Kur’ân’da Ruh Kavramı

7 Şubat 2015 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bugün konumuz ruh. Biliyorsunuz ruh konusu öteden beri tartışılan bir konu. İnsanı hayvandan ayıran temel özellik olarak kuranda geçiyor. Fakat bazı kimseler İsra suresinin 85.ayetini eksik okuyarak “yes’elûneke anil rûh kulir rûhu min emri rabbi ve mâ ûtitum minel ilmi illâ  kalilâ: sana ruhu soruyorlar. De ki; ruh, Rabbim’in emrindendir” deniyor. “Emridir” demek lazım aslında. “Ama bu bilgiden size çok az bir şey verildi”. Bu bilgiden size çok az verildi deyince, size ruh konusunda fazla bilgi verilmedi, karıştırmayın şeklinde anlıyorlar. Ve bakıyorsunuz ki bir çok kimse işi orada bırakıyor. Biz bunu bilmiyoruz diyor. Ama ayetin devamı okunmuyor. “Ve lein şi’na  billezi evhayna ileyk: eğer bir tercihte bulunsak elbette sana yaptığımız vahyi de götürürüz”,”summe lâ tecidu leke bihi aleyna vekila: işte bu konuda seni koruyacak hiç kimse bize karşı bulamazsın”(İSRA 86). “İllâ rahmeten lil rabbik: ama bu sadece Rabbin’in bir rahmeti ve ikramı olarak devam eder”,”inne fadlehu kâne aleyke kebira: Allah’ın ikramı senin üzerinde çoktur”(İSRA 87). Ondan sonra diyor ki; “kul leinictemeâtil insu vel cinnu: de ki; insanların ve cinlerin hepsi bir araya gelseler”,”alâ en ye’tu bi misli hâzel kur’an: bu kuranın dengini getirme konusunda”,”lâ ye’tune bi mislihi ve lev kâne ba’duhum li ba’dın zahira: bunun dengini getiremezler bir birlerine destek olsalar bile”(İSRA 88). Ondan sonra kuranı anlatmaya devam ediyor. “Ve lekad sarrafna lin nâsi fi hâzel kur’ani kulli mesel fe ebâ ekserun nâsi illâ kufûrâ” biz bu kuranda değişik şekillerde, evire çevire diyelim, her örneği verdik ama insanlar sadece nankörlük dışında her konuda şey yapıyorlar yani nankörlükte inat ediyorlar. İlla nankör olacaklar. Anlamak istemiyorlar. Bütün bu ayetleri okuduğumuz zaman ne anladınız? Ruh ne demek oluyor? Bu soruyu soracağımı düşünmediniz tabi. Bir daha dikkatle dinleyin. İsra 85’ten başlıyoruz. Diyor ki burada; “yes’elûneke anil rûh: sana o ruhu soruyorlar”,”kulir rûhi bi emri rabbi: de ki; ruh, rabbimin emridir”. Oradaki “min”i beyaniye olarak “Rabbim’in emridir”. “Ve mâ ûtitum minel ilmi illâ kalilâ: bu bilgiden size çok az verilmiştir”, ondan sonra diyor; istesek o bilgiyi sizden alırız, hiç kimse de engel olamaz. Sonra da kuran ile ilgili anlatıyor. Ne diyor? Diyor ki; Allah’ın rahmeti, ikramı. İnsanlar ve cinler, kuranın bir mislini getirmek için bir araya gelseler getiremezler. Peki şimdi ruh ne? Bu bir cevap. Başka ne? Bu ayetlerde anlatılan ruh ne? “Levhi mahvuz”. Evet? Ulema ihtilaf etti kardeşim. Şimdiden ihtilaf etti.

KATILIMCI: İnsanlara verilen bilgi olabilir mi?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ben, bu ayettekinden bahsediyorum. Bir dip not varmış Yahya okusun bakalım. Belki ufuk açıcı olur.

YAHYA ŞENOL: Şöyle yazmış: bu ayeti celile, insanların ruhun mahiyetini kavramalarının müMkün olmadığını, nitekim halen meseleye bir çözüm getirilemeyeceğini, bundan sonra da getirilemeyeceğini beyandır.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu işi boş boşuna konuşmayın diyor. İşi bitirmiş burada. Bakalım burada ne yazmış. “Bu ayet, insan için” aynı meal mi?

YAHYA ŞENOL: Yok. O, diyanetin. Bu, değil.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu kimin?

YAHYA ŞENOL: Ahmet Davutoğlu. Başbakan değil ama.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu Ahmet Davutoğlu batı Trakya’dan bir zat idi. Allah rahmet eylesi vefat etti. Burada da yazmış; “bu ayet, insan için ruhun mahiyetini kavramanın imkansız olduğunu ifade etmektedir”. Aynı şey de. “Nitekim ruhun mahiyeti asırlardır insanlığı çok düşündüren konularda biri olmakla beraber halen konuya nihayi bir çözüm getirilememiştir”. Demek ki Süleymamiye Vakfı’nı bekliyorlarmış. Ve öyle görünüyor ki Süleymaniye Vakfı devreye girmeden de bu problem çözülmeyecektir. Tabi o kısmını ben ilave ettim oraya. Ruh ile ilgili daha önce yapmış olduğumuz çalışmayı Fatih Orum özetleyecek. Ondan bir dinleyelim. Ondan sonra tekrar soru sorarım.

FATİH ORUM: Hocamın sorduğu sorunun cevabını bulmaya yarayabilecek bir kaç ayetten başlayabiliriz. Mesela bunlardan bir tanesi Kehf suresi yani 18.surenin 109.ayeti. İsra suresinin 85.ayetini anlamamız için belki yol gösterebilecek ayetlerden bir tanesi. Ayet şöyle: ” kul lev kânel bahrul midâden li kelimâti rabbi le nefidel bahru kable en tenfede kelimâtu rabbi ve lev ci’na bi mislihi mededâ”. Yani “şayet denizler mürekkep olsa Allah’ın kelimelerini yazmakla yine de tüketemeyiz.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Peki şimdi bu kuranda olanlar kimin kelimeleri? Ne kadar mürekkeple yazılır? Herhalde bir denize gerek yok yazmak için. Bir göl de yeter! Şu kadar bir mürekkep yeter heralde. Hadi olsun onun iki katı. Ama denizler mürekkep olsa rabbinin kelimelerini yazmak için onlar biter ama rabbinin kelimeleri yetmez. O zaman bu kurandaki rabbimizin kelimeleri diğer kelimelerin yanında ne kadardır? Çok az değil mi çok az. Peki bize verilen nedir? Bize verilen bu. Şimdi devam et.

FATİH ORUM: Biraz önce hatırlatıldı: e o zaman bu ayetin son kısmını da okuyalım. Lokman suresinin 27.ayeti. 31.surenin 27.ayeti. Bakınız aynı konu işleniyor ve İsra suresinin 85.ayetini anlamamıza yardımcı olacak. “Ve lev enne mâ fil ardı min şeceretin aklâmun vel bahru yemudduhu min ba’dihi seb’atu ebhurin ma nefidet kelimâtullah”. Yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa ve denizler mürekkep olsa ve ona daha da eklense, yedi tane daha deniz eklense yine de “mâ nefidet kelimâtullâh” bakınız bir önceki ayette de “kable en tenfede kelimâtu rabbihi” şeklinde geçmişt. Yine Allah’ın kelimeleri tüketilemez.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Şu anda mevcut denizlerin tamamı mürekkep olsa yetmez. Ne dedi? Bir o kadarını da katsanız ve bütün ağaçlar da kalem olacak olsa Allah’ın kelimeleri yine bitmez. Şimdi tekrar sorayım: o zaman bu elimizdeki Allah’ın kelimeleri olduğuna göre onun yanında ne kadar olur? Hiç sözü bile olmaz değil mi? Peki bize verilen nedir? Bu, değil mi? Şimdi anladınız mı bu kadar kopyadan sonra.

FATİH ORUM: O zaman bir ayet daha okuyalım. Belki şimdi daha da netleşecek. Hepimizin ezbere bildiği bir ayet. Bakara suresinin 255.ayeti. 2.surenin 255.ayeti.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Her namazda okuduğumuz ayetel kursi.

FATİH ORUM: O ayetin sonlarına doğru bir ifade var. “Ve lâ yuhitûne bi şey’in min ilmihi illâ bi mâ şa” ifadesi. Demek ki Allah katındaki ilmin sadece bizim için mümkün olan kısmını biliriz.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Allah’ın tercih ettiği kısım. Allah’ın bize bildirdiği kısım. Bir de şu var mesela: Allah’ın yarattığı ayetler de var. Onlarda da çıkardığımız bilgiler var. İnsanların bütün bilgileri, tekrarları bir kenara çıkarın hepsini toplayın yani hadi bir fıçı mürekkep olsun, 10 fıçı mürekkep. Yada 100 fıçı deyin. Küçücük bir göl yanında bunun hiç bir değeri olmaz. Yani Allah’ın yarattığı ayetleden elde edilen bilgileri de bu işin içine katarsanız gene son derece az bir şey olur.

FATİH ORUM: Şimdi yine bizim metodumuz gereği İsra suresinin 85.ayetini anlamaya çalıştık ama biz biliyoruz ki ayetleri anlarken kuranın arapça olmasından hareket ediyoruz. Dolayısıyla irtibatları kurarken arapça üzerinden kurmamız gerekiyor ve oradaki kelimeleri takip edeceğiz. İsra suresinin 85.ayetinde “rûh” kelimesi geçmişti, “emr” kelimesi geçmişti. Şimdi bu kelimelerin geçtiği diğer ayetlere de bakmamız gerekecek. O zaman Nahl suresi yani kuranın 16.suresinin ilk ayetlerine bakabiliriz. Sanki İsra suresinin 85.ayetini okuyormuş gibi olacağız. “Etâ emrullah: Allah’ın emri gelecektir” herhalde öyle diyeceğiz. “Fe lâ testa’cilu: o konuda acele etmenize gerek yok”,”subhânehu ve teâla ammâ yuşrikun: Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır/yücedir” ve ondan sonraki ayete dikkat ifadeye,”yunezzilul melâikete bir rûhi min emrihi alâ men yeşâu min ibâdihi: Allah, kendi emrinden olan o ruhu meleklerle gönderiyor” kime? Kullarından tercih ettiği, o düzenine uyan kimselere indiriyor. Ve devamında da işte bunun sebebi niçin? İnsanları uyarın, benden başka ilah yoktur deyin diye.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Peki nedir bu ruh? Cebrail olabilir mi bir arkadaşımız diyor. “Yunezzilu melâikete” melekleri indiriyor. Sadece Cebrail tek başına inmiyor biliyorsunuz. Cin suresinin sonunda diyor ya; “ve lâ yuzhiru alâ gaybihi ehaden: Allah kendi gaybını kimseye açmaz”,”illa men irteda mir resul: razı olduğu resul başka”. Mesela Muhamed(sav), bir düşünün. “Fe innehu yesluku” bu Muhammed(sav) olsa anlayabilmek için. Öyle düşünün. “Yesluku min beyni yedeyhi min halfi reseda”(CİN 27) önünden ve arkasından dediğimüz yaman tüm çevresine gözcüler diker. Bu gözcüler melek. Dolayısıyla Cebrail(as) tek melek olarak gelmez. Melekler çok ya. “Yunezzilu melâikete: melekleri indiriyor”,”bir rûhi min emrihi: emrinden olan o ruh ile birlikte indiriyor”(NAHL 2). Emrinden olan o ruhun ne olduğu “etâ emrullâh: Allah’ın emri geldi”(NAHL 1) diyor yukarıda. Vahiy yani. Şunu şöyle yapmayın, şunu şöyle edin, bunu böyle edin. Şimdi diyor ki orada; “fe lâ yuzhiru alâ gaybihi ehaden, illâ menirteda mir resul”CİN 26-27). Razı olduğu resul var Muhammed(sav). “Fe innehu yesluku min beyn yedeyhi ve min halfihi resaden”  tüm çevresine gözcüler dikiyor. Niye gözcüler dikiyor? Çünkü baştan İblis’e kıyamete kadar saptırma ruhsatı verdi. Bundan nebiler müstesna değil. Onun için diyor ki; “ve mâ erselna min kablike mir resulin ve lâ nebiyyin illâ izâ temenna elkaş şeytânu fi ummiyyetih: senden önce herhangi bir nebi ve resul herhangi bir kurgu yaparsa şeytan onun kurgusuna mutlaka bir fesad karıştırır” (HAC 52). Şeytan, nebilere de resullere de katıştırıyor tamam mı? Ondan sonra “fe yensehullâhu ma yulkış şeytan: şeytanın attığını giderir”,”summe yuhkimullâhu ayâtih: sonra ayetlerini sağlamlaştırır”. Ama bu, onların kurgusu sırasında olan bir şey. Fakat vahiy gelirken böyle bir şeyin olmaması lazım. Şeytana baştan ruhsat vermiş ya. Ondan dolayı nebinin çevresini meleklerle kuşatıyor, şeytanları yaklaştırmıyorlar oraya. Ondan sonra “li ya’leme: o resul bilsin ki” O, kendisine vahiy gelen resul. Mesela burada çevresi tamamen meleklerle koruma alındı. “En kad eblagu: bu gelen melekler tebliğ etti”. Başında tabi Cebrail(as) var. Asıl tebliğ yapan o ama hepberaber geldikleri için topluca söyleniyor. “Risâlâti rabbihim: rablerinin emirlerini tebliğ ettiklerini anlasınlar”. Yani nebi anlasın. Araya herhangi bir parazit girmediği için. “Ve ehâta bima lediyhim: meleklerin getirdiğini iyice kavrasın/kuşatsın”. Tamamını alsın, bir yerde bir eksik kalmasın. Bir kelime eksik kalmasın. “Ve ahsa kulle şey’in adeden: her şeyi tek tek sayacak durumda olsun”(CİN 28). Tüm ayrıntılarıyla gelen vahyi kavramış olsun. “Ehata” çepeçevre kuşatıyor “ahsa kulle şey’in” de içerik. Hem içeriğini iyi kavramış olsun hem tamamını kavramış olsun. “Tenezzelu melâiketu mir ruhi: melekler o ruhla beraber inerler”. Getirdikleri o ruh ne? Vahiy. Yani kuran. Kuranın bir adı da ruhtur. “Ve kezalike evhayne ileyke” biraz sonra göreceğiz zaten. Geriye doğru dönüp soru soracağım, bakayım bilecekmisiniz. Bu arada zihinsel yönden rahatlayasınız diye şu mealleri bir okusun. Az önce okuduğum. Bakın ki neler ortaya çıkacak.

YAHYA ŞENOL: Cin suresi 72.surenin 26, 27 ve 28.ayetleri. Elimdeki mealde şöyle geçiyor: “O (yani Allah) bütün gaybı bilendir. Fakat gaybına dair ilmini hiç kimseye açmaz. Ancak peygamber olarak seçtiği müstesnadır. Çünkü O’nun önünden, ardından gözcüler (melekler) dizer ki peygamberlerin Rableri’nden”

ABDULAZİZ BAYINDIR: Burayı iyi dinleyin bakın.

YAHYA ŞENOL: Allah böyle dizer ki peygamberlerin Rableri’nden aldıkları risaletleri tamamıyla tebliğ ettiklerini meydana çıkarsın”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Allah anlayacakmış yani. Melekleri etrafına dizmese haşa anlamayacak mı? Yani şu trajikomik şeye baksanıza.

YAHYA ŞENOL: Devamı da öyle. “O (Allah), peygamberlerin yanındaki ilmi kuşatmış ve herşeyi sayısıyla sıralamıştır”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ne anladınız? Ya bakın bu kadar basit bir şeyi anlamamış olan insanların ruhu anlamaması kadar normal bir şey var mı? Bu kadar çok basit bir şey. Yani burada hiç uğraşmaya lüzum yok. Söylüyor işte. Yok efendim Allah anlayacakmış da! Allah Allah ya bir dakika, bu ne oluyor yani. Bizim bu geleneksel yapının gerçekten anlaşılır bir tarafı yok ya. Bunlar hiç mi düşünmemişler Allah aşkına ya?

FATİH ORUM: Hepimizin yine ezberw bildiği bir başka ayete bakalım aynı ifadelerin geçtiği. O da Kadir suresi. 97.surenin 4.ayeti. “Tenezzelul melâiketi ver rûhu fi ha bi izni rabbihim min kulli emrin selâm: o gece melekler, yanlarında o ruh olduğu halde rablerinin izniyle her bir emir için inerler.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Geleneksel manayı biliyorsunuz. O gece Cebrail iner deniyor.

KATILIMCI: “O gece melekler, rablerinin izni ile ilahi bir esin taşıyarak bölük bölük inerler”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Gene epeyce anlamış diğerlerine göre. “İlahi bir esin taşıyarak”. Esin’i ilham manasına düşünmüş olabilir ama tabi gene iyi anlamış. En azından biraz hür düşündüğü için. Halbuki bu ayetlerin birbirini açıklaması meselesini ortaya koyduğunuz zaman iş değişiyor.

ENES ALİMOĞLU: Şu anda Fatih Hoca’nın okuduğu Kadir suresi 4.ayet hakında Fahrettin Razi bütün ihtimalleri söylüyor. Melekler iniyor ve ruh da iniyor. Ruh kimdir bu konuda? Meleki Azim diyor birinci ihtimal. Büyük bir melek. “tenezzelu melâiketi ver rûhi

ABDULAZİZ BAYINDIR: Kadir gecesiyle ilgili o ruha büyük bir melek diyor.

ENES ALİMOĞLU: Eğer yerleri ve gökleri yutarsa bir lokma yapar diyor. Öyle büyük bir melek.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ne diyor?

ENES ALİMOĞLU: Gökleri ve yeri yutarsa, lokma olarak ağzına alırsa bir lokma olur.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Gökleri ve yeri yuttuğu zaman bir lokma olan bir melek nasıl dünyaya iniyor?

ENES ALİMOĞLU: Bu, birinci ihtimal. Sonra ihtimalleri sayıyor. Bu ihtimallerin beşincisi de kuran diyor. “Ve kezalike evhayna ileyke rûhan min emrina” Şura 52.ayet var, bu ayetin delaletiyle bu kuran ihtimali de var. Beşinci ihtimal. Altıncı ihtimal de “lâ tey’esu min rahvillâh”. “Rahvillah”ı, “rûhillâh” diye okuyor damme ile. Bu rahmettir diyor. 8 tane ihtimal sayıyor, sekizincisi Cebrail’dir. En sonunda tercih yapıyor Cibril’dir diyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Çünkü hiç birisinden bir anlam çıkmıyor. Bütün mesele o. Yani kuranı açıklamaya siz kalkarsanız hiç bir şey anlayamazsınız. Çünkü kuranı açıklama yetkisini Allah hiç kimseye vermemiş. Nebisi dahil hiç kimseye böyle bir yetki vermemiş, kendisi açıklamıştır. Şimdi Fatih’ten dinleyelim. Bakalım o ruh neymiş? Kadir gecesi inen ruh neymiş.

FATİH ORUM: Şura suresi yani kuranın 42.suresinin 52.ayeti, Resulullah örnekliğinde olayı daha da müşahhaslaştırıyor. Ayet şöyle. 52.ayet. “Ve kezalike evhayna ileyke rûhan min emrina mâ kunte tedri mel kitâbu ve lel imânu: işte bu şekilde sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Yoksa sen, bu kitabı ve onda anlatılan imanı bilmiyordun/bilmezdin”. Demek ki Resulullah’a vahyedilen kuran, işte Allah katından o emir. Dolayısıyla tabiki o emrin içeriği ayetler oluyor. Burada Peygamberimiz’in şahsında artık ilk İsra suresinin 85.ayetinde sözü edilen ruhun ve orada geçen emir kelimesinin ne anlama geldiği çok daha açık bir şekilde ortaya çıkmış oluyor.

ENES ALİMOĞLU: Taberi tefsirinde bir rivayet var bu konuda. Yunezzilul melâiketi ver ruhi min emrihi” diye başka bir ayet var. Diyor ki rivayette; “kullu kelimin tekellimi bihi rabbuna ruhin”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: “Rabbimiz’in söylediği her söz ruhtur”. Bu güzel. Taberi çünkü sahabeye en yakın tefsir. Doğru şeyler bulmak mümkün. Sahabeye en yakın tefsir olduğu için orada doğru şeyler bulunabiliyor.

ENES ALİMOĞLU: İbni Abbas’tan vahiy olduğunu söylüyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Sahabeye gittin mi düzeliyor. Vahiy olduğunu söylüyor.

FATİH ORUM: Belki tam bu noktada ruhun bir başka anlamı kuranda yani bununla ilişkili Mücadele suresi yani 58.surenin 22. ayetinde. Bu şekli ile olan ruh başka ne anlam ifade eder? “Ulâike ketebe fi kulûbihimil imâne ve eyyedehum bi rûuim minh” ifadesi geçiyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Mesela baştan okuyalım. “Lâ tecidu kavmen yu’minune billahi vel yevmil âhiri” mesela bir topluluk: hepimiz Allah’a ve ahiret gününe inandığımızı söylüyoruz. Tamam güzel. Bunu İblis de söylüyor. Ahiret gününü inkar ettiği falan yok. Ama devamı var. Böyle bunu söyleyen birisi “yuvâddûne men hâddallâhe ve resulehu: Allah’a ve Resulü’ne sınır koyan kişileri sevmez” diyor. Onlara sevgi bedlemez. Yani kuranın yeri şurasıdır. Sen mi söylüyordun televizyonda bir ilahiyatçı konuşuyormuş. Herşeye kuranı karıştırıyorlar mı öyle bir cümle söylüyordun demin. Neydi o?

FATİH ORUM: Allah’ı her şeye karıştırıyorlar.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Allah’ı her şeye karıştırıyorlar ne demek? Allah da haddini bilsin haşa. Değil mi? Türkçemizde had kelimesi var ya. “Yuvâddune”, böylelerini sevmez müminler. Kimi sevmez? “Men hâddallâhe ve resulehu: Allah ve Resulü’ne sınır koyan”. Bu, Allah’ın sınırı. Bu, Resul’ün sınırı. Bizim işimize karışamaz. Şu anda çok şey var. Tarihe gömüyorlar islam dinini ve ortada bir şey kalmıyor. İşte geçende Anton buraya geldi. Diyor ki; “siz, kuran tarihsel kitap deyin aramızda hiç bir problem kalmaz”. Tabi din kalmaz ki proble kalsın. Ama malesef bugün ilahiyat fakültelerinde bu çok ciddi bir sıkıntıdır. Bak diyor ki; “Allah ve Resulü’ne sınır çizen”. Çünkü niye Resul? Resul, Allah’ın sözünü bize anlatacak. Başka bir şey değil.

“Kuranı herşeye karıştırıyorsunuz kardeşim”. Tarihe gömmeye çalışıyorlar. Bir kişi Allah ve ahiret gününe inanacak ve bu insanlara sevgi besleyecek! Beslemez. Peki. “Ve lev kânu âbauhum: bunlar isterse babaları olsun”, “ev ebnâehum: kendi oğulları da olsa”,”ev ihvânehum: kardeşleri de olsa”,”ev aşiretehum: kendi kavimleri/toplumları da olsa”. İnsanın en çok sevdiği şeyler bunlar. Yani kusura bakmayın, Allah’ın emri benim için herşeyden daha önemlidir. Hiç kusura bakmayın diyebilen insanlara Allah ne yapar? “Ulâike ketebe fi kulûbihumul imâne: Allah onların kalplerine imanı yazar”. Başka ne yapar? “Ve eyyedehu: ve onu destekler”. Ne ile? “Bi rûhin minhu”. Ruhin min emrihi-bi rûhin minhu. Ne demek oldu? Kendisinden bir bilgi ile destekler. Allah bir bilgi verir ona. Nasıl? “Ve mâ kâne li beşerin yukellimehullâhu: Allah herhangi bir beşer ile konşmaz” böyle bir şey söz konusu değildir. “İllâ vahyen: ancak vahiy suretiyle konuşabilir”(ŞURA 51). Ne yapıyor işte? İçine bir bilgi veriyor. Falancaya bildir diye değil. Bakıyorsun birden bire “açıldım Allah’a şükür bu böyleymiş” diyorsunuz. “Ev min verâi hicâbin: yada bir perde arkasından”. Rüyanızda da gösterebilir mümkündür. “Ev yursile rasûlen” işte Nahl suresinde okuduğumuz: melek gönderiyor. “Fe yûhiye bi iznihi mâ yeşa: Allah’ın tercih ettiği şeyi Allah’ın emriyle vahyeder” işte o, başkasına tebliğ edilmek için gelendir. Bu kuran, başkasına tebliğ için gelen ruhtur. Ama siz hayatınızda kendinizi Allah’ın emirlerine odaklarsanız, her şeyi ikinci planda tutarsanız C.Hakk sizi kendinden bir ruhla da destekler. Yani bir bilgiyle. Bak bütün bunlarda ruh, bilgi oluyor. Yani Allah sizin önünüzü açar. O kadar ufkunuz açılır ki tamam. Mesela bu Süleymaniye Vakfı’nda: “efendim nasıl oluyor?”. Söylüyorlar; “Süleymaniye Vakfı’na kuran yeniden mi indi” diyorlar. Hatta birisi ne dedi; “Allah geç kalmış (haşa) sizi göndermekte”. Böyle saçma sapan şeyler. Şimdi siz burada herkesin düşmanlığını göze alabiliyorsunuz, umurunuzda değil. Herkes giderse gitsin. Bizim için esas olan Allah’ın emri dediniz mi C.Hakk da kendinden bir destek lütfeder. Bu, herkes için söz konusudur. Yani şu veya bu insan değil. Tamamı. Allah’ın rızasını birinci sıraya aldınız mı? Ben bir gün talebeyim üniversitede, İmam Şafi’nin Er Risalesi’ni okuyorum. Bir yere geldi, bütün kelimeleri biliyorum ama ne dediğini bir türlü anlamıyorum. Birçok hocaya gösterdim. O zaman İstanbul Enstitüsü vardı, onun hocalarına gösterdim, bizim fakültenin hocalarına gösterdim, benim kayınpedere gösterdim falan hakikaten anlaşılmıyor. Ne diyor bu adam? Burada neyi kastediyor anlayamıyorsunuz. Çünkü o kitabın yazıldığı zaman kelimelerin terim anlamı ile okuduğunuz zamanki terim anlamları birbirine uymuyor. C.Hakka bir yalvardım bir gece kalktım teheccüt zamanında. Bir açıldı ohh elhamdulillah ve problem çözüldü. Hakikate ben bunu şahsen kendi hayatımda çok ama herkes için, şu veya bu insan için değil. Tek şart var: Allah rızası birinci sırada olacak o kadar. “İn tettekullâhe yec’alekum” Allah bunu söylüyor herkes için. Yani şu yada bu insan için değil. Ben sadece kendimi örnek olarak verdim. Yoksa herkes için. Siz sadece C.Hakk”ın rızasına odaklanın gerisine karışmayın.

FATİH ORUM: İsra 85’i anlamamız için toparladıklarım bunlar Hocam.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi İsra 85’i anladık mı? Tekrar okuyacağım İsra 85’i. “Ve yes’aluneke anil rûhi: sana o ruhu soruyorlar”,”kulir rûhi min emri rabbi: de ki; ruh, rabbimin emridir”,”vemâ ûtitum minel ilmi illâ kalilâ:bu ilimden size çok az şey verilmiştir”. O zaman ruh ne oluyor? Kimin bilgisi? Allah’ın bilgisi. Allah’ın bilgisi ne kadardı? Denizlerin tamamı mürekkep olsa bir o kadar daha olsa, ağaçlar da kalem olsa. E şimdi onları da düşündüğünüz zaman bu çok az bir şey. İnsanın içine doğan bilgileri de düşünebilirsiniz. Gene az. Tekrarlara düşmeden dünyadaki bütün kitapları, bilgileri toplasanız ne kadar mürekkep harcanır. Onun için yine çok az. O zaman ruhu açıklamış mı Allah? Kapalı bir şey var mıymış? O zaman “ve kezâlüke evhayna ileyke rûhin min emrinâ: sana da emrimizden bir ruh vahyettik”, o zaman kuranın bir adı da ne olur? Ruh olur. O zaman Allah’ın emrini içeren bir kitap. Peki Allah’ın emri: mesela C.Hakk kadir gecesini anlatır burada ders yapmıştık. Duhan suresindeydi değil mi o? “İnnâ enzelnâhu fi leyletin mubâreketin”den sonra. 44.sureydi. “Ha mim, vel kitabil mübin: her şeyi açıklayan kitaba yemin olsun”. “DUHAN, 3.. Ayet: İnna enzelnahü fı leyletim mübarake: onu bereketli bir gecede indirdik”, bereketli gece neymiş bakalım. “İnna künna münzirın: biz uyarılarda bulunmaktayız”. “DUHAN, 4.. Ayet: Fıha: o gecede”, “yüfraku küllü emrin hakim: karara bağlanmış her iş paylaştırılır”. “DUHAN, 5.. Ayet: Emran min ındina: katımızdan bir emir olarak”, “ruhin min emrina”,”emren min indina: katımızdan bir emir olarak”. “inna künna mürsilin: biz elçiler göndeririz” diyor. “DUHAN, 6.. Ayet: Rahmeten mir rabbik: rabbinden bir merhamet olmak üzere”, “innehu hüves semi’ul alim: işiten ve bilen O’dur”. Şimdi, “bereketli gece”. Bak “DUHAN, 3.. Ayet: İnna enzelnahü fı leyletim mübarake: o kuranı bereketli bir gecede indirdik”. Bir başka yerde ne diyordu? “KADR 1.. İnnâ enzelnâhu fi leyletil kadr”. O zaman o bereketlü gece hangi geceymiş? Kadir gecesiymiş değil mi? O zaman “o gecede, karara bağlanmış her iş taksim edilir”. Görev taksimatı yapılır ve melekler indirilir. Hadi bakalım herkes görev yerlerine. Görev paylaşımı yapıldı, herkes görev yerlerine. Şimdi o gecede “KADR 4..tenezzelul melâiketi: bütün melekler iner”. “Ver rûhu” ellerinde de Allah’ın onlara verdiği emirler var. Peki o gece inen meleklerden bir tanesi de Cebrail(as)’dır. Onun elindeki ruh neydi? Kuran. Tamam mı şimdi. Yani bir ayetler kümesi getirdi Resulullah’a verdi. O zaman işte “KADR, 4.. Ayet: Tenezzelül melâiketü verruhu” dedin mi her şey ortaya çıkmış oluyor. Bakın ruh, oldukça açıklandı.

BAYAN KATILIMCI: “Karara bağlanan işler”: hangi işler bunlar?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Mesela diyelim yağmurdur, dünyanın bütün işleri oluyor. Karara bağlanmış olan işler. Karara bağlanmamış olanlar neler? Senin imtihan gereği yaptıkların. Karara bağlanmış değil onlar. İmtihan gereği yaptıkların, senin yapmaya karar vermenden ve başlamandan sonra Allah tarafından “kün” emriyle tamamlanıyor. Gelelim tekrar ruh ile ilgili bütün ayetlere bir bakalım. 20 kadar ayet var o konuda. O ayetleri birlikte okumadıktan sonra meseleyi doğru anlamak mümkün değil. Mearic 4’de. Ona geleceğiz daha sonra. Şimdi değil. Mesela Cebrail(as) ile ilgili “ruhul kudüs” ifadesi geçer. El kudüs, mesela C.Hakk “ve nukaddisu lek” der. Senden dolayı bu işi arı duru kabul ederiz diye meleklerin bir şeyi var Bakara 30.ayette. Subhanallâh. “Subhâne ve teâla yuşrikun” Allah’ın bütün eksiklerden, kusurlardan uzak olduğu ifade edilir. Bu küdüs, yani C.Hakk’ın bütün noksanlıklardan yani lekesiz diyelim, türkçede lekesiz denir. Ruhul kudüs de “rûhun minel kudüs” diye tercüme edilebilir. “Rûhun min emrihi” yani Allah’ın emirlerini taşıyan bir ruh olmuş olur. Cebrail(as), Adem(as)’dan Muhammed(sav)’e kadar hep o ruhları getirdiği için yan o Allah’ın vahyini getirdiği için artık kendisi de öyle olmuş. Hani adam kütüphanecilik yapar ömründe, ne derler ona? Ayaklı kütüphane derler değil mi? İşte, bu adam ilim denizidir derler. Bu adam bilmem nedir falan. Şimdi google hazretleri oldu! Ruhul kudüs de Cebrail(as)’a verilen şey. Mesela ruhul emin diye de ifade ediliyor. Artık güvenilir bilgi. Onun için bakıyorsunuz ki Resulullah’a kuranı Cebrail öğtiretiyor. Ne diyor işte şeyde; “allemehul şedidul kuvvâ” Necm suresinde. “Ve mâ yentıku anil hevâ: Muhammed kendi arzusuna göre konuşmuyor”, şu âna kadar hiç konuşmadığı şeyler konuşuyordu da niye konuşuyor? Onu kendi arzusuna göre konuşmuyor. “İn huve illâ vahyun yûhâ: o, kendisine yapılan vahiyden ibarettir”,”allemehû: o vahyi ona öğretiyor”. Vahyin gelmesi başka öğretilmesi başka. Biz şu anda vahyi öğretme işiyle meşgulüz. Herkesin elinde kuran var. “Allemehu şedidul kuvâ: O çok güçlü olan O’na öğretti”. Niye? Çünkü en son kitap önceki kitapları tasdik ediyor. O kadar nebiyi gören O. Hepsine vahiy getiren O. Kitabı, hikmeti bilen O. Tabiki O’nun öğretmesi çok önemli olur. O zamanne olmuş oluyor Cebrail(as)? İlim hazinesi olur. Peki güvenebilirmiyiz bunun bilgisine? Ruhul emin olur. Yani güvenilir ruh olur. Dikkat edin burada da bilgi şeyiyle C.Hakk’tan gelen bilgi ile birleşti mi şimdi? Yani kuran, Allah’ın insanın içine doğurduğu şey, ondan sonra Cebrail(as)’ın konumu.

Mesela insanın ruhu ne? Bir de insandaki ruh söz konusu oluyor. Âli İmran  suresi. 3.sure 55.ayet. “ALİ İMRAN, 55.. Ayet: İz kâlellâhü yâ ıysa innı müteveffıke ve rafiuke ileyye: bir gün Allah dedi ki”. Ben şimdi yine soruyu soracağım ondan sonra cevabını alacağız. Tekrar sorayım. Şu âna kadarki ruhun ne olduğunu anladık mı? Neydi? Vahiy yani Allah’ın bilgisi. Onu senin içine de doğurur, senin içine doğrulan redullük gereği olmaz. Çünkü git başkasına anlat değil ama bir ayeti anlamna sebep olabilr, o zaman anlatırsın. Benim içime doğdu diye anlatamazsın. O sadece seni ilgilendirir. Şimdi Âli imran 55. “İz kâlellâhü yâ ıysa innı müteveffıke” Allah diyor ki İsa(as); “ben seni vefat ettireceğim”. Şimdi vefat ne demek? “Evful keyle vel mizâne bil kıst” aynı kökten. “evful keyle vel mizâne bil kıst: ölçüyü ve tartıyı tam yapın”(RAD 20) Gene aynı kökten aklınıza geliyor mu? “İnne mâ tuveffevne ucûrekum yevmel kıyameh: sevaplarınızı tam olarak ahirette alırsınız”(ALİ İMRAN 185) diyor. “Yevme izin yuveffihumullâhu dinehumul: o gün Allah, dinini tamamlar”(NUR 25). O zaman vefat ne demek? Vefat, ölmek değil. Vefarit, işin  tamamlanmış olması demektir. İşin bitmesi demektir. Tam sonuca gelmiş olması lazım. Şimdi diyor ki; iş bitti, fiş gitti derler ya. İşin bitti gel. Artık senin orada işin kalmadı, seni oradan alıyorum. “İnni müteveffike: ben seni vefat ettiriyorum” yani seni alıyorum oradan. Oradan alıyorum seni diyor. “Ve râfiuke ileyye: kendime yükseltiyorum”. Ne demek râfiuke ileyye”? Kendime yükseltiyorum. Peki. Ondan sonra “ve mütahhiruke minellezıne keferu ve caılüllezınettebeuke fevkallezıne keferu ila yevmil kıyameh: sana uyanları kıyamet gününe kadar kafirlerden üstün tutacağım, bu kafirlerden seni arındırıyorum”. Artık bunlar, sana sıkıntı vermeyecek. Peki burada alınan ne? Neyi alıyor? Neyi yükseltiyor Allah? Ruh. Şimdi bakalım bu ruh ne? Yükseltiyor. Şimdi mesela şeyde diyor ki “müteveffike” Maide suresi 117.ayette (116 olacak) diyor ki Allah soruyor; “e ente kulte lin nâsi tehızûni ve ummiye ilâheyni min dûnillâh: bu insanlara sen mi dedin ki beni ve anamı Allah ile kendi aranıza iki ilah olarak koyun”. İsa(as) böyle bir soruyla karşılaşacağını bilmiyor ama sorulacak bu. Diyor ki İsa(as) orada; “sübhaneke ma yekunü lı en ekıle ma leyse lı bi hakk” diyor ki; benim hakkım olmayan bir şeyi nasıl söyleyebilirim, böyle bir şey söylemeye benim hakkım yok ki. “in küntü kultühu fe kad alimteh: söylemişsem sen gayet iyi bilirsin”,  “ta’lemü ma fı nefsı ve la a’lemü ma fı nefsik” ben bunu içimden bile geçirmedim demiş oluyor. Sen benim içimde olanı bilirsin ama ben senin içinde olanı bilmem ki. “inneke ente allamül ğuyub: bütün gaybları bilen sensin”(MAİDE 116). “MAİDE, 117.. Ayet: “Mâ kultü lehüm illa ma emartenı bihı: Bana ne emrettiysen onlara onu söyledim” diyor. Peki neymiş o söylediği? “Enı’büdüllahe rabbı ve rabbeküm: Benim de sizin de rabbiniz olan Allah’a kulluk edin” dedim başka bir şey söylemefim. “Ve küntü aleyhim şehıdem ma dümtü fıhim” mesela ben vakıftayken ne yaptıklarını görüyordum. Öyle düşünün yani. Aralarındayken ne yaptıklarını görüyordum. “Fe lemma teveffeytenı: ne zaman beni onların aralatından aldın” vefat ettirdin yani. Ben vakıftan çektim gittim, artık ne olduğunu bilmiyorum dersin. Aynı onun gibi yani. Beni orada görevim bitti,  ne yaptıklarını bilmiyorum. “Künte enter rakıybe aleyhim: onları görüp gözeten sen oldun”. Ne yaptıklarından haberim yok ki benden sonra. “Ve ente ala külli şey’in şehıd: her şeye şahit olan sensin”. Peki burada vefat eden ne? Çekip alınan şey ne? Ruhtur. O zaman İsa(as)’ın ruhu çekilip alındı. Kendisine yükseltmiş Allah. Peki sadece İsa(as)’ın ruhu mu yükseliyor? Bütün ölenlerin ruhu yükseliyor. Onun için kafirlerle ilgili neydi o ayet hatırlayın. “ARAF, 40.. Ayet: İnnellezıne kezzebu bi ayatina vestekberu anha” yani ayetlerimiz karşısında yalan söylüyor adam, kendisini ona göre daha büyük görüyor: “Kardeşim bu ayetin yeri mi şimdi. Bu devirde bu ayet? Lütfen Allah’ı her şeye karıştırmayalım(haşa). Her şeye de ayet olmaz”. Bak kendisini daha üstün görüyor çünkü. Benim dediğim olacak ayetin değil. Ayetlerimiz karşısında yalan söylüyor. Niye yalan söylüyor? Kuranı biliyor ki her konuda ona uyulması lazım. “La tüfettehu lehüm ebvabüs semâi: semanın kapıları onlar için açılmaz”. Yani hiç içinizden semaya çıkanınız oldu mu? Yani yıldızların bulunduğu yere. Ne zaman açılacak? Öldüğünüz zaman ruh çıkacak. E kapılar açılmayınca geri dönecek değil mi? Kapılar açılmayacak. Ondan sonra “ve la yedhulunel cennete hatta yelicel cemelü fı semmil hıyad” gemi halatı bir iğnenin deliğinden girerse onlar da cennete girerler. Bu, olacak bir şey değil yani.

KATILIMCI: 56:21 duyulmuyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: O başka, o başka. İki ayrı şey bu. Matuf, matufun aleyhi aynı değildir gayrıdır ya. Öldükleri zaman göklerin kapısı açılmıyor. Cennet de ahirette zaten. “Ve râfuke ileyye” yani göğe yükseltiyor C.Hakk İsa(as)’ı. Sadece İsa(as)’ı. Sadece İsa(as)’a mahsus bir şey değil herkes için söz konusu. Peki şimdi bu ruh mesela şöyle düşünün anlayabilmek için: diyelim ki bu vücut bu da ruh. Çeki yükseldi. Bu, burada kaldı. O, gitti. Asıl olan ruh mu beden mi? Ruh. O zaman Muminun suresinin 14.ayetine bakıyoruz. Buraya kadar anlaşılmayan bir şey var mı? Ben anladım ama sizi bilmem.

KATILIMCI: Ulaştıramazlar ifadesi de var bir mealde. Hayattayken ruhlarını ulaştıramaz diyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Onu boşver sen. O adamınkini sil gitsin. Adından da bahsetmek istemiyorum. Onlarla çok görüştüm. Onlarla ilgili yazmadım çünkü yazmaya değecek kadar muhatap alınacak seviyede değiller. Onları bırakın şimdi. Onlar, kendilerini Allah’ın yerine koyan zavallıların teki. Onları çöp tenekesine atsan eminim ki çöp tenekesi isyan eder ben bu kadar mı küçüldüm diye.

Şimdi Muminun suresi 12.ayetten başlıyoruz. Diyor ki Allah; MUMİNUN, 12.. Ayet: Ve le kad halaknel insane min sülaletim min tıyn: biz insanı çamurdan süzülmüş bir özden yarattık”. Burada bir çamur var. Çamurdan süzülmüş öz. İnsanın vücudunda mesela bizim bütün yiyeceklerimiz, bu sabah yediğiniz kahvaltı sofrasını düşünün tamamı çamurdan süzülmüş özdendir. Yani toprak ile su bir araya gelmezse ekmeğiniz de olmaz, peyniriniz de olmaz, yağınız da olmaz, balınız da olmaz, pekmeziniz de olmaz, yumurta da olmaz. et de olmaz, hiç bir şey olmaz. Yani kuraklık olduğu an oradan gitmekten başka seçeneğiniz kalmaz yaşayamazsınız. Onun için toprak ile su birleştiği zaman bizim bütün şeyimüz oluşur. Adem(as) değil hepimiz topraktan yaratılmışızdır. Adem(as)’ın yaratılışı ile bizim yaratılışımız arasında hiç bir fark yoktur. O da döllenmiş yumurtadan yaratılmıştır biz de. Onun tek farkı ana rahmi toprağın içidir ki ahirette yeniden dirilişimiz o şekilde olacaktır. Toprak bize ana rahmi görevi yapacaktır. O, toprağın içinde büyümüş, çocuk olarak değil büyük insan olarak kalkmış ki ahirette de çocuk olarak kalkmayacağız büyük insan olarak kalkacağız. Onun için ne diyor? “Ve le kad halaknel insâne min sülâletim min tıyn” insanı (Adem(as)’ı da bizi de) çamurdan süzülen bir özden yarattık diyor. ” MUMİNUN, 13.. Ayet: Sümme cealnâhü nutfeten” sonra onu yani annemizin vücudundaki yumurta, babamızın vücudundaki sperm, hep o topraktan gelen özden oluşmuştur. Başka yerde “zayıf bir su” diyor. Sonra onu diyor döllenmiş yumurtaya çevirdik. Nerede? “Fı kararim mekın: kalmasına uygun değerli bir yerde”. O kanal. Zaten “mâun dâfık” diyor: kendi kendini iten bir su. O da kendi kendine kanalda geçiyor, rahim cidarında şey yapıyor. Ondan sonra diyor ki; “MUMİNUN, 14.. Ayet: Sümme halaknen nutfete alekaten: sonra o nutfeyi(döllenmiş yumurtayı) bir alaka olarak yarattık”. Çünkü o bölünme ile fıtrat dediğimiz bölünüyor. Alaka: benim falanla bir alakam yok denir. Ne demek? Bağım yok demektir. Orada ne yapıyor? Rahim cidarında bir bağ kuruyor kendisine, oraya yapışıyor. Ondan sonra. Onu gösterebilsek internetten. Geçende Abdurahman göstermişti. Aslında şeyi göstermek çok iyi olur. Diyor ki; “summe halaknen nutfete alakaten: sonra o nutfeyi alaka yaparız”, “fe halaknel alekate mudgaten” alaka yami rahim cidarına yapışan embiriyo. Öyle deniyor bugün. O lakayı da bir mudga yaparız diyor. Isırılmış bir et parçası gibi gözükür. Isırma yerleri o çocuğun omurga kemiklerinin oluşacağı yerdir. Ondan sonra “fe halaknel mudğate ızamen: o mudğayı da kemikler halinde oluştururuz”,”fe kesevnel ızame lahmen: o kemiklere det et giydiririz”. Yani kemikleri üzeri et ile dolar. Et demiş olması aynı zamanda bütün sinir sistemi, damarlar, şunlar, bunlar, onun üzerindeki kıllar, hepsi oluşuyor. Buraya kadarki oluşum, insan ile hayvan oluşmu aynıdır. Hiç farkı yoktur. İnşallah burada resmini görürüz. Embiryo safhasından son noktaya kadar görüntü bile aynı. Geçen hafta Anton diyor ki; “bunu Yunanlılar biliyordu” diyor. Nereden biliyorlarsa! Ne olacak o çok kolay. Bizimkiler de işin içinden çıkamayınca “bu islamda yok” diyorlar kurtuluyorlar. Şimdi burada diyor ki Allah;”Sümme enşe’nahü halkan ahar: sonra onu başka bir hâlk olarak inşaa ederiz”. Yani başka bir yaratık haline getiririz diyor. Yani vücudun tüm yapısı tamamlandıktan sonra eli, ayağı, gözü kulağı, kalbi, her şeyi tamamlandıktan sonra, çünkü o zamana kadar hayvanlardan bir farkı yok. Tek farkı nedir? Birisinin kafasının şekli şöyledir, ayakları şöyledir, onun dışındakiler aynıdır. Halkı ahar olarak yaparız. Halkı ahar olması nasıl oluyor? Yeni bir varlık olması. Ondan sonra da zaten diyor; “fe tebarakellahü ahsenül halikıyn: yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir”. Bu da bugünkü kök hücre veya şey çalışmalarının çok daha ileri safhalarda olabileceğini gösteriyor. Tabi o apayrı bir ilim dalı ona girmeyeyim ben. Buradan hemen 32.sureye geçiyoruz.

BAYAN KATILIMCI: Hocam, ahseni takvim uyar mı acaba?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ahseni takvim başka. Haliklerin engüzeli. Allah’tan başka yaratıcı yoktur diye bize anlatırlar ys öyle değil. “Halk” kelimesi, Allah’tan başka insanlar için de kullanılır. Bu sadece ehli sünnet ile mutezile arasındaki ihtilafa kurban gitmiş bir kelimedir bu yaratma kelimesi. Meselela şimdi hatırlarsan İsa(as) ne diyor? “İnni ahluku minet tiyn” ahluku: yaratırım diyor değil mi? “Minet tıyn: çamurdan”, “halk” demek yeni bir şekil vermek demektir. Yoktan var etmek değil. O, “bed’i” kelimesini kullanmakta hiç bir mahzur görmezler ama “halk” kelimesini yasaklarlar. Efendim “yaratmak Allah’a mahsustur”. Şüphesiz. Allah basirdir, sen de basirsin. Allah görüyor, sen de görüyorsun. Ama hiç kimse “ben Allah gibi görüyorum” demez ki. Yani bir kafir de bunu söylemez hiç kimse söylemez. İblis de söylemez. Allah da sem’i dir sen de sem’isin. O da duyar sen de. Hiç kimse Allah gibi duyarım der mi bir insan? Allah da yaratır sen de. Mesela şu şeye bakın. Bize subuti sıfatları öğretirler, ne derler? Hayat derler. Allah diridir. Falan adam diridir dediğimiz zaman günaha giriyor muyuz? Ondan sonra ilim. Allah alimdir. Falan adam alimdir dediğim zaman bir şey var mı? Devam edelim. Sem’i, basar yani işitme, görme, irade, kudret, kelam. Oraya kadar hiç problem yok. Ama tekvine geldin mi bunu söyledin mi kafir oluyorsun. Tekvin ne? Bir şeyi oluşturma, yaratma işte. Yani kainatta odun var ama bu var mı? Bunu bir insan yaratmış işte. Söylerken de belki rahatsız oluyorsun, çocukluktan beri bizi öyle yetiştirdikleri için. Allah’ın yaratmadığını yaratma yarışına girmek: o ayrı bir konu. Ama mesela ben Allah gibi görürüm diyen yoktur. Mesela ben Allah gibi diriyim diyen yoktur. Mesela subuti sıfatlar derler. Allah’da da var insanda da var. Ama Allah’daki şekli ile insandaki şeklini kimse karşılaştırmaz yani. Burada da ahseni halikin diyor. Demek ki halikler var, Allah var. Bu, şunu gösteriyor: demek ki bu organlarla ilgili yeni çalışmalar yapılabilir diye ufuk açıyor burası tamam mı?

32.sureyi açalım. Bakın şimdi buraya şeyle karşılaştıralım ayetleri. Hami muteşabih diyoruz ya. Müminun suresindeki ayetlerle karşılaştırarak devam edelim. SECDE, 7.. Ayet: Ellezı ahsene külle şey’in halekahu:yarattığı her şeyi çok güzel yaratır Allah”. Yaratmıştır. “Ve bedee halkal insani min tıyn: insanı yaratmaya da tiynden başlatmıştır”. Tıyn yani su ile toprağın karışımı değil mi? Öbür ayete bakın. Öbüründe ne dedi? MUMİNUN, 12.. Ayet: Ve le kad halaknel insane min sülaletim min tıyn” dedi. Bak görüyormusun benzerlikler. “Biz insanı tıynden: süzülmüş bir özden yarattık”. Yani su ile toprağın karışımından. Aynı kelimeyi burada da söyledi. Peki. Önce sıkı bağı kuruyor, ondan sonra farklı bir bilgi verecek. Öncekinde olmayan bir bilgi verecek. SECDE, 8.. Ayet: “Sümme ceal neslehu: sonra onun neslini”,”min sülaletim min maim mehiyn”. “Min sulâletin min tiyn” demişti öbür tarafta, tıynden süzülen bir öz. Bu da zayıf bir su. Yani yumurta da sperm de dayanıklı değildir. Uzun süre dayanan şeyler değildir bunlar. Zayıf bir sudan yarattık diyor. SECDE, 9.. Ayet: “Sümme sevvahü: sonra onu eşitledi”. Şimdi görüntü geldi, bakın. Şimdi bakun 1.hafta. 23.haftaya kadar gidiyor. Bu tamam. Bu, balık bakın,sürüngen, kaplumbağa, tavuk, tavşan ve insan. Görüyormusunuz? Bakın en sonda insan var. Balık denizde, sütüngen, kağlumbağa, tavuk, tavşan. En önemlisi de tavuktur. Tavuk yumurtadan çıkar. Yumurta, bitki ile insanın arasındaki orta üretim varlığıdır. Çünkü insanoğlu ilk önce bitki gibi yaratılmıştır. Belki aslında birileri de çalışmayı bitkilerle yapmak lazım. 11.hafta fil embiriyosu-insan embriyosu görüyormusunuz? Kuranda verilen bilgi ile burası arasındaki şeyi görmeniz lazım. Bir müddet sonra farklılaşma oluyor tabi şekil olarak. Şimdi burada sağdaki tam artık ayette belirtiliyır ya: orada, kemiğe et giydirdik dediği safhadır o sağdaki safha. Soldaki daha önceki safha. Kemiklere et giydirdi ne? Artık gözü var, burnu var, kulağı var yani bir insanda olan bütün organları var. İşte onun kuranda ifade ettiğ : “sevvâhu”. Yani eşitledi. Bir insanda olan herşey onda var artık. Hiç bir eksik kalmadı. Tamam mı. İşte o zaman ne yapıyor bakın. “Summe sevvâhu” insanda ne var ise tümüyle bakacaksınız küçük bir insan. Herşeyi orada var. Hiç bir eksiği yok. Ondan sonra diyor ki; “Ve nefeha fiyhi mir rûhıhı: Allah, onun içine ruhundan üfledi”. Az önce ruha ne demiştik? Allah’ın bilgisi. O zaman onun içerisinde de o bilgi sistemini şey yaptı. Siz bilgisayar firması iseniz bilgisayarı bitiriyorsunuz, bittikten sonra tıpkı oradaki çocuk tamamlandıktan sonra içerisine bilgi işlem sistemini koyuyorsunuz. Bunun diğer elektrikli aletlerden farklılaştırma o anda başlıyor değil mi? O zamana kadar sıradan bir elektrikli alet. O zaman insanı farklılaştıran neymiş? “Summe enşe’nâhu halkan ahar”(MUMİNUN 14) halkı ahar olarak inşaa etti. İçerisine üflenen bir ruh.

KATILIMCI: Hocam, ruha bilgi anlamı veriyorsunuz. İşte o şekle gelince ruhu ona verildi Allah tarafından. Ruh üflendiğine göre bilgi verilmiş oluyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yok, verilmiş olmuyor. Biraz bekle. Hacı sabır.

KATILIMCI: Biz, sizi annlerinizin karnından hiç bir şey bilmez haldeyken çıkardık.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Tamam hacı sabır dedik ya! Öyle aceleye gerek yok. Peki şimdi biz burada o zaman ne elde etmiş oluyoruz? O sıra diyor ki; “ve ceale lekümüs sem’a: Allah, sizin için bir sem’a uluşturdu”(SECDE 9). Yani dinleme kabiliyetiniz oluşuyor. Yani tabiatı artık algılayabiliyorsunuz. Kulağı yoksa da dokunmayla algılıyorsun, görmeyle algılıyorsun. Görmen yoksa başka şekilde algılıyorsun falan. Yani bu duyu organlarımız bizim çevreden bilgileri toplamamızı sağlıyor. Çok değişik bilgiler topluyorsun. Ben şimdi konuşuyorum kulağınızla şey yapıyorsunuz. İçinide işitme engelli birisi olsaydı burada birisi işaretlerle onu size şey yapardı gözünüzle algılardınız. Ya da göremeyen birisi kulağı ile algılardı. Ama bazı şeylerde dokunmasıyla algılardı. Şimdi bir sem’a oluşuyor. “Vel ebsâra: basiret oluşuyor,”vel efideh: ve kalpler oluşuyor”. Kalp yani gönül oluşuyor diyelim gönül. Gönül, basiret ve sem’a. Basiret de ilerisini görmek. Yani şu gördüğün değil görmediğini görmek. Atlayabilmek yani şeye. İnsa buradan bilgi edinme ve bilgi üretme kabiliyetini ediniyor. Edinme ile sem’a. Basarda: bakıyorsunuz şu şu şunlar var, öyleyse şudur diyorsunuz. İşte basar ile oradan oraya intikal ediyorsunuz. O intikal ettiğiniz şeyi icabında yenide bir kontrol ediyorsunuz. Doğru olduğu kanaatine varıyorsunuz. Orada bir bilgi ortaya çıkıyor. Mesela C.Hakk’ın varlığını ve birliğini her insan, işte dün akşa burada Fatma Hanım sormuştu. Her insan çocukluğundan itibaren anlamaya başlıyor. Anlıyor, kavrıyor, hatta eşhedu diyecek noktaya geliyor. Peki ondan sonra bu defa kişi kendi bilgi edinebilmeye başladı ya, üretebilmeye başladı ya bu defa kendini Allah’a rakip görmeye başlıyor. İşte ben de yaparım demeye başlıyor. Öyle her şeye de Allah’ı katıştırmamak lazım demeye başlıyor. Efendim işte Sezar’ın hakkı Sezar’a bilmem neyin hakkı…! Ondan sonra orada fuad: kalp kelimesi devreye giriyor. Kalp:dönek manasına geliyor. Dünüyor. Aklınız ile bir şeyin doğru olduğunu anlıyorsunuz. Fakat duygularınıza engel olamıyorsunuz. Yani karar organı kalp olmaya başlıyor kafa değil. Kalbinizle karar vermeye başlıyorsunuz. Onun için inanma akıl ile olsa Allah’a inanmayan hiç kimse kalmaz. Hiç kimse, Allah’tan başka ilah olacağını düşünmez ama şimdi Allah’tan başka ilah yoktur desem problem değil. İşte geçende burada Anton iki ya da üç kere tekrarladı; ben, ateist olarak anılmak istemiyorum dedi. Ben sadece Allah’ı işe katıştırmak istemiyorum diyor. Yani ne oluyor? Allah bana herşeyi versin ama emir vermesin. Benim işime karışmasın. Ben ne yaparsam yaparım. İşte orada kalp aklen anlıyor ama kendisine göre yeni bir hayat biçimi oluşturmak istiyor. Onun için iman, kalp ile tasdikdir. Onun için küfür, gerçeği örtmektir. Onun için insanlar yalan da söyleyebilirler. Onun için insanlar yanlış kurgular yapabilir, yanlış organizasyonlar da yapabilirler. İşte bu sem’a basar ve fuad, gene bilgi ile alakalı olan bir olay. Bir bilgi sistemi insanın içerisine geliyor ve şimdi anneler bilirler, 105.günden itibaren artık çocuk annesine cevap vermeye başlar. Onun için o andan itibaren annenin çocuğu taşıması çok zor olur. Çünkü artık kendisi gibi bir insanvar rahminde. Ondan dolayı ne diyor Allah? Annesi zorluklarla taşımaya başlıyor o andan itibaren. Şimdi ayerleri birleştirdiğiniz zaman o andan itibaren süre 6 ay oluyor. Hamele hafif 105.güne kadar. Çünkü o diğer hayvanlar gibi, problem çıkarmıyor. Onun için bakun insanlar hep problem çıkarırlar. Çünkü ben dw varım diyecek. Bir dakika diyecek.  ARAF, 189.. Ayet: “Hüvellezı halekaküm min nefsin vahıde: sizi nefsi vahideden yaratan” yani döllenmiş yumurtadan yaratan. Onun manası o. Zaten başka ayerlerde anlatıyor. “Ve ceale minha zevceha: eşini de aynı nefsi vahideden yaratmıştır”. Eş derken zevc kelimesi kadına da kullanılır, erkeğe de kullanılır arapçada. Kuranda zevce yoktur zevctir. Eşini yani bir kadın neden yaratıldı ise erkek de ondan yaratılmıştır. Kadın erkekten, erkek kadından değil. Kadın neden yaratıldıysa erkek de ondan yarstılmıştır. Niye? “Li yesküne ileyha” yanında huzur bulsun, rahatlasın diye. Sakinleşsin diye. “Felemma teğaşşaha:erkek eşiyle birlikte olduğu zaman,”hamelet hamlen hafıfen: hafifçe bir hamile kalır”,”fe merrat bih:bir süre öyle devam eder”, “felemma eskalet: ağırlaşınca”, çünkü yeni bir şey girdi. O artık dinlemeye, sem’a, basar ve fuad oluşunca bak burada mesela ne oluyor? Sakin sakin olmaktan çıkıyor, başlıyor hareketlere. Başlıyor dışarıya mesaj vermeye, irtibat kurmaya. O zaman eskalet: ağırlaşıyor. Artık zor taşımaya başlıyor.  “Deavellahe rabbehüma” bu defa erkek ve kadın dua etmeye başlıyor Allah’a, “lein ateytina salihal” bize iyi bir evlat verirsen. Ya rabbi bunu hayırlı bir evlat et, başlıyorlar duaya. Artık kesinleşti ya. “Lenekunenne mineş şakirın kaliylem ma teşkürun:biz de şükredenlerden oluruz”diyor. İşte bu, ayetleri birleştirdiğimiz zaman 6 ay sürüyor. LOKMAN, 14.. Ayet: Ve vessaynel insane bi valideyh: insana, annesine-babasına iyi davranma emri verdik”, “hamelethü ümmühu vehnen ala vehnin: annesi onu çok binbir güçlükle taşımıştır”. Zor. Hep o işte zorluğu o ayette söyledi ya. “Ve fisalühu fı ameyni: tamamen ayrılması”, hamilelikten sonraki fısal. Sonra annesinden ayrılması iki yıl içindedir. O, Bakara suresi 233’de süt emme süresidir. Burada böyle. “Enişkür lı ve li valideyk: bana teşekkür et, anne-babana da”, “ileyyel mesır: dönüş banadır”. Bir başka ayette de “ve hamluhu ve fısâluhu selâsune şehra” yani onu zorlukla taşıması ve ayrılması 30 ay sürer. Şimdi 24 ay emme süresi olduğu için insan olarak anne karnında kaldığı süre 6 ay ediyor. Normalde bir kişi anne rahminde 283 gün kaldığı için 6 ay 180 olarak çıkarırsanız 103 gün eder. 103 gün de 15.hafta eder. 15.haftada ruh üflenmiş oluyor ve insan 15.haftadan itibaren artık farklı bir varlık haline dönüşüyor. İşte burada şimdi şöyle diyelim: buna ruh derseniz, 15.haftaya kadar bu tam oluştu bitti. 15.haftada bu(ruh) bunun içine girdi mi? Tamaaam. O zaman demek ki ruh ne oluyor? Bir bilgi işletim sistemi gibi. Gibi diyoruz çünkü niye? Bilgi işletim sistemi kendiliğinden çalışmaz ki. Bir insan çalıştırması lazım. Bu bir alet ama anlaşılın diye öyle şey yapıyoruz. Başka türlü anlatmak zor. Bana kolay geliyor ondan dolayı. Belki yarın daha güzel bir şey buluruz. Zumet suresi 42.ayetinde 39/42 Enes Hoca’nın çok sevdiği!

KATILIMCI: 1:29:20 duyulmuyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: İşitme değil de dinleme. O işitme çünkü hayvanlarda da var. Ama dinleme, basiret, ruyet. Basiret yani arka planı da görüyorsunuz. Ve fuad var. Yani karar verebilme kabiliyeti. Şimdi bak dikkat edin kendi içimizde, hep herkes kendisi şey yapar: sanki iki tane kişilik olduğunu görürsünüz değil mi? Ne derdin; “ben, kendi kendimle çok mücadele verdim” dersin. Kendi kendine mücadele ne demek? Şeytan diyor ki şunu yap. Niye şeytan diyor ki diyorsun? Çünkü onun yanlış olduğunu sana aklın haber veriyor. Ama gönlüne bir kere hükmedemiyorsun. “Gönül ferman dinlemez” derler ya. İşte zaten asıl oraya hükmedeceksin. Onun için kalptedir iman. Anlatabildim mi? Bir defa çifte şahsiyet. Bunu onun için çağırdım. Bakın gerçekten birbirine çok benzeyen iki şey. Bu ruh bu da insanın bedeni. Ben öyle hayal ediyorum. Aslında böyle değildir yani. Çünkü bakıyorsunuz ki (biraz sonra göreceği) mesela bilgisayarın bütün bilgi sistemini çekip alabilirsiniz içerisinden. Geriye sadece bir elektrikli alet kalır değil mi? Zümer 42’de diyor ki Allah; ZÜMER, 42.. Ayet: “Allahü yeteveffel enfüse hıyne mevtiha”. Şimdi bu nefis buraya girdiği zaman buna da nefis deniyor buna da nefis deniyor. Ondan önce Fatır 11.ayete bakalım ondan sonra buraya bakalım. Onu da bir anlayalım bak. 35.sure. Burada da aynı şey dikkat edin. Hep o müteşabih ayet var ya. Müteşabih ayet ne muhteşem bir ufuk açıyor. Bizim gelenekte müteşabihe ne derler? Anlaşılmaz! Kuranı öldürdün bitti işte. Ve hiç bir delile dayanmadan söylerler bunu. Hakikaten bu sözle yapılan ihanetin yerini hiç bir şey tutmuyor. O, ilim haline geliyor ve millete ilim diye öğretiyorsunuz asırlarca. Diyor ki Allah; FATİR, 11.. Ayet: “Vallahü halekaküm min türâbin: sizi topraktan yarattı”. Nasıldı? Su ile toprağın birleşmesi. Bir başka yerde tıyn dedi. Aynı şey. Değişen bir şey yok. “Sümme min nutfetin:sonra da döllenmiş yumurta”. Tamam, onu da gördük. “Sümme cealeküm ezvaca: sonra sizleri eşler haline getirdi”. Bak şimdi çift. Bununla bunu düşünürseniz çift değil mi? Bu, bunun içerisine girdi. Çünkü bu da nefis, bu da nefis. İkisi de nefis. Biz, burada insan olduk. Ana rahmimdeki “ezvac” eşler haline. Yani bu, bunun eşi ruhun gelmesi ile birlikte. Yeniden dirilişte de diyor Allah; “fe izen nufûsu zuvvicet: nefisler eşlendiği zaman”. Çünkü bu ölüp gidiyor. Ahirette yeniden yaratılacak. Yeniden yaratıldığı an. Bu yatıyor burada şey değil. Üstünü örtmüşsün yatıyor böyle. Toprak da ana rahmi gibi olur ahirette. Onun da ayetleri var. Şu anda aklıma gelmedi ayetler var. Onlara hep başka manalar veriyorlar. Ana rahmi gibi her taraf böyle. Ama içerisinde çocuk değil, artık Adem(as) gibi. 30 yaşlarında bir kişi olarak. Şimdi bu, burada iken bu geliyor bunun içerisine giriyor. Burada eşleşiyor. Artık ne oldu? Tam adam oldu. O zaman kalkıyor “alimet nefsun mâ kaddemed ve ahar” o zaman hatırlıyor. Siz akşamdan bir plan yapın. Uyursunuz hiç aklınızda yok. Sabahleyin “aaa ben şunu yapacaktım” dersiniz. Değil mi? Onun için ne diyor burada kafir olan birisi? Hesap vereceğini biliyor ya “men beasenâ min merkadinâ: uykumuzdan kim uyandırdı”(YASİN 52) diyor. Çünkü o, uyku gibi düşünüuor tamam mı? Şimdi burada eşleşme ana rahminde. Ondan sonraki ayete gelelim.  Fatır 11: “ve ma tahmilü min ünsa” yani bir hamilenin taşıdığı. “Ve la tedau” doğum yapması. “İlla bi ılmih: Allah’ın bilgisiyledir. “Ve ma yüammeru min müammerin” yani yaşayan bir kişinim yaşatılması. “Ve la yünkasu min umurihı: ömründen noksanlaştırılması”. Çünkü ana rahmindeyken ömür belirleniyor. Ama sonra yaptığımız yanlışlarla ömür kısalabiliyor. “İlla fı kitab: mutlaka bir yere kaydı düşer”. Öyle ezbere bırakılmaz. “İnne zalike alellahi yesır: bu Allah’a kolaydır”. Ana rahminde çiftleşti. Şimdi Zümer 42’ye geliyoruz. Ana rahminde çiftleşti iki tane. Az önce dediğim gibi hepimiz biliriz. “Gece sabaha kadar kendi kendimle mücadele ettim durdum”. Ruhla beden. Akılla kalp mücadele ediyor. Aklın diyor ki bunu yapma bu yanlıştır. Kalbin de menfaatlerine göre hareket ediyor. Onun için aklı ile kalbin eğer bir noktada birleşirse yaptığın doğrudur. Bütün dünya sana karşı çıksa bile benim içim rahat dersin. Ama aklın dediğini kalp kabul etmezse yaptım ama hiç de içim rahat değil dersin. Çünkü yanlış yaptığını bilirsin. Onun için bütün kafirler yaptıklatının yanlış olduğunu çok iyi bilirler. Onun için de iç sıkıntısı ve bunalım geçirirler. Diyor ki Allah ZÜMER, 42.. Ayet: “Allahü yeteveffel enfüse” şimdi İsa(as)’ı hatırlayın. “fe lemma teveffeyteni” neydi? İşi bitti, ayırdı. Şimdi sen uyurken bişey mi öğreteceksin? Yok. Hiç bir şey yapamazsın. ” Allahü yeteveffel enfüse hıyne mevtiha: ölümü sırasımda bu nefisleri çeker alır”. İsa(as)’ın nefsine ne yaptı? ALİ İMRAN, 55.. Ayet: İz kalellahü ya ıysa innı müteveffıke” ben seni çekip alıyorum dedi vücudu kaldı burada. Ölümü sırasında bunu çeker alır. Onun için kapılar açılmaz denen bu ruh. Kafirin ruhudur. Ona açılmıyor yoksa vücut kabirde. Ama bak burada şimdi arapçasına dikkat edin. Bu ayeti anlamakta insanlar çok zorlanıyor. Nefisleri alır, “hıyne mevte: nefsin ölümünde”. Allah Allah? O zaman bir ölen nefis var bir de alınan nefis var. “Hıyne mevtiha”daki “ha” nefse gidiyor. Ölmüş, bir de alıyor. O zaman bir ölen nefis var bir de alınan nefis var. Alınan nefis, sonradan girendir. Ölen nefis, zaten başta orada yaratılandır. Yani diğer hayvanlarda da olandır. Ondan sonra “velletı lem temüt: ölmemiş olan kişinin nefsini de alır”. Bunu da alır. Ne zaman? “fı menamiha: uykusu sırasında”. Uyuduğu zaman nefis yok. Bu, burada. Rüya iki şekilde görülür. Bir: günlük etki altında kalırsın, onu, bu görür. Ama bir de vardır ki çok özel şeyler görürsünüz. Yani çevredeki olaylarla hiç alakanız opmadan öyle bir şeyler görürsünüz ki hayatınıza yön veren şeylerdir. Yusuf(as)’ın gördüğü rüya gibi. Bunu herkes görür yani. İşte onu bu görür, bu değil. Onun için hayvanlar da o günlük olaylarla ilgili rüya görebilirler sen de görürsün. Bir şeyden etkilenmişsindir gelir.

KATILIMCI: 01:39:02 duyulmuyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Olabilir. Gördüğü söyleniyor. Gözünün hareketinden, şurdan burdan, acaba böylemidir diye tahmin. Olabilir, mümkündür yani. Bizim dediğimiz bilinçaltı olayı değil. Görüyorsun hakikaten hayatında onun etkisinde görüyorsun. Mesela Yusuf(as) ne diyor? Allah, benim rüyamı gerçek çıkardı diyor değil mi? Resulullah’ın gördüğü rüya. Bunlar bilinçaltı olacak şeyler değil. Anladım ben soruyu. İki nefis diyorsun değil mi? İki ruh diyor ama iki nefisi kastediyor. Nazife arapça bildiği için ona tam izah etmek lazım. Bak diyor ki. Şöyle diyelim biz burada. Dışarı çıkaralım;  “Allahü yeteveffel enfüse:  nefisleri aldı”. Enfuse, yeteveffanın mefulu tamam mı? Nefisleri aldı. Ne zaman aldı? “Hıyne mevtiha: nefsin ölümünde”. “Ha” yine nefse gidiyor. Nefsin ölümünde nefsi aldı. Ölen alınmaz ki. Ölümü sırasında nefsi aldı. Şimdi İsa(as)’ı düşün: “inni müteveffike ve râifuke: seni alıyorum”(ALİ İMRAN 55).  Teteveffa ile müteveffe aynı kelime. Bunu alıyor. Vefat başka mevt başka. Bizim zihnimizde vefata mevt deriz de sıkıntı oradan kaynaklanıyor tamam mı? Vefat: işi bitti alıyorsun. Yani bu bilgisayardan usb’yi almak gibi”. Bunu aldı. “Hiyne mevtiha: ölümü sırasında”. Ölen ne? Bu ölmedi ki bu alındı. Ölen de bir başka nefis. Onun için ben şey yaptım. “Züvvicet” zevvecna kelimesini oradan şey yaptım yani ana rahminde çiftleşiyor ya. Yani gelip içerisine giriyor ya ruh. Vücudun içerisine giriyor ya. “Summe cealekum ezvâcen: sizi çift hale getirdi”(FATIR 11). Ondan sonra da ne diyor? “Velleti lem temut”. “Lem temut”un faili nefis. Ölmemiş nefsi de alır. Ne zaman? “Fi menâmiha: o nefsin uyuması sırasında. Onun için burada uyuyan bir nefis var ve ölen nefis var. Her ikisinde de alınan ikinci bir nefis var. Anlatabildim mi? Burada bir sıkıntı çıkıyor. Her ikisinde de nefis ruh. Uyurken de öldüğümüz zaman da nefis ruh. İşte çünkü  sem’a fuad, basarı bir anlamı kalmıyor. İşi bitti, gel sen diyor. Burası daha net bir şekilde anlatır Nazife Hanım. “Fe yümsikülletı kadâ aleyhel mevte”. Yumsikulleti”, “nefselleti” demektir. “Bu nefsi tutar”. “Kadâ aleyhel mevt: ölümüne karar vermişse”. Yani bu ölmüşse artık bu nefis bu bedene bir daha gelmez. “Yok efendim işte kabre gelir vücuda gelir”. O yok. O bitti. Bir daha gelip vücuda girmez. O öldü. Onunki toprak olmaktır. O bitti. Gelip onun başında bekleyebilir. O önemli değil. Kabirin başında bekleyebilir. O ayrı. Ama artık bu vücuda giremez. Tıpkı bilgisayar bozuldu, artık usb ile bilgi yükleyemezsiniz ona. Onun gibibir şey. Ondan sonra ne diyor? “ve yürsilül uhra: diğer nefsi serbest bırakır” uyuyan kişinin nefsini. Ne zamana kadar? “İla ecelim müsemma: belli bir süreye kadar” onun da hayatı bitene kadar gider. O zaman bi ölümü her gün yaşıyoruz. Onun için ahirette yeniden uyanan kişi “beni uykumdan kim uyandırdı” diyor. Zannediyor ki uyuyordum uyandım. “inne fı zalike le ayatil li kavmiy yetefekkerun” tefekkür eden, artık kafasını iyice zorlayan, iyice düşünen kişiler için bunda gerçekten ayetler vardır. İyice düşünürsen bunu anlarsın. Şimdi bütün bunlardan vefatta alınan nefis. Bütün bilgiler bu nefisin içerisinde. Burada bir şey yok. Çünkü bu, hayvanlarda da olan şeydir. Hayvanlarda olan şey bizde de var. Ama bütün bilgiler burada. Bütün bilgiler burada olduğu için bir insan öldüğü zaman tekrar geriye gidişin olmadığını anlıyor. O zaman Muminun suresinin 99-100. Kafir ise ne diyor? “Rabbirciûn: ya rabbi, beni geri çeviriniz”(MUMİNUN 99) diyor. Tekrar vücuda gideyim diyor. MUMİNUN, 100.. Ayet: “Leallı a’melü salihan fıma teraktü: terkettiğim dünyada belki bir şey yaparım” diyor. Terketmiş. Artık bitmiş çünkü. Bir daha uykudaki gibi gelecek durumu yok. Terketmiş. Belki bir şey yaparım diyor. Ne oldu? Bilgisayar bozuldu. Daha bir şey yükleyemezsin. “Kella: hayır”, “inneha kelimetün hüve kailüha: söylediği boş söz”. Bütün meseleyi anlayan bu dikkat edin. Bilgi bunda çünkü. Herşey bunda. “ve miv veraihim berzehun: arkasında engel var”. “Ya yüklesek ne olur?”. Yükleyemezsin kü bilgisayar bozulmuş. Uğraş, olmaz. Ne zamana kadar engel var? “ila yevmi yüb’âsun: tekrar b’âs gününe kadar”. B’âs ne? Yeniden kalkış. Herkesin vücudunun bir parçası. Bunu da Allah Kaf süresinde ayrıntılı anlatıyor. Oraya girersek vaktimiz yetmez. Vücudumuzda neyin eksildiğini Allah bir şeyde kaydını tutuyor. Ahirette kendi vücudumuzun bir parçası yeniden yaratılır ama bugünkü şeklimizde değil. Ahiretin şartlarına göre yaratılır. Onun için mesela cennete gidecek olan hanımların güzelliği, dünya bir örneği olmadığı için kuranda anlatılmaz. Vakıâ suresinde Allah şey yapıyor. Huriler dünya kadınlarına benzetiliyor. Ahirette hiç bir erkek huriye tenezzül etmez ki. Cennete giden hiç bir erkek. Huri, yakın hizmetçidir. Başka bir şey değil yani. Cennete giden hanımların güzelliğini dünyada bir örneği olmadığı için şey yapıyor. Vakıâ suresinde onunla ilgili ifadeler vardı. Herkes kendi vücudu yaratılacak ama herkes kendi şartlarına göre yeniden yaratılacak. Dolayısıyla hiç kimsenin ruhu bir başkasının vücuduna girmez. Ondan dolayı “ve izen nufûsu zuvvicet” işte vücut yaratılıp bittikten sonra bungelip bunun içine girdi mi kalkacak, eğer mümin ise son derece sevinecek. Neydi o ayet Yahya? Hani hamd ediyor. Müminler yeniden şey yaptıkları zaman çok az kaldıklarını düşünerek büyük bir rahatlıkla kalkacak; “elhamdulillâh”. Hani siz çok güzel bir konumda akşa yatın “amma da dinlenmişim öff be” büyük bir sevinçle kalkıyorsunuz. İsra suresinin 52 ayeti. Burada diyor ki Allah ISRA, 52.. Ayet: “Yevme yed’uküm: Allah sizi o gün çağıracak, çağıracağı günde, “fe testecıbune bi hamdihı” elhamdulillâh diyerek Allah’a cevap vereceksiniz. Ne kadar güzel. Ama “ve tezunnune il lebistüm illa kalila: çok az kaldığınızı düşüneceksiniz orada”. “vemâ emru-ssâ’ati illâ kelem h i-lba sari ev huve a k rab: yeniden dirilme işi bir göz açıp kapayıncaya kadar yada daha yakın”(NAHL 77). Ölmüşsün, o kadar zaman geçmiş ama “amma da dinlenmişim haa”. Zannediyorsun ki uyuyorsun ama büyük bir sevinçle kalkıyorsun. Ama bir gurup var ki onlar, işte az önce okunan kişiler. Onlar sıkıntı çekiyor. Hastası olanlar bunu gayet iyi bilirler. Seher vakti geldiği zaman hastalar rahatlar. “Bu gece hiç uyuyamadım da sabaha doğru işte birazcık uyudum” derler değil mi? Ondan sonra birisi de gelip “ya şimdi niye kaldırıyorsun kardeşim”. İşte onlar da o kötü durumda olanlar da Yasin suresindeki gibi cevap verirler. YASİN, 51.. Ayet: Ve nüfiha fis suri: sûra üflenmiştir”,”fe iza hüm minel ecdasi ila rabbihim yensilun: bakarsınız ki o kabirlerden kalkmış rablerinin dediği yere doğru hızla gidiyorlar”. YASİN, 52.. Ayet: Kalu ya veylena mem beasena mim merkadina” beni niye kaldırdın? Ne güzel uyuyordum der. Bizi uyuduğumuz yerden kim kaldırdı? Zaten ızdıraplı bir gece geçirmiş, ancak daha yeni uyanıyorum diyor. “Haza ma veader rahmanü: işte bu, Rahman’ın vaad ettiği şeydir. “Ve sadekal murselun: ve resuller hakkı çıktı”. Öncesinde de kafirlerden bahsediyor. YASİN, 48.. Ayet: Ve yekulune meta hazel va’dü in küntüm sadikıyn” ne zamanmış ahiret söyleyin! İşte o zaman bu sıkıntıyla kalkacaklardır. Ne o? “Ve izen nufûsu züvvicet: nefisler eşleştiği zaman”. Çünkü bütün bilgi artık vücuda girdi, herşeyi biliyor. O zaman insanı hayvandan farklılaştıran şekli şemalimiymiş? Bak burada gördünüz. Kaplumbağa şeklinde de olabilirsin farketmez. İstersen maymun şeklinde ol farketmez. İçinde o ruh olmadıktan sonra insan olamazsın. Onun için  tekamül, evrim deniyor. Evrim niye söylüyorlar? Çünkü C.Hakk’ı devre dışı bırakmak için söylüyorlar. Ben şahsen evrim diye bir şey olduğuna asla inanmıyorum. Çünkü bunu söyleyenler, C.Hakk’ın bâri sıfatını kabul etmiyorlar. Allah her yarattığını farklı yaratır. Bak burada kaç kişi varız. Bırakın burayı tüm dünyada ne kadar insan varda herhangi birinin saçından bir teli ya da derisinden bir parçacığı bir yerde bulunduğu zaman o kişinin kendisi bulunabiliyor. Çünkü hiç kimsenin yapısı diğeriyle aynı değil. Burada nasıl bir tekamül olacak? Zaten mükemmel yaratılmış her şey. Herkesin parmak izi bile farklı. İşte C.Hakk’ın bu bâri sıfatını bilmediğiniz zaman bir takım hayaller üretiyorsunuz. Efendim falan yerde şu fosili bulduk! Tamam, doğrudur. O fosiller yanlış değil. Fosiller üzerinde çalışmak lazım. O çalışma yanlış bir şey değil ama kuran ışığında çalışmak lazım. Peki bu kadar yeter. Salondan sual.

SORU: Hocam, “kim bizi kaldırdı yerimizden” kabirde daha mı rahat ediyorlardı ki.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Tam anlayamadım.

SORU: “Min merkadina hazâ”.

ABDULAZİZ BAYINDIR:YASİN, 52.. Ayet: Kalu ya veylena mem beasena mim merkadina haza”.

SORU: Bizi kim kaldırdı. Yani onlar orada daha mı rahat ediyorlardı ki böyle söylüyorlar?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Başlarına gelecek olanı biliyorlar ya. Hani öldükten sonra “ya rabbi, bizi tekrar dünyaya gönder” demelerinin sebebi, her şeyi anlamış olmalarından dolayı. İşte kabir azabı dediğimiz o ızdırap. Ama sabaha doğru biraz azcık uyumaya başladık,niye kaldırdınız kardeşim. Başlarına geleceği biliyorlar.

SORU: İkincisi Hocam, ilmihallerde okuyoruz: cenaze örtüldükten sonra, kabre konulduktan sonra melekler gelir soru sorarlar. İşte ruh iade ediliyor, böyle bir durum.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Meleklerin orada bir soru sorma olayı var da ruhun iade edilme olayı yok. Ruh iade edilmez. Çünkü ruhun vücuda girmesi için vücudun yeniden yaratılması lazım. Ondan dolayı “ve min verâihim berzahun ilâ yevmi yub’asun”(MUMİNUN 100) denmesi odur. Arkalarında engel var. Çünkü ruh, artık vücuda girecek durumda değil. Reenkarnasyon imlansız tabi. Böyle bir şey olmaz.

AHMET BEY: Diyelim ki vahiyle buluştu kişi, ruh ile buluştu ama vahye göre hareket etmiyor. O zaman da Cuma suresinin 5.ayetindeki gibi tevratta hani kitap yüklü eşşekler gibi mi olunuyor?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Kitap yüklü eşekler bir kere Allah’ın ayetlerini bilenler var. Ama Allah’ın yarattığı ayetler de var. Kuran ne diyor? “Huden lil muttekın: muttakilere yol gösterir”. Demek ki kuran gelmede önce de muttaki olunuyormuş. Adam; ben yanlış yapmak istemiyorum, ben düzgün yaşamak isyorum diyor ise kuran ona yol gösterir. Düzgün yaşamanın da fıtri bir takım kuralları var. O da bir bilgidir. Kuran geldiği zaman o da bir bilgidir. Ama bildiği halde yapmadığı zaman? O zaman kitap yüklü eşşeğe dönmüş olur.

SORU: Hocam peki bu akıl, o cesetteki akıl mı? Akıl dediğimiz şey, hayvanlarda olan şey, ruhla çelişen şey yada ruhun çeliştiği şey.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Cesetteki akıl hayvanlarda da var. Akıl şu eşyada da var.

SORU: Peki yanlışı emreden ruh o zaman değil mi? Akıl değil yani.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yanlışı emreden ruh. Akıl değil. Onun için mesela siz bir hayvana yanlış bir şey yaptırmak için onu çok şartlandırmanız lazım. Çok uğraşmanız lazım. Ama insan öyle değil.

SORU: Hocam, halkımızda şöyle bir inanış var: vefat ettikten sonra kabri başında Diyanet’in görevlisi mefta ile konuşuyormuş. Bir şekilde telkinde bulunuyormuş. Bir kopya veriliyormuş falan.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yok suflörlük yapıyor! Haşa yani C.Hakk bir yamukluk yapmasın diye haşa Ona kopya veriliyor. Böyle saçmalık olur mu ya! Bir kere öldünmü her şey bitti. Allah zalimlik mi yapacak ki işte sana gelecek, şunu soracaklar, bunu soracaklar. İyi valla.

SORU: İsra 85’deki ruh kavramına bir anlam verdik daha önce. Ben şöyle bir şey anladım ne kadar doğru bilmiyorum ama. 10-12 ayetten bahsettik. Hepsiyle düşündüğümüz zaman Hz.Adem’den Hz.Muhammed’e kadar inen bütün kitaplar olduğu anlaşılabilir mi?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Adem(as)’dan Muhammed(sav)’e kadar bütün inen kitaplar ruhtur. Ve bizim tabiattan elde ettiğimiz doğru bilgi de bir ruh olmuş oluyor. O da Allah’ın bilgisi olmuş oluyor.

SORU: Ama İsra 85’deki?

ABDULAZİZ BAYINDIR: İsra 85’deki o değil. Sadece Allah’ın indirdiği kitaplar. Dediğin doğru.

SORU: Hani demiştiniz ya ruh semaya çıkıyor, semanın kapıları açılmıyor. O ruh ondan sonra ne oluyor? Aşağı mı iniyor kabrin başına mı?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ayet var zeten. O tabi oradan tekrar geri geliyor. Kabrine geri geliyor. Bir hadis var. 7 kat göğe kadar çıkışla. Bana, o hadis doğru geliyor. Birinci kat semada imandan sorulur. İkinci kat semada namazdan sorulur. Üçüncüsünde diğer ibaderlerden. Yani o, bana doğru geliyor. Ama işte öbürlerine birinci kat sema da açılmıyor. Çünkü mümin değil ya. Orada kaydı yok. Artık onlar, herhald kabrinin başına geliyorlar.

SORU: Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz, bilakis onlar diridirler ayetinde onların ölümü nasıl oluyor?

ABDULAZİZ BAYINDIR: “Ta’rucul melâiketi verruh” meselesi de sorulmuştu. Bunların hepsi de doğru. Onlara ölüler demeyin onlar yaşıyor ama yaşadığını anlamazsınız diyor. Bir de “inde rabbihim yurzekun” Ali İmran’daydı. “Ferihine bima etemuhullâhu min fadlih: Allah’ın verdiği şeyle mutludurlar”(ALİ İMRAN 144). Onlar belli bir hayat yaşıyorlar. Tabiki onların da ölümü söz konusu. Çünkü RAHMAN, 26.. Ayet: Kullu men ‘aleyha famin:yeryüzündekilerin hepsi ölecek”,RAHMAN, 27.. Ayet: “Ve yebka vechu rabbike zulcelali vel’ikrami”. Şimdi bu “ta’rucul melâiketi verruhi” meselesini de şey yapalım da. Şimdi o ruhlar 7.kat semaya çıkıyor ama tekrar geriye döndüğü anlaşılıyor ayetlere baktığımız zaman. C.Hakk yeryüzünü tamamen şey yaptıktan sonra yeniden diriliş öncesi bütün işlemler yapıldıktan sonra 50 bin sene sürdüğü ifade edilen o gün geldiği zaman ne diyor? “Ta’rucul melâiketu: melekler çıkar”. Çünkü ölmeyen bir gurubun olduğu da belirtiliyor. İblis diyor ki; bana da yaşama süresi ver, “inneke minel munzarin: sen süre tanınanlardansın”. Demek başkaları da var. İşte onlar bazı melekler. İşte arşı taşıyan melekler, İsrafil, hangi melekler var onu Allah bilir. Onun için “ta’rucul melâiketi: melekler çıkar”,”verruh: ruh da çıkar”. O zaman ruh, bizim ruhumuz. Belki cinlerin ruhları. Cins manasına. Bütün ruhlar. Onlar çıkıyor, bu defa yeryüzünde hiç bir şey kalmıyor. Onun için orada “Rabbul meşrikayni ve rabbul magribeyn: doğuların da batıların da rabbidir”(RAHMAH 17). İki tane doğu, iki tane batı vardır. Çünkü güneşin doğuş ve batış yerleri 21 Aralık ile 21 Haziran arası değişir. Uç noktalara gider gelir. Dünya ile ilgili bir ifade bu. Ondan sonra  RAHMAN, 26.. Ayet: Kullu men ‘aleyha famin” yer yüzünde bulunan her şey yok oluyor. Çünkü yeryüzünden çıkıyorlar yukarı doğru. Ruhlar falan hepsi çıkıyor. RAHMAN, 27.. Ayet: Ve yebka vechu rabbike zulcelali vel’ikrami: rabbinin yüzü kalır ikram ve celal sahibi”. İnsanlar orada yeniden bitki gibi toprakta yeniden bitince, vücudun yaratılışı tamamlanınca YASİN, 51.. Ayet: “Ve nüfiha fis sur” sûra üfleniyor. İşte o zaman da ruhlar gelip vücuda giriyor eşleşme oluyır. Ondan sonra da yeniden yaratılış oluyor.

ENES HOCA: Kurtubi tefsirinde dediğinizi teyid eden bir şey var. Diyor ki; buradaki ruh, ismi cinstir. Tüm ruhlar demektir melekler başka. Onlar da sonra çıkıyor Allah’ın huzuruna. Sonra tekrar inip bedenin içerisine giyor diyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Kurtubi tefsiri aynen bizim dediğimiz gibi. İyi çok şükür. Kurtubi tefsiri de aynen burada anlattığımız gibi. İhtimallerden bir tanesi diyormuş.

SORU: Hocam, cenaze hazırlanıyor, hocayı çağırıyorlar. Hoca namaz kıldırmadan önce merhumu nasıl bilirsiniz. Şimdi onların şahitliği o ölene fayda verir mi? Biz iyi biliyoruz demeleri.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Hesaba onlar çekecekse fayda verir. Bak şimdi bizi bırakın da Resulullah’ın münafıklar konusunda bile hayran kaldığını münafikun suresi anlatmıyor mu? Senin çok iyi bildiğin kişi kim bilir Allah’ın yanında nasıldır. Ama orada nasıl bilirdiniz meselesi mümin olarak biliyor musunuz namazı kılınacak çünkü. Mümin olmayan bir kişinin namazı kılınamayacağı için soru soruluyor. Mümin ise hakkınızı helal ediyor musunuz güzel bir şey aslında o. Ama bazıları diyor ki; müslümanlar şahitlük ederse adam cennete gider. O işin kandırmacasıdır.

SORU: Orada Hocam, hoca kendisini sağlama almaya çalışıyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Sen de hoca olduğun için.

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz. İsa Gelecek mi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın