Geçen haftaki derste avret yerlerinin örtülmesi konusu üzerinde durmuştuk. Şimdi de bu sev’e kelimesiyle ilgili bir takım şeyler ortaya koymuştuk değil mi? Yani sev’e Habil ve Kabil aradındaki ihtilaftan sonra, işte Kabil’in Habil’i öldürmesi üzerine karganın gelip toprağı eşmesi ve ona kardeşini nasıl gömeceğiyle ilgili ayette “sev’ete ahihi” geçiyor. “Kardeşinin sev’esi”. O da ceset manasında. Ama acaba sev’e her zaman ceset manasına mı? Onu hiç düşündük mü? Yani şimdi bizim gelenekte sev’e edep yerleri manasına kullanılır.
Katılımcı: Onlar gibi düşünmezsek her zaman aynı anlamı taşımıyor.
Hoca: Tamam işte, bunun kurani bir kaynağı var. Mesele o.
Katılımcı: Kuranda mesela o Habil ile Kabil şeyine baktığımızda kesinlikle ceset manadında
Hoca: Şüphesiz başka yerde var mı acaba? Sadece oraya bakarak neticeye varmak yanlış olur. Mesela şimdi Araf suresinin 20. Ayetini açın. 7. Sure 20. Ayet. “Fe vesvese lehumuş şeytanu: Şeytan Adem.ve Havva’ya vesvese verdi, fısıldadı”. “Fe vesvese lehumuş şeytanu li yubdiye lehuma ma vuriye anhuma min sev’atihima”. Şimdi buradaki sev’e kelimesinin size hatırlattığı bir şey var mı? Şeytan o ikisine vesvese verdi sev’elerinden kapalı olanı, demek ki açık olan da var. Kapalı olan taraflarını açsın diye. Ceset manasını verdim.
Katılımcı: Sev’elerinden örtülmüş olanı; sev’e bedendir, ondan örtülü olan yerler vardır o açığa çıkıyor.
Hoca: Bak bir daha ayeti okuyayım bakayım bir şey hissedebilecekmisiniz? Kelimelerin yapısına çok dikkat edin. “Fe vesvese lehumuş şeytanu: şeytan Adem ve Havva’ya vesvese verdi”. Niçin verdi? “li yubdiye lehuma: o ikisi için açsın diye”. “Ma vuriye anhuma: o ikisinden kapatılmış olan kısmını açsın”.”Min sev’atihima: ikisinin sev’elerinden”. Bu ikisinin sev’elarinden ikisine kapatılmış olan kısmı açsın diye böyle yaptı.
Katılımcı: Bu vesveseden yola çıkarak normal bedenin olmadığını mı
Hoca: Yok beden, ne anlıyorsunuz mesele o.
Katılımcı: Beden genel insanın vücudu, orada açılması istenen yer ma ile ifade edilmiştir. Nekiradır, çok az bir parça insanın vücudundan.
Hoca: Tamam. Başka bir şey var mı? Bak “Fe vesvese lehumuş şeytanu li yubdiye lehuma ma vuriye anhuma min sev’atihima”. Şimdi bu, tesniye mi bunların hepsi? Sev’enin de tesniye olması beklenmez mi? Min sev’eteyhima olması gerekmezmiydi?
Katılımcı: Avratı galiza anladığımız zaman öyle olması gerekir. Ama vücut anladığımız zaman ceset çoğul anlamada girebilir yani.
Hoca: Ceset manasına dersek çoğul mu olacak? Şimdi bak, o ikisinin cesedi dersek, o ikisini vücudundan kapalı olan yerleri göstersin diye dediğimiz zaman o ikisinin vücudundan kapalı olan yerleri kendilerine kapatılmış olan yerleri göstersin diye mana vereceksek o zaman “ma vuriye anhuma min sev’eteyhima olması gerekmez mi?
Katılımcı: Sev’ete olduğu zaman o avret yerine gider. Vücudu şey yapmaz. Duymadım öyle bir şey olduğunu. Bedeneyhima diye bir ibare duymadım. Bedeneyhima gelmez.
Katılımcı: Sev’eteyhima kelimesi gelir de burada sev’etey olduğu zaman burada iki avrettir. Belli olur.
Hoca: Tamam, sev’etihima da olabilir sev’eteyhima da olabilir ama sev’atihima? Niye sev’atihima denmiş? Neden çoğul belirtilmiş burada?
Haşim: Bir şey diyeceğim belki
Hoca: De, hadi de
Haşim: Üç hafta önce bu soruyu ben sormuştum, bana güldüler
Hoca: Demek gülmezmişiz.
Haşim: Neden çoğul geldiğini, sev’eteyn. Zaten normal anlamda avratı galiza anlamını veriyorlar. Bu durumda bütün fıkıh kitaplarında sev’eteyn diye geçiyor. Burada tek çoğul geçiyor; sev’atihima.
Katılımcı: Bir de çoğul gelmesi de iki avrat değil insanın vücuduna hepsi kastediliyor çıkıyor. Bizi de destekliyor yani.
Katılımcı: Mehmet Hoca’nın söylediğinin tam tersi bir şey söyleyeyim
Hoca: Söyle
Mehmet Hoca: Allah Allah
Katılımcı: Ma’ya nekira dedi ya. Bende diyorum nekira çokluk
Mehmet Hoca: Siyakına göre
Aynı katılımcı: Sev’atihima ise o çokluğu ifade ediyor.
Mehmet Hoca: Bu “ma hatakum seeltekum” daki ma çoğuldur. Ama burada cümlenin siyakına göre çok basit olur
Hoca: Neyse asıl konu o “ma” değil. O ma’ya daha sonra geliriz. ” Min sev’atihima”. O ikisinin sev’elerinden değil mi? O ikisinin her birinde birden fazla sev’e olması gerekmiyor mu?
Mehmet Hoca: Yani el bir parça, işte karnıdır, sırtıdır
Hoca: O zaman buradaki sev’e eğer vücut manasına gelseydi bu ayetteki sev’e vücut manasına gelseydi sev’atihima ifadesi yanlış olmazmıydı?
Haşim: Şöyle bir ifade yok mu Hocam: ibdanihim deniyor bedenin çoğuludur, o zaman çok bedenler mi oluyor bir insanda.
Hoca: Ebdanihim dersen ebdanihi mi deniyor.
Haşim: Ebdanihim deniyor.
Hoca: “Him” olur bir problem yok. “Ebdanihim’e” “ebdanihima” dermisin? Mesele o. “Ebdanihima” olurmu? Bu işte “ebdanihima” denmiyorsa “sev’atihima” nasıl deniyor? Anlaşıldı mı soru? İkisinin sev’eleri. Yani ikisinin iki sev’esi dense, biri birinin, biri birini olur. “Sev’eteyhima”. Yada “sev’etihima” dense yine ikisinin birer tane bedeni olur. Ama sev’at dediğiniz zaman ikiden fazla olması lazım. En az dört tane olmalı. Üç tane olmaz, çünkü iki kişi var burada. Dört tane sev’e olması lazım. İki kişi de dört tane sev’e, en az öyle olur yani. Daha fazlası olur. İki kişi de dört tane sev’e. Sev’e ye vücut dersen
Haşim: Kolları ve ayakları mı olur
Hoca: O zaman olmuyor burada sev’e ye vücut. Vücudun bir parçası oluyor. Anladınız mı şimdi?
Katılımcı: O zaman mim beyaniye olur.
Hoca: Sev’e kelimesi beden manasına geliyor. Bir kere onda şüphe yok. O Habil Kabil olayını anlatan Adem(as)’ın iki oğlu olayını anlatan ayette bu var. Tamam. Ama şimdi burada Adem ve Havva’nın sev’eleri. Türkçe açısından anlaşılmaz. Türkçede ikiye de çoğul kullanılıyor, ama burada cemii olduğu için en az üç olur. İki kişinin ortaklaşa üçü olmaz, iki kişi olduğu zaman en az dört olması lazım.
Katılımcı: Altı olması gerekmez mi?
Hoca: farketmez dört ve yukarısı.
Aynı katılımcı: İki kere üçün altısı.
Hoca: İki kişinin yok yok, o iki kişinin herbirisinin üç olması gerekmiyor. Sizin elmalarınız dediğimiz zaman iki kişiye üçtane elma olursa da elmalarınız denir yani.
Katılımcı: Şimdi bazıları iki hece mi diyebilir
Hoca: Şimdi iki hece mi diyen olabilir ama işin esası o değil yani. O istinai bir durum
Mehmet Hoca: (13:23-13:25 anlaşılmadı).
Hoca: İstisnai bir durum o esas değil. Şimdi burada anlatılmak istenen anlaşıldı mı arkadaşlar. Yani sev’e kelimesi beden manasına geldiği gibi o zaman gelenekte olan ön ve arka anlamına da gelebilir. O zaman bu ayetten şu anlaşılıyor ki demek ki Adem ile Havva’nın birbirlerine edep yerleri kapalıydı. Çünkü “ma vuriye anhuma” dediğine göre birinin diğerine hatta kendi nefsine bile kapalı olabilir yani.
Katılımcı: Araf 21’de zaten aynı şey geçiyor hocam.
Hoca: “Yuvari sev’atikum”. Şimdi “yuvari sev’atikum” dan o “ebdanikum” de olduğu gibi oradaki “küm” olduğu için oradan “sev’e” beden manasına anlaşılabilir, o a hiç bir mani yok.
Aynı kayılımcı: “Vuriye sev’tihima”
Hoca: Onu diyordun “vuriye sev’atihima” sev’elerini göstersin diye. Öyleyse bu ayette ve Araf 27’de “sev’e” kelimesi beden manasına değil. “Ya beni ademe la yeftinennekumuş şeytanu kema ahrece ebeveykum minel cennet”. Evet bu şunu da ortaya koyuyor, bak; geçen hafta bir taksimat yapmıştık ya hatırlıyorsunuz. Ama isimlendirmemiştik. Karı kocanın birbiriyle görebilecekleri yerler “sev’e” nin altı da dahil tüm vücut. O zaman köle ve cariyelerin görebilecekleri yerler “sev’e” nin dışındaki yerler olmuş olur. “Sev’eteyn” in dışındaki yerler olmuş olur. Bu ayeti kerimenin delaletiyle. Sonra bir de “avre” kelimesi var. “Avre” bir dağdaki gedik anlamına geliyor. Orada bir, ufukta bir gedik açtı, yada kaledeki gedik. Oradan düşman hücum edip içeri girebilir. Onun için oraları hep kapatırlar. “İnne buyutena avreh” ayeti kerimesinde de olduğu gibi. İşte, evlerimiz açık diye izin istiyorlar Hz.Peygamber’den(sav). O da iki şey arasında açıklık. Yani “avreh” kelimesiyle “ferc” kelimesinin manası aynı. Dolsyısıyla ferc: diz kapağıyla göbek arası olduğu gibi avrev kelimesi de diz kapağı ile göbek arası olmuş oluyor. Zaten biz bunu Nur suresinin 58.ayetinden de geçen hafta anlamıştık ama isimendirmemiştik değil mi? Yani o sev’e kelimesiyle ilgili bu noktaya varmadığımız için isimlendirmemiştik. O zaman demek ki hizmetçilerin göremeyeceği sev’eteyndir. Peygamber(sav)’den rivayat edilen bir hadis var. Bir köle içeri giriyor Fatma validemiz başını örtse ayakları açılıyor, ayaklarını örtse başı açılıyor. Peygamberimiz diyor ki telaşa düşme birisi kölen birisi baban diyor. Çünkü onlara karşı örtünmede bir rahatlık var ya. Şimdi, işte Peygamber efendimizin bu hadislerinin kaynağının ne olduğu böylece ortaya çıkmış oluyor. Bizim bu çalışmada yaptığımız da o. Hadisleri ana kaynaklarıyla birlikte anlama faaliyeti aynı zamanda. Ve aynı zamanda da bir hikmet çalışması olmuş oluyor. Yani hikmet Peygamberimizin çıkardığı hükümlerin doğruluğunu test etme çalışması olmuş oluyor.
Şimdi burada bugün bir farklı durum olarak, burada anlaşılmayan bir taraf var mı?
Katılımcı: Karı kocanın görebileceği avrat var
Hoca: Karı kocanın birbirinin göremeyeceği hiç bir yer olmadığını Nur suresi 58-59’dan anladık
Aynı katılımcı: Hz. Adem ile ilgili de bu yasak varken şunu diyebilirmiyiz: bunların evlilik tarihiyle ilgili bilgi çıkarabilirmiyiz. Cennetten kovulduktan sonra evlenmişler şeklinde.
Hoca: Tahmin edersin, tutar yada tutmaz. Bu olaydan sonra bahçeden çıktıktan sonra evlendiler falan..şimdi şöyle bir şey var. Bunlar bir takım hisler ama bu hisler ayetlerle yavaş yavaş desteklenince bir müddet sonra ilim haline geliyor. Onun için burada anlatmamızda bana göre büyük fayda var. Çünkü yarın siz de bir yerlerde bilgi kırıntısına rastlarsınız birleşince bir şey olur. Bana öyle geliyor ki bu AliRıza Hoca’nın çalışmalarından da tabi etkilenerek bunu söylüyorum. Bir de yer itibariyle de çon uygun gözüküyor. Adem(as)’ın cenneti Arafat gibi gözüküyor. Ben hadis kitaplarında görmedim ama işte Arafat yemyeşildi. Tekrar yeşerinceye kadar kıyamet kopmaz diye bir hadis söylerler de ben görmedim. Görmedim ben, öyle anlatırlar. Ama yer itibariyle çok uygun gözüküyor. Şimdi, oradan inin dendiğinde Arafat yüksekçe bir yerde. Mesela Arafat’tan Müzdelife’ye inilir. Müzdelife’nin müzdelife: izdilaf zaten. Birleşme manasına geliyor. Müzdelife’nin bir de Cem diye anlamı var. Müzdelifeye araplar cem’a diyorlar. Sebebinin de Adem ile Havva’nın arafattan çıktıktan sonra orada gerdeğe girdikleri ifade ediliyor. Ki son derece uygun. Şimdi, oradan aşağı indikten sonra Mina’da Adem ile Havca’nın şeytanı taşladıkları söyleniyor. Bu da son derece uygun geliyor. Çünkü.”Fe inneke racim” diyor AllahTeala. Değil mi şeytana. “Fuhruc min ha fe inneke racim”. Hangi ayetteydi o. Bu ayette değil de başka bir yerde. “Fe inneke recim ” değil mi? Hicr suresi 34. “Kale fuhruc min ha”. AllahTeala dedi ki sen çık o bahçeden sen raciimsin. Yani taşlanmışsın. Zinadan dolayı recm cezası deniyor. Şimdi racim
Katılımcı: Sad suresinde de var aynısı
Hoca: Şimdi AllahTeala raciim dediğine göre bunu kim taşlayacak şeytanı? İlk önce Adem ile Havva taşlaması lazım mantık olarak değil mi? Dolayısıyla o Müzdelifeden aşağıya doğru inince Mina’da bunlar çok büyük bir ihtimalle şeytanı taşladılar. Şimdi biz de her defasında kuranı kerimde de AllahTeala “fe iza kare’tel kur’ane festeız billahi mineş şeytanir racim” demiyor mu? Kuran okuduğun zaman şeytandan, Ahzab suresindemiydi? Allah’a sığın. Nahl de mi? Peki o taşlanmış olan şeytandan Allah’a sığın diyor. Nahl 98, tamam. Kuran okuduğun zaman taşlanmış olan şeytandan Allah’a. Biz şimdi euzubillahimineş şeytanir racim diyoruz ya, hacca gidenler bu şeytanı recmedenler arasına giriyorlar. Yine Adem(as)’ın yaptığı gibi. Arafat’tan iniyor, Mina ve Müzdelife’de bir süre bekliyorlar. Sonra iniyorlar aşağıya ve şeytanı taşlıyorlar. Sonra Mekke’ye iniliyor. Şimdi Mekke’ye kuranı kerim ümmül kur’a demiyor mu? Ana kent. Bütün kainatın ana kenti. Ve Suud televizyonunda dinlemiştim, Suudi Arabistan biraz maddi imkanları genişleyince bir çon ilim adamlarına görev vermiş. Dünya’nın her tarafına gidip kıble tespiti yapmaları için. Onlar gitmişler oralara. Kıble tespiti yaparken tabi bunlar astronomi de uzman olan insanlar. Yön tayininde, haritada, kadstroda falan uzman kişiler. Bunlar yaptıkları tespitte kara parçalarının merkezinin Mekke olduğunu görmüşler. Ümmül kura da bu işi pekiştiriyor. Şimdi burada “inne evvele beytin vudia lin nasilellezi bi bekkete mubareken ve huden lil alemin”(ALİ İMRAN 96). “Lil alemin” yani, o da çok önemli. İlk beyt, yani insanlar için kurulan ilk beyt elbetteki Mekke’deki dir diyor. İlk beyti kim kuracak? İlk insan kuracak. O ilk insan da ev yapmasını bilmiyordu denmez, çünkü ona Allah herşeyi öğretmişti. Allah’ın ona öğretmediği hiç bir şey yoktu. Zaten İbrahim(as) kabeyi ilk kuran değil ki. Ne diyor; “ve iz yerfeu ibrahimul kavaiden minel beyt: O beytin temellerini yükseltiyordu(BAKARA 127)”. Yeni yapana bu ifade kullanılırmı? Orada var olan kaideleri, temelleri. Zaten hadislerde de Cebrail yerini gösterdi derler. İbrahim(as) açtı, temelleri buldu ve yükseltti. O hadis bu ayeti kerimeye tıpatıp uyuyor. Onu yükseltti. Sonra İbrahim(as) ne dedi C.Hakka? “Erina menasikena; bizim menasikimizi göster ya Rabbi”(BAKARA 128) dedi. Yani nerede ibadetler yapacağız dedi. Çünkü Nuh(as) zamanında meydana gelen tufanla her şey kaybolmuş kimse de bilmiyor. Ve onu gösteriyor AllahTeala. Onların her birisinde İbrahim(as) dua yapıyor. Bize de ne diyor C.Hakk; “vettehizu min makamu İbrahime musalla: ibrahim nerede durmuş dua etmişse siz de orayı dua yeri edinin” (BAKARA 125) diyor. İşte İbrahim’in durduğu yerler Adem(as)’ın durduğu yerlerdir. Şimdi bütün bunları birleştirdiğiniz zaman, yani burada da sizin zihninizde soru işareti olsun. Belki bir çok ayetlerde daha bulursunuz birleşir ve bir bütün meydana gelebilir diye bunu da bu araya sokuşturmuş olduk.
Evet şimdi namazda örtü, bugünkü dersimiz o idi değil mi? Bu konuda kim ne yapacaktı?
Haşim: Ben Şafi fıkhına baktım hocam.
Hoca: Sen Şafi fıkhına baktın. Şimdi hepsinin de temel aldığı ayet “ya beni ademe huzu zinetekum inde kulli mescid” Araf 31. ayet değil mi? Şimdi sen devam et bakalım.
Haşim: Onu esas alıyorlar. Devamında da “ve siyabeke fe tahhir”(MÜDDESSİR 4) elbiselerin temiz olması gerektiğini söylerler. Şimdi önümde İmam Şafi’nin El Üm kitabı var. En başta ona bakalım cariye-hür ayrımı yapmış mı yapmamış mı? Bundan gelen rivayetler cariye ile hür ayrımı yaptığıyla ilgilidir. Ama temel kaynağına baktığımızda öyle bir ayrımı göremiyoruz. Gene arapçasından okuyayım: ve alel .. salati kulle bedeniha ma haza keffiha ve vechia (bir kelime anlaşılmadı 27:11) demiş.
Hoca: Yani kadın bütün bedenini kapatmak zorundadır. Gözü ve elleri hariç.
Haşim: Buradaki
Hoca: El-Üm’de değil mi bu?
Haşim: Evet.
Hoca: Hangi bab? Kitabu salah mı?
Haşim: 27:33 anlaşılmadı
Hoca: Namaz kılanın elbisesi.
Haşim: Sayfa 181
Hoca: Evet, 181. sayfa.
Haşim: Diğer kitaplarda ise üç görüş aktarılıyor. Biri kadının erkek gibi olduğu, yani cariye kadının.
Hoca: Sen cariyeye baktın evet. Delili var mı?
Haşim: Delili yok denecek kadar zayıf bir şey.
Hoca: Neyi gösteriyorlar delil olarak?
Haşim: En başta hiç bir delil göstermiyorlar. Bir hadis gösteriyorlar. Ona da baktım hiç bulamadım. Şu şekilde geçiyor: demiş ki “ela la arifen ahaden erade en yeşteriye cariyeten “fel yenzur ma beyne sureti ve rukbetyhi”(hadis duyulduğu gibi yazıldı) gibisinden bir ifade geçiyor.
Hoca: Yani sizden birisi cariye satın aldığı zaman diz kapağı ile göbeği arasına baksın
Haşim: Onun dışındaki yerlere ancak bakabilir
Hoca: Bir dakika! Bir daha okurmusun?
Haşim: Ela la arifen ahaden erade en yeşteriye cariyeten fel yenzur” devamını yazmamışım ” “maada sureten”
Hoca: “Maada” tamam. Yani diz kapağı ile göbeğinin haricinde her yerine bakabilir demiş oluyor. Evet.
Haşim: Bir de
Hoca: Ama hadis olarak yok yani
Haşim: Musannaf’da geçiyor Abdurrezzak’ın Musannaf’ında geçiyor. İbni Ömer bir cariye almış ve nasıl desem yani cariyeyi aldığında belli yerlerine dokunmuştur. Oradan delil göstererek cariyenin avreti oralardır. Yani açık olan yerler zaten.
Hoca: Peki rivayetin sıhhat derecesi nasıl?
Haşim: Sıhhat derecesi yani Musannaf’da geçiyor detaylı olarak bilmiyorum ne kadar sahih olduğunu. Sadece Musannaf de geçiyor. Bazılarında şöyle bir görüş de var; başı avret değildir. Bazıları da diyor ki çalıştığında açık olabilecek yerler avret değildir. Yani üç görüş var bu konuda. Biri erkek gibi değerlendirenler var. Diğeri sadece başı avret değildir.Ama bu daha çok dışarıda yani normal hayat ile ilgili namazda nasıl olduğu sorusu
Hoca: Namaz da aynı olur
Haşim: Yok, şurada bir dip not var. Muhakkik onu yazmış. Demiş ki; (30:02-30:07 arası anlaşılmadı)
Hoca: Namaz dışında bütün vücudu
Haşim: Bir çıkmazın içine girmişler. Sanki köleleri alıp satmak için belirli yerlerine bakabiliyorsun. Namazda da buna bina edilir ama sıra bakmaya geldiğinde artık bakamazsın. Zaten normal hayatta böyle dolaşıyorlar, o zaman niye bakamasın ki?
Hoca: Tam bir kargaşa olduğu belli yani, fikir kargaşası. Evet. Başka, bu kadar mı?
Haşim: Başka, bu kadar. Bir de şey diyorlar, genel olarak bu örtünme neden örtünme vardır
Hoca: Namaz sırasında?
Haşim: Genel örtünme! Şimdi bunlar genel örtünmeyi mümin olan cariyeye de farz kılmadıklarından. Şundan yola çıkıyorlar; örtünme neden vardır; hür olan ile hür olmayanları birbirinden ayırd etmek için.
Hoca: Diyorlar. Delilleri ne?
Haşim: Delilleri, şey diyorlar. Mesela İbni Teymiye’nin kitabında diyor ki; Peygamberimiz ile ilgili o celabib ma meleket ifadesi geçmiyor. Bir de o tarihi rivaiayetlerden yola çıkarak Medine’deki bazı, artık kendini bilmez gençler insanları rahatsız ediyorlarmış, onun üzerine bu ayet iniyor ve
Hoca: Ahzab 59. Ayeti diyorsun. Tamam o ayeti açalım. Biraz sonra herhalde onu okuyacağız. Maliki mezhebini de dinledikten sonra onu okumak zorunda kalacağız zannedersem.
Katılımcı: Türkçe meallerde de ona yakın mealler var.
Hoca: Zaten bu bir anlayış ortaya konduğu zaman o ister istemez meallere de yansıyor. Başka?
Haşim: Başka şunu diyorlar; Peygamberimizin bu ana temellerde cariye ile hür kadının avret ayrımı hiç bir zaman yapmamıştır. Sadece uçta, köşede bir sahabeye atfedilen görüşler vardır. Bir köle satımında şöyle yapmıştır, elini şurasına değdirmiştir, şunu yapmıştır, o tür şeyler üzerine bütün ahkamı bina etmişler.
Hoca: Başka bir zaman olsa hiç dikkate almayacakları şeyi temel alarak hüküm vermişler
Haşim: İmam Şafi buradaki o ayrım yapmaması da bence önemlidir. Mezhebin ana kitabında ondan hiç bahsetmiyor.
Hoca: Sen o kısmı tekrar söyle, İmam Şafi’nin ne yaptığını.
Haşim: Demiş ki; “Ve …”(32:50-32:53 arapça metin anlaşılmadı)
Hoca: Kadın namazda bütün bedenini kapatır, yüzü ve elleri hariç demiş. Hür köle ayırımı yapmamış.
Haşim: İmam Nevevi kitabında hiç delile falan değinmemiş. Çünkü delil yok.
Hoca: Delile değinmeden köle hür ayrımı yapmış İmam Nevevi öyle mi? İmam Nevevi ile İmam Şafi arasında kaç yıl fark var baktın mı?
Haşim: İmam Şafi 150’de doğuyor 210’da vefat ediyor, İmam Nevevi ise 700 lerde değil mi? Hicri.
Hoca: 400 yıl civarında. Şimdi bu çok önemli bir şey. Mesela İmam Nevevi çok fazlaca devrinin şeyi altında kalmış bir alim gözüküyor. Devrindeki o çalışmaların. Yani böyle bir doğruları arama değil, mevcutları doğrulama şeyiyle çalışan bir alim. Öyle irdeleme diye bir şeyi yok. Mevcut olanları delilmendirme,doğrulama. Zaten öyle olmazsa meşhur olmaz. Yani öyle inceleyeceksin, gerçeği ortaya çıkaracaksın, adamı zındıklıktan öldürürler, atarlar içeri.
Serkan: Zaten ondan dolayı Abdusselam, Hocası İmam Nevevi ama çok irdeleyici olduğundan dolayı da çok şey olduğundan kimse
Hoca: Kimse onu adam yerine koymaz. Malesef o yanlış yapanların adeta noteri gibi çalışmış. C.Hakk günahlarını affeylesin. Evet.
Haşim: ifade şu şekilde geçiyor; “(34:43-34:57 anlaşılmadı)
Hoca: Delil de o. Neyse anlamını şey yapalım. Diyor ki; doğru olan görüşe göre kadın erkek gibidir. Cariye erkek gibidir. Bunun delili de şu: ikisinin de başı avret değildir. Başı avret değilse göbeğiyle diz kapağı dışındaki kısımları da avret olmaz. İkisininde başının avret olmadığının delilini nereden çıkardın da oradan nereye gidiyorsun. Yani bu gerçekten çok üzücü şeyler. Yani inşallah zamanla Abbasi döneminde yapılan ilmi çalışmaların tamamının rafa kaldırılması gerektiğini inşallah ümmeti Muhammed anlayacaktır.
Haşim: İkinci görüş: “avretuha maad vechi ve keffeyni avret” (35:50 anlaşılmadı)
Hoca: İkinci görüş de başı gene ayırdı. Baş, yüzünü niye söylediki yani.
Haşim: Yüzü de avret değildir.
Hoca: Başı söyledikten sonra yüzü ayırmanın bir anlamı yok yani. Elleri, başı ve yüzü.
Katılımcı: Abdest ayetinden dolayı.
Hoca: Abdest ayetinden dolayı haa. Abdestte “ruus” ve “vecih” ayrı ayrı geçtiği için diyorsun. Olabilir evet.
Haşim:(36:23-36:26 arapça metin anlaşılmıyor)
Hoca: Üçüncü görüş de hizmet sırasında ortaya çıkan kısımlar avret değildir şeklinde. Evet, tamam.
Peki, bu işin özeti Şafi mezhebinde İmam Şafi’nin herhangi bir ayrım yapmamış olmasına rağmen Şafii mezhebinde hür ile cariye ayrılıyor. Cariye erkek gibi sayılıyor. Diz kapağı ile göbeğinin arası dışandaki bölümleri açabilir. Namazda da açabilir. Başka zaman da açabilir. Esas yerleşik görüş bu.
Serkan: İlginç yani Şafi mezhebinde cariye kadın değildir.
Haşim: Kimin görüşü bu
Hoca: İmam Serkan’ın görüşü.
Serkan: Şafi’nin görüşü
Hoca: Nerede bu? Üm’ü okuduk şimdi, İmam Şafi ayrım yapmamış.
Sekan: Ayrımı orada yapmamış olabilir ama bir yerde gördüğüme eminim. Orada diyor ki; namaz içinde cariye kadın gibidir.
Hoca: Zaten burada dedi onu. Biz onu da söyledik burada. İmam Şafi cariyeye ayrı bir hüküm vermiyor dedik. Cariye köle ayrımı yapmadan kadın başını örtecek diyor. Eğer ayırsaydı burada da ayırırdı. Dolayısıyla o senin dediğini tasdik ediyor İmam Şafi’nin görüşü. Ama imam Şafi böyle bir ayrım yapmamış olmasına rağmen, ondan dolayı sordum Nevevi ile Şafi aradında kaç sene var dememin sebebi o. Şimdi ben öyle bir hissediyorum ki yani henüz ıspatlanmış falan değil ama bu bir his. Bu Şafi, Maliki, Hanbeli hangi mezheb olursa olsun..
Evet, Ziyad diyor ki; kitabınız basıldı ve çıktı. O arapça kitap. Gözün aydın olsun. Ürdün’den haber geliyor. Doğru bildiğimiz yanlışların arapçası basımış. İyi. Neyse biraz sonra ararız onu.
Şimdi, öyle zannediyorum ki bu Maliki, Şafi, Hambeli ve Hanefi mezhepleri sonradan yeniden oluşturulmuş. Devlet sizde ise koskoca bir, asırlarca hükmetmiş Abbasilerseniz çok rahat oluşturursunuz. İşte İmam Şafi burada böyle demesine rağmen İmam Şafi’nin kendi kitabı var da onu görüyoruz. Ama şeyi göremiyoruz. Ebu Hanife’nin kendi kitabı yok.
Katılımcı: Bir şey söyleyebilirmiyim bu konuda? Şimdi Peygamber(sav)’in islamın başında kölelik vardı. Pey.(sav) döneminde kölelik tamamen bitirilmeye amaçlandı.
Hoca: Bitirildi
Aynı Katılmcı: Her fırsatta kölelik sistemi tamamen çökertildi. Fakat Emeviler, Abbasiler dönemi sonuna doğru, günümüze kadar dediğimiz, Osmanlı dönemine kadar köle tekrar gündeme getirildi ve serbest oldu köle yapmak. Mısırda Çerkeşler olsun diğerleri olsun köle alım satımının tamamen yaygınlaştığı bir dönemdir. O zaman cariyeler ne oldu? Bu serbest olsun, alım satım yaparken ne yapar? Satılacak bir mal nasıl kontrol edilebilerek satılıyorsa veya alınıyorsa, cariyeler de onun gibi
Hoca: Benim aklıma gelen şu. Senin dediğin doğru. Yani o tamam. O işin bir tarafı. Fakat zannediyorum bu işin asıl konusu şu: bunlar o güzel kızların karşılarında bütün güzelliklerini sergileyerek dolaşmasını istiyorlar. Bu işin tek engeli kuranı kerim. O zaman ne yapmışlar? Bir iki kıytırık, alırken şurasına burasına dokunmuş da. Yok Hz.Ömer sen hürlere mi benziyorsun pasaklı falan demiş de, gibi böyle son derece kıytırık, islam açısından asla delil olamayacak şeyleri delil sayarak ayetleri sağa sola çekmişler. Yani senin dediğin ikinci, üçüncü sebep. Asıl sebep: adam zevkini bu şekilde almak istiyor. Ondan sonra da evdeki kadınları da susturmak için talak sistemini bozmuşlar. Kuran ve sünnetle uzaktan yakından hiç bir alakası olmayan bir talak sistemi dört mezhebe de yerleştirmişler. Bu defa kadı ağzını açtığı zaman: git, nasıl olsa dünya kadar cariye var sana mı ihtiyacım var diyecek. Şimdi böyle bir ortam oluşturulmuş. Yani din adına yeni bir din oluşturulmuş. Bu dini islsmla uzaktan yakından alakası yok. Evet ne diyordun
Katılımcı: Yönetici kademesinin bir siparişi olduğunu düşünüyorum.
Hoca: Evet, ben de işte onu söylemeye çalışıyorum.
Aynı katılımcı: Çünkü eskiden beri söylenir, o saraylarda kızların oynadığı,cariyelerin işte. Sonuçta belli, halkın ağızında dolaşan şeyler da olsa belli bir gerçeklik payı vardır.
Hoca: Tabi canım tabi. Abbasi döneminde bu zaten çok aşırı.
Katılımcı: İsyan bile çıkıyor hocam. O kadar çok çoğalıyorlar ki şeyler, hatta bastırmakta zorlanıyorlar sarayı ele geçiriyor köleler.
Hoca: Spartaküs olayı gibi yani.
Aynı katılımcı: Zaten Emeviler’in ilk döneminde mesela biz lisede tarihlerde El Edebil Arabi diye bir ders okutuluyor. Emevilerin İlk dönemlerinde işte içkiler doldurulduğu sakiler, dansözlerin oynadığı şiirle ifade ediliyor.
Hoca: Canım zaten siz biliyorsunuz ki Hanefi mezhebinde bir tek üzümden elde edilen, yaş üzümden elde edilen içki dışındaki bütün içkileri içmeye müsade edilmiştir.
Fatih Orum: Sarhoş etmediği kadar kadar.
Hoca: Sarhoş edinceye kadar, sarhoşluk da zaten kadın ile erkeği, gök ile yeri ayıramayacak hale gelmektir ki hiç bir aptal o kadar da içmez yani.
Katılımcı: O kadar içince zaten farkına varmazsın zaten.
Hoca: Şimdi neyse, olan olmuş. Yani ben ondan dolayı İmam Şafi’nin kendi kitabı var bakıyoruz, mesela bir başka örnek imam Malikten verelim. Faiz konusunda İmam Malik’e bakıyorsunuz çok güzel konuyu ortaya koymuş. Mükemmel denecek şekilde ortaya koymuş. Ama Malikilere bakıyorsunuz berbat. Mesela kadının boşama hakkı; iftida. Açın Muvatta’yı en güzel şekilde orada anlatılmıştır. Ama gelin Malikilere hiç öyle bir şey yok. O zaman işte bütün bunlar bende o şüpheyi doğuruyor. Acaba bu mezhepler zamanında doğru birer mezhep olarak ortaya çıktı da sonradan bu mezhepler yeniden mi oluşturuldu.
Mehmet Hoca: Bu belli zaten. Biraz önce söylediğinizde Şafi kendi kitaplarında Şafi mezhebi dediğimiz İmam Şafi’ye nispet edilen mezhep değil mi? Ama imam Şafi’nin kendi yazdığıyla daha sonrakilerin yazdığı arasında çok fark var.
Katılımcı: Mezhepler konusuna baktığımız zaman eskiden çok fazla mezhep vardı bunlardan dördü daha sonra yaşadı. Niçin yaşadı? İşte devletler bunları ele aldıkları için. Hanefi mezhebini Abbasi başta kabul ettiği için, Şafi Suriye’de yaşadığı için. İşte Maliki Kuzey Irak’ta, Kuzey Afrikada devlet mezhebi kabul edildiği için, Hanbeli de daha sonra İbni Teymiye’den sonra mezhebleşiyor falan. Zaten mezheplerin mezhepleşmesi devlet eliyle oluyor. Onun için zaten önceden dört tane mezhep değil.