Abdulaziz Bayındır:: “Bab-ı ma yufsidu salate ve ma yukrahu fiha” oradayız değil mi? Evet, namazı bozan ve namazda mekruh olan şeyler.
“Ve men tekelleme fi salatihi amiden ev sahiyen batalet salatuhu: kim ki namazında kasten yahut unutarak konuşursa namazı batıl olur”. “Hilafel li Şafi(rh) fil hatayi ven nisy: hata ve isyan halinde Şafi batıl olmayacağını söylemiştir”. “Ve nefzauhu el hadisul maruf: Şafi’nin sığınağı bilinen hadistir”. İşte “rufian ümmeti” diye başlayan üç şey. “El hatauhu ven nisyau ve sukuhu aleyh: hata, unutma ve zorla yaptırılan şeyler”. Bunlardan dolayı namazı bozulmaz demiş oluyor İmam Şafi. Aslında bu hadisin kaynağı şeydir..
Abdurahman Yazıcı: Tahavi’nin Manail Asar’da, Musannef’de de geçiyor.
Abdulaziz Bayındır:: Bu hadis zaten sahih kabul edilir, sahih olmaması için de bir sebep yok. Çünkü “la yukellifullahu nefsen illa vus’aha”(BAKARA 286) diyor. Allah hiç bir nefse gücünün yetmediği şeyle sorumlu tutmaz. Unutma, “in nesina ev ahta’na” diye değil mi? “rabbena la tuahızna in nesina ev ahta’na”(BAKARA 286) diyor, unutur yada hata edersek bizi sorumlu tutma. Unutma ve hata zaten bu ayetin şeyi. Bir de “illa men ukriha ve kalbuhu mutmainun bi iman yestukullahi aleyhi”ye girmiş oluyor, çünkü orada kişi tamamen kendi ıhtiyarıyla hareket etmiyor. Kişinin kendisiyle alakalı. “Katele mu’minen hata en” de tabi gene adam öldürülmüş, cezası var ama ahiretteki cezası yok. Onlarla ilgili ahirette bir cezadan bahsedilmiyor. Ama “ve men katele mu’minen muteammiden fe cezauhu cehennemu haliden fiha” diye kasten adam öldürenlerle ilgili böyle. Şimdi Hanefiler’in yaklaşımı oradaki hataen adam öldürmede olduğu gibi tamam diyor, sen manevi sorumluluğun yoktur ama yine netice hasıl olmuştur. Hata ile oruçlu olan bir kişinin boğazına bir şey gitse orucu bozulur.
Haşim: Aslında Hocam mezhepler tarihinde şöyle bir yaklaşım vardır. Genellikle karşı görüşün delil aldığı değil de onun delil gösterip de daha sonra o delili eleştirip onun görüşünün yanlış olduğunu ortaya koyma gibi bir durum var. Burada da o görülüyor. Mesela Şafi kaynaklarında hiç kimse o hadise yer vermemiştir. O hadis Zulyedeyn hadisine yer veriyorlar. Hatta mesela hadisin sonu bu görüşle çelişiyor. Çünkü mesela Şafiler’de diyor; eğer biri namazda konuşmaya zorlanırsa o adamın namazı bozulur. O zaman hadisin bir bölümünü alıp diğer bölümünü almama gibi bir durum oluyor.
Abdulaziz Bayındır: Yok yok, burada kasten, haa! Sen ikrahı kastediyorsun, zorlanırsa. Tamam. Evet. Yani ikrah ile hata ve nisyanı ayırıyor. Peki o Zulyedeyn hadisini bir daha tekrarla.
Haşim: Zulyedeyn olayı ikindi yada öğle namazı. Peygamberimiz iki rekat namaz kılıyor. Daha sonra camiye gidip orada bir sutuna/direğe yaslanıyor sinirli bir şekilde. Daha sonra hiç kimse gelip Peygamberimize bunu diyemiyor. Zulyedeyn diyor; ya Resulallah namaz kısaltıldı mı yoksa unuttunuz mu? Diyor ne unuttum ne de kısaltıldı. Olayın farkında değil, iki rekat kıldığının. Daha sonra diğer sahabeler de bunu teyid edince, kalkıp iki rekat kılıp yine dörde tamamlıyor ve sehiv secdesine gidiyor. Sehiv secdesi yapıyor. Bunu esas alıyorlar. Orada bir konuşma geçiyor. Bu sehiv yada nisyandır. Ama diğerinde zorlanırsa..
Abdulaziz Bayındır: Ama orada konuşmanın kendisi kasti bir konuşmadır. Fakat konuşurken namazın içinde olduğunu bilerek konuşmuyorlar. O manada sehiv veya isyan olarak düşünülebilir. Fakat mesela o Zulyedeyn’in kendisine bakarsan, O namazın bittiğini düşünerek konuşuyor.
Haşim: Şunu delil gösteriyorlar: gündüz namazda konuşurduk ta ki şu ayet inene kadar: “ve kumu lillahi kanitın”(BAKARA 238). Diyor bu ayet indikten sonra Peygamberimiz dedi ki; artık namazda konuşmayın. Biz susmak ile emrolunduk.
Abdulaziz Bayındır:Hadisin kaynağını vermiş mi?
Haşim: Hayır, orada belirtmemiş.
Abdulaziz Bayındır:Tefsirlerde ben de okumuştum da hadis kitaplarında okuduğumu hatırlamıyorum. Yani işte ve kumu lillahi kanitın”(BAKARA 238) hatta bazıları “ekame” kelimesiyle de irtibatlandırdıklarını hatırlıyorum. Yanlış aklımda kalmış olabilir. Hadis kitaplarında var mı o? Onu hatırlamıyorum. Evet şimdi sen diyorsun ki Şafiler bu hadise dayanmıyorlar. Oysa burada ikrahı istisna ediyorlar diyorsun. Yani şey için, hata ve nisyan, tamam. Peygamber efendimizin yaptığı konuşmayı nisyan olarak kabul ederiz. Zulyedeyn ve diğer sahabenin konuşmasını da hata olarak kabul ederiz. Dolayısıyla ikisi de..
Abdurahman Yazıcı: Buhari de var bu hadis.
Abdulaziz Bayındır:Nasıl geçiyor?
Abdurahman Yazıcı: Zeyd İbni Erkam, İn kunna li yetekellemu fis salati nebiyyu(sav) yukelli ahadina sahibu hacetihi hatta nezele hafızı ales salavati ves salatıl vusta ve kumu lillahi kanitın emirna bi sukuti”. Buhari’de geçiyor Hocam.
Abdulaziz Bayındır:”Hafızu ales salavati ves salatıl vusta: namazları koruyun, orta namazı özellikle”,”ve kumu lillahi: Allah için ayakta durun”,”kanitın: itaatkarlar olarak/ibadet eden kişiler olarak”(BAKARA 238). Demek ki bu konuşma itaata mani satılıyor herhalde namaz sırasında. Çünkü namaz zikirdir, kırattir, tehlildir, tesbihtir. Tamam.
Şimdi burada Hanefilerin delilini de okuyalım. Diyor ki; “ve lena kavli aleyhisselatu vesselam: bizim delilimiz Peygamberimiz’in şu sözüdür”,”inne salate la hazihi la yesluhu fiha şey’un min kelamin nas: şu namazımız: onda insan sözlerinden herhangi bir şey uygun olmaz”. Yani namazın salahına hizmet etmez. “Ve inne mahiyet tesbihu vet tehlilu ve kıraatil kuran: bu tesbihtir, tehlildir ve kıraatı kurandır”. Şimdi İmam. Şafi’nin o delil aldığı Zülyedeyn hadisi gerçekten düşündürücü. İki rekat kılmış, arada konuşma olmuş, zaman geçmiş, göğüsünü kıbleden çevirdi çevirmedi diye bir takım tartışmalar var, çevirdiği de kesin. Bizim mevcut bilgilerimizde, kitaplarda yazılana göre Peygamberimiz’in orada kılınan iki rekatı iptal edip, sıfırdan başlaması. Ama öyle yapmamış.
Serkan: Hocam Şafi’de fasıl namazın kesilmesine sebep oluyor. Çelişiyor hadisle.
Abdulaziz Bayındır:Tulul fasıl yani aranın uzaması da, tabi o tul da bir şeydir..
Fatih Orum Orum: Mekandan ayrılmak gibi bi şey.
Abdulaziz Bayındır: Ona da bir kayıt koymak gerekir. Tul ne? Kine göre tul ne? Ne kadar bir tul? Onu da mutlaka bu hadisteki olanla sınırlamış olmaları gerekir.
Haşim: Öyle bir ayrım var gene. Secdec ile kıyamı ve rukuyu mesela ayrı tutarlar yani uzatmak olmaz. Diğerlerinde olur, her ne kadar hiç bir şey okumasada. Namazı bozmaz.
Abdulaziz Bayındır:”Tulul fasl” dedi arkadaş, onu söylemedi. “Fasl” diyor ya. Namazda kesinti meydana geririlmesi. Senin dediğinden farklı. Serkan’ın dediği başka bir şey yani. Şimdi selam verdin namaz bitti düşüncesiyle. Sonra aklına geldi. İşte o arada ara uzamışsa namaz bozulur ifadesini kullanıyor. Tabi ne kadar uzadı?
Serkan: Namazın rükunlarından bir rükun kadar.
Abdulaziz Bayındır: İşte öyle diyorlar genellikle ama Peygamber efendimizin o Zulyedeyn hadisini esas alırsan, orada bir kaç rükun devreye giriyor. Çünkü kendi aralarında düşnüyorlar, sonra Peygamberimize söyleyelim mi söylemeyelim mi? Zülyedeyn olmasa hiç birisi cesaret edemeyecek söylemeye. O cesaret ederek söylüyor falan. Orada iki rekat namaz kılınır yani, ciddi manada aranın açılması söz konusu.
Abdurahman Yazıcı: Hanefiler o hadisi kabul ediyormuş ama konuşmanın haram olmasından önce olduğunu.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi bu Hanefiler’in delil aldığı hadise de bir bakalım. Bu hadisin tamamını Feth-ul Kadir vermiş burada. Diyor ki. Bunu Müslim rivayet etmiş. Muaviye İbnu Hakem Es Sulemi’nin, yani onun rivayeti olarak Peygamberimiz’den. Muaviye demiş ki, tabi bu Ebu Sufyan’ın oğlu Muaviye değil bu başka Muaviye İbnu Hakem. “Beyna ene usalli ma Resulillahi(sav)e”, ben diyor, Peygamber(sav) ile namaz kılarken. O esnada. “İz a’tesara reculun minel kavmi: cemaatten birisi hapşırdu”. “Ve kultu lehu yerhamukallah: ben yerhamukallah dedim namaz içerisinde”,”fe ramanil kavmi bi ebsarihim: herkes şöyle gözlerini bana attı”, göz attı herkes bana, çevirdiler. “Fe kultu vasukre umma: ananız ölsün ne var”,”maşerukum: derdiniz ne dedim”.
M. Ruzi: Resmen sohbet ediyorlar namazda.
Abdullah Bayındır: Namaz disiplini sağlanmamış.
Abdulaziz Bayındır:”Tenzurune ileyye: bana bakıp duruyorsunuz” diyor namazda.
Abdullah Bayındır: Önüne bak, ayı mı oynuyor diyor.
Abdulaziz Bayındır:”Fe cealu yadrıbune bi eydihim ala efhazihim”, (Hoca bacaklarına vuruyor) hepsi böyle vuruyorlar. Ağızlarını çalıştırmıyorlar ama elleri çalışıyor. Biz bile anlıyoruz orada. Muaviye İbnu Hakem. “Fe lem ma raeytuhum yusammituni: beni susturuyorlar”, baktım yani sus demeye getiriyorlar. “Lakin sekette: ama ben susmuştum” diyor. “Fe lem ma salla Resulullahi(sav)e dahani: Peygamberimiz namazını bitirince beni çağırdı”,”fe bi ebi huve ve ummi: anam babam ona feda olsun”, ah ne adamdı derler ya türkçede. “Ma raeytum allimen kablehu ve la badhu ahsene talimun: ne ondan önce ne ondan sonra ondan daha güzel bir muallim, bir eğitimci görmemişimdir” diyor. “Huvallahi ma kehereni: valla bana yüzünü dökmedi”, hiç yüzünü ekşitmedi. “Ve darabeni: ve beni dövmedi”. Şimdi onlar çölde alışmış ya. Kızdığın zaman pat diye vuracaksın. Kırsal kesim öyledir. Kızgınlığını elle yada sopayla ifade edersin. “Ve la şemeteni: bana sövmedi de”,”summe kal: sonra şöyle dedi”,”inne hazihi essalate la yasluhu fiha şey’un min kelamin nas: işte bu namazda insanların sözünden herhangi bir şey uygun olmaz”. Namazın salahına hizmet etmez. “İnne ma huvet tesbihu vet tekbiru ve kıraatil kuran: bu bir tesbihtir, tekbirdir ve kuran okumaktır”. Şimdi bu delil Hanefiler’in idaalarına delil olur mu?
Enes Hoca: Tekrar namaz kıl dememiş ki orada.
Abdulaziz Bayındır: Tekrar namaz kıl dememiş. Hayır, bu iş bize kalsaydı biz ne yapardık? Selam verdik, kimdi o arkada bacaklarına vuranlar? Kalkın, namazınızı tekrar kılın derdik. Sen de konuşuyorsun, zaten çocuk kadın olduğu zaman bunları bu camiye niye aldınız? O başka.
Abdullah Bayındır: Saflar içinde koşan çocuk olduğu zaman ortalık birbirine girer.
Abdulaziz Bayındır: O başka. Ben ulemadan bahsediyorum. Onlar ayrı bir konu. Şimdi biz mesela şu kitaplarda yazılana göre hareket etmek istesek, o ellerini dizlerine vuranlar. Ondan sonra konuşan. O, bakarak onlara bir şey anlatmak isteyen. Böyle ne bakıyorsunuz diyor ya. Bunların hepsi namazını yenilesin dememiz gerekir deği mi bu şeye göre? Fakat hakikaten Peygamber(sav) o kadar rahat bir ortamda insanlara dini öğretiyor ki işte Onu bizim örnek almamız lazım. Evet yani bu iddanın delili o olmaz.
Abdurahman Yazıcı: Zahiri bir şey söylüyor. Bu Hanefiler’in delilini çürütüyor bu hadis.
Abdulaziz Bayındır: Zahiriler’in görüşü ne? Bozulur diyor mu?
Abdurahman Yazıcı: Hayır Hocam yanlışlıkla, hatayla olursa bozulmaz.
Abdulaziz Bayındır: Kasten olursa.
Abdurahman Yazıcı: Bozulur.
Abdulaziz Bayındır: Kasten olursanın delili ne?
M. Ruzi: Hadisi ona hamlediyorlar. Aynı görüşte zannedersem. Sizin şimdi okuduğunuz “lin nas” hadisini..
Abdulaziz Bayındır: Yanlız “la yasluhu” başka bir ifade “yaktau”,”yufsidu”. Çünkü “yasluhu”dan “yufsidu” manası anlaşılır mı?
M. Ruzi: Kendisi namazda olduğunu bilerek, kasıtlı olarak konuştuğu zaman bozulur diye o kaydı yapmışlar Hambeliler.
Abdulaziz Bayındır:Tamam da yani “la yasluhu” kelimesinden o çıkarılır mı?
M. Ruzi: “La yasluhu” demek, ne demektir?
Abdulaziz Bayındır: Uygun düşmez, namazın salahına hizmet etmez. Uygun olmaz.
M.Ruzi: Namazda uygun değildir demek.
Fatih Orum Orum: Hadis üzeinden değil de Zeyd hadisi üzerinden delil getirmek.
Abdulaziz Bayındır:Zülyedeyn hadisi mi?
Fatih Orum Orum: Zeyd İbni Erkam. Hani biz namazda konuşurduk da şu ayet gelene kadar.
Abdulaziz Bayındır: Tamam, bak şimdi burada namazda konuşulmayacağını buradan anlarız. Benim sorum o değil. Konuşunca ne olur?
Fatih Orum Orum: Namazda konuşmayın deyince, bunun mefhumu muhalifi: konuşunca olmuyor yani.
Abdulaziz Bayındır: Bak işte burada diyor ki; adamlar konuşmuş, işaretler de yapmış, Peygamberimiz uygun değil diyor namazda bu. Namazınızı bozar demesi gerekirdi. Delil bu ise, burada namazınızı bozar demesi lazımdı. Uygun olmaz demesi değil. Uygun olmaz ifadesi ile namaz bozulur hükmüne varmak biraz, yani bu delil uygun değil.
Fatih Orum Orum: “Kanitın”ın tersi “ve kumu lillahi kanitın” olmazsa namaz olmuyor mu yani? Huşu var mesela. Onlar olmazsa namaz olmuyor mu?
Abdulaziz Bayındır: Bu huşuya engeldir. Evet ama huşu olmazsa namaz olmaz diye bir şey yok.
Abdurahman Yazıcı: Ama şey diyorla Hocam. Yanlışlıkla konuşursa, bir de cahaletten dolayı konuşursa. İster az konuşsun ister çok. Sadece namazı tamdır. Bunu diyorlar ama işte kasten konuşursa: ona bir şey göremedim.
Abdulaziz Bayındır: Delil meselesi. Şimdi burada bir ibadet var. Bakın mesela, farz ibadetlerimizin hepsine bakın. Adam kabenin etrafında tavaf ederken türkü de söylese tavafı tamamdır. Tabiki uygun değildir yaptığı. Kimse demez ki burada türkü uygundur. Hiç kimse demez. Burası zikir yeridir, tefekkür yeridir diyecektir. Yani kuran oku, zikir yap, dua et falan, böyle şey olur mu dersiniz de tavafınız olmadı diyebilirmisiniz.
Abdullah Bayındır: Mesela başka hadisler hatırlıyorum. Namazı kılarken namaz kıldığın yerdeki taşları bile temizleme diye hadis hatırlıyorum. Onları temizlemek namazı bozar gibi.
Abdulaziz Bayındır: Onun tam tersi de var.
Serkan: Hocam, Malikiler de demişler ki; namazın ıslahına yönelik bir konuşma olursa bozmaz. Şimdi burada hadiste önemli olan iki tane nokta var bence. Birisi hapşurduğu zaman yerhamukallah diyor. Şimdi burada bir tesbih ve tahlil veya ne ise bu şeyin içine giriyor oradaki laf. Ama ondan sonraki ifadeler yani o insanın “niye bakıyorsunuz” demesi veya öbürlerinin “aman ha sus” demek istercesine vurmaları, onlar hep böyle namazın gidiyor ha, namazın ıslahına yönelik bir..
Fatih Orum Orum: İşte “namazın gidiyor ha” bir sus da namaz kılalım anlamında mı? Gürültü yapma..
Abdulaziz Bayındır:Huzurumuzu bozma. O da olabilir. Yani bu deliller yeterli delil olarak gözükmüyor. Başka delilleri varsa. Tabiki namazda konuşılmamalı. Bak zekatta adam konuşabilir, hacda konuşabilir, oruçta konuşabilir, ne bileyim hangi ibadet olursa olsun.
Serkan: İade etmesi gerekmez Peygamberimizin ifadesi olmamasına rağmen, namazda konuşulmaması yani kasten en azından.
Abdulaziz Bayındır:Tamam, mekruh dersiniz ama müfsid diyebilmek biraz ağır bir ifade.
Fatih Orum Orum: Aklıma şöyle bir soru geliyor: eğer namazda konuşulabiliyorsa kötü olmasıyla beraber. Kötüdür, iyi bir şey değildir ama konuşulabiliyor olsaydı adamlar şöyle derdi; sus, sen yeni geldin, belli ki bilmiyorsun bu işleri. Namazımızı kılalım, ondan sonra ne yapıyorsan yap. Ama bunlar neden cevap vermeyip de yani ellerini dizlerine vuruyorlar?
Abdulaziz Bayındır:Tamam, uygun olmadığı için yapıyorlar. Tamam, onda problem yok.
Abdullah Bayındır: Arap geleneğinde, yani benim gördüğüm araplarda ufak bir minicik kapı açılsa onlar tamamen girerler oradan içeriye. Çünkü namazda Hanefi mezhebinde üç kere düzelteceksin üstünü falan şeyi var ya. Onlarda mesela bakıyorsun başka zaman sen elbiseni gezerken kaç kere düzeltirsin? Namazın bir rekatında otuz kere üstüyle oynuyor serbest diye. Kapıyı kapatma yolu tercih edilmiş olabilir orada.
Abdulaziz Bayındır:Delil meselesi dediğimiz zaman, sen biraz maslahatçı bir yaklaşım içerisindesin. Zaten başka da bir delil göstermiyorlar.
Serkan: Başka bir hadis daha var da, her ne kadar Peygamber efendimize cevap verdiği gibi görünüyorsa da delil olarak alınabilir sanki. Peygamberimiz Übey B. Kaab’a selam veriyor Ü. B. Kaab namaz kılarken. Cevap vermiyor. Daha sonra namazı bitirince Peygamberimize doğru gidiyor. Peygamberimiz diyor ki: “ma saa asenti icubeni”,”Kale ya Resulullah kuntu yusalli”,”hel uhiye ileyye istecibu lillahi ve lir resuli iza deakum lima yuhyikum”(ENFAL 24),”Kal be la ya Resulallah”.
Abdulaziz Bayındır:Mesela bu çok enteresan bir hadistir. Kim di o zat? Übey Bin Kaab namaz kılıyor. Herhalde büyük bir ihtimalle nafile bir namaz kılıyordur. Peygamberimiz ile kılardı yoksa farz namazı, tek başına kılmazdı. Peygamberimiz selam veriyor içerye girdiği zaman selamını almıyor. Ondan sonra diyor ki; neden selamımı almadın? O da diyor ki; ya Resulallah, namazdaydım. Sen bilmiyormusun, “ya eyyuhellezine amenustecibu lillahi ve lir resuli iza deakum lima yuhyikum: size hayat verecek şeye Allah ve Resulü çağırdığı zaman onlara cevap verin ayetini bilmiyomusun? O hadis sahih olarak rivayet edilmiş olması lazım değil mi? Fakat mana hiç uygun düşmüyor.
Enes Hoca: Esselamun aleykum, “İza deakum lima yuhyikum” değil ki.
Abdulaziz Bayındır:”İza deakum lima yuhyikum” değil ki yani. Bu ayet ona delil getirilecek gibi değil.
Serkan: Acaba Peygamber efendimiz “iza deakum” da kesmiş olabilir mi?
Abdulaziz Bayındır: Kesmez Peygamber efendimiz. Kesmez. Yani şimdi bu hadis konusu gerçekten oldukça şey bir konu. Bir çok müdahalenin olduğu bir konu. Hadislerde çok dikkatli olmak lazım. Yani bir ayeti delil getirmişlerse, bir yerinden kesmişlerse orada bir bit yeniği var demektir.
Serkan: Orada kesilmemiş.
Abdulaziz Bayındır:”Lima yuhyikum diyor değil mi? Peygamberimiz Onu öyle bir şeye çağırdığı yok ki.
M Ruzi: Orada vaaz amaçlı, mesela bir ayeti tebliğ etme amacıyla çağırsaydı..
Abdulaziz Bayındır:Yada bir iş için çağırsaydı.
Serkan: Peygamberimiz namaz kılan birine selam vermez.
Abdulaziz Bayındır:Onu da yapmaz ayrıca. Yani bu hadis hiç bir şeye uymuyor yani.
Katılımcı: Bir şey söyleyecekse, namazını bitirmesini bekler, o zaman söyler.
Abdulaziz Bayındır:Tabi. Hiç uymuyor kurallara.
Serkan: Hadiste Peygamberimizin uyarmaması, yani bütün sahabeler uyarmaya çalışırlarken, sus, falan gibilerinden. Peygamberimiz’in orada..
Abdulaziz Bayındır:Sadece uygun olmaz diyor.
Serkan: Yani namaz esnasında uygun olmaz gibi bir ifade bulunmuyor yani. Namaz bitiyor, bittikten sonra Peygamberimiz söylüyor.
Abdulaziz Bayındır:Namazını kıl da demiyor.
M. Ruzi: Peygamberimiz iştirak etse, konuşmayın gibi bir şey söylese arada bir fark kalmaz.
Abdulaziz Bayındır:Tabi sırtı dönük, Peygamberimiz önde L arkada kalıyor. İmam olduğu için Peygamberimiz. Peki neyse, mesele anlaşıldı. Şimdi devam edelim.
Muhamemed: Hocam bu konuşma ile ilgili yapmamaya teşvik etmesi..
Abdulaziz Bayındır:Ne onlar?
Muhammed: (28:12-28:14 anlaşılmadı)
Abdulaziz Bayındır:O konuşmama değil ki konuşma o. O konuşmama ile alakalı değil.
Abdullah Bayındır: Dünya meselesi. Bir selam mesela alınmaz.
Abdulaziz Bayındır:Mesela şimdi cep telefonu çaldı namazda, habire çalıp duruyor. Açacaksın, subhanallah deyip kapatacaksın mesela.
Abdullah Bayındır: Bizim kuran kursunda hocaya tik olmuştu. Selam verdiğinde muhakkak aleyküm selam diyor. Her namazda geçerken de öğrenciler selamun aleykum Hocam. O da aleykum selam deyip selam verip peşine koşuyordu.
Abdulaziz Bayındır:O bozamaz diyorlar şeyde.
Fatih Orum: Aslında dolaylı bir delildir o. Girdiği yerde kör, işte ne bileyim önünde kuyu var düşersin yada dikkatli ol demeyip de subhanallah, bu herkes tarafından bilinen bir şey oluyor. Hem onunla zikir kastedilmiş oluyor hem de uyarılmış oluyor.
Abdulaziz Bayındır:Ama bak şimdi orada senin dediğin doğru. Ama bunun karşılığında da sana şöyle söylenir. Denir ki; madem Peygamberimiz bizim bu namazımızda insan kelamından hiç bir şey uygun değil demiş ise, uygun olanı öğretmesi lazım. Yani bu durum ortaya çıktığı zaman ne yapacağım? Bunun cevabı lazım. O zaman tesbih getirin demiş. Allahu ekber dese, subhanallah dese, bir şey söylersin. Uygun olan bir şekilde çözüm getirmiş olur.
Fatih Orum: Hadise baştan sona kadar baktığımda, o adamın ifadeleri işte çok iyi bir eğiticiydi, beni dövmedi, küfür de etmedi. Onun devamından bu gelir yani “kelamun lin nas”. Dövseydi, sopa atsaydı, küfür etseydi derdi ki; bir daha yapma derdi. Ama öyle bir şey demedi. O siyaka bu gider. Diğer tarafta ise demiş; bir daha namazda konuşmayın.
Abdulaziz Bayındır:Nerede var, onu bir şey yap.
Fatih Orum: “Emerne” Buharide.
Abdulaziz Bayındır:”Muhiyna” var “muhiyna”.
Fatih Orum: “Emerna sukuti” “neheyna” olur.
Abdurahman Yazıcı: “Emirna bi sukuti”.
M. Ruzi: Başka yerde de diyor ki; Peygamber(as) namaz kılarken biz selam verirdik, selamımızı cevaplardı. Daha sonra selam verdik, cevap vermedi diyor.
Abdulaziz Bayındır: Tamam, bak o tür ifadeler hüküm olur. Orada olur yani. Buradan fazla anlamak zor yani. “Muhiyna”,”umirna” gibi ifadelerden anlaşılır. Yani kasten konşmanın namaza aykırı olacağı. Buralarda yazarken onları yazmak uygun olurdu. Delil olarak aldıkları şey iddalarına cevap olmuyor.
M. Ruzi: Burada “inne salatina hazihıl la yuslahu fihi şey’in” derken, yani bu kelime haddizatında bunu göstermezki. Mesela diyelim ki bir öğretmen ders anlatıyor. Müdür de geldi ki sigara içiyor mesela. Öğrencilerin karşısında bismillah yazdıktan sonra sigarasını içer ondan sonra ders anlatmaya başlardı. Birisi gelsr “La yuslehu tedhin” dersiniz. Ders esnasında sigara içmenin yasak olduğunu göstermez mi hocam?
Abdulaziz Bayındır:”La yaslehu” başka “memnu tedhin” diye yazıyorlar değil mi? Başka bir olay. Yani yasak olduğunu ifade etmek için sigara içmek memnudur diye yazıyorlar. Yani uygun değildir diye yazmıyorlar.
M. Ruzi: Burada namazda konuşmak memnu/yasak ibaresini kullanmadığı için mi namaz tamam olur?
Abdullah Bayındır: “la yasluhu salah” fiili, buradan şey de çıkarılabilir, bir daha kıl anlamı da çıkarılabilir.
Abdulaziz Bayındır: Bir daha kıl dememil Peygamberimiz.
Abdullah Bayındır: Dememiş de, o fiilin şeyinden anlaşılabilir. Doğru olmamış yani.
Abdulaziz Bayındır:Bir daha kıl dediği kişiye “kum fe salli fe inneke lem fe salli” demiş. Kalk namazını kıl, sen kılmadın demiş. Ona da pekala söylerdi. Serkan, bir şey diyordun.
Serkan: 33:20-33:27 Serkan çok uzak, duyulmuyor.
Abdulaziz Bayındır:Tamam işte böyle yapmak namazı bozuyor olsaydı.
Serkan: 33:33-33:36 duyulmuyor.
Abdulaziz Bayındır:Peygamberimiz hadiste diyor mu bayanlara mahsustur diye? Bir yorum yani.
Fatih Orum Orum: Bu acaba “ve iza kuriel kur’anu festemiu lehu”(ARAF 204) orada bu namaz cehriyle alakalı da. İmam birşeyler okuyor, diğeri de onu dinlemeli, dinlemesi iyi olur.
Abdulaziz Bayındır:Arkasından “leallekum turhamun” diyor değil mi?
Fatih Orum Orum: Sukut et. Onunla emrolunduk, belki ona atıf..
Abdulaziz Bayındır:”Ve ansıtu” var.
M. Ruzi: “Ve kumu lillahi kanitun”(BAKARA 238)ayeti nazil olunca diyor, “Bi emrina bi sukut”.
Abdulaziz Bayındır:”Ve ma revhuma mahmunna fel ismi”diyor ki; Şafi’nin rivayet ettiği hadis. Yani ümmetimden üç şey kaldırılmıştır da, bunu yaptıkları zaman günahkar olmazlar demektir. Yoksa onlar fesada sebep olmazlar manasına değil diyor. Unutsa da hata ile de yapsa namazı bozulur. Konuşmayı demiş oluyor.
Serkan: Burada diyor ki; Hanefiler’in taammüden konuşma namazı konuşma bozmaz delilleri, Peygamber efendimiz insan kelamı ile namazda dua etmelerini emrediyor ya. Allah ona “Allahumme minel …..34:58 anlaşılmadı”diye dua etmeyi caiz kılmıyor, caiz olmadığını söylüyor. Dolayısıyla insan kelamıyla dua etmek caiz olmadığına göre insan kelamıyla konuşmak namazı bozar diye bir de “tesbihu, tekbiru inne ma hasru” ifadesi..
Abdulaziz Bayındır:Peki o şekilde dua etmeyi namazı bozulur var mı orada.
Katılımcı: “Fis salati mined duai “35:25 anlaşılmıyor
Abdulaziz Bayındır: (35:26 anlaşılmıyor) derken men eden
Katılımcı: Peygamberimiz dediğine göre hadis oluyor.
Abdulaziz Bayındır:Hangi hadis? Yanlız orada , şu anda aklıma gelmiyor ama bunu orada söylüyorlar. Zannediyorsam o bir içtihattır. Hadisin kendi metni olmaması lazım.
M. Ruzi: Başka bir hadiste Peygamber(as) diyor ki;insan Rabbine en yakın olduğu vakit, secdedeyken diyor, orada çok dua yapın diyor. Şimdi duanın içinde mesela..
Abdulaziz Bayındır:Şimdi o, falanca kız ile evlenmek istiyor. Kimse de vermiyor. Ne yapsın? Kimden isteyecek? Mesela Mustafa Çavdar öyle yapmış. Mecbur Allah’tan isteyecek. Sonra da almış. Yanlış aklımda kalabilir ama o bir hadis metni olmaması lazım.
Fatih Orum: Aslında hadis metni değil benim hatırladığım kadarıyla. “kelamin lin nas” hadisini delil alıyorlar. “İnne salatu tesbihin” devanında.
Abdulaziz Bayındır:O bir hadis olmaması lazım.
Fatih Orum: Son dönemlerde bir şeyi kötülemek için: o bir içtihat, işte bu bir içtihat.
Abdulaziz Bayındır:Evet şimdi “bi hilafis selami sahiyen”, unutarak selam vermek başka. Abdullah Bayındır’ın hocasında olduğu gibi. Unutarak yada hata ederek. Alışmış, verilen her selama aleykum selam demeye. Orada da verilince hiç düşünmeden aleykum selam diyor namazın içerisinde. Unutarak selam başka. “Le ennehu minel ezkari: çünkü selam zikirlerdendir”,”fe teberu zikran fihaletil isyani: isyan halinde de zikir olarak kabul edilir”. “Ve kelamen fiha li teammudi: kasten selem verirse, o zaman da konuşma sayılır”,”li ma fihi min kafi hatab: çünkü o selamda muhattap kafi olarak esselamu aleyke diyor yada aleykum diyor”. Yani karşı taraf ile bir iletişim kurma maksadıyla yapılmış olan bir konuşmadır. Ama bunu unutmuş olursa bu bir zikir olarak sayılır. Çünkü esselamu aleyye var değil mi ayette? “Ves selamu aleyye velidtu ve yevme emutu ve yevme ub’asu hayya”(MERYEM 33).
Abdullah Bayındır: Hz. İsa mı diyor?
Abdulaziz Bayındır:Yok Yahya(as) ve İsa(as). Her ikisinin de aynı sözleri var. Aynı zamanda zikirdir bu. “Fe in enne fiha”, namazda in! İn! İn! Öyledir değil mi? İnlemek.
Fatih Orum Orum: Telefonun titreşim.
Abdulaziz Bayındır:Titreşimde inleme yok. Ama inleyerek çalan telefonlar var. “Ev teevveha: ah ediyor, vah ediyor”. “Ev beka fertafauhu: yada ağlıyor”. Sesi yükseliyor ağlayarak. Kendini tutamıyor. Yüksek sesle ağlıyor. “Fe in kane min zikril cenneh” bütün bunlar, yani inlemesi, ah vah etmesi, yüksek sesle ağlaması, cenneti hatırlaması yada ateşi hatırlamasından dolayı ise “lem yaktaha: namazı kesmez”, çünkü o da namazın bir parçası. “Ennehu yedullu ala ziyadetul huşui: bu huşudaki fazlalığı gösterir”. Demek ki kendisini iyice namaza vermiş, namaza kaptırmış yani. “Ve in kane min vecain: ama bir ağrısından kaynaklanıyorsa”,vaay der, bir sancı vurdu canım çıktı mesela.
Abdullah Bayındır: Ayağı ağrıyor mesela. Hareket ettiğinde o ağrısı artabilir.
Abdulaziz Bayındır:Senin ayağın bazen ağrıdığı için biliyorsun. Tecrübeyle sabit değil mi? Evet.
“Ve in kane min vecain ev musibetin” yada başına gelen bir olaydan dolayı ah vah ederse “kata aha: namazını keser çünkü namaza ters bir ifade”. Şimdi bak mesela yukarıda çok sağlam olmayan bir hadis koydu, şimdi aşağıya çok sağlam, kendilerine delil olarak alamayacak, fazlaca delil lacakları güçlü olmayan bir hadis koydu. Şimdi de çok güçlü hükmlere varıyor.
M. Ruzi: Hambelilerde bozulmuyormuş.
Abdulaziz Bayındır:Hambelilerde bozulmuyor evet.
Serkan: Ağrısı devam etse, devamlı inliyorsa kılmayacak mı?
Abdulaziz Bayındır:Bunlar çok tabi şeyler. İnsan olmanın tabii gerekleridir.
Abdullah Bayındır: Oturarak namaz kılmanın fazlalaşması, camilerde bir saf sandalye var.
Abdurahman Yazıcı: Huşu olarak inliyorlar, yandakilere rahatsızlık verdiğinin farkına varmıyorlar. Onu alışkanlık haline getirmişler.
Abdulaziz Bayındır:Tabi yani, o da var.
Abdullah Bayındır: Tıslayanlar farklı. Şişmanlığından tıslayan.
Haşim: Şafiler’de de aynı şekilde esas eğer o çıkan sesler bir anlam ifade ediyorsa, namaz bozulur. Ama Şafiler’de Dehlevi diyor ki; öksürmek, ondan sonra hapşurmak, bu tür şeyler eğer onu zorluyorsa yani mani olamıyorsa namazı bozmaz. Bu yani hasta için de geçerlidir. Zorluyorsa kendini tutamıyorsa doğal olarak hapşuruyorsa onun namazı bozulmaz.
Abdulaziz Bayındır: Zaten hata ve nisyana girmiş oluyor o zaman.
Haşim: İkraha girmiş oluyor.
Abdulaziz Bayındır:İkrah da olabilir. Doğru. Şimdi burada bunun gerekçesi olarak diyor ki; “le enne fihi iz haral cezai” yani sabırsızlık gösteriyor. Birazcık da kendisini tutmalı yani namazda.
Abdullah Bayındır: Cazgırlık.
Abdulaziz Bayındır:Cazgırlık yapıyor, doğru.
“Vet teessuf” bir de işte, üzüntüsünp ortaya koymuş oluyor. “Fe kane min kelamin nas”, bu da insanların normal konuşmalarından birisi sayılır diyor. “An Ebu Yusuf(rh)”, Ebu Yusuf’un görüşü farklıymış mezhepte. “Enne kavlehu aah!” böyle bir söz “la yufsidu fil haleyni ve ooh! ifsidu”: Aah! Derse ifsad etmez ama, oof! derse ifsad eder diyor.
Haşim: Komik olmuş. Herhalde bu şeyden dolayıdır: Aaah! Biraz arapçaya benziyor, oooh! İse biraz farsçaya kaydığından olabilir.
Abdullah Bayındır: Yok, aah! acıdan, ooh! keyiften olur.
Haşim: Cennet ayetleri okuduğunda.
Fatih Orum: Malikiler bir delil söylememiş ama hocam şey diyor: gelen hüzün ve keder içerisindeyse namazı bozar. Bana biraz ilginç geldi. Hani ah vah etmeyi bir kenara bırak, adam namazda kendine keder ve hüzün…
Abdullah Bayındır: Acıdan değil yani
Serkan: Adamın bir yakını ölmüştür mesela, namazda onun hüznü, namazla alakalı…
Abdulaziz Bayındır:Çok doğru. Çok tabi bir yaklaşım. Ama bir de var ki numaradan yapanlar var. Elbetteki o da bozar diyeceksiniz eğer konuşma bozuyor diyorsanız değil mi? Ama derin hüzün ve kederden dolayıysa zaten adam kendine hakim olamaz ki.
Abdullah Bayındır: Bozar demişler.
Abdulaziz Bayındır:Bozar mı dedi? Bozmaz.
Fatih Orum: Bozar.
Abdulaziz Bayındır:Bozar diyor, bozmaz demiyor.
İşte burada Ebu Yusuf diyor ki; ister bir ağrıdan dolayı, ister başına gelen bir olaydan dolayı olsun, “fil haleyni” demesinin sebebi o. Ahh! Derse bozmaz. Ooh! Derse bozar diyor. Peki niye aah! Derse bozmaz da ooh! derse bozar? “Ve kıle”, şöyle bir yorum yapılmış bununla alakalı. “El Asl indehu ennel kelimete iz eştemelet ala harfeyni ve huma zaidetani ev ehdahuma la tafsidu”, her ikiside zaid olan yada biridi zaid olan iki harfe şamilse bir kelime, namazı bozmaz. Aah! derken üç harf? İki harfli değil ki.
Katılımcı: Üç veya daha fazlası ise cem oluyor ya, çoğul o zaman.
Abdulaziz Bayındır:Yok diyor ki “iz eştemelet ala harfeyni” diyor. İki harfe. Yoksa oradaki o ikinci metni saymıyor galiba. Aah! dediği zaman tabi birinci harf hemze asli harf olmuş oluyor, ikinci harf zaid harf. “Hu” da zaid harflerden. O ikisini yok sayıyor, tamam. Biraz ebced hesabına benzedi yani.
“Ve in kaned aslıyeteyni”, iki harf asli ise yani kelimenin aslındansa. Aslında aah! diyen aa! diyor da sonunda durmak için “ha” ile duruyor galiba. Öyle düşünmüş herhalde. İkisi de asli harflerdense, iki tane asli harf varsa, “tefsudu: namaz fasid olur”. Oo! ile durulmaz, ooh! diyor. Ama ooo! diye devam edilebilir. Böyle bir yorum yapılmış. Bu Ebu Yusuf’un kendi söylediği söz değil. Yani sonraki ulema böyle bir yorum yapmışlar.
“Ve hurufu zevaidi cemauha fi kavlihim”, niye hurufu zevaid? El hurufu zevaid demesi gerekmezmiydi? Muzaf muzafunleyh yapmış, sizlerde de öyle mi?
Abdullah Bayındır: Evet öyle Hocam.
Abdulaziz Bayındır:Zevaid’in harfleri. Bu yanlış bir ifade ya. “El hurufu zevaidu” yada “el hurufu zaidetu” olabilirdi. Zaid harfler “cemauha fi lavlihim ev yevme tensahu” onu ev yevme tensahu sözü içerisinde birleştirdiler. Yani buradaki hemze, lam, vav, ya, ta, mim, nun, sin, elih, ha. On taneydi değil mi bunlar? Evet on tane.
Abdullah Bayındır: Mezhep fıkhıyla aynı şeylerle o kadar uğraşmışlar ki zahid harflerle bile. El yevme tensahu diye.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi “el yevme tensahu” kelimesinin tamamı zahid. Ve tamamı da asli harflerden, ne yapacağız şimdi? Yani nisyandan ve zarfdan bahsedersen asli olmuş oluyor. “Ve haza la yakfa”, bu görüş güçlü değil. Yukarıda “kıle” ile yaptığı şey var ya. “Enne kelamen nasi fi mufimutafe min urfi” çünkü insanların sözü örfteki tefahumdur. Yani karşılıklı olarak birbirlerini nasıl anlıyorlar, o insanların sözü o dur. Yani sen zayıf kullanıyorsun, bilmem asli harf kullanıyorsun, insanlar buna bakmaz ki.
Serkan: 48:57-49:00 duyulmuyor.
Abdulaziz Bayındır:İyi ya. Yani insanlar birbirleriyle karşılıklı anlaşıyorlar ise, o insanların kelamıdır. Bazı yelerde sırf argo konuşurlar, sen git ne dediklerini anlamazsın. Ama orada bir kelamdır onların kendi aralarında.
“Yetvau vucude hurufil hicai ve ifamel mana: yani hica harflerinin vucuduna tabi olur”. Yani o insanlar birbirleriyle anlaşmak için o manayı ortaya koyarlar ama o manayı hica harflerinden birise tabi kılarak anlatabilirler yani o alfabetik harflerden birisiyle anlatırlar, başka anlatamazlar. Çünkü başka kab yok. “Ve ifamel mana”, tamam. Manayı karşı tarafa anlatma ve harflerle meseleyi izah etme.
“Ve tahakkaku zalike fi hurufin kullu haza zahidu: hepsi de zahid olan harflerden pekala olabilir”. İşte “el hevme tensahu” da olduğu gibi. Ne yapacaksın şimdi sen? Yani adam istediği anlamı hangi kelimeyle karşı tarafa veriyorsa veriyor. Karşı taraf ile konuşmanın gereği budur. Yok şu harfi kullandın da bunu kullanmadın denmez burada. Dolayısıyla Ebu Yusuf’un görüşü ile ilgili yapılan değerlendirmeyi uygun görmüyor ama başka bir delil de ortaya koymadığına göre, demek ki bu zat Ebu Yusuf’un görüşünü doğru bulmuyor.
Fatih Orum: Hocam şimdi burada konuşmada esas olan muhatap ile anlaşma ve diyalog kurmamıdır? Mesela ben birisinden duymuştum. Bir adamcağız varmış. Dünya kelamı etmemek adına etrafındaki insanlarla bile konuşurken, kuranı çok iyi biliyormuş, kurandan kelimelerle konuşuyormuş. Şimdi mesela diyelim ki bizim türk toplumunda pek olmaz ama işte hanım konuşuyor, çocuklar konuşuyor, sen de namaz halindesin. Sesinizi yükseltmeyin veya susun “La terfeu asvatekum”(HUCURAT 2) ayetini okudun. Şimdi burada konuşma ayet yani, kelam, kelam kullandın. Fakat niyet ve ifade orada işte orada o insanlara…
Abdulaziz Bayındır:Tabi, insan kelamıdır o.
Fatih Orum: İnsan kelamıdır diyeceğiz.
Abdulaziz Bayındır:Elbette ki öyle diyeceksin. Bir tane delikanlı şu kirazı mescide koymaya gidiyormuş, bakmış ki balkonda bir kız oturuyor. Demiş ki; “ve zeyyennahe lin nazırin”. Kız da demiş ki; “ve hafızin ala min kulli şeytanir racim”. Yani görenler için süsledik. Kızı beğendiğini ifade ediyor. Bakanlar için onu süslü hale getirdik. O da diyor ki; ama kovulmuş şeytandan da koruduk diyor Allah. O da diyor ki; “e lanetullahi alez zalimin” diyor. Allah’ın laneti zalimlere olsun diyor erkek, kıza. Kız da diyor ki; “li zekeri mislu hazlil unseyeyn”, kadına verilen iki katı erkeğe verilir diyor. Artık herhalde evlenmişlerdir yani. Bir gün davetiye gelirse onu şey yapmayın. Mesela yani. Bu tarihte anlatırlar da yani bunu. Orada Allah kelamıdır şüphesiz de mesela Firavun’un da sözünü alarak “ve kale keza” diye naklediyor C. Hakk.
M. Ruzi: Eğer onlar simge yerine, iletişim kurma aracı olarak kullanılırsa insan kelamıdır.
Abdulaziz Bayındır: İnsan kelamı haline dönüşür, tabiki yani. Kuranda geçiyor olması, yani şimdi kullandığımız kelimelerin belki yüzde doksanı kuranda geçiyordur.
Katılımcı: Peygamberimiz de gece veya gündüz namaz kılarken ben her yanına girdiğimde “tenahneha” diyor.
Abdulaziz Bayındır:Evet şimdi tam ordayız. Tabi yani onunla demek ki kendisini namazda olduğunu haber vermiş oluyor. O da bir iletişim yoludur. Ama “ve in tenahneha bi gayri uzrin”diyor. Özürsüz olarak öhö öhö derse.
Abdullah Bayındır: O yine kursta oluyordu. Birisi öksürünce, gerçekten öksürünce başlıyordu öksürme şeyi namaz içinde. Bütün saflardan öksürükler yükseliyordu.
Haşim: Herkes kendini tutuyor.
Abdullah Bayındır: Tutuyor değil de artık gerçek öksürenlerin yanında numaradan öksürenler..
Abdulaziz Bayındır:Öksürüleceeek! Öksür.
Abdullah Bayındır: Namazdan sonra bir hoca çıkıp bağırıyor oradan.
Abdulaziz Bayındır:”Ve in tenahneha bi gayri özrin ve ellem yekun medfuan ileyhi”, özürsüz olarak öhö öhö ediyor ama bazen de vücut insanı ona iter, onda bir problem yok. Boğaza bir şey gelir öhö öhö etmen lazım gelir, onda bir problem yok. “Ve hasele bihil hurufu yufside indehuma”, eğer bununla bir takım harfler de ortaya çıkarsa öksürme sırasında, bunlara göre, İmam Azam ve İmam Muhammed’e göre namazın bozulması gerekir. Çünkü işte bir takım sesler çıkmıştır. “Ve in kane bi özrin fe bi affun”, eğer özür ile öksürme, ne derler? Boğazını tıkırdatmak deler değil mi? Öyle olursa affedilir. “Kel utasi”, hapşurma gibi. “Vel cuşai”, “cuşa” neydi ya?
Enes Hoca: Geğirmek.
Abdulaziz Bayındır:Tamam geğirme. Boğazdan gaz çıkarma.
Abdullah Bayındır: Yemekten sonra adam gittiğinde hafif bir de kilo da varsa adamda?
Abdulaziz Bayındır:Yok yok, bazen bu gaz gelir gücünüz yetmez çıkar engel olamazsınız. Siz kendiniz çıkarmaya uğraşmıyorsunuz, kendiliğinden gelen.
“İza hasele bihi hurufun”.
Haşim: Öyle tipler vardır,adam adet haline getirmiştir.
Abdullah Bayındır: Anlıyorum da şeyle çok alakası var.
Haşim: Mideyle.
Abdullah Bayındır: Mide değil, kişinin kilosuyla çok alakası var. Belli bir kilo üstündeyse engelleyemez onu.
Haşim: İyi kötü başka bir şey ama mesela geğirmek etrafındaki insanları çok rahatsız eder.
Abdulaziz Bayındır:Tabiki rahatsız eder. Geğirmek değil de o, engelleyemiyorsun. O manayadır.
Abdullah Bayındır: Rahatsız ediyor dersen geğirmese de zaten fıst diye çıkarttığında sonuçta yediği kokuyor.
M. Ruzi: Yemekten bir kaç zaman geçtikten sonra bile aynı şey alışkanlık haline getirdiği için.
Abdulaziz Bayındır:Peygamberimiz(sav) ne diyor? İşte soğan, sarımsak yiyenler topluma gelmesin diyor. Çünkü ne yaparsa yapsın onun ağızından o koku çıkacak, onu engelleyemezsin. “Ve men at’asa ve kale lehu aharu yerhamukallah”, hapşırıyor birisi, diğeri ona yerhamukallah diyor. “Ve ma fis salati fesedet salatuhu”, yukarıdaki hadisede olduğu gibi yani. Orada Muaviye İbnul Hakem es Sulemi. Onun yaptığı rivayette olduğu gibi. Mesela orada yerhamukallah diyor ya. İnsanlar da ona karşı çıkıyorlar. Peygambeimiz onun uygun olmadığını söylemiş oluyor orada. “Ennehu yecri fi muhatabatin nas”, çünkü bu tür şeyler, yani yerhamukallah ifadesi insanların karşılıklı konşmslarında geçerli bir sözdür. “Fe kane min kelamin”, ve insanların sözlerinin bir parçası olmuş oluyor. “Bi hilafin ma iza kalel hatıs”, ama aksıran kişi söylerse o başka. Aksıran kişi söylerse o başka.
Fatih Orum: Mana ifade eden hareketler için de öyle söyledik ya. Peygamber efendimizin namaz kılarken verilen selama veya içeri giren kişiye öksürmesi bir mana ifade ediyor.
Abdulaziz Bayındır:Şüphesiz, tabiki.
Fatih Orum: Normal şartlarda bozması gerekiyor.
Abdulaziz Bayındır:Ama bozmuyor.
Fatih Orum: Ama bozmuyor. Bir başka hadisi şerifde de selam verdiğinde şöyle yapıyormuş. Selam verildiğinde Peygamberimiz namazdayken ellerini böyle yapıyormuş.
Abdulaziz Bayındır:O da bir çeşit cevap.
Abdullah Bayındır: Bunlar evde olan şeyler herhalde, tek başına namaz kılarken.
Abdulaziz Bayındır:Tek başına namaz kılarken. Cemaat ile namaz kılarken öyle bir şey olması mümkün değil. Çünkü cemaat o kadar çok ki Peygamberimiz zamanında, 1000’in üzerinde kişi var.
Abdullah Bayındır: Normal vakitte de oluyor mu o kadar?
Abdulaziz Bayındır:Tabi tabi. Sürekli oluyor.
Abdullah Bayındır: Camiyi devamlı genişletmişler.
Abdulaziz Bayındır:Elbette. Olmaz mı? Sabah namazına geliyorlar, akşam, yatsı. Akşam televizyon yayını ve internet olmadığı için de erken yatıyorlar. Elektrik de yok. Güneşin ışınları kayboldu mu, mecburen yatacaklar. Başka çaresi yok.
“Bi hilafin ma iza kanel hatıs semi velhamdulillah”, aksıran yada onu duyan bir kişi elhamdulillah derse o başka. Yani yerhamukallah bir cevap niteliğindedir de ama elhamdulillah cevap niteliğinde değil, bir zikirdir o başka olur. “le ennehu muteraf cevaben”, çünkü cevap olarak örf olmamıştır. Yani elhamdulillah aksıran bir kişiye cevap olarak değil, zikir olarak kabul edilir diyor.
“Ve in istefteha fe fete aleyhi fi salati tefsidu”, eğer kişi istiftahda bulunursa. Yani namaz kılıyor, kuran okuyor ama bir türlü çıkaramıyor. Birisinden bekliyor ki bir şey söylesin de önü açılsın. Takılıp kalmış, bir türli şey yapamıyor. “Fe feteha”, namaz kılan kişi onu açsa, tabi kendi imamı değil başkası olması olması lazım. “Fe feteha aleyhi fi salatihi tefsidu”, namaz kılarken bir başka namaz kılanın önünü açarsa namazı bozulur. “Ve manahu: bunun anlamı şudur”,”yehtehal musalli ala gayrı imamihi”, namaz kılan kişi kendi imamı dışında birisinin takıldığı yeri söylemesi, “ennehu talimun: bu bir talim sayılır, eğitim sayılır”,”ve teallumun: bu öğretiyor, bu da öğrenmiş oluyor”.”Fe kane min cinsi min kelamin nas: bu da insanların sözü kabilinden olur. “Summe şaretekrare bi Asli”,İmam Muhammed El Asl’da bunun tekrarını şart koşmuştur. Yani bir kere söylemeye değil de bir daha, ikinci kez söylüyor. Çünkü bazen bir kerede anlayamıyor.