ABDULAZİZ BAYINDIR: Evet değerli izleyiciler 2016 senesinin son dersini yapıyoruz. İnşallah 2017 senesi cumaretesiden itibaren devam edeceğiz. Yanlız burada şu var. Gerçekten insanlar akıllarını çalıştırmama konusunda son derece ittifak halindeler. Tam bir görüş birliği var bütün dünyada. Şimdi herhangi bir uzman kişiye sorsanız ki bugün neden son günü, yarın niçin senenin ilk günü? Söyleyeceği hiç bir şey yoktur. Çünkü zamanında siyasiler öyle kararlaştırmış o şekilde gidiyor. Çünkü senenin başı yada sonu olmasının bir işaretinin olması gerekir. Hani deseler ki 21 Aralık senenin son günü ve başı; deriz ki işte kuzey kutbunda günlerin en uzun olduğu gün, güney kutbunda da en kısa olduğu günü seçtiler, bir ortak nokta bulunur. Deseler ki 21 Mart senenin başı ve sonu tabi o zaman 21 Mart dememeleri lazım. Başka bir şey söyleyecekler ki esas doğru olan odur. Tüm dünyada gece ile gündüzün birbirine eşit olduğu gündür dersin. Yani elinizde bir gerekçe olur. Hiç bir gerekçe olmadan ben dedim oldu; bugün senenin son günü. Burada bir başka şey daha var. Biliyorsunuz hıristiyanlar İsaAs’ın doğumunu kutluyorlar bu hafta. 25 Aralık’tan başladılar. Cristmiss diyorlar. Bunun da doğrularla herhangi bir ilgisi yok. İsaAs Ocak ayında doğmuş değildir. Bakın biliyorsunuz kuranda Meryem adında bir sure var. Adı Meryem. Meryem kim? İsaAs’ın annesi değil mi? Bakın o surede 23.ayette diyor ki. Hatta Diyanet İşleri mealinden okuyayım. 22.ayetten itibaren:“Meryem çocuğa gebe kaldı ve onunla uzak bir yere çekildi. Doğum sancısı onu bir hurma ağacına yöneltti”. Doğum sancıso olduğu zaman yaslanacak bir şey arar hanım. Çok sıkıntılı bir durum. “Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım dedi”. Çünkü babasız çocuk dünyaya getirmek son derece zor. Kime neyi iddia edeceksin. “Bunun üzerine Cebrail, ağacın altından ona şöyle seslendi; üzülme, rabbin senin alt tarafından bir su akıtıyor. Hurma ağacını kendine doğru silkele de sana taze hurma dökülsün”. Doğum sırasında taze hurma dökülüyor. Bu mevsimde Filistin’de taze hurma var mı? Nerde var taze hurma? Ağacı sallıyorsunuz dökülüyor. Yani olsa olsa Temmuz-Ağustos-Eylül. Yani o dönemlerde olabilir. En fazla Eylül deyin. Ama hiç bir zaman Aralık falan olmaz. İsaAs’ın doğumunu zaten 4 asır kadar sonra kutlamaya bşlamışlardır. Din genellikle kendi rayından çıkarılır. Tübingen Üniversitesi ile birlikte müslümanlık ve hıristiyanlık tarihini araştıralım şeklinde bir protokol yapmıştık. Roma’da bir toplantı sırasında o zaman Tüningen Katolik Fakültesi Dekanı Rechard Putsa dedi ki; “bizimkiler ikinci asra kadar gitmeye müsade etmiyorlar. Çünkü ikinci asra gittiğiniz zaman ikinci asırda İsaAs’ın Allah’ın kulu ve elçisi olduğunu herkes kabul ediyor. Allah’ın kitabı tevrat ve incile uymak gerektiğini herkes kabul ediyor. Ama ondan sonra yeni bir din oluşturmuşlar, foyalarının ortaya çıkmasını istemiyorlar”. Dedim ki; “üzülme bizimkiler de aynı” dedim. Bizde de değişen bir şey yok. Bizde de 2.asırdan sonra yeni bir din oluşturulmuş. O zaman yapalım dedi ama yapamadık tabi. Yapamamamızın sebebi, bizim elimizde yeteri kadar imkan olmaması. Çünkü mevcut arkadaşlarımızla sorulan sorulara ve bizden çok acilen istenenlere cevap vermekte ciddi manada sıkıntı çekiyoruz. İnşallah C.Hakk lütfeder ekip büyür bunların hepsini yaparız. Bu uydurulan bir inanç. Bunu kendileri gayet iyi biliyorlar. Katolik Kilisesi Din Ve Ahlak İlkeleri diye yayınladıkları bir kitap var. Katolik kilisesinin yayınladığı bir kitap. Orada bunu itiraf ediyorlar. Dikkatli okuduğunuz zaman görürsünüz. Peki bizde de mevlid kandilleri olur biliyorsunuz. O da ne kadar zamandır Yahya? Ne kadar zaman sonra olmuştu?
YAHYA ŞENOL; En erken hicri olarak 350 yıl. Fâtımiler döneminde rastlanıyor ilk kez.
ABDULAZİZ BAYINDIR; Yani böyle bir şey yok. Yani Resulullah’a uyman gerekiyor. Öyle bir takım şeylerle kendini tatmin etmene gerek yok. Dolayısıyla bu crismisin hiç bir anlamı yok. Tıpkı mevlid kandillerinin hiç bir anlamı olmadığı gibi. Dine yapılan ilaveler gerçekten dini tamamen rayından çıkarıyor. Bugün yahudiler ve hıristiyanlar C. Hakkın ifadesi ile herhangi bir temellerü olmayan bir yapı içerisindedirler. Çünkü Allah Maide suresinin 68.ayetinde şöyle diyor; MAİDE, 68.. Ayet: “Kul ya ehlel kitabi: de ki, ey ehli kitap” yahudi ve hıristiyanlar, “lestüm alal şey’in: hiç bir temelimiz yoktur”. İşte az önce de gördünüz. İşte crismis. Hiç bir temeli yok. “Hiç bir temeliniz yoktur”, “hatta tükıymüt tevrate vel incıle: elinizdeki tevrat ve incili ikame edinceye kadar”. Tevrata ve incile tam uyarsanız. Elinizdekine yani. Başkasına gerek yok. Başka? “ve ma ünzile ileyküm mir rabbiküm; ve rabbinizden size indirilen (kurana) uyarsanız başka. Ama yoksa ona uyuncaya kadar hiç bir temeliniz olmaz. “ve le yezıdenne kesıram minhüm ma ünzile ileyke mir rabbike tuğyanev ve küfra: sana rabbinden indirilen, onların çoğunun taşkınlığını ve küfrünü artırıyor”. Bu çok kesin. “fe la te’se alel kavmil kafirın; o kafirlere üzülme”. Onlardan dolayı üzüntü çekme niye öyle diye.
Bugün dersimizin konusu şu; Allah’a Güven Krizi. Müslümanlarda çok ciddi manada Allah’a güven krizi var. Aynı kriz yahudilerde var hıristiyanlarda var. Bu Allah’a güven krizi en başta İblis ile başlamıştır. Çünkü biliyorsunuz Allah Adem’e secde etmesini emretti. Etmedi. Ben daha hayırlıyım dedi. Allah’a güvenemediği için. Allah’ı var kabul ediyor mu İblis? Allah diye bir varlık yoktur diyor mu? Allah bir değildir diyor mu? Bakın C. Hakka karşı me diyor; “ya rabbi”, “enzırni ila yevme yeb’asun” yani yeniden dirilecekleri güne kadar bana süre ver diyor. “Kale enzırni ila yevme yeb’asun: Araf 14.ayette bunu söylüyor. Yani yeniden yaratılacakları gün ne zaman? Kıyamet değil mi? İnkar ediyor mu İblis? Kendisi de zaten mukarreb meleklerden idi isyan edince çıktı. Onlardam C.Hakk uzaklaştırdı. Allah’a güveni olmadığı için o hale geldi. Peki Adem neydi? Allah ‘a Adem’i özel olarak yetiştirmedi mi? Onun muallimi kimdi? Allah idi. Adem’i Allah yetiştirdi. Allah bilgi sahibi yaptı. Kurana baktığımız zaman yeryüzüne onun kadar bilgili ikinci bir insan gelmediği anlaşılıyor. Peki. Allah Adem’e ne dedi? Dedi ki; “fe kulna ya ademu inne haza aduvvun leke ve zevcik”. Yada ondan önce şöyle söyleyeyim: Allah Adem’e ve Havva validemize şunu söylemişti; “ya adem uskun ente zevcuke: Adem, sen ve eşin”. AdemAs evli imiş değil mi? Eşi varmış. Sen ve eşin. İki kişi. Ademler vardı deniyor. İşte iki kişi. Sen ve eşin. Diyor ki; “uskun ente” arapça bakımından da bunun başka şekilde anlaşılması. “ente” iki kişiye “ente” denir mi? Mümkün mü yani! “Ve zevcuke” diyor. Bir karı-kocanın dışındakine bu söz söylenir mi? İki kişi. İkisi de topraktan. Anaları da toprak babaları da toprak ikisinin de. “Sen ve eşin şu bahçeye yerleşin” diyor. “El cennet” bahçe demektir. Üstündeki bitki örtüsünden dolayı cennet ismini alır. Cenne; örtme demektir. Bitki toprağı örttüğü için cennet deniyor. Mesela mecnun denir delilere akılları örtüldüğü için. Cenin denir ana rahmindeki çocuğa gözükmediği için. “Fe kula min haysu şi’tuma” bak bahçe her taraf sizin, nerden isterseniz oradan yiyin. Ama bir tek emir “ve la takraba hazihiş şecerate fe tekuna minez zalimın: yanlız şu ağaca yaklaşmayın, ikiniz de yanlış yapmış olursunuz”. Sonra da Allah uyarıyor. Bu okudupum Araf suresinin 19.ayetiydi. Şimdi Taha suresinden okuyorum. Diyor ki Allah; “Adem”, “inne haza aduvvun leke ve zevcik; bak bu senin ve eşinin düşmanıdır”. İblis’i gösteriyor. İblis: bu, senin ve eşinin düşmanıdır. “Ve la yuhri cennekumul minel cennet; ikinizi de bu bahçeden çıkarır haa!”. Yani “şu ağaca yaklaşmayın” dedi ya, yaklaşırsanız bu elinizdeki nimeti kaybedersiniz. “Fe teşka: o zaman sıkıntıya girersin”. Çünkü aileyi geçindirme görevi erkekte olduğu için. “TAHA, 118.. Ayet: İnne leke ella tecua fıha ve la ta’ra: burada senin aç kalman yada çıplak kalman diye bir şey yok”. TAHA, 119.. Ayet: Ve enneke la tazmeü fıha ve la tadha: burada susuz da kalmazsın güneşin altında da kalmazsın”.TAHA, 120.. Ayet: Fe vesvese ileyhiş şeytanü kale ya ademü: şeytan Ona vesvese verdi. Dedi ki; Adem”, “hel edüllüke ala şeceratil huldi ve mülkil la yebla; bak sana bir ağaç göstereceğim. Ondan yedin mi ölüm yok artık sana. Bir de yok olmayacak bir saltanat”. Öyle bir şey ki ölüm yok. Adem bu dünyada yaratılmıştır. Ahitteki cennet değil. Ahiretteki cennette zaten olacak değil mi? Ne kadar saptırıldıklarını görüyor musunuz tefsirlerde, şurda, burda. Ahitetteki cennette İblis’in ne işi var. Ben anlamıyorum gerçekten. O kadar yıl dirsek çürütüyorlar medresede okullarda, hiç kafayı çalıştırmıyorlar. Nasıl oluyor bu iş hakikaten aklım ermiyor. İşte ona akıl erdirmeye çalışacağız bu derste Allah nasib ederse ona. Bak diyor ölüm yok, sürekli saltanattası sürekli kral sensin. Soyundan gelecek olanlar da biliyor. Ne güzel. Ölümsüz olan kimdir? Allah. Sen Allah mısın kardeşim düşünsene azıcık. Allah sana her şeyi öğretti. Yok olmayacak saltanat kimin saltanatı? Allah’ın. Sen Allah’a mı rakip oluyorsun? Bakın Adem’i C.Hakk bizzat yetiştirdi. İmtihan böyle bir şey. Bşr arslanın önüne bol miktarda et konur, etin biraz öncesinde de kapan vardır. Zavallı o eti ağzına almadan çukura düşer. İmtihan böyle kaybedilir. Ama o, insan olmadığı için bir günahı yok. Ama insanoğluna o kapanlar önceden haber verilir. Allah diyor; bak bundan yersen buradan uzaklaşırsın. Şimdi burada o ağaçtan yememek için ne gerekir? Allah’a güvenmek gerekmez mi? Güvenmek gerekir değil mi? Kardeşim Allah bana böyle dedi, ne olursa olsun ben yemem. Bitti. Allah o yasağı koydu ise bitti. Öyle mi yaptı Adem? İblis de şey yaptı. “Ya Rabbi beni kıyamete kadar yaşat”. Ee? Nasıl olsa bu insanların hepsi ölür sonra tevbe eder müslüman olurum. Biraz zor edersin. Alışırsın ondan sonra daha kolay kolay yapamazsın. Bu da o ağaçtan yiyeyim, sonra ya rabbi beni affet derim. Hep öyle yaparlar dikkat edin. Yoldan çıkmalar hep öyledir. Şurada taze et var, dolu. Önünde kapan var. Aslan o eti görüyor kapanı göremiyor. Ete giderken daha etten ağzıma almadan kapana düşüyor. Alsa da zaten bir şey ifade etmez. Ama onda bir şey yok. Ama Allah uyarıyor. İşte imtihan orada oluyor. İşte orada sizin Allah’a güvenip güvenmeyeceğiniz önceden belli değil. Onun için Allah ne yapacağımızı biliyormuydu bilmiyormuydu tartışmalarında orda siz sabredebiliyormusunuz. Kardeşim Allah bana böyle dedi. Bitti. Kendi arzunuz olacak, gerçekten sizin için çok büyük bir şey olacak. Ama orada kendinizi yenebiliyor musunuz. İnsan en büyük mücadeleyi kendi nefsi ile yapar. AdemAs kendini yenemedi, ondan sonra TAHA, 121.. Ayet: Fe ekela minha” yediler İblis’in oyununa geldiler. “fe bedet lehüma sev’atühüma” bu defa beşer olmaları sebebiyle beşer olmak demek elbiseli olmak demektir. Bedenleri gözüktü. Vücutları gözüktü. Üzerine bahçenin yaprakları ile örtmeye çalıştılar. Sonra ne diyor; “ve asa ademü rabbehu: Adem rabbine isyan etti”. Ondan sonra “fe ğava”. O, ğav suçunu işledi. “Ğava” ne demek biliyor musunuz? Kendinizi hayallere kaptırarak yanlış yapmak demektir. Ben o ağaçtan yersem kral olurum,ölümsüz olurum, ondan sonra da çaresine bakarız. İşte bu boş hayaldir. Aynı suçu İblis işlemiştir. İsyanı İblis de yapmıştır, ğav suçunu İblis de işlemiştir. Onun için burada Araf suresinin 16.ayetinde Allah’a diyor ki; “fe bima ağveyteni”: sen bu ğav suçunu bana sen işlettin diyor. Bu hayallere beni sen sürükledin. Hiç kimse suçu da üstlenmez biliyorsunuz. Bu, Allah’ı suçluyor. AdemAs ne diyor? AdemAs diyor ki C.Hakk buna sorduğu zaman Araf 23.ayetinde “rabbena zalemna enfusena”. İblis diyor ki bunu sen yaptırdın bana. Kendini suçlu saymıyor. “Ne yapayım kardeşim dayanamadım. Allah nefretini verir inşallah”. Allah nefretini vermez. Emir verir biter. “Rabbena zalemna enfusena; ya Rabbi biz yanlış yaptık” dediler. Ne zaman dediler? O şeyin hemen arkasından. “Biz yanlış yaptık. Senin dediğin doğruydu yapmamalıydık”. “Ve in lem tağfirlena ve terhemna lenekunenne minel hasirin: bizim bu hatamızı örtmez ve bize ikramda bulunmazsan biz her şeyimizi kaybettik”. Bakın dikkat ediyormusunuz? İblis Allah’a inanıyor. Bizim anladığımız manada yani Türkiye’de geçerli manada. İslam aleminde geçerli manada. Adem inanıyor. Allah yoktur diyen var mı? Ama Allah’a güven yok. İblis’te Allah’a güven yok. Bu suçu ben işledim demiyor. Buna sen sebep oldun diyor. Ağveyteni diyor. Ama Adem ile Havva ne diyor? Biz yanlış yaptık, suçu biz işledik biz yanlış yaptık. İblis de ağveyteni derken aslında onun suçu olduğunu biliyor ama kendini suçlu saymıyor. İblis kaderci. Ne yapayım kaderim buymuş yaptım! Kaderciler suçtan kaçarlar. Ama Adem kaderci değil. Ya rabbi ben yaptım diyor. Ben yanlış yaptım diyor. Allah Adem ile Havva’yı affediyor ama o bahçede de bırakmıyor. Hadi çıkın bakalım diyor.
Şimdi gelelim islam alemine.. Batı alemi tamam, hangi müslümana sorsanız hıristiyanı-yahudiyi kafir saymakta son derece ustadır. Peki aynı şeyi sen yapmadın mı kardeşim? Sen yapmıyor musun aynı şeyi? Allah’ın emrine sen gerçekten güveniyor musun? C. Hakka güveniyor musun güven miyor musun? Ona bak. Allah’a gerçekten güveniyor musun sen? Geçen haftaki dersimizde Rusya’daki bir düşünürün buraya gelerek yaptığı bir konuşmadan ve 2010 yılındaki bir yazısından alıntılar yapmıştık. Orada şunu söylüyordu; “bugün para babalarının saltanatına son verecek tek kitap kurandır. Eğer kurana uyarsak onların yeryüzündeki bu fesadı ortadan kaldırabiliriz. Tek kitap kurandır. Bugün onların en çok korktukları şey kurandır. Çünkü para babaları faiz yoluyla dünyayı kendilerine köle yapmışlardır”. İslam alemi bu işin neresinde? Osmanlı battı. Osmanlı ile hep şöyle yapılır: şu düşman şöyle yaptı da bu düşman böyle yaptı. Düşmanı suçlamak kadar gülünç bir şey var mı? İyilik yapan kişiye düşman denir mi? Adamın adı düşman zaten. Niye sen kendini suçlamıyorsun da onu suçluyorsun? Sen ne yapıyordun o arada? Yanş şimdi Adem; “ya rabbi benii şeytan kandırdı” mı diyecekti? Sen kanmasaydın. Sen ne yapıyordun? Bakalım islam aleminde gerçekten Allah’a güven var mı yok mu? Bizim Ticaret Ve Faiz kitabı Hem ekonomi tarihidir hem de kurandaki ekonomi ile batı ekonomisini mukayese eden, çıkış yollarını gösteren bir kitaptır. Burada kafiri gördük. İblis kafir. Bakın Allah’ı yok saymıyor. Allah ile konuşuyor. Ahiret gününü inkar etmiyor. Melekleri inkar etmiyor. Ortada zaten inanılması gereken bir kitap yok. Peki islam alemi bugün kafir kelimesini tarif ederken Allah’a güveniyor mu? İman kelimesini tarif ederken Allah’a güveniyor mu? Burada ben bir kaç kere anlattım. Şu salonda bir kaç yıl önce doktora öğrencileri gelmişti ders veriyorum onlara. Doktora dersi. Epeyce de sayısı vardı. Onlara İblis konusunu anlattım. Dedim ki İblis niye kafir? Bunu bana bir anlatın. Hiç birisi cevap veremedi. Ondan sonra dedim ki size bir hafta süre. Gidin araştırın gelin. Araştırdılar geldiler, hiç birisi niye kafir? Çünkü şu mevcut kitaplarda İblis’in kafir olduğunu kuran olmasa kafir olduğunun gerekçesini bulamazsınız. Evet Fatih, niye kafir diyor? İblis’e kafir denebilir mi? Baş kafire kafir denebilir mi bu kitaplarda?
FATİH ORUM; Elimde Ömer Nasuhi Bilmen’in herkesin evinde kütüphanesinde ulaşabileceği bir kitap Büyük İslam İlmihali. Ö. Nasuhi Bilmen’e ait. Şöyle; imanın ne olduğunu, kime mümin denilebileceğini, denilmesi gerektiğini şöyle tanımlamış; “islam dininde Allah Telaya, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe, kaza ve kadere iman etmek birer esastır. Bunları bilip tasdik etmek imanın başlıca şartıdır. Bu cihetledir ki imanın şartları 6’dır. Bunlar müslümanlıkta kat’i surette sabittir”. Yani bunları biliyor, bunlara inanıyor, bunları ikrar ediyorsanız siz müminsiniz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Halbuki kaza, kader diyr bir şey kuranda yok. Öyle bir iman esası yok ama bunlar rahatlıkla ilave edebiliyor.
FATİH ORUM: Dolayısıyla sizin biraz önce anlattığınız İblis bu kitaba göre mümin.
ABDULAZİZ BAYINDIR; İstersen teker teker karşılaştıralım. Ne diyor?
FATİH ORUM: Allah Teala’ya.
ABDULAZİZ BAYINDIR; Allah’a iman diye başlık vardır orada. Var ve bir bilmek. İblis başka şekilde biliyor mu?
FATİH ORUM: Meleklere.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kendisi zaten melek. İnkar ettiği bir şey var mı? Hatta bizimkilerden daha iyi biliyor yani.
FATİH ORUM; Kitaplara.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Henüz bir kitap var mıydı o sıra? Allah’ın verdiği emir vardı, “ya rabbi sen öyle bir emir vermedin” diyor mu? Peygamberlere, Allah’ın resullerine. Gönderilmiş bir resul yok.
FATİH ORUM: Ahiret gününe.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ahiret gününü inkar ediyor mu? Zaten izin istiyor kıyamete kadar yaşamak konusunda. İnandığını açıkça söylüyor.
FATİH ORUM; Kaza ve kadere.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Sen yaptırdın” dediği için asıl kadere O inanıyor. Adem inanmıyor kaza-kadere ama O inanıyor. Niye inanıyor. Altı çizili bir yer vardır yine bu kitapta. “Herhangi bir insanın filan günde vücuda gelmesini Hak Teala ezelde dilemiş olması bir kaderdir. O insanın bu takdir edilmiş günde vücuda gelmesi kazadır”. Ki bundan asıl maksat bu değil. “Kaza ile kadere iman müslümanlarca büyük bir esastır. Bunlara inanmak Allah’a iman cümlesindendir. Hak Teala’nın varlığını, birliğini bilen, Onun kainattaki mutlak hakim olduğuna inanan bir insan için kazaya kadere iman etmemek kabil olmaz. Hangi mümkün bir şey vardır ki Allah takdir ettiği halde vücuda gelmesin ve hangi bir şeydir ki Hak Teala dilemediği halde vücuda gelsin”. İşi başka tarafa çeviriyor. “Binanaleyh Herhangi bir şeyin muayyen bir vech ile vücuda gelmesini C. Hakkın ezelde dilemiş olmasına kader denir”. Herhangi bir şeyi ezelde dilemiş olması kader. E pekü şimdi İblis’in ezelde yiyeceğini C.Hakk dilemiş ise o kader oluyor değil mi? “Ve Hakk Teala’nın böylece dilemiş olduğu herhangi bir şeyi zamanı gelince meydana gelmesine de kaza denir”. Altında da “Allah’ın takdir ettiği hangi mümkün bir şey vardır ki AllahTeala takdir ettiği halde vücuda gelmesin”. İblis haklı, niye günahkar olsun ki? Bak ne dedi? Kendi ifadesi; “herhangi bir şeyin muayyen bir vech ile vücuda gelmesini Allah’ın eezelde dilemiş olması kader”. Herhangi bir şeyi ezelde dilemiş. Bu kader. Bu da diyor ki; “hangi mümkün bir şeydir ki AllahTeala takdir ettiği halde vücuda gelmesin”. Peki İblis’in bir suçu var mı burada? “Ağveyteni” diyerek de zaten kaderci oluyor İblis. “Beni sen saptırdın” diyor. Kaderci oluyor. Peki hangi ayette var kader ve kazaya iman? Zaten siz bu kaza-kadere imanı müslümanlara şey yaptığınız an islamı an bitirdiniz. Çünkü adam der ki; :amaan kaderimde ne varsa o olsun”. Kafirlerin arayıp da bulamayacağı insanlar bunlardır.
YAHYA ŞENOL: Bütün bu iman esaslarına rağmen Bakara 34’e göre İblis’in “vestekbera kane minel kafirin” diyor “büyüklendi ve kafirlerden oldu” yani küfrü Allah tarafından onaylanmış sabit görülmüş ama kıyasladığımız zaman pek şey olmuyor yani.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bir numaralı en baştaki kafir.
YAHYA ŞENOL; Demek ki başka bir gerekçe ile kafir oldu!
ABDULAZİZ BAYINDIR; Yani şimdi şuna bir bakar mısınız? İslam alemindeki bu kafa karışıklığı ne. Ya kardeşim siz Allah’a güvenmiyor musunız Allah aşkına ya! Hangi ayette kaza ve kadere iman diye bir şey yazıyor? Allah “inna kulle şey’in halaknahu bil kader” her şeyi bir ölçüye göre yaratır. Bunların dedikleri kader ölçüsüzlük değil mi? Neyse. Kafir ne demekmiş dinleyelim senden.
FATİH ORUM: Türkiye Diyanet Vakfı’nın İslam Ansiklopedisi’nde zaten kafir maddesi yok, küfür maddesi var. Küfür maddesinde hangi şeyler insanı kafir eder bunlar sıralanmış. Mesela diyor ki; “kuranda bir kişiyi küfre götüren inançlar açıklanmıştır diyor. Bunlara verdiği örnekten bir tanesi şu; “kuranda kafirlerin Allah’ı inkar etmeleri. Bu bir küfür sebebidir”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İnkar derken ne anlaşılıyor?
FATİH ORUM: Şimdi Hocam ben de ona baktım. Parantez içerisinde bu cümlenin demiş ki; “Nisa suresi’nin 136.ayeti, insanların Allah’ı inkar etmeleri onları kafir edeceğini kuran gösterir” diyor. Ayet şu Hocam; NİSA, 136.. Ayet: Ya eyyühellezıne amenu aminu billahi ve rasulihı vel kitabillezı nezzele ala rasulihı vel kitabillezı enzele min kabl: ey Allah’a inanan güvenenler! Allah’a o zaman tam şekliyle güvenin, resulüne, kitaplarına ve ondan önce göndermiş olduğu kitaplarına” dedikten sonra devamı şöyle; “ve me yekfür billahi ve melaiketihı ve kütübihı ve rusülihı vel yevmil ahıri fe kad dalle dalalem beıyda”. Buradaki “ve men yekfur billahi” ifadesini Allah’ı inkar etmek olarak şey yapıyor. Ve verdiği örnek bu. Yani bir kişi Allah’ı inkar ederse kafir olmuş olur.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İnkar, küfür ne demek? Küfür ne demek? Sözlük manası ne?
FATİH ORUM: Zannediyor ki Allah’ın varlığını kabul etmiyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İblis de var mı böyle bir şey? Küfür örtmek demektir. Görmemezlikten gelmek demektir. Çok dikkat edin İblis’e, “ya Rabbi sen böyle bir emir vermedin” demiyor. Başka bir gerekçe ortaya koyuyor. Allah’ın böyle bir emri yoktur demiyor. Bugün insanlara diyoruz ki; “kardeşim faiz, Allah ve resulü ile savaştır”, hiç duymuyorlar. “Ya yapmayın! Biz sizinle savaşıyoruz dediğiniz batı aleminin o aslanı yakalamak için aslanın önüne koydukları et gibi batı alemi insanların önüne evrensel değerleri koyuyor kimse ses çıkarmasın diye. Hemen ortada tuzakları var. Evrensel değerler dediği şeyle insanları tuzağa düşürüyor ve sömürüyor. Kendisinin evrensel değerlerle alakası yok. Sadece insanları sömürmek istiyorlar. Taze et koymak gibi. Bir taraftan diyorsun ki ben müslümanım ama uygulamanda Allah’a hiç bir şekilde güvenin yok. Hiç bir şeyi Allah’ın emri ile yapmıyorsun. Peki İblis’ten farkın ne? İblis yaptığı hiç bir işi ben bunu Allah’ın emrine aykırı yapıyorum dememiştir. Az önce Yahya’nın dediği gibi başka bir gerekçe ortaya atıyor. Allah diyor ki; “ma meneake alla tescidu ila emertuk” sana emrettim diyor secde etmene engel olan ne oldu? Ya Rabbi emretmedin demiyor. Yaptım yaptım ama hele bir sor ki niye yaptım! Emretmedin demiyor.
FATİH ORUM: Bu, uygulanamaz bir şey diyor. Bugün de öyle.
ABDULAZİZ BAYINDIR; Benim durumuma uygun değil ya Rabbi. “Ene hayrun minh: ben ondan daha hayırlıyım”. “Halakteni min narin” sen yarattın beni biliyorsun sen de benim durumumu. Beni ateşten yarattın onu çamurdan yarattın, şimdi ateş ile çamur aynı olur mu?
FATİH ORUM: Bunu tekrar bi gözden geçirsen.
YAHYA ŞENOL: Bu kıssa yaklaşık 7 farklı surede anlatılıyor ve hiç birinde C Hakk; “hayır o senden daha hayırlıdır” demiyor. Çok ilginç bir şey bu. Hayırlı olmak olmamak meselesi değil yani. Hayırlı da olsan olabilir.
ABDULAZİZ BAYINDIR; “Emri ben verdim”. Teslim olmak onu gerektirir. C. Hakk hiç bir şekilde “O senden daha hayırlı sen Ondan hayırsızsın” demiyor. Çünkü mesele o değil
ABDULAZİZ BAYINDIR: Mesele Allah’a güven meselesidir. Allah böyle diyor mu? Bitti! Memleket hiç bir zaman bugünkü kadar faize batmamıştı. Ya bu ne biçim bir şey Allah aşkına ya! Faizsiz kuruluşlar resmen kanun çıkarılarak faizli hale getirildi. Hem de “ben islamcıyım” diyenler tarafından. Bu ne kadar büyük güvensizliktir C. Hakka. Sanki kafir Allah yok diyor. İşte İblis’e bakın. Ama işte buyrun islam alemi bu. Az önce Nisa 136’da kadere iman var mı? Yok öyle bir şey. O zaman sen kadere iman diye bir maddeyi nasıl yazıyorsun.
FATİH ORUM; Hocam ayetin başında “eğer siz mümin olduğunuzu iddia ediyorsanız bakım şunlara dikkat edin” diyor. Burada devamında geçen ayette “ve men yekfur billahi” ifadesinin Allah’ı inkar etmek olarak algılıyor. Ayetin devamında da “illellezine amenu summe keferu” diyerek bu işin esasında her insanın hayatında an be an bir süreç olduğunu, gelgit şeklinde bu işin devam edebilecek bir vasıf olduğunu iman ile küfür.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Önce inanıyor sonra “ya tamam ama” bunu görmezlikten geliyor. “Ayet okuma bana ben de biliyorum her şeyin bir zamanı var”. İşte kafirlik bu.
YAHYA ŞENOL; Neml Suresi kuranın 27.suresi. Burada da sure MusaAs’ın kıssası ile başlıyor. MusaAs geliyor, Allah’ın resulü olduğuna dair onlara çeşitli ayetler gösteriyor. 13.ayet tam sayfa sonuna denk geliyor zaten. Diyor ki C.Hakk; NEML, 13.. Ayet: Felemma caethüm ayatüna mübsıraten” onlara, Firavun ve hanedanına ayetlerimiz her şeyi açık seçik ortaya koyacak bir şekilde geldi gördüler. Buna rağmen dediler ki; “kalu haza sıhrum mübın; bunların hepsi açık bir sihir”, göz boyama, kandırıyor bizi Musa. Zahiren böyle diyorlar. Biraz önce ifade edildiği kelimelerler kullanalım; inkar ediyorlar. Öyle kabul edelim. Diyorlar ki bunlar hepsi göz boyama. Ve C. Hakk fa öyle diyor; NEML, 14.. Ayet: Ve cehadu biha; inkar ettiler bunları” olmaz böyle bir şey dediler ama “vesteykanetha enfüsühüm; içten içe bunların kesinlikle doğru olduğuna inanmışlardı”. Bunlar Allah’ın ayetleridir, Allah’ın ayetlerini getiren kişi de Allah’ın resulüdür.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Böyle birisi bu kitaplara göre ne olur?
ABDULAZİZ BAYINDIR; Bilmek konusundaysa hepsi bildi. Firavun da bildi hanedanı da bildi ki bunlar Allah’ın ayeti Musa da Allah’ın resulüdür. Burada kalacaksak eğer bildiler. Hem de nasıl bildiler; “vesteykanetha enfüsehum” içten, kalben, yakin, kesin bilgi sahibi oldular. Ama niye inkar ettiler peki? Veya niye inkar etmek zorunda kaldılar? Bize öyle gösterdiler kendilerini öyle olmadıkları halde. Çünkü C. Hakk diyor ki; “zulmev ve ulüvva”, bir gerekçe vardı ellerinde çünkü düzen kurmuşlar: israiloğulları’nı eziyorlar orada. Onlara karşı bir hakimiyet üstünlük kurmuşlar, bu üstünlük devam etsin. Onlara karşı kurdukları baskı düzeni sürsün. İman edince bütün müminler kardeş olacak. Öyle şey olur mu? Nasıl eşit olacağız bu saatten sonra şimdiye kadar kul köle edindiğimiz insanlarla. İşte bu zalimlik düzeni bu üstünlük bu hakimiyet düzeni yıkılmasın diye mecburen bunu reddetmek durumunda kaldılar. Yoksa bilmek noktasında bunların da hiç bir sıkıntıları yok. Herşeyin gayet farkındalar. Bunlar Allah’ın ayetleridir, Musa da Allah’ın resulüdür. Ama bilmek onları kafir olmaktan engel koyamaz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yaptığı yanlış olarak bilmeden verilen emrin doğruluğunu kavramadan az önce Yahya’nın anlattığı gibi doğruyu kesin olarak anlamadan bir insanın kafir olması diye bir şey var mı?
FATİH ORUM: Kuran açısından böyle bir şey mümkün değil. Bütün kafirler kafir olduklarının farkındalar ve bilirler.
ABDULAZİZ BAYINDIR; Kafir ayeti görmezlikten gelmek demektir. Görmemek değil. Türkçede nankör kelimesi vardır kafirin karşılığı. İyilik yaparsınız bir sürü işler yaparsınız, yolda adam size selam bile vermez. Görmüyor mu? Hesabına gelmiyor.
FATİH ORUM: Mesela kuranda kafir kime denir, Allah’ın bir takım tanımları var. Mesela Aliİmran suresi 3.surenin 105.ayeti şöyle başlıyor. “ALİ İMRAN, 105.. Ayet: Ve la tekunu kellezıne teferraku vahtelefu mim ba’di ma caehümül beyyinat: kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra kendilerini o ayetlerden uzakta tutan ve ihtilaf çıkaranlar gibi olmayın”, “ve ülaike lehüm azabün azıym; onları bekleyen çok büyük bir azab var hiç şüphesiz” dedikten sonra ALİ İMRAN, 106.. Ayet şöyle; Yevme tebyaddu vücuhüv ve tesveddü vücuh; o gün bazılarının yüzü ak bazılarının da kara olacak”, “fe emmellezınesveddet vücuhühüm: o yüzleri kararanlara şöyle denecek”; “e kefartüm ba’de ımaniküm” Allah kafirin tanımını veriyor burada. Yani siz mümin olduktan, Allah’ın varlığı hususunda en ufak bir şüphe taşımayacak kadar bir kanaate vardıktan sonra mı görmezden geldiniz de şu an karşıma bu şekilde çıktınız? Her şeyin farkındaydınız.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İblis o emri verenin Allah olduğunu bilmiyor muydu? Niye o emri atlıyor da ben daha hayırlıyım diyor? Peki Firavun’un söylediğinin İblis’ten bir farkı var mı? Yok. Çok kesin olarak biliyor ki o ayetler doğru, MusaAs’ın getirdiği ayetlerde hiç şüphe yok. Doğruluğunda kimsenin şüphesi olmaz. Ama İblis ne dedi? “Ene hayrun minhu” dedi. Adem’den daha hayırlıyım dedi. Peki Firavun ne demiş oldu?
YAHYA ŞENOL: Biz bunlardan üstünüz demiş oldu. Bu kadar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Zulmem ve uluvve”. Zaten Allah İblis’e de zalim diyor biliyorsunuz. Zulmen ve uluvve: yanlış yaparak üstünlük bizde kalsın diye”. Dolayısıyla şimdi siz gidip de Firavun’a sorsanız Firavun kendisini kafir sayar mı? Sayar mı? “Tabi ki ben de inanıyorum”. Hangi kafirle konuşursanız “benim kalbimi Allah biliyor” der. Çünkü kalbinde var o. Ama üstünü örtüyorsun. Bak gördünüz mü bu ayetleri? Olmayan şey örtülür mü? Olacak ki örtesin.
FATİH ORUM: Firavun “inni ahafu eyyubeddinekum” diyor; Musa sizin dininizi değiştirecek diyor. Sizi mahfedecek diyor. Allah rızası için yapıyor yani adam!
ABDULAZİZ BAYINDIR: Zaten bugün de islam aleminin en büyük korkusu ne? Batının en büyük korkusu: insanlar kurana uyarlar. Kurana uyduğunuz zaman herkesin düzeni bozuluyor. Diyelim ilahiyat fakültelerinin düzeni bozuluyor, imam hatip okullarının düzeni bozuluyor, medreselerin düzeni bozuluyor. Çünkü farklı bir yapı oluşturmuşlar. Onlara göre düzen kurmuş olan kendini dindar sayanların düzeni bozuluyor. Lokman suresinde 413.sayfa kuranda Allah 21.ayette şöyle diyor; LOKMAN, 21.. Ayet: Ve iza kıyle lehümüt tebiu ma enzellellahü”. Şu andaki müslümanları kastedelim, onlara deyin ki; “Allah’ın indirdiğine uyun beyler”. Ne diyorlar bugün? “kalu bel nettebiu ma vecedna aleyhi abaena: biz babalarımızı bulduğumuz”, “ben Hanefiyim kardeşim” demiyorlar mı? Ben şiiyim, ben şafiyim, ben selefiyim demiyorlar mı? Babalarımızı nasıl bulduysak biz ona uyarız! “e ve lev kaneş şeytanü yed’uhüm ila azabis seıyr: peki şeytan onları alevli ateşe çağırıyor olsaydı ne olacak? Biraz aklınızı çalıştırsanıza”. Allah’ın ayetlerine uyun diyorsunuz, “yok biz bulduğumuza uyarız”. Efendim şimdi yeni bir şey oluştu; “ben Allah’ın ayetlerine uyarım, bulduğuma da uymam” diyor, bu defa ayeti kendine uyduruyor İblis gibi. Yani emri görmüyor başka şeyleri görmeye başlıyor. Ve bugün bakın ne kadar üzücüdür, El Bab’da İşid var, onlar türkleri kafir sayıyor. Kafirdir bunlar, bunları bulduğunuz yerde öldüreceksiniz diyor. Ve bunu islamın hükmü olarak anlatıyor. İslamın böyle bir hükmü yok. Bizimkiler de onları terörist sayıyorlar. Ama kuran diyor ki; “müminlerden iki taife birbiriyle savaşırlarsa arasını bulun”. Batılılar da büyük bir zevk içerisindeler. Bu ikisi birbirini çok afedersiniz “gebertsin” diyecekler. Çok üzücü. İsrail de bayram ediyor, Allah bize yardım ediyor diyor. Bak düşmanlarımız nasıl birbirini boğuyor. Ya kardeşim iştr dün okuduk haberlerde, Rusya ile Türkiye ki ben gerçekten çok memnun oldum o şeye. Ondan dolayı da her ikisini de tebrik ediyorum. Güzel bir şey yaptılar. O ateşkes konusu. İnşallah devam eder. Ama islam alemi dediğimiz alem ne diyor; “bu işin garantörü batı olsun” diyor. Ya bu ne biçim şeydir. Bu kadar kendisine güvenmeyen, bu kadar güvensiz bir topluluğa islam alemi denmesini ben mecezen kullanıyorum. Hakikaten değil. Böyle islam alemi olmaz ki. Batının elinde oyuncak olmuşsun.
FATİH ORUM: Son olarak şunu da söyleyelim. Bütün kafirler ötede kendilerinin kafir olduğunu yani bilerek Allah’ın bütün emir ve yasaklarının farkında olmasına rağmen bunları görmezden geldiklerini itiraf edecekler.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Aslında ona vurgu yapmak lazım. Çünkü kafir kelimesi dedin mi milletin zihninde başka bir şartşanma var.
YAHYA ŞENOL; Bizde asla olmaz. Yani hep başkaları. Kafir, burda anlatılanlar hiç müslümanları ilgilendirmiyor. Mesela bu son okuduğunuz Lokman suresi 21.ayeti hani onlara gelin Allah’ın indirdiğine denildiğinde, “hayır biz babalarımızı ne üzeri bulduysak ona tabi oluruz” diyecekler diyor. Bunu alınan müslüman olur mu üstüne? Bizim için değil tabi canım! Kim bu; Mekke müşrikleri. Dolayısıyla onlar için bu ayet. Tamam, ilk planda gerçekten onlar için indi bu ayet de öldü gitti onlar? Ne oldu? Gömelim tarihe o zaman. Bize hiç bir şey söylemeyecek mi yani?Onları ilgilendiren bir ayet bizi nasıl ilgilendirmez. Adem ile İblis kıssası bize niye anlatılıyor? Yok ikisi de. Adem de yok İblis de . Bugün biz göremiyoruz.
FATİH ORUM: O kıssanın da gerçekliği yok. Sadece kurguymuş biliyorsunuz! Onu çok dikkate almayın diyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Çünkü kendi dinlerini batırıyor da ondan dolayı. Tarikatlarla, tasavvufla mücadeleye başladığım zaman bana en çok yapılan tenkit şuydu; müşriklerle ilgili ayeti bize okuyorsun. Bu ne demek ya. Sen bu ayetin hükmüne giriyorsan sen de müşriksin. O zaman yapacağın, o ayeti bize okuma deme. Bak sen o ayeti okuyorsun ama bende o ayette anlatılan şeyler bende yok de, ben de anlayayım.
FATİH ORUM: Bu konuda ayet var çok dikkat çekici. Bütün kafirlerin esasında ne yapıp ettiklerinin farkında olduğu ve Allah’ın ayetlerini bile bile bu yolu tercih ettiklerine dair. ARAF, 37.. Ayet: Fe men azlemü mimmeniftera alellahi keziben ev kezzebe bi ayatih” yani bir yalanı Allah’a nisbet edenden ve Allah’ın ayetleri karşısında yalana sarılandan daha yanlış yapan kim olabilir”. Bakınız bilinçli bir eylem. Allah’ın ayetlerinin farkında ama Allah’a iftira atıyor, yalana sarılıyor, bir şekilde oraya evirip çeviriyor. “ülaike yenalühüm nesıybühüm minel kitab” bunların suçlarının cezası defterlerinde yazılı olan olacaktır. Yani her şey kayda alınıyor ya. Kehf suresinin 49.ayetinde; “Ve vüdıal kitabü fe teral mücrimıne müşfikıyne mimma fıhi ve yekulune ya veyletena” yani kitaplar açılacak ve bu suçlular diyecekler ki pişmanlık içerisinde; Allah’ım bu nasıl bir kitapmış, büyük küçük demeden her şeyi kaydetmiş buraya. İşte Allah diyor ki; “kitapları açıldığında görecekler gerçekleri”.
ABULAZİZ BAYINDIR: Orada Ansiklopedideki, Ömer Nasuhi Bilmen’deki tarifler geçerli değil. Allah ne diyecek; “bak benim ayetlerim geldi sen görmezlikten geldin”. “Ya Rabbi gerçekten görmezliktrn geldim”.
FATİH ORUM: İtiraf edecekler söylüyor. “hatta iza caethüm rusülüna: ki elçilerimiz onların canlarını almaya gelince”. Şu sahne çok acayip bir sahne yani. Hepimiz böyle bir riskle yaşamalıyız hayatı. Bu elçilerimiz melekler onların canlarını almaya geldiklerinde “kalu eyne ma küntüm ted’une min dunillah: diyecekler ki; Allah’tan önce yardıma çağırdıklarınız vardı ya daha önce, nerde onlar şu an göremiyoruz”. “kalu dallu anna ve şehidu ala enfüsihim ennehüm kanu kafirın: diyecekler ki; evet onları biz de göremiyoruz. Hepsi sıvışıp gitti. Şu an kimse yok yanımızda. ve kendilerinin kafir olduklarına bizzat şahitlik edecekler”. Evet Allah’ım biz herşeyin farkındaydık biliyorduk ve kafirlik ettik. Kendi aleyhine şahitlik edecek bu insanlar. Her şeyin farkında.
ABDULAZİZ BAYINDIR; Niye kafir?
FATİH ORUM: Çünkü yukarıda söylüyor; “ayetlerimiz karşısında yalana sarıldılar”. Bilmiyor değil. Her şeyin farkında. Ama işine gelmiyor. Çünkü dünyayı ahirete tercih ediyor. Biraz önce işte İblis’in yaptığı gibi “burada bir hata olması lazım, emirde bir sıkıntı var”. Biraz önce Hocam temas etti. “Sizin dediğiniz şekilde ülkeyi yönetirsek faize şey yapmadan. Bu sadece bekara karı boşamak gibi olur. Hayali bir şet olur. Dolayısıyla o hükümleri tekrar gözden geçirmek gerekir” demenin başka yolu değil mi?
İkinci ayet ENAM, 130.. Ayet: Ya ma’şeral cinni vel insi: ey cinler ve insanlar”, “e lem ye’tiküm rusülüm minküm yekussune aleyküm ayatı ve yünziruneküm likae yevmiküm haza: içinizden elçiler gelmedi mi size? Ve size ayetlerimizi anlatmadılar mı? Bugün karşınıza çıkacak şeyler konusunda sizi uyarmadılar mı?”. Bakın her şeyin farkındalar. Karşılaşacakları o durumu da biliyorlar. Söylenmiş çünkü. “kalu şehidna ala enfüsina: biz evet acı ama aleyhimize de olsa buna hayır diyrmeyeceğiz. Evet öyle,aynen dediğin gibi”. Biz görmezden geldik. Bunu diyecekler bütün kafirler. “Ve ğarrathümül hayatüd dünya: dünya yaşayışı onları çok kötü bir şekilde aldattı”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İşte Firavun’un durumu. Gayet iyi biliyor.
FATİH ORUM: “ve şehıdu ala enfüsihim ennehüm kanu kafirın: kendi kafirliklerine bizzat kendileri şahitik edecekler”. Bu iki okuduğum şey Allah’ın ayeti. Allah kafirlerin karşılaşacağı durumu böyle tanımlıyor. Demek ki bu insanlar her şeyin farkındalar, Allah’ı biliyorlar,Allah’ın ayetlerini biliyorlar, kitabı biliyorlar, peygamberlerini biliyorlar, ahirette..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ve kendilerini de dört dörtlük müslüman sayıyorlar.
FATİH ORUM: Ama dünyayı ahirete tercih ettikleri için bu pişmanlığı yaşayacaklar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Dört dörtlük müslüman sayarlar. Allah tüm insanları ikiye ayırıyor. Ben şimdi hatırladım. Çocukken çocuk da değil üniversitede okurken Erzurum’da bir televizyonda hıristiyanlarla ilgili bir dizi var. Orada papaz, Allah konusunda cemaat ile konışma yapıyor. Allah şöyledir, şöyle gücü var kuvveti var.. Orada bana sordular; “ya bunlar da Allah’a inanıyormuş!!”. Araf suresinin 30.ayetini okuyacağımızı söylemiştik. Bu ayeti herkesin aklında tutması lazım. Tüm insanlığın herkesin kendini mümin zannettiğini görmemiz lazım. Kendini kafir kabul eden bir tek kişi bulamazsınız yeryüzünde. Ateisti de dahil. Burada defalarca sohbet yaptık. Çünkü dünyanın en önde gelen ateistleri ile Fransa’nın en tepe ateistleri ile de görüştüm, Türkiye’nin en tepe ateistleri ile de görüştüm. Yani bakın herkes kendini dindar sayıyor da din tanımı farklı herkeste. Şimdi bakın burada ne diyor. ARAF, 30.. Ayet: Ferıkan heda: Allah bir gurup insanın yola gelmişliğini onaylar”. Tamam siz sınıfınızı geçtiniz demek gibi. “ve ferıkan hakka aleyhimüd dalaleh: bir gurup da sapıklığı hak eder”. Siz de sınıfta kalmayı hak ettiniz demek gibi. Peki sapıklığı hak edenler kim? “İnnehümüt tehazüş şeyatıyne evliyae min dunillahi; Allah ile kendi aralarına evliya olarak şeytanları koyarlar”. Şeytanlar ne? Allah’ın emirlerine çağıran değil. Allah’ı kullanarak önce kendilerine çağıran. “Şu mezhepleri bir kabul edin kardeşim”. Halbuki Allah diyor ki; “İnnellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyean leste minhum fî şey’in: dinlerini bölül bölük yapıp da değişik guruplara ayıranlar var ya, hiç bir konuda onlarla olamazsın”(ENAM 159) diyor. Onlar; “yok, illa olacak”. Peki. Allah ile kendi aralarına şeytanları koyarlar. “ve yahsebune ennehüm mühtedun: ve kendilerini muhtedi: doğru yolun ortasında hesab ederler”. Ne yapıyor? Allah’ı ikinci sıraya. Birinci sıraya koyduğu kim olursa olsun o şeytandır diyor Allah. İşte bu Allah’a teslim olamama derdi var. Allah’a teslim olamamak konusu ile ilgili istersen seni dinleyelim.
YAHYA ŞENOL: Bizim aslında derslerimizde çok sık bir şekilde tekrar ettiğimiz bir ayeti belki bir kez daha hatırlatarak başlayalım. Kur’an’ın 15. suresinin 2. ayeti. Burada C. Hakk buyuruyor ki; HİCR, 2.. Ayet: Rubema yeveddüllezıne keferu lev kanu müslimın” kafirlerin bile zaman zaman teslim olabilmeyi arzu ettikleri ifade ediliyor bu ayette. Diyor ki; “kafirler de zaman zaman ah keşke biz de teslim olabilsek derler”. Bu ayet bizim bugünkü ders konumuz açısından şöyle önemli. Bakım bilmek mesele değil. Okuduk ayetleri gördük ki herkes aslında her şeyin farkında ama bunun bir adım ötesi önemli: teslim olabiliyor musunuz?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Keşke mümin olsaydık demiyor ayet.
YAHYA ŞENOL: Demiyor. Bu gerçeklere keşke teslim olabilseydik. Ah keşke böyle olsaydık diye arzu eder dururlarmış ama bu arzuları onların mümin olmalarına yetmiyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İstersen okuduğun o Firavun ile ilgili ayet var ya onun uygılamasını şey yapalım. Firavun; “tamam evet biliyorum yaptığı doğru ama keşke biz de yapabilsek demez mi kendi kendine? Keşke ben de yapsam ama kardeşim nolacak yani burada bir sürü insan var”.
YAHYA ŞENOL: Demek ki bilmek çok şey ifade etmiyor. Evet önemli,bilmeden bir şey yapmanız önemli ama bildikten sonra sadece o bilgi ile asla yetinmeyeceksiniz. Onun mutlaka gerektirdiği şekilde teslim olacaksınız ki Allah işte o zaman bizlere müslüman adını veriyor. Müslim; teslim olan kişi demek. Allah’ın emirlerine sorgusuz sualsiz teslim olabilmek. Bununla ilgili hem müminlerin hem de mümin görünenlerin bir tavrını anlatıyor bize Allah Nur suresinde. Kuranın 24.suresi. Onun 47.ayetinden itibaren okuduğumuzda iki farklı zümreden bahsedildiğini görüyoruz. C. Hakk diyor ki; NUR, 47.. Ayet: Ve yekulune: şöyle diyenler de var”,rastlarız, rastlarsınız hepiniz. “amenna billahi ve bir rasuli” biz de Allah’a inanıyoruz, elçisine kitabona inanıyoruz. O açıdan bir problem yok. “ve eta’na: itaat de ediyoruz”. Hem inandık hem itaat ettik deyip ama “sümme yetevella ferıkum minhüm mim ba’di zalik” fakat burda kalamayan, bu söylediklerinden sonra gerisin geriye dönenler de vardır. Bu sözlerinde duramayıp bu ağır sorumluluğu yüklenemeyip kaldıramayıp bu söylediklerinden vazgeçenleri görürsünüz. Vardır bunlar. “ve ma ülaike bil mü’minin”: işte bunlar gerçek manada Allah’a inanmış, güvenmiş insanlar değildir. Lafta böyleydi ama iş uygulamaya pratiğe bir sorumluluk yüklenmeye, o sorumluluğun gereğini yapmaya geldi mi bakarsınız ki yan çiziyorlar. İşte bunlar gerçek manada iman etmiş değildir diyor Allah. Ne oluyor peki? NUR, 48.. Ayet: Ve iza düu ilellahi ve rasulihı”: bunlar Allah’a ve resulüne ki bu resulüne bunu getiren Resulullah ve ondan sonra getirdiği mesaj olan risaletin aslı olan kurandır, ikisine de çağrıldıklarında. Niye? “li yahküme beynehüm: aralarında hüküm verilsin diye. Yani gelin herhangi bir meselemiz mi oldu? Allah’a göre, resulüne göre çözelim şu meseleyi aramızda kuran hakim olsun denildiğinde “iza ferıküm minhüm mu’ridun”: bakarsınız ki onlardan bir gurubu yüz çeviriyorlar. Hayır diyorlar olmaz. Bu işi kurana göre çözmeyelim. Niye? Çünkü buna gittiğimizde bunu yapacapımız bir çok şeyi yapamaz hale geleceğiz. Bu gemi artık yürümeyecek. Bu tezgah artık işlemeyecek. Ama yine de bir düşünürler bakarlar ki NUR, 49.. Ayet: Ve iy yekül lehümül hakku ye’tu ileyhi müs’ını”: eğer kurana davet edildiklerinde sonucunda kendilerine hak kendilerine doğru gözüküyorsa bir bakarsınız ki boyun eğmiş geliyorlar. “Tabi canım kurana göre yapalım işlerimizi”. Niye? Menfaatlerine çünkü uygun düşüyor orada. Beklentilerini karşılıyor ayetler. Ayetler güzel şeyler söylüyor “tabi ki canım sorunlarımızı bizim kuran çözsün. Biz müslüman değil miyiz? Boynumuz kıldan ince”. Ama ne zaman? Sadece menfaatlerine uygun düştüğü zaman. Hak bunların ölçüsüne uyduğu zaman böyle. Uymadığı zaman kusura bakmayın kurana göre malesef amel edemeyeceğiz diyorlar. C.Hakk da diyor ki; “o zaman bir baksınlar bakalım” NUR, 50.. Ayet: E fı kulubihim meradn”: bu tür düşüncede olanların kalplerinde hastalık mı var? Başka türlü bu davranışı gösteremezsiniz. Yada “emrtabu”:şüphe içindeler o zaman. Evet, Allah’a karşı resule karşı kitabına karşı şüphe içerisindeler. Tam tatmin olamıyorlar demek ki. Yada “em yehafune ey yehıyfellahü aleyhim ve rasulüh”: yada Allah’ın ve resulünün kendilerine bir haksızlık yapacağından mı korkuyorlar. Allah bunlara zulüm mü edecek sanki? Yook. “bel”: hayır diyor Allah “ülaike hümüz zalimun”: hayır bunalar bile bile yanlış yapıyorlar. Her şeyin farkındalar ama Firavun’un da neydi; “zulmen ve uluvve” demişti. O yanlış yapma isteği, tutku onları bu yanlışlarından alıkoyamıyor. Peki doğrusu ne olmalıydı? Doğrusu şöyle olmalıydı; NUR, 51.. Ayet: İnnema kane kavlel mü’minıne”: bir mümime, müminlere düşen söz sadece şudur diyor Allah. Ne zaman? “iza düu ilellahi ve rasulihı li yahküme beynehüm”: aralarında hüküm versin diye Allah’a ve resulüne davet edildiklerinde müslümanların söyleyebileceği tek söz şudur, ikinci bir söz düşmez müslümanlara. “ey yekulu: şöyle demeleridir”, “semı’na ve eat’na: işittik ve itaat ertik”. Bizim için mesele bitmiştir. Allah böyle mi diyor? Menfaatlerimize ters de düşse, beklentilerimizi karşılamasa da dünyevi manada Allah ve resulü değilse “semı’na ve eat’na” başımız gözümüz üstüne. “ve ülaike hümül müflihun: işte umduklarına kavuşacak kurtulacak olanlar bunlardır” diyor Allah başkaları değil. NUR, 52.. Ayet: Ve mey yütııllahe ve rasulehu” kim Allah’a ve elçisine itaat eder “ve yahşellahe ve yettakhi”: Allah’a karşı son derece saygılı olur ondan çekinirse “fe ülaike hümül faizun; işte kurtulacak olanlar kazanacak olanlar onlar olacaktır” diyor. Dolayısıyla hak sadece bize uygun düştüğü sürece “evet kurana tabi canım uyalım” değil. Aleyhimize bile olsa Allah ve resulü böyle dedi ise ona sorgusuz sualsiz teslim olabilmektir önemli olan. NİSA, 65.. Ayet: Fe la ve rabbike: Rabbine andolsun ki”, “la yü’minune: onlar iman etmiş olmazlar”. Zahiren öyle gözükse de tabi ki. Ama asla da dediğiniz gibi öyle bir şey olamaz. Bir ayet daha var Nisa suresinin 65. ayeti. Bunu da mutlaka bu minvalde hatırlamamız lazım Zahiren dilleri ile öyle söyleseler bile gerçek manada iman etmiş olmazlar. Ne zamana kadar? “hatta yühakkimuke fıma şecera beynehüm”: aralarında bir sorun çıktığında ve sen de onların arasında bir hüküm verdiğinde “sümme la yecidu fı enfüsihim haracem mimma kadayte ve yüsellimu teslıma: içlerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın ve tam bir teslimiyetle senin verdiğin hükme teslim olmadıkça onlar iman etmiş olmazlar. Önemli olan bu ayette görüldüğü gibi teslim olabilmektir. Herşeyin farkında olma, bilme falan değil. Ona indirgediğinizde İblis de yırtar Firavun da yırtar. Kafir bulamazsınız ki zaten. Bulamazsınız yani mümkün değil. Onlar da herşeyin farkındaydılar ama sorunları ne idi: teslim olamıyorlardı. O da Allah’a tam manasıyla güvenemedikleri için. Hocam vaktimiz kalır mı Ali imran suresinin 19-25 arası. Sadece o zaman bir ayetini belki hatırlayalım. 23.ayeti belki. ALİ İMRAN, 23.. Ayet: E lem tera ilellezıne utu nasıybem minel kitabi: kendilerine kitaptan bir pay verilenleri gördün mü? Bir bak bakalım onlara”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Kitaptan bir pay”. Adam okumuş, hafız olmuş yada farketmez ehli kitap da olur hiç farketmez.
YAHYA ŞENOL: O dönem için o idi bizim için şimdi bu. Kurandan bilgi sahibi olanlar, iyi bir alim. “yüd’avne ila kitabillahi: Allah’ın kitabına davet ediliyorlar, çağrılıyorlar”. Niye? “li yahküme beynehüm: Allah’ın kitabı onlar arasında hüküm versin” meselelerini çözsün diye yani. Gelin bugün faiz mi derdimiz? Ekonomide bir sıkıntı mı var? Oturalım kurana göre çözelim dendiğinde görürsün ki “sümme yetevella ferıkum minhüm ve hüm mu’ridun: onlardan bir gurubun bundan yüz çevirip gerisin geriye döndüğünü görürsünüz” diyor. Hiç bir şey konuşmadan çekip giderler. Çözümün burada bulunacağına ihtimal bile vermez onlar demek.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Aslında veriyor da hesaplarına gelmiyor.
YAHYA ŞENOL: Niye? ALİ İMRAN, 24.. Ayet: Zalike bi ennehüm: çünkü onlar şuna inanmışlar”, “kalu: diyorlar ki”, “len temessenen naru illa eyyamem ma’dudat”: zaten biz ne yapsak yapsak sonucunda yanacağımız bir kaç gün. Dolayısıyla sıkıntıya girmeye falan da gerek yok. Çünkü “ve ğarrahüm fı dınihim ma kanu yefterun”: o âna kadar o kurdukları uydurdukları şeyler, o düzen dinleri konusunda onları aldatmış. Din diye başka bir şeye sarılmışlar. Uydurmuşlar bir şeyler, o onların bir şekilde yanlış yollara gitmelerine vesile olmuş. ALİ İMRAN, 25.. Ayet: Fe keyfe iza cema’nahüm li yevmil la raybe fıhi” peki onları gelmesinde hiç bir kuşku olmayan o gün onları toplayıp bir araya getirdiğimizde “ve vüffiyet küllü nefsim ma kesebet”: herkese ne yapmışs karşılığının tastamam ödendiği o gün onları bir araya getirdiğimizde ne olacak peki? O zaman durumları ne olacak? Orayı hiç düşünmüyorlar mı? “ve hüm la yüzlemun”: bilinler ki o gün hiç bir şekilde kendilerine de zulmetmeyecek. Çünkü ne yaptılarsa karşılığını görecekler ceza olarak. Dolayısıyla önemli olan işin Allah’a güveni ve bu güvenin neticesinde Ona teslim olabilmesidir. Kişi bunu başardığı ölçüde mümin müslümandır. Bunu yapamadığı ölçüde sadece lafta müslümandır. Gerçek manada onun hiç bir karşılığı yok.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Allah’ı var bilmek bir bilmek kuranı bilmek, çok büyük bir alim olursunuz falan bunlar müslüman olmak için yetmez. Heralde İblis kadar alim olamaz kim alim olursa olsun yani. Önemli olan Allah ne emretmiş ise o deyip kendi menfaatlerinizi her şeyi bırakıp Allah’ın emrine uymaktır. Seni Allah yaratacak, yedirecek içirecek, kainatı O yaratacak, sistemi O kuracak, Sen Allah’ın sistemini beğenmeyeceksin başka bir sistem.. Kusura bakma ama bu olacak şey değil yanş. Eski köye yeni adet mi derler ya. Evet bu köyü Allah kurmuştur. Yeni adet dediğin; Allah’ın emrine uymadın mı işte odur. Eski köyün asıl âdeti, Allah’ın koyduğu kurallara göre hareket etmektir. Az önce okuduğu ayet bana bir kaç kere anlattığım bir hatıramı şey yapıyor. Yeri geldi yine anlatayım. Birgün, arapçası gayet iyi kuranı çok iyi bilen, Ali İmran 23.ayete uygun. Birgün geldi bana böyle bir hoca. “Üstad!! Hazmedemiyorum” odama girdi öyle konuşuyor. Hayırdır dedim ya neyi hazmedemiyorsun? “Herkes yanlış da sen mi doğrusun?”. Otur bakayım dedim. Oturdu. Şimdi senin anlattığına göre dedim bugün islam aleminde mevcut bulunan bütün üniversitelere ben muhalifmiyim? Evet. Peki bütün mezheplere muhalif miyim şii-sünni ayrımı olmaksızın? Evet. Bu kitapların tamamı bana muhalif mi? Evet. Tamam o zaman toplaşın hatalarımı söyleyin nerde hata yapıyorum. Bak bu kadar sizden daha güçlü birisi olur mu yeryüzünde? En güçlü sizsiniz. Bak kitaplar sizden yana. Bu kadar ulema dediğimiz kişiler sizden yana. Gelin cevabınızı verin. “Haklısın üstad” dedi kalktı gitti. Gidemezsin otur dedim. Ya cevabınızı verin yada susun. Bu ne? Osmanlı niye battı? Nasıl batmaz kardeşim. AdemAs o ağaçtan yedi de o bahçede kalabildi mi? Allah çıkardı. İblis Adem’e secde etmedi de bulunduğu yerde kalabildi mi? Bakın size Ticaret Ve Faiz kitabından şey yapıyorum. Bu kitap 30 yıllık emeğin ve sayısız toplantının ürünüdür. Bir de 20 yıldan fazla da ekonomik kuruluşlara yaptığımız danışmanlık var. Zaten ticaretin sanayinin içindem çocukluğumuzdan beri hiç bir zaman hala hiç ayrılmış değiliz. Dolayısıyla hem yaşanan hayat hem kuran hem mevcut durumları birleştirerek Ticaret Ve Faiz diyr bir kitap yazdık. Bakın burada bir çoğunuz bilirsiniz İstanbul Müftülüğü’nde Şeriyye Sicilleri Arşivi’nde 20 sene yönettiğim için Osmanlılar’da şeriyye sicilleri demek mahkeme kayıtları demektir. Mahkeme kayıtları da en çok güvenilebilecek olan kayıtlardır. Padişahın gönderdiği fermanlar orada var, mahkemelerin verdiği kararlar var her şey var yani. Dolayısıyla oradan da çok sayıda belge kullanılmıştır. Doktoramı da orada yapmıştım. Ve yerli yabancı çok sayıda araştırmacıya da yardımımız olmuştur. Şimdi şuraya bakın. 1840, Sultan Abdulmecid tahta çıkmış. Tahta çıkışının 2.senesinde ilk kağıt para basılıyor. Bunun adı; kaime-i muteber-i nakdiyye. Anadolu’da hala kullanılır; “şuradan 5 kayme ver” denir. Değil mi öyle derler. Kayme kaime demektir. Kaymakam denir ya, kaim makam. Bir başkasının yerine yönetimi temsil ettiği için. Kaime-i muteber-i nakdiyye çıkarılmış Osmanlı’da 1840. Devlet ilk kağıt parayı basmış. Nedir biliyormusunuz? %8 faizli. %8 faiz alıyor devlet. Allah böyle bir devlete yardım eder mi? İlk faizsiz kaimeler 1850’de çıkardılar. Bu konu tabi çok uzun. Ayrıntı isteyenler buradan okuyabilirler. Ben birkaç tane şey okumak istiyorum. Şimdi bakın Osmanlılar batıdan borç aldılar. Yani o borç gerçekten öyle hem çok güldürücü bugünkü gibi yani bugün onaların aynısı yapılıyor. Osmanlılar’ın yaptığının aynısı yapılıyor. Boş kağıtları para diye aldılar. 5 para etmeyen kağıtlar. Kağıt işte kardeşim. Peki bugün sizin Dolar dediğiniz kağıt da değil. O gün onlar karşılığında altınımız var diyordu. Bugün Amerika açıkça ilan etti Nixon’dan beri. Bunun karşılığında hiç bir şey yok. Yani ben şimdi tutuyorum şöyle bir kağıt alıyorum, bunun üzerine yazıyorum 100 000 lira. Ben bu 100 000 lirayı taahhüd ediyorum Fatih’e veriyorum. Altında da ismim ve imzam var. 100 000 lira. Fatih alıyor oraya veriyor, oraya, oraya, dolaşıyor her yerde 100 000 liralık iş görüyor. Bunun arkasında hiç bir şey yok, sadece bir kağıt ve üzerine attığım imza var başka hiç bir şey yok. Bugün Dolar da Euro da Türk Lirası da aynıdır. Hiç bir şet yok arkasında bom boş. Peki şu anda para öyle bir noktaya geldi ki bu kağıt da değil artık. Bilgidayar ekranındaki yazı. Ve bunu boş kağıdı Amerika gönderiyor, senin Marmaray yapılıyor. Senin şey yapılıyor geçenlerde yapılan. Bunların yapılması güzel. Avrasya Tüneli. Yapın güzel. Güzel de adamın beş para etmeyen, hiç bir değeri olmayan şeyini para olarak kabul ediyorsun, senin kendi işçin çalışıyor, kendi bütün malzemenle onu yapıyorsun, uzun yıllar onun cebini dolduruyorsun. Ya bu ne? Aynı şeyi sen kendi kaynaklarınla yap ya! Geçen de tutmuş işte esnafa kredi! Ya bu bankaların kasasında kaç kuruş var bir bakın bakalım. 10 lira var ise 100 katı 10 kredi veriyor. Onun 100 katı ne yapar? 1000 lira. Şimdi bakın bankalardan para alacağınız olsun. Bir yerden bir yere havale yaptığınız zaman istediğin kadar yap hiç prıblem yok. Bana nakit ver dediğin zaman 2 saat önce söyle ancak 10 bin lira verebilirim, ancak 20 bin lira verebilirim. Ne oluyor ya? Para yok ki! Bakın Osmanlı nasıl battı. Aynı. Aynı yoldan geçiyorlar. Batılılar böyle şey bulmuş, en fazla desteklemesi gerekendir bu yapı. Ben batılı olsam ben para babası olsam bunları sonuna kadar desteklerim. Şimdi bak. Osmanlı Bankası diye bir banka kuruldu Fransızlar tarafından. 1863’de her biri 200 kurışluk. 200 kuruş ne demek biliyor musunuz? 100 kuruş nedir türkçede; 1 lira değil mi? 1 lira Osmanlı Lirası. Altın. 200 kuruş 2 altın. Bugün altının kaç lira ettiğini biliyorsunuz. 2 altın kaç para bugün en son. 1500 lira karşılığı. 130 lira mı? Gramı 130 lira. 7 gramdan 1000 lira civarında diyelim hadi. Yani 2000 liralık banknot çıkarmış. Banknot dediği bizde pangunut da derler biliyorsunuz. Banka, aynı az önce benim yaptığım gibi kağıda yazıyor veriyor millete. Başka hiç bir şey yok. Banka ilk 2 sene bunların yarısı kadar nakit bulunduracak diyor. Nakit dediği; altın bulunduracak bu kağıdın karşılığında. Yani 20 altın verirse banka, 10 altınlık rezervi olacak ama bankanın kasasında. Piyasada yok o. Peki bunu kim kontroş ediyor? Kontrol de yok. Peki 200 verse kim ne diyecek? Kimse bir şey demez. Ondan sonra diyor ki; daha sonra en az 3 te birine inecek diyor. En az 3 te birine inecek. Peki ondan sonra bastırdı. Peki daha sonra bakın şurada bir şey okuyacağım size. Sultan Abdulhamid zamanında devletin borçları. 9 Milyon liraya çıkmıştı borç. 9 milyon ne demek? 9 milyon altın. Onu 7 ile çarparsan o 7.2 gramdır. 9 milyon Osmanlı altını devletin borcu. Bu 9 milyonun 4’te 3’ü Osmanlı Bankası’nın alacağı. Yani 6 milyondan fazlası Osmanlı Bankası’nın alacağı. Neye karşılık? Boş kağıtlara karşılık. Ya bunu sen yap bari, ona yaptorıyorsun. Bugün boş kağıt da yok. Ekranda geçiyor. Her gün açıyorsunuz televizyonlarda milletin kafasını şey yapıyorlar: dolar şuna çıktı. Sanki Dolar diye bir para varmış da. Ya kardeşim Allah aşkına ya bir müslüman olarak artık aklımız başımıza gelsin ya! Artık dünyaya Allah’ın kitabı ile biz yol gösterelim. Ne oluyor batı bizi birbirimize vurduruyor. Niye birbirimize vuruyoruz? Vuruluyoruz. Adamlar İşid’i yetiştirdi gönderdiler yanlışlar içerisinde. Onlar yanlışlar içerisinde de beri ki taraf doğru mu? Peki onlar yanlışını göstermek bizim vazifemiz değil mi müslüman olarak? Bu kadar basın yayın var, birisinden çıkıp da doğruların anlatılmasına müsade edilmiyor da her akşam sadece siyasi içerikli konuşmalar yapılıyor? Bakın bunları burada söylüyoruz, yarın Allah’ın huzurunda bunlar teker teker karşılarına çıkacaktır. Herkesin karşısına çıkacaktır. Müslüman demek Allah’a tam teslim olan kişi demektir. Öyle kendi şeyimiz olmaz. Allah ne diyor? “BAKARA, 279.. Ayet: Fe il lem tef’alu: faizcilikten vazgeçmezseniz”, “fe’zenu bi harbim minallahi ve rasulih: Allah ve resulüne karşı(Allah’ın kitabı demektir oradaki resul) savaşmakta olduğunuzu bilin”. Böyle bir savaşta kazanacak olan kimdir? Bir de bakın şunu size söyleyeyim. Bu da gene yapmış olduğumuz bir çalışmanın şeyidir. Bankalara paralarını yatıranlar var ya. Bankalar tarafından ciddi anlamda sömürülürler. Önce size derler ki; ver şu kadar faiz vereceğim. Sen 100 lira verirsin, o sana 100 liraya karşı 100 lira da faiz verse onun en az 10 katı alır piyasadan. Ama sana da onu vermez. Bakın burada ne diyor; “Türkiye’de 1935’te tahvile para yatırmış birinin %7 net bileşik faiz hesabıyla gelirini ana paraya eklediğnde 1970’de mal varlığının İstanbul Ticaret Odası endekslerine göre eksi değerinin %17’si olduğu hesap edilmiştir. Bu kişinin %83’ oranında kaybı vardır”. Bu adam bankaya para yatırıyor %7 bileşik faiz, ooh kazandım!! Parası gidiyor farkında değil. Dikkat edin bugün artık memlekette zengin kalmadı. Bayağa büyük bir zengin bana dedi ki; “ya Hocam sen bu faize karşı çıkıyorsun ya”. Ya dedim bırak Allah’ını seversen. Milletin büyük büyük ii adamı olarak gördükleri aslında para babalarının taşeronu değil mi dedim. Hemen sesini kesti. Adamalar dünyayı tamamen esir almışlar. İşte o Yefimov’un ifadesi çok doğru. Parababalarının da tek korkulu rüyası kurandır. Başka korkulu rüyları yok. Ortadoğu’daki bütün savaşlar onun için yapılıyor. Geçen hafta onun dersini yapmıştık. Evet son söz: “NİSA, 136.. Ayet: Ya eyyühellezıne amenu aminu billahi ve rasulihı: müminler, Allah’a ve resulüne (Allah’ın kitabına) güvenin”. “vel kitabillezı nezzele ala rasulihı: kitabına indirdiği şu kitaba güvenin”. Bu kitaptır sizi kurtaracak olan. Güvenmezseniz işte nasıl ki AdemAs bahçeden çıkarıldı, nasıl ki İblis makamını kaybetti, nasıl ki Firavun her şeyini kaybetti ise siz de herşeyinizi kaybetmek zorunda kalırsınız. Sadece dünyayı kaybetseniz önemli değil ahiretiniz de gider. Allah yardımcımız olsun. Allah kendisine teslim olanlardan olmamızı nasib eylesin.