Abdulaziz Bayındır: Evet, “ve lem yuşrat: tekrar şart koşulmadı”,”fil camiu’s sağirin: Camiu’s Sağir’de” tekrarına gerek yok, tekrar şartı getirilmedi İmam Muhammed’in El Camiu’s Sağir’inde. “Le ennel kelame bi nefsihi katiun: çünkü sözün kendisi zaten keser”. “Ve in kelle”,az da olsa. Söz: konuşuyorsa, bir başkasıyla konuşma manasında, bunun azı çoğu olmaz, namazı bozar demiş oluyor. “Ama fe in fete ala imamihi: kendi imamının takıldığı yeri söyler”, imamının önünü açarsa, “lem yekun kelamen mufsiden: namazı bozma sözü olmaz”, çünkü kendi namazını ıslah etmiş oluyor orada. Sanki kendisi şey yapmış da hatırlamaya çalışmış gibi olur. Onun çünküsü bu değil ama. Bu istihsanen böyledir. “Le enbehe muddarun la ıslahe” o manaya söylemiş. Yani her ne kadar burada kıyas da bir başkasının önünü açmaktır. İmam da bir başkasıdır. Kendi başına namaz kılan nasıl başkası ise imam da yine başkasıdır. Fakat burada başkasının namazını ıslah yok, kendi namazını ıslah var. Çünkü imamın namazı bozulacak olsa kendi namazı bozulacak. O bakımdan.
Fatih Orum: Malikiler de bu konuda aynısını söylüyor.
Abdulaziz Bayındır: Aynı değil mi! Evet. “Fe kane haza min amali salatihim manen: anlam itibarıyla kendi namazının fiillerinden olmuş olur”. Ama “ve yenvi el fetha ala imamihi dunel karae: o okurken, imamın önünü açmayı niyet etmeli. Yoksa kıraatı niyet etmemelidir” diyor. “Ve sahihu le ennehu murahhasun fihi: doğru olan budur, çünkü bu konuda kendisine ruhsat verilmiştir, ayrıca kıraatte bulunmasına ruhsat yoktur”. Hanefiler’in görüşü o.
Enes Hoca: Hanefiler de niyeti telaffuz etmek mustehap ya. Şimdi burada bir niyet etmesi gerekir mi?
Serkan: Mesela yanındaki biri kendisinin önünü açarken kıraati kastediyor.
Abdulaziz Bayındır: Burada kıraatten maksat, namazın bir rüknü olan kıraati kastetmiş olması lazım.
Serkan: Hem kendi kıraatini kastediyor, aynı şeyi okumak istiyor hem de yanındakinin önünü açmak açısından.
Abdulaziz Bayındır: Haa! Bir başkası.
Serkan: İmam değil de bir başkası.
Abdulaziz Bayındır: Evet. Şimdi burada mesela Fatih Oruma’yı okumuştur. Zammı sure olarak onun takıldığı yerden okusa mesela diyorsun değil mi? Herhalde orada ona fetihte bulunuyor denmez. O kendi kıraatini yapıyor, o da ondan ne alıyorsa alsın. Talim , teallüm değil. Burada esas kendi kıraatini yapmış oluyor. Ama fetih olması için o arada bir saptama dedikleri şeyi yapması gerekiyor.
“Ve kıraetuhu memnunu anha”, bu kişinin namazda kıraati yasaktır” hanefilerin kendi görüşleri yani. Yoksa cehri olursa memnunu anha denebilir ama doğru yani aslında. Cehri kıraatlerde bu fetih olur, gizli kıraatlerde olmaz. Açık kıraatlerd madem C. Hakk “festemiu lehu ve ansitu”(ARAF 204) diyor değil mi? “Ve iza kuriel kur’anu festemiu lehu: kuran okunduğun zaman dinleyin ve susun” dediğine göre buradaki ifade doğru yani. Kuranı kerime de tamamen uyuyor. Nediyor Şafi?
Serkan: 4:39 duyulmuyor.
Katılımcı: Duruyor, sonra okuyor.
Serkan: O dururken öbür sureyi okuyor.
Katılımcı: Yok hayır, sureyi okurken Fatih Oruma okuyor.
Fatih Orum: Şafiler namaz kılarken Siirt’te falan öyle kılarlar. İmam Fatih Oruma’yı okur, bir müddet bekler, o arada biz Fatih Oruma’yı okuruz, sonra devam eder.
Abdulaziz Bayındır: Yanlız o bekleme meselesi mezhepde şart olan bir şey değil. O bir uygulama. Bazı kimselerin uygulaması, yoksa öyle bir şart yok.
Fatih Orum: Doğuda herkes uyguluyor.
Abdulaziz Bayındır: Ama yani kitapta öyle bir şart yok değil mi?
Abdullah Bayındır: Peygamberimiz’in de öyle bir uygulaması var.
Haşim: Şafi mezhebinde bunun yeri var.
Abdulaziz Bayındır: Bir dakika! Bekler diye bir ifade var mı? Bak bakalım.
Haşim: Şu anda bulamayacağım ama..
Abdulaziz Bayındır: Bekler başka, bekleyebilir başka.
Haşim: Sonuçta cehri namazlarda da imam ile beraber okuyabilir, ondan önce de okuyabilir. Böyle bir zorunluluk yok.
Serkan: İşte ben onu söylüyorum. Biz ayete de uyuyoruz, hadise de uyuyoruz. Ne kadar doğru bilmiyorum.
Abdulaziz Bayındır: Yada ikisine de uymuyorsunuz. Nasıl uyuyorsunuz kardeşim.
Akif: Susuyoruz, kendimiz de okuyoruz ayrıca.
Abdulaziz Bayındır: Peki tamam ayete uymuyor kardeşim. Bak şimdi Serkan haklı söylüyor. Şimdi Şafi mezhebinde Fatih Oruma’yı okumazsa cemaat namazı olmaz değil mi? İmam sizin Fatih Oruma’yı okumanız için susmak zorunda değil. Sussa bile herkesin okuması farklıdır. Tamam mı yani, şey değil. Dolayısıyla, yani imam okurken siz de okuyorsunuz. Kaldı ki Peygamber efendimiz bunu da yasaklamış. Yapmayın diyor, çünkü okumayı engelliyor. Bu “ve iza kuriel kur’anu festimu lehu ve ansitu”(ARAF 204) ayeti açık ve net. Burada öyle anlaşılıyor ki meseleyi en iyi şekilde değerlendiren Hambeliler olmuş. Malikiler de mi var? Cehri kıraatlerde susacaksın.
Abdullah Bayındır: Malikilerin görüşü.
Abdulaziz Bayındır: Ondan sonra, gizli oluyorsa okuyacaksın diyor ki ayeti kerimeye tamamen uyan o. Bu da Araf suresinin son ayetleriydi değil mi?
Fatih Orum: Hocam, bir de bu rekatlarda, rukularda fasıl meselesi var ya, bekleme meselesi. Onun o zaman bu şeye göre etkisi olmaması lazım. Yani imamın arkasında cemaat ile kılan bir kişi sesiz namazlarda, namazda Fatih Oruma’yı okuyor. Ondan sonra bir şeyler okuyor, bekliyor ki imam ruku yapacak, kendi okuması bitecek şu yapacak, bu yapacak. Buralarda hep boşta bekliyor aslında. Hiç bir şey yapmadan bekliyor.
Abdulaziz Bayındır: Beklemeden zikir yapsa ne olur?
Fatih Orum: Hayır, yapmasa bozulmuyor.
Abdulaziz Bayındır: Bozulmaz, evet. Ama şimdi bozulmaz diyoruz ama bu geleneğe uyarak diyoruz. Şimdi C. Hakk diyor; “ve iza kadaytumus salate fezkurullahe”, namazı bitirdiğiniz zaman diye bizde anlam verirler ki o anlam olması mümkün değil. Namaz kılarken Allah’ı zikredin. Nasıl zikredeceksin? “Kıyamen ve kuuden ve ala cunubikum”(NİSA 103),ayakta zikredeceksin, oturduğunuz yerde ve yanlarınız üzerine yani vücudunuzu yanların üzerine bindirdiğiniz ruku ve secdede zikredeceksiniz Allah’ı. Dolayısıtla zaten “ekımis salate li zikri”(TAHA 15)’de meseleyi ortaya koyuyor. Dolayısıyla bir şekilde bir zikir yapmalı adam. Ayakta yani. Artık, en güzel zikir de kurandır. Kuran oku. Okuyamıyorsan başka zikirler yapar Peygamberimiz’in bildirdiği gibi. Kendine göre bir şeyler yapar. La ilahe illallah der, elhamdulillah der, yada onun kendi diline göre anlamını söyler. Bir şekilde mutlaka o rüknü zikir ile geçirmesi lazım.
Akif: Ayetin devamındaki “fe izatma’nentum fe ekimus salate”(NİSA 103) zaten namazdayız, eğer o manada alırsak.
Abdulaziz Bayındır: Bir önceki ayette şey var: o salatıl havh var ya, bir rekat. O bir rekata “ekım” kelimesini kullanmıyor C. Hakk, “kıyam” kelimesini kullanıyor. Tamam mı? Diyor ki; “fe ekamte lehumus salate” dediği zaman Peygamberimiz ikamede bulunuyor: iki rekat kılıyor. Öbürü “feltekum” diyor, ona kıyam diyor: bir rekat. Onun için havf gittikten sonra iki rekat kılacaksın. O bir rekatta da olsa onun kıyamı var, kuudu var, rukusu var, secdesi var. Peygamber efendimiz mesela iki secde arasındaki kuudda Peygamberimiz’den zikir de rivayet edilmiştir.
Akif: “Fe izat’menentum” dan kasıt o zaman havf ortadan kalktığı zaman.
Abdulaziz Bayındır: Havf ortadan kalktığı zaman, “fe ekımu” yani artık iki rekat kılın demek. Yani tam kılın kaç rekatsa namaz.
Muhammed: “Fe iza kudiye salatu fenteşiru”(CUMA 9) bu ayet..
Abdulaziz Bayındır: Şimdi bu “kada” kelimesi, yerine göredir. Yani türkçemizde de öyledir. Eda. “Namazınızı eda ederken şunu şunu yapın”. “Eda ettinizmi”. İfadeye göre değişir. Tabi. Yani bu tip kelimeler, hiç bir kelimenin tek bir anlamı yoktur. Niye yok? Çünkü kullanıldığı yere göre anlam değişir. Arkasından “fenteşiru” deniyorsa, namazın içerisinde intişar olmaz. Değil mi? Namaz kılarken dağılın denmez. O zaman: namaz kıldığınız zaman dağılın. Bak, kıldığınız zaman kelimesi hem kılarken manasına gelir, hem kıldıktan sonra manasına gelir. Bu gayet normal bir şeydir. Zaten mesela “salatıl havf”da iki tane havf değil mi? “Ve in hıftum fe ricalen ev rukbana fe iza emintum fezkurullahe ke ma allemekum”. Şimdi “fezkurullahe kema allemekum” dediğine göre C. Hakk burada. Değil mi? Bak diyor ki; “fe in hıftum: eğer korkuyorsanız” yürüyerek, yada binili olduğunuz halde namazınızı kılın. Yürüyerek namaz kılarken kıbleye dönemezsiniz, kıyam olmaz yani namazdaki gibi kıyam olmaz, ruku olmaz, secde olmaz. Binili iseniz gene olmaz. Bunların hiç birisi olmaz. Ama zikri yapacaksınız. “Fe izatma’nentum” artık daha korku ortadan kalktı, normal durum “fezkurullahe kema allemekum” Allah’ın size öğrettiği gibi zikir yapın. O zaman Allah neler öğretmiş? “İza kadaytumus salate” dışında yada “ellezine yezkurunallahe kıyamen kuuden ve ala cunubuhum” ayeti dışında nerede öğretmiş Allah bunu? Biz şimdi genel olarak zihnimizde şu var: namaz kuranda anlatılmamış, Peygamberimiz anlatmıştır dediğimiz için, ilgili ayetler üzerinde hiç durmuyoruz. Kardeşim, Peygamberimiz bir şey anlatmışsa, bu mutlaka kuranda olması lazım. Allah da demiyor mu yani “fe iza emintum fezkurullahe kema allemekum” dediğine göre, yani “kema allemekum nebiyyullah” demiyor. Resulullah dese bile, resul kendisine verilen emri söyler. Başka bir şey söylemez. Çünkü kendine verilen emri söylediği an resuldür. Başka bir şey söylediği an resul olarak söylemez ki. Başka bir vasfıyla söyler onu.
Katılımcı: Her şey kuranda değil de bazı şeyler Peygamberimize ilham edilmiş olabilir.
Abdulaziz Bayındır: Mesela
Aynı Katılımcı: Mesela şöyle bir şey Yemen’e vali gönderirken..
Abdulaziz Bayındır: Sen onu boş ver. O sonradan uydurulmuş bir hadistir. Aslı astarı yok. Onun aslı astarı yok. O tamamen uydurma bir şey. Öyle uydurma bir hadis üzerine sistemler oluşturmuşlardır.
Enes Hoca: “Fe innel yekun” olsa tamam, “Fe innel tecid” diyor.
Abdulaziz Bayındır: Zaten onun her tarafı dökülüyor onun. Yemen’den kimse rivayet etmiyor. Ya şimdi Yemen’e vali gönderiyorsunuz, Peygamberimiz onunla konuşuyor, o mecliste kimse yok. Olur mu öyle şey. Vali gidiyor ya. Ondan sonra, Yemen’den hiç kimseye söylemiyor Muaz Bin Cebel, ondan sonra Şam’da “ricalin min ashabi Muaz” diyorsunuz. Kim bunlar? Karanlıkta türkü çağırmak, başka bir şey değil.
Muhammed: 14:05-14:11 anlaşılmıyor.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi konuyu değiştirmeyelim. Sen onu başka bir zamanda soracaktın. Hatta soracaktın, bir türlü zamanını ayarlayamıyorsun. Hep böyle başka konular anlatırken soruyorsun. Şimdi şu anda konumuz namaz. Tamam mı?
Haşim: Namaz kılarken teyzende namaz kılmayacaksın.
Katılımcı: 14:42-14:53 duyulmuyor.
Abdulaziz Bayındır: Ben onu hiç duymadım şu ana kadar.
Fatih Orum: “Fe innel tecid” demiş. Elbette ki manasına gelmez ki o.
Abdulaziz Bayındır: Zaten şimdi bu hadisler lafzen rivayet edilmez, manen rivayet edilir. Ve herkes de kendi zihnindeki manayı farklı bir kelimenin içine koyar.
Şimdi. Neredeydik? “Ve lev kanel imamun tekale ila ayetil uhra tefsudu salate” çok kötü. “Ve lev kanel imamun tekale ila ayetil uhra”, takıldığı ayeti şey yapmıyor. Düşünürken cemaat orayı açıyor, imam da atlıyor başka ayete. Şimdi diyor ki; “tefsudu salatul Fatih Orumi ve tefsudu salatil imami”, çok enteresan.
Enes Hoca: “Tefsudu”dan sonra başlıyor. Fatih Orum de duruyor, “tefsudu salatil imami”..
Abdulaziz Bayındır: Haa! Bu bir mupteda. Atıf değil onun üzerine? “Ve lev kanel imamin tekale ila ayetil uhra: imam başka bir ayete intikal etmiş, atlamış onu. “Tefsudu salatil Fatih Orumi ve tefsudu salatil imami lev ahede bi kavlihi”, o zaman her ikisi içinde böyle.
Enes Hoca: O zaman imamın namazı fasid, Fatih Orumin fasid değil demektir bu değil mi?
Abdulaziz Bayındır: Valla bunun metnine bakarsan Fatih Orum gitti. Ama Haşim’in namazına bakıyoruz biz.
Akif: Şimdi Fatih Orum doğru söylediyse, imamın namazı bozulmasın diye faklı mı ayet okuyacak?
Abdulaziz Bayındır: Hayır. Şim bak, imam başka ayete atlarken Fatih Orum diyor ki;
Enes Hoca: Fatih Orum’in bozulur imam atlarsa. Eğer imam şey yaparsa, Fatih Orumin sözünü aldığı zaman..
Abdulaziz Bayındır: Tekrar geri dönerse imam, imamınki de gidiyor.
Enes Hoca: Fatih Oruminki ne olacak?
Abdulaziz Bayındır: Fatih Orumin ki zaten gitti. İmam başka bir ayete geçtiği an Fatih Orumin ki gitti. Geriye gelip Fatih Orumin dediğini okuyacam derse imamınki de gitti. Böyle şey olur mu Allah’ını seversen. Neyse, siz istediğiniz mezhepten olabilirsiniz.
Sekan: Burada Fatih Orumin suçu ne?
Abdulaziz Bayındır: Ona sorun, bana niye soruyorsunuz. Fatih Orum burada.
“Ve lev kane li imamun tekale ila ayeti uhra tefsudu salatil Fatih Orum”, imam bir başka ayete atlayacak olsa, arkasındaki kişi imamın hatasını söylerken imam atladı başka bir ayete geçti. O zaman demek ki talim durumuna geldi demek istiyor. Onun namazı bozulur. “La tefsudu salatil imami”, imamın namazı da bozulur”,”le ha keza li kavlihi”, eğer arkasında namaz kılanın sözünü alırsa. Yani onunla başlarsa tekrar. Geriye döner, yapılan şeye göre başlarsa onun namazı da gider.
Akif: Mesela bahsetti müslümanlardan, sonra..
Abdulaziz Bayındır: Zaten bu ne biçim bir şey
Akif: Fatih Orum ne yapsın? Yani namaz ne olacak? Namaz devam edecek mi?
Abdulaziz Bayındır: Onun namazı gitti zaten.
Akif: İmamın namazını soruyorum.
Abdulaziz Bayındır: İmam tekrar geri gelirse, onun da namazı gitti.
Akif: Geri gelmezse?
Abdulaziz Bayındır: Onun namazı tamam, onda problem yok. Problem yok, “li kavli vucudi telkini vet telakkun” yani o bir telkinde bulunmuş, o da telkini almış. Buna bir talim, teallüm demiyor da telkin telakkun diyor. Az önce talim, teallüm diyordu, onda hiç bir problem yoktu. Telkin, telakkun.
Akif: Bu durumda mesela hatimle teravih kıldıran bir hoca secde ettiği yere yakın bir yere kuranı koyarak, arada takılırım diye bakacak olsa?
Abdullah Bayındır: Zaten bozuluyor Hanefi’ye göre.
Abdulaziz Bayındır: Gelecek o, gelecek.
Abdullah Bayındır: Elinde okuyan da var.
Enes Hoca: Geçende bir soru Yahya’ya geldi. Gözlük çıkmış, gözlüğün içinde kuranı kerim var. Takıyor, ayarlıyor. Uzak gözüküyor böyle. Gözlüğü takarak okuyor oradan.
Abdullah Bayındır: O harika bir şey. Hafızlık bitti.
Abdulaziz Bayındır: Siz hafız olurken o gözlük olacaktı ki.
Abdullah Bayındır: Bizi o kadar dayaktan kurtaracaktı ki.
Katılımcı: Gözlük şeffaf.
Abdulaziz Bayındır: Evet. Telkin ve telakkum var, zaruret olmaksızın. Çünkü imam geçmiştir şeyi, artık okuyor. Önü açılmış. Buna ihtiyaç olmadan, arkadakinin telkininde kalarak okuyor. Halbuki şimdi Akif’in dediği gibi adam hatimle namaz kıldırıyorsa arada atlayıo geçtimi, o pek makbul sayılmıyor. Çünkü atlamadan okuması lazım. “Ve yembagi lil muktedi”, evet Fatih Orum bu da sana. Bu ibare sana.
Fatih Orum: Bundan sonra asla karışmaz.
Abdulaziz Bayındır: Asla karışmaz. “Ve yembagı lil muktedi: cemaate gereken şudur”,”el la yuaccile bi fethi: imamın önünü açmak için acele etmesin”.
Abdullah Bayındır: Ama imam da atlayıp gidebiliyor bazen. Ayeti atlıyor gidiyor.
Abdulaziz Bayındır: Atlayabilir, senin namazın gider demek istiyor. “Ve lil imami: imam için de uygun olan şu”,”ella tulciehum ileyhi: insanları buna zorlamaz”. “Bel yerkea iza cae” vakti gelmişse, yeteri kadar okuduysan rukuya var. “Ev yentakli ila ayeti” yada bir başka ayete geçsin, cemaati buna zorlamasın diyor. “Ve lel cevabe reculen fis salati la ilahe illallah” namazda cevap veriyor, la ilahe illallah diyerek. Mesela diyelim ki geliyorsun, ya şuradan bana bir bardak su getirsene diye salondan sesleniyorsun birisine. Hayır demek için ona la ilahe illallah diyor mesela. Yani ben namazdayım demek için yani. “Fe haza kelamin mufsidin inde Ebi Hanifete ve Muhammede(rh): Ebu Hanife ve İmam Muhammed’e göre bu namazı bozar”. Çünkü cevap veriyor. “Ve kale Ebu Yusuf(rh) la mufside” Ebu Yusuf bozmaz demiş. “Ve hazel hilafu iza erade bihş cevavehu”, tabi la ilahe illallah ile kendisine seslenen kişiye cevap vermeyi murad ederse bu ihtilaf orada söz konusu, öyle bir muradı yoksa orada problem olmaz. Lehu: Ebu Yusuf’un cevabı şu”,”ennehu enaun bi sıgatihi fe la yetegayyere ve azimetihi” la ilahe illallah bizatihi bir senadır. C. Hakk için yapılan bir zikirdir. Niyet ile o bozulmaz, değişmez demiş. “Ve lehu ma” Ebu Hanife ve İmam Muhammed’in delili de şu. “Ve ennehu ahrecel kelame mahrecel cevabi” o kelamı yani la ilahe illallahı cevap yerine koydu. “Ve huve yahdemihu” bu da cevap olma şeyini taşıyabilecek güçtedir. “Fe yecalu cevaben” cevap yapılmış olur. “Ketteşmiti vel istircai” yani bu aksıran kişiye, o elhamdulillah dediği zaman sen yerhamukallah dersen, onun gibi bir cevap. “İstirca” da işte birisinin sıkıntısını duydun ve inna lillahi ve inna ileyhi raciun dedin. Bu da bir cevap sayılmış olur. “Alel hilafi fis sahihi”
Enes Hoca: İstircada bir şey sormuyor ki.
Abdulaziz Bayındır: Üzüntüsüne karşı canım. Evet, yukarıdaki ihtilafa göre bu böyle işte diyor. “Ve ihtilafi fis sahihi” ne demek istiyor? Halbuki Peygamber efendimizden hadis rivayet etmemiş. Yani “iza nabet ehadekum raibetun fis salati yusebbih” hatta burada diyor; bunu altı tane hadis kitabı tahric etmiş. Şimdi, işte az önce Akif’in de söylediği, Muhammed’in de söylediği bir takım Peygamberimiz’in değişik şekillerde değil mi? Sen bu hadisi okumuştun galiba değil mi az önce. Yani tesbih ile bir cevap versin ihtiyaç hasıl olduğu zaman demiş Peygamberimiz. İşte onu delil getirmeleri gerekirdi, getirmediler orada.
“Ve in erade” yok yok, ben o delili okudum sadece. “Ve in erade in amalehu fis salati lem tefsud bil icma” namazda olduğunu. Peki başka ne olur ki yani? Aaa! Kapıyı açıp kaçayım mı demiştir mesela. Adam namaz kılıyor. Kapı çalınıyor. Hanımı da diyor ki; kapıyı açıp kaçayım mı diyor. Gelen erkek mi falan olabilir. O da la ilahe illallah, olmaz demek istiyor. Elhamdulillah dediği zaman.
Abdullah Bayındır: La ilahe illallah derse olmaz. Bizimkiler namaz kılarken biz şımardıkmı, okuyor ya Fatih Oruma’yı: “iyya kena’budu ve iyta kenestain” diyor.
Abdulaziz Bayındır: Ama namazda olduğunu bildirmek isterse bir şey olmazmış. O zaman o hadisi şerif “li kavli aleyhis salati ves selam iza nabet ahadekum”, ben buradaki hadisi okumadım. Buradaymış hadis ben farkında olmadım. Yani “iza nabet ahadekum raibetun fis salati fe yusebbih” o hadise dayanarak namazda olduğunu ifade etmek için söylermiş de cevap olsun diye. Cevap olsun diye olursa hakikaten hoş bir şey değil. Bir şey soruyor, evet ise la ilahe illallah de. O zaman evet demek olur değil mi? Kaç ton ses çıkardığına bağlı değil mi?
Abdullah Bayındır: Hanefi namaz dışında olduğunu hamlettirecek en küçük bir davranış bile hoş karşılamamış.
Abdulaziz Bayındır: Peki biz burada “ve men salla rekateyn zuhri” bu arada sizin söyleyecekleriniz varsa söyleyin, bu işi burada bitirelim. Söz uzanın ye kalanın der.
Katılımcı: Hocam bir soru var. Ender Hoca soruyor. Ben diyor Ankara’dan Eskişehir’e gidiyorum diyor.Öğlen namazını seferi kılıyorum diyor. Ama İkindi namazını Eskişehir’e yetişeceğim diyor. İkindi namazını mı seferi kılacağım diyor.
Abdulaziz Bayındır: Eskişehir’e varmadan kılarsa iki rekat, Eskişehir’de kılarsa dört rekat.
Katılımcı: Elhamdulillah, yerhamıkallah ne manaya geliyor diyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Neyse sen birinci sorunun cevabını aldın mı? Elhamdulillah demek yani hamd, bütün hamdler Allah’a mahsusdur demektir.
Abdullah Bayındır: Niye hapşurukda söyleniyor?
Abdulaziz Bayındır: Hamd da bir kimsenin yaptığı şeyin iyi olduğunu ifade etmek içindir. Elhamdulillah dediğin zaman da yani yaptığı herşeyi iyi yapmak Allah’a mahsustur demektir. Yani Allah’ın dışında yiç kimse yaptığı şeyi iyi yapamaz, güzel yapamaz. E şimdi orada hapşurduktan sonra elhamdulillah dediğin zaman da bu her ne kadar bana bir şey görünmüyorsa da burada mutlaka bir hayır vardır. Allah’ın bir nimeti vardır diye orada göstermiş oluyorsun.
Akif: Verdiği nime karşılığı olarak.
Abdulaziz Bayındır: Nimet karşılığı olarak değil. Bunu yaptıysa bunu da güzel yapmıştır demiş oluyorsunuz. Ama gerçi her şükür aslında, hamd şükrü de içerir. Şükrü de içine alır hamd yani. Mesela şimdi bir medih vardır. Bu medihin içerisinde hamd da vardır, şükür de vardır. C. Hakk ne kadar güzel yaratmış bakın falan dersiniz, bu bir medihdir. Ama aynı zamanda o güzellikten sen de istifade ediyorsan o zaman da şükürdür yani. Bir de orada Allah’ı kendi yaptığı bir şeyden dolayı methettiğin için hamd olmuş oluyor. Çünkü C. Hakk’ın kendi yapmadığı bir şey olmadığından dolayı, Allah ile ilgili medihlerin tamamı hamddır. Ama o seninle alakalı bir işlem ise o methettiğin şey, aynı zamanda şükürdür. Ama bir de sırf şükür vardır. O iyiliğin sana yapıldığı için söylediğin güzel sözler, o sadece teşekkür manasına gelir. Yani C. Hakka yapılan medihlerin tamamı hamddır. Mesela sana derim ki; ya maşallah, yakışıklısın, çok zekisin, gözlerinin rengi şöyle. Bunlar senin için bir medihtir. Çünkü ama sen o yakuşıklılığı yaratan C. Haktır, senin bir katkın yok. Gözlerindeki rengi O vermiştir. İşte o zekayı o vermiştir. Senin bunda bir katkın yok. Bu bir medihdir, hamd değil. Ama “ya maşallah zekanı da kullanarak ne güzel bir iş yapmışsın dediğim zaman, bu hamddır seninle alakalı. Çünkü Allah’ın vediği bir nimeti güzel kullanmışsın. O işi bana yapmışsan, o zaman teşekkür olur, şükür olur. Öbür soru neydi?
Katılımcı: Yerhamukumullah?
Abdulaziz Bayındır: Yerhamukumullaaah! Allah size acısın. Allah size ikramda bulunsun. Merhamet etsin, ikramda bulunsun, iyilikte bulunsun demektir. Tabi Allah’ın merhameti, herhangi bir insanın merhameti değil. Şimdi şurada bakıyorsunuz ki birisi yere düşmüş kalkamıyor. Ay çok acıdım, çok üzüldüm falan dersen, adam der ki; dalga mı geçiyorsun? Üzpldüysen gel elimden tut kaldır. Değil mi yani. Ama C. Hakk’ın merhameti, yaptığı ikramdır. Dolayısıyla, insanların yaptığı gibi değildir. Mesla senin bir yakının hasta olur, elinden hiç bir şey gelmez. Elinden gelen he şeyi yaparsın iyileştiremezsin. Senin için o da merhamettir. Acırsın, gece gündüz düşünürsün ama C. Hakk’ın merhameti ikramıdır. Orada seni iyileştirmiyorsa da merhametindendir. Çünkü ondan dolayı bir takım günahlarına keffaret olur. İyileştiriyorsa da gene merhametindendir, sana yaptığı bir iyiliktir, ikramdır. Dolayısıyla Allah’ın merhameti bizim dediğimiz manada acıma manasına değil. İyilikte bulunma manasınadır. Ne dedin?
Katılımcı: Yehdina ve yehdyekumullah?
Abdulaziz Bayındır: Yehdina ve yehdiyekumullaaah! Allah bize de size de doğruyu göstersin demiş oluyorsun.
Abdullah Bayındır: “Yehdina” tararı hadislerde yok diye hatırlıyorum.
Abdulaziz Bayındır: Bizim halk arasınsa söylenen yehdiyekumullah; Allah size doğruyu gösresin ve işlerinizi düzeltsin.
Katlımcı:Dua yani.
Abdulaziz Bayındır: Tabi işte kısa özeti o. Peki. İlave edceğiniz şeyler var mı? Nezaibuha.
Abdullah Bayındır: Çok yaşa- sen de gör.
Katılımcı: Tanıdığımız kişilere tavsiye ediyoruz, diyoruz ki; internetten dinleyebilirsiniz diye. Fakat onlardan gelen olumsuz bir şeyi söyleyeyim. Dersi dinliyorlar. Biz burada okuyoruz bir taraftan işte değişik mezhep görüşlerini. Hocam bizim kafamız zaten karışık, iyice karışıyor. Çünkü biz de burada kendimiz yorum eklediğimiz için bazı konularda. Şimdi mesela dersin son beş dakikasında veya on dakikasında siz o ana kadar işlemiş olduğumuz konu ile alakalı kendi görüşünüzü en azından, mesela bugün namaz konuşmak meselesini gündeme getirdik. Hala konuşulmaması gerektiğini söyleyebiliriz ama buradaki Fatih Orum’in uyarması, o uyarıda bazı şeyler olduğu zaman bu kadar da sıkıntı olmaması gerektiği gibi şeylere kısaca değinirseniz.
Abdullah Bayındır; Kıssadan hisse bölümü.
Abdulaziz Bayındır: Tama işte siz onlara bunları söylemeseydiniz aklınıza da gelmiyordu şimdiye kadar, iyi olmuş. Tabi her halukarda toparlamakda büyük fayda var. Ne olursa olsun.
Şimdi, namazda konuşmak: kurana baktığınız zaman konuşmayı yasaklayan açık bir ayet yok. “Ve kumu illa kanıtin” ifadesi her ne kadar, işte C. Hakka karşı itaat edin anlamındaysa, o itaat illa da sukut ile olacak diye bir şey yok. Ondan sonra, Peygamber(sav)’in o Zulyedeyn hadisi var. İki rekatta öğle yada ikindi namazında Peygamberimiz selam veriyor. Geri çekiliyor. Hekes birbirine bakıyor. Ne oldu acaba? Namaz mı kısaldı yoksa Peygamberimiz mi unuttu? Fakat hiç kimse merak edip de ona soramıyor. Zulyeden diye lakabı olan bir zat diyor ki; ya Resulallah namaz kısaldı mı yoksa unuttunuz mu? İkisi de olmadı diyor. Sonra diğerleri de iki rekat kılındığını söyleyince Peygamberimiz, hadi bakalım iki rekat daha kılalım diyor ve iki rekat kılıyor. Şimdi burada bir konuşma var. Namazın arasını açma var. Hanefiler bu namazda konşmanın yasak olduğı zamana ait bir rivayettir diyerek değerlendirme yapıyorlar. Şafiler’de burada kasten bir konuşma yok. O müslümanlar Peygamberimiz’e gelince acaba bir eksiğimiz mi oldu diye namazın ıslahı için söyledikleri sözdür, yoksa namaza münafi olan bir söz değildir diyorlar. Peygamberimiz’in söylediği sözü de hata olarak şey yapılıyor. Çünkü bilmiyor namazı eksik kıldığını. Orada öğrenmiş oluyor ve namazı tekrarlıyorlar. Şafiler dolayısıyla hata ile yada yanılma ile bir insan konşursa namazı bozulmaz diyor. Hanefiler de Muaviye Tubnul Hakem adında bir sahabenin namaz esnasında hapşuran bir kişiye yerhamukallah demesiyle ilgili hadisi delil olarak alıyorlar. O yerhamukallah dediği zaman herkes ona dönüp bakıyor. O da niye bana bakıyorsunuz böyle diyor. Ananız ölsün diye bir şey de söylüyor. Onlar da bu defa sus der gibi ellerini dizlerine vuruyorlar. Tabi o arada susuyor O da. Selamdan sonra Peygamberimiz onu yanına çağırıyor. Diyor ki; Peygamberimiz beni ne azarladı, ne çehresini döktür, ne de beni dövdü, kötü söz de söylemedi. Bana dedi ki; bizim bu namazımızda insan sözü uygun düşmez. Şimdi bu uygun düşmez ifadesinden hareketle, insan sözü sayılan şey ister hata ile olsun, ister kasten olsun, ne olursa olsun namazda söylenirse namazı bozar demiş Hanefiler. Buradan öyle anlaşılıyor ki tabi gerçekten namaz kılacaksanız huşu da şartı var namazda. Herkes ibadet ile meşgul, herkesin birbirine mesela Peygamberimiz’in soğan yiyen bir kişi namaza gelmesin şeklindeki sözü de var. Soğan yada sarımsak yiyen. Yani o insanların huzurunu da bozmamak namazda, bütün bunları da düşündüğünüz zaman. Bir de bir ayet mi okudunuz?
Abdullah Bayındır: Huşu aslında ana şart.
Akif: Secdede iken dua etmek ile alakalı bir şey.
Abdulaziz Bayındır: Yok bir arkadaş, Mehmet Hoca mı birisi bir şey okudu galiba ama. Neyse. Yani çok uygun bir şeydi ama şu anda ben hatırlamadım.
Haşim: Habeşistan ile ilgiliydi o muhacirler. İhtilaf var orada.
Abdulaziz Bayındır: Yok, ben başka bir şey ile karıştırdım. Tamam, bu değil. Başka birşeyle karıştırdım. Şimdi hatırladım ama bu konuyla ilgili değil.
İşte Hanefiler o hadisi esas alıyorlar ama öyle anlaşılıyor ki mesela Peygamberimiz orada bu şahsa namazı tekrar kıl dememiş. Diğerlerine de dizlerinize neden vurdunuz, siz de tekrar kılın dememiş. Ama burada öğretmiş. Buradan öyle anlaşılıyor ki yani şimdi insan böyle yanılarak unutarak yani Şafiler’in görüşü daha sağlam gözüküyor. Konuşursa, işte içten bir sıkıntısı olur yada öksürmesi gerekir, ne bileyim böyle keyfi olarak değil de kasti olmayan şekilde bir takım şeyler olmuşsa bunları da namaz bozucu olarak kabul etmemek gerekir. Çünkü orada O konuşan şahıs hiç bir zaman namazı bozan, bilerek konuşmuş değil. Oradaki vuranlar da aynı şekilde vurmuş değil. Ama kasten konuşma olursa, bütün mezheplerin dediği gibi namazı bozması gerekir.
Akif: Rukuda ve secdedki dünya kelamıyla alakalı, dünya kelamı derken: dua ediyor ya orada. Kendi istediği şekilde.
Abdulaziz Bayındır: Hanefiler diyor ki; bu insan kelsmna benzer şekilde dua ederse yani insanlardan isteyebileceği şeyi Allah’tan isterse, bu namazı bozar diyor ama bunun herhangi delili, dayanağı yok. Yani ya Rabbi beni falanca kızla evlendir.
Akif: Mustafa Abi gibi.
Abdulaziz Bayındır: Evet. Yada senin gibide olur. Şimdi dolayısıyla yani burada C. Hakk’tan hangi istek kişi için hangi önemde, bunu kendisine bırakmak lazım. Madem Peygamber(sav) secde kişinin Allah’a en yakın zamanıdır, orada duayı çoğaltın demiş ise, bırak sen duayı Allah’tan ne istiyorsa istesin. Yani sen niye sınırlıyorsun. Ondan sonra bir de hesabını yapacak, kitabını yapacak. Ya Rabb benim işte falan yere borcum var, ödememizi nasib et diyecek. Yok efendim falan adamdan yüz lira istesen verir dersin. İste bakayım, alabiliyormusun? Hekesin önceliği değişir yani. Durum ve şartlara göre. Şu anda neye ihtiyacı varsa onu Allah’tan isteyecektir. Yani burada bir sınırlama da oluyor. Hanefiler’in o şeyleri biraz ileri gitmek oluyor.
Namaz kılarken de imam yanılmış ise tabiki cemaatten birisi onun hatasını söyleyecek ve şey yapacaktır. Haa! Şurada namaz kılan kişi, öbür tarafta namaz kılan bir kişiye eğer onun önünü açıyorsa bu bir eğitim eylemidir diyorlar ki doğru geçekten. Yani sen namaz kılıyorsun, o adam ne yaparsa yapsın kardeşim. Ama kendi imamının hatasını düzeltiyorsan, çünkü o imamın namazı ile senin namazında bir bütünlük vardır. O konudaki görüşleri de doğru olmuş oluyor.
Akif: Hocam o dua için bir şey söyleyebilirmiyim? Secdede dua ederken illa ki bu konuşmamız bizim dudaklarımız veya ağızımızı hareket ettiriyor olmayabilir. Secdeye gittin, subhane rabbi el ala diiyorsun. Ama orada dudakların kapalı, içinden Allah’a yakarıyorsun. Söylediğini zaten sen bilirsin. Allah’da onu duyuyor. Dolayısıyla ama bu bizatihi dilini hareket ettirerek veya ağızınla konuşarak dua etmek yerine onu yapsak.
Abdulaziz Bayındır: Yanlız dua ile ilgili bir ayette şey olması lazım “ve dunel cehr” diyor. “Ud’u rabbeke tadarruan”
Fatih Orum: Hocam, öğle ve ikindi namazlarının sessiz kılınışı.
Abdulaziz Bayındır: Yok yok. “ud’u”.
Fatih Orum: “Gudulu vel asar”, “ud’u rabbeke tedarruan ve hufven”
Abdulaziz Bayındır: İşte onu diyorum ben, o ayeti diyorum. O değil, o değil. Bir daha oku o ayeti
Fatih Orum: “Ud’u Rabbekum tedarruan ve hufyen”
Abdulaziz Bayındır: Bak diyor ki yani, için için “tedarru”. Araf 55.ayet. “Tedarru” “dı” annenenin memesidir biliyorsunuz. “Tedarru” da acıkan, meme isteyen çocuğun ağlamasıdır. Dolayısıyla “tedarru” dediğiniz zaman, tıpkı o çocuk gibi yani C. Hakka ihtiyacınız var ya. Onun da o anda tek ihtiyacı annesinin sütüdür, başka bir şeye ihtiyacı yok. “Tedarru” da o. Yani sen kendi güçsüzlüğünü C. Hakk’ın herşeye gücü yettiğini böyle içten bir yalvarma ile ve için için tabi. Açığa da vurmadan. C. Hakk aşırıları sevmez. Şimdi aşırılık ne? Duada böyle bazıları çıkıyor, son derec kafiyeli, çok güzel, sanki haşa C. Hakkı mecbur etmez için..
Abdullah Bayındır: Mevlitlerde duahanlar var ya.
Abdulaziz Bayındır: Araya aracılar sokuyor, bir takım şeyler. Secde suresinin 15.ayeti değil mi? “İnne ma yu’minu bi ayatinellezine iza zukkiru biha harru succeden”, bizim ayetlerimize şunlar inanır diyor. Bu ayetler hatırlatıldığı zaman secdeye kapanırlar, “ve sebbehu bi hamdi rabbihim: Rablerinin hamdi sebebiyle tesbihte bulunurlar”. Yani C. Hakk herşeyi güzel yapması sebebiyle bunlar Allah’a yönelirler. Her şeyi güzel yapan O. O zaman biz onu O’ndan isteyelim diye Allah’a yönelirler. “Sebbehu” o tarafa doğru yüzme var ya şeyde.
Akif: “Fe sebbih bismi rabbike” sünnet namazlar.
Abdulaziz Bayındır: Bu o değil, o başka. Bağlamı farklı. Bu secdeye kapanmadan bahsediyor. “Ve hum la yestekbirun: kibirlenmezler”(SECDE 15). “Tetecafs cunubuhum anil medacıi: yataklarından yanları uzaklaşır” kurur yani. Efendim? Yok “cef” yani ara meydana gelir. Ondan sonra “yed’une rabbuhum havfen ve tamaan: korku ve umut ile Rablerine dua ederler”. “Ve mimma razaknahum yunfikun: verdiğimiz rızıktan da harcarlar”(SECDE 16). Duadan sonra bir de sadaka vermek meselesi de var ya. Şimdi burada için için yalvararak C. Hakk’tan bir takm şeyler istenecek.
Haşim: Öncesinde mi verilecek sonrasında mı?
Abdulaziz Bayındır: Ayet sonrasında gösteriyor.
Akif: Yapmadan istemek boşa gidebilir.
Abdulaziz Bayındır: Hiç bir zaman boşa gitmez.
Evet, herhalde özetlendi değil mi? Bir şey kaldı mı? Bu konuya devam ediyoruz inşallah.