Abdülaziz Bayındır:
Bugün oruç tutamayanların ne yapması gerektiğiyle alakalı bir ders yapacağız. Fıkıh kitaplarımızda şu vardır: “Hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. Ama iyileşmezse, iyileşme ümidi kaybolmuşsa tutamadığı her güne karşılık bir fidye verir. İleri yaşlılıktan dolayı günden güne gücü biten daha sonra kaza ümidi olmayan kişi de aynısını yapar” derler. Onun için Bakara Suresi’nin 184. ayetini delil olarak alırlar. Şimdi bugün bu konuyla alakalı olarak bu ayetleri okuyacağız inşallah delil olup olmadığını görmeye çalışacağız.
Baştan hemen peşinen söyleyelim. Oruç tutmaya gücü yetmeyen insanların oruçtan sorumlu tutulmaları mümkün değildir. Çünkü Allahütealâ diyor ki: “Allah hiç kimseyi kendi gücü dışında bir şeyle sorumlu tutmaz. (Bakara 2/286)” Yani yapabileceği şeylerle ancak sorumlu tutar yapamayacağı şeylerle sorumlu tutmaz. Günden güne düşkünleşen, sürekli güç kaybeden, ondan dolayı oruç tutamayan, ileride de tutamayacak olan kişinin gücü yok demektir. Aynı şey kronik hasta için de, iyileşme ümidi de yoksa onun da gücü yetmiyor demektir. Dolayısıyla oruçtan sorumlu tutulmazlar. Şimdi ayetleri bir okuyalım.
“Müminler size oruç farz kılındı. Nitekim sizden öncekilere de farz kılınmıştır.” Yani önceki bütün ümmetlere, peygamberlere farz kılınmıştır. Yani onlara nasıl farz kılındıysa size de o şekilde farz kılındı. “Belki kendinizi korursunuz. (Bakara 2/183)” Bu ayetle ilgili sohbeti geçtiğimiz Salı günü yapmıştık onun üzerinde durmuyoruz. “Sayılı günlerde oruç tutmanız farz kılınmıştır. (Bakara 2/184)” Şimdi kütübü aleyküm es-sıyam deyip de orada kalsaydı sadece sıyamın tarifi, tan yerinden akşama kadar yememe, içmeme, cinsel ilişkide bulunmama şeklindeyse bir tek gün oruç tutmakla bu emir yerine gelirdi. Ama öyle demedi sayılı günler dedi. Madudat kelimesi cemidir. Sadece bununla kalsaydı üç gün oruç tutmak da yeterli olurdu. Çünkü emirler en azıyla yerine getirilir. Mesela birisine bana bir bardak su ver dediğiniz zaman bir bardak suyu getirdiği zaman sizin emriniz yerine gelmiş olur. Artık arkasından bir bardak daha getirmesi gerekmez. Ama sonraki ayetlerde “O ayı kim yaşarsa…[1]” şahit olursa değil, orada yaşarsa diye mana vermek lazım. Çünkü genellikle bakayım burada nasıl mana vermişler? (Meale bakıyor) Bizimle aynı manayı vermişler. Bazıları bu ayete kim ramazan hilalini görürse diye mana veriyorlar o yanlış bir şey. Burada öyle mana vermemişler, güzel.
İşte ramazan ayını oruçlu geçirsin dendiği için yukarıdaki ayette sayılı günleri bir ayla sınırlamış oluyor. Artık hiç kimse diyemez ki üç gün oruç tutsa yeterli olur. Onu demek mümkün değil. Hatta ramazan ayının dışında bir ay da değil. Ramazan ayında tutulursa ancak oruç tutulmuş olur.
“Oruca takat olanlara bir miskin taamı fidye gerekir. (Bakara 2/184)” Şimdi takat kelimesi güç ve kudret demektir. Bu en kolayından son noktasına kadar gider. Mesela bunun Türkçede çok güzel karşılığı var. Dağa yukarı çıkacaksınız. Adama sorarsınız çıkabilir misin? Takati var çıkarım der. Kolay çıkarım manasında. Fakat çıkarsın çıkarsın çıkarsın bir yerde artık takatten kesildim dersiniz. O kesileceğiniz son ana kadar takatiniz var demektir. Yani en kolaydan en zora kadar gider. Artık daha gidecek halim kalmadı, yürüyemiyorum, bittim, küt diye düştüğün an takatin kalmamış demektir. İşte bu “tutsam tutarım” diyebilecek durumda olan kişilerin bir miskin doyuracak fidye vermeleri vaciptir.
Şimdi ayetteki “hu” zamiri sayılı günlerin oradaki savma gidiyor yani. Ya da sayılı günlerin orucu size farz kılınmıştır. O günlerde orucunu tutan yani bir gün oruç tutan değil. Tamamını o günlerin tamamının orucunu tutan kişiye fidye gerekir. Bir miskin doyuracak kadar fidye gerekir. Zaten Ebu Hureyre rivayet etmiş değil mi? “Allahın resulü oruç tutanlar için ramazan fitresini farz kılmıştır” diye. Tabi Allahın resulü olduğu için farz kılması kendi adına yapmaz. Ayeti kerimede gördüğünü uygular. Dolayısıyla bu ayeti kerime oruç tutacak durumda olan kişilerin fitre vermesi gerektiğini de gösteriyor. Şimdi bu fidye kelimesi farklı bir anlam ifade ediyor. Fidye bir şeye karşılık olarak…
Yahya Şenol (Hadisin tam metnini okuyor) :
“Resulullah fitreyi oruç tutanı anlamsız ve çirkin davranışlardan temizlesin, muhtaçlara da yiyecek bir lokma olsun diye farz kılmıştır.”
Abdülaziz Bayındır:
“Resulullah farz kılmıştır” ifadesi… Resulullahın farz kılması tabi resul elçi olduğu için biliyorsunuz. “Resule düşen görev tebliğdir. (Maide 5/99)” diyor Allah. Resulullah farz kılmıştır demek Allah farz kılmıştır yani onu resul olarak gönderen farz kılmıştır. Resul olanın farz kılması da ancak Kuranı Kerim’le olur. Burada işte oruç tutanların lagiv ve rafesten temizlenmeleri için, miskinlerin de yiyecek bulmaları için fıtır sadakasını farz kılmıştır diyor. Zaten bu ayeti kerimenin manası o. “O oruca gücü yetenler.” Oruca gücünün yettiğini ne zaman anlarsınız? Ay bittiğinde. Ay bitmeden önce ölürseniz gücünüz yetmemiş demektir. Ama ay bittikten sonra ölürseniz artık gücünüz yetmiş demektir. O görev sizin üzerinizden terekküp etmiş demektir. Artık fidye görevini yerine getirirsiniz. Ramazanın son gününe kadar oruç tutabilecek güçteyseniz. Bu “güçte” kelimesini biraz sonra izah etmeye çalışacağız. Hasta ve yolcular da oruç tutabilecek güçte olan kimselerdir. Çünkü Allah diyor ki “Bilseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. (Bakara 2/184)” dediğinden dolayı oruç tutmaya güçlerinin yettiği belli. Ama diyor ki size zorluk istemiyorum kolaylık istiyorum. Tamam. Orada mükellefiyet kalkmıyor da ramazan içerisinde tutma zorunluluğu kalkıyor. Ramazan dışında herhangi bir gün tutar.
İşte oruç tutmaya gücü yeten kişi bir miskin taamı, hadiste de miskin taamı olarak geçiyor değil mi? Aynı ifade bakın. Yani bir miskin yiyeceği… Neden Peygamberimiz oruçlu için temizlenme, miskin için taam demiş? Miskin için taam olduğunu zaten ayet söylüyor. Yani yoksul bir kişinin doyurulmasını ayetten anlıyoruz. Temizlenmeyi nereden anlıyoruz? Hangi kelimeden? Fidye kelimesinden. Fidye mutlaka bir eksiği, bir gediği kapatmak içindir. Peki, eksik gedik ne olabilir? Mesela diyor ki Bakara 187. Ayette: “Oruçlu bulunduğunuz günlerin geceleri eşlerinizle rafes helal kılınmıştır. (Bakara 2/187)” Rafes kelimesinin asıl lügat manası cinsel içerikli kaba sözlere denir. Eşlerinize karşı oruçlu bulunduğunuz günlerin gecelerinde. Başkasına karşı değil. Eşinize karşı oruçlu bulunduğunuz gündüzlerde de değil gecelerde. Peki, insan bu sözü eşlerine karşı değil de başkasına karşı söylemiş olsa ya da eşine karşı gündüzün söylese ne olur? Kusur işlemiş olur, ona da fidye gerekir değil mi? İşte bakın hadisi şerif nasıl ayeti kerimeyi anlatıyor görüyor musunuz? Olduğu gibi ayetin içeriğini anlatıyor.
(Fatih Orum: Fidyenin eksik tamamlaması hacla ilgili ayette de geçiyor.) Tabii, Bakara 196. ayette[2] hani hacılar tıraş olmazlar ya. Başında bir eziyet olur mesela bit sarmış olur. O zamanlar vardı şimdi yok. Ona fidye gerekir. Oruç olarak fidye, eksiği kapatması için. Ya sadaka olarak ya da kurban olarak gerekir diyor. Yani sözlük olarak bir eksiği, bir gediği bir kusuru kapatan şeye fidye deniyor. Burada zaten belli… Bir tek fidye gerekiyor. Bir miskin taamı gerekiyor. Niye miskin taamı? Çünkü oruç tutan herkesin vermesi gereken bir şeydir. Adam hasta olabilir. Hastalığın tedavisi için bütün servetini harcamış olabilir. Fakir, miskin kalmış olabilir. Ama hastalar zorlansa da orucunu tutsa hayırlı olur diyor ya ayeti kerime, onda takat var. Onun da vermesi lazım. E yok. Bir miskin taamı… Ne demek miskin taamı? En asgarisinden en azından… Hiçbir şey bulamayan bir kişinin bir günlük yiyeceği kadar… Sadece ekmek olsa yeter. Onun için ne diyor hadisi şerifte? Sadece buğday diyor, yani tek çeşit yiyecekten bahsediyor ikinci üçüncü çeşitten değil. Çünkü o çaresiz olan kişi bir tanesini buldu mu bayram eder. Bir de yanında katığa falan gerek yok. Herkes için bir görev olduğundan dolayı bu asgarisi.
Yahya Şenol (Hadisi okuyor):
“Biz peygamber devrinde fitreyi yiyecek maddelerinden ve sağ olarak verirdik. O zaman bizim yiyeceğimiz arpa, kuru üzüm, hurma ve yağı alınmış peynirdi.”
Abdülaziz Bayındır:
Tamam, işte taamül miskin diyor ya. Burada o toplumda yenen bir yiyecek olacak. Onlardan bir sağ verdiğinde içte yaklaşık üç kilo yedi yüz otuz gramdır. Başka hiçbir yiyecek bulamayan kişi onu bir günde bitirir. Bu bir miskin taamı.
Bir de yemin kefareti var. Maide Suresi’ndeydi değil mi? Diyor ki Allahütealâ “Yanılarak yemin etmenizden dolayı Allah sizi sorumlu tutmaz. (Maide 5/89)” Ne yapıyorsun? “Vallahi işte çalışıyorum.” Burada niye vallahi dedin? Ya ben onu kastetmemiştim dersin. Şimdi bir yemin kastıyla söylenen bir şey değil. Ama yeminleri bir şeylere bağlarsanız ondan sorumlu olursunuz. Yani yeminlerle bağladığınız şeyler var. Yarın buraya gel mutlaka. Gelirim. Yemin et! Vallahi gelirim! İşte o zaman Allahın adıyla bağlamış oluyorsun. O zaman sorumluluk olur diyor Allahütealâ. Peki, bunu yerine getirmezsen “on tane miskini doyurmaktır” diyor. Taamı miskin başka itamı miskin başkadır. Taamı miskin nedir? Adam onu bulursa bayram edeceği bir yiyecektir. Ama itamda yapan sensin. Aynı adamı ama sen doyuruyorsun. Sen doyuruyorsan “ekmek buldun neyine yetmiyor” demezsin. Sen kendi gücünden yap diyor. Sen yedirdiğin için “…kendi ailenizi doyurduğunuzun ortalamasından yapın. (Maide 5/89)” diyor. Dolayısıyla bu başka o başka. Burada ıtraam var orada taam var. Sen doyurduğun zaman sen kendi ailenin ortalamasından doyuracaksın. Demek ki oruç fidyesindeki durumla yemin fidyesindeki durum birbirinden farklıdır. Burada kendisi bir yemin etmiş ve bu cezayı kendisi çekmiş. Ama öbür tarafta yemin ettiği yok. Allah ona bir görev yüklemiş. Bugün akşama kadar yeme içme cinsel ilişki yasak. Cinsel ilişki yasak ama cinsel ilişkiyi çağrıştıran sözleri söylemek de yasak demiş oluyor. Onu “oruçlu bulunduğunuz gecelerden” anlıyoruz. Peki, biz ona genellikle oruçlu bulunduğunuz günlerin gecelerde cinsel ilişkide bulunabilirsiniz şekline mana veriyoruz. Hâlbuki cinsel ilişki meselesi daha sonra gelen ayetten anlaşılıyor. O ayet olmasaydı… “Artık eşlerinizle ilişkiye girebilirsiniz. (Bakara 2/187)” diyor. Onunla çok netleşiyor. Ama yukarıdaki rafes meselesi var. Çünkü esas o çirkin söz anlamına geliyor.
Şimdi bütün bunları birleştirdiğiniz zaman oruç görevini Cenabıhak yüklüyor. Oruçlu bulunduğunuz günlerde konuşmalarımıza da dikkat etmemiz gerektiğini Cenabıhak eklemiş oluyor ve burada meydana gelecek eksiklikler için bütün oruç tutanlara istisnasız tamamına, oruca gücü yetene, fiilen oruç tutmasa bile ramazanda yolcudur, hastadır ona bir fidye yüklüyor.
Fatih Orum:
Hocam burada şöyle bir soru akla gelebilir. Miskin de yedirilebilir. Biraz önce miskinler de oruç tutabilir onların da verebileceği bir fidye vermesi gerekir dedik. Miskin de yemin edebilir. Kendi yiyeceğinin ortalamasını veremeyeceği bir kişinin yemin etmesi durumunda ayette bunları bunları yapın yapamazsanız bari oruç tutun diyerek…
Abdülaziz Bayındır:
Üç gün oruç tutma cezası var. Adamın bir şey verme mecburiyeti yok yeminde. Yemin eden adam yoksul bir adam olabilir. O zaman üç gün oruç tutacak. Ama bunun bir alternatifi yok. Fidyenin. Onun için en azı konulmuş. Mesela Hanefi mezhebinde bu fidyeyle alakalı şöyle bir şey vardır: fidye için bir nisap miktarında bir mal olması şartını araştırırlar ki o yanlış. Evet, mesela bu hadisi şerifte çocukların fidyesinin verileceği yok. Gerçi Abdullah İbni Ömer rivayetinde öyle rivayetler var ama. Değişik hadis rivayetleri var. O hadis rivayetlerini ayetlerle karşılaştırıp onlardan doğru olanlarını seçmek gerekiyor.
Şimdi, “Kim bir hayrı içten gelerek yaparsa onun için o daha hayırlı olur. (Bakara 2/184)” Şimdi burada bu tatavvu kelimesi içten gelerek vermektir ama bunun bir başka manası gönlünden kopararak daha fazla verirsen senin için daha hayırlıdır. Zaten genellikle o mana veriliyor bu ayeti kerimeye. Şimdi burada şu anlaşılıyor, adam ne kadar zengin olursa olsun görevi bir miskin taamı. En altıdır. Üstüne istediğin kadar çıkarsın ama en altını verdiğin zaman, bir yoksulun yiyeceğini verdiğin zaman tamamdır. Yani sen ailenle ne yiyorsan onun ortalamasını ver denmez.
Ondan sonra burada diyor ki Allahütealâ: “Oruç tutmanız sizin için hayırlıdır. (Bakara 2/184)” Şimdi baştan bir kere “kütübü aleyküm siyam” dedi ve bize orucu farz kıldı. Sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Şimdi bizim için oruç tutmanız hayırlıdır ifadesine gerek var mı? Allahütealâ ne diyor? Namaz kılın diyor. Hayırlıdır diyor mu? Kılın diyor bitti. Farz ibadet, yapacaksın. Peki, burada “oruç tutmanız hayırlıdır” sözü kime söylenebilir? Hasta ve yolculara, başka birisi için mümkün değil. “Bilseniz… (Bakara 2/184)” Şimdi doktorlar hastalara diyet veriyorlar. Yememeyi tavsiye ediyorlar. Yemediğiniz takdirde şöyle şöyle şeyler olur diyorlar. Dedikleri doğru. İşte ayet de onu tasdik etmiş oluyor.
Daha önce de söylemiştim ya rahmetli Asaf Ataseven Vakfı Guraba hastanesinin uzun süre başhekimliğini yapmış hep orayla hatırlanır. Süleymaniye Camisinde bir sene böyle kişileri kürsüye çıkartıp vaaz ettirirdik. Asaf hocaya da dedik ki kimler oruç tutamaz onu bir anlat. Çıktı anlattı anlattı şu hastalığa şu faydası var bu hastalığa bu faydası var. En sonunda ayet madem ayet hastalar oruç tutmayabilir diyor, işte ülserin bir çeşidi için dedi ki bunlar oruç tutmayabilirler. Sonra adam kürsüden indikten sonra ben Asaf hocaya dedim ki bak senin dediğin doğru Kuranı Kerim öyle diyor zaten. Oruç tutmanız sizin hayrınızadır diyor Allahütealâ. Ama “Allah size kolaylık ister zorluk istemez. (Bakara 2/185)” de diyor. Kolaylık olsun diye tutmayabilirsiniz diyor. Tabi o bir doktor gözüyle baktığı zaman öyle söylüyor. Onun için burada şunu görmüş oluyoruz. “Daha hayırlıdır” dediğine göre, bu ayete göre hasta ve yolcuların oruç tutmaya takatleri var mı? Var. “Tutmanız hayırlıdır” dediğine göre tutulabilir. Öyleyse orucu gücü yetenler grubuna oruca gücü yettiği halde tutmayan hasta ve yolcular da girer mi? Girer. Oruca gücü yettiği halde tutmayan Müslümanlar da girer mi? Yani hasta değil yolcu değil. Girer. O zaman ramazan bayramına giren herkes verecek. Peki, oruçtan sorumlu olmayan çocuklar girer mi? Onlar girmez. Zaten Allahütealâ “Hiç kimse bir başkasının yükünü yüklenmez. (İsra 17/15)” diyor. Zaten çocuğun yükü yok ki bu konuda sorumluluğu yok. Fitre vermeye lüzum yok. Ne eksiği var ki temizlesin hangi gediği kapatsın? O hadisi bir daha okuyalım da kimlere gerektiğine dair. Yani çocuklara gerekmediğine dair… Abdullah İbni Ömer demiştir ki “Allahın elçisi ramazan sadakasını erkeğe, kadına, hüre ve köleye hurmadan bir sağ veya arpadan bir sağ olarak farz kıldı.” Yani tek çeşit yiyecek. Hiçbir şey bulamayan yoksullar o tek çeşit yiyeceği bulduğu zaman bayram eder. Burası ailesinin doyurduğunun ortalaması değil.
Yahya Şenol:
Bir sağ üç kiloyu geçiyor dendi. Mesela üç kilo hurmanın bugünkü değeri…
Abdülaziz Bayındır:
Onun değerini hesap etmeye lüzum yok. Oradaki o toplumdaki insanlar hurmayla günlerini geçiriyorlar. Yiyecekleri o, başka yok.
Yahya Şenol:
Üç kilo hurma bir öğünlük yemeği mi onun bir günlük yemeği mi?
Abdülaziz Bayındır:
Bir günlük. Bir öğünde üç kilo yiyemez. Bizim bölgelerde o hurmayı tatlı cinsinden, meyve cinsinden yaparız. Ama onlar öyle değil. Bugün bile sabahtan akşama kadar masalarında hurma duruyor sürekli hurma yiyorlar. Ve o insan onunla karnını doyuruyor. Burada da bir hurma olması gerekmez çünkü ayetin söylediği bir miskin taamı. En az bulan insanların yiyeceğidir. O zamanın yiyeceği o olduğu için öyle söylemiş Peygamberimiz.
Ondan sonra şey var… İkrime’nin İbni Abbas’tan rivayetine göre Peygamberimiz fitreyi oruçlunun ağzından çıkabilecek olan boş ve çirkin sözler için bir temizlik ve çaresiz kalmışlar için yemek olsun diye farz kılmıştır. Kim onu bayram namazından önce verirse makbul bir zekât olur. Kim namazdan sonra verirse sadakalardan bir sadaka olur. Bu son ifade İbni Abbas’ın kendi görüşü olarak geçiyor. Ayeti kerimede baktığınız zaman sadakalardan bir sadaka olur ifadesini oradan anlamak ya da Peygamberimize nispet edilen hadislerden anlamak mümkün gözükmüyor.
Ayetin devamını da okuyalım. “Ramazan ayı. İçerisinde Kuran indirilmiş olan. Bu Kuran ki insanlara doğruyu gösteren kitaptır. O doğru yolun belgelerini taşıyan, hakla batılı ayıran bir kitaptır.” O ramazan ayında inmiştir. “Kim o aya yetişirse o ayı oruçlu geçirsin. (Bakara 2/185)” Buradaki şehrü ramazan diğer ayetteki “sayılı günlerin” karşılığıdır. Kim o aya şahit olursa ne demektir? Kim o ayda yaşarsa demektir. O ayda yaşayan kişi o ayı oruçlu olarak geçirsin. Ayın tamamını oruçlu geçirsin. Ondan sonra ne diyor? “Kim hasta olursa ya da yolculuk halinde olursa o günler sayısında başka günlerde oruç tutar. (Bakara 2/185)” Aynen yukarıdakini tekrarladı. O da tutamazsa demektir. Tutmazsa demektir. Şimdi neden böyle tekrarlandı her ikisinde? Her ikisinde tekrarlanmasının çok büyük şeyleri var. İki ayrı ayette tekrarlanınca ikisini birleştirdiğiniz zaman iki ayet bir araya getirilse anlatılacakların çok çok üstünde bilgiler veriliyor. Ayrı ayrı olduğu zaman ikisi tek bir ayet haline getirişmiş olsa bu kadar bilgi verilemez. Çünkü karşılaştırmayla dünya kadar bilgi elde etmiş olacağız. Yani ayeti kerimelerde Allahütealâ diyor ya: (Hud Suresi’nin ilk ayetlerini okuyor) Birincisinde biraz daha özet olarak anlattı hasta ve yolcuların durumunu ve oruç tutmayı da özet olarak anlattı sayılı günler dedi. İkincisinde biraz daha açıyor. Birincisinde yutikunehu kelimesinden belki başka bir şey anlamaya çalışanlar olabilir ama ikinci ayeti devreye soktuğunuz zaman o da netleşmiş oluyor. Yani her zaman tekrarladığımız bir şey biliyorsunuz. Bizim ulemanın en büyük hatası ayetleri kendilerinin açıklamaya kalkmaları Kuran bu ayeti nasıl açıklıyor diye bakmamalarıdır. Hâlbuki Allahütealâ bu konuda son derece kesin emirler vermiştir Hud Suresi’nin baş tarafında.
Burada diyor ki kim hasta olursa yolculuk halinde olursa oruç da tutmazsa bu iki kişi başka günlerde tutar. Peki, birinci ayetin sonunda dedi ki oruç tutmanız sizin hayrınızadır. Şimdi bunu bazıları şöyle düşünebilir. Yani size oruç farz kılındı tutmanız hayırlıdır diyebilirler, hasta ve yolcuları bir kenara atarak. Ama şu ifade bu ikinci ayetteki ifade onu düşünmeyi imkânsızlaştırıyor. Neden? Ey hasta ve yolcular Allah size kolaylık istiyor. İşte o zaman yarabbi daha hayırlıysa hasta ve yolcuya niye emretmiyorsun? Çünkü Allah sizin için kolaylık istiyor. Bir başka ayette de “Allah bu dinde sizin üzerinize hiçbir zorluk yüklememiştir. (Hac 22/78)”Allah bu dinde sizin üzerinize hiçbir zorluk yüklememiştir ondan dolayı oruç tutmanız hayırlıdır ama sıkıntıya girmeyesiniz diye böyle söylüyorum. Şimdi bazıları diyor ki esas olan açlığın sıkıntısını çekmektir, güneşin altında kalacaksın bilmem ne. Kardeşim bu bizde olmaz bu olsa olsa Hindistan’da olur Hindularda olur. Allah bizim için kolaylık istiyor zorluk istemiyor. Anlatabildim mi? İkisini birleştirdiğiniz zaman, tutmanız daha iyi olur”un hasta ve yolcularla ilgisi tamamen kurulmuş oluyor.
Yahya Şenol:
Birkaç hadis var Buhari’de yolculukla alakalı…
Abdülaziz Bayındır:
Şimdi biz biliyoruz ki peygamberimizin hadisleri asırlar boyunca dilden dile dolaşarak günümüze kadar gelmiştir. Dolayısıyla biz kitap ve sünnet bütünlüğünü sağlamak mecburiyetindeyiz. Yani Peygamberimiz o sözleri mutlaka Kuranı Kerim’den çıkararak söylemiştir. Kuranı Kerim’de Allahütealâ “sizin için daha hayırlıdır” dediğine göre… Çok ciddi bir metot problemi var biliyorsunuz bizde. Peygamberimizin (sav) bize hikmeti öğretme görevi olduğunu göz ardı ettiğimiz zaman, Kuranı Kerim’i bizzat Cenabıhakkın açıkladığını göz ardı ettiğimiz zaman, Peygamberimizin o açıklamaları bize bildirdiğini göz ardı ettiğimiz zaman bu tür şeyler olabilir.
Yahya Şenol:
Mesela şöyle bir hadis de var. Tutan da var tutmayan da var anlamında. “Ramazanda Peygamberimizle yolculuk yaptık bazıları oruç tutardı bazıları tutmazdı. Kimse kimseyi ayıplamazdı.” Acaba hasta ve yolcunun oruç tutmasının daha hayırlı olacağına dair bir hadis var mıdır onu destekleyici? Tutun, zorlansanız da tutun diyen bir hadis var mı?
Abdülaziz Bayındır:
Onu diyemez ki ilave yapamaz. Allah böyle dedikten sonra olmaz. Şimdi bakın burada bizim için tutmanız daha hayırlı olur diyor ya. Bir kere hasta ve yolcu olmayana oruç tutmama ruhsatı zaten yok. Oruç tutmama ruhsatı verilmemiş bir kişiye oruç tutman daha hayırlıdır denmez. Dolayısıyla oruç tutmanız sizin hayrınızadır dendiği zaman oruç tutmayabilirsiniz anlaşılır.
Yahya Şenol:
Öyle anlamaya engel birkaç tane engel var gibi. Mesela ismi tafdil kullanılıp da daha hayırlı manasına gelmeyen yerler. Mesela Lut (as) kızları için…
Abdülaziz Bayındır:
Madem hayrımıza ya rabbi madem hastanın yolcunun hayrına da, niye oruç tutmamızı emretmiyorsun derseniz: “Allah bu dinde size bir zorluk yüklememiştir. (Hac 22/78)” Size kolaylık istiyorum zorluk istemiyorum diyor. Bakın dikkat ederseniz Cenabıhakkın Kuranı Kerim’de farz olarak kıldığı hiçbir şeyde böyle teşvik edecek şeyler yoktur. Bunu yapacaksın bitti. Bu sizin hayrınızadır şeklinde bir ifade yoktur. (Yahya Şenol: Cuma için var.) Var evet. Neden? Çünkü Cuma farklı bir şeydir. Çünkü Cuma olmazsa olmaz değildir. Cuma namazı kılmazsanız yerine öğle namazı kılarsın. (Y.Ş. : Mazereti olanlar için. Mesela Cumaya gitmeyebilir miyiz mazeretimiz yokken?) Orada da şu var. Yolcu olmadığı halde mesela Buhari’de olması lazım. Aişe validemiz şöyle buyuruyor: “Halk evlerinden ve avaliden (Mescidi Nebevi’nin kıble tarafından dışarı gittiğiniz zaman oraya avali deniliyor) nöbetleşe cumaya gelirlerdi.” Tozlar içinde gelir toz toprak içinde kendilerinden ter akardı. Peygamber (sav) yanımdayken onlardan biri gelmişti. Keşke bugün için temizlenmiş olsaydınız dedi.” Cuma namazı için bu böyle. Nöbetleşe geliyorlar. Bu hafta ben geliyorum ertesi hafta öbürü geliyor. Ama diğer namazlarda böyle bir şey yok. Mesela öğlen namazı… Öğlen namazı için mutlaka kılacaksın. Sadece Cuma namazı kıldığın zaman Cuma namazı öğlen namazı yerine geçer o kadar. Onun için orada hayrın nekümün bir şeyi var. O sebeple Cuma kimlere farzdır kimlere değildir gibi bir ayrım yapılabilir. Ama mesela oruç kimlere farz değildir diye bir ayrım yapılmaz. Oruç hastaya da farzdır, yolcuya da farzdır herkese de farzdır. Ama onlar tutmayabilir daha sonra tutarlar. Cuma namazına adam gelmemişse kılacağı Cuma namazı değil öğlen namazıdır. Onun yapısı farklı.
Ondan sonra da bir şey daha söylüyor Cenabıhak, diyor ki, orucu ramazanda tutmayabilirsiniz diyor çünkü ben size kolaylık istiyorum. E peki ya rabbi sen madem kolaylık istiyorsun da niye ramazandan sonra tutturuyorsun o kolay mı? Herkesle tutmak varken değil mi? Niye ramazandan sonra tutun diyorsun o kolay mı? Onun için de gerekçesini söylüyor diyor ki “bir de sayıyı tamamlayasınız diye.” şimdi sen orucu 10 gün eksik yaptın o 10 gün eksik sevapla Allahın huzuruna çıkacaksın. O sevabını tamamlaman için sana bir fırsat verilmiş oluyor. Bu fırsat hastaya ve yolcuya verilmiş oluyor başkasına değil. Diğerleri özürsüz olarak orucunu tutmayanlarla ilgili Peygamber (sav) diyor ki “Onlar ömür boyu oruç tutsalar bunu kapatamazlar.” Ondan sonra “Cenabıhakkın size böyle bir yol göstermesi karşılığında Cenabıhakkı tekbir edesiniz. (Bakara 2/185)” Bak Allahütealâ size ne kadar güzel bir… Ramazanı inanarak tutanlar bunun zevkini her saniye yaşarlar. Tekbir edersiniz bu ramazan bayramı namazı ve belki bakarsınız ki şükredersiniz. Kendi içinizde görürsünüz o korumayı, sağlık açısından korumayı, inanç açısından, sosyal açıdan birçok açıdan korumayı kendi içinizde görür ve Cenabıhakka da teşekkür edersiniz.
Şimdi buraya kadar anladığımız şekilde ayeti kerimeye meal verdik. Bir de şu şey var. Meallerde tefsirlerde la yutekuneh diye mana veriyorlar. Hatta Buhari’de geçen bir rivayet var müspet olumlu alıyorlar orada. İşte oruca gücü yetenler, yani hasta değilsin, yolcu değilsin…
Yahya Şenol:
Tam da bununla ilgili bir soru var. “Bu ayet inmeden önce oruç tutmaya gücü yetenler ya fidye verirler ya da oruç tutarlarmış. Oruç tutmak daha hayırlıdır ifadesine de fidye vermekten daha hayırlıdır demişler. Ama bir sonraki “şehri ramazan…” ayeti inince bu ayeti nesh etmiştir deniyor bu görüşün doğru olma ihtimali var mı” diye soruluyor.
Abdülaziz Bayındır:
Buhari’de okumuştum ben bunu. Şimdi bakın ayeti okuyalım bakalım böyle bir şey mümkün mü? Bir kere bu birinci ayetle ikinci ayetin birlikte inme zorunluluğu var. Hadi üçüncü ayet daha sonra inmiş olsun öyle kabul edelim bir an için. Diyor ki müminler sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de oruç sayılı günlerde farz kılındı belki korunursunuz. İçinizden kim hastaysa ya da yolcuysa, oruç tutamazsa başka günler oruç tutacak. Yani hasta ve yolcu tutmazsa başka gün tutacak. Peki, hasta da değil yolcu da değil. O ne yapacak? Fidye verebilir o mantıkta. Hastaysa ve yolcuysa tutacak ama sağlıklıysa fidye verebilir. O da ne fidyesi verecek bir miskin taamı fidyesi verecek. Yani en asgarisini verdi mi oruçtan yırttı! Böyle bir şey mümkün mü? Hasta ve yolcuysan sorumlusun, sonra da olsa günü gününe tamamlayacaksın ama sağlıklıysan bir tane miskin taamı şöyle 3 kilo hurma verdiğin zaman paçayı yırttın. (Yahya Hoca haberin geçtiği kaynaktan okuyor) Yani üstteki kelime alttaki kelimeyi neshediyor. Yani bunlar tam komedi. Yani bu tür rivayetlerin Buhari’de olması başka yerde olması bir şey ifade etmiyor. Bir kere Kuranı Kerim’le bütünlük içerisinde olması lazım… Ayetin içerisindeki bir kelimeyi sonraki kelime neshediyor (!). Ayet inerken parça parça mı indi? Ayet neshedilir. Ayetin içindeki bir parçayı neshetmiyor. “Bir ayetin yerine başka bir ayeti koyduğumuz zaman ki Allah neyi indirdiğini gayet iyi bilir, sen iftira ediyorsun derler. (Nahl 16/101)” (Y.Ş: Şöyle bir soru da manasız oluyor değil mi? Demiş ki: Ayeti kerime oruç tutmanız sizin için hayırlıdır derken fidye orucun yerini tutmaz manası anlaşılır mı?) Zaten fidyeyle orucun hiçbir alakası yok. Ama öyle söylüyorlar. Ama soru soran kişi de haklı piyasada öyle söylüyorlar. Oruç başka o verilen şey de ramazan bayramında verilen fitredir. O kadar. Fahreddin Razi doğru söylemiş. Zaten ikinci ayet birinci ayetle o kadar iç içe ki nesih mümkün değil onu az önce anlatmaya çalıştık. Fakat ne kadar laubali bir şekilde yaklaşılıyor ayetlere. Sonra her güne bir fidyeyi nereden çıkarıyor? Bir tek fidye demesine rağmen? Şunu unutmamak lazım ki en erken yazılanı iki asır sonra yazılmıştır. Bunlara çok dikkatli olmak lazım… Bunlar zamanımıza kadar gelinceye dek bunlara bir takım ilaveler çıkarmalar olabilir. Çünkü Cenabıhakkın korumasında olan sadece Kuranı Kerim’dir. Dolayısıyla Kuran’la sünnet arasında bir bütünlük sağlamadan doğru bir sonuca ulaşmak mümkün değil.
Yahya Şenol: Orucu ramazanda tutanla daha sonra tutan arasında sevap bakımından fark olur mu? Hasta ve yolcu için…
Niye farklı olsun? Allahütealâ onlara ruhsat vermiştir. O günlerde demesinden ve hayırlı olur demesinden akla gelebilir. O kısmını bilemiyoruz tabi. Sevap kısmı bizim bilebileceğimiz bir şey değil.
Şimdi bir kere yutikunehu şeklinde olduğuna dair bu halden bir ifadeyi bulduk. “la”sız. Neshedildiğine dair bir rivayet var. Neshedildiğini kabul etsen bile la’sız kabul ettiklerini gösteriyor. Ama zaten ayet la yutikunehu demiyor ki. Yutikunehu diyor. O ne demek? Ona takati olanlar. Ona takati olan hasta da olabilir yolcu da olabilir çok iyi şartlar içinde de olabilir zor şartlar altında da olabilir. Hepsinin de takati vardır. Yani takat en kolayından en meşakkatlisine kadar gider. Bir daha yukarı çıkabilir misin? Çıkarım takatim var dersin. Çıkarsın çıkarsın zorlanmaya başlarsın biraz daha biraz daha kesilirsin. Oturursun. Ne oldu? Tükendim takatim kalmadı biraz kendimi toparlayayım da sonra devam ederim dersin. Şimdi oradan oraya kadar takat… Takatin tükendiği son noktada da bayağı zorlanıyorsun. Baştan çok rahat gidiyorsun. En rahatı da takattir. En meşakkatli halde de takattir. Dolayısıyla evinde çok rahat serinlikte klimaların altında oruç tutan da takatiyledir. Yolculukta ter dökerek bir sürü sıkıntıyla oruç tutan kişinin de takati vardır. O zaman la yutikunehu gibi bir mana vermek olmaz.
Peki, farzı mahal verelim öyle bir mana bakalım tutuyor mu? Mesela önce şu meali bir okuyalım. Diyor ki “sayılı günlerde olmak üzere sizden her kim hasta yahut yolcu olursa diğer günlerde kaza eder. Oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakiri doyuracak fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa bu kendisi için daha hayırlıdır.” Şimdi oruç tutmaya gücü yetmeyenlere bir fakiri doyuracak fidye gerekir diyor. Oruç tutmaya güçleri yetmeyenler dediği zaman hangi oruç olur? Ramazanın tamamı olur değil mi? Her gün için değil. Bir fakiri doyuracak fidye. Allahütealâ la takat dedik ya, bir kanun koymuş o kanunda ne diyor? “Allah hiç kimseyi vushunun üzerinde bir şeyle sorumlu tutmaz. (Bakara2/286)” Vus’a-ha ne demektir? Vus’a-ha genişlik demektir. Yani rahatlıkla yapabileceği bir şeyin üzerinde bir şeyle sorumlu tutmaz. Rahatça yapabileceği sıkıntıya girmeden yapabileceği… Yani insanın gücü içerisinde… Daralmıyor, sıkıntıya da düşmüyor. Yani o takatin en üst sınırının altında, gayretin en üst sınırının altında kolayına gelecek olan şeyi Allahütealâ sorumlu tutar. Yani son noktaya çıkarmadan onun birazcık altında kolaylıkla yapabileceği şeyden sorumlu tutar. Onun üzerine çıktığı zaman sorumlu tutmaz. Yani o takatini zorlayacak noktaya geldiği zaman zorunlu tutmaz. Yutikunehuya geldiği zaman zaten kişi sorumlu değil. Peki, oruçtan sorumlu değilse bu insan, fidye de bir eksikten gedikten dolayı olur. Takatinin dışında bir şey ve sorumlu değil. Madem bu adam sorumlu değil… Bakın mesela kadın adetliyken namaz kılamaz. Niye? Kendinden mi kaynaklanıyor? Allahütealâ temizliği şart koşmuş. Kadının da elinde olmayan bir şey… Yani kendi tercihiyle yapabileceği bir şey değil. Yani ona takatinin yetmesi mümkün değil. Onun gücü dışında bir şey. Gücü dışında bir şey olduğu için Allah onu sorumlu tutmuyor. Onun için adetli kadının namaz kılmaması onun için kesinlikle bir kusur ya da eksiklik olmaz ki bundan dolayı fidye versin.
Aynı şekilde mesela bizim fıkıh kitapları diyor ki adetli kadının ramazanda oruç tutması haramdır diyor. Ne demektir yani? Allah diyor ki ramazan ayını oruçlu geçirin. Sen de diyorsun ki ramazanda oruç tutamaz. Yani ne demektir bu? Sorumlu değil. Gücün yetmiyor. Adetli kadının namaza karşı tavrı neyse oruca karşı tavrı da o demiş oluyorsun. Peki, bu kadın namaz kılmayacaksa niye sonra oruç tutturuyorsun? Neye dayanarak? Allah ramazan ayında oruç tut diyor sen haramdır diyorsun. Peki, Allahın hiç farz kılmadığı bir zamanda diyorsun ki tutacaksın. Delilin ne? Adetli. Âdetin oruca mani olduğunun bir delili var mı?
Yahya Şenol: Konuyla ilgili bir soru var. Ayetteki hasta kelimesinin içine adet de giremez mi? Çünkü başka bir ayette eziyettir deniyor. O zaman kadın adet günlerinde nasıl oruç tutsun?
Eziyetle hastalık birbirinden farklıdır. Eziyet başka hastalık başkadır. Bunlar ayrı ayrı şeylerdir. Adet gören kadın ben hastayım demez. Adet görmeyen kadın ben hastayım der. Tedavi için o gider adet gören kadın gitmez. Ama âdetini görürken hastalığı olabiliyor. Herkes aynı şekilde geçirmiyor. O zaman âdetinden dolayı değil tutmayacaksa hasta olduğundan dolayıdır. Ama tutamaz da diyemezsin. Allah tutmanız hayırlıdır diyor bizim fıkıh kitaplarında haramdır diyor. Zamanında tutup tutmamayı sen hangi delile dayanarak haram diyorsun? Topu topuna Aişe validemizden gelen bir rivayet var. Oruç tutmamız emredilirdi namaz kılmamız emredilmezdi. Bu kelimenin anlamı budur. Bugünkü Arapçada da budur eskiden de bu manaya gelirdi. Ama daha sonra kaza kelimesi bir ibadeti daha sonra yapma anlamını aldığı için tutuyorsunuz bu kelimeyi o tarafa çekiyorsunuz. Bir tek kelimenin sonradan ortaya çıkmış manasına dayanarak tüm sistemi altüst eden bir fetva verilir mi? Tutmamız emredilirdi diyor. Zaten o soruyu soran kadın da diyor ki niye namaz kılmıyor o kadın? Kadının sorusu o. Orucu tutuyor da niye namaz kılmıyor?
Yahya Şenol: Bu arada şunu da söylemek lazım. Bizim oruç da tutacak namaz da kılacak dediğimizi düşünen birileri varmış.
Onu kendileri uyduruyorlar. Adetli kadın namaz kılamaz. Namaz ayetlerde açıkça belli ama sorumlu değil. Ama Aişe validemize soru soran Haruniye’li kadın diyor ki Hariciler diyorlarmış ki adetli kadın namaz da kılar. Bugün bile diyenler var. Gelip Aişe validemize diyor ki peki hayızlı kadın madem oruç tutuyor niye namaz kılmıyor? Soru bu. Arapça karşılığı bu… Sonradan değişen anlamı bırakın. O zaman Aişe validemiz bu soruya karşı diyor ki sen o haricilerden misin? Yani yeni bir görüş ortaya atanlardan mısın? Ben onlardan değilim diyor ama onlardan etkilenmiş. Diyor ki başımıza bu gelirdi. Ne? Adet olurduk. Kadın adetli. Adetli iken oruç tutmamız emredilirdi. Namaz kılmamız emredilmezdi. Cevabı bu. Şimdi bunu evirip çevirip sağa sola çekerek, kendilerine ne ayetten ne hadisten delil kalmıyor bulamayınca hemen icma vardır diyerek işi bağlıyorlar. Yasak kardeşim! Kolaylık ilkesi öyle mi? Kadına ramazanda oruç tutturmayacaksın. Yasaktır diyeceksin. Daha sonra tutturacaksın. Herkes de elle gelen düğün bayram değil mi? Delilin ne? Sonra da Allaha mal ediyor bu fetvayı.
Birkaç kere söyledim rahmetli annem söylüyordu diyordu ki ben doğum yaptım loğusa oldum. Ben adet gördüm. Tarlada ekin biçerdik. Erzurum’da sular boldur. Yanımdan buz gibi sular akardı adetliyken loğusayken bir damla ağzıma aldığımı hatırlamıyorum. Şimdi siz bu kadına diyorsunuz ki başka zaman tutacaksınız. Bir de şey var. Kadınlar erkekler gibi değildir ki. Birisi ona ters bakması bile onları rahatsız eder. Hayır, elinde bir delil varsa yap yoksa yok.
Şimdi adetli kadınlara oruç tutturmayanların ne ayetten ne hadisten hiçbir delili yok. Aleyhlerine dünya kadar delil var. Ondan sonra la yutekunehunun iner tutar tarafı yok. Zaten ayeti kerimeye la kelimesini ilave yapıyorlar. Şimdi gelelim şeye. Diyorlar ki ihtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da oruç tutmaya güçleri yetmeyenlerdir. Ondan sonra da ağır işlerde çalışanlar diyorlar değil mi?
Yahya Şenol: (Diyanet’in tefsirinden okuyor:) “Günümüzde dökümcü, madenci, tellak, beton veya yol işçisi gibi ağır işlerde çalışan kimselerin de orucu tutmakta zorlananlar sınıfına dâhil edileceği hükmü birçok fıkıhçı tarafından benimsenmiştir. Onlar da zarar gördükleri takdirde oruç tutmak yerine fidye verebileceklerdir.”
Abdülaziz Bayındır: “Orucu tutmakta zorlananlar” ifadesi esas öbürleri örnek. Bir de herkes oruç tutmakta zorlananlar kapsamına sokacak. Öyle bir şey olur mu yani! Siz böyle yaptığınız zaman Hıristiyanların yaptığı gibi onlar perhize dönüştürmüşler bizde de fidyeye dönüşecek. Ya bu ne biçim bir şeydir böyle saçmalık mı olur? İşte sapıklıklar böyle oluyor ve bu Diyanet İşleri’nin yayınladığı tefsir yani sıradan birisi değil. Evet, ben şahsen Diyanet İşleri Başkanlığı’nı bir ilmi kuruluş olarak asla görmüyorum. Değil zaten. Bir idari kuruluştur. Ama vatandaş öyle görmüyor ki.
Yahya Şenol: Biz istediğiniz kadar söyleyin biz Diyanet’e bakarız diyor. Şimdi bu durumda olanlar ne yapacak?
Abdülaziz Bayındır: Bu durumda olanlar oruç tutacak başka çare yok. Şu da olabilir. Adam mesela bazen baygın düşer, gerçekten tutamayacak bir hale gelir, takati olmazsa güçsüz hale gelirse…
Yahya Şenol: 40-50 derecede açık havada çalışanlar var.
Abdülaziz Bayındır: O kişiden kişiye değişiyor. Mesela ben geçen sene demir döküm yerinde çalışan insanlarla röportaj yapmışlardı. Bir tarafta 600 derecede sıcaklık var bir tarafta 150 derece sıcaklık var. Muhabir diyor ki ya burada zorlanmıyor musunuz 600 derece sıcaklık var? Yok diyor burası 150 derece 600 derece değil ki! Hayır, zorlanmıyorum gayet rahat tutuyoruz diyor. Yani şimdi siz problemi beyninizde çözdüğünüz zaman vücuda emri beyin veriyor. Dolayısıyla vücut bütün şartlara adapte oluyor. Sen diyorsun ki ben Allah rızası için bunu yapacağım kardeşim. Bitti. Ondan sonra vücut bütün tedbirlerini kendi alıyor. (Ama artık kaçacak yeri yoksa takati de yoksa…) O zaman hasta haline de girmeyebilir. Bazı kimseler var ki onların vücutları gerçekten oruca tahammül edemiyor. Yapısı mümkün değil. O mükellef değil o yüzden.
Onunla ilgili mesela olabilecek hadisler var. Bu hadisleri biz burada okuyalım ama eğer bizi dinleyen tabipler varsa görüşlerini bildirsinler. Kuranı Kerim’in bütünlüğü içerisinde çok uygun düşüyor. Ama yanlış bir şey de yapmış olmak istemeyiz. Yani o tabiplerin de mutlaka görüşlerini almamız lazım.
Yahya Şenol: Mükellef olmanın dışında. İhtiyar adam oruç tutacak hali yok. O durumda oruç bunlardan tamamen kalkıyor. Fidye de yok. Her güne yedi buçuk liradan hesap yapıyorlar 7,5 çarpı 30 225TL bir para ödetiliyor. Böyle bir görev yok. Hiçbir şey yapmalarına gerek yok.
Abdülaziz Bayındır: Şimdi çok ilginç bir hadis var. Bunun peygamber sözü olduğu yapısından belli ama biz bir hata yapmayalım diye. Çünkü biz anlamada hata yapmış olabiliriz. Emzikli kadınlar ve hamile kadınlarla ilgili. “Allah namazın yarısını misafirden kaldırdı.” Yani dört rekâtı iki rekâta düşürdü. Bu ayete yüzde yüz uygun bir ifade. Yani yolculukta iki rekât ruhsat falan değildir. İki rekât kıldığınız zaman namazı kısaltmış falan da olmazsınız. Kılmanız gereken iki rekâttır. Allah kaldırmış yarısını. Yüzde yüz uygun yani ayete. Ondan sonra diyor ki “orucu kaldırdı hamileden ve emziren kadından”. Şimdi burada Allahütealâ namazın yarısını misafirden kaldırmış. Kuranı Kerim’le sabit… Peki, orucu da hamile ve emzikli kadından kaldırmıştır. Şimdi bunu nasıl anlayacağız? Yahya ile bunu içeride müzakere ederken güzel bir şey söyledi. Hamile kadın orucu kendinden dolayı tutmazlık etmiyor. Yani kendine kalsa tutar. Ama kendinin dışında birisi için tutmazlık ediyor. O da karnında olan çocuk. Hamile kadın oruç tuttuğu zaman çocuk zarar görüyor mu görmüyor mu? Çocuk zarar görüyorsa bu tıpkı hayızlı kadın gibi olur. Hayızlı kadın namaz kılmıyor. Niye kılmıyor? Kıl deseler kılacak. Problem yok ki abdestini alır kılar da. Ama öyle bir şey var ki Kuran onu adet kanından dolayı temiz saymıyor. Kendine bıraksan kılar. Git banyo yap desen gene kılar. Burada da öyle… Hamile kadın gerçekten oruç tuttuğunda çocuğu zarar görüyor mu? Ben doktorlar meseleyi iyice anlasınlar diye söylüyorum. Oruç tutan hamile kişi oruç tuttuğu takdirde çocuk zarar görüyorsa ya da emzikli kadın oruç tuttuğu takdirde çocuk doymayacaksa çocuğu doyuracak başka bir şey de yoksa. O zaman kadın kendisi için değil o çocuk için oruç tutmayacak. Kadının gerçekten gücü yetmiyor. Neden? Kendine hükmedebilir ama o çocukla ilgili hükmedemez. Gücü yetmediği bir durum söz konusu olduğuna sorumlu olmaz. Hadis Kuranı Kerim’in bütünlüğüne uyuyor. Ama rahasa da olabilir. Onu da maraz kapsamına sokabiliriz. Nasıl bir cevap gelmiş?
Yahya Şenol: “Hamileler ve emziklilere biz oruç tutmasına şu ana kadar izin vermezdik. Çünkü çocuk beslenmesini anneden sağlıyor” demiş bir doktor.
Abdülaziz Bayındır: İzin verilmiyorsa o zaman kadının kaza etmesi de gerekmiyor. Y.Ş.: Kaç ay acaba bütün hamilelik süresince mi yoksa son aylarda mı? A.B: Başka doktorlardan da yorum gelir herhalde. Tam olgunlaşmadan hüküm vermeyelim.
Bir Katılımcı Soruyor: Ensülin kullanan şeker hastaları ne yapmalı?
Abdülaziz Bayındır: Ensülin yeme içme sayılmaz. Vücuda gıda takviyesi yapmıyor. Şırıngayla vücuda ilaç zerk etmek yeme içme sayılmaz. Yeme içme sayılan besleyici serumlar var. Ağzından beslenemeyenlere serumla besleme yapıyorlar ki o zaman o orucu bozmuş oluyor. Onun dışındakiler yeme içme sayılmadığı için orucu bozmaz. Yalnız şu var, ensülin alan hastalar hemen arkasından bir şeyler yemeleri lazım. Çünkü o ensülin derhal vücudu bir şeyler yemeye muhtaç hale getiriyor. O zaman yediği zaman hastadır Allah ona müsaade ediyor.
Yahya Şenol: Ben hem mide hastasıyım. Hem de migren var. Ama oruç tutuyorum. Geçen sene bazı günlerde şiddetli baş ağrısı çektim. Gece ilaç alıyorum iki tane öyle tutuyorum. Gece niyet etmiyorum. Eğer şiddetli bir baş ağrısı ya da mide ağrısı duyarsam orucu bozmamın herhangi bir kefareti var mıdır?
Abdülaziz Bayındır:Bir kere geceden niyetini yap. Hastalandığın zaman ilacını alırsın. Daha sonra gününe gün tutarsın. Ama geceden niyetini yap. Niyet etmemek diye bir şey olmaz.
Yahya Şenol: Hocam mükellef olduktan sonra herhalde az çok kaza orucum vardır. Sayılarını hatırlamıyorum. Niyet ederken kazaya kalmış orucu tutuyorum diyebilir miyiz?
Abdülaziz Bayındır: Hanım mı bu soran? Evet. Hanımlara oruç tutturulmuyor. Onlar da tabi kendi sorumlulukları yok. Ama bizi dinledikten sonra oruçlarının farz olduğunu bilmeliler. Ama erkek olursa özürsüz olarak oruç tutmamışsa, kadın olsun erkek olsun fark etmez, yapacağı tek şey tövbe etmek, kendini ıslah etmek ve bir daha da bu tarafa yönelmemektir. Az önce okuduğumuz ayette orucun kaza ruhsatı sadece hasta ve yolculara verilen bir ruhsattır. Onun dışındakilere değil. O da sayıyı tamamlasınlar diye verilen bir imkândır. Fırsattır. Öyle keyfi olarak tutmamak olmaz.
Yahya Şenol: Oruç hangi hallerde kaza edilir?
Abdülaziz Bayındır: Sadece hasta ve yolcular kaza edebilir. Onun dışında kaza etmek yoktur. Hatadan dolayı olursa zaten sorumluluğumuz yok. Unutarak yeme içme nasıl oluyorsa hata da unutmayla aynı kabul edilmiş.
Yahya Şenol: Ağzı misvakla ya da macunla temizlerken tadını duymak oruca zarar verir mi?
Abdülaziz Bayındır: Tadını duymanın oruca bir zararı yok. Çünkü tadına bakmak yeme içme değildir.
Yahya Şenol: Bir hanım sormuş. Sizin fetvalarınız sayesinde 30 yaşında ilk defa hayızlıyken oruç tutmaya başladım. Fakat diğer ibadetler olmadan. Mesela namaz kılmak, Kuran’a el sürmemek… O ibadetler olmadan oruç havasına giremedim. Ne tavsiye edersiniz.
Abdülaziz Bayındır: Şimdi namazı kılmama işi kendi elinde olan bir şey değil. Kuran okumasında el sürmesine hiçbir sakınca yok. Hayızlı kadın Kuran okuyamaz şeklindeki fetvanın da bir dayanağı yok bizim sitelerimizde bu konu ile alakalı bir kitap bile var. Hayızlı kadın Kuranı Kerim’i açar, okur her şeyi yapar. Abdest alma Maide Suresi’nin 6. ayetinde sadece namaz kılanlar ile ilgilidir. Cünüplükten temizlenmek de onunla alakalıdır. Kuran okumayla ilgisi yoktur o işin. Kuran okurken yapılacak tek şey euzu besmele çekmektir. Allahın emrettiği budur. Şimdi bazıları diyor ki efendim abdestli olsa daha iyi olmaz mı? Kesinlikle daha iyi olmaz. Çünkü her zaman en iyi iyinin düşmanıdır. Şimdi şu anda bir ayete bakacaksın ya bir abdest alsam daha iyi olur dedin mi bir daha bakamazsın. Çünkü abdest alıncaya kadar araya mutlaka bir iş girer. Onun için kesinlikle daha iyi değildir. Daha iyisi ne zaman ihtiyacın varsa hemen o zaman okumaktır.
Yahya Şenol: Kuran okunurken başı örtmek gerekir mi diye soruluyor.
Abdülaziz Bayındır: Kuran okumakla alakası yok başörtüsü emrinin. O emir başka erkeklerin yanındaykendir. Kuranı Kerim’e karşı örtünme diye bir şart yok. Ve namaz kılarken örtülmesi vardır. Bir namaz kılarken bir de yabancı erkekler varken. Onun dışında Kuran okurken özel bir şey yok. Bunlar Kuran okumanın önünde ciddi engellerdir. Ne zaman Kuran okumaya ihtiyacın varsa o zaman oku.
Yahya Şenol: Hocam üniversitenin yaz okulundayım. Ramazanın ilk on günü dokuz tane sınavım vardı. Bu sebeple oruç tutmadım. Önemli sınavları olan öğrenciler için yorumunuzu alabilir miyim?
Abdülaziz Bayındır: Yo oruçlarını tutacaklar. Önemli sınavı da olsa tutacak. Maalesef bizde çok büyük yanlışlardan biri de bu imsak vakti meselesi. Yatsı namazı bir hayli geriye bırakılıyor. Mesela Diyanet’in yatsı ezanı okuttuğu vakitte yatsı vakti bitiyor. O zaman kadar yatsıyı kılmış olsa bir insan, daha sonra Diyanet’i imsak diye ilan ettiği vakitte kalkarsınız şu andaki geçerli duruma göre 50 dakika daha yemek yersiniz. Böyle bir şey olduğu zaman gece dinlenmiş oluyorsunuz. Tabi bu sıkıntılar var. Tabi bu sıkıntılar var diye orucumuzu bırakamayız. Hele mesela Türkiye Gazetesi’nin takvimi olursa o bir saat 25 dakika fark. Yatsı namazına da 20 dakika ilave yapıyorsunuz dolayısıyla insanlara uyuyacak bir vakit kalmıyor. Ben şimdi buradan bu takvimleri çıkaran bütün kuruluşlara ilan ediyorum. Eğer medya kuruluşlarından bizi izleyenler varsa onlara da söylüyorum. Bu zatlarla hep beraber bir çıkalım. Medya da gelsin. Bu şahıslarla bir imsak rasatı yapalım. Takvim çıkaran kuruluşlardan birisi televizyonda çıkıyor imsakı anlatıyor. Diyor ki siyah iplik beyaz iplikten ayırt etmek demek eline bir siyah bir beyaz iplik alacaksın değil. Ufukta enlemesine yayılan bir aydınlık olacak, o aydınlıkla karanlık birbirinden ayrılacak diyor. Dedikten sonra işte bizim takvimde 1 saat 25 dakika öncesini sanki ufuk aydınlanmış gibi gösteriyor. Elimde onların hepsinin imzaladığı onların yanlışlıklarını gösteren belgeler de var. Onlarla çok çıktık rasatlar. Şimdi eğer dinleyenler varsa canlı yayında gidelim ve bu problemi çözelim.
Yahya Şenol: Fark 40 dakika diye denmişti geçen sene…
Abdülaziz Bayındır: Güneşin bir deklinasyonu vardır. Güneşin eğimiyle o derecelerin dakikaya dönüşümünde farklılıklar oluşur. Bu sene geçen seneye göre farklı gelecek sene de bu seneden farklı olacaktır.
Yahya Şenol: Diş macununu tatmak orucu bozmuyorsa yemek yaparken tatmamız da orucu bozmaz değil mi?
Abdülaziz Bayındır: Tabi dilinin ucuyla bakıp da boğazınıza gitmeden tükürürseniz oruç bozulmaz.
Yahya Şenol: Ağızdan ağrı kesici hap yutmak orucu bozar mı?
Abdülaziz Bayındır: Ağızdan hapı aldığınız zaman o yeme içmeye girer. İğne başka bir şey…
Yahya Şenol: Ramazanda sabah namazlarını cemaatle kılmak istemiyorum. Çünkü hoca 45 dakika Kuran okuyor. 5-6 kişi de kitaptan takip ediyor. Okuduklarının manasını anlamadıklarına hiç girmeyeceğim. Bu bizim mahallemize özgü bir şey mi yoksa genel mi?
Abdülaziz Bayındır: Bu sene Süleymaniye Camisi’nde de okunuyor. Tahmin ediyorum Diyanet imsak vaktiyle ilgili bir çalışma yürütüyordu. O tamamlanmadığı için hatim okuyun da biraz geciktirin demiş olabilirler.
Yahya Şenol: Adetli kadının orucunu bozulduğunu söyleyenlerin illeti nedir? Hastalık olması mı yoksa temiz olunmaması mı?
Abdülaziz Bayındır: Canım temizliği şart koşarsanız tuvalete gittiğiniz zaman da orucun bozulması lazım. Böyle bir şey söz konusu değil. Bunların ellerinde herhangi bir delil yok. Sadece cinsel ilişkidir orucu bozar. Y.Ş.: İftara 10 dakika kala kadının başına bu gelse orucunu bozsun diyorlar mı? A.B.: Bak şöyle diyorlar güneşin üst yuvarlağı ufka varmasına tam bir iki saniye kala kadın adet görürse oruç gitti! Öyle diyorlar. Kardeşim bunu neye dayandırıyorsunuz? Enes hoca bir Arap sitesine bu konuları sordu. Cevap vermeyince akıl ermez icma vardır deyip kapattılar. “Ben sizin dininizi tamamladım. (Maide 5/3)” diyor. Bu icmayla hangi eksiği kapatıyorsunuz? Tamamlanmış bir şeye bir ilave olur mu? Allaha yalan iftirasında bulunmanız yalancı dilleriniz tanımlamasıyla şu helaldir şu haramdır demeyin. Bakın işte burada kadına diyorlar ki oruç tutman haramdır. Tövbe estağfurullah. Peki, haramsa niye başka zaman farz? Bunun iner tutar tarafı yok.
Yahya Şenol: Susuz olarak hap alınabilir mi? Acaba dilaltı mı kastediliyor?
Abdülaziz Bayındır: Susuz da olsa o olmaz. Dilaltı ama başka… O orada kayboluyor. Oradaki hücreler alıp kullanıyorlar. Boğaza gitmiyor o.
Yahya Şenol: Sigara niçin orucu bozar diyorlar. Yemek mi içmek mi?
Abdülaziz Bayındır: İçmektir. Ağızdan isteyerek bir maddeyi içeri sokmaktır. O kadar. Dolayısıyla orucu bozar.
Yahya Şenol: Tok tutucu haplar varmış. Sahur vaktinde onları içip öyle oruç tutabilir miyiz? Bazı hocalar hayır orucun esprisi aç kalmaktır o açlığı hissedeceksiniz demişler.
Abdülaziz Bayındır: Bana epeyce soruldu bu konu. Eğer orucun esprisi aç kalmak olsa Allah Müslümanlara imsak vaktine kadar yeme içmeyi serbest bırakmazdı. Allahütealâ’nın bizden istediği tan yerinin ağarmasından güneş batana kadar yeme içmeyi terk etmesidir. Onun dışında ne yerse yesin ne içerse içsin. Ama o hapların sağlık açısından zararları varsa o bizim ihtisasımızın dışında o zaman olmaz tabi.
Yahya Şenol: Kışın kısa günlerde hiç acıkmadan tutuyoruz. O oruç olmadı mı şimdi?
Abdülaziz Bayındır: Ben şahsen şu ana kadar ne acıktığımı ne susadığımı hatırlıyorum. Şimdi bizim orucumuz olmadı mı?
(Yazıya Geçiren: Efe Mısırlı – [email protected])
[1] Bakara 2/185
[2] Başladığınız hac ve umreyi Allah için tamamlayın. Alıkonursanız, kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Kurban, yerine ulaşıncaya kadar, başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizde hasta olan veya başından rahatsız bulunan varsa fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi ya da kurban kesmesi gerekir. Güven içinde olursanız, hacca kadar umreden faydalanabilen kimseye kolayına gelen bir kurban kesmek, bulamayana, hac esnasında üç gün ve döndüğünüzde yedi gün ki o tam on gündür oruç tutmak gerekir. Bu, ailesi Mescidi Haram’da oturmayan kimseler içindir. Allah’tan sakının ve Allah’ın cezasının şiddetli olacağını bilin. (Bakara 2/196, DİB Meali)