Elhamdüllilahi Rabbil alemin, esselatü vesselamü ala rasulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Geçen hafta biliyorsunuz münafık konusuna girmiştik. Bu haftada inşallah aynı konuyu devam ettireceğiz buradaki bütün gayretimiz kendimizi münafık konumuna sokmamaktır. Şimdi bizdeki genel algı işte bit adam müslümansa, annesi babası müslümansa, iyi de yetişmişse güzel bir çevrede yetişmişse bu adam sapıtmaz, yoldan çıkmaz. Geçen hafta anlatmaya çalışmıştık, iblis bir melek, Allah-u Teala’ya bağlılığını bildiriyor, ondan sonra subhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ biz sana boyun eğeriz, senin bize bildirdiğinden öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur diyor ama, ne zamanki Adem AS ile imtihan ediliyorsa imtihanı kaybediyor, çünkü orada kıskançlık devreye giriyor, ben daha hayırlıyım meselesi devreye giriyor. Adem AS Allah-u Teala tarafından eğitilmiş, yetiştirilmiş bir insan, muallimi Cenab-ı Hak olan bir insan, bulunduğu yer herhangi bir ekonomik veya sosyal problemi olan yer değil, fakat insanların tatmin edilmez arzuları var, yani dikkat ederseniz ne kadar çok oluyorsa insan daha çoğunu istiyor, onun için Allah-u Teala estaunüzübillah Tekasür Suresi 102/1-2 Elhâkumut tekâsur, hattâ zurtumul mekâbir kabirleri boyuncaya kadar çoklukla öğünmek sizi perişan etti, helak etti, oyaladı, oyaladı.
Şimdi insanda böyle bir duygu var, yani eğer arzularınızı bir yerde dizginleyemiyorsanız, kendinizi tutamıyorsanız derler ya bir tutam ot bir deveyi yardan uçurur, hakikaten insanlarda kendilerini yardan uçurabiliyorlar, bakıyoruz firavunu yoldan çıkaran kesinlikle bilgisizliği falan değil Neml Suresinin ondördüncü ayetinde Cenab-ı Hakk Estaunüzübillih Ve cehadû bihâ vesteykanethâ enfusuhum zulmen ve uluvvâ yani Musa AS’ın ve Harun AS’ın gösterdiği mucizeler karşısında bile bile inkara yöneldiler halbuki içten kesin bir kanaate sahip olmuşlardı ama üstünlük bizde kalsın istedikleri için öyle olmuştu çünkü Musa AS’a inanacak olsalar onun dediği gibi davranmaları lazım, halbuki firavun diyor ki ben ne dediysem o ondan dolayı ena rabbikum ala diyor sizin en yüce efendiniz ben, yani burada kuralları ben koyarım başkası koyamaz diyor, şimdi kuralları Allah koysun dendiği zaman olmuyor ondan dolayı zulmen ve uluvvâ üstünlük ve zalimlikleri sebebiyle yoldan çıkmışlardı.
Şimdi yine geçen hafta okuduğumuz Al-i İmran yüzaltıncı ayette her insanın aslında sahih bir imana sahip olduğunu öğrenmiş olduk, ahirette Estaunüzübillih Yevme tebyaddu vucûhun ve tesveddu vucûh bir kısım yüzlerin ak, bir kısım yüzlerinde kara olduğu günde fe emmellezînesveddet vucûhuhum yüzleri kara olanlara şöyle denecektir e kefertum ba’de îmânikum inandıktan sonra kafir mi oldunuz, imana geldikten sonra kafir mi oldunuz dolayısıyla demek ki aslında herkes inandıktan sonra yoldan çıkıyor ve bu açıdan baktığımız zaman mürted olmayan tek bir kafir kalmıyor, şeyde de Münafikun Suresinde de, Kur’an-ı Kerim altmışüçüncü Sure Cenab-ı Hak münafıkları o şekilde tanımlıyor, beşyüzelliüçüncü sayfada diyor ki, Bismillahirrahmanirrahim İzâ câekel munâfikûne o münafıklar sana geldikleri zaman, kâlû neşhedu inneke le resûlullâh, derler ki biz şahitlik ederiz ki sen gerçekten Allah’ın elçisisin, yani senin Allah’ın elçisi olduğun konusunda biz şahidiz, şimdi burada şöyle bir düşünün de bu sözü Firavun söylebilir miydi Musa AS’a karşı eşhede inneke la resullullah dermiydi, dermiydi, yok yani bilgi bakımından, şimdi Firavun demez dünyalık firavunun elinde, dünyalık firavunun elinde değilde Musa AS’ın elinde olsaydı eşhedü inneke la rasullullah derdi yani Firavun, ya da soruyu şöyle sorayım, Firavun Eşhedu innehu la resulullah ben şahidim ki Musa Allah’ın rasuludur noktasına gelmedi mi o noktaya gelmedi mi? 07:08 … diyor yani içten bir yâkin elde etti kesin olarak biliyor ki Musa Allah’ın Rasuludur, Harun AS’da Allah’ın Rasuludur, dolayısıyla orda kabul etmediği için söylüyor, bilmediği için söylemiyor, bilmediği için değil, kendi bilgisi açısından firavun eşhedü inne musa ve harun resule rabbilalemin diyecek noktasındaydı, yani ben şahidim ki Musa ile Harun alemlerin rabbinin elçisidir diyecek noktaya gelmişti çünkü içten kesin bir bilgi sahibiydi.
Şimdi aynı şekilde bu şeye gelelim bu münafıklar bunu da çok iyi anlamaya çalışalım, münafukun Suresindeki münafıkları iyi anlamaya çalışalım.Bunlar diyor ki neşhedu inneke le resûlullâh, biz şahitlik ediyoruz ki sen gerçekten Allah’ın Resulusun, yani bunlar Muhammet SAV Allah’ın Rasulu olduğuna şahitlik edecek derecede bir bilgiye sahip midir değil mi, aslında bu cümleyi yalan söylemiyorlar, yani Muhammet Allah’ın Rasuludur diyorlar, niye yalan söylemiyor, bak yukarıda diyor ki, Zâlike bi ennehum âmenû summe keferû fe tubia alâ kulûbihim fe hum lâ yefkahûn inandılar sonra kafir oldular demek ki bunlar eşhedu enla rasullah sözünün doğruluğuna baştan inanmışlar peki Cenab-ı Hak niye diyor ki vallâhu ya’lemu inneke le resûluhu, vallâhu yeşhedu innel munâfikîne le kâzibûn niye diyor, Allah biliyor ki sen Allah’ın Rasulusun Allah şahitlik eder ki münafıklar yalan söylüyor, yalan söylüyor nedir yani şimdi kafirlik şeyini anlama çalışmıştık biliyorsunuz kafirlik ne demektir diye, kafir inanmayan değil, neydi inancını örten, neyle örtüyor bir takım işte menfaatleri ve şunla bunla örtüyor, şey inancını neyle örtüyordu bu firavun neyle örtmüştü zalimliği ve üstünlük arzusu ile örtmüştü, peki bu münafıklar içlerinde olan o inancı neyle örtüyorlar, onlarda bir takım menfaatleri, şimdi burada Muhammet Allah’ın Rasuludur diyebilirsiniz. Bir hoca olarak bunu yüzlerce belgeyle ispatlayabilirsiniz, ama siz ona inanıyor musunuz dediğimiz zaman bu sorunun cevabı biraz farklıdır, çünkü inanmak güvenmeyi gerektirir, şimdi Muhammet SAV’in getirdiğinin Allah’ın emri olduğunu bilmek kabul etmek başka bir şey, o emre boyun eğmek başka bir şeydir, ben şöyle anlatmaya çalışayım İblis Allah-u Teala’ya inanıyor, bu zaten çok net bir şey ayetlerde görüyoruz.
Peki kendini Cenab-ı Hakkın bizzat yani aracısız emirleri geldi değil mi iscudû li âdeme yani bu emir senin emrin değildir, bu emri Adem verdi dedi mi iblis öyle bir söz var mı yok, peki niye kafir oldu bir bilgi eksikliğinden dolayı mı kafir oldu, bilgi eksikliği söz konusu değil işte Cenab-ı Hakla konuşuyor, Allah-u Teala diyor ki iscudû li âdeme diyor yani hiçbir problemi yok, Allaha inanıyor hatta yani şuraya gelsin iblis konuşsun ağzımız açık dinleriz yani meseleyi ne kadar güzel anlatıyor diye şimdi konuyu bilmekle inanmak arasında çok büyük bir fark var yani kabullenmek var, kendisiniz onun emrine sokmak var ama onu kendi emriniz altında düşünürseniz yani kendinizi onun üzerine geçirirseniz onu gene yok saymış değilsiniz ki gene var ama siz onu ikinci plana atmış olursunuz işte burada Allah-u Teala Allah şahit ki münafıklar yalan söylüyorlar derken bu münafıklar Muhammet SAV’in Allah’ın Rasulu olduğunu bilmedikleri için onu yapmıyorlar kabul etmedikleri için münafıklar yani o hayat tarzına girmek istemedikleri için Allah ne diyorsa o diyemedikleri için şey yapıyorlar, çünkü Rasul kendi sözünü söylemez kendini gönderenin sözünü söyler o zaman evet getirdiğinin Allah’ın emri olduğunu biliyorlar ama teslim olamıyorlar, teslim olamıyorlar işte onun için yalancıdırlar, neşhedü demesi doğru ama o neşhedünün gereğini yapmıyor yani Allah’ın Rasulu olarak kabul etmiyor.
Yani şöyle diyelim yani bir yerde bir müdür tayin ediliyor mesela bir okula, okulun bir öğretmeni o müdürü takmıyor yani onun emirlerini dinlemiyor onun dediklerini dinlemiyor, bu adam burada müdür değildir demez ki onu müdür olarak ben kabul etmiyorum der, şimdi dolayısıyla Muhammet Allah’ın Rasulu tamam ama onun Allah’ın Rasulu olması gerektiğinin neticesi yok sende, yani Cenab-ı Hakka boyun eğmiyorsun orada kafir oluyorsun orada kafirlik aslında rasula karşı olan kafirlik değildir Allah’a karşı olan kafirliktir çünkü Allah’ın emrine boyun eğmek istemiyor tıpkı şeydeki gibi işte iblisteki gibi emir Allah’ın emri, Allah’ın emri olduğu konusunda hiç problem yok Allah’ın varlığına ve birliğine de pekala inanıyor ama orada teslim olamıyor teslim olamadığı için kafir oluyor teslim olamayanların bir kısmı da kendini mümin olarak kabul ederek kafir olan kişilerdir, işte onlarda münafık olmuş oluyor teslim olamıyor yani güven problemi var Allah’u Teala’nın emirlerine iman zaten o güvenin doruk noktasına çıktığı olaydır.
Şimdi bunun ayrıntılarını şeyden yine Kur’an-ı Kerim’den öğreneceğiz, bak mesela şey yapalım bu Nisa Suresinin altmışıncı ayetini açalım ve bugünkü Müslümanların haline bir bakalım, seksen yedinci sayfa diyor ki Allah-u Teala burada, E lem tera ilâllezîne yez’umûne ennehum âmenû bimâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablike şu insanlara bir bakar mısın diyor Cenab-ı Hakk sana indirilene inandıklarını düşünüyorlar, yani öyle zannediyorlar ve senden öncekilere de inandıklarını zannediyorlar
Yahya Şenol: O 15:39 bir iddia var ama değil mi
Abdulaziz Bayındır : Şimdi zaeme bir iddia var kesinlik yok yani ama yez’umun öyle inanıyorlar manası da var yani alimtu zeamtu bunlar birbirlerinin yerine de kullanılan kelimelerdir, tabii ki bunun içinde iddia da var elbette , şimdi bunlar mesela Müslümanlara bakın Allah’a ve Rasule inandıklarını düşünüyorlar peki yurîdûne en yetehâkemû ilât tâgût, hükmü taguta götürmeye çalışıyorlar ona gayret ediyor, onu istiyorlar yani bu ne demektir yani problemlerinin çözümünü Allah’ta ve rasulun da aramıyorlar hem diyorsunuz ki amenna ve sadakna ben inanıyorum herhangi bir problem oldu mu çözümünü Kur’an ve sünnette aramıyorsun başka bir yere gidiyorsun, şimdi soru bugün Müslümanlar problemlerinin çözümünü Kur’an ve Sünnette arıyorlar mı şimdi efendim tağut mağut valla tağuta en çok karşı çıkanlar maalesef tağutun en fazla peşinden gidenler oluyor çünkü onlarda içlerindeki kendi tağutu tağutlaştırıyorlar, gelin bakalım diyorsun Cenab-ı Hak Kur’anda neye tağut diyorsun kaçıyor, onu kendi kafalarında ki tağut onlara lazım Kur’an’ın dediği tağut lazım değil Kur’an’dan tağut kelimesini alıyorlar içini kendileri dolduruyor, çünkü niyetleri başka dünyayı ahirete tercih bir makama ulaşmak istiyor Müslümanları kullanmak istiyorlar ondan sonra tağut mahut falan filanla şey yapıyorlar.Bak, tağuta karşı en fazla mücadele eden adamlara bir sorun bakalım siz Müslümanların problemlerini Kur’an ve sünnete göre çözüyor musun çözmüyor musunuz, yoksa problem mi çıkarıyorsunuz bu işler lafla olmuyor fiilen çözüm yapmak gerekir.
Bak diyor ki Allah-u Teala hükümlerini tağuta götürmek istiyorlar problemlerini tağutun çözmesini istiyorlar bak bimâ unzile ileyke sana indirilene sana indirilene ya gelin kardeşim Allah ne demiş ona bir bakalım dediğin zaman yesuddûne anke sudûdâ bu ayet değil bir başka ayet bir sonraki ayet mi ha tamam o ayet tamam E lem tera ilâllezîne yez’umûne ennehum âmenû bimâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablik, sana ve senden öncekilere indirilene inandıkları zannında olan öyle düşünen kişileri görmedin mi yurîdûne en yetehâkemû ilât tâgûti tağutta muhakeme olmak yani hüküm karar nihai karar uygulama tağutun dediği olsun istiyorlar, evet bugün adına İslam Alemi dediğimiz alem problemlerin çözümünü nerede arıyor tağutta.
Dün Denizli’den gelen tekstilci bir arkadaş diyor ki işte faizsiz çalıştığınız söyleyen bir katılım bankasından iş yapalım diye ben de onunla irtibata geçtim sonra araştırmalar yaptılar belgeleri imzaladık küçük yazılarla birkaç sayfalık yazı var okumadan imzaladım sonra bir okuyayım dedim okudum ben hep murabaha olsun dedikçe falan onlar kredi deyip durdular kredi kelimesini söylemeyin kardeşim dedim ondan sonra çünkü kredi ne demek karz demek borç demektir borçtan elde edilen gelir faizden başka hiçbir şey olmaz yani kişi size yüz lira borç verir ondan yüzbir lira alırsınız onu adı olur faiz alışveriş nedir, alış veriş sen bir mal alırsın karşı tarafa satarsın, on liraya aldığın malı yirmi liraya sat problem değil çünkü orada piyasa denen bir şey de onun piyasası başkadır yani finansal piyasalar başkadır mal piyasası başkadır bu günkü terimlerle konuşacak olursak öbürünün işi başka, öbürü borç veriyorum ve fazlasını alıyorum dediğin zaman faiz olur ama murabaha dediğiniz şey gidersiniz malı siz alırsınız karşı tarafa müşteri siz olursunuz gelir bu tarafa satarsınız malda herhangi bir problem çıkarsa o şahıs sizi tanır siz de öbür tarafı tanırsınız baktım ki diyor şey yapmışlar biz maldan doğan hiçbir sorumluluğu kabul etmeyiz diye bir yazı yazmışlar, e bu nedir tamı tamamına faizdir ve kredilendirmedir onun için adına kredi diyorlar.
Şimdi dikkat ediyor musunuz bu insanlara gitseniz belki mücahitlik konusunda sizi solda bırakacak konuşmalar yaparlar, ama problemlerin çözümünü nerede arıyorlar, bak Allah’a ve Rasulune karşı savaş olan faizi bir iveçle uzun işte arkadaş diyor işte diyor uzun sayfalar bir okudum diyor iş yapmadan faize girersek diye a baktım ki hiçbir sorumluluk kabul etmez, hiçbir ticari sorumluluk yok bu sefer gitmiş kardeşim bu ne biz fetva aldık demişler, ne güzel fetva verenle beraber ahrette nereye gideceğiniz gayet açık ve net. Lafla olmaz, üç haftadır bu konu üzerinde duruyorum , çünkü bu konu çok önemli, çünkü Allah-u Teala ne diyor, Allah faiz ekonomiyi daraltır bu faizli ekonomide kriz olmaması imkansızdır ama sadakalara ve zekata dayalı bir ekonomide kesinlikle kalkınır ama Müslümanlar bunları ya müslümanların problemlerini kesinlikle Kur’ana göre çözme diye bir şey akıllarının ucundan bile geçmiyor böyle Müslümanlık olmaz bak Cenab-ı Hak ne diyor bunlara kendilerini Allah’a ve sana indirilene inandığını zannedenler problemlerini çözmek için kime gidiyorlar tağuta gidiyorlar.
Ve kad umirû en yekfurû bihî halbuki onlara tağudu tanımamaları emredilmişti fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil kim tağutu tanımaz Allah’a güvenirse en sağlam kulpa yapışmış olur buda Bakara suresi ikiyüzellialtıncı ayet evet şimdi Ve yurîduş şeytânu en yudıllehum dalâlen baîdâ şeytanda onları pek derin bir şekilde saptırmak istiyor Ve izâ kîle lehum teâlev ilâ mâ enzelallâhu ve ilâr resûl onlara dense ki ya kardeşim probleminizi Allah’ın indirdiğine, Rasulun gösterdiğine göre çözün diye bir davette bulunulsa raeytel munâfıkîne yesuddûne anke sudûdâ o münafıkları görürsünkü senden hep böyle kaçıp kaçıp duruyorlar, hep senden uzaklaşırlar, biz bunları her gün yaşıyoruz yani, her gün yaşıyoruz bunları, geçende talebelerle konuşurken aklıma geldi de işte başlangıçta biz zannediyorduk ki Müslümanlar Kur’an ve sünnete tamı tamına uyar sonrada uymadığını fark etmeye başladığında Süleymaniye Camiisinde bunu dillendirince etrafımızda toplanan insanların hep dağıldıklarını gördük yani, dağılmayı da bırak bu adam kafayı yedi demeye başladılar. Yani şükür elimizde Kuran-ı Kerim var Kur’an olmasaydı ben defalarca kendi kendime sordum acaba biz kafayı mı yedik gerçekten bu kadar adam haksızda biz mi haklıyız, açıp Kur’an-ı Kerime bakıyordum ayete bakıyordum, acaba bu ayeti ben yanlış mı anladım, hep bakıyorum, doğru yesuddûne anke sudûdâ bakıyorsun hakikaten senden kaçıyorlar Ve keyfe izâ esâbethum musîbetun bimâ kaddemet eydîhim kendi elleriyle yaptıklarından dolayı başlarına bir müsibet geldiği zaman câûke o zaman sana gelir yahlıfûne billâhi Allah’a yemin ederler in eradnâ illâ ihsânen ve tevfîkâ biz sadece daha güzel olsun bir uyum olsun diye yani işte toplum içerisinde biz onun için maslahatı gözettik evet
Fatih Orum : Huzur içinde Ramazanı geçirmek için
Abdulaziz Bayındır : Huzur içinde ramazanı geçirmek için Allah’ın emirlerini yok saymak gibi, bir şey gerçekten çok üzücü bir şey ve bu o söz söyledim o sebeple şey yapayım geçen hafta vardı gazetelerde Diyanet işleri başkalığı diyor ki rasathane kuracağız rasathane diyanet işleri başkanlığının işi değil rasathane lazımsa Türkiye de rasathaneler var diyanet işleri başkanlığının kuracağı rasathane ile Amerika’nın Arjantin’in ya da dünyanın herhangi bir yerinin kuracağı rasathanenin değerleri arasında hiçbir şey değişmez. Diyanet İşleri Başkanlığı onların çalıştırdıkları uzmanları da çalıştıramaz eğer hicri ayların başı sonunda problem rasathane problemi değil bilgi problemidir, o bilgiyi ortaya düzgün bir şekilde koyun, hiçbir problem kalmaz ondan sonra da bir açıklama yapmışlar Güney Afrika’ya gideceklermiş ki ufku gözlesinler imsak gözlemesi yapacaklarmış, ya gerçekten insan diyor ki ya biz çok akılsızız böyle geri zekalı bitmiş bir insanız ya da bu insanlar ne yaptıklarını bilmiyorlar, Türkiye de oruç tutacak kişiler Ramazanda güney Afrika’ya mı taşınacaklar ki oraya gidip orada rasat yapıyorsunuz. Güney Afrika’nın enlemi ile Kahire’nin enlemi aynı ama canınız gezi istiyor bunu da bahane ediyorsanız o ayrı bir konu.
Katılımcı: En güney batı ucunda yer alıyormuş hocam
Abdulaziz Bayındır: Peki kaç derece enlem otuz derece enlemdir Kahire otuz derecedir bak bakalım Cape Town nedir yani ne anlamı var bunun hani kutup bölgesi olsa anlarım 45 derece enlemin güneyi olsa olsa
Yahya Şenol: Hilal gözlemek için ufuk gözlemek için değil zilhicce ilanını gözlemek için diyor
Abdulaziz Bayındır : Hilal gözetlenmez 33 derece o kadar
Yahya Şenol : Hilal gözetlenmesi için
Abdulaziz Bayındır : Hilal niye gözetliyorsunuz kardeşim,
Yahya Şenol : Zilhicce girdi mi girmedi mi
Abdulaziz Bayındır : Allah Allah ya gerçekten yani onu oraya gidene kadar bu işin bir kitap ve sünnetteki durumunu ortaya koysanıza yani her defasında şey yapıyorum Diyanet işleri başkanlığının hesabı tesadüfen doğru, tesadüfen doğru bilerek yapmış değiller, tesadüfen doğru, o 1977 deki toplantıda işte bilimsel verileri falan kullanalım dediler ama niye tesadüfen diyorum çünkü bunun Kur’an ve Sünnet ayağını yazmadılar dolayısıyla hiç kimseyi tatmin etmiyor o söyledikleri, yapacağınız bu yani hakikaten hayret ediyorum.
İnsanları Kur’an’a çağırıyorsunuz ya sanki ayetleri biz indirmişiz gibi, biliyorsunuz bir toplantıda sen diyorsun ki Allah korkar, Allah korkar mı vallahi o ayeti ben indirmedim tövbe haşa ya bu ne biçim Müslümanlıktır ya bu Cenabı Hakkın söylediği sözü bana nasıl mal edersiniz ya, bu ne böyle bu gün yönetimde konuşuyoruz bizim yönetimdeki Mustafa Aslan’a dedim ki 1993 te biz burada başladık o başlangıçtan beri kaç kişi geldi gitti kaç kişi burada kaldı hesap et bakalım, burada kalanlar sende gayet iyi biliyorsun 3-5 kişi kalmıştır bir elin sayısı kadar, niye çünkü pabuç çok pahalı da ondan pabuç çok pahalı, öyle menfaatlerinizi ikinci plana alacaksınız Allah-u Teala’nın emirlerini birinci plana alacaksınız o kolay bir şey değil, ama insanların karşısında mücahit geçinmek çok kolay hava atmak çok kolay.
Bak diyor ki Allah-u Teala Ulâikellezîne ya’lemullâhu mâ fî kulûbihim onların içlerinde ne olduğunun biliyor Cenabı-Hak onların, fe a’rıd anhum öyleyse onlardan yüz çevir vaızhum onlara nasihat et, ve kul lehum fî enfusihim kavlen belîgâ onlara kendi içlerine iyice dokunacak sözler söyle, onun için bunlara öyle efendim sen çok ağır konuşuyosun falan filan diyorlar ya Allah’ın emri kardeşim tabii ki açık ve net konuşacağız, öyle karşı tarafa yağ yakarsak biz de onlar gibi oluruz. Ondan sonra diyor ki Allah-u Teala Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh biz her elçiyi Allah’ın emriyle kendisine itaat edilsin diye gönderdik Ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke onlar kendilerine karşı bir yanlış yaptıkları zaman çünkü yaptıkları yanlış tüm Müslümanları da rahatsız ediyor sana gelseler, festagferûllâhe Allah’tan af dileseler yani şimdi oraya geldikleri zaman Rasullulah onların artık o eski kötü davranışlarından artık vazgeçtiğini öğrenmiş olacak yoksa affı Allah’tan istiyorlar Rasullullahtan değil ama toplumda bir sıkıntı doğurdukları için Rasullullahında o konuda bilgi sahibi olması lazım vestagfera lehumur resûlu rasulde onlar için Yarabbi bunları affet derse le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ o zaman elbetteki Cenab-ı Hakk tevvab ve rahim bulurlardı. Yani artık bu adamlar yanlış yollardan vazgeçtiler hatalarından vazgeçtiler artık çözümü Kur’an ve sünnette arıyorlar, başkasında değil bunu da Rasullulah görecek o zaman sosyal yapı da düzelmiş olacak.
Şimdi asıl konu şu, bak işte müminle münafık müminle kafir arasındaki farkı şu ayet anlatıyor, Fe lâ ve rabbike hayır Rabbine yemin olsun ki lâ yu’minûn inanmış olmazlar hattâ yuhakkimûke fîmâ şecera beynehum, aralarında çıkan bütün sıkıntılarda bütün tartışmalarda bütün anlaşmazlıklarda seni hakem kılmadıkça, hakem Kur’an ve Rasullulah yolu olacak, onun örnekliği olacak peki hakem, summe lâ yecidû fî enfusihim haracen mimmâ kadayte ve verdiğin hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymayacaklar çünkü menfaatleri gidiyor menfaatleri gittiği zaman o menfaatleri gitmesin diye onlar yavaş yavaş uzaklaşıyorlar şeyden Rasulullahtan ve yusellimû teslîmâ tam olarak teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.
Evet şimdi birde şey var bu Nisa Suresinin gene aynı surenin yüzotuzyedi yüzotuzsekizinci Ayetleri var yüzotuzdokuza kadar bunları da çok ilginç şimdi insanlar böyle hep git gelleri yaşıyor bak şimdi diyor ki İnnellezîne âmenû, inanmış olan kişiler başlangıçta herkes mümin oluyordu değil mi herkes mümin başlangıçta çünkü küfür imanın örtülmesidir, zaten menfaatler beklentiler devreye girmezse herkes son derece hukuka ahlaka aşıktır hiç kimse yalan söylemekten yana değildir hiç kimse haksızlıklardan yana değildir, ama menfaatler devreye girdiği zaman orada işler değişmeye başlamıştır. İnnellezîne âmenû summe keferû, inanıyor sonra kafirlik ediyor yani menfaatleri ile şunla bunla örtüyor onu çünkü dini kendine uydurmaya başlıyor summe âmenû, hatasını anlıyor tekrar Allah ne demişse o olsun diyor summe keferû, gene menfaati öne geliyor görmemeye başlıyor summezdâdû kufran sonra da alışkanlık kazanıyor yani sonra kafirliği artıyor lem yekunillâhu li yagfira lehum Allah-u Teala bunları affedecek değildir, ve lâ li yehdiyehum sebîlâ yola yönlendirecek de değildir, yani Allah kimseyi, sen yola gelmek istemedikten sonra Allah seni kesinlikle yola getirmez, bunu çok iyi bileceksin.
Beşşiril munâfikîne o münafıklara müjde ver demek ki bunlar kafirlikten açıkça söyleyen insanlar değil, gizleyen insanlar kafir olduklarını Allah-u Teala biliyor ama dışarıdakiler bilmiyor o münafıklara müjde ver ki bi enne lehum azâben elîmâ onlar için acıklı bir azap vardır, müjde sen adama gittin müjde ne oldu baban ölmüş, adam ne yapar babamın öldüğüne üzüldüm ama bu adamın müjde demesi beni daha fazla üzdü der değil mi, mesela birisinin mahkemesi var birisi geliyor müjde müjde ne oldu, mahkemeyi kaybetmişsin, geliyor müjde müjde ne var on yıl hapse mahkum oldun, ya ne oluyor kardeşim, işte bu da Cenab-ı Hak tarafından o insanlara psikolojik baskı, elim bir azapla onlara müjde ver ancak onlar böyle müjdeyi hak ediyorlar. Ellezîne yettehızûnel kâfirîne evliyâe min dûnil mu’minîn çünkü bunlar müminlerden önce kafirleri kendi yakın dostları kabul ederler, birinci sıra kafirlerindir müminler ikinci sıradadır, E yebtegûne indehumul izzete izzeti ve şerefi onların yanında mı arıyorlar, fe innel izzete lillâhi cemîâ izzetin tamamı Cenab-ı Hakka aittir.
Mesela hemen birkaç ayet sonrasında da Cenab-ı Hak şöyle diyor yüzkırkikinci ayette dikkat ederseniz takip ederseniz İnnel munâfikîne yuhâdiûnallahe ve huve hâdiuhum, yani münafıklar Cenab-ı Hakka karşı kendilerine göre bir oyun oynuyorlar halbuki oyunu oynayan Allah-u Teala dır. Yani biraz sonra da okuyacağız işte kendilerine göre bir iveç peşindeler, yani dini kendileine uydurma gayreti içersindeler. ve izâ kâmû ilâs salâti kâmû kusâlâ namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar yurâunen nâse insanlara gösteriş yaparlar ve lâ yezkurûnallâhe illâ kalîlâ Allahı çok az zikrederler yani Allahın ayetleri çok az akıllarına gelir Muzebzebîne beyne zâlike, lâ ilâ hâulâi ve lâ ilâ hâulâi ikisi arasında böyle gider gelirler, ne dini terk edebilirler ne menfaatlerini, şimdi diyelim faiz ile iş görüyor onu bırakamıyor e dinini de bırakamıyor bir o tarafa bir bu tarafa, bir o tarafa bir bu tarafa Ve men yudlilillâhu fe len tecide lehu sebîlâ Allah kimin sapıklığını onaylamışsa sen ona bir yol bulamazsın ne yaparsan yap.
Evet son olarak ta şeyi okuyalım Münafikun Suresini ondan sonra soru cevaplarla işi bitirmeye gayret edelim. Bismillahirrahmanirrahim, İzâ câekel munâfikûne kâlû neşhedu inneke le resûlullâh, münafıklar sana geldiği zaman derler ki sen gerçekten Allah’ın Rasulusun biz buna şahidiz evet şimdi geçen haftada anlatmaya çalışmıştık, iblis Cenab-ı Hakka inandığını söyleyen bir şeydir yani Allah’ı var ve bir kabul etmek tamam Allah’ı var ve bir kabul etmekle Allah’a inanmak arasında fark var, yeryüzünde Cenab-ı Hakkı var ve bir kabul etmeyen bir tek insan yok. Peki Allah’a inanmayan dünya kadar insan var bu ne demek yani inanmak tatmin olmak demektir, güvenmek demektir içinin rahatlaması demektir, bir sıkıntı duymamak demektir, az önce şeyden Nisa Suresinin altmışıncı ayetindeydi değil mi Fe lâ ve rabbike lâ yu’minûne hattâ yuhakkimûke fîmâ şecera beynehum, summe lâ yecidû fî enfusihim haracen mimmâ kadayte ve yusellimû teslîmâ kaç altmışbeş ha tamam, Rabbine yemin olsun ki bunlar inanmış olmazlar, aralarında geçen anlaşmazlıklarda seni hakem tayin etmedikçe, sonra vermiş olduğun karardan dolayı da içlerinde herhangi bir sıkıntı duymadan kararı kabul etmedikçe ve tam olarak teslim olmadıkça, bak şimdi imanın şartları bu peki Rasullullah kimin hükmünü verecek Allah’ın hükmü değil mi o zaman Allah-u Teala’nın emirlerine içi tam olarak yatmıyorsa bir adamın, Allah’ın koyduğu şekle göre yani Allah’ın hükümlerine göre problemi çözmek yerine başka yerlerde çözümler arıyorsa, Allah-u Teala bu adamı kendisine inanıyor kabul ediyor mu, etmiyor bitti bu kadar bu kadar
İşte iblis diyor ki ya rabbi ben sen yarattın diyor tamam halakteni diyor değil mi halakteni min narin diyor beni ateşten yarattın, sen yarattın diyor ondan sonra bunların yeniden dirilecekleri güne kadar bana müsaade et diyor ahrete de inanıyor senin doğru yolun üzerine oturacağım diyor doğru yolun ne olduğunu da biliyor, peki iblisin problemi ne Cenab-ı Hakka tam teslim olamıyor yusellimu teslima’da olduğu gibi yani Ademe secde et dediği zaman orada dur diyor haşa Cenab-ı Hakka orada dur dedin mi Allah’a inanmıyorsun demektir, inanmıyorsun tam teslim olamıyorsun onun için tam teslimiyet olmuyorsa bazı konularda işte evet şunlara şöyle şöyle ama hocam biliyorsunuz yani çağımızın bir takım falan filan e tamam ve şunu söylüyorlar, ya İslam tarihin bir döneminde gelmiş o günün şartlarına göre problemleri çözülmüş e peki bugün çağın problemlerini tespit edeceğiz ve çözümler bulacağız, neye göre Allah’ın kitabına göre mi, ya tamam ama ben aslında ben o şeye katılmıyorum, öyle literal anlamda bir takım kelimelerde kullanıyorlar, işte bilmem ne falan filan kimsenin anlamayacağı, yani öyle ayetlere bakarak bir problem çözülmez, e peki kime teslim olacaksın yeni tanrılar mı var evet, demek ki neşhedu inne ke le resûlullâh, diyebilmek için Resullahın söylediği sözlerin tamamına boyun eğmek lazım, çünkü Rasul Allah’ın sözünü söyleyecektir, eğer diyorsan ki evet söylediğin sözlerin yüzde doksan dokuz hatta binde dokuz yüz doksan dokuzu Allah’ın ama bir tanesi onun değil o zaman o Allah’ın Rasulu değildir çünkü öyle olsa Allah ne yapar onun şah damarını koparır değil mi öyle bir şey yok tam teslimiyet gerekiyor.
Vallâhu ya’lemu inneke le resûluh, vallâhu yeşhedu innel munâfikîne le kâzibûn.Allah şahit ki münafıklar yalan söylüyorlar, yani senin söylediğin her şeyi kayıtsız şartsız kabul etmiyorlar, orada ayıklama yapıyorlar, İttehazû eymânehum cunneten yeminlerini bir kalkan yaptılar deniliyor, şimdi bu yeminin kalkan yapılması, ama ben şahsen yeminlerden çok evman kelimesinin burada çok farklı bir mana da olduğunu düşünüyorum, o da şuradan dolayı bu şeyin iblisin bir şeyi var biliyorsunuz, Araf Suresinde söylediği bir sözden bahsediyor Cenabı Hakk le ak’udenne lehum sırâtekel mustekîm onlar için senin doğru yolun üstünde oturacağım, Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, sonra önlerinden arkalarından sağlarından sollarından geleceğim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirîn çoğusunun şükrettiğini göremiyeceksin, sana karşı nankörlük edecekler, şimdi sağdan soldan önden arkadan gelmenin bir anlamı olması lazım, sağdan geldiği zaman bir anlam olması lazım, soldan geldiği zaman bir anlam olması lazım burada Kurtubi tefsirinde şöyle bir şey var diyor 47:15 min beyni eydihim min dünyahum, min halfihim min ahretihim, ve man imanihim yani hesanatihim, .. yani önden geliyor dünyalıkları önlerine döküyorlar, işte bu dünyayı şöyle şöyle yapmalısın, Adem AS’a yaptığı gibi, işte ölümsüzlük yok olmayacak saltanat arkalarında, ahretten de korkma Allah affeder kardeşim ya, falanca da şefaat eder kurtulur gidersin, sağlarından yaptıkları iyilikler şimdi yaptıkları iyilikleri ona büyük gösterir ya kardeşim sen şunu şunu yapmış adamsın sen korkma, bak sen neler yaptın bu memlekette şunları şunları şunları yaptın kardeşim, başkaları da yapsın o kadar, ondan sonra şey yapacaksın gevşeteceksin, şunları yapmışsın yeter ya, biraz da kendine bak kardeşim, peki sol tarafından yapmış olduğu kötülükler ya herkes yapıyor sen yap ya kul kusursuz olur mu hafif gösterirler, bunu büyük gösteriyor öbürünü küçük gösteriyor, şimdi şey yapmışlar adama sormuşlar, demişler ki namaz kılar mısın, tabii kılarım demiş akşamdan akşama şey bayramdan bayrama, bayramdan bayrama demiş içki içer misin yok canım demiş akşamdan akşama şimdi uzatınca mesafe de uzamış oluyor çünkü şeytanın bir özelliği kötü amellerini güzel göstermektir,
Şimdi buradan yani İttehazû eymânehum buradaki eymanla ilişkisi olması gerektiğini ben şahsen düşünüyorum şimdi arkadaşlarımız ne düşünüyorlar bilmiyorum da yani bu Kurtubi’deki bu açıklama bana çok uygun geliyor o da şeyden dolayı 49:43 var ya çünkü Allah bu şekilde özetliyor önlerinden gelmek arkalarından gelmek sağdan gelmek soldan gelmek bu bir sağ sol ön arka olarak orada bırakılacak şey değil zaten Türkçede de konuşuruz sağından girdim solundan girdim yani adamın yaptığı iyiliklerden bahsettim öbüründen bahsettim falan filan, Nuh diyor Peygamber demiyor derler, dolayısıyla bunun farklı bir anlamı olması gerekiyor, şimdi burada da
Yahya Şenol : Araf Suresinde gerçi şeyde var İblisin Ademi kandırmak için ve Ve kâsemehumâ innî lekumâ le minen nâsıhîn diye o yemini var ya yani ne yapıyorsam ben sizin için yapıyorum ve ona yemin ediyor, o yeminle insanları kandırmalarına atıf olamaz mı
Abdulaziz Bayındır : Eymanihim başka o yeminihu olur eymanuhum olmaz
Yahya Şenol : yok şeyi münafıkların ki eyman onlarda yemin ede ede insanları kandırıyorlar, biz hep sizin içiniz, sizin için varız
Abdulaziz Bayındır : Yo, burada insanları kandırma olayından bahsedilmiyor burada şeyde var evet hadis değil de diyor k, Süfyan, Mansurdan o da Hakem bin Teybe’den hadis olarak var mı, bu hadis olarak söylemiyor yalnız bu senin dediğin yanlış değil de bu iblisin yemini bir de bunların yemini, fakat burada ki olay farklı ben o farka dikkat çekmeye çalışıyorum. Burada diyor ki İttehazû eymânehum cunneten bunlar kendileri yaptıkları, ben öyle anlamaya çalışıyorum yani bu şeyde kendi yaptıkları iyilikleri bir kalkan yaptılar, yaptıkları bir takım iyi işler var güzel şeyler var onları bir kalkan yaptılar, herhangi bir yerde biz şunu yaptık, biz bunu yaptık bunu yaptık bunu yaptık falan filan doğru yapmışlardır onun arkasına sığınarak fe saddû an sebîlillâh Allah’ın yolundan uzaklaştılar çekildiler, Allah’ın yolundan çekildiler,
Katılımcı: Bence .52:12 olmasaydı bu kadar başarılı
Abdulaziz Bayındır : Evet biz haklı olmasaydık, doğru olmasaydık başarı olur muydu falan filan bir de tabii karşısında Rasullullah olduğu için bir de bunun devamına da baktığımız zaman bu bir yemin olarak bana pek mantıklı gelmiyor, vallahi billahi şeklinde çünkü karşısında Allah’ın Rasulu var, mesela yapmış oldukları bir takım güzel işler çok faydalı tavırlar vardır, şimdi burada devamını okuyalım ondan sonra şey yaparız, isterseniz bak diyor ki Allah-u Teala, İttehazû eymânehum cunneten yaptıkları bir takım güzel şeyleri bir kalkan yapıp onun arkasına sığınarak fe saddû an sebîlillâh Allah’ın yolundan uzaklaştılar innehum sâe mâ kânû ya’melûn yapmakta oldukları şey ne kadar kötüdür Zâlike bi ennehum âmenû summe keferû şundan dolayı bunlar önce inandılar işte Rasullulah’ta bunların inandıklarını biliyor inandıkları bir takım yararlı şeylerde yapmışlar faydalı güzel şeylerde yapmışlar sonra kafir oldular, yani Allah’ın emirlerine yasaklarına karşı bir güvensizlik doğdu bunlarda ya da evet güvensizlik doğdu ve problemlerinin çözümünü başka taraflarda aramaya başladılar, fe tubia alâ kulûbihim kalblerin de yeni bir yapı oluşturuldu yani şimdi tubia alâ’ya evet mühür vurmak şeklinde anlam veriliyor da yeni bir tabiat oluşuyor yani kalpleri üzerinde yeni bir tabiat oluşuyor, yani yeni bir anlayış oluşuyor kendilerinde o kendi menfaatlerini öne alan halbuki Allah’ın emir ve yasaklarını öne alan bir yapı vardı daha önce şimdi yeni bir yapı menfaatlerini öne alan bir yapı oluştu. fe hum lâ yefkahûn artık onlar anlamazlar, o menfaatle, kardeşim ya valla doğru söylüyorsun ama ben problemlerin içinde ben yaşıyorum ya, sıkıntıları ben çekiyorum, oo bekara karı boşamak kolay, ya Allah’ın ayetinden bahsediyoruz sana
Fatih Orum : 54:45
Abdulaziz Bayındır : Öyle mi öyle bir kıraat var mı, o da işte bak bunu desteklemiş oluyor
Fatih Orum: Bayağı da meşhur bir kıraatmış ittahazu imanuhum hatta 54:50… formunda kullanıyorlarmış, imanlı olmalarını kılıf olarak kullanıyorlar.
Abdulaziz Bayındır : Yani mümin olarak gözükmelerini bir kılıf olarak kullanıyorlar, yani dış yönleriyle bunları herkes mümin biliyor, işte belki hoca biliyor, hacı biliyor büyük hayır hasenat sahibi biliyor falan ama arkasından sıyrılarak Allah’ın yolundan uzaklaşıyorlar. O zaman bu eymanuhumu hasenatehum şeklinde bir anlam verdiğin zaman diğerini de içine almış oluyor Zâlike bi ennehum âmenû summe keferû inandı sonra kafir oldular yani Allah’ın bazı emirlerini görmemeye başladılar, ikinci sıraya koydular, artık bunlar anlamıyorlar, yani benim kafama geçmez kardeşim, şimdi konuşuyorsun konuşuyorsun bakıyorsun ki seni dinlemiyor başka şeyle meşgul, ya da çekip gidiyor şimdi Allah’u Teala Resullullaha ne diyor Ve izâ reeytehum tu’cibuke ecsâmuhum, onları gördüğün zaman görüntüleri seni hayran bırakır ya maşallah akıl, izan, anlayış, konuşma, ve in yekûlû tesma’, li kavlihim, konuştukları zaman ağızlarından bal akar sözlerine kulak verirsin maşallah ya ne güzel ama ne diyor, ke ennehum huşubun musennedeh, sanki duvara dayalı kütükler gibi, şeyler gibi keresteler gibidir, yahsebûne kulle sayhatin aleyhim, her sesi aleyhlerine hesap ederler, niye çünkü onlar için esas olan dünyadır dünyalıklarını sarsacak her şey onları rahatsız eder.
Humul aduvvu asıl düşman onlardır işte asıl düşman onlardır, şimdi tabii bunu şu anda baktığımız zaman tarih içerisinde bu şekilde İslam dini öyle bir hale getririlmiş ki tamamen tanınmaz vaziyette, Kur’an ateleri d öyle maalesef yani anlam kaydırmaları yoksa ayetlerin kendi orjinalliklerine herhangi bir şekilde dokunulmuş değil anlam kaydırmaları sağa sola çekmeler, onun için asıl düşman bunlar hiç başka bir düşman bunu yapamaz ki, yani şimdi bundan 1,5 ay kadar önce biliyorsunuz Yemen de 8 yaşındaki bir kız çocuğu ile 40 yaşındaki adamı evlendirdiler, gerdeğe soktular gerdek gecesinde kız çocuk kanamadan öldü, peki bunun sorumlusu kim şimdi şu kitapların hangisine bakarsanız bakın mezhepleri kastediyorum, mezheplerden hangisine bakarsanız bakın, ister Şii’si ister Sünni’si bunu caiz görür, niye çünkü Kur’an-ı Kerim’in ilgili ayetlerini hiç kimse dikkate almaz, Rasullullah SAV’in hadislerini hiç kimse dikkate almaz, bir tane ayeti de başından sonundan ayıklarlar ortasında da değişiklik yaparlar ve cevaz verirler.
Talak Suresinin dördüncü ayetinde Vellâî yeisne minel mahîdı min nisâikum inirtebtum fe iddetuhunne selâsetu eşhurin vellâî lem yahıdn ayetine lemmayahıddın anlamı verirler yani boşanmış kadınların iddet beklemeleri için bir kadın boşandığı zaman iddet beklemesi için eşi ile ilişkiye girmiş olması lazım adet görmeyen kadınlar vardır yani bir rahatsızlıktan dolayı adet görmeyen kadınlar vardır, bir de adetten kesilenler vardır ikisi birbirinden farklıdır, adetten kesilen kadın bir de adet görmeyen kadın, şimdi bu ikisinin bekleme süresi üç aydır, ama şimdi bu mezhepler çocuğun evlendirilme yaşı diye bir yaşı Kur’an ve Sünnete yüzde yüz muhalif olarak yüzde doksan dokuz değil yüzde yüz muhalif olarak ortaya koymuşlar, bu mezheplere hüküm olarak geçmiş bütün mezheplerde ittifakla kabul ediliyor, icma ise bundan daha iyi icma olmaz, yanlışsa bundan daha büyük yanlış olmaz, yanlışta ittafak ediyorlar mı etmiyorlar mı ortada gözüküyor, peki gerdeğe sokmak için o çocuğu vellâî lem yahıdna lemma yahıddın anlamı vermişlerdir henüz adet görmeyen demişlerdir, henüz adet görmeyen kadında kız çocuğu kadın üç ay bekler henüz adet görmeyen kimdir, çocuk kız çocuğudur öyle değil mi, şimdi orada onu şey yapınca peki insanlar yani siz Avrupa’da ki yada dünyanın herhangi bir yerindeki bir insanın bu habere karşı tepkisini düşünün, işte çocuk istismarı falan biliyorsunuz konuşuluyor.
Allah Allah ne diyecek bu haberi duyan bir kişi bu dinle ilgili ne diyecek ya böyle din olur mu diyecek değil mi, demez mi, Allah böyle bir şeyi kabul eder mi diyecek, şimdi asıl düşmanlık bu değil mi humul aduvvu bakın bu iveç yapan insanlar, öte yandan buna bu fetvayı veriyor bu defa adet görmeyen kadının hükmü boş kalıyor yani kadın buluğa ermiş biraz adet görmüş sonra adet görmüyor, yani buna ne deniyor adet günlerinin uzaması deniyor galiba değil mi, bu bir rahatsızlık sayılır ve doktora gider kadınlar böyle bir kadının da iddet beklemesi için ne diyorlar biliyor musunuz, o da üç aydır iddet beklemesi, efendim diyorlar kendi emsali kadınlar, menopoz dönemine girer o zaman diyor ondan sonra üç ay bekler diyor yani düşünün ki onbeş yaşında bir kızcağız evlenmiş eşinden boşanmış ve adet görmeme durumu var yani bir rahatsızlığı var, görmüyor, bu defa bekleyecek emsali kadınlar elli yaşında mı menopoz dönemine girmiş hatta en son kadın menopoz dönemine girecek adetten kesilecek ondan sonra bu kadına diyecekler ki üç ay iddet bekle ondan sonra istediğin erkekle evlen, zaten genç kızdır herkes bekliyordur ki bunla evleneyim.
Bakın şimdi Allah’ın hükmünü kendilerine benzettikleri zaman iki taraflı nasıl zulum ortaya çıkıyor humul aduvvu kâtelehumullâhu Allah kahretsin onları diyor ya zaten İslam aleminin kahrolmasının sebebi işte ortada, ennâ yû’fekûn, nereden çevriliyorlar, yani bu doğru yolda gitmeleri gerekirken nasıl oluyorda bu taraflara sağa sola çevrilerek yollarını kaybediyorlar, bak doğruları görüyorlar, ondan sonra şey yapıyorlar, peki şimdi burada bir husus var, şimdi arkadaşlarla kendi aramızda konuşurken şöyle bir şey söyledim, ben şu anda bunu tenkit ettik tamam ama biz daha önce bunların İslamın hükmü olduğunu zannediyorduk, biz öyle yetiştirildik, öyle okutulduk, zannediyorduk ki bunlar Kur’an ve Sünnetin hükmüdür.
Mesela şimdi Güneydoğu da cinayetler var, geçende bir delikanlı bana geldi, şu Vefa’da, birisi bir kızla evlenmek istiyor, kız da buluğa ermiş yetişmiş yani aklı başında, oğlan da, ikisi de ahlaklı inançlı, gayet temiz herhangi bir şeyle alakaları yok, kızın babası diyor ki vermem, vermem diyor, niye herhalde kızı başkasına vermeyi düşünüyormuş, e kızda bununla evlenmek istiyor, kız da bakire, dedim ki Şafi mezhebinden mi dedim evet dediler, Hanefi olsa orada bir çözüm var, çünkü Şafii mezhebine göre bakire kız üzerinde babanın zorlayıcı yetkisi vardır, velayeti mücbire derler ona, şimdi bu canlı yayın bunu dinlemiş olanlar elbette bilecekler, bundan belki on sene, belki oniki on üç sene evvel Siirt’te Tillo da oranın meşhur bir medresesinde, Siirt müftüsü Tillo ki Aydınlar deniyor, aydın mı aydınlar galiba Aydınlar Kazası deniyor herhalde oranın müftüsü Siirt’in müftüsü o bölgenin önde gelen uleması, orada bir akşam yemeği yedik, bu konuyu gündeme getirdim, delillerinizi ortaya koyar mısınız dedim, tabii olayın çok başka tarafları var da biraz, şey olmasın diye orada söylediklerim tonda söylesem biraz ortalık iyice karışır da şimdi getirdiler, ne dayandıkları bir ayet var, ne de hadis var, bu Şafii, Maliki ve Habbeli ve mezhepleri için geçerli,
Şimdi El Muğni İbni Kudame’nin çok güvendikleri bir kitaptır, orada Hanefilerin dayandığı delili alıyor Hanefiler de delile tam dayanmıyorlar, böyle cımbızlamasına iki kelimeyi çekmişler yani Hanefilerin görüşü doğrudur demiyorum asla, kesinlikle yanlıştır Hanefilerin görüşü bu konunun ayrıntısını bizim sitemizde bulabilirsiniz, ama hiç olmazsa kadına bir hürriyet veriyor o yönden bir kurtuluş imkanı var, fakat o da denetimsiz evliliklere kız kaçırmalara, tamamen kapıyı açık bırakıyor, çünkü o da Kur’an ve Sünnete uymuyor o konuda maalesef, şimdi Allah-u Teala diyor ki fe lâ ta’dulûhunne en yenkıhne ezvâcehunne diyor, aldıkları şey bu İbni Kudamenin El Muğni de bu kısmı alınmış halbuki ayetin devamı var izâ terâdav beynehum bil ma’rûf var, aralarında marufa göre anlaşmışlarsa şart var o şartı hiçbirisi almamış, şartsız, şartı atmışlar ayetin yarısı gitmiş, Allah-u Teala bir ayeti öbür ayetle kendisinin açıkladığını söylüyor, Allah’ın yerine koymayasınız diye böyle yaptım diyor bırakın bir ayeti ayetin yarısını almıyor, o ayeti başka bir ayetle açıklamayı bir yana bırakın, asıl şart kısmını almıyor, şart kısmını almadı mı zaten diğer tarafın hiçbir anlamı kalmaz, diğer tarafı alırken arzu edenler bakarlar yani çok açık ve net bak İbni Kutame El Muğni bu çok meşhur bir kitaptır.İslam aleminde herkesin güvendiği kitaptır yani ehli sünnetten şimdi orada diyor ki fe lâ ta’dulûhunne en yenkıhne ezvâcehunne, fe lâ ta’dulûhunne ne demek kızlara engel olmayın, şimdi engel olmayın, en yenkıhne ezvâcehunne eşleri ile nikahlanmaları konusunda engel olmayın, devamı var, izâ terâdav beynehum bil ma’rûf aralarında marufa göre anlaşmışlarsa, yani bir denetimden geçirin, ama anlaşma marufsa uygunsa konan kriterlere uygunsa engel olmayın, şimdi engel olmayın bunlar tutmuşlar fela taduluhunne’ye ne demişler biliyor musunuz İbni Kudameye bakan görür fela 01:10:07 … demişler yani fela taduluhunne engellemeyine evlenemezsin vermiyorum, olmaz yerine evlendirmekten geri durmayın ya beni bu işe karıştırmayın, şey yapmayın deme arada bir bağlantı var mı birisi kendisini kenara çekiyor, birisi engel çıkarıyor, diyor ki bunun manası odur diyor, şimdi bak fela taduluhunne ayetin şartını kaldırdı ama yetmedi, bu Allah’ın kelamı fela taduluhunneye de engellemeyin yerine işte kendini geri çekmeyin anlamını verdi gene yetmedi, en yenkıhne ezvâcehunne ne diyor eşleri ile nikahlanmaları konusunda en yenkıhne’nin faili kadınlar e bunlar bu üç mezhep diyor ki kadın nikah fiilinin faili olamaz diyor tarafı olamaz diyor nite velisi evlendirecekmiş, eğer bakire ise zaten sormadan evlendirecek, istediği kadar bağırsın çağırsın kendini intihar edecek, etsin bana ne ediyorsa cehenneme gider niye Allah’ın emrine aykırıymış, Allah’ın emrine aykırı davranan kim sen misin, o mu?
Bu emir Allah’ın emri mi, yani senin sözün Allah’ın emri mi oluyor, ondan sonra orada ne diyor biliyor musunuz, diyor ki kadın diyor nikahın konusu olduğu için diyor mecazen Allah fail yapmıştır, yani yenkehe fiilinin faili kadın ya bu da şeyi bozuyor üç mezhebin fetvasını, o zamanda diyor ki bu mecazdır diyor, mecazdır diyor, ondan sonra da peki delil olarak bir hadis almışlar hangi kadın işte velisinin izni olmadan nikahlanırsa nikahı batıldır, batıldır, batıldır, e burada da nikah fiilinin faili kadın, anlaşamazlarsa yetkili makama gitsin diyor, e sen göndermiyorsun ki sen benden başkası yapamaz diyorsun peki bu ayet bu hadis sana delil mi orada şunu söyledim, beyler bu üç mezhepten Allah’a sığınırım dedim, hiç kimse ağzını açamadı, çünkü gördüler delili, ondan sonrada güney doğuda töre cinayet var, ne töre cinayeti ya.. bu çocukları bu hale getiriyorsunuz, peki bu ne bu Allah’ın dininden uzaklaşma değil de nedir, bu işi baştan yapanlar %100 münafık, hiç zerre kadar şüphe yok, işte hümul aduv asıl düşman onlar, katelehumullah,
Allah onları kahretti zaten de İslam alemi de kahroluyor, peki bizim konumumuz neydi, ben işte başlangıçta bütün bunları doğru kabul ederek İstanbul’a geldim ve fetva verdim yıllarca bunlara göre, o zaman ölseydim ben münafık mı olacaktım, ben bu soruyu kendime sordum yani şimdi beni biraz rahatlatan şu, arkadaşlarımızla da konuştuk, birkaç kereyetmişsekizmiydi Bakara evet onbirinci sayfada Ve minhum ummiyyûne buradaki minhum kitap ile ilgili ama bize de kendisine kitap verilmiş olan bir kişiyiz, yani mana olarak bizim içinde geçerli olacak bir hükümdür bu, içlerinde ümmiler vardır lâ ya’lemûnel kitâbe o kitabı bilmiyorlar mesela işte bizim eski durumumuz, o fıkıh kitaplarındaki hükmü Allah-u Teala’nın hükmü zannederdik, ama sonradan Allah’ın hükmü olmadığını öğrenince vazgeçtik, bunu bilmiyorlar, biz de bilmiyorduk.
Bugün İslam aleminde ulema geçinen insanların belki yüzde yüzüne yakını bilmiyor bunu bunda size daha önce anlattığım bir örnek üzerinden gideyim, Medine’de bu evlenme de velayet konusunu anlatırken tabii velinin bağlayıcı yetkisi yok orada Hanbeli mezhebi yürürlükte olduğu için veli zorlada, yani kadın nikahın tarafı olamaz yok deme hakkına sahip değil kadın, velisi diyecek eğer bakire ise zaten sorması da gerekmez, ben seni evlendirdim dediği zaman kızın yapacağı başka bir şey yok, Hanefilerde sadece bir fark var, şimdi orada bu konuyu anlattık tabii yanlışlığı tümüyle ortaya çıktı, orada ki yaşlı bir hoca bu Mushaf basılan kurumun o zaman başkanıydı şu anda durumu nedir bilmiyorum, ya dedi ki Abdülaziz bey ben küçük bir kız çocuğuna sorsam kızım sen bu adamla evlenecek misin diye o ne bilir ki, ben onun görüşüne göre hareket edeyim, dedim ki ya küçük kız çocuğunun evlendireleceğini nereden çıkardınız dedim,
Tabii o ana kadar bizim karşımıza tamamen şey yapan konuşamayacak duruma gelen hocalar bir rahatladılar, şimdi seni yakaladık der gibi baktım böyle bir rahatlama var, ya dediler çocukların evlendirilmesi yok mu, fıkıh kitaplarında var ama islamda yok dedim, fıkıh kitaplarında var bütün mezheplerde var ama islamda yoktur dedim, ne demek istiyorsun, Kur’an-ı Kerim de evlenme yaşı var biliyor musunuz dedim, nerede var dediler, estağnuzubillah, Vebtelûl yetâmâ hattâ izâ belagûn nikâh yetim çocukların nikah çağına ulaşıncaya kadar denemeden geçirin ayetini okuyunca aaa varmış ya dediler, Allah Allah biz bu ayeti hep sınıflarda okuyoruz dediler anlatıyoruz, radyolarda televizyonlarda okuyup anlatıyoruz, hiç düşünmemiştik dediler, ondan sonra da dedim ki biliyor musunuz buluğ yetmez sadece rüşt de gerekir ondan sonra içlerinde en iyi Arapça bilen kim diye sordum oradaki hocayı söylediler ondan sonra ona gösterdim, şu ayete bak şuna bak ona bak, buna bak en sonunda adam dedi ki aa dedi hepsi de anladı zaten yüksek sesle konuşuyoruz, şaşırıp kaldılar buluğ yetmiyormuş reşit olması lazımmış evlenmesi için kızın, bak şimdi buradan şuraya intikal edin, bunlar Medine-i Münevvere’de Arap bu ayetleri ezbere biliyor, ama o ayetlerle fıkıh kitapları arasındaki hükmü bilmiyor fıkıh kitaplarının o ayetler aykırı fetva vereceğini düşünemiyor,
Şimdi bunlar bu ayetin hükmüne göre ne olur, ümmi olur öyle değil mi olmaz mı ümmi, siz bu adamlara ümmi deseniz ortalığı yıkarlar ya ne dmek ben üniversitenin hocasıyım, ben profesörüm şu kadar kitap yazdım, ya yazmadın demiyorum ki, üniversite de de, hocasın doğru, emekli de olmuşsun belki falan filan ama ümmisin, niye bu fetva verdiğin şeyin dayanağını bilmiyorsun kardeşim, hangi ayete hangi hadise dayandığını bilmiyorsun, doğru mu değil mi hiç şey yapmamışsın, işte bizde ümmi idik. Şu anda ben ne kadar çok konuda ümmiyimdir de yavaş yavaş fark ediyorum kendi açımdan.
Diyor ki burada Allah-u Teala lâ ya’lemûnel kitâbe o kitabı bilmez, illâ emâniyye bir kısım kuruntular, o kuruntular nedir, bizim ulemamız kur’an-ı ve Sünnete aykırı fetva vermez, bize öyle öğretmiyorlar mı yani okullarda öyle öğretmediler mi, yani ne yapar bizim ulema, önce Kur’an-ı Kerim’e bakar, aslında bilmiyorlar ki hiç bakmadığıdır o eğer verdiği fetvaya uygunsa onu oraya ayeti alır önce kitaba bakar, kitapta yoksa sünnete bakar sünnettede yoksa icmaya bakarmış ordan da yoksa kıyasa bakarmış ondan sonra efendim olaylar sonsuzmuş, e naslarda sınırlıymış, sınırlı naslarlar sonsuz olaylara cevap verilemezmiş, ondan sonra mecburen içtihat yaparlarmış yani şeriatın büyük bir bölümü Allah ve Rasulunün dediği değil, insanların dediği olmuş oluyor.
Bu ne biçim Allah’ın dini haşa, evet bak diyor ki illâ emâniyye bir kısım kuruntulardır ve in hum illâ yezunnûn bunlar sadece zannederler, bilmezler, yani desen ki bir hüküm söylediğin zaman bu hangi ayet hangi hadise dayanır, bilmediği için bu defa sana der ki sen kim oluyorsun da bana bunu soruyorsun, o zaman ben arkadaşlara da diyorum ki sana sen kim oluyorsun da deki ben Abdülaziz Bayındırım mesela, ya kardeşim ben Allah’ın kuluyum, ben Allah’ın emrine uymak zorunda olan bir insanım sen bana bunu göster, kendi bilmediği için sana hakaret eder, bilmez bak ben size Medine deki hocalardan bahsettim, peki o zaman bunlar, bunlar nedir, bunlar Cehennemlik mi, Cehennemlik diyor mu Allah-u Teala bunlara bunlar Cehennemlik değil, niye çünkü 01:21:58 ve yahyemel hayye bunlar kesin bilmiyorlar yani, kesin olarak bilmiyorlar bunların Kur’an ve Sünnete aykırı olduğunu ama kesin olarak bilenlerle ilgili olarak Cenab-ı Hakk ne diyor, Fe veylun lillezîne yektubûnel kitâbe bi eydîhim o kitabı kendi elleri ile yazanlar, o ilk bu fetvayı verenler var ya, yazıklar olsun onlara diyor, summe yekûlûne hâzâ min indillâhi bu Allah katındandır derler niye Allah katındandır derler, sanki Kur’an, çünkü orada bir iki tane kelime koyuyorlar ya vatandaş nasıl olsa düşünmüyor zannediyor ki hakikaten öyledir, neden li yeşterû bihî semenen kalîlâ, onlar az bir karşılık almak için orada mutlaka kendisine bir şey vaadedilmişitr, adam çok affedersiniz canı çocuk sevmek istemiştir hocadan da fetvasını alır onu karşılığında da bir şeyler verir ilk verenler böyle veriri arkasından gelenler düşünmezler zannederler ki bu, o tabii bu tür adamları da çok rahat meşhur ederler onlar çok büyük alim olurlar, vatandaş bilmez müthiş destekler görürler, zaten yürüken tabii giyimleri kuşamları aaa, bunlar demek ki böyle, dolayısıyla, vatandaş zannedr ki dünyası ne kadar iyiyse ahiteri de o kadar iyidir zanneder, ve uyar bunlara. fe veylun lehum mimmâ ketebet eydîhim ellerinle yazdıklarından dolayı yazıklar olsun ona o zaman bu veyl veyl kimin oluyor, ne diyorsunuz,
Katılımcı : Asıl yapanlar, ilk yapanlar
Abdulaziz Bayındır : İlk yapanlar değil mi ilk yapanlar, arkasından gidenler için veyl yok, yani öyle zannediyor, zannediyor ki bu Kur’an ve sünnetin hükmüdür.
Fatih Orum: En kötü ihtimalle zavallılar
Abdulaziz Bayındır : Zavallı evet zavallı durumda ama veyl yok yani o cehennemlik değil yani, ve veylun lehum mimmâ yeksibûn kazandıklarından dolayı da yazıklar olsun onlara işte öyleyse Müslümanların öncelikle ümmilikten kurtulmaları lazım, o münafıkların Allah’ın dinini kendilerine çevirerek dünyalık almak için yapmış oldukları bütün bu tahribatı düzeltmek zorundayız, bunları düzeltmek zorundayız, ha bunları düzeltmek kolay mı çok zor tabii çok zor, yani bir hastayı tedavi etmek gibi bir şey, Allah nasip etti ben bir ay kadar hastanede refakatçi kaldım bir hastam dolayısı ile Allah nasip etti diyorum çünkü çok ibretli olaylar gördüm orada, şimdi bir hastayı hatırlıyorum, hasta çok ıstıraplı doktorda onu tedavi ediyor doktor onu tedavi derken hasta ona nasıl sövüyor, bir görseniz, fakat doktor görseniz adam müzik çalıyormuş hiç umurunda değil, alışmış ya onlar, ben olsam bırakırım yani orada, hiç doktor duymuyor onun ne dediğini biliyor ki bu ıstırabından böyle bağırıp çağırıyor, şimdi o hasta tedavi oldu gitti bir hafta sonra baktım ki bir tepsi baklava ile doktora geldi teşekkür için, o zaman söven sen değil miydin ya buna, onun için bizim görevimiz bu biz şu anda insanlar bunu dinleri zannediyor, değildir dediğimiz zaman bize demediklerini bırakmıyorlar, yani bazen böyle internete giriyorum, Allah Abdülaziz Bayındır kafiri diyor falan,
Katılımcı: Abdüşeytani yazmışlar,
Abdulaziz Bayındır : Öyle mi yazmışlar, şimdi aynen o doktor gibi düşünüyorum, yarın bunlar gerçeği öğrendikleri zaman gerçi teşekkür etmeseler de bir şey olmaz ama nasıl olsa Cenab-ı Hak işin gerçeğini biliyor, onlardan biz bir şey beklersek hiçbir zaman doğruyu bulamayız, o ayrı bir şey ama burada şu var, bir adama gerçeği gösterirsin de hala kabul etmezse o ne olur, yani ayetleri gösterirsin,
Fatih Orum:
Abdulaziz Bayındır : İşte veyl grubuna girer o da, gösteriyorsunuz kabul etmiyorlar, diyor ki falan ne demişse o, işte size de anlatmıştım, bir gün İstanbul Müftülüğündeyiz, yaşlı bir adam geldi şöyle, belki elli beş altmış yaşlarında, bir soru sordu, ibadetler ile ilgili basit bir soruydu, ben cevabını verdim baktım adam tatmin olmadı, büyük İslam ilmihalini aldım götürdüm eline bak oku dedim, okudu orada kendi gözü ile ondan sonra kapıdan dışarı çıkarken dedi ki Gönenli Mehmet efendi ne derse ben onu yaparım dedi, bende hemen koştum adamı çağırdım tekrar odaya, Gönenli ne dedi sana dedim, daha sormadım ki dedi, bazıları böyle ayeti de göstersen, falan ne derse ben onu yaparım diyor, artık onlarda veyl grubuna giriyor, kusura bakmasınlar. İşte bu ayeti kerimeye baktığım zaman da şu kanaat bende hasıl oluyor, demek ki insanlar içerisinde çok iyi niyetle Allah’ın emri budur diyerek yanlış yapmış olanları Cenab-ı Hak affedecek gibi gözüküyor burada, çünkü veyl onlar için demiyor. Ben o zaman ölseydim demek münafık olarak ölmeyecektim, çünkü bunların yaptıklarının Kur’an-a tam uyduğunu düşünüyordum.
Bir gün de şeyde gene ders verirken bir bayan hocayı bana göndermiş bir cemaat beni susturacakmış, neyse orda bu dediğim 25 sene falan olmuştur, o zamanda tabii bizim verdiğimiz fetvalardan hoşlanmıyorlardı, şimdi o hoca geldi, epey bir artık o yanlışları öğrendi hakikaten şu anda çok faydalı çalışmalar yapıyor, evlendi çoluk çocuk sahibi oldu falan şimdi bir gün bana bu dedi ki, ders arasında mi dersleri bittikten sonra mı, ya hocam dedi sizin dersinize gelinceye kadar ben şu ilmihalde Kur’an ve sünnete aykırı herhangi bir şey olacağına ihtimal vermiyordum, diyor hoca, ya ne kadar aykırı şeyler varmış, ha o bilmediği zaman Cenab-ı Hakk ona la yukellufullahu nefsen illa vusaha Allah ancak onu sorgular, ama bildikten sonra hala eskide devam ederse oda onun cezasını çeker, demek ki yani münafık olma işi her zaman tepemizde bekliyor, çok dikkatli olmamız lazım. Evet ben izleyicilere de şunu söyleyeyim bu hocaların ümmiliklerini onlara sürekli hatırlatın lütfen, onlar ne kadar bağırır çağırırsa herhangi bir konuda bir fetva sorduğunuz zaman hangi ayete dayanıyor hocam, diye sorun, onlarda mecbur kalsınlar bakmaya, evvelki gün, geçen hafta tenkit ettiğim bir hocanın talebeleri geldi diyorlarmış ki Kur’an meali okumayın sapıtırsınız, fakat çok doğru söylemişler dedim, onların yolundan çıkarsınız bir kere onlarda kendi yollarından çıkmaya sapık der tabii, Temelin olayı gibi hani, otoyola yanlış bir araba girmiş diye anons alınca Temel bir bakmış, ne bir kişi ya herkes ters gidiyor demiş. Evet peki soru var mı?
Yahya Şenol : Kur’an’da evlenme çağı evlilikle ilgili o ayeti bir daha hatırlatmanızı istemişler, hangi, ayetti diye
Abdulaziz Bayındır : Bununla ilgili bizim şeylerimiz var, videolarımız falan var, o konuda ayrıntılı olarak meseleleri şey yaptık, evlenme çağı ile ilgili ayet Nisa Suresinin altıncı ayetidir Vebtelûl yetâmâ hattâ izâ belagûn nikâh, nikah çağına varıncaya kadar yetimleri kadınları deneyin diyor, yetim kız erkek fark etmiyor, ikisini de deneyin, evlenme çağı diyor ayet demek ki buluğa kadar evlendirmek olmaz, mümkün değil, ondan sonra fe in ânestum minhum ruşden fedfeû ileyhim emvâlehum, diyor, reşit olduklarını anladığınız zaman yani iyiyi kötüden ayırabilecek, paralarını saçıp savurmayacak bir olgunlukta olduğunu anladığınız zaman verin. fedfeû emvâlehum verin, demek ki bie yetim çocuğa malının verilebilmesi için babasından veya annesinden kalan malının verilebilmesi için reşit olduğunun anlaşılması lazım, şimdi malını almadan birisine mehir verip evlenebilir mi bu, önce malı olacak şimdi evlenenler ile ilgili diyor ki Allah-u Teala Ve âtûn nisâe sadukâtihinne nıhleh kadınlara mehirlerini gönül hoşluğu ile verin diyor, bir kere bu malını almış olacak ki kişi evlendiği kadına mehir verebilsin, ama malı alabilmesi içinde reşit olma şartı var mı, peki o kadının da malını alabilmesi için reşit olması lazım, dolayısı ile Kur’an zaten ayetlerde 01:33:04 muhsanat gayri müsafihat… evlenecek kadınların kendilerini koruyan, açık yada gizli zinaya gitmeyen kişiler olması lazım bu kavramlar reşit olmayanlar için kullanılmaz, erkekler içinde aynı şekilde, muhsanayı gayri misafi…… kendilerini koruyacak, namuslu olacak ve gizli dostlarda edinmeyecekler. Bütün bunları birleştirdiğimiz zaman zaten hadisi şeriflerde de bunu teyit ediyor yani reşit olma zorunluluğu var ama dediğim gibi ben çok hızlı cevap verdim, ayrıntıyı isteyenler, yazılı olarak var mı sitede
Yahya Şenol : Var, Fatih Orum’un hatta küçüklerin evlendirilmesi makalesi var
Abdulaziz Bayındır : Hah tama, tamam küçüklerin evlendirilmesi Fatih Orum’un makalesi var onu okuyabilirsiniz, Küçüklerin evlendirilmesi diye, tamam
Yahya Şenol : Şöyle de bir soru var, hocam, demiş, ben bir çok kez iman ettim, ama ters yollara da düştüm, fakat bir yıldır dinimizin gereği olan her şeyi yapmaya çalışıyorum ve bu dünya hayatımı da olumlu şekilde etkiledi, şimdi diyorum ki ben daha önce hiç iman etmemişim, yüce Allah’ın tövbeleri kabul ettiğine de inanıyorum ama içimde hep bir korku var, önceki hayatıma dair kul hakkı ve hayatımı boşa harcadığımdan ötürü, bu durum hakkında ne dersini,
Abdulaziz Bayındır : Şimdi bu kardeşimizin korku taşıyor olması doğru yolda olduğunu da gösterir çünkü insan yanlış yolda insan hiç korku taşımaz, kendini doğru yolun ortasında kabul eder yani 01:34:43 inne mütteka…yani yoldan çıkanları hiç birisi kendisini sapık kabul etmez, hepsi doğru yolun ortasındadır hep bu kardeşimiz biraz korku duyuyorsa demek ki gerçekten doru yoldadır geçmiş hayatıma üzülüyorum, üzülmene gerek yok geri getiremezsin, bundan sonrasına bak eğer bundan sonra iyi gidersen, yanlış bir şey yapmazsan Cenab-ı Hakk senin geçmiş günahlarını da sevaba çevirme sözü veriyor Furkan Suresinin altmışsekiz, yetmiş neyse işte o aradaki ayetlerde Allah-u Teala bildiriyor.
Yahya Şenol : Yine benzer bir soru, dört yıldır ayet kümeleri ile anlattığınız, tüm doğruları, muhkem, müteşabih, uyumu ile Kur’an’dan yüzde yüz bir şekilde kavradım, fakat dünyayı ahrete tercih edici konusunda ayetler göre ben kafir sayılıyorum, bu çok açık, kendimi sürekli sorgulama ihtiyacı duyuyorum, ve yanlışları da yapmaya devam ettikçe içim daralıyor, ne yapmam lazım..
Abdulaziz Bayındır: O zaman tercihlerini değiştirmen lazım başka yolu yok, yani bu gerçekten o kadar zor bir imtihan ki, muallimi Allah-u Teala olan Adem AS bu imtihanı kaybetmiş. Yani hiç kimse diyemez ki yok bize olmaz bana olmaz diyen zaten o anda kaybetmiş demektir. Yani hepimiz bu konuda son derece dikkatli olmalıyız Allah-u Teala’nın emirlerini her zaman için birinci sırada şey yapmalıyız, yaptığının yanlış olduğunu kabul ettiği için bu kardeşimiz günahkar olur ama ona devam ederse bir müddet sonra o zaman işte yoldan çıkmışlardan olur Adem AS ile İblis’in farkı o, iblis kendini doğru kabul ediyordu, Adem AS yaptığının yanlış olduğunu kabul ediyordu. Yaptığının yanlış olduğunu kabul eden günahkar olur, doğru kabul eden kafir olur.
Yahya Şenol : Aynı safta namaz kıldığımız ve aynı Allah’ın emirlerini yerine getirmeye çalışan hac ve umre vazifesini de yapmış olan bazı arkadaşlarımızın faiz konusunda menfaatleri için kredi kullanarak birçok şey aldıklarının birçok kez biliyorum, o arkadaşlarımızın durumu ve onlara karşı bizim ne gibi yaklaşım içinde olmamızı anlatır mısınız
Abdulaziz Bayındır : Bu insanlara bizim her zaman doğruları anlatmamız lazım ama tabii şuna da katlanacaksınız siz doğruları anlattıkça onlar sizden kaçacaklar, hatta şey de o ayet neydi Münafikun 63/7 lâ tunfikû alâ men inde resûlillâhi hattâ yenfaddû, ve lillâhi hazâinus semâvâti vel ardı ve lâkinnel munâfikîne lâ yefkahûn Rasullulahın yanında olanlara bir şey vermeyin de dağılsınlar o bana şunu hatırlattı bir ara şimdi şu bir grup zengin benim bir akrabam bana söyledi de onlarla beraber toplantılara katılan uzaktan bir akrabam kendi aralarında konuşuyorlarmış, demişler ki ya biz bu Abdülazizi hocaya biz destek vermiyoruz, bu desteği nereden alıyor da bu çalışmalarını yürütüyor, bu ayet aklıma geliyor lâ tunfikû alâ men inde resûlillâhi hattâ yenfaddû, Rasullulahın yanında olanlara yardım etmeyin de dağılsınlar, fakat şimdi bu insanlar gerçekten Cenab-ı Hakk’ın ne kadar güçlü olduğunu bilmiyorlar, kendi yolunda olana Allah-u Teala’nın nasıl yardım ettiğini da bilmiyorlar, bende onlara şu cevabı verdim yani o haberi getirene götürmesi sonra onların bir toplantılarına da gittim orada da konuştum, duyduktan sonra toplantılarına da gittim, orada da böyle bir yerine getirerek şunu söyledim, dedim ki, ben yarımdı size o malları verenden istiyorum hangisi anladı hangisi anlamadı hiçbirisinin sesi çıkmadı, evet ney vardı,
Yahya Şenol : Şöyle bir soru. Ümmilik yani bilmemek eğer insanı kurtarıyorsa o zaman Yahudi ve Hristiyan din adamları ve onların kandırdıkları sorumsuz mu oluyorlar, hani insanlar kendilerine indirilen kitabı sorgulamakla mükellef değiller mi?
Abdulaziz Bayındır : Yani şimdi sorgulamak tabii çok güzel bir şey de adam güveniyor karşı tarafa zannediyor ki Allah’ın emrine uygundur, şimdi ben şahsen orada da bu konunun karşı tarafın Allah’ın emrine uyduğu düşüncesinde olanların da bir kurtuluş ümidi olduğunu şahsen düşünüyorum, yani o insanlara gerçekleri anlattıktan sonra şey yapılır, mesela ayeti kerime de ne diyor Allah-u Teala Ve in ehadun minel muşrikînestecâreke fe ecirhu hattâ yesmea kelâmallâhi summe eblighu me’menehu, o müşriklerden birisi senle beraber olmak için eğer bir talepte bulunurlarsa ona bu imkanı sağla yani senin yanına gelsin de Allah’ın kelamını işitsinler zâlike bi ennehum kavmun lâ ya’lemûn öyleydi değil maiyet, bu şundan dolayı, onlar bilmeyen bir topluluktur, yani gelsin öğrensinler, tebliğ edin, bizim görevimiz onlara tebliğ etmektir, ondan sonra ki Cenab-ı Hakkın bileceği şeydir, dolayısı ile yani bu arkadaşımızın aklına gelen benim de aklıma gelmiyor değil, peki kesin olarak bir şey söyleyebilir misin derseniz henüz erken tam bir kanaat hasıl olduğu zaman söyleriz, arkadaşlarla da müzakere ederiz.
Yahya Şenol: Şöyle bir ayet hatırlatılmış, mealen şöyle diyor Yarabbi bizleri bunlar kandırdı bizim cezamızı al bizi kandıranlara ver derler Cenab-ı Hakk’ta buyuruyor ki bizde onlara hayır ikinizde cehennemi tadın
Abdulaziz Bayındır : Sen o ayet şey yapta, hangi ayet
Yahya Şenol: Ahzab Suresinin sonunda var öyle bir ayet,
Katılımcı: … Suresi kırksekiz
Yahya Şenol : innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnâs sebîl diye, Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel anhum la’nen kebîrâ o varda, ikiniz birden tadın hangisiydi o, Ahzab altmışyedi, altmışsekiz
Abdulaziz Bayındır : Bak şimdi, bu tamam mesela Ahzab altmışdörtten başlarsak, İnnallâhe leanel kâfirîne ve eadde lehum saîrâ Allah kafirlere lanet etmiş ve cehennem hazırlamıştır, kafir olmsı içinde amenu sümme keferu diye ayeti kerime vardı ya, yani burada şu var bu insanlar belki bazı noktalarda bilmeyebilirler ama yüzde yüz bilmedikleri manasına gelmez bu, yüzde yüz bilmedikleri manasına gelmez yani birisi mutlaka bir gün gelir onlara doğruları anlatır, bir şekilde anlatır, işte orada kabul edipte sonradan karşı çıkarlarsa ki burada niye böyle söylüyormuş leanel kâfirîne ve eadde lehum diyor, bir kere kafir olmak için önce doğruyu bilmek gerekiyor ondan sonra efendim onlar bizi kandırdılar, e sizi kandırdılar senin aklın neredeydi kardeşim denir yani gerçeği anladıktan sonra kandırılan insanlardan bahsediliyor evet,
Yahya Şenol : Hocam Allah kimseye gücünün üstünde yük yüklemeyeceğinden, herkeste bildiğinden sorumlu ise bir kişi Allah’ın dinin öğrendikçe sorumluluğu da artıyor, bu durum onun aleyhine olmuyor mu?
Abdulaziz Bayındır : Şimdi istese de istemese de öğrenecektir, karşı çıktığı zaman aleyhine olur, öğrendikçe ufku artar bu tıpkı zenginleştikçe sorumluluğun artması gibi bir şeydir ama zenginleşmiş olursun bir taraftan da, daha güçlü hale gelmiş olursun daha çok sevap kazanacak noktaya gelinmiş olursun
Fatih Orum: Yani hiç kimse daha çok vergi ödemeyeyim diye zengin olmak istemiyorum demez yani.
Abdulaziz Bayındır : Bak ne güzel Fatih söylüyor, aman ben zengin olmayayım da daha çok vergi ödemeyeyim diyecek ahali yok, kardeşim olsunda verelim der değil mi
Yahya Şenol : Münafıkların isimleri Peygamberimize bildirilmiş, Peygamberimizde bir sahabiye onu tanıyan Hz.Ömer’de o cenazeye münafıkların cenazesine gitmeyen sahabiye ben de münafıklardan mıyım diye sormuş bunlardan bu anlatılanlardan hangisi doğru hangisi yanlış, isimleri bildirilmiş mi Peygamberimiz,
Abdulaziz Bayındır : Ya şimdi bazı münafıkların bildirilmiş olabilir ama mesela işte burada böyle bakın münafikun suresinde o bazı münafıklar ile ilgili Cenab-ı Hakk bu bilgiyi veriyor Rasullullaha bu olat Abdullah bin selul ve beraberindekiler ile alakalıdır ama bütün münafıklar derseniz o Kur’an-ı Kerim’deki hükme aykırı oluyor çünkü Tevbe kaçıncı ayetti Tevbe yüzbir Ve mimmen havlekum minel a’râbi munâfikûn, çevrenizde çöl Araplarından münfıklar var yani kendi menfaatlerini birinci sıraya aldıkları halde kendilerini Müslüman kabul edenler var, ve min ehlil medîneti Medine halkından da var, meredû alân nifâkı münafıklar öylesine idmanlı öylesine alışmışlar ki yani öyle maharetli münafık ki bunlar, yani rollerini tam yapıyorlar, lâ ta’lemuhum, ya Muhammed sen onları bilmiyorsun, la te’lemu, hatta la ta’lemu şeydir nefi istikbaldir değil mi yani geleceği biemezsin diyor, gelecekle alakalı, sen onları bilemezsin, demek ki Rasullulah bütün münafıkları bilmiyor, bazılarını bilebilir haber vermiş olabilir. nahnu na’lemuhum, onları biz biliriz se nuazzibuhum merrateyni onlara iki kez azap vereceğiz, summe yuraddûne ilâ azâbin azîm ve büyük bir azaba döndürülecekler.
Yahya Şenol : Sen onları konuşmalarından tanırsın diye şey vardı ya, Ve lev neşâu le ereynâkehum fe le areftehum bi sîmâhum ve le ta’rifennehum fî lahnil kavl, diye Muhammed Suresinde
Abdulaziz Bayındır : Orada ki fî lahnil kavli münafıkların bir grubu
Yahya Şenol: Hepsini göstermediğinin bir delili yani
Abdulaziz Bayındır : hepsini gösterirdi ki göstermedi Cenab-ı Hakk
Yahya Şenol : Bazı insanların, yapısı gereği çok girişken ve konuşkan olmaması kimi doğruları insanlara anlatmamız konusunda sıkıntı oluşturuyor yani biz hayatımızın her noktasında tanıştığımız insanlara İslam hakkındaki doğrulardan bahsetmek zorunda mıyız, yani bazen sadece uygulasak olmaz mı,
Abdulaziz Bayındır : Ya yeri geldiği zaman konuşulur, öyle her defasında her yerde konuştuğun zaman olmaz, o zaman millet geveze bir adam derler A’LA 87/ 9 Fe zekkir in nefeatiz zikrâ değil mi, ve zekkir sen o karşı tarafa da doğru bilgi ver in nefeatiz zikrâ orada ki in şartiyye değil aslında orada ki innehu ben öyle anlıyorum daha doğrusu zikra menfaat verirse derse o zaman biraz şey oluyor, insanları biraz kaçırtıyor şeyden, yani şurası bir gerçek ki innehu 01:48:19 diye ben o ayeti kerimeyi anlıyorum, öğüt vermek kişiye gerçekten fayda sağlar, ama Seyezzekkeru men yahşâ, Ve yetecennebuhel eşkâ Allah’tan korkan ondan öğüt alacak, diğeri de uzaklaşacaktır. Şimdi biz tabii ortam ve duruma göre şey yapacağız, konuşacağız yani verdiğin bir bilginin de ortada zayi olmaması lazım.
Yahya Şenol: Kur’an’a göre Müslüman olmaya çalıştığımızdan itibaren diğer Müslümanları münafık gibi görmeye başladık, hani sürekli bundan kurtulmaya çalışıyorum ama önüne geçemiyorum ve sanki İslam topluluğu taraftarlığımı kaybediyorum bu durum için fikriniz nedir?
Abdulaziz Bayındır : Valla ben şahsen öyle bir şey düşünmüyorum, karşımdaki, burada prensipler ortada karşımdaki kişi benim görüşüme göre günah işliyor dünyayı ahrete tercih ediyor bu adam münafıktır falan gibi aklımdan geçebilir ama o kararı verecek olan ben değilim, çünkü onu günahkar mı münafık mı kabul edecek olan Allah-u Teala’dır onun için bir Allah-u Teala’nın işine hiçbir zaman karışamayız, biz karşımızdaki insanlara iyi niyetle yaklaşırız, ama bu tür tavırda olanlara karşı da dikkatli oluruz, çünkü fahterfum diyro Allah-u Teal onlara karşı dikkatli olun diyor, dikkatli oluruz ve onlardan da bir şey beklemeyiz.
Yahya Şenol : Kütahya’dan İsmail Hoca sormuş bu soruyu, diyor ki sorulan sorulara cevap veriyorum fakat Bakara Suresi yüzellidokuzuncu Ayetin bendeki etkisinde söylüyorum bunları diyor ama söylemesen bir şey olmayacak söylüyorum başım beladan kurtulmuyor, belaya devam mı yoksa konuşmayıp yanlışlara göz yummak mı lazım,
Abdulaziz Bayındır : Devam, göz yumarsan o zaman ayeti kerimenin hükmünün altına girersin
Yahya Şenol : Hiç bir şey değişmiyor demek istiyor aslında
Abdulaziz Bayındır : Yok karşı tarafta bir şey değişmiyor gibi zannediyorsunuz ama değişiyor, bak biliyorsnuz buarada daha önce sohbet yaparken şu masanın yerinde iki tane oda vardı burayı da yıkmamıza rağmen doldu yani işte, değişiyormuş işte yani demek ki, internetten dinleyen bir sürü insan var yok yani neticenin değişip değişmemesi ile biz fazla ilgilenmeyelim amma bugün ben şahsen yani Türkiye’deki değişimi görüyor ve her zaman duyuyorum, çok ciddi bir değişim var ve işte burada bulunan insanlar kaval dinlemek için gelmiyor bunların hepsi dışarı bir çıktı mı tutana aşk olsun, öyle değil mi, ve çok şey değişiyor önemli olan vazifemizi yapmaktır neticeyi Cenab-ı Hakk’tan bekleyeceğiz.
Yahya Şenol : Şimdi mayınlı tarla ile ilgili soru var, şuraya doğru okuyayım ben Fırat görmesin, bir kadının eşinin ikinci evliliğini kabul etmemesi münafıklık olur mu diye sorulmuş, yani tek eşlilik isteme hakkı yok mu Peygamber efendimizin damadı Hz. Ali’nin ikinci evliliğine razı olmaması da buna örnek gösterilebilir mi?
Abdulaziz Bayındır : Şimdi kadının ikinci eşe razı olması diye bir kural olsaydı herhalde onun onayı olmadan evlilik olmaz diye bir kural olurdu, öyle bir şey yok, ama yanlışlık şurada şeyin bu fıkıh kitaplarında kadının boşama hakkı elinden alınmış talakta kuran ve sünnetin tamamen dışına taşınmış, kadın köleden çok daha kötü bir konuma sokulmuş, işte cariyeliğe de müsaade edilmiş evde birkaç tane cariye, işte birkaç tane hanım derken artık bu hakikaten çekilmez bir noktaya getirilmiş, insanların yaratılışında bir kere uhdile 01:52:46 diye Cenab-ı Hakk şeyde bu konu ile alakalı olarak diyor ki bir kıskançlık var insanlar kıskançlığa hazır vaziyetteler, burada aslında ikinci evlilikte en büyük sıkıntı erkeğedir, erkeğin sorumluluğu ikiye katlanıyor kadının sorumluluğu da yarı yarıya düşüyor burada şey olarak mesela ikinci evliliğe razı olmayan insanlar gayri meşru ilişkiler söz konusu olduğu zaman seslerini çıkarmıyorlar, yani bu ikinci evlilikte, üçüncü evlilikte, dördüncü evlilikte tarafların hukuku yerine getirildikten sonra Cenab-ı Hakk helal kılmış yapılacak bir şey yok, ha kadın kıskançlığından dolayı ben buna karşı çıkıyorum, kabul etmiyorum falan filan diyebilir yani herhalde Rasullulah’ın eşleride kabul etmezdi bunu ama kabul etmemesinin bir sonucu yok çünkü kabul edip etmeme konusunda Cenab-ı Hakk ona bir yetki de vermemiş o sadece kendi psikolojisini ortaya koyar.
Yahya Şenol : Münafıklık durumu ortaya çıkmaz yani değil mi
Abdulaziz Bayındır : Allahın ben böyle, bak mesela şöyle bir hikaye anlatırlar, Osmanlı zamanında bir vaiz camide vaaz etmiş, bütün kadınlar kafirdir demiş öyle deyince şeyhülislamlığa çağırmışlar, şeyhülislam demiş ki ya bu ne biçim laf ne yapıyorsun, bütün kadınlar nasıl kafir olur şimdi benim eşimde mi kafir evet demiş senin eşinde kafirdir yahu sen ne konuşuyorsun e peki demiş eşini bir çağır şu yan odada dursun demiş çağırmış yan odada koymuşlar eşini bu da şeyhülislamla konuşuyor demişki şeyhülislama efendim demiş çok güzel bir kızım var iyi de yetiştirdim maşallah yani güzellikte de maharette de eşi yok ben bunu size ikinci eş olarak vermek istiyorum Allah’ın emri ile şimdi içerden şeyhülislamın karısı bağırıyor olmaz öyle şey demiş. Allah Teala biliyorsunuz ki birden fazla evliliğe müsaade ediyor, kabul etmiyorum demiş falan bak gördün mü demiş, şimdi Allah’ın emrini kabul etmiyorum demek başka bir şeydir sen bu işi yapamazsın diyerek karşı çıkmak başka bir şeydir
Yahya Şenol : Peki Peygamberimizin Hz Ali’ye izin vermemesi
Abdulaziz Bayındır : Valla ben o rivayet konusunda biraz yani anlayamamışımdır, Rasullah’ın öyle bir şey yapacağı bana biraz uzak geliyor.
Yahya Şenol : Mevzu hadisleri tevatür, mütevatür gibi zannederek kabul etmekte veyl şeyine sebep olur mu demiş,
Abdulaziz Bayındır : Sen mevzuu olduğunu bilmiyorsun ama şu var bak şu var, Cenab-ı Hakk öyle bir yapı oluşturmuştur ki mesela sen mevzuu bir sahih hadis diyelim, bırak sen mevzusunda Buhari’de geçen bir hadis şimdi metini bir hatırlayın yani eğer birisinin bir kimseye secde etmesi caiz olsaydı kadının kocasına secde etmesini emrederdi, şimdi bu hadis sahih olur mu Allah-u Teala AHZAB 33/35 vel kânitîne vel kânitâti diyor itaat eden kadınlar itaat eden erkekler diyor, kime itaat Allah’a itaat. Allah-u Teala Mümtahine Suresinin son ayetinde bir şey yapalım altmışıncı sure bak burada Rasullula’a diyor ki zaten buna bu adın verilmesi de Mümtahane esasen ama mümtahine nereden gelmiş onu da bilmiyorum Mümtahane olması lazım birçok kitapta öyle yazılı, ama bizim şeylerde Mümtahine alışılmış yani imtahandan geçen kadın anlamına, diyor ki burada bakın Yâ eyyuhen nebiyyu izâ câekel mu’minâtu yubâyi’neke eğer mümin kadınlar senle biat etmeye gelirse, alâ en lâ yuşrikne billâhi şey’en şartlar var beyat etmek ne demek bağlılığını ifade ediyor, Allah’a hiçbirşeyi ortak koşmamaları şart bir, ve lâ yesrikne hırsızlık yapmayacaklar iki, ve lâ yeznîne zina etmeyecekler üç, ve lâ yaktulne evlâdehunne çocuklarını öldürmeyecekler dört ve lâ ye’tîne bi buhtânin yefterînehu beyne eydîhinne ve erculihinne yapmış oldukları bir gayrimeşruluktan doğan çocuğu kocalarına mal etmeyecekler, tamam asıl dikkatinizi çekmek istediğim şey, ve lâ ya’sîneke fî ma’rûf marufta sana isyan etmeyecekler, yani senin doğru isteklerine karşı çıkmayacaklar Allah’ın nebisi de olsa yanlış istekte bulundu mu bak ona bile karşı çıkmanın kapısı var mı burada Allah’ın nebisine karşı ve lâ ya’sîneke fî ma’rûf e peki koca ne kocanın şeyi ne oluyor koca da kadında Allah’a itaat edecek peki bu hadis ne oldu, şeyler maalesef sahih denilen hadislerinde çok ciddi problemli olanları vardır, onun için kitap sünnet bütünlüğü çok önemlidir bu problemli olanlar insanın vicdanını rahatsız eder, vicdanınız rahatsız olduğu zaman anlayın ki bunda bir mesele var o zaman doğrusunu öğreninceye kadar takip edersiniz meseleyi kavrarsınız.
Yahya Şenol : Biraz önce bir soruya bir ilave geldi ikinci evlilik ile alakalı kadın sırf bu durumdan dolayı boşanırsa diyor Allah’ın emrine karşı gelmiş mi olur yani çekmek zorunda mı
Abdulaziz Bayındır : Yo çekmek zorunda değil Allah’ın emrine niye karşı gelsin yani kadın ben buna tahammül edemiyorum diyor ayrılıyor bunda bir şey yok.
Yahya Şenol : Birde içerden bir soru var babasının yeni evlendiği kadının kızıyla evlenme durumu nedir?
Abdulaziz Bayındır : Eski evlendiği olsaydı düşünürdük ama yeni evlendiği için bir problem yok, şimdi babasının evlendiği kadın bunun annesi mi, değil, peki babasının evlendiği kadının öbür kocadan olan kızı bunun kız kardeşi mi o da değil hiçbir sakınca yok, hiçbir sakınca yok evlenebilir.Peki buradan soru var mı? Yazılı mı aldın?
Yahya Şenol : Evet,
Katılımcı: (Duyulmuyor)
Abdulaziz Bayındır : Rasullah bilse de o günahkar olur ama o öyle diyor ama onun söylediklerini kabul etmiyor
Katılımcı: (anlaşılmıyor)
Abdulaziz Bayındır : Yalan söylüyor o aslında neşhedü tabi tamam olabilir kasem diyebilirsin. Padişah kızları evlenirken kocadan ikinci defa evlenmeyeceklerine söz alıp nikah kıyarlarmış, doğru mudur, olabilir doğru olabilir ama nedir biliyor musunuz kocası ikinci defa evlenecekse ben ayrılacağım demektir, onun evlenmesine gene mani olamaz bu defa birinci kendisi ayrılır o demektir, yani böyle bir şey baştan böyle bir şart koşabilirler ama o şartın kıymeti harbiyesi yok mesela şeyde Maliki mezhebinde bir insan bir kadın eşine ikinci bir eşle evlenmeyeceksin diye bir şart koşabilir diye bir ifade vardır ama bunun anlamı şudur, ikinci bir eşle evlendiğin takdirde ben ayrılırım, o anlamda yani, Peki teşekkür ederiz.