El hamdû lillâhi rabbil âlemin
Vel âkibutil lil muttakin ves salâtu ves selâmu ala Rasulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün boşanma konusunu işleyeceğiz. Şimdi burada, bir bilinen şekliyle boşanma var, yani Şer’i Boşanma dendiği zaman ve şeriata uygun boşanma dendiği zaman insanların bildiği boşanma şekli var. Bir de Kur’an’ı Kerim’de bütün şartları belirlenmiş olan boşanma var. Bunların aralarında birkaç kelime dışında benzer taraf yok yani! Kur’an’ı Kerim’de anlatılan ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in uyguladığı boşama ile bugün şeriat dendiği zaman akla gelen boşama şekli arasında çok ciddi muhalefet var, zıdlıklar var. Bir de şu anda yaşadığımız bir ülke var ve bu ülkede yürürlükte bulunan Medeni Kanun var. O Kanundaki boşamalar var. Türkiye’deki müslümanlar Medeni Kanuna göre evlendikleri için boşanmaların da Medeni Kanuna göre olması gerekiyor aksi takdirde hukuk karşısında, yani resmi kurumlar karşısında bu insanlar evli sayılıyorlar. Böyle olunca onlar da müslümanların problemleri arasında yer alıyor.
Bu konuda bir master çalışması yaptırmıştım. “Roma Hukuku’nda ve İslam Hukuku’nda Evlenme ve Boşanma” diye. Orada çıkan sonuçta; Mezheplerin sistemlerinin, Roma Hukuku’ndan çok ciddi manada etkilendiği görüldü. Yani Roma Hukuku’nun evlenme ve boşanma ile ilgili hükümlerinin bir çoğu bizim Fıkıh kitaplarına geçmiş, üzerine bir iki tane Ayet kırıntısı, Hadis kırıntısı bırakmışlar ve kendisine de İslam Hukuku demişler. İnsanlar Şeriat diye onu asırlarca uygulamış. Tabi bu birçoklarına çok ters gelebilir de ama gerçekler acıdır. Söylenmediği zaman daha da acı sonuçlara sebep olur. Söylendiği zaman baştan belki bir iki sıkıntıya sebep olur ama sonra insanlar doğruları öğrenirler.
Bana Türkiye’de bir kaç yıldır, işte Ecevit Hükümeti zamanında değiştirilen bir Medeni Kanun var. Bu Medeni Kanun’daki “Aile” ile ilgili hükümlerin Roma’ya tepki olarak ortaya çıkmış hükümler gibi olduğunu düşünüyorum şahsen. Ve maalesef o değişiklikler, Türkiye’deki aile yapısını ciddi manada sarsmıştır. Yani daha önce de iyi değildi, ama şimdi hiç iyi değil! Şuanda ki yürürlükte bulunan Medeni Kanunun Hükümleri, ne Türk Aile yapısına uygun, ne fıtrata uygun, ne Batı’ya uygun, ne Roma’ya uygun, hiç birşeye uygun değil! Yani nerden çıkmış, nasıl olmuş, anlamak zor gerçekten. Yani bir temele oturtmak son derece zor.
Peki Şeriat dediğimiz, Fıkıh kitaplarında yer alan boşanmayı bir temele oturkmak mümkün mü? O da zor ama hiç olmazsa onu bir Roma Hukuku’na benzetebiliyorsunuz, bunu hiç bir şeye benzetemiyorsunuz! Sanki bir tepki, bir kısım bir grup kadının Roma Hukuku’ndan veya başka bir şeylerden öç alması gibi gözüküyor bugün kü Türk Medeni Kanunu’n bu konu ile ilgili hükümleri. Tabi bunlar çok ciddi sıkıntılar ve bana göre son zamanlarda kadınların öldürülmelerinde ki artış da bu kanunun çok büyük etkisi olması lazım! Çünkü fıtrata çok ters hükümler içeriyor. Yani hiç kimseyi tatmin etmeyecek hükümler içeriyor. Belki bu kanunu hazırlarken bazı kimselerin bazı egolarını tatmin etmiş olabilir!
Şimdi öncelikle doğruyu anlatalım, sonra yanlışlara bakmak kolay olur. Kur’an’ı Kerim’de Talâk Suresi diye bir Sure var. Bu Kur’an’ı Kerim’in 65. Suresi, benim elimdeki meal de 559. sayfada yer alıyor. Burada hızlı bir şekilde okuyacağım. Fazla ayrıntıya girmeyeceğim. Bu konudaki ayrıntılı dersleri zaten sitemizde bulabilirsiniz, yazı olarak da var.
Yanlız öncelikle şunu söyleyelim; Evlenme ile ilgili hükümlerde kadının ve erkeğin sorumlulukları birbirinden farklıdır. Birbirinden farklı olunca Boşanma ile ilgili hükümlerde de farklılıklar ortaya çıkıyor. Mesela kısaca, erkek evlendiği zaman eşine mutlaka Mehir vermek zorundadır. Boşandığı zaman o mehirden hiçbir şey alamaz. Hem o mehirden alamaz, hem vermiş olduğu hediyelerden hiçbir şey alamaz. Allah’u Teala bunu çok kesin olarak haram kılmıştır.
Bakara Suresi 2:229. Ayet “Ettalâku merratâni fe imsâkum bi ma’rûfin ev tesrihum bi ıhsân ve lâ yehıllu lekum en te’huzû mimmâ âteytumûhunne şey’en illâ ey yehâfâ ellâ yukıymâ hudûdellah, fe in hıftum ellâ yukıymâ hudûdellâh fe la cunâha aleyhimâ fimeftedet tilke hudûdullâhi fe lâ ta’tedûhâ ve mey yeteadde hudûdellâhi ve ulâike humuz zâlimûn.
“Ve lâ yehıllu lekum en te’huzû mimmâ âteytumûhunne şey’en illâ ey yehâfâ ellâ yukıymâ hudûdellah – size helal olmaz kadınlara verdiğinizden herhangi bir şey almak” yani boşadığınız kadınlara verdiğinizden hiçbir şey almak. Hatta daha tabi genel hüküm olarak da ifade ediliyor. “Verdiğiniz kadınlardan hiçbir şey almak helal olmaz, ancak karşılıklı olarak karı-koca Allah’ın koyduğu sınırda durumayacaklarından korkarlarsa başka” Bu kadının boşanma ile ilgili talebi üzerine olan husus hususlar.
“fe in hıftum ellâ yukıymâ hudûdellâh – siz de bu ikisinin Allah’ın koyduğu sınırlarda duramayacağından korkarsanız”,
“fe la cunâha aleyhimâ fimeftedet – kadının aldıklarının kocasına iade ederek ya da tamamını veya bir kısmını duruma göre veya hakemlerin vereceği karara göre kocasına iade ederek kendisini ondan kurtarmasında ikisine de günah yoktur.” Kadına da günah yoktur kocasına da. Kocanın malı almasında günah yok kadının vermesinde ve ayrılmasında.
Şimdi yani evlenirken aldığı malı, boşanırken vermiş oluyor. Ama erkek evlenirken verdiği malı boşanırken alamıyor. Evlenirken verdiği ya da evlendikten sonra verdiklerini boşanırken alamıyor. Dolayısıyla burada şu net ortaya çıkıyor. Kadının malı kadına aittir, erkeğin malı erkeğe aittir. Yani hiçbiri diğerinin malları üzerinde tasarruf yetkisine sahip değildir. Erkek karısının mallarını nasıl kullandığını asla karışamaz, kendi verdiği mallara da karışamaz. Ona hediye edilmiş olanlara da karışamaz. Dolayısıyla onların üzerinde ki bütün yetkiler ona aittir. Kadının babası tarafından gelen mallar da ona aittir. Kazanç yoluyla değişik yollarla edindiği tüm mallar ona aittir. Erkeğin malları da erkeğe aittir. Bu konuda kimsenin kimseye karşı herhangi bir şeyi yok, bunlar sadece bir evlilik birliği oluşturmuşlardır.
Evlilik birliğinde kadının, olmazsa olmaz görevi kendi cinselliğini sadece kocası ile paylaşmasıdır, başka birisiyle değil. Peygamberimiz (s.a.v.) Veda Hutbesi’nde bunu çok açık bir şekilde söylüyor. Erkeğinde mutlaka olmazsa olmaz görevi eşinin nafakasını, oturma yani mesken ihtiyacını kendi imkanları ölçüsünde, kendinin sahip olduğu imkanların ölçüsünde karşılamasıdır. Bunu Cenab-ı Hakk Ayetlerde çok açık bir şekilde anlatıyor. Mesela Talâk Suresi 65:6. ve 7 Ayetinde çok net bir şekilde görüyoruz.
10.35. dk. Sn. Bayındır Ayetleri okumuyor ama ben yine de arapcalarını yazıyorum.
Talâk Suresi 65:6. ve 7. Ayetler “Eskinûhunne min haysu sekentum miv vucdikum ve lâ dudarruhûnne li tudayyikû aleyhinn, ve in kunne ulâti hamlin fe enfikû aleyhinne hattâ yeda’ne hamlehunn, fe in erda’ne lekum fe âtûhunne ucûrahûnn, ve’temirû beynekum bi ma’rûf, ve in teâsertum fe se turdiu lehû uhrâ. Li yunfık zû seatim min seatih, ve men kudira aleyhi rizkuhû felyunfık mimmâ âtâhullâh, lâ yukellifullâhu nefsen illâ mâ âtâhâ, seyec’alullâhu ba’de usriy yusrâ”
Şimdi yani evlenme ile boşanma arasında bir denge var. Evlenirken olanlarla, boşanırken olanları birleştirdiğin zaman kadın ve erkek arasında tam bir dengenin kurulduğunu görüyorsunuz.
Boşanma sırasında eğer erkek boşamayı isterse, burada herhangi bir kişinin kararı sözkonusu değil. Yani Mahkeme devreye girmiyor. Kadın boşanmak isterse, kadın için Mahkeme devreye giriyor ama boşanma kararını Mahkeme vermiyor, kadın veriyor. Yani Mahkemenin devreye girmiş olması kadının sömürülmesini engellemek için, onu da Ayet net bir şekilde söylüyor Nisâ Suresi’nin 20. Ayetinde Allah’u Teala diyor ki;
Nisâ Suresi 4:20 “Ve in eradtumustibdâle zevcim mekâne zevcin ve âteytum ıhdâhunne kıntâran fe lâ te’huzû mihnu şey’â, e te’huzûnehû buhtânev ve ismem mubinâ“
“Ve in eradtumustibdâle zevcim mekâne zevc – Bir eşi bırakıp, birbaşka eş ile evlenmek istiyorsanız“
“Ve âteytum ıhdâhunne kıntâra – o elinizdeki nikahınızdaki eşinize kantarlar dolusu altın da vermiş olsanız“
“Fe lâ te’huzû mihnu şey’en – ondan hiç birşey almayın”
“E te’huzûnehû buhtânev ve ismem mubinâ – O’na iftira ederek, açık bir günaha girerek mi alacak sınız?”
Bu ne demek? Erkeğin karısından mal alabilmesi, kadının gayrimeşru ilişki durumu olduğu zaman ancak mümkün olabiliyor. Burada da olayı Mahkemeye intikal ettirmeden aile içerisinde, yok kendi içlerinde “aile içerisinde demiyelim” yani ailenin diğer fertleri de duymayacak şekilde kadın “iftida” dediğimiz iftida talebinde bulunuyor ve ondan sonra kocasından aldığı mallari iade ederek ayrılıyor. Onun için Nisâ Suresinin 19. Ayeti bu konuda bize çok açık hüküm veriyor.
Diyor ki Allah’u Teala
Nisâ Suresi 4:19. Ayet “Yâ eyyuhellezine âmenû lâ yehıllu lekum en terisun nisâe kerhâ, ve lâ ta’dulûhunne li tezhebû bi ba’dı mâ âteytumûhunne illâ ey ye’tine bi fâhışetim mubeyyineh, ve âşirûhunne bil ma’rûfi, fe in kerihtumûhunne fe asâ en tekrahû şey’ev ve yec’alellâhu fihi hayran kesirâ”
“Yâ eyyuhellezine âmenû lâ yehıllu lekum en terisun nisâe kerhâ – yani istemiyerek kadınlara mirascı olmak size helal değildir” Burada birinci hüküm boşanma ile alakalı değil. Yani bazı erkekler sırf malı için bazı kadınlarla evlenirler ona değer verdikleri için değil. Allah’u Teala bunu yasaklıyor! Öyle şey yok yani doğru dürüst eğer koca olacaksanız evlenin! Hoşlanmıyorsunuz, bekleyeceksiniz ki onun mirasına konasınız, bu olmaz!
“ve lâ ta’dulûhunne li tezhebû bi ba’dı mâ âteytumûhunne – onlara verdiklerinizden bir kısmını onlardan almak için de baskı uygulamayın”
“illâ ey ye’tine bi fâhışetim mubeyyineh – açık bir fahişelik yaparak gelmişlerse başka” yani bakıyorsunuz ki açıkça fuhuş işlemiş, o zaman baskı yapabilirsiniz, ya malımı verirsin ya da seni mahkemeye götürürüm. Çünkü mahkemeye gittiği zaman, zaten ayrılacaklar. Ama kendisi olayı mahkemeye götürürse, orada ayrılma meydana gelir. Bundan çok net bir şekilde şunu anlayacaksınız; Mahkemeye gittiği zaman kadın zinadan bahsetmez, erkek de bahsetmez. Yani zinadan bahsetmez, sadece anlaşamıyoruz der o kadar.
Bizim Fıkıh kitabında, yani Kur’an ve Sünnetten kalan çok güzel bir hüküm var, çok şeyler ortadan kalkmış olsa da; Erkeğe “karını niye boşadın” diye sorulmaz. Kadın da ayrılmak istiyorsa neden ayrılıyorsun diye sorulmaz. Yani şu manada; eşinin eşini suçlayacak bir soru sorulmaz! Yoksa gelin aranızı düzeltelim, şey yapar mısınız falan değil! Yani tarafların birbirlerini suçlamasına müsade edilmez. Çünkü esas olan, bunların şu anda ayrılabilirler, bir müddet sonra tekrar beraber olabilmelerini sağlamaktır. Ama bugün mahkemelere gidiyorsunuz, karar verme yetkisi kadından da erkekten de alınmış Hakim’e verilmiş. Sanki o ailenin içinde yaşayan Hakim miş, sanki o sıkıntıyı Hakim çekiyormuş gibi. Yani anlaşılmaz bir hukuki uygulama. Fıtrat ile uzaktan yakından alakası olmayan bir uygulama.
Taraflar Hakim’i etkileyebilmek için, olmadık şeyler söylüyorlar. Ondan sonra da birbirlerinin yüzüne bakacak halleri kalmıyor. Ama işte bu Ayet’lerde de görüyorsunuz; Adam baskı yapıyor, açıkça fuhuş işlediğini görüyorsa karısının gidip de bir yere şikayet etmiyor. Diyor ki; Sen benim harcadığım malları ver, iftida dediğimiz yani kadının boşanma işlemi yapalım “mimmâ âteytumûhunne” diyor ya mehir demiyor orada, harcama kelimesi belki biraz aşırı oldu, verdiklerim. Harcama dediğimiz zaman yiyecek-içecek-giyecek masrafları da giriyor, tabi o yanlış!
Erkek, “Ben sana verdiklerimi ver, bu olay kapansın” der. Çünkü orada ne kadın, kadın zaten kendi suçunu ortaya koyacak değil, hiçkimse bunu yapmaz. Erkek te bunu ortaya koyacak olursa, bu defa işlemin şekli değişir. Erkek derse ki, “Ben eşimin cinsel ilişkide bulunduğunu gördüm başkasıyla” o zaman Nur Suresi’nin 6. ve devamındaki Ayetlerin hükümler ortaya konur.
Ayetler okunmadı ama ben yazıyorum yine de
Nûr Suresi 24: 6-10 Ayetler: “Vellezine yermûne ezvâcehum ve lem yekul lehum şunedâu illâ enfusuhum fe şehâtedu ehadihim erbeu şehâdâtim billâhi innehû le mines sâdikıyn. Vel hâmisetu enne la’netellâhi aleyhi in kâne minel kâzibin. Vel hâmisete enne ğadabellâhi aleyhâ in kâne mines sâdikıyn. Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhû ve ennellâhe tevvâbun hakim”
O erkek başlangıçta bir kere karısına iftirada bulunuyor olarak kabul edilir, şahitleri yok ise kendisi Dört kere şahitlik eder, Beşincisinde yemin eder, arkasından kadına da aynı şekilde kendisini koruma hakkı verilir. O da Dört kere şahitlik eder, işte “Kocam yalan söylüyordur” diye şahitlik sözüyle bunu ifade eder, Beşincisinde de “eğer kocam doğru söylüyorsa Allah’ın laneti üzerime olsun” der böylece cezadan kurtulmuş olur ama ayrılırlar.
Yani kadın ile erkek birbirlerinden ayrılacakları zaman, boşanacakları zaman öyle bir şekilde boşanırlar ki, İslamiyetin öngördüğü sistemde; Ailenin hiçbir ferdi meydana gelen pislik varsa onu duymaz, ne oğulları duyar, ne kızları duyar, ne anne ne baba duyar! Çünkü çevrenin bu insanları iyi görmeleri lazım. Çünkü şuna da dikkat edin, bir insana zina ettiği iddiasında bulunan kişinin, mesela yani “bir kadın zina ediyor” diyen kişinin Dört tane şahit ile ispatı gerekiyor, kendisiyle beraber Beş ediyor. Aksi takdirde kendi payı düşülüyor Yüz Değnek’ten. Yüzü Beşe bölüyorsun Yirmi, kendine düşen kısım düşüyor Seksen değnek yiyor yani Dört tane şahit getiremediği için. Kendi sayılmıyor şahit olarak, bu çok önemli bir şey.
Bu ne demektir? Bu demektir ki, insanların namus dokunulmazlığı yani özel hayatının dokunulmazlığı son derece ciddi bir şekilde korunmuştur. O zaman gidip de öyle şunun bunun yanında birbirlerini rezil etme imkanları ellerinden alınmış oluyor konan sert hükümlerle. E kadın da kocasının zina ettiğini görse, “Bu adam zina etti” dese ispatlaması gerekir. Bu ispat konusunda kadın erkek arasında fark var. O da çok normal anlaşılabilir bir farkdır. Kadın şeyden dolayı, yapılarındaki farklılıktan dolayı. Çünkü kadın bir başkasıyla ilişkide bulundu da sonra çocuğu olursa, ister istemez kocası o çocuğun babası sayılacak. Ama erkek bir başkasıyla ilişkide bulunur da çocuğu olursa, hiçbir zaman kadın o çocuğun annesi olmaz. Dolayısıyla bu ikisi arasındaki farkdan dolayı, yargı sisteminde yargılama sisteminde de bir fark ortaya konmuştur.
Burada şunu söyleyim yani özet olarak; Yani taraflar birbirlerinin kirli çamaşırlarını ortaya koymazlar. Sadece geçinemiyoruz, mesela Peygamberimiz (s.a.v.)’e geliyor bir kadın, kocasından ayrılmak istediğini söylüyor. Sabit Bin Kays’ın karısı Habibe diyor ki; “Ben bu adamla edemiyeceğim”. Peygamberimiz (s.a.v.) aralarındaki sürtüşmenin de epey bir zamandır devam ettiğini de biliyor. Ve şunu söylüyor yani bakın hiç suçlamadan “Bakın ben bunu hiçbir şekilde suçlamıyorum” diyor “bana karşı tavırları da gayet iyidir ama dün bir grup erkek içerisinde gördüm. Bundan daha çelimsizi, bundan daha çirkini yoktu. Buna karşı hiçbir saygım kalmadı” diyor. Ama tabi o bir anlık iş değil, epeyce bir geçmişi var hadisin diğer rivayetlerine baktığınız zaman, “Peki, tamam” diyor Peygamberimiz (s.a.v.), “şey yapar mısın, ondan aldığını verir misin?” “iki katını veririm”. Peygamberimiz “tamam iki katına gerek yok. Aldığını ver” Bir bahçe almış, o bahçeyi ver diyor. Veriyor, arkasından kocası geliyor herşeyi söyledi. Karı-koca, Koca’ya “kabul ediyor musun, etmiyor musun?” demiyor, “Tamam öyleyse babanın evine gidebilirsin. Al sen bunun yaptığı harcamayı, sen de babanın evine git.”
Aynı benzeri bir olay; Hz. Ömer (r.a.) zamanında meydana geliyor. Hz. Ömer (r.a.), kadını denemek için bir samanlıkta yatırıyor, “Hadi sen bu akşam burada yat da, sabahleyin seni dinlerim” diyor. Kocasından şikayet ediyor ya, “Sen bu akşam burada yat, sabahleyin dinlerim”. Sabahleyin Hz. Ömer (r.a.) soruyor; “gecen nasıl geçti?” “Valla uzun zamandır böyle mutlu bir gece geçirmemiştim” diyor. Şimdi orada anlıyor ki, demek ki kocasından gerçekten şikayeti varmış. Ondan sonra “tamam sen kocandan aldıklarını ver ve evine git” diyor.
Yani birbirlerini şikayet ettirmiyorlar ama “kocandan aldıklarını ver” manası şudur; “Sen ayrılabilirsin” demektir. Son karar yine kadına ait, yargıya ait değil. Yani boşanmaları ister kadın tarafından olsun, ister tarafından olsun yargı, sadece kadını herhangi bir şeye karşı korumak için devreye giriyor. Peki erkek açısından devreye giriyor mu? Giriyor.
Nisâ Suresi 4:35 “Ve in hıftum şikâka beynihimâ feb’asû hakemem min ehlihi ve hakemem min ehlihâ, iy yuridâ ıslâhay yuveffikıllâhu beynehumâ, innellâhe kâne alimen habirâ”
“Ve in hıftum şikâka beynihimâ – Kadınla erkeğin aralarına, ayrılmasından korkarsanız” yani baktınız ki araları ayrılacak, korkarsanız; Bu korku, kadının başvurmasıyla ortaya çıkar. Yani kadın ayrılmak istiyorsa, yetkili mahmekeye ya da Hakem de olabilir illa mahkeme şartı yok, başvurmasıyla ortaya çıkar. Çünkü,
Bakara Suresi 2:229. Ayet “Ettalâku merratâni fe imsâkum bi ma’rûfin ev tesrihumm bi ıhsân ve lâ yehıllu lekum en te’huzû mimmâ âteytumûhunne şey’en illâ ey yehâfâ ellâ yukıymâ hudûdellah , fe in hıftum ellâ yukıymâ hudûdellâh fe la cunâha aleyhimâ fimeftedet bih tilke hudûdullâhi fe lâ ta’tedûha ve mey yeteadde hudûdellâhi fe ulâike humuz zâlimûn”
” illâ ey yehâfâ ellâ yukıymâ hudûdellah“ dedikten sonra
“fe in hıftum – siz de korkarsanız”
“ellâ yukıymâ hudûdellâh – bu kadınla erkeğin, Allah’ın koyduğu sınırlarda duramayacağını, birbirine karşı saygısını kaybetmiş olacağından korkarsanız, ikisine de günah yoktur, kadının fidye verip ayrılmasında”, son karar kadına ait.
iftedet fiilinin faili çünkü kadın orada. İşte burada diyor ki, bu Ayet’te onu biraz daha açıklıyor. Korku nasıl ortaya çıkar? Az önce Peygamberimiz (s.a.v.)’den anlatılan olayda, bir Hakem gönderme yok ama Peygamberimiz bunları dinlemiş, ona dair rivayetler var. Yani olayın arka planını da bilmek gerekiyor. Diyor ki Ayet;
“Ve in hıftum şikâka beynihimâ – bunların aralarının ayrılacağından korkarsanız” Kadın gelmiş diyor ki, “Ben bu adamla olamıyacağım” diyor. Mesela Hz. Ömer (r.a.) ile rivayet tam gelmiyor. Bunun tam gelmemesi normal. Çünkü daha sonraları, kadının boşanma hakkı tamamen unutulmuş ve elinden alınmış. Yani onun için adına İslam Hukuku denen sistem diyorum yani İslam Hukuku’nda demiyorum. Çünkü bu Kur’an ve Sünnet’e aykırı olarak oluşan şeye İslam Hukuku denmez. Ama insanlar Şeriat denince onu anlıyorlar, başka bir şey kimsenin aklına gelmiyor.
Şimdi kadın başvuruyor, “Ben bu adamla geçinemiyeceğim.” O zaman Cenab-ı Hakk ne diyor?
“feb’asû hakemem min ehlihi ve hakemem min ehlihâ – Bir tane kadının ailesinden, bir tane de erkeğin ailesinden hakem gönderin” diyor. İki tarafı da dinlesinler.
Şimdi ben 1976’dan beri sürekli Aile ihtilaflarıyla yüzyüze geldiğim için, hep şunu görmüşümdür; Aile ihtilaflarının büyük bir bölümü çok basit şeylerden kaynaklanır. Hep iletişimsizlikten kaynaklanır. Dertlerini birbirine anlatamazlar, duygu son derece yoğundur. O zaman erkeğin ailesinden bir tane, kadının ailesinden bir tane gittiği zaman iki tarafı da dinler. Diyor ki Allah’u Teala;
“iy yuridâ ıslâhay – eğer bunlar bir ıslah arzusundaysalar, aralarını düzeltme arzusundaysalar”
“yuveffikıllâhu beynehumâ – Allah bunların aralarını düzeltme konusunda başarılı kılar” yani Hakemler başarılı sonuca varırlar diyor.
25.30dk salondan soru var ama duyulmuyor.
Hakemler mi muvaffak? Allah hakemleri muvaffak kılar ikisi de muvaffak olur yani. Tabi ki hakemler değil, fail olan kadın ile erkek. Yani arayı düzeltmek isteyen, kadın düzeltmek istiyor, erkek düzeltmek istiyor. Sulh değil burda, ıslah istenen. Sulh başka bir olay, ıslah başka bir şey. İkisinin araları bozulmuş. Kadın da istiyor arayı düzeltmek, erkek de arayı düzeltmek istiyor. İkisi de ıslahı istiyorlarsa, Allah (c.c.) bu ikisinin arasını muvaffak kılar yani barıştırır bunları. Birbirlerine karşı bir sevgi halk eder olur biter.
Hakem olması için, sözü geçen kişiler olması lazım tabi ve güvendiği kişiler olması lazım her iki tarafında, sözünü dinleyeceği kişi olması lazım. Herkes olmaz. Şimdi öyle olunca, artık baktılar ki hakikaten anlaşamıyorlar, tamam ayrılırlar. Daha sonra, bir müddet sonra birleşmek isterlerse, tekrar nikahlanmalarında hiçbir sakınca yok. Çünkü kadının ayrılmasının bir sayısı yok. Yani isterse on kere ayrılmış olabilirler kadın isteğiyle, ama erkeğin boşama isteğinin bir sınırı var, üç ile sınırlı.
Şimdi ayrıldıktan sonra, tamam o babasının evine, bu babasının evine. Birbirlerinden kesin olarak ayrılınca, bu işin psikolojik etkisi biraz daha farklı olur. Yani bir adama “yapamazsın” dediğin zaman, bir şeyin üzerine gider “yaparım” der. “Tamam yapabilirsin” dediğin zaman, “ya tamam o zaman bir dakika madem yetkim var, biraz daha bekleyim” der. Allah (c.c.) yarattığını gayet iyi biliyor elbette.
27.25dk. soru var salondan
Peki şimdi Cüneyt’in sorusu, önemli bir soru. “Fe in hıftum ellâ yukıymâ hudûdellâh – Kadın ile kocanın Allah’ın koyduğu sınırlarda duramıyacağından korkarsanız” (Bakara Suresi 2:229) Ayeti ile
“Ve in hıftum şikâka beynihimâ – Aralarının ayrılacağından korkarsanız” (Nisâ Suresi 4:35) Ayeti arasındaki bağlantı nedir? diyor.
Bunlar aynı şeyin, iki ayrı şekilde ifadesi. Çünkü, Allah (c.c.)’ın koyduğu sınırlarda duramayacaklar yani birbirlerine saygılarını kaybetmişlerse ne olur? Ayrılırlar, işte o da “şikâk”tır tamam mı? Ama bu “havf” kelimesi öyle kuru bir korku değil, bilgiye dayalı bir korku olacak. Bilgiye ya da bir zannı galibe dayalı bir korku olacak.
Tabi Hudud sözü en fazla talak’da geçer. Saymıştık, zannediyorum 8 taneydi. En çok Hudûdellâh kelimesi, boşanma ile ilgili olarak geçiyor.
Yani aralarını, Allah (c.c.)’ın koyduğu sınırlarda duramayacakları yani karşılıklı hak ve görevlerini yapamayacaklarından korkarsanız “havf”, az önce söylediğim gibi bir bilgiye ya da zanna dayalı bir korkudur. Zan dediğimiz de, bilgiye yakın bir şey, zannı galip manasına geliyor. Çünkü her zaman bu konularda kesin bilgi edinmek zordur, bir kanaat hasıl olması demektir yani. O zaman ne olur? Bakın şimdi şöyle bir şey; mesela kadının zina ettiğini siz de bilirsiniz ama açıklayamazsınız. Çünkü dört şahit getirmediğiniz zaman ne olur? Ceza çekersiniz. Onun için bilirsiniz, bildiğiniz için de kimseye anlatamayabilirsiniz. Tamam dersiniz “hadi ayrılın” denebilir. Bir şekilde Hakim’in de haberi olmuş olabilir bundan ya da hakemin. Birisi bilgiye dayalı olur, birisi zanna dayalı olur, yani illa da zina olması değil, onu bir örnek olarak verdim.
Şimdi “Allah’ın koyduğu sınırlarda duramamak ile aralarının ayrılması” aynı şeyin değişik ifadesi. Dolayısıyla burada, hakemlerle bunu tespit etmek gerekiyor. Tespit ettikten sonra hakikaten bunlar, hani ne diyor Allah’u Teala; “eğer arayı düzeltmeye niyetleri varsa, kadın ve erkeğin birlikte yaşamaya niyetleri varsa, Allah onları muvaffak eder” yoksa ayrılırlar. Hemen kısa sürede, öyle yıllarca aylarca uğraşılacak bir şey değil. Kısa sürede ayrılır. Ayrıldı gitti, o babasının evine, bu babasının evine tamam, ilişki de tamamen koptu. Peki tekrar evlenmek isterlerse? Olur, buyursun evlensinler.
30.55 Dk. soru var salondan
Yok ona daha sonra geleceğiz. şuanda bu kadının boşanmasından bahsediyoruz. Kadının boşanmasında herhangi bir sınır yok. Günümüzde bu hiç yok zaten. Yani günümüzde demiyelim de Mezheplerde bu tamamen kaldırılmış, onun yerine “hulğ” denen bir sistem konmuş. Hulğ dediğimiz, mesela bu iftedet ifadesinde yetki kadına veriliyor. Hulğ’da yetki erkeğe verilir, kadına değil. Yani kadın kocasından ayrılmak isterse, kocasına belli bir mal verir. İlla aldığıyla sınırlı değil bu bak, Ayet’te ayrılmada “aldığını geçemez, onun altına iner ama üstüne çıkamaz” (Bakara Suresi 2:229) ama hulğda öyle değil, şeyi yok. Bu hulğ kelimesi ne Kur’an’da geçiyor ne de Sünnette, o manada yani terimi de sonradan ortaya koymuşlar. O hale ceketi çıkarmak gibi birşey. Bu ceket benim sırtımdaysa ben çıkarmadan çıkmaz değil mi? Halbuki “erkek kadının elbisesi, kadın da erkeğin elbisesi” diyor Ayet değil mi? Peki sen çıkarabiliyorsan, ben de çıkarabilmeliyim değil mi yani bu öyle. Yok diyor, sadece erkek çıkarabilir, kadın çıkaramaz.
Ondan sonra kadın belki dünyanın en zengin kadını olsa, bütün malını kocasına verse, koca “evet” demese hulğ olmaz, koca evet diyecek. Dolayısıyla burada kadına verilen bir yetki yok. O yetki olmayınca, arkasından da kocanın evet’iyle olduğu için, hulğ boşama sayılır mı sayılmaz mı diye bir sürü tartışmalar var. Hanefilerde boşama sayılır, Şafiilerde sayılmaz, Hanbelilerde de sayılmaz falan. Dolayısıyla o farklı bir sistem. Ben Kur’an’ı Kerim’de olandan bahsediyorum.
Yani ayrılma, ailelerin asla incinmemesi, kadın ile erkeğin incinmemesi şeklinde oluyor. Zaten Allah’u Teala “ma’rufa göre güzel bir şekilde ayrılın” (Talâk Suresi 65:2) diye söylüyor, gerçi bunu erkeklere göre söylüyor ama. Şimdi bakın mal konusu sadece, verilen erkeğin karısına verdikleriyle sınırlı. Erkek ayrılıyorsa birşey alamıyor, kadın ayrılırsa onun tamamını veya bir kısmına duruma göre veriyor. O kadar!
Bu son Medeni Kanun’da, bir “Mal Rejimi” diye birşey çıkardılar biliyorsunuz.
NOT: 34.00 dk. Hududullah kelimesinin sayısı hk. konuşmalar var. daha önceki videoyu ben yazdığım için aşağıdaki paragrafi ben ekledim.
Şimdi, Kur’an’ı Kerim’de 14 (ondört) yerde Hudûdullah kelimesi geçer. Hudûdullah demek: Allah’ın koyduğu sınırlar demektir. Allah sınırlarını çizmiş, şunu yapın, şunu yapın, şunu yapın sınırı çizmiş. Bunun dışına çıkmayın! demiş. Bu sınırların, ondört tane Hudûdullah Kelimesinin 8 (sekiz) tanesi Talâk ile ilgilidir.
Bu neyi ifade ediyor? Allah (c.c.)’ın koyduğu sınırlar. İşin son derece mühim olduğunu ifade ediyor değil mi?Onun için işte Allah’ın hiç sevmediği mubah olan şey deniyor. Çünkü hep sınırlarını çiziyor şöyle yapın böyle yapın diye. Peki bu sınırlar çiziliyor da müslümünlar o sınırlarda kaldı mı? Maalesef yok.
Mesela bakın bugün, mal rejimi diye bir şey var o şeyde, yeni çıkan Medeni Kanun‘da. Diyor ki; “Eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulanması asıldır” diyor. Edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulanması. Peki edinilmiş mallar ne? “Edinilmiş Mal; Her eşin mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği mal varlığı değerleridir” diyor. Bir de, edinilmiş malları özellikle şunlardır:
Şimdi bütün bunlar ortakdır diyor. Peki şimdi, öyle bir hale getiriliyor ki; kadın ve erkek herhangi bir ekonomik faaliyet yapacak olsa, hemen eşinden imza alıyor. Eşine gidiyor, imza vermeyince hadi bakalım. Sırf bu Kanun’dan kaynaklanan aile içi ihtilaflar. Sonra da birbirini öldürmeye kadar varan şeyler. Bakın şimdi, öbürü ne kadar fıtri değil mi? Çünkü o Allah (c.c.)’ın koyduğu kural. Ne kadar fıtri! Ama burda şunu söylemek lazım, fıtratın zaten, din fıtrattır zaten Kur’an’ı Kerim öyle diyor. Fıtrat! Ne demek fıtrat? Fıtrat, Allah’ın insanların içerisine koyduğu yasalar demektir. Allah (c.c.)’ın kainata koyduğu yasalardır. Yani insanı tatmin eder, çevreyi tatmin eder, herkesi tatmin eder.
Şimdi, şunu da tekrar söyleyelim; maalesef tabi çok üzücü birşey. Bu bir beşeridir. Beşerilerin oluşturduğu kanundur. Yani bir grup insan kendine göre Kanun yapıyor, Parlemento’ya etki ediyor yani kanun teklifi hazırlıyor, Parlemento’ya teklif ediyor. Parlemento’da kabul etti mi oluyor kanun o kadar. Yani çok saçma sapan şeyler de olabilir.
Peki adına İslam Hukuku dediğimiz ne? Şu Mezheplerle olan ne? Onlar da Beşeri Hukuk. Millet zannediyor ki bunlar İlahi Hukuk! Hiç alakası yok. İlahi Hukuk olsa, Allah (c.c.) yarattığı kadınla erkeği birbirine tercih eder mi? Bakara Suresi 228. Ayet’in sonunda Allah’u Teala boşanma ile ilgili Ayettir bunlar. Diyor ki;
Bakara Suresi 2:228. Ayet; “Vel mutallekâtu yeterabbasne bi enfusihinne selâsete kurû, ve lâ yehıllu lehunne ey yektumne mâ halekallâhu fi erhâmihinne in kunne yu’minne billâhi ve yevmil âhır ve buûletuhunne ehakku bi raddihinne fi zâlike in erâdû ıslâhâ ve lehunne mislullezi aleyhinne bil ma’rûfi ve lir ricâli aleyhinne deraceh, vallâhu azizun hakim”
“ve lehunne mislullezi aleyhinne bil ma’ruf – kadınların lehlerine olan, ma’rufa göre yani bilinen belli kuralları konmuş şekle göre aleyhlerinde olanın tam dengidir”. Yani terazinin iki kefesi birbirine eşittir. Ondan sonra diyor ki;
“Ve lir ricâli aleyhinne deraceh – erkeklerin onlara karşı bir derece farkları vardır.” Derece miktar farklılığından değil, mesela aynı sınıfta vardır 30 tane 40 tane öğrenci, birisinin derecesi diğerlerinden farklı olabilir. Yani birisi biraz daha farklı bir durumda olabilir. Bu boşanmada fark ne?
Boşanma da fark şu, çünkü Ayet boşanmayla alakalı; Kadın olayını bir Hakem Kuruluna ya da Mahkemeye götürmek zorunda, erkek mahkemeye gitmek zorunda değil eşini boşamak için. Az sonra okuyacağız, orada da birçok tabi fıtri kurallar var, öyle o kadar da kolay değil. Mahkemeye götürmek zorunda değil, fark sadece bu! Peki kadının olayı Mahkemeye götürmesi lehine mi aleyhine mi? Lehine çünkü Nisâ Suresi’nin 19. ve 20. Ayetlerinde belirtildiği gibi,
NOT: Ayetler okunmadı ama ben yine de yazdım.
Nisâ Suresi 4:19. Ayet; “Yâ eyyuhellezine âmenû lâ yehıllu lekum en terisun nisâe kerhâ, ve lâ ta’dulûhunne li tezhebû bi ba’dı mâ âteytumûhunne illâ ey ye’tine bi fâhışetim mubeyyineh, ve âşirûhunne bil ma’rûf, fe in kerihtumûhunne fe asâ en tekrahû şey’ev ve yec’alelâhu fihi hayran kesiâ”
Nisâ Suresi 4:20. Ayet; “Ve in eradtumustibdâle zevcim mekâne zevciv ve âteytum ıhdâhunne kıntâran fe lâ te’huzû minhû şey’â, e te’huzûnehû buhtânev ve ismem mubinâ.”
Erkek karısını gözden çıkarmıştır. Ona verdiği malı geri alabilmek için bir çok lüzumsuz işler yapabilir, kadın da bunun farkına varmayabilir. Bunun da ortaya çıkarılması için araya o heyetin girmesi gerekiyor. Bu da tamamen kadını korumaya yönelik birşeydir.
Dolayısıyla tam bir denge kuruluyor. Ondan sonra onun malı ona, onun malı ona. Dolayısıyla mal konusunda kimse şey yapmıyor. Peki kadın? Kadının geçimini de kocası sağlayacak ve geçimi de kendi gücüne göre yapacak.
Talâk Suresi 65:6. Ayet; “Eskinûhunne min haysu sekentum miv vucdikum ve lâ tudârrûhunne li tudayyikû aleyhin, ve in kunne ulâti hamlin fe enfikâ aleyhinne hattâ yeda’ne hamlehun, fe in erdane lekum fe âtûhunne ucûrahûn, ve’temirû beynekum bi ma’rûf, ve in teâsertum fe se turdıu lehû uhrâ”
“Eskinûhunne min haysu sekentum miv vucdikum – kendi oturduğunuz, gücünüze göre oturabildiğiniz yerde onları oturtun” herkesin gücüne göre çünkü Allah (c.c.) hiç kimseye gücünün üstünde de yük yüklemez diyor.
Talâk Suresi 65:7. Ayet; “Li yunfık zû seatim min seatihi, ve men kudira aleyhi rizkuhû felyunfık mimmâ âtâhullâh, lâ yukellifullâhu nefsen illâ mâ âtâhâ, seyec’alullâhu ba’de usriy yusra”
“Li yunfık zû seatim min seatihi – eli geniş olan, genişliğinden infakta bulunsun eşine” yani imkanı olan,
“ve men kudira aleyhi rizkuhû felyunfık mimmâ âtâhullâh – kimin rızkı sınırlı ise dar ise, Allah ne kadar vermişse ona göre harcasın” diyor. Ama erkek harcıyor, kadın değil. Yani kadının çalışma hususu yasak değil ama öyle bir sistem oluşturuluyor ki gerek yok, gerek kalmıyor. Kadının dışarda çalışmasına gerek bırakılmıyor.
Dolayısıyla kendisine yüklenen sorumluluğu tam olarak yerine getirebiliyor yıpranmıyor. Yıpranmadan yerine getirebiliyor. Zaten devamında da diyor ki Allah’u Teala,
“lâ yukellifullâhu nefsen illâ mâ âtâhâ – Alllah hiçkimseyi kendi verdiğinden daha fazla bir sorumluluk altına sokmaz” diyor.
Şimdi erkeğin boşanmasıyla ilgili de, Talâk Suresi’nde açık hükümler var. 559. sayfa. Baştan hemen şunu söyleyim, mevcut Mezheplerden hiçbir tanesinin boşanma sistemi, bu Sure’ye göre değildir. Bunlar tamamen Roma Hukuku’nu şey yapıyor. Yani baştan da söyledim, bizim karşımıza işte evlenme-boşanmayla ilgili hükümler İslam gibi çıkıyor ama değil, Roma Hukuku’nun üzerine birkaç tane Ayet sosu dökülmüş olarak yapılmış değişik bir versiyonu.
Mesela Roma Hukuku’nda Evlilik, erkek ve kadının cinsel beraberliğine dayanan tabii bir hak olarak nitelendiriliyor. Ondan sonra diyor ki; “Kadının üzerindeki vesayeti evleninceye kadar babasının veya velilerinin vesaiyeti altındadır, evlendikten sonra da kocasına geçer vesayet” yani onun altında. Dolayısıyla kocası ölmedikçe, kocası onu boşamadıkça da mümkün değil kadın oradan ayrılamaz. Ayrılamaz! İşte adına İslam Hukuku denen sistem de böyledir. Bundan mesela bir tek Hanefiler istisnadır vesayet konusunda yani kadına velayet hakkı tanımışlardır. Ama öyle bir hak ki, o hak ondan baskı ile alınabiliyor. Yani birisi kadına alnına tabancayı dayıyor “bu adamla evlenmeyi kabul edeceksin” diyor. Mahkeme de de alnına tabanca dayadığı hatta bacaklarına da bir-iki tane kurşun sıkıldığında ispatlansa bile onun evet’i geçerli sayılıyor. O şartlar altında verdiği Evet ile o nikah geçerli oluyor. Dolayısıyla aslında çok ciddi de bir fark yok. Yani hür bir irade ile evliliği gerçekleştiremiyor. 3 Mezhepte kadın bakire ise, bunu daha önce okumuştuk, bakire ise babası istediği kişi ile evlendirebiliyor. İşte Hanefi Mezhebinde de az önce dediğimiz şekilde olabiliyor. Halbuki Allah’u Teala çok açıkça diyor ki,
Bakara Suresi 2:232. Ayet; “Ve izâ tallaktumun nisâe fe belağne ecelehunne fe lâ ta’dulûhunne ey yenkıhne ezvâcehunne izâ terâdav beynehum bil ma’rûf, zâlike yûazu bihi men kâne minkum yu’minu billâhi vel yevmil âhır, zâlikum ezkâ lekum ve ather, vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn”
“fe lâ ta’dulûhunne ey yenkıhne ezvâcehunne – eşleriyle nikahları konusunda onlara baskı kurmayın”
illâ yahefen
“izâ terâdav beynehum bil ma’rûf – evlenecekleri kişilerle ma’rufa göre, yani Kur’an’ı Kerim’in koyduğu kurallara göre anlaşmışlarsa engel çıkarmayın” diyor.
Anlaşmışlarsa karşılıklı rıza ifadesi var! Alnına tabanca dayandığı zaman rıza olur mu? Ya da kıza hiç sormadan babası evet diyorsa, rıza olur mu? Yani Ayetler, Hadisler son derece açık! Mesela Peygamberimiz (s.a.v.) de diyor; “Hangi kadın velisinin izni olmadan nikahlanırsa nikahı batıldır, batıldır, batıldır.” Sadece velinin yapacağı izin! Peki veli ile anlaşamazlarsa? Kadın diyor ki; “Ben şununla evleneceğim”; Veli diyor ki, “Hayır ben senin onunla evlenmeni kabul etmiyorum”. O zaman diyor ki;
fessultanu veluyyu men veluy 46.30dk.- yetkili makam, velisi olmayanın velisidir. Yani o veli, devreden çıkar evladı gider yetkili makama. Yetkili makam da objektif kurallara göre, evlenirsin evlenemezsin diye şey verir. Bugün de zaten o sistem uygulanıyor. Çünkü fıtrat gereğidir bu. Fıtrat gereği olan şeyler tüm dünyada uygulanır müslüman olsun olmasın. İşte bugün mesela biz evlendik diye bir kadın bir erkek yetkili makamlardan gerekli işlemleri yaptırmadan kendisini evli ilan ederse, devlet onu evli sayar mı? Saymıyor. İşte şeriat da diyor ki, bu denetimlerden geçtikten sonra ben sizi evli sayarım. Hanifi denetimi tamamen kaldırıyor. Yani Ayet ve Hadise rağmen. Şafii, Maliki, Hanbelilerde Ayet ve Hadislere rağmen veliyi denetçi olmaktan çıkarıp taraf yapıyorlar. Ve bunun adı da İslam Hukuku oluyor. Değil! Bu işte Roma Hukuku’nun değiştirilmiş şeklidir, başka bir şey değildir.
47.44.dk salonda soru veya konuşma var.
Tabi aynı şekilde, kocaya da tabancayı sıktığın zaman, ayağına da bir-iki tane kurşun da atabilirsin, ondan sonra “boşadım” dedin miydi, geçerlidir diyor Hanefi. Zaten boşanma sisteminin hiçbir şeyi uymuyor ki Kitaba ve Sünnete. Şimdi bütün Mezheplerde olduğundan dolayı.
Şimdi burda bu Ayet-i Kerime’de diyor ki Allah’u Teala;
Talâk Suresi 65:1. Ayet; “Ya eyyuhen nebiyyu iza tallaktumun nisâe fe tallikûhunne li iddetihinne ve ahsul ıddeh, vettekullâhe rabbekum, lâ tuhricûhunne mim buyûtihinne ve lâ yahrucne illâ ey ye’tine bi fâhışetim mubeyyineh, ve tilke hudûdullah, ve mey yeteadde hudûdellâhi fe kad zaleme mefseh, lâ tedri leallehâe yuhdisu ba’de zâlike emrâ”
” “Ya eyyuhen nebiyyu iza tallaktumun nisâe fe tallikûhunne li iddetihinne – Ey Peygamber! Kadınları boşadığınız zaman, iddetleri içerisinde boşayın”. İddeti içinde demek Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadisi bu işi çok kısa bir şekilde özetliyor. İlişkiye girmediği Abdullah Bin Ömer (r.a.) hadisidir. İlişkiye girmediği temizlik döneminde eşi, karısını boşayacaktır. Dedik ya fıtri engeller var. Şimdi Allah’u Teala erkeği kadına karşı arzulu bir şekilde yaratmıştır. Adetli iken erkek karısıyla ilişkiye giremiyor, adet temizlendiği zaman erkeğin karısına arzusunun doruk noktasına çıktığı bir andır. O zaman ilişkiye girmeden boşarsan geçerlidir diyor. Peki o sıra boşuyorsa, demek ki ciddi bir problem var bir. E ondan sonra iki, diyor ki “iddetlerini siz sayın” diyor.
“Ve Ahsul ıddeh – İddetlerini siz sayın” diyor. Mesela, adet gören bir kadınsa, adeti kadın görecek; bu “adet gördün mü temizlendin mi?” sorusunu erkek karısına soracak, o sayacak! Bu ne demektir? Öyle boşadım, irtibatı koparma demiş oluyor değil mi? Bir de kadının tam cinselliğiyle ilgili görev veriyor erkeğe. Niye? Çünkü o elektriklenme tekrar ortaya çıksın diye. Ondan sonra diyor ki,
“La tuhricuhunne mim buyutihinne – onları evlerinden çıkarmayın” evlerinden dediği kocasının evidir. Ev kocasının evi diyor ama kadının evi diyor Ayet. Aslında ev kocasının ama kadının evi diye ifade ediyor orada. Peki bu yaklaşık üç ay süre içerisinde ya da ortalama üç ay süre içerisinde diyelim, aynı çatı altında aynı evi paylaşıyorlar ve kaç-göç de yok! Bu süre içerisinde bunlar, araya yabancı kimse girmeyecek, fitneci girmeyecek fesatçı girmeyecek falan problemleri çok büyük değilse, bu süre içerisinde çözebilirler mi? Çözerler! Bir de şahit bulundurun diyor devamında, ondan sonraki ikinci Ayet’te.
Talâk Suresi 65:2. Ayet; “ Fe izâ belağne ecelehunne fe emsikûhunne bi ma’rûfin ev adlim minkumm ve ekıymuş şehâdete lillâh, zâlikum yûazu bihî men kâne yu’minu billâhi vel yevmil âhır, ve mey yettekıllâhe yec’al lehû mahracâ”
Şimdi şahitler huzurunda ancak boşama olabiliyor. Şahitler huzurunda ve bu şartlarla yapılan boşama. Şimdi şahitler, tabi ki dışarıya duyuracaklar müslümanlar duyduğu andan itibaren, tarafların müracaatını beklemeksizin onlara Hakem göndermek zorundalar. Çünkü Allah (c.c.) ne diyor? Tekrar Nisâ Suresi 35. Ayet boşanma için de geçerli. Şimdi,
Nisâ Suresi 4:35 “Ve in hıftum şikâka beynihimâ feb’asû hakemem min ehlihi ve hakemem min ehlihâ, iy yuridâ ıslâhay yuveffikıllâhu beynehumâ, innellâhe kâne alimen habirâ”
Şimdi iki tane şahidin huzurunda, adam karısını belli bir zamanda boşamış. Çünkü hepsinin tespite ihtiyaç var. Kadın Adetten temizlenmiş mi, temizlik döneminde eşiyle ilişkiye girmiş mi girmemiş mi? Ondan sonra bütün şartlar olduktan sonra boşanma ancak geçerli olacak.
Şimdi şahitlere haber verdi, kurallara uygun bir şekilde bu adam karısını boşadı. Boşadı ama aynı evdeler, ayrılma henüz gerçekleşmiş değil. O zaman müslümanlara verilen emir nedir?
“Ve in hıftum şikâka beynihim” artık bunlarla araları ayrılacak! Nedir? Müdahale etmezsek, durum böyle giderse, üç ay sonra ayrılacaklar bunlar. Artık ciddi bir sebep ortaya çıkmış değil mi? O zaman,
“feb’asû hakemem min ehlihi ve hakemem min ehlihâ” ikisinin de ailelerinden birer tane hakem gönderiyorsunuz oraya. Eğer bunlar arayı düzeltme arzusundaysalar, Allah (c.c.) aralarını düzeltiyor. Peki süre? Bu bekleme süresini bizde hep şöyle derler; “Efendim kadın hamile mi değil mi tespit için.” Ne alakası var! Kadın hamileliği kısa sürede belli olur, zor birşey değil ki! Hiç önemli değil, öyle birşey şart yok yani. Allah’u Teala bunun sebebini şöyle diyor; Mesela hiç hamile olma imkanı olmayan kadına da üç ay diyor ya da düzensiz adet gören, adetler arası uzun zaman geçenlere de üç ay diyor. Şimdi diyor ki en sonunda;
“lâ tedri leallehâe yuhdisu ba’de zâlike emrâ – bilemezsin belki bundan sonra Allah bir iş ortaya çıkaracaktır.” (Talâk Suresi 65:1) onun için ayrılmıyorlar. Yani araları düzelebilir.
Peki süre sonuna kadar, bu arada erkek karısına dönmek isterse ne yapacak? Karısını boşamış ya. Öyle ben istediğim zaman dönerim diye bir olay yok. Bizim Fıkıh kitaplarımızda şu var; İşte üç şey vardıysa ciddisi de ciddidir, şakası da ciddidir. Talâk recaa (53.30.dk), işte erkeğin karısına dönmesi ve Nikah.
Şimdi mesela, o kadar işi basite almışlar ki. Hanefi Mezhebinde şu var; Seyit Bin Abidin’de görülebilir. Şöyle orada iki kişinin bulunduğu bir yerde, bir adam bir kıza yada kadına işte evlenebileceği birisine “eşim” diye hitap etse, öbürü de “buyur bey” dese şakadan, nikah gerçekleşmiş oluyor. Bu ne Allahı seversin ya! Bu ne? Çünkü efendim şakası yokmuş bunun! Ya şakası da ciddi şudur; Sen gelirsin müracaat edersin yani şu anda şöyle düşünün; Evlenme Dairesine gittiniz, bütün evrakları tamamlarsınız müracaat ettiniz. Her bir işlem tamamlandı ve döndünüz “Biz şaka yapmıştık”! Şimdi kabul eder mi karşı taraf. Bunun manası budur. öbürü yani böyle bir hadis varsa eğer. Boşanmayla ilgili bütün işlemler gerçekleşmiş, ondan sonra “şaka yaptık!” E öyle olursa hiçbir hukuk olmaz ki! Şaka Hukuku olur. Şimdi, işte bir adam şakayla karısına “seni boşadım” dese “boş” sayıyorlar. Tam bir kuralsızlık söz konusu. Şimdi sürenin sonuna vardıkları zaman diyor Allah’u Teala,
“Ya güzellikle tutarsın, ya da güzellikle ayrılırsın”. Peki süre içerisinde dönmek isterse? oradan bu noktalara kadar geldik. Yani adam yanılarak “Ben sana döndüm” dese karısına, dönmüş sayılıyor. Peki Allah (c.c.) öyle mi diyor? Allah’u Teala diyor ki;
“Ve buûletuhunne ehakku bi raddihinne fi zâlike in erâdû ıslâhâ” (Bakara Suresi 2:228) Bak burda da ıslah kelimesi geçiyor. “in erâdû ıslâhâ” tamam mı?
Onun için şeyler, milletin kafasını bozuyorlar. İşte efendim, yok hakemler falan öyle şey olur mu? Diyor ki; “erkekler süre içerisinde, eğer arayı düzeltmeyi istiyorlarsa, karılarına dönme hakkına sahiptirler”. “Ya ben sevmiyorum ama madem o kadar basit, dönüyüm” olmaz! Kadına döneceksen, gerçekten adam gibi döneceksin. Hakikaten ona kocalık yapacaksan dön. Onun için Allah’u Teala şöyle buyuruyor;
Bakara Suresi 2:231. Ayet; “Ve izâ tallaktumun nisâe fe belağne ecelehunne fe emsikûhunne bi ma’rûfin ev serrihûnne bi ma’rûfiv ve lâ tumsikûhunne dırâran li ta’tedû, ve mey yef’al zâlike fe kad zaleme nefseh, ve lâ tettehızû âyâtillâhi huzuvev vezkurû ni’metellâhi aleykum ve mâ enzele aleykum minel kitâbi vel hıkmeti yeızukum bih, vettekullâhe va’lemû ennellâhe bi kulli yeş’ın alıym”
Eşlerinizi boşadığınız zaman,
“Ve izâ tallaktumun nisâe fe belağne ecelehunne – sürelerin sonuna vardığın zaman”
“fe emsikûhunne bi ma’rûfin ev serrihûnne bi ma’rûfiv – ya güzellikle tutun, ya güzellikle ayırın” Tutacaksan, “ya canım dursun” öyle lakaytlık yok! Adam gibi koca olacaksan tutarsın, öyle şey yok. Onun için bütün bunların şahitlerin tespiti gerekiyor. Ondan sonra ne diyor?
“ve lâ tumsikûhunne dırâran li ta’tedû – kadına zarar vermek için, düşmanlık yapmak için tutmayın” diyor. Tutmayın!
“ve mey yef’al zâlike fe kad zaleme nefseh – kim bunu yaparsa, zararı kendisine yapmış olur, kötülüğü kendisine yapar” ne demek kim bunu yaparsa? Çünkü bilemezsin adamın niyeti kötü olur, açıkta “yok canım, ben şöyle iyi kocalık yapacağım, böyle iyi kocalık yaparım” diye insanları ikna etmiş olabilir değil mi? Ama diyor ki, “zararı kendisine yapmış olur”. Ondan sonra detayını belirtmiş oluyor,
“ve lâ tettehızû âyâtillâhi huzuvev – Allah’ın ayetlerini öyle eğlenceye almayın, öyle hafife almayın”
“vezkurû ni’metellâhi aleykum – Allah’ın sizin üzerinizde olan nimetini düşünün, aklınıza getirin”
“ve mâ enzele aleykum minel kitâbi vel hıkmeti yeızukum bih – Allah’ın indirdiği kitap’ta ve hikmet’te size Allah öğüt veriyor”
“vettekullâhe va’lemû ennellâhe bi kulli yeş’ın aliym – Allah’tan korkun, Allah’tan çekinin. Bilin ki Allah herşeyi biliyor.” Siz o şahitleri insanları kandırmış olursunuz ama Allah (c.c.)’ı kandıramazsınız.
Dolayısıyla dönmek te öyle şakayla-makayla değil tespit ile. Dolayısıyla ne oldu? Şimdi,
Peki, kaç boşanma oldu bu? Bir! Bu süreç içerisinde bir’den fazla boşamak mümkün değil. Yani Kur’an’ı Kerim’e göre asla olmaz! Ondan sonra, Bakara Suresi 2:229. Ayet‘inde diyor ki Allah’u Teala,
59.30dk. Sn. Bayındır Bakara 228 dedi ama 229 da var.
Bakara Suresi 2:229. Ayet “Ettalâku merratâni fe imsâkum bi ma’rûfin ev tesrihumm bi ıhsân ve lâ yehıllu lekum en te’huzû mimmâ âteytumûhunne şey’en illâ ey yehâfâ ellâ yukıymâ hudûdellah , fe in hıftum ellâ yukıymâ hudûdellâh fe la cunâha aleyhimâ fimeftedet bih tilke hudûdullâhi fe lâ ta’tedûha ve mey yeteadde hudûdellâhi fe ulâike humuz zâlimûn”
“Ettalâku merratân – O talâk iki kere’dir“. O talâk iki keredir. Yani Talâk Suresi’nde anlatılan şekliyle boşama iki kere olur. Erkeğin karısını boşaması. İki kere olur.
“fe imsâkum bi ma’rûfin ev tesrihumm bi ıhsân – her ikisinin arkasından da ya güzellikle tutarsınız, ya güzellikle ayırırsınız.” Peki ikincisinden sonra güzellikle tuttuysa, bu adam ebediyyen artık karısını boşayamıyacak mı? O zaman bir tane daha hak veriyor.
Bakara Suresi 2:230. Ayet; “Fe in tallekahâ fe lâ tehıllu lehû mim ba’du hattâ tenkıha zevcen ğayrah, fe in tallekahâ fe lâ cunâha aleyhimâ ey yeterâceâ in zannâ ey yukıymâ hudûdellah, ve tikle hudûdullâhi yubeyyinuhâ li kavmiy ya’lemûn”
“Fe in tallekahâ – Üçüncü kez boşarsan”
“fe lâ tehıllu lehû mim ba’du – artık bitti, bundan sonra bu kadın ona helal olmaz” diyor. Bu da fıtrata uygun. Bir kere insan hata eder bağışlanır değil mi? İkincisinde bağışlanır. Üçüncüsünde ne derler? E kusura bakma, bir değil iki değil yani sen bu kadını öyle şey yapamazsın, kendi keyfine göre rahatsız edemezsin! Bir başka erkekle evlenir, ondan sonra boşanır, ondan sonra isterse evlenebilirsiniz. Normal bir evlenme, öyle şey değil! Ama ne oluyor?
Mezheplerin tamamı adetli iken boşamayı haram sayar ama geçerli sayar! İlişkiye girdiği temizlik döneminde boşamayı haram sayar ama geçerli sayar! Ondan sonra, bir iddet içerisinde, bir anda Üç Talâk’la boşadım dediği zaman, üç kere boşanmış sayar! Bunların tamamı Kur’an ve Sünnet’e açıkça aykırıdır ve geçersizdir! Yani kurala uygun olanların dışındaki geçersizdir. Fakat Şeriat dediğimiz zaman karşımızda olan budur.
01.01.30dk. Salondan soru var. duyulmuyor
“Allah’ın Ayetlerini eğlenceye almayın” Şimdi neden Cenab-ı Hakk’ın “Hudûdullâh” sözünü ençok Talâk’da kullandığını anladık mı? “Allah’ın koyduğu sınırlar” kalınmış mı o sınırlarda? Maalesef hiç yok! Hiç yok, gitmiş. Nasıl sınır, hangi sınırdan bahsediyorsun? Sınır aşılmış olanların hepsini geçerli sayıyorlar!
Şimdi işte Hanefilerin en meşhur kitapları, her yerde geçerli olan bir kitapları var “El Hidaye”, ben El Hidaye’yi örnek veriyorum ama hepsi aynı da El Hidaye’nin adı bilindiği için söylüyorum. Her tarafta geçerli. Şimdi orada, Talâk Bölümü’ne bakın; Abdullah Bin Ömer (r.a.) Hadisi’nden bahsettik bu Ayet’i açıklarken. Abdullah Bin Ömer Hadisi alınıyor ama o hadisin, sahih rivayetleri çok sayıda kitapta var Buhari’de Müslim’de daha çok sayıda sahih olarak var. Onların hiç birisi alınmamış, öyle bir şekli alınmış ki, Onun o hadisle ilgili yine Hanefilerden Zeylayi’nın Nasrullahi adlı Kitabında yaptığı değerlendirme şöyle bitiyor;
01.03.00dk. arapçasını anlamıyorum.
“..- Bu hadisle delil getirmek batıl olmuştur.” diyor. Değerlendirmesini yapıyor yapıyor, son cümlesinde bu! Bakın, batıl bir hadisle Sure bir kenara bırakılıyor, koskoca Talâk Suresi yok! Bakara Suresi’ndeki üç sayfalık Ayet var, onların hiçbirisi yok! Peygamberimiz (s.a.v.)’in sahih uygulamaları var, onların hiçbirisi yok! ve bir Talak Sistemi oluşturulmuş, asırlarca bu memlekette Şeriat olarak uygulanmış. Bu kitap Fatih Medreselerinin baş kitap olmuş, Süleymaniye Medreselerinin baş kitabı olmuş, bugün Diyanet’in nerede bir Eğitim Merkezi varsa oranın baş kitabıdır! Gidin Ortaasya’ya baş kitaptır hiç laf söyletmezler, Allah (c.c.)’ın Ayetlerinden daha önemlidir! Afganistan, o şeylerde, öyle değil mi Rüstem? Sen Kırgızistan’dan geldin. Hidaye dedin mi akan sular durur. İşte bu taraf böyle! Peki başka taraf nasıl? Hep yanlışlar içerisinde. Mesela bugün kü Türkiye’de uygulama ne?
Mesela bugün bir çok şey “efendim töre’dir, bilmem şudur budur” Yav kardeşim yapmayın! Bir kere asırlarca kadın yok sayılmış, tamamen Roma Hukuku uygulanmış. Ben size Roma Hukuku’ndan bir kaç şey okuyum; “Roma Hukuku’nda evlilik, kadın üzerindeki veyasetin kocaya geçirilmesidir.” Koca’ya geçmeyen şekilde de bir evlilik çeşidi var. O bizim buralarda şey olmadığı için, ondan bahsetmiyorum, O’na “Cummaru” diyorlar. “Roma Hukuku’nda evlilik, erkek ve kadının cinsel beraberliğine dayanan tabi bir hak olarak nitelendirilmiştir.”
Peki Fıkıh’da evlilik nasıl tarif ediliyor Enes hoca? Nikah nasıl tarif ediliyor fıkıhda? “Fıkıh’da nikah; erkeğin, kadının cinselliğinden yararlanma hakkını elde etmesidir” değil mi? Mülkü Budaa ? deniyor. “Kadının cinselliğinden yararlanma hakkı”! Bu Kur’an ve Sünnet’in tarifi mi? Kadın orada obje sadece.
1.06.15. Enes hoca duyulmuyor
“Kadın makulden aleyh” sayılıyor. Taraflar başka. Hatta “Doğru Bildiğimiz Yanlışlar”ı bir daha okuyalım.
Şimdi diyor ki El Muniğ‘den okuyalım, sayfa numarasını burdan tespit edelim, ordan okuyalım belgeli olmuş olsun. Şimdi evlenme sırasında, hiç bir hadis alınmıyor, hiç bir Ayet alınmıyor ama alınmış gözüküyor. Bu Dört Mezhebin dördü de, bu konuda hiç bir Ayet ve Hadisi almamıştır evlenme konusunda. Boşanma konusu da öyle, işte aldıkları hadisi az önce söyledim ama ortaya ne çıkıyor? Şeriat Hukuku çıkıyor. Ama müslümanlar ne zannediyorlar burda?
Geçen de buraya bir kadın geldi, Mehmet Şener hoca ile içeride oturuyoruz. Kadın iki tane kızıyla beraber geldi ama bitkin, ayakta duracak hali yok. İçeriye kendisini zor atıyor. Genç bir kadın ama ayakta duramıyor o kadar bitmiş! İki tane de kızı var, birisi 10 yaşlarında, birisi 5-6 yaşlarında. 5-6 yaşlarında olan, pek olup bitenin farkında değil. Ben kadını dinlerken farkedemedim, kadın çıktıktan sonra baktım Mehmet hocanın gözlerinden yaşlar akıyor. Niye dedim? Görmedin mi dedi kız ağlıyordu. Küçük kız ağlıyordu dedi. Şimdi kadın anlattı durumunu. İşte mevcut Fıkıha göre, kime gittiyse demişler ki; “Tamam sizin aile bitmiş”. Ben dinledim, “Şu Talâk Suresi’ni açar mısın” . Açtı, okudu? “Ne olmuş, siz boşanmış mısınız” dedim. Kadın şaşırdı, bir daha okudu, bir daha okudu, Allah Allah boşanmamışız dedi. Bakın kadın artık daha, kocası da istemiyor boşanmayı ayrılmayı ama “sizin birleşmeniz artık mümkün değil, ancak sen bir başka birisiyle evlenirsen falan filan” diyorlar.
1.09.30 dk. salonda konuşma var.
Kadına dedim ki; “senin hiç birşeyin yok, hiçbirseyin yoksa git kocanın evine. Hiç bir şeyin yok! Ama bundan sonra dikkatli olun, şöyle yapın, böyle yapın!” Bir iki nasihat, kadın tabi gidecek te, bir de şey var diyor, Kayınpeder var, kayınvalide var onlar. Dedim; Kocan ne iş yapıyor? Baktım işçiymiş. Parası olsaydı diyecektim ki; “Doğru Bildiğimiz Yanlışlar kitabından al da” Baktım o da yok, tamam dedim şunları al, şu kısmı okuyun. Ve kadın çok büyük bir mutlulukla burdan çıktı gitti. Peki buraya gelmeseydi? Herkes buraya gelmiyor ki! Ne yapıyorlar? Gitmeyin oraya diyorlar, orada şöyle oluyor, böyle oluyor aman sakın ha Kur’an’a uyarsınız der gibi birşey.
Evet, şu El-Muğni, İbn Kudâme, Dört Mezhebinde Fıkıhını burada anlatıyor gerçekten güzel bir kitap bu manada. Hani bizim Ömer Nasuhi Bilmen’in şeyi gibi, arap versiyonu. Ama Ömer Nasuhi Bilmen. bu çok daha delilleri veriyor ve Ömer Nasuhi Bilmen başka mezhepleri de veriyor. Bunun vermediği mezhepleri de veriyor. Hicri 682’de vefat etmiş. Şuanda 1433’e girdik, 850 yıla yakın bir önceliği var.
Önce şunu söyleyim, bu kitap yani güvenilir bir kitap olarak kabul edilir İslam aleminde. Delil olarak, kadın velisiz evlenebilir, pardon babası bakire kadını istediği ile evlendirir. Bakire olsun olmasın hiçbir kadın velisi olmadan evlenemez, nikah masasına oturup da evet diyemez! Bu konudaki aldıkları delil şu; Hadis olarak
1.12.25 dk. okunan arapçayı anlamıyorum. ? işareti ile belirtiyorum durumu
?..- Hangi kadın velisinin izni olmadan kendini nikahlarsa yani nikahda oturup evet derse nikahı batıldır.” Bunu tıpkı şöyle düşünün; bugün kim yetkili makamlardan izin almadan nikahlarsa, nikahı devlet nezdinde batıldır değil mi? Yani geçersiz hükümsüzdür! Onun gibi birşey yani.
Salonda konuşma var. sanırım soru var.
Yok. yok izninin, velisinin izni ile diyor burada. Ben bunu kıyaslansın diye söyledim. Yani kolay anlaşılsın diye bugün kü resmi makamlardan bahsettim.
?..- Eğer bu ara, bu nikahla ilişkiye girmişlerse, kadının mehir alma hakkı doğar”. Yani zina saymıyor bunu.
?..- Eğer anlaşamazlarsa; yani kız diyor ki, bakire yada değil, “ben şununla evlenmek istiyorum”. Babası ya da velileri diyor ki “hayır seni ona vermeyiz”. O zaman ne diyor Peygamberimiz (s.a.v.) “Fes sultanu.?. – Velisi olmayanın velisi, yetkili makamdır” diyor. Yani o velileri veli olmaktan çıkarıyor bu kadını velisiz kabul ediyor ve git yetkili makama diyor. Peki bu “kadın taraf olamaz”ın delili olur mu? Nikah da taraf olamaz’ın delili yapılabilir mi bu? Delil bu işte! Düşünebiliyor musunuz? Yav bak diyor ki; Nikahat fiilinin faili kadın, sadece izin verme makamında veliler. İzin vermezse, yetkili makama gidip evleniyorsun. Bugün de aynı. Yani bugün veliler yok da, yetkili makam kısmı var sadece.
Şimdi, bugün meselesinde, bazıları duyuyor mesela “ha sen islam hukukunu falan”. Yav kardeşim, bir kere yeryüzünde herkes Allah (c.c.)’ın Ayetlerini okur. Doğrular evrenseldir, yerel değil. İnsanlar doğruyu yakalamışsa yakalamıştır. Bu doğru bir uygulama, evlenmede geçerli hukuk. İşte Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadisine bire bir uyuyor. Peki Ayet’ten delilleri ne?
Bakara Suresi 2:232. Ayeti delil olarak almışlar.
Bakara Suresi 2:232. Ayet; “Ve izâ tallaktumun nisâe fe belağne ecelehunne fe lâ ta’dulûhunne ey yenkıhne ezvâcehunne izâ terâdav beynehum bil ma’rûf, zâlike yûazu bihi men kâne minkum yu’minu billâhi vel yevmil âhır, zâlikum ezkâ lekum ve ather, vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn”
“fe lâ ta’dulûhunne ey yenkıhne ezvâcehunne – eşleriyle evlenmeleri konusunda onlara baskı yapmayın” Şart var,
“izâ terâdav beynehum bil ma’rûf – aralarında maarufa göre anlaşmışlarsa”
o kısım yok, şart yok! Şart almadan öbür kısım olur mu? Olmaz ama almışlar. Peki. Ama yetmiyor.
Nikah fiilin faili burada kadın. “Baskı yapmayın” diyor, “?.. diye anlam veriyor –?onlar evlenmeden geri yani evlendirmekten geri çekinmeyin, geri durmayın diye mana veriyor “baskı yapmayın”na. Ondan sonra
“En ..- Eşleriyle nikahlanmalarına” ki burada nikah fiilinin faili kadın. Allah (c.c.) da nikahın fiilini kadın yapmış, Peygamberimiz (s.a.v.) de yapmış ama bunlar ne diyor, bakın;
?.. ve adaha..- Allah nikahı kadının faili yaptı çünkü kadın nikahın mahallidir.” “Mahalli demek, mal gibi yani satılık” gibi birşey. İşte şimdi ben şu kitabı, Yahya’ya satıyorsam, Yahya alıcı, ben satıcıyım, bu da ne? Mahalli. Yani satışa konulan şeydir. Kadın böyle! Peki o zaman bu Roma Hukuku değil mi bu? İslam Hukuku mu bu? Çünkü orada da veli, kocaya veriyor. Sadece cinselliğinden yararlanmaya yönelik bir sözleşme. Bizde de öyle tarif edilir. Bizde demiyelim de yani fıkıh da! Bizde diyemiyorum çünkü bizde diyebilmem için Kur’an ve Sünnete uyması lazım! Ama bu yaşadığımız bölgelerde islam diye böyle anlatılıyor.
1.17.00 dk Salonda konuşma var duyulmuyor.
Kabul edemiyorsun bir türlü. Ama peki şu Kur’an’da anlattığımı kabul etmeyen bir insan çıkar mı yeryüzünde? Bir tane çıkmaz! Çünkü fıtrat bu.
Şimdi bu var bir de başka bir evlenme-boşanma şekli var. İşte “lambayı yakarsan boşsun”, “yağmur yağarsa boşsun”, “evden çıkarsan boşsun”, “babanın evine gidersen boşsun”, “bana karşı öyle konuşma, öyle sert çehre istemem, çehreni düşersen boşsun”. Kadın zavallı ne kadar şey yapsa bile yalandan gülecek yoksa boş olacak! Şimdi bunun batıl bir hadisi de yok. Öbürüne yine batıl bir hadis bulmuşlar, bunda batıl bir hadis bile yok yani! Bırakın Kur’an’ı Sünnet’i şunu bunu.
1.08.14 Salonda konuşma var.
İşte buyurun din diye insanlara takdim ettikleri şeyle, din bu işte. Ama öbür tarafta buna tepki olarak ortaya çıkan ne bugün? Ben, buna derken İslam Hukuku demiyorum, çünkü o da bir Roma Hukuku’nun değişik bir versiyonu maalesef,
Y.Şenol: .. Her gün mutlaka 10’dan fazla soru geliyor. İşte “biz kavga ettik, bir anda ağzımdan kaçırdım, Üçten Dokuza”! Herkes de o lafı bilir ama nerden de öğrenilmişse? İlk tartışma da da o gelir aklına. “Ya hocam ne yapacağız şey bozuldu mu”? Veya mutlaka bir şarta bağlamıştır, “şöyle şöyle yaparsan, böyle böyle yaparsan” diye ama mecbur çünkü ilmihal kitaplarını açtığı zaman, boşanma için kinayeli lafızlar var filan o kadar fazla anlatılmış ki. Millet artık hastalık boyutuna geçirmiş.
A.Bayındır: Şimdi bakın şurda, şurdan bişey okuyum da;
Şunu bir kere söylemem lazım, bu bizim eski ulema içerisinde bu konuya en doğru yaklaşan, yani onlarla kıyasladığımız zaman, en doğru yaklaşan İbn Temiyye’dir. Ama Kur’an’ı Kerim ile kıyasladığımız zaman İbn Temiyye’nin de ne halde olduğunu, şu okuyacağımız şeyden bir görün bakın. Yani en iyisi ne halde? Mesela İbn Temiyye gerçekten boşamada erkekleri talakta Kur’an’ı Kerim’i olduğu gibi almış ama Kadının haklarında hiç birşey yok. Yani çok cüzzidir İbn Temiyye’nin yaptığı yenilikler çok cüzzidir. O çok cüzzi yenilik için, adam dünya kadar da hapis yatmak zorunda kalmıştır. Demek ki biz eskiden yaşasaydık hiç şansımız yoktu! Yine çok şükretmemiz lazım Cenab-ı Hakk’a. Bak ne diyor İbn Temiyye;
1.20.45 dk. okunan kitabı bilmiyorum
“Em Muhala” az önce kadının boşama hakkından bahsettik ya, bu hak kadından alınmış gene kocasına verilmiş dedik ya, koca evet demezse olmuyor! Bak diyor ki;
“Muhala, kadının kendisini kocasından kurtarmasıdır. Tıpkı esir’in kendini esaretten kurtarmasına benzer.” Kadını neye benzetti? Esir! Çünkü satışa konu olan esirdir, kadın da esir. Ama bakalım benzetti mi esire? Esir gibi mi acaba? Yoksa daha aşağı mı biraz sonra göreceğiz. Roma Hukuku’nda da öyledir.
“Tıpkı esirin kendini esaretten kurtarmasına benzer. Bu üç talaktan sayılmaz” Bu şeye göre Hanifilerin dışındakilere göre. “4 Mezhebin imamlarına göre ve cumhura göre, esir için fidye vermekte olduğu gibi bu işlemi kadının dışında bir başkası yapabilir.” Yani birisinin esirini satın almak için, esire sormana lüzum yok. Gider parasını verirsin alırsın. Adamın karısını, karısının haberi olmadan da, gidersin parasını verirsin “al şu parayı kadını kul et”. “Peki” der. Kadın esir ne olacak sormaya gerek yok ki! Sadece niyetiyle ilgili diyor ki, “yabancı bir kişi bir köleye azad etmesi için, köle sahibi onun bedelini verebilir. Bu sebeple kişinin maksadı, sadece niyet, esir için fidye öder gibi kadının kocasının boyunduruğundan kurtarmak sa, ödeme yaparken bunu şart koşmalıdır”. Bu şartla! O anda kadın bitti, evlilik bitti! Belki kadın evde evlilik yıldönümü için bir sofra hazırlamıştır akşam kocam gelecek diye. Bakarsın gelmez, “Hayr’dır”, “E ben seni kul ettim, paraya ihtiyacım vardı, n’apıyım adamda bol para verdi”.
“Çünkü muhala bedeli, kadını kocasına”, bak şu kelimeye bakın; Muhala bedeli yani o ödenen bedel, “Muhala bedeli kadını kocasına köle olmaktan kurtarmak ve onun kadın üzerindeki hakimiyetini ortadan kaldırmak için verilir.” Ama sıkı durun! “Yoksa bu kadının kendi üzerindeki hakimiyeti kendi eline alması için değildir.” Ondan sonra peki kadın, “istediğim ile evlenebilirim”, “Yok öyle bir şey yok”. En iyisi görüyor musunuz?
1.23.35 salonda konuşmalar var.
Tamam da bunu demek ki, şimdi biz bu tür yanlışları geleneğe bağlıyoruz. Değil! Değil! Peki bugün kü hukuk ta ne var? Bu da son derece kabul edilemez. Yani bugün kü Türkiye’de yürürlükte olan Medeni Kanun: Boşanma sebepleri;
Peki tamam bütün bunlar ortaya çıktı. 6 tane şart var, hepsi de var. Boşanmak için yetiyor mu? Hayır yetmez! Hakimin ikna edilmesi lazım. Hakimi ikna edemezsen hiç önemli değil! Şuraya bakın;
Boşanmada Yargılama Usulü: Boşanmada yargılama aşağıdaki kurallar saklı kalmak üzere, hukuk usulü Mahkemeleri Kanunu’na tabidir. Muhakemeler evet.
İnşaallah bu Salı günü “Ceza Yargısında Objektif Delil Kuralı”nı anlatmaya çalışacağım Allah nasib ederse. Bir kere bütün bunlar, bu Roma Hukuku’na büyük bir tekpi olarak ortaya çıkıyor. Aslında şu var, bu kısmı ona tepki değil yanlış söyledim. Roma Hukuku’nda erkeğe ve ailesine verilen bir takım haklar, burada Hakim’e veriliyor. Yine kadın ve erkek birer suje haline geliyor, yani insan olarak bir değerleri yok!
Bir kere inşaallah bu konudaki dersleri tabi ara ara yapmak istiyorum ama mesela Osmanlı da Yargı Hukuku’nda hakim, kesinlikle vicdanıyla başbaşa bırakılamaz. Kural şu; Bu taraflar yanlış yapıyorlarsa, Hakim de yapabilir. O zaman o, kendi makamının gölgesine sığınarak yanlış yapma hakkına sahip değildir. Sonra bu aileyi bunlar birlikte yürütüyor. Bunlar evlenirken bir Hakimin kararıyla mı evlendiler ki, boşanırken bir Hakimin kararıyla boşansınlar? Aileyi karşılıklı rızayla kurdular, karşılıklı rızayla da olabilir, hatta taraflardan birisi razı olmasa da aile kurulamıyacağına göre, birisi razı olmadığı zaman yani birisi görevini yapmadığı zaman, o aile devam etmez. İkisine gerek yok! Nice insanlar var ki deli gibi aşık oluyorlar, karşı taraf aşkı kabul etmezse olmuyor.
İşte, boşanmak için dikkat ederseniz Kur’an’da okuduk, Hadisi Şeriflerde de öyle. Mesela yıllardır burada meseleleri tartışıyoruz. Mesela en çok millet ile muhatap olan sensin Yahya, sen Kitap ve Sünnetle hiç boşanma sebebi diye bir şey gördün mü? Hatırlıyor musun bir şey?
Y.Şenol: Yani sebep olan
A.Bayındır: Hergün sana soruluyor, olsa mecburen bileceksin
1.30.00 Sn.Bayındır etrafındakilere soruyor.
Boşanma sebebi diye bir şey yok. “Anlaşamıyorum” dedin ve bitti, zaten o detayları anlattık şeylerde. Yav sevmedim demek yeter. Bak Peygamberimiz (s.a.v.)’e gelmiş demiş ki; “sevemedim” demiş. Bunu söyleyen kadın. Diyor ki; “Allah’tan korkmasam yüzüne tüküreceğim” diyor kadın. Öyle diyor, kocamın yüzüne tüküreceğim Allah’tan korkmasam! Bu yeterli sayılıyor Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından. Hele ailenin iç sırları hiç sorulmaz! Ve ne hakim ne de bir başkası kadın ve erkeğin aralarına giren hakemler, ailenin kirli çamaşırlarını ortaya dökmesine fırsat vermez. Çünkü bunlar ayrılırken de karşılıklı saygılarını kaybetmemeleri lazım, yarın tekrar birleşmelerinin önünde bir engel olmaması lazım.
1.31.30dl. Y.Şenol konuşuyor ama her söylediği anlaşılmıyor.
Y.Şenol: Örf ve adete de .. “gelinlikle girdiği yerden, kadın ancak kefeniyle çıkar” anlayışı hakim bizde. Mecburen insanlar mutlu olmadıkları evliliklere bile katlanmak zorunda. Halbuki Sahabe dönemindeki örneklere baktığımız zaman, hani .. birisinin hayatını okuyorsunuz işte, misal olarak söylüyorum, gerçekte Hz. Ömer (r.a.) ile evlenmiş, boşanmış Hz. Ali (r.a.) ile evlenmiş, boşanmış bir başkası ile evlenmiş falan, hani evlenmek ve boşanmak kolay demek ki. Ama bizde ayıp!
A.Bayındır: Bugün evlenmek kolay olduğu gibi boşanmak ta kolay olmak zorunda. Bugün boşanmak zor olduğu için bir katolik nikah hali gibi oluşturuluyor. Bu senin dediğin örf asırlarca bu memlekette islam adına uygulanan Roma Hukukunun değişik bir versiyonu. Başka bir şey değil.
Mesela ben bizim köyden hatırlıyorum. Erzurum’un Tortum, öteden beri ilim ile meşgul olan bir şeydir. Niye? Çünkü başka birşeyle geçinme imkanın olmadığı için en kolay yol okutmaktır. Son derece az arazisi var. Hatta Fatih hatırlar, Fatihle biz, bizim köyün önünden geçtik. Mesela çok dik kayalar var, başınızda şapka olsa yukarısına bakma imkanınız yok. Hangi şapka olursa olsun başınızdan düşer. Dağların kaç metre yükseklikte olduğunu bilmiyorum ama bayağı yüksek! Araba ile giderken kendi arazinizi gösteremezsiniz, hemen geçersiniz onun için arabadan inip göstermeniz gerekir. Böyle olduğu için bunun da çok büyük faydası var, tüccarlar çıkıyor, işadamları çıkıyor okuyorlar falan. Dolayısıyla bizim köyün farkı, hakikaten kültür seviyesinin oldukça iyi olması, mesela başka yerde göremediklerinizi orada görürsünüz. Mesela ben şahsen bizim köyde mirastan mahrum edilen bir tek kadın hiç duymadım şuana kadar. Hatta ona özellikle de daha fazla verirler, “ya bu kızdır, gittiği yerde ezilmesin, işte yanı alçaktır” derler. Yani böyle bir yer, ilimin ağırlıkta olduğu bir yerde; mesela birisi alır evlenir, iyi evlat olduğunu göstermesi için ailesine der ki; “bak, size köle getirmişem” der. Size köle getirmişem! Gerçekten de uygulama öyledir. Akşam ailenin bütün fertleri yatacak da ondan sonra, gelin kocasının yanına gidecek. Aslında orada kocanın kendisi de köle oluyor farkına varmadan.
Şimdi bu, islamdan gelen birşey değil ama insanlar “İslam” zannediyor bunu. Onun için Yahya senin dediğin gelenek, oradan kaynaklanıyor. Gelenek falan değil zoraki oluşturulmuş bir gelenektir, fıtri değil. Dolayısıyla bunlara müdahale etmemiz gerekir.
Y.Şenol: İşte fıtri olmadığı için ortada bir zahiren aile görüntüsü var. Yani hakikatte bir aile yok. Kadın istemediği bir evliliğe zorlanmış. Erkek mutlu değil, eve zoraki gidiyor. Sürekli bir kavga dövüş. Kadın nasıl geri döner, biz onu nasıl olur helaliyle verdik nasıl geri dönecek diye. Bir de ayıp da karşılandığı için.
F.Orum: Evlilekte şey değil de, “Ben sevmedim hoşlanmadım” değil de sonuçta bir karşılıklı bir tahammülüyet yönü de var. Kimse hiç kimse için mükemmel bir eş değildir. Yani en ufak bir şeyde “Aa ben sevmedim, sevmemeye başladım. Tamam artık” değil.
A.Bayındır: İşte Hakemler onun için devreye giriyor.
F.Orum: Ya bir tahammül
1.36.00 dk. cok net duyulmuyor.
Bayındır: Şimdi bak bu senin dediğin şey, mesela ben zaman zaman size anlatıyorum İstanbul Müftülüğü’ün Mahkeme kayıtlarını. Mesela, boşanmalar Mahkemeye kayıdediliyor. Ve bu kadar da kolay boşanmalar. Kadınların boşanması diye zaten bir şey yok da, gerçi bazen Muhala kayıtları gözüküyor. Çok azdır Osmanlı Döneminde boşanmalar. Fakat 1840’dan sonra batı kaynaklı hukuk ithal edilmeye başlandıktan sonra, işte hemen yakınımızda İstanbul Müftülüğü’nün Şeriye Sicilleri, ilgi duyanlar gidip bakabilirler. Sonra Mahkemelerin bir yıllık çalışmalarının tümü, şu kitabın yarısı kadar (ince bir kitap gösteriliyor) iken hatta burada her türlü muamele az, Ceza Hukuku da dahil. Daha sonra batı devreye girdikten sonra Boşanma ile ilgili, (kalın bir kitap gösteriliyor) şundan daha kalın ve iki kat büyüklüğünde özel defterler olmaya başlamıştır Şer’i Mahkemelerde. Çünkü niye? Fıtratın dışına çıkılıyor. Yani şimdi, erkek istediği zaman çok kolay boşayabiliyor ama boşuyor mu fiilen? Fiilen boşuyor mu? Boşayamıyor! Öyle o kadar kolay mı?
Dolayısıyla bugün, bugün netice ne oldu? Batıda evlilik bitti, artık birlikte yaşamalar başladı. Peki birlikte yaşamada hangi hukuk var? Ondan sonra çoluk-çocuğu olduğu zaman da kayıt ediyorsun. Peki bu çocuklar yarın ne yapacaklar? O zaman çok ciddi bir annesiz babasız çocuklar problemi var. Ya da “sahipsiz çocuklar” diyelim, belki daha iyi olur. Peki Türkiye’de ne oldu? İşte bu kanunlar aileyi bitirdi. Bitiriyor değil, bitirdi! Şimdi, kadına uygulanan şiddet, yav kardeşim şartları hazırlıyorsun, burada terli bir adamı getiriyorsun hava ceryanının şiddetli olduğu bir yerte oturtuyorsun; vay hep hastalanıyor bunu nasıl tedavi edeceğiz? Önce şu kapıları bir kapat, şu terli adamları getirip burda oturtma! Ondan sonra bak çaresine, önce bir tedbirleri al! Bu sadece Türkiye için değil, bütün dünya için Kur’an’ı Kerim’de belirtilen şekilde “Aile ilişkileri”nin yeniden anlatılması gerekiyor. Tüm dünyaya anlatmamız lazım! Çünkü buna ihtiyacı olan sadece müslümanlar değil. İnsanları Roma Hukukunun kıskacından, insanları katolik evliliğinin kıskacından kurtarmamız gerekiyor.
Bir de maalesef bu yargılama usulünde, çok net bir şekilde hep hristiyanlığın hayata bakış prensipleri gözüküyor. Hristiyanlıkta, insanlar günahlı doğarlar, günahsız değil. Papa, Allah’ı temsil eder, onu vaftiz ettiği zaman günahlardan kurtulur. İşte o anlayış mahkemeye yansımış. Papa’nın yerine Hakim oturuyor, oraya gelen kişi bir kere prensip olarak suçlu. 19. Asır’da şey yapmışlar, “sanığın suçluluğu ispat edinceye kadar suçsuz sayılması asıldır” demişler. Sadece bu kelimeyle oluyor mu? Bu sistemi tümüyle değiştirmezsen hiçbir anlamı yok! Onun için mesela bugün bakıyorsunuz, “yok efendim delil karartma şüphesinden dolayı şey ettik”.
Ama Peygamberimiz (s.a.v.) ne diyor? “Had cezaları en ağır cezalardır, şüpheyle onları düşürün” diyor. Ve Hakim’i şüphe aramakla görevlendiriyor. Sen şüphe gibi birşey olmadan adamı tutukluyorsun. Bakın aradaki sistem farkını görüyor musunuz? Çünkü birisi insanı suçsuz ve borçsuz sayıyor. Diyor ki; “karşına gelen insan suçsuz ve borçsuzdur”. Suçluluğu ve borçluluğu kim iddia ediyorsa ispat ona düşer. O insana sorarsın “Bu suçu işledin mi?” “Hayır işlemedim.” Bitti, daha başka soru sormana gerek yok, o görevini yapmıştır. “Bu adama borcun var mı yok mu?” “Yok!” Bitti. Adam bir de suçsuzluğunu nasıl ispat edecek, olmayan şey ispat edilir mi? 2+2=3 eder, ispatla! Yav 4 eder dersen ispatlarım ama 3 ederse ispatlayamam ki! Olmayan bir şey bu.
Dolayısıyla madem varlığını iddia ediyor adam ispatlasın, ben yok diyorum bitti. Yok ispatlanmaz! İspat çünkü bir şeyin varlığını göstermektir. Burda da aynı, adam “Evlilikte anlaşamıyoruz” diyor, “yok ayrı yaşayın” diyor. Yıllarca devam ediyor boşanma, bir türlü boşanamıyorlar. Bu ne demek kardeşim? Bakın Talâk Suresi’nde belirtiliyor, 3 ay içerisinde iş bitiyor. Evet ya da Hayır! Ayrıldıktan sonra bir de nafaka bağlanma meselesi var ömür boyu. Eskiden sadece erkek verirdi, şimdi kadının da vermesi gerekiyor. Hangisinin durumu daha iyiyse. Yav kardeşim adam bir kere evlendi diye ömür boyu bu kişiye abone mi olacak? Ne oluyor yani? Bu ne biçim bir şey? Ondan sonra da bir sürü de sorular bize geliyor.
Y.Şenol: Okuyalım mı soruları?
A.Bayındır: Oku, mesela senin en çok söylediğin soru varsa onu oku! En çok gelen soru var ya, dün de soruyordun.
Y.Şenol: Bugün gelenlerden soralım ki, şey olsun.
SORU: Kadın boşanırken, kendisine zaten bir mehir veriliyor. Bu durumda boşanma gerçekleştikten sonra erkeğin ona nafaka vermesine gerek var mı?
CEVAP: Hayır.
SORU: Şu an hem kadın hem erkek çalışıyor. Yine de erkek mi boşanma için nafaka verecek?
CEVAP: Boşanma işlemleri bitinceye kadardır nafaka. Hatta şu şeyden okuyalım da eksik olmasın. Talâk Suresi’ni açalım. Talâk Suresi 6. Ayette nafakayla ilgili şu hüküm var;
Talâk Suresi 65:6. Ayet; “Eskinûhunne min haysu sekentum miv vucdikum ve lâ tudârrûhunne li tudayyikû aleyhin, ve in kunne ulâti hamlin fe enfikâ aleyhinne hattâ yeda’ne hamlehun, fe in erdane lekum fe âtûhunne ucûrahûn, ve’temirû beynekum bi ma’rûf, ve in teâsertum fe se turdıu lehû uhrâ”
“Onları yani boşadığınız kadınları ayrılıncaya kadar bu, gücünüze göre oturduğunuz yerde oturtun. Onlara zarar vermeyin, baskı yapmayın. Eğer hamile iseler, doğum yapana kadar, ne kadar sürerse sürsün onların nafakalarını verin. Doğuma kadar. Eğer sizin için çocuğu emzirirlerse, emzirme ücretini verin” diyor.
“Ve çocukla ilgili durumlarda aranızda görüşün” Çünkü o annesidir sen babasısın, karşılıklı olarak görüşün. Ma’rufa göre. Eğer kadın zorluk çıkarırsa, o zaman başka birisi emzirebilir”
1.44.10 salondan soru var
Velayet babaya aittir. Ama kız çocuklarını ve erkek çocuklarını da 7 yaşına kadar anne “ben bakmak istiyorum” derse, anne alabilir. Kız çocuklarını evlenene kadar, erkek çocukları 7 yaşına kadar annenin alma hakkı var. Bir de görme şeyi, istediği kadar istediği zaman görebilir hiç bir engel çıkartılamaz. İstedikleri zaman anne-baba çocuklarını görür. Anne, çocuklara erkek çocuğunu 7 yaşına kadar kız çocuğunu da evlenene kadar “Ben bakmak istiyorum” derse alır. Tabi bir takım ciddi engeller varsa, o ayrı birşey de. Alır ama o arada nafakasını da babası verir.
Yok verir, zorla alınır. Öyle şey değil, istemesi değil. Mahkeme karar verir, istemez ise diye birşey yok.
SORU: Boşanma sebebiyle alakalı yine, “erkeğin eşine fiziksel şiddet uygulaması” boşanması için yeterli bir sebep midir?
CEVAP: Tamam yani fiziksel olur. Kadın ayrılmak istiyorsa ayrılabilir.
SORU: Bir erkek, karısını kaç defa boşayıp nikahına alma hakkına sahiptir? 3 defa evlenir ve boşayabilir. Tekrar aynı kadınla evlenebilmesi için, kadının biriyle evlenip ondan boşanması, sonra eski eşine dönmesi gerekir diyorlar. Buna bir delil var mı?
CEVAP: Onu herhalde sonradan dinlemiştir. Çünkü bunu anlattık. Talâk Suresi’nde anlatıldığı şekilde; yaklaşık 3 ay içerisinde, 3 ay sürüyor, erkek karısını 1 kere boşayabilir. Aynı şekilde bir daha boşayabilir. Ama 3. boşamadan sonra artık tekrar dönemez karısına. O zaman kadın başka bir erkek ile evlenirse ki Bakara Suresi 230. Ayet’i Kerime onu anlatıyor. Bu zaten öyle kısa sürede olacak bir iş değildir. Zaten bu şekilde olanlar da kolay kolay bir daha dönmezler, çok nadir olur bu.
Bugün size de anlattığım gibi, Mezhepler bir anda 3 Talâk’ı kabul ediyorlar. Hatta adam, yanılarak bile söylese geçerli sayıyorlar. Fıtrata tamamen aykırı olduğu için mecburen “zevce aha ?” dedikleri, “Hulle” dedikleri şeyi ortaya koyuyorlar. İnsanlar onunla karıştırıyorlar. Kur’an’ı Kerim’de olan o değildir.
1.46.45 dk. tam anlayamıyorum soruyu.
F.Orum: .. boşadığında dönüyor, nikah gerekmiyor tamam, bunu iki kere yaptı, 3 kere yaptı. Peki boşuyor. İkinci kez nikahla evleniyor burda da yine 3 .. yapıyor. Boşayıp geri döndüğünde, 1 hakkını kullanmış olmuyor mu?
A.Bayındır: Kullanmış oluyor.
F.Orum: Yani her ikisi arasında bir fark yok ?
A.Bayındır: Hayır bir fark yok. Her iki halde de bir hakkını kullanmış oluyor. Birinci talâkta 3 kere adet bekleyecek, ikinci talâkta 3 kere iddet bekleyecek. Üçüncü talâkta iddet yok Kur’an’ı Kerim’de. 3.ncü talâkta dönüş yok çünkü. Dönüş olmadığı için iddet yok.
SORU: 3 talâk ile ilgili soru var Fatsa’dan. Ayrı ayrı zamanlarda karısına 3 kere “boş ol” diyen bir arkadaşımız var. Sadece boş ol demişler ve ayrılmışlar. Geri dönmüş ama 3.sünde “boş ol” dedikten sonra, karısının hamile olduğunu öğreniyor. Şimdi sizin anlattığınız şekilde bir boşama olmamış. Yani şahitlendirilmemiş ve diğer şartlara da uyulmamış ve geri dönmüş. Tekrar boş ol demiş, geri dönmüş. 3.de kullanmış, ayrılmışlar. Ama karısının hamile olduğun öğrenmiş şu anda kullandığı bu talâklar geçerli mi? Geri dönmek mümkün mü?
CEVAP: Geçersiz. Ama biraz daha detaylı bizim internet sitesine baksınlar, okusunlar. ya da bu konuşmayı tekrar baştan dinlesinler, o zaman görürler.
Y.Şenol: Yani sadece lafızlarla gerçekleşebilecek bir şey mi boşanma? Belki bunun üstünde durmak lazım.
A.Bayındır: Sadece lafızlarla olur mu? Orada bir sürü süreçler var.
Y.Şenol: Boşama bir süreçten ibaret. Millete bunu anlatmak lazım ama lazım olacak?
A.Bayındır: Bir sürü şartlardan ibaret olan bir şey. Sohbetler olarak çok sayıda var. Hem sorulara cevaplar var, hem yazılı olarak var onları okuyabilirler.
SORU: Nikah meselesinin, Roma Hukukuna göre düzenlenmiş olmasının sebebini, hilafetin Roma Hukukunun hakim kılındığı Şam’a taşınması ve Emevi Saltanatının kurulması olarak görebilir miyiz?
CEVAP: Ondan başka hiçbir şey akla gelmiyor da, burada tarihçilere ciddi iş düşüyor. Maalesef bizdeki tarihler, hep siyasi tarihdir. Kültür Tarihi bilmiyorum ben şahsen, yazılması gereken bir şeydir. Kültür Tarihi üzerinde durulursa, bana göre Abbasi Dönemi, İslamın tamamen bitirildiği bir dönemdir. Emeviler de bu tabi ki başlamış doğru, ama Abbasilerde bu iş noktalanmış, öyle gözüküyor. Ogün-bugün ortada bir islamın olmadığı kanaati var bende.
SORU: Almanya’dan bir soru, Almanya’da yaşayan gençler arasında hızla yaygınlaşan bir konu hakkında soruyor. Gençler okulda, kafede vb. yerlerde tanışıyor ve birbirlerini seviyorlar. Anne-babaların da durumdan haberi var ve evlilik için hazırlık yapıyorlar. Bu arada zina olmasın diye Türk Vatandaşı iseler bir İmam’a, Alman Vatandaşı ise devlete başvurup ana-babalarından gizli evleniyorlar. Bu durumda bu evlilik geçerli olur mu? İşin sıkıntılı kısmı, gençler bazı durumlarda ayrılıyor ve aileler de sanıyor ki; bizim kızımız-oğlumuz anlaşamadı ayrıldı. Halbuki arada bir evlilik, bu evlilikten doğan talâk-iftida olayları ne olacak?
CEVAP: Bunları, tek tek olayları incelemek lazım. Yani ailelerin onayı var, ailelerin onayını da aldıktan sonra Resmi Makama başvurup nikahlanmışlarsa bunda bir problem yok.
Y.Şenol: Alman vatandaşı iseler öyle yapıyorlar, Türkse imama gidip yapıyorlar
A.Bayındır: E tamam, Türk ise Konsolosluğa da gidebilirler, nikah kıydırabilirler. Ama mutlaka ailenin onayı olması lazım. Yani kızın ailesinin onayı olması lazım, erkeğin ailesinin değil çünkü burada kızın istismar edilmemesi önemli.
SORU: Erkek zina yaptığı için kadın boşanma talebinde bulunursa, kadın yine de kocasından aldığı malları geri vermek zorunda mı?
CEVAP: Bunu ispatlarsa vermesi gerekmez tabi ki.
Y.Şenol: Boşanma sebebi, erkeğin zinası.
A.Bayındır: Ama yani bir şekilde bunun, ispatlarsa demek biraz şey de, yani o karar veren mercii, onun için diyen Ayet-i Kerime o kadar güzel bir ifade kullanıyor ki Allah’u Teala. Tabi Allah (c.c.)’ın kelamı güzel demek de şey değil, tabi ki güzel olacak.
“ve lâ yehıllu lekum en te’huzû mimmâ âteytumûhunne” (Bakara Suresi 2:229)
mimmâ âteytumûhunne – verdiklerinizden” diyor. Arapçayı bilenler bilir, -den ifadesi kullanıldığı için, o iniş-çıkış olur. o zaman onun için hakemler araya giriyor. Onun için hakem ona göre, mesela Hz. Osman (r.a.)’ın verdiği bir kadına boşanma yetkisi var. Demiş ki; “Sen şöyle küpeni ver, tamam ayrıl” demiş.
F.Orum: Adam o kadar suçlu yani.
A.Bayındır: Adam o kadar suçlu. Hazır yani iniş-çıkışlar var o arada.
SORU: Halk arasında kavgalı eşler sözkonusu olduğunda kullanılan “karı ile kocanın arasına kimse giremez” diye bir söz var. Halbuki, Nisâ Suresi 4:35. Ayet’te Allah, hakem gönderilmesinden bahsediyor. Bu Ayet ile, kadın ve kocanın arasına düzeltmek için araya girilmesi söyleniyor. Peki yukardaki o sözü söylemek, bu Ayet’i inkar bâb’ına girmiyor mu?
CEVAP: Yok, o sözü söylemenin yeri başka, bu sözü söylemenin yeri başka. Biz ne zaman araya giriyoruz? Aralarının ayrılması, şart var o Ayet’te;
Nisâ Suresi 4:35 “Ve in hıftum şikâka beynihimâ feb’asû hakemem min ehlihi ve hakemem min ehlihâ, iy yuridâ ıslâhay yuveffikıllâhu beynehumâ, innellâhe kâne alimen habirâ”
“Ve in hıftum şikâka beynihimâ – Kadınla erkeğin aralarına, ayrılmasından korkarsanız”
Aralarının ayrılacağından korkarsanız” yani bir gerekçe olacak. Öyle hemen her fırsatta değil yani. Çok dikkatli olmak lazım.
SORU: Bir de Bakara Suresi 2:230, 230.ncu Ayet’i, 232.nci Ayet “Hayırlısı ile nesh etmiş midir? diye bir soru var.
CEVAP: Hayır. 230. Ayet hiçbir şekilde nesh edilmemiştir. Hiç alakası yok. Birisi evlenme ile ilgili, diğeri boşanma ile ilgili. Orada nesih söz konusu değil.
SORU: “Kadının, erkeğe itaat etmesi gerekir” diyen Ayet ve Hadislerde, saygı kelimesi mi kullanılıyor yoksa itaat mi?
CEVAP: Şimdi, itaat kelimesi var da, bu itaatin de bir temeli var. O konuda bu soruyu soran arkadaşımız, bizim sitemizde yer alan “Kadının Dövülmesi” ile ilgili yazıyı okursa. O hem kadın için, hem erkek için orada ciddi bir eşitlik olduğunu görür.