سَيَقُولُ السُّفَهَاء مِنَ النَّاسِ Şu insanlardan sefih olanlar şöyle diyecekler :
مَا وَلاَّهُمْ عَن قِبْلَتِهِمُ الَّتِي كَانُواْ عَلَيْه onları bulundukları kıbleden hangi şey çevirdi.”
Yukarıdaki ayetten çok net anlıyoruz ki Müslümanlar bulundukları kıbleden çevrilmişlerdir.Bunun Yahudilerin kıblesinin Kudüs olması gerektiğini Kuran’dan net bir şekilde ortaya çıkarmıştık.
أُوْلَـئِكَ الَّذِينَ هَدَى اللّهُ فَبِهُدَاهُمُ اقْتَدِهْ Allah Teala Enam Suresi’nde 18 tane peygamberi ve bunların soyundan gelenleri saydıktan sonra bunların hepsine kitap ve nübüvvet verdiğini söylüyor. Bunlardan sayılan ilk peygamber Nuh (as)’dur. Nuh’un ‘aba’sına kimler girer.?…………….Hz. Adem değil mi? Ve sayılan peygamberlerden Nuh’un soyundan bir de İbrahim (as)’in soyundan olanlar var.Gerçi İbrahim (as)’de Nuh (as)’un soyundandır. Nuh (as)’un soyundan gelen peygamberler dünyanın her tarafına yayılmış peygamberlerdir.
Meryem suresi 58. Ayet :
أُوْلَئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ مِن ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِن ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَن خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا
“İşte bunlar, Allah’ın kendilerine nimetler verdiği nebilerden, Âdem’in soyundan ve gemide Nuh ile beraber taşıdıklarımızın neslinden, İbrahim ve İsrail’in soyundan, hidayete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdir. Kendilerine Rahmân (olan Allah)’ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.”
Burada diyor ki kitapta İdris’i say.O sadık bir peygamberdi.Onu yüksekçe bir makama çıkardık.Ya da
Bundan önceki ayetlerde epece peygamber sayıldıktan sonra
أُوْلَئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَİşte bunlar kendilerine nimet verdiğimiz nebilerdir.
Tabi ki buradaki “nebi “ kelimesi Allah’ın kitap verdiği peygamberlerdir. Bizde gelenekteki anlayışın tam tersidir.”Nebi “yüksekten haber alan ,vahiy alan” demektir. “Rasül” de o vahyi tebliğ edendir.Her nebi mutlaka rasuldür. Ama her rasul nebi olmayabilir. “Adem soyundan Nuh ile birlikte taşıdıklarımızdan soyundan” O zaman İdris (as) sadece Nuh’un soyundan değil.
Nuh (as)’un gemisine binenlerin soyunda da peygamber var demektir.
Nuh’un soyundan demiyor ayet Nuh (as) ile birlikte taşıdıklarımızın soyundan gelen peygamber diyor. Bu insanlar dünyanın her tarafına dağıldığı için bu şekilde anlamak daha doğrudur.
-İkinci Adem değil midir Nuh (as)?
-İkinci Adem’dir , doğrudur.
Sadece Nuh (as) değil onunla birlikte gemiye binenlerin soyundan da peygamber varmış.
– Gemiye binenlerden mi yoksa gemiye binenlerin neslinden gelen peygamberler mi diyor?
Öyle demiyor mu ayet ?
مِن ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَاDemek değil mi?Gemiye bindirdiklerimizin soyundan da peygamberler de var diyor.Gemiye kaç kişi binmişse onların soyundan da peygamber var.
وَمِن ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيم İbrahim (as)’in soyundan gelen peygamberler var. Bunlara İsrailoğulları deniyor.Gerçi İbrahim (as)’den sadece israiloğulları değil.Yakup (as)’dan gelen başkaları da var. Mesela İsmail (as)’in soyundan da bizim peygamberimiz gelmiştir.
Meryem 58 ‘de de zaten İbrahim (as) ile İsrail soyunu ayırıyor.O ayrı o ayrı. İbrahim (as)’ den birkaç kolun ortaya çıktığı anlaşılıyor.
وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَاBuradan da bakıyoruz ki Nuh sayılıyor diğer peygamberler sayılıyor.Bunların babalarından zürriyetlerinden,kardeşlerinden… Mesela وَإِلَى عَادٍ أَخَاهُمْ هُوداً“ehahüm” dediğimiz zaman Kardeşleri kelimesine Nuh (as)’ la birlikte gemiye binenler de giriyor.O zaman burada bütün peygamberler sayılmış oluyor.Adem (as)’den itibaren bütün peygamberler buradaki 18 peygamberin örnekliği içerisinde sayılmış oluyor.
Ondan sonra da Allah’u Teala o peygamberlerin tümüyle alakalı diyor ki أُوْلَـئِكَ الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ“Onlar kendilerine kitap verilmiş kimselerdir.”O halde yukarıda ki ayetlerden de yola çıkarak anlıyoruz ki kendisine kitap verilmeyen peygamber kalmıyor. Hepsine birer kitap verilmiş oluyor.
Çünkü “nebi” bir vahiy alacak “rasul” ise bir şey anlatacak.Allah’tan bir şey anlatmayan nasıl Allah’ın rasulü olacak.Nebi ve rasulse kitap verilmiştir.Sadece”rasul “ise bir “nebinin” kitabını götürüp anlatıyordur. Çünkü :
رَسُولٌ مِّنَ اللَّهِ يَتْلُو صُحُفًا مُّطَهَّرَةً
أُوْلَـئِكَ الَّذِينَ هَدَى اللّهُ“Allah’ın kendilerine yol gösterdiği kişiler onlardır.”O zaman peygamberimize verilen emir ne? فَبِهُدَاهُمُ اقْتَدِهْ “Git onların yoluna uy.”Aynı emir Musa (as)’ya da verilmiştir. Şimdi Musa (as)’ya gelen kitap Tevrat peygamberimizin bulunduğu bölgede İncil de aynı bölgede .Öyleyse
فَبِهُدَاهُمُ اقْتَدِهْ emri verildiyse peygamberimize O zaman kıble konusunda herhangi bir emir gelmediyse peygamberimizin yapması gereken bu ayetin ışığında öncekilerininkini devam ettirmektir.
– Bu kıble konusunda Musa (as)’ya verilen emir nedir? (YahyaŞENOL)
Mesele Musa meselesi değil Tevratta olanı diyorum.
Musa (as) değil de Davut (as).
– O zamanTevrat’ında kendi içinde nesih olduğunu görmemiz lazım. Musa (as)’dan önce Kabe’ye dön sonra Davut (as) ve Süleyman (as) Kudüs’e dön emrini görmemiz lazım.Tevrat’ın Musa’ya verildiği kesin. (YahyaŞENOL)
Bu söylediğin çok doğru bu ayetlerin içinde de onu görmeye çalışalım.Tevrat’ta görüyoruz ki Kudüs’teki o mabetin yeri bir harman yeri imiş. Cenab-ı Hak orayı Davut (as) satın aldırıyor oraya mabed yaptırıyor. Oraya kıbleyi geçici olarak çeviriyor
– Yerini gösteren Davut da yaptıran Süleyman diyorlar.Davut başlıyor. Süleyman tarafından 950 lerde tamamlıyor. Yahudi kaynakları böyle söylüyor. (Yahya ve yabancı uyruklu öğrenci )
Bizim bilmemiz gereken kıble Davut (as) zamanında değiştirliyor. Kabe’den oraya değiştiriliyor.
-Şunu da diyorlar: Neden Davut yaptırmıyor da oğlu yaptırıyor. Çünkü Davut (as) günah işlemiştir. Ondan dolayı yapamamıştır.Her ne kadar vahiy gelmiş ise de Davut (as) bunu Allah’tan istemişse de “Ben sana mabed yapayım insanlar burada ibadet etsinler.” “ Tevrattageçiyor.her peygambere bir günah atfeder. (Yabancı Uyruklu Öğrenci))
– Önemli olan oranın gösterilmiş olması.(Konuşmacı)
– Ama şöyle bir soru da Kuran-ın tasdiklemediği bir Tevrat’ı biz nasıl kaynak olarak alabiliriz ki?(Konuşmacı)
Kuran tasdiklemez olur mu? Tasdikliyor.
Bu konuyu yani kıble konusunu tasdiklediğini bu ayetten anlıyoruz. سَيَقُولُ السُّفَهَاء مِنَ النَّاسِ Şimdi bu “süfeha” kim. Kuran_ı Kerim’e baktığımız zamana kuran iki grup insana “süfeha “diyor. Birisi münafıklardır.
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ آمِنُواْ كَمَا آمَنَ النَّاسُ قَالُواْ أَنُؤْمِنُ كَمَا آمَنَ السُّفَهَاء أَلا إِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَاء وَلَـكِن لاَّ يَعْلَمُونَ
“Onlara desen ki : Müminlerin inandığı gibi inanın. Onlar derler ki şu süfeha (geri zekalılar)gibi mi inanacağız.Dikkat edin asıl süfeha (geri zekalılar) onlardır.” O zamana bu ayetten yola çıkarak münafıklar süfeha olmuş oluyor. İkinci olarak da ne diyor Cenab-ıHak : وَمَن يَرْغَبُ عَن مِّلَّةِ إِبْرَاهِيمَ إِلاَّ مَن سَفِهَ نَفْسَهُ “Kendini sefih düşürenden başkası(kendi değerini kendi düşüren)İbrahim’in dininden uzaklaşır mı?” Onların İbrahim’in dininden uzaklaştırdıklarını yine Kur’an-ı Kerim’den öğreniyoruz.O zaman ikinci süfeha kimdir.?
-“فَوَلِّ وَجْهَكَ “ emri gelmeden önce “ سَيَقُولُ“ neyi ifade ediyor?(Yahya ŞENOL)
“Seyegulu” diyor “kale “ demiyor ki! İleride söyleyeceklerini söylüyor.Ayetin yapısından bunu net bir şekilde çıkarıyoruz.
O sefihler yani münafıklar ve ehli kitap(yahudiler)
سَيَقُولُ السُّفَهَاء مِنَ النَّاسِ مَا وَلاَّهُمْ عَن قِبْلَتِهِمُ الَّتِي كَانُواْ عَلَيْهَا
“Bunlar bulundukları kıblenin çevirimi nedir? diyecekler.” Henüz dememişler.İleride diyecekler .Onlar böyle söylediğinde de sen de deki: قُل لِّلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ “ Onlara deki doğuda Allah’ındır batı da.”
يَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ “ Allah gereken çabayı gösteren kişilere doğru yolu gösterir.”
-Burada hocam peygamberimiz sanki kıblenin değişeceğini biliyordu değil mi?(Fatih ORUM)
İşte öğrenmiş oluyor burada.
-Hayır bundan öncesinde böyle bir şey var mıydı acaba zihninde? YaniTevrat’ta İncil’de olabilir diyoruz ya böyle bir bilgi var mı zihninde.(Fatih ORUM)
Böyle bir bilgi var.Arap yarımadasında hanifler Kabe’ye doğru ibadet yapıyordu.
-Bu islan ansiklopedisinde var.İslamiyetin zuhurundan önce hanifler Kabe’ye saygı gösteriyordu.Ona doğru yönelerek namaz kılyordu yazıyor.Bu bilgiyi Cevat ALİ açıklamıştır.
Cevat Ali’nin aktardıkları çok önemli eski sözlükleri Arap dili ve edebiyatını kullanarak o tarihi yazmıştır.Zaten Fil Suresi’ne baksanıza Ebrehe kalkıyor ve Allah Teala Kabe’yi korumak için onun ordusunu yolda yok ediyor. Allah’ın kanunudur.Allah hiç kimseyi bilmediği bir şeyden dolayı cezalandırmaz. Ebrehe’nin Kabe’nin değerini bilmemesi imkansız. ÇünküTevrat’ta ve İncil’de Kabe ile ilgili çok sağlam bilgiler var.O zaman Allah’ın kutsal mabedini yıkmaya geldiği için bu günahı hak etmiş ve Allah ona ağır cezayı vermiştir.Sonra arkasından
لِإِيلَافِ قُرَيْشٍ
إِيلَافِهِمْ رِحْلَةَ الشِّتَاء وَالصَّيْفِ
“Kureyş’in gördüğü sıcaklık sebebiyle .O sıcaklığı yaz ve kış yolculuklarında gördüğü için.” diyor.
Çünkü tüm o toplum Kabe’den dolayı Kureyş’e değer veriyor. Sadece Kabe’den dolayı değil İbrahim (as)’in çocukları için de değer veriyor.Ama asıl değer vermelerinin sebebi Kabe olduğunu anlıyoruz Arkasından ne diyor
فَلْيَعْبُدُوا رَبَّ هَذَا الْبَيْتِ
الَّذِي أَطْعَمَهُم مِّن جُوعٍ وَآمَنَهُم مِّنْ خَوْفٍ
“Öyleyse şu beytin Rabbine ibadet etsinler. Açlıklarını doyuran , k orkudan onlara güvene çıkaran.” Burada Kabe’ye dikkat çekiliyor.Allah’ın oraya değer verdiği belli.Tarih boyunca kıble olarak kullanılmış sadece geçici bir süreyle değiştirilmiş.
-Demek ki Kureyş halkı da başka yere gittiklerinde Kabe’ye yakın olmalarından dolayı hürmet görüyorlar.
Şübhesiz bundan dolayı.Diğer kavimler sıkıntı yaşarken bunlar sıcaklık görüyorlar. Bugün bile biri Mekke’den gelse herkes sıcaklık gösterir ona.
وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا “Sizi böylece orta bir ümmet(merkezde olan)yaptık”. Demek ki merkezde olmanın kıbleyle de alakası var.Allah Teala Kabe’ye “Ümmül Kura” diyor.
“ إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِّلْعَالَمِينَ” O ana kent Mekke’de ilk yapılan bina Ka’be “وَإِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِّلنَّاسِ” İnsanları baba yuvası insanların dönüp dolaşacakları yer yaptık.O zaman merkez hem coğrafi bakımdan insanların içlerinde ona karşı bir arzu olması bakımından merkezdir.Merkezde olan ümmetin ana kentinindedünyanın merkezi olması lazım.
وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا “Siz insanlara şüheda olasınız rasül de sizlere şehid olsun. “ Yani şüheda şehidin çoğuludur. Yani hem şahid hem meşhud .Siz insanların ne yaptıklarını gözleyeceksiniz , ortadasınız. Sağa baksanız bir grubu görürsünüz. Sola baksanız bir grubu görürsünüz.Tüm insanların gözüde ortadakilerin üzerinde. Yani siz onlara şahid olacaksınız onlarda size olacak.Yarın ahirette diyemiyecekler ki ya Rabbi bilmiyorduk , görmedik. Hem şahid olacaksınız hem meşhud olacaksınız . Peki sizin meşhudunuz ne olacak , siz neyi örnek alacaksınız. وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًاRasülde sizin şehidiniz olur.Rasül yaşadığı sürece hem şahidimiz hem meşhudumuz. Öldükten sonra de meşhudumuz olur.Yani önümüzde bir model olur.
وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنتَ عَلَيْهَا“Senin şu anda bulunduğun kıbleyi oluşturmadık.” O anda bulunduğu kıble Kudüs.
إِلاَّ لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَErrasulü mahud kabul edip o rasule.Bunu iltifat kabul edebiliriz ama iltifat olabilmesi için bir sebebi olmalı. O sebebe varmadan iş oluşumu düşünürsek O günkü kıble Davut (as) zamanında değişiyor ya.
إِلاَّ لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَO rasule kim uyuyor .Gerisin geri dönen kim onu ortaya koyalım diye .
Bu ayetlerden biraz sonra öğreneceğiz ki Hristiyanların Yahudilerin kıblesi farklı. Aslında mantıken aynı olması gerekir.
-Ama burdan şu anlaşılmaz mı peygamberimiz kast edilmiş olmaz mı?
Bu birinci anlayış .Ama ayetin metnine uygun olan bu.Burada iltifatta yapabiliriz.Hiçbir manisi yok.
مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَderken “mimmenyettebiu ke “ demedi. Bunu deseydi başka mana anlayamazdık.
جَعَلْ kıblenin oluşturulmasının başını ifade ediyor. Orası önce kıble değildi.Sonra kıble haline geldi.Oluşturulduğu zamanki rasule uyanla uymayan ortaya çıksın diye.
İsa (as) israiloğullarına gönderilen peygamberdi.Ama onlardan hiçbiri diğerinin kıblesine uymaz .Demeki burada ciddi bir ayrışma olmuş.Bunu kaynaklardan bulur muyuz ,bulamaz mıyız ?Ama biz önce buradan tesbit edelim. Sonra kaynaklara ineriz. O zaman doğruyu bulmamız daha kolay olacak
مَا وَلاَّهُمْ عَن قِبْلَتِهِمُ الَّتِي كَانُواْ عَلَيْهَا“kanu aleyhe ile kasdedilen nedir. “kanualeyhe”ile “küntü aleyhe “aynı şeydir.
-Şimdi normal neshi kabul edenlerin delili buraya geliyor. Başta süfehadan diyecekler neden siz Kabe’den yüz çevirdiniz de Mescidi Aksa’ya yöneldiniz.(Yahya ŞENOL)
Yok yok Beytil Makdis’ten Kabe’ye yöneldiniz.
-Yok ben bundan başka bir şey diyorum. Senin Beyti Makdis’e dönmen bir imtihandır.Başka bir şey değildir.Daha sonra
قَدْ نَرَى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَاء فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضَاهَا Beyti Makdis’ten Kabe’ye kıble edinme olayı oluyor. (Yahya ŞENOL)
Baştan peygamberimizkabeye dönerek ibadet yapması mümkün değil فَبِهُدَاهُمُاقْتَدِهayetinden dolayı yapamaz.
-Neden ilk Kudüs’e dönüldü. Neden ilk kıble Kabe olmadı peygamberimize?(Yahya ŞENOL)
Başta millet namaz mı kılyordu ki kıbleyi değiştirmekle bir problem çıksın.Mekke’de böyle bir olay yoktu.Peygamberimize uyularak kılınan namazın farziyeti açısından diyorum.böyle bir olay yoktu.Mekkelilerin herhangi bir tarafa dönerek namaz kılmaları yoktu ki.Çünkü Mekkeliler Ka’beyi bıraktı da başka tarafı kutsal diye peygamberimize itiraz eden hiç görülmedi.
-Medine’de Peygamberimizle namaz kılan Yahudilerin olduğunu biliyoruz.Kıble değiştikten sonra onların durumu ne oluyor.(Fatih ORUM)
Onlar açıkta kalıyor.
-Bunu nereden biliyoruz. (Konuşmacı )
-İşte münafıklar akşam yanlarına gidiyor, Muhabbetlerine katıldık diye geri dönüyorlar.(Fatih ORUM)
-Ama onlar Yahudi dininin gereğini yerine getirmek için gitmiyor.Ben Müslümanım diyor.( Konuşmacı )
Olur mu hiç? Münafık Yahudilerden bahsetmiyor mu Kuran-Kerim?
-Münafık olmayan Yahudilerde var. (Konuşmacı)
Şübhesiz vardı.Ama o “biliyoruz” kelimesinin açıklaması için diyorum. Münafık Yahudilerin ayetlerde olması gerekir.
“ Semmaunebikavmin”
-Ansiklopedilerde Haniflerden bahsederken Kabe’ye karşı namaz kıldıklarından bahsediyor.
Şimdi Kuran-ı Kerim’de münafık Yahudilerin olduğu kesin.Bu münafık Yahudiler Yahudi olduğu halde müslüman gözüken demektir. Şimdi adamlar Yahudi. Yahudilerde de beş vakit namaz olduğunu biliyoruz.Bunlar Peygamberimizin mescidine geliyor nasıl olsa Kudüs’e karşı namaz kılınıyor diye.Şimdi ayetin ikinci manasını vereceğiz.Kıble Kudüs’ten Ka’beye çevrilince bunlar açıkta kalacaktır. “مَا وَلاَّهُمْ عَن قِبْلَتِهِمُ الَّتِي كَانُواْ عَلَيْهَا” Bunlar diyecek ki biz ne yapacağız.Sizinle burada takılıyorduk. Kuran-ı Kerim’de bunun delili vardır. Şimdi “Kanu aleyhe “ile “künte aleyhe “aynı hususları ifade ediyor.Yani kıble henüz değişmiş değildir her iki ayette de.
Bu “künte” hitabtan ”errasul” kelimesi ile gayba intikal ediliyor.Bunun bir sebebe dayalı olması lazım.Başka bir anlam imkanı mesela bir edna karine olması lazım ki o manaya gidilsin. ”Ceala” kelimesinin de delaletiyle Kudüs’teki ilk kıblenin oluşumunu anlatıyor ayeti kerimede .İltifatı da kabul ederek şu manayı vermek mümkün.”
مَا وَلاَّهُمْ عَن قِبْلَتِهِمُ الَّتِي كَانُواْ عَلَيْهَا” ile “لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَ“Sana olur yani yeni kıbleyi oluşturacağız olur ama o da uymuyor.”ceale”yi “emara” manası veririz.
“Senin bu kıbleye dönmeni niçin istedik.Sadece sana uyan ve uymayan ortaya çıksın.”
-Sen kendi istediğini değil risalet görevini yapıyorsun.Yani rasullük görevini yapıyorsun , diyor (Yabancı Uyruklu Öğrenci)
Tabi ki rasul demiş oluyor. Rasul olduğun için yapıyorsun.Ama orada iltifatın delilini direk vermek zorundayız.Dolayısıyla burada her iki mana da uygundur. Yahudi ve Hiristiyanların ayrı ayrı kıblelere dönmesi sebebiyle manadır ki lafza uygun olan da odur. İltifatı esas alırsak orada onun rasullüğü sebebiyle Kudüs’e döndüğüne vurgu yapıldığını söylersek o zaman uygun olur.
– Birinci anlamıyla düşünürsek şu ayeti nasıl anlayacağız?وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ
O durumu birazdan açıklayacağız.Bir kere o, o kıblenin oluşumunu anlatıyor. Mü’minler zaten bu kıbleye dönmüşler.Ondan sonra “وَإِنكَانَتْلَكَبِيرَةًإِلاَّعَلَىالَّذِينَهَدَىاللّهُ” İşte bu karine ile burada ki” errasul”ün peygamberimiz olmasına hükmederiz.”Bu kendisine hidayet verilmiş olandan başkasına ağır gelir.”Çünkü onlar mü’min değil münafık,hidayet verilmiş olanlar deyince münafıklar ortaya çıkıyor.Yani kıble değişiminden rahatsız olanların bu ayette münafık olduğu ortaya çıkyor.”
وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْAllah sizin imanınızı zai edecek değildir.
“إِنَّ اللّهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ”Sizin Kabe’ye karşı bir güveniniz vardı” olabilir mi?
Mesela”
وَإِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِّلنَّاسِ وَأَمْناً” orada ki “أَمْنا “irtibat kurabilir miyiz?
“O imanla yapmış olduğunuz ibadetleri Allah zayi edecek değildir.” bu ayrı mana .Bu iman değişmiyor ki.
-Sonra Kabe’ye bakınca bundan önceki Kudüs’e bakarak yapmış oldukları ibadetlerin ,imanın ne olacağını düşünüyor.
Bana o çok uzak bir mana gibi geliyor. Çünkü ikisi de Allah’ın emri ile yapılmış ibadetlerdir.Allah önce oraya dön dedi döndüler, sonra buraya dön dedi döndüler .Böyle bir tereddüt yaşamamaları gerekir.
-Şimdiye kadar yapılanlar ne olacak diye sorulmaz. Zaten yapılandır emir üzerine yapıldı.(Yahya ŞENOL)
Sonra “إِلاَّ عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللّهُ” da var .Bunların mühtedi oldukları belli. “إِنَّ اللّهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ “Allah Teala insanlara karşı gerçekten rauftur ve rahimdir.” Yani ikramı boldur ve mü’minlere karşı çok nazik davranır.
-Burada ki şey bana göre gayet açık derler ki peygambere tabi olmayanlar şimdiye kadar yaptıklarımız ne oldu? Bunların bu sorularına mahal bırakmadan Cenab-ı Hak cevap vermiş oluyor.(Yabancı Uyruklu Öğrenci)
-Şimdiye kadar yaptıkları ibadetlere bir şey olmadı Niye iman? Mühim olan o.
“Salateküm” olmasının anlamı da o.”salateküm” olmasınında bir anlamı yok.Allah emretmiş kılmış.
Bana şöyle geliyor ”Sizin Kabe’ye olan güveninizi zai edecek değildi Allah.” Bunların Kabe’ye karşı bir arzusu var. Ondan sonra “قَدْ نَرَى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ” de var bununla irtibatlı olarak. Bana öyle geliyor .Allah onları Kabe’ye döndürmeseydi güveni o zaman Kudüs’e kayacaktı. Herkesin Kabe’ye karşı ilgisi olduğunu delillerle ortaya koymuştuk.Bunların Kabe’ye imanları var. Kabe konusunda bildikleri var. Tam kesin böyle demiyorum ama tahmin ediyorum. Allahü Teala Fil Suresi’ni ve Kureyş Suresi’ni boşuna indirmedi. Orada Kabe ile ilgili bir sürü,onun önemiyle ilgili Mekke’de bir sürü ayet var.
Doğru söylüyorsun mesela: ”MinelMescidil haram-velmescidilharam”Allah’da bunu tasdik ediyor.
Mescid-i Aksa orası olduğunu yoksa Kudüs’teki bir yer olmadığını biliyoruz. Dolayısıyle gerçekten bu bana doğru geliyor. Kuran-ı Kerim Kabe’nin önemi konusunda hep besliyor.
Bak şurada “ قَدْ نَرَى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَاء فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضَاهَا“ne demek “ تَرْضَاهَا “ne demek “تَرْضَاهَا “kelimesinden ne anlarsınız.
“Bu arada ki konuşmacının sözleri tam anlaşılamıyor”.
Hiçbir yer olduğu söylemiyor orda ve değersiz demiyor orda. Sadecemü’minlerin yaptıklarıyla mı dengeliyorsunuz diyor. Orayı değersiz demiyor.
“Bu arada ki konuşmacının sözleri tam anlaşılamıyor
Bak şimdi buradaki “imaniküm” kelimesi meful olmayan bir olmayan bir kelime. O zaman o mefulu uygun bir şekilde koymak lazım.
“قَدْ نَرَى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَاء” “Senin yüzünün göğe dönüp durduğunun elbette görüyoruz” Şimdi demek ki dua ediyor peygamberimiz bunu istiyor. Duası gerçekleşince de rahatlar değil mi? ”El-eman” var. Burada gönlünün rahat ettiği bir taraf var o açıdan.
“فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضَاهَا” Senin hoşlandığın kıbleye seni mutlaka çevireceğiz.” Sonra emir şimdi geliyor.
فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ” “Yüzünü Mescidül Haram şartına çevir.” Burada bu çok önemli ”fevellivecheke el Mescidil Haram” demedi. ”Şatral Mescidil Haram” dedi. Şatır “ısıt” manasınadır. Mescidi Haram’ın bulunduğu tarafa çevir.Mescidi Haram’a çevir demiyor.O zaman şu aklıma geliyor. Mısır’daKarailer doğuya doğru dönüp ibadet ederlerdi. Diyor batı kaynaklarda.Yahudiler için de deniyor.Şimdi Kudüs’te bulunan insanlar dünyanın Kabe’nin bulunduğu yarısı hangi taraf olur. ”ŞatralMescid Haram” doğusu olmaz mı_?
Şatr kelimesinin farklı farklı anlam verdiklerinden dolayı hanefiler ve şafiler arasında ciddi farklılıklar vardır. Şafilerin fıkhında birazcık Mescidi Haram’dan saparsa olmaz. Hanefi fıkhında ise 180 derece sapmaya kadar namazın olur der. Yeterki yönelmiş olsun.
-Hocam şuraya açıklık getireyim. O dönemde ki Karailer ikiye ayrılıyor. Bir Mısır’daki Karailer var. Onlar sadece Mısır’dakiler doğuya dönüyor.Ama Şam tarafında bulunanlar Kudüs’e dönüyor.
Şam tarafındakilerin Kudüs’e dönmesi demek Kabe’ye dönmesi demektir. Eski kaynaklarda Şam dediğimiz zaman o bizi yanıltıyor. Dımaşk derler. Şam demezler.SadeceTürkler Şam der. Şam’da bulunanlar güneye dönecek dedikleri zamana o güney Ka’bedir. Başkası değildir.Onun için kelimelerin eski anlamlarını vermek lazım.
-Demek istediğim o gurubun sadece Mısır’daki kısım doğuya dönüyor diğerleri doğuya dönmüyor.
”وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ فَوَلُّواْ وُجُوِهَكُمْ شَطْرَهُ”Nerede bulunursanız bulunun yüzlerinizi Mescidi Haram tarafına çevirin.”
“وَإِنَّ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْKendilerine kitap verilmiş olanlar bunun Allah tarafından kesin gerçek olduğunu elbette bilirler.
“وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ” Allah onların yaptıklarından habersiz değildir.”demek ki bir takım yanlış iler yapıyorlar Ondan sonra yanlış işleri de burada anlatıyor.
“وَلَئِنْ أَتَيْتَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ بِكُلِّ آيَةٍ مَّا تَبِعُواْ قِبْلَتَكَ” “ Sen şu kendilerine kitap verilen Yahudilere ve Hristiyanlara hangi delili getirirsen getir senin kıblene dönmezler.”
“وَمَا أَنتَ بِتَابِعٍ قِبْلَتَهُمْ” Sende onların kıblelerine dönecek değilsin.”وَمَا بَعْضُهُم بِتَابِعٍ قِبْلَةَ بَعْضٍ” Onlardan bir gurubu da diğerinin kıblesine dönmez.İkisi de ehli kitaptır. İkisi de İsrailoğullarındandır. Ama biri diğerinin kıblesine dönmez.Onun için sinegogların kıblesi başkadır kilisenin kıblesi başkadır.Hatta mezheplerde bile kıble farklılığı söz konusudur. Süryaniler Katolik kilisesini kullanıyorlardı.Ama Katoliklerle kıbleleri tamamen zıddı.Sizi burayı nasıl kullanıyorsunuz sizin kıbleniz Kudüs’e doğru demiştik. Bunların kıbleleri doğuya doğruydu. Biz de onlara uyduk dediler diye hatırlıyorum. Hristiyan guruplar arasında bile kıble konusunda ittifak yoktur.
-Yani şimdi ne kadar fark eder ki,çok büyük fark var mı doğuya dönmekle Kudüs’e dönmek arasında?(Yahya ŞENOL)
Farkın büyüklüğü küçüklüğü önemli değil. Birinin diğerinin kıblesini kabul etmemesi.
-Biraz önce ki verdiğimiz örnekte Mısır’daki Yahudilerin örneğinde en büyük ayrışma noktaları o.Tekfir ediyorlar birbirlerini siz doğuya dönüyorsunuz biz Kudüs’e dönüyoruz diye .
Mesela deniyor ki Peygamberimiz Mekke’de namaz kılarken darul erkamda kılıyordu. Darul erkam zaten oraya dönerek namaz kılan kişinin önüne hem Kudüs hem de Kabe’ye geliyordu .O tamam da Medine’de kılınca ne oldu. Medine’de de arkada kalıyordu. Mekke’nin başka yerinde de kılınsa olmaz.
“وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءهُم مِّن بَعْدِ مَا جَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ إِنَّكَ إِذَاً لَّمِنَ الظَّالِمِينَ” Sana bir ilim geldikten sonra (peygamberimizin yaptığına ilim onlarınkine ise heva diyor. Çünkü dayanakları yok canları öyle istiyor.) Sende bu zalimlerde olursun bu takdirde.”
-Buraya teday düşmüşler Mescid-i Haram tarafına çevir diyor.Dışarda olanalar için orada olanlar için Mescid-i Haram mı Ka’be mi ?(Yahya ŞENOL)
Orada olanlarla diğerlerinin ayrılması gerekir.
-Burada dışarda olanların Mescid-i Haram’a dönmelerinde bir problem yok diyor.Ama Mescid-i Haram’da olup da Kabe’yi çevreleyenlerin namazı olmaz sadece Kabe’ye denk gelenlerin namazı olur, yazıyor.(Yahya ŞENOL)
Öyle mi yazmış?
-Mezhepler Ka’benin üzerinde kılıyorsa yükseklik fazla değilse namazı olmaz diyor.ÇünküKa’beye doğru namaz olmaz diyor.(Yabancı Uyruklu Öğrenci)
Şafilerde öyle olmalı Hanefilerde değil.
-Dört mezhebe göre Mescid-i Haram’da namaz kılan kimsenin yüzünü yönünü bizzat Kabe binasına çevirmesi şarttır.Bu sebeble Mescid-i Haram ‘da cemaatle namaz kılarken saflar Kabe’yi çevreler. Düz bir saf oluşması halinde Ka’benin hizasında olmayanların namazı geçersizdir.(Yahya ŞENOL)
Ben bu görüşe katılmıyorum , bu bir. İkincisi neden katılmadığımı söyleyeyim. Son zamanlarda Haremin çevresine çizgi çizilir. Haremi Şerifte orayı İtalyanlar yapmış.Tamamen İspanyadaki binaya benzetmişler.O kadar çok sütun doldurmuşlar ki Kabe’yi göremiyorsun. Kabe belki 10 metre İlerinizde ama o sütunlar öyle kapatmış ki her yeri düzensiz de yapmışlar. Bu yüzden Kabe’yi göremiyorsunuz. Göremeyince insanlar kendi taraflarındaki Kabe‘ye dönüyorlar.Ve onda da genellikle Kabe’yi tutturamıyorlar. İşte son birkaç senedir mavi çizgiler çizilir.O çizgileri bilmeyen gene tersine dönüyor.Onun için bu “Şatral Mescid-i Haram “ifadesi herkes için geçerlidir.Adam oraya kadar gitmiş ama diyorlar ki namazı olmadı .”ŞatralMescdi-i Haram “yani Ka’beyi önünde görüyorsan dönersin. Ama orada bile namazı nereye dönüp kılacağız diye soruyorlar.Bu yüzden “Şatran”kelimesinin anlamı önemli.
”الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ” “يَعْرِفُونَهُ” kelimesine genellikle “o peygamberi tanır” diyorlar. Bu peygamber değil .Burada ki “Hu” zamirinin gideceği yer “tahvilül-kıble” yani bu değiştirmenin olacağını bilirle. Nasıl bilirler?
“يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءهُمْ” “Kendi öz oğullarını bildikleri gibi bilirler.” Bilirler ki bu kıble değişecek. Bu burada kalmayacak.
-Çocuklarını tanıdıkları için yani insanı tanıyorlar.Oradaki bildikleri peygamber olması lazım. Benzetme yönleri odur.”وَإِنَّ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ” dedi o ilim bu irfan bir fark olduğunu söylüyorlar.(Yahya ŞENOL)
Biliyorlar da gizliyorlar.Kıblenin tahvil olacağını biliyorlarsa peygamber olacağını öncelikle bilirler.
-Tefsirlerde şöyle demiş .Kıblenin tahvili konusunda o önceki kitapların şeyi yok ama peygamber (AS) konusunda İncil’de ve Tevrat’ta geçer. Bu yüzden peygamberi tanırlar.Ama kıble meselesi yok diyor.
İşte yokluğunun delili bu . Birazdan göreceğiz.
-Yuhanna 4. Bölüm 19. Ayet Hz İsa’nın Samiriyeli bir kadınla arasında geçen diyologu:
Kadın:efendim anlıyorum sen bir peygambersin , dedi.Atalarımız bu dağda tapındılar.Ama siz tapınılması gereken yerin Kudüs’te olduğunu söylüyorsunuz.
İsa (as) :Kadın bana inan öyle saat geliyor ki babaya ne bu dağda ne de Kudüs’te tapınacaksın.Siz bilmediğinize tapınıyorsunuz.Biz bildiğimize tapınıyoruz.(Fatih ORUM)
Yani öyle bir zaman gelecek ki buralarda tapınmayacaksınız. Başka yerde yani Kabe’de tapınacaksınız.
-Öyle bir saat geliyor ki ifadesi şey için de kullanılıyor değil mi? Öyle bir saat gelecek ki sadece Allah’tan konuşacak. O saat ifadesi orada da geçiyor herhalde .Bu saat uzak zaman için kullanılıyor olabilir.(Fatih ORUM)
Şimdi hep o aynı manayı veriyoruz da. Kıble konusu konuşlunca bu mana daha uygun gibi geliyor bana. “يَعْرِفُونَهُ” “Onu tanırlar (bilirler). Bu “Arefe “kelimesi çok enterasan bir kelime .Bu “arefe” küçük küçük şeyleri toplayıp zincir gibi bir ilim oluşturmaktadır.
-Öyle bir saat gelecek ki ifadesi hadislerde de varmış.(Fatih ORUM)”
-Arefe” kelimesi Kuran da hep insan tanımakla ilgili kullanmıştır.(elektirkler kesilmiş 62.50-63.07)
-Şöyle diyebiliriz Kabe’nin kıble olması herkes tarafından aşikar bilinen bir gerçekti.(Yabancı Uyruklu Öğrenci).
Biliyormuş yani. İrfan ve marifette bunu gösteriyor. Örf kelimesi de birçok kimse tarafından bilinen bir şeyi ifade ediyor.
-Aynı ayet enam 20 de geçiyor.(Yahya ŞENOL)
Ama oradaki bağlamı ile buradaki bağlamı farklı olabilir.Şimdi burada şu var.İki ayetin iki farklı şeyi anlatması lazım.Çünkü birbirlerini açıklama söz konusu olduğu için .Burda son peygamber Kabe’ye dönecektir bilgisin bilen insanlar. Kabe’ye dönmeyip o peygamberin başka bir delili olarak da kabul edebilirler. Dolayısıyla bu dediğiniz orada oluşur. Bunun için bu çok daha mantıklı oluyor.
“وَإِنَّ فَرِيقاً مِّنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ” onlardan bir gurup bu gerçeği gizlerler. “وَهُمْ يَعْلَمُونَ” bile bile gizlerler.
فَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ” الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ” gerçek senin Rabbindendir.Sakın şübhe edenlerden olma.
Şimdi” الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ “ çok önemli.Çünkü burada Allah ben ne dediysem o diyor.Yani bu işi peygamber demiyor.Yukarıda ona anlatılan gerçek olay bu.
“وَلِكُلٍّ وِجْهَةٌ هُوَ مُوَلِّيهَا” Herkes yüzünü bir taraf çeviriyor.”Yahudi bu tarafa Hiristiyan şu taraf çevirmiş .Diğer dinlerde başka yerlere çevirmiştir.
“فَاسْتَبِقُواْالْخَيْرَاتِ “ O zaman sizin yapacağınız nedir? Hayırlarda yarışmak.
Hayırlarda yarışmak ne oluyor biliyor musunuz.?Aynı zamanda Allah’ın kitabına uymak olur.Bir şeye bütün insanlar hayır diyorsa o fıtraten de hayırdır.Allah’ın kitabı açısından da hayırdır.O zaman şu hayırlarda yarışalım dediğin zaman insanlar ister istemez doğruya gelmek zorunda olur. Yarışı kazanmak için tebliğin başka bir şekli olmuş oluyor.
“أَيْنَمَاتَكُونُواْ “ nerede olursanız olun. Kıbleniz ne taraf olursa olsun” يَأْتِ بِكُمُ اللّهُ جَمِيعًا “ “ Allah hepinizi topyekün getirecektir. Bir araya toplayacaktır.
“ فَاسْتَبِقُواْالْخَيْرَاتِ “da çok önemlidir.Ne yapacaksınız siz? Bazı insanların inançları kendilerince tamam istesen de değiştiremiyorsun . O zaman onları başka bir zeminde yanlışlarını öğrenmeye çağırıyorsun.Senin araba bozuk kardeşim diyorsun . Bu araba çalışmaz. Yarışa girdiği zaman adam arabasının çalışmadığını görecektir.İşte hayırlarda yarışın bu demektir.
“إِنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ “ Çünkü Allah her şeye bir ölçü koyar.” Gerçekten üzerinde düşünüldükçe anlaşılıyor .Bakalım elimizdeki kitapta buna hangi anlam verilmiş.”Allah her şeye kadirdir.”Diğerlerinde hangi anlam var.?
-“Allah’ın her şeye gücü yeter.” , “Şübhe yok ki Allah’ın herşeye gücü yeter.” , ”Şübhesiz Allah her şeye kadirdir.” , “Şübhesiz Allah her şeye güç yetirendir.”( Fatih ORUM)
Hiç birinde Allah ölçü koyar diye bir ifade yok.Arapça yapı olarak farklıdır.Talak suresinin 3. Ayetinde “ قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْرًا“ ile “إِنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ“ Arapça bakımından farklı mI birbirinden. Şekil farklı değil .Manada ortak bir şeye vurgu var mı?
-Mübalağa var(Yabancı Uyruklu Öğrenci)
“قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْرًا “ Allah her şeye bir ölçü koymuştur.
-“Elkadirunvelleziceale li külli şeyin kadera”
O zaman sen burada ki ayeti şu anlamı veriyorsun.” Allah her şeye bir kader tayin etmiştir.” diyor. Dipnotunda da “miktar ,ölçü ve zaman “ yazıyor. Ama Türkçedeki kader kelimesiyle karışlaştırılacağı için yanlış yazmış.
-Ama açıklamasında “miktar,ölçü ve zaman” diyor
Ama insanlar dipnotu okumaz ki.Onun için kader kelimesini yazması Türkçe açısından doğru değil.Kazandığı yeni bir mana var. Onun için ‘Allah her şeye ölçü koymuştur’demesi lazım.Diyanet orda öyle demiş peki diğer tarafta ne demiş?
-‘Güç yetirendir.’ demiş(Yahya ŞENOL)
Güç yetiren demiş. Şimdi bu doğru mu?Bir tane yanlış yaptığın zaman devamında bin tane yanlışlara sebep oluyor.Başlangıçta basit gibi görünüyor ama.
-Kadir kelimesine hangi anlamı veriyorlar?(Yahya ŞENOL)
Kadire de aynı manayı veriyorlar.
-“” kul hüve kadirun fevka ibadihi“””
Tamam kulları üzerinde ölçüyü koyan O’dur.esas hakimiyet O’nundur anlamında.
-Güç yetirme manası yok mu yani?(Yahya ŞENOL)
-Kuralı koyan O. (Fatih ORUM)
-Her ölçüyü koyan O, olabilir.
– O zaman kâdir ile kadirin bir farkı yok.(Yahya ŞENOL)
Yok kadir biraz mübalağadır. Failveznidir. Mesela “Râhim”mübalağa anlamı taşır. Bu kâdir kelimesi güç yetirmenin biraz daha üzerinde anlam ifade ediyor.”Ölçü koymak” Mesela İstanbul valisi bizden daha güçlü değil mi şu anda ?Peki başbakan?O da güçlü .Ama parlemento başbakandan daha güçlü,Cumhurbaşkanından da. Çünkü ülkenin yönetimi için ölçüyü koyan parlementodur.Başbakan cumhurbaşkanı ve diğerleri o ölçüye göre hareket ederler. Onun için gücün doruk noktasıdır ölçü koyabilmek.
-Her ölçü koyan güçlü müdür?(Yahya ŞENOL)
Her ölçü koyan çok gülcüdür ama her güçlü ölçü koyamaz.
-“Ölçü koyan “ anlamı verince zaten “kâdira”nın içinde müntemiç oluyor.. Yani gerek kalmıyor.(Yabancı Uyruklu Öğrenci)
Çok daha gülcü oluyor.meseleyi tam anlıyorsun.
-Ben seni yenerim yerine senin yolunun bütün biçimini ben koyarım.(Yabancı Uyruklu Öğrenci)
Benim koyduğum kurallardan dışarı çıkamazsın. Demek başka bir şey ben senden gülcüyüm demek başka bir şey.
“إِنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ “Allah Teala her şeye bir ölçü koyar.” Gelelim neticeye.
“وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ“Bu “خَرَجْ “kelimesi . Bir şeyin yerden yukarı doğru kalkmasıdır.Yani “Kumtüİlassalati” manasınadır.Soruyu öyle soruyorlar.
-Namazda kıbleye dön emri değil ki bu. Nerden çıkarıyorsunuz.Dışarı çıkıca yöneleceğim saygı duyacağımbir yer olsun .Ama namazda illaki döneceğimizin delili ne? (Yahya ŞENOL)
Şimdi güzel sen buradan çıktın” “
– Şurada namazda olacağına dair belki bir kelime kıble kelimesinden hareketle çıkacağız.Yani kıble ne?” ayeti bulamadım “” Onun için bu ayete bakacak kıble namaz için var.Onun namazda olduğu dolaylı yoldan çıkıyor,doğrudan değil.Doğrudan namazda yüzünü kıbleye çevir diye bir durum yok.(Yahya ŞENOL)
Yok bunu basiretle göreceksin.Basarla değil yani akıl gözünle göreceksin.
-Bakıyor adam bunun namazla alakası yok.Kıbleye saygı duyun. Tamam.(Yahya ŞENOL)
Kıbleye saygı duyun demiyor ayet , öyle dese tamam.Yüzünü kıbleye çevir diyor.Onların mantığıyla itirazlarını okuyalım. “وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ “Nereden çıkarsan.”Şimdi evden çıktın benim evimden yola çıkarsak kıbleye dönecek olursan benim merdivenleri dönerek çıkmayacağım .Demek ki merdivenleri geri geri inmem lazım. “فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ “ diyor değil mi? Mescid-i Haram tarafına yüzünü çevir. ” وَإِنَّهُ لَلْحَقُّ مِن رَّبِّكَ bakın yukarıda da الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ geçti ya.
-144 ‘de aynı emir tekrarlandı. Burada tekrarlanıyor.Bir sonra ki ayette bir daha tekrarlanıyor.
Tabiî ki bu o kadar basit bir olay değil.Çok ciddi bir olaydır.aksi takdirde öyle saygı duyla olmaz o iş.”وَإِنَّهُ لَلْحَقُّ مِن رَّبِّكَ “ ile yukarıdakine bakın “لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ “ Onun için yukarıdaki ayetin de hep kıbleyle ilgili olduğunu gösteriyor. ”Bu Rabbin tarafından gelen bir gerçektir.” “وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ “ Ne yaparsanız yapın Allah bundan habersiz değildir. “Şimdi bu kıblenin üzerinde bu kadar hassasiyetle niye duruyor..Çünkü gercek manada insanı farklılaştıran şey bu.Siz şimdi girin bir kiliseye onların döndüğü tarafa dönün ve kendi kendinize ibadetinizi yapın.Yani kendini hiç fark ettirmeden kendi ibadetini yapabilirsin.Ama sen kıbleni çevirdin mi farklı olduğun ortaya çıkacaktır.Kişiliğin oluşmasında son derece önemli. Demek ki bu kadar emir verdiğine göre insanlara o bu kadar kolay bir şey değildir.
“وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ“ Yine nereden çıkarsan çık.” فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ Yüzünü Mescid-i haram tarafına çevir.” وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ “ Nerede olursanız olun.” Mesela ben şimdi buradayım. Öyleyse bize burada bu ayetin zahirine göre namazla irtibatlandırmazsak hepimiz olduğumuz yerde de kıbleye döneceğiz , çıktığımız yerde de kıbleye döneceğiz .Yani bu imkansız.Allah insanlara boşuna akıl vermemiş.
Hadislerde öyle diyor da , ayetlerde de var bu.
Bu ayete göre şurada işte “فَإنْ خِفْتُمْ فَرِجَالاً أَوْ رُكْبَانًا “ ayeti kerimesinden anlıyoruz. Korkarsanız ……(Hoca tamamlamadı.)
“فَوَلُّواْ وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُ لِئَلاَّ يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَيْكُمْ حُجَّةٌ “ bu da var yani.İnsanların size karşı ellerinde bir delil olmasın .Hepiniz aynı taraf dönün ki . o zaman hepinizin aynı tarafa dönmesinin sebebi bu. “
لِئَلاَّ يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَيْكُمْ حُجَّةٌ “biraz önce söyledik.Diğerlerinin kendi içlerinde başka taraflara dönüyor.Müslümanlarda kıble konusunda ihtilaf yok.Herkes aynı tarafa dönüyor.
Dikkat ederseniz 5 vakit namaz konusunda da ihtilaf yoktur.Bunu herkes kabul ediyor.Namazların farzları konusunda da ihtilaf yoktur.Mesela öğle namazı 4 rekat sabah namazı 2 rekat falan.Bu konuda ihtilaf yok.Dolayısıyla bu birliktelik sağlanmış oluyor.Ama adam yolda yürürken namaza kılıyorsa “لِئَلاَّ يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَيْكُمْ حُجَّةٌ “ kısmına girmez. Olağanüstü bir duruma girer.Orada herkes bilir ki burada istisnai bir durum var.”إِلاَّ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنْهُمْ “ onlardan zalimler başka. Böyle ileri geri konuşan yanlış işler yapan kişiler ayrı.”فَلاَ تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِي “O zaman onlardan korkmayın benden korkun. “
وَلأُتِمَّ نِعْمَتِي عَلَيْكُمْ ” Birde bu benim size olan nimetimi tamamlamak içindir.”
Bak Kabe’yi de size verdim .İşte orayı da size merkez yaptım.Nimetimi tamamladım.
Mesela Abdülmelik bin Mervan zamanında Abdullah bin Zübeyre karşı millet Kabe’ye gitmesin diye Kudüs’ü – kubbetüsehrayı – yapmışlar.Kudüs bir cazibe merkezi haline getirilmiş . Hac için oraya geleceksiniz diye insanları zorlamışlar. Eğer Kur’an’da oraya dair küçücük bir işaret olsaydı bunu nasıl abartırlardı.İşaret olmamasına rağmen onlar bir sürü hadislerde uydurarak bu işi çarpıtmaya çalışmışlar.” وَلَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ “Belki siz yolunuzu bulursunuz yani hedefinize yönelirsiniz.
“إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى“O “hüda” ise o taraf yönelen ise “mühtedi olur.” Yaptığı işte hidayet olur.Şu son ayette bu işle alakalı olabilir.” “Şimdi İbrahim (as) duası vardı ya Mekke’de Kabe’yi inşa ettikten sonra “
رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنتَ العَزِيزُ الحَكِيم ُ “İbrahim orada dua ediyor:Diyor ki Ya Rabbi bunların içersinden bir elçi gönder senin ayetlerini bunlara okusun.Sonra kitabı ve hikmeti okusun ve onları geliştirsin .Çünkü sen aziz ve hakimsin.”Kabe’yi yaptıktan sonra İbrahim (as)in yaptığı dualar .Allah’da o duayı kabul ettiğini burada beyan etmiş oluyor.”
كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِّنكُم ْ“Allah size nimetini tamamladı içinizden rasulde gönderecek nitekim.Ve oraya yönelmenizi bitirdi. Kabe merkez haline geldi.İçlerinden bir rasul” يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا “size ayetlerimiz okuyor.”وَيُزَكِّيكُمْ“ sizi geliştiriyor.” وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ “Kitabı ve hikmeti size öğretiyor” Ve burada peygamberimizin (as) Kuran’daki hükümleri mü’minlere öğretmesi hikmet oluyor.Ku’an-ı öğretmesi de kitabı öğretmesi oluyor.
” وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ “Daha önce bilmediklerinizi size öğretiyor.”
فَاذْكُرُونِي “Öyleyse beni zikredin.” أَذْكُرْكُمْ “ Bende sizi zikredeyim.Yani sİzi benimle ilgili bilgilerinize uyun bende benimle ilgili sözlerimi yerine getireyim”وَاشْكُرُواْ لِي “ bana teşekkür edin “
وَلاَ تَكْفُرُونِ “ ve nankörlük etmeyin.
-Dışarda kıble nasıl tesbit edilir?(Yahya ŞENOL)
Ona gelmeden önce şunu bitirelim.Biz bu dersi ne için yapmıştık: Kıble için Kitap-Sünnet bütünlüğünü ele almaya çalıştık.Orada kitaplarda kıble ile ilgili ne diyor?
-Burada esasında iki sorumuz vardı.Biz bu konuyu şunun için açtık Birincisi Kur’an-ın dışında Peygamberimize vahiy iniyor muydu? El cevap: Evet iniyordu. Bunun delillerinden birisi de kıble meselesi deniyor kitaplarda.İşte peygamberimiz Kabe’de önce Kudüs’e yöneliyordu.Bunula ilgili Kur’anda bir ayet olmadığına göre Peygamberimize bu emri Peygamberimize “Gayri metlüv” vahiyle bildirilmiş deniliyordu.(Fatih ORUM)
Şimdi burada ne ortaya çıktı?
-Burada biz bu konuda şu cevabı veriyoruz.Kur’anda nesh diye bir kavram var.Nesh: Peygamberimiz daha önceki şeriatlerin yenisi olmazsa uyguluyordu.Onlara devam ediyordu.Çünkü bu emrediliyordu. Kur’an-ı kerimde pek çok ayette bu sonuç çıktı.Daha sonra kıblenin Kabe olmasıyla önceki bu şeriat nesh edildi. Ve yeni kıble tayin edilmiş oldu. Dolayısıyla Peygamberimiz önceden kendisine “gayri metlüv” vahiyle değilde yine Kur’an ayetiyle diyoruz biz buraya önceki şeriat olduğuna göre .
-Metlüv olan bir vahiy var (YabancıUyruklu Öğrenci)
Metlüv olan bir vahiyle amel ediyor .İkincisinde şöyle sorun vardı.
-Usul kitaplarında bu konu Kur’an’ın sünneti neshine örnek gösteriliyordu.(Fatih ORUM)
Niye öyle diyorlar ikisi de ayrı ayrı vahiy olduğu için .
-Tabi müstakil delil bunlar. Birbirini nesh edebilir.İşte örnekte bu deniliyor ve daha önce sünnette bildirilmiş olan Kudüs kıblesini neshediyordu .Burada şuna yine nesh ile cevap verdik.Hayır o öncesinden gelen sünnetle değil şeriatla yani vahiy ile olduğu için burada nesh vardır.Ama ayetler arası nesihdir bu konuda ki nesih.(Fatih ORUM)
بِخَيْرٍ مِّنْهَا ” ile nesihdir.yani daha hayırlısı ile değiştirilmedir.
-O zaman nesihdir diyor . Kur’an’ın içi nesh edilince recm ortadan kalkar diyenler ne oluyor?(Yabancı Uyruklu Öğrenci)
Doğrudur.Bu Şafi mezhebi açısından ciddi bir problem doğurur.Kur’an hadisi nesh eder dediğin zaman recm ortada kalıyor.Şafiler Kur’an sünneti nesh edemez diyorlar.Hanefiler sünnet Kur’anı nesh eder diyorlar.Onların da sebebi var nesh eder demezlerse recm elden gider.
-Sünnet Kur’anı nesh ediyor Hanefilerde. (Fatih)
Recm elden gitmesin diye.
-Peygamberimiz daha Medine’ye gitmeden kıble işinin hallolması lazım.Yahudileri görmeden Tevrat’ı bilmeden………….Gidiyor.Böyle bir soru var mı?Yani Mekke’de Yahudi mi var o zaman? (Yahya ŞENOL)
Mekke’de Yahudi var tabi.
-Onlara sorduğuna dair ,onlardan öğrendiğine dair bir şey var mı? Peygamberimiz okuma yazma bilmiyor. Peygamberimiz Kabe’ye değil Kudüs’e neye göre dönmüştür?(Yahya ŞENOL)
Şimdi Yahudiler Kur’an’dan da biliyoruz ki Hac dönemimde Recep ayında ve diğer haram aylarda da insanlar oraya bir takım menfaatler elde etmek için geliyor.Panayırlar kuruluyor.O panayırlara çok sayıda Yahudi geliyor.O panayırlar ciddi bir kültür hareketliliğinin olduğu yerlerdir.Dolayısıyla Peygamberimizin bunu bilmemesi mümkün değildir.
-Sorup anlamadan mı öğrenmiş oluyor?(YahyaŞENOL)
Sormadan da bilir. Çünkü çocukluğundan itibaren bu panayırlar herkesin gittiği yerler.Şiirler okunuyor, eğlenceler yapılıyor,ticaret yapıyorlar.
-Doğru bilgi mi yani Yahudilerin yapıyor olması? Belki yanlış yapıyorlardı o amam.(Yahya ŞENOL)
Olabilir .Ama Cebrail (as) ‘de var. Cebrail (as) ona Yahudilerin böyle yaptığını da söylemiş olabilir. Buna mani yok.
-Gayri Metlüv vahiy olmadan bunu bilemez demeye getiriyorum ben .Böyle diyorlar ya. Mutlaka Cebrail doğru olan bu sen bana uy.Yoksa bunu doğru hüküm olduğunu nerden bilecek! (Yahya ŞENOL)
Cebrail (as) bunu söylemiş olabilir. Buna hiçbir mani yok.Ayeti kerimede de bu var.Sadece Peygamberimizle ilgili değil ki.”وَأَيَّدَهُم بِرُوحٍ مِّنْهُ”diyor. Allah peygamberimize de mü’minlere de “بِرُوحِ الْقُدُسِ” diyor.İsa (as)’ya da.Bu olay farklı.” فَبِهُدَاهُمُاقْتَدِه”ayeti Enam Suresi’ndedir ve Mekki bir ayettir.Şimdi namaz kıl emri geldiği zaman “فَبِهُدَاهُمُاقْتَدِه”emrini almış olan Peygamberimiz (as) ne yapar? Cebrail (as)’e de sormuş olabilir, Yahudilere de sormuş olabilir.
-Şunu gördüm ben. O dönemdeki Mekke’deki insanlar hiçbir şey bilmeyen cahil insanlar değil.O panayırlara çok ciddi alimler falan katılıyormuş.(Fatih ORUM)
-Ben onu demiyorum. Soru şu: Yani sen bunun Allah’ın emri olduğuna nasıl güvenirsin? Tevrata bakacak olursan bir sürü yanlış var.Mutlaka onun doğru olduğunu Cebrail’e onaylatmıştır da o yüzden böyle yapmıştır.Bu da Kur’an’da yok.Demekki ‘gayri metlüv’ vahiydir bu. ‘Gayrimetlüv’ vahiy olmasa bu anlaşılamaz.(Yahya ŞENOL)
Şimdi gayri metlüv diyenler onu söyleyecekler ama.
-Cevap vermesi lazım.(Yahya ŞENOL)
-Çünkü o risalet değildir.risalet dışında ………………. (Fatih ORUM)
-Dönsün Ka’beye neden Kudüs’e dönüyor. Hristiyanlığa niye uymuyor. İsa (as)’ dan sonra gelmiş? (Yahya ŞENOL)
-Abdest namaz bunların hep konuşulması lazım.(Fatih ORUM)
Abdest konusu da maide suresinde geliyor biliyorsunuz.
-Öncesindeki olaylar Hocam, onlar gelinceye kadar yapılan ibadetler.(Fatih ORUM)
– Onu da delil gösteren var. Maide Mekki’dir.
Şimdi onlar abdest aldı mı almadı mı bilmiyoruz ama Mekke’de inen ayette “onların emrine uy” diye emir geldi mi? O zaman Yahudilerin namaz kıldığını Peygamberimizin (as) bilmemesine imkan yok. Mekkeliler de namaz kılıyor. Peygamberimiz de namaz kıl emri verildiği zaman “onların yoluna uy” emri verildiğine göre o zaman onlara dönmesi lazım. Oraya dönmüş. Siz kendi basiretinizle bunu görün bugün Müslümanlar arasında bir sürü fırkalar var.En azılısından en münisine kadar .Ama fırkaların hiçbirisinde kıble konusunda itilaf yok.Dolayısıyla aynı şey Yahudiler için de söz konusu. Peygamberimiz (as) orada zaten yanlış bir şey yapsa ilk namazda kendisi uyarılır.Uyarılmadığına göre de ictihad onaylanmış oluyor.
-İctihadı onaylanmış deniyor.(Yahya ŞENOL)
Ama ictihad değilde bu verilen emre uymuş.
-Hristiyanlar da ne yapıyordu o dönemde. Niye Hristiyanlara değilde Yahudilere uydu.daha da geçmişe gidip.( Yahya ŞENOL)
İsa (as)’nın farklı bir şey getirmediği biliniyor.”veleuhilleküm” İsa (as) farklı bir şeriatla gelmediği belli. Temelde bir değişiklik yok.
-Peygamberimiz de recm konusunda Tevrata göre hüküm verirken doğru mudur yanlış mıdır diye sorgulamamış. Vermiş hükmü recm ettirmiş. Sonradan neshedilmiş. Farklı bir hüküm gelecek olabilir.Orada neyse ondan sorumluymuş ya. Ya devam ettirilmiş ya da tashih edilmiş denilebilir.(Fatih ORUM)
-Usul Kitaplarında recmin kaynağı Tevrat’tır mı diyorlar sünnettir mi diyorlar? (Yahya ŞENOL)
-Sünnettir diyorlar. Doğrusu nesh olayı girecekse biz öyle bakmak durumunda değil’ miyiz? (Fatih ORUM)
O zaman sen önceki kitaplar konusuna bunu da ilave et. Önceki kitaplara örnek olarak kıbleyi de koy.Yahya’nın şu an sorduğu sorular bizim ulemanın sorduğu sorular değil.Ama bundan sonra sorulacak sorulardır.Bizim ulemanın aklında önceki kitaplar yoktur.
-Kaynağı sünnettir diyorlar.Recm inde kaynağı sünnettir.Tevrat demiyorlar ki. (Yahya ŞENOL)
-Tevrat diyenler de var.(Yabancı Uyruklu Öğrenci)
-Diyenler var ama genel görüşte sünnettir bunun kaynağı. (Yahya ŞENOL)
Cebrail (as) konusunda Mücadele Suresi’nin son ayetine baktığımızda “وَأَيَّدَهُم بِرُوحٍ مِّنْهُ” diyerek bizi de kendinden bir ruhla destekleyeceğini ifade ediyor.
-Ama hocam o destek risaletle ilgili destek.(Fatih ORUM)
Yok risaletle alakalı değil.Bir vahiy desteği değil o.Yani orada Cebrail (as) Cenab-ı Hak sana şunu söylüyor diye gelmiyor. Ama Cebrail (as) sana da gelir seni de destekler.Bunda bir problem yok.Ama vahiy getirmesi olayı farklı bir olay.
-Firavunla karşılaşmasında şu asayı at, şöyle yap, böyle yap,bunu söyle gibi risalet dışında manevi destekleri olabilir.Ama hani risaletle ilgili aralarında bir şey geçiyorsa o vahiydir.(Fatih ORUM)
Bak burada mesele vahiy değil .Allah şimdi emretmiş mi? Şimdi peygamberimiz kıbleyi araştırsa da , o taraf döndüğü zaman yanlışsa bu dönüşü Cebrail bunu pekala bilir. Çünkü Musa (as)’ya vahiy getiren de o. Ya da Davut (as)’a vahiy getiren de o . Orda bir yanlışlık olsa “Ya Muhammed bu tarafa değil o tarafa dön “demiş olur .Bu bir Allah’tan getirilen bir vahiy değildir.Bir destektir.O tamam. Peygamberimiz objektif bir karar da ortaya koyar .
-O zaman şöyle bir sonuç mu çıkar?Elimizdeki Kur’anın dışında peygamber ve Cebrail arasında başka şeyler var. Ama bu vahiy değildir.(Konuşmacı)
Vahiy değil destek verebilir. Namaz vakitlerini getirmiş uygulamış. Bu vahiy değildir. Bu bütün peygamberlerin yaptığıdır diyor.Cebrail (as) kendi bilgisini ortaya koyuyor ve zaten “”.” فَبِهُدَاهُمُاقْتَدِه ” orada uyguluyor.Burada problem yok.
– Cebrail (as) onun yaptığına bakarak onu onaylamıyor. Kendi gösteriyor. Böyle olur diyor.Namaz kılıyor , imamlık yapıyor. Yani Cebrail’in imamlığı var. Peygamberimiz ondan sonra doğrusunu biliyor.Cebrail orada şimdiye kadar senin yaptığın doğru diye Peygamberimizi onaylamıyor.(Yahya ŞENOL)
-Bu senin ve senden öncekilerin vaktidir diyor ya.(Yabancı Uyruklu Öğrenci)
-Kendi gösteriyor diye! Bak Kur’an’da var mı Cebrail’in ona imamlık yaptığı.Yok!(Yahya ŞENOL)
Adamın ona söylemesinin anlamı yok.Vahyi yapan Allah’uTeala’dır.Cebrail değildir.Cebrail bir aracı bir rasuldür.
-Göstermeseydi bilemezdi.(Yahya ŞENOL)
O başka bir şey .Ben şimdi şurada bir öğretmen olarak sana başka şeyler öğretiyorum değil mi.Çünkü ben senden daha yaşlı ve daha çok okumuş olarak burada sana anlatıyorum.Bu bir vahiy değildir.Bu bir rasullük de değildir.Bu öğretmenliktir.Falan bana şöyle dedi diye sana anlatmıyorum.
Şimdi Cebrail (as) bütün peygamberlerin nasıl namaz kıldığını gayet iyi biliyor .Bunu öğretmenliğiyle anlatıyor.Bu bir vahiy değildir. Bu da örnektir.Bunun Kur’an kaynağı var.İbrahim (as) şöyle diyor:
رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلاَةِ وَمِن ذُرِّيَّتِي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاء
” Ve Allah Musa’ya أَقِمِ الصَّلَاةَ” dedi ki Cebrail , hepsine verilen emir” أَقِمِ الصَّلَاةَ” emri Bu emrin nasıl uygulanacağına dair bir ekleme çıkarma yok.Vahiy dediğiniz başka bir şey. İlave çıkrma yok.Allah aynı emri Peygamberimize de verdiği için Cebrail (as) hepsini bir öğretmen olarak gelip anlatıyor ona.Vahiy söz konusu değil.
-Bunun kaynağı nedir diye soracaklar ama . Nerden biliyorsun bunu Kur’an’da sabit değil. (Yahya ŞENOL)
Kur’ana bakarsan bununla ilgili ayet çıkar.” وَأَيَّدَهُم بِرُوحٍ” ne demektir.Vahyin dışında bir olay “
وَأَيَّدَهُم بِرُوحٍ مِّنْهُ”vahyin dışındaki bir olaydır.Biz burada kendimiz bir çok olayda bunu yaşamıyor muyuz? Bir meseleyi araştırıyoruz. Bir açıklık geliyor.Burada sana Allah’tan destek geliyor.Ama vahiy değil o. Risalet gereği değil yeni bir olay yok Peygamberimizin bilemediği olaylara açıklık getiriyor.
-Soru o zaman şöyle geliyor.Cebrail O’na öğretmese Peygamberimiz bilemiyecek miydi? (Yahya ŞENOL)
Oda olabilir problem yok.
-Bilmiyecekse demek ki anlaşılmıyor burda. Onun önderliğine ihtiyaç var.O da Kur’an’da sabit olmadığı için demek ki.
Peygamberimize (as) Allah Teala ne diyor وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ” öyle diyor değil mi? İnsanlara kitabı ve hikmeti öğretiyor demek. Öğretme sırasında da birilerinden de bir şey öğreniyor bir mani yok. Gayri metlüvle alakası yok bunun orda vahyeden Allah’tır. Onların sistemlerinde vahyeden Allah’tır. Burada Ruhul Kudüs (Cebrail as ) peygamberlerden beri bilgileri aktarıyor.Yoksa buna te’yid deniyor , vahiy denmiyor. Bu kavramlar birbirine yakın ama karıştırılmaması lazım.
-Kur’an Kerimde olmayıp da gayri metlüv yoluyla helal ya da haramk ılınan şeyler olduğunu iddia ediyorlar. Orda farklılaşma var. (Fatih ORUM)
Hatta hepimiz biliyoruz Kur’an geri planda , ön plana peygambere gelen vahiyleri kabul ediyorlar. Şimdi Kur’an’a baktığımız zaman her nebi rasuldür.Her rasul nebi değildir.Ama İslam Ansiklopedisine bakarsanız tam tersine. Her rasul nebi ama her nebi rasul değildir.
Burada rasul vahiy alan diyorlar.Halbuki rasul vahiy alan değil vahyi tebliğ eden kişidir.Yani vahiy alabilir de almayabilir de.Nuh (as) rasulleri gibi.Fakat olay tam tersine dönüyor.
-Allah’ın Meryem’e vahyettiğini…..(devamı anlaşılmıyor)
-Risalet mi risalet dışı mı o diolog? Peygamberimizin eşleri arasında geçen olay peygamberimize bildiriliyor.Bildirildiğini biz Kur’an’dan biliyoruz. Ama bu risaletl ealakalı. Bu bağlamda Kur’an’da olmayan bir vahiy aldığı kesin Peygamberimizin.(Fatih ORUM)
Bu vahiy mi acaba vahiy değil mi işte o.
-Ama Allah’ın bildirmesiyle Cebrail onu bilmiş gitmiş ve onu söylemiş.(…………..)
Cebrail (as) bir melektir.Kendisi de öğrenebilir.Allah’ın emri ile de bildirmiş olabilir.Ama din açısından verilen bir risalet görevi değildir.
-Tefsirlerde Ebu Davud’un El nasih vel mesuh kitabında Musa’nın kıblesinin Kabe olduğu çıkıyor.Öyle rivayetler var. Ondan sonra peygamberlerin kıblesinin Kabe olduğu çıkmıyor.Bu sizin okuduğunuz İncil’de var.Tevrat’ta yok.(Yabancı Uyruklu Öğrenci)
-Tevratın ilk 5 kitabında Kudüs’le ilgili hiçbir şey olmaması gerekiyor(Yahya ŞENOL)
-Bu Tevrattaki ketmedilmiş olabilir. Kur’an ayeti “Yektumue”diyor ,ya . (Fatih)
Ketmettikleri kesin.
-Kıble nasıl tesbit edilir? Kısa ve pratik bir bilgi verir misiniz dışarıda kılanlar için? (Yahya ŞENOL)
Camilerde kıble bellidir. Kıble tesbitte ana yönler esastır , ara yönler değil. ”şatr” kelimesi var ya . Bulunduğunuz yerin neresinde Ka’be mesela güney.O zaman güneye dönün tamam , detaya gerek yok.Ama derin bilgim var bulabilirim diyorsan daha iyi olur.Ama “Şatralmescidil” dediğin için senin bulunduğun yerin güneyine dönsen yeter.Doğusundaysan doğuya dönsen yeter.Batıdaysan batıya dönmen yeter.
-Gece nasıl olacakyönün bilinmediği yerlerde? (Yahya ŞENOL)
Eğer yıldızlar konusunda bilgin varsa ona göre yaparsın. Ama yıldız da olmayabilir. Orada havf ortaya çıkıyor.Namazı kaçırma korkusu ortaya çıkıyor.”فَإنْ خِفْتُمْ فَرِجَالاً أَوْ رُكْبَانًا” kapsamına girer.O zaman mecburen nereye dönebilirsen dönersin.Başka çare yok yani .Sen yine gönlüne göre bir yere dönebilirsin.