Bir haftalık aradan sonra dersimize yeniden başlıyoruz. “Ve iza salla ummiyyun” oradayız değil mi? “Ve iza salla ummiyyun bi kavmin yakraune ve bi kavmin ummiyyine fe salatuhum fasidetun inde Ebi Hanifete rahimehullahu: ümmi bir adam (yani kuran okumasını bilmeyen manasına burada tabi) İmamlık yapıyor. Cemaatten bir gurubu var kuran okuyabiliyor. Bir gurubu da var ki okuyamıyor. Bunların hepsinin de namazı fasiddir Ebu Hanife’ye göre”. “Ve kala salatul imami ve men la yekrau taammetun: Ebu Hanife’nin iki talebesi İmam Muhammed ve Ebu Yusuf diyor ki; imamın namazı tamamdır, arkasında diğer ümmilerin namazı da öyle”,”ve ennehu mazurun emme kavmen mazurine: çünkü imamın özürü var” yani bilmiyor, namazını da kılması lazım. Kendisi gibi özürlü, bilme özürlü olan diğer bir guruba da imamlık yapmıştır. Başka? “Ve gayre mazurine: mazur olmayanlara da” yani özürü olmayanlara da imamlık yapmıştır. “Fe sarekema iza emmele ari eraten velabisine: sanki çıplak bir adam, kendisi gibi çıplak olanlara ve giyecek elbisesi olanlara imamlık yapmış gibi olur, herhangi bir giyecekleri olmadığı için çıplakların namazı olur fakat çıplağa uyan giyililerin namazı olmaz” ona benzer demişler. Şimdi burada dikkat ettiniz zaten, delil olarak söyledikleri kendi görüşleri. Kendilerinin görüşleri şeyin delili. Her defasında tekrarlıyoruz ama sık sık tekrarlamakta fayda var: ibadet konusunda kıyas olmaz demişler. Söz doğru. Ama bunlar kıyasa bile rahmet okutacak şeyler yapıyorlar. Yani kendilerinin her hangi bir yerde ortaya koydukları görüşü, yine kendi görüşlerine delil olarak alıyorlar. Bu hakikaten çok üzücü bir şey. Biliyorsunuz üç dört gün önce İtalya’da ilmi temaslarımız oldu. Adamların bir kısım tenkitleri oluyor. Bakıyorsunuz ki haklılar. Dedikleri doğru. Yani çünkü bu şekilde oluşmuş bir fıkıhla nereye gidersiniz kardeşim? Biz tabii hukuk konusunda çalışma yapmak istiyoruz. Toplumları ve cemaatleri bağlar diye şey yaptık. Vatikan’ın bu konuda bir uzmanının sözünü naklettiler bana. Müslümanların hukuku tabii hukuk değildir demiş. Orada da Tübingen Katolik Fakültesi’nin dekanı sordu. O da hukukçu kendisi. Böyle diyor işte falanca adam. Dedim o hem haklı, hem haksız. Nasıl olur dedi. Dedim ki; şimdi islam hukuku diye karşısına çıkan külliyata bakarsa gerçekten tabii hukuktan uzak bölümleri oldukça çok. Ama meseleyi kurani kerim ve onun uygulaması olan sünnet olarak ele alırsanız, tabii hukukun ta kendisidir. Adam bunu bir kaç yerde kullandı, Abdulaziz Bey böyle diyor diye. Hem o sempozyumda kullandı, hem bir çok oturumda bunu kullandı. Şimdi haklı yani adamlar. E şimdi sen burada bir taraftan diyeceksin ki; ibadetler konusunda, bu ibadettir. Bu işin illeti olmaz. Allah ne demiş, Resulullah nasıl yapmışsa öyle olur diyeceksin, ondan sonra sen işte çıplaklar kendi aralarında cemaatle namaz kılsalar, şunun ki olur bunun ki olmaz sözünü sen kendi görüşün olarak belirliyecksin. Sen bu görüşünü ibadetle ilgili bir başka hükümün delili sayacaksın, ondan sonra da bunun adı islam hukuku olacak. Yada müslümanların ibadetleri olacak. Gerçekten çoook kat etmemiz gereken mesafeler var.
“Velehu Ebu Hanife: Ebu Hanife’nin delili şu”. Hani Ebu Hanife diyor ki; hiç birisinin namazı olmaz ya. Delili şuymuş: “ennel imame tereke fardal kıraati: imam kıraat farzını terketmiştir”. Namazda kuran okumanın farziyeti nereden geliyordu? Hatırlayın bakalım.
Enes Hoca: “Fakrahuma teyessere”.
Abdulaziz Bayındır: Hah. “Fakreu ma teyessere”(MÜZZEMMİL 20) namazla mı ilgiliydi? Değildi.
Enes Hoca: Delili yapmışlar.
Abdulaziz Bayındır: Yani onu yapmışlar. Tıpkı şeye benziyor işte: bizim Karadenizli’nin fıkrasına benziyor. Demiş ki; havada asılıdır, rengi sarıdır, durmadan öter demiş. Bilin bakalım bu nedir? Bilemeyince demiş ki: hamsi yav. Havada asılı olur mu? Astım demiş. Rengi sarı olur mu? Boyadım demiş. Yav öter mi? O da aldatmacasıdır demiş. Onu da söylemeseydim bilirdin. Şimdi bunlar aynısı. Ya kardeşim kuranı kerimde namazda kuran okuyun diye bir ayet yok. Sen onu var diye getiriyorsun. Çekiyorsun diyorsun ki; bu ayet bunun delilidir diyorsun. Astım der gibi yani. Ondan sonra da bak ne diyor; imam kıraat farziyetini terketmiştir, “maal kudreti: gücünün yetmesine rağmen. Halbuki Allah Teala diyor ki “akımis salate li zikri”(TAHA 14) o zikir kuranı kerimden de olur, Peygqmber efendimizin öğrettiği dualardan da olur, hepsinden de olur. İşin esası o.
Fatih Orum: Nitekim öyle.
Abdulaziz Bayındır: İşin esası o. Esasını öyle aldığın zaman bu defa tüm kavramlar değişiyor. Her şey değişiyor. Sonra diyor ki;”fezkurullahe kıyamen ve kuuden ve ala cunubikum”(NİSA 103) şimdi bunlar kıraat farzdır diyerek bak dikkat edrseniz sadece ayakta zikri farz tutuyorlar. Rukuda zikir yapmasan ne olur? Bunlara göre hiç bir şey olmaz. Secdede yapmazsan?
Haşim: Oralarda kuran okunmaz.
Abdulaziz Bayındır: Anladım, zaten ayetlerden de bulmuştuk. Şu anda aklımda değil ama. Şimdi ama bak ayette rukuda da dikir var, secdede de zikir var, iki secde arasında da zikir var. Hepsinde var zikir. Ondan sonra “edbara sucud” var, yani namazların sonunda da zikir var. E şimdi siz bunu tutuyorsunuz sadece kıyama hasrediyorsunuz. Diğer zikirleri adam yapmasada olur diyorsunuz. Mesela “kaidei ahira”da teşehhüd miktarı oturmak diyor, teşehhüdü okumak değil. İçini boşaltıyorsun sen namazın. Oturma diyor yani, oturma.
Enes Hoca: Kade orada farz, oturmak farz. Bir şey okumak sünnet.
Yahya Şenol: Tahiyyatı okumak vacip diyor.
Abdulaziz Bayındır: Neyse onların vacipleri de zaten namazı bozmuyor. Şimdi yani bak görüyormusunuz? Müslümanların günde beş vakit kıldıkları namaz ne hale getirilmiş. Peygamberimiz(sav) hani bir yere gidip namaz kılacaksanız, o kavmin adamının önüne geçmeyin diye bir hadis vardı değil mi? Kavmin adamı alimse, önüne geçmeyin dediyse geçmeyin diye bir ifade yoktu ki. O kişi cahil de olabilir.
Yahya Şenol: İmamlık sıralamasında en çok bilen, hani en çok okuyan imam olsun diye hadis var ya. Ona dayanarak nasıl şey yapabiliriz.
Abdulaziz Bayındır: O tamam. Bir kavme gitmek başka, mescid başka bir şey. O zaman yerine göre değerlendireceksin.
Fatih Orum: Kuranı kerimde kıraat meselesinde şöyle mi anlamalıyız: bir şeyler okuyacağız. Ayet olur, dua olur, şu olur, bu olur. Peygamberimiz de böyle anlamış, o da işte bir şeyler okuyun. İşte ettehiyyatü, salli-bariği belki Peygamberimiz kendisi okudu, kendisi böyle bir duanın, böyle bir zikrin iyi olabileceğini düşündü, böyle bir şey hissetti ve bunu okudu. Bir başkası kendine göre farklı anlamlar taşıyan bir zikir yapabilir. Böyle mi anlayacağız.
Abdulaziz Bayındır: Öyle zaten. Gündüzün Peygamberimizin sessiz kıldığı namazlarda neyi okuduğunu kendisi söylememiş. Kendisinden duydukları. Ne kadar duymuşlarsa yani.
Fatih Orum: Yani şimdi şunun için soruyorum, burada şunun peşindeyim. Genelde sünnetin delil olmasına dair tartışmalarda hep bu örnekler verilir. Namaz kılın diyor ama namazın nasıl kılınacağını, hangi zikirlerin yapılacağını, hangi duaların okunacağını biz bilmiyoruz, bunlar Peygamberimize gayrı metluv vahiyle bildirildiler, Cebrail bildirdi. Peygamberimiz de bize öğretti, biz de böyle namaz kılıyoruz diye idaa var. O halde Peygamberimiz sadece namazda bir şeyler okunabileceğini, okunması gerektiğini biliyordu ve okudu bir şeyler. Yani ona gayri metluv vahiyle falan öğretilmdi. Böyle bir şey diyebilirmiyiz?
Abdulaziz Bayındır: Tabi.
Fatih Orum: Bir de bu ibadetlerin, şunların, bunların sadece bizim şeriatımıza has bir şey olmayıp, daha önceki ümmetlerin de namaz kıldığından, şundan, bundan hareketle en azından onlar da kendilerine indirilen bir şeyler okuyorlardı, kuran okumuyorlardı belki. Dolayısıyla hani kuranı kerim okumak şartı olsaydı o zaman öteki ümmetlerin kıldığı namaz..
Abdulaziz Bayındır: Tabi onlar da kendi kitapları var. Yani tevrat var, incil var. Şimdi kuranı kerim..
Fatih Orum: Onu diyorum. Ne varsa orada onu okuyorsun. Yani kuran okumak şart olsaydı..
Abdulaziz Bayındır: C.Hakk “ve le zikrullahi ekber”(ANKEBUT 45) dediğine göre, tabiki kuranı kerimi okumak son derece önemli. Fakat işin sanki olmazsa olmazı gibi gösterdiğiniz zaman sistem bozuluyor.
Katılımcı: Ama Resulullah’ın hiç bir şey okumadan namaz kıldığıyla ilgili bir rivayet var mı?
Fatih Orum: Hiç bir şey okumamak gerekiyor mu?
Abdulaziz Bayındır: İşte onları okuduk. Yani gündüz kıldığı namazlarda bazıları zikir yapıyor falan. Rivayetler sadece duyduklarına göre. Yoksa Peygamberimiz şurada şunu yapın, burada bunu yapın demiş değil.
Yahya Şenol: Kuranı kerimi bilmeyene, o zaman sen subhanallah de, elhamdulillah de öyle kıl. Yani onun okuyabilene..
Abdulaziz Bayındır: Tabiki canım. Kuran okuma, kuran, elbette. Kuran okumanın önemi tartışılmaz. Ama buradaki Allah’ın sana verdiği kurandan kolayına geleni oku diyor Peygamber efendimiz. Ama okumuyorda da, o zaman işte şu zikirleri yap diyor. O zaman işin esasını, kuran da zikir o da zikir. Ama işin esasının zikir olduğunu kavrarsanız sistemi ona göre kurarsınız.
Mehmet Hoca: Bir yerde işte, tek rekat namaz sayılır diyor. E o zaman üçüncü dördüncü rekatları “in sekete sabhe caze” diyor.
Abdulaziz Bayındır: Kendi içinde çelişiyor yani. Doğru haklısın.
Katılımcı: Ben şunu soruyordum: şimdi Peygamber efendimizin sesli olarak kıldırdığı namazlarda kuran okumadı şeklinde hiç bir rivayet yok.
Aynı Katılımcı: Diğerlerinde de zikir yapmış. Yani diğerlerinde zikir yok manasında demiyorum.
Abdullah: Aslında hadislerden o sonuç çıkarılabilir. Secdede kuran okumayın.
Abdulaziz Bayındır: Tamam işte, aynı şeyi söylüyoruz.
Abdullah: Ondan sonra fatihasız namaz olmaz diyor. Aslında bu mantık çıkarıyor nerde ne olduğunu.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi Abdullah, aynı şeyleri söylüyoruz. Yani şimdi namazda esas olan zikir dendiği zaman, kıyamda Peygamber efendimizin kuran okumasına vurgusu var tabi. Fakat bu şahıslar ona bakarak bir kurgu kurmuş değiller. Yani işte kuranı kerimde “fezkurullahe kıyamen ve kuuden”(NİSA 103) bunlar hep namazın hangi rükünlerde ne yapılması gerektiğini ifade ediyor. Bu konunun dışına çekiliyor, asıl namazı tarif eden ayetler. O zaman boşluk doğuyor, boşluğu kendi zihinleriyle dolduruyorlar. Kendi zihinlerinde olan şeylerle farz koyuyor, vacip koyuyor, namazı olmaz diyor bak. Adamların namazları olmaz diyor. Yeniden kılmaları lazım.
Fatih: Olması gereken burada kıraati sadece kıyamdaki kuran okumak gibi değil de kıyamıyla, rukusuyla, secdesiyle, hepsindeki zikir ve kuranı kerim okumaların hepsini bir arada almak gerekecek. Hani kıraatı ortadan kaldırmak gibi bir derdimiz yok.
Abdulaziz Bayındır: O zaten ayrı bir konu. Şimdi, kuranı kerim en büyük zikir, onda kimsenin şüphesi yok. Fatiha suresi en güzel şey, o ayrı. Ama burada bu şahıs şunu söylüyor, diyor ki; bu bir rüknü yerine getirmiş değil diyor bu adam, tamam mı? Bir ruknü yerine getirmiş değildir ifadesi, çok ağır bir ifade. Kıraate rükün diyor. Halbuki rükün olan kıraat değil zikirdir. Bu şahıs bildiği her hangi bir zikri yapmışsa ümmi dediğimiz şahıs. Bildiği herhangi bir zikri yapmışsa o rüknü yerine getirmiştir. Onun namazı tamam. O zaman arkasındakilerin namazı da tamamdır. O kendi açısından rüknü yerine getirmiştir, arkadakiler de kendi açılarından yerine getirmiştir. Anlatabildim mi Fatih? Olay o.
Enes Hoca: Herkes kendi zikrini yapar düşüncesi çok iyi. Şimdi o imamlık yapıyor ama bu da kendi namazını kendi başına kılıyor aslında.
Abdulaziz Bayındır: Herkesin namazı kendisinedir.
Yahya Şenol: Kabul etmiyorlar ama.
Abdulaziz Bayındır: Bazen kabul ediyorlar, bazen etmiyorlar.
Yahya Şenol: Cemaatin namazı imamın namazına bağlı diyor. İmamın namazı olmazsa cemaatınki de olmaz. Diğer üç mezhep herkes kendi namazını kılar diyor.
Abdulaziz Bayındır: Yanlız öyle diyorlar da orada da duramıyorlar Yahya Şenol. Biraz sonra göreceğiz. İmamın namazı bozulunca cemaatin de bozulması lazım, bozulmaz diyorlar bu defa.
Haşim: Bir bağlantı yoksa neden birinci rekata yetişmeyen adam rukuda imama yetişince o fatihayı okuması gerekmiyor. Demek ki bağlantı var ki, oradan fatihayı okumadan hemen rukuya gidiyor. O kadar da şey değil yani
Abdullah: Rukudayken yetişmişse namaza, yetişmiş sayılıyor.
Abdulaziz Bayındır: Kardeşim bir şey birlikte yapılıyorsa, birlikteliği sağlayacak bir takım şeyler de olacak. Bu gayet tabii.
Haşim: İşte oradan yola çıkarak belirli şeyler..
Abdulaziz Bayındır: Ne mesela?
Haşim: Ne mesela, şimdi ben bire bir katıldığım anlamında değil de, mesela imamın abdesti bozuluyorsa şöyle olur, böyle olur. Hepsi bu mantıktan yola çıkarak bir mantık oluşturulmuş. Beraber namaz kılınıyorsa bunun yani belirli sonuçları vardır. Herkes katılmalı gibisinden bir mantık. Fatihaya yetişemeyen adam rukuda imama yetişti. Fatihayı okumadı, hemen rukuya gidebiliyor. Bu bir lehde sonuç gibi.
Abdulaziz Bayındır: Tamam da, orada bir hadis olması lazım yanlış hatırlamıyorsam. Gelmedik daha o konuya. Yani şimdi burada..
Yahya Şenol: Rukuya yetişen mi?
Abdulaziz Bayındır: Bir hadis olması lazım.
Yahya Şenol: Var.
Abdulaziz Bayındır: Bitti işte, olay o. Ya bak burada bizim söylediğimizi tekrar edelim. Bu ibadetse bunun kuranı kerime göre yada Peygamber efendimizin uygulamasına göre ortaya koymak lazım. Şimdi Peygamberimizin uygulamasıda şüphesiz kuranı kerimdir de, onu herkes bulamaz. Yani o çok ciddi bir derinlik ister. Onu insanlardan aramak yanlış olur. Sen bir müslüman olarak Peygamberim bunu yapmışsa yaparım dersin. Burada itirazımız şu: siz kurandan delil getirmiyorsunuz. Sünnetten delil getirmiyorsunuz. Herhangi bir şeye kıyas bile yapmıyorsunuz. Şuradaki görüşünüzü, şuradaki ibadetle ilgili delil getiriyorsunuz. Yani bunun kabul edilebilecek tarafı var mı? Hadise o. Yoksa o senin dediğin gibi rukuya yetişirse şöyle, böyle değil, yani o değil. Biz burada bu mantığı kurarken de bunların düştüğü şeye düşmemeye çalışıyoruz. C.Hakk demiyor mu “akımis salate li zikri”(TAHA 14) diyen AllahTeala. Evet Musa(as)’a hitaben demiş. Demiş ama farketmiyor ki. “Ekımis salate” diyor. “Es salah”,”ekım” aynı kelimelerle bize de emrediyor Allah. Ve bize de diyor ki; “fe iza kadaytemus salate fezkurullahe”(NİSA 103) diye anlatıyor. Ondan sonra, ve gene diyor ki mesela “fe inhıftum fe ricalen ev rukbana fe iza emintum fezkurullahe kema allemekum”(BAKARA 239) yani zikir esası. Esası zikir. Namazın tüm cüzlerinde o zikir var. Şimdi bunlar tutmuş zikri sadece kıraatten ibaret yapmışlar. Kıyamda bunu farz kılmışlar. Ondan sonra rukuda sunnet, yapmasan da olur. Secdede yapmasan da olur. İşte falan filan. Ya kardeşim bu yanlış yani. Yanlş olan o. Yoksa elbetteki kuranı okumak, elbetteki fatihayı okumak çok önemlidir. Ama şahsın gücü yetmiyorsa o şahıs da mecburen zikirle namazını kılacaktır. O zikir nasıl olursa olsun. Arapça bilmiyor kendi diliyle kılar, önemli değil. Ya Rabbi sen beni affet, ya Rabbi sana şükür, yani herkesin kendi dilinde Allah’a kulluğunu ifade,ettiği bir takım kelimeler vardır, onun zikridir. Onu yaptımı verilen emri yerine getirmiştir bu adam. Haa kuran okumayı öğrendiği zaman da tabiki kuran okur.
Abdullah: Türkçe namaz tarışmasına giriyor.
Abdulaziz Bayındır: Tamam. Tamam yani, AllahTeala öyle demişse demiş. Şimdi bu tartışmaları yapanlar şeyden hareket ederek böyle yapıyor: işte Ebu Hanife böyle demiştir, Ebu Yusuf böyle demiştir. Ya, Allah ne demişe baksana kardeşim. Mesele o yani.
Abdullah: Aslında ondan hareketle dese iyi olur. Genelde birileri öyle yapılmasını emrettiği için yaptılar o tartışmaları.
Haşim: Yada mesela geçenlerde gazetede okudum Deniz Baykal, keşke bizde namazımızı ana dilimizde yada ibadetimizi yapabilsek.
Abdulaziz Bayındır: Deniz Baykal yapabilir mesela. Ben bunu ona şey yapmak için demiyorum. Ben Deniz Baykal’ın bir gün kuran okuduğunu zannetmiyorum. Düzgün kuran okumayan kişi ümmi sayılır, yapar yani yapsın. Gayet normaldir.
Yahya Şenol: Söyleyenlerin çoğu kendisi için değil, millet yapsın diye söylüyor.
Abdulaziz Bayındır: Kendisi yapsın.
Mehmet Hoca: Her halukarda kolaylaştırmakta yarar var.
Abdulaziz Bayındır: Kolaylaştırmıyoruz ki Mehmet Hoca. Yani Allah ne demişse o kardeşim. Allah’a ibadet etmiyormuyuz.
Mehmet Hoca: Ona zıt söyleyerek bir tür zorluktur, onlar gibi zorluk şey yapmadan, mesela kendi diliyle okuyabilir deyince adam bir kere okur, iki kere okur, alışır daha sonra öğrenir yani. Ama arapça okuyamadığı için namaz da kılamıyor. Kılamayınca da uzaklaştıkça uzaklaşıyor insan. Bunu kastediyorum.
Abdulaziz Bayındır: Enes Hoca bazen şey yapıyor, sizin memleketle ilgili örnek veriyor. Kuran okurken ne yapıyordu?
Enes Hoca: Bir şey verdiği zama bizde “eşkalı” diye kelime var.
Yahya Şenol: Ne anlama geliyor?
Abdulaziz Bayındır: Yani Allah razı olsun anlamında.
Enes Hoca: Üzüm var ya, biz üzüm deriz. “İzin baase eşkaha” kelimesini “üzüm verse eşkalı” diye okuyor.
Abdulaziz Bayındır: Üzüm verse eşkalı.
Abdulaziz Bayındır: İşte mesele bu. Ebu Hanife ne demiş? Demiş ki;”ennel imame terefe fardal kaareti maal kudre” evet yani, kıraatin farz olduğunu sen ortaya çıkarıyorsun ey İmam. “Maal kudreti” dediği de “maal kudrete aleyha” ona kudretten dolayı. Yani bu şahıs inamlığa geçmiş, halbuki arka tarafta kıraatle imamlığı yapabilecek bir insan var. “Maal kudreti” demesi o. Yani namaza başlarken cemaatin içerisinde imamlık yapabilecek birisi var. Elbetteki onun öne geçirilmesi zaten çok tabii bir şeydir. “Fe tefsidu salatuhu: namazı fasid olur”. Yani niye? İmam hakkı olmayan bir görevi üstlendiği için namazı fasid olur diyor. Sen kıraatte bulunamıyorsun, bırak kıraatte bulunan geçsin. Peki. “Ve haza: bu böyledir”. “Ve ennehu lev iktida bil karıi: çünkü bu imam kuran okumayı bilen birisine uysa”,”tekunu kıraatuhu karaeten lehum: o kuran okuyan kişinin kıraatı bunun da kıraatı sayılır”. “Bi hilafetil kel mesele: ama bu durum öyle bir şey değil”, yani adam orada kıraatte bulunamadığı için cemaat kıraatte bulunmuş değil. Bunun tam zıddına. Kuran okuyan birisi olsaydı, onun kıraati arkadakinin kıraatı olacaktı ama burada kıraat olayı yok. Tam tersi. İmam kuran okuyamadığı için cematde kuran okumamış sayılıyor. “Bil hilafeti kel meseleti ve emsaliha le ennel mevcude fi hakkıl imami la yeknu mevcuden fi hakkın muktedi: niye? Çünkü imamda olan durum, imam da kıraat yok ama muktedi de var. Burada bir ihtilaf söz konusu”. Onun için hiç birisinin namazı olmaz. Yani muktedi kıraate kadir olduğu halde kıraatsiz namaz kılmış sayılıyor. İmam da kıraate kadir olan birisinin arkasında namaz kılabileceği halde, yani o da hükmen kıraate kadir olduğu halde birisini öne geçirerek. Kendi öne geçtiği için kıraatsiz namaz kılmış sayılıyor. O zaman hepsinin namazı fasid olur diyor. Yani imamın namazı gitmiş. O gittiği için cemaattekilerin hepsinin namazı gider. Hakikaten Ebu Hanife’de iyi bir matematik varmış.
Enes Hoca: Esnaf olduğu için kendisi.
Abdulaziz Bayındır: Evet. “Ve lev kane yusalli el ummiyyu vahdehu vek kariu vahdehu caze: ümmi kendi başına, kıraat okuyan kişi de kendi başına namaz kılsa(biri diğerine imam olmamış olsa) olur”. Zaten bunu niye buraya yazdı ki? Bunun anlamı ne bu cümlenin olması? “Ves sahihu: doğru olan budur”. Yani böyle bir durumda madem adam imamlığa geçmiş, kıraati olan kişi ona uymasın demiş oluyor. “Le ennehu lem tazhar minhuma rabetun fil cemaat: her ikisinde de cemaate bir rağbet ortaya çıkmış değildir”. Cemaatle kılmıyorlar, tek tek de kılabilirler. Yani kuran okumayanlar kendi aralarında kılsalarda, gerçi bu ibarede o yok ama, o da söylenir. “Fe in karael imamu fil uleyeyni summe kaddeme fil uhreyeyni ummiyyen fesedet salatuhum”, imam namaz kılıyor, iki rekat kıldı. Yani kuran okumasını bilen bir kişi orada kıraatte bulunmuş. İkinci rekatta abdesti bozuldu.
Enes Hoca: İkinci rekatta sükutta bulunsa caizdi bunlara göre.
Mehmet Hoca: Evet, aklıma o geldi. Çünkü üçüncü-dördüncü rekatta..
Abdulaziz Bayındır: İlk iki rekat. İkinci rekat diye yanlış söylemiş oldum ben. İlk iki rekatta adam kıraatte bulunmuş, sonra abdesti bozulmuş, birisi yerine geçrilmiş.
Enes Hoca: Geçen de ümmidir ama ümminin kıraat etmesi gerekmez ki üçüncü-dördüncü rekatta.
Abdulaziz Bayındır: Hepsinin namazı bozulur diyor. “Fe kale Züferi rahimehullah: İmam Züfer(Allah rahmet eylesin) şöyle demiş”,”la tefsidu” senin dediğin gibi yani demiş “bunun namazı fasid olmaz”. “le teeddi fardıl kıraati: kıraat farziyetini yerine getirdiği için”. İşte bu da kuranı kerime tamamen aykırı bir görüş. Bak biraz sonra diyecekler ki; her rekat başlı başına bir namazdır diyecekler. Her rekat başlı başına bir namazsa, her rekatın zikri var. Ayakta yapılacak zikri var, rukuda, secdede, hepsi var. Yani sen son iki rekatı ayrı, son iki rekatı ayrı nasıl değerlendiriyorsun? Züfer’in savunması da yanlış. Her ne kadar o kendi iç tutarlılığı açısından doğruysa da, yani mezhebin kendi iç tutarlılığı açısından doğruysa da, ama kuranı kerimle karşılaştırdığın zaman Züfer de yanlış.
Mehmet Hoca: Sanki bu fikirler muhakeme yürüttüten sonra ortaya konan fikir değil de biri sormuş, namazı bozulmaz. Niye? Birinci-ikinci rekatta kıraati yerine getirmiştir.
Abdulaziz Bayındır: Zaten bu biliyorsunuz illetlendirme işi sonra olmuş.
Mehmet Hoca: Daha sonra tedvin edilmiş, bilimsel hale getirilmiş olabilir yani.
Abdulaziz Bayındır: Daha sonra, daha sonra. Fatih o ilk kitapları okudu. Onlarda böyle bir şey yok.
Katılmcı: Onların görüşlerini başkaları şey yapmış, yorum yapmış.
Abdulaziz Bayındır: Bu yorumlar Ebu Hanife’ye, İmam Züfer’e, şuna, buna ait değil. Bu sonradan gelen ulema her halde böyle demek istemiştir diye oraya koymuşlar.
Fatih Orum: Ama işte şey var. Yani nispet ediyor. Şuna göre illet bu, buna göre bu.
Abdulaziz Bayındır: Sanki bunlar söylemiş gibi anlatılıyor. O biraz yanlış oluyor. Başkası adına şey yapmak.
Fatih Orum: İç tutarlılığı sağlamak adına muhtemelen böyle düşüdüğü için böyle dedi gibisinden..
Katılımcı: Ali Rıza Hoca bir kaç ay evvel gelmişti demişti ki; İhsan Süreyya Sırma Almanya’da ona demişler ki; Abdulaziz Hoca faize cevaz verdi. Siz de telefon açtınız dediniz ki; benim böylebir şeyden haberim yok, böyle bir şey demedim. Aynen buna benzer.
Abdulaziz Bayındır: Tabi, böyle oluyor yani. Evet. Şimdi İmam Züfer’in şeyi “velena” derken, yani yukarıdaki görüşde namaz caiz olmaz dediler ya. İlk iki rekatta kıraatte bulunmuş, yani bir ümmi geçirilmiş. Hepsinin namazı da fasid olur dedi. “Enne kulle rekatin”, bak işte buyur. Buyur şimdi şuna bak Allahını seversen. Hem bu sözü söyleyeceksin, hem öbür görüşleri ortaya koyacaksın. “Enne kulle rekatin salatun: her bir rekat bir namazdır”. Biz onu zaten Nisa suresinin 102.ayetinden net bir şekilde ortaya çıkarmıştık. Her bir rekat bir namazdır diye. Salattır diye.
Abdullah Bayındır: O zaman aklıma şey geliyor. Bu şeyle ilgili hadis var ya, bunu söylerler anlatırlar, miraç ile ilgili. 50 rekattı da, elli namaz. Her bir rekat namaz sayılıyorsa..
Abdulaziz Bayındır: 50 rekat. Bu da değişik bir değerlendirme. Şimdi Abdullah, miraçla ilgili o hadis yani Peygamber(sav)’e Musa(as) nasihat etmiş. Gitmiş gelmiş, pazarlık gibi. O hadis ne kadar sahih olursa olsun, kuranı kerime hiç bir şekilde uyan bir hadis değil.
Katılımcı: O bir yahudi propagandası bana göre.
Abdulaziz Bayındır: Artık ne ise bilmiyorum. Yani Buhari’de geçmiş, bilmem şurada geçmiş, burada geçmiş o hiç bir şey ifade etmiyor.