Abdulaziz Bayındır: Evet. Yani böylece bu haftaki bir başka karımız da Peygamber(sav)’in neden farzların arkasından tesbih getirdiğini öğrenmek oluyor. Yani onu da öğrenmiş olduk böylece.
Evet şimdi Fethül Kadir’e devam ediyoruz. Bir türlü burayı geçemedik ama bence güzel şeyler oldu yani. Çünkü bunlar bu kitaplarda bulunabiliyor ama az önce konştuklarımız bu kitaplarda yok malesef.
“Ve yecheru fil cumati veldeyni: cuma namazı ve iki bayramda açıkça okunur” açıkça okunacağına dair nakiller Peygamber efendimizden rivayetler olduğu için. “Ve fit tatavvu ibinnehari: gündüz kılınan tatavvuda da”. Nafile namazlarda da yüksek sesle okunmaz ki, o Araf suresinin son ayeti kerimesi bunu nafileyide şeyide içerisine alıyor. Yani çünkü “guduvvi ve asal” da yani sabah ve akşam üstü, gündüzün doğuşundan batışına kadarki zamanı içerisine aldığını ayetten de görmüştük. Rabbini içten yalvararak ve korkuyla açığa vurmadan zikret diyor. O zaman işte gündüzün ister nafile namaz olsun ister farz namaz olsun kılındığı zaman sessiz olarak kılınması gerekiyor.
Mehmet Hoca: Mantıklı olan da o zaten. Gündüz maişetlerde, çalışmalarda olduğu için yanında biri başka şeyle meşgulken biri de sesli sesli zikir getirmeye başlarsa rahatsız olur.
Abdulaziz Bayındır: Peki bir dakika. Senin bu sözünden bir şey daha aklıma geldi. Gündüzün hakikaten herkes çalışıyor. Bir ayeti kerime daha var “ve izel kuriel kuranu vestemiu lehu ansitu”(ARAF 204)
Enes Hoca: Namazda da kuran okunuyor.
Mehmet Hoca: Şimdi kuran okuyunca yanındaki dinlemek zorunda kalır.
Abdulaziz Bayındır: “Ansitu” dinleyin emri var orada.
Mehmet Hoca: Burada gerçi kuran değil de diğer şeyler zikir çekiyoruz da her türlü şeye.
Katılımcı: Bir arkadaşım açıyordu da bırakıp işimi dinliyordum. Sonra baktım ki bu kıraat değil. Ömer Nasuhi Bilmen’in bir şeyi var. Mp3 cihazında secde ayeti dinlediğimiz zaman secde etmelimiyiz. O da dedi ki bu kıraat değil. Ben bilemedim.
Abdulaziz Bayındır: Yani sen işini bırakmak zorunda kalıyorsun yani, başka çare yok.
Aynı Katılımcı: Silikon şey yapıp kulaklarıma tıkıyordum yani.
Abdulaziz Bayındır: O zaman asıl aklıma gelen şu: gündüzleri camide namazın arkasından imamlar yüksek sesle kıraatte bulunuyorlar. Bunu yapmamaları lazım. Yapmamaları gerekiyor bunu. Yapıyorsanız akşam yapın kardeşim. Öğle ikindi farketmez.
Abdullah Bayındır: Ama orada kıraat yaparken herkes çıkmış oluyor zaten yani. İsteyen kalmış oluyor o vakit.
Abdulaziz Bayındır: Hayır bir de camiye yeni gelen cemaat de var yani. Çıkmak isteyenler de var. Ayet diyor ki; kuran okunduğu zaman otur dinle. Adam çıkarken imam; euzubillahimineş şeytanir racim diye başlıyor.
Abdullah Bayındır: O zaman farzı kifaye mi? birileri dinliyor.
Abdulaziz Bayındır: Farzı kifaye diyen ulemadır. Kuran öyle bir şey demiyor. Kuran dinleyin diyor.
Abdullah Bayındır: Yoldan geçerken de bir yerde kuran duysan, o zaman yolculuğunu bırakacaksın. Farzı kifaye olması lazım.
Abdulaziz Bayındır: Kuranda farzı kifaye diye bir ibare yok. O ulemanın değerlendirmesi. Şimdi işte bu ayeti kerime o kadar güzel meseleyi ortaya koyuyor ki, gündüzün yapıyorsan gizli gizli yap kardeşim demiş oluyor Allah. Allah kuluna emrediyor, kardeşim bana ait.
Katılımcı: Dil ile eline zarar vermemen lazım.
Abdulaziz Bayındır: O da ortaya çıkıyor.
Abdurrahman: Bir şey var Hocam, neye dayanıyor bilmiyorum eğer nafileler başka birisini rahatsız etmiyorsa sesli de olabilir.
Abdulaziz Bayındır: Gece o, gece için gündüz için değil.
Fatih Orum: Farz namazlardan sonra yapılan edilen dualar, tespihler normalde ferdidir yani cemai değildir.
Abdulaziz Bayındır: Türkiye’deki uygulama böyle olduğu için söylüyorlar. Başka ülkelerde farklı olabilir. Şu anda ciddi bir problem var. Bazı yerlerde şimdi emekliler var camilerde. İmamlar okumak istemese bile zorla okutuyorlar. Yani adamın vakti var imamı sıkıştırıyor. Bazı yerlerde imam okuyor ya sevap olsun diye hem de kuran dinlemiş olsun diye okuyor. Bunlar da gündüz namazlarında dikkatli olmak lazım.
Abdullah: Arap ülkelerinde kuranı kerim kasetleri..
Abdulaziz Bayındır: Kaset ayrı.
Abdullah: Minibüste olsun, her yerde olsun çalıyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Kaset ayrı. Kaset şey değil. Kasetinki kıraat değildir.
Katılımcı: Namazdan sonra kuran okunuyor ya camilerde. Çoğunlukla orada namaz nakıs olmaz, onsuz nakıs olmaz gibi düşünüyor yani o mantık var.
Abdulaziz Bayındır: O mantık son derece yanlış bir mantık. Çünkü Peygamber(sav)’in örneği çok önemli. Olsa ne olur diye bazı sözler kullanılıyor, bu son derece kötü bir şey. Olsa çok kötü olur. Neden çok kötü olur? Peygamberinin yapmadığını yapıyorsun, yetmez mi kötü olmak için?
Yayha: Bir de şey var, hani geçen 2007’de miydi Konya’ya gittiğimizde sabah namazından sonra Mustafa Abi imam efendiye dedi ki; Hocam çok güzel “enzelnahu”yu okudunuz, bir de manasını verseydiniz ya. Ya dedi, şimdi her gün her gün de olmaz ki dedi millet sıkılır. Hergün hergün arapçasını okuyor sıkılmıyor da her gün türkçesini okusan niye sıkılsın dedi. Hergün olmaz sıkılır cemaat. Her gün okuyosun ama sen zaten.
Katılımcı: Bütün hocalar aynı, bazılarını tenzih ederim..
Abdulaziz Bayındır: Kim var burada ki bazılarını tenzih ediyorsun? Haa Abdurrahman Hoca var orada.
Aynı Katılımcı: Yok Abdurrahman Hoca’yı kastedmedim Hocam. Şimdi bütün günü camide. Bizim orada görüyorum. İnanın öğlen namazı dört buçuk saat sürüyor. Önce bir kazasını cemaatle kılıyorlar orada. Burada dört saat değil de burada da bayağa bir sürüyor. Adam rahat ama ben vapuru kaçırdım.
Abdulaziz Bayındır: Yakalayamıyormusun?
Aynı Katılımcı: Yakalayamıyorum çünkü bu şeye baskı yapıyorlar. İmamı ele almışlar, imamı satın almamışlar da artık onların elinde bir oyuncak gibi böyle. Yani yanlış uygulamalar.
Abdulaziz Bayındır: Bunlar gerçekten ciddi meseleler yani. Bunların üzerinde durmak lazım. Peygamberimiz sadece dört rekat farz kılıp çıkıyor. Şimdi bizim camilerimiz öyle olsa eminimki mevcut cemaatin bir kaç katı olur. Evet.
Katılımcı: Tiksindirici bir şey olmuş yani.
Abdulaziz Bayındır: Hayır adam gidiyor, yani sünnet de kıldıktan sonra bir de müezzinin ses gösterisini bekliyor. Müezzin bırakıyor imam alıyor.
Katılımcı: Şu var Hocam, sesleri bilmiyorum bana mı öyle geliyor çok cins bir ses yani. Böyle insanı rahatlatan bir ses değil.
Enes Hoca: İmam ile muktedinin namazının olması için mekanın bir olması gerekiyor diyor. Müezzin ayrı bir bölgede duruyor arada yer de var, onun namazı oluyor mu?
Abdulaziz Bayındır: O müezzinler orada milletin eşyasının bekçiliğini yapıyorlar.
Yahya Şenol: Tamam o müezzin. Müezzinin dışındakiler?
Abdulaziz Bayındır: Onlar da müezzinin bekçiliğini yapıyor.
Yahya Şenol: Müezzini çalmasınlar diye. Hatta etrafda fazla dururken camiden içeri girdinmi o müezzin mahvilinde bulunan beş altı tane ihtiyar gel gel buraya gel burası boş diyor. Yani ön taraf boş yanıma gel diyor buraya buraya.
Abdullah: Buradı şey yani loca.
Enes Hoca: Namazını ayrı bir yerde kılan müezzinin namazının olmadığı kanaatindeyim. Camilerde ayrı bir yerde duruyorya.
Abdulaziz Bayındır: Ben de bir ara öyle düşünüyordum da sonra ayakkabılarım çalınmaya başlayınca fetvayı değiştirdim. Senin de bir ayakkabıların çalınsın o zaman görürüz.
Peki devam ediyorum. “Ve fit tatavvu bin nehar yuhafitu: gündüzün nafile namazlarında gizli okur”, “ve fil leyli vetehayyeru: muhayyerdir”. Mesela gece cehri kılın diye bir emir yok. Ama gündüzün cehri olmasın, açık olmasın diye emir var. Böyle olunca muhayyerlik anlaşılır yani. Onu anlayabiliyoruz. “Yatibaren bil farzi fil hakkı münferi: münferit hakkında farza kıyasla” diyor. Farz namaza kıyasla gece kılınan nafile namazda da yüksek sesle okuyabilir diyor. “Ve haza enne yukkemmilun lehu: çünkü bu farzı tamamlayan bir namazdır”,”fe yekunu tebaan: bu ona tabi olmuş olur” diyor. Peki bu söze ne dersiniz? Doğru mu bu değerlendirme? Gerçekten yani farzı tamamlayıcı bir ibadetmidir bu nafileler? Ona tabimidir? Öyle olmadığı açık yani ayetlerden.
Yahya Şenol: Kıyamet günü……….dair hadis var ya. (not:Abdulaziz Hoca konuşurken aynı anda Yahya Şenol hoca konuştu. Bu yüzden sesi duyulmadı. Duyulan kısım yazıldı.
Abdulaziz Bayındır: O hadis sahih mi? Bana sanki zayıf gibi, zayıf diye hatırlıyorum.
Yahya Şenol: Hani kul ilk hesabı namazdan verecek..
Enes Hoca: “Fe in kane terekte min ha şey’e yukaru huzu abdilete tecile nafileten fe in hucidet kumilet faraizu min ha ve udhilul cenneh”
Abdulaziz Bayındır: Nerede geçiyor, nerede?
Enes Hoca: Onu söylemiyor.
Abdulaziz Bayındır: Ben o hadisin zayıf olduğunu tam emin değilim ama öyle.
Abdullah: Ahmet b. Hambel’de sanki vardı.
Abdulaziz Bayındır: Ebu Davut, Tirmizi
Mehmet Hoca: Nafile namazın tamamlayıcı yani kasteddiği anlama gelmez ki. Yani nafile olmazsa farz kabul olmaz gibi anlıyorlar. Ama adam namaz kılmış namaza AllahTeala sevap verecek.
Abdulaziz Bayındır: Namazı tamdır, tamamlayıcı derseniz eksik kalıyor demektir bu kişinin kıldığı namaz.
Mehmet Hoca: Bunu kabul ettiğimiz takdirde o anlam çıkmaz yani.
Enes Hoca: Bu salatı Peygamber(sav) eksik namazları tamamlar dememiş..
Abdulaziz Bayındır: Şunu da kıl da tamamlansın dememiş.
Abdullah: Namaza bağlı bir şeydir.
Abdulaziz Bayındır: Hayır o da namazdır derseniz olur.
Abdullah: O namaza bağlıdır yani.
Abdulaziz Bayındır: Bağlı değil, o da namaz.
Abdullah: Ama yatsı namazının sünneti diyor
Abdulaziz Bayındır: Onu biz diyoruz.
Abdullah: Sonuçta sabah namazı dört rekat..
Abdulaziz Bayındır: Yatsı namazından sonra kılınan sünnet
Mehmet Hoca: Yatsı namazının sünnetini kılmadığın zaman farz eksik kalır demek ayrıdır, sünnet namazını kıldığın zaman Allah sevap verir, kalmış olan farzının yerine sayar ayrı bir şey.
Abdurrahman: Kaza yerine sayılır anlayışı da var.
Abdullah: O Hambeli mezhebinde.
Abdulaziz Bayındır: Hambeli’de kaza yok.
Abdullah: İbni Teymiye’nin bir tane kitabının tam başında uzun bölüm vardı
Abdulaziz Bayındır: Ne diyor?
Abdullah: İşte o hadisi okuyor
Abdulaziz Bayındır: Hangisi o?
Abdullah: İşte o sayılır diye. Diyor ki işte sünnet namazlarına falan dikkat edilmesi gerekir tam kılınması lazımdır. Çünkü o kılınmayan namazların önemindn bahsettikten sonra uzun süre, bunu söylüyor. Yani hesaba çekilmeden önce o sizin açığınızı kapatır.
Yahya Şenol: Bir de şefaat şeyi var.
Abdullah: O da Hambeli mezhebininde görüşü olmuş daha sonra.
Abdulaziz Bayındır: O da şefaattan bahsediyor mu? O halk arasında var. Yani şimdi haşa sanki sünneti peygamber için farzı Allah için. Öyle bir olay yok. Şimdi hepsi de ayetin hükmü olduğuna göre Peygamber Efendimiz de Allah’ın kuludur biz de Allah’ın kuluyuz. Kulluk açısından Muhammed(sav) ile bizim bir farkımız var mı? Biz ne ile emredildiysek o da o ununla emredildi. Bize ne yasaklandıysa ona da o yasaklandı. O bize örnektir. Onun farkı Allah’tan getirdiğini tebliğ etmesi ve örnek olmasıdır. Resul kılan da o dur.
Abdullah: Şefaat anlayışı Türkiye’de çok yaygın. Kılarsan Peygamber şefaat eder.
Abdulaziz Bayındır: Bizim halk, türk halkı.
Abdullah: Özellikle tarikat üyelerinin öğretilerinde çok yaygın bu.
Yahya Şenol: Mesela hani bu şimdi bizim ayetten delilini bulduğumuz kasten terkin hükmü ne olacak?
Abdulaziz Bayındır: Kasten terkin hükmü şu olmaz bak ayette..
Yahya Şenol: Adam diyor ki; kılmıyorum. Böyle bir şeye gerek duymuyorum.
Abdulaziz Bayındır: Bir eksik olmaz. Bak orada diyor ki; “akımis salate” diye anlattıklarında kesin emir. O sebbih ile ilgili ayetlerde o namazı kıldığın zaman “ikametus salat”ı yaptığın zaman tesbih de gerirmiş oluyorsun. Ama öbürleri yaparsa zaten “lealleke terda” gelmişti ya ayeti kerimede. Peygamber Efendimizin hadisinde de işte o nafileleri kılarsanız cennette C.Hakk size köşk yapar diye. Yani bu ne olmuş: artı kazancı kaybetmiş oluyorsunuz. Yoksa “mukımus salat” olmuş olursunuz. “İn kuntum tuhibbune” var ya hani, ona karşı da bir şey olmuş olurmu?
Abdulaziz Bayındır: İttiba etmiş oluyorsun. O ittiba da Peygamber(sav) bu sünnetleri mutlaka kılın, kılmazsanız şu olur dememiş. Ve kendisi de mescidde kılmamış farz kabul edilir diye. Ve işte o hadisinde de sadece teşvik etmiş. Bu teşvikler de kuranı kerimin hükmüdür.
Yahya Şenol: Atlılar bile kovalayacak olsa sabah namazının sünnetini terketmeyin. Yolculukta da hiç bir zaman terketmemiş.
Abdulaziz Bayındır: Yok, o kadar da olmaması lazım.
Abdullah: Biz uygulamadan şöyle biliyoruz, kendimden biliyorum: sabah namazının direk farzını kıldığın zaman farzın tam şeyine varamıyorsun uykulu olduğun için. Ama çok önemli. Önceden o sünnetini kılıyorsun o sünnetle sen kendine gelmiş oluyorsun aslında. Hakikaten farzına geçtiğin zaman ikinci olarak farzını kıldığın zaman o farz başka oluyor. Onun için sabah namazının sünneti o manada kişini aklını toplaması açısından diğerlerine göre çok daha farklı.
Fatih Orum: Geceyi uyuyarak geçirdiğinde en azından namazı..
Abdullah: Özellikle o dar vakite getirip hemen farza geçtiğin zaman, vakit çıkarken farza geçtiğin zaman o..
Abdulaziz Bayındır: Peki o şeyi nafileler bölümünd o konuyu şey yaparız. “Men fatethu la işau fe sallahe ba’d tului şemsi in emme fiha caara:bir kişinin yatsı namazı kazaya kalmış olur”. Şimdi bu şeylerde kaza var biliyorsunuz Şafi, Maliki,Hanefi mezhebinde. Üçünde namazların kazası var. Hambeliler haklı olarak kabul etmiyorlar. “Kimin yatsı namazı kazaya kalır” kazaya kalır kelimesini kullanmadı dikkat ediyormusunuz? “Fatethu” namaz onu terk etmiş. Vakit çıkmış. Hayır biz kendimiz kullanmıyoruz, ulema da kullanıyor onu. Ama ulema kullanırken yanlış kullandığını bilerek kullanıyor. Esas ona dikkatinizi çekmek istiyorum. Ama o yanlış üzerine hüküm bina ediyor, rahatsız eden o.
Fatih Orum: Bir de şöyle bir kullanım vardır: “makti mafatahu”
Abdulaziz Bayındır: “Kadaul favaid”
Fatih Orum: “Yevdi ma kadhu” değil yani.
Abdulaziz Bayındır: Yani ulema hatasının farkında. Mesela bunu Nevevi’de çok net görüyorsunuz. Bu şeyle ilgili olarak, oruçla ilgili yazdığına bakıyorsunuz ki Nevevi bu hatayı yüzde yüz bile bile yapmış. Nasıl yapmış? Bilemeyiz. Onun hesabını C.Hakka verecek bize değil. Ama arkasından kadınlara ramazanda oruç tutturmamışlar. Hiç bir delile dayanmadan kendi yanlış fetvalarıyla hala tutturmuyorlar.
Katılmcı: Korkmuş olabilir.
Abdulaziz Bayındır: Kadınlardan mı korkuyor?
Katılımcı: İdeolojik kaygılar olabiliyor.
Abdulaziz Bayındır: Yani tabi bu işte bir tarihi arka plan var ama onu bilemiyoruz. Eski ulemanın bizim kadar rahat olmadığı kesin. Bu çok kesin yani. Biz çok rahatız onlara göre. Gerçekten. Hiç kıyas kabul etmez. Çok rahatız.
Mehmet Hoca: Şimdi bu islam devletlerinin çok olması avantajımız sayılır. Siz burada konuşuyorsunuz şey yapmıyor. Şimdi Araplar havale diyormuş reisleri. Hüsnü Mübarek de Abdullah’a bakıyormuş ne diyor diye, O da Hüsnü Mubarek’e bakıyormuş.
Abdulaziz Bayındır: Bu rekabet ortamından istifade ediyoruz.
“Menfaatetul işae fasallai bade tului şems in emme fihe cehra: yatsı vaktini kaçırmışsa bir insan(yatsı namazını) güneş doğduktan sonra kılarsa eğer imamlık yapıyorsa açıkça okur”. Cemaatle kaza yapmış oluyorlar. “Kema kale Rasulullahi(sav) hine kadal fecra gadate leyleti tearisi bi cemaatin: nitekim Peygamber(sav) tearis gecesinin sabahında cemaatle şey yaptı”. “Tearis”in türkçe karşılığı ne? Benim aklma geldi de uymadığı için. Hayır o mana benim aklıma, uymuyor onun için. O mana uymuyor.
Abdullah: Savaş dönüşü.
Abdulaziz Bayındır: Savaş dönüşü. Senin dediğin olay yok orada yani.
Abdullah: İki ordunun birbirine girişmesi.
Muhammed: “Tearis” sabaha yakın uyumak.
Abdulaziz Bayındır: Sabaha yakın uyumak mı? “Nevmel aruz” var ya. Yani evli bir çiftin uyuması gibi. O zaman gece sabaha kadar yol yürümüşler yorulmuşlar sanki işte sevgilisine kavuşmuş bir kişinin rahat uyuması gibi uyumuş oluyorlar.
Enes Hoca: Et tarisu: misafiri ahirel leyli menzileten min nevmi vel ıstırahati
Abdulaziz Bayındır: Yani yolcunun gecenin sonunda konak yerine dinlenmek için varması.
Abdullah: Sılaya varacağız demişler ama gecikmişler herhalde.
Abdulaziz Bayındır: Bunlarda zaten gecenin sonunda varmışlardı. Bilal Habeşi’yi nöbetçi bırakmışlardı o da uyumuştu.
Fatih Orum: Birinci anlamı herhalde düğündü.
Abdulaziz Bayındır: Birinci anlamı o ama demek ki bu anlamı da varmış.
Mehmet Hoca: Başka bir hadiste “ettearestum” diyor ya Peygamberimiz. Allah’tan salih bir çocuk vermesini dua ediyor.
Fatih Orum: Gelinle damat o vakitte uyuduklarından o vakitte uyuyan herkese “tearis” denirmiş.
Abdulaziz Bayındır: Bana da öyle geliyor. Yani akşam sabaha kadar şey yap, sabahleyin uyuyorlar. Sabaha yakın uyuyorlar gelin ile damat. Onun için ona “tearis” deniyor.
Abdullah: Kaza ile ilgili söylenilen rivayet bu değil mi? Bir de şey var. Peygamber efendimizin Hendek savaşında kaçırdığı ikindi namazı. İkindi namazının özelliklerinden cemi de kaçırdıktan sonra, çünkü akşam vakti cem de olmaz. Ondaki uygulama nedir?
Enes Hoca: O hadisten kaçırdığı çıkmaz. Hadisten geciktirdiği çıkar, kaçırdığı çıkmaz.
Abdulaziz Bayındır: Geciktirme değil, o hadisten sadece..
Abdullah Bayındır: Veya kaçırdıysa nasıl kıldı?
Abdulaziz Bayındır: Önce şunu şey yapalım sonra ona gelelim. Şimdi burada delil olarak vermiş olduğu bu hadiste Peygamber(sav) ve ashabı uyuya kalmışlardır. Yani onlar namazı bile bile geçirmiş falan değiller. Uyuyakaldıkları için yapabilecekleri bir şey yok. Zaten gecenin sonuna kadar yürümüşler. Tedbirini de almış, nöbetçi de bırakmışlar.
Yahya Şenol: Saati kurmuş ama saat çalmamış.
Abdulaziz Bayındır: Çalmış ama duymamış. O da olabilir.
Enes Hoca: Rasulullah(sav)”fe kale men yeslisune leylete ve kale recul ensar şabun kale Resulullah leysekum”
Abdulaziz Bayındır: Gece vakti gecenin sonuna doğru konak yerlerine geldi. Peygamberimiz ve ashabı. Kim bizim için nöbet bekler dedi. Ensardan bir genç ben nöbet beklerim ya Resulallah dedi
Enes Hoca: “Hatta iza teares subhu alebethu aynahu”
Abdulaziz Bayındır: Sabah namazı vakti olunca artık adam dayanamadı, yani farkına varmadan uykuya daldı. Gözleri onu hakimiyeti altına aldı.
Enes Hoca: “Temesteytetu illa bi harriş şemsi”
Abdulaziz Bayındır: Güneşin sıcaklığıyla ancak uyandılar.
Enes Hoca: Fe kame Resulallahi fe tevedda ve tevedda ashabuhu”
Abdulaziz Bayındır: Peygamberimiz kalktı, abdest aldı, ashabı da abdest aldı.
Enes Hoca: “Ve emerel muezzinete ve azze salla rekateyn”
Abdulaziz Bayındır: Müezzine emretti iki rekat namaz kıldırdı.
Enes Hoca: “Sümme ukimetu salah fe sella fecr ashabihi ve cehre fiha”
Abdulaziz Bayındır: Bir dakika! İmam önce ezan okudu arkasından iki rekat namaz kıldılar, sünneti kıldılar. Seferde sünnet kılınır mı kılınmaz mı diye söyleniyor ya.
Katılımcı: Orada “salla” mı, yoksa..
Abdulaziz Bayındır: “Salla” kıldı. Aslında “salla” her zaman kıldı. Kıldırdı değil. Kıldırdı diye biz söylüyoruz. İmam kendi namazını kılıyor cemaat kendi namazını kılıyor ama o arada cemaat imama uyuyor.
Enes Hoca: “Fe salle cemia ashabihi ve cehre fiha ahdiha”..
Abdulaziz Bayındır: Tamam. Sonra sabah ashabıyla birlikte sabah namazını kıldı. Sabah namazını vaktinde nasıl kılıyorsa o şekilde kıldı.
Enes Hoca: Ondan sonra Muvatta da bu hadisin devamı şöyle geçiyor: “sümme kala islam ya eyyuhennas innallahe kabada errahane ve lev şae emareddeha”
Abdulaziz Bayındır: Ey insanlar, Allah bizim ruhlarımızı aldı. Çünkü ayette var ya uykuda insanların ruhunu alır, eğer farklı karar verseydi ruhumuzu geri göndermezdi.
Enes Hoca: “Ve iza rekada ahadikum anis salati ev nesihana summe feraga ileyna fel yusalliha fi vakdiha”
Yahya Şenol: Müslim’de de geçiyor.
Abdulaziz Bayındır: Çok güzel. İşin esası o. Sizden biriniz uyyakalır yada unutarak namazı kılmamış olursa uyandığı zaman veya hatırladığı zaman kılsın. Vaktinde kılsın. Yani uyuduğu zaman namazı kılamamışsa kalkıp kıldığı zaman kaza değil, vakti o vakittir. Unuttuğu zaman, unuttu ve kılamadıysa aklına geldiği zaman, hemen ilk zaman. Geciktirmeyecek.
Katılmcı: Bazen mesela ben yedi buçukta, sekizde kalkarım. Kalıkıp kılabilirmiyim?
Abdulaziz Bayındır: Evet, kılıyorsun. Ama tedbirini alacaksın. Başına bir bekçi koyacaksın.
Katılmcı: İman niyeti olmadan.
Abdulaziz Bayındır: Bitti. Şimdi bu hadisi şerif zaten bir ayeti kerimenin de hükmü aynı zamanda. C. Hakk diyor ki;”la yukellifulkahu nefesen illa vusaha: Allah hiç kimseyi gücünün üstünde bir görevle yükümlü tutmaz”. Uyuduğumuz zaman da ruhlarımızın alındığını Peygamberimiz de burada belirtmiş, ayetten de anlaşılıyor. O zaman senin yapabileceğin bir şey yok. Bir de ayette diyor ki;”Rabbena la tuhızna in nesina ev ahta’na: ya Rabbi unutur hata yaparsak bizi sorumlu tutma”(BAKARA 286) Allah onu da kabul etmeseydi bize bu duayı yaptırmazdı. Öyleyse işte Peygamber efendimiz bu iki şeyi gayet güzel bir şekilde söylemiş. Unuttun uyuyakaldın, namazını gene kılacaksın. Ne zaman? İşte Peygamberimizin burada yaptığı gibi. Öyleyse buradan geriye doğru gidersek Peygamberimiz(sav) Hendek savaşında unutmanın dışında bir şey yapamaz. Mutlaka unutmuştur. Onun için namazını kılamamıştır. Çünkü eğer aklında olsaydı muhakkak kılardı.
Katılımcı: Savaş sebep değil.
Abdulaziz Bayındır: Savaş sebep değil, çünkü savaşta da hatta bak AllahTeala bir rekata da indiriyor, onunla da kalmıyor yani eğer şartlar şeyse hem ok atar hem namaz da kılarsın. Oraya kadar müsade ediyor. Çünkü “fe ricalen ev rukbana”(BAKARA 239) diyor. Korkuyorsan yürüyerek yada binili olarak. Namaz için insanların bütün özürlerini ortadan kaldırıyor. Şimdi efendim yoldacgidiyorsun direksiyondasın namaz kılacaksın. Ben nasıl abdesti yok! Yoksa arabanı kenara çek in aşağıya bir toprak yada şöföre de ki bir dakika dur, hatta iki üç saniye dur desen, sahih hadislerde bemen toprağa elini vur, bir böyle bir de böyle. Buraya kadar gerekmiyor zaten. Okuduk. Elini toprağa vuruyorsun, bileklere kadar böyle. Bir daha vur, tamam bitti abdestlisin geç namazını kıl.
Mehmet Hoca: Çantasında taşıyabilir
Abdulaziz Bayındır: Çantasında yoksa bile, çantasında olmadığını düşünün. Hemen kıl.
Mehmet Hoca: Zor değil yani.
Abdulaziz Bayındır: AllahTeala kimsenin bir bahane ileri sürmeyeceği bir şey. Geçende bizim bir talebe bir şey söyledi. Dedim ki şu ana kadar hiç aklıma gelmedi. Bana çon mantıklı geldi. Onu bir düşünelim yani. Düşünelim diye söylüyorum. Dedi ki Hocam ben dedi otobüsün camından teemmüm ettim dedi. Şunu düşünerek yaptım dedi: cam toprağın bir parçasıdır, kumdan elde edilir.
Mehmet Hoca: Kimyasal değişim geçirdiği için
Abdulaziz Bayındır: Kimyasal değişim geçirmiyor. Bir dakika Mustafa Bey bilir.
Mustafa Bey: Ben bir yerde okudum. Statik enerjiyi nötüralize etmek için diye şey yapıyor. Ve yüzde 73 kumdur camın yapısı.
Abdulaziz Bayındır: Camın yapısında, bir maldan cam elde ederken çakıldan kimyasal değişiklik oluyor mu?
Mustafa Bey: Mutlaka olur. İllaki olur yani.
Abdulaziz Bayındır: Kimyası değişiyor yani.
Mustafa Bey: Tabi
Abdulaziz Bayındır: Fiziki değişim mi kimyevi değişim mi?
Mustafa Bey: Fiziki değişim.
Abdulaziz Bayındır: Fiziki değişim önemli değil, kimyevi değişim kötü. Yani yapısı değişiyor mu?
Mustafa Bey: Yok, yok. Aynı oranda yüksek derecde eritiyorsun
Abdulaziz Bayındır: Eritme problem değil. O fiziki değişim.
Mustafa Bey: Yüksek derecede eritiyorsun, diğer kimyasal maddelerle birleştirerek yüksek derecede eritiyorsun, yaptığımız bu.
Abdulaziz Bayındır: Yaptığınız o da..
Mustafa Bey: Şarap gibi fermantasyon geçirmiyor.
Abdulaziz Bayındır: İşte onu söylüyorum. Yani kimyevi değişim yok, fiziki değişim var ve bir karışım var. Değişim yok.
Mustafa Bey: Ama neticede topraktır. Ana madde toprak.
Abdulaziz Bayındır: Tamaaam! O zaman bizim o öğrencinin düşüncesi doğru gözüküyor.
Fatih Orum: Ama toprağa temas olması gerekmiyor mu?
Mehmet Hoca: Bizde topraktan geldik.
Abdulaziz Bayındır: Hayır. Yok bak, bende topraktan geldimle, onun için Mustafa Bey kimyagerdir. Onun için ona soruyorum yani. Tamam biz de topraktan geldik de bizimkisi kimyevi değişimle geldi. Yani maddenin yapısı değişti. Yani şurada sirke idi şarap oldu. Üzüm şırasıydı şu oldu. Topraktı et oldu. Şuanda buralar toprak diyemiyoruz. Burada toprak değil. Ama kumdu cam oldu meselesi farklı. Şimdi bazı taşlara bakın cam böyle belli. Cam yani.
Mustafa Bey: Silisyumun saf olanı camdır. Kristal bir yapısı vardır, camdır.
Abdulaziz Bayındır: Aynen camdır.
Abdullah Bayındır.: Hocam demirden alınabilir mi? Çünkü demir de toprağın içindeki bir madde.
Abdulaziz Bayındır: Demirdir o. O topraktan değildir. Bak dikkat edersen ayette: “ve enzelnel hadid” diyor.
Abdullah Bayındır: O toprak dediğimiz cam da sonuçta toprağın içinde bir madde. Çünkü normal bildiğin toprağı alıp cam yapamazsın. O içinde başka bir cam var.
Abdulaziz Bayındır: Topraktan olmuyor cam,çakıldan oluyor.
Abdullah Bayındır: Tamam işte, bütün çakıllardan olmaz. Orada belli bir cinstir o. Bir cinstir o. Demir de toprağın içinde.
Katılımcı: Bunu tartışalım düşünelim.
Abdulaziz Bayındır: Onun için söyledim. Bana çok şey geldi yani onun o görüşü öyle bir mantıkla yapması ilk defa duyduğum bir şey.
Abdullah Bayındır.:Teyemmüm ile alakalı, toprak tamam da, toprak cinsinin konusu görüşüldü mü? Toprak cinsi.
Abdurrahman: Elbise falan diyorlar Hocam, elbiseyle olur.
Abdulaziz Bayındır: Elbise değil de toz olur deniyor.
Abdullah Bayındır: Elbise pamuk olduğu için, topraktan gelen.
Mehmet Hoca: Elbiseyle teemmüm yapılır derken elbiseye yapışan toz itibarıyla.
Muhammed Bey: Duvarla
Abdullah Bayındır: Duvarda bu sefer plastik boya var, yada yağlı boya var plastik boya var ne olacak?
Abdulaziz Bayındır: Ya şimdi “said” kelimesi “saade”kelimesinden “üste çıkan” demek yani. Toprağın üste çıkanı. Üstte olan üst tabakası yani. Toprağı eşeleyip de altında yeni şeyler aramana gerek yok. Şimdi herhalde oradan hareketle toz demiş olabilirler.
Yahya Şenol: Tayyib oluyor mu peki?
Abdulaziz Bayındır: Necaset yoksa tayyibdir.
Evet şimdi devam ediyorum.
Abdullah Bayındır: Taşla olur mu?
Abdulaziz Bayındır: Taş saiddir değil mi? Said toprağın üste çıkan kısımı olmuyor mu?
Abdullah Bayındır: Kaldırım taşı, asfalt.
Abdulaziz Bayındır: Asfalt değil. Asfalt toprak değil. Said üst taraf. Said dediğin zaman toprak da olur, çakıl da olur, taş da olur.
Katılmcı: Asfalt toprak değil ama toprak cinsinden.
Abdulaziz Bayındır: Petrol, petrolden alınıyor. Elini vurduğun zaman elin dokunduğu kısım petrol.
Abdullah Bayındır: Ama içine şey karıştırıyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Karıştırıyorlar. Peki şimdi devam ediyorum. Şimdi Musafa Bey’e vazife verelim. Bu cam konusunda bize iyice bir bilgi versin, olur mu? Tamam.
Şimdi devam ediyorum. Bu hadisi şerif Hanefilere delil olmaz. Çünkü Hanefi yatsı vakti geçtimiş diyor. Değil. PeygamberEfendimiz uyuyarak geçmiş olan bir namaz kılmış. Onu keyfi olarak kazaya bırakılan bir namaza delil almak doğru değil. “Ve in kane vahduhu hafeten hatmen” yani kişi kendi başına namaz kıyorsa
Enes Hoca: Yani o yatsı kılmış ya, yatsı farz olmuş o adamın.
Abdulaziz Bayındır: Tabi tabi yatsı namazı..
Yahya Şenol: Sesli okunabilecek bir namaz.
Abdulaziz Bayındır: Yani o yatsı namazı sesli kılınan bir namazdır, gündüzün kendi başına kaza ediyorsa, zarureten diyor mecburen zorunlu olarak gizli okur diyor. “Ve la yetehayyeru” bu muhayyer değil. Yani isterse açık okuyamaz. “Ve sahihu: doğru olan budur” diyor. Bana göre bu doğru değil. Bu doğru değil.
Enes Hoca: Yok bu mutlak değil. Şimdi burada yatsı namazında Fatih Orumayı kaçırdı ya “in emre fiha cahale ve in kane vahdehu hafeten”
Yahya Şenol: Nasıl?
Enes Hoca: “Ve men Fatih Orumatu işau fesevvaha şemsi in emre fiha cehale in kane vahdehu hafeten ve fadlen” diyor.
Abdulaziz Bayındır: Tabi tabi, onu diyor da, ben de işte şunu söylüyorum: yani bir kere Hanefilerin buradaki şeyini söyledik. Sadece uyuduğu zaman yada unuttuğu zaman için sözkonusudur. Peygamber(sav) hadisinde, az önce sizin okduğunuz hadiste onun vakti dediğine göre o vakit zarureten o namazın vakti. O zaman o vakit henüz güneş doğmamış bir namazın vakti demektir. O namazı kendi vaktinde nasıl kılıyorsa orada da öyle kılman gerekir. Ve nitekim Peygamberimiz de öyle yapmıştır.
Mehmet Hoca: O da aynı şeyi söylüyor zannedersem.
Abdulaziz Bayındır: Bu aynı şeyi söylemiyor.
Yahya Şenol: Tek başına kılarsa bile o vakitte sessiz okuyor ya hani.
Abdulaziz Bayındır: Tek başına kılarsa akşam ve yatsı namazlarında hatmen demiyor. Yani muhayyerdir diyor. Ama burada muhayyer olmaz diyor. “Ve in kane vahdehu hafete hatmen ve la tehayyeru ves sahihu” diyor.
Muhammed: Bilinen sebeplerden değil, başka sebepten namazı kaçırmış olsa?
Abdulaziz Bayındır: Kaçtı, kaçtı artık onun geri gelmesi mümkün değil. O gitti artık. Tevbe edecek.
Mehmet Hoca: İkinci bir teren, başka saatin treni.
Abdulaziz Bayındır: Yeni gelen tren başka terendir, önündeki tren değildir.
Muhammed: Tamam, o gitti ama kazasını kılmak yok.
Abdulaziz Bayındır: Olmaz. Bir delil gerekir. Şimdi o şey var ya, bir isterseniz. Gerçi o konuda biz arkadaşlarla henüz anlaşabilmiş değiliz ama. Ama bir gün sakalım biraz daha uzarsa bana inanmaya başlayacaklar onlar eminim. Berber bırakmıyor uzamaya.
Mehmet Hoca: Sizin uzaması için bizim bırakmamız gerekiyor.
Abdulaziz Bayındır: Siz bırakın tamam, bizimkisi de uzasın. Şimdi bu Nisa suresini bir açarsanız sizin sorunuza cevabı oradan vereyim. Nisa 103. Namazın vakti çıktımı artık ondan sonra namaz kılınmaz. Prensip bu. Bitti o namaz bitti kardeşim hiç kusura bakma. Sadece o az önce anlattığımız gerekçelerden dolayı: uyudu yada unuttuysa kılınır o kadar. Şimdi bakn şurada 101. ayette AllahTeala diyor ki; işte siz yolcu olursanız o namazı kısaltmanızda yani yolcu iken iki rekat kıldığınız namazı yine tekrar kısaltmanızda bir günah yoktur, eğer o kafirlerin sizi sıkıntıya sokacağından korkarsanız. Kafirler sizin için açık düşmandır dedikten sonra da iki rekatlık misafir namazını 102.ayette bir rekara düşürebileceğimizi, düşürmek zorunda ama böyle bir ruhsat verdiğini belirtiyor AllahTeala, detayını anlatıyor. 103’de diyor ki; “fe iza kadaytumus salate: o namazı kıldığınızda” o bir rekatı kıldığınızda. Ne yapacaksınız? “Fezkurullahe: Allah’ı zikredin”, “kıyamen: ayaktayken”,”ve kuuden: oturduğunuz zaman”,”ve ala cunibukum: ve yanlarınız üzerindeyken” yani taraflarınız üzerindeyken, yani kollarınız ve ayaklarınız üzerindeyken. Birincisi ruku da gövde tamamen kol ve ayakların üzerine biner, secdede de gövde tamamen kol ve ayakların üzerine biner. Bu rüku ve secdede Allah’ı zikredin diyor. “Akımis salate li zikri”(TAHA 15)de olduğu gibi, zikir için. Yani duaları ayakta, rukuda, secdede ve oturarak. Bütün rükünleri belirtiyor. “Fe iztma’nentum: artık tehlike geçtimi”,”ve akimus salat: artık o namazı tam kılın. Çünkü öbüründe yukarıda “feltekum” dedi, “kame” fiiliyle bir rekat kılmayı söyledi ama “ekame” fiili olduğu zaman iki rekat oluyor yolculukta. Yolculuğun dışında da zaten biliyoruz o rekatlarını. Şimdi burada şunu şey yapıyor. İnsanın aklına şu gelir: ya Rabbi bu insanlar yolcu, karşılarında da düşman var. Sen oruç tutanlar için hastaysan, yolcuysan tutmasan da olur dedin. E burada da desene. Değil mi, soru bu gelir. AllahTeala burada diyor ki; “innes salate kane alel mu’minine kitaben mevkuta: çünkü namaz müminlere vakitle sınırlı olarak farz kılınmıştır. Yani başı ve sonu şu vakitte başlar şu vakitte biter diye bellidir. O vakit geçtimi namaz geçmiştir artık. Anlatabildim mi? Namaz geçmiş olmamak için Allah bir rekata kadar indiriyor. Savaş da olsa, o bir rekatı da yürüyerek de şey yaparak da kılabilirsin. Anlatabildim mi?
Katılımcı: Hocam o iki durum dışında hiç bir namaz vakti dışında kılınamaz.
Abdulaziz Bayındır: Uyku ve unutma dışında..
Yahya Şenol: Sorumluluk kalkıyor insandan.
Abdulaziz Bayındır: O zaman sorumluluk kalkıyor ve Allah bir kolaylık göstermiş oluyor.
Katılmcı: Kazanacağı bir şey mi var orada?
Abdulaziz Bayındır: Nerede?
AynıKatılmcı: Mesela orada yani o kurala uyduğu zaman insanın kazandığı bir şey var orada.
Abdulaziz Bayındır: Evet, Allah’ın emrini yerine getirmiş oluyorsun.
Yahya Şenol: En zor zamanda bile o görevini yapmış oluyorsun.
Aynı Katılımcı: Görevle beraber kazanacağı mutlaka bir şey var.
Abdulaziz Bayındır: Şüphesiz yani. Allah’ın emrini yerine getirmekten daha büyük kazanç olur mu?
Mehmet Hoca: İnsan namazını o şartlarda mutlaka kılması gerektiğini bilerek bir vakit namazı kılmadıysa bu insan için de Allah’a bir isyan söz konusudur. İnsan sürekli rahatsız olduğu için bir dahaki namazına dikkat eder. İkincisi Allah’a daha yaklaşır.
Abdulaziz Bayındır: Şüphesiz. Adam bir kere namazın ne kadar önemli bir şey olduğunu yaşayarak görür.
Mehmet Hoca: Ama geç kılsamda kılabilirim deyince bir ihmal söz konusudur. Neredeyse yerine getirmiş Allah’a teslim ettim diyor, söz konusudu da olmayabilir.
Abdulaziz Bayındır: Şöyle düşünün arkadaşlar: insanlar veresiye mi daha kolay alıyorlar peşin mi?
Mehmet Hoca: Veresiye daha kolay alıyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Onun için kredi kartlarıyla alış veriş biraz daha kolay. Nasıl olsa öderim diyor ödeyemiyor. Şimdi kredi kartında biliyor ki önümüzdeki ay ödemem lazım, o zaman kara kara düşünüyor. Ama namazda kaza olur dendiği zaman öyle bir şey yok ki. Ya kılarsın. Ne önümüzdeki ay, me ondan sonraki ay, ne ondan sonraki ay, emeklilikten sonra.
Abdullah Bayındır: O düşünce, o suçluluk duygusu, işte uydurulmuş kandil günlerinde şeye geliyor. Bakıyorsun hiç namaz kılmayan bir başlıyor saatler biraz bu camide kıldım, biraz da öbür camide mılsyım falan diye dolaşıyor.
Abdulaziz Bayındır: Kendi kendini kandırıyor orada.
Abdullah Bayındır: Bütün camileri dolaşıyor, bakıyorsun hiç başka zaman namaz kılmayan adamlar dolduruyorlar camiyi.
Abdulaziz Bayındır: Yani işte o şeylerde insanların bu hale gelmesinin sebebi kitap ve sünnete aykırı olan şuradaki fetvalardır. İnsanlar ihmalkar oluyorlar. Hambeli bölgelerinde kaza maza yok kardeşim gitti gitti dendiği için gidin camiler tıklım tıklımdır. Evet şimdi devam ediyoruz.
Abdullah Bayındır: Peygamber(sav) Müseyleme’nin evinde bir namaz kılmış, ikindiden sonra
Yahya Şenol: Öğlenin sünnetini kaza etmiş
Muhammed Bey: Öğlenin ilk sünnetini kaza etti. Et gelmiş onu dağıtmada meşgul etmiş. O zamanı geçmiş olan bir namazın kazası kılınması..
Abdulaziz Bayındır: Yok o ondan çıkmaz. Zaten o rivayet biliyorsunuz tek bir rivayettir. Sadece Müseyleme’den geldiği söylenen rivayettir. Orada o çıkmaz. Çünkü “innes salate” derken “ikametus salat” olan, yani farz olan salat “kitaben mevkuta” diyor. Vakitle sınırlı olan o. Şimdi o nafile namaz vakitle sınırlı namazlardan değil ki. Her zaman kılınabilir. Sonra o tek bir rivayet biliyorsunuz, sadece Müseyleme’den gelen tek bir rivayet.
Mehmet Hoca: Nafilenin kazasının bir anlamı yok ki.
Abdullah Bayındır: Nafilenin kazası nafiledir.
Fegani Bey: Hocam “mevkuta” var ya orada. Onu muvakkat olarak yorumlayanlar çıkmışmıdır tarihte. Belli bir süre için farzdır müminlere insanlara. Böyle bir şey yapan olmuşmudur?
Enes Hoca: Tarihsel mi?
Abdulaziz Bayındır: Ona muvakkat diyemezler “kaf”dan önce “vav” var çünkü. “Vav” “kaf”dan önce olsa diyebilirler de “kaf”dan sonra olduğu için diyemezler.
Fegani Bey: Yani diyen olmamıştır.
Abdulaziz Bayındır: Soran oldu ama, soran oldu.
Katılımcı: Hendek savaşından sonra bu ayet inmiş olabilir belkide. Yani yürüyerek de olsa, yani böyle zor bir durumda.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi Hendek savaşından sonra da olsa bu ayet bir kere namaz mutlaka kılınması gerektiği diğer ayetlerden de açıkça ortaya çıkıyor. Peygamber(sav)’in şu iki durum dışında kaza olmaz dediğine göre, Peygamberimizin her ikisi içinde bize örnek olması da gerekiyor. O durumlardan bir tanesi örnek olduğu açık, Hendek savaşındaki örnekliğinde unuttu ifadesi geçmiyor. Onun geçmemesi önemli değil. Orada da örnek olması gerektiği için, fiilin söze uyması gerektiği için Hendek savaşında da unutmuş olduğuna hükmetmemiz gerekiyor. Çünkü üçüncü bir örnek o. Üçüncü bir örnek.
Enes Hoca: O hadiste de şey var: Hz.Ömer Peygamber(sav)’in yanına gidiyor. Diyor ki; ikindiyi kılmadım diyor. Peygamber(sav) ben de kılmadım diyor. Abdest alıyor ikindiyi kılıyor, ondan sonra akşamı kılıyor.
Abdulaziz Bayındır: “Ben de kılmadım” unutmuş kişinin tavrıdır o.
Muhammed Bey: Bir de orada müşriklere beddua ettiği, namaz kılmamıza engel oldular diye Peygamberimizden gelen hadis var.
Abdulaziz Bayındır: Tamam işte, bir fiil engel olacak.
Mehmet Hoca: Namaz kılmaya engel değil de unutmasına sebep olduğu için.
Abdullah Bayındır: Ya unutmadıysa.
Muhammed: Engel oldular deyince unutmamış ama..
Abdullah Bayındır: Savaşın yoğun zamanı.
Muhammed Bey: Savaşın yoğun olduğunda bir fırsat…
Mehmet Hoca: “Şagalana” diyor
Abdulaziz Bayındır: “Şagalana” dendiği zaman işte o “şagalana” unutmanın şeyidir.
Mehmet Hoca: Bir çalışma olduğu için, mesela kitabı namaz kıldıktan alsanda olur, kılmadan önce alsanda olur. Kazma olayı öyle bir olaydır.
Abdulaziz Bayındır: Aynen öyle. Peygamberimizin sözleri ve fiilleri arasında da bir birliktelik gerekiyor yani. Ayetle birlikte hepsini birleştirdiğimiz zaman orada mutlaka unutması gerektiği ortaya çıkıyor.
Şimdi burada demiş ki kendisi “ve enne cehri effassu inne bil cemati hatme” kıraatın yüksek sesle okunması ya cemaate hastır diyor vacip olarak, “ev bil vakte: vakte hastır. “fi hakkın münferide: tek başına kılan bakkında”, “ala vechi tahhir: muhayyer olarak” “velem yuced ahaduhuma” ikisinden biri de yok burada. Adam yani gece, namazını kazaya bırakmış gündüzün tek başına kılıyorsa.. Onun detayını biz anlattık. Hanefilerin bu görüşünün kabul edilemez olduğunu biz zaten ifade ettik. O zaman biz burada bırakalım. “Fe men karaa”. Evet fazla ilerleyemiyoruz ama ben şahsen bunu bir zarar olarak görmüyorum. Çünkü çok güzel şeyler ortaya çıkıyor. Bilmiyorum, dışarıdan gelenlere sormak lazım. Muhammed ilerlemek mi iyi yoksa bu şekilde gitmesi mi?
Muhammed Bey: Ben bir şey görmedim ki Hocam.
Abdulaziz Bayındır: Oradan geliyordun. Abdulahad’a soralım.
Enes Hoca: O da burada değildi.
Abdulaziz Bayındır: O zaman bizim Abdullah’a soralım.
Mehmet Hoca: Konunun aydınlığa kavuşması daha önemlidir. Bitirmiş olmak önemli değil bence.
Abdulaziz Bayındır: Hele bizim seviyemizde insanlar için şu kitabı bitirdim demenin hiç bir anlamı yok.
Mehmet Hoca: Kaç kere bitirmiş olduğumuz kitap.
Abdulaziz Bayındır: Bak işte dışarıdan gelen bu, taa Azerbaycan’dan geliyor. Eğer dışarı sayılırsa.