(NOT: Ders boyunca Katılımcılar mikrofondan uzak olduklarından konuştukları çok zor duyuluyor)
Abdulaziz Bayındır: Zaten C. Hak bunun parça parça inmesinin sebenini “yusebbike bi fuadek” diyor. Kalbini iyice sağlamlaştırmak için. Yoksa yani nuzul sırası falan tamamen yanıltıcı şeyler bunlar. Kardeşim kuranı kerimin tamamı inmiş ve tamamı beni ilgilendiriyor ben tamamından sorumluyum. Hiç beni şey yapmıyor. Dolayısıyla ben kuranı kerimin hepsi inmiş gibi bakarım.
Katılımcı: Bu mubeyyi en önce gelir, sonra mubbeyyin gelir.
Abdulaziz Bayındır: Pekala olabilir o. Çünkü bir ayet bir açıdan muhkem bir başka açıdan muteşabih olabilir. Çünkü AllahTeala her şeyi kuranda açıkladığını bildiriyor. Onun için siz bu şekilde baktığınız zaman bütün ilimler kuranı kerimde olmak zorunda. O zaman şu muhkem şu muteşabih senin konuna bağlı. Hangi konuyu derli toplu öz olarak anlatan bir ayet varsa onun ana ayeti o dur, onunla iniltili olan ayetler de onun muteşabihidir.
Katılmcı: İçki konusunda önce inen ayetler müteşabih,ve en son inen ayet
Abdulaziz Bayındır: Muhkem olmuş oluyor
AynıKatılmcı: “İn kuntum mu’minin” muhkem olmuş oluyor.
Serkan: Bütün ilimler kuranda varsa, o zaman kuranın ilmi tanımlayan yani ilmi tanımlayan bir tanımı da olması gerek. Kuran ilmi nasıl tanımlar?
Abdulaziz Bayındır: Bu da senin görevin, araştır bul.
Katılımcı: Geleneğimiz budur burada
Abdulaziz Bayındır: Kim itiraz ederse o araştıracak. Borçlu çıkarsın, karışmam.
Evet şimdi devam edeyim bu ayete. Diyor ki burada; “emmallezine fi kulubihim zeygun: kalplerinde kayma olanlar”(ALİ İMRAN 7), ne demek? Şimdi sen bir kere baştan mesela Bedaus Senai’de diyor ki; “ettalaku merratan”(BAKARA 229) diyor. “Merra” diyor bir zaman dilimi belirler. Bir insan birisine üç dirhem verse yani “ateytuhu selase merratin” diyemez: üç kerede verdim diyemez. Onun için ama diyor biz biliyoruz ki bir mecliste birden fazla talak vaki olur. Öyleyse diyor biz bu ayeti öyle anlamamalıyız diyor. Eğer “merre” kelimesi o manayı verirse bir zaman diliminde birden fazla talak olmaz. O zaman dilimin de başı belli. İddet bitene kadar olan kısım ki öyledir zaten. Yani Talak suresini zaten mezheplerin hiç birisi almamış. Çadırın ana direğini koparmışlar bir kere. Ana direk çıktıktan sonra çadırı ayağa kaldırma imkanı zaten yok. Orada boğulur gidersin, yapacağın başka bir şey yok. Ama bu defa da kendi istedikleri tarafa ayeti gönderebilmek için “ettalaku”nun başındaki elif-lam’a “ahd” diyememişler, cins demişler. Cins, üç tane talak var iki tane yok ki. O zaman “et talaku merretan ve murretin salisetun” diye ayete bir ilave yapmışlar. Öbüründe olduğu gibi yani. “Merre” kelimesi de olmuyor, mutlaka bir anda birden fazla talak mümkün değil. O zaman da “talkatan” demişler. Gene işin içinden çıkamamışlar orada bırakmışlar öyle, fazlaca yürümemiş.
Katılımcı: Ucube bir talak anlayışı. Mesela bu haftaki hutbede boşanmanın en kötü şey olduğundan bahsediyor
Abdulaziz Bayındır: Haa islam aileyi korumuştur diyor. İslam tabiki korumuş da gelin bakalım siz korudunuz mu?
Aynı Katılmcı: Cümle söyledi işte hatip dedi ki; en hoş görülmeyen şeydir boşanma. Yani helal olanlardan. Ben dedim ki içimden; hadi oradan öyleyse niye bir ağızdan çıkan iki lafla hemen bitiyor bu iş. Yani o ayeti o kadar şey anlaşılmış ki. Bir de şaka olarak çıkanla bile boşanıyor.
Abdulaziz Bayındır: Şakayla bile boşanıyor.
Aynı Katılımcı: Rüyada sayıklarsa bile boşanacak diyor.
Abdulaziz Bayındır: Nice kimseler hasta oluyor diyor ki; benim içimden geçti olur mu olmaz mı diyor? Ne kadar uğraşıyoruz bazılarıyla. Pisikolojik bunalıma giriyorlar.
EnesHoca: Bir lafızda üç talak yaptıysa geçerli sayıyor. Ondan sonra diyor ki; burada AllahTeala “et telaku merratan” diye cümleyi haberi kullanmış, ama bu verdiği haberde yanlış çıkmayacak olan zatın haberidir. Ama halbuki üç talak geçerlidir, onu biz geçerli saydığımız için. O zaman bu cümleyi inşai yapmak lazım “iza tallaktumun nisa fetallikuhu merrateyni”
Abdulaziz Bayındır: Evet bak o aklıma gelmedi. Diyor ki; bu cümle her ne kadar haber cümlesiyle inşa cümlesi mahiyetindedir diyor. Nitekim diyor “vel validat yurdı’ne evladuhunne havleyni kamileyni”(BAKARA 233) “yurdı’ne” demektir diyor. Anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler, emzirsinler demektir. Bu da “talaku merratan” da “iza tallaktumun nisa fetallikuhu merrateyni” demektir.
Serkan: O ayet”talaku merratan” bir yerde gördüm, biri anlam verirken bir programda şöyle bir şey dedi;”et talaku merratan” biri eşini boşar o iddeti bittikten sonra bir kere daha alabilir, başkasıyla evlenmeye gerek yok. Ondan sonra boşarsa üçüncü kere alamaz. İşte “et talaku merretan” üçüncü kere alamaz. Bir başkasıyla evlendikten sonra ancak alabilir diyor.
Abdulaziz Bayındır: Bak, “et talaku” dediğimiz zaman Talak suresinde anlatılan şekliyle talak. Talak suresinde anlatışan: adam karısını adetliyken boşayamaz. İlişkiye girdiği temizlik döneminde boşayamaz. Şahit olmadan olmaz bu iş. Boşadıktan sonra evden çıkarmayacak, çıkmayacak. Derken belli bir süre iddet bitene kadar. İddet bitene kadar dönebilir ama iyi niyetli olmak şartıyla. Yani “buuletunne hakku bi raddine eradu ıslaha”: eğer aileyi gerçekten düzeltmek istiyorsa dönecek, yoksa,öyle kötü niyetle dönmek de olmaz. Bütün bunların tespiti lazım. Şimdi bu süre sonunda ayrıldı mı, bitti. Talak bu, bitti. Ha böyle bir kere daha yapabilir. Yani boşar gene alabilir, gene evlenebilir. Böyle bir kere daha boşar gene evlenebilir. Ne oldu: iki kere boşadı iki kere evlendi. Tekrar boşarsa ki o üçüncüsü olur artık. Tekrar boşarsa, artık ondan sonra bu şartlar geçerli değil. Yani ondan sonra aynı evde duramaz. Ondan sonra bu şartların çoğu uygulanamaz yani. Dolayısıyla yani eşin iddet saymadına gerek yok.
Katılımcı: Bayine olsa bile mi?
Abdulaziz Bayındır: Bayine diye bir olay yok kardeşim. Onu bizim fukahanın Allah’ın ayetini kendileri açıklamaları ki, C.Hakkın ifadlerine göre kendilerini Allah’ın yerine koymaları. Zaten şari vasfını da veriyorlar kendilerine. Tamam o üçüncüsünde artık bir ve ikinci şartlar olmaz. Yani süre sonunda geri dönmesi söz konusu değil üçüncüsünde. Üçüncüsünde efendim, evden çıkması çıkmaması diye bir şey yok. Çünkü tekrar evlenme imkanı olmadığı için zaten o andan itibaren biter. İşte o kendiliğinden bayin olur. Yani araları zaten ayrılır, o andan itibaren ayrılır artık evde durması mümkün değil aynı çatıyı paylaşamazlar. İşte o Talak suresinde anlatılan şekilde en fazla iki kere talak olur. Üçüncüsü olmaz. Şimdi tüm bunları ortaya koyduğunuz zaman mükemmel bir talak sistemi ortaya çıkıyor.
Katılmcı: Demek ki adam güzel mana yapmışsa, ben Şafi’ye kıyas yaptım
Abdulaziz Bayındır: Ne yapmış?
Aynı Katılımcı: Adam batırmış
Abdulaziz Bayındır: Adam batırmamış sen batıktan baktığın için, ters taraftan baktığın için adamı batmış görüyorsun.
Aynı Katılımcı: Sanki adam yanlış yapmış gibi. Halbuki Şafi’yi göz önüne aldığımdan dolayı ben yanlış yapmışım benim haberim yok.
Abdulaziz Bayındır: Valla ben ölmüşem de.
Abdurrahman Yazıcı: Hocam bu şartlı boşamayı okuyoruz ya. Orada şartlı boşamadan önce bayin talak oluyor falan filan , kadın tamamen zor durumda kalıyor.
Katılmcı: Tekerlemelş boşamalar var.
Abdulaziz Bayındır: Diyor ki yağmur yağarsa boşsun diyor.
Katılımcı: Yada ben bir yere gidiyorum gelmezsem boşsun, şuraya gidersen boşsun. Böyle boşamayı şey sayıyorlar: bayin talakla boşama olur.
Katılımcı: Dönemez.
Abdulaziz Bayındır: Tabi şimdi burada kadına hayat zehir ediliyor. Adam karısına diyor ki; babanın evine gidersen boşsun diyor. Şimdi kadının babası annesi, doğduğu büyüdüğü ev.
Abdurrahman Yazıcı: Evden çıkarsan da var.
Abdulaziz Bayındır: Evden çıkarsan boşsun diyor. İşte şunu yaparsan boşsun, bunu yaparsan boşsun.
Katılmcı. Ağızındaki lokmayı yutarsan boşsun
Abdulaziz Bayındır: Ağızındaki lokmayı yutarsan boşsun. Der tabi, her şeyi söyleyebiliyor. Bu ne yapıyor? Kadının hayatı zehir ediliyor. Nedir? Bunun ne ayetten ne hadisten, hani bu şeyde Hidaye talak sistemini bir batıl hadis üzerine bina etmiş. Ayet yada sahih hadisler yok. Fakat bu falan yere gidersen boşsunun bir batıl hadisi de yok. Batıl bir hadisi de yok. Hiç bir şeysi yok. Tamamen keyfi bir fetva bu. Tamamen keyfi ama mezheplerin hepsi buna sahip çıkmışlar. Onun için bunlar ne oluyor, Allah’ın ayetine göre ne oluyor bu yapılan davranışlar?
Katılımcı: Zeyh
Abdulaziz Bayındır: Zeyh oluyor ama nereye kayıyorlar? Ne diyor: “el la ta’budu illallah diyor: Allah’tan başkasına kul olmayasınız diye”. Bunlar insanları kendisine kul etmektir. Haram helal uydurmaktır bunlar. Allah’ın helal kıldığı eşini haram sayıyor. Siirt müftülüğünde, bundan üç sene evveldi galiba. Orada din görevlilerine bir konuşms yaptım. Dedim ben size bu meseleyi sadece kuranı kerime göre anlatacağım sakın mezheplerle ilgili soru sormayın ama adamlar haklı olarak Şafi mezhebiyle ilgili sordular yani. Sorma demenin bir anlamı yok ki. Baktım ki ben yanlış söylemişim, adamlar doğru. Cevaplarını verdik falan. Müftü yardımcısı bana daha sonra söyledi, benim yanımda demediler de. İmamlar demişler ki; vay bee! Milletin karısına haram demişiz, adamın helal karısına haram demişiz ya.
Katılımcı: İşin içine değişik şeyler giriyor doğal olarak.
Abdulaziz Bayındır: Kimsenin fıtratı kabul etmediği için giriyor. Ama bir adam bu Talak suresinde anlatıldığı gibi karısını bir kere boşar, arkasından yine orada anlatıdığı gibi iki kere boşar, sonra üçüncü kere boşarsa ki bu zaten bir kişinin hayatında pek kolay kolay olacak şey değil. Artık kendisi de gidipte bir kimseye acındıramaz, şikayet edemez. Kimin yanına giderse, kardşim kusura bakma sen kendin ettin kendin buldun derler.
Serkan: Orada şeyi de değerlendirmek lazım, kadının pisikolojik durumunu, onun da boşama hakkını,
Abdulaziz Bayındır: Kadının boşama hakkı zaten hiç tanınmamış ki. Zaten hiç tanınmamış.
Serkan: illaki hani boşamayı rastgele yapmasınlar diye. Kadının da boşama hakkı olsa,mesela ben hanımıma desem ki sen benden boşsun, kadın da üç talak bekleyecek ama o da bazı kadınlar mesela çok hassas olur bu konularda, bu sefer şey yapar, bir uzaklık hisseder kocasına karşı. Bu sefer onun da bir boşama hakkı olabilir aslında.
Abdulaziz Bayındır: İyi ya şimdi ayetler bütün bunlara cevap veriyor. Tamamının cevabı var ayetlerde. Mesela adam karıdına dönmek istiyor mu “in erada ıslaha” diyor, şart koşuyor. Eğer ıslah niyetleri varsa ama bizim ulema ne diyor? “rac’a” diyor, şakayla da olur diyor.
Katılmcı: Şöyle yapsa: adam diyor mesla evden çıkarsan boşsun. Bu da, kadın da şöyle diyormuş; evden çıkmasam babamın evine gitmesem sana dava açarım, koca geri adım atar.
Katılmcı: Bir kaç fasılda açabiliyor Hocam, onun haricinde boşama şeyi yok.
Abdulaziz Bayındır: O da İmam Muhammed’e göre sadece. Ve Malikilere göre.
Katılmcı: Şartlı talak olmuyor mu Hocam?
Abdulaziz Bayındır: Hayır. Şartlı talak diye bir talak yok.
Katılımcı: Nikah bir antlaşma, sözleşme. Talak o sözleşmenin bozulması olarak anlamadığı için insanlar, eğer böyle anlasaydı çok kolay olurdu.
Abdulaziz Bayındır: Tamam da öyle de anlamasın, bu Allah’ın kitabıysa, şundan vaz geçmesi lazım bizim ulemanın: kardeşim Allah’ın sözünü senin açıklama yetkin yok. Sen sadece onu anlamaya çalış. Açıklamayı Allah yapmış sen takip et, bak ki nerede ne anlatmış o kadar.
Katılımcı: Biriyle sözleşme yapıyorsun, oraya çıktıktan sonra ben boş verdim diyorsun, sanki sözleşme bozulmuş.
Abdurrahman Yazıcı: O zaman da şöyle bir eleştiri getiriyorlar kurandaki şeriat sınırlıdır onlara göre bunlardan hüküm çıkmaz. O zaman işte kuranda bir çok şeyi darlaştırıyoruz. İşte şuandaki laikliği kapak ediyor işte sadece belirli bir alana hapsediyoruz gibi. Geçen Şevkani’den bir tez hazırladım şunu sundum bir yerde: Daha şey düşünüyor Şevkani
Abdulaziz Bayındır: Ne düşünüyor?
Abdurrahman Yazıcı: Yani bu konuda Mezhepleri bayağı eleştiriyor Hocam. Bu alimler diyor şey koymuşlar kendilerini şari yerine koymuşlar.
Abdulaziz Bayındır: Tabi, o çok kesin o. Çok açık ve net o
Abdurrahman Yazıcı: Sonraki insanlar da Allah yerine mezhep imamlarını koymuşlar.
Abdulaziz Bayındır: Aynen öyle. Yani şu anda bizim bu din diye okullarda okuttuğumuz, işte bir sürü insan ben alim oldum, dine hizmet ediyorum falan. Bunlar tamamen dine hizmet değil. Bu başka bir dine hizmet, Allah’ın dini değil o. O Allah’ın dini değil o, başka bir din o. Ama C.Hak bunların niyetlerine bakar affeder o bizim bileceğimiz bir iş değil. Şimdi şurada kitaplar okuyoruz her defasında görüyorsunuz yani. Ne ayete uyuluyor ne hadise uyuluyor.
Abdurrahman Yazıcı: Şeyi söylüyormuş Hocam arkadaş söyledi. Doğru bir şekilde anlamaya çalışılsa kurandan her şey öğrenilebilir.
Abdulaziz Bayındır: Her şey bir çok sorun değil, her şey , her şey. İşte iki sene oldu galiba bir takım problemler usulü fıkıh toplantısı oldu. Fatih sen yoktun, Almanya’daydın galiba. Fatih katıldı o toplantıya. Şimdi usulü fıkıhçıların toplantısı. Problem diye getirdikleri ve istihsanla çözmeye çalışıyorlar. Bak, kitapla çözülemiyor, sünnetle çözülemiyor, kıyasla çözülemiyor istihsan yani burada maslahatı devreye sokmaya çalışıyorlar. İşte, toplumun ihtiyacıyla problem çözmeye çalışıyorlar. Orada problem diye saydıkları kaç sekiz-on mesele varmıydı? Çözülemeyen, yani mevcut fıkıh kitaplarına göre gerçekten çözülemiyen sekiz-on tane meseleyi örnek olarak getirmişler. Hangi şeyi dedilerse ben hemen şu ayetler çözüyor, bir daha ağızlarını açmadılar bütün hepsi. Kardeşim kuranı kerimden haberimiz yok ya. Biz din diye mezhepleri ortaya koymuşuz. Ve bizim bu şekilde ne müslümana anlatacağımız bir şey var ne de dünyaya anlatabileceğimiz bir şey var. Herhangi bir şey söz konusu değil. Onun için biz burada çok ciddi bir şeyle karşı karşıyayız. Mesela işte az önce anlattım El Hidaye talak sistemini Zeylai’nin Nasbur Raye’de şey yaparak “sabatalel ihticacu bihi” diye bitirdiği bir hadis üzerine bina etmiş. Bunu delil getirmek batıldır diye bitiriyor. Çünkü inceliyor, inceliyor en sonu o. O hükümle bitiyor. Batıl bir hadis, ki İstanbul’un fethinden zannedersem 100 sene önce vefat etmiş olması lazım Zeylai’nin. Zeylai hanefiler tarafından muteber bir alimdir. Herkes onu saygıyla karşılar. Batıl bir hadis üzerine bir talak sistemi kurulmuş. Fatih Sultan Mehmet, o bir siyasetçidir ilmi bilmez. Fatih S. Mehmet Fatih Medreseleri’ni kuruyor, kanun çıkarıyor bu kitabı baş kitap yapıyor. Ve Osmanlı döneminde şeriat diye o uygulanıyor. Yani halbuki o konuda sure var tak kelime yok. O konuda çok sayıda ayet var tek kelime yok. O konda çok sayıda sahih hadis var tek kelime yok. Ondan sonra Kanuni işte Süleymaniye’deki medreseleri kuruyor o kitabı baş kitap yapıyor. Şu anda nerede diyanetin eğitim merkezi varsa o kitap gene baş kitaptır. Baş kitaptır biz de onu okuyoruz. Niye onu okuyoruz? Sevdiğimizden takdir ettiğimizden değil. Bu kitabın ne olduğunu millet görsün diye okuyoruz. Başka bir şeyden dolayı değil. Şimdi buna şeriat diye asırlarca uygulandı. Bu şeriat mı? Allah’ın dini mi? Her tarafta öyle. İşte size defalarca anlattım. Bakara 180.ayet Medineyi Münevvere’de “haza kımmeti tefsir” dedikleri, tefsirde zirve dedikleri emekli bir prefosör Hikmet Beşir. Adamın tefsir ve kuran ansiklopedisi varmış. Adama bizi bu metodun böyle olması gerektiğini anlattık ve Bakara 180 kısa olduğu için onun tefsirini yaptım. “Haza yudillul nas sebilillah” dedi bizim metodla alakalı. İnsanları Allah’ın yolundan çıkarır dedi. Ondan sonra dedim peki ben bu ayeti tefsir ettim bu metoda göre. Sen de tefsir et ama bir şartım var dedim, ayette hiç bir değişiklik, takdir kullanmayacaksın dedim, değiştirmeyeceksin. Tamam dedi. “Ya eyyuhellezine amenu” benim yaptığım gibi “ya eyyuhel muminun” ben de öyle şey yaptım. Tıpkı benim gibi deyince gerisi gelmedi. Şimdi o çünkü “ya eyyuhellezine amenu” hah “kutibe aleykum”. “Ya eyyuhellezine amenu” yoktu değil mi? “Kutibe aleykum eyyuhel muminun” onu ben söylemiştim. Şimdi öyle deyince gerisi gelmedi, devam edemedi. Dedi ki; takdir olmadan olmaz dedi. Adama dedim tamam istediğin takdiri yap ama dedim, serbet. Bir şartım var dedim, sonunda bu ayet mensuhtur demeyeceksin. Tamam dedi. Takdirleri yapınca mensuh dememek mümkün değil, çünkü ayet bir acayip hale geliyor ayet. Peki dedim o zaman siz çok dikkatle dinleyin ben şimdi tekrar tefsir yapacağım ayeti, herhangi bir takdir yaparsam, herhangi bir kelimeye bir ilave yaparsam derhal müdahale edin dedim. Tamamen lugavi olarak çok basit bir anlam vereceğim. Şimdi verince, adam artık sesini kesmek zorunda kaldı. Sonra da diyor ki; bu metodu diyor kullanan bir tek kişi göster ben kabul edeceğim. Olur göstereyim dedim. Kim? Peygamberimiz dedim. Gerçekten de öyle. Usveyi hasene değil mi? Öyle demek zorundayız aslında. Öyle demek zoundayız, çünkü bana örnek diye C.Hakk Onu gösteriyor kardeşim. Allah rarafından tasdik ezilmiş olan o. Ben sana dedim onlarca hadis göstereyim ki dedim, o hadisler bu ayetler arası ilişkiden çıkarılmıştır. Adam bu defa cesaret edemedi, bir tane göster diyemedi. Deseydi bir kaç tane aklımda vardı gösterirdim. Ama diyemedi. Adam öyle bir hale geldi ki dünyası daraldı. Oradan oraya oturuyor, oradan oraya oturuyor. İslam alemi ne halde. Esas beni üzen şey o. Adam biliyorsunuz arapların hafızası çok kuvvetli bizim gibi değil, bizim hafıza zayıftır. Türkler de öyledir hafıza. Diyor ki bu metodu uygulayan bir tek kişi göster demek yok demek. Ne kadar üzücü bir şey. Allah açıkça söylememiş mi?
Katılımcı: Kırktan fazla tefsire baktım Hocam bu ayete, sadece Mukatil “ba’d el mevt” demiş sonunu kaydırmış.
Abdulaziz Bayındır: Sonunu kaydırmış değil mi? Mukatil B. Süleyman “ba’d el mevt” demiş. “Ba’d el mevt” olduğu zaten açık değil mi? “in tereke hayren” diyor ya.
AynıKatılımcı: Bir de İbadi demiş. O “bad el mevt”e yakın, o anlaşılıyor. Sonunda mensuh demiş.
Abdulaziz Bayındır: Dikkat ediyormusunuz, biz hiç bir ilave çıkarma yapmadan gayet sade bir şekilde mana veriyoruz.
Katılmcı: Böyle bir mana veren birini bul detken kendinden çok emin söylüyor. Çünkü olmadığını biliyor.
Abdulaziz Bayındır: Tabi emin söylüyor.
Katılımcı: Aklıma bir şey geldi. Peygamber efendimiz bu yöntemi kullanıyor. Vefat eden birisinin taksimini Peygamber Efendimiz mi yapıyordu. Mal taksimini.
Abdulaziz Bayındır: Mutlaka yapıyordur. Yani Peygamberimiz mutlaka yapmıştır. Biz burada bir takım böyle ipuçlarını buluyoruz, ipuçlarını takip edince onu beyan eden hadisler buluyoruz. Çok oluyor bu. Mesela Abdurahman çalışıyor, bulur herhalde. Hiç öyle bir şey buldun mu?
Abdurrahman Yazıcı: Gelen rivayetler genelde hayrlarla ilgili.
Abdulaziz Bayındır: Yok yok birisinin mirasını taksim edildiğine dair. Mesela birisi vefat ediyor ve miras taksim ediliyor.
Katılımcı: Peygamberimiz yani görevlendirdiği birileri yapıyor mu?
Abdurrahman Yazıcı: Kendisi yapıyor.
Abdulaziz Bayındır: Gördün mü işte. Gördün mü bak. Bizim kitaplarda bu yok. Niye yok? Böyle bir mantık yok. Ama sen bu ayetten gittiğin zaman Peygamber Efendimizin hayatında onları görüyorsun. Bak işte var diyor. Araştırdı.
Katılımcı: Bu ayeti kerimelerde namazdan sonra şey yapın, bir de yemin etsin.
Abdulaziz Bayındır: Bu başka bir olay. Bu değil, başka bir ayet o. Bu değil o. Bu başka bir ayet. O başka bir vasiyet bu vasiyet değil o.
Evet, bu ayeti bitireyim. Şimdi, kalbinde kayma olan müteşabihe uyar. Uyduğu zaman neler olur? İşte bu günkü islam alemi ortaya çıkıyor. Kendileri yeni bir din ortaya çıkarıyor. Ama burada hepsinin kalbinde kayma yoktur tabi. Baştan birisi kaymış diğerleri de onun arkasından takip etmiş. Allah onlara nasıl muamele edecek onu bilmiyorum. Niye böyle yapıyor? “hubtigael fitneti: fitne çıkarmak için”. Fitne dediğimiz: sıkıntı vermek için yani. Sıkıntı vermek. Fitne bir potada altının erimesi değil mi yani. İyiyi kötüden ayırmak için. Sen şimdi o potada olmak istermisin Fatih? İşte insanları öyle ateşin içine sokuyor. Biz bunlarla çok karşılaşıyoruz. Kadın da ateşin içinde erkek de. Mesela konumuz talak olduğu için. Her konu öyle canım. Miras paylaşılmayınca bütün aile ateşin içine atılmıyor mu?
Abdurrahman Yazıcı: Toplumun %70-80’i bu konuda müzdarip. Yani her ailede bir miras problemi var Hocam.
Abdulaziz Bayındır: Ve ailelerin bağları bozuluyor, sevgiler bozuluyor.
Katılımcı: Biraz kötü niyetlilik de var.
Abdulaziz Bayındır: Kaç nesil etkileniyor.
Katılmcı:Kardeşlerin hepsi aynı olmuyor ki. Bazıları çok açık gözlü oluyor.
Katılmcı: Genelde şöyle oluyor: eğer miras alan taraf erkek tarafıysa yani alacak kişi, orada islam hukukunun uygulanmasını istiyor. Kadın tarafından mesela kadının çocuğu falan işin içine giriyorsa yok canım laik hukuku uygulayacağız falan. Tamamen gözü açıklık da var. Üstüne yatma konudu da var
Abdurrahman Yazıcı: O kadar önemli ki yani Allah şeye bırakmamış, anne baba çocuklara mirası nadıl paylaştıracağına bırakmamış.
Abdulaziz Bayındır: Kendi paylaştırıyor.
Abdurrahman Yazıcı: Evet, yani çocuğuna bile bırakmıyor. Demek ki insanı Allah çok iyi tanıyor ki.
Karılımcı: Bugün modern hukukta da avukata falan gidiyorlar düzgün taksim için.
Abdulaziz Bayındır: Tabi bugün avukat değil mahkeme kararıyla
Aynı Katılımcı: Bugün de yapamıyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Mahkeme kararıyla olmazsa taksim yapılmaz. Fıtrat bunu gerektirir. İşte Allah bunu emrediyor. Farz kılıyor. Ama siz o ayeti öyle bir hale getirmişsiniz ki
Katılımcı: Hukuk forumları var, orada en fazla miras şu kadar kişiye kaç düşer diye tek tek taksim ediyor.
Abdulaziz Bayındır: Evet, “vebtigae te’vilihi” de şu: tevil demek, bir şeyi bir yere bağlamak demek. Yani şimdi mesela bilgisayarın fişini burada elektrik şeyine bağlıyoruz ve 220voltluk. Eğer daha yüksek gerilim hattına bağlarsak ne olur? Bilgisayar anında yanar. Şimdi o ne yapıyor? Kendi istediği tarafa bağlamak için. Çünkü Allah muhkem ve muteşabihi birbirine bağlamış ya, tevil o demektir yani. “Raddu şeylel malel muradeti minhu” bir şeyi kendisinden kastedilen şeye bağlamaktır.