ABDULAZİZ BAYINDIR: Bugün kutup bölgelerinde namaz ve oruç vakitleri ile ilgili yaptığımız çalışmaların kısa bir özetini sunmaya gayret edeceğiz. Biliyorsunuz kuran Mekke’de inmiş, Mekke’de ve bizim bölgelerimizde her gün gece ve gündüz oluşuyor. Ama kutup bölgelerinde gece ve gündüzün oluşmadığı kanaati var. Mesela bize okullarda okurken coğrafya dersinde bazı yerlerde 6 ay gece 6 ay gündüz olur diyorlardı. Tam kutup bölgesi aslında öyle bir olay yok da o sadece kolay ezberlenmesi için söylenen bir söz. 6 ay gece 6 ay gündüz dediğiniz zaman ibadet vakitleri açısından 6 aya gerek yok 24 saat de deseniz ya da 20 saat de deseniz ibadet vakitleri açısından ciddi bir problem ortaya çıkıyor. Önümüzdeki hafta ramazan biliyorsunuz. Kuzey kutup bölgesinde günlerin en uzun olduğu dönem. Kutup dairesi dediğimiz daireden itibaren işte 21 Haziran’da kutup noktasına kadar 23 derece 27 dakikalık bir bölgede güneş hiç batmayacak. 90’dan aşağı doğru indiğiniz zaman 66.6 enlemden yukarısında güneş hiç batmayacak. 21 Haziran da ramazana geliyor. Bu insanlar nasıl oruç tutacaklar? Tabi bu konuda biliyorsunuz çok değişik görüşler var kitaplarda. Ama biz o bölgeye 3 kere ekip halinde gittik. Bir kere de ben onun daha güneyine gittim. O bölgenin biraz daha güneyine kışın gittim. Benim açımdan 4 kere ama işte Prof. Dr. Adnan Ökten ile 3. Bizim Süleymaniye Vakfı ekibi olarak 3 kere gitmiş olduk. Orada incelemeler yaptık. Bu incelemelerde bana göre çok kesin sonuçlara vardık. Tabi orada Prof. Adnan Ökten Bey’in kendisi astrofizik uzmanı. Bize çok büyük desteği oldu kendi uzmanlık alanıyla alakalı. Gözlemlerimiz, beraberimizde olan diğer arkadaşlarımız ve o bölgede yaşayan müslümanların da katkılarıyla ben şahsen bu problemi tamamen çözdüğümüz kanaatindeyim. Zaten ondan dolayı da takvim de yaptık. Burada Murat Mirasyedi Bey var, O sağ olsun bu ilin teknik sıkıntısını üstlendi. Sürekli de üstleniyor. Gelen bütün sorulara muhatap oluyor cevap veriyor sağ 47olsun. Burada şöyle bir şey var. Yani gerçekten çok heyecanlandırıcı bir şey oldu. Öncelikle hepimizin bildiği bir husus var. Kuran dini fıtrat olarak tanımlıyor. 30.surenin 30.ayetinde. Fıtrat demek tabiatta geçerli kanun ve kurallar bütünü demektir. Zaten tabiatı yaratan Allah insanı yaratan da Allah, kuranı indiren de Allah ise bunların arasında herhangi bir uyumsuzluk düşünülememesi gerekir. Dine C. Hakk fıtrat deyince şunu gördük biz orada. Biz mesela yazın güneşin batmadığı zamana gündüz diyoruz ama o bölgede yaşayanlar gündüz demiyor ona beyaz gece diyorlar. Beyaz gece deyince gecenin karanlık dışında bütün ögeleri orada oluşuyor sadece karanlık olmuyor. Ama onun dışında her şey orada var. Yani şöyle söyleyelim; gündüzün kısa kollu gömlekle dolaşıyorsunuz ama gece son derece sıkı giyinmek zorundasınız. Bizim burası açısından düşünürseniz hiç öyle giyinme ihtiyacı duymazsınız. Ama orası açısından sanki kış gibi giyiniyorsunuz. Orada şunu keşfettik bir akşam gözlem yaparken. Biz gece saat 1 civarındaydı güneş yine havada gözlem yapıyoruz, ben buradan gitmeden hayalimde bir karanlık bekliyorum. Adnan Bey sağ olsun bazı resimler gösterdim Ona. Tabi ben resim konusunda uzman olmadığım için bana diyordu ki; “yok ya bunlar makinanın ortaya çıkardığı şeylerdir fazla inanma”. Uzun poz süreleridir. Karanlık bir takım şeyler görüyordum güneşin bulunduğu yerde. Diyordum ki herhalde biz bununla gece ve gündüz ayrımını yapacağız. Oraya gittik Adnan Bey haklı çıktı tabi. Orada uzun poz tuttukları zaman oluşuyormuş. Bey hala cep telefonundan bile resim çekemem. Onunla uğraşmış değilim şimdiye kadar. Orada benim hayallerim tamamen yıkıldı. Tromso’da bir tepede gözlem yaparken ben bunlardan ayrıldım. Çünkü bir de orada sürekli etrafımızda dolaşan bir televizyon yapım ekibi var, iki de bir ağzımıza mikrofonları dayıyorlar. Ben hayalime uygun bir hava gördüm orada konuşuyordum bir de geriye döndüm ki güneş arkamdaymış. Ben güneşin yok olduğunu düşünüyordum. Hayalimi anlatıyordum Adnan Bey de dinlemiyor gidiyor. Çünkü o atıyor diye farkında. Ben oradan bi geri dönünce güneşi arkada görünce benim moralimi düşünün yani. Neyse bunlardan ayrıldım. Orada bir de gözlem yeri vardı değil mi? Radyo link istasyonu gibi bir şey. Tepecik bir şey. Yarım saat sürdü mü tırmanmamız? Yaya çıktık halatlarla. Dağcılık sayılacak gibi de değildi yani. Orada ben bunlardan ayrıldım. Ararlarsa bulamayacakları bir yere girdim kendi kendime biraz düşüneyim diye. İlgili ayetleri gözden geçirdim ve İsra suresinin 12.ayetini okudum. Baktı ki Allah şöyle diyor; “Ve cealnel leyle ven nehara ayeteyni: geceyi ve gündüzü iki ayet yaptık” iki gösterge yaptık, “fe mehavna ayetel: gecenin göstergesini daha sonra kaldırdık”. Yani gecenin kendisi gösterge, bir de gecenin ve gündüzün ayrı ayrı göstergesi var. Bir gece var bir de o gecenin göstergesi var. Mesela bizim burada yaşayan insanlara sorarsanız gecenin göztergesi nedir, karanlık der herkes. Allah diyor ki; “fe mehavna ayetel leyli: daha sonra gecenin göstergesini kaldırdık” diyor. “ve cealna ayeten nehari mübsıraten: gündüzün göstergesini de mubsıra kıldık” yani gösteren. Kışınki duruma hiç dokunmak istemiyorum çünkü vaktimiz yetmez ama biz orada gördük. Kışın güneş ufkun altında olsa da namaz vakitlerini tespit etmek hiç sıkıntılı değil. Ama yazın sıkıntılı oluyor. Yazın çünkü sürekli güneş havada, aydınlık. Diyor ki ayet gecenin göstergesini kaldırdık, gündüzün göstergesini de mubsıra kıldık. Gösteren, kendini de gösterebilir çevreyi de gösterebilir. Mesela Svalbard’a gittik güneş ufkun 12 derece altında olmasına rağmen ufuk çizgisinin hiç gözükmemesi gerektiğine rağmen biz ışığı gördük. Güneşin arkasından ışığı rahat bir şekilde gördük. Ufkun arkasındaki ışığı. Orada bu ayeti okuyunca hemen diğer ayetler aklıma geldi. Allah’ın geceyi dinlenme vakti olarak yarattığı, gece dediğimiz şeyin kendine ait bir takım özelliklerini anlattığı çok sayıda ayet var. Bu defa o ayetleri düşünmeye başladım. Dedim ki o zaman şu anda tabiat dinlenmeye çekilmiş olması lazım. Saklandığım yerden çıktım artık bunların yanına geldim. Oradan çevreye bakıyorum. Bir tane de martı vardı sürekli hopluyordu. Tek. Sonra baktım tabiatta bütün canlılar uyuyor. O bir martı hopluyor ama o martının sakat olduğu belliydi. Ya kanadı kırıktı ya bir şeyi vardı. O zaman ona bakarak bir şey olmaz. Sonra çevreye baktım tamam her taraf uyuyor ama orada atlar var atlatı gördüm onlar ayakta. Bunlara sordum bu atlar uyumuyor galiba. Dediler ki atlar ayakta uyur. Köy hayatım olmadığı için bilmiyorum bunları. İyi o zaman problem çözüldü dedim bunlara. Problem çözüldü, bu defa tabi yıllarca tabiatı gözlemenin vermiş olduğu tecrübeyle dedim ki işte şimdi eve gideceğiz. Orada da Bingöllü bir arkadaş evini bize tahsis etmiş arabasını da bırakmış kendisi Bingöl’e gitmiş. Allah razı olsun. Yoksa orada o mevsimde otel bulmak da mümkün değil yani. Herkes oralara hücum ediyor. Gittik işte yanlış hatırlamıyorsam 5’e çeyrek kala gibi bir şey söylemişti, kuşlar koro halinde öterse biz bu problemi çözdük dedik. Gittik gerçekten kuşlar öttü. Ondan sonra şöyle bir şey ortaya çıktı. Bu kuşlar seher vaktinin başlangıcını, imsakın başlangıcını, güneşin doğuşunu haber veriyor galiba gibi bir düşünce ortaya çıktı bizde. Onu da her tarafta dillendirdik. O kuşların ötüşü. Sonra baktık ki çeşitli yerlerden gelen gözlem raporları, bizim de şahsen yapmış olduğumuz gözlemler yaptığımız takvimlerle kuşların ötüşünü tamı tamına üst üste getirmiyor. Şu anda konuşacaklarım ilk defa burada konuşulacak şeyler. Daha önce hiç konuşmadığımız bir husus. Bu geceki çalışmanın ürünü. Kuranda kuşlarla ilgili olarak Allah, Davud(as)’dan bahsediyor. Kuşların dilini bilen Davud ve oğlu Süleyman. Kuşların dilini biliyor. Dedim mi ben ona bir bakayım. Çünkü bir hadis var. Resulullah’a o ayetlerde verilen bir görev var. O görev üzerine Resulullah’ın söylediği hadis. Diyor ki; “Allah’ın en sevdiği namaz Davud’un namazı, en sevdiği oruç Davud’un orucudur. Gece yarısında uyur, üçte birinde kalkar, altıda birinde yine uyurdu. Bir gün oruç tutar bir gün yerdi”. “Gece yarısında uyur, üçte birinde kalkar, altıda birinde yine uyurdu”. Bu rakamlar çok önemli. Aynı şeyler Müzzemmil suresinde de geçiyor. Bunu izah etmek oldukça zor bir şey. Çünkü gelenekte bunu kavramış kişilerin sayısı çok az. Kuranda var biraz sonra ayeti okuyacağız inşallah. Hadiste var ama o gece yarısı, üçte bir ona varmadan önce mesela gecenin altıda biri dedikleri seher vakti. Bunun öyle olduğunu zaten biraz sonra göreceğiz. Seher vakti kelimesi başka hadislerde de var. Mesela Resulullah’ın kendisiyle ilgili olarak da var onu çok açıkça söylüyor Aişe validemiz. Seher vaktinde uyurdu diyor. “Benim yanımdayken seher vaktinde uyurdu”. Seher vakti altıda bir oluyor. Ama zihninizde canlandırmanız için size resmi göstereyim. Bakın kuran geceyi üçe bölüyor. Müzzemmil suresinin 20.ayetini açın. Bunu anlamak gerçekten kolay değil. Matematiğin hayata uygulanması biraz sıkıntılı bir şey. Rakam yazsan hemen çıkarırsınız sonucunu da bir bilimi matematikle ortaya koymak ciddi bir iş değil mi? En zor iş. Diyor ki Müzzemmil suresinde. Ben bu işin başını almayacağım çünkü konu dağılmasın diye. Sadece burada gecenin bölümlerine işaret eden kelimelere dikkatinizi çekeceğim. “İnne rabbeke ya’lemu:Rabbin biliyor ki”,”enneke tekumu: sen kalkıyorsun”,”edna min suluseyil leyli: gecenin üçte ikisine yakın bir sürede kalkıyorsun”. Üçte iki dediği zaman demek ki gecenin üç bölümü var. Gecenin üç bölümü zaten var. Bütün dillerde var. Din fıtrattır diyoruz ya. Mesela akşam deriz, sabah deriz, gecenin ortası deriz. Bütün dillerde var sadece şu dilde bu dilde değil. Gece üç bölüm: akşam, sabah, gecenin ortası. Akşam da ikiye ayrılır. Alacakaranlıktır bu. Alacakaranlığın biraz çevreyi gösterdiği zaman var. Mesela denizcilerin rasat tanı var. 10 derecenin altındaki bölüm var. Yani ufuk çizgisini çok net görebiliyorsunuz. Bir de ufuk çizgisinin tamamen kaybolduğu vakit var o da astronomik tanın bitim saati olmuş oluyor yani astronomik tanda ufukta herhangi bir aydınlığın olmadığı bir saat. Ama ben şahsen burada konunun asıl uzmanı burada olduğu için eğer lutfeder de astronomik tanın ne olduğunu bize net olarak tarif ederse çok iyi olur. Çünkü bu konuda çok ciddi yanlışlar var. Prof. Dr. Adnan Ökten Bey bizim İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Uzay Bilimleri Bölümü’nde astrofizik uzmanı yani bu konunun asıl uzmanı olan hocamız.
ADNAN ÖKTEN: Güneşin battığı yerlerden bahsediyoruz. Güneş battığı vakit normal olarak gündüz süresi bitiyor. Gündüz süresi güneşin ufuktan gitmesiyle başlıyor. Biliyorsunuz dünya ekseni etrafında dönerken o da doğudan batıya doğru geliyor ve batıda da ufukta kaybolunca gündüz süresi bitiyor. Battıktan sonra yani güneş ufkun altına geçtikten sonra etraf hala biraz aydınlık. Bunun nedeni güneş ışıklarının atmosferde saçılmaya difraksiyona uğrayıp hala bunu bir süre daha görmemiz. Ne zamana kadar görüyoruz? İlk 6 derecede yani güneş ufkun 6 derece altına indiği ilk 6 derecede çevreyi gayet iyi görüyoruz, insanları tanıyabiliyoruz, binaları, evleri. Ondan sonra 6 derece: burası sivil tan dediğimiz bölüm. 6 dereceden 12 dereceye kadar olan bölüm zamanda artık çevredeki insanları tanıyamazsınız, binaları hayal meyal görürsünüz, silüet. Denizciler de denizde ufka baktıklarında tam güneş ufkun 12 derece altına geldiğinde atık ufukla gökyüzünü ayırt edemez oluyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu çok önemli. 12 derecede ufuk gözükmüyor.
ADNAN ÖKTEN: Ufuk ile gökyüzü baktığınızda ayırt edilemiyor. Ve bu tabi devam ediyor güneş ufkun altına inmeye, 18 dereceye indiğinde artık zifiri karanlık dediğimiz hiç bir güneş ışığı atmosferin hiç bir yerinde bir yansımaya uğrayıp gözümüze gelmiyor. Bu tabi atmosferin kalınlığıyla da ilişkili. Çünkü 18 derecedeyken belli bir kalınlıkta biraz daha büyük bir atmosferimiz olsaydı belki biraz daha sürebilirdi o ayrı bir şey. Yani 18 dereceden itibaren artık etraf zifiri karanlıktır (ay olmadığını düşünüyoruz) ve normal astronomlar da gece yıldız gözlemlerine başlar. Çünkü gece atmosferde ekstra bir güneş ışığı yok. Bizim aradığımız da bir güneş ışığının olmaması. Yani bunu tabi Hocam’ın dediği ile 12 dereden itibaren artık bunu tamamen zifiri karanlık alabiliriz. Ama fecr ayrı bir şey.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Buradaki bizim fıkıh kitaplarında ve hadislerde yazıla şu: sönük yıldızların da gözükmeye başladığı vakit akşam alaca karanlığı bitmiştir diyor ki bu astronomik alacakaranlıkla tam örtüşüyor.
ADNAN ÖKTEN: Ama daha önceden parlak yıldızları..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Parlak yıldızlar 6 dereceden itibaren gözüküyor onu da söylüyor. Hadislerde o da var. Parlak yıldızlar değil. Yani yıldızların kümeleşmesi, sönük yıldızların gözükmesi. Dolayısıyla fıkıhtaki akşam alacakaranlığı sizin astronomik alacakaranlıkla tam örtüşüyor benim tespitlerime göre. Siz sönük yıldızları da görmeye başlıyorsunuz.
ADNAN ÖKTEN: Evet. Zaten insan gözü belirli bir kader üzerinden ölçülendirilmiş. 6. kadere kadar olan yıldızları görebiliyoruz daha sönükleri göremiyoruz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İnsan gözüyle görünenleri kastediyoruz biz. 18 derece değil mi?
ADNAN ÖKTEN: Evet 18 derece.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tamam. Biliyorsunuz gerek Diyanet İşleri Başkanlığı gerek diğer ülkelerde hazırlanan takvimlerde eksi 18 derecede tan yerinin ağardığı yani Bakara 187.ayette anlatıldığı gibi “hatta yetebeyyene lekumul haytul ebyad” beyaz çizgi size göre net bir şekilde ortaya çıkıncaya kadar “minel haytul esved” siyah çizgiden “minel fecr” fecrin bulunduğu yerden diyor. Fecr dediği de o kızıllığın olduğu yerde. Böyle bir şey eksi 18 derecede olma şansı var mı?
ADNAN ÖKTEN: Yok. Bunu biz defalarca söyledik. Hatta bunun referansı sizin dediğiniz gibi birinden alıyorlar eksi 18 dereceyi. Ben İbrahim Hakkı’nınkine baktım eksi 26 yapanlar var. Eksi 22 yapanlar var. Yani bunun bir kriterini oturtturmamışlar. Herkes kendisine göre bazı şeyler belirlemiş ama bilimsel bir kriter de değil.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi bakın mesela şu şey olacak yani burada ufuk çizgisi mesela denizci tanında ufuk çizgisinin net olarak gözükmesi esas. Çünkü denizciler yıldızla ufuk çizgisini birlikte görerek yönlerini belirliyorlar. Ama bizde ufuk çizgisi değil. Kuranın söylediği ufuk çizgisinin belli olması değil. Ufuk çizgisi daha önce belli oluyor zaten. Ondan dolayı fecri kazib deniyor insanı aldatabiliyor. Ama net olarak üstteki o çizgiyi görüyorsunuz. Beyaz bir çizgi oluşacak. Beyazlık çok önemli. Ufka baktığınız zaman beyaz bir çizgi oluşacak, altta da siyah çizgi var, ortada kızıllık var. İşte bunun oluşmasına eksi 18 derede deniyor. Bu bilimsel olarak da imkan ve ihtimal dışında.
ADNAN ÖKTEN: Hatta bazı müslüman ülkeler son zamanlarda gözlemcilerine gözlem yaptırıyorlar. 18’i 14’e kadar çektiler. 14’te de gene mümkün değil ama en azından düşünce değişimi var demek.
ABDULAZİZ BAYINDIR: 12’de de mümkün değil. 10 dereceye rasat tanı diyor denizciler. Niye rasat tanı diyorlar. 12 derede ufku göremiyorlar. Denizde ufku açıkça göremediklerini söylüyorlar. (Notik Almanağı getirir misin?). Ufku göremiyorlar 12 derecede Adnan Hoca’nın belirttiği gibi. 12 derede ufuk çizgisi gözükmez. 12 derecede bile gözükmediği tüm dünyanın bildiği bir gerçek olmasına rağmen bizimkiler 18 derecede oruca başlatıyorlar. Hele şimdi bu günlerde iş iyice çığırından çıkıyor. Bakın mesela şu Notik Almanak, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından yayınlanmış. Her sene yayınlanır. Aslında bu evrenseldir değil mi?
ADNAN ÖKTEN: Tabi bizde de var Astronomik Almanak diye yayınlanır.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Dünyanın her tarafında kabul edilen bir şeydir. Bu insanlar namaz kılmak, oruç tutmak için yapmıyorlar. Astronomlar yıldız gözlemleri için, denizciler de yön belirlemek ve bulundukları noktayı belirlemek için. Bakın burada diyor ki 257.sayfa. “Notik alaca karanlık için 102 derece olduğu andır”. 102 derece dediği..
ADNAN ÖKTEN: Zenitten itibaren 90’dan aşağı doğru.
ABDULAZİZ BAYINDIR: 102’den 90’ı çıkardığınız zaman 12 ediyor. Tepeden itibaren 102 derece yapıyor. “Notik alacakaranlık için verilen vakitlerde çevren çizgisi görülmez” diyor. Çevren dediği ne? Ufuk. Ufuk çizgisi görülmez diyor. Ama maalesef Diyanet ısrar ediyor. Ramazan geldi diyorlar ki; “bizi otorite kabul edin”. Bu ne demektir? Yani hristiyanlık gibi bu dini islamiyet değil hristiyanlık sayın demektir.
ADNAN ÖKTEN: Hocam sözünüzü kesiyorum ama bakı geçen sene ya da önceki sene bir program vardı, Ekrem Keleş de oradaydı. Gecenin bir saatinde bana da telefon geldi seyrettim. Şu gördüğünüz sağ taraftaki görüntüye Ekrem Bey tamam dedi bu dedi, normal imsak attığı andır dedi. Ama onun 18 derece olduğunu zannediyor. Maalesef o görüntü aslında 9 ve 10 derece. Bir aralık neticece kesin bir şey olmuyor. Bir 5-10 dakikalık süre var değişebilir. Bunun eksi 18 derece olduğunu zannediyor. Bir türlü onu ikna edemedik. Gelsinler gözlem yapsınlar, hep beraber yapalım görsünler.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yanaşmıyorlar. Siz gayet iyi biliyorsunuz kutuplara her gidişimizde davet ettik. Bizim yazdığımız yazılar var. Gelmediler. Konya’da gözlem yaptık biliyorsunuz. Gayet düzgün bir gözlem yaptık. Hatta bir televizyon kuruluşunu da çağırdık o da yayın yaptı. Sonradan Ankara’dan haber geldi o kuruluş o CD’leri bize vermedi. Bu ne demektir? Bu kendini tanrı ilan etmektir başka bir şey değil. Bak çok açık söylüyorum. Bu kurana karşı savaş açmaktır. Kendine güveniyorsan gel. Neden kaçıyorsun? Oraya giderken de davet ettik buyrun gelin diye gelmediler. Böyle saçmalık olmaz. C. Hakk’ın açık emirlerini çiğneyeceksiniz, şimdi ramazanda bu kadar insan, sadece burayla sınırlı değil ki. İşte kutup bölgesi. Geçende toplaşmışlar kutup için El Cezire’de gördüm 3-4 gün önce idi. İsviçre’nin kuzeyinde toplanıyorlar. Ya insan Allah’tan korkar! Yıllardır burada bu çalışmaları yapan bir ekip var. Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan da gidiyor. Ekrem Keleş’de gitmiş oraya resmini gördüm. İnsan Allah’tan korkar ya. Oraya giderken esas buranın davet edilmesi gerekmez mi? Nedir yani elinizde bir takum yetkiler… Bu yetkiler gider. Allah’ın huzurunda hesap veremezsiniz. Ey Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri, buradan size sesleniyorum. Bu dünyada bir şekilde kendinizi yürütebilirsiniz, burası imtihan yeridir ama Allah’ın huzurunda bunun hesabını veremezsiniz. Eksi 18 zifiri karanlıktır. Eksi 12’de işte ufuk çizgisi gözükmez. Eksi 10’da ufuk çizgisi gözükür, o da beyaz çizgi siyah çizgi netleşmez. O da yıllardır yaptığımız çalışmalarda eksi 9’da başlıyor. Neyse bi araya girmiş olduk kusura bakmayın.
Ayetten devam ediyorum. Diyor ki Allah; Müzzemmil 20 “İnne rabbeke ya’lemu enneke tekûmu ednâ min suluseyil leyli: Rabbin biliyor ki sen gecenin üçte ikisine yakın bir süre kalkıyorsun”. Demek ki gece üç bölüm ki üçte ikisine yakın bir süre kalkıyorsun. Bu Mekke’de olan, bu ayet Medine’de inmiş. Mekke’deki olan olaydan bahsediyor surenin başında anlatılıyor o husus. “Ve nısfehu: gecenin yarısında”, niye yarı deniyor biliyor musunuz? Bakın şu gördüğünüz şeyde 6 tane bölüm var. Dedik ya akşam, sabah. Adnan Öktem Bey anlattı akşamı. Akşam alacakaranlık değişikliklerini de anlatmıştı: 10 derece, 12 derece, 6 derece falan. Mesela bizde de 6 dereceye kadar olan vakte isfar vakti denir. Resulullah büyük yıldızlar çıkıncaya kadar akşam namazını kılmayı tavsiye eder. O 6 dereceye kadardır. Yani sivil alacakaranlık denen süredir. Bunların hepsi ayrı ayrı şeyde var. Az önce söylediğim gibi astronomik alacakaranlık da küçük yıldızların görüldüğü vakittir. Bu akşam iki bölüm. Sabahın alaca karanlığı da iki bölüm seher ve sabah namazı vakti. Gecenin ortası denir buraya. Vasatıl leyl der araplar. Gecenin ortası bir bölüm, akşam bir bölüm, sabah bir bölüm. Ayetlerde de var zaten o. Konu dağılmasın diye o ayetlere girmiyorum. Bu gecenin ortası farz namazın olmadığı vakittir. Yatsı namazı akşam alacakaranlığının sonunda biter yatsı namazının vakti. Eksi 18 derecede yatsı namazı vakti biter. Çünkü orada ne diyor İsra suresi 78. ayette; “ekımis salate: namazı kıl”, “li dulukiş şemsi: güneşin tepeden batıya kaydığı vakitte”,”ila gasakıl leyli: gecenin gasakına kadar kıl”. Gasak kelimesi çok önemli bir kelime. Allah öyle bir kelime seçmiş ki gasak kelimesinin asıl anlamı serinlik, soğukluk manasına geliyor. Az önce Adnan Ökten Hoca’nın da belirttiği gibi güneşten gelen herhangi bir ışık kalmadığı için havamızın en soğuk dönemine girmiş oluyoruz. Gasak kelimesi bizim burada karanlık diye tarif ediliyor. Halbuki asıl anlamı soğukluktur. Kuranı siz sözlük olarak kullandığınız zaman bunu görürsünüz. “Hamimen ve gassaka” der mesela. Hamim: sıcak, Gasak: soğuk. Temel kelimelerin anlamını kendisi de veriyor. Yıllar içerisinde sözlüklere müdahale olur diye vermiş. Birçok kelimenin anlamını orada buluyoruz. İşte gecenin serinliği başlayıncaya kadar namazınızı kılın diyor. Gecenin serinliği başladığı an dinlenme zamanıdır. Ve bizim bulunduğumuz bölgelerde havanın karardığı zamandır. Siz sokaklarda elektriğin olmadığını düşünün. Köy hayatını düşünün. O saatte herkes evine gitmiş olur. Hayvanlar yuvalarına dönmüş olurlar. Bazı gece dolaşan hayvanlar olabilir. O istisna. Avlanmak için dolaşa hayvanlar istiana hayvanlar yuvalarına dönmüş olur ve tabiat dinlenmeye çekilir. Onun için Allah, geceyi dinlenmek için yarattım diyor. Ve o ısı farkından dolayı da mesela biz gece yorgan kullanırız değil mi? Gecenin başı bir bölüm, ortası bir bölüm, sonu üç bölüm. Gecenin sonunda seher vaktinde kılınacak namaz yok. Farz namaz yok. Seher vaktinde farz namaz olmadığı için seher vaktini de gecenin ortasına katınca gecenin yarısı oluyor. Şimdi bakın şurada 1,2,3,4,5,6 bölümden oluşuyor. Hadiste de var gecenin altıda birinde diye. Her birisi altıda birdir bunların. Seher vakti gecenin ortasına katılınca gecenin üç bölümü bir araya gelmiş oluyor. 6’nın nesi olur? Yarısı. O zaman buna gece yarısı deniyor tamam mı? Ayette de böyle deniyor hadiste de böyle deniyor. Dolayısıyla bu gecenin bölümleri dünyanın her yerinde olmak zorunda. Kutup bölgesinde de olması gerekiyor. Kuran İsra suresinin 12.ayetinde gecenin işaretini kaldırdım dediğine göre Allah, siz geceyi karanlık beklemeyin demiş oluyor. Gece aydınlık da olabilir diyor. Çünkü zaten gecenin aydınlık olmasının da sebebini de anlatıyor. Rabbiniz’in fazlından arayasınız diye yani mevsimlerin oluşması. 23 derece 27 dakikalık eğiklik olmasa mevsimler oluşmaz. Onun için diyor ki Allah İsra suresinde “fe mehavna ayetel leyli ve cealna ayeten nehari mubsıratel li tebtegu fadlem mir rabbikum” Rabbiniz’in ikramını arayasınız diye. Çok farklı mevsimler var. Mesela yukarıda yaz aşağıda kış. Dolayısıyla birbirlerine farklı yiyecek transfer ederler. Her bölgenin ısısı farklı, geceyle gündüzün uzunluğu farklı. Ondan sonra da diyor ki; gecenin işaretini kaldırdım ki “ve li ta’lemu ededes sinıne vel hisab” yılların sayısını bilebilesiniz, hesabı da bilebilesiniz. O zaman demek ki bir hesap ortaya koymuş Allah. Bizim temel yanılgımız geceyi karanlık beklememiz. Mesela o ayete ben şaşkınlıkla baktım bir tane anlayan müfessir yok. “Gecenin işaretini kaldırdık”, gecenin işareti ne? Ay. Ay kalkmadı ki? Burada şu var. Gecenin yarısı ile ilgili önemli bir ayet daha var. Bi “ekımis salat” diye başlayan ayetler vardjr bir de “sebbih” ile başlayan ayetler vardır. “Ekımis salat” diye başlayan ayetler “namazı kıl”. O, iki tanedir. İsra suresi 78 ile Hud 114. Bunlar 5 vakit namazın bütün vakitlerini verir bu iki ayet. Ama “sebbih” dediğimiz zaman farz namaz da girer içine nafile namazlar da girer, diğer ibadetler de girer. Allah, İsra suresinin 79.ayetinde “ve minel leyli” yatsının vakti bittikten sonra “fe teheccet bihi: namaz sebebiyle kalk” diyor. Kalk ne demek? Demek ki o arada uyuyacak. Uyuyacak, uyuduktan sonra kalkacaksın. Zaten teheccüd o demek. Uyuyup uyanmak demektir. “Nafileten lek: sana ek bir görev olmak üzere”. Resulullah’a verilen bir emir. Şimdi bu emir bir başka şekilde İnsan suresinde tekrarlanıyor. Gecenin yarısı kelimesi geçti ya orada. Diyor ki: “ve minel leyli fescud lehu: gece Allah’a secde et”. Ne demek secde et? Namaz kıl demek değil mi? Zaten orada da öyle söylüyor. “Ve sebbihhu: ve Allah’ı tesbih et”, başka ibadetler de yap. “Leylen tavile: uzun gecede”(İNSAN 26), uzun bölümde. Gecenin uzun bölümünde. Şimdi bu gecenin yarısı diğer yarısından uzun olduğunu gösteriyor bu ayet. Gecenin yarısının diğer yarısından uzun olduğu hesabını yaptığımız zaman şu ortaya çıkıyor. Orada hesapları görüyorsunuz. Bu gece yaptım bu hesapları. Hatta burada ders anlatırken uyurum diye korktum ama derdim yok şu anda Allah’a şükür. Burada 46 derece enleme kadar bakın gecenin ortası şeyden daha uzun. Bak 46 enlem var, gecenin uzunluğu ne diyor burada? Gecenin ortasının uzunluğu 4 saat 28 dakika. Gecenin toplam uzunluğu 8 saat 26 dakika. 8 saat 26 dakikayı ikiye bölerseniz 4 saat 28 dakika daha uzun oluyor değil mi? Ama 47 derece enleme geldiğiniz zaman gecenin yarısının uzunluğu 4 saat 4 dakika, gecenin tamamının uzunluğu 8 saat 18 dakika. O zaman gece yarısı dediğimiz bölüm gecenin uzun bölümü olmaktan çıkıyor. Yani bizim karanlığı esas alarak yaptığımız hesaplarda. O zaman burada şu ortaya çıkıyor: artık 46 derece enlemden itibaren (o bir sınır) artık beyaz geceler başlıyor. Beyaz geceler dediğiniz birden bire başlamaz ki. Yavaş yavaş başlayacak. Bu 46’yı da az önce içeride müzakere ettik. Ben öyle düşünmüştüm, bilmiyorum eğer farklı şey söyleyecekseniz yine söyleyin de içeride öyle bir müzakere olmuştu. Çünkü ilk defa bu meseleyi bu şekilde gündeme getiriyoruz. Sıfır derece enlem biliyorsunuz ekvatordur. O sıfır dereceden 1 dereceye kadar çember diyordunuz değil mi az önce siz ona? Şerit. Şerit gibi oluyor o şey de. Yani sıfır ile 1 arası. 90 dereceye geldiğimiz zaman şurada nokta o. Noktanın doğusu batısı sağı solu olmaz. Orada bitiyor. 90 dereceden itibaren bitiyor. Oranın namaz vakitleri falan olmaz. 89’dan oraya kadar şerit olmuş oluyor. Öyle olunca oradan geriye doğru onu çıkardığımız zaman 44 derece geriye doğru almamız gerekiyor. O hesaba göre de 46 dereceden itibaren gecenin uzun bölümü, İnsan suresinin 26.ayetinde C. Hakk’ın belirttiği seher vaktiyle gecenin ortasının birleşmesinden oluşan gecenin uzun bölümü orada beyaz ışığı katmadığınız takdirde yani beyaz geceyi katmadığınız takdirde oluşmuyor. Allah gecenin işaretini kaldırdım dediğine göre demek ki beyaz gecelerin başladığı nokta 46 derece enlem oluyor. 46 dereden itibaren yukarıya doğru gittikçe bir de C. Hakk kuranda bir mizan yarattığından bahsediyor. Bir denge kurduğundan bahsediyor. Zaten oradaki gözlemlerimizde de aşağı yukarı bir de kutup bölgesinde yaşayan arkadaşlarımızın bize sürekli gönderdikleri gözlem raporlarından da öğreniyoruz. O mizan ortaya çıkınca bu defa ne diyoruz? Simetri. Şöyle düşünün: sıfır, sıfırın üzerinde 5, 10,20 gidiyorsun. Sıfırın altında -5, -10, -20. İşte o şeyi de bir tepe gibi düşünün. Mesela ekvatordan buraya kadar yapmış olduğunuz hesabı buraya doğru gelirken buradan geriye götürüyorsunuz. Çünkü bir denge olması gerekiyor. Allah diyor ki ben mizanı koydum. Mizan: denge. Dengeyi koydum. Aman mizanı bozmayın diyor. Şimdi biz o mizana göre Allah razı olsun Murat Bey takvimimizi yaptı. Eğer ufak tefek hatalar varsa onu da düzeltiriz o önemli değil. Çok olduğunu da zannetmiyorum ama varsa tekrar bakarız. Bugün esas ilk defa söyleyeceğim şey şu. Kuşlarla alakalı. Burada şöyle bir şey var. Enbiya suresinde. Dağları Davud’un emrine verdik, dağlar Onunla beraber tesbih eder. Bugün fizik de geliştikçe bizim cansız gördüğümüz varlıkların içinde de bir hareketlenme olduğunu artık insanlar keşfetmeye başladılar. Ve kuşlar da diyor Onunla beraber tesbih ederler. Tesbih dediğimiz zaman az önce olduğu gibi Resulullah’a da verilen emir yani farz ile beraber olan ibadet. Farz da var diğeri de var. Acaba hayvanlara farz ibadet var mı yok mu? Şu ayete bakın. Nur suresi 41.ayete. “E lem tera ennellahe yüsebbihu lehu men fis semavati vel erdı: görmedin mi göklerde kim var yerde kim varsa hepsi Allah’ı tesbih eder”. Bu arapçadaki “men” kelimesi bir cümle içerisinde bir akıllı varlık varsa akılsız varlıklar için de kullanılır. Çünkü burada insanlar olduğu için. “Vet tayru: kuşlar da tesbih ederler”. Nasıl? “Sâffatin: saf halinde” yani topluca. Cemaat olarak bugünkü anlamla. Tesbih ederler topluca. Demek ki kuşların tek tek ötmelerine bakmayacağız. Toplu ötmelerine bakacağız kuşların. Bunlar namaz vakitlerini haber vermiyor. Tesbihte bulunuyorlar. Ondan sonra bakın “küllün kad alime salatehu ve tesbıhahu”. Bu salat kelimesine dikkat edin lütfen. Bunların her biri kuşlar da dahil salatını (salat namaz) da bilirler, tesbihini de bilirler. Öyleyse, bu sabah dedim ya bunu görmek nasib oldu. Demek ki bizim tahminimiz tam tutmamış. Evet kuşların ötüşü var. Seher vakti bülbüller mi bir şey vardır. Seherlerde öter Allah deyu deyu değil mi öyle bir şey vardır. Ama sadece bülbüller değil kuşlar. Namazlarını da tesbihlerini de bilirler dendiği zaman şöyle bir şey var: mesela ben uzun zamandır anlam veremiyordum, güneşin doğmasına 14-15 dakika kala takip edin kuşlar toptan ötmeye başlıyorlar. Tümüyle ötmeye başlıyorlar. Demek ki o salatları oluyor. Sabah namazı ibadetleri olmuş oluyor. Tesbih dediğimiz zaman da Davud ile beraber tesbih ederler diyor ya. Resulullah da Davud(as) için ne diyor? Okuyalım burada. “Allah’ın en sevdiği namaz Davud’un namazı, en sevdiği oruç Davud’un orucudur. Gece yarısında uyur”. Yani 18 dereden itibaren uyur. “Üçte birinde( ortasında yani) kalkar”. Üçte biri dediği de şu: gecenin ortası dediğimiz ki Türkçe’de de var. Şurada bir yerde kalkıyor. Seher vaktinden önce. Seher vaktinden önce kalkıyor. “Altı da birinde”, altı da birinin seher vakti olduğunu gösterdim, Aişe validemizün sözünde de var. “Altı da birinde yine uyurdu”. Seher vaktinin bir kısmında da yine uyanık kalıyor ama orada birazcık uyuyorlar. Resulullah da öyle yapıyormuş. Birazcık uyuyormuş Aişe validemizin şeyine göre. Aişe validemiz diyor ki benim yanındayken seher vaktinde uyurdu diyor. Buhari hadisiymiş bu. Kuşlar Davud(as) ile beraber namaz ve tesbih meselesini yaptıklarına göre o zaman demek ki kuşlar seher vaktinden önce bir toplu ötüş gerçekleştiriyorlar. Seher vakti içinde de gerçekleştiriyorlar, sabah namazı vaktinde de gerçekleştiriyorlar. O zaman biz kuşların ötüşüne bakarak namaz vakitlerinin girdiğine hükmedemeyeceğiz. Bu ayetlere göre öyle. Ona hükmedemeyeceğiz. Peki nasıl hükmedeceğiz? Onu da size ayetlerden şey yapayım sonra diğer hocalarımıza ben şey yapayım. Kuranda bir Duha suresi var. Hiç birimizin mesleği değil bu. Tamamen fizikçilerin üzerine düşen bir görev ama bunu kendimiz hissettik bunu. Yaşayarak hissettik. Şimdi bu duha, mesela Şems suresinde bir şey var. Orada gündüzü Allah nasıl tarif etmiş size soracağım. Ayeti okuyacağım tarifi sizden bekleyeceğim. Çünkü anlaşılıp anlaşılmayacağını göreceğiz. Diyor ki Allah; ŞEMS, 1.. Ayet: “Veşşemsi ve duhaha: güneşe ve duhasına”. Güneşin iki türlü ışığı var. Birisine ziya diyor kuran, birisine duha diyor. Duha, ziyadan farklı bir aydınlık. Onunla ilgili çok ayetler var. ŞEMS, 2.. Ayet: “Velkameri iza telaha”. Arapçada bu “ha” zamiri hem şemsi hem duhayı gösterir. Böyle zamanlarda iki şekilde anlamak da mümkündür. Bu kuranın yapısı gereği, arap dilinin yapısı gereği bu böyledir. “O” dendiği zaman burada hem duha müennestir hem şems müennestir. ŞEMS, 2.. Ayet: “Velkameri iza telaha: onu takip ettiği zaman aya”. Onu takip ettiği dediğimiz zaman batımının arkasından doğacak ay. Mesela Allah razı olsun Adnan Öktem Bey bu seneki hilak gözlemini de tespit etmişti. Onunla ilgili söyleyeceğin şeyler vardı.
ADNAN ÖKTEN: Türkiye’de bu ramazanın başlangıcı 18 Haziran. 17’si akşamı Türkiye’nin ortadan böldüğümüzde güney kısımlarında hilalin görülme şartı sağlanıyor. Yani çok dikkatli gözlem yapıldığı takdirde ayı görme şansımız olacak hilal şeklinde. Bunu söylemek istiyorum.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hilali, güneşi, ayı Allah bir hesaba bağladığını söylüyor. Bütün ayetlerde öyle. Hiç bir ayette hilalin gözlenmesinden bahsedilmez. Hep hesaptan bahsedilir. Resulullah zamanında bu hesabı yapacak kimse… O bölgelerde böyle bir şey yoktu değil mi? O zamanlar astronomi bilgisine dair şu ana kadar ben böyle bir şey hiç duymadım. Resulullah diyor ki orada; biz diyor ümmi bir topluluğuz, yazı yazamıyor hesap yapamıyoruz. Bu şey iyi bir hesabı gerektiriyor. Bir de oradan gelen ışıkların bizimle yaptığı açıyı çok iyi belirlemek gerekiyor. Ayetler onları ayrıntılı olarak veriyor. Diyor ki biz diyor yazı yazamıyor hesap yapamıyoruz. Bu zaten kuranda da ümmi diye bahsediliyor bu toplum. O zaman ne olacak? Hilali gördüğünüz zaman oruca başlayın hilali gördüğünüz zaman orucu bitirin, göremezseniz ayı 30’a tamamlayın. Başka bir şey yapma şansı var mı? Başka bir şey yapamaz yani mümkün değil. Hesap yapılamıyor. O zaman kuranın bütün ayetleri hesabı emrettiği için şu anda hesap yapılabiliyor. Dolayısıyla bugün artık gözlemle hilali belirttik, falan yerde gözüktü filan yerde gözükmedi, biz oruca başladık siz başlamadınız tartışmalarının ne kuranda ne de Resulullah’ın sözlerinde bir karşılığı var. O, o günkü durumu tespit ediyor başka çare olmadığı için. Yine öyle bir ortam gene olabilir. Allah göstermesin mesela savaş ortamını düşünün. Savaşan bölgeleri düşünün. Ellerinde hiç bir istihbarat raporu yok, hiç bir şey yok. Yine bugün ona ihtiyacı olanlar çıkabilir. Ama bugün bu hesaplar yapılıyorken artık ramazan ne zaman başladı ne zaman bitecek diye tartışmanın bir anlamı yok. Artık bunlar çok net bir şekilde belli. İşte burada diyor ki ŞEMS, 2.. Ayet: “Velkameri iza telaha” güneşin hemen arkasından gelen kamer. İşte siz ona göre hesap ediyorsunuz yeni ayı. Sadece güneşin değil duhanın arkasından gelen kamer. Duha’nın. Ondan sonra diyor ki; ŞEMS, 3.. Ayet: “Vennehari iza cellaha”. Gündüze yemin olsun diyor. Yemin kelimesinin türkçeye tercümesi şu: gündüzü çok dikkatli takip edin. Ne zaman? Güneşi yada duhasını ortaya çıkardığı zaman. ŞEMS, 4.. Ayet: “Velleyli iza yağşaha: geceye çok dikkat edin güneşi yada duhasını örttüğü zaman”. Bizim bölgelerimize göre şey yapın. O zaman gündüz ne zaman başlıyormuş? Güneşi ortaya çıkardığı zaman. Göründüğü zaman. Gece ne zaman başlıyormuş? Güneşi örttüğü zaman. Peki kutup bölgelerine gidelim. Bizim bulunduğumuz bölgede güneş ve duhanın ikisi de var mı? Var. Şu mevsimde kutup bölgesine gidelim, şu anda herhalde artık Tromso’da çoktan güneş batmamaya başlamıştır. Şu anda dolaşıyordur güneş gökyüzünde. Tromso’da güneşi sürekli görüyorsunuz. O zaman Tromso’da gündüzün başladığını ne ile anlayacaksınız? Bak , “Gündüze yemin olsun duhasını ortaya çıkardığı zaman ya da güneşi ortaya çıkardığı zaman”. Gündüz ne zaman başlıyormuş? Duha ortaya çıktığı zaman. Duha bizi ısıtan ışındır. Duha hayvanların ihtiyacı olan ışındır. Birçok ayette bu dediğim ayrıntılar var. Duha gündüzün hareketliliğini başlatan ışındır. Hatta şu ayette diyor ki; gündüz kelimesi yerine Allah duha kelimesini kullanmış şu ayette bakın. Araf suresi 98. “Ya da kentlerin ahalisi oyun halindeyken duhada baskınımıza uğramayacaklarından emin midirler”. Siz elektriğin olmadığını düşünürseniz insanlar gündüzün oynarlar. Gece kimse oynamaz. Duhada. Ne demek? O zaman öyleyse evrensel bir gün tanımı yapmamız gerekirse nasıl tanımlayacağız? Gündüz hangi zaman dilimidir? Yani öyle bir tanım yapacaksınız ki güneşin doğup battığı yerlerde de geçerli olsun, güneşin hiç doğmadığı yerde de güneşin hiç batmadığı yerde de geçerli olsun. Isı değil duha. Duha ısı demektir. O zaman gündüz, duhanın ortaya çıkmasından kaybolacağı zamana kadardır. Bizim bölgelerimizde duha ile beraber güneş de ortaya çıkar. Kışın kutup bölgesinde duha ile beraber güneş ortaya çıkmaz. Yazın güneş olmasına rağmen her zaman duha olmaz. Duha ortaya çıktığı andan itibaren gündüz başlamıştır. Dolayısıyla bizim kutup bölgesinde yaşayan arkadaşlarımız duhayı takip edecekler. Duha ne zaman ortaya çıkıyor o zaman gündüz başlar. Duha ne zaman ortadan kayboluyor o zaman iftar olacak. Bunu anlatan ayet hangi? Duha suresi var. Adı Duha olan sure var. Hatırlayanınız var mı? “Vedduha” duhaya çok dikkat edin. O yemin araplarda yemin ama duhaya yemin ederim derse bir türk hiç bir şey anlamaz. Türkün anlaması için duhaya çok dikkat edin, çok önemlidir demiş oluyor Allah duha için. “Velleyli: geceye de dikkat edin”. Ne zaman? “İza seca: durgunlaştığı zaman”. Seca kelimesi dalgalı bir denizin durgunlaştığı ânı anlatıyor. Onun için bu demek ki duha, gündüzün dalgalı bir hava meydana getirecek. Isı inişleri çıkışları şunlar bunlar ve hayvanlar hareket ediyor, insanlar hareket ediyor, şu oluyor bu oluyor, çalışıyorsunuz. “Vel leyli izâ seca: durgunlaştığı zaman gece”. O zaman demek ki güneş batmasa bile bakacaklar kutup bölgesinde yaşayan arkadaşlarımız. Kuşlarla değil. Öyle zannediyorduk. Kuşlar da olur olmaz değil. Kuşlar olmazsa olmaz değil. Elbette kuşlar da olur ama olmazsa olmaz değil. Yalnız şu var: gece istirahat olduğu için kuşlar o bölgede de artık yuvalarına dönmeye başlarlar. Gece olduğu zaman hava aydınlık olsa bile ısı farkından dolayı yuvalarına dönmeye başlarlar. İşte duhanın kaybolduğunu nasıl anlayacaksınız? Gecenin sakinliği ve serinliği başladığı zaman. Peki sabahleyin duha ortaya çıktı, bu sakinlik yerini hafif ısı artışına ve harekete terk ediyor. Peki ondan öncesi? Ondan öncesi de gece oralarda siz seher vaktinde bakarsınız ki seher vakti artık sizin vücudunuzda ısı başlamış olur. Çünkü seher vakti dünyanın uyanma vakti. Güneş ışınlarının ufkumuza gelmeye başladığı vakit. Güneş ışıkları ufka gelmeye başladığı an bulunduğumuz bölgede fiziki değişim oluyor. O fiziki değişim canlılar üzerinde etki yapıyor. Bakarsınız ki sizin vücudunuzda değişim olmuş ısınmaya başlamış, hormon salgılıyor o saatte. Hayvanlar artık yavaş yavaş uyanmaya başlarlar. Hatta bilmiyorum o köy yerlerinde o saatlerde koyunları çıkarıyorlar mı? Köy hayatım yok demiştim ya. Seher vaktinde çıkarılır mı? Çıkarılır. Niye? Koyunların tabii kalkış zamanı olmasa çıkarılmaz. Zorla kaldıramazsın. Çünkü çıkarmaya gittiğin zaman hepsi kalkmış olur o saatte. Burada şu ortaya çıkıyor. Ben şahsen buradan bizi dinleyenler içerisinde gerçekten çok bilgili insanlar olduğunu biliyorum. Sordukları sorulardan çok zeki insanların olduğunu da biliyorum. O bölgede yaşayan kişiler şu duha konusunu lütfen dikkatle takip etsinler. Güneş battıktan sonra o sakinleşme gecenin o soğuk vakti başlayıncaya kadar da yatsı namazlarını bitirmiş olmaları lazım. Bir de şu var burada. Akşam ile yatsının arasını ayıran vakit kuranda kesin olarak belirtilmez. Öğle ile ikindinin arasını ayıran vakit de kesin olarak belirtilmez. Bundan dolayı Resulullah bezan bu namazları birleştirerek kılmıştır. Böyle ihtiyaç da olabilir. Mesela kışın kısa günlerde böyle durumlar da söz konusu olabilir. Hatta burada da ihtiyaç olduğu zaman birleştirilebilir. Bütün bunları da bildikten sonra gece gasakıl leyl denen gecenin soğuk vakti, o soğuk vakit dünyanın her yerinde geçerlidir. Gecenin soğuk vaktine kadar yatsıyı kılarlar. Zaten o vakitte tüm tabiat uyumaya başlamış olur. Kendileri de uyur dinlenirler. Ve şunu çok iyi bilsinler ki dünyanın her yerinde gece vardır. Gecenin aynen 3 bölümü vardır. O 3 bölümün yarısında namaz kılmak farzdır. Peki şimdi size bir soru sorayım. Gündüzün ne kadar bölümünde namaz kılıyoruz? Farz namaz? Gündüzün tamamını düşünürseniz? Gecenin yarısında farz namaz kılmak var. Gündüzün? Gene yarısında bak dikkat ediyor musunuz? Sabah namazı gece namazıdır. Güneşin doğuşu, tepe noktasına çıkışı günün tam ortası ediyor değil mi? Ondan sonra farz namaz vakti başlıyor. Gündüzün de yarısında farz namaz vakti var. Gecenin de yarısında farz namaz vakti var. Tamam mı? Dolayısıyla bu dünyanın her yerinde olması gerekiyor. Tekrar ediyorum. O gecenin ortası denen bölüm, mesela şuraya bakın burada şey var. Saatleri yazmışım: 15:03, öğleden sonra 3. Şu 18:14. Bakın 15:03’de hiç bir üşütme belirtisi yok ama 18:14 akşam namazına yarım saat var Adnan Öktem Hoca’ya bakın orada biraz soğuğu hissetmeye başlamış. Ben de elimi cebime koymuşum. Gömlek kısa kollu değil. Elimi cebime koymuşum. Bir de burada gece çekilen resim vardı. Onda da çok sıkı giyinmiştik değil mi?
Adnan Ökten: Zaten Svalbard’a gidiyoruz herhalde.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yok. İlk gittiğimiz bu. 2011 bu. 2013 değil. İlk gittiğimiz sene.
ADNAN ÖKTEN: Ama kar yok yerde ilk gittiğimizde kar vardı.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yaz gidişi bu. Kış gidişi değil haziran gidişi bu. Bakın 22-06-2011. Bu da aynı gün çekilen. Bir de şurada koymuştum da internete giremedim internetten o resmi gösterecektim. O sorunlar giderilirse oradan gösteririm size. Gece vakti biz çok sıkı giyinmiştik onu göstermek için. Bakın aynı fotoğraf. Bu biraz sonraki fotoğraf. Sen artık biraz daha üşümüşsün burada. Bu gece yarısı 00:33. Bu 00:09 gene gece. Tepedeki. Görüyor musunuz şu oranın halkından çok sıkı giyinmiş olan adam. Yani aynı günün gündüz elbiselerimiz ile geceyi görüyor musunuz? Gasakıl ley. Aydınlığa bakın değişen bir şey yok aydınlıkta. Ama hava sıcaklığı değişiyor. Gasakıl leyli orada öğrenmek nasip olmuştu. İşte bu da Servet’in şeyi görüyorsunuz. Sonuç olarak bu duha konusu son derece önemli bugünkü derste. Gasakılleyl meselesi son derece önemli. Kurandaki gasak kelimesi ki kuranın diğer ayetlerinde de gasakın soğuk demek olduğu açıkça belirtiliyor. “Hamimen ve gassaka”(NEBE 25) ayetinde. Ayetleri birlikte değerlendirmedikleri için doğru anlam vermiyorlar malesef. Gasak, havanın soğuk olduğu vakit. Bizim burada da Türkiye’de de dünyanın her yerinde de o saatte ufuktan güneş ışınları tamamen çekildiği için hava soğuk oluyor. Peki orada ne oluyor? Orada da güneş var ama güneşin altında gece var. Ve bir husus daha var ortada yine fizikçilerin keşfini bekleyen bir husus. Kuran geceyi ayrı bir varlık olarak bize tanımlıyor. Allah, geceyi gündüzü güneşi ve ayı ayrı varlıklar olarak yarattığını ifade ediyor. Zaten ayrı varlık olduğunu kavramazsanız bu problemleri çözemiyorsunuz. Tekrar edeyim. Bizim kutup bölgesinde yaşayan dostlarımız yani 46 derece enlemden itibaren. Kutup bölgesi dediğimiz 66’dan itibaren değil 46 derece enlemden itibaren orada yaşayan dostlarımız. Çünkü orada başlayacak beyaz geceler. Sık sık şunu söylüyorlar: diyorlar ki; ya sizin dediğiniz saatte mesela geçende bir dostumuz Oslo’dan bir göndermiş. Kendisi bu konuda uzman da bir başkası şey yapmıştı. “Sizin imsak dediğiniz saatte güneş doğmuş oluyor” diyor. Ben şimdi güneş doğana kadar nasıl ramazanda bir şeyler yiyip içeceğim diyor. Sen bırak, biraz daha yukarıya çıktığın zaman güneş hep havada. Bu işin başlama yeri olması gerekmez mi? İşte onun için kuran mizan kelimesini kullanıyor: denge. Bu dengeyi de bu ilgili ayetlerde kullanıyor. Onlar da bizim yazılarımızda var. Onları çok rahat bir şekilde görebilirler. Bu yazıyı da inşallah yakın zamanda siteye koyacağım. Şuna bakacaklar: ayetlerde belirtilen duha. Duha basit bir olay değil. İki ayrı surede C. Hakk ifade ediyor. Başka surelerde de var. Duhanın ayrıntıları da var. Gündüze duha dediği ayet var. Duha gündüz gözüken güneş ışığı. Bizim burada da öyle kutup bölgesinde de öyle, yazın da kışın da her yerde aynı şekilde. O zaman fizikçiler bu duha üzerinde çalışmalılar. Biz de bu arada birçok şeyler öğrenmiş olacağız. Duha gündüz hareketliliğini başlatan. Duha bizim bölgelerde bizi rahatsız eden, gölge aramamıza sebep olan ışındır. Akşam duha çekildiği zaman bunu anlamak da kolaydır. Birazcık takip ettikleri zaman öğreneceklerdir. Gündüzün hareketliliği bitip gecenin sukuneti, durgunluğu başlayacaktır. Bunu Oslo’dan resmi gönderen Selahaddin Koyunoğlu bizimle beraber yemeklerimizi pişiren arkadaşımız Allah razı olsun. Çok teşekkür ederiz kendisine. Oralarda hayat çok pahalı. Üstelik de geldi kendisi lokantacı hem yemeklerimizin masraflarını kendi karşıladı düşünebiliyor musunuz? Müthiş bir şey. Bir de yemek yemek için bir lokantaya gittik akşam. Allah dedim bunun parasını nasıl ödeyeceğiz, lokantacı para almadı. Güneşin kendisi olmasa bile kışın güneş ufkun altında olsa bile ışığını biz görebiliyoruz. Çektiğimiz resimlerden göstereyim size. Bakın mesela Tromso’da güneş hiç doğmadığı bir gün öğlen vakti işte. İşte burada güneş ufkun 0,5 derece altında öğlen vakti. Daha çıkmadı, en son noktası. Göremedik yani biz güneşi. Yine Tromso’da 3 derece altında. Bakın Türkiye’deki kış günü gibi. Hiç farkı yok dikkat ediyor musunuz? Onlar da gündüz diyor zaten. O bölgede yaşayan insanlar için çok önemli. Bilmiyorum hatırlar mısınız Bingöllü arkadaş Hüseyin şöyle bir şikayette bulunmuştu. Kışın gittiğimiz zaman Allah razı olsun bize o zaman da çok yardımcı olmuştu. Orada bir marketi var. Diyor ki; ya diyor “adam diyor yazın saat 2’de kalkıyor uykusu kaçıyor bahçesinde otları temizliyor”. Hatırladınız mı? Bizim burada gündüz deniyor oraya. Güneş var ya. Ama orada yaşayan adam gündüz demiyor oraya gece diyor. Bu çok önemli. Çünkü aydınlık dışında gecenin bütün ögeleri oluşuyor. Biz şimdi aydınlığı gecenin olmazsa olmazı zannettiğimiz için gece diyoruz. Sen de hatırlarsın değil mi Mustafa Bey onu. Bakın şurada karşılaştırma olsun diye şey yaptım. Balıkesir’de güneş 4 derece ufkundayken aydınlığa bakın, kutup bölgesinde güneş ufkun 3 derece altındayken olan aydınlığa bakın görüyor musunuz? Bu farkı meydana getiren duhadır işte. Bir de gündüz. Gündüz ayrı bir varlık. Gündüz güneşten aldığı ışığı aydınlığa çeviriyor. Bunların hepsi fizikçilerin yapması gereken bir çalışmadır. İnşallah bu çalışmaları yaparlar.
FATİH ORUM: Gecenin 6 kısıma ayrıldığını şey yaparken Müzzemmil suresindeki ayetleri okudunuz. Acaba oradaki ayetlerde geçen “el leyl” ifadesi güneşin batışından doğuşuna kadar ki zamanı değil de gasakıl leylden fecri sadıka kadar olan kısım anlamında yani siz geceyi üçe bölerken o ayetleri şey yaptınız.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yok. Çok düşündüm de gecenin tamamıyla alakalı o ayetler.
FATİH ORUM: “Kumul leyle” derken zaten kalkılması gereken zaman değil mi?
ABDULAZİZ BAYINDIR: “El leyl” dediği zaman elif-lamlı belli bir leyl demektir. “Nısfehu” derken de “leyl”in yarısı olmuş oluyor. İnşallah ayrı ders yaparız onunla alakalı.
Şuraya bakın iki tane resim yan yana. Hangisi daha aydınlık? Sağdaki değil mi? Bakın sağdaki Svalbard’da çektiğimiz resimdir. Güneş ufkun 12 derece altında. Güneş ufkun 12 derece altındayken burada ne dedi? Ufuk hiç gözükmez dedi değil mi? Ne diyor burada: “çevren çizgisi görülmez” diyor. Peki burada niye gözüküyor? Çünkü gündüz ayrı bir varlık. Güneşin ışığını alıyor aydınlığa çeviriyor. Mubsir, kendisini gösteriyor. Bak burada güneş ufkun 9 derece altında İstanbul. Aydınlık derecesindeki farkı görüyorsunuz değil mi? Kutup bölgesindeki Allah’a şükür namaz vakitleri meselesini belki ufak tefek bir takım şeyler olabilir. Yani ufak tefek dediğim de insanların baş gözleriyle yapacakları gözlemler. Çünkü o çok önemli. Yani hiç kimsenin yanında takvim olması gerekmez. Hiç kimse internete girecek durumda olacak değildir. Öyle anlatmamız lazım ki kişinin bugünkü aletlerden hiç birisi olmadan namaz vakitlerini tespit edebilmesi gerekiyor. İşte onun da az önce söylediğimiz kriterler, işte gasakıl leyl gecenin en soğuk zamanı, hayvanların hareketleri, insanların vücudundaki değişimler ve duha meselesi. Bütün bunların üzerinde de o bölgede yaşayanlar gözlemlerini yapar bizimle paylaşırlarsa biz öğreniriz. Burada şunu da size ifade edelim. Türkiye’de bütün vakitler güneşle tespit edilecek olduğu halde yıllardır, işte 1982’de bir değişim oldu Diyanet takviminde. Değişiminde benim katkım olmuştur. Fetvadan sorumlu olduğum için gece kalkıyordum namazdan iki saat önce dolaşıyordum. İstanbul müftü yardımcısı olduğum için tabi camileri açtırıyordum minarelere çıkıyordum. Şimdi namaz da kıldırmıyorlar ama o zaman itiraz eden kimse çıkmıyordu. Herkes tamam hocam emrin olur diyordu. Hemen her tarafa gittik ve burada yanışları tespit edip Ankara’ya göndermiştim. Daha önce teşekkür etmiştim tekrar teşekkür ediyorum Tayyar Altıkulaç’a. O zaman diyanet işleri başkanıydı. Dikkatle bunu ele aldı. 1982’de hiç bir akademik ünvanımız yok. Doktora yapıyorduk ama fetva işlerini yapıyorduk bizi çağırıp dinlemediler. Bir düzenleme yaptılar. 20 dakikalık bir şey vardı ki siz söylediniz 21,5 dereceye çıkarıyorlardı. Ve ona da ihtiyat koyuyorlardı üzerine ki gecenin ortasında millet oruca başlıyordu. O zaman 18 dereceye düşürdüler. Bu defa Türkiye gazetesi çok itirazlarda bulundu ki ben Türkiye gazetesi takvim komisyonuyla da beraber çalıştım. Onlara da gittim. Onlara da bu yapılan yanlışlıkları bir kaç kere anlattım Suphi Birpınar vardı. Rasatlarda onun da imzası vardır yanlışlara dair. 1987’de yanlış hatırlamıyorsam(bu ayki dergide çıkacak onlar)bütün benim imzam bulunan rasat raporlarının her birisinin fotoğrafını bu ay yayınlayacağız Allah nasip ederse. 87’de Ankara’ya çağırdılar. Ben buradan gittim. İstanbul müftülüğünden gittim ama o zaman müftü yardımcısı değilim. Şeriyye sicilleri arşivi uzmanıyım. Yani Osmanlı mahkemeleri ki onlar da bambaşka bir şeydir. Bir de fetva işlerini yürütüyorum. Fetva kurulu başkanıyım. O zaman da doçent olmuşuz. 87. Ben dedim diyanetin görevlisi olarak gelmem oraya dedim. O zaman bana kendi astınız gibi hitap edersiniz ben kabul etmem dedim onu. İslami İlimler Araştırma Vakfı vardır Fatih’te. Onun ilmi çalışmalarını yürütüyordum. Her ay toplantı yapıyorduk Türkiye çapında. Oranın genel sekreteri olarak çağırdılar ki orada görürsünüz imzayı o sıfatla atmışımdır. Gittim orada anlattım kendilerine. Yanlış yaptıklarını söyledim. İşte Adnan Ökten Hoca burada. Mustafa Sait Yazıcıoğlu, Diyanet İşleri Başkanı idi. Eski yeni din işleri yüksek kurulu uzmanlarının birçoğunu davet etmişlerdi. İstanbul müftüsü vardı, Mehmet Savaş Hoca vardı. Orada dedim ki; “siz 82’de bir düzenleme yaptınız ama ne yaptığınızın farkında değildiniz”. Bu şekilde başladım konuşmaya. Biliyorsunuz ben şok edici konuşmaları pek sevmem! Tabi herkes şaşırdı. “Ne demek ya, burada koskoca din işleri yüksek kurulu var, diyanet işleri başkanı var, takvimi hazırlayan uzman var”. Arif Çöklü’yü tanıdınız mı? Takvimi hazırlayan kişiydi. Emekli albay. Emekli Albay Akif Çöklü. Dedim ki Ona “fecri kazibi bana bir tarif eder misin” dedim. “Zodyak ışınıdır” dedi. Bu konuda bir bilgi verir misiniz Adnan Hoca? Zodyak ışınına fecri kazib denir mi? Yani gerçekten son derece gülünç bir şey.
ADNAN ÖKTEN: Zodyak ışını çok zor şartlarda görülen bir ışık. Dünyanın her enlem bölgesinden de görülmüyor. Yıl boyunca da belirli mevsimlerde görülüyor. Bir de insan gözüyle görmek gerçekten çok zor ki dünyada avcıları var zodyak ışınını yakalayıp görüntülemek isteyen amatörler var. Yani ne kadar zor olduğu ortada bu zodyak ışını yakalamak. Bunlar her yerde görüyorlar. Bu nasıl oluyor tabi üzerinde düşünmek lazım. Samanyolu’nun ufuktan yükselişini görüyor olabilirler. Samanyolu’nun kolları ufuktan yükselir ve o bölge biraz daha aydınlıktır.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama güneş ışığı değildir kesinlikle. Akşam da gözükür, gece de gözükür, belli bir zamanı da yoktur onun. Ondan dolayı ne diyorlar biliyor musunuz? Fecri kazib akşam da gözükürse şafakı kazib olur. Trajikomik falan çok hafif kalır. Yalan üstüne yalan.
ADNAN ÖKTEN: Sabah görünürse zodyskun kolları, tabi akşam üstü de batarken de battıktan sonra da biraz görünebilir. Zodyaktan bahsetmiyorum. Samanyolu’nun kolundan bahsediyorum.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama fecr ışıklarına hiç benzemez o değil mi? Alakası yok fecr ışıklarıyla
ADNAN ÖKTEN: Fecr ışıklarını Hocam söyledik. Hava aydınlık olacak, dünyanın neresinde olusanız olun o ışıkları mutlaka göreceksiniz. Ve şehrin ışıkları da bunu engellemez. İsterseniz şehrin içinde şehir lambaları yanar sabah 6’da falan. Onun altında olun bunu gene göreceksiniz. Ama bazıları iddia ediyor ki ille de açık hava, temiz hava dışarıda göreceğiz. Hayır. Sokak lambasının altından da baksanız bunu göreceksiniz. Ama bu tip deneyleri veya gözlemleri yapmadıkları için dışarıdan ahkam kesiyorlar. Kusura bakmasınlar konuşuyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Gerçekten çok üzücü bir şey ama.
ADNAN ÖKTEN: Etkiler dendi hatırlıyorsunuz. Gelsinler yapsınlar gözlem etkilediğini söylesinler. Yan yana yapalım gözlemi etkiliyor mu etkilemiyor mu görelim.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Biz Süleymaniye’de yaptık. Mümkün değil. Resimde gösterdim az önce.
ADNAN ÖKTEN: Şehrin bütün ışıkları da olsa onu etkilemez.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İşte İstanbul ve boğaz bu. Aydınlığın en çok olduğu taraf.
ADNAN ÖKTEN: Bunlar teorik konuşuyorlar dışarıdan gözlem yapmadan. Etkilenebileceğini düşünüyorlar. Tabi ben de öyle teorik baksam ben de öyle düşünebilirim.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Koskoca Diyanet yalan mı söyleyecek!
ADNAN ÖKTEN: O ayrı. Dışarısı aydınlık bunu engelleyebilir! Yapın gözlemi görün bir şey etkilenmiyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Geçende Mehmet Görmez Bey’e dedim. Ya dedim biz sizi çağırıyoruz gelmiyorsunuz, toplantı yapıyorsunuz bizi çağırmıyorsunuz, hadi buyurun dedim bu sene beraber gözlem yapalım. “E ama hocam sizin esas prensipleriniz bizden faklı”. Hiç prensibe gerek yok. Vatandaşı çağıralım sadece ayeti okuyalım. Değil mi? Sadece ayeti okuyalım. Hatta sizin mealinizden okuyalım.
ADNAN ÖKTEN: Var burada Hocam hepsi var. Diyanet değil ben buraya 7 tane aldım. Bakara 2’ye 187. Mesela Diyanet İşleri: “tan yerinde beyaz iplik siyah iplikten iyice ayırt edilinceye kadar yiyin için sonra orucu geceye kadar tamamlayın”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Adam nerede yer içer? Gözlem için dışarıda mı yer? Evinde yiyecek içecek değil mi? Evinden görmesi lazım bunu. “Size göre”yi de yazmamış.
ADNAN ÖKTEN: Sonra zaten bu Diyanet İşleri’nin bir kaç sene önceki meali ile şimdiki meali arasında fark var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Size göre”yi kaldırdılar.
ADNAN ÖKTEN: Ama fecr ışıklarıyla ilgili kısımlar da yok.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bize göre yazamamışlar oraya! Bize göre yazamamışlar, onu kaldırmışlar.
ADNAN ÖKTEN: Mesela Elmalılı Hamdi. “Ta fecrin beyaz ipliği siyah iplikten sizce ayrılıncaya kadar yiyin için sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun”. Burada fecri diyor. Fecr dediğimiz o kızıllık. O kızıllığı hiç göz önüne almıyorlar. Diyanet o şeyi kaldırmış. Ama tan yerinde demiş.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Tan yerinde” o mekanı gösteriyor orada.
ADNAN ÖKTEN Burada bir sürü var. Yaşar Nuri, Suud heyetinin de var. Mesela onlar ne diyor: “sabahın beyaz ipliği(aydınlığı) siyah iplikten(karanlığından) ayırd edilinceye kadar yiyin için sonra akşama kadar orucunuzu”
ABDULAZİZ BAYINDIR: Diyanet vakfı bastığı için “sizce”yi buradan kaldırmışlar. Orjinali vardı bizde getirsenize orada “sizce” var mı? Suudi Arabistsn’da basılıp da dağıtılan meal.
Burada gördünüz şehir ışıklarının bir sıkıntısı söz konusu değil. Ben onlara zodyak ışınlarının fecri kazib olamayacağını bana verdiği efemenis almanak belgesinden ıspatladım kendilerine. Yani kendileri delil olarak almışlar.
ADNAN ÖKTEN: Her gece görüyoruz demeleri zaten olmadığını gösteriyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Her gün üç doğuş üç batış olur. Bu her yerde olur. Ama dediğiniz gibi böyle bir şey mümkün değil bunların söyledikleri.
KATILIMCI: Sitelerine koydukları resim vardı Hocam NASA’dan aldıkları biz çektik diye.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Mexico City’dendi değil mi?
ADNAN ÖKTEN: Orada da çok farklı. Bir de montaj yani. Üç görüntü üst üste. Hem zemin görünüyor, hem yıldızlar görünüyor pırıl pırıl, ufukta da o kızıllık ve şeyler görünüyor. O da belli ki montaj.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Üç resmi üst üste yerleştirmişler arap çöllerinde çektik diye halka gösteriyorlar ve Diyanet diyor ki; “bize güvenin”.
ADNAN ÖKTEN: Ya farkında değiller ya da dediğiniz gibi bile bile yapıyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Adnan Ökten Hoca’nın Afyon toplantısına beni çağırmadılar ama Adnan Ökten Hocayı, Servet’i, Ali Rıza Demircan Hoca’yı çağırdılar. Orada bir resim gösteriyor Sacid Bey. Ona bir şey sormuştunuz.
ADNAN ÖKTEN: Zodyak ile ilgili olan bir görüntü mü?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Fecrdir diye bir fotoğraf gösterdi.
ADNAN ÖKTEN: Evet. Bir sürü resimleri var bana da göndermişlerdi önceden. Ben çünkü kritik edecektim ettim de. O 6 tane görüntüden hiç birinin saatleri yok, tarihi yok. Tarihi saati verin de biz de ona göre güneş nerede bir hesaplayalım dedik vermediler. Foyaları meydana çıkacaktı açık açık söylüyorum o görüntüleri versinler. Şeyde de çıktılar bir akşam yine Sacid Bey vardı, Ekrem Keleş Bey vardı. Orada da resim gösterdiler. O resim soldaki resmin aynısı. Aynı soldaki resimdi. Verin saatini tarihini bakalım güneş nerede. Yok. Bunun cevabını alamıyoruz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ben buna inanamıyorum. Sacid Bey bir astronom. Bir astronomun bunu söyleyebilmesi için kendi mesleğine ihanet etmesi lazım.
ADNAN ÖKTEN: Onun yaptığı çok daha tuhaf şeyler var. Sadece filtreler kullanarak kırmızı ışığı çekiyor spektrumun içinden. Biraz teknik belki bu konular ama onlar iyi bilirler.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O toplantıda bunların yanlış yaptıklarını Allah’a şükür hepsini ıspatladım. Niye? Çünkü kendilerinin ıspatlamak için kullandıkları belgenin kendilerini çürüttüğünü gösterdim orada. Efemeniz almanak diye bir şey yapmışlar. Dünyada bunların dediklerini kabul edecek bir ilim adamı olmaz. Ancak Sacid Bey gibi böyle kendini şartlandırmış kişiler, kendi mesleğine ihanet eden kişiler olabilir. Ondan sonra karar aldık Türkiye’nin her tarafında gözlemler yaptık. O gözlemlere ben sürekli katıldım. Diğerleri arada sırada katıldılar. Bütün gözlemlerin raporlarının altında imzam vardır.
Sizce kelimesi bunda da yokmuş. Ama ayette var. “Lekum” diye C. Hakk açıkça belirtiyor “size göre” diye.
Üç yıl kadar yaptığımız gözlemlerin tamamında bu yanlışlığı belgeledik altını imzaladık. Sonra tabi Mustafa Sait Bey görevden ayrıldı. Mehmet Nuri Yılmaz, Diyanet İşleri başkan yardımcısı oldu. M. Nuri Yılmaz’ı ben çok eskiden Erzurum’dan tanıyorum. Bizim mahallemizde şahsen tanışmazdık ama bazen görüşürdük. Benden bir kaç yaş büyüktür. Güzel vaaz ederdi vaazlarını dinlerdim Onun. M. Nuri Bey’e dedim ki Diyanet İşleri başkanıyken, bak dedim bu konularda çalışmalar yaptık. Vakit hesaplama şubesine söyle çok yanlış namaz vakitleri. Çok yanlış bunu bir düzeltin. Abdulaziz Bey dedi gerçekten ben dedi Ankara’da imsak denen vakitte bir çıktım çevreye baktım, o saatte oruca başlanmaz ya dedi. E tamam işte düzeltin dedim. Bi bakalım dedi. Sonra bir gün Allah selamet versin Tayyar Altıkulaç bana şunu söyledi: Abdulaziz Bey dedi ben Diyanet İşleri başkanı iken problemin bu şekilde olduğunu bilseydim kesinlikle düzeltirdim. Gerçekten düzeltirdi. Bugün Türkiye’de Adnan Ökten Hoca hilal konusunda yıllardır yazıp şey yapıyor. Diyanetle hiç bir uyuşmazlık olmuyor. Olsa orada da deriz. Doğruya doğru. Onun sebebi Tayyar Altıkulaç’tır. Çünkü Tayyar Altıkulaç 1977’miydi 78’miydi burada uluslararası hilal konferansını topladı ve bu problemi orada çözdü. Onun için bana dedi ki; “eğer ben Diyanet İşleri Başkanı iken problemin bu boyutta olduğunu bilseydim mutlaka çözerdim” dedi. Çünkü o zaman bizi akademik ünvanımız olmadığı için dinlemediler diğerleri de nasıl olsa bu konuyu hiç kimse bilmiyor Albay konuşuyor onlar da peki diyorlardı. Arif Çöklü emekli albay. Daha sonra Ali Bardakoğlu oldu O da değiştirmedi. Şimdi ramazan geldiği zaman bir de nasıl olsa medya ellerinde ya hadi bakalım kullanın. Allah elbette ki daha güçlüdür. Buradan meydan okuyorum. Hiç kusura bakmasınlar meydan okuyorum. “Ve men yetevekkel alallahu hasbuhu” diyor. Kim Allah’a güvenirse Allah Ona yeter. Elinizde, televizyona çıktığınız zaman televizyonda programı iptal ettirebiliyorsunuz, gücünüz yetiyor. Televizyon kiralıyoruz CD’lerini bize verdirmiyorsunuz buna da gücünüz yetiyor. Ondan sonra ramazan gelecek gene dedikodu edecek “ramazan geldi yine Abdulaziz Hoca başladı” diyecekler. O dedikodu ile de işi kurtarmaya çalışacaklar. Durun bakalım ahirette görüşürüz. Allah’ın ayetlerini hiçe sayıp kendi arzularını sadece ellerinde yetki var o yetkiye dayanarak din diye ortaya atarlarsa bunun hesabını verirler. Yine Allah’tan korkmayıp bu kadar çalışma yapmış olan bu kurumu daha geçtiğimiz hafta Avrupa’da yaptıkları toplantıda akıllarına getirmezlerse elbette ki bunun hesabını C.Hakka vereceklerdir. Şimdi ramazan geliyor hadi bakalım gücünüz yetiyor bütün televizyonları bize kapatın. Şimdi dünyanın bütün parlementoları bir karar alsa, bütün insanlar ortak bir şeyde anlaşsalar bundan sonra iki kere iki üç edecek diye üç eder mi? Onun için hiç kusura bakmasınlar böyle ya hakka teslim olurlar, “efendim biz diyanetiz” hadi bakalım ahirette görüşürüz. Gerçekten çok üzücü bir şey. Çünkü Allah bir ayette diyor ki; ALİ İMRAN, 23.. Ayet: “E lem tera ilellezıne utu nasıybem minel kitab: kendine kitaptan bir pay verilmiş olanları görmedin mi?”. Hafız, ayetleri benden daha iyi okurlar hepsi de. Tecvitli okurlar, bir de makamlı. “E lem tera ilellezıne utu nasıybem minel kitabi: kitaptan kendilerine pay verilmiş olanları görmedin mi?, “yüd’avne ila kitabillahi:Allah’ın kitabına çağrılıyorlar”, şimdi biz onu yapıyoruz. “sümme yetevella ferıkum minhüm: onlardan bir gurup sırtını dönüyor kulağını tıkıyor”, “ve hüm mu’ridun: ondan kaçınıyorlar”. Niye? ALİ İMRAN, 24.. Ayet: “Zalike bi ennehüm kalu len temessenen naru illa eyyamem ma’dudat: yanlışta olduklarını biliyorlar da diyorlar ki; cehennem yaksa yaksa bizi bir kaç gün yakar ondan sonra yırtar cennete gideriz”. Bunu yahudiler söylüyor. Bizimkiler bunu da söylemiyor. Bunların hiç cehenneme girmelerine lüzum yok. Ben burada bir kaç kere anlattım, Hayrettin Karaman Hoca finans kurumlarının faiz almalarına fetva verdi. Akşam ezanı okundu “bi namaz kılalım da Allah günahlarımızı affetsin” dedi. Ne kadar basit bir şey. Allah ve Resulü ile savaşacaksın, namaz kılacaksın işte. Bak bunlar hiç cehennemde yanmayı akıllarından bile geçirmiyorlar. ALİ İMRAN, 24.. Ayet: “Len temessenen naru illa eyyamem ma’dudat: bizi ateş yaksa yaksa bir kaç gün demelerinden dolayıdır”,”ve ğarrahüm fı dınihim ma kanu yefterun: Allah’a yaptıkları iftira bu dinleri konusunda kendilerini aldatmıştır” diyor. ALİ İMRAN, 25.. Ayet: “Fe keyfe iza cema’nahüm li yevmil la raybe fıhi: hiç şüphesiz o gün onları topladığımız zaman” o zaman diyanet diye bir kurum mu kalacak? Arkanızda sizi destekleyen devlet mi olacak? Hadi bakalım. ALİ İMRAN, 25.. Ayet: “Fe keyfe iza cema’nahüm li yevmil la raybe fıhi: hakkında şüphe olmayan günde onları topladığımız zaman”, “ve vüffiyet küllü nefsim ma kesebet: herkesin kazancı kendisine tastamam verildiği zaman halleri ne olacak? “Ve hüm la yüzlemun: hiç kimseye haksızlık yapılmayacak”. Dolayısıyla vakit erkenken vazgeçsinler. Bak daha bir hafta var. Derhal hatalarını bıraksınlar. Diyanet İşleri Başkanlığı’na tekrar hitap ediyorum derhal yanlışlarından dönsün bu ümmeti Muhammed’e zulum etmesinler. Buradan taa kutuplara kadar. Hatalarından derhal dönsünler. Hiç bir ilmi değeri olmayan, hiç bir dini değeri olmayan bu takvimi bıraksın Allah’ın kitabına yönelsinler. Soru var mı?
ABDURRAHMAN YAZICI: Konu ile doğrudan ilgili yok bir soru ama bir tane soru şöyle: İsmail Yıldızhan Bey önce teşekkür ediyor, dua ediyor, hayır temennilerinde bulunuyor. Sonra kuran meal çalışmaları hakkında son durum nedir bilgi verir misiniz Hocam diyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Meal çalışmaları devam ediyor. İnşallah Bakara suresi ne kadar süre içinde bastırılabilir Mustafa Bey? 1 ay içinde Bakara suresi basılır inşallah. Yani şu anda taslak çalışmada 28.cüzdeyiz. Haşr suresine kadar geldik Allah’a şükür. İş çok fazla yani. Vakit bulabilsek.
ABDURRAHMAN YAZICI: Ümmilik ile ilgili soru var. Zeki Bayraktar Hoca’ya sormuşlar onu naklediyor.
ADNAN ÖKTEN: Son bir şey söyleyeyim. Sabah gene ezan okuyacak ama ben çevremden gördüğüm kadarıyla en az 20 dakika daha yiyor insanlar. Ezandan sonra 20 dakika daha yiyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: 20 dakikanın bir anlamı yok ki.
ADNAN ÖKTEN: Ama yine de bu, okunan ezana inanılmadığını gösteriyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Murat Bey bir de sen söyle. Şu anda aklında mı? 1 saat 10 dakika kadar. İstanbul için 1 saat 10 dakika kadar. Kuzeye gittikçe daha da artıyor. Bir de sabah namazını kılıyorlar.
MURAT BEY: Bazıları da kılmayın diyorlar 1 buçuk saat bekleyin sonra namazı kılın. 2’de kalkan bir insan saat 5’e kadar oturuyor bekliyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bir de şu var. Burada kulakları çınlasın bizim Hakan Ertok’un yaptığı çalışma var. Bir kaç kere tekrarladım yine söyleyeyim. Doktordur kendisi İzmir’de. İnşallah yazısı dergimizin ramazan sayısında çıkacak Allah nasib ederse. Önümüzdeki hafta çıkıyor mu? İnşallah. Hakan Ertok çalışma yapmış. Diyor ki seher vaktinde diyor vücut hormon salgılıyor diyor. Seher vaktinden önce başlıyormuş. Seher vaktinde salgılıyor ve vücut bir şey yeme ihtiyacı duyuyor. O anda yediğiniz zaman vücut onu çok güzel bir şekilde hazmediyor ve akşama kadar rahat oruç tutuyorsunuz ki biz bunu hep yaşıyoruz. Biliyorsunuz hepiniz de. Ve geçen sene bana şunu söyledi. Diyor ki ya diyor ben şimdiye kadar hastalarıma oruç tutmayın diyordum. Şimdi C. Hakk’a kendimi nasıl affettireceğim, şimdi de özellikle tutun diyorum. Çünkü vaktinden önce vücut uyurken zorla yedirilen yemek vücuda zarar veriyor. Hatırlarsınız sabahleyin kalkarsınız ağzınız leş gibi, mideniz ekşimiş, çabucak acıkırsınız, susarsınız. Ama burada ne acıkıyor ne susama oluyor. Çünkü fıtri bir şey. Tam zamanında tüm canlılarla beraber uyanıyorsunuz.
KATILIMCI: Hocam Aişe validemizin Resulullah’ın seher vaktinde uyuduğunu söylediniz. Bu seher vaktinin nasıl bir özelliği vardır ki ben yörüğüm, dağda yıllarca koyun güttüm. Bizim memleketimizde koyunlar akşam güneş batmasıyla dağa çıkar, sabahleyin güneşin doğmasıyla da eve gelir. Gece hep otlarlar. Koyunlar gece otlarlar otlarlar fakat o seher vaktine geldiği zaman 15 dakika veya 20 dakika mutlaka yatar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Allah Allah! Bunu hiç bilmiyordum ben.
KATILIMCI: O saatte bizim de çok uykumuz gelir biz de ne kadar kendimizi zorlasak da uyuyup kalıyoruz. Arkasından tabi biz kalkıncaya kadar koyunlar kalkmış gitmiş mahsullere girmiş zarar verirdi. Bunun cezasını parayla öderdik. Yani seher vaktinde 20 dakika veya yarım saat çok kısa..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Çok kısa zaten tamamında değil. Sonuna doğru.
KATILIMCI: O vakit geldiği zaman mutlaka hem koyunların hem de bizim uykumuz gelirdi. Ne kadar zorlasak da uyur kalırdık.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Enteresan yani. Ben bunu hiç bilmiyordum ilk defa senden duydum. İşte bu hayvan davranışları bilimi var ya, onların artık bunları şey yapmaları lazım bundan sonra.
FATİH ORUM: Geçen bir program vardı. O program vesilesiyle Diyanet Tv’de geçen yılki Ekrem Keleş Hoca’nın çıktığı programı tekrar izlememiz gerekti. Orada izlerken bir şey dikkatimi çekti benim. Bilmiyorum bilinçli yapılmış olabilir diye öyle bir kanaate sahip oldum. Buraya atıfta bulunarak bir takım bilinçsizce hareketler insanların kafalarını karıştırıyorlar gibisinden. Tam o esnada arka planda bir mahya fotoğrafı var. O mahyada da cehalet felakettir diye. Onu iki-üç dakika boyunca kesintisiz o mahyayı arka planda gösterdiler bunu söylerken. Cehalet felakettir mahyası. Onu bulmuşlar ve onu yani şeyi söylüyor: bu konuda kafa karıştırıyor insanlar. İnsanların ibadet konusunda her ramazan aynı şeyi yapıyorlar diyor ve arka planda da cehalet felakettir diye bir mahya iki-üç dakika boyunca kesintisiz şey yapıldı.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O zaman Ekrem Keleş Hoca’ya sormak lazım. Televizyonda halkın huzurunda bu meseleyi tartışacağımıza söz vermiştin niye çıkmıyorsun?
FATİH ORUM: Bu mahya orada varken bir tarafında da New Mexico’da çekilen NASA’nın sitesinden alınan ve Arabistan’daki fecri sadık fotoğrafı denilerek o fotoğrafı yayınlıyor. Bir tarafta o var diğer tarafta cehalet felakettir diye bir mahya var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kendilerini kastediyor kesin. Halka bilinçaltı şey yapmaya çalışıyorlar. Zaten hep öyle söylüyorlar. Bir tanesi karşımıza çıkmaz. Televizyon kuruluşları daha önceki seneler davet ediyorlardı. Kim gelecek? Falan filan. Gelmez diyordum. “Yok Hocam gelecek”. Peki benim geleceğimi söylediniz mi onlara? Yok. O zaman sakın söylemeyin gelsinler diyordum. Sonra bir şekilde öğrenip gelmiyorlardı. Ekrem Bey şimdi din işleri yüksek kurulu başkanı olacakmış. Geçende Mehmet Görmez Bey öyle söyledi.