, sonu değil” diyor.
Abdülaziz BAYINDIR: Evet o doğru, Şafiilerde o gece bölümleri doğru ifade ediliyor, evet.
Mehmet RUZİBAKİ: Vitir namazın ı kılmış ondan sonra teheccüd kılabilir. diyor, yani bu da caiz. Farz diyenlerde var, tartışıyorlar ama en uygunu nafile namazdır . Bu kadar.
Abdülaziz BAYINDIR: Evet, Enes hoca sen,
Enes ALİMOĞLU: Beşinci Mezhep, vakit dolduğu için
Abdülaziz BAYINDIR: Vakit dolduğu için mi, Sen zahiri mezhebini mi yaptın? Olsun dolsun söyle, kısaca özetle, Farkı söyle sadece.
Enes ALİMOĞLU: Zahiri mezhebinde namazları ikiye ayırıyor. Birincisi terk edilmesi isyan sayılan namazlar, bunlar farz namazlardır . ikincisi terk edilmesi isyan sayılmayan namazlar bunlar; teheccüd, revatib sünnetler ve başka nafile namazlar, iki bayram namazı. Bunlar hepsi isyan sayılmıyor terk edilmesi. Ama terk edilmesi mekruhtur. Bunlar nafiledir. Ondan sonra kılınma şekli, en fazlası on üç rekat, en aşağısı da bir rekat tek başına kılınabilir. O kadar.
Abdülaziz BAYINDIR: Peki oldu. Şimdi, Şia’da nasıl Sonia hanım?
Sonia CİHANGİR: Şialar çok farklı bu şeylerde. Öncelikle başka ehlisünnet mezheplerden farklı olarak şi alanda,”neshi vakti şer’i” diye bir şey var. Yani yatsı namazının son vakti. Onu da muhasebe ile ele alıyorlar.
Abdülaziz BAYINDIR: Yani Şia’da yatsı namazının son vakti sabah namazına kadar uzamıyor. Gerçi Maliki mezhebinde de öyle. Yani Kur’an-ı kerim’e uygun nısfu’ l-leyl ‘e kadar. Gerçi burada haklarını yemeyelim mezheplerin büyük imamlarının tamamı Kurları Kerim’e uygun söylemiştir de sonradan değiştirilmiş. Sonradan Şia’yla, Malikilerde ciddi bir değişiklik yapılmamış.
Sonia CİHANGİR: Teheccüd genelde Şiilerde on yedi rekât namazdan dışarı her namazı nafile diyorlar. Yani ‘sünnet namaz’ diye bir kavram yok genelde.
Abdülaziz BAYINDIR: On yedi rekât da iki rekât sabah, dört rekât öğle altı, dört rekât ikindi on, üç rekât akşam namazı on üç, dört rekat yatsı on yedi. Bu on yedi rekâtın dışında kılınan her namaz nafile olarak kabul ediliyor.
Sonia CİHANGİR: Sonra bu nafile namazlarının hiç hangisi de kaza edilmez, çünkü nafile olduğu için. Sadece bizim bu teheccüd namazları yani gece namazlarının kazası da var diye bir şey var.
Abdülaziz BAYINDIR: Gece namazı kılmazsa onu daha sonra kılar deniyor değil mi?
Sonia CİHANGİR: Evet. Sana Secde Suresinin 16-17’leri faziletler hakkında, tekrar etmeyeceğim. Sadece bunu deyim, keyfiyet namaz nasıl kılınacak ve vakti.Genelde akşam namazlarını üç vakte ayırarak yapıyorlar. Birincisi en faziletli namaz vakti, o gecenin seher vaktidir. “müstağfirin” oradan yola çıkıyorlar. diyorlar ki mesela, fecr sabah namazından önce bu namaz kılınsa daha iyi) en faziletli vakti hesaplanıyor, ikincisi “vakti kaza” yani gündüz günü de olabilir gece namazının kaza vakti.
Abdülaziz BAYINDIR: Kalkamadıysanız gündüz kılarsınız demiş oluyarlar.
Sonia CİHANGİR: Evet. O namaz sevabı biraz düşük birincisinden, namazın asıl vaktinden ama üçüncüsü var, o diyorlar “vakti ta’cil” .vakti ta’cil yatsı namazından sonra birisi tehlikede, mesela ben uyusam
Abdülaziz BAYINDIR: Gece kalkamam diyen adam yatsının arkasından kılabilir
Sonia CİHANGİR: Dediği şahıslar için ta’cil diyorlar. vakti ta’cil hemen yatsı namazından sonra kılabiliyorlar, ama keyfiyettir. Bu namazın keyfiyeti de biraz değişik. Çünkü genelde on bir rekât hesaplanıyor da ama bu üç bölüme ayırıyorlar bu namazı. Birincisi ikişer ikişer dört namaz kılıyorlar, yani sekiz oldu cem’an. Niyeti de şey diyorlar “gece nafilesini kılmak niyet ediyorum” diye okuyorlar. ikişer ikişer ve ikinci rekatında rükü’ya gitmeden önce kunut okuyorlar.
Abdülaziz BAYINDIR: Ellerini açıp dua ediyorlar dimi.
Sonia CİHANGİR: Dua ediyorlar. Dua da genelde çok bir zikir çok tekrar ediyorlar da o yüzden mesela tesbihinizi ayarlayın diyorlar. Mesela sen şey okumak istiyorsan gece namazı, on bir estağfurullah olsa Sen böyle şey yap ki kunutta rahatça bunu yapabileceksin diyor.
Sonra ikincisi ‘şef”;” niyet namazı” diyorlar. Buda iki rekâttır, sadece öteki namaza çok benziyor da farkı, niyetimizde ” ben namazının şef namazı yapacağım” diye niyet kılıyorsunuz ve iki rekât namaz kılıyorsunuz. Sonra vitir namazını kılıyorsunuz. O bir rekât. Yani bir rekât namaz var bu vitir namazı. Bunu yapıyorsunuz. Sonra genelde diyor ki: müstahab bu namazı cehr yani yüksek sesle okumak müstahabtır gece namazlarını. Sadece riyaya sebep olursa sesinizi kısın diyor, ya da birisini rahatsız ederseniz diyor.
Vacip olduğu zikir de, burada okunması gerekir sure, Fatiha suresi. Ona zam etmese de olur, tek edebilirsiniz. Sonra denir ki;bu on bir rekat namazı hemen bir yerde okumasanız da olur mesela sadece dört rekatını okuduysan sonra mesela yarındası günü gündüzün namazı öbür kalan kısmı okumak istersen, niyetinde fark ediyor.Mesela biz genelde namaz kaza kıldığımızda “falan namazın kazasını okumak istiyorum” diye niyet edilirse, böyle bir durumda diyor ki, yok “ben eda ediyorum” diye, çünkü sen dört rekatını önce verdin gece namazı hakkını eda etmişsin diye şey yapıyorlar.Genelde bu. Sonra diyor ki bu. Sonra diyor ki ‘ bunun kazasını yap’ diye insan hakkında da böyle bir hadis var, vesail’uş-şia kitabından geliyor, Men La Yahzuruhu’l-fakih kitabında da var. Peygamberimiz şöyle nakletmiş diyor ki: Allah-u Teala melaikelere böyle diyor ‘bak o birisi benim nafile namazımı kaza ediyor, vacip olmasa da bunu yapıyor, ben ona her günahlarını bağışladım’
Yani kazasının da böyle bir fazileti var diye bakıyorlar bu namaza.
Ve bir şey de var, mesela diyorlar ki sen gündüz namazlarının nafilesini kılmasan da, kalma ama talebesen yani (anlaşılmıyor 1.53.20-)
Abdülaziz BAYINDIR öğrenci belgesi olanlar kılacaklar yani mutlaka. Evet peki şimdi burada bir husus var ben onu bir hatırlatayım ondan sonra dersi bitirmiş olalım.
Esasen delil alınması gereken ayeti dikkat ettim delil alana rastlamadım. Okuyayım hatırlayanınız varsa söylesinler. Sadece Yahya galiba kısaca bir temas etti gibi hatırlıyorum yanlış olmadıysa.
Vezkurisme rabbike bukreten ve asîlâ. Ve minel leyli fescud lehu ve sebbihhu leylen tavîlâ (İnsan, 76/25-26)
ya bu değil mi delil alan yok. Aslında bu ayet öyle mühim bir ayet ki işte. birlikte ele almamanın verdiği sıkıntı. İnsan suresi 76. sana 20. ayet. Tabi nasıl mana verdiler bilmiyorum. İstersen bir bak bakalım nasıl anlam vermişler ayeti kerimeye.
Yahya ŞENOL:
“Gecenin bir kısmında O’na secde et, gecenin uzun bir bölümündede O’nu tesbih et”(İnsan, 76/25-26)
demiş.
Abdülaziz BAYINDIR: Allah Allah niye ikisini birbirinden ayırmış ki?
Yahya ŞENOL: 25-26
“Sabah akşam Rabbimin ismini yad et, gecenin bir kısmında O’na secde et, gecenin uzun bir bölümünde de o’nu tesbih et”
Not: Bazı tefsirlerde belirtiliyor 25. ayette sabah, öğlen, ve ikindi namazlarına, 26. ayetin ilk cümlesinde akşam ve yatsı namazlarına, ikinci cümlesinde ise peygamberimize farz olan teheccüd namazına işaret edilmiştir.
Abdülaziz BAYINDIR: Tamam o açıklamada doğru taraflar var. Başla yok değil mi?
Fatih ORUM: şey demiş:
“ve Rabbinin ismini hem erken hem ikindileyin an.”(76/25)
diğeri de: “geceleyin de O’na secde et ve O’nu uzun bir gece tesbih et.”(76/26)
Abdülaziz BAYINDIR: Şimdi burada niye çok önemli bir ayet dedim onu size söyleyeyim. Bir kere diyor ki:
Vezkurisme rabbike bukreten ve asîlâ. Ve minel leyli fescud lehu ve sebbihhu leylen tavîlâ
“Sabah akşam Rabbinin adını zikret ve gecenin bir bölümünde de O’nun için secdeye kapan, O’na ibadette bulun” (İnsan, 76/25-26)
Bu “sebbih” kelimesi nafile namazlar içinkullanılıyor Kur’an-ı Kerim’de.
Leylen tavila
Buradaki şey zarfı zamandır. Zarfı zamandan fiilin hasfi kıyasidir| bu Arapça bilenler için bun söylüyorum. Verdiğim anlamı anlatabilmek için. Yani “fi leylin tavilin” demektir. Gecenin bir bölümünde yani gecenin uzun bölümünde. Gecenin uzun bölümünü “nısıf” kelimesiyle, zaten “nısfehu=yarısı” yani öyle ki gecenin yarısı kadar olabilecek bir uzunlukta bir bölüm var.
“Gecenin uzun bölümünde O’na tesbihte bulunun”
“yani kalk nafile namaz kıl” demiş oluyor ayeti kerime. Bu “uzun bölümü” kelimesinin çok büyük önemi şuradan ortaya çıkıyor, 45 derece enlemden itibaren yazın gece kayboluyor. Yani bizim beklediğimiz anlamdaki gece kayboluyor| güneşli günler başlıyor. Peki, burada geceyi nasıl belirleyeceğiz? “vescud Iehu leylen tavila ” ayeti kerimesini uyguladığımız zaman 45 derece enlemden itibaren, mesela 21 Haziran’da 45 derece erkinde bu ayeti en son uygulayabildiğimiz bir nokta oluyor. Ondan sonrada Kur’an-ı Kerim’in koyduğu mizan gereği oradan ekvatora gelirken ki uygulanacak sistemin oradan kutuplara kadar uygulanması gerektiği ortaya çıkıyor. Yani bizim bu takvimde yaz hesaplarını ortaya koyarken en temel ayet ben olmuştu. Gecenin ortası diğer bölümlerden uzun olmak durumundadır. O uzunluğuna en son 45 derece enlemde gösteriyor, orayı birazcık aştığınız zaman 21 Haziran’da sistem değiştiği için bir şey vardır yani “bir şey sınırını aştığı zaman zıddına döner” yani tıpkı bir tapu yere vuruyorsunuz son noktaya geldikten sonra tekrar yukarıya kalkıyor. Oda şey gibi işle o 45 derece enlem topun yere vurduğu nokta oluyor, sonra tekrar aynı yani bir V’nin iki bacağı gibi birbirine denk bir şekilde vakitleri yükseltmeniz gerekiyor. Gerçi onun da ayetleri var. Yani bu ayet bizim o takvim sırrını çözmemizde son derece temel görev üstlenen ayetlerden birisi olmuştu. Yani bize asıl yolu gösteren ayetlerden birisi olmuştu. Ve bakıyorum mezhepler hiç ilgi duymamışlar.
Peki hepinize çok teşekkür ediyoruz sağ olun, var olun. Allah razı olsun hepinizden.