Küçüklerin Evlendirilmesi

22 Kasım 2014 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

ABDULAZİZ BAYINDIR: Geçen hafta biliyorsunuz bir çalışma başlattık. Edlira Hanım’ın yapmış olduğu bir akademik çalışma sebebiyle bugün islam aile hukuku dediğimiz evlenme ve boşanma ile ilgili konuların birçoğu aslında Roma hukukunun, Yunan hukukunun, Yahudi hukukunun ya da Sasani hukukunun islami görüntü içerisinde ortaya konmasından ibarettir. Bir de inanılmaz bir algı yanıltması oluşturulmuş. Kitaplardan hangisine bakarsanız yani islam hukuku ile ilgili kitaplar hepsi der ki; bizim ana kaynağımız kuran, sonra Resulullah’ın söz ve uygulamaları. Sonra icma ve en son da kıyastır derler. Kıyas dedikleri de işte kurana, sünnete ya da icmaya kıyasla sabit hükümlerdir derler. Biz de tabi müslümanlar olarak zannederiz ki gerçekten bunlar kurana uyuyor. Sonra da biliyorsunuz son zamanlarda çok ciddi bir sıkışıklık yaşanıyor gelenekçiler arasında. Hem gelenekçiler büyük bir sıkıntı yaşıyorlar hem yenilikçiler büyük bir sıkıntı yaşıyorlar. Aslında onların ikisinin de ittifak ettiği bir husus var. Kur’an’sız ve Allah’ın resulünün örnekliği olmaksızın ortaya bir din atılması. Kendi isteklerine göre dizayn edecekleri yeni bir din. Daha önce nasıl dizayn etmişlerse yine o şekilde olacak. Dolayısıyla insanlar yine Allah’ın temiz ve saf dininden mahrum edilecekler. Bu konuda tam bir ittifak var. Geçen haftaki derste ortaya koyduk. Evlenme ile ilgili olarak Hanefi, Şafi, Maliki, Hambeli mezhepleri ki buna diğerleri de dahil. Bu mezheplerde ortaya konan evlilik sözleşmesi ve ona bağlı hükümler yüzde yüz, yüzde doksandokuz değil yani, yüzde yüz kurana ve Resulullah’ın uygulamasına aykırı. Ne bir hadis delil alınmış ne bir ayet delil alınmış ama sanki delil alıyormuş gibi göstererek çok ciddi bir algı denetimi yapılmış müslümanlara. Müslümanlar bunu kabul etmişler. Şundan dolayı kabul etmişler: biliyorsunuz kuranın anlamak için okunması yasaklanmıştır. Siz anlamazsınız demişler. Peki anlamak için ne gerekir? Şu kadar ilim lazım. Sayarlar. Tabi hepsini bildin, bir de vehbi ilim lazım. Vehbi dediği ne? Allah tarafından verilen bir ilim. O kimde olur? Bizim eski büyüklerde var şimdi yok o. Yani siz ne kadar ne yaparsanız yapın sonunda bir şey daha koyarlar ve sizi o sahadan uzaklaştırırlar sen anlamazsın derler. Öyle olunca kendi yaptıkları yanlışları çok güzel bir şekilde kapatırlar. Sonra işte bugün bazı şeyler söyleniyor sünnet ile alakalı. Mesela geçende birisinin konuşmasını dinledim. Ahmed B. Hambel demiş ki; sünneti kabul etmeye kişiler kafir sayılır ve öldürülür. Peki şimdi bu Ahmed B. Hambel’i koyalım. Gelsin o zama hüküm önce seninle alakalı. Bugün de konuşacağız. Sen evlenme ile ilgili hangi ayete hangi hadise dayandın söyler misin bana? Kuran da yok sünnet de yok. Hadi buyur. Lafı çok kolay. Yani bir algı yönetimi yapılıyor. Son zamanlarda da şu çok yüksek sesle dile getiriliyor. Kuran müslümanlığı ile başladı. Değişik cümlelerle. Çünkü bu cümleyi söyleyen kişi düşman sahasına itildiği için aynı şeyi başka ifadelerle söylemeye başladılar. Çünkü siz kurana yöneldiğiniz zaman tüm sistemi çökertiyorsunuz. Ondan sonra sünnet üzerinden hücum etmeye çalışıyorlar. Onda da ellerinde herhangi bir malzeme yok. Ama sadece laf üretiyorlar. Geçen hafta anlatmıştım zannediyorum. Bugün de sabahleyin Fatih anlattı. Dün akşam bir gurupla karşılaşmış. Konuşuyor, konuşuyor. Ya kardeşim bana bir örnek ver. Yok. Bir çözüm ürettiniz mi? Hayır. Hiç bir şey yok. Sadece hayali konuşmalarla yine bir algı yönetimi yapılıyor. Bu algı yönetiminde bizim gibi çalışanlar işte sanki dinin ortadan kalkması için uğraşıyorlarmış. Aslında onların dinini ortadan kaldırdığımız doğru. Çünkü onların dini Allah’ın dini değil. O uydurma din. Uydurulmuş din. Biz indirilmiş ve Resulullah tarafından uygulanmış dinin peşindeyiz. Şimdi bugün Sünni-Şii ayırımı yapmaksızın ne kadar islami damgasıyla damgalanmış olan mezhep varsa, dünyanın neresinde hangi isimle olursa olsun tamamının ittifak ettiği bir konu. Tamamı ittifak etmiştir ama yüzde yüz kuran ve sünnete aykırıdır. Burada yine bir algı yönetimi yapılarak bazı hadisler devreye sokulmuştur ya da eskilere ait bazı rivayetler devreye sokulmuştur. Geçe hafta o da yoktu. Geçen haftaki evlenme konusunda. Bu defa bunu yapmışlar. Şimdi bu çocukların evlendirilmesi meselesi. Çocukların evlendirilmesini bir yaş sınırlandırması yapmadan hepsi kabul eder. Size şöyle bir hatıramı anlatayım. Medine’de İala Üniversitesi hocalarıyla, onlardan birisinin yazlığında yapmış olduğumuz ilmi toplantı. Yani üniversitede değil. Yazlığında ama üniversitenin önde gelen 10’un üzerinde hocası vardı ve hep de böyle tepe adamlardı. Sıradan insanlar değil. Orada, geçen hafta konuştuğumuz konu ile ilgili bir sohbet başladı. Şafi, Maliki ve Hambeli mezhepleri, nikahta kadının nikah masasına oturamayacağını, eğer bakireyse babasının onu, ona sormadan evlendirme yetkisine sahip olduğunu söylüyorlar. Kadının şahit de olamayacağını ittifakla kabul ediyorlar ve hukuki yönden ne kendini ne başkasını temsil edemeyeceğini de söylüyorlar ki bu tamamen Roma hukukundan alınmış bir şey. İslam ile uzaktan yakından alakası yok. Ama ben orada bu Roma hukuku falan diye konuşmadım. Çünkü bunu konuşursan karşı taraftakinin bir ön hazırlığı olması lazım ki bundan bahsedesiniz. Orada ilgili ayetleri falan gösterdik. Hanefi mezhebinin de denetimsiz evliliğe kapı açmış olması söz konusu ki kadının duygusallığında istifadeden öte mahkemenin huzurunda bir adam kadının alnına tabancayı dayasa, orada kadın evet dese ya da kadın erkeğe tabancayı dayasa erkek evet dese Hanefi mezhebine göre orada yasal evlilik oluşmuştur. Sanki hürriyetçi gibi gözüküyor ya hiç alakası yok aslında. Şimdi bütün bunların kurana da Resulullah’ın uygulamasına da %100 aykırı olduğunu gözleriyle gördüler. Hiç birisinin itiraz edecek durumu kalmadı ki Medine İslam Üniversitesi islam aleminde sünnet konusunda özellikle onun için kurulmuş bir üniversitedir. O konuda çok iyi çalışmaları olan bir şeydir. Orada da onun en tepe adamları vardı o toplantıda. Hepsi gördü. Sonra onlardan yaşlı bir zat, bizim buralara gelen kuran baskısı vardı onu da o günlerde matbaasının başkanıydı ki orada o matbaa çok önemli bir matbaa sayılır. Çünkü dünyanın kuran mealleri gidiyor. Aslında ilmi bir kuruluş. Olay matbaa değil sadece. Onun başında olan zat dedi ki; ya Abdulaziz Bey dedi. “Tamam hadi diyelim ki bu kızların yetkisi var, onayı olmadan nikah kıyılmaz diyorsunuz. Ben, küçük bir kız çocuğuna nasıl sorarım ki kızım se bu adamla evlenir misin? O ne anlar”. Bakın itirazı görüyor musunuz? Küçük bir kız çocuğuna, kızım sen bununla evlenir misin diye sorabilir miyim dedi. Ne anlar ki evet ya da hayır desin. Dedim ki; çocukların evlendirilmesini nereden çıkardınız dedim. Böyle bir şey var mı? Bunu söyleyince tamamı bir rahatladı. Seni şimdi yakaladık. Bir görecektiniz yüzlerini. Gerçekten kameraya almak lazımdı onları. Seni şimdi yakaladık. Sen misin bizi şimdiye kadar susturan. Hemen nee dedi. “Yok mu çocukların evlendirilmesi?”. Fıkıhta var ama islamda yok dedim. Fıkıhta var. Tamam. Adına islam hukuku diyorsunuz ama islamla alakası yok. Fıkıhta var ama islamda yok dedim. Ondan sonra bunu soran kişi, ismini de söyleyeyim Ali Nasır Fakihi. Ben Medine’ye ilk gittiğim zaman üniversitede rektör yardımcısıydı ve Medine’de gerçekten çok etkili bir insandı. En son gittiğimde de işte dediğim gibi o matbaanın başkanıydı. Abdussamed El Âmidi diye bir zat vardır. Orada hadis fakültesi dekanıydı. Ama hadis konusunda gerçekten iyi bir uzman. Hemen Abdussamed devreye girdi dedi ki; Resulullah, Aişe validemizle evlendi ya çocukken? Dedim bak Abdussamed,(vakit çok daralmıştı) ben Aişe validemizin evlenirken çocuk değil reşit olduğunu, en az 17 yaşında olduğunu ben sana kuran ile ıspatlarım dedim. Ama şu anda vakit dar. Onunla uğraşmayalım dedim. Şimdi sana kendi uzmanlık alanınla ilgili sorayım dedim. Sen bu konuları çok iyi bilen bir uzmansın. Nerede evlendi? Mekke’de dedi. Peki evlenme ile ilgili ayetler nerede indi? Medine’de dedi. Peki siz biliyor musunuz dedim. Mezheplerde evlenme yaşı diye bir kavram var mı? Yok dediler. Şimdi Fatih okuyacak. Dün okudum bir rivayet veriyorlar. Yeni doğmuş bir çocuk. Daha yeni dışarı çıkıyor daha bir günlük de değil nikah kıyıyorlar. Kıydıkları yok, kıydıkları söyleniyor. Bunlar iftira tabi. Böyle bir ey olmaz. Kendilerini haklı çıkarmak için. Algı yönetimi dedik ya. Ama Hambeliler’de ben okumuştum, belki Fatih de okumuştur okudu mu bilmiyorum, kız doğması şartıyla doğmadan önce de nikah kıyılıyor yada erkek doğması şartıyla nikah kıyılıyor. Okudun mu sen de? Ben, onu okudum bizzat. Erkek doğarsa hani bir hanıma, kız doğarsa bir erkeğe. Yani o şartla da nikahı caiz gördüklerini okudum ben. Dedim ki onlara; mezheplerde evlenme yaşı var mı dedim. Hayır yoktur dediler. Peki kuranda var, biliyor musunuz dedim. Nerede var dediler. Hemen Nisa suresinin 6.ayetini okudum. “Vebtelûl yetâmâ hatta izâ belagûn nikah: nikah çağına varıncaya kadar yetim çocukları deneyin”. Bak nikah çağı herkes için geçerli. Yetim çocukların denenmesi: denenme kısmı yetim çocuklarla ilgili. Arkasından diyor ki; “fe in ânestum min hum rûşden fedfeu ileyhim emvâlehum” reşid olduklarını anlarsanız yani mallarını akıllı tedbirli bir kişi gibi kullanacak durumda olduklarını anlarsanız yetim çocukların mallarını verin. Çünkü vesayet altındadır o çocuklar, mallarını verin diyor. Hepsi şok oldu böyle. Evlenme yaşı varmış yaa dediler. Buluğ imiş. Allah Allah ya! Biz bu ayetleri sınıflarda okuruz, radyoda, televizyonda konuşmalarda da okuruz ama hiç düşünmemiştik bunu. Gerçekten varmış dediler. Dedim ki; buluğ değil evlenme yaşı dedim. Bu iş burada kalmıyor dedim ama onu ben söylemeyeyim. İçinizde Arapçayı en iyi hanginiz biliyorsunuz? Bu belki size garip gelir de bu bir konuşma Arapçası değil. Yani uzmanlık gerektiren bir şey. Çünkü ayetler arası ilişki ile konuyu ortaya çıkaracağız. Orada dediler ki Muhammed Yakup El Türkistani. Bu adam Türkistanlı. Buharalı. Mekke’de doğmuş. Çocukluğundan itibaren Kabede verilen derslere katılmış. Arapçayı gerçekten çok iyi biliyor ve Araplar da bunu takdir ediyorlar. O zaman Arap Dili Ve Edebiyatı Fakültesi’nin de dekanıydı. İki tane Türk asıllı. Bak dedim burada diyor ki Allah; yetim çocukları deneyin nikah çağına varıncaya kadar. Reşit olduklarını anlarsanız mallarını verin. Şimdi dedim bak hemen bir yukarıdaki ayet. Ondan bir önceki ayette de diyor ki Allah; “ve âtun nisâe sadakatuhinne nihle” diyor. Hemen bir önceki ayet. Tabi ona iki tane daha ayet gösterdim ama ben şimdi size şey yapmak için daha kolay olsun diye fazla vakit almasın çünkü çok konuşulacak şeyler var. Ona iki tane daha ayet gösterdim ama siz hemen anlarsınız. Diyor ki”ve âtûn sadukâtihinne nihleh” 5.ayette(Hoca 5.ayet diyor fakat 4.ayet olacak) kadınlara mihirlerini gönül hoşluğuyla verin. Verme emri erkeklere. Peki erkek dedim. Malı üzerinde tasarrufta bulunabilmesi için yani malını istediği gibi yönetebilmesi için hangi yaşta olması lazım? Dedi ki reşit olması lazım. Onu gösteriyor ya 6.ayet. Reşit. Bizde de kullanılıyor hukukta değil mi? Reşit kullanılıyor. Rüşt çağı. Onu tarif etmeme gerek yok. Evlilik reşit kılar ya da reşit olmayanlar evlendirilmez. O herhalde kazayı rüşdü kastediyordur. Yoksa 18 yaş diye bir şey var.

FATİH ORUM: Onun öncesinde mahkeme kararıyla evlenirse onu reşit kabul ediyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ona kazayı rüşd deniyor. Reşid olduğuna dair. 17’den aşağısını kabul etmiyorlar. Neyse. Zaten bu yaş konusu hukukta tartışmalıdır. Hiç bir yerde tek bir yaş üzerinde durulmaz. Dedim ki şimdi bu erkeğe emir veriliyor malınızı gönül hoşluğuyla da diyor. Yani hiç bir baskı altında kalmadan. Hiç bir baskı altında kalmadan verin diyor. O zaman bu erkek ne olmalı? Düşündü böyle. Sonra, kadınlara verin. Kadın da malı alacak. Kadının buluğa ermiş olması yeter mi? Hayır reşid olması da gerekir. Birden böyle o da bir heyecanlandı. Tabi hepsi de dinliyor bu konuşmalarımızı. Kalktı ayağa, iki eliyle kafasını tuttı başladı dolaşmaya salonda. Yani şok oldu adam. Oturuyordu, oturduğu yerden kalktı böyle. Ben kalkmıyorum çünkü ses gitmez ondan dolayı kalkmıyorum. Böyle tuttu iki elini “bu ne yaa, bu ne kardeşim! Buluğ da yetmiyormuş, reşit olmak lazımmış evlenmek için”. Herkes şokta. Bakın bugün bizi hadisle şeyle suçlayanlar. Bu işin ana merkezinin tepe hocaları. Herkes şokta. Böyle biraz sessizlik herkes şaşırdı kaldı. Allah Allah! Bu ne böyle ya! Sonra o ilk soruyu soran hani küçük bir kız çocuğuna nasıl sorarım diyen Ali Nasır Fakihi hemen; ya Abdulaziz Bey bu çok açık. Evlenenlerin reşit olma şartı var. Çok açık. Bunun tartışılacak tarafı yok ki” dedi. “Ya bu nasıl olmuş da şimdiye kadar bizi böyle etkilemişler görememişiz bunu. Bu mezheplerin hiç birisi görmemiş. Bu ne zama başlamış acaba dedi. Dedim valla ben tarihçi değilim ne zaman başladığını bilemem. Siz koskoca üniversitesiniz dedim. Bu konuda doktoralar yaptırır, araştırmalar yaptırırsınız biz de sizden öğreniriz. Onu da siz yaptırın dedim. Şimdi işte bu kadar önemli bir konu. Tabi ne zaman başlamışını Allah razı olsun Edlira Hanım çok gayretli bir şeyle, geçen hafta da anlatmıştım kendisi Arnavuttur aslen. Tabi şimdi kendisi belki bunu duymak istemeyecek ama geçenlerde bir Arnavuta senin soyadını söyledim. O dedi tanınmış bir aile dedi. Hemen soyaddan tanıdı. Orada tanınmış bir ailenin kızı. Türkiye’ye göndermişler dinini öğrensin diye. Tito’dan sonra değil mi? Enver Hoca’dan sonra. Yanılıyorum. Tito öbür taraftaydı. Karıştırıyorum ben. Evet Enver Hoca’dan sonra Türkiye’ye gönderiyorlar dinini öğrensin diye. Tabi kendisi İtalya’da liseyi bitirmiş değil mi? Dolayısıyla İtalyancası gayet iyi. Arnavutça, İngilizce, burada Arapça da öğrenmiş. Bu konularda çok güzel çalışmalar yaptı. Geçen hafta istifade ettik. İtalyanca şu bakımdan önemli. Çünkü Roma orada ya. Ana kaynaklarına rahatlıkla inebiliyor. İşte şimdi Edlira’nın çalışmaları sebebiyle biz Ali Nasır Fakihi’nin söylediği bu nerde başlamışı biraz biraz görmeye başladık elhamdulillah. Bugün biraz daha fazla göreceğiz. Mesela yeni çalışmalar yapmış ben ilk defa az önce kendisinden duydum. Onu da inşallah bugün izleyeceğiz. İslam diye biz neleri uyguluyormuşuz göreceksiniz. Ama ondan önce kısaca bir Fatih’i dinleyelim. Mesela çok açık ayetler var. Bu açık ayetlere rağmen çocukların evlendirilmesi konusunda öyle bir şeye dayandırmışlar ki bunun kararını vermişler de üzerine sos kabilinden dışarıdan bakan sanki ayete uymuş gibi görsün diye koymuşlar. Nasıl olsa insanlar sorgulamıyor. Tamam bu böyleymiş diyor. Yani niye biliyor musunuz? Çünkü bizi çocukluğumuzdan beri öyle yetiştirdiler ki bizim ulemamız mümkün değil hiç kurana aykırı hareket ederler mi. Bunların hepsi cennetin en tepesindeki insanlar. Öyle yetiştirildiğimiz için sorgulayamaz bir noktada olduk. O kalsın, şimdi Edlira’yı dinleyelim bu iş nasıl olmuş.

EDLİRA LLUKAÇAJ: Hocam’ın dediği gibi İslam dinini öğrenmek istediğim zaman inanıyordum ki çok mükemmel bir sistem, çok mükemmel bir hukuk. Özellikle kadının yeri ile alakalı çok mükemmel bir norm..

ABDULAZİZ BAYINDIR: Kendisi uluslararası çalışan bir avukattır. Bu arada hukuki şeyini söylersen de iyi olur.

EDLİRA LLUKAÇAJ:  Normlarla bütünüyle karşılaşacağımı umuyordum. Tabi ilk Türkiye’ye geldiğim zaman da kaçınılmaz kaynak olarak piyasadaki ilmihal kitapları, piyasadaki islam hukuku çalışmalarını incelemiştim ve gerçekten bir şoka uğramıştım. Acaba gerçekten benim mükemmel diye bildiğim, ailemin öğren diye gönderdiği, hayatımı ona göre kurmak istediğim din bu olabilir mi sorusunu kendime sorduğumu hatırlıyorum. Hukuk eğitimini bitirdikten sonra Abdulaziz Hoca’nın yanında master tezimi tamamlamıştım. Master eğitimimi tamamlamıştım ve o zaman benim hayatımın dönüm noktasıydı. Çünkü aslında bu öğrendiğimiz şeylerin benim daha önceden rastladığım, İtalya’da rastladığım, Arnavutluk’un farklı bölgelerinde hala geçerliliğini koruyan ve Bizans’ın kalıntıları olan bir zihniyet olarak algıladım ve öyle bildiğim, aslında kaçındığım şeyler, kaçındığım zihniyet aynen oydu. Aslında islam ile hiç alakası olmayan bir zihniyet karşıma islam hukuku olarak çıktı. Aslında islam ile hiç alakası yoktur. Aslında islam hukuku bambaşka bir şey. Aslında gerçek islam hukukundaki kadının yeri ile mezhepler hukukundaki kadının yeri arasında dağlar kadar fark vardır. Aslında hiç de yabancı gelmeyen mezhepler hukukundaki kadının yeri nereden kaynaklanıyordu o zaman? M

Madem kurandan kaynaklanmıyor o zaman alt yapısı ne? Bu zihniyet hangi zihniyetle benzeşiyor? Nereden kaynaklanmıştır? Tez aşamasında da daha sonra yaptığım çalışmalarda özellikle Roma hukukundaki kadının konumuyla çok benzer olduğunu görmüştüm. Ondan önce de Roma hukuk kaynağı olan Yunan hukuku, Yunan felsefesi. Aslında Roma hukuku Yunan felsefesinin yasalaştırılmış halidir. Yani Roma hukuku demek Yunan felsefesinin yasaya dökülmüş hali demektir. Yani zihniyet olarak bütün dünyada da hakimiyetini çok uzun yıllar süren batı medeniyetinin de beşiği olan Yunan felsefesidir. Yani hepimizin bildiği isimler Aristo, Pluto vs. Bu zihniyette, kadını okuduğunuz zaman aslında geleneksel islam hukukundaki kadın ile çok benzer bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. Mesela çok ilginç bir şekilde (Abdulaziz Hoca’ya demin söylemiştim) Aristo’nun kadın hakkındaki yazılarını okuduğumuzda kadın ikinci sınıf, hayvan ile insan arasında bir yaratıktır diye tespiti vardır. Ondan sonra kadınlar işte iyi kadın bize çocuk doğurmak için, orta kadın bizi eğlendirmek için, kötü kadın da hizmet etmek için yaratılmıştır gibi zihniyetlerin kitap olarak geçtiğini söyleyebiliriz. Ondan sonra özellikle yine Yunan’da kadının bu zihniyetini yansıtan başka şeyler: iyi kadın sadece evin içinde kalır. Eski Atina’da da kadının toplumda hiç yeri yoktur. Hukuki açıdan da bir kişiliği yoktur. Aslında Roma’dan da kötüdür. Çok daha kötü. Çünkü hiç olmazsa Roma’da kadını bir kişinin nadiren de olsa annesi ya da bir erkeğin eşi olarak görebiliriz. Ama Yunan’da bu konuda hiç göremiyoruz. Kadın malesef Yunan’da ya eşin hizmetçisidir ya toplumun hizmetçisidir. Kesinlikle bir yeri yoktur. Daha önemli bir yere gelememiştir malesef. Hukuken hiç bir anlam ifade etmiyor. Kadın evlendirilir, yaşının hiç bir önemi yok bu evlilik akdinde. Çünkü kadın zaten taraf değildir. Taraf olmadığı için de iradesini ifade edebilmesi için herhangi bir kısıtlama nedenine gerek yoktur. Yani yaş itibarıyla bir rüşt aranmadığı için evlilikte, kesinlikle kadının yaşı önemsenmemiştir. Aynı şekilde kadının şahitliği söz konusu değil. Kadının hukuki kişiliği söz konusu değil. Kadının mirası söz konusu değil. Kadının tek başına hareket edebilmesi söz konusu değil. Doğduğu andan evlendiği âna kadar aynı Roma hukukunda olduğu gibi babasının veya ailesinin en büyük erkeğinin velayeti altındadır. Evlendiği zaman velayet vesayete dönüşür ve ya kocasının ya da kocasının ailesinin vesayeti altındadır. Evlenmeden önce Yunan hukukunda bir evlilik akti daha çok bugünün anlayışına benzeyen ama fiili olmayan bir evlilik akdi taraflar arasında aktediliyor. Bu aktin tarafı tabiki kızın velisi veya vasisi ve erkek tarafı. Erkeğin kendisi veya 18 yaşından küçük ise çünkü daha önce de bahsettiğimiz gibi 18 yaşından küçüklerin de evlendirilmesi mümkün. Onun vasisi veya velisi olabilir. Bu akit, kız 3 yaşındayken, 4 yaşındayken de akdedilebiliyor ve aktin ana hatları: çiftin nerede yaşayacağı yani yeni kurulan ailenin nerede yaşayacağı ve kızın ailesinin erkek tarafına ne kadar para veya ne kadar mal ödeyeceği ile alakalı bir akit. Bu akit kurulduktan sonra ancak Yunan hukukunda evlilik gerçekleştirilebilir. Kız çocuğu yaşı çok küçük olsa da erkek yani eşinin ailesinin yanına geçebiliyor veya kendi ailesinin yanında kalabiliyor. Evlendikten sonra evli bir kadının sadece (yani kitaplarda aynı bu şekilde geçiyor) bir nane demeti fiyatınca para harcama yetkisi var. Yani angora denilen pazarlarda bir nane demetinin fiyatı ne kadarsa 50 kuruş veya 1 tl bugünkü fiyatıyla, kadının ancak 1tl lik bir işlemi yasal kabul ediliyor. Ancak bu kadar harcama yapabiliyor. Üçten fazla elbisesinin olması yasal olarak mümkün değil. 4 elbisesi olursa eğer o kadının kesinlikle otoriteler tarafından bir elbisesi alındığı gibi cezalandırılabiliyor da bunun için. Gördüğünüz tabloda kadına bakan zihniyetin onu çok kısıtlayıcı, çok düşürücü. Ama malesef bizim hukuk kitaplarında da bulabileceğimiz hala geçerliliğini malesef koruyabilmiş bir zihniyet görüyoruz.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bir şey söylemiştin onu da tekrarlamakta fayda var. Az önce de söydin. Mesela senin adın Edlira. Roma hukukunda olsaydı adın olurmuydu senin?

EDLİRA LLUKAÇAJ: Yok. Ne Roma’da be de Atina’da kadınların ismi yok. Olsa dahi kendi aralarında anılması için bir isim, dışarıda bir kadının ismimi telaffuz etmek çok ayıp bir şey, çok hor görülen bir şey. Zaten kadının çok ilginç bir şekilde eski Atina’da kadın ve köle evin alt katında kalıyor. Yani haremlik selamlık esastır ve kesinlikle erkeklerle aynı ortamda bulunmaz. Dini merasimler de dahil. Kedinlikle erkeklerle aynı ortamda bulunmaz. Evde, evin altkatını yani bodrum katını bugünün anlayışıyla kölelerle paylaşıyor. Roma’da da bir kadının ismi yok, ailesinin ismiyle mesela İncekara1, İncekara2,İncekara3 tarzında isimler veriliyor kızlara. Kendine has ismi yoktur.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Erzurum’da bir kişinin eşinin ismiyle bahsetmesi ayıp sayılır. Bizim köy öyle değildir onu söyleyeyim. Enteresan bir şey. Hakikaten kadınlarla ilgili bizim köyde bir ayrımcılık vardır. Pozitif ayrımcılık. Nasıl, nereden gelmiş? Belki hocaları çok olmasında kaynaklanabilir. Ama Erzurum’da birisi karısından bahsederken ne der biliyor musunuz? Bizim kül döken der. Kül döken. Kül döken dediği zaman karısından bahsettiğini anlarsınız. Yani külünü götürüp çöplüğe döküyor. Bizim kül döken derler. Erzurum, Arz-ı rum yani Rum toprağı anlamına geliyor. O eski şey hala devam ediyor. Buradan kıyaslama olabilir. Şimdi Fatih sen.

FATİH ORUM: Hocamın bıraktığı yerden alacağım. Hocam şöyle demişti. Bu konu önemli bir konu. Niçin önemli? Ben bu konuyu şundan dolayı önemli buluyorum: yani küçüklerin evlendirilmesi şu cumartesi sabahında tatil gününde insanların açıkçası hiç de hoşuna giden ya da onlara pozitif enerji yükleyecek bir mesele değil. Hatta bazıları için artık yeter yani tamam denilebilir. Ama bu mesele bence bizim fıkhın kodlarını görmemiz için çok emsalsiz bir örnek. Yani bir şey, önce karar verilip sonra nasıl ayetlerle, hadislerle temellendirilir nasıl kullanılır, nasıl bir inşa faaliyeti yapılır bu çok rahatlıkla görmemizi sağlayan emsalsiz örneklerden bir tanesi. Şimdi bakın ben bunu şöyle ispatlmak istiyorum. Genelde bu mesele konuşulurken deniyor ki; kardeşim, küçüklerin evlendirilmesi meselesi sizin anladığınız gibi değil. Ben bunu bizim dışımızda kiminle konuşsam hep yapılan itiraz bu: senin anladığın gibi değil. Yani ne demek senin anlamadığın gibi değil? Sen zannediyorsun ki küçük bir çocuğu evlendirdik. Bunları nikahladık. Hadi size yeni bir ev açtık, tamam atık karı koca oldunuz. Bu böyle değil. Bu, bugün de çeşitli toplumlarda uygulanan söz kesme gibi böyle bir şey. Kaldı ki bunun daha önceki dönemlerde bir takım gerekçeleri vardı, zaruri şeyleri vardı bundan dolayı. Bakın bunun böyle olmadığını bizim geleneksel kaynaklarımızda satır satır altı çizilerek bunun böyle olmadığını bize söylüyorlar geleneğimizde. Şimdi şu ifadeler temel kaynaklarından bire bir tercüme ile yaptığım şeyler. Diyor ki mesela Şeybani. Hanefi fıkhının bize ulaşmasını sağlayan kişi. Bütün birikimi bize aktaran kişi. Diyor ki; nikahın ne olduğunu bilmesi durumunda kızın sükûtu rıza sayılır. Nikahın ne olduğunu bilmiyorsa öğreninceye kadar muhayyerlik devam eder. Erkek de razıyım demedikçe yahut kendisinden razı olduğuna dair bir bilgi gelmediği müddetçe muhayyerdir. Buluğdan önce kocasının kendisiyle ilişkiye girdiği küçük kız çocuğu da böyledir diyor. Bu ifade aynen motamot tercüme. Kocası ile kendisinin ilişkiye girdiği küçük kız çocuğunun durumu da aynen bu şekildedir. Hukuken böyle düzenlenir diyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Muhayyer dediği şu. Hanefi mezhebinde kız çocuğuna muhayyerlik tanırlar erkeğe tanımazlar. Eğer babası ve dedesi dışında birisi evlendirmişse kızı buluğa erdiği zaman buluğa erdim ve kendimi ihtiyar ettim demesi gerekir ve bu da çok kısa bir sürede olması lazım. Mesela kız, gece herkes uyurken adet gördüğünü görse sabaha kadar beklese hakkını kaybeder. O saate herkesi kaldıracak diyecek ki; bakın haberiniz olsun ben şu anda buluğa erdim. Ben şimdi kendimi tercih ediyorum. Yani ben bu evliliğe razı değilim demedi lazım. Bunu demediği takdirde hakkını kaybeder. Erkek için gerek yok erkeğin nasıl olsa boşama hakkı var. Kadının boşama hakkı elinden alınmıştır. Ama evlendiren baba ya da dede ise bakın şeyden okuyacağım. Hanefi mezhebi dedi şey. Hukuk-i İslamiye ve Fıkhıyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen. Daha öncede söylemiştim, bu gerçekten fıkıh tarihini çok doğru bir şekilde nakleden bir kitaptır. Burada diyor ki; küçük kız ya da küçük erkeği babası veya dedesi bir şahısla evlendirirse bakılır. Bu baba ve dedenin kötü şöhreti yoksa, kötü insan olarak tanınmıyorsa yapılan nikahlar sahih ve lazım yani geçerlidir. Bu nikaha sonradan kızın da erkeğin de itiraz hakkı yoktur. Bahsettiği muhayyerlik baba ve dede dışında birisinin evlendirmesi halindedir ki az önce Edlira da babadan bahsetti. Ama onun dışındakiler de evlendirebiliyorlar.

EDLİRA LLUKAÇAJ: Baba ve dede hayatta olmadığı takdirde ailenin en büyük erkeği hatta bazı durumlarda kendi oğlu dahi evlendirebiliyor. Oğlunun da reşit olması gerekmiyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Fıkıhta da vardır. Kadını kendi oğlu evlendirir. Diğer Şafi, Maliki ve Hambeli mezheplerinde.

FATİH ORUM: Şimdi mesela Kâsani vardır Hanefi mezhebinin temel kaynaklarından bir tanesinin yazarı. Aynen şu ifadeyi kullanıyor. Nafaka ile ilgili bölümde diyor ki; “küçük kız çocuğu, cinsel ilşkiye girildikten sonra kocası tarafından boşanırsa bu çocuğa üç ay nafaka ödenir” diyor. Yani küçük bir çocuk evlenmiş, başından bir şeyler geçmiş sonra boşanmış. Peki bu çocuk ne yapacak? Üç ay bun nafaka ödenir diyor. Yani hükme bağlanmış bu.

ABDULAZİZ BAYINDIR: En iğrenci de nedir biliyor musunuz? Bahsettiği Kâsani’nin kitabı Bedaus Senai. Bir de El Mebsud vardır Hanefi mezhebinin en temel kitapları. O kitaplarda şu yazar. Bilgisayara almıştım ama açmıyor. İsteye bakar. Ben şu anda sadece sayfasını ve cildini söyleyemeyeceğim. Lütfen elimizdeki kuranlardan açın. Mebsud’da diyor ki. Bu konuya karşı çıkan iki tane fakihten bahsedilir. Birisi Ebu Bekir El Asam ve İbni Şuburme. Bunlar çok eski fukahadan olan kişiler. Ebu Bekir El Asam ve İbni Şuburme. Ebu Bekir El Asam sağır demek. Ona diyor o sağır, bilmiyor falan diye. Rivayetleri duymamıştır diyor. Halbuki bu zatlar diyor ki; az önce size okuduğum ayeti okuyorlar; Allah, nikah çağından bahsediyor kuranda. Buluğdan önce evlenme olmaz diyor. Ama bunlar rüşdü de söylemiyorlar. Az önce bizim söylediğimiz gibi değil ama hiç olmazsa buluğdan bahsediyorlar. Oraya yazmış Mebsud. Nisa suresinin 6.ayetinde nikah çağına varıncaya kadar. Nikah çağından bahsediyor çok açık. Ama delil olarak şeyi döylüyor. Kuranın 65.suresine bakın. Sen de Ahzab 49’u aç karşılaştırırız. Burada 4.ayet var. Elimdeki mealden okuyayım ben size. Elimdeki meal iyi. Elmalılı. Elmalı doğru meal veriyor da. Diyanet işleri başkanlığı meali de var. İstersen sen oradan oku Yahya. Ama önce ben Elmalılı’dan okuyayım. Bakın Elmalılı diyor ki; “adetten kesilmiş kadınlarınız hakkında şüpheye düşerseniz”. Çünkü boşanmış kadınların iddet beklemesi gerekiyor. Bakara 228’de iddet yani yeni bir koca ile evlenmesi için geçmesi gereken süre. Adet gören kadınlarla ilgili üç kere temizlik dönemi olarak anlatılıyor. Peki adetten kesilmiş ya da boşandıktan sonra adet görmüyor. Diyelim piskolojik bir sıkıntıya girdi hanım. Boşadığını duydu adet görmedi yani. Böyle bir durmumda olabilir. Bir de hamile olabilir. Bunların hükümleri gerekiyor. Diyor ki burada; “adetten kesilmiş kadınlarınız hakkında şüpheye düşerseniz iddeti üç aydır. Adet görmeyenler de öyledir”. Ne zaman görmeyen? “Vellayıl lem yehıdne”(TALAK 4) tabi o süre içerisinde görmeyen demektir. Kuranda hani Allah diyor ya “kitabun uhkimet âyâtuhu summe fussilet: bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış sonra Allah tarafından açıklanmıştır”(HUD 1). Kuran öyle bir kitap ki gerçekten inanılmaz bir yapıda. “Vellai lem yehıdne” “adet görmeyenler” ifadesi acaba o zamana kadar hiç adet görmemiş mi? O süre içerisinde adet görmemiş mi? Asıl, o zamana kadar hiç adet görmemiş anlaşılmaz. Onun öyle olması için “lem lâ yehidne” olması lazım ama “lem yehıdne”nin manası ne olabilir dediğiniz zaman hemen bakıyorsunuz Bakara suresi 196.ayete. Orada bunun bir benzeri var. Mesela hacılarla ilgili olarak diyor ki; “fe men temettea bil umreti ilel haccı fe mesteysera minel hedy: kim hac zamanına kadar umreden yararlanırsa kolayına gelen bir kurban göndermesi gerekir”. Ondan sonra “fe men lem yecid: kim bulamazsa”. “Le yecid”. Orada “lem yehıdle”. “Kim bulamazsa”. Nerede bulsmazsa? O günlerde. Onun için hangi kadın da adet görmezse. Ne zaman? O günlerde. Boşandığı günlerde görmezse. Daha önce görüyor ama. Olur yani. Piskolojik bir sıkıntısı olur ya da kadın düzenli adet görmeyen birisi de olabilir. Tamam mı? İşte Allah onu ifade ediyor. Gördünüzmü “lem” ile. “Lem yehıdne” ile “lem yecid”. Yani aynı kalıp ve benzer bir olayda bunu C. Hakk orada ortaya koyarak bizim doğru anlamamızı da sağlıyor. Yeter ki açıklamayı biz yapmayalım C. Hakk’a bırakalım. Zaten açıklamayı biz yaparsak kendimizi Allah yerine koymuş sayılıyoruz ki bu en büyük günah olur. Bakın dinleyin Elmalılı M.H.Yazır. İyiki onu vermiş arkadaşlar. Ben özellikle seçmedim bunu ama bir meal verin dedim. Diyor ki; “adetten kesilmiş kadınlarınız hakkında şüpheye düşerseniz, onların iddeti de üç aydır. Adet görmeyenler de öyledir. Yüklülerin süresi ise (yani hamileler) doğum yapmalarıdır. Her kim Allah’tan korkarsa Allah onun işine bir kolaylık verir”. Tamam. Peki şimdi Diyanet Vakfı’nın mealinde.

FATİH ORUM: Elmalılı’nın orjinali şöyle: “hayız görmeyenler de öyle” diyor,  tefsirinde de şu açıklamayı yapıyor Elmalılı. Diyor ki: “buluğa ermediği için hayız görmeyenler ile buluğa ermesine rağmen hayız görmeyenler”. Bu ayet bunu söylüyor diyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Geleneği mutlaka orada yansıtması lazım. Diyanet Vakfı’nın eski meallerinden şuradan al.

ABDURRAHMAN YAZICI: “Kadınlarınızdan ay halinden kesilenler ile henüz ay hali görmemiş olanların iddeti hususunda şüpheye düşerseniz”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Buradaki bu ayetin anlamını değiştirerek “lem yehıdne”ye “lem yehıdne badu” ki bu ifade şeyde var. “Badu” kelimesi ilave ederek “henüz adet görmemiş” anlamı veriyor Mebsud. Yada “lem mâ yehıdne” manası veriyorlar. Şimdiye kadar adet görmemiş ama bundan sonra görebilir. Şimdi bu ayetteki o iki tane kelimenin anlamını değiştirerek bu ayeti, çocukların evlendirilmesine delil alıyorlar. Peki hangi kadın iddet bekler? O konuda da başka bir ayet var. Oku bakalım Yahya. O da 33.sure 49.

YAHYA ŞENOL: Burada da C.Hakk buyuruyor ki; “ya eyyuhallezine âmenu: ey iman edenler”,”izâ nekahtumul mu’minati: mümin kadınları nikahladığınızda”,”summe tallaktumûhunne: sonra da onları boşadığınızda” ama ne zaman? “Mim kabli en temessûhunne: onlara dokunmadan önce” yani karı koca ilşkisinden önce onları boşarsanız “fe mâ lekum aleyhinne min iddetin ta’teddûnehâ: sayacağınız bir iddet yoktur onlar için”. İddet beklemeleri gerekmez o kadınların. Buradan açık ve net bir şekilde anlıyoruz ki nikah töreni yapılmış ama henüz gerdek gerçekleşmeden boşanma olursa iddet beklenmiyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: İddet için ne şart var? İlişkiye girme şartı var. İlişkiye girecek ki bir kadın iddet beklesin. Yoksa beklemesine gerekmiyor. Ayetin hükmü çok açık.

FATİH ORUM: Hocam buradan şunu mutlaka şey yapmak lazım. Talak suresinin 4.ayetinde hareketle küçüklerin evlendirilmesine cevaz vermek demek küçüklerle ilişkiye girmeyi kuran kabul ediyor demektir.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Zaten onu yazıyorlar. Bakın iki tane kelimeyi çekiyorsunuz, o iki kelimeye yanlış anlam veriyorsunuz. Ve o yanlış anlamla küçük çocukla evlenmenin yanında cinsel ilişkiye de kurana dayanarak hüküm veriyorsunuz. Ondan sonra da bakıyorsunuz ki geçen sene Yemen’de olmuştu, 7 yaşında bir kız çocuğuyla bir adamı evlendirmişler ki buna mezheplerin hiç birisi hayır demez babası evlendirdiği için. İşte ayete de hüküm vererek gerdeğe sokuyorlar. O kız çocuğu kanamadan ölmüştü gerdek gecesi. Bu mezheplerden hiç bir tanesi bu adama diyemez ki sen yanlış yaptın. Ve bu islam diye ortaya çıkıyor. Şimdi bakın bunun olmayacağı şey yaptık size hani önce reşit olma şartıyla ilgili baştan bir konuştuk. Şimdi bir başka ayet daha okuyayım size. Lütfen Maide suresinin 5.ayetini açın. Şimdi burada diyor ki Allah; “elyevme uhille lekumut tayyibat: bugün temiz şeyler size helal kılındı”,”ve taamullezine utul kitâbe hıllul lekum: işte kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helal, sizin yiyecekleriniz onlara helaldir”. Ondan sonra diyor ki; “vel muhsanâtu minel mu’minat: mümin kadınlardan muhsana olanlar”. Muhsana ne demek? Tekrar söyleyeyim size. Kuran hem arap dilinin kuralları açısından bizim kaynağımız hem de kelimelerin anlamları açısından bizim kaynağımız. O ayeti oku bakalım.

YAHYA ŞENOL: Haşr suresinin 14. ayeti.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Muhsana kelimesinin manasını oradan öğreneceğiz şimdi.

YAHYA ŞENOL: “Lâ yukâtilûnekum ce’mian illâ in kur’an muhassenetin ev min verâi cudur”

ABDULAZİZ BAYINDIR: Muhssana, muhsana aynı kökten. Diyor ki; onlar sizinle savaşsmazlar. Ya duvarların arkasından savaşırlar ya da kalelerle çevresi kuşatılmış yerleşim yerlerinde savaşırlar. İşte muhassana diyor. Hısınlı. Surenin başında da 3.ayette miydi? Beni Nadir müslümanlara karşı çıkınca kendi bulundukları mahalle çevriliydi bir kalenin içerisinde yaşıyorlardı. Husun, hısın. Onlar, onu koruyacak zannediyorlardı. Şimdi işte muhassana, muhsana kelimesi kale gibi korunmuş kadın demektir. Kale gibi korunmuş kadın. Kadını bir kendisi korur. Kendi vücudunu kendisi korur. İki, kuran korumuştur. Bakın bir kadınla ilgili, bu gayrı meşru ilişkide bulunmuştur diyen kişinin 4 şahit getirmesi gerekiyor. 3 tane olursa buna iftira cezası veriliyor. Bundan daha büyük bir koruma düşünülebilir mi? Dört tane görgü şahidi getir bakayım diyor. Müthiş bir koruma değil mi? Ondan sonra evlendiği zaman kocası tarafından da korunur. Arkasından da şey geliyor. Burada değil de Nisa suresinin 24.ayetinde de evlenilecek kadınlarla ilgili muhsanat diyor. Namuslu olacak. Hatta ondan önce “uhille lekum mâ verâe zalikum” diyor. Orada haram olan kadınları sayıyor. Şunlar, şunlar haram bunun dışındakiler size helal kılınmıştır. “En tebtegu bi emvalikum: mallarınızı vererek onlarla evlenmek”. Malı verecek olan kişi ne olması lazımdı? Az önce okuduk. Reşit olması lazım. Baliğ olması yetmiyor. Erkek kime veriyor? Kıza. Onun da reşit olması lazım. Devamına bakın: “entebtegu bi emvalikum” peki verdiniz de ne olacaksınız? “Muhsinin”. Erkekler, namuslu olacaksınız. Bir küçük çocuk için bu namuslu-namussuz tanımı yapılabilir mi? Çocuk için bu kullanılmaz ki. “Gayra musafihin: açıkça zina etmeyeceksiniz”,”ve lâ muttehızâti ahdan: gizli dostlarınız da olmayacak”. Bu üç özellik çocuklarda olur mu? Nisa suresi 25.ayetinde diyor ki(HOCA 25 diyor 24 olacak); “en tebtegu bi emvâlikum muhsınıne gayra musâfihin. Fe mâstemta’tum bihi minhunne fe âtuhunne ucûrehunne: sizden kim onlardan yararlanırsa onların mihirlerini tam olarak kendilerine verin”(MAİDE 5) Kendilerinin alması için de reşit olmaları gerekiyor değil mi? Ayetle yani. Bakın bu kadar açık ayetlere rağmen. Ve burada da Maide suresini göstermemin sebebi de bu da son inen surelerdendir. Mesela 3.ayet en son inen ayet olarak bilinir biliyorsunuz. Diyor ki burada Allah; “ehli kitabın muhsana kadınları” yani namuslu kadınlar, kendilerini korumuş kadınlar. “Müminleri muhsana kadınları” ondan sonra “izâ âteytumûhunne: onlara verdiğiniz zaman”,”ucurehunne: mihirlerini”. Bakın babasına değil onlara. Tekrar edeyim. Ne olmaları lazım? Veren de reşit olacak alan da değil mi? Kendi kararını veriyor. Kiminle evlenirse evlensin ne yapalım. Beğenmiş, yapacağımız bir şey yok. Baskı yapamazsınız. Ondan sonra erkekler için de “muhsinine gayra musâfihine ve lâ muttehızi ahdan” namuslu olacaksınız, açıkça gizlice zina etmemiş olacaksınız. Zina eden olursa ne olacak? O da Nur suresinin 3.ayetinde zina eden ancak zina edenle ya da müşrikle evlenir. Zina eden kadın da ancak zina eden ya da bir müşrik erkek alır. Bu, namuslu müminlere haram kılınmıştır diyor. Çocukların evlenmesine fetva verince evlenmede namuslu olma şartı hiç bir mezhepte yok. Sen rastladın mı? Bakın kuranın olmazsa olmaz şartı yok. Zina eden ancak zina edenle evlenir, haram kılınmıştır hükmü hiç bir mezhepte yok. Bakın açık ayetler gizlenmiş. Peki açık olmayan hususlar ne oluyor? İki tane kelimeye yanlış mana vererek işte Mebsud’da çocukların evlendirilmesi değil ilişkide bulunulmasına da fetva veriyor. Elmalılı, bu tür tavırlar için neler söylüyor?

FATİH ORUM: Bir şey söylemek istiyorum ben. Şimdi bu mesele birileri için son kale mesabesinde olduğu için ısrarla bunu savunuyorlar ısrarla. Ve en son şunu duydum ben bu konu ile ilgili. Diyorlar ki; fıkıhta halveti sahiha diye bir şey var. Halveti sahiha, nikahları kıyılan iki kişinin başkalarının rahat şekilde girip çıkamayacağı bir ortamda bir müddet yalnız kalmaları, onların ilişkiye girmeleri mesabesindedir. Dolayısıyla fakihler, bir küçük kız çocuğunun birisi ile evlendirildiğinde onarın bir odada bir 5-10 dakika başkalarının girip çıkamayacağı kadar vakit kaldığında bunu ilişki olarak addetmişlerdir ve bundan dolayı iddet gerekmiştir. Yanlız şöyle bir şey var. Bu halveti sahihayı fıkıhta şöyle tanımlıyorlar. Bakınız neresinden tutsanız her tarafı dökülyor. Şöyle tanımlıyorlar. Klasik kaynakların tanımını alayım. “Kadın ve ekeğin nikah akdi sonrasında başkalarının muttali olamayacağı kapalı bir mekanda ve cinsi münasebete dünyevi, şer’i veya tabii bir engelin bulunmaması kaydıyla”. Peki nedir cinsi münasebete tabii engelin bulunması? Buna da diyorlar ki; küçüklük cinsi beraberliğin yapılmasına tabii bir engeldir diyorlar. Sen eğer buna tabii bir engel diyorsan halveti sahihanın bu konuda dikkate alınmış olabileceğini nasıl söylersin?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Buyurun bakın. Yani bir kişinin yalan söylediğini anlamak o kadar kolaydır ki. Çünkü yalanın sürdürülebilir bir özeliği yoktur. Bir tane yalanı tutturabilmek için belki on tane belki daha fazla yalan söylemeniz gerekir. Sürdürülemez yalan. Şimdi bunlar da bir kere Allah’ın dinine bu iftirayı yapmışlar maalesef. Yaparken neye dayanıyorlar? Aristo’ya dayanıyorlar. Yaparken Sokrates’e dayanıyorlar değil mi? Platon’a dayanıyorlar. O zihniyete göre oluşturulmuş. İşte Roma hukukuna ve Yunan hukukuna dayanıyorlar. Aynı zamanda yahudilerde de var bu sen söylemiştin. Bir delil de Bedaus Senai’de geçen bir delil var. Onu da şey yapayım ondan sonra Yahya okusun. Bedaus Senai dediğimiz Hanefi mezhebinin en temel kitaplarından bir tanesidir. Herhalde Mebsud’un söyledikleri pek tatmin etmemiş ki Bedaus Senai bir başka delil bulmuş. Oradan ben bunu size okuyayım inşallah. Açın lütfen nur suresinin 32.ayetini. Bakın ki Bedaus Senai neyi delil olarak gösteriyor ben size onu şey yapacağım. Buradan da açmak zaman alacak. Neyse ben anlatayım zaman da fazla yok. Arzu edenler onu bakıp bulabilirler. Çocukların evlendirilmesi konusunda baksın bulsunlar. Şimdi burada diyor ki Nur suresi 32.ayet. İstersen se mealini oku Yahya o arada.

YAHYA ŞENOL: Sizden olan bekarları ve kölelerinizden, cariyelerinizden salihleri evlendirin. Eğer fakirseler Allah onlara fazlından zenginlik verir. Allah çok lütufkardır. Her şeyi bilendir”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Buradan bakalım. Bakın ki burada çocukların evlendirilmesine dair bir şey hissedecek misiniz? Ne diyor? “Eğer fakirseler Allah kendi lütfuyla zenginleştirir”. Kim fakir? Evlenecek olanlar. Çocuklarınızı siz evlendirin demiyor. Evlenecek olanlarla ilgili. Peli ondan sonraki meali oku Yahya.

YAHYA ŞENOL: “Evlenmeye imkan bulamayanlar Allah kendilerine lütfundan bir zenginlik verinceye kadar iffetlerimi kalmaya çalışsınlar”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: İffetli kalmaya çalışsınlar sözü çocuklara söylenir mi? Şimdi Bedaus Senai ne diyor? Çocukların evlendirilmesine bu 32.ayette tek bir kelimeyi delil alıyor. Öbürü iki kelimeyiydi.”Lem yehıdne” yani “lem” aslında o da tek kelime de. Bir “lem” var bir yanda “yehıdne” var. Ama bu öyle değil. Diyor ki; “ve enkihul eyama minkum”. Buradaki “el eyama” kelimesidir diyor. “Eyyim” arapçada küçük olsun büyük olsun evli olsun bekar olsun evlenmemiş kadınlarla ilgili bir sözdür diyor. Bak küçük olsun büyük olsun evlenmemiş kadınlarla ilgilidir diyor. Şimdi ayete bakalım ki evlenmiş kadınlar: evlenmede mihri vermek kimin göreviydi? Erkeğin görevi. Okuduk ayetleri. Şimdi eğer fakirseler Allah onları zengin eder sözü kadınlarla ilgili mi olur? E peki bu “eyyim” kelimesi nereden çıkarıyorsun? Ya şu ayeti hiç okumadın mı mubarek adam? Ondan sonraki ayette “nikaha imkan bulamayanlar iffetli olsunlar”. İffetli olmak çocuklarla ilgili mi? Hadi evlenme fırsatı bulamadın. Kadın da olur erkek de olur evlenecek birisini bulamıyorsun. Beğenemiyorsun, hoşuna gitmiyor. O zaman iffetli olsunlar. Şimdi gördünüz mü bakın. Bir tek kelimeye veriyor bir anlam “el eyama” tek bir kelimeye kendi kafasına göre anlam veriyor ki o verdiği anlam ayete %100 ters ve iradan çocukların elendirilmesine fetva çıkarıyor. Çok açık ayetlerin de hiç birisini görmüyor. Ki o kadar çok ayet var ki ben size az bir kısmını okudum. Peki Resulullah’ın sünneti de var. Enes Hoca bir kaç tane hadis oku bakalım. Mesela bakalım bunlar kurana uymadılar da acaba Resulullah’ın sünnetine uyuyorlar mı? Hadislere uyuyorlar mı?

ENES HOCA: 01:08:20 anlaşılmıyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Diyor ki; Resulullah(sav) demiştir ki; “bakire, onayı alınmadan evlendirilemez”. Onay verebilmesi için hukuki işlem yapabilecek duruma gelmesi lazım değil mi? Onayı alınmadan evlendirilemez. Onun içi bugün evlendirme dairelerinde ne yapılır? Kıza sorulur. Hiç kimsenin etkisi altında kalmadan bu kişiyle evlenmeyi kabul ediyor musun? İşte bu onun onayının alınması değil mi? Resulullah bunu söylemiş bakın. Onayı alınmadan evlendirilemez demiş bakire. Eğer dul ise ona onayı sorulmaz. Beni evlendirin demeden evlendirilmez. Yani ilk konuşmayı kendisi yapar. Burada siz teklifte bulunursunuz çünkü bakireler çekingen olurlar biraz. Ama öbürü tecrübelidir. O kendisi kendi ile ilgili harekete geçer. Bak Resulullah’ın bu sözü okuduğumuz ayetlerden hangisine aykırı? Hem de Buhari hadisi. Tamı tamına uydu mu? Resulullah kurandan başka bir şey söylemez ki. Diğer hadis?

ENES HOCA: 01:09:49 anlaşılmıyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Tirmizi de geçen ki bunu delil aldıklarını söylerler. “Hangi kadın velisinin onayı olmadan nikahlanırsa nikahı geçersizdir. Şimdi gene bugün düşünün. Bugün iki kişi diyor ki biz evlendik. Şu anda Türkiye’de yürürlükte bulunan hukuka göre veli görevi belediyelerde. Ama şeriatta öyle değil. Çok daha yaygın bir şekilde uygulanıyor. O hadisin devamında da şöyle söylüyor Resulullah; anlaşamazlarsa “fe in teşâcera fe sultan veliyyeleh” yani kız, babasına dedi ki; şununla evlenmek istiyorum. Vermem dedi. Ya da abisi, şu, bu. O zaman o, orada kalmıyor. Gidiyor yetkiliye. Resulullah diyor ki; onun görevi bitmiştir. Git yetkili makama. O artık senin velin değildir diyor. Gidersin yetkili makama. Şimdi bugün ne yapılıyor? Bugün için düşünün. Olayın kolay anlaşılması için söylüyorum bunu. İki kişi kendi arasında nikah akdi yaptığı zaman bugün resmi makamlar onu evli kabul ediyor mu? Etmiyor. İşte Resulullah da diyor. Siz diyor kendi başınıza yaparsanız olmaz diyor. Bir denetim olması lazım. Denetlenmesi lazım diyor. Ve orada “nekehat” kelimesini kullanıyor Resulullah. Nekehat yani o nikahlanma fiilinin faiili kadın. Ne demek? Demek ki hukuki işlem yapacak ehliyette. Yani reşit olması gerekiyor. Bu da sünnet, ayetleri okuduk, peki bu çocukların evlendirilmesi konusunda ittifak etmiş olan bu mezheplerin tamamı, söyleyin lütfen kuranın hangi hükmüne uyuyorlar? Uydukları bir hüküm var mı kuranda? Delil aldıklarını işte gördünüz alakası yok. Peki Resulullah’ın sözüne uyuyorlar mı?

ABDURRAHMAN YAZICI: Fiiline uyduk diyorlar.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Onu en son Fatih’e anlattıracağım. Bakın Resulullah’ın bu sözü çünkü orada bir de yapılan iftiralar var. Orada Abdussamed’e söylemiştim. Abdussamed hiç savunamamıştı. Çünkü konuyu iyi bilenler savunamıyor. Aişe validemizle çocukken evlendirmişler falan asla savunamıyorlar iyi bilenler. İyi bilmeyenler konuşuyorlar. Şimdi sünnete de uymadılar. Resulullah’ın sözleri bunlar. Herkesin ittifakla kabul ettiği şey. Aynı manada da çok sözleri var onları okumadık ama anlam değişmiyor. Ve sahabenin uygulaması da öyle. Peki ne bir ayete ne bir hadise uydular değil mi? Ve bunlar dünyada islam mezhepleri olarak geçmiyorlar mı? Neye uymuşlar? Edlira Hanım’ın dediği gibi Aristo’ya uymuşlar. Demin bana bir rüya okutmuştun onu bir bulsana okuyayım millete de.

EDLİRA LLUKAÇAJ: Bu tarz şeyler aslında tamamen yabancı olan bir kültür ve yasal/meşru bir dayanak hazırlama çabaları gibi görmüştüm ben. Şimdi bulamıyorum ben.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Önemli değil. Sen bulduğun zaman oku. Acele etme. Buldun mu? Bunun kaynağı neresi. Beytul hikme ile alakalı değil mi?

EDLİRA LLUKAÇAJ: Bu Abbasiler döneminde yapılan çalışmaların hukuk ve felsefi çevirileri meşru dayanağı hazırlama çabaları.

ABDULAZİZ BAYINDIR: İbni Nedim’in El Fihrist’inde değil mi? Çok meşhur bir kitaptır. Ben okumadım da Edlira Hanım okumuş. Görüyor musunuz Şii-Sünni ayrımı yapılmadan bütün mezhepler çocukların evlendirilmesini caiz görüyorlar. Hatta çok afedersiniz gerdeğe girilmesini de caiz görüyorlar. Ve bu, kurana yüzde yüz aykırı değil mi. Sünnete de aykırı. Bu insanlar Allah’tan korkmadan bizi Resulullah’ın sünnetine muhalefetle suçluyorlar, bizi kuranı keyfimize uydurmakla suçluyorlar. Kuranı keyfine uyduran kimmiş? Burada hiç kimsenin itiraz etme imkanı var mı? Bak şimdi İbni Nedim’in El Fihisti. Fatih, bu senin çok işine yarar. Diyor ki; Memun, gece rüya görüyor. Halife Memun, Abbasiler’de. Bir gece rüyasında Aristoteles’i görüyor. Beyaz tenli, kırmızı bıyıklı, kaşları birbirine yakın, şekli şemayili düzgün. Bir tahtta oturuyor. Memun, O’na soruyor; kimsin? Aristolales. Ey Hakim yani filozof anlamına geliyor. “Sana bazı sorularım var”. “Sor”. “Güzellik nedir?”.”Akılda olan şeydir. Senin aklına güzel geliyorsa güzellik odur”. Yahya bu sana bir şey hatırlatıyor mu? Allah kulunun ağızıyla konuşur diye bir şey vardı ya İmam Gazali’ye mâledilen. Aklına geliyorsa Allah’ın sözüdür. Aklına her şey gelir. Haşa. “Sonra ne?”. “Şeriatta olandır”. Sonra?”, “Cumhurun yani halkın güzel gördüğüdür”. Kuranda olan değil şeriatta olan. İşte bu oluşturulmuş olan. Oluşturulmuş ya. “Sonra ne?” “Sonrası yok”. Aristotales, bir başka rivayette de Memun’a şunu demiş “tevhid inancını tavsiye ederim sana”. Bunu dediği için de o kitapları toplamışlar ve Arapçaya tercüme etmişler. Tevhid inancı kuranda sünette yok da Yunan ve Roma’da. Oralarda gelecek. Yunan felsefesinden gelecek. Şimdi ben bunları görünce artık yavaş yavaş anlamaya başlıyorum. Çünkü biliyorsunuz her defasında burada konuşuyoruz, iman kelimesi, kafir kelimesi, müşrik kelimesi,  ne bileyim temel kavramlarda içi tamamen boşaltılmış. Dışı bizim içi başkasının. Biz de zannediyoruz ki bizimle alakalıdır. Şimdi Yahya şeyi okusun. Bu tür davranışlarla ilgili olarak.

YAHYA ŞENOL: Belki söylemek lazım, şimdi bütün Şii-Sünni hepsinde ittifak var diyoruz ama kitaplarda en azından üç kişinin buna muhalefet ettiği söyleniyor. Bir kişinin ismi geçti

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ben mezheplerde bahsediyorum.

YAHYA ŞENOL: Sadece unutulması diye. Biri Ebu Bekir El Esam diye. Diğeri Abdullah İbni Şubrime. Diğeri de Osman El Beddi diye sadece üç kişi. O kadar görüşleri yaygınlaşmamış ama

ABDULAZİZ BAYINDIR: Osman El Beddi’nin mezhebi var ama yaşamamış.

YAHYA ŞENOL: Sadece üç kişinin buna muhalefeti biliniyor. Bu üç kişinin haricinde Şiisi, Sünnisi tüm mezheplerde ittifak var küçük çocukların evlendirileceği noktasında.

ABDULAZİZ BAYINDIR: İsterseniz şunu da söyleyelim madem öyle dedin. Osmanlılar’ın hukuk aile kararnamesi var. İstersen onları da kısaca söyle, bu tamamlanmış olsun.

ABDURRAHMAN YAZICI: Hukuk aile kararnamesinde 1917’de bu alanda bir sınırlandırma getiriyorlar.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama bu zatlara dayanarak.

ABDURRAHMAN YAZICI: Yaş sınırlaması getiriyorlar. Bu zatlara dayanarak. Tarihte de böyle görüşler olduğunu söyleyerek.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama onda ayet falan yok.

ABDURRAHMAN YAZICI: Hatta şey diyorlar bir takım problemlere sebep oluyor. İnsanlar daha eğitimlerini almadan, herhangi bir aile olacak duruma gelmeden bir takım mahzurlar olan bir durum. Neticesinde bir ço problem vesair. Burada eleştirenler de var o dönemde.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Uzun süre yürürlükte kalamadı ki.

ABDURRAHMAN YAZICI: Ama şöyle bir şey var. Uzun süre yürürlükte kalmıyor ama etkisi itibatıyla bir Osmanlı’dan sonra kurulan birçok ülkede yaş sınırlaması getiriyorlar.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Şu anda İsrail’de ve Lübnan’da bu uygulanıyor.

ABDURRAHMAN YAZICI: Yaş sınırlamasını onlardan alıyorlar. Hatta Bulgaristan’da 45’lere kadar, Bosna’da yine.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Etki ediyor.

FATİH ORUM: Hocam bir şey ekleyebilir miyim? Siz dediniz ya ayet falan yok dediniz. Hakikaten öyle. Aile kararnamesinde ayet yok sadece deniliyor ki. Bir gelenek var, bu geleneği adam çöpe atamıyor. Çünkü bu cesareti gösteremiyor. Yani şunu söyleyemiyor: kardeşim zaten bu yanlış diyemiyor. Yine geleneğin içerisinden, diyor ki; geleneğimiz içerisinden bunu söyleyen bir kaç kişi var diyerek ona sarılıyor. Şimdi bu son Kitap ve Hikmet dergisinin 7.sayısında ben bunu şey yapmıştı örnek olarak. Bizzat kendim kaleme aldım ve Din İşleri Yüksek Kuruluna bundan bir iki ay önce bir soru sordum. Soru sormak da ne kadar zor bir şeymiş. Bütün şeceenizi istiyor. TC kimlik numaranıza kadar. Yani önce sen kimsin, gerçek misin nesin? Neyse girdim ısrar ettim. Dedim ki; islam dinine göre küçük bir kız çocuğunun evlendirilmesi caiz midir dedim. Soru sadece bu kadar. 24 saat geçmeden cevap geldi. Dedi ki cevapta dergide de aynen yazdım motamot. Diyor ki; Ebu Bekir El Asam ve İbni Şübrime gibi alimlerimiz küçüklerin evlendirilmesini caiz olmadığını söylemişlerdir. Ben de bu defa ikinci bir soru yazdım bu cevap geldikten sonra. Dedim ki; siz geçen yıl Diyanet olarak bir düşüncenin doğru olabilmesinin temelinde, kriterinde onu şaz olmaması, geleneğe aykırı olmaması gerektiğini söylediniz ve teravih namazı hususunda bir takım şaz görüşlere dayanarak islam dininde hüküm verilemeyeceğini söylediniz. Bu küçüklerin evlendirilmesi konusunda diyanet bugün niçin tarih boyunca şaz olarak nitelenen iki kişiye sarılıyor dedim. O sorunun henüz cevabı gelmedi.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ulaşmamıştır! Telefonla adam konuşuyor, borç istemeye başlamış karşı taraf. Alo alo sesiniz gelmiyor alo aloo, duyamıyorum. Kapatıyor telefonu arkasından santraldeki telefon ediyor diyor; nasıl gelmiyor beyefendi ben duyuyorum da siz niye duymuyorsunuz? Duyuyorsan sen ver borcu diyor. Hukuk aile kararnamesinin orjinal gerekçeleri İstanbul Müftülüğünde var. Çünkü İstanbul Müftülüğü eski Şeyhulislamlık’tır. Ben onun orjinal metinlerinden okumuş ve bizim İslam muhakeme hukukunda yazmıştı. Orjinal metinlerinde de ayetten bahis yok.

YAHYA ŞENOL: Bugün doğuda çocukların evlendirildiğine dair haberler çıkıyor. Yine bugün buna karşı çıkanlar sosyal gerekçeyle karşı çıkıyorlar. Yani kesinlikle bir bakın, şu ayete uymaz, ayetlere aykırıdır, Resulullah’ın sünnetine de aykırıdır çocuklar evlendirilmez demiyorlar. Hangi devirde yaşıyoruz hala çocuk mu evlendirilir canım diye sosyal bir gerekçeden dolayı bir sıkıntı var.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Hasan Erik’in yeni çıkan mealinden okuyordun. Ne yazmış? Diyor ki anlam verirken ayete “vel lâ yehıdna” henüz adet görmemiş olanlar” diye anlamlandırıyor. Diyor ki; bunu Muhammed Esed gibi bazıları tıbbi gerekçelerden dolayı normalde adet gören kadının görememesi durumunu anlatır şeklinde çevirmiş, bu doğru olamaz. Niye? Çünkü doğru bizim çevirdiğimiz, gelenek böyle. Ama bir taraftan da bakıyoruz yani kuranda da böyle bir şey var, aklımıza çeşitli sorular doğuyor. Bunu da cevaplayamıyoruz. En iyisini Allah bilir. Aynen böyle bitiriyor. Allah böyle diyor. Nasıl oluyor? Cevabını da bulamıyoruz. En doğrusunu Allah bilir, nokta.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Allah hiç bir şeyi açıklamamış kitapta görüyor musunuz? Televizyonlarda en çok tavsiye edilmeye başladı son zamanlarda. Kurandan hukuk çıkmaz, kurandan hüküm çıkmaz, bu sadece işte tevhid kitabıdır diye onun için adı da öyle mealinin. Neydi? Tevhid bilmem nesi.

YAHYA ŞENOL: İşte bu görüşlere bizim nasıl yaklaşmamız gerektiğine dair dün biz müzakere yaparken Elmalılı M.Hamdi Yazır’ın Tevbe suresinin 31.ayeti ile ilgili yazdığı şeyler aklımıza geldi. Onlara bir baktık. Şimdi Tevbe suresinin 31.ayetini bir hatırlayalım. Orada C.Hakk şöyle buyuruyordu; ehli kitabı yani yahudi hıristiyanların yanlış davranışlarını haber verirken “ettehazu ahbarehum…min dunillah” onlar, ahbar ve ruhban yani ilim adamlarını ve din adamlarını Allah ile kendi aralarında rabler edindiler. O ayeti tefsir ederken Elmalılı diyor ki; bir kişiyi nasıl rab edinebilirsiniz? Veya yahudi ve hıristiyanlar gerçekten kendi ilim adamlarını din adamlarını rab diyerek mi rab edinmişler? Onu tartışırken diyor ki; o meşhur Hatemi Tayi’nin bir rivayeti var. Resulullah’a geliyor diyor ki; ya Resulallah, biz onlara rab demezdik ki.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Önce şunu söyle. Tay kabilesi Resulullah tarafından alınınca O, Ürdün tarafına kaçıyor. Orada hıristiyan oluyor. Sonra kız kardeşi Onu çağırıyor gel diyor bir bak bakalım bunlar çok iyi insanlar. O çok tanınmış. Hatemi Tayi deyince araplarda hala hikayeleri düzgün bir şekilde anlatılır. Çok cömert bir insan olarak biliniyor. Çok tanınmış bir insanın oğlu olarak Medine’ye gelince herkes Adiy gelmiş Adiy gelmiş bir birlerine haber veriyorlar ve Resulullah’ın mescidine giriyor ve girdiği zaman herkes hayranlıkla bakıyor. O sıra Resulullah bu ayeti okuyormuş.

YAHYA ŞENOL: Bu ayeti okuyor, Tevbe suresinin 31.ayetini ve Hatemi Tayi hemen şöyle diyor. Bu Tirmizi’de de geçen bir rivayet. Süneninde Tirmizi’nin Tevbe suresiyle ilgili bölümünü anlattığı yerde bu rivayetle karşılaşırsınız. Orada Resulullah bu ayeti okuyunca Hatemi Tayi de diyor ki; Hayır ya Resulallah. Yanlış söylüyorum değil mi? Hatemi Tayi’nin oğlu Adiy Bin Hatim. Hayır ya Resulallah diyor biz onlara ibadet etmezdik. Ayet böyle diyor ama biz ibadet etmezdik. Resulullah da onun anlayışının yanlış olduğunu söylüyor. Diyor ki; onlar Allah’ın helal kıldığını haram, haram kıldığını helal deyince siz onların dediğini kabul etmiyor muydunuz? Evet. İşte diyor bu tavrınızdı onları rab edinmeniz. Bu tavrınızla siz onları rab ediniyordunuz. Yoksa kalkıp önünde rabbim rabbim deyip secde etmiyordunuz tabi. Onu biz de biliyoruz diyor. Ama bu tavrınız onları rab edindiğiniz anlamına geliyor. Bir rivayet daha var. O da Rebi diye bir alim var. Bu da bu rablik, rab edinme, İsrailoğullarında nasıldı ben bunu Abdul Âli diye birisine sordum. O da dedi ki diyor onların rab edinmeleri şöyle olmuştu: “onlar, Allah’ın kitabında kendi hahamlarının yani din bilginlerinin, alimlerinin sözlerine aykırı ayetler bulurlardı”. Bakın bu çok önemli. Allah’ın kitabında kendi alimlerinden duyduğu sözlere aykırı ayetler bulurlardı diyor. Bizimkiler de biliyorsunuz aynen kullanıyorlar. “Ve bununla beraber Allah’ın kitabını bir kenara bırakır hahamlarının sözlerini kendilerine esas alırlardı”.

ABDULAZİZ BAYINDIR; Bizimkiler ne yapıyor?

YAHYA ŞENOL: Aynısını yapıyor bizimkilerde. Onları rab edinmesi buydu diye açıklıyor. Elmalılı’nın yorumu şimdi geliyor. Diyor ki; “bu rivayetler şunu gösteriyor ki; rab edinmiş olmak için ona rab adını vermiş olmak şart değildir. Ona rab demeniz gerekmez. Allah’ın emrine uygun olup olmadığını hesaba katmayarak onun emrine uymak ve özellikle de dinin esaslarına ait hususlarda onu kural koymaya yetkili sayıp ne söylerse ne emrederse doğru farzetmek, ona uyduğu zaman Allah’ın emrine ters düşeceğini düşünmeden hareket etmek, Onun emirlerini taparcasına yerine getirmek, Onu rab edinmek ve ona tapmak demektir.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Hadi buyurun! Biz söyleseydik ne diyeceklerdi?

YAHYA ŞENOL: Diyor ki; onlar böyle ahbar ve ruhban yani ilim adamlarını ve din adamlarını rab edindiler. Peki Allah bize de diyor Nisa suresinin 59.ayetinde “yâ eyyuhallezine etı’ullahe ve etı’ur resul ve ulıl emri minkum: ey iman edenler Allah’a itaat edin, resule itaat edin ve sizden olan ulul emre de itaat edin” diyor. Ulul emr de ilk etapta alimlerdir. Peki biz onlara itaat edeceksek biz de onları rab edinmiş mi olacağız? O zaman Allah’ın Tevbe suresi 31.ayeti ile Nisa 59.ayette bize emrettiği arasında bir çelişki mi olacak? Diyor ki hayır. Ulul emre itaat, onların söylediklerinin Allah’ın kitabına uygunluğu ile sınırlıdır. Allah’ın kitabında bu yazıyorsa biz ona da itaat ederiz ama uymuyorsa şunu söylüyor. Diyor ki aynen şöyle söylüyor; “şeytanlara, tağutlara, nemrutlara, firavunlara, putlara tapmak nasıl bir şirk ve küfür ise alimlere de haddinden fazla kıymet vermek öyledir. Mesela doğruyu yanlışı, hakkı batılı ayırmaksızın Hakk ilminin gereği olmayan fikirlerini, sözlerini, Hakk’ın emrine dayanmayan, O’ndan kaynaklanmayan şahsi görüşlerini, istek ve arzuya dayanan keyifi fetvalarını ve iradelerini üstün tutmak, sanki onlarda Allah’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını da haram kılma yetkisi varmış gibi hakkı değiştirebilecek bir hakları varmış gibi Allah’ın emrine aykırı olduğu açık olan hatalarına bile itaati caiz görmek hasılı Allah bu konuda ne buyuruyor diye düşünmeden Allah’ın emrine uymak gerektiğini hesaba katmadan alimlere itaat dahi öyle bir şirk ve öyle bir küfürdür”. Bakın bunu aynen nereden okuyorum: Hak Dini Kuran Dili sadeleştirilmiş olan mealin 4.cildinin 319.sayfasından okuyorum. Devam ediyor Elmalılı diyor ki; “malesef yahudiler ve hıristiyanlar işte böyle yapmışlardır. Ahbar ve ruhbanlarını rab edinmişlerdir. Onlara gerçekten rab dememişlerse bile onları rab yerine koymuşlardır. Dinde hüküm koyabilme haklarının olduğuna inanmışlardır”. Bugün biz ne yapıyoruz o zaman? Bakı bütün ayetler burada okundu, Resulullah’ın sünneti aktarıldı, onlardan bırakın buluğ çağına ermeyi rüşt çağına ermemiş çocukları kesinlikle evlendirilemeyeceği ortaya çıkmışken biz de tam tersine yeni doğmuş bir çocuğun bile evlendirilebileceği hatta evliliğin de ötesinde neler yapılabileceği noktasında bir ittifak vâr olduğunu görüyoruz. Şimdi tercihimizi Allah’ın ayetlerinde ve Resulullah’ın sünnetinden yana mı kullanacağız yoksa 14 asırlık oluşmuş bu gelenekten yana mı kullanacağız? İşte Allah’ın emrine açık ola hususlarda hala geleneğe itaat edecek misiniz? Elmalılı bu görüşteki insanlara diyor ki; ha puta tapmış müşrik, ha atasına tapmış sen hiç farkınız yok. Biz desek kızıyorlar. İyi ki yani demişler li aktarabiliyoruz.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Resulullah da dediği zaman dinlemiyorlar.

YAHYA ŞENOL: O sizin yorumunuz deyip kaçacak çünkü işin içinden. Allah razı olsun demek kalıyor bize. İyi ki Elmalılı böyle şeyler söylemiş aktarmış en azından. Nereden bulabilirsiniz? Tevbe suresinin 31.ayetinin tefsirinde. Farklı baskılar olabilir elinizde. Önemli değil. 9. surenin 31.ayetiyle ilgili Elmalılı ne demiş diye açıp bakarsanız benim bu okuduklarımı birebir motamot bir şekilde göreceksiniz.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Hiç insanlar örnek almak istemiyorlar. Burada bir ders yapmıştık. Tevratın içerisine Süleyman(as)’ın puta taptığına dair ifadeler yerleştirebilmiş bu insanlar. Tevratın içerisine. Onda sonra incilin içerisine İsa(as)’ın çarmıha gerildiğini ifade eden cümleler yerleştirmişler. Ve bugün biliyorsunuz çarmıh öyle bir hale gelmiş ki hıristiyanlığın simgesi, sembolü olmuş. Yani şimdi siz kendinizi bir hıristiyanın yerine koyun, o simgeye, o sembole karşı çıkmak bizim çocukların evlendirilmesine karşı çıkmakla kıyaslanmayacak kadar zordur değil mi? Çünkü bütün hıristiyanlar bunu kabul etmiş, incilin içerisinde var. Dolayısıyla kitaplarda efendim işte Resulullah, Mekke’de Aişe velidemizle çocukken evlenmiş deniyor. Hani en başta söyledim ya; kurana göre baktığınız zaman Aişe validemizin reşit olmaması imkansızdır. Bir kere Arap toplumuna çok haksızlık yapılıyor. Cahiliye toplumu dendiği zaman akla hayale gelmedik bütün kötülükler onlara yükleniyor. Kardşim, siz bunu nasıl söylersiniz? Orası kabenin olduğu yer. Onlar, İbrahim(as)’ın soyundan gelmiş insanlar. Oraya İbrahim(as) ve İsmail(as) elçi olarak gelmiş. Her yıl hac ve umre ibadetlerinin yapıldığı yer. Kuran, Kureyş suresini bak adı Kureyş. Kureyş sureesini Kureyş kabilesiyle ilgili olarak indirmiş. Onların ne kadar önemli konumda olduğunu kuran da tasdik ediyor ama bizde nedense yani geçmişi hiç olmayan, sanki Resulullah ile her şey başlamış, ondan öncesi tufan gibi bir yapıyla anlatılıyor. Halbuki Mekke’de ve o günün Medinesi’nde reşit olmayan bir kız evlendirilemezdi. Aişe validemizin çocukken evlendirilmesi imkansızdır. Kararı kendisi vermiştir. Babası tavsiye etmiş olabilir. O ayrı bir konu. Kararı kendisi vermiştir. Şimdi bir de şöyle düşünün. Mesela islam ile ilgili bütün kadınlarla ilgili bilgiler çok büyük ölçüde Aişe validemizden gelmiştir. Resulullah’ın bu konudaki uygulamalarını çok iyi bilecek zeki genç birisine de ihtiyaç var. Yani çünkü O başkası gibi değil ki. Öğrenmesi lazım ki anlatsın. Öyle birisini tercih etmesi çok tabiidir. İşte Allah nasib etmemiş çocuğu da olmamış tabi. Bütünüyle gerçekten en önde gelen ilim insanlarından birisidir Aişe validemiz. Neden imkansızdır diyoruz. Bir kere mehir arap toplumunda da aynen vardır. Mümtahine suresinin 10-11.ayetlerinde çok açıkça ifade ediliyor onlara harcadıklarını geri verin diye. Yani müslüman olup da Medine’ye gelen kadınlarla ilgili olarak. Resulullah, Hatice validemizle evlenirken kendisi 25, O 28 yaşındaydı. 40 falan diyorlar ama o sahih bir rivayet değil. 40 yaşında olan bir kadının 7 tane çocuğu olur mu? O zaman bir mihir vermişti. Ne kadardı Abdurahman o mehir.

ABDURRAHMAN YAZICI: Peygamberimiz, Hatice ile evlenmeden önce bir görüşmeler oluyor. Hz. Hatice’nin bir arkadaşı yardımcı oluyor bu konuda. Sonra bir yerde bunlar toplanıyorlar.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bak Hatice ile görüşüyorlar, velisi ile değil. Yani o toplum öyle hukuksuz değil. Herkesin saygı duyduğu bir toplum.

ABDURRAHMAN YAZICI; Amr Bin Esed, Ebu Talib vs. toplu olan mecliste bu mihir konusu da dile geliyor. Amr Bin Esed’e şöyle diyor bir rivayete göre 500 dirhem, bir rivayete göre 400 dirhem bir rivayete göre 20 dişi deve mihir vereceğini vs. Onlar da kabul ediyorlar.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Miktar önemli değil ama mihir veriyorlar.

ABDURRAHMAN YAZICI: Şu da var, Hz.Aişe ile evlenmesinde de mihir var 500 dirhem.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Mihir kime veriliyordu ayette? Kızın kendisine değil mi kızın ailesine değil.

ABDURRAHMAN YAZICI: Şöyle bir durum da var Hocam Hz. Aişe ile ilgili hadiste. Hz. Aişe ile ilgili geçen yer ansiklopedide geçiyor ama şöyle: Ebu Bekir soruyor, Peygamberimiz’e neden geciktirdin evliliği? O da mihiri şey yapmakta biraz güçlük çektiğini. Kendisi veriyor Peygamberimiz’e.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Borç veriyor, O da kıza veriyor. Mihir, kızın kendisine verilecek. Ebu Bekir, Resulullah’a borç veriyor. Ebu Bekir alacak olsa borç verir mi?

ABDURRAHMAN YAZICI: Rivayet ile ilgili belki bir kaç şey söylenebilir belki Hocam bu noktada. Peygamberimiz’in Hz. Aişe ile evlendiği ile ilgili rivayet tarihi noktalara uyması açısından. Birincisi Hz. Esma’nın yaşı.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Gerek yok. Ona hiç girmeyelim. Onlara girmeye hiç lüzum yok. Çünkü minareyi çalan kılıfını hazırlar. Siz, çocukların evlendirilmesi dediğiniz zaman mutlaka Resulullah’a kadar indirmeniz lazım ki bir yerde sıkıştığınız zaman onu getiresiniz. Hep onu öne sürerler. İbrahim suresinin 4.ayetinde Allah şöyle diyor; “ve mâ erselna min rasulin illâ bi lisâni lehum: her elçiyi mutlaka kendi kavminin diliyle göndeririz” yani oradaki onun kullandığı kelimeler, o kavmin kullandığı kelimelerdir ki her şeyi onlara açık açık anlatabilsin hemen anlasınlar. Dolayısıyla kuranda kullanılan terimler, kelimelerin tamamı o Mekke ve Medine toplumunun kullandığı kelimelerdir. Şimdi öyle olduğuna göre Nisa suresinin 6.ayetinde diyor ki Allah; “vebtelul yetâma izâ belagun nikah: nikah çağına ulaşıncaya kadar yetimleri denemeden geçirin”. O zaman nikah çağı diye bir kavram Mekke’de, Medine’de olmak zorunda değil mi? E peki ey mezhepler, madem siz islam mezhebiydiniz hiç olmazsa bunu uygulasaydınız. Hadi rüştü anlayamadık dediniz Ebu Bekir El Asam ve İbni Şubrime gibi hiç olmazsa buluğa gelin ya en azından. Şimdi bakın bir örnek olsun diye, müslümanlar biraz akıllarını başlarına alsınlar. Allah’ın açık ayetlerini görmeyen, hiç alakasız bir tek kelimeye o ayete yüzde yüz aykırı bir anlam vererek ondan çocukların evlendirilmesine hüküm çıkaran, işte birisi efendim Talak 4.ayete dayanaram çocuklarla gerdeğe girilebileceğini kurana mal ediyor. Bunlardan her şey beklenir. Tekrar edeyim. Allah ayette diyor ki; “kitabun uhkimet âyâtuhu” az önce Yahya’nın okuduğunu kuran ile tasdik eden bir ifade. 11.surenin ilk ayetleri. Hud suresi. “Kitabun uhkimet ayâtuhu: bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem” yani kısa hükümler ifade ediyor. Ama “summe fussilet: sonra da ayrıntılı olarak açıklanmıştır”. “Min ledun hakimin habir: hakim ve habir tarafından” yani Allah tarafından açıklanmıştır. Bunun da metodolojisi var. Bununla alakalı Fatih’in bir kitabı var bitti inşallah. İkinci baskısını yakında yapacağız. Ama bizim sitelerimizde bununla ilgili bilgiler bulabilirsiniz. Bizim doğru bildiğimiz Yanlışlar’da onunla ilgili bölüm var. Kuran onun metodolojisini koymuş Allah nasıl açıklıyor diye. Açıklamayı Allah yapmıştır. Niye Allah yapmış? “Ellâ tabudu illallâh: Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye”. Az önce Yahya’nın okuduğu şeyde olduğu gibi Allah’ın helal deyip de başkasının haram dediğini kabul etmeyesiniz. Allah’ın haram deyip başkasının helal dediğini kabul ermeyesiniz çünkü bu, onlara kulluk olur. Peki kendisini kuranı açıklama yetkisinde gören kişiler kendisini hangi konuma getirmiş olurlar? Allah ile eşit konuma getirmiş olurlar. Bundan daha büyik günah var mı? Peki kendisini bu duruma getirmekten korkmayan insanlar, Resulullah’a niye söz iftira etmesinler ki? Niye etmesinler? Biri çıkıp da bir takım algı operasyonu yaparak sanki onlar kurana ve sünnete uyuyorlarmış gibi göstermenin bir anlamı var mı? Şimdi buradan bir düşünmeye vesile olsun diye VEDAT yılmaz, İncil’den İsa(as)’ın çarmıha gerildiği iddiasıyla ilgili sözler okuyacak.

VEDAT YILMAZ: İsa(as)’ın çarmıha gerilmiş olması hıristiyanların en temel prensiplerindendir. İsa(as)’ın çarmıha gerilmiş olması sadece bir vakıa değildir. Kilisenin en temel prensiplerinden bir dayanağıdır. O prensip de şudur: insanlar günahkar doğarlar. Günahlarından kurtulabilmeleri için İsa ölmek zorundadır. İsa(as), onlar için ölmek zorundadır. Ölmemişse eğer bu insanlar günahlarından kurtulamazlar. İsa, sizin günahlarınız için nasıl ölür peki? O da şu şekilde olur: siz, İsa’ya teslim olursunuz İsa, sizin günahlarınız için ölmüş olur. Ama İsa(as) şu anda yaşamıyor. Biz, İsa’ya nasıl teslim olacağız? İsa’ya teslim olmanın tek bir yolu vardır o da İsa’nın şahsı manevisi olan kiliseye teslim olmaktır.

ABDULAZİZ BAYINDIR: O şahsı maneviyi de unutmayın ha! Bütün tarikatlar ve cemaatler bu kelimeyi kesinlikle kullanırlar. Onun tüzel kişiliğinde. Yani mesel tarikatlar fenafi şeyh derler. Bu, şahsı manevi demektir. Ama mesela Nur cemaati de şahsı manevisinde bütünleşme diyerek Risaleyi Nur şakirtleri Risaleyi Nur’un şahsı manevisi derler ve Fethullah Gülen de o kelimeyi kullanır. Yani burada kendi kişiliğinizi sıfıra düşüreceksiniz, sizin hiç bir değeriniz yok ama öbürünün varlığı ile bütünleşeceksiniz. Yani kulluktan çok daha öteye bir şey bu.

VEDAT YILMAZ: Siz kiliseye teslim olduğunuz zaman artık İsa(as), sizin günahlarınız için ölmüş olur ve siz günahlarınızdan kurtulmuş olursunuz ve cennetlik olduğunuz garanti olur. Tabi bütün bunların olabilmesi için İsa(as)’ın bir defa çarmıhta ölmüş olması şart. Bununla alakalı da Matta, Luka, Markos, Yuhanna incillerinde bu İsa(as)’ın çarmıha gerilişi, daha sonra gömülmesi, daha sonra yeniden dirilmesi dördünde de çok net bir şekilde uzun uzadıya anlatılıyor. Mesela çarmıha gerildiği ile alakalı bir yer okuyayım Markos’tan. O da 16.bölümde. Şöyle söyleyeyim; yani kendileri bakmak isteyenler Matta’nın 27.bölümünü okusunlar, Markos’un 15.bölümünü okusunlar, Yuhanna’nın 19.bölümünü okusunlar, Luka’nın da 23.bölümünü okusunlar. Şu anda Markos’tan okuyorum. Şöyle söylüyor 15.bölümün 24.pasajında;”ve onu haça gerip” tabi burada hikaye anlatıyor. “Ve onu haça gerip kim ne alacak diye giysilerini kurâ ile kendi aralarında paylaştırdılar. Üçüncü saatte onu haça gerdiler”. İsa(as) üçüncü saatte haça geriliyor. Daha sonra da dokuzuncu saatte İsa(as) yüksek bir ses çıkartarak yani bağırarak ruhunu teslim etti deniyor. Daha sonra öldükten sonra da Yusuf’a İsa’nın cesedi veriliyor ve gömülüyor. Ertesi günde yani sebt gününden bir ertesi gün de Pazartesi sabahı da İsa’nın mezardan gittiği görülüyor. Şimdi bütün İncillerde anlatılan bu hikaye böyledir. Yani İsa(as) haça gerilimiştir, haçda işkence çekmiştir, ölmüştür, gömülmüştür, gömüldükten sonra dirilmiştir. Ve bu inanç üzerine kendileri sistemlerini oturtuyorlar. Onunla ilgili de bir ayet okuyayım. Petrus’un 1.mektubunda şöyle söylüyor;”çünkü biz Allah’a götürsün diye salih olan mesih de salih olmayanlar uğruna günahları için bedende öldürülmüş fakat ruhta diriltilmiş bir defa ölmüştür”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Peki sağ ol. Şimdi bakın burada kuran incili tasdik eden bir kitaptır biliyorsunuz. Allah, Maide suresinin 47.ayetinde şöyle diyor; “vel yahkum enlul incilbimâ enzelallâhu fih: İncil ehli Allah’ın onda indirdiği ile hükmetsinler”(MAİDE 47). İncil’e demiyor bakın. İncil ehli İncil ile hükmetsinler demiyor. İncil ehli, Allah’ın onda indirdiği ile hükmetsinler diyor. Nisa suresinin 157. ayetinde bu iddaların yalan olduğunu kuran söylüyor. O zaman kuran ne yapmış oluyor? İncilin hangi bölümünü tasdik ediyor hangi bölümünü tasdik etmiyor onda? Kuranın tasdik ettiği kısımları kabul ediyor başkasını değil. Şimdi burada diyor ki; “ve kavlihim innâ katelnel mesiha ısebne meryeme resulallâh” bu yahudilerin sözü; “biz, Allah’ın elçisi Meryem oğlu İsa’yı öldürdük”. Onlar öldürdük diyor. Bunlar da öldürdüler diyorlar, kabul ediyorlar değil mi? Halbuki Allah ne diyor? “ve mâ kateluhu: onu öldürmediler”,”ve mâ salebûhu: asmadılar”. Çarmıha gerildiğini ifade ediyor değil mi bunlar? Allah ne yapıyor bunu? Reddediyor değil mi? “Ve lâkin şubbihe lehum: ama onlara öyle gösterildi” onda bir şüpheye düşürüldüler diyor bu konuda. Demek ki bakın kuranın olmadı diye şahitlik ettiği hatta o ayetin devamında da önemli bir hikaye var. Diyor ki; “innellezinahtelifu fi hi le fi şekkin minh” İsa konusunda görüş ayrılığına düşenler kesin bir şüphe içerisindedirler. Yani İsa’yı öldürdüklerine inanmazlar. İsa’yı öldürdüklerine inanmadıkları gibi öldürüldüğüne de kesin olarak inanmıyorlar ama bakın onunla sistem oluşturmuşlardır. İnanmadıkları şeyle sistem oluşturmuşlardır. Ne yapıyor diyor Allah? “Mâ lehum bihi min ilettebibaaz zann” zanna uyma dışında onların bu konuda bir bilgileri yok. Zanna uyuyorlar. Peki şimdi bizim küçük çocukların evlendirilmesi konusunda zanna uyuyorlar diyebilir miyiz? Zan var mı? Yani bunların dedikleri kadar zan da yok ortada. Ama tabi ki hadisler uyduracaklar falan filan. O konularda zaten yazılmış şeyler var da tarih kitaplarına gittiğiniz zaman tarihn elindeki belgelere göre konuşur ama bakın kuran ne yaptı? Hıristiyanların inciline koydukları şeyi kabul etmediğini ifade etti. Peki onlar bu yanlışları İncil’e koyabiliyorlar da bizimkiler hadis kitaplarına koyamazlar mı? Peki onlar İncil’de bir takım yanlışlar yaptı bakın kuranda ayetleri değiştiremiyorsunuz. Ayetlere dokunamıyorsunuz ama anlamlarını ne yapabiliyorsunuz? Değiştirebiliyorsunuz. Evet sonuca gelelim. Sonuç olarak iş Edlira Hanım’ın çalışmasıyla başlamıştı. İtalyancayı iyi bildiği için Roma hukuku kaynaklarına gitti. Sonra baktı ki bu iş Yunanistan’a kadar gidiyor. Sonra işte daha yeni bulmuş olduğu kaynaklarda baktı ki bunun için arkasında Aristo, yunan felsefesini oluşturan temeller üzerine kurulmuş. İbni Nedim’in El Fihrist’inden de nakillerle bu işin biraz daha dayanaklarına kadar gidilmiş oldu. İnşallah bundan sonra yapılacak çalışmalarla işin özü ortaya konur. Ve malesef önce karar veriliyor. Her şeyde öyle olmuştur. Evlendirme konusunda önce karar veriliyor: kadınların bu konuda yetkili olmaması gerekiyor. Tamam kanın bu. Biz bu kanunu çıkardık. Ee peki bu kurana uygun mu değil mi? Onu da siz halledin kardeşim. Uymasa da uydurun. Bir yerden bir şey bulun buluşturun. Yapılan budur. Çocukların evlendirilmesine bir kere karar verilmiş. Bulun buluşturun kardeşim. Diyebilirsiniz ki bu eskidenmiş. Bugün de öyle mi? Bugün de aynen öyledir. Bakın namaz vakitleri konusunda biliyorsunuz bizim çalışmalarımızı. D. İ. Başkanlığı, buradan tekrar ediyorum yanlış olduğunu yüzde yüz bilerek. Burada nasıl çocukların evlendirilmesinin kuran ve sünnete uygun olmadığını yüzde yüz bilindiği halde bu yapılmış mezheplerde bu gün D.İ. Başkanlığı da namaz vakitleri konusunda yanlış yolda olduklarını yüzde yüz biliyorlar. Niye? Çünkü o işin içerisinde ben de 21 sene bir personeli olarak bu çalışmaların her tarafında bulunmuşumdur. Ben son 10 senedir etkisiz hale geririlmeye çalışılıyorum. Ondan önce bu konuların en başında olan iki üç kişinin bir tanesiydim her konuda. Şimdi her taraftan dışlıyorlar. İyi ki yaptılar böyle gerçekten teşekkür etmemiz lazım. Böyle yapmasalardı bu kadar çalışma yapamazdık. Çünkü bizi lüzumsuz meşgul edeceklerdi. Bu kadar açık, kuran açık, sünnet açık, Allah’ın yarattığı kanunlar açık, her şey açıkken sırtını sadece devlete vermenin sağladığı güçle biliyorsunuz bugün hala bakın en dindarları bile diyor ki; evet sizin dediğiniz doğru ama Diyanet öyle dedi ben ona uyuyorum. Az önce Elmalılı’dan okuduğuna göre bu insanlar ne oluyor? Demek ki sırtını devlete dayıyorsa, işin içine siyaset giriyorsa, devlet müdahale ediyorsa o dinin ruhuna Fatiha okumak lazım. Dedik ve bitirdik. Bugün sorulara yer kalmadı kusura bakmasınlar. İnternetten değil de sizden soru varsa alalım buraya kadar geldiniz.

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz. İsa Gelecek mi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın