Abdulaziz Bayındır: Cümleye muzaf olduğu zaman “haysu” şey yapar. Bakalım cümle gelecek mi?
Enes Hoca: (00:20-00:26 arası anlaşılmıyor)
Yahya Şenol: “Haysu”nun kendisi şu an hani “i” harekesini alamıyor ama almak zorunda muzaful leyh olduğu için.
Abdulaziz Bayındır: Peki neyse şimdi bakıyor Haşim.
Abdulaziz Bayındır: “Min haysu senai teabuzu ve tesmietimi” “damme” ile mi? Evet. Birinci rekatta subhaneke yada “istemi ve cehdu” okunur, euzu besmele çekilir. Bunları okumak sebebiyle. Bunlar ikinci rekatta olmadığı için birinci rekat ikinci rekattan uzun gözükür.
Mehmet Hoca: Birinci rekatın uzun olmasının sebebi.
Abdulaziz Bayındır: Budur demiş oluyor. Evet. “Vela mutevra bi ziyadeti ven noksani bima dune selasi ayatin” yani üç ayetin daha aşağısında ziyade ve noksan için bir, yani kıyaslanacak bir şey yoktur demek istiyor. “Le ademi imkamil ihtirazi anhum min gayri haricin”, yani iki, üç ayet fazlalık olabilir, ondan daha aşağısından sakınmak mümkün değil diyor. Aslında bunlara hiç gerek yok. Devam edelüm mi? “Fe leyse fi şey’i salavati kıraatu suretin bi ayniha: hiç bir namazda belli bir surekin okunması yoktur”.”Bi haysu la tecuzu” işte bu senin “haysu”. “Bi haysu la tecuzu bi gayriha bi ittahi ma televena”, yani okduğumuz şeyin mutlaklığından dolayı başkası caiz olmaz diyor. Yani üç ayetten aşağısı meselesi de ya. Uzun ayet yada üç kısa ayet.
Abdurrahman Hoca: Bazıları namazın falan rekatında filan sure okunur şeklinde tahsis yapanlar var böyle. Günmüzde bile var.
Abdulaziz Bayındır: İşte o hoş değildir diyor. Ben yanlış mana verdim burada ya. Şimdi zihnim şeye takıldı da. “Fe leyse fi şey’in mines salavatı” bak demiş gitmiyor ilerisi yani, burada kaldık. “Fe leyse fi şey’in mines salavati kıraatu suretin bi ayniha bi haysu la tecuzu bi gayriha” yani şu sure bu namazda okunur, bu okunmazsa caiz değildir şeklinde bir ifade olmaz diyor.
Abdulaziz Bayındır: Şu namazda şunu okuyacaksın ki namazın olsun diye bir şey yok. Yoksa şunu şöyle oku diye tavsiyeler olabilir. “Ma televna” demesi de “fakrahu ma teyessera min” ayetinin mutlakiyetinden dolayı diyor. “Ve yekrahu enni vakkite bi şey’in kurani li şey’in mines salavati” kuranı kerimin belli yerlerini belli namazlar için belirlemiş olması da mekruhtur diyor. İşte bu senin dediğin oluyor Abdurrahman Hoca. “Bima fihi min hecril baki ve biha fi taftili”
Yahya Şenol: Onu okuyalım, bir soru var.
Abdulaziz Bayındır: Bunları alıp diğerlerinden uzak kalma söz konusu olduğu için yani.
Muhammed: Sabah namazının sünnetinin birinci rekatında “kul ya eyyuhel kafirun” ikinci rekatında ihlas okunmasının müstehap olduğu.
Abdulaziz Bayındır: O sadece sefer ile ilgili rivayetde bulundu ya.
Yahya Şenol: Kısa okunabileceğine cevaz olsun diye o hadis
Muhammed: Sabah namazının sünnetinde.
Abdulaziz Bayındır: Sünnetini mi diyorsun? Haa! Sabah namazının sünnetiyle alakalı Aişe validemizdn gelen rivayetlerde Peygamberimizin, o kadar çabuk kılardı ki acaba kıraatte bulunmadı mı diye de şey yapardım diyor. Sünnetiyle ilgili olabilir, onda problem yok. Burada anlatalanların tamamı namazların farzlarıyla alakalı.
Muhammed: Essalavat olduğu için her namazı kapsar..
Abdulaziz Bayındır: Yok yok, burada anlatılanlar, essalavat tamamen farz namazlarıyla alakalı şeyle ilgili değil.
Yahya Şenol: Burada geçmedi Hocam, acaba ileride kıraat başlığı daha var. Orada da baktık bulamadık da.
Abdulaziz Bayındır: Neyi?
Yahya Şenol: Okurken bir sure atlamak mekruhtur diye geçiyor ya.
Abdulaziz Bayındır: Valla onun bir delili olduğunu zannetmiyorum.
Yahya Şenol: Tertip anlaşılıyor, meşru olmasının delili olabilir de, bu bir sure atlamak olmaz. Bunun dq galiba gerekçesi bu işte, Enes Hoca ile bakmıştık. Bulamadık ama en yakın bu. Hani “bima fihi min hecril baki ve biha fi tafdil” diyor ya. Bir taneyi atlıyorsan, sanki..
Abdulaziz Bayındır: Sen yanlız değilsin..
Yahya Şenol: Gibi yani. En az iki sure atlamak o yüzden mi yani? Niye mekruh denmiş?
Abdulaziz Bayındır: Ya bu kendi görüşleri.
Yahya Şenol: İki sure atlayınca iki sure birden olmuş olur yani.
Enes Hoca: (6:15-6:21 arası anlaşılmıyor)
Abdulaziz Bayındır: Aman ya Rabbi, aman ya Rabbi.
Yahya Şenol: En az iki sure atlanmalı atlanacaksa
Abdulaziz Bayındır: Buldun mu Haşim? Haysu.
Haşim: “Haysu”dan sonraki müfret her zaman matmumdur diyor. “Haysu”dan sonraki müfret, “haysu”nun üzerine harfi cer girsin girmesin her zaman matmumdur. Cümle muzafulleyhse meşrudur. Matmumdur.
Abdulaziz Bayındır: Tamam işte. Matmum olması lazım. Onun için ben yani az önce şey yapmadım yani bilerek öyle okudum. Ama ben şimdi bazen böyle hiç bakıyorum mecbur okuduğum oluyor. O şeyden
Haşim: Haysu çok harf-i cer gibi duruyor bazen.
Abdulaziz Bayındır: İnsan öyle zannediyor. Kendimi hep böyle zorluyorum alıştırmak için.
Yahya Şenol: Cümle değilse o zaman o dediğin olmuyor.
Haşim: Cümleyse muzafulleyh oluyor.
Abdulaziz Bayındır: Neyse, en azından öğreniriz tam olarak. Ama ben öyle biliyorum yani. Az önce senin öğrendiğin bilgiyi biliyorum ama yanlşımız varsa düzeltirim, önemli değil. Evet şimdi burada konu değişiyor. Burada bunu bırakalım, o diğer konulara bakalım.
Yahya Şenol: İmamın arkasında kıraat meselesi geliyor.
Abdulaziz Bayındır: Bir de imam ile birlikte kıraat var mı yok mu oldukça önemli tabi.
Katılımcı: Hocam, bu geçen dersimizde her rekatın ayrı ayrı bir namaz olduğu konusunda bir görüş belirtmiştik ya. Bu bağlamda değerlendirirsek o rekatlar arasındaki kıraatlerde illaki ilişkilendirmemiz gerekmiyor. Yani sanki bu rekatlar arasındaki billhassa ilişkilendirdiğimiz zaman bu bir havada kalıyor. Bu zaten her bir rekat bir namazsa: adam kalkar birinci rekatında kalkar normal bir ayet okur sadece, ikinci rekata kalkarım o anda işte okunan ayetleri okuyası gelir, bir sayfa iki sayfa okur
Abdulaziz Bayındır: Caiz değildir diyen yok zaten, sadece tercih meselesi.
Abdullah Bayındır: Her rekat ayrı bir şeyse tertip de o zaman önemli olmaması gerekir.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi her rekatın ayrı bir salat olduğu: bunu ayetten çıkardık ama bizim kitaplarda bu yok yani. Bu görüşlei bina eden insanlar onu düşnerek bina etmiş değiller. Zaten siz bir “salatı havf”a bakın fıkıh kitaplarında “havf”ınız artar. Yani “salatı havf”ın içinden çıkmak mümkün değildir fıkıh kitaplarına bakarsanız. Ve bunun da temel nedeni, mesela burada en güvendiğiniz tefsiri açın hangi tefsiri mesela tercih etmek istiyorsunuz? Edin yani. Her biriniz en güvendiğiniz tefsiri alın ortaya koyun şu dediğimi göreceksiniz. Nisa suresinin101.ayeti ile 102. ayeti arasındaki ilişki koparılmıştır bütün tefsirlerde. Halbuki arapça bakımından koparılması mümkün değildir. Yani tam bir cinayettir koparılması. Ama koparılmştır. Böyle bir ortamda sizin doğruları yakalamanız zaten imkansızlaşıyor. İstersekiz bakın. Herhangi bir tefsire bakın. Keşşaf’a bakın. Keşşaf mesla tefsirlerin piridir değil mi? Şurada. Üst tarafta, ortada. Birinci cildi al. Nisa suresinin 101. ayetiyle 102.ayeti bak.
Abdurrahman Hoca: Şimdi Hocam her bir rekat bir namazdır ibaresi var ya. Bana göre oradaki her bir rekatın her bir namaz olması ifadesi her bir rekatta farzlar, vacip, sünnet her birisi aynen bütün şeylerde olduğu gibi olması gerekir. Yani birisinde rükuyu tekedmezsin veya secdyi terkedemezsin.
Abdulaziz Bayındır: Şüphesiz. O da o işin içine giriyor. Buldun mu? Bizde çok ciddi yapısal problemler vardır, çok ciddi. Yani bu şeyde tüm islami ilim dediğimiz o ilimlerin tamamında ciddi bir temizlik hareketine ihtiyaç var. Yani inanılır gibi değil. Ayette diyor ki;”ve iza darabtum fil ardı fe leyse aleykum cunahun en taksuru mines salati in hıftum en yeftinekumullezine keferu”(NİSA 101) burası, bu ayet var ya, bu ayetin üzerinde çok ciddi çalışmak lazım. Eskilerin kuranı kerimi ne kadar ıskaladıklarını herhalde bu ayet kadar çok fazla örnek, gerçi çok örnek var ama bu ayet örneklerden bir tanesi olur. Şimdi mesela bu ayeti seferi namaza delil alırlar ama işin içinden de çıkamazlar. Çünkü o 102 ile birlikte okumazsanız delil olması mümkün değil. 102 ile ayırdıkları için bu defa “in hıftum en yeftinekumullezine keferu” bunların karşısına büyük bir şey olarak dikilir.
Yahya Şenol: Hadisle sabittir ayetle değil ki
Abdulaziz Bayındır: Yok yok, İmam Şafi bu ayeti alıyor delil olarak. Onun için ruhsattır diyor seferde namaz. 101, 102’yi birlikte düşünse ruhsat demez. Seferde iki rekat kılacaksın kardeşim der, daha fazla demez.
Haşim: İmam Şafi zaten kısaltmak azimettir demiyor mu Hocam.
Abdulaziz Bayındır: Yok, kısaltmak ruhsattır diyor.
Abdulaziz Bayındır: Kısaltma azimettir yen Hanefiler. Şafi kitabı varsa yanında bak. Yani azimet diyenler Hanefiler. Hanefiler doğru bir fetva vermişler fakat yanlış bir yoldan gitmişlerdir. Gittikleri yol yanlış. Tesadüfen doğru çıkmış fetvaları. Bak aradaki irtibatı tamamen koparmışlardır. “Ve iza kunte fihim fe ekamte lehumus salat”(NİSA 102). Orada bak, o tefsirden göreceksin.
Abdurrahman Hoca: Yanlız burada benim aklıma bir şey geldi hocam. Bu ayette bir rekat kıldı gidiyorlar. Madem yürüyerek de namaz kılınır, ikinci rekatı yürüyerek kılabilirsin.
Abdulaziz Bayındır: Kılarsan kıl. Zaten tamamını kılmaya bir mani yok ama Allah bir rekata ruhsat veriyor, mesele o. Tamamını kılmana bir mani yok hiç bir zaman için. Yok şimdi sen istersen bak Akif. Sen bu ayeti kerimenin tefsirine bir bak. Ve bu çok ciddi bir şeydir. Yani sizin bakış açısı kazanmanız açısından son derece önemlidir yani. İki ayeti birbirinden ayırmşılar. Kendi içinde bile bir kısmını nesh ediyorlar, bir kısmını şey yapıyorlar. Yani akıl alır bir şey değil. Buna ne alimlik denir ne de başka bir şey denir. Yani hangi kelimeyi kullanacağımı ben şaşırıyorum. Böyle şey olur mu ya! O kadar koca koca tefsirler. Ya siz arapçayı bilmeyen insanlar olsanız anlarım. Arapçayı gayet iyi biliyorsunuz. Ama burada bir kasıt var öyleyse. İkisi arasında irtibat kurmuş mu? Hiç bir irtibat yok ya. O zaman o ayetleri anlayamazsınız. Onun için bakın mezheplerin salatul havf bölümlerine, işin içinden çıkabilen beri gelsin.
Muhammed: Bir savaş olsun diyelim, sefer müddeti gerçekleşebilecek bir uzaklık değil mesela, böyle bir şey olsa böyle bir şekilde mi kılmak gerekiyor namazı. Mesela diyelim bir..
Abdulaziz Bayındır: Şimdi orada “iza darabdum fil ard” diyor. Demek ki sefer şart orada bir kere, onun şartı sefer.
Akif: Savunma savaşı yapıldığında?
Abdulaziz Bayındır: Havf namazı savunma savaşı, mesla Medine’deki savaş gibi, o zaman Bakara 239’a göre kılarsınız. Yani “ve in hıftum ve ricalen ev rukbana” hem karşı tarafa şey yaparsın
Akif: Tam mı kılar?
Abdulaziz Bayındır: Tam kılar tabi. Hem karşı tarafa ok atarsın hem de namazını kılarsın. Yani o savunma savaşında şartlar çok daha farklıdır, o daha farklıdır. Ayette bunu “iza darabtum fil ard” şartına bağlamışsa o dur.
Abdurahman Hoca: Ama orada tam nasıl diyeceğiz.
Abdulaziz Bayındır: Tam nasıl diyeceğiz değil, yarım nasıl diyeceğiz diye sorulur. Esas olan tam kılınmasıdır.
Abdurahman Hoca: Esas olan tam kılmak da orada savaştasın.
Abdulaziz Bayındır: Kardeşim tamam da, savaşta kısaltmayı Allah yolculuğa bağlamış “iza darabtum fil ard” demiş. Öbürüne de bir delil bulursanız tamam. Neyse şimdi asıl size söylemeyi düşündüğüm, Yahya Şenol da burada, Enes Hoca da burada. Yani şimdi, geçendeki soru şuydu,soruyu tekrarlayalım: hani her namazda işte yine bu ayette Nisa sursinin. İsterseniz Nisa suresini açın. Nisa suresi 102-103. Mesela bu 102’de diyor ki. Soruyu hatırlatalım demiştik. 102. ayette “fe iza secedu fel yekunu” diyor. O bir rekat kılanlar secdeye vardıkları an geri çekilsinler. 103. ayette de AllahTeala diyor ki: fe iza kadaytumus salate” bu “es salat” yukarıdaki “salat”. Çünkü “ve iza kunte rihim fe akamte lehumus salat”(102) diyor. Ya Muhammed sen onların içerisindeyken o namazı sen ikame ediyorsan. İkame ettiği zaman iki rekat kılıyor. Ondan sonrası diyor ki: “fel tekum taifetun” o taife de kıyam yapıyor, ikamette bulunmuyor. Kıyamus salat yapıyor. Yani bir rekat kılıyor. Dolayısıyla burada diyor ki, bu ayette: o kıyamus salat yapanlarla ilgili söylüyor ikametus salat yapan Peygamberimiz ile ilgili değil. O 103. ayette diyor ki: “fe iza kadaytumus salate: o namazı kıldığınız zaman” o bir rekatlık namazı kıldığınız zaman “fezkurullahe kıyamen ve kuuden: ayakta, oturduğunuz yerde”,”ve ala cunubukum” ruku ve secdede yani yanlarınız üzerinde. Vücudu yanlarınız üzerine yüklediğiniz zamanlarda Allah’ı anın. Şimdi burada Yahya Şenol demişti ki: tamam biz bu bir secdeyi anlıyoruz. Her salatta bir kuudun olması gerektiğini de anlıyoruz. Kıyamdan aşağıya iner kuud yapar, arkasından secde yapar, secde de salatın son rüknü olur. İki secdeyi nereden anlıyoruz diye sormştu değil mi? Şimdi ben bunu şu ayetten çıkadım şahsen. Yani ayete göre kıyamdan secdeye iniliyor. Kıyamdan indiğiniz zaman ilk yapacağınız rükun secde.
Katılımcı: Rüku değil mi?
Abdulaziz Bayındır: Rükudan kıyama kalmıyorsun. Tabi. Secdeye kıyamdan gidiliyor. Rukudan gidilmiyor. Rükudan gidersen olmaz. Bunu da ayetten anlıyoruz. Mesela diyor ki C. Hakk Secde suresinde 15-16.ayetler, 32. sure: “inne ma yu’minu bi ayatinellezine iza zukkiru biha harru succeden ve sebbehu bi hamdi rabbihim” secdeye gidiyor ve tesbih yapıyorlar secdede. Subhane Rabbi el azim diyorlar. “İza zukkiru biha” Allah’ın ayetleri hatırlatıldığı zaman. Değil mi? Oradaki “ha” ayetlere gidiyor. “İza zukkiru” bu ne? İmam kuran okuyor cemaat dinliyor. Peki bir de şu var: “ve mim ma hedeyna vecdebeyne iza tutila ameyhim” bir dakika kendi okumaları da vardı! Bir ayette de kendileri de okursa diye vardı. Kendi okuması da var. Bak şimdi burada esas, neyse o da aklıma geldiği zaman. Mesela “zukkiru biha” kuran oknuyor, okunduktan sonra “harru succeden” secdeye gidiyorlar. “Ve sebbihu” orada zikir yok tesbih var. Anladın mı Enes Hoca? Peygamberimiz diyor ya: ben ruku ve secdede kuran okumaktan men olundum ya. Orada tesbih diyor ayette. Kıyamdayken ayetler okunuyor, orada tesbih. Ondan sonra “bi hamdi rabbihim ve hum la yestekberun”dan da “la yestekberun” kibirlenmezlerden de her defasında Allahu ekber dememiz ortaya çıkıyor. Yani kişi kibirlenmemesi için Allahu ekber diye başlıyor, Allahu ekber diye rüku, sürekli Allahu ekber diyerek C.Hakkın biyüklüğünü hatırlamış oluyor “la yestekberun” onu gösteriyor. “Ulaikllezine en’amallahu aleyhi minel nebiyyine min zurriyeti ademe ve mimmen hamelna mea nuhin ve min zurriyeti ibrahime” Meryem 58-59.ayetler. Az önceki Secde suresi 15-16. ayetlerdi. Şimdi Meryen suresi 58-59.ayetler. Burada diyor ki: “ve mimmen hedeyna vectebeyna, iza tutla ayleyhim ayatur rahmani harru succeden ve bukiyya”(MERYEM 58). Doğrudan doğruya secdeye gidiliyor. Ama namaz diye soracağınız belli olduğu için C.Hakk hemen arkasından şu ayeti şey yapmış. Cevabı AllahTeala burada veriyor. “Fe halefe min ba’dihim halfun edaus salate”. Tamam işte “edaus salat”.
Yahya Şenol: Adam dua diyebilir.
Abdulaziz Bayındır: Kardeşim, ayaktan indiği zaman yapılacak şey. Adam diyebilir. Sen demiyeceksin. Bak “edaus salate”.
Akif: “Harru succeden” o “harru” ne mana ifade ediyor.
Abdulaziz Bayındır: Yukarıdan aşağıya doğru. Yani kapanmak, secdeye kapanmak diyoruz ya biz.
Akif: Yani ayetlerin azametinden öyle etkileniyorlar ki hemen secdeye kapanıyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Yani küüüüt diye düşüyor, ağız burun..
Akif: O kadar da değil de hani..
Abdulaziz Bayındır: O zaman işte “harru succeden” secdeye kapanmak.
Akif: Secde ve rükunlar şey bir şekilde yapıldığı anlatılıyor ki burada secdeye giderken “harra” fiilinin kullanılması: hani sanki hızlı kaçmaz gibi geliyor. Hızlı bir şekilde.
Yahya Şenol: Derhal işte yani, derhal.
Akif: Ayetlerin azametinden böyle. Ağlayarak diyor mesela. Namaz yok.
Abdulaziz Bayındır: Birisinde var öbürüsünde yok. Şimdi
Yahya Şenol: İnşikak suresinde ” ve iza kurie aleyhimul kur’anu la yescudun”(İNŞİKAK 21) onlar Allah’ın ayetleri karşısında boyun eğerler meselesi. Namaz kılma kılma kılmama değil ki. Kafirlerin yapmadığı bu, müslümanların yapması gereken de bu.
Abdulaziz Bayındır: Tamam şimdi sen itirazlarını devam ettir benim şimdi söylediğim bunların üzerinde düşünürsünüz. Şimdi Akif’in söylediğine karşılık da şunu söyleyeyim. Yusuf suresinde annesi ve babası “harru succeden” öyleydi değil mi? Onlar da herhalde küüt diye düşmediler aşağıya. Secde denen olayın bir usulü vardır. Secdeye gitmenin usulü var. Burada söylediğimiz nedir: kıyamdan secdeye gitmektir. Olay bu. Yani kıyamdan secdeye gidiyorsunuz.
Yahya Şenol: “Ve refea ebeveyhi alel arşı ve harru lehu succeden”(YUSUF 100) mesela bu da biraz önce benim dediğimi akla getiriyor. Bunlar oturup da secde etmediler, boyun eğdiler. Yoksa oturup orada bir anda secdeye kapandılar mı acaba?
Abdulaziz Bayındır: Şimdi “secedu lehu” Adem için “yescudu li Adem” ile “secede li Yusuf” arasında ne fark var?
Yahya Şenol: İkisi ya aynı ya fark var.
Abdulaziz Bayındır: Neyse, şimdi tamam. Şimdi bu ayetler üzerinde biraz düşünürsünüz.
Abdurrahman Hoca: Yanlız burada bir yorum şartı var Hocam. Haftaya okuyacağımız var ya. İmamın arkasında cemaat okumaz. O ayetten bana göre “iza zukkiru bi ayati rabbihim” var ya. Madem imam cemaat için de okumuş oluyor, Hanefi’nin delili.
Abdulaziz Bayındır: O da akla geliyor, doğru. Dediğin doğru. Ama kendi okuduğuna dair de bir şey görmüştüm. Onu ben buraya aldığımı zannediyordum almamışım.
Yahya Şenol: O şey de bir köşede duruyor hala. “yetlune ayatillahi anael leyli ve hum yescudun”(ALİ İMRAN 113) hani rüku ve secdede kuran okumaktan nehyolunma meselesi bu ayette.
Abdulaziz Bayındır: O zaman oradaki “yescudun”u namazda değil de yani “vehum yerkaun” gibi boyun eğerek diye mana verirsin, onda problem olmaz. Neyse sen şimdi Enes Hoca buradan ayaktan, bak burada asıl şey vecli istibdalı kaçırmamak lazım. Ayakta Allah’a saygı duyuyorsanız kıraatten sonra secdeye kapanın diyor. Ayaktan oturmaya inilmiyor. Söylediğim o. Başka bir şey değil. Yani namazın son rüknünün secde olduğu zaten bu Nisa 102’den açıkça anlaşılıyor. Salatın son rüknünün. Soru şuydu: ayaktan şeye mi inilir? Şeye inilemezmiydi?
Muhammed: Secdeye.
Abdulaziz Bayındır: Direk, yok oturabilir. Madem her namazda bir de kuud var salatta. Ayaktan iner şeye oturur, sonra secdesini yapar. Burada “harru succeden” deniyorsa ayaktan doğru secdeye iniyor.
Enes Hoca: Ayaktan secdeye gidiyor. Ondan sonra secde yaptığı zaman da hemen dikiliyor. O zaman o kuud işi olmaz.
Abdulaziz Bayındır: Olmaz.
Enes Hoca: Kuud olması için iki secde olması gerekiyor.
Abdulaziz Bayındır: Hah! Anlattığım bu. Yoksa burada namazın heyetini anlatıyor meselesi değil. Öyle bir şey şey yapıyorsanız. Kuran okumşsunuz, C.Hakka ibadetle meşguldünüz, ayaktan inildiği zaman yapılacak iş secdedir. Çünkü Allah burada onu anlatıyor.
Yahya Şenol: O zaman rukuyu nereye koyuyoruz? Hayır kıyam dediğimiz kıraatın okunduğu kıyam.
Abdulaziz Bayındır: Ya bir dakika, sen itirazını şuna bir yoğunlaştır. Rüku problemimiz yoktu. Tekrar ona dönebiliriz. Şu anda konu rüku değil. Karıştırırsan olmaz Yahya Şenol. Konu rüku değil. Ruküyu ayrıca konuşalım. Rükuda bir problemimiz olmadı ki. Konuştuk zaten burada onu.
Yahya Şenol: Kıyam rükudan önce mi sonra..
Enes Hoca: O kıyam değil. Rükudan kalkıyoruz ya..
Abdullah Bayındır: “Semiallahu limen hamide”
Yahya Şenol: Kıyam deniyor mu ona? Kuran okuyoruz mu orada?
Enes Hoca: Kuran okumuyoruz.
Enes Hoca: Normal secdeye ayaktayken iniliyor.
Yahya Şenol: Çünkü bak kuran okuduğunuz zaman kıyamda secdeye gidin ayette diyor.
Akif Bey: Havf namazıyla irtibatlandırdığımız zaman
Abdulaziz Bayındır: Peki tamam, o zaman tekrar anlatayım. Bak o zaman gene meselenin, anlatmak istediğim anlaşılmadı. Anlatmak istediğim o değil. Anlatmak istediğim şu: C.Hakka ibadet maksadıyla ayaktan yere kapanıyorsan ilk yapacağın işlem secde. Bu ayetlerden o anlaşılıyor, tamam mı? Yani kuud değil. Senin itirazın şu değilmiydi: o her bir rekat bir salattır, bunun son rüknünün secde olduğu da ayette belli. Her salatta da bir kuud da var o da belli. E peki iki secdeyi nereden çıkarıyoruz demiştin değil mi? Kıyamdan inildiği zaman yapılacak işlem secdedir. İşte bu ayetlerden o çıkıyor.
Enes Hoca: Secdeden önceki halin kıyam olduğu..
Abdulaziz Bayındır: Secdeden önceki hal zaten kıyam o. Mecburen rukudan kalkacaksın. Mesla yarın birisi bize sorar: tamam rukudan doğrudan doğruya secdeye insek ne olur? Hayır kardeşim, secdeye kıyamdan inilir, bak bu ayetler onu gösteriyor.
Mehmet Hoca: Kıyamın ayrı bir rukun olması da oradan ortaya çıkıyor.
Abdulaziz Bayındır: Heh! Kıyam ayrı rükun kıraat ayrı bir rükun. Anlatılan o. Şimdi mesele anlaşıldı mı?
Mehmet Hoca: Bir de bakmak gerekiyor, çünkü kuran okunur okunmaz küüt kendini bırakmış gibi öyle bir yıkılma yok yani. Kuran olduğunu anlayacan Allah ne diyor, etkilenecek ondan sonra subhanallah deseydi o çıkar.
Abdulaziz Bayındır: İşte zaten ayette ruku ve secde ayrı ayrı belirtildiğine göre burada ayaktan yere kapanınca yapılan işlemin secde olduğu ortaya çıkıyor. Anlatılan sadece o. Her salatta bir de kuud var. O zaman iki secde arasında da oturacaksın. Çünkü mecburen iki secde yapacaksın. Çünkü ayaktan yere inerken secde yapıyorsun. Kuud da yapacaksın. Son rükun da secde olacak. Kuud ancak ikisinin arasında olabilir başka olmaz.
Abdullah Bayındır: Hambeliler birinci rekattan sonra da olsa ikinci rekattan sonra da olsa oturuyor. İkinci secdeden sonra da oturur. Orada bir saniye duruyor ondan sonra kalkıyor.
Abdulaziz Bayındır: Ama o iki secde arasında. İki secde arasını demiyor bunlar.
Abdullah Bayındır: İkinci secdeden sonra da bir oturup mesela bir saniye yarım saniye bekleyip öyle kalkıyor.
Mehmet Hoca: İkinci secdeden sonra da oturduğunu şey yapıyor.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi bu ayette “iza secedu fel yeknu fel veraihim” dediğine göre, o secdeden sonra oturma yok. O oturma iki secde arasında olması lazım ve bu ayetlerde en az bir namazda iki secde olması gerektiğini gösteriyor. Bugün anlatmak istediğimiz o bugün. Şimdi bu gün bir başka şey daha anlatmak istiyorum. Bunun üzerinde biraz daha düşünürsünüz.
Muhammed Bey: Hocam burada bir soru gelebilir. Burada ayette “kıyamen ve kuuden ve ala cunubukum” mesela kuudun önce zikredilmesinin sebebi?
Abdulaziz Bayındır: Onda problem yok. O ibare şeyidir. Onda tertip olması gerekmez. “Vav” çünkü o.
Muhammed Bey: O zaman da kıyamen diyebilirdi mesela eğer tertipse, buradaki tertip anlatmıyor ibaresi ise. Kıyamınki cunubunki..
Abdulaziz Bayındır: Bak şimdi ona da şöyle cevap vereyim sana. O “kıyamen ve kuuden ve ala cunubukum” akla gelen şu olur: ayakta durdun, oturdun tekrar kalktın rüku ve secde yaptın değil mi? Halbuki ayette “ve iza secedu” dediği zaman secde son rükun. Bunların arasında işte belli bir, ayaktan rukuya, ayaktan secdeye gidildiği de belli. Dolayısıyla bunların hepsini masanın üzerine koyar düşünürsen, bu sistemle olması gerektiğini anlarsın. Şimdi burada bir şey daha söyleyeceğim size. Gene Yahya Şenol galiba sormuştu. Tamam şimdi iki secde arasındaki oturuş, her rekatın bir salat olduğunu anladık. Her salatta bir kuud olduğunu da anladık. İki secde arasında oturuşu da anladık. Peki her iki rekatın arkasında oturuşun delili nedir değil mi? Bir soru da oydu.
Yahya Şenol: Ben sormadım.
Abdulaziz Bayındır: Birisi sormuştu o zaman, sen değilsen birisi burada sormuştu değil mi Enes Hoca? Sorulmadı mı bu. Hatırlamıyormusun? Ben bunun sorulduğunu hatırlıyorum.
Katılmcı: Son oturuşu sormuştum
Abdulaziz Bayındır: Sen mi sormuştun? Sen sormuştun tamam. Sorulmuştu. Ona şu anda cevap veremiyorum falan demiştik. Şimdi burada şu ayet delil olabilir diye aklımdan geçti. Onun üzerine biraz düşünelim. “Fasbir ala ma yekulune fe sebbih bi hamdi rabbike kable tuluış şemsi ve kablel gurub”(KAF 39), “ve minel leyli fe sebbihhu ve edbares sucud”(KAF 40). “Edbara sucud” şimdi bunu söylememin sebebi şu: daha önce de bu ayeti okuduk da. “Edbara sucud” “sucud” secdenin cemi: en az üç secde ve daha fazlası olur. E Nisa 101’de anladık ki namazın ikame denen cüzü iki rakattır. Öyle değil mi? O zaman bu bölümün arkasında oturma bu ayetten anlaşılır diye düşünüyorum. “Edbara sucud”. Bu böyle aklıma geldi bunu da bir düşünün. Bana fazla uzak bir ihtimal gelmedi.
Enes Hoca: Namazdan sonraki tesbihatlar, secdeden sonraki..
Abdulaziz Bayındır: Öyle anlaşılıyor. Hayır, ikisini de anlamaya mani yok ki. Aynı anda ikisi de anlaşılabilir.
Enes Hoca: Hocam secde, sucud mastar değil mi?
Abdulaziz Bayındır: Bir dakika. Sucud aynı zamanda cemi değil mi?
Enes Hoca: “Secedat” değil mi?
Abdulaziz Bayındır: “Secedat” da olabilir. Ben bakmadım, aslında senin dediğin soru benim aklıma da geldi. Bak şimdi “edbar: arkalarında”.
Enes Hoca: Bir secdekin arkası olur. Arkaları olduğuna göre çok secde olması gerekiyor.
Abdulaziz Bayındır: Evet. “Edbar: arkalarında”.
Yahya Şenol: “Sucud” neyin çoğulu?
Enes Hoca: “Sucud” mastar.
Abdulaziz Bayındır: “Sucudu”un mastar olduğunda şüphe yok. Ama sucud aynı zamanda cemi de olabilir diye aklıma geldi de bakamadım lugata. Ben şimdi cemi olabilir diye bu manayı verdim. “Haysu”yu buldun mu? Ne diyor “haysu” ile ilgili?
Haşim Özdaş: Şimdi “haysu” normalde cümle olarak kullanılıyor. İsmi olur, fiili olur. Cümle oldumu zaten izafe etkisini gösteremez. Bazen müfrede de oluyor. Burada müfredi anlatırken “haysu”nun durumunu anlatıyor. Bana öyle geliyor ki yani müfred tek başına müfredse zaten belli mecrur olacağı. Onun için sadece harekeyi koymuştur.
Yahya Şenol: Ne demiş?
Haşim: Şöyle demiş “ve yufiku ferikun minel izafet” şimdi onu da okuyamayacağım “bi mufredi” biraz ona benzer. “Bade alel zemmi”
Abdulaziz Bayındır: Haysu tamam. Tabi kendisi..
Haşim Özdaş: Burada örnekleri verirken..
Abdulaziz Bayındır: Ama aslında şeydir bak, “haysu”yu anlatan nahivde “haysunun” mebnu olması sadece”izafaten cümle” şartıyladır.