Abdulaziz Bayındır: Geçen hafta biliyorsunuz bir toplantı dolayısıyla ders yapamamştık. Bu hafta, namazı bozan şeylerle devam ediyoruz. Daha önceki hafta kısa bir giriş yapmıştık. O girişi hatırlatayım. Namazda olmazsa olmaz şey zikirdir. Onun için AllahTeala Musa(as)’a emrediyor. Diyor ki: “ekımis salate li zikri: benim zikrim için namaz kıl” diyor. Allah’ın zikri, Allah’ın kitabıdır. O zaman,i onun elindeki, ona indirilmiş kitap idi. Bugün de Allah’ın zikri bu kitaptır, kuranı kerimdir. Şimdi, zikir dendiği zaman bizim aklımıza gelen, tesbih çekmektir. Alırsınız işte, subhanallah, elhamdulillah, Allahu ekber dersiniz. Yada diğer zikirler diye tanımladığımız zikirlerden yaparsınız. “La ilahe illallahu vahdehu la şerikeleh lehul mulku ve lehul hamdu ve la kulli şey’in kadir” gibi. Şimdi bunların her birisi gerçekten birer zikirdir. Yani kişinin hiç aklından çıkarmaması gereken bilgilerdir. İşte, La ilahe illallah: Allah’tan başka ikah yoktur. Bu hiç bir müminin aklından çıkmaması gereken bir bilgidir, zikirdir. İşte Allahu ekber: Allah en büyüktür. O da aynı şekilde. La ilahe illallahu vahdehu la şerikeleh: Allah’tan başka ilah yoktur, O tektir, Onun ortağı yoktur gibi. Bunların her birisi birer zikirdir ama zikir tabiki ondan ibaret değildir. Günlük hayatta da yeryüzünde herkesin bir takım zikirleri vardır. İşte, çalışmayan başarılı olamaz. Bu da bir zikirdir. İnsanların hayattan öğrendikleri doğru bilgilerdir. İşte mesela atasözleri hakikaten her birisi birer zikirdir. Yada hayatla ilgili hükümler birer zikirdir. Bunlar, C. Hakkın yarattığı ayetlerden öğrenilen zikirlerdir. Ama asıl, doğruluğunda şüphe edilmeyen zikir, Allah’ın kitabıdır. Onun için kişinin her zaman zihninde unutmaması gereken, kullanılmaya hazır tuttuğu asıl bilgi kuranı kerim olmalıdır. “Ekımis salate li zikri” Musa(as)’a verilen bu emir, benim zikrim için namaz kıl. Namazı tam kıl emri bizim için de geçerlidir. Çünkü AllahTeala belli şekillere bağlı zikir olarak namazı emrediyor. Ama belli şekillere bağlı olmayan zikir 24 saat kişinin kadasında olması gereken şeydir yani. Uyurken, uyumadan önce de, uyandıktan sonra da herkesin aklında olması gereken, az önce söylediğimiz evrensel bilgiler. Ama belli zamanlara has zikir dediğiniz zaman, o namaz oluyor. Ne demek o? İşte Nisa suresinin 103. ayetini açın. Belli şekil şartlarına göre gereken zikir diyelim önce. Nisa 103’ü ona göre okuyalım. Şimdi burada diyor ki “fe iza kadaytumus salate: o namazı kıldığınız zaman”, şekil şartlarına bağlı olan zikir. “Fezkurullahe kıyamen ve kuuden ve ala cunubikum: ayakta, otururken ve vücudunuzu yanlarınız üstüne yüklemişken Allah’ı zikredin. Yani işte kıyam, rüku ve secde halinde Allah’ı zikredin diyor. O bir rekatlık namazdan bahsediyor korku halinde düşman karşısında kılınması gereken, yolcuların düşman karşısındayken kılmaları gereken bir rekatlık namadan bahsediyor. Ondan sonra diyor ki; “fe izatma’nentum fe ekımis salat”, bu korku geçtiği zaman da o namazı tam kılın. Bir rekat değil de işte, kaç rekat kılınacaksa o kadar kılın diyor. Ondan sonra da “innes salate kanet alel mu’minine kitaben mevkuta: çünkü namaz müminlere vakitle sınırlı bir görev olarak yüklenmiştir”. Şimdi yani zikri genel olarak düşündüğünüz zaman 24 saat her an, hangi şekilde olursanız olun, ister yemek yerken ister bir arkadaşınızla konuşurken ister şu ister bu. Tamam, yaparsınız. Zihninizde doğru şeylerin olmasına, doğru kurgular peşinden gitmenize gayret gösterirsiniz. Ama bir de Allah’ın emri olarak, belli şekillerde ve belli zamanlarda yapılması gereken zikir, işte bizim namaz diye adlandırdığımız şeydir. Bunun da nasıl yapılması gerektiği de ayrıca ifade ediliyor. Mesela Araf suresinin son ayetlerini açarsanız. 204 ve 205.ayetlerini. “Ve iza kuriel kur’anı festemiu lehu ve ansıtu le allekum turhamun: kuran okunduğu zaman ona kulak verin ve susun. Belki ikram görürsünüz”, AllahTeala’ın merhameti olur size. “Fezkur rabbeke fi nefsike”. Şimdi burada kuran okunurken dinlemek. Bir de Rabbini kendi içinden zikret. Yani “ekımis salate li zikri”de olduğu gibi, içten zikret. Yani yüksek sesle değil. Az önce yüksek sesle okunuyordu, dinliyordunuz. Şimdi, içten ziret diyor. “Tadarruan ve hıfeten”. Bu “tadarru”, “dı” kelimesinden, hani bir küçük çocuğun anasının memesini özleyerek ağlaması gibi. Yani içten yakar. Ne kadar samimi bir şekilde çocuk ağlar, orada ne kadar samimi bir şekilde istekte bulunur. Öyle bir tadarru ile yani C. Hakka olan ihtiyacınız. O çocuğun karnının doymasının tek kaynağı var, annesinin memesini emmesi. Şimdi sende aynen o çocuk saflığıyla C. Hakka yönel. Senin ihtiyacın olan he şeyi verecek olan tek kaynak C. Hakktır. Bir de içten içe korku duyarak da yani ya olmazsa gibi. Yani tam bir bağlılık göstererek Rabbini zikret diyor. Peki bunu ne zaman yapacaksın? “Ve dunel cehri minel kavli: yüksek bir sesle değil”, yüksek bir sesle değil, kendi içinden. Sesin olacak. Yani öyle aklından geçirmeyeceksin. Ağızdan bir ses çıkacak ama yüksek değil, kulağın duyacak şekilde diyor. Ne zaman bunu yapacaksın? “Bil guduvi vel asal: guduv ve asal vakitlerinde yap”. “Ve la tekul minel gafilin: gafillerden olma”. Şimdi sözlüklere baktığnız zaman yada meallere baktığınız zaman, bak bakayım mealde ne diyor guduv va asal ile ilgili? Sabah, akşam. Peki sabah, akşam derken ne aklınıza gelir? Akşam derken gün batımından sonrasına akşam denir değil mi? Sabah dediğin zaman sabah namazı devreye girer mi? Sabah. Bir türk olarak, sabah akşam dediğin zaman sabah namazı vakti de sabaha girer mi? İhtilaf vaki oldu. Bazılarına göre girer, bazılarına göre girmez. Şimdi ama akşam dediğiniz zaman, gün batımından sonra. Şimdi burada, bak vakitle sınırlı bir zikirden bahsediyor Allah. Yani belli vakitlerde yapılması gereken zikirden bahsediyor. Şu şu vakitlerde yüksek sesle. Bak mesela biz şu anda bir zikir yapıyoruz. Şu anda yaptığımız odur. Yani C. Hakkın ayetlerini anlamaya çalışıyoruz, ben de yüksek sesle konuşuyorum, siz de beni dinliyorsunuz. O zaman bu saatte bunu yapmayacakmıyız? Sabah dersek eğer buna. Burada farklı bir şeyden bahsedildiği anlaşılıyor. Tabiki konuşmalar yapacaksınız, tabiki ders okuyacaksınız. Bu o değil. Şimdi yani kuranı kerim öyle bir kitap ki anlaşılmasını insanlara bırakmıyor, kendisi tarif ediyor. Şimdi guduv ve asal ne demek? Yani tefsirlere de bakarsanız çok değişik şeyler veriliyor. Çünkü ayetler arasında irtibat kurulmadan bu tür şeyler anlatılır biliyorsunuz. Şimdi mesela Rad suresinin 15.ayetinde diyor ki AllahTeala. 13. sure bu; “ve lillahi yescdu men fis semavati vel ardı tav’an ve kerhen: göklerde ve yerde ne varsa Allah’a isteyerek, istemeyerek boyun eğer”. Kim varsa yani. “Ve zilaluhum: gölgeleri de” Ne zaman? “Bil guduvvi vel asal”. Peki akşam dersek, akşam gölge oluyor mu? Var mı akşam gölge? “Bil guduvvi vel asal” dediğine göre. O zaman, mesela araplar “taamun gada” dedikleri zaman hangi şeye derler. Öğlen yemeğine derler değil mi? Bak, bugün hala araplar öğle yemeğine “taamun gada” derler. Peki “el asal” da güneşin gölgesinin henüz mevcut olduğu bir dönem olması gerekiyor değil mi? Guduv de gölgenin olduğu bir zaman, asal da gölgenin olduğu bir zaman. “Atina gadaena”(KEHF 62) gene kuranı kerimde var.
Enes Alimoğlu: Yürüyüş yapıyor, yorulana kadar yürüyor, “gada” o zaman oluyor.
Abdulaziz Bayındır: Öğlen vakti. Sabahleyin Musa(as) kalkıyor. Tabiki sabahleyin bir şeyler yiyerek kalkmıştır. O Musa- Hızır olayında. Yütümül, yürümüş, artık iyice şey yapmış, gadamızı getir diyor, artık iyice yorulduk diyor. Yani öğlen yemeğimizi getir diyor. Bakın kuranı kerimde olan bir ayet. Şimdi o zaman “guduv vel asal”dan ne anlarız buna göre. Öğle ve ikindi vakitleri değil mi? Bak iş değişti gördünüz mü. Şimdi tercümeye bakın: sabah-akşam. Çok basit, şu sözlüğe bakın, bu sözlüğe bakın değil. Sözlüklere baktığınız zaman da çok ciddi sıkıntılar ortaya çıkıyor. Orada da işin içinden çıkamıyorsunuz. Yani malesef ben şahsen yani her geçen gün biraz daha hayret ediyorum. Kelimeler üzerinde çok ciddi oynamalar olmuş ve müslümanların zihinleri iyice iğdiş edilmiş. Bakın işte, mealleri bile anlamakl çok ciddi bir sıkıntı oluyor.
Şimdi burada o zaman gündüzün iki tane namaz kılıyoruz gölge ile alakalı olarak değil mi? Gölge ile alakalı olarak bir güneşin batıya kaydığı anda yani gölgelerin en kısa olduğu vakitte bsşladığımız namazdır. Bir de işte her şeyin gölgesinin kendi boyuna kadar ulaştığı andan itibaren kıldığımız namaz. Bunlar, öğle ve ikindi namazıdır. Şimdi bu ayette diyor ki; işte o saatte Rabbini zikrederken içten içe zikret ve içten içe demek sessiz demek değildir. Sözle yapacaksın diyor. “Bil kavli” diyor yani. O kadar açık ifade var ki değil mi? Kavil ile yani ağızından söz çıksın diyor. Aklından geçirmek değil. Nasıl olacak diyor? Ama yüksek sesle değil. Yani “dunel cehr” yüksek sesin biraz altında. Kulağın işitir, yanındaki kişi de işitir yani. Yanında bulunan kişi de işitir. Onun için mesela Resulullah’ın öğlen namazında yakınında olanlar ne okuduğunu duyuyorlardı. Duyabiliyorlardı dikkat ederlerse. “Ve la tekun minel gafilin: gafillerden olma” diyor.
Şimdi peki o zaman bizim şimdi bu namazı bozan şeyler: namazın ne olduğunu çok iyi bileceğiz ki bozanların ne olduğunu bilelim. Mesela Hanefi mezhebinde, imama uyduğun zaman öğlen ve ikindi namazlarında Fatiha ve zammı sure okumanız gerekir mi? Evet Hanefi mezhebi uzmanı?
Fatih Orum: Gerekmez.
Abdulaziz Bayındır: Gerekmez. Peki bu ayetten ne anlıyorsunuz? Gerekir, değil mi? Bak bu Allah’ın emri. Arkasından da “ve la tekun minel gafilin: gafillerden olma” diyor. Değil mi? Onun için biz bu derste hani namazı bozan şeyler diyeceğiz de önce namaz neki onu bilmek lazım. Şimdi bakın, bir mezhep emri olarak imama uydun, Fatiha ve zammı sureyi okuma diyor. Ya nereden çıkarıyorsun kardeşim? Namaz kılmanın asıl gayesi, o kuranı okumaktır zaten. O kuranı, toparlıyorsun. Etrarla ilgini kesiyorsun. C. Hakkın huzurunda kendini odaklıyorsun ve Allah’ın kelamını anlamaya çslışıyorsun o saatte. Zikir olması için manasını kavraman lazım. Alın elinize kuranı kerimi. Öğlen ikindi hiç farketmez, alın okuyun. Alın elinize yani. Ben ezbere bilmiyorum! Tamam, bilmeyebilirsin kardeşim. Al oku. Arapçasını okuyayım! Tamam oku. Yanında da ama mealine de bak namaz kılarken. Çünkü anlamadığın zaman ona zikir denmez.
Yahya Şenol: Mezheplere göre, o da namazı bozuyor.
Abdulaziz Bayındır: Evet. Bir daha söylesene.
Yahya Şenol: Hanefi mezhebinde zannedersem, bu var. Yani namazda iken eline kuran alıp okumak bozuyor namazı.
Abdulaziz Bayındır: Bozuyor mu?
Fatih Orum: Ebu Hanife’ye göre bozuyor. İmameyn’e göre mekruhtur. Ama mütabih Ebu Hanife’nin görüşüdür.
Abdulaziz Bayındır: Bozar yani. Zahiri mezhebinde de mi bozuyor? Onda da bozuyormuş.
Enes Alimoğlu: Hatta tercümesini okumak da bozuyor.
Abdulaziz Bayındır: Tercümesini okumak da bozuyormuş. Güzel, herkes arap. Peki o Zahiri mezhebine sorsan ki kuranı kerimi ezbere okmaya zikir denir mi?
Zikir konusunda bir şey demiyor da “kur’anen arabiyyen” dendiği için, bu tercümeler arapça değildir diyor.
Abdulaziz Bayındır: İşte kuran kelimesinin manasını bile bilmeden “kur’anen arabiyyen” ne demek olduğunu nereden bileceksin yani. Hakikaten bizim aslında en büyük zararımız ne biliyormusunuz? Biz burada hep kuran okuyun, şunu yapın, bunu yapın diyoruz da kelimelerin manaları bızulduğu için, bak işte çok basit bir şey ile guduv ve asal kelimelerine hemen baktık, kelimelerin manası bozulduğu için biz ne söylersek söyleyelim siz kuranı kerim mealine bakıyorsunuz ki tersi çıkıyor. Ama ne olursa olsun yine o mealden çok şey öğreniyoruz. Yani bütün buna rağmen yine okumak zorundayız, gene en doğru kitap o mealler oluyor. Geçende bir toplantıda adamın birisi kalktı orada bir alim sıfatıyla konuşuyor. Diyor ki; siz çok büyük tahrifat yapıyorsunuz diyor. Kendi elindeki kitaplara göre doğru söylüyor yani. Şimdi bu “guduv ve asal”ı biz ayetlerle şey yapmasaydık da şu sözlüklerden bakalım deseydik, hakikaten tahrif yaptın diyeceklerdi yani. Diyeceklerdi.
İşte şimdi namazın olmazsa olmaz şeyi, zikir. Bir de bu zikrin şekilli şartlarda yapılması gerekiyor. İşte ayakta, rüku halinde, secde halinde, bir de bunların belli sayılarda yapılması gerekiyor. Bir rekat, iki rekat, üç rekat, dört rekat diye şey yapıyoruz. İşte şartlara göre rekat sayısı değişiyor. Yocu halindeyseniz, dört rekatlık namazlar iki rekat kılınıyor. İndirim falan yok. O kadar yani o. Dört ikiye düştü değil. Yolculukta iki rekat. Yolcuyken karşınıza bir düşman çıkarsa 1 rekata düşürebiliyorsunuz, şart değil. Ondan sonra, peki bu şekil şartları her zaman devam etmek zorunda mı? Onu da söylüyor AllahTeala Bakara 239.ayette: “fe in huftum: eğer korku içerisine girerseniz”, yani o namazı şekil şartlarına uygun olarak kılamayacağım korkusuna kapılırsanız,”fe ricalen ev rukbana: yürüyerek yada binili olarak” namazınızı kılarsınız. Ondan sonra da ne diyor; “fe iza emintum: güvene kavuştuğunuz zaman”,”fezkurullahe kema allemekum”.
Enes Alimoğlu: “Fe izatma’nentum”
Abdulaziz Bayındır: “Fe izatma’nentum” ve akımıs salat? Yok.
Enes Alimoğlu: “Fe ricalen ev rukbana” nın devamı.
Abdulaziz Bayındır: Orası mı bu? “İzatma’nentum” şeyde değil mi? Onu okumuyorum, Bakara 239’u okuyorum. Neyse canım, Halep oradaysa arşn burada. Bak şimdi açıyorum. Ben öyle biliyorum yani. “İzatma’nentum” Nisa suresindeki. Bak diyor ki; “Fe inhiftum fe ricalen ev rukbana: korkarsanız, yürüyerek veya binili olarak kılın”, baktınız ki namaz geçecek, otobüste de araba sürerken de. Yani kılma imkanınız yok. Yani bir kenarda arabayı durdurup da inip aşağıda seccedeni yayıp kılabiliyorsanız, bunu yapamazsınız. Ama direksiyon sizdedir. Mesela bazen yolda diyelim boğaz köprüsünde trafik tıkandı. Mümkün değil inip de aşağıda bir seccade serip namaz kılma imkanınız yok. Namaz da geçiyor. O zaman dikreksiyonda namazını kılarsın. Yada o koltuklarda oturan kişiler kılar. Yahut da işte otobüste gidiyorsunuz, bir kenara çek dediniz. Adam çekmedi. Ben bir kere öyle erkeklik yaptım da bin pişman oldum yani. Hadi sen git dedim. Otobüs de beklemedi gitti. Bayağa bir sıkıntı oldu. Bir daha da o erkeklikten vaz geçtim, daha yapmayacağım dedim. İyi bir tecrübe oldu. Şimdi, burada diyor ki; Allah’ın öğrettiği şekilde zikredin eğer güvene kavuştuysanız. Problem bitmişse eğer. Dolayısıyla bütün buralarda değişmez şart, olmazsa olmaz şart zikirdir. Bu zikiri cemaat halinde namaz kılıyorsak, bu ayette belirtildiği gibi imam okuyorsa, biz onu duyuyorsak. Kulağımıza sesi geliyorsa dinlemek zorundayız. Peki sesi gelmiyor imamın duyamıyorsunuz, cemaat büyük. O zaman gene kendi kendinize okuyacaksınız. Çünkü zikirsiz namaz kılamazsınız. Tamam. İmamın sesi geliyorsa, çünkü ne diyor “fe iza kuriel kur’anu festemiu lehu”, kuran okunuyorsa namazda. Çünkü devamı, namazda olduğu belli yani. Çünkü gündüz ise imamın sesinin size gelmeyeceği çok açık. Çünkü bu emir, imama da verilen emirdir. O zaman bunun dışında demek ki yükses sesle okunabiliyor. O zaman gece imam namaz kıldığı zaman sesli okuyor, duyuyorsan. Ama bakın, gündüz güneşin doğuşuyla batışı arasındadır, gece de güneşin batışıyla doğuşu arasındadır. Bu tarifi de unutmayalım. O zaman dinlersin. Ses sana gelmiyorsa sen kendin okursun. Yani zikir olmazsa olmaz şart. Bunu böyle yapacağız. Peki onun dışında ,kıbleye dönme. İşte yürürken kıbleye dönecek halin yok ya, araba sürerken. Normal durumda tabiki kıbleye dönerek kılacaksın. İşte kıyamını yapacaksın, rükunu, secdeni yapacaksın. Hastaysan, başın dönüyorsa o da bir korkudur. O zaman da nasıl rahat kılabiliyorsan öyle kılarsın. Yada vücudunda bir rahatsızlık varsa, nasıl kılabiliyorsan öyle kılarsın. Bir de abdest alma şartı da var. İşte bütün bunlara riayet ederek ama zikir konusunu asla ihmal etmeyerek namaz kılacağız. Tekrar ediyorum. Bizim için yani Hanefi mezhebinin yaygın olduğu bölgeler için en önemli husus, imamın arkasında namaz kılarken öğle ve ikindi namazlarında mutlaka okumamız gerektiğdir. Okumadan olmaz. Akşam ve yatsı namazlarında da eğer imamın sesini duyamıyorsak, yine okumamız gerekir. Sabah namazında da öyle. Bunları bilelim ve buna göre tekrar, arkadaşlarımızın hazırlıklarını dinleyelim. Şimdi ilk önce Fatih Orum Hoca’yı dinliyoruz. Hanefi mezhebinde namazı bozan durumlar.
Fatih Orum: Öncelikle bu, sizin biraz önce okuduğunuz Araf suresinin 204 ve 205.ayetlerinde, “fe iza kuriel kur’anu” ifadesi gemiyor. Bir de “minel kavli”. Şimdi buradan hareketle namazda okunacak tesbihatın, zikrin, kitaptan olma kaydını anlayabilirmiyiz? Yani ne insan kelamı? Ne Allah kelamı? Şeklinde bu ayet acaba hem “kur’an” kelimesi geçiyor hem el “kavl” ifadesi geçiyor. “El kavl” ifadesi de kuranın çeşitli..
Abdulaziz Bayındır: “El kavl” ifadesi “dunel cehri minel kavli” okuduğunuz kuranın ses tonuyla alakalı gözüküyor, farklı bir şey olarak gözükmüyor.
Fatih Orum: El kavl, hani kuran anlamında da kuranda kullanılıyor.
Abdulaziz Bayındır: Yok. “El cehri minel kavli”, yani oradaki o yüksek sesi ifade ediyor. Yoksa okunan şeyin mahiyetiyle alakalı değil. Ben öyle anlıyorum.
Yahya Şenol: “Ve izel kuriel kur’anu”dan kuran okunması gerektiği anlaşılıyor.
Abdulaziz Bayındır: Tamam da, tabi Fatih’in dediği doğru. Yani zikirlerin tamamı elbetteki zikir olması için kuranı kerimden anlamlı olmalı. “Subhane rabbi el azim” mesela. Kuranı kerimde “fe sebbih bismi rabbikel azim”in gereğidir yani. O anlamda diyorsan doğru. Ama onu bu kelimeden anlamıyorum.
Fatih Orum: Mezheplerde şey var: ne, insan kelamı ne, Allah’ın kelamı. Genelde hani namazın bozulup bozulmaması ile alakalı.
Yahya Şenol: Namazda konuşma meselesi.
Fatih Orum: Namazda konşma meselesi ile ilgili. Hani acaba bu bir çıkış yolu olabilir mi namazın bozulp bozulmamasıyla ilgili olarak kurandan mı değil mi ifadesi.
Abdulaziz Bayındır: Orada her halde birisiyle, mesela sen mezheplerde şey yok mu? Ayetlerle bile adamha mesaj verecek olsan namaz bozulmuş oluyor. Çünkü niye? O zaman namazın dışında başka bir şeyle meşgul olmuş oluyorsun. “Huza ala tekaf” mesela. Tut, korkma. Bir ayettir ama orada söylerken farklı bir maksatla söylersen şeyi bozmuş oluyorsun. Yani Allah’a ibadet havasından çıkmış oluyorsun. O açıdan düşünmüş olabilirler. Evet Buyrun.
Fatih Orum: Hanefi mezhebinde namazı bozan şeyleri tabiki bugüne kadar söylefiğimiz olmazsa olmaz şeyler var. Namazın rükunlarıdır, Hocamın biraz önce bahsettiği bir takım kurallar. Bunlar zaten namazı bozuyor, bunların haricindekileri ben burada zikretmek istiyorum. Şimdi özellikle üzerinde çokça durulan şeyler kitaplarda: Hanefi mezhebinde bir kişi kasten namazda konuşursa namazı bozulur. Ayrıca diğer nezheplerden farklı olarak sehven konuşursa da namazı bozulur. Yani unutarak, namazda olduğunu bir an için unuttu namazdayken ve konuştu. Bu da namazı bozuyor. Bununla ilgili olarak da şöyle bir izah getiriyorlar. Diyorlar ki; namaz öylesi bir haldir ki burada artık kişi namazda olduğunu unutmamalı. Yani bu insanın, artık namazda huşu halinde olması, kendisinin namazda olduğu bilincini sürekli taşıması gereklidir. Dolayısıyla burada unutmayı bir mazeret olarak kabul edemeyiz. Kişi, ben unuttum namazda olduğumu dememeli, diyememeli. Bundan dolayı unutsa da namazı bozulur deniliyor. Konuşmak. Ayrıca, işte bir takım ızdıraptan, kişisel bir takım üzüntüden ve yahut bazı fizyolojik sıkıntılardan dolayı namazda işte inlemek, ahlamak, ağlamak da namazı bozar diyorlar. İstisnası da Allah korkusundan dolayı bir ağlama bir ahlama bir , yani okunan zikir ile alakalı olarak namazda, bununla alakalı ise bu namaza zarar vermez. Hakeza geçen hafta değil, ondan önceki hafta hadislerde de görmüştük. Bir mesele vardı. Namazda iken aksıran birisine yerhamukellah derse bir kişi, bu da o kişinin namazını bozuyor. Esasında bunlar için Hanefi mezhebinde bir rivayet kullanılıyor. O da yine daha önce söylemiştik bir öncekş derste. “İnnes salatena hazihi la yasluhı fi ha şey’in min kelamin nas”, yani işte bizim namazımız budur, bunda insan kelamı olmaz. Bunda sadece tekbir, gesbih, tehlil olur. Bunun dışında herhangi bir şey namazda olmaz şeklindeki rivayetten hareketle aksıran bir kişiye namazda bulunan bir kişinin yerhamukallah demesi dahi namazı bozuyor.
Yine, Hanefi mezhebinde namazı bozan hallerle ilgili üzeinde fazlaca durulan bir mesele de fetih meselesi. Fetih meselesi şöyle: cemaatle namaz kılınırken imamın kıraatine arkadan birisinin düzeltmesi, ona hatırlatma yapması imamın şaşırması yahut hatırlayamaması durumunda arkadan birisinin onun önünü açması, ona hatırlatması anlamında. Süflörlük mü deniyor, onun gibi belki bir şey. Bu namazı bozar mı bozmaz mı meselesi ele alınmış. Şayet, cemaatten bir kişi kendi imamına değil de dışarıdaki bir imama veyahut dışarıdaki kuran okuyan birisine namazdayken uyarı yaparsa bu kişinin namazı bozulur. Yani sadece kendi imamına hatırlatma yapabilir kıraatte. Bir başka cemaatin imamına veya dışarıda kuran okuyan herhangi birisine namazdayken hatırlatma yapamaz. Çünkü bu talim ve taallüm olur. Yani bu eğitim amaçlı, öğretim amaçlı bir şey olur. Ama namazda kendi imamına yapar, bu namazı bozmaz. Çünkü burada bir zaruret vardır diyorlar. Bunu zaruret ile izah ediyorlar. İmam bazen yanılabilir, hatırlamayabilir, arkadan birisinin ona hatırlatması gerekir diyorlar. Yine bu konuyla ilgili bir rivayet de zikrediliyor. Resulullah döneminde böyle bir olayın yaşandığı ve Resulullah’ın, niçin hatırlatmadınız gibi bir sözü.
Yahya Şenol: Namaz kılmayan bir kişinin namaz kılana hatırlatması namazı bozuyor mu Hanefiler’de? Diyelim biz burada oturuyoruz. Birileri namaz kıyor. İmam şaşırdı devam edemiyor.
Fatih Orum: Şimdi işte ona geleceğim şimdi. Bu imam, şayet arkadakinin hatırlatmasına uyar ve devam ederse herhangi bir sıkıntı yok. Ama imam, arkadaki hatırlatmış olmasına rağmen bir başka ayeti okumaya devam eder, bir başka sureye geçiş yaparsa, bu defa arkadakinin namazını bozmuş olur. Yani arkadaki fazladan bir kelam etmiş olur namazda. İmam da onun bu sözünü bir fetih olarak kabul etmemiş, bir başka ayeti okumaya geçerse bu durumda namaz kılanın namazı bozuluyor. Dolayısıyla..
Abdulaziz Bayındır: Şimdi suçlu kim olacak? İmam mı?
Fatih Orum: Dolayısıyla kitaplarda deniliyor ki; fetih yapacak kişinin bu konuda aceleci olmaması gerekir. İmam belki toparlar veyahut bir başka ayete geçer. Dolayısıyla biraz beklemesi, bu konuda çok aceleci davranmaması gerekir diyorlar. Bir başka mesele: Şayet arkadaki uyardı, hatırlattı. İmam da başka bir ayete geçmişti. Arkadaki hatırlattığı için, bu defa o ayetten tekrar o adamın hatırlattığı yeri tekrar okursa, bu defa imamın namazı da bozulmuş oluyor. Dolayısıyla dışarıdan bir kimsenin imama hatırma yapması ve imamın da o kişini hatırlatması üzerine bunu devam ettirmesi, imamın dışarıdan bir telkin alması anlamına geldiği için namazı bozuyor. Telkin ifadesini kullanıyorlar. Dolayısıyla imam dışarıdan herhangi birisinden telkin almamalı.
Abdulaziz Bayındır: Bunlarda delil olarak bir şey söyleniyor mu?
Fatih Orum: Hocam işte bu, talim, taallum ve telkin ifadelerini kullanıyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Ayet yada hadis var mı?
Fatih Orum: Onunla alakalı bir şey yok. İmamın bir namazda hakimiyeti var, buna zarar verebikecek bunu bozacak herhangi bir şey imamın imamlığına gölge düşürür. Bunun dışında, namaz kılan bir kişinin dışarıdan bir..
Abdulaziz Bayındır: Hanefi mezhebinde şu var: yani cemmatin namazı, imamın namazına tabidir diye bir görüş var. Yani bu görüşün kurani bir temeli yok bildiğim kadarıyla. Yani cemaatin namazı, imamın namazına tabi olsa Resulullah(sav) korku namazını iki rekat kılacak, cemaat bir rekat kılacak: bunun olmaması gerekir. Zaten ondan dolayı da Hanefiler korku namazını bir türlü kuranda anlatıldığı şekilde anlatamazlar kitaplarında.
Fatih Orum: Namaz kılan bir kişiye, namaz kılmayan dışarıdaki bir kişinin sorusuna, mesela “la ilahe illallah” diye cevap verse. Yani dışarıda birisi, mesela gideyim mi, çıkıyorum ben dese. Namaz kılan da ona evet yada hayır anlamında “la ilahe illallah” gibi yani cevap mahiyetinde bir ifade kullansa, Ebu Hanife’ye göre bu namaz bozulurken, İmameyn dediğimiz Ebu Yusuf ve Muhammed’e göre bu namaz bozulmaz. Ama bu ifadeyi, diyor ki mezhep kitabı: bu ifade, yani namazda la ilahe illallah ifadesini, ben şu anda namazdayım anlamında namazda olduğunu ilan anlamında söylerse yani etrafındakilere namaz kıldığını hatırlatma amacıyla bunu söylerse, bu namaza zarar vermez deniliyor. Ama bir başkasına cevap mahiyetinde olursa bu tesbihat, o zaman namaz bozulur.
Bir başka mesele: biraz önce de kısmen değindik. İmam namaz kılarken kıraatı mushaftan yapsa. Yani karşısına bir musaf alsa ve ondan okuyarak kıraatını yapsa, bunu iki türlü reddediyor Ebu Hanife. Bir tanesi, bu ameli kesir olur. Yani çevirecek, okuyaca, sürekli aynı yere bakıcak, bu ameli kesir. Namazda tekrarlanmaması gereken hareketleri tekrarlamış olur. İkinci bir şey de, bu Nasraniler’e benzeme şüphesi vardır. Onlar böyle namaz kılarlar, Yahudiler yine hakeza bu tür birşey yaparlar namazlarında. Ellerinde kitapla okurlar. Bu benzeme şüphesi vardır. Dolayısıyla, bunu yapmamalıdır derler ama biraz önce de söylediğimiz gibi İmameyn yani Ebu Yusuf ve İmam Muhammed bunun namazı bozmadığını ama mekruh olduğunu, yapılmamasının daha iyi olduğunu söylüyorlar. “Hadesi amd” dediğimiz bir kavram vardır. Yani kasten namazda iken abdestini bozan bir kişinin namazı bozulur. Yani sıfırlanır anlamında. Yeni baştan kılması gerekir. Ama elinde olmayan bir sebepten dolayı namaz kılarken abdesti bozulursa bu namazı bozmaz. Şöyle: bu kişi hiç bir şey olmamış gibi kalkar, gider, abdestini alır, herhangi bir kelam konuşmaz kimseyle, hiç bir şey olmamış gibi aynen kaldığı yerden namazına devam eder ki buna bina diyorlar. İki rekat kılarken namazı mesela elinde olmayan bir sebeple bozuldu, abdestini alır gelir, üçüncü rekattan itibaren tekrar namazına devam eder deniliyor.
Yine kendi duyacağı kadar gülmek. Yani namazda aklına bir şey geldi ve güldü. Kendisi ze duydu bunu. Namazı bozulur ama bu gülme kahkaha şeklinde olur ve etrafındakiler de bu kişinin güldüğünü duyarlarsa bu namazı bozulduğu gibi abdesti de bozulur deniliyor. Hakeza namazda yine , bir şey yeyip içmek Hanefi mezhebinde namazı bozuyor. Bir de belki namazı bozan durumlarla ilgili Hanefi mezhebinde şunu söylemek gerekir; cemaatle namaz kılarken bir erkeğin önünde yada hemen yanında bir kadının aynı namazı kılması durumunda erkeğin namazının bozulacağı söylenir. Bununla ilgili bir takım farklı detaylar da verilir. Mesela şayet cemaatle erkek ve kadın aynı namazı kılıyor. Kadının sağında ve solunda erkek var, arkasında da yine erkekler var. Aralarında sadece bir kadın varsa, kadının sağında ve solundaki erkeğin namazı bozulur ve tam kadının arkasındaki erkeğin namazı bozulur. İki kadın yanyana ise ve bu kadınların sağında, solunda, arkalarında erkekler namaz kılıyorsa, bu iki kadının sağında ve solundaki erkeklerin namazı bozulur. Hakeza hemen bir sonraki arkadaki safta da kadınların arkasındaki iki erkeğin namazı bozulur. Ama üç kadın yanyana namaz kılıyor ve yanlarında ve arkalarında erkekler varsa bu üç kadının sağında ve solundaki erkeğin namazı ve ayrıca ilanihaye yani tüm saflardaki bu kadınların tam arkasındaki üç erkeğin namazı bozulmuş olur diyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Yani yüz saf diyelim var. Ön tarafta üç tane kadın var. Kadının yanındaki, sağında solundakilerin namazı bozuldu, bir. Arkadanda üçyüz kişinin namazı gitti. Peki delil ne?
Fatih Orum: Bununla ilgili bir rivayetlerden bahsediliyor kitaplarda. O da Allah’ın onları arkaya koyduğu..
Abdulaziz Bayındır: “Ahhiruhunne min haysu ahharahunallah”.
Fatih Orum: Siz onları arkaya..
Abdulaziz Bayındır: Yani gerçekten tam bir traji komik bir durum yani bu. Allah’ın dininde hüküm verirken bu derece şaşırtıcı bir delil alma işi gerçekten çok kötü. Neymiş efendim, “ahhiruhunne min haysu ahharahunnallah”, bu hadis olarak var mı kaynaklarda?
Fatih Orum: Var.
Abdulaziz Bayındır: Nerede var?
Fatih Orum: Tirmizi’de, mi var? Öyle görmüştüm ben.
Abdulaziz Bayındır: Konu farklı. Mirasla alakalı değil mi o? Bu hadisin manası şu şekilde anlatılıyor Hanefi kaynaklarında: AllahTeala onları mirasta geri bırakmış, siz de namazda geri bırakın. Yani erkekler iki pay, kadınlar bir pay alıyor. O zaman namazda da kadınlar arkada dursun, erkekler önde dursun. Şimdi bir kere bu ikisi arasında hiç bir bağlantı yok. Ama şu olur: yani namazı benim zikrim için kıl ifadesinden bu rahatlıkla çıkar. Şimdi bir erkeğin önünde, sağında, solunda bir kadın olduğu zaman erkeğin o namazı huzurlu kılması yani imkansız gibi bir şeydir. Çok istisnai durumlar hariç.
Abdurrahman Yazıcı: Abdullah İbni Mesud’a atfeeilmiş.
Abdulaziz Bayındır: Abdullah İbni Mesud’a ait olan bir söz.
Fatih Orum: Nerede geçiyor?
Abdurrahman Yazıcı: Taberani’de geçiyormuş.
Abdulaziz Bayındır: A. İbni Mesud’a ait. Yani şimdi böyle bir söz ile turyorsunuz, efendim tamam güzel! Bunu herkes anlar. Namazda kadının da huzurlu olması, erkeğin de huzurlu olması için yani AllahTeala öyle yaratmış kadın ile erkek arasında. Eğer erkeğin kadına ilgisi yoksa, kadın erkeğe ilgi duymuyorsa zaten hayat yürümez. Arada mutlaka bir ilgi olması lazım. Kadını kadın yapan özellikleri, erkeği erkek yapan özellikleri. Ama namaz sırasında kişi, Allah’ın huzurunda kendisini yoğunlaştırması için buna ihtiyaç var, tamam. Ama tutup da bu namazı bozar demek için elde delil olması lazım. Bakın işte Resulullah’a ait de değil. Abdullah İbni Mesud’a ait olduğu söylenen bir söz. O söz ile tutuyor, insanların namazlarının bozulduğuna hüküm veriyorsunuz. Üstelik de üç yada daha fazla olursa, bu en azını söyledi üç. Diyelim önde üç saf kadın cemaati var. Öyle kabul edin. Artık Hanefi mezhebine göre o kadın cemaatinden sonraki bütün erkeklerin namazı bozulmuştur. Bu ne demek ya! Böyle şey olur mu? Hadi Türkiye gibi yerlerde biraz bunlar olmaz ama Mekke’ye gidiyorsunuz, Mekke’de siz kadın da olsanız erkek de olsanız bundan kurtulma imkanınız yok. Yani o kadın ya hiç girip kabeyi tavaf etmeyecek yada tavaf etme sırasında ne yaparsa yapsın, ezan okunur, istese de dışarı çıkamaz. Yani mümkün değil. Fiilen çıkamaz. E ne yapacak? Namazı orada kılacak. E kılmasın mı? Ayakta mı beklesin? Yani öyle enteresan bir mantık vardır ki burada. Çok afedersiniz, olayı anlamak için söylüyorum; bir adamın karşısında bir kadın, afedersiniz çırılçıplak dans etse namazını bozmaz. Hanefi’ye göre yani. Namaz kılan kişinin karşısına gidiyor, orada dans ediyor. Ve bu erkeğin bütün ilgisini çekmek için ne lazıimsa yapsa namazı bozulmaz. E kadın örtülü, basılı, Allah’ın huzurunda durup namaz kılarken bozulur! Ya azcık mantığınız olsun kardeşim. Bu ne böyle ya! Böyle şey olur mu? Ve de delilsiz. Namaz bozulur diye bir hüküm veriyorsunuz. Bu kadar ağır bir hüküm yani. Birazcık mantığı olması lazım. Onun için yani hakikaten insan üzülüyor. Mesela bir başka üzüldüğüm taraf da şu: sürekli size söylüyoruz, diyoruz ki yapmayın Allah rızası için gelin şu konularda heo birlikte çalışalım diyoruz size. Yapalım, edelim. Yani bugün bir email gördüm. Burada size bir okuyayım. Hakikaten çok şaşırtıcı bir şey. Eğer herkes böyle düşünüyorsa, ne diyeyim bilmiyorum yani. Bak. Söyleyecek söz bulamıyorum. Ankara’dan gelmiş. İsmini okumuyorum. “Sizden ücret istemeyenlere uyun şeklinde bir söz var Yasin suresinde. Siz bir sohbetinizde vakfın giderleri 100 000 lira olduğunu söylemiştiniz. Kuranı anlatmak, sonra o videoyu yutuba koymak bir maddiyat isteyen durum değil. Yoksa siz de mi mevcut birilerinin yaptığı gibi ekonomik olarak büyüyerek bir güç haline mi gelmek istiyorsunuz? Tam olarak anlamış değilim”. Neyse yani, söylenecek söz yok. Ve hakikaten bu beni ciddi manada üzüyor. Yani şey değil, söyleyeyim ben size. Çok ciddi manada üzüyor. C. Hakk biliyor ki biz, bütün imkanlarımızı bura için harcıyoruz. Sonuna kadar. Tek kuruş eksik bırakmaksızın. Ben mesela vakfın bir ihtiyacını burada dile getireyim de böyle onlarcası gelmez. Bunu da hiç vakfa yardım etmeyenler yaparlar. Sırf moral bozarlar. Allah’tan korkun ya! Şurada tam 26 kişiye her ay maaş ödeniyor ya! Youtube’ye kesilip konuyormuş. Peki şu yayın bedava mı ulaşıyor. Bu yayın için Amerika’da bir kuruluşa her ay ödeme yapıyoruz. Ya 10 tane dilde yayın yapıyorsun da bu insanlar havayla mı geçiniyor. Bu insanların karınlarının doyması gerekmiyor mu? Bu ne biçim bir mantıkdır. Ben bunu niye söyledim? Ya ben size sürekli diyorum ki; yapmayın, gelin Allah rızası için şu imkanlarınızı birleştirin de bu dinin ne hale geldiğini görüyorsunuz. Hep beraber bir şeyler yapın dedikçe, işte bak. Geçen ay söylemiştim. Dünya kadar borç alarak maaşları kapattık, bu ay geçen ayın en az iki katı borç almamız gerekecek, bulabilirsek tabi. Be kadar güzel yani, ne kadae güzel. Ne kadar bu insanlar böyle aman bizim de biraz katkmız olsun diye nasıl yardımcı. Ama bu ay geçen aydan çok iyiyiz, hiç olmazsa sigortaları yatırdık Allah’a hamdolsun. Borç almadan yatırdık sigortaları çok şükür. Allah razı olsun o yardımcı olanlardan. Şimdi ona çok fazla canım sıkıldı. Az önce onu söyleyecektim, gelin hep beraber bu din bu hale gelmiş dedikçe bu dini eski üzerine atılan çamurlarla kalması için herkes elinden gelen gayreti gösteriyor ama o çamurları temizleyelim dediğimiz zaman da şu sözümün arkasından da kim bilir neler işiteceğim, onu siz tahmin edin. Ya şu binaya kira veriyoruz. Oturduğumuz yer kira. Eskiden kira vermiyorduk. Geçen de söyledim size. Üç kere elimizden alındı burası. Elhamdulillah C. Hakk yardım ediyor şüphesiz ama herkes de elinden geldiği kadar. Resulullah zekat almıyormuydu milletten? Nasıl yürütecekti o işi? Havayla mı geçiniyor bu tür şeyler. Ya bu ne biçim mantıktır. Allah’a hamdolsun, herkes bu insanlar gibi değil. Ama tekrar ediyorum, bir kuruş desteği olmayanlar demek ki öyle anlıyorum çok yakından bizi sürekli takip edip pisikolojik olarak çökertmek isteyen bir şebeke var. Bir şey söylediğin an değişik şekillerde, ya bizzat gelerek ya işte değişik şekillerde böyle şey yapıyor ama artık Allah rızası için herkes de bir şeyler yapsın yani. Gerçi hamdolsun, C. Hakka çok şükürler olsun, gene iyi kötü yürüyor da yani az önce onu söyleyecekken bu aklıma geldi. Karşıma da o şey çıktı. Bunlar bu kadar yıllardır söylüyoruz da hala bu vakfımızın bir tane binası bile yok yani. Ama eğer biz burada yarından itibaren hurafeye başlayalım, bütün dünya önümüze açılır. Peki devam et bakalım. Kusura bakmayın. Yani çok fena halde sinirlendim bu emaile. Onun için sizinle paylaşmak istedim.
Fatih Orum: Bu kadar Hocam.
Abdulaziz Bayındır: Peki, teşekkür ederim. Sağol. Şimdi Şafi mezhebini Yahya Hoca’dan dinliyoruz.
Yahya Şenol: Namazı bozan ve bozmayan haller. Onları görmeye çalışalım. Birinci olarak, namazın şartları ve rükünleri şeklinde ikili bir ayrım vardı hatırlayacaksınız. Hani namazın farzları ikiye ayrılıyor. Öncesinde olan farzlarına şartlar, namazın içinde olan farzlarına da rükünler deniyordu. Şafiler diyorlar ki; namazın şartlarından her hangi bir tanesinin namaz esnasında yok olması halinde namaz bozulur. Yani nedir bu? Namaz kılarken bir kişinin abdesti bozulursa namazı bozulmuş olur. Veya işte kıbleden şaşarsa, başka bir tarafa dönmeye başlarsa namaz esnasında namazı bozulur. İkinci olarak, namazın rükünlerinden birini kişi yapmazsa, terkederse bile bile. Rükuyu yapmazsa veya secdelerden bir tanesini terkederse kasti olarak, namazı bozulur. Yeni baştan yapması lazım. Namazdayken abdestin bozulması ile alakalı olarak Şafiler’in iki görüşü var aslında kitaplarda. Bir eski görüşleri var, bir de yeni görüşleri. Eski görüşlerine göre namaz esnasında kişinin abdesti bozulursa namazı bozulmaz. Ne yapar kişi? Gider abdestini alır, gelir, kaldığı yerden devam eder. Diyelim ki dört rekatlık bir namaz kılıyor. Üçüncü rekatta abdesti bozuldu. Gider abdestini alır, gelir, dördüncü rekatı kılar ve bitirir namazını. Bu eski görüşlei Şafilerin. Fakat daha sonra bu görüşlerini değiştirmişler ve yeni ve şu an geçerli olan görüşlerine göre abdesti bozulan kişinin namazı da bozulur. Dolayısıyla kişi bu sefer diyelim ki dördüncü rekatta abdesti bozuldu, o zaman gider abdestini alır ve gelir, sıfırdan tekrar namaza başlar. Buna dair rivayet edilen hadisler var. Namazın bozulmayacağına yani kişinin kaldığı yerden devam edeceğine dair rivayet edilen hadislerin tsmamının çok şiddetli derecede zayıf olduğunu söylüyorlar Şafiler. Ve diyorlar ki; kuvvetli olan rivayetlere göre kişi gider abdestini alır, gelir namazı yeni baştan kılar. Yani birinci rekattan itibaren. Bunun haricinde namazda olduğunu bile bile konuşmak, gülmek veya ölmüş annesini, babasını hatırladığı için ağlamak kişinin namazını bozar. Burada bile bile kaydı Şafiler için önemli. Konuşmanın namazı bozacağını biliyorsa kişi, konuştuğunda onun namazı bozulmaz. Öğrenirse, bundan sonra konuşması halinde bozulur ama bilmiyorsa böyle bir şey, namazı bozulmaz. Bunu niye söylüyorlar? Çünkü buna dair rivayet naklediliyor kitaplarda. Bir gün Resulullah, namaz kıldırırken sahabenin biri konuşuyor. Hatta biri hapşurmuş namazda. Bu da yerhamukallah diye ona dua ediyor. Ve diğerleri de buna işaret yapıyorlar. Adam da diyor ki; ne okynup duruyorsunuz, ya ne oluyor? Herkes önüne baksın falan gibi. Aynen ibare bu. Namaz, selam verip bitirilince Resulullah dönüyor adama diyor ki; bak böyle böyle yaptın, konuştuğunu duydum. Şunu bil ki bizim bu kıldığımız namazda bu tip konuşmalar olmaz. Namazda ne olur? Namazda kıraat olur, tesbih olur, zikir olur. Namazda bunlar olur, insan kelamına ait hiç bir şey konuşlma namazda diyor. Ve adama, namazı yeni baştan kılması gerektiğini söylemiyor.
Abdulaziz Bayındır: Bu hadis sahih mi?
Yahya Şenol: Hadise bakayım kaynağı nerede diye.
Abdulaziz Bayındır: Sahih ise Hanefiler yandı.
Yahya Şenol: Hadis, Müslim hadisi.
Abdulaziz Bayındır: Onların, hepsinin namazı bozulmuş olmuyor mu Hanefilere göre. Yani ona işaret eden. Hadisi bir daha okusana.
Yahya Şenol: Arapçasını okuyayım mı?
Fatih Orum: Aynı hadisi Hanefiler de delil alıyorlar.
Yahya Şenol: Ne diyorlar peki?
Fatih Orum: “İnnes salatena hazi ila yasluhu fiha şey’in min kelamin nas” değil mi?
Yahya Şenol: Hadis bu.
Fatih Orum: “Velena kavluhu aleyhisselati vesselam” diyerek, bu hadis bizim delilimizdir diyorlar. Şeye de delil gösteriyorlar: Hata da olsa, amd da olsa namazda konuşulmaz.
Yahya Şenol: Bu adama iade et demiyor Resulullah?
Abdulaziz Bayındır: Aynı hadisi iki ayrı mezhep nasıl delil almış görelim. Bir daha oku hadisi.
Yahya Şenol: Şimdi hadisin arspçasını okuyayım ben. Müslim de geçiyor hu. Mesacid bölümünde, 537 numaralı hadis. Şöyle; Muaviye B. Hakem. Onun rivayeti. Diyor ki; “beyna enema resulullahi fis salati”.
Abdulaziz Bayındır: Ben Resulullah ile namazdaydım diyor.
Yahya Şenol: “İza atasara raculun minel kavmi fe kulti yerhamukallah”
Abdulaziz Bayındır: Birisi hapşurdu diyor. Ben de diyor yerhamukallah dedim. Yani Allah merhamet etsin, sana ikramda bulunsun.
Yahya Şenol: “Fe haddekanil kavmu ebsarihim”.
Abdulaziz Bayındır: Böyle hepsi..
Yahya Şenol: Gözleriyle beni yiyeceklerdi.
Abdulaziz Bayındır: Gözleriyle yiyecek gibi baktılar. Şimdi bir dakika, burada kal. Şimdi birisi hapşurdu. Hapşuran adama bu şahıs yerhamkallah dedi. Yerhamukallah dediği sırada herkes ona bakarken namazda, bunun farkına varması lazım. Şimdi bu bakanların namazı bozuldu mu bozulmadı mı Hanefi mezhebine göre? Mesaj veiyorlar çünkü. Ne yapıyorsun ya, falan gibi. Namazı bozulur değil mi Hanefiye göre? Peki devam et şimdi.
Yahya Şenol: “Fe lem na raeytuhum yunkirune aleyye”.
Abdulaziz Bayındır: Baktım ki bunlar benim yaptığımı hepsi yadırgıyor, ne biçim bir davranıştır diye.
Yahya Şenol: “Kultu manekun tenzurune ileyh”
Abdulaziz Bayındır: Ya dedim, ne bakıyorsunuz ya. Ne bakıyorsunuz bana böyle?
Yahya Şenol: Onların tepkisi de ilginç. “Fe ehazu yadribube bi eydihim ala efhazıhın yuzkituneni”.
Abdulaziz Bayındır: Böyle yapıyorlar(ses çıkartıyorlar). Susturmak için. Bunların hepsinin namazı gitti değil mi? Bir tanesi kalmadı.
Yahya Şenol: “Fe lem ma alimtu ennehum yuzkituneni sekettu”.
Abdulaziz Bayındır: Baktı ki herkez vuruyor, susmuş. Öyleyse erkeklik benede kalsın. Olay büyümesin diye adam susmuş.
Yahya Şenol: “Fe lem men sarafa resulullahi min salatihi daeni”.
Abdulaziz Bayındır: Resulullah namazını bitirdikten sonra beni çağırdı diyor. Halbuki Hanefi mezhebine göre ne diyecek? Hiç birinizin namazı olmadı, tekrar kılın demesi lazım değil mi? Beni çağırdı diyor. Evet.
Yahya Şenol: “Bi ebihi ve ummihi ma raeytum allime ahsene talime minhu”.
Abdulaziz Bayındır: Anam babam ona feda olsun. O arapların bir saygı ifadesidir. Bunu türkçeye tercüme ederek bazıları başka manalar çıkarıyorlar. Bu doğru değik. Araplar, saygı duyduklarını bu şekilde anlıyorlar. Anam babam feda olsun, ne güzel öğretmendi diyor.
Yahya Şenol: “Vallahi make ve la şetemeni vela darabeni”.
Abdulaziz Bayındır: Yani bana karşı ne hoşuma gitmeyen bir ifade kullandı ne dövdü ne de bana sövdü diyor.
Yahya Şenol: “Ve kale innes salatena hazihi la yasluhu fiha şey’un min kelami ademiyyin”.
Abdulaziz Bayındır: Sadece şunu söyledi. Bak bizim bu namazımızda insanların sözü uygun değildir. Yani insanların birbirleriyle konuştukları sözler uygun değildir dedi.
Yahya Şenol:” İnne ma hiye tekbir vet tesbihu ve kırae”.
Abdulaziz Bayındır: Namazda yapılacak: tekbirdir, tesbihtir ve okumadır.
Yahya Şenol: Sonra diyor ki bu yorum olarak; “ve lem yemuru bil salate”.
Abdulaziz Bayındır: Ve bu adama da namazını tekrardan kıl dememiştir diyor. Şimdi bu hadise baktığınız zaman uygun değildir dediği, bu kişi bunu bir daha yapmamalı. İşte Şafiler, ondan hareketle demişler ki; adam bilmiyormuş, bilerek yaparsa bu hadisten anlaşılıyor ki bu namaz olmaz. Peki bu bilmiyor da öbürleri bilerek ellerini buralarına vurdular. Onlar ne oldu? Niye onlara bir şey söylemedi?
Yahya Şenol: Şafiler’de onlar bozmuyor namazı.
Abdulaziz Bayındır: Adamı gözleriyle yiyecek gibi baktılar, gene bozulmadı. Şimdi zaten ayerlere de uyar. “La yukellifullahe nefsen illa vus’aha” diyor AllahTeala. Kimseye C. Hakk, gücünün üstünde bir şeyle sorumlu tutmaz. Bu adam daha yeni namazı öğrenmiş, namazın ne olduğunu nereden bilsin yani. Şimdi bakın, oruç tutarken konuşmamak diye bir şey var mı? Zekat verirken var mı? Hacca giderken? Hepsinde de konuşulabilir. Adam ne bilsin ki namaz kılarken konşulmayacak? Tabi bu bir eğitim ister. Tamam, Resulullah(sav) bunu öğretmiş. Artık ondan sonra yaparsa Şafiler’in dediği doğru. Bozulduğuna hükmedilebilir. Ama şimdi aynı hadisi Hanefiler’in namazı bozacağına delil almalarına ne dersiniz? Yani o hadisin de bir parçası alınıyor. Zaten bütün sıkıntılar o. Her defasında görüyorsunuz, ayerlerden böyle cımbızlama çekilerek kelimelere kendilerine göre anlamlar veriliyor. İşte hadiste de öyle. Tekrar edeyim, İslam’ın A’dan Z’ye, ibaderinden en son noktasına kadar yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Öyle anlaşılıyor ki asırlar içerisinde bu kelimelerle acayip bir şekilde oynanmış. Bu kavramlarla acayip bir şekilde oynanmış. Biz bu yapıdaki İslam’ı insanlara anlatarak onların müslüman olmasını isteyemeyiz. Yani anasınsan, babasından müslüma olarak doğmuş olanlar da burada tutmak, çoğusu dışlanmamak için ben müslümanım diyor. İçine yattığı için değil. Onun için, burada vazifemiz çok büyük. Yapmamız gereken asıl iş budur. Bütün imkanlarımızı buraya harcamamız lazım.
Yahya Şenol: Bu konuşmanın namazı bozacağına dair bir hadis de delil getiriyorlar. Her ne kadar bu zayıf olsada, bunlar delil olarak almışlar bunu. Konuşmak namazı bozar ama abdesti bozmaz şeklinde Daru Kudni’de geçen bir hadise dayanıp, konuşmanın namazı bozacağını söylüyorlar. Fakat burada dediğimiz gibi, konuşmanın namazı bozacağını bilen kişi için geçerli, bilmeyen kişinin namazı bozulmuyor. Gülmek ve ağlamak da dedik, namazı bozacağını bile bile kişi güler veya ağlarsa namazı bozulur. Ama bir an için istem dışı bir gülüş hali hasıl olursa insanda. Yani bir anda elinde olmadan bir güldü. Veya istem dışı bir kaç kelam çıktı ağızından hiç konuşmaya niyeti olmadığı halde. Ondan dolayı da namaz bozulmuyor Şafiler’e göre. Bunları özür kapsamında değerlendiriyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Gücü yetmiyor.
Abdulaziz Bayındır: Gücü yetmiyor, evet. Özür kapsamında. Bunlar germekten iyi tespitler. İkincisi: Diyorlar ki bu konuşma ile alakalı; selam verdiğini zanneden. Yani selam verip namazı bitirdiğini düşünen kişinin konuşması da onun namazını bozmaz. Veya bir an için namazda olduğunu unutan kişinin de. Bunu derken de çok meşhur bir olaya dayanıyorlar Şafiler. Resulullah’ın bir namazda(özellikle bu rivayetlerden anlaşıldığına göre) ikindiyi kıldırırken, ikinci rekatta selam veriyor Resulullah. Dört rekat kılınması gerekirken ikindiyi, ikinci rekatta selam veriyor. Dönüyor arkasına. Tam o anda sahabeden biri, Zülyedeyn adında bir sahabe kalkıyor diyor ki; ya Resulallah, namaz mı kısaltıldı? Yoksa sen mi unuttun. Dört kılmamız lazımdı iki kıldın, hayır ola? Resulullah diyor ki; hayır, ne nama kısaldı ne ben unuttum. Hiç biri değil. Ama eksik kıldık ya Resulallah. Diğer ashaba soruyor; doğrumu Zülyedeyn’in dediği? Evet, diyorlar. Eksik kıldık. İyi o zaman diyor, dönüyor Resulullah üçüncü ve dördüncü rekatı kılıyorlar. Sehiv secdesi yapıp bitiriyor Resulullah namazı. Diyorlar ki; burada namazı baştan kılmamaları, bu işin namazı bozmadığını gösteriyor.
Abdulaziz Bayındır: Kasten değil yani. İnsansınız, hata yapmaması mümkün değil.
Yahya Şenol: Diyelim ki üç rekat kıldı imam, selam verdi. Cemaat hatırlatıyor; Hocam, yanlış kıldık. O da diyor; tamam doğru, yanlış kıldık. Bir kaç kişi de destek verirse ona. Kalkıyorlar, kaç rekat eksikse onu tamamlıyorlar. Sehiv secdesiyle telafi ediyorlar sadece. Namaza yeni baştan başlamıyorlar. Bu da Şafiler’in diğer mezheplerden belki farklı görülebiecek görüşü. Bunun haricinde bugün için geçerli olmayan ama sahabe döneminde geçerli olan bir şey var, namazı bozmayan hallerle alakalı. Bir kişi namazda iken Resulullah ile konuşursa, namazı bozulmaz. Çok ilginç bir şey bu.
Abdulaziz Bayındır: Nasıl olsa Resulullah yok. Problem değil yani.
Yahya Şenol: Ama o dönem için geçerliymiş. Niye? Ona dair de bir rivayet getiriyorlar. Bir gün mescidde sahabenin ileri gelenlerinden Übey İbni Kaab var. Bu sahabe namaz kılarken Resulullah geçiyor ve selam veriyor. O da namazda olduğu için selamını almıyor. Daha sonra namazı çabucak bitirip gidiyor Resulullah’ın yanına aleykum selam. Ya Resylallah, buyurun geldim. Sen niye şimdi geliyorsun? Biraz önce sana selam verdim, niye cevap vermedin? O da diyor ki; namazdaydım, görmedin mi? Peki sen şu ayeti duymadın mı? Enfal suresinin 24.ayeti. “Ya eyyuhellezine amenu: ey iman edenler”,”istecibu lillahi ve lir resuli iza deakum: Allah ve Resulü sizi çağırdığı zaman, ona icabet edin”. Dolayısıyla diyor, namazda da olsan aleyküm selam, buyur, ne oldu falan diyeceksin bana. Bu, Buhari hadisi.
Abdulaziz Bayındır: Buhari de olsa, ben bu hadisin sahih olduğuna asla inanmıyorum.
Yahya Şenol: Devamı yok ama. “İza deakum” nokta!
Abdulaziz Bayındır: Bu tam bir kurgu. Böyle bir şey olmaz. Niye biliyormusun? Burada resul kelimesi var. Resul, bir ayeti okuduğu zaman resuldür. Çağırdığı zaman nebi sıfatıyla çağırır, resul sıfatıyla çağırmaz. Dolayısıyla bu bir kurgu yani kabul edilebilir bir şey değil.
Yahya Şenol: Bunun haricinde diyorlar ki: bu Resulullah dönemiyle sınırlıydı. Onun haricinde bir kişi, namaz kılana selam verir de selam veren aleykum selam derse namazı bozulur. Ama başı ile veya eliyle işaret edebilir diyor. Namaz kılarken selamun aleykum dedi, eyvallah tarzında baş eğme namazı bozmaz Şafiler’e göre. Bunun haricinde Meryem suresinin 58.ayetinden yola çıkarak ki o ayet “iza tutla aleyhim ayatur rahmani harru succeden ve bukiyya”. Hani müminlerin övücü vasıflarından birini anlatırken C. Hakk, onlara Rahman’ın ayetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlar. Bundan dolayı diyor, namazda bu gibi ayetlerden dolayı yani dini bir sebepten dolayı ağlaması kişinin namazını bozmuyor. Ama bunun haricinde ah, vah, of gibi en az iki harften oluşan ama duyulduğu zaman bir mana ifade eden seslerin telaffuz edilmedi de kişinin namazını bozar. Çünkü bunların hepsi bir mana ifade ediyor. Ahh dedimi, bir sıkıntısı var belli. Bir derdi var. Off, canı yandı falan namazda. Bu adamın da namazı bozulur.
Abdulaziz Bayındır: Kasıtlı olarak söylerse.
Yahya Şenol: Kasıtlı olursa namazı bozulur. Bir başka şey, deniyor ki; kişi namaz kılıyor. O esnada önünde, görüyor gözleri görmeyen biri yani ama biri veya bir çocuk düşecek, başına bir şey gelecek veya yerde bir böcek var. Akrep gibi yılan gibi. Ona doğru yaklaşıyor. Onu eliyle falan engellemesi namazını bozmaz. Tutacak diyor hemen çocuğu, çocuk düşmesin diye veya o gözleri görmeyen kişiyi hmen engelleyecek falan. Peki ses ile dese ne olur, dur falan diye. Orada, bozan diyen de var Şafiler’de, bozmaz diyen de var ama çoğunluk, bu kelam olacağı için namazı bozacağını söylemişler ama deniyor ki; bunu engellemesi lazım, zarar görmesini. Mutlaka durdurdun namazda olsa bile. Bu kişinin namazı bozulmaz. Belki ilginç gelecek bir şey daha: diyelim ki şunu bir şiir kitabı farzedin. Namaz kılarken şurada bir yerde duruyor. Kişi şöyle baktığı zaman içine, telaffuz etmeden içinden okursa mekruhtur ama namazı bozulmaz.
Abdulaziz Bayındır: Garbınafakın sarmışsa çelik zırhlı duvar..
Yahya Şenol: Okursa kıble istikametinden dönmen, şöyle göz ucuyla köşede gazete gözüne çarptı, akşamki maçın skoruna falan bakıyor gibi. Söylemzse namaz bozulmuyor ama konuşursa, onu telaffuz ederse namazı bozuluyor Şafiler’de. Buradan yola çıkarak deniliyor ki; mushafı kişi eline alır, çeviriır, okur namazda, onun namazı da bozulmaz Şafilere göre. Bunun haricinde namazı bozacağını bile bile (yine bu bile bile kaydını koyuyorlar) bir şeyler yemek içmek de namazı bozar. Ama bilmiyorsa kişi, o ana kadar yaptığından dolayı namazı yeniden kılması gerekmez ama ondan sonra dikkatli olmalı. Bunu diyeceksiniz niye söylemişler? Çünkü (belki onu Abdurahman Hoca onu belki söyleyecek) farzlarda değil de nafilelerde bir şey yenilip içileceğini söyleyenler var. Onlara cevaben bunu söylemişler yani. Onun belki kim olduğunu bulabilirsem buradan söyleyeyim.
Abdulaziz Bayındır: Sen bulana kadar da ben bir şey diyeyim Fatih’e.
Yahya Şenol: Buldum.
Abdulaziz Bayındır: Buldun mu? Mesela Hanefi mezhebinde, dişinizin kovuğuna bir tane diyelim bir şey gitmiş. Bir mısır parçası gitmiş. Onu çıkardınız. Onu yutarsanız ne olur? Namaz bozulur. Dışarıya atarsa?
Yahya Şenol: Bu Said B. Cübeyr, bir de Tavus diye (bunlar tabiin ulemasından). Said B. Cubeyr demiş ki; nafile namazlarda su içilebilir. Hiç bir problem yok. Tavus’da nafile namazlarda su içilmesinde hiç bir sakınca olmadığını söylemiş. Şafiler diyorlar ki; hayır, bu namazı bozucu bir eylem. Bunun haricinde bu namazda ameli kesir, ameli kalil olayı var. Yani ne demek? Namazda, namaz ile ilgili olmayan hareketler. Bunlardan hangisi namazı bozar, hangisi namazı bozmaz? Şöyle bir ayırıma gidiyorlar. Diyorlar ki;
1- Namaz ile ilgili olan bir fiil. Mesela hiç gereği yokken, durup dururken fazladan bir rüku yapması veya secde yapması halinde namazı ne olur? Bakın, normalde rüku ve secde namaza ait bir eylem. Olsun diyor, yeri gelmeden rüku ve secde yaparsa ve bunun namazı bozacağını biliyorsa kişi, bunun da namazı bozulur. Çünkü, kafaya göre taklmış olur diyor. Namazda durup dururken rüku veya secde yapılmaz. Yeri geldiyse yapılır yani. Bitirdin zammı sureyi, Allahu ekber deyip rükuya gidersin. Hayır, daha okuyacaksın, durup dururken dur bir secde yapayım fazladan dersen diyor, namazı hafife aldığı için bu kişinin namazı bozulur. Bunun haricinde, önünden geçeni engellemesi kişinin. Eliyle tutup, ben namaz kılıyorum anlamında geçme buradan demesi. Kıble istikametine doğru namaz kılıyorsa. Mesela şu an vakıf içerisinde kıble şu taraf. Şurada namaz kılan kişinin gidio kapıyı açması namazı bozmaz. Namazda ayakkabılarını kişinin çıkarması. Ayakkabıyla namaza durmuş. O esnada çıkarması namazı bozmaz. Elbiseyi düzeltmesi veya işte üzerinden çıkıyorsa falan tekrar şöyle üzerine alması veya artık çıkmak üzere, çıkarıp bir kenara koyması. Diyelim ki işte başında takke, şapka bir şeyler var. Düzeltmek veya çıkarıp tamamen yere koyması namazı bozmuyor ama bu gibi işleri peşpeşe fasılasız bir şekilde çokça tekrar ederse kişi, namazı bu sefe bozulur. Niye? Çünkü ikide bir kafayla oynuyor falan. Hani dışarıdan bakan kişi ki bu tarif zannedersen bütün mezheplerde geçerli, uzaktan bakan kişi bunun uzaktan olmadığını anlayacak kadar fuzuli işlerle uğraşıyorsa, bu nama olmaz. Ama bu gibi namaza ait olmayan şeyleri fasılalar halinde yaparsa namazı bozmuyor. Bununla da şunu kastediyorlar. Diyorlar ki; mesela bir çocuğu kucağına veya sırtına alıp kıyam halinde, rüku ve secdeye gideceği zaman yere bırakmak sonra tekrar almak, bakın sürekli namaza ait olmayan bir eylemi tekrarlıyor kişi. Resulullah bunu yaptığı için diyor, namazı bozmaz. Çünkü niye? Kıyamda ayağa kalkacağı zaman çocuğu alıyor kucağına veya sırtına koyuyor. Rukuya gideceği zaman düşmesin diye tekrar alıyor. Secdede tekrar koyuyor. Kalkıyor tekrar alıyor falan. Bunlarda diyor, fasıla olduğu için, araya bir şeyler girdiği için namaz bozulmaz.
Abdulaziz Bayındır: Bu da gerçekten çok güzel bir şey. Yani bir kadının bir küçük çocuğu varsa. Namaz sırasında güvenemiyor da ne yapacağına. Ne olur? İşte o şeyler var: boynundan asıyor, sırtından asıyor. Sürekli onu kucakladığı zaman da meşguliyet olmuş olur. Çünkü o çocuk başka tarafta olsa o kadının namazı büsbütün gider. Yani orada kendisine yardımcı olacak bir başkası yoksa. Aynı şey erkek için de söz konusu olabilir.
Yahya Şenol: Son olarak da namaz kılarken kişi, bir akrep veya yılan kendisine doğru geliyorsa, onu öldürmesi namazı bozmaz. Yani mücadele verecek falan. Hayati tehlikesi bu şeyin önüne geçer ve namazı bozulmaz kişinin, kaldığı yerden de devam eder. Çünkü buna dair bir hadis var Ebu Hureyre’den nakledilen. “Ennennebiyye emera bi kadlil esvedeyni el hayyete akrabi fis salat”. Resulullah namazda akrep ve yılanın öldürülmesini emretti ki bu izin verdi şeklinde de anlaşılabiliyor. O da namazı bozmayan bir husus Şafilere göre.
Sonia Cihangir: Namazı bozan ameller hakkında konuşcağım. İlk önce bir ayrım yapmamız gerekir. Ahkamın sahih olduğu, olmadığı açısından yani fıkhi açıdan falan amel, filan ameli bozacak. Mesela namazı bozacak kavramı var. Ama başka yönden namazı kabul olup olmama olayı var. Yani mesela namaz kabul oldu mu, olmadı mı? Bunu sadece Allah biliyor. Namaz kabul oldu, olmadı. Sadece fukaha, fıkhi açıdan böyle bir şey namazı bozacak, ibadeti bozacak diye ayrım yapıyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Fukaha, kendisine göre şey yapar. Yoksa AllahTeala belki bizim bozuldu dediğimiz namazı daha iyi kabul etmiş olabilir. Onu biz bilemeyiz.
Sonia Cihangir: İlk olarak, namazın şartlarından herhangi birisi arasan kalktığı zaman namaz bozulacak diyorlar. Namazın şartları: taharet ve bu namaz okuyan kişinin libasının rasbi olmaması. Yani rasbi derken, kendine ait olması yada başkasına ait bir libas ile namaz kılarken bu libasın ben razıyım yani benim elbisemle namaz klabilirsin. Yani izin olması gerekir yani şartlarında.
Abdulaziz Bayındır: Başkasının elbisesini giyip namaz kılarsanız, namaz olmaz diyor. Ama o şahıs, giyebilirsin diye müsade etmiş ise olur.
Sonia Cihangir: Ve birisi de makam ile ilgili. Yani namaz kıldığın yerin sahibi benim namaz kılışıma razı olmazsa ben burada namaz kılarsam namazım olmaz.
Abdulaziz Bayındır: Namaz kıldığınız yerde, oranın sahibinin razı olması lazım. Yoksa namazınız olmaz. Hanefiler’de mekruhtur değil mi başkasının yerinde namaz kılmak.
Sonia Cihangir: Namaz esnasında bu şartlardan herhangi birisi aradan kaldırılsa namaz bozacak. Taharet şartı var, tahareniz bozulduğu zaman namazınız da bozulacak ve namazın şartlarından biri muvallat olduğu için. Muvallat ne demek? Peşpeşe yapmalı. Yani eğer siz mesela üç rekatnı namaz kıldınız dört rekatın, burada abdest bozulursa, gelip de bir rekat sonradan mesela abdestini yenile ve gel, dördüncü rekatı oku. Böyle bir olay yok. Sıfırlayacaksın ve baştan namaz kılacaksın.
Abdulaziz Bayındır: Abdestin bozulduysa, abdest alıp sıfırdan namaz kılacaksın.
Sonia Cihangir: Evet. Üçüncü olarak da namazda eller bağlama, tekedduf denen olay. Eğer bunu Allah karşısında bir huzu, tederru olarak yaparsan, ihtiyaten bubsenin namazını batıl edecek diye bir gürüş var. Böyle yapmayın diyorlar. Kaynak olarak da geçen derste söyledik. Diyorlar ki; böyle bir elleri kavuşturarak ibadet etmek Mecusiler’e has bir şey. Müslümanlar böyle bir iş yapmamaları gerekir.
Abdulaziz Bayındır: Namazda el bağlarsanız namaz bozulur diyor.
Sonia Cihangir: Sonra namazda “elhamdulillahi rabbil alemin”, Fatiha suresini okuduktan sonra ” ve lad dallin” den sonra amin demek de namazı bozuyor. Onu da geçen deda hadis burada zikrettik. Delilleri namazda sadece tesbih, kıraat ve zikir olması gerekir. Amin de beşer sözü yani insan sözü olduğu için namaza kattıysanız namaz bozulacak diyorlar. Beşinci olarak namazı bozan amel. Siz namaz kılarken kıble var. Kıbleden dönme. 45 derece fazla döndüğü zaman namazınız bozulacak diyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi böyle tam karşıdaysa kabe böyle namaz kılarsınız. Şöyle 45 derece buradan oraya kadar. Yani şuraya kadar olursa 45 derece olur. Demek ki tam bu ana yönler. Güney, doğu, batı ama güneydoğu, güneybatı ise. Tam güneydeyken diyelim kabe, siz güneydoğuya dönerseniz yada güney batıya dönerseniz namazınız bozulur diyorlar.
Sonia Cihangir: Altıncı olarak namazı batıl eden şey, konuşmadır. Ama bu konuşmada Şafiler gibi iki harf, üç harf diye böyle bir olay yok. Bir harf de olsa namazı bozabilir. Mesela birisi namaz kılıyorsa, başka birisi karşısına geçip soruyor; Elifba’nın ikinci harfi ne? Bu da namaz kılarken ona “be” diye cevap verdi. Bir tek harfle namazı bozulacak diyorlar. Amden olduğu için. Yani bilerek taptığı için. Ama eğer sahven olsa, bilmeden bir har değil yani bütün olarak bir kelime söylese de, konuşsa da namazı bozulmaz diyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Yanılarak söylediği zaman namaz bozulmaz diyor.
Sonia Cihangir: Ama namaz bittikten sonra seyiv secdesi yapması gerekiyor.
Abdulaziz Bayındır: Yanıldığından dolayı sehiv secdesi yapacak.
Sonia Cihangir: Namazda kuran mushaftan okumak yada bir dua kitabını alarak, kıyamdayken onun üzerinden okumak namazı bozmaz diyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Yani kuranı kerimi eline alıp okuyabilirsin namazda.
Sonia Cihangir: Evet. Namaz galindeyken siz başkabirisi odaya girdiği zaman selam vermemelisiniz ama o geldi, size selam verse vacip sizin ona cevap, yani furan: hiç geciktirmeden cevap vereceksiniz. Şartı da bu ki mesela eğer size selam dese, siz de selam diyeceksiniz. Selamun aleykum derse, aleykum selam diyeceksiniz. Ve aleykum selam ve rahmetullahi ve berekatuhu gibi bir uzatma olmaz. Yani o verdiğinden daha kısa olabilir ama uzun olamaz diyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Selam diye girdimi siz de selam dersiniz. Selamun aleykum derse aleykum selam dersiniz. Essekamun aleykum ve rahmatullah derse ve aleykum selam ve rahmetullah dersiniz. Yani onun kelimelerinden daha fazla bir kelime kullanırsanız namazınız bozulur diyor. Yani verilen selamı almanız gerekir. Şarttır, hemen almanız lazım. Siz namaz kılıyorsunuz diye verilen selamı almamazlık edemezsiniz.
Sonia Cihangir: Yine namazı bozan amellerden birisi gülme olayı. Eğer amden, yani bilerek gülse ve sesli gülse namaz bozulur. Ama amden, kendini tutamıyor da sessiz olarak gülerse bu namazı bozmaz diyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Bilerek, sesli gülerse namaz bozulur ama sessiz gülerse namaz bozulmaz.
Sonia Cihangir: Namazda ihtiyat vacip diyorlar. İhtiyaten böyle ki dünya işleri için ağlamamalısın diyor. Ama eğer dünya işi için sen bu işimi Allah çözsün, bu problemimi falan diye ağlarsan, bu namazı bozmaz diyor. Sadece Allah’a bağlandığın bir durumda olursan namazını bozmaz. Tabiki ahiret için ağlıyorsan eğer, diyor ki bu namazı bozmaz belki ama bu ahiret için ağlaman çok güzel bir şey diyorlar. Sonra dokuzuncu olarak namazı, bu namaz halinden çıkaracak ameller. Mesela zıplamak, hareketler yapmak ve dışarıdan baktı bu adam namaz kılıyor mu acaba, jöyle bir şey olur mu?
Abdulaziz Bayındır: Karşıdan bakan namaz kılıyor mu kılmıyor mu diye şey yaparsa namazı bozulur diyor. Yani davranışlarından dolayı pek anlamadım ne yaptığını fala, namaz mı kılıyor başka bir şey mi yapıyor derseniz namazı bozulur.
Sonia Cihangir: Namazı batıl eden şeylerden birisi yeme ve içme. Yani yemek ve içmek. Eğer siz namazdan önce bir lokma ağızınızda olsa da namaz kılıyorsanız mesela o kendi eriyor ağızınızda. Onu yutabilirsiniz, bu namazı bozmaz. Lokmanızı yutmak olsa da namazınız bozulmaz. Onbirinci olarak diyorlar ki, bu çok ilginç: namazda şek diye bir olay var. Yani namaz kılarken siz birden şek’e düşüyorsunuz, şüpheye düşüyorsunuz. Acaba ben ikinci rekat mı yapıyorum şu an yada birinci mi, üçüncü mü? Böyle bir rekatlar arasında bir şüpheye düşerseniz bakacaksınız. Bu hangi namazdır, böyle bir duruma düştünüz. Eğer siz iki rekatlı namazda böyle bir şüpheye düştünüz yada üç rekatlu namazda böyle bir şüphenizden çıksa namazınız batıl olacak diyorlar. Ama eğer dört rekatlı namaz olsa ve bu dört rekatın üçüncü yada dördüncü rekat mı diye acaba diye şaştığınız zaman namazınız bozulmaz. Ama bazen eğer dört rekatlı namazın ilk iki rekatı arasında şüpheye düştünüzse, belli ki namazınız batıl olur. Çünkü namaza başlamadan böyle bir kuşkuya düştün mü namazın bozulacak diyorlar. Ve onikinci olarak da kılınan namazlarda iki tür amel var. Birisi vacibati namaz diyorlar. Namazın vacipleri.
Abdulaziz Bayındır: Namazın farzları demek.
Sonia Cihangir: Erkanı namaz. Erkanı namaz şöyle bir şey: mesla kıyam, ruku, secde tekbiretul ehram olsa eğer, bunlardan herhangisini sehven de olsa yani bilmiyerek. Yada bilerek olsa da sayısını değiştirseniz, yerini değiştirseniz namazınız batıl olacak. Mesela rükunu bir defa değil iki defa yaptınız. Secdeni iki defa değil üç defa yaptınız, namazınız batıl olacak. Bilerek ve bilmeyerek olsada. Ama sadece tekbiretul ehram var ya hani namaz başladığında Allahu ekber.
Abdulaziz Bayındır: İftitah, başlangıç tekbiri namazda.
Sonia Cihangir: Onu yedi defa da deseniz mustehab diyorlar. Yani o namazı bozmaz.
Abdulaziz Bayındır: Yani Allahu ekber diyorsun. Bir daha Allahu ekber, bir daha Allahu ekber, o bozmaz diyor.
Sonia Cihangir: Allahu ekber diyerek kendinizi toparlamak mustehabdır diyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Peki teşekkürler, sağolun. Şimdi sıra Hambeli mezhebine geldi. Abdurahman Hoca’yı dinliyoruz.
Abdurrahman Yazıcı: Hambeli mezhebinde durum biraz diğer mezheplere benzemek ile birlikte, öncelikle namazı bozan durumlar: Bir, olmazsa olmazlar. İki de, olmazsa olurlar diye ikiye ayrılıyor. Yani olmazsa olmazlar demek, ister kasten veya sehven olsun yapılmadığında mutlaka bozan durumlar. Bunların unutulması vesair geçerli değil. Örneğin iftitah tekbiri, Fatiha okunması, rüku, rükudan doğrulma, secde, secdeden doğrulma, teşehhüd, oturma, selam ve namazda tertip. Bunlar unutulursa da kasten yapılmazsa da kasten olursa da veya sehven de olursa, bu durumda namaz bozuluyor.
Abdulaziz Bayındır: Namazın olmazsa olmazları.
Abdurrahman Yazıcı: Evet, olmazsa olmazları. Ama ikinci durumda olanlar, bunlar sehven olursa. Tabi bunların veya zaruret durumlarında gibi hallerde bunlar şey olmayabiliyor. Bunlar nedir? Mesela tesbihat. Teshihat namazda, zikir farz Hambeli mezhebinde. “Fe sebbih bi ismi rabbikel azim” ayerinden hareketle.
Abdulaziz Bayındır: Zikir derken, kuranı kerim okymayı, kıraati mi kastediyor, başka bir şey mi?
Abdurrahman Yazıcı: Hem rükuda, secdede yapılacak şeyler.
Abdulaziz Bayındır: Yoksa kıyamdaki kıraat değil.
Abdurrahman Yazıcı: Kıyamdaki kıraat zaten, Fatiha olmazsa olmaz başta geçti.
Abdulaziz Bayındır: Onu zikir kelimesiyle ifade ermiyorlar öyle mi?
Abdurrahman Yazıcı: Yani zikir derken, okuma, kıraat, bu tesbihat diye farklı isimlerle adlandırıyorlar ama örneğin kişi rükudaki yapılması gereken tesbihatı, secdede yapılan tesbihatı kasten yapmazsa, o namaz olmaz.
Abdulaziz Bayındır: Ben burada şunu arıyorum. Yani bu okuduğumuz ayerler mesela Maliki’de de “ekımis salate li zikri”,”vezkurullahe kıyamen ve kuuden”, bunları dedil alana hiç rastladınız mı? Var mı? Yok mu? Gerçekten inanılmaz şeyler. Yani bu ana ayetler nasıl delil alınmaz? Ve sistem nasıl onun üstüne bina edilmez inanılır gibi değil. Zahiri’de var mı bu? Onda da yok.
Abdurrahman Yazıcı: Mesela Peygamberimiz’den nakledilen “icaluha fi rukuikum” onu işte rükunuzda yapın.
Abdulaziz Bayındır: “Subhane rabbi el azim”.
Abdurrahman Yazıcı: Evet. Secde ile ilgili bir hadih. Bunlardan hareketle bunların olmazsa olmaz olduğu. Yani olmazsa olmaz değil de kasten terkedilmemesi gerektiği.
Abdulaziz Bayındır: Kasten terkedilirse namazı bozar mı? Yoksa bozmaz mı?
Abdurrahman Yazıcı: Kasten terkedilirse bozar.
Abdulaziz Bayındır: Yoksa bozmaz.
Abdurrahman Yazıcı: Evet. Örneğin taharet durumu. Niyet. Vakit. Bunlar da kasten terkedilmemesi lazım. Niyet derken yani kişinin kalben namaz kılacağını bilmesi.
Abdulaziz Bayındır: Evet bu da çok önemli. Bunu bir çok kimseden duyuyoruz. Efendim ben niyet etmedim namaza. Kıldığın neydi? Namadı ama niyeti unuttum. Kardeşim, niyeti unutsaydın Allahu ekber demezdin zaten. Niçin Allahu ekber dedin? Namaz kılmak için. Demek ki niyerin varmış. Niye bana konuşurken bunu söylemiyorsun? Yani şimdi sabahleyin kalktınız buraya geldiniz. Niyet ettin Süleymaniye Vakfına gitmeye diyeniniz var mı içinizde? Var mı öyle birisi? Bir şeyi içinizden karar haline getirdiğiniz an, işte niyet odur. Namaz kılmaya karar vermeseydin abdest alıp Allahu ekber diyerek kıbleye dönmezdin. Bunu da dikkate alalım. Ben namaz kıldım ama niyetim yoktu. Kardeşim, niyetin olmasaydı kılmazdın.
Abdurrahman Yazıcı: Farz namazlar için bu niyeti şart koşuyorlar. Deli de ayetten “ve ma umiru ila li ya’budullahe muhlisine”(BEYYİNE 5) oradaki yani kişinin ibadetinde muhlis olması gerektiğinden hareketle, yani bilerek yapması gerektiğinden hareketle ilgili..
Abdulaziz Bayındır: Ben ona da pek aklım ermiyor. Namazın farzları. Allah Teala şu saatte namaz kıl diyor, sen de kılıyorsun. Onun emrettiği kısmı kıldıktan sonra ilave kılıyorsan, o da ilave kısımlarıdır. Artık şunda niyet var, bunda niyet yok demenin bir anlamı da yok.
Abdurrahman Yazıcı: Setri avret durumu da olmazsa olabilirlerden sehven olduğu zaman.
Abdulaziz Bayındır: Vücudun örtülü olması.
Abdurrahman Yazıcı: İşte açık kıldığını gördü namaz bittikten sonra unutarak.
Abdulaziz Bayındır: Namaz bittikten sonra baktı ki bir yeri açıkmış.
Abdurrahman Yazıcı: Evet, bunun gibi şeyler. Veya rüzgar açmış, bir şey olmuş. Bir de zaruret hali olabilir. Bunun dışında diğer mezheplerde olan durumlar da sayılıyor. Bir kısmı tabi sehiv secdesinde gelecek. Örneğin zaten kıbleden dönmeyi söyledik. Ameli kesir. Bir yere yaslanarak özürsüz olarak şey yapmak. Yine namazdaki rükünleri arttırmak. Örneğin kişi rükuyu bir kaç kere yaparsa, tekrarlarsa. Bu da bozan bir durum olarak. Yine kasten namazı bitirmeden önce selam verirse. Kahkaha, gülmek, konuşmak. Yine cemaatin kasten veya zaruri şey dışında imamdan önce davranması gibi hallerde namazı bozan durumlar olarak zikrediliyor. Şimdilik bu kadar.
Abdulaziz Bayındır: Peki teşekkür. Şimdi Maliki mezhebine geçelim. Mehmet Ruzi Hoca’yı dinliyoruz.
Mehmet Ruzi: Maliki mezhebinin görüşleri hemen hemen söylendi sayılır. Ama gene de toparlamak mümkün olmadığı için ben tekrar özet olarak..
Abdulaziz Bayındır: Tamam. Yani asıl farklı olan kısımlar üzerinde duralım. Diğerlerini isim olarak söyle yeter.
Mehmet Ruzi: Maliki mezhpte namazdayken abdestin bozulması namazı bozar. Yani namazı yeniden başlayıp kılması gerekir. İkinci olarak kahkaha ile güldü ise namaz da bozulur, abdest de bozulur.
Abdulaziz Bayındır: Hanefi mezhebinde de öyledir, evet. Kahkaha kelimesi, yani güldüğnüzü birisi duyarsa demektir. Türkçede kahkaha dedinmi, böyle çok yüksek sesle hah hah hah gibi. O değil yani. Yanınızda birisi duyuyorsa, ona kahkaha denir. Kahkahanın ikincisi tebessümdür.
Mehmet Ruzi: Diğer mezheplerde ortak olan namazın şartları ve rükünleri sayılan eylemler fazla yapılmış yada eksik yapıldıysa. Bunlar kasıtlı olarak yapıldıysa namazı bozar. Eğer unutarak yaptıysa namazı bozmaz, namazdan sonra sehiv secdesi gerekir. Namaz kılınan yerin temiz olması. Bedenin temiz olması. Ve avretin açılmaması namazdayken önemlidir. Kıbleye bakmak. İşte bunlar da zaruretsiz kasıtlı olarak yapıldığı zaman namaz bozulur. Zaruret vaktinde, mesela kıbleye bakamıyor. Yada elbise yokmuş. Bu durumda avretin açık kalması namazı bozmaz. Yani iki nokta önemlidir. Zaruretsiz ve kasıtlı olarak yapıldığında bunlar. Rükünlerin tekrarlanması. Yani fazla yapılması. İki secde yapması gerekirken tek secde yapmışlar. Bu konuda kasıtsız olduğu zaman namaz bozulmaz. Bir de şöyle farklı bir şey var. Rüku unutmuş yada tek secde unutmuş namazında yada sehiv secdesi yapması gerekirken unutmuş, selam vermiş. Eğer namaz kıldığı yer yakınsa namazı sehiv secdesi yapacak diyor. Eğer uzaklaştıysa o adamın namazı tamamdır.
Abdulaziz Bayındır: Evet. Yani sehiv secdesi yapacaktı kalktı. Aklına geldi. Hemen namaz kıldığı yere yakınsa oturur sehiv secdesini yapar, ondan sonra devam eder. Uzaklaşmışsa gerek yok.
Mehmet Ruzi: Gerek yok, namazı tamamlanmıştır. Bir de adamın namazda sehiv secdesi var. Fakat Malikiler’de genelde sehiv secdesi selamdan sonra yapılır. Bazıları da selamdan önce yapılması gerekir. Bunu sehiv secdesş konusunda söyleriz. Sehiv secdesi yapması gerekir selamdan sonra. Selamdan sonra sehiv secdesi yaparken abdesti bozuldu ise bu namaz bozulmaz diyor. Yani selam vermiş, sehiv secdesi esnasında abdesti bozulmuş, bu namaz bozulmaz. Diğer detaylar başka mezheplerle hemen hemen aynı.
Abdulaziz Bayındır: Burada bir husus benim dikkatimden mi kaçtı, yoksa konuşmadık mı? Cemaatle namazı ayrıca mı şey yapacağız? Cemaatle namaza hiç girmedik. Yani şimdi cemaat imamın önünde olursa, olmazsa daha ayrı bir konu olarak. Tamam. Peki şimdi Enes Hoca’yı dinliyoruz. Zahiri mezhebi. Amma da mezhep var diyeceksiniz. Biz dört tane biliyorduk, şimdi çıktı altıy. Daha neler var. Bir de Zeydiye var, şimdi onu bilen arkadaşımız olmadığı için şey yapmıyoruz.
Enes Alimoğlu: Zahiri mezhebinde namazı bozacak olan şeyler başka mezheplere göre biraz farklı. Onun için farklı olan yerleri biraz detaylı söylemek istiyorum. Farksız olan yerler zaten aynı. Mesela namazda kasıtlı olarak konuşmak namazı bozar ama sehven konuşmuş ise unutarak namazı tamdır. Sehiv secdesi yapması gerekiyor.
Abdulaziz Bayındır: Unutarak namazda konuşsan bir şey olmaz diyor. Ama kasten konuşursan namazın bozulur. Unutarak bir şey yapmışsa, o affedilmiştir. İkinci namazı bozan şey. Mesela kuranı kerimde AllahTeala “innemel hamru vel meysiru vel ensabu vel ezlamu ricsun min ameliş şeytan fectenibuhu”(MAİDE 90)demiş. Sarhoş eden şey, kumar, dikili taşlar, fal okları, bunlar hepsi pisliktir demiş. Bunlardan herhangi bir şey cebinde veya çantasında olup da namaz kılmışsa, bunun namazı bozulmuştur. Batıldır. Pislik olduğu için.
Abdulaziz Bayındır: Hanefi mezhebinde de böyle. Şafi’de de öyle ya. Namaz kılarken küçük bir necaset var. İşte bu hamr, necaset sayılıyor. Meysir, ensab, ezlam. Şimdi burada bir şeye ben dikkatinizi ben çekmek isterim. Riscun demiyor AllahTeala. Ricsun, pisliktir dese tamam güzel. Ama ricsun min ameliş şeytan: şeytan ameli sayılan bir pisliktir diyor. O zaman hamrın demek ki kendisi değil de hamr ile alakalı, gerçi “içtenibuhu” meselesi ayrı da “ameliş şeytan rics” meselesi başka yani. Şeytan işi pislik başka bir şey. Mesla şeyde olduğu gibi, nedir o? Yeme ile alakalı. “Ve innehu rics”, “ve lahmul hınzir fe innehu rics”. Oradaki “fe innehu rics” başka, yani domuz etinin kendisine pisliktir diyor AllahTeala, o başka bir şey. “Ricsun min ameliş şeytan” başka bir şeydir. Yani şeytan işi pislik. Arkasından da şeytan işinin ne demek olduğunu anlatıyor. “İnne ma yuriduş şeytanu en yuki’a beynekumul adavete vel bagdae fil amri vel meysiri”(MAİDE 91), o pisliği de açıklıyor yani. O sizin için diyor, aranıza düşmanlık ve kin sokmak ister içki ve kumarla. Bu sebeple, bu şeylerde biraz aşırıya gidiliyor gibi geliyor bana. Yani şeytan işi pislik başka, kendisinin pis olması başka bir şeydir. Evet devam et.
Enes Alimoğlu: İkincisi: kuranı kerimin kendi orjinalinden okumazsa, tercümesini okumuş yada kurani olmayan lafızları arapça okumuş. Bunun namazı batıldır.
Abdulaziz Bayındır: Kuran olmayan. Mesela “elhemdu lillehi rabbil alemin” değil mi? Bir türk okuyacak olsa, türkça “ha” harfinin karşılığı yok ki. Evet. O şekilde olursa namazı olmaz diyor.
Enes Alimoğlu: “Kuranen arabiyyen” demiş. Arabi olmayan şey kuran değildir. Allah’ın lafzı olmayan şey de kurani değildir. Onun için arapça okuyacak ama kurandan okuyacak. Bu şart var. Dördüncüsü: rükuda veya secdede kurandan bir şey okumuşsa namazı batıldır. Namazı bozulur. Çünkü Peygamber(as) ben rükudayken ve secdedeyken kuran okumaktan yasaklandım hadisi var. Yasaklanan şeyi yaptığı için namazı bozulmuştur. İmama fetihte bulunmak, Fatiha’da takılmşsa iman, ancak Fatiha’da yapabilir. Ama Fatiha’dan sonra takılmışsa, imamın rüku yapması gerekir veya başka bir sureye intikal etmesi gerekir. İmama telkinde bulunursa, o zaman telkinde bulunanın namazı fasiddir.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi az önceki şeye bir bakayım da. Bakın, ayetten dedi ki; arapça kuran okumazsa namazı bozulur dedi. “Ve kuranen arabiyyen” i delil getirdi. Şimdi delil getirdiği ayeti bir okuyayım da dinleyin. Diyor ki; “Elif, lam, ra. Tilke ayatu kitabil mubin: bu kitabı mubinin ayetleridir”. Yani açıklayan kitabın ayetleridir. Yada açık olan kitabın ayetleridir. İki şekilde de anlam verilebilir. “İnna enzelnahu kur’anen arabiyyen: biz onu arapça kuran olarak indirdik”. İnişi öyle. Peki niye arapça kuran olarak indirdik? “Leallekum takilun: belki aklınızı kullanırsınız”. Siz arapsınız, anlar, ona göre hareket edersiniz. Şimdi bu şahıs, “leallekum takilun” kısmını alsaydı, bundan bu hükmü çıkaramazdı. Belki ben şimdi arap değilim. Arapça okuduğum zaman onu nasıl anlayıp da aklımı onunla çalıştıracağım. İşte hep böyle cımbızlamasına kelimeleri alarak ona hükümler bina ediyorlar.
Enes Alimoğlu: Altıncısı: kahkaha, dahik ve tebessüm diye gülmeyi üçe bölüyor. Kahkaha zaten bozar namazı. Dih, gene bozar. Kahkaha yanındaki adam içten gülme. Dih gene kendisi gülüyor, tebessüm de yüzde gülme ifadesi oluyor ama kimse anlamıyor. Bunların hepsi bozar kasıtlı olduğunda. Niye bozar? Tebessümün bozması, AllahTeala “ve kumu lillahi kanitin” demiş. “Kanitin” de “haşıin” demektir. Huşu ile namaz kılın demektir. Huşuya aykırıdır. Başka bir zelil de: mesela “fe tebesseme dahiken”(NEML 19) diye bir ayet var. Bu da tebesdümün de dahik olduğunu söylüyor ayet. Onun için tebessüm de bozar diyor. Yedincisi: namazda iken..
Abdulaziz Bayındır: Tebessüm de de bulunsan bozar, böyle yapıyorsun kimse duymuyor ama o da bozar. Ondan sonra, yanındaki duysa da gene bozar diyor.
Enes Alimoğlu: Elleri yana koymak da bozar. Böyle.
Abdulaziz Bayındır: Kime kabadayılık yapıyorsun.
Enes Alimoğlu: O konuda da hadis var, Peygamber(as) yasakladı diyor. Kurana, musafa bakarak okumak da bozar. Çünkü kurana baktığında onunla meşgul oluyor. Çevirmeye mecbur kalır bazen. Hadiste “inne fis salate le meşgulan” demil. Namazın kendi içerisinde bir meşguliyet var. Kurana bakmak, kuranı çevirmek ayrı bir meşguliyet olduğu için aykırıdır, bozar diyor. Namazdayken başka biri selam vermiş, onun selamına cevap vermişse. Aleykum selam demişse, o bozar. Ama başıyla veya eliyle işaret edebilir. Parmakları çıtlatmak namazı bozuyor. Bir de şöyle yapmak: teşbik diyor. Teşbik yapmak da namazı bozar. Yani kasti yaparsa. Ama rükuya giderken ve secdeye giderken takılmış ve çıtlama sesi çıkarsa o bozmaz. Namazdayken niyeti başka namaza çevirmek. Nafiledeyken farza çevirmek veya farzdayken nafileye çevirmek veya bir namazdayken başka bir namaza niyeti çevirmek namazı bozar.
Abdulaziz Bayındır: Bir deyneğe dayanarak namaz kılmak, duvara dayanarak namaz kılmak?
Enes Alimoğlu: O da var. Deyneğe, duvara veya başka bir insana dayanarak namaz kılmak, namazı bozar. “İnne fis salate le meşgulan”a aykırıdır. Vakit çok daraldı, yarısına geldim. Çıplak olan bir kimse elbisesi harab olmuş veya çalınmış veya fakir olduğu için çıplak kalmış ama cemaatle namaz kılmak zorunda. Cemaatle namaz kılmış. O da cemaate gelmiş. Yanındaki de onun avret mahalline teemmül ederse bunun namazı bozulur diyor.
Abdulaziz Bayındır: Kasten. Teemmül mü?
Enes Alimoğlu: Teemmül. Düşünürse.
Abdulaziz Bayındır: Haa! Düşünürse. Ama gene o var. Dikkat ederek düşünüyor avret mahallini.
Enes Alimoğlu: Önünde köpek, eşek ve kadın, küçük olsun büyük olsun. Eşeğin veya köpeğin canlısı ve ölüsü olsun, bunlar olursa namaz bozulur. Geçerken de bozulur, dururken de bozulur. Her şey bozar.
Abdulaziz Bayındır: Ama Resulullah’ın hadislerini görmemişler.
Enes Alimoğlu: Ama kadın yatarsa bozulmaz.
Abdulaziz Bayındır: Görmüş onu.
Enes Alimoğlu: Bilerek kıbleden başka bir yere bakarak namaz kılmışsa namazı bozulur.
Abdulaziz Bayındır: Peki istersen seninki çok, kalalım burada. Bir kaç güne bitmez senin bu anlatacakların. Tamam. Sorulara geçelim.
Enes Alimoğlu: Ezanı anlayan bir adamın evinde namaz kılması batıldır. Mescide gitmesi gerekir.
Abdulaziz Bayındır: Ezanı duyduğu zaman. “La salate li caril mescid illa bil mescid”. Peki kadın?
Enes Alimoğlu: Kadın da gitmesi lazım.
Abdulaziz Bayındır: Kadın olsun erkek olsun, ezanı duydumu mescide gidecek. Yoksa namazı olmaz diyor. Peki. Evet.
Serdar Bey: Hocam, günümüzde camilerde rastladığımız cep telefonu meselesiyle ilgili bir soru var. Camide cemaat halindeyken çalan cep telefonunu kapatmak namazı bozar mı?
Abdulaziz Bayındır: Kapatmamak bozar. Tabiki kapatacaksın. Ameli kesir denmez ona. Yılan gibi, akrep gibi.
Enes Alimoğlu: Sadece erkekler.
Abdulaziz Bayındır: Sadece erkekler. İyi, ben de şaşırdım yani. Şimdi ezanı duyan erkeklerin camiye gitmesi lazım, kadınların değil.
Telefon çaldığı zaman sadece o kişi değil ki etraftaki insanları da meşgul ediyor. Onun için onu kapatmak gerekir.
Serdar Bey: Benim ağır bir hastalığım var. Namaz kılarken bazen ağrımdan dolayı inleme yada Allah, ah, vah gibi kısık sesle inlemeler oluyor.
Abdulaziz Bayındır: Onda bir şey yok. Onlar kişinin elinde olmayan şeyler. Onlar namazı bozmaz.
Serdar Bey: Kasten namazda ah vah demek namazı bozdoğu söylenmişti burada. Ben bazen yorgun veya üzgün olunca iç çektiğim oluyor ama isteyerek de yapmıyorum. Yine namaza devam ediyorum.
Abdulaziz Bayındır: Devam edecek elbette. İsteyerek olmayan şeylerde problem yok.
Serdar Bey: Diyelim ki çocuğu ölen bir kişi namaza durdu ve çocuğu aklına geldi ve kendini tutamayıp ağladı.
Abdulaziz Bayındır: O da gene elinde olmayan bir şeydir o.
Serdar Bey: Bir camide, cemaat ile namaz kılınırken cemaatten birisi kalp krizi geçirdi. Kimse namazı bozmamak için namaz bitene kadar bekledi ve adam öldü. Bu durumda cemaat günahkar olur mu?
Abdulaziz Bayındır: Valla cemaatin yapacağı, derhal namazı bozup bu adama yardımcı olmaktır. Öyle bir müslüman olacağını ben şahsen düşünemiyorum yani.
Serdar Bey: Yine Hocam, buna benzer bir soru. İmama uyduğumuz bir namazda(özellikle cuma namazında) yanımızda bayılan bir kişiye yardım ettiğimizde, birinci veya ikinci rekatta adam bayıldı, biz de yardım ettik. Sonra, ikinci yada üçüncü rekattan devam edebilirmiyiz?
Abdulaziz Bayındır: Tabi. Selsm vermeden önce imama uydunmu tamam.
Serdar Bey: Yada imam birinin bayıldığını anladı ve selam verdiyse ne yapmalıyız?
Abdulaziz Bayındır: Tamam, adam düzeldikten sonra tekrar namaza başlar kılarsınız. Sıfırdan.
Serdar Bey: Kıble tarafında televizyon var, bazen başkası tarafından açılıyor. Televizyon açık iken farkında olunmadan namaza durdum ve namazın bitiminde televizyonun açık olduğunun farkına vardım. Bu durumda namazım bozulur mu?
Abdulaziz Bayındır: Bir zararı yok.
Serdar Bey: Namazda biri kişinin önünden geçerse o kişinin namazı bozulur mu? Mesela iş yerinde önümüzden geçiyorlar. Bunu engelleyemiyoruz.
Abdulaziz Bayındır: Namaz kıldığını bile bile birisinin önünden geçerse, o günahkar olur. Namaz kılana bir şey olmaz. Ne kadar önünden meselesi de öyle. Yani alnını koyduğu yerin biraz ilerisinden geçtiği zaman değil. Mesela Süleymaniye camisi gibi büyük bir camide namaz kılıyorsunuz, adam alnını koyduğu yerin önünden geçebilirsiniz, problem yok. Bir de cemaat ile namaz kılınırken yasak olan, imamın önünden geçmekir cemaatin önünden değil. Baktınız ki şurada mesela biz burada namaz kılarken arkadaşlarımız gelir geçer. Seccadeyi yayar, namaza dururlar. Onda problem yok. Baktınız ki ön tarafta şey var yada cemaatin öbür tarafında namaz kılacak yer var. Önünden geçip oraya kadar gitmeniz lazım. Önünden geçip gidebilirsiniz. Onda problem yok. Cemaat ile namaz kılarken imamın önünden geçilmez. Yoksa aralardan geçilip gidilebilir.
Yahya Şenol: Kişi ile secde edeceği yer arasından geçilmez.
Abdulaziz Bayındır: Namazın dışında da kişi ile secde edeceği yer arasından gemilmez. Ama cemaatle kılınırken oradan da geçilebilir. Başka çaresi yok ysni mecburen.
Serkan Bey: Şafi mezhebinde, namaz kılanlar önüne bir şey koyarlar.
Abdulaziz Bayındır: Hepsine konur. Sütre denen bir şey konur hepsinde. Önüne bir sütre koyduğu zaman artık problem tamamen bitmiş olur. Yani bir çubuk dik, ister bir çizgi çiz. Mesela seccade konuyor, yayılıyor. Seccade artık tam bir sütre oluşturur. Seccadenin önünden geçmekte bir sakınca kalmaz.
Serdar Bey: Yıllardır aynı sureleri okuyarak, Fil ve aşağısını okuduk ve manasını düşünmedik. Şimdi net olarak kitabı açıp, elimizde tutarak namaz kılabilirmiyiz?
Abdulaziz Bayındır: Kılabilirsiniz. Evet.
Serdar Bey: Akşam, yatsı ve sabah namazlarını cemaat ile kılmadığımız durumda, kendimiz kıldığımızda sesli mi kılacağız?
Abdulaziz Bayındır: Sesli kılabilirsiniz tabi. Yani gece kılınan namazları sesli olarak okuyabilirsiniz. Ama sesli okuma şartı yok kendi başınıza kıldığınız namazlarda. Çünkü orada “ve iza kuriel kur’an” diyor. “Karaatimul kur’an” demiyor ayet. Az önce okuduğumuz ayette. Bir başkası okuyacak. O başkası da imam olur cemaatle kılındığı zaman.
Serdar Bey: Namaz esnasında kuranı kerim meali okunursa nasıl olur? Okursak nasıl okuyacağız?
Abdulaziz Bayındır: Nasıl yani. Normal okuyacaksın. Her zaman nasıl okuyorsan. Yüksek sesle mi okuyacak? Arapçasını da okursun, mealini de okursun. Esas olan, ne okuduğunu anlamış olmaktır.
Serkan Bey: Arapçasını okumayıp, sadece mealini okumak.
Abdulaziz Bayındır: Bana göre olur. Sadece mealini okumak da olur. Orada bana göre demem lazım. Çünkü kesin olarak bir şey söylenemez.
Serdar Bey: Günlük beş kez kuran eğitimi yapılan muhteşem bir okul aslında namaz.
Abdulaziz Bayındır: Öyledir. Evet.
Serdar Bey: Elimize alıp okumakta da bir mahzur olmadığına göre, sanırım secde ile kıyam arasında yakın bir mesafeye koyup, kıyamda geri almakta da bir sakınca olmamalı.
Abdulaziz Bayındır: Öyle olacak tabi. Secdeye varırken yanına koyarsın, kalkarken de alırsın. Yada önde bir yer varsa. Yere de koyar, kalkarken alabilirsin.
Serdar Bey: Peki demiş, bu okuduğumuz ayetin mealini okurken rükuyu geçiktirme durumu olur mu? Bundan dolayı sehiv secdesi..
Abdulaziz Bayındır: Rükuyu niye geciktirmiş olasın? O zaten kıraatın bir parçası.
Serdar Bey: Şöyle bir soru var Hocam: Birgün çok darda kalıp sağıma soluma bakıp cami bulamayınca, eve de yetilemeyince, akşam ezan sırasında bir park gördüm. (Bir hanım soruyor) Kimsenin olmadığı bir yere geçerek abdestimi alıp, namazımı kıldım. Ama başörtüsü olmadığı için başım açık kılmak zorunda kaldım. Beni gören iki başörtülü kız üzerime ürüyerek sen kafirsin dediler. Başın açık nasıl namaz kılarsın dediler. Şimdi ben kafirmiyim?
Abdulaziz Bayındır: Başı örtme evvela erkeklere karşı farzdır. Onu bir kere bilmek lazım. Bazen bakıyorsunuz, bir yerde yemek yiyorsunuz. Hadi bir yemek duası. Hanımlar patır patır, başımızı örtüyoruz. Kardeşim Allah’a karşı örtünecek değilsin sen. Karşındaki erkeğe karşı örtüneceksin. Namaz sırasında da örtecek bir şeyin varsa örtersin. Örtecek bir şeyin olmazsa, o şekilde namazını kılarsın. Şimdi bu hanım orada başını örtecek herhangi bir şey bulamadığı için başı açık namaz kılmış. Namazından dolayı bir şey olmaz ama başını örtmek zorunda olduğunu kabul etmiyorsa işte problem oradadır. Çünkü AllahTeal şu şu şu kişilerin yanında sadece açılabilirsiniz diye ruhsat veriyor Nur suresi 31.ayette. Onun dışındakilere ruhsat vermiyor.
Serdar Bey: Son bir soru var. İş yerinde tuvalete girdiğimiz çoraplarla namaz kılınır mı?
Abdulaziz Bayındır: Çorapla tuvaletin taşlarına mı basıyorlar? Bir şey olmaz. Ayakkabı ile de kılabilirsiniz. Bugün tuvalet taşları falan oldukça temiz tutuluyor yani. Temizleniyor falan. Pislik olduğu konusunda eminseniz namaz olmaz. Pislik sıçradığı konusunda eminseniz namaz olmaz. O sıçrayanın bir ölçüsü var. İnşallah onlara da şey yaparız. Yani bir kişinin, biliyorsunuz büyük abdestini yaptığı zaman Resulullah(sav) zamanında o üç taşla temizlenince temiz sayılıyordu. Üç taş ile oranın tamamen temizlenmeyeceği de bellidir. Onun için Hanefiler diyorlar ki; bir kişinin kendi el ayası kadar genişlikte yer işgal ederse pislik namaza mani olur ki bana göre doğru bir görüş. Yani Şafiler’in dediği gibi küçücük bir pislik sıçramış, namazın olmaz değil ama şunu da tekrar edeyim: pislik olduğundan eminseniz pis sayılır. Emin değilseniz o temiz sayılır. Kesinlik gerekir. Acabayla olmaz. Tamam mı? Peki.
Bugün de biraz uzadı. Şimdi tekrar kısa bir özet. Demek ki namazımızı mutlaka kılıyoruz. Bir kere namazın kazası diye bir şey söz konusu değildir. Bir vakit namazı geciktiren yani vaktinde kulmamış olan kişi, ömrünün tamamını namazla geçirse o bir vaktin eksiğini kapatamaz. Onun yapacağı şey, C. Hakk’tan af dilemesidir. Namaz asla kazaya bırakılacak bir ibadet değildir. Onun için namazımızı tam kılalım. Namazda da olmazsa olmaz şey kuranı kerim okumak ama tabi anlayarak okumaktır. Gündüz namazlarında imama uyduğumuz zaman mutlaka kendi kendimize kıraatte bulunmamız gerekiyor. İşte okuduk Araf suresinin son ayetlerini. Gece namazlarında da imamla namaz kılıyorsak, imamın sesini duyuyorsak sesimizi kesio imamı dinlememiz lazım. Duyamıyorsak sesini? O zaman gene kendi kendimize kuran okuyarak namazımızı kılmamız lazım. Onun dışındakileri de burada dinlediniz. Peki hepinize çok teşekkür. Buradan soru soran var mı? Serdar da vakfımıza yeni intikal eden. İnşallah Yahya’nın yolunda olan, master yapan ve vakfımıza yeni intikal etmil olan bir kardeşimizdir.
Katılımcı: Hocam, namazda el bağlamanın hükmü nedir?
Abdulaziz Bayındır: Şia’da, el bağlamak namazı bozucu bir hüküm olarak geçiyor. Hanefiler’de sünnet derler, müstehab derler. Bağlamadığın zaman namazına problem olmaz. Malikiler’de de el bağlanmaz.
Katılımcı: Soru duyulmuyor. (02:01:50).
Abdulaziz Bayındır: Onu daha önce burada şey yapmıştık. Tekrar edeyim. Namaz kılarken Şafiler’de hadisler var. Rükuya varırken, rükudan kalkarken ellerini kaldırır. Yani Allahu ekber derdi. Allahu ekber derken elleri kaldırırdı diye rivayetler var. Hanefiler o rivayetlere itimad etmiyorlar. Abdullah İbni Mesud’un uygulamasından dolayı. Ben şahsen bu konularda Maliki mezhebinin önemli olduğunu düşünüyorum. İmam Malik böyle bir şeyin olmadığını söylüyor. Çünkü Medine uygulamasını bize naklediyor. Resulullah(sav) cemaate namaz kuldırıyor. Farzın dışında herhangi bir namazı mescidde kılmamış. Onu şey yapanlar böyle kaldıracak demiyorlar. Omuz hizasına kadar kaldıracak diyorlar. En önde namaz kıldıran Resulullah’ın ellerini omuz hizasına kadar kaldırdığını o kadar kolay bir şey değil yani. İnsanlar kolay kolay göremezler onu. O açıdan Maliki mezhebinin uygulaması bana çok tatminkar geliyor. Böyle bir şey yoktur diyor, kesin olarak söylüyor İmam Malik değil mi? Kesin olarak söylüyor. İkinci olarak da eşhedu en la ilahe illallah derken parmağı kaldırma meselesi yada Hambeliler’in yaptığı gibi her bir zikirde parmağı kaldırıp indirme meselesi. İmam Malik, bu da kesinlikle yoktur diyor ki ben şahsen İmam Malik’in bu konudaki görüşünün de doğru olduğunu düşünüyorum.
Katılımcı: Soru duyulmuyor (02:03:35)
Abdulaziz Bayındır: Bunlar da bozar denmez. Çünkü o konuda rivayetler var. İmam Malik’ten gelen de bir rivayet, öbürü de rivayettir. Rivayete dayanarak birisini, birisine dayanarak diğerlerine bozucu demek de olmaz. Çünkü kuranı kerimin açık bir ayeti olsa tamam.
Katılımcı: Soru duyulmuyor. (02:04:00)
Abdulaziz Bayındır: Saate bakmakta problem yok canım. Saati göreceksin ister istemez. Önündeki şeyleri de görürsün. Ona engel olamazsın ki. Yazılar olabilir yani. Kendini o yazıya takmayacaksın. Onunla irtibata geçmeyeceksin. Ne diyor? Allah ile irtibata geçtiğin zaman kullarla irtibatı kesin. Öyle bir şey vardı değil mi? Yaratanla irtibat için yaratılanla irtibatı kesin diye. Mesele o yani. Orada kendi okuyup da anlayacak şekilde kendini ona konsantre edersen, o zaman namazın dışına çıkmış olursun.
Katılımcı: Namazların cemi ile ilgili görüşleriniz.
Abdulaziz Bayındır: Öğlen ile ikindi, akşam ile yatsı ihtiyaç halinde birlikte kılınabilir.
Katılımcı: Soru duyulmadı (02:05:01)
Abdulaziz Bayındır: İmkanımız olmadı diye bir şey yok. Mutlaka kılmak gerekiyor. Yani namaz vaktin dışına çıkarılamaz. Yürürken de kılmana müsade ediliyor. Oturduğun yerde de, arabadayken de. Ama namazı vaktinin dışına çıkarmaya müsade yok. Abdest almada problem yok ki. Yani abdest alma imkanınız yoksa teyemmüm ediyorsunuz. Namazlar birleştirilemez. Sadece öğle ile ikindi, akşam ile yatsı. Onun dışında namazlar birleştirilemez. Peki hepinize çok teşekkür ediyoruz. Allah hepinizden razı olsun.