Elhamdülillahi Rabbilâlemin esselatü vesselamü alâ resulina Muhammedin ve alâ alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün ki dersimizin konusu ‘’Kıyamet Alametleri’’. Biliyorsunuz son günlerde Maya takvimine göre 21 Aralık 2012 ‘ de kıyamet kopacak, Dünyada iki yer ; birisi Fransa’da birisi İzmir’de buralar ayakta kalacak diye, büyük bir Medya bombardımanıyla insanları etkilemeye çalıştılar, fakat başaramadılar.
21 Aralık geçti istedikleri şey olmadı. Fakat bu tür şeyler insanları etkileme çabaları durmayacak, devam edecektir. Neden dolayı devam edecek ? çünkü her insanın bir yumuşak karnı dini inancıdır. Yani din her insanın yumuşak karnıdır. Doğru din ile hiç kimseyi kandıramazsınız, sömüremezsiniz. Sömürmek için muhakkak dini bozmanız lazım. Bunu şöyle düşünün ; Bir kişiye Şıra verirseniz o kişi güçlü olur. Belki o gücünü size karşıda kullanabilir. Fakat o kişiyi etkilemek istiyorsanız, sömürmek istiyorsanız, onu kendinize bağlamak istiyorsanız Şıra vermezsiniz Şaraba çevirirsiniz, sarhoş edersiniz gücünün farkına varamaz bütün cebini de size boşaltır. Yani sizin her bakımdan sömürdüğünüz bir insan haline gelir. İşte din sahası da aynı dolayısıyla burada da çok sömürüler oluyor.
Bizim yani Müslüman olarak tanınan bir çok kimsede kıyamet saatini bildiriyor. Halbuki Allah’ u Teala Resulullah (s.a.v) ‘a diyor ki ;
‘’Sana o saati(Kıyameti) soruyorlar ne zaman gelip demir atacak diye(42) Sen neredesin onun bilgisi nerede(43) ,Naziat Suresi 42/43 .Ayetler
Yani ‘Sen bunu nereden bileceksin’. Yada daha Türkçe olarak ifade etmek gerekirse ‘Sen kim onu bilmek kim’.
Şimdi Allah’ın büyük Resulu Muhammed Sallallahü aleyhi ve sellem, Kıyametin ne zaman kopacağını bilmiyor Kur’an-ı Kerim’in çok sayıda ayetinin delaletiyle(4. dakikanın başında BU KELİMEYİ ANLAYAMADIM YANLIŞ YAZMIŞ OLABİLİRİM) ,ama bir çok kimse ortaya çıkıyor diyor ki ‘Siz bakmayın, Biz biliriz’. Şimdi bu bana İblisin tavrını hatırlatıyor. Çalışmalar son noktalarına geldi İnşâAllah bittiği zaman derslerimiz de anlatmak nasip olur , İblis’te Meleklerden bir Melek aslında ve Melekler de imtihandan geçiyor. Onun kaynaklarını İnşâAllah daha sonra yani çalışmalar bittikten sonra size anlatırız. Belki bir iki ay daha sürer . Şimdi İblisi o hale getiren nedir? Bakara suresinin 30. ve devamı ayetlerini açarsanız, İblis niye bu hale gelmiştir onu çok rahatlıkla anlayabiliriz.
‘Bir gün Rabbin Meleklere yeryüzünde halifesi olan bir varlık oluşturuyorum demişti ‘
‘Dediler ki sen orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birilerini mi oluşturuyorsun’ Çünkü bütün mücadele halifelik mücadelesidir. Senin olmasın benim olsun mücadelesidir. Ben hakim olacağım mücadelesidir. O zaman da kan dökülür, gerçekten ondan dolayı kan da dökülüyor. Bunun ayrıntısını öğrenmek isteyenler bizim sitemizde yayınlanmakta olan ‘İnsan ve Varlıklar Alemi’ yazısını okurlarsa ayrıntılı bilgi elde ederler.
‘Ya Rabbi sen her şeyi düzgün yapmana karşılık ,güzel yapmana karşılık biz sana boyun eğeriz’
‘Yani Sen böyle bir karar vermişsen elbette ki doğru karar vermişsindir. Biz senin her şeyi tertemiz yaptığını da biliyoruz. Yani biz sana karşı çıkmıyoruz ama bir endişemizi belirtiyoruz’ demiş oldular
‘Allah’ u Teala Dedi ki ; Ben sizin bilmediğinizi de bilirim’
Şimdi burada bir bilgi meselesi var. Yani Melekler olacakları ön gördüklerini ifade ediyorlar ve Adem aleyhisselam’ ın onun neslinden gelenlerin yaratılması ile ilgili endişelerini ortaya koyuyorlar, Allah’ u Teala da diyor ki ; ‘Ben sizin bilmediklerinizi bilirim’ . Şimdi burada bir bilgi karşılaştırması var. Ondan sonra diyor ki ;
‘Allah Ademe isimlerin tamamını öğretti. Sonra onları Meleklere gösterdi’
Önce Bakara Suresi’nin 31. Ayetindeki ‘el esmae külleha’ da ki ‘ha’ zamiri Arapça bakımından Akılsız Varlıklar’ ı gösteren zamirdir. Yani varlıkların isimlerini aslında melekler biliyorlardı, görmedikleri , bilmedikleri bir şey değil. Ama ondan sonraki ‘me aradahüm’ diye Akıllı Varlıklar’ ı gösteren bir zamir oraya koydu Allah ’u Teala.
Akılla-Bilgi ,yani Bilgi ‘İlim-Akıl’ anlamında da kullanılıyor Arapçada, dolayısıyla ‘aradahum’ deyince o isimlerin kendisi değil, o isimlerin içeriğini Cenabı Hakk’ın Adem (a.s) ’ma öğrettiği yani orada ki bilgiyi öğrettiği anlaşılıyor. ‘Sonra Meleklere dedi ki hadi bakalım mesela Şu neye yarar’ Şurada Bir taş var görüyorsun ama bu taş neye yarar hadi anlat bakalım dendiği zaman , tabi Meleklerin anlatacağı bir şey yok . Dışarıdan bir taş olarak görüyor ama içeriğine baktığınız zaman değişiyor. Mesela bilirsiniz bazı yerlerde Dağ vardır Ot bile bitmez. Fakat Uzmanı gelir orada çok Zengin Maden yatakların olduğunu tespit eder, sırf o köyü değil ülkeyi kalkındıracak büyük bir zenginlik kaynağı olduğunu ortaya koyar. İşte bu aradaki bilgi farkından dolayıdır. Köylüye sorsan ‘Beş para etmez’ der , ama Uzmanı geldiği zaman ‘Eşi bulunmaz bir yer’ diyebilir. İşte Allah ’u Teala onları Meleklere gösterdi ;
‘fe kale embiunı bi esmai haülai in küntüm sadikıyn’ Bakara Suresi 31. Ayet’in Sonu
‘Madem Bildiğinizi idda ediyorsunuz ve Adem ‘ in yaratılışına itiraz ediyorsunuz, haklıysanız şunlardaki o bilgiyi bize bildirin bakalım.’ Tekrar yine ‘haülai’ kelimesi ‘Akıllı Varlıklar’ ve Akıllı olmayan Varlıklar’ için eşittir.(9dak 25 saniye ‘de bu cümle tam biterken birisi öksürdüğünden bu cümle sonrasında kullanılan sadece iki kelime anlaşılamadığı için buraya yazılmadı )
Bakara Suresi 32.Ayet;
‘Kalu sübhaneke la ılme lena illa ma alemtena ’
‘Bütün Melekler dedi ki ;Ya Rabbi Biz sana boyun Eğeriz’
‘Haşa ! Biz sana Baş kaldırmayız. Bizde bir bilgi yok sadece senin öğrettiğin var. Sen bize ne öğretiysen onu biliyoruz. Başka bir bilgi yok ’
‘inneke entel alımül hakım’
‘Bilen sen Doğru karar veren Sensin’
Şimdi ondan sonra Meleklerin imtihana tabi tutulduğunu görüyoruz. Melekler burada Cenabı Hakka bir itirazda bulundular , sonra ‘sübhaneke la ılme lena’ dediler , Sözle olmuyor eylemle olması lazım ‘Hadi bakalım bunu da bir eyleme getirin’ yani Söylemden Eyleme geçiş meselesidir. Konuşmaya sıra geldiği zaman insanların bir çoğu her şeyi söyler ama hadi bir eyleme dediğiniz zaman kaçarlar . İşte burada da bir eylem gösterin diye Allah ‘u Teala Melekleri imtihan ediyor.
Bakara 33.Ayet ;
‘Kale ya ademü embi’hüm bi esmaihim’
‘(Bunun üzerine: ) Ey Âdem ! Eşyanın isimlerini meleklere anlat, dedi.’
Şimdi imtihanın ilk adımı Adem’ e Dedi ki ; ‘ Adem, bunlara bu varlıkların isimlerini yani varlıkların içindeki o ‘hüm’ yani o akıllı kısmı , yani o bilgiyi bildir bakalım, bunlara söyle ‘
‘felemma embeehüm bi esmaihim’
Burada her ikisinde de ‘hüm’ olması çok önemli, yani hem ‘embeehüm’ ; ‘hüm’ Melekleri gösteriyor ,hem ‘esmaihim’ de ‘him’ de diğer isimleri gösteriyor ,içindeki ilimler gösteriliyor.
‘Onu onlara bildirince’
‘kale e lem ekul leküm’
Sonra Allah ’u Teala ‘İşte bak bilmediniz, bilmediğinizi görüyorsunuz’ diyor.
‘e lem ekul leküm’
‘Ben size dememişmiydim’
‘innı a’lemü ğaybes semavati vel erdı’
‘Göklerin ver yerin gaybını bilirim ben’
Gayb ; önünüzdeki bir şeyin içeriğini bilmemeniz. Onun içeriği sizin için Gayb’ tır . Allah ‘Ben Biliyorum’ demektedir.
‘ve a’lemü ma tübdune ve ma küntüm tektümun’
‘Sizin ortaya koyduğunuzu da gizlediğinizi de biliyorum ‘
Yani ‘Sizin açıkça söylediğinizi biliyorum ama bir de içinizde gizlediğiniz bir şey var onu da biliyorum’
O gizledikleri nedir biraz sonra göreceğiz ; Adem’in kendilerinin bilmediği bilgiye sahip olmasıdır. Öyle olunca demek ki çok ciddi bir kıskançlık oluşmuş Meleklerde, Adem’ e karşı. Çünkü onlarda imtihana tutulan bir varlıktır. O zaman bakalım ki Allah ‘ amı teslim oluyorlar yoksa kendi Nefslerini mi öne alıyorlar . Yani yeni bir tabirle kendi egolarını yenebilecekler mi ?. Enaniyetlerini yenebilecekler mi ? Hemen Diyor ki Allah ‘u Teala ;
‘Ve iz kulna lil melaiketiscüdu li ademe’
‘Meleklere dedik ki Adem ‘e Secde Edin ‘
Şimdi Onun(Adem’in), bilmesi Melekler için bir kıskançlık iken , bir de ‘Secde Edin’ denilmesi Melekler açısından ‘Bu kadar olur mu ‘ denecek duruma gelmektedir. Çok zor bir şey yani, biraz önce yaratıldığına itiraz ettiğiniz bir varlık var, sonra o varlığın sizden daha çok bilgili olduğu ortaya çıkıyor, Melekler bu varlığın yaratılışını ve bilgisini hazmedemiyorlar, içlerine sindiremiyorlar ve sonra Allah ‘u Teala diyor ki ‘Secde Edin’. İşte burada Teslimiyet var mı ,yok mu ortaya çıkacak.
‘fe secedu’
‘Hepsi Secdeye kapandı’
Yani egolarını yendiler. Kendi benliklerini Cenabı Hakk ‘ın emri karşısında yok saydılar. Allah ‘a teslim oldular.
‘illa iblıs’
‘Ama İblis öyle yapmadı’
Peki Ne yaptı ;
‘eba’
‘Direndi’
‘o ‘( Adem) da kim oluyor.
‘vestekbera’
‘Kendini büyük gördü’
Yani ‘O (Adem) biliyor ben bilmiyorum. Olur mu öyle şey ya! ’
‘ve kane minel kafirın’
‘Ve Kafirlerden oldu’
Şimdi İblis, diğer Meleklerde Adem ‘i kıskanıyor olmasına rağmen secde etmelerine rağmen kendini yenemiyor, kendini yenemiyor ve kendine göre bir takım dünya kuruyor, bir takım kurallarını kendinin koyduğu bir dünya kuruyor o da Kur’an-ı Kerimde ‘Ğay’ diye ifade edilen ,
‘Ğava’ fiili ile ifade edilen olaydır.
Sonra ne diyor İblis , Allah ‘u Teala ‘dan Kıyamete kadar yaşama izni istiyor. Allah ‘ta onu veriyor. Allah ‘u Teala onu kovuyor tabi ki detaylara girmiyorum. O olayları çok anlattım ama anlatmadığım kısımlarını söylemeye çalışıyorum. Ama özet olarak söyleyelim belki ilk defa öğrenecek olan bir çok arkadaşımız oluyor bu olayları. Allah ‘u Teala İblis ‘i önce sorguya çekiyor yani Savunma yapmasını istiyor. ‘Hangi sebep etkiledi seni Ademe Secde etmekten’ , orada da içindeki sıkıntıyı ortaya koyuyor ;
Sad Suresi 76.Ayet
‘ene hayrun minh’
‘Ben daha hayırlıyım’
Şimdi O daha hayırlı oldu. Onu (Adem’i)daha hayırlı kılan Allah ‘u Teala , ama İblis Kendi hayrını Allah’ a ispat için çalışıyor.
‘halaktenı min nariv ve halaktehu min tıyn’
‘Beni Ateşken onu çamurdan yarattın’ diyor. Allah’ın yaratıcılığını inkar etmiyor. Onun için Allah’ın yaratıcılığını inkar eden bir tek kafir yoktur.
Ankebut Suresi 61.Ayet
‘Ve lein seeltehüm men halekas semavati vel erda ve sehharaş şemse vel kamera le yekulünnellah fe enna yü’fekun’
‘Andolsun ki onlara: “Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?” diye sorsan, mutlaka, “Allah” derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar?’
İblis yaratıcılığı inkar etmiyor. ‘Bunların yeniden dirilecekleri güne kadar bana süre tanı ‘ diyor. Eminim ki o süre içerisinde ben yapacağımı yaparım tövbe eder kurtulurum diye düşünüyor. Çünkü İblisin önünde de tövbe etme imkanı var.
Bakara Suresinin 38. Ayetin de , İblis ,Adem ve Havva üçüne de verilen bir emirden bahsediyor ;
‘Kulnehbitu minha cemıa’
‘Hep beraber oradan inin Aşağı’ deniliyor.
‘fe imma ye’tiyenneküm minnı hüden’
‘Size Benim tarafından bir hidayet ,doğru yol gösteren birisi gelirse’
‘fe men tebia hüdaye’
‘Kim benim yoluma uyarsa’
‘fe la havfün aleyhim ve la hüm yahzenun’
‘Onların ne korkusu ne üzüntüsü olacaktır’
Kim ‘Uyarsa’ ya İbliste dahil. Yani , İblisin önünde tövbe etme imkanı var. İbliste bunu biliyor ve bir bilgi problemi yok. İblisi kafir yapan bir bilgi problemi değil, ‘Ben daha çok biliyorum’ iddasındadır. ‘Daha çok bilgi’ ifadesini ‘Ğayb’ kelimesi üzerine vurgu yapalım; Allah ‘û Teala ne demişti ‘Ben Göklerin ve Yerin Gaybını Bilirim’ dedi, Meleklere ‘Ğayb’ olan bir bilgiyi Adem (a.s)’ma öğretti. Dolayısıyla Adem (a.s) bu dünyaya gelirken çok bilgili bir şekilde , bilgi bakımından Meleklerinde bilemediği büyük bir bilgi ile geldi ve o bilgisi de ;
‘alleme bilkalem. Allemel’insane ma lem ya’lem’ (Alak Suresi 4 ve5. Ayetler).
Alak Suresinde belirtildiği gibi ‘ Kalemle, O (Allah) İnsansa Bilmediği Şeyi öğretti’ . Dolayısıyla Yazının İcadı diye bir olay yok ve gelmiş geçmiş en bilgili kişinin de Adem (a.s) olduğu anlaşılıyor. Çünkü Allah ‘u Teala ona ilk önce Fıtratı okuttu, Tabiatı okuttu.
Şimdi , İblis Adem karşısında kendini niye Kötü durumda hissetti?. Diğer Melekler de bu sıkıntıyı çekmişlerdi ama onlar boyun eğdiler ve kendilerini kurtardılar. İblisin sıkıntıya girmesinin sebebi; Ademin öğrendiği bilginin , İblis için ‘Ğayb’ bilgisi sayılmasıdır. İblis burada asıl Gaybı kendisinin bildiğini Ademe ispatlamaya çalışıyor. Yani ‘Sen kendini öyle fazlaca bir şey zannetme, kendini o kadar da üstün görme, asıl Gayb bilgisi bendedir’ diye
Adem (a.s) ‘mı bu yoldan saptırmaya çalışıyor. Araf Suresini açarsak orada görebiliriz. Orada İblis ‘Ben doğru yolun üzerinde oturacağım’ diyor . Doğru yol Allah ‘u Teala ‘ya giden yoldur. Az önce ayette de gördük İblis açısından da İblisin Allah ‘ ın varlığı ve birliği konusunda en küçük bir şüphesi yok . Doğru yolun ne olduğunu da gayet iyi biliyor.
‘le ak’udenne lehüm sıratakel müstekıym’ (Araf Suresi 16. Ayet)
‘Ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım’ diyor.
Bu da her insan Cenabı Hakk ‘ın varlığına ve birliğine inandığı için , insanlar için önemli olan doğru yolda ,Allah ‘a giden yolda olmaktır. Kişinin Allah ‘la ilişkisini kurduğu yoldur. O da her insan için din ile olur. Dolayısıyla bütün İblislerin görev yaptığı alan ‘Doğru Yol’ ve ‘Din ’dir. Peki , İblisler orda görev yaparken asıl neye vurgu yaparlar! . Hangi şeyler üzerinde vurgu yaparlar onu da şu Ayet ‘ten öğreniriz;
‘le ak’udenne lehüm sıratakel müstekıym’ (Araf Suresi 16. Ayet)
‘Ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım’ diyor .Yani din sahasına el atar İblisler , başka bir sahaya değil. Ondan sonra da ne yaparlar burada ;
‘Fe vesvese lehümeş şeytanü’ (Araf Suresi 20. Ayet)
Şimdi burada İblis Şeytanlaştı. İblis; adı, Şeytan ise; özelliği. Şeytan ismi değil. Şeytan ünvanı geneldir. Yoldan çıkan insan olsun , cin olsun genele verilen ortak ünvandır.
‘Lehümeş şeytan’ denince bütün bu Şeytanların yaptığı ilk örnektir.
YAHYA BEY – Hocam ; Bununla ilgili bir soru var konunun sonuna bırakmadan yeri gelmişken sormak istiyorum. ‘Şeytan bir tanemi yoksa birden fazla şeytan var mı?’ diye sormuşlar .
HOCA – ‘şeyatıynel insi vel cinni’ (Enam Suresi 112.ayet)
‘İnsan ve Cin Şeytanları’ Diyor Allah ‘u Teala (23. dakika 15 saniyeden , 23. dakika 25.saniye ‘ye kadar anlamadım, o kısmı lütfen yazınız)
Şimdi burası çok önemli bir nokta. Kıyamet senaryoları, din adına duyduğumuz bütün hurafelerin kaynağı asıl özeti şu ayetlerde gizli ;
‘Fe vesvese lehümeş şeytanü’ Araf Suresi 20. ayet
Şimdi Adem var Havva var. Şeytan Allah ‘ tan kıyamete kadar yaşama izni aldı , Allah onu huzurundan kovdu , İblis Doğru yolun üzerinde oturacağını söyledi , Adem (a.s) ‘ın aldığı tek bir emir var ; ‘Şu ağaçtan meyve yemeğin, şu ağaca yaklaşmayın !’. Adem ve Havva ‘ ya verilen tek emir odur. Onun dışında her şey serbest. İblisin yapması gereken ise o ağaçtan Adem ve Havva ‘ ya meyve yedirmektir. Ama İblis , Adem ve Havva ‘ ya ‘Şu ağaçtan yiyin’ dememektedir. Bu çok önemlidir. Yani hiçbir İblis size demez ki ‘ Kur’an’a uymayın, Kur’an kötüdür’ demez . ‘Resullah ‘ın yolu kötüdür’ demez, mümkün değildir İblisin bu şekilde hareket etmesi. Aptal mı öyle desin de anında Adem ve Havva tarafından red edilsin. Dolayısıyla hiçbir kafir İblislik yapamaz. Mesela bazı kadınlar ortalıkta dolaşır vücudunu teşhir ederek insanları cezbetmeye çalışır ama bu yaptığıyla bile asla İblislik yapamaz Yada sağda solda kimliğini ortaya koysa da İblislik yapmayı başaramaz , yapamaz. İblislik yapması için doğru yolda oturması lazım ve o doğru yolun gereğini yapması lazım.Siz gördüğünüz zaman ‘Dörtdörtlük, işte adam ‘ demeniz lazım.
İblis ne diyor Adem (a.s) ile Havva validemize ; ‘Fe vesvese lehümeş şeytanü’ (Araf suresi 20. Ayet)
Yani Elini ağzına getirip kimsenin duymayacağı bir şekilde Ademin kulağına fısıldamaktadır. İblis söylediklerini kime duyurmamaya çalışmaktadır, kimden saklıyor sözlerini?.. o an için dünyada iki kişi var . Biri Adem biri Havva , üçüncüsü yok. Kim duymasın diye Ademin kulağına fısıldamaktadır ? . Cenabı Hakkın duymasını istemiyor. Çünkü Allah ‘ a karşı sıkıntısı var . Çünkü ‘Beni Sen saptırdın ‘ diyor Allah ‘ a . Çünkü sapıklığını iblis gayet iyi biliyor. Allah ‘tan da intikam alacak Haşa ! . Bu yüzden de Adem ‘ in kulağına fısıldayarak vesvese veriyor. Daha sonra İblis Adem ‘e ne söylüyor
(26.DAKKİKANIN 26.SANİYESİNDEN, 27 DAKİKANİN 38.SANİYESİNE KADAR GEREKSİZ GÖRDÜĞÜM İÇİN ATLADIM YAZMADIM HABERİNİZ OLSUN KONTROL EDİN )
‘hel edüllüke ala şeceratil huldi ve mülkil la yebla’ (Taha Suresi 120. Ayet)
‘Sana ölümsüzlük ağacını göstereyim mi ? ve yok olmayacak saltanatı’
‘Ölümsüzlük’ kimin özelliğidir ? . Elbette Allah ‘ u Teala ‘nın özelliğidir. ‘Yok olmayacak Saltanat’ kimidir ? Elbette Allah ‘u Teala ‘nındır. ‘Ölümsüzlük ve Yok olmayacak saltanat’ şimdi neden İblisin Ademin kulağına fısıldadığını anlıyor musunuz ! . Fısıldamasının asıl sebebi ‘O (Allah) duymasın , onun gibi olacaksın’ dır.
Burada bir de insanın bir duygusuna vurgu yapılmaktadır. İnsandaki bu duygu mesela zenginleşirsiniz daha çok zenginlemeyi arzularsınız. Aslında insan zenginleştikçe fakirliği artar burada ters orantı vardır. Az bir malınız olur çok rahatlıkla sarf edersiniz ama zenginleştikçe cimrileşirsiniz, çünkü daha çok zenginleşmek istersiniz ve bununda sonu yok. Şimdi insan da böyle bir yapı var , imtihana tabi tutulduğu için Allah ‘ u Teala böyle bir yapı vermiş. Bir başka örnek vermek gerekirse ne kadar alim olursan o kadar hafif geliyor.
Adem ‘i düşündüğümüz de bütün Melekler ona secde ediyor, bilgi bakımından da Adem Meleklerden üstün. Rakip olarak kim kaldı ? . Elbette Allah ‘ u Teala kaldı başkası yok. İbliste tam bu noktadan yola çıkarak Allahlaşmanın yolunu Adem’ e göstermektedir. İnsan denen varlık bir noktaya geldikten sonra Allahlaşmaya çalışırlar. Çok dikkat etmek gerekir . Başkalarını tenkit etmek kolayda kendimiz öyle olmayalım, o yüzden bunları sizlere anlatmaktayım. Yoksa falan şöyle yapmış filan böyle yapmış bize bunun ne faydası var ne de zararı var. Ama kendimiz öyle olmayalım. ‘Yok olmayacak saltanat’ sadece Allah ‘a ait ve ‘Ölümsüzlük’ te sadece Allah ‘ a aittir. Zaten bu ikisini elde ettin mi ölüm yok saltanatta sana ait Tanrısın demektir. İnsanın bu özelliğini anlatan Ayet ;
‘innel’insane leyatğa En reahüsnağn’ (Alak Suresi 6 ve7 . Ayetler)
‘İnsan bir şeye İhtiyacının olmadığını gördüğü zaman ,kesinlikle taşkınlık eder’
Şimdi Adem ve Havva ‘ nın bulunduğu bahçede de Cenabı Hakk diyor ya ‘Burada senin bütün ihtiyaçların karşılanmış , ne susuzluk alırsın, ne güneşte kalırsın, her şeyin tamam ama sadece şu ağaçtan meyve yeme ‘ demektedir.
İblis ise ‘Meyveyi ye’ demiyor. Mesela İblis ‘Namaz kılma’ demez, öyle bir şey söyler ki mesela ‘Namaz niye kılınıyor biliyor musunuz? ‘Yakin’ elde etmek için kılınıyor. Yakin ‘i ben zaten elde etmişim ‘ . Hedefi gösteriyor daha iyiyi gösteriyor. İblis kendisi yeni hedefler koyarak daha ileriyi gösteriyor. Aslında burada İblis bir başka şeyi daha söylemek istiyor ‘Asıl Gaybı ben bilirim’ demiş oluyor. ‘Bak bu öyle bir bilgi ki bu sende de yok ‘ ‘Az önce Allah senin daha bilgili olduğunu gerekçe göstererek bize secde ettirmişti de ben etmemiştim, aslında ben haklıyım. Ben secde etmedim de niye etmedim aptal mıyım? , Bak asıl gayb bilgisi bende, bunu Allah duymasın ama ben biliyorum’ demektedir.
Şu üç şey ‘Gaybı bilgisi, Ölümsüzlük, Yok olmayan saltanat’. Bütün din üzerinde oynanan oyunlar bu üçü ile oynanır. İşte bu günlerde ‘falanca tarihte kıyamet kopacak’ , ‘Allah kopmayacak demiş ya siz bakmayın kopacak’ gibi söylentiler gayb bilgisine birer örnektir.
(33.DAKKİKANIN 13.SANİYESİNDEN, 34 DAKİKANİN 10.SANİYESİNE KADAR GEREKSİZ GÖRDÜĞÜM İÇİN ATLADIM YAZMADIM HABERİNİZ OLSUN KONTROL EDİN )
Şimdi size bizim yayınlarımızdan ‘Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış’ kitabından okuyorum . Burada diyor ki ‘ Gavs; Darda kalınca sığınılan kutuptur’(Sayfa 77) denilmektedir. Darda kalınca Allah ‘ a sığınacaksın ama Allah ‘u Teala Ademe bir çok şeyi öğretti fakat İblis , Allah ‘ın bilgisinin arka tarafına geçiyor, aslında Allah ‘ın kimseye söylemediklerini İblis biliyor. Yine ‘Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış’ kitabından okuyorum;
‘Darda kalan Sufiler Yetiş ya Gavs diye Gavs ‘ a sığınırlar. “Gavs” olarak bilinenler esmâ ve sıfât-ı ilahi mazharı sayılırlar’(Sayfa-78)
“Esmâ ve sıfât-ı ilahi” yani Allah ‘ın bütün isimleri ve bütün özellikleri “Mazhar” yani onlarda gözükür demektir, ortaya çıkan yer demektir. “Gavs” dedikleri kişi aslında Allah ‘ın bir prototip ‘i dir. Allah ‘ın isimleri nelerdir ? . Allah ‘ın bir “Zati” sıfatları vardır , birde “Subiti” sıfatları vardır. İşte o isimlerin özellikleri Gavs ‘lar da vardır. Allah ‘ın “Zati” sıfatları vardır “Vücud, Kıdem, Beka, Vahdaniyet” “Vücud” varlıkları, “Kıdem” kadim olmak, (35. dakika 53. saniyeden , 36. dakika 14.saniye ‘ye kadar anlamadım, o kısmı lütfen yazınız)
Her tarafta aynı. Çünkü saptıran aynı her yerde , din kullanılarak saptırılıyor ve aynı kavramlar kullanılarak saptırılıyor. ‘Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış’ kitabından okumaya devam edelim ‘Yani Allah ‘ ı n isim ve sıfatlarının onların şahsında ortaya çıktığına inanırlar, Abdülkadir Geylani Gavs-ı Azam, En büyük Gavs lakabı ile ünlüdür.’deniyor.
Şimdi bunlar Gaybı bilirler mi ? . Said Nursi ‘nin “Sikke-i Tasdik-i Gaybi” kitabının adına bakın yani ‘Gayıb ‘ la ilgili bir tasdik ‘ in Mührü, İmzası, Damgası’ . Şimdi Orada ne yazmış okuyalım;
‘Said Nursi ‘ye sorarlar ; Abdülkadir Geylani gibi büyük veliler bazı zamanlarda geçmişi ve geleceği bugün gibi bildikleri halde, neden geçmişle ilgi olanları açıkça söylüyorlar da gelecekten üstü kapalı simgeler ve gizli işaretlerle söz ediyorlar’. Burada ‘geçmişi ve geleceği bugün gibi bilirler’ demekteler fakat Allah ne diyor “Gaybı Allah’ tan başkası bilmez” diyor. İblisin Gayb bilgisi konusunda ki tavrına bakın ve arada ki benzerliği görün. Resullulah ‘ın bile bilmediğine dair o kadar çok ayet var ki ;
“küntü a’lemül ğaybe lesteksertü minel hayr ve ma messeniyes suü” (Araf Suresi 188. Ayet)
‘De ki ben gaybı bilseydim daha çok hayırlı iş yapardım. Başıma bir kötülük gelmezdi’
‘Abdülkadir Geylani gibi büyük veliler bazı zamanlarda geçmişi ve geleceği bugün gibi bildikleri halde, neden geçmişle ilgi olanları açıkça söylüyorlar da gelecekten üstü kapalı simgeler ve gizli işaretlerle söz ediyorlar’
Said Nursi Cevap veriyor;
‘El cevap; “Gaybı Allah ‘ tan başkası bilmez” ayeti ile ‘O bütün gaybı bilir Gaybı ‘ nı kimseye açıklamaz ancak dilediği peygamberler bunun dışındadır’ ayetinin ifade ettiği kutsal yasağa karşı , kulluğa yakışır bir güzel edep takınmak için açıklama yapmayıp işaretle söyleme yoluna girmişlerdir.’
Kaynak 1:Sikke-i Tasdik-i Gaybi 8.lema hazret-i gavs’ın keramet-i gaybiyesini te’yid eden bir âyetin işârâtındaki bir nükte-i i’caziyedir bölümünün bir öncesi
Kaynak 2: Süleymaniye Vakfı İnternet Adresinde “Risaliye Nurlara göre Evliyanın Gaybı Bilmesi” Başlıklı yazımız da da bu konu hakkında geniş bilgi bulunmaktadır.
‘Allah bir kural koymuş , Allah ‘ın hatasını ortaya çıkarmamak için, Allah ‘ı kötü bir duruma düşürmemek için böyle bir şey yaparlar’ diyor. ‘El alemin içinde Cenabı Allah ‘ ı bozmamak için böyle yaparlar’ diyor. Görüyor musunuz Bu Said Nursi ‘nin sözüdür. Ayrıca Ayeti de yanlış yazmış (bu cümlenin devamı anlaşılamadı 40. dakika 35. saniyeden , 41. dakika 03.saniye ‘ye kadar anlamadım, o kısmı lütfen yazınız)
Yahya Bey : Ama klasik bir kurtarma cümlesi var ‘Bunlar bilmez tabi Allah bunlara bildirmiştir’ diyorlar. Diyor ki ‘ Niye böyle işaret ve simgeler kullanılmış’ ‘ İşaret ve simgeler kullanmıştır ki Gayb ile ilgili bu bilginin, Kendilerinin tercihi veya niyeti ile değil de , Allah ‘ın öğretmesi ile olduğu anlaşılsın. Çünkü geleceğe ait Gayb bilgileri ki kişinin şahsi tercihi ve niyetiyle verilmediği gibi , niyet ile işe girmek o yasağa karşı itaatsızlık havası veriyor.
Hoca : Yine yanlış zaten Allah kimseye Gaybı ‘ nı bildirmediğini söylediği halde , bunlar bildirdiğini idda ediyorlar.
Yahya Bey : ‘Ama Allah bildirirse bilemezler mi ?’ klasik bir cümle olarak onlar bunu savunuyor
Hoca : Ama Allah bildirmediğini açıkça ifade ediyor . Allah, ‘Bildirmiyorum’ dedikten sonra bunu nasıl söylerler . Ayrıca ‘Geleceğe dair diye tahsis etti’ derken Sanki geçmişteki Gaybları biliyormuşlar da gelecek ile ilgili bildirilmiyormuş. Enbiya ile ilgili haberlerden sonra Cenabı Hakk ne diyor ;
‘Zalike min embail ğaybi nuhıyhi ileyk’ (Yusuf Suresi 102. Ayet)
‘Bu gayb haberlerindendir. Bunları sana vahiy yoluyla bildiriyoruz’ diyor (LÜTFEN BU AYETİ KONTROL EDİNİZ YANLIŞ AYET YAZMIŞ OLABİLİRİM 42. DAKKA 10. SANİYE)
İnsan zayıftır. Burada böyle bir yapı var . Biliyorsunuz Said Nursi ‘ de Kıyametin tarihi ‘ ni veriyor. Cübbeli Ahmet ‘ te vermiş, Adnan OKTAR da vermiş.
Yahya Bey : Yalnız üçü de güzel bir tarih vermişler. Şu an yaşayanların göremeyeceği bir tarih vermişler. 2100 ‘lü yılları vermişler ki , kimse ‘Bak sizin ki tutmadı’ demesin istediklerinden olsa gerek. Yaşarken bunu duymamış olacaklar.
Hoca : Dolayısıyla Maya takvimine göre de böyledir. İşte o tip insanların da şu anda çıkması normaldir, tabi ki de çıkacaktır gayet normaldir. Şimdi konun tam bu noktasından dikkat edin yani (bu cümlenin devamı anlaşılamadı hoca çok hızlı okudu tekrar tekrar dinledim anlamadım. 43. dakika 12. saniyeden , 43. dakika 30.saniye ‘ye kadar anlamadım, o kısmı lütfen yazınız)
‘İblis ; Rabbiniz sizi şu ağaçtan niye yasakladı biliyor musunuz, yerseniz birer Melik olursunuz’. Yani ‘ Yok olmayacak bir saltanat sahibi olursunuz ve ölümsüzleşirsiniz‘ .Tasavvufta da bu vardır , Şeyh öldüğü zaman Ruhu kınından çıkmış kılıç gibi olur ve asıl tasarrufu o zaman yapar . Kınında ki kılıçtan bir şey olmaz ama kınından çıkardığınızda olur. Ve her şeyin de formülü bulunmuştur. Göklerde ve yerdeki egemenlik , mülkiyetin de bunlar da olduğu ifade ediliyor. İsa (a.s) ‘ da atfen öyle şeyler Paulus tarafından da ifade edilmiştir.
Özet olarak burada şu var. Bunu çok iyi kavrayalım, Adem (a.s) ‘ım aldatılmasına sebep olan asıl konu “Gayb bilgisi” dir. Yani ‘Sen bir şeyler bildiğini zannediyorsun, Esas onun bir Batını var’ ondan dolayı ne derler ‘Bunlar “Zahuri Uleması” bunlar anlamazlar, bunlar kabukla meşguller, esas “öz” var’ işte bu iblisin kendini ispat için başvurduğu ana konuda budur. Ondan dolayı Allah ‘ ı duymasın diye eli ile ağzını kapatarak Adem (a.s) ‘ın kulağına fısıldamaktadır. Burada kullandıkları en temel şey “Yok olmayacak Saltanat” tır. Onun için bu Tarikat ve Tasavvufçular kendi bağlılarına kesin olarak cenneti vaad ederler. Çünkü bunların elindedir her şey . Bunlar isterlerse kişi cennete gider istemezlerse gitmez . Bu yapı Hrıstiyanlık ‘ ta tam bir kurumsallık kazanmıştır. Geçen asırlar içerisinde Hristiyanlık kökleriyle ilişkisini tamamen koparmış, Tevrat ve İncili birer tarihi metin haline getirmiş ama İslam aleminde bu mücadele devam etmektedir. Çünkü Kur’an-ı Kerim ortadadır. Kur’an olmasa çok kolay da Kur’an var sıkıntı burada. Kur’an ‘ a rağmen bunlar , biliyorsunuz daha baskın durumdalar. Mesela şu anda Türkiye de herkesin bildiği bir gerçek vardır. Şirke karşı mücadelede Süleymaniye Vakfından daha etkili mücadele veren kuruluş yok. Yurt dışında da öyle görünüyor ama Türkiye de açık ve net ortadadır. Şimdi bir bizim elimizde ki imkanlara ve etrafımızda ki insanlara bakın , birde diğerlerine bakın kıyas kabul etmez bir fark var. Karşı tarafın dünyalık açısından gücü ile bizim hesaba ve kıyaslamaya girecek bir yanımız yoktur. Televizyonlar onlar da ,Radyolar onlar da , Gazeteler onlar da , Ekonomi kuruluşları onlar da , Siyasi etki onlar da , Çevrelerine insan toplama işi onlar da ve aklıma gelmeyen bir çok imkan onlardadır. Peki buna rağmen bizim yaptığımız çalışmalardan anormal derecede rahatsız oluyorlar. Buda herkesin bildiği bir gerçektir. Peki neden böyle ? . Çünkü yeryüzün de insanların tamamı 2 kere 2 = 3 eder konusunda ittifak etseler, küçücük bir çocuk çıkıp 2 kere 2 = 4 eder dediği an sistemi tamamen çökertir. Çünkü yanlışların savunulamaz bir tarafı vardır.
Kıyametle ilgili senaryoların oluşturulmasında hep şu vardır; Cenabı Hakk ‘ın bilgisini aşmak ve Gayb bilgisini bildiğini göstermeye çalışmak. Yani kendisini Allah ‘a rakip olarak ortaya koymak vardır. Mayalarda olsun şurada burada olsun dünyanın neresine giderseniz gidin, hangi dini yapılanma bulursanız bulun , temeline inin mutlaka bir Allah ‘ın Nebi ‘si çıkacaktır. Allah ‘u Teala her yere peygamber göndermiştir. Bizim bildiğimiz Mekke Müşrik toplumunun da temeline indiğiniz zaman İsmail (a.s) ve Babası İbrahim (a.s) var. Ama bu vesileyle biz mesela Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığının yayınlamış olduğu Kıyamet alametleri kitaplarına bakacağız. Diyanet İşleri Başkanlığı tabi kendi ürettiği bilgileri insanlara anlatmıyor. Onların ürettiği bilgi değil bunlar. Bu geleneğin ürettiği bir bilgidir. Dolayısıyla bunu dikkate alacağız İnşallah.
Ama Önce Kıyamet alametleri ile ilgili bir Ayet var . Onu okuyalım daha sonra arkadaşlarımızın yaptığı çalışmalara geçeceğiz.
Kur’an-ı Kerim ‘in 47 . Suresini açalım. Muhammed Suresi 18. Ayet
‘Fe hel yenzurune illes saate en te’tiyehüm bağteh’
‘ Onlar Kıyameti hiç beklemedikleri bir anda , Kıyametin gelmesini gözetleyip duruyorlar’
‘fe kad cae eşratuha’
‘Kıyametin Şartları gelmiştir ,oluşmuştur’
Niye , Çünkü Nübüvvet bitmiş, Hatemül Enbiya gelmiş artık ondan sonra Nebi gelecek değil, işin sonuna ulaşılmış açık ve net olarak.
‘fe enna lehüm iza caethüm zikrahüm’
‘İşte bu kıyamet onlara geldiği zaman, bunun bilgisinin onlara ne faydası olacak’
Bilseler ne olur bilmeseler ne olur kıyamete hazır olmadıktan sonra değil mi ? . Zaten her birimizin ölümü kendimiz için asıl kıyamet değil midir. Ben öldükten sonra dünya ayakta kalmış , yıkılmış beni ilgilendiren tarafı var mı ? . Zaten Allah ‘ u Teala ölümü uykuya benzettiği için kıyamet için de ne diyor ;
‘ve ma emrus saati illa ke lemhıl besari’ Nahl Suresi 77. Ayet
‘O kıyamet işi sadece göz açıp kapamak kadar yakın’
Yani Gözünüzü kapatır ölürsünüz , açarsınız bakarsınız her şey bitmiş. Siz uyuduğunuzu uyandığınızı zannedersiniz. Dolayısıyla kıyamet hepimize çok yakın. Ben öldüğüm andan itibaren geçen zamanın farkına varmayacağım ve gözlerimi açacağım ki her şey bitmiş. Öyleyse esas olan Kıyametin ne zaman geleceği değil, Kıyametin bize ömrümüz kadar yakın olduğunu bilmektir. Kıyamet herkesin ömrü kadar yakındır. Ne zaman öleceğimiz de belli değilse , bizim açımızdan kıyametin ne zaman kopacağı da belli değildir. Benim açımdan kıyamet , Benim öldüğüm gündür.
Yahya bey Diyanet işleri başkanlığı Yayınlarından okumaya başlayabilirsiniz
Yahya Bey : geçtiğimiz günler de basına yansıyan haber şu şekilde olmuştu;
‘Maya Takvimine göre kıyametin 21 Aralık 2012 ‘ de kopacağı öne sürülürken Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Kıyametin kopma belirtilerinin iki kategoride olduğunu bildirdi. Kurul ‘Kıyametin ne zaman kopacağı tamamen Allah ‘ın bilgisi dahilindedir. Dolayısıyla Müminler için önemli olan, kıyametin ne zaman kopacağı değil bir gün bunun mutlaka gerçekleşeceğine inanmak ve Ahiret hayatı için hazırlıklı olmaktır ’ Diyanet İşleri Başkanlığı bunu dedikten sonra Kıyamet hakkında ki görüşlerine şu şekilde devam ediyor;
‘10 büyük Alamet gerçekleşmeden Kıyamet kopmaz. Bu işaretler büyük ve küçük olmak üzere iki kategoride gösterilmiştir. Kıyametin küçük alametleri olarak, din ve inanç hakkında bilgisizliğin yaygınlaşması, içkinin çokça içilmesi, fitne, öldürme ve kargaşanın çoğalması, maddi refahla birlikte kanaatsizlik ve nankörlüğün artması, Allah rızası yerine çıkar ve menfaatlerin ön plana çıkması gibi olayları saymak mümkündür.’
Bunlar küçük alametlere verilen örnekler yani genel mana da Ahlaki çöküntülerdir.
‘Büyük alametler ise, şu hadiste bildirilmiştir: ’On alamet meydana gelmedikçe kıyamet kopmaz. Deccal’ın çıkışı, Hz. İsa’nın yeryüzüne inmesi, Ye’cuc ve Me’cucun çıkışı, Dabbetü’l Arz’ın çıkışı, güneşin batıdan doğması, doğuda, batıda ve Arap yarımadasında meydana gelmek üzere yerin batışı, duman ve insanları mahşer yerine sürecek olan ve Aden çukurundan çıkan bir ateşin zuhuru.’ Bu hadiste geçen alametlerin bir kısmı aynı zamanda Kuran’da da muhtelif ayetlerde yer almaktadır.’ diyerek Diyanet İşleri Başkanlığı açıklamasını bitirmiştir.
Hoca: Yani bunlar genel olarak bu şekilde her zaman ifade edilmektedir. Ben de Diyanet İşleri Başkanlığı ‘nda 21 sene çalıştım. Kitaplara baktığınız zaman gördüğünüz bunlardır. Onlar da bunları aktarmışlar yani burada yapılacak tenkitin özelliği “Genel Tenkit” olacaktır.
Bir Müzakereci(56.dakka 11.saniyede adını bilmiyorum o yüzden kontrol ediniz) : Şi’a Kaynakların da “Duman” yerine “Mehdi’nin Çıkışı” diyor. Burada ki diğer alametler Şi’ a da da aynıdır. Birde “ Kıyamet Saati” olarak az önce okuduğunuz ayette onlar “ Mehdi ‘nin Çıkma Vakti” dir şeklinde anlam vermektedirler.
Hoca : Şi’a öyle söylüyor yani ?
Müzakereci(az önce belirtilen aynı müzakereci adını yazınız) : Evet
Hoca: Aslında bizim yüzyüze kaldığımız problem biraz derinleştikçe çok daha ciddi boyutlara ulaşıyor. İnşallah daha sonraki çalışmalarda o ciddi boyutlarını sizlere anlatmaya devam edeceğiz. Yani bu bizim İslami edebiyat ya da literatür dediğimiz kitaplar, Çok ciddi mana da gözden geçirilmesi gereken kitaplar olarak ortaya çıkıyor. Allah ‘ a çok şükür ki elimiz de Kur’an-ı Kerim varda işin içinden rahatlıkla çıkabiliyoruz. Ama siz şunu da çok iyi öğrendiniz ki Kur’an- ı Kerimin Lafsına müdahale yapılamamış ama Anlamı ‘na çok ciddi anlamda müdahale yapılmış. Onun üzerinde de her zaman durduğumuz gibi İnşallah durmaya da devam edeceğiz. Şimdi Kıyamet Alametleri ile ilgi olarak Diyanet Vakfı ‘nın İslam Ansiklopedisinin 25. Ciltinden Yusuf Şevki YAVUZ Hoca tarafından hazırlanmış “Kıyamet Alametleri” başlıklı maddeyi okuyalım. Ama okumadan önce şunu da söyleyeyim. Bende bu Ansiklopediye madde yazdım. Oraya bir maddeyi yazdığınız zaman sadece Yazar değil çok sayıda İlim Adamının tekikinden(tekiki kelimesi yanlış yazılmış olabilir kontrol ediniz 58.DAKKA 29.SANİYE) İlmi kurullardan geçiyor. Yani oldukça ciddi bir çalışma yapılıyor. Evet Yahya bey okumaya devam ediniz
Yahya Bey : Şimdi bu Diyanet ‘in kendi hazırladığı, Diyanet Vakfının hazırladığı İslam Ansiklopedisi’nde “Kıyamet Alametleri “ diye müstakil bir başlık var. O madde de biraz önce Din İşleri Yüksek Kurulunun özetlediği bilgiler tamamen var. Birinde olup ta diğerin de olmayan her hangi bir şey yok . Ama Diyanet Ansiklopediye olanı aktardıktan sonra her hangi bir yorum yapmamış. Bunların hangisi doğrudur , hangisi değildir diye bir açıklama yok. Demiş ki ‘Bunlar Kıyametin büyük ve küçük alametleridir’. Ve bu alametlerin olacağına öyle anlaşılıyor ki katılmıştır. Fakat bizim şu an elimiz de bulunan Ansiklopedi de ,tekrar hatırlatayım; Diyanet Vakfı ‘nın İslam Ansiklopedisinin 25. Ciltin 522. Sayfasından 525. Sayfasına kadar . Yusuf Şevki YAVUZ Hoca burada alametlerin kaynaklarını göstererek sıraladıktan sonra birkaç yorum yapıyor. Ben özellikle onları aktarmak istiyorum. Netice de bu Diyanet vakfını , Diyaneti bağlayan bir Ansiklopedidir. Diyanet bunu onaylayıp buraya madde olarak koymuşsa içindekilere sahip çıkıyor anlamındadır ,yanlış bir şey demiyorum değil mi hocam ?
Hoca : Bu bir ilmi çalışma en azından !onaylamış’ manasına da gelmez . Bunlar kurulun onayından geçmez. Ansiklopedi kurulundan geçer , Din İşleri Kurulundan geçmez.
Yahya Bey: Şimdi Yusuf Şevki Beyin Yorumunu okuyorum Diyor ki ; “ Resulu Ekrem ‘ e atfedilen rivayetlere dayanılarak Kıyamet alametleri arasında zikr edilen ve Kur’an da haklarında bilgi bulunmayan ‘Deccalin Çıkışı , Mehdi ‘nin zuhuru ve Hz İsa ‘nın Gökten inişi’ ne dair inançlara gelince Selefiye dışındaki sunni’lerin de kabul ettiği epistemolojik(bilginin doğası, kapsamı ve kaynağı) anlayışa göre İslam Akaidi açısından bunlara inanma mecburiyeti yoktur. Zira bunlar Kur’an ‘la sabit olmadığı gibi Mütevatir hadislerle de teyit edilmiş değildir.’ Şimdi şuna dikkat edin ,Gerçekten Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi bulunuyor olması en azından bir nimet olarak telakki edilebilir. Okumaya devam edelim ‘ Her şeyden önce “Nuzuli İsa” inancına dayanak teşkil eden rivayetlerde ki bilgiler , Hz İsa ‘nın tabii bir şekilde öldürüldüğünü bildiren ayetlerle(Al-i İmran 55, Maide 117) çelişmektedir. Ayrıca Resulu Ekrem ‘in ardından Peygamber gelmeyeceği ve her insanın belli bir süre yaşadıktan sonra öleceği gerçeğine aykırı düşmektedir ’demiş.
AL-İ İMRAN 55. Allah buyurmuştu ki: Ey İsa! Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.
MAİDE 117. Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin, dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyle görensin.
Hoca: Burada eklemem gereken bir şey var. Bu sabah gördüm. Türkiye de İsa (a.s) tekrar geleceği konusunda “Ebu Bekir Sifil” çok fazla öne çıkıyor. Biz onun yazdıklarıyla alakalı bir şey söylemiştik. “Vefat” kelimesinden türeyen kelimeler geçiyor Kur’an-ı kerim de , İsa (a.s) ‘ım “Vefat Ettiği” bildiriliyor. “Vefat” tın Kur’an da iki tane anlamı var. Birisi “Uyku” Zümer Suresinin 42. Ayeti ‘nde anlatmıştık açıkça belirtiliyor. Diğer bir anlamı da “Ölüm” dür. Ebu Bekir Sifil bize cevap vermiş Diyor ki; ‘ Bilmiyor mu kelimenin bir manası daha var o da Ruh ve bedenle birlikte vücudun Göğe yükseltilmesidir’ diyor. Bu manayı veren Alimler var ama kelimenin sözlük anlamıyla alakalı değil. Bizim Zümer suresinin 42. Ayetin ‘den çıkardığımız anlam tamamen Kur’an-ı Kerim ‘in verdiği anlamdır. Böyle yorum yapanlarda var. Biz şimdi Ebu Bekir Sifil ‘in yaptığı yorumun Yüzde yüz doğru olduğunu düşünerek şu ayeti bir okuyalım , bakalım İsa (a.s) gelecek mi?. Maide Suresi 117 . Ayetini okuyalım . Ebu Bekir Sili ‘in söylediği Nisa Suresi 157-158. Ayetlerin de ‘Onlar kesin olarak öldürmediler, Allah onu yükseltti.’ Bu ayetten bir öncesinde ‘Onlar için bir benzetme yapıldı’ Yani İsa ‘ ya benzer birisini öldürdüler, İsa ‘yı değil. ‘Allah onu Kendisine yükseltti’. Şimdi Allah ‘u Teala ‘Kendisine Yükseltti’ den hareketle diyorlar ki ‘ İsa (a.s) Ruh ve Beden olarak Göklere yükseldi , orada bekliyor, kıyamet günü gelecek’ diyorlar. Şimdi “Vefat” kelimesinin “Ölüm” manasında değil de gerçekten Ebu Bekir Sifil ‘in dediği gibi yüzde yüz bu mana da olduğunu düşünelim ve Maide Suresi 116-117 . Ayetini anlamaya çalışalım. Bu ayetler Ahirette Allah ‘ u Teala ‘nın İsa (a.s) ‘la yapacağı konuşmayı bize bildiriyor, İsa (a.s) ‘ın vereceği cevabı bize bildiriyor;
‘Ve iz kalellahü ya iysebne meryeme’
‘Bir gün Cenabı Hakk şöyle diyecektir ; ‘Ey Meryem oğlu İsa’
‘e ente kulte lin nasittehızunı ve ümmiye ilaheyni min dunillah’
‘Bu İnsanlara sen mi dedin ki ; ‘Anamı ve beni Allah İle kendi aranıza iki tane ilah olarak koyun’
‘kale sübhaneke’
İsa (a.s) Diyor ki ; ‘Öyle şey olur mu Ya Rabbi ! Sana Boyun Eğerim’
‘ma yekunü lı en ekıle ma leşse lı bi hakk’
‘Hakkım olmayan bir şeyi söylemem söz konusu olamaz’
‘ in küntü kultühu fe kad alimteh’
‘ Eğer demişsen Sen kesin bilirsin’
‘ta’lemü ma fı nefsı ve la a’lemü ma fı nefsik’
‘Bende olanı sen bilirsin ama ben sende olanı bilemem ‘
‘inneke ente allamül ğuyub’
‘Çünkü Sen gaybları bilensin’
‘Me kultü lehüm illa ma emartenı bihı’
‘ Sen bana ne emrettiysen onlara onu söyledim ,başka bir şey söylemedim’
‘enı’büdüllahe rabbı ve rabbeküm’
‘ Benim ve Sizin de Rabbiniz olan Allah ‘a Kulluk edin’
‘ve küntü aleyhim şehıdem ma dümtü fıhim’
‘İçlerinde yaşadığım süre içerisinde ne yaptıklarını görüyordum.’
‘felemma teveffeytenı’
‘ Ne zaman Beni vefat ettirdin’
Şimdi Ebu Bekir Sifil verdiği anlamı verelim ‘ Bedenim ve Ruhum ile birlikte beni ne zaman dünyadan kaldırdın, dünyadan ayırdın’
‘künte enter rakıybe aleyhim’
‘Onları görüp gözetleyen Sen oldun’
‘ve ente ala külli şey’in şehıd’
‘Her şeye Şahid Sensin’
‘Ondan sonra Ben bir daha görmedim ne yaptıklarını’ . O zaman Vücud ve Ruh ile de kalksa İsa (a.s) , tekrar geri gelmiş mi bu ayete göre ?
Yahya bey : Refiğnen (bu kelime anlaşılamadı 01:09:08 . saniye,yanlış yazmış olabilirim) delil olurda Nuzul ‘una olmaz hiçbir şekilde.
Hoca: Hadi Refiğne(bu kelime anlaşılamadı 01:09:11 . saniye,yanlış yazmış olabilirim) diye anlayalım. Kaldırıldı diyelim. Ama ilk defa konuşmayı Ahirette yapıyor. Peki herkes Ahirette yepyeni bir vücutla gelirken İsa (a.s) ‘ım yıpranmış bir vücutla gelmesi ona iyilik midir kötülük müdür ?
‘Beni ne zaman ki vefat ettirdin’ diyor . Biz çok ağır hakaretler etmişiz onlara Dediğimiz sadece şudur ; ‘Allah ‘ın ayetlerini niye gizliyorsunuz ‘ dur. Enteresandır ki İsa (a.s) ile ilgili konuşma yapanlar bu ayeti okumamaya özellikle dikkat ediyorlar. Çünkü bu ayet tüm sistemi çökertiyor. “Vefat” kelimesine hangi anlamı verirseniz verin, Vefat ‘tan sonra ilk konuşmayı İsa (a.s)’ın Ahirette yaptığını Allah ‘u Teala açıkça bildirdiğine göre, Dünya ‘ya geri gelmesi söz konusu olabilir mi ? Bunu tutuyorsunuz, Resulullah (s.a.v) efendimize de birkaç tane hadis söylettiriyorsunuz daha sonra da Hz İsa ‘ yı tekrar getiriyorsunuz.
Şimdi burada herkesin şuna çok dikkat etmesini istiyorum şahsen, Bundan sonraki İlmi çalışmalar bu konuda yoğunlaşmalı, Müslümanlar Resullulah (.s.a.v) tarafından yetiştirildi, gerçekten çok iyi yetişti o Ashap, kısa sürede gittikleri her yerde ve bugünde hâlâ silinmesi imkansız izler bıraktılar. Çünkü nerelere gittilerse oralar bu gün hâlâ hakim din olarak İslam ‘ı yaşamaktadır. Fakat tarihten herkesin bildiği bir husus var ki; Bunların (Ashabın) içerisinde Bürokrat yoktu, yani Müslümanların Bürokratları yoktu ama o zamanın üç ayrı oluşumu vardı. Birisi “Sasani Devleti” yani bu gün ki İran ‘ın geçmişidir. 1500 yıllık yazılı geleneği olan devlet ve Bürokratları var. Diğeri “Bizans(Roma) İmparatorluğu” onunda çok eski bir Devlet geleneği var , Bürokratları var. Birde “Yahudi Kültürü” var. Yahudi Kültürünü de çok eski bir kültür olduğunu herkes biliyor. Hristiyanlarında Tevrat ‘ a ve İncil ‘ e uymaları gerekiyor. Bu yapı içerisinde bürokratik alanı tamamen Sasaniler ve Romalılar işgal etti. Bürokrasiyi çok iyi bilirsiniz; Siz üst tarafta ne yaparsanız yapın, halka inen Bürokratlardır. Üstteki yöneticiler halka inmezler ve bu bürokratlar zaten sayıları çok az olan Müslüman yöneticiler ile halk arasında müthiş bir engel oluşturmuşlar ve kendi batıl inançlarını İslami ambalajla aynı İblis ‘in yaptığı gibi hiçbir zaman dememişlerdir ki “Kur’an’a uymayın” , hiçbir zaman dememişlerdir ki “Sünnete uymayın” . Ama öyle bir yapı oluşturmuşlar ki Kur’an ‘la Sünnet ‘ le alakası olmayan bir yapıdır. İşte Yahudi , Hristiyan , Mecusi ve Sabi bu dördü , Resullulah (s.a.v) ‘ in tebliğini yapmış olduğu Mekke ‘ nin çevresindeki dört temel inanç ve kültürünün temelidir. Bunların dördünü de Kur’an-ı Kerim tek bir kategoride ele alıyor. Hac Suresinin 17. Ayeti bu dördünü “Ehli Kitap” olarak ele alıyor. Hac Suresinin 17. Ayetinde üç tane “Ellezine” kelimesi geçiyor.
Birincisinde “İnnellezine amenu” diyor, Önce Müminler,
Sonra ikinci kategori “ vellezıne hadu ves sabiıne ve nesara vel mecuse” , Yahudiler , Sabiler , Nasraniler(Hristiyanlar) , Mecusiler bunlar kitabı olan dinlerdir ,ikinci “Ellezine” den sonradır.
Üçüncü “Ellezine” den sonra da “vellezıne eşraku” burda da diğer bütün dinler.
“innellahe yefdılü beynehüm yevmel kıyameh”
“Allah kıyamet günü onların aralarını ayıracaktır.”
“innellahe ala külli şey’in şehıd”
“Allah her şeye Şahiddir”
Biliyorsunuz Yahudilerin “Tevrat”, Hristiyanların “Tevrat ve İncil” , Mecusilerin “Gata”, Sabilerinde “Ginza” adını verdikleri ellerin de İlahi kitapları var. Al-i İmran 81. Ayet ‘te de Allah ‘ u Teala Bütün Nebilere Gelecek Nebiye inanma görevi vermiş. Biraz daha uzakta olan Hindistan ‘ da ki “Vedalar” da da “Mübarek Furi” adında bir Hindistanlı Müslüman âliminin yapmış olduğu çalışmaya göre o Vedalar da da ‘Gelecek O Muhammed Nebi ‘ye inanılması’ emri var. Bu gün ortaya çıkarılmış bir yazıdır. Bu İnsanların tamamı son Nebiye inanmakla görevli. Zaten Tevrat ve İncil ‘le ilgili olarak Allah ‘ u Teala Araf 157. Ayet ‘ te ;
“Ellezıne yettebiuner rasulen nebiyyel ümmiyyellezı yecidune mektuben ındehüm fit tevrati vel incıli”
“Bu Ümmi Nebi Resule uyan, ki yanlarındaki İncil ve Tevrat ‘ta yazılı olarak bulacakları” diyerek onlara belirtiyor.
Yahudilerin ve Hristiyanların asırlardır bekledikleri “Nebi” geliyor , şimdi buna inanmaları lazım. Halklarına öteden beri ‘Bir Nebi Gelecek ve inanacağız’ demişler. Gelecek Nebi ‘ ye inanmak bu gün ki Akidelerinde de var. Yahudiler için “Mesih” kelimesi uygun düşüyor. Çünkü Yahudiler İsa (a.s) ‘ da inanmadılar. Hristiyanlar içinde “Muhammed” yerine ne desinler “Paragrid” (bu kelime anlaşılamadı 01:17:37. saniye,yanlış yazmış olabilirim) kelimesi geçiyor , “Muhammed” diye belli zaten ama Maide 15. Ayet ‘ te Allah ‘ u Teala bunların Kitaplarını gizlediklerini bize bildiriyor, O zaman onlar da İsa ‘yı tekrar getirmeye çalışıyorlar. Mecusiler de de “Sahibü’z zaman” dedikleri daha sonra “Mehdi” adını alan , o aslında Muhammed (s.a.v) olan şeyin bir başka isimle isimlendirilmesidir. Sabiler de nedir onu bilmiyorum ama hepsinde mutlaka Muhammed (s.a.v) inanma görevi var. İşte anladığım kadarıyla Sasani Bürokrasisi “Mehdi” adıyla Müslümanlara bilgi pompalaması yapmış ki bu “Hüseyin (r.a)” ‘ ın şehit edilmesinden sonra daha güçlü bir hale gelmiş. Hadisler uydurularak bu gün biliyorsunuz bir çok kaynaklara kadar girmiş olan bir “Mehdi İnancı” var , Televizyonlarda da Mehdi ‘ den geçilmiyor. Bu onların pompalaması , Yahudilerin “Mesih” Hristiyanların İsa ‘ yı birleştirdiğin zaman “İsa Mesih” tek bir kişi olarak adlandırılabiliyor. Müslümanlara da “İsa Mesih” i Roma Bürokrasisi pompalamış gözüküyor. Resulullah ‘ a hadisler söylettiriliyor biliyorsunuz , O hadisler üzerinde durduğunuz zaman hiç birisi Resullulah ‘ın ağzından çıkmış olarak asla kabul edilemez. Enes Hoca çalışma yapmıştı, Yahudi kaynaklarından çıkarmıştı hadislerin metinlerini. Düşünün artık oradan çıkardı
Burada Allah ‘u Teala “Son Nebiyi” gönderdiği halde bunlar hâlâ bir Nebi beklentisi içersindeler. Böylece İslam dini geriye itilmiş oluyor ve bu da malisef bu gün görüyorsunuz “Kıyamet Alametleri” diye karşımıza çıkıyor. ‘Henüz İsa gelmedi, henüz Mehdi gelmedi’ bir sürü kavramlar. Onun için bu konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Şimdi Yahya Bey okumaya devam edebilirsiniz
Yahya Bey : En son “Nuzuli İsa” nın ayetlerle bağdaşmayacağını söylemişti. Ve kaynağına dair de şunu söylemektedir. Diyor ki ‘ Nuzuli İsa ‘ nın Hristiyanlara ait bir inanç olduğunu dikkate alarak Kur’anla uyuşmayan bu tür Âhâd rivayetlerin Tedvin döneminde Hristiyanlardan İslam Akaidi ‘ne intikal etmiş olabileceği ihtimalini de göz ardı etmemek gerekir.’
Deccala gelince ‘ Deccal inancı konusunda ki son araştırmaların ortaya koyduğuna göre bu rivayetler de çelişkili bilgiler vardır. Sahih olanlarınsa Deccal ‘ in Uluhiyet niteliklerine sahip harkulade bir insan değil, Kötülüğü temsil eden bir tip olduğu tarzında yorumlanması gerekir’ diyor. Yani her devirde bulunacak bir prototip.
Mehdi ile de söyledikleri şöyle ‘ Buhari ve Müslim gibi Hadis Alimleri eserlerinde Mehdi hakkında ki rivayetlere yer vermemişlerdir. Mehdi ‘nin zuhuruna ilişkin Tirmizi ve Ebu Davut rivayetlerini nakleden Ravi ‘lerin güvenilir olmadığı (bu cümlenin devamı anlaşılamadı 01:21:42. saniyeden, 01:21:43.saniye ‘ye kadar anlamadım, o kısmı lütfen yazınız) Alimlerince belirtilmiştir. Ayrıca Mehdinin İnsanların hidayete ermesini sağlayacak harkulade bir güce sahip kılınması , peygamberlerin bile tabi olduğu “Sünnetullah”’ ı ortadan kaldıran bir anlayıştır. Mehdi inancını oluşmasında Ehlibeyte mensup İmamlara yapılan eziyetlerin ve Müslümanlar arasında meydana gelen üzücü olayların etkisinin bulunduğu kabul edilmektedir. Bu inancın ilk defa “Şia” da görünmesi de bunun bir delili sayılmalıdır.
Hoca: Aslında bunu “Zerduşluğa” götürmek gerekiyor.
Yahya Bey : Son olarakta şöyle demiş Yusuf Şevki YAVUZ;
‘ Ayrıca bazı rivayetlere dayandırılan “Deccal, Mehdi ve Nuzulü İsa “ gibi harkulade olayların Kur’an ‘ın kesin açıklamasına göre “Kıyametin ansızın” vukuu bulacak olması gerçeğiyle bağdaşmadığını da söylemek gerekir’
Hoca : İşte Muhammed Suresi 18. Ayeti ‘ nden okuduk ya az önce Allah ‘ u Teala ne diyor ;
‘fe kad cae eşratuha’
‘Oluştu, Daha neyi bekliyorsunuz , Son Nebi Geldi ’ . Geldi bitti yani daha ondan sonra olacak bir şey yok . Zaten o “ Eşrat” kelimesi çok önemli “ Eşratusağa” (bu kelime anlaşılamadı 01:23:00 . saniye,yanlış yazmış olabilirim) diye anlatırlar kıyamet ile ilgili şeyleri anlatırlarken.
(01:23:13. Saniyeden01:23:18 e kadarki bölümde söze başlayan kişinin sesi mikrofondan gelmediği için o bölüm yazılamadı kontrol edin ve şahsın adını bilmediğim için “bir müzakereci” diye belirtiyorum,düzeltirsiniz.üç nokta koyarak mikrofona sesin geldiği andan devam ediyorum)
Bir Müzakereci : ….. aynı ansiklopedinin 9. Cilti (01:23:25. Saniyesinde verilen isim mikrofon cızırtısından anlaşılamadı. Kontrol ediniz ) “Deccal” maddesini. Bütün Rivayetleri ve konu ile ilgili tartışmaları verdikten sonra şöyle toparlamış ‘ Sonuç olarak Kur’an-ı Kerim de Deccal ile ilgili hiçbir sarih ifade bulunmadığı açıktır. Hadis olarak rivayet edilen metinlerden elde edilebilecek en belirgin hüküm ise , Deccal ‘ in yeryüzünde inkarcılığı yaymaya çalışan , Mukaddes değerleri yok sayan ve Şer faaliyetlerini destekleyen cereyan niteliği taşıdığıdır. Bu Cereyanın muhtelif asırlar da temsilcileri olmuş, bundan sonra da olacaktır. Buna göre Deccal Harika bir varlık, Belli bir şahsiyet ve tek bir insan olmaktan çok her dönemde şerri temsil eden bir tip ‘ tir. Deccal ile ilgili çeşitli rivayetler de yer alan olağan üstü maddi tasvir ve ayrıntılar, ya isnat açısından sahih değildir yahut râvilerin sehivlerine mâruz kalmış veya onların indî yorumlarıyla karışmıştır. Bu tür rivayetler tevatür derecesine ulaşmadığından, ayrıca hicrî V. yüzyıldan itibaren mecazi mânalarına yorumlanmaları İslâm âlim-lerince mümkün görüldüğünden maddî bir Deccal ‘ in varlığını benimsemeyenlere küfür veya dalâlet isnat etmek de doğru değildir.’
Aynı Yazar b u defa 8. Ciltte “Dabbet-ül Arz’ maddesini yazıyor. Bunu da şöyle toparlıyor ;
‘ Dabbe konusu ilgili ayet ve ondan önceki ayetlerin çizdiği çerçeve dahilin de düşünüldüğü taktirde , bu kavramın yer yüzünde ki bütün insanları kapsamayan , belli olumsuz şartların ortaya çıkması halinde sadece belirli yerlerde vukuu bulan veya vukuu bulacak sosyal bir sarsıntıyı sembolize ettiği düşünülebilir. Bu sarsıntının başka bir değişle İlahi azabın mahiyeti ve ayrıntıları hakkında Kur’an da her hangi bir beyan yoktur. Konu ile ilgili hadislere gelince hiç biri mütevatır olmayan bu hadislerin ilgili ayetten farklı olarak içerdikleri açıklamalar kesin bilgi değil sadece “zan” ifade eder. Haber-i vâhid (tek kanallı) denilen bu çeşit rivayetlerin akaid alanında delil olamayacağı kelâm ilminin bir ilkesi olarak benimsenmiş ve bu tür açıklamaların bağlayıcı olmadığı kabul edilmiştir. Çeşitli kıyamet alâmetleri hakkındaki hadisleri rivayet eden Buhâri’nin el-Câmi’u’s-sahîh’inde dâbbetü’l-arzla ilgili herhangi bir kaydın bulunmaması. Kütüb-i Sitte’deki diğer rivayetlerin de ayrıntı vermemesi dikkat çekicidir. Bu durumda, Tirmizi’nin el-Câmi’u’s-sahîh’i ile İbn Mâce’nin es-Sünen’inde Ebû Hüreyre’den rivayet edilen hadisin verdiği kısa bilgi, dâbbetü’l-arz âyetinin “…insanların âyetlerimize gerçekten inanmadıklarını kendilerine söyler” mealindeki son kısmının maddîleştirilmiş veya sembolize edilmiş bir açıklaması görünümündedir. Çoğu eşrât-ı saat (Kıyamet şartları) kitaplarında geçen konuyla ilgili ayrıntılı bilgileri özetleyen Fahreddin er-Râzî kendi kanaatini şu cümlelerle bitirmektedir: “Şunu bilmelisin ki Kur’an’da bu hususların hiçbiri hakkında herhangi bir delil mevcut değildir. Eğer Hz. Peygamber’den sahih bir haber gelmişse kabul edilir, değilse hiçbir açıklama dikkate alınmaz“. (Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi, Dabbetu’l-arz maddesi)
Hoca: Dedi ve sözü bize bıraktı. Şimdi bakalım şu Dabbetu’l-arz konusunda Kur’an-ı Kerim de açıklama var mı yok mu . (01:27:48.SANİYESİNDEN, 01:28:57.SANİYESİNE KADAR GEREKSİZ GÖRDÜĞÜM İÇİN ATLADIM YAZMADIM HABERİNİZ OLSUN KONTROL EDİN )
Lütfen Neml Suresinin 82. Ayetini açalım. Bu ayetin biraz yukarısından başlayalım. Hepiniz gözünüzle göreceksiniz ki Dabbet’ul-arz’ ın ne olduğu bu ayetler de var zaten . Aksi taktir de Kur’an ‘ a “Kur’an-ı Mübin” denmez. Yoksa şayet “Kur’an-ı Muğlak” demek gerekir. “Açık Kur’an” değil de “Kapalı Kur’an” demek gerekir. Burada diyor ki Allah ‘ u Teala ;
“İnneke la tüsmiul mevta ve la tüsmius summed düae iza vellev müdbirın” Neml Suresi 80. Ayet
“Sen, Ölülere işittiremezsin, Sağırlar da Sana sırtını döndükleri zaman onlara da sesini duyuramazsın”
“Sana dönük olsa sağırlar işaretlerinden belki bir şey anlar ama sırtlarını sana döndükleri zaman hiçbir şey duyuramazsın” diyor.
“Ve ma ente bi hadil umyi an dalaletihim” (Neml Suresi 81. Ayet)
“Sen Körleri Sapıklıklarından kurtaracak değilsin”
“in tüsmiu illa mey yü’minü bi ayatina fe hüm müslimun” (Neml Suresi 81. Ayet)
“Sen sadece ayetlerimize inan(bu ayetlere güvenen) ve bunlara teslim olan insanlara işittirebilirsin”
Mesela biz şimdi ayetleri okuyoruz , Hadisi şerifleri de okuyoruz, Geçenlerde yine bize “Rıhle Dergisi” nde cevap vermeye çalışıyorlar ‘Efendim İslami ilimlerin mutlaka Kur’an ‘a Kitap ve sünnet dayalı olması gerekmez ‘ miş. Şimdi İcma ve Kıyas ‘ı da geçmişler , eski Ulemanın yazdıkları onları delil olarak alıyorlar, Şimdi de yeni olarak bu yolu çıkarıyorlar . Son zamanlar da bu çalışmalara cevap veremeyenler yeni-yeni deliller ortaya koymaya çalışıyorlar . Birileri diyor ki ‘Ümmetin yanılmazlığı’ Haşa! . Diğeri ‘Selefin Görüşleri’ falan diyor. Söylemediklerini bırakmıyorlar , illa laf kalabalığı ile kendilerinin bir şeyler yaptıklarına inanıyorlar. Hatta geçenler de birisi geldi yanıma , kendisi bir İlahiyat hocasıdır sinirli ve gergin bir durumda sesini yükselterek ;
‘Üstad ! Sen Kitabı ve Sünneti Delil alıyorsun , Olamaz Böyle Bir şey ‘ dedi. Düşünebiliyor musunuz bakın ‘Sen Kitabı ve sünneti delil alıyorsun’ diyor artık kafaları tamamen bitmiş. Cenabı Hakk ne diyor;
“Bel nakzifü bil hakkı alel batıli fe yedmeğuhu fe iza hüve zahık” (Enbiya Suresi 18.Ayet)
“Hakkı batılın üzerine atarız, onun beynini parçalar sonra bakarsınız ki yok olmuş gidiyor”
Şu anda Beyin ‘ler parçalanmış vaziyette ,yok olma noktasına gelmişlerdir.
01:32:05.ci saniyede adını bilmiyorum ..yazarsınız Bir Müzakereci: Hocam yine de belki bu tür söylemlerin toplu olarak nere de buluruz diye merak edenler için Kur’an-ı Kerim ‘in “Ehli Kitap” la ilgili ayetlerini okurlarsa bu tür söylemlerin toplu olarak bulunduğunu göreceklerdir.
Hoca: Şimdi Diyor ki Allah ‘u Teala ;
“Ve iza vekaal kavlü aleyhim” (Neml Suresi 82.Ayet)
“ Onlara karşı söz tamamlandığı zaman”
“Hüküm verildiği zaman” yani “iş bittiği zaman” ,Kafirlerle ilgili iş bittiği zaman . Bir Kafirin işi ne zaman biter ? Öldüğü zaman biter.
“Ve iza vekaal kavlü aleyhim ahracna lehüm dabbetem minel erdı”
“Olay bittikten sonra onlar için yerden bir Dabbe çıkarırız”
Yani ‘Bir varlık çıkarırız’ ki bu bir melektir. Ölen bir kişinin karşısına Melek geliyor ve ne diyor ölen kişiye ;
“ tükellimühüm ennen nase kanu bi ayatina la yukınun”
“Ayetlerimize tam kesin bir kanaat ile kanaat getirmiyorlar”
“Ayetlerimize karşı tam bir yakinleri yoktu” . Yani ‘Bu insanlar bizim Ayetlerimize kesin olarak inanmıyorlardı’ diyor. Bu olay ölümden sonra olmaktadır.. Ama karşılaştırmak için Mü’minun Suresinin 99-100 Ayetleri ile karşılaştırırsak iyi olur. Burda şunu da söyleyeyim “Fahrettin Razi” gerçekten büyük bir müfessir ama bizim tefsir ulemasının yaptığı şu tefsirini yazarken önce ‘Bakalım Allah ne demiş ‘ ona bakmıyorlar. Eski Ulema ne demiş önce ona bakıyorlar. Ya kardeşim onu bırak önce Allah ‘ın ne dediğine bak , Allah ‘ u Teala ‘nın koyduğu bir Kur’an-ı açıklama yöntemi var o yöntemi uygula bak ki her hangi bir eksiklik kalıyor mu . Şimdi burada ne diyor; Onunla ilgili Resulullahtan bir hadis gelirse tamam, gelmemiş ki gelirse diyor. Ondan sonra yeni bir “Nebi” gelmeyecek o zaman Resullulah söylemedi ise bu Ayet kapalı mı kalacak?. Ayet kapalı kalır mı? Ayeti Allah ‘u Teala açıklamış ama bizim Ulema hep söylüyoruz “Hikmeti” kaybetmişler, “Hikmet” yok olmuş İslam aleminde. Hikmet ‘i kaybetmelerinin sebebi de Kur’an-ı kendileri açıklamaya kalkmışlardır. Allah bu yetkiyi Resullulaha bile vermemiş , Sen nasıl yaparsın , Kendini “Tanrı” yerine koyuyorsun. Tabi ki ulaşamazsın.
Şura Suresi 29. Ayeti açalım . Bakın şimdi “Dabbe” kelimesinin manası burada önemli, “Dabbetu’l-arz” başka “Dabbetü’l minel arz” başka . Bir “Dabbetu’l-arz” vardır yani ‘Yerde yaşayan Hayvan’ demektir . Ama bir de “Dabbetü’l minel arz” ‘Yerden Çıkan’ yani yerle ilgili olması gerekmez ‘Yerden bir Dabbe’ dir. Şimdi bu Dabbe ne imiş diyor ki burada Allah ‘ u Teala ;
(Şura Suresi 29. Ayet)
“Ve min ayatihı”
“Allah ‘ın ayetlerinden , Göstergelerindendir”
“halkus semavati vel erdı”
“Gökleri ve yeri yaratması”
“ve ma besse fıhima min dabbeh”
“ Her ikisini de yaydığı Dabbeler”
“Göklerdeki Dabbeler ve yerde ki Dabbeler” Her ikisin de de canlılar var . Göklerde ki canlılar biz biliyoruz ki , Şeytanlar birinci kat semaya kadar çıkıyor ve oradan geri dönüyorlar. Birinci kat Sema ,yıldızların bulunduğu yerdir. Şeytanlar Birinci kat Sema ‘ya sokulmuyorlar. Ama Tövbe etseler , Mümin olsalar sokulurlar. Demek ki ondan sonrası da var. İşte Göklerde ki Dabbeler Melekler oluyor. Yerdeki Dabbeler de Biz oluyoruz ve uçan Kuşlar var . Ama “Yerden bir Dabbe Çıkarırız” dediği zaman bunların hepsini içeriyor. Yani “Dabbe” kelimesi Melekler için de kullanılmış bu ayette , İnsanlar için de kullanılmış , Hayvanlar için de kullanılmış “Hareket eden varlıklar” demektir. Kendiliğinden hareket eden varlıklar. Şimdi tekrar Neml Suresinin İlgili Ayetine dönelim ;
“ tükellimühüm ennen nase kanu bi ayatina la yukınun” (Neml Suresi 82. Ayet)
“Ayetlerimize tam kesin bir kanaat ile kanaat getirmiyorlar”
“Bu insanlar bizim ayetlerimize kesin bir kanaat ile inanmıyorlardı” Yani “Ayetlerin doğru olabileceğine inanmışlar ama bir türlü kendilerini buna ikna ettiremiyorlardı”. Bu Ölümle yeniden dirilmesi arasındaki vakittir. Niye öyle diyoruz? Çünkü ondan sonra ;
“Ve yevme nahşüru min külli ümmetin fevcem”(Neml Suresi 83.Ayet)
“Her ümmetten bir bölüğü topladığımız gün”
“mimmey yükezzibü bi ayatina”
“Ayetlerimizi yalanlayanlar”
Yani “Ayetlerimiz karşısında yalan söylüyorlardı, Yalan söyleyenleri gruplayıp topladığımız zaman’
“fehüm yuzeun”
“ Bölük bölük olurlar”
“Hatta iza cau” Neml Suresi 84. Ayet)
“Allah ‘ın huzuruna getirildiği zaman”
“kale e kezzebtüm bi ayatı”
“Siz ayetlerimiz karşısında yalan söylediniz değil mi ?”
Yani ‘Anladınız ve yalan söylediniz’
“ve lem tühıytu biha ilmen”
“ Tam olarak kavramadan konuştunuz”
Çünkü dinlemeye tahammülleri yok , Hemen anında cevabı yapıştırıyorlardı.
“emma za küntüm ta’melun”
“ Yoksa başka bir şey mi yaptınız”
Bu da mahşerdeki sorgulamadır. O zaman ondan önceki olay nedir ? Kabir de olan olaydır. İşte bir çok Hadisi Şeriften de görüyoruz . Resullulah (s.av) ‘nin hadislerinde bildirdiği “Sorgu Melekleri” var ya, “Münker ve Nekir” Meleklerinin kişinin karşısına ölümden sonra gelmeleri var ya işte tam onun Kur’an-ı Kerimdeki izdüşümü bu ayettir. Tekrarlıyorum “Dabbe” nin Melekte olabildiğini biz “Şura” Suresinin 29. Ayetinden öğrenmiş olduk . “Dabbetu’l-arz” değil “Dabbetü’l minel arz” diyerek Allah ‘u Teala onu “Yerde yaşayan Dabbelerden” değil , “Yerden çıkan Dabbelerden” o da kabir de olur. Resullulah (s.a.v) da Sorgu Meleklerini “Kabirden çıkar” diyor. İşte bu tam tamına o dur.
(bu cümlenin devamı anlaşılamadı 01:42:33. saniyeden, 01:42:42.saniye ‘ye kadar anlamadım, o kısmı lütfen yazınız)
Böylece de Kur’an Sünnet bütünlüğü bu açıdan da ortaya çıkmış oluyor. Tabi bizim “Hikmet” ‘e ulaşamayışımız , Kur’an-ı Kerim ‘i de anlayamayışımızın temelinde yatan Ana sebeplerden bir tanesi de , Kur’an ile Sünnet arasında ki bağı koparmış olmamızdır. Sanki Resullulah ayrı bir “Vahiy” alıyormuş gibi aktarıyorlar. Biliyorsunuz bir de “ Vahiy Gayri Metluv” diye bir şey uydurmuşlar ve sistemi tamamen çökertmişler .
Yahya Bey: Sorular var Hocam, yalnız şu noktada yoğunlaşmış sorulan sorular. Deniyor ki
‘Ayetlere Baktığımız zaman “Gayb Bilgisi” ‘nin Allah tarafından peygamberlere verilmediğini ,özellikle Kıyamet hakkında ki Gayb bilgilerinin verilmediğini çok net bir şekil de görüyoruz. “Kıyamet Saatini Sana soruyorlar, Sen onun bilgisini bilemezsin’(Ahzab Suresi 63. Ayet) , gibi ayetleri hatırlatıyorlar. Bu Ayetlere muhatap kalan bir Nebinin, tüm bunlara rağmen Kıyamet ile ilgili alametleri de bildirmesinin de ne derece doğru olduğunu’ soruyorlar, ‘Çelişmez mi ikisi bir birleriyle’ diyorlar . Hocam bu konuda bir çok soru var.
Hoca: Şu anda üç tanesi anlattık ‘İsa, Mehdi, Dabbetu ‘ l- arz’ ı anlattık . Bunları ifade ettik. İsterseniz bir sonraki dersimiz de diğerlerinin üzerinde duralım. Genel de “Yoktur” demek insanları tatmin etmiyor. Gerekçeli bir şekilde anlatmak lazım ki o insanlar tam olarak zihinlerine bu konuyu yerleştirsinler. Ama Bir de şu var mesela ben size desem ki “Kıyamet alametlerinden bir tanesi de İslam ‘ ın tüm Dünya ‘ ya hakim olmasıdır.’ Yalan söylemiş olur muyum ? Çünkü Kur’anı Kerim ‘in Emridir bu. Mesela Resulullah (s.a.v) “İstanbul feth edilecektir” demiş, “İstanbul fethedilmeden kıyamet kopmayacaktır” ‘ da diyebilirdi. Gayet te normal . Ben de size diyebilirim ki mesela “ Toronto ‘ ya (veya aklınıza gelen başka bir yer) İslam hakim olmadan kıyamet kopmayacaktır” desem bir kıyamet alameti söylemiş olmam, Kur’an-ı Kerimdeki bir hükmün anlatılması oluyor. Madem Allah ‘u Teala “Bu din her tarafa hakim olacak” diyor , Elbette ki gerçekleşecektir bu olay. Dolayısıyla Resulullahın söylediği bazı sözler bu anlamda olabilir. Bunların üzerin de ayrıya durmak lazım.
Yahya Bey : Bir de bu “Kıyamet” kelimesini özellikle sormuşlar . Kur’an-ı Kerim ‘ de “Kıyamet” kelimesi ile “Yıkılış” ,Kainatın Yıkılışı mı kastediliyor yada yoksa “Yeniden Diriliş” mi kastediliyor ? . Kavramların daha iyi anlaşılabilmesi için soruyorlar. (bu cümlenin devamı anlaşılamadı okunana ayetleri yanlış yazmamak için yazmadım 01:46:10. saniyeden, 01:46:13.saniye ‘ye kadar anlamadım, o kısmı lütfen yazınız) gibi kelimelerin farklarını da kısaca bahsedebilir misiniz
Hoca: “Kıyam” Ayağa kalkmak demektir.
Yahya Bey : Aslında Biz farklı anlamda kullanıyoruz.
Hoca: Ama Türkçe de o anlamda kullanılmıyor. Biz de kullanılırken mesela bizim zihnimiz de ben mesela “Kıyamet” kelimelerini kullanırken “Yeniden kalkış” ı düşünerek kullanıyorum da ama soruyu soranlar çok haklı ; Bizim okuduğumuz kitaplara göre zihnimiz de bir kavram oluşuyor, Ama bir de Vatandaşın (dinleyenin) zihnin de bir kavram var. Vatandaşın zihnindeki kavram da Kıyamet öncesi olaylar var yani “Yıkılış” var . Halbuki Kur’an-ı Kerim ‘ deki kavram “Tekrar Diriliş” tir. Yani “ Kalkış” İnsanların kabirlerinden kalkması olayıdır. Ama biz bunları anlatırken ciddi de bir fark oluşmuyor. Çünkü o “Yıkılış” bizi pekte fazla ilgilendirmiyor. Şimdi Şu bulunduğum Bina üzerime çekse , ben ölünceye, Canım çıkıncaya kadar beni etkiler , ondan sonrada etkilemez. Esas işin İnsanları ilgilendiren kısmı “Yeniden Diriliş” kısmıdır. Dolayısıyla anlamda bir sıkıntı olduğunu şahsen düşünmüyorum.
Yahya Bey: “Kıyametin Kopması” denince anlaşılan bizde “Yıkılış” anlaşılıyor. O yüzden mesela şöyle de bir soru var ; ‘Kıyametin Müslümanların üzerine kopmayacağı anlatılıyor doğru mu bu ?’ diyorlar.
Hoca: O zaman bu Müslümanların ölmeyeceği manasına gelir. Yani şimdi “Minareyi çalan kılıfını hazırlar” .Müslüman kalmayacak, bilmem ne olmayacak, bilmem ne olacak sayıyorlar. Öyle şeyler sayıyorlar ki her devirde olan şeyler. Mesela “Zina artacak, Livata artacak” peki “Lut Kavmi” ni biliyoruz , onların kıyameti koptu dünyanın kıyameti kopmadı ki !. Bazı şeylerde gereksiz olarak söylenmektedir.
Yahya Bey: Hocam sormuşlar ‘ Kıyametten sonra Şeytan ‘nın durumu ne olacak ? yok mu edilecek yoksa aynen olacak mı , Cennette mi olacak Cehennemde mi? ‘ diye sormuşlar.
Hoca: Evet Bu da önemli bir soru. Kur’an-ı Kerim ‘e bakarsanız “ Cehenneme Gidenler” den bahsedilirken “İblis” kelimesi kullanılmaz. “Şeytan” genel bir kavramdır. “Yoldan çıkan İnsan ve Cin” hepsi için söylenen sözdür. Ama mesela “Cehennemde İblis Şöyle Diyecektir” diye bir ifade yok (01:48:51. SANİYEDEN 01:49:13. SANİYEYE KADAR YAZILMADI.yahya beyle hocamız arasında okunan birkaç ayet var aradım taradım Kur’an dan bulamadım o yüzden burayı siz tamamlayınız) Mekkeliler Kafirler topluluğu olduğu halde Allah ‘ u Teala onlara hidayet verdi ve yola geldiler. Şimdi “Allah yola getirmez” meselesi tıpkı bir Öğretmenin “Ben çalışmayan bir talebeyi Sınıf geçirmem” demesi gibidir. O talebe derslerine çalışırsa sınıf geçer. Dolayısıyla Kafirler topluluğu da gayret gösterirlerse ve yola gelirlerse Allah onların yola gelmişliğini onaylar. Yani “ O şekilde devam ettikleri sürece” anlamına gelir. İblis için de aynı şey söz konusudur. “Sana uyanları Cehennemle dolduracağım” bu aynı şekilde tüm kafirler için de söylenen sözdür. Ama az önce okumuştuk Bakara Suresi 38. Ayet ‘ te ;
“fe men tebia hüdaye”
“Kim benim hidayetime uyarsa” hükmü İblis içinde geçerli olduğu için İblisinde istediği zaman Tövbe etme imkanı önün de vardır. Dolayısıyla Ahiret ile ilgili Ayetlerin hiç birinde Allah ‘ u Teala ‘ İbliste Şöyle Dedi’ demez. “Şeytan” kelimesini kullanır ama “İblis” demez. Çünkü “Şeytan” genel bir kavramdır. İblisin önünde de tövbe imkanı var yararlanırsa yararlanır onun için ahirette onunda itiraz hakkı yoktur. Tövbe ederse Cennette de onunla karşılaşılabilir. Ama tövbe etmezse elbette bu olmaz. Ömer (r.a) ,Resullullah (s.a.v) ‘ ı öldürmeye gelmiş ama ne olmuş sonrasında çok değerli bir zat olmuştur. Allah ‘u Teala herkesin önünde imtihan gereği “Yola Gelme” imkanlarını da yaratmıştır.
Yahya Bey: Hocam sormuşlar ‘ Geçenler de bir kanala çıkmıştınız, program yarıda kesildi, bir saatten fazla sürecek demişlerdi neden yarım saatte bitti , sebebi nedir ? ‘ demişler.
Hoca: Ben de soruyorum ama hâlâ öğrenemedim. Bir açıklama ben de bekliyorum. Ama birden bire hiç beklenmedik bir anda kesildi program. Ben böyle şeylere alışkınımda vatandaş alışkın değil. Yine bir keresinde bir televizyon kanalına çağırmışlardı. Onun Moderatör ‘ ü meşhur bir kişidir. Dedim ki ona “ Sen beni nasıl çağırıyorsun, burada benim olmamı istemezler ‘ dedim oda dedi ki “ Hocam , Ben biliyorum. Yönetimin haberi olana kadar programı bitireceğim” dedi. Program başlar başlamaz yönetimin haberi olmuş bir buçuk saat reklam koydular. Ben alışkınım böyle durumlara.
Yahya Bey: Meleklerle İblis ilişkili bir soru var ama …
Hoca: Çalışma bitsin cevap verelim . Şu an çalışmalarımız sürüyor bitmeden cevap vermeyelim. Yani yemek pişmeden “ Bana bir tabak yemek koyun” derseniz kusura bakmayın koyamayız. Yemek pişsin ondan sonra.
Yahya Bey: Hocam sormuşlar ‘Birde bu “Yazının İcadı” diye bir şey yok dediniz fakat İnsanlık Tarihine baktığımız da İlkel toplumlar da iletişimin İşaret diliyle yada farklı şekiller de sağlandığını biliyoruz. Adem (a.s) Bilginin öğretilmesi için illa yazının olması şart mı ? Ayetteki “Kalem” Mecaz olamaz mı ? ‘ demişler
Hoca: Şimdi Geçmişte(çok eski devirleri) olanları biliyoruz diyenlerin bilgisi neye dayanıyor. Şu Batılılar kendilerini öyle bir Tanrılaştırıyorlar ki , Masa başında oturup bilgi üretiyorlar millete de pompaladıkları zaman da millette sanıyor ki bu “Bilimsel Bilgi” dir. Böyle bir çok örnek var. Deneysel olanları ise bir kenara koyalım. Eskiden “Kabataş Devri” vardı, “Yontma Taş Devri” vardı, Sanki o zamanları yaşamışlarda beyler. O sizin tanımladığınız kişileri bu gün Dünyayı dolaşalım yine bir çok yer de görürüz. Yani bugün balta girmemiş ormanlarda yaşayan insanlara gidip baktığınız zaman , hangi devirde yaşıyor olduklarını da düşünebilirsiniz. Geçenler de Avusturyalı sporcu “Felix Baumgartner” 40 Bin metreden atladı . Arka tarafı yani Uzay yönü karanlık, Ön tarafı aydınlık bir Uzay resmi karşımıza çıktı. 40 bin metrenin üstü nasıl karanlık olur ? Güneşte Karanlığın içerisinde bir Lamba gibi duruyor. Etrafını aydınlatmıyor. Peki nasıl oluyor da aşağısı aydınlanıyor?. Bunun iki tane Astronom ‘ a sordum bu olayı, birde Fizikçilere sordum ama henüz onlardan bir cevap gelmedi. Bu iki Astronom sahasında oldukça iyi konumda olan kişiler. Birisi dedi ki ; ‘ Göğün yukarısı karanlıktır zaten’ diğeri de dedi ki ; ‘ Ya sen dikkat etmemişsin görüntüde kabinin içini gösteriyor’ diyor. Yani birisi ‘Orası aydınlık o kabinin içi’ diyor , diğeri de ‘ Orası zaten karanlık’ diyor. Ve bunların ikisi de Türkiye de üst seviyeye gelmiş Astronomlar. Sonra bu şahıslar kalkıyor sanki o karanlık Uzay ‘ın en yukarısına çıkmışlarda , Gezegenler, Güneş, Dünya nasıl dönüyor biliyorlar, oradan kuralları koyuyorlar ve varsaydıkları bilimsel bir veri diye anlatıyorlar. Nasıl olsa başkaları bilmiyor. Nasrettin Hoca ‘ nın fıkrasında ki gibi. Yok Efendim ‘Şu kadar milyar yıl önce Güneş yaratılmıştı’ da at kardeşim, Trilyon demedi ya biz ona şükür edelim. Kat Trilyonda diyebilirsin. Ne olacak at kafadan Sıfırın ne zararı kaybı var ki.. Sıfır değil mi atabildiğin kadar at. Şimdi onlar biliyor ama Yaratıcı bilmiyor. Kardeşim , Yaratıcı “Kalemle öğrettiğini” söylüyor . Senin Mecaz dediğin ,o İlim dediğin saçmalıklar yığınıdır başka bir şey değil. O doğru olacak , Kur’an-ı ona uyduracaksın hiç kusura bakma. Kur’an doğrudur onu ona uyduracaksın. Böyle saçmalık olmaz.
Yahya Bey: Hocam sormuşlar ‘Kıyamet koptuğunda dünya duracak mı ? ‘ demişler.
Hoca: Allah ‘u Teala Gökleri iki günde , Dünya ‘ yı altı günde yaratmıştır. Dünya, Kainatın merkezidir. Biliyorsunuz , Uzay Bilimciler Dünyayı Kainatın merkezi saymazlar. Gökler dürülecek eski haline gelecek ama dünya olduğu gibi kalacak . Dünya da yapılacak tek değişiklik Dağların yürümesi , Çukurların dolması yeryüzünün dümdüz bir hale gelmiş olması yani “yuvarlaklık” manasında değil de “pürüzlerin ortadan kalkması” manasında, daha sonra Denizlerdeki suların karayı işgal etmesi ve böylelikle yeni bir bataklık ortamının meydana gelmesi, ondan sonraki kısmında da “Diriliş” gerçekleşecektir.
Peki Çok Teşekkür ediyorum. Allah Razı Olsun.