ABDULAZİZ BAYINDIR: Bugün iki konu üzerinde duracağız. Birisi kadir gecesi, diğeri de imsak konusu. Bir ramazanında bitirdik. İmsakla ilgili çalışmalara çok az insan uydu. Büyük çoğunluk bu konuda eski geleneği devam ettirdi. Hatta bizim çalışmalarımıza uyanların yüzdeye gireceğini zannetmiyorum. Bindeler bile olmaz yani. Elhamdulillah tabi ki biz uyduk da bindeler ancak Türkiye çapında düşünürseniz, binde 1 bile olduğunu zannetmiyorum yani. Bunun kuran açısından değerlendirmesi nasıl yapılabilir, ona bakacağız inşallah. Bazıları, sürekli “siz şu eksiği yaptınız, bu eksiği yaptınız” diye söylüyorlar. Sert davranıyorsunuz falan. Kuran açısından bakalım ki hatalarımız neymiş, inşallah onu görmeye çalışacağız.
Kadir gecesi ile ilgili olarak bu hafta cuma günü bir hutbe okundu. O gece yapılan ibadet 80 yıllık ibadeti geçiyor falan diye bir takım şeyler söyleniyor. Eskiden de bize öyle öğretmişlerdi. Ben de bir kaç tane konuşmamda onları anlatmıştım. Öyle biliyorduk eskiden. Bakalım öyle mi? Bir sure var içinde kadir gecesini barındıran. Kadir suresi. Allah orada açık ifadeyle söylüyor. KADR, 1.. Ayet: “İnna enzelnahü fi leyletil kadr: biz onu kadir gecesinde indirdik”. Onu derken o ne? Bu zamirin mercii? Burada kuran açıkça ifade edilmiyor. Geçen haftaki dersimizde burada anlamaya çalışmıştık biliyorsunuz. Bakara 185.ayette Allah şöyle diyor; “Şehru ramedanellezı ünzile fıhil kur’anü: ramazan ayı: içnde kuranın indirildiği aydır”, “hüdel lin nasi: insanlara doğruyu göstersin diye”, “ve beyyinatim minel hüda: o hidayeti açıklayan” yani ana ayetler ve açıklayıcı ayetler olarak kuranın indirildiği aydır. Bir de “vel fürkanu” diye okumuştuk. “Furkani” değil de “furkanu” okunmasl lazım. Bütün furkanların indirildiği aydır ramazan ayı. Bütün furkanlar derken neler ortaya çıkıyor? Yani bütün ilahi kitapların ortak adı olarak furkan. Hatta Furkan diye de sure var değil mi? 25.sure. Ad Furkan olan. FURKAN, 1.. Ayet: “Tebarakellezı nezzelel fürkane ala abdihı li yekune lil alemıne nezıra: bu furkanı kuluna indiren Allah pek yücedir, tüm alemlere uyarıcı olsun diye”. Kuranın bir adı Furkan oluyor. 3.surenin baş tarafına baktığımız zaman orada da diyor ki ALİ İMRAN, 2.. Ayet: Allahü la ilahe illa hüvel hayyül kayyum:Allah: Ondan başka ilah yoktur, O haydır ve kayyumdur” yani diridir ve her zaman işinin başındadır”. ALİ İMRAN, 3.. Ayet: “Nezzele aleykel kitabe bil hakkı: sana bu kitabı tümüyle gerçekleri içeren özellikte indiren O’dur”. “Müsaddikal lima beyne yedeyhi: kendinden önce olan bütün kitapları tasdik edici olarak”, “ve enzelet tevrate vel incıl: tevratı ve incili indirdi”. ALİ İMRAN, 4.. Ayet: “Min kablü” o da bundan önce insanlara doğru yolu gösteren kitaptır bunlar. “Hüdel lin nasi” bundan önce insanlara soğru yolu gösteriyordu. Ondan sonra “ve enzelel fürkan” burada şuna çok dikkat edelim. Diyor ki; “sana bu kitabı indirdi” diyor. Tamam. Kendinden öncekileri tasdik edici olarak ve furkanı indirdi. El furkanı. Elif-lam dediğimiz zaman tüm furkanları indirdi anlamı verilebilir. Şimdi “ve enzelel furkan”. Buradaki “furkanı indirdi” ile ramazan ayına gelirseniz tekrar diyor ki “şehru ramadanellezi unzile fihil kuran: Ramazan: içerisinde kuranın indirildiği aydır”,”ve beyyinatin minel huda vel furkan” o da kuranın özelliğini şey yapıyor. Ana ayetleri ortaya koyan. Önce “huden lin nas: insanlara doğruyu gösteren” yani ana ayetler içerisinde olan. “Ve beyyinatin minel huda” o ana ayetleri açıklayıcı ayetler içeren. Ondan sonra da “vel furkanu: ve bu furkan”ın indirildiği aydır. Bütün furkanları indirdiğine göre C. Hakk, bütün furkanları indirdiği ay ramazan ayı oluyor? Ramazan ayının da bir gecesi olmuş oluyor. Onu da Duhan suresinden öğreniyoruz biliyorsunuz. Ha-mim diye başlıyor. DUHAN, 2.. Ayet: “Vel kitabil mübiyn”. DUHAN, 3.. Ayet: “İnna enzelnahü fı leyletim mübaraketin: bereketlğ bir gecede onu indirdik” diyor. “İnna künna münzirın: biz sürekli uyarıda bulunuyoruz”. İlk defa bununla olmuyor uyarı. Peki şimdi o gece nasıl bir gecedir? DUHAN, 4.. Ayet: “Fıha yüfraku küllü emrin hakiym: karara bağlanmış her emir o gece paylaştırılır”. Kadir gecesinde C. Hakk tarafından kararlaştırılmış emirler o gece paylaştırılıyor. Bizde bir anlayış vardır: bütün işler ne zaman paylaştırılmış olarak kabul ediliyor? Ezelde. Ezel de ne zaman belli değil. Başı olmayan bir şey. Başı olmayan bir şey olduğu zaman, o paylaştırılan kişilerin de hakkında hüküm verilen kişilerin de ezeli olması gerekmez mi? Her türlü paylaştırmanın ezelden olduğu şey yapıldığına göre bizim de ezeli varlık olmamız lazım. O zaman kaç tane tanrı oluyor? Enteresan. Gerçekten insanlar kendi hayallerine göre bir din oluşturuyorlar. Kendileri ayetlere uyacağına ayetleri ona uyduruyorlar. Burada diyor ki Allah; “o gecede” diyor. Belli bir gece paylaştırılır. Paylaştıran kim? Allah. Allah’ın zamanla bir ilgisi yoktur deniyor. Zamandan münezzehtir. Güzel. Deliliniz var mı? Nereden çıkarıyorsunuz? Sana ne? Sana mı düştü Allah’ı tarif etmek. Allah kendini tarif etmekten aciz de sana mı kaldı. Ömer Nasuhi Bilmen’de okumuştum. İşte bu şekilde olan bir şey ilah olamaz diyor. Daha önce demek ki birkaç tane ilah tanımı yapmıştı da o tanıma uyan ilahlar vardı, bu uymadı, ilah saymıyoruz! Bu ne ya? Bu ne biçim bir anlayıştır. O gece paylaştırılır diyor. Peki paylaştırma işi bir zamana bağlı olmuyor mu? “O gece” diyor. Ve birde paylaştırma eylemi var. Bunların en büyük sıkıntısı: “efendim zaman yaratıldı”. Peki zaman yaratıldı. Zamana şöyle bir masa diyor. “Masa yaratıldı. Bu masayı yaratan, başında sonunda ne olduğunu bilir”. Biraz önce masanın başında biz varmıydık? Masayı görüyordunuz, bizi görüyormuydunuz? Zaman yaratılmış olsa bile biz yokuz orada, bu işler henüz yapılmadı. Bu nasıl kafadır. Gerçekten , konu din olduğu zaman insanlar akıllarını tamamen çuvalın içerisine gömüyorlar. Hatta çuval da değil. Öyle bir yere gömüyorlar ki hiç nefes alamayacak kadar. Diyor ki Allah: DUHAN, 4.. Ayet: “Fıha yüfraku küllü emrin hakiym: karara bağlanmış her iş o gece paylaştırılır” DUHAN, 5.. Ayet: “Emram min ındina : bizi katımızdan verilmiş bir emir olarak”, “inna künna mürsiliyn: biz elçiler göndeririz”diyor. Peylaştırılmış emirler var. Ne demek? Sen şunu yapacaksın, se şunu. Mesela diyelim burada toplaştık. Bir çok şeyler kararlaştırıyoruz, herkese görevleri verilecek. Onu C. Hakk görev olarak verecek. Sen şunu yap, sen şunu yap, sen şunu, sen şunu. Allah’ın bu görevlendirdikle kimler oluyordu? Orada melekler. “İnna kunna mursilin: biz elçi olarak görevlendiriyoruz” diyebiliriz. Çünkü “cailu melaikete rusulen” Fatır suresinin başında vardı: mekekleri elçiler olarak gönderen. Ne ile elçiliğini yapıyor? Zaten şu emri alıyor, gidiyor, o emrim gereğini yapıyor, geliyor. Bütün işler paylaştırılıyor. Paylaştırılmadan önce kararlaştırılmış oluyor. Hakim deniyor. Yani kararlaştırılmış işin ölçüsü belli midir? Allah her şeyi bir ölçüye göre yarattığını ifade etmiyor mu? O ölçünün adı ne? Kader. İşte o gecenin adı da nedir? Kadir gecesi, kader gecesi yani ölçülerin konduğu gece. Şuna şu olacak, buna bu olacak bütün görevler taksim ediliyor senede bir gece. Ondan sonra melekler, haydi herkes görevlerinin başına diyor. DUHAN, 6.. Ayet: “Rahmeten mir rabbik: rabbinden bir ikram olmak üzere bu görevlendirmeler yapılır”diyor. İyilik olarak yapılır. “innehu hüves semiy’ul aliym: işite ve bilen O’dur”. Hepinizin isteklerini işitir, hepinizin neye ihtiyacı olduğunu O bilir. Ona göre hepinizin ne yaptığını, ne hakettiğinizi bilir, ona göre taksimatını yapar. Kadir gecesi sadece bir kere mi oluyor buna göre? Her sene tekrarlanması gerekmiyor mu? O gece. Belli bir gece olsaydı böyle bir gece olmuştyçu, o gece herşey paylaştırılmıştı bitmiştir denir. Ama öyle demiyor. KADR, 1.. Ayet: “İnna enzelnahü fiy leyletil kadri” “el kadr” yani. Elif-lamlı. Yani ne demek? Bu, kuranda açıklanmış demektir. Çünkü Allah ne diyor “kitabun uhkimet ayatuhu summe fussilet”(HUD SURESİ 1).Bir muhkem bir ayet var yani hükme temel alınan ayetler vardır, bunlar ana ayetler. Bir de onu açıklayan ayetler. Kadir gecesi diye bir geceden bahsediyor. El Kadir gecesi. O zaman el kadir gecesi ne? KADR, 2.. Ayet: “Ve ma edrake ma leyletülkadr: kadir gecesinin ne olduğunu sana kim bildirdi?”. Bilebilecek durumun var mı? Sen kendine göre ölçü, tartı diyebilirsin, ezelden diyebilirsin. O zaman dinle. KADR, 3.. Ayet: Leyletülkadri hayrün min elfi şehr” şimdi buradan bağlantı kuruyor. “Kadir gecesi bin aydan hayırlı bir gecedir”. Yani bin ayda olabilecek işler o gecede oluyor. Zaman algısı açısından bizim zaman algımız ile diğer zamanlar arasındaki farkı C. Hakk sürekli bildiriyor. Mesela MEARİC, 4.. Ayet: Ta’ruculmelaiketu verruhu ileyhi fiy yevmin kane mikdaruhu hamsiyne elfe senetin”. SECDE, 5.. Ayet: Yüdebbirul emra mines semai ilel erdı” gökten yere işleri çeker çevirir Allah. El emr kelimesi burada var. O “emr” Duhsn suresinde de var. “Emran min indina” diye değil mi? “Katımızdan bie emir”(DUHAN 5). “Yudebbirul emra: O, işi çekip çevirir”,”mines semai vel ard: gökten yere”. KADR, 4.. Ayet: “Tenezzelülmelaiketü” yukarıdan aşağı iniyor melekler. “El emr”,”min kulli emr” birbirini açıklıyor zaten. “sümme ya’rucü ileyhi: sonra Ona çıkar”. O kata da çıkıyor, iniyor. “fı yevmin: bir gün de olur ki”. Şimdi, iniş-çıkış bir gün de olur ki “kane mıkdaruhu elfe senetim mimma teuddun: sizi saymanıza göre bunun miktarı 1000 senedir”. Sizin hesabınıza göre 1000 senelik vakit. Ama Allah’a göre 1 yıl. Bu bin “elfe senetin”, “elfi şehr” dedi. “Hayrun min elfi şehr”. Bize göre 1000 yıl denen bir süre içerisinde. Bizim hesabımıza göre ancak 1000 yılda olabilecek bir şeydir bu. Göklerle ilgili mesafeleri ölçen uzay bilimlerindeki insanlar bu tür şeyler kullanırlar. Uzaklıkları hesap etmem için ışık yılı kullanıyorlar. Şu kadar ışık yılı. Çünkü hesap edemiyorlar. Burada ne diyor: “sizin hesabınıza göre gök ile yer arasındaki mesafe 1000 yıl”. Ama C. Hakk içn 1 gece olup bitiyor o iniş çıkış. Bir de 1000 aydan daha hayırlıdır. Gene bi 1000 kelimesini söylüyor. 1000 aydan daha hayırlı bir gece. Çünkü belki o olmasa yeryüzünün tüm düzeni bozulacak. Çünkü her konu ile ilgili emirler o gece aşağı doğru iniyor. Şöyle düşünün: bir zaman dilimi düşünün ki, bütün görevliler mesela şu vakfın bütün görevlileri vakıftan çekilmiş olsa. Geldiniz vakfa hiç kimse yok burada. Yukarıda toplantı yapılıyor. Sizin de burada herhangi bir şey yapacak durumunuz yok. Ne yaparsınız? Oturur beklersiniz, hiç bir şey olmaz değil mi? Burada da diyor. KADR, 4.. Ayet: Tenezzelülmelaiketü verruhu fiyha biizni rabbihim min külli emr”, KADR, 5.. Ayet: Selamün hiye hatta matle’ılfecr” tan yeri ağarana kadar o gece selamdır yani hiç problem olmaz. Herhangi bir şey olmaz. Yani çünkü burada iş yapacak kimse olmadığı için kimse mutfağa girmez, kimse şunu yapmaz, bunu yapmaz, herkes burada olduğu yerde kalır. Görevli meleklerin tamamı yukarıya çekildikleri için görev almak için Kadir gecesi. Sabaha kadar iniyor. Tan yeri ağarana kadar hiç bir şey olmaz. Tan yeri ağardıktan sonra bir takım olaylar başlar, biz onu geçen sene anlatmıştık. Bu sene oralara girmek istemiyorum. Bütün önemli olaylar kadir gecesi tan yeri ağarmasından sonra olmuştur. O zamana kadar selmet var. Bütün görevliler yerlerine ancak o zaman gidebiliyor. Burada diyor ki Allah KADR, 4.. Ayet: Tenezzelülmelaiketü verruhu fiyha biizni rabbihim min külli emr” melekler ve ruh diyor. Aslında “verruhu” ne demek? Tenezzelülmelaiketü ve marruhu” demek. “Erruh” kelimesini C. Hakk şey yapıyor. Kadir gecesi kuranı Resulullah’a indiren melek var. Aynı şekilde kuranı soranlara ne diyor? “Yes’eluneke anir ruh: sana o ruhu soruyorlar” diyor. ISRA, 85.. Ayet: kulir ruhu min emri rabbı” gene emir kelimesi dikkat edin. Rabbinizim emrinden bir emirdir. Hatta Rabbimiz emridir. Allah’ın emri ruhtur. Yani Allah’ın emrine ruh deniyor. Ruh ne? İçeriğinde bir sistemi barındıran şeydir. Kuran mesela baştan aşağı bir ruhtur. Allah’ın emri bizim vücudumuza geldiği zaman bizim ruhumuz haline dönüşüyor. O gece meleklerin elinde inen tüm emirlerin ortak adı ne oluyor burada? Ruh oluyor. O zaman KADR, 4.. Ayet: Tenezzelülmelaiketü verruhu” tüm melekler, yanlarında o ruh yani emir olmak üzere. Emirle beraber inerler bütün melekler. Burada niye öyle dedik biraz daha açıklayalım da. Efendi ruh anlaşılmazmış! Tabi siz kuranı kuranla anlamaya çalışmazsanız hiç bir şey anlayamazsınız. ISRA, 85.. Ayet: “Ve yes’eluneke anir ruh: sana o ruhu soruyorlar”. Burada “erruh”, öbür tarafta da “erruh”. Bu da elif-lamlı. “kulir ruhu min emri rabbı: deki ruh, Rabbimin emridir”. Mim-i beyaniye dersrçek “ruh, rabbimin emridir”. O zaman o gece bütün emirler paylaştırılır dediği zaman bütün ruhlar paylaştırılır. Ruha içerik derseniz yani emrin içeriği ruh oluyor. Bizim türkçede duyduğumuz zaman hemen kavrayamayabiliriz. Çünkü öyle bir zihinsel arka planımız olmadığı için. Ondan sonra da devam ediyor: “:ve ma utıtüm minel ılmi illa kalıla: size bu ilimden çok az verilmiştir”. Elif-lamlı ilm. İlimden az bir şey verildi. Bize verilen ne? Kuran. İşte bu ruh: kuran. Allah’ın bütün ilmine göre bu ne olmuş oluyor? Az bir şey olmuş oluyor. Zaten “ve la yuhitune bi şey’in ilmin ilmihi illa ma’şa: Allah’ın ilminde ancak Allah’ın belirlediği kadarını kavrayabilirler”(BAKARA 255) diyor. Ondan sonra niye böyle dediğimize açıklama var. Hiç bizim konuşmamıza gerek yok. ISRA, 86.. Ayet: “Ve lein şi’na: eğer tercihimiz farklı olsaydı” bu bilgileri indirdik. “le nezhebenne billezı evhayna ileyke: sana yaptığımız bu vahyi senden giderirdik”. Senin zihninden tamamen gittikte sonra şey yapamazsın. Çünkü nedir? Ruhu bu bilgisayara yüklenen bilgi işletimine benzetiyoruz ya, bundaki bütün bilgileri sil al, bilgisayarın yapabileceği bir şey var mı? Farklı bir sistem oluştursaydık, senin zihninden o bilgilerin hepsini alırdıkve yeryüzünde o kalmazdı. “sümme la tecidü leke bihı aleyna vekıla: sonra bu konuyla ilgili kendi lehine seni bize karşı savunacak hiç kimse de bulamazdın”. Tamamen bizim kararımızdır diyor Allah. Devamını okuyalım. Diyor ki ISRA, 87.. Ayet: İlla rahmetem mir rabbik: sadece rabbinin bir iyiliği olarak bu kuran sizde kalmıştır” diyor. Niye kuran diyorum, biraz sonra şey yapılacak. Hani kuranın kuranla açıklanması, ayetlerin ayetlerle açıklanması metodunda hiç bir soru cevapsız kalmıyor. Tamamının cevabı kurandan çıkıyor. “inne fadlehu kane aleyke kebıra: Onun ikramı, senin üzerine çoktur”. Şimdi bak ISRA, 88.. Ayet: Kul: sen şöyle söyle onlara”: “leinictemeatil insü vel cinnü ala ey ye’tu bi misli hazel kur’ani” bak hemen geçti: kuran dedi. “İnsanların ve cinlerin tamamı bu kuranın bir mislini getirmem için toplaşsalar “la ye’tune bi mislihı: bunun mislini getiremezler”,”ve lev kane ba’duhüm li ba’dın zahıra: birbirlerine destek olmuş olsalar bile”. ISRA, 89.. Ayet: Ve le kad sarrafna lin nasi fı hazel kur’ani min külli meselin: bu kuranda insanlara her türlü örneği verdik” diyor. İşte bu da ruhun serüveninin örneğidir. “fe eba ekserun nasi illa küfura: ama insanların çoğu direniyor”. Sadece nankörlükte direnmiyor. Nankörlük çok çabuk oluyor ama hakka karşı insanların çoğu direniyor. Zaten ikinci bölümde hakka karşı direnişi imsak vesilesiyle anlatmaya çalışacağız. Şimdi buradan, “sana o ruhu soruyorlar”ın karşılığı ortaya çıktı mı? Buradaki ruh ne? Kuranı kerim. Buradaki ruh kuran ama o gece taksim edilen ruhlar her bir meleğe verilmiş emir. Çünkü “fiha yufraku kulli emrin hakim” diyor ya. “Karara varılmış emirler o gece paylaştırılır”. O geceki meleklerden bir tanesi de Cebrail(as) idi. Herkese görev verildi, Ona da bir görev verildi. Senin görevin de: şu ayetleri götür, Muhammed kulumuza anlat. Bu bir emir değil mi? İçeriği de var mı? KADR, 4.. Ayet: Tenezzelülmelaiketü verruhu” melekler indi, beraberinde ruh var. Bu ayetleri birlikte anlayamayanlar bu ruha ne diyorlar? Cebrail. İyi hadi bakalım. KADR, 4.. Ayet: “Tenezzelülmelaiketü verruhu” o gece melekler indi , bir de Cebrail indi. Tamam işte Cebrail de meleklerden bir melek? “Efendim, önemine binaen”. Peki önemine binaen ise, devamı ne? “fiyha biizni rabbihim:.rablerinin onayıyla”. Tabiki onayıyla olacak: paylaştıracak, hadi görev yerlerinize diyecek değil mi? Yerlerinize marş marş demesi lazım. “min külli emr: her emirden”. Her emirden ne demek? Bunu nasıl açıklıyorlar? Bir açıklama var mı orada? Orada “fiha yufraku kulli emrin”dedi, burada “min kulli emr” dedi. Arapça bilmeyen bile duyarken anlarsınız. “Kulli emrin”,”min kulli emr”.
YAHYA ŞENOL: “Her iş için iner dururlar”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: E o zaman iş, ruh, nasıl oluyor? O gece nasıl iniyorlar? Ondan sonra bir şey olmayınca melekler bağırıyor: “yok mu şunu yapan”,”bunu yapan”. Uydurdukları için, o gece millet sabaha kadar uyanık kalmaya çalışıyor aman bir şey kazanırız diye. Sabah namazı tabi gümbürtüye gidiyor o arada. Ayeti kendine göre açıkladığın zaman. Ama kurana göre açıklarsan KADR, 4.. Ayet: “Tenezzelülmelaiketü: tüm melekler iner” çünkü” bunu açıklayan ayet Duhan suresinde ayetler ve diğer ayetler. İsra’da da okuduk. Aslında bu u tümüyle anlatmaya çalışsak bir kaç hafta sürer. Herşeyini anlatmaya çalışsak. Ama bu konularda belki doktora, mastır falan yaptırmak gerekebilir. Ama bu, tefsir alanına giriyor. Diyecekler ki; “sen fıkıhçısın, yaptıramazsın”. KADR, 4.. Ayet: “Tenezzelülmelaiketü verruhu” yani “ve mâhumurruh” vav mef’ulu maaf oluyor.Ruh ile birlikte bütün melekler iner o gece rablerinin onayıyla. Her türlü emirle iner. İşte o gece inen emirlerden bir tanesi de Resulullah’a gelen ayetlerdir. İnen meleklerden bir tanesi de Cebrai(as)’dır. Gelmiştir o gece, ilk ayetleri indirmiştir. KADR, 5.. Ayet: Selamün hiye hatta matle’ılfecr: tan yeri ağarıncaya kadar o gece tam bir selamettir”. Hiç bir problem olmaz. Niye problem olmuyor? Çünkü görevlilerin hiç biri yerinde değil. İş bölümü ona göre yapılacak. Dolayısıyla o ana kadar bir problem yaşanmaz. Tanyeri ağardıktan itibaren başlar. Peki dünyanın hiç bir yerinde mi? Dünyanın her yerinde aynı anda mı fecr oluyor? Her bir bölgenin kendi fecrine göre. Biz şu anda sabahı yaşıyoruz, Avustralya’dakiler belki akşamı yaşıyorlardır. Amerika’dakiler geceyi yaşıyorlardır. Her bir noktanın fecri farklıdır. Dolayısıyla dünyanın hiç bir yerinde olay olmaz değil, sizin bulunduğunuz yerde olmaz.
Kadir gecesi çok önemli bir gece. Kuran indirilmiş, tamam gayet güzel. Bir ölçü var. Ölçülendirilmiş işler o gece taksim edilmiş. Başı sonu belli olan işler o gece taksim edilmiş. Peki o gecenin bizimle bir ilgisi var mı? Yani bizim yapabileceğimiz bir şey var mı? Bizimle alakalı bir şey söylüyor mu o gece? Şimdi kalkıp diyorlar ki; “efendim o gece şunu yaparsan, bin aydan hayırlıdır”.. Bin ayı hesap ediyorsunuz 83 sene tutuyor. Ne muhteşem bir şey. Adam diyor: “biz bu aptallar gibi niye uğraşıyoruz? Bir kadir gecesi tamam: 83 sene. Bir sene de eksik olsun. Sen 1 ay oruç tutuyorsun”.. Onun için bir kadın bana sormuştu. “Hocam, kadir günü ne zaman?”. “Kardeşim, kadir günü olmaz. Kadir gecesi olur”.”Yok yok sen söyle, kadir günü ne zaman?”. “Kadir günü diye bir şey yok”. “Peki ne zaman oruç tutacağız?”. Kurtarmaya çalışıyor. Ben sizin gibi uğraşmam, benim de 29 gün eksik olsun ne olacak? 83 senenin yanında 29 günün hesabı mı olur? Biz, kadir günü oruç tutarız, siz de 83 sene artı 29 gün tutun canım! Biliyorsunuz kadir gecesi cami cami dolaşırlar. Falan camide iki rekat, filan camide iki rekat. Sabah namazında camiye gidersiniz ki herkes başaklar gibi sallanıyor camide. Birçoğu gitmiştir, artık dayanamamıştır. Sabah namazı giderse gitsin ne olacak, nasıl olsa 83 yıllık şey var. Ne 83 yılı? Biraz orada, biraz orada kaç tane 83 yıl. Çarpan etkisini de düşün orada. Sirkeci’de bir sanayici vardı. Onların işletmeleri devam ediyor da kendisi vefat etti. Hacda berabermişiz. Ben hacdan hatırlamıyorum da O, beraber olduğumuzu söyledi. Sonra tanıştık, dostluğumuz oldu falan. Hocam dedi Allah’tan şu kadar alacağım var dedi. Hayırdır dedim ne oldu? Medine’de namaz kılan şu kadar, bir vakit kılana şu kadar faydası varmış, mescidi nebevide kılarsa şu kadar, haremde kılarsa 1’e 100bin. Hatta şeylerde yazılı orada. Ona göre kılmış namazları, hesap etmiş. Sen orada bir vakit kılsan, 100 bini şeye böl bakalım kaç gün yapar? Yani 100bin vakit namaz kılmış olduğun zaman, 100bini 5’e bölersen ne yapar? 20bin gün namaz kılmış olacak. Günlük namaz. Onu 365’e bölersen 60 yıllık namaz. Bir vakit kıldın 60 yıllık. Bir adamın ömrü 60 yıl değil. Yani şöyle düşünün: çocukluğunuzu çıkarın. Hadi 60 yıllık 1 vakit. Adam 1 vakit değil ki. Bi kere 8 gün Medine’de kalmış. 8 kere 5: 40. 40 vakit orada. Bir de Mekke’de kalmış kaç gün kaldıysa. Hadi 10 gün de orada kalmış olsun: 50. 50 ile 100 bini çarp? 5 milyon. Kardeşim hesap ortada! Adam öyle bir hesap çıkardı, şaşırdım kaldım. Ama baktım adam haklı. Biz camilerde böyle vaaz edersek adam da öyle hesap çıkarır. Adamın artık ondan sonra namaz kılmasına gerek var mı? 50 milyon Mekke’de,10 milyon da Medine olsun 60 milyon. 60 milyonu 5’e bölerseniz. Yok deminki 6 milyondu canım. 1.2 milyon. Rakamın yanlış hesap ettik. Hesap büyük olunca karışıyor! 1.2 milyon gün, 365’e bölersen adam 36 milyon senelik namaz kılmış olacak orada. Adamın zaten ömrü ne kadar ki? Ondan sonra diyor ki şu kadar alacağım var Allah’tan. Bu hesabı yapanlar, kadir gecesinde de şey yapıyorlar, “bu aptallar ne yaparsa yapsın”. Kadir gecesini de ihya ettin mi gerisinde rahatsın. Zaten bir sürü doğru yolun üstünde oturan iblisler var maalesef. Her tarafta dolu hoca kılığında. Hiç doğru yolun ortasını bırakmazlar. Millete dağıtırlar. İşte, şu kadar şey yaptın mı bütün günahların gider. Sanki babasının çiftliğiydi Allah’ın dini. Şunu yaparsa bu, şunu yaparsan bu. Kitaplar yayınlarlar. Zaten kitabı okursan şöyle olur, böyle olur, tamam. Off deyin, kendi keyiflerine göre gidiyor. Ama Resulullah’ın bundan haberi yokmuş. Resulullah döneminde hiç, gecenin ihyası diye bir şey var mı? Zaten sen istesen de o gece yaşıyorsun istemesen de. Hiç o geceyi atlayıp da o geceyi yaşamayan var mı? “Kadir gecesine bi rast gelsek”. Rastgelmemen mümkün değil ki kardeşim. “O geceyi ihya etsek”. Namaz kılıyor musun? Kıldıysan ihya ettin. O gece senin yapacağın belli: akşam namazını, yatsı namazını, sabah namazını kılmak. Bitti. Bunları kıldıysan ihya ettin gitti kardeşim. O gece has özel bir şey yok ki. Resulullah’ın o geceye has özel bir şey yaptığı bir şey var mı? Aişe validemiz demiş ki; “Ya Resulaallah, ben bu geceye rastladığımı anlarsam” bir takım işaretlerden anlarsam bu gece kadir gecesi. Tamam, anlayabilirsin. Diğer gecelerden farklı bir gece görebilirsin. Ne yapayım? Ne demiş? “Allahumme inneke afuvvun kerim tuhibbul affe vağfu anni”. Saatinize bakın bakayım kaç saniye tutacak? Ben şimdi başlıyorum okumaya. “Allahumme inneke afuvvun kerim tuhibbul affe vağfu anni”. 5 saniye. İşte bu kadar. 5 saniyelik bu duayı yap demiş. Peki bu kadir gecesine mahsus bir dua mı? “Ya Rabbi sen çok affeden, ikramda bulunansın, affetmeyi seversin beni de affet”. Bunu sadece kadir gecesinde mi söyleriz? Her zaman söylediğimiz duadır. Bu ne demektir? Bu gece için özel bir şey yok demektir. Bu gecenin önemi, kuranın değişik ayetlerinde belirtilmiştir. Geçen sene biraz anlatmaya çalıştık. Bütün önemli olaylar, bütün ilahi kitaplar bu gecede indirilmiştir. Resulullah niye ramazanın son 10 günü gitti de Hira tepesine çıktı? Halbuki Allah kitabında diyor ki; SURA, 52.. Ayet: “ma künte tedrı mel kitabü ve lel ımanü” bu kuran henüz inmiş miydi Resulullah Hira’ya çıktığı zaman? Yok. Sen diyor, bu kitapla ilgili herhangi yani kitap bilgin yoktu senin.
YAHYA ŞENOL: Bir önceki cümlesi de bu konuyla alakalı. SURA, 52.. Ayet: “Ve kezalike evhayna ileyke ruham min emrina”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “işte böylece sana vahyettik emrimizden bir ruh”. Yani emirlerimizden bir emir demek. Gene ruh kelimesi. “Tenezzelul melaiketi verruhi fiha min kulli emr” yani Arapça bilmeseniz de ‘ruh’,’emr’ yan yana geliyor. “Ruhan min emrina” bizim emirlerde bir ruh da sana vayhettik. “ma künte tedrı mel kitab” ama bu kitap sana vahyedilmeden önce sen kitap nedir bilmezdin. Zaten onun için Allah Mekkeliler’e ümmiler diyor. Ama Medine’deki yahudiler, hıristiyanlar. Ama Mekkeliler’in elinde bir ilahi kitap yok. Peki ilahi kitap olmadığı halde Kadir gecesinde ne iş vardı Resulullah’ın orada? Son 10 gecede niye çıktı oraya? Niye Hira’ya çıktı? Çünkü Mekkeliler, kuranın da ifadesiyle İbrahim(as)’ın dinindendiler. Ve İbrahim(as)’ın soyundan insanlardı. Soyundan olduğu için de Allah “millete ebikum ibrahim” diyor. Babanız ibrahim’in dini diyor Bac suresi 78’de. “Babanız İbrahim” diyor. Zaten Onun soyundan İsmail(as)’ın çocukları oradakiler. Kureyş kabilesi. İbrahim(as) var, İbrahim(as) var. İbrahim(as)’a da İbrahim(as)’a da kitap indirilmiştir ama o kitap bir şekilde kaybolmuş orada. Nasıl olmuşsa olmuş. Mesela “kitap indirilmiş ama”yı nereden çıkardık? Ali İmran’da vardı ya. Ali İmran 84. İbrahim’e de, İsmail’e de kitap indirildiğini kuranda iki ayet söylemiş.
YAHYA ŞENOL: Diğeri de Bakara 136. BAKARA, 136.. Ayet: “Kulu amenna billahi ve ma ünzile ileyna ve ma ünzile ila ibrahıme ve ismaıyle ve ishaka ve ya’kube vel esbatı”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İsmail önemli Mekkeliler açısından. “İbrahim ve İsmail’e indirilenlere”. Birçok ayette de var İbrahim ve İsmail(as)’a da kitap indirildiğine dair. Onlara kitap indirildiği için bunların elinde yok. Kaybolmuş. Ne olduysa oldu artık. Bilmiyoruz biz. Ellerinde olmadığı için, okuyamadıkları için mesela bugün Türkiye’de insanların çoğu ümmidir. Evet hafız, kuranı ezberliyor ama içeriğini bilmiyor. Dolayısıyla ümmidir. Kuranın cahilidir. Bugün birçok ilahiyatçı kendi bilim dalıyla ilgili ayetlerden habersizdir, dolayısıyla ümmidir. Medrese hocalarının tamamına yakını, okudukları bilginin kuranla ilişkisini kuramazlar. Mümkün değil kuramazlar. Biz de oralardan geldiğimiz için biliyoruz. Dolayısıyla hep ümmi insanlardır. Yani kitap bilgisi açısından hiç bir şey bilmezler. Ondan dolayı Allah diyor ki: “ma kunte tedri mel kitab ve mel iman” bu kitabın anlattığı şekildeki imanın ne olduğunu da bilmezdin. Hiç kimse kendini müşrik saymıyorama burada anlatılanı bilmiyor. Peki oradakini bilmediği halde niye oraya çıkmış? Çünkü bilmese de bir gelenek var. Bugün mesela orucun kuranla alakası olduğunu bilmeyen insanlar da oruç diye bir ibadet olduğunu biliyorlar. İlgili ayetleri bilmese de babadan atadan vakıayı biliyorlar. Resulullah da son 10 günü gidiyor itikafta geçiriyor. İtikafı Mekke”de de yapıyorlardı. Çünkü Allah, İbrahim(as)’a ne dedi? “Tahhir beyti lettaifine vel akifine” itikafa girenler için evimi temizle diyor. Hiçbirisi yeni değil. Dolayısıyla Resulullah döneminde de ramazan biliniyordu, son 10 gün biliniyordu, kadir gecesi biliniyordu, bugün de biliniyor. Bunları bilmenin başka faydaları var. Meseleyi kavramanız açısından çok büyük faydası var. Yoksa Kadir gecesini ihya etme diye bir olay söz konusu değil. İstesen de istemeden de zaten o geceyi yaşayacaksın. Sen Müslüman bir insan isen, akşam, yatsı, sabah namazlarını kılıyorsan tamam. Her geceyi ihya ettiğin gibi o geceyi de ihya etmiş oluyorsun. Bak işte bu hadis sahih ise(hiç bir çelişkisi yok) zaten her zaman yapacağın dua. Ya rabbbi sen affedicisin, affı seversin: beni de affet. O gece bu duayı yapmasan bile sen namazını kıldığın zaman namazında demiyor musun “rabbenağfirli velivalideyye velil mu’minine yevme yekumul hisab” demiyor musun? İşte bu da aynı. Yarabbi beni affet, anne babamı affet, hesap günü bütün müminleri affet demiyor musun? İşte ihya ettin bitti. Aişe validemizin sorduğu soru. Kaç saniye demiştiniz? 5 saniye. Hem de yavaş yavaş okumama rağmen.
YAHYA ŞENOL: Basitlik önemli bir de hocam. Soruyu soruyor Aişe validemiz “ne yapayım” diye. Ne demesi lazım bizim mantığımızda? Kaza namazlarını bi kıl. O bitince nafile namazlara başla. Sabaha kadar uyutmazlar kimseyi. Dediğiniz gibi 100 rekat da namaz, her rekatında 100 tane ihlas suresi. Rüku da 100 defa ‘subhane rabbi el azim” falan ama 5 saniyelik bir dua. Bu kadar diyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Aslında bir şey söylemiş olmuyor. Ekstra hiç bir şey yok. Onu okuyacaksın diye bir şey yok. Namaz kılıyorsan zaten bunu söylüyorsun. Kalıbı öyle olmuş. Değişen bir şey yok. Demiş oluyor ki; bu geceye mahsus herhangi bir şey yok. Yahya diyecek ki her defasında söylüyoruz ama her defasında söyleyeceksin. Çünkü az önce “benim Allah’tan alacağım var diyen tüccardan bir şey öğrenmiştim. Onlar hala reklam verirler televizyonlara. O zaman fazla televizyon yoktu. Radyolar vardı. 80’li yılların b aşı işte. Televizyon da vardı ama fazla yaygın değildi. 82 galiba, öyle hatırlıyorum. Sürekli dedi reklam vermek zorundayız, çünkü sürekli yeni nesiller geliyor. Sen de sürekli anlatmak zorundasın. Kandillerle ilgili kısa bir açıklama yap bakayım.
YAHYA ŞENOL: Kandil geceleri diye bildiğimiz gecelerden kuran temelli olanı zaten bugün işliyoruz. Bir kadir gecesi var. Onun da bizim pratik hayatımıza yansıması, Resulullah döneminden çok farklı. Biz maalesef ona, içinde olmayan ibadetleri yükleyerek insanları fazla büyük beklentilere kaptırıyoruz. Halbuki şimdiye kadar da gördük-ş geceye özel, diğer gecelerde olmayıp da kadir gecesine özel bir ibadet bize nakledikmiyor. Sadece Ramazan’ın son 10 gününde Resulullah’ın itikafa kapandığı da bir gerçek ama. Ramazan dışında yapılmayıp ramazana özel olan, ramazanın da daha önceleri başında veya ortasında itikafa kapandığı sabit Resulullah’ın ama belli bir zamandan sonra Resulullah büyük ihtimalle Fecr suresinin inmesiyle birliktedir bu, son 10 gününü mescide kapanmış Resulullah. İşte itikaf. Ama itikafın tarihi, biraz önce işaret edildiği gibi İbrahim(as)’a kadar, belki daha eski zamana kadar inebiliyor. Bu yüzden ramazanda, diğer zamanlarda olmayan en temel ibadet oruç, ramazanın içinde de diğer zamanlarda olmayan, son 10 geceye özel de itikaf var. Onun dışında gündüz yapacağınız ekstra bir ibadet zaten yok. Namazları kılıyorsunuz, orucu tutuyorsunuz, gündüz zaten ihya oluyor. Akşam güneş batıp da gece olunca yapacağınız şey: akşam, yatsı namazını kılmak. Yapabilen için teheccüt namazıi var. O da yine ramazana özel bir şey değil. Buhari’nin rivayetidir bu: Aişe validemize Resulullah’ın ramazandaki gece namazını sormuşlar. Resulullah, ramazanda geceleri nasıl namaz kılardı? Sormak istedikleri ashabın, diğer zamanda yapmayıp da ramazanda yaptığı özel bir şey var mıydı? Aişe validemiz de diyor ki cevaben ; “Onun ramazanda da ramazan dışında da geceleri farz namazların haricinde 8 rekattan fazla kıldığı herhangi bir namaz olmamıştır”. Bakın cevap, ramazan dışını da kapsayacak şekilde veriyor. Yani ramazana özel sadece bir itikaf var. Ramazana özel bir namazı yok Resulullah’ın. Tavsiye edilen kadir gecesini ihya sadedinde tavsiye edilen “Allahumme inneke afuvvun kerimun tuhğbbul affu vağfu anni” duası da zaten her zaman yapılabilecek bir dua. Dolayısıyla kadir gecesi zaten yapılagelen bir şekilde ibadetler yapıldığında otımatikman ihya edilmiş oluyor. Bunun haricinde birazcık kuran temeline dayandırılan bir gece de Beraat gecesi ki o Şaban ayında. Ramazandan bir ay önceki Şaban ayının 15.gecesinde olduğu söyleniyor. Ona da biraz önce okunan Duhan suresi vardı ya 44.sure. Ona bir atıfta bulunalım. DUHAN, 3.. Ayet: İnna enzelnahü fı leyletim mübaraketin: biz o kuranı mubarek bir gecede indirdik”. Bunu bazı alimler diyorlar ki; ramazanda değil de Şaban ayının 15.gecesi yani Beraat gecesi dediğimiz gecede kuran, dünya semasına toptan bir defada indirildi. Kadir gecesinde de dünya semasından aşağı, peyder pey, 23 senelik süre zarfında parça parçs parça indirildi. Halbuki buna dair hiç bir sahih rivayet yok. Bunu hadisler çok sçık ve net bir şekilde söylüyorlar zaten. Buradaki ayetin kadir gecesiyle ilgili olduğu çok açık ve net. Yoruma mahal bırakmayacak derecede açık. DUHAN, 3.. Ayet: İnna enzelnahü fı leyletim mübaraketin inna künna münzirın”, DUHAN, 4.. Ayet: Fıha yüfraku küllü emrin hakiym”. Her hikmetli işin ayrıldığı, ilgililerine teslim edildiği gün kadir gecesidir. Kuranın önce dünya semasına toptan bir defa indirilmesi, oradan parça parça Resulullah’a 23 yılda nazil olması diye bir durum söz konusu değil. Buna dair hiç bir sahih rivayet de yok. Sadece hadis kitaplarında İbni Mace’de, Tirmizi’de de olacak yanlış hatırlamıyorsam bir kaç rivayet naklediliyor buna dair. Resulullah’ın berat gecesinden bahsettiğine dair. Fakat bunların da hadis tekniği açısından amel edilemeyecek derecede zayıf olduğu hadisçiler tarafından söyleniyor. Bunun dışında kalan Mevlüt kandili var, Regaip kandili var ve bir de Miraç kandili var. Bunların hiç birisinin Resulullah döneminde bir kandil, bir gece olarak kutlandığına dair bir rivayet yok. En erken tarihlendirme hicri 350 yılına kadar çıkabiliyor. 350 yıllık bir süre zarfında bu gecelerden kimsenin haberi yok. İlk olarak Mısır’da Şii Fatımi devleti tarafından mevlit kandili kutlamaları başlıyor. Ondan sonra diğer geceler de kandil olarak kutlanıyor. Ama dediğimiz gibi Resulullah döneminde, ashab döneminde, Emeviler, Abbasiler döneminde böyle geceleri bilen, kutlayan, özel ibadetler yapan kimse yok. 350 yıl sonra bunlar çıkmış ve bugüne kadar her toplum kendinden bir şeyler ekleye ekleye günümüze kadar ulaşmış. Kısaca böyle. Bir kez daha böyle!
ABDULAZİZ BAYINDIR: İşin ikinci bölümüne geçiyoruz imsak ile ilgili olarak. Biliyorsunuz imsakla ilgili olarak yıllardır uğraşıyoruz. Herkesin her sabah çok rahatlıkla göreceği kadar açık, net, hiç kimsenin şüphe etmesine imkan olmayan bir hata var. Hata değil yani. Biraz sonra bunun hata olmadığını birlikte göreceğiz. Bir ortak tavır var bugün Türkiye’de. Evvelki sene 2013’de televizyonlarda bu konu konuşuldu. 2012’de çok az konuşuldu. Bu sene televizyonlarda tümüyle Diyanet’in emrine uydular. Hocalar da uydular. Diyanet İşleri Başkanı, ramazandan önce bana, “bu konuda bizi otorite kabul et” demişti. Ben de kurandan başka otorite olmaz dedim. Orada demesi gereken neydi? “Elbette kurandan başka otorite olmaz” demesi lazımdı değil mi? “Biz kurana uyuyoruz” demesi lazımdı. Bize birçokları diyor çok sert konuşuyorsunuz. Dün bir arkadaş diyor ki iftarda; “Hocam ben baktım gördüm, siz, yüzde yüz haklısınız” diyor bir tefsirci arkadaş. “Gözlem yaptım”. Güzel. Ama işte bu konuda şunu yapsanız, bunu yapsanız. Kardeşim dedim, bu konuda biz ne yaparsak yapalım, senin o gördüğün manzaranın yerini tutmaz. Allah her müslümana bu emri veriyor. “Size göre”diyor değil mi? Ayette diyor ki; “ve kulu veşrebu hatta yetebeyyenelekumul haytıl ebyadu minel haytıl esvedi minel fecr” o fecrin olduğu tarafta, kızıl ışığın olduğu tarafta size göre siyah iplik beyaz iplikten kesin olarak ayırd edilğnceye kadar yiyin için. Tabi bu arada 45 derece enlemin kuzeyinde bazı şartlar değişiyor. O ayrı. Onunla ilgili özel ders yapmıştık burada. Bakın elimde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınladığı eski bir meal var. Ben talebeyken almıştım bunu. O zaman okuyordum. Yok, talebeyken değil. Sonradan almışım. Abdullah Bayındır yazıyor. Bu bizim Abdullah’ınmış. Bu 1981 baskılı. Bu benim o zaman okuduğum değil demek ki. Ama bakın burada Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları diye geçiyor. Kur’an’ı Kerim ve Türkçe anlamı, meal. Diyanet İşleri Eski Başkanı, Doktor Lütfü Doğan’ın takdim yazısı var. Hüseyin Atay ile Yaşar Kutluay tarafından hazırlanmış bu meal. Ve Diyanet İşleri Başkanlığı uzun süre bu meali bastı. Yahya, istersen sen oku.
YAHYA ŞENOL: “Tan yerinde beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırt edilinceye kadar yiyin için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Sizce” derken kim oluyor? Yiyen içen kişi oluyor. Sen bak, sana göre ayırt edilinceye kadar yiyip içeceksin. Peki burada ne diyor sen de onu oku. O da Diyanet’in meali. O kaç yılında basılmış?
FATİH ORUM: Ankara 2006. Yazarları da farklı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bakın bu, bizim Kitap Ve Hikmet dergisi. Son sayısına “Tamam Mı Devam Mı?” diye başlık koyduk. Devam çıktı! Şurada 1987’den sonra yapılmış gözlem raporları var. Hepsinde benim imzam var. 1987’de herhalde bugünkü Diyanet İşleri başkanımız belki yeni doktorasını hazırlıyor olabilirdi o sıra. Ama o sıra doçent olarak imzamı atmışım buraya. Burada Diyanet’in bir personeli olarak değil, İslami İlimler Araştırma Vakfı Genel Sekreteri sıfatıyla atmıştım imzayı.
YAHYA ŞENOL: Ama Diyanet personeliydiniz. Bu şu açıdan önemli: daha yeni yeni twitter kullanıcısı olacak yaşta çocuklar “ya siz niye Diyanette iken söylemiyordunuz bunları falan diyorlar da o yüzden yani.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Diyanet personeliydim, İstanbul müftülüğünde fetva işlerinden sorumluydum. Ama İslami İlimler Genel Sekreterliği çok daha önemli bir görevdi o zaman. Çünkü İslami İlimler Araştırma Vakfı: orası 1970’lerde falan kurulmuş bir vakıftır. Biz ele alıncaya kadar bir tane toplantı yapılmıştı. Alım Satımda Vade Farkı Ve Kar Haddi diye. Ben de o toplantı yapılırken İstanbul’daydım. Toplantıya dinleyici olarak katılmıştım. Ondan sonra bir daha toplantı olmadı. Daha sonra ben İst. Müftülüğü fetva işlerini ele alınca ilmi istişare heyeti kurdum. Çünkü benim işin içinden çıkmam mümkün değil. Bugün adını bildiğiniz Hayrettin Karaman vardı, Mehmet Savaş vardı, Halil Gönenç vardı, İbrahim Kafi Dönmez o zaman daha genç, yeni doktorasını yapıyordu. Sabahattin Zaim Hoca vardı, Nevzat Yalçıntaş katılırdı arada sırada. Bazen Salih Tuğ katılırdı. Hukuk fakültesinden gelen hocalar. Yelpazeyi çok geniş tutmaya çalışmıştım. Ama yani Allah’ın bir niğmeti olarak söyleyeyim; bunların hepsini organize eden bendim. Ama Allah razı olsun İst. Müftüsü Selahattin Kaya da elinden gelen bütün desteği bana vermiştir. Sonuna kadar vermiştir. Orada bir süre o şeyi yaptık. 2 buçuk yıl yanlış hatırlamıyorsam o heyet çalıştı fakat bu defa her ay toplaşıyorduk ama. Her ay. Sorulan sorular var. Çünkü meselelerin incelenmesi lazım. Bu defa bunlar dediler ki ya kardeşim bizim daha başka iş yapmaya fırsatımız olmuyor. Bir aylık toplantı için bir ay o toplantıya hazırlanıyoruz. O zaman İslami İlimler Araştırma Vakfı’ndan bana teklif geldi. Ali Özek Hoca söyledi. Oranın çalışmalarını başlattı. Bu defa Türkiye çapında aylık toplantılar yapmaya başladık. Türkiye çapında aylık toplantılar organize eden ben olduğum için herkesi davet ettiğim için zaten orada büyük bir itibar ortaya çıkmış oluyordu. Yeni çıkan her problemin orada görüşülmesi meselesi var. Mesela Kenan Evren Adana’da konuşma yapmıştı başörtüsü ile alakalı. Ben İstanbul’da bir ay sonra bir toplantı yaptım ki kitap vardır Kılık Kıyafet Ve Başörtüsü diye başörtüsünün kuranda olduğuna dair. Bu konuda kapsamlı bir şey vardır. Onun için beni Ankara’ya çağırdıkları zaman uzman sıfatıyla çağırmışlardı 1987’de. Namaz vakitlerini bilen bir kişi olarak çağırmışlardı. Oraya gittim. Oraya çağırdıkları zaman ben dedim ki çağıranlara. Başkan yardımcısı Fahri Demir telefon açmıştı o zaman bana. Dedim ki bak Fahri Bey, ben bir kere Diyanet’in görevlisi olarak oraya gelmem. Siz bana memurunuz gibi davranırsınız, ben bunu kabul etmem dedim. Beni dedim İslami İlimler genel sekreteri olarak davet edin, yazıyı öyle yazın dedim. Tamam dedi. İki: yarın geleceğim, saat 9’da toplantı başlamazsa İstanbul’a geri dönerim haberiniz olsun. Yok efendim başkan falan yerdeydi, üyeler filan yerde, ben onu dinlemem dedim. 9’da herkes orada olacak dedim. Tamam dediler. Ondan sonra gittim. Hakikaten 9’da full. İslami İlimler Genel Sekreteri Doçent Doktor A. Bayındır, incelerseniz hep o şekilde yazılı. 1982’de bir düzeltme yapıldı, sebebi gene bendim. Ama o zaman daha doktor bile değildik yani. Öyle olduğumuz için çağırıp dinlememişlerdi. Daha sonra Allah razı olsun Tayyar Altıkulaç Hoca, “ben konunun bu boyutlarda olduğunu bilmiyordum, bilseydim düzeltirdim” dedi bana ama o sıra bizi uzman olarak kabul etmemişlerdi. Gittim oraya 87. Mustafa Sait Yazıcı, Diyanet İşleri Başkanı. Şimdi Mustafa Sait Bey, Ticaret Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapıyor. Din işleri yüksek kurulunun üyeleri orada. Eski, yeni, emekli üyeler var. İstanbul Müftüsü, Ankara Müftüsü var. İmzalarda görürsünüz. Orada Mehmet Savaş Hoca var. İlk konuşmayı ben yaptım. Çünkü basın, Diyanet’i fena halde sıkıştırıyordu. 82’deki değişikliği hiç birisi izah edemiyordu. Değişiklik yapmışlar, izah edemiyorlar. Bilhassa Türkiye Gazetesi çok sıkıştırıyordu onları. O dönemde de bayağı itibarlıydı. Orada dedim ki; “siz, 1982’de bir değişiklik yaptınız ama bunu bilerek yapmadınız. Tesadüfen doğru oldu. Yanlış da olabilirdi”. İlk cümle bu olunca tabi herkes şey oldu. Bilirsiniz ben böyle şok edici cümleleri hep kullanırım. Herkes tabi birbirine baktı. Bütün gözler Emekli Albay Arif Çöklü’de. Çünkü hesapları o yapıyor. Arif Çöklü mecburen kendisini savunacak. Konuştu falan işte ben harita albayım, arazide şöyle yaptım böyle yaptım… Peki dedim albayım, sen bana fecri kazibi tarif eder misin dedim. Tarif edemedi tabi. Zodyak ışınları falan filan dedi. Bir de gösterdiği bir belge vardı İngilizce kaynak. Okuyalım dedim oradan. Zodyak ışınları nedir? Bunlara göre zodyak ışını gecenin belli bir zamanında olmaz, her mevsimde olmaz, her yerde olmaz ama bak fecri kazib her yerde, her mevsimde, her sabah olur. Zodyak ışınları, 30 derece enlemin kuzeyinde olur. Mekke 30 derece enlemin kuzeyinde mi? Yok. 30 derece enlem Kahire’den geçer. Mekke Kahire’nin kuzeyinde mi güneyinde mi? Herkes biliyor. Peki böyle bir fecri kazib olur mu deyince adam sustu tabi. Susunca karar aldık. Sait Yazıcıoğlu “ne yapalım” diye sordu bana. Ben de dedi ki gözlem yapalım. Ondan sonra gözlemler yaptık. Burada bakın bütün gözlemlerde benim imzam vardır. Diyanet’in görevlileri değişmiştir ama bende değişiklik yok. Hepsine katıldım. Türkiye Gazetesi’nden de gözlemciler vardı, o zaman takvim çıkaran Yeni Asya’dan da gözlemciler vardı. Neyse bütün bunları şimdi anlattık. Farkındaysanız biz bu sene bir yazı yazdık.” sadece müslimler için” dedik. Niye sadece müslimler için dediğimizi biraz sonra göreceksiniz. “Allah ne diyorsa o” diyenler için. “Diyaneti otorite kabul et” diyenler için değil o yazı. Diyaneti otorite sayanlar için de değil. Abdulaziz Bayındır’ı otorite sayanlar için de değil. O isim kim olursa olsun otorite sadece Allah’ın kelamıdır, Allah’ın kitabıdır o kadar. Orada onlara dedik ki; “siz, bize fecri kazibi gösterin” dedik. Diyanet’in fecri kazibi göstrme imkan ve ihtimali yok. Çünkü Diyanet, facri sadığı fecri kazib de başlatıyor. Bunu asla yapamazlar. Ben bunu ilk zamanda söyledim kabul etti, şimdikiler bizi otorite saymıyorlar. Saymayabilir. Bu konuyu bilen bir kişi saymıyor. Tamam siz biliyorsunuz. O zaman siz anlatın bize. Maşallah çok iyi biliyorsunuz. Afyon’da toplandınız. Hani şey diyordunuz? Bu konuda Ankara Üniversitesi’nin hocası Sacit Özdemir başkanlığında şu kadar da bütçede ayırdık. Peki ne oldu? Kaç senedir hangi sonuç var? Bir trilyon sene de olsa, siz hiç bir şey yapamazsınız. Niye? Çünkü siz, 2 kere 2, 9 eder diyorsunuz kardeşim. Etmez bu. Bu kadar yanlış yoldasınız. Diyanet İşleri Başkanı bana diyor ki; “rasathane yaptık Akdeniz’de”. Senin rasathaneyle ne ilgin var? Rasathane sadece gök cisimlerini gözlemek içindir. Bizim ibadetlerimizin gök cisimleriyle ilgisi yok ki. Biz yıldız gözleyecek değiliz ki. Rasathane bir tek hilal konusunda işe yarayabilir. Ona da gerek yok. Dünyanın her tarafında bu konuda çalışan bir sürü ilim adamı var. Rasathane kurmaya hiç gerek yok. Bakın Diyanet tarafında yayınlanan iki tane meal. Bunların meallerinden bir tanesi diyor ki; “sizce”. Yani oruç tutan kişi kendine göre bakacak. Ufuk boyunca uzanan beyaz çizgi, ufuk boyunca uzanan kızıl çizgi çok net bir şekilde ortaya çıkacak hale geliyor mu bakacak. Beyaz çizgi, kızıl çizgi, altta siyah çizgi çok netleşti: o zaman yemeyi keseyim diyecek. Çok enteresandır, bu, kişisel gözlem değil mi? Kişisel gözlem. Emir. Ama mesela hilal gözlemine gelince Allah diyor ki “veşşemsu vel kameru husban: güneş ve ay hesaba göredir” diyor. Hesap, her insanın yapabileceği bir şey midir? Resulullah zamanında ay hesabını yapacak kimse var mıydı? Olmadığı için diyor ki; “biz bu konu da ümmiyiz. Bilmiyoruz bu konuyu” diyor. Onun için diyor gözlem yapın. Başka çare yok. Yani Hilal hesabı yapacak insan olmadığını baştan söylüyor. Bugün hesabını yapacak insanlar var, artık gözleme çıkmanın anlamı yok. Şimdi şu İslam alemindeki: ben o İslam alemi kelimesini öyle dendiği için kullanıyorum, İslam alemi olduğuna inandığım için değil. İslam alemi diye bir alem olsa, bugün bütün dünyanın durumu değişir. Daha kendisine sözü geçmeyen bir aleme nasıl İslam alemi denir. Adına İslam alemi denen şeyin bir başka çelişkisine bakın. Allah, hesaba göredir diyor ay için. Ayı ne ile belirliyorlar? Gözlemle. Ay gözlemine çıktık diyorlar. Hesabı bilmiyorsan çık. Başka çaren yok çünkü. Peki gözlemle belirlenmesi emredilen namaz vakitlerini ne yapıyorlar? Hesapla yapıyorlar. Bakın ayı astronomlara bırakımıyorlar, namaz vakitlerini astronomlara bırakıyorlar. Astronomi: gökbilim Türkçe tercümesi. O bilim dalının gereği o gök cisimlerini incelemektir. O bilim dalının görevine güneş ışınlarının ufka gelip gelmemesi girmez. Bu işin hesabını kitabını çok iyi bildikleri için onlardan yararlanılır ama gökbilim başka bir şeydir. Yıldızların hareketlerine bakarlar. Biz şimdi oruç tutarken yıldızlara mı bakacağız? Allah; ufukta, bakın bakalım diyor sizin için net olduğu zaman. Efendim deniyor siz, meseleyi çok iyi anlatamadınız. Bakalım bunların konumu neye benziyor. Bakara 30.ayeti açın bakalım. Nurettin Yıldız Hoca şey yapmış. “Altını belirterek çiziyorum: Diyanet’in imsak hesabı yanlış olsa bile ona uyulması gerekir” diyor. Bunu neye karşılık söylüyor? Meteoroloji Genel Müdür Yardımcılığı da yapmış bir astronomun gözlemlerini aktararak, “efendim burada yanlışlar var, böyle olması mümkün değil, astronomi bilimine göre bu imkansızdır” diye sorduğu sorusuna verdiği cevap. Bütün bunları az çok biliyoruz. Bakara 30’u okuyalım, bu tavırla bu insanların konumu nedir siz karar vereceksiniz. Allah diyor ; BAKARA, 30.. Ayet: Ve iz kale rabbüke lil melaiketi innı caılün fil erdı halıfeh” meleklere diyor ki yeryüzünde halife yani biri diğerinin yerine geçecek insanlar oluşturuyorum. “kalu e tec’alü fıha mey yüfsidü fıha ve yesfiküd dima: ya Rabbi sen orada fesad çıkaracak ve kan dökecek birilerini mi oluşturuyorsun?”. Çükü hayvanlar alemini inceleyin, hep başa geçmek isteyenler diğerlerini öldürürler. E bunlar hepsi birbirinin rakibi olacak? Kan gövdeyi götürür diyor melekler ve itiraz ediyorlar. Bakın bize anlatılan melek nedir? Odun gibi hiç itiraz etmez. İşte itiraz ediyor? Çünkü meleklerin tamamı imtihana tabidir. Neyse o konuya girmeyeyim. Onunla ilgili özel derslerimiz var zeten. Arzu edenler dinleyebilir. “ve nahnü nüsebbihu bi hamdike ve nükaddisü lek” Allah karar verdiğine göre senin yaptığın her şey güzeldir, inkar etmiyoruz. Ondan dolayı biz sana boyun eğeriz, “ve nukaddisu lek” ve senden dolayı da bu yapılan şeyi temiz bir iş olarak kabul ederiz. Sen yaptığın için temiz sayarız. Bu işe aklımız ermiyor ama madem sen yapıyorsun doğru olur. Sana inancımızdan dolayı. Allah da diyor ki; “kale innı a’lemü ma la ta’lemun: ben sizin bilmediğinizi biliyorum”. Sizin bilmediğiniz başka şeyler var burada. Ondan sonra BAKARA, 31.. Ayet: Ve alleme ademel esmae külleha” Ademe’e Allah, eşyadaki bütün isimleri öğretiyor, bilgileri öğretiyor. “sümme aradahüm alel melaiketi” hum zamiri bilgiyi ifade ediyor. Onu meleklere gösteriyor. “fe kale embiunı bi esmai haülai in küntüm sadikıyn” haklıysanız şunların isimlerini yani şu eşya neye yarar. Sen bunu yıllardır burada görüyorsun ama bunu nedir diye sorarsam bilen bilir. Herkes bilemez ki. Bana haber verin diyor meleklere. Bakın bu meleklerin içinde İblis de var. İblis de bu meleklerden bir melek. Şu okuyacağım söz İblis’in de sözü. Diyor ki BAKARA, 32.. Ayet: Kalu sübhaneke la ılme lena: biz sana boyun eğeriz ya rabbi, bizde bir bilgi olmaz ki”, “illa ma alemtena: senin öğrettiğin başka”. Sen öğrettiysen biliriz, yoksa bilmeyiz. “inneke entel alımül hakım: bilen ve kararları doğru olan sensin”. Ondan sonra Adem(as)’a diyor ki BAKARA, 33.. Ayet: Kale ya ademü embi’hüm bi esmaihim” bunların isimlerini onlara bildir bakalım diyor. “felemma embeehüm bi esmaihim kale e lem ekul leküm innı a’lemü ğaybes semavati vel erdı ve a’lemü ma tübdune ve ma küntüm tektümun” Adem(as) o bilgileri onlara bildiriyor. Şimdi düşünün. Kendinizi meleklerin yerine koyun. Bir insan yaratacağım diyor. Bir insanın kuran açısından da ruhunu çıkarırsan hayvandan bir farkı yoktur. Vücudun çalışma prensipleri hayvanla aynıdır. Yaratılışı, her şeyi aynıdır. Ama ruh şey yapılınca bir değişiklik oluyor. Onun dışında herhangi bir değişiklik yok. Melekler açısından bir insan yaratıldığı zaman hayvan türlerine bir tür eklendi demektir. Melek öyle kabul edecektir. Peki bu hayvan türü birbirinin halifesi olacak. Örnek olarak size anlatıyorum ya: bir kümes var, bir tane horoz var. Orada 1000 tane tavuk olabiliyor. Hiç problem yok. İki tane horoz oldu mu halifelik mücadelesi başlıyor. Yani sen benim makamıma göz diktin diye biri diğerini etkisiz hale getiriyor. Ondan sonra o hakimiyeti kuruyor. İşte bu da kan dökülmesine sebep oluyor. Mesela horozları görürsünüz hep: yüzleri gözleri hep kan çanaktır. Peki burada tavuklar arasında da halifelik kavgası olursa? Kümes oluşturmak mümkün değil. Peki tavukla horoz arasında da olursa? Eyvah. Hiç bir şey olmaz. İnsan öyle bir yaratılmış ki bakın geçende bir şey gördüm de. Çocukken aynı yatağa sığdığımız kardeşlerimizle şu anda aynı dünyaya sığamıyoruz. Birbirine katlanmazsa. Kardeşlerin birbirini öldürdüklerini görmüyor musunuz? Ailelerin birbirine düşman olduğunu? Niye? Senin olmasın benim olsun. İşte bu halifelik mücadelesi. Ve karı koca arasındaki mücadelenin temelinde de halifelik vardır. Kadın der ki; “bu evde ben kadın mıyım neyim belli değil beni dinleyen yok” der. Erkek de. Valla ben bilmiyorum yani bütün mücadele budur. Yok senin dediğin olmasın benim dediğim olsun. Ama birbirlerine katlanmayı bilirlerse dünyanın en mutlu ailesini kurarlar. Olay bu. Melekler bakıyorlar ki tamam biz bunu böyle düşündük ama karşımıza bambaşka bir varlık çıktı. Hayvanlar en fazla kendi çevrelerini, kendi kümeslerini bilir, başka bir şey bilmezler. Şurada her zaman taş görüyorduk, meğer o altınmış. Altın dediğin de şöyleymiş böyleymiş. Ve melekler Adem(as)’ı ciddi manada kıskanıyorlar. Bunu nereden öğreniyoruz? Çünkü Allah diyor ki; “ben sizin açığa vurduğunuzu da biliyorum gizlediğinizi de biliyorum. İçlerinde gizledikleri bir şey var. Gizledikleri şeyle C. Hakk imtihan edecek bunları.
BAKARA, 34.. Ayet: “iscüdu li ademe: Adem’e secde edin” diyor. Kıskandığımız adam… ölür müsün öldürür müsün diyecek. Hepsi kendi içindeki şeyi yeniyor. İmtihan bu zaten. Allah diyor ki;”sizin kalbinizde olanı biliyorum”. O imtihan değil. İçinizde olanı biliyorum ama Allah’ın emrini kendi isteklerine tercih ediyor musun etmiyor musun o belli değil henüz. O emri verdiği zaman çünkü okuldaki bilgi imtihanı değil bu. Bu bir bilgi imtihanı değil. Mesela yarışmalarda kim birinci gelecek? Sonuna kadar direnebilen insanlar gelir. Ama tam zafere giderken orada bağıran arkadaşına bir el sallarsa şeyi kaybeder. Ondan sonra emir veriyor. Emir verdiği zaman ne oluyor? “fe secedu illa iblıs” hepsi secdeye kapanıyor, İblis secde etmiyor. Şimdi İblis ne yapıyor? “eba vestekbera”. “Eba: direndi”. İblis direndi. “Vestekbera: kendini büyük gördü”. “ve kane minel kafirın: böylece kafir oldu”. Kafirliğe dönüştü. İblis’in kafir olmasında 2 tane sebep saydı Allah. Bir: direndi. Neye direndi: emre uymamaya direndi. Direnmem yermiyor, bir de kendini büyük gördü. Yani kendisini de Allah’ın yanında otorite kabul etti ve kafirlerden oldu. Bu ikisi birleşince kafir. Sadece direnç olsa, “ya rabbi senin dediğin doğru, ben yanlış yaptım ama bu pisliğe bir kere buluştum kurtulamıyorum. Ben bundan bir an evvel kurtulmak istiyorum. Sana karşı yüzüm yok” dediği zaman kibirlenmiş olmuyor. Günahkar oluyor. O zaman: ikisi birleşmeden kafirlik yok. Mesela Adem(as) da günah işledi. Gerçi o direnmedi tevbe etti. Ama günahta da kalabilirdi. Yaptığım hayırlıdır deseydi İblis gibi olurdu. Onun için kendisini savunmuyor. Yaptığım yanlıştır dediği zaman günahkar olur. İkisi birleştiği zaman kafir oluyor. Şimdi hemen Araf suresine geçelim. Allah burada İblis’e soru soruyor. Hemen damgayı vurmuyor İblis için ARAF, 12.. Ayet: “ma meneake ella tescüde iz emartük: Sana emrettim senin secde etmemene sebep ne oldu?”. Ben emri verdim diyor niye secde etmedin? Diyor ki; “ene hayrum minh: ben Ondan daha hayırlıyım” diyor, ”halaktenı min nariv ve halaktehu min tıyn: beni ateşten yarattın, Onu çamurdan yarattın”. Bizim geleneksel manada İblis burada Allah’ı inkar ediyor mu? Varlığına, birliğine, yaratıcılığına hiç bir şey yok. Bakın secde etmedi. Niye secde etmedin dediği zaman mesela Adem(as)’a da niye böyle yaptın dediği zaman “ya Rabbi ben yanlış yaptım” dedi. İblis ne diyor? Ben yanlış yaptım diyor mu? Ben doğru yaptım diyor. O zaman yanlış yapan kim? Allah değil mi? Allah yanlış yapıyor, O doğru yapıyor. Şimdi karşılaştırın bakalım. Allah diyor ki. Kendi meallerinden oku.
YAHYA ŞENOL: “Tan yerinde beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırt edilinceye kadar yiyin için”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi bunlar ne yapıyor? Allah’ın böyle bir ayeti yoktur demiyorlar değil mi? Peki İblis diyor mu senin böyle bir emrin yok diye? Burada da “sizce” yi kaldırıyor. Millet itiraz etmesin diye. Yine Diyanet İşleri Başkanlığı’nın meali. “Sizce” kelimesini kaldırıyor. Çünkü otorite olacak ya. O kaç yılında bastırılmış? 2006.
YAHYA ŞENOL: Diyanet Vakfı’nınkinde de yok “sizce”. 2005.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Orada da kaldırılmış. Allah diyor ki böyle yapın. Bak “sizce” diyor. “Sizce”nin yerine Diyanet ne koyuyor? Astronomları koyuyor. Astronomlarca. Habertürk’te Ekrem Keleş’in telefonla katılıp da konuşmalarına bakın, hep astronom, astronom, astronom. Ya kardeşim, astronom yıldız gözlemi yapar. Biz yıldız gözlemi yapmıyoruz, ufuk gözlemi yapıyoruz. Burada defalarca okuduk. Deniz kuvvetlerindeki denizde seyreden gemilerin ufuk konusunda ihtiyaçları var. Yönlerini belirlemek için ufku belirlemeleri lazım. Yıldızı belirleyecek, ufku belirleyecek, o ikisi arasından bir hesap yaparak yön belirleyecekler. -12 dereceye kadar ufuk çizgisini görmek mümkün değil. Ama ufuk çizgisinin net gözüktüğü -10 derece. Kuranda belirtilen şekilde -8,5 derece. Biz ona yarım derece ihtiyat koyduk. Çünkü Allah “yaklaşmayın” diyor. O da Allah’ın emri gereği. 9 derece yaptık. Onun için bizim imsak dediğimiz vakitte 2-3 derece tolerans vardır, o da Allah’ın emri gereğidir. “Tilke hududullah fe la takrabuha” dediği için. “Sizce” yerine Diyanet ne diyor? “Astronomlarca”. Astronomi, hesaba dayalı bir ilim dalıdır. Hesaba dayalı olan hilal. “Veş şemsu vel kameru husban”diyor. Bunun hesabını yapabilir nisiniz? Elbetteki astronomi yapar bunun hesabını. Ama kriterleri ver. De ki şu esasa göre. Onların bilim dalına girmez demem, ufuk gözlemleri onları ilgilendirmez, ondan dolayı. Şunu da bir yapın dediğin zaman hesabını çok rahat yapabilirler. Ortada Allah’ın bir emri var. Diyanet diyor mu ki Allah’ın böyle bir emri yoktur? Ya da onu destekleyen Hocalar. Bugünkü hocaların inanılmaz derecede büyük bir çoğunluğu onun arkasında. İşte burada Nurettin Yıldız ne diyor? Diyor ki; “yanlış olmuş olsa bile” ne demek? Allah’ın ayetine aykırı ol da bile demek. Ona uyulması lazım diyor. Peki şimdi İblis, yaptığının yanlış olduğunu bilmiyor mu? Pekala biliyor. Çünkü emri veren Allah. Senin böyle bir emrin yoktur demiyor değil mi? Ama bu doğru değil diyor. “Çünkü beni ateşten yarattın”. Yaratan da sensin diyor. Başkası yarattı demiyor ki. “Onu çamurdan yarattın. Ben ondan hayırlıyım”. Ondan sonra bunu deyince ne oluyor? Kafir oluyor. Bunu dediği an kafir oluyor. Yani efendim “sizce” kısmını kaldırıp da iş astronomun işidir dediğiniz an bu konuma giriliyor mu girilmiyor mu? O zaman peki Allah, bu meseleyi İblis’e söylerken çok kaba söyledi de çok sert davrandı da İblis de Ona öyle bir tepki mi yaptı? Bakın biz bu bilgileri insanlara anlatırken orkestra eşliğinde müzisyenlerle beraber de anlatsaydık sonuç değişmezdi. Allah, İblis’e soruyor; “niye yapmadın” diyor. Allah’ın emri çok açık olduğu halde, ”sizce” dediği halde yok efendim astronomlarca. Peki biz nerede yaşıyoruz? Şehirde. Yok efendim biz Bâlâ Ormanlarında… Peki Bâlâ ormanlarında çektiğiniz bir tane resimi gösterin dediğimiz zaman yıllardır gösteremiyorlar. Ondan sonra şimdi herkes onların arkasından gidiyor. Bu insanlar bunu nasıl yapabiliyorlar? Bunun da burada şeyi var. Allah, İblis’i kovuyor. Bir şey söylüyorsunuz, çocuğunuza diyorsunuz ki; “bak evladım iki kere iki dört eder, bunu unutma”. “Dört etmez beş eder”. “O nereden çıktı? İspatla bakalım”. “ispatlayamam ama beş eder”. Ne yaparsınız? Kovarsınız yanınızdan değil mi? “Git ya gözüm görmesin seni”. Bizim burada çalışan bir arkadaş vardı. Bir ayet ile ilgili, zaten hiç bir çalışmamızı beğenmezdi de. Kendisi Arap idi. Sana müsade: git Süleymaniye kütüphanesine, nerede yaparsan yap getir şu ayetin doğru anlamını bul göster. Araştırdı, bir tane doğru anlam veren yok. Çünkü ayeti hepsi çarptırmış. Doğru Bildiğimiz Yanlışlar da var. Başlığını ne koymuştuk hatırlıyor musunuz? Bakara 73’müydü? ‘Yahudiler İsyan Sözü Mü Verdi” diye bir başlık. Oradan okuyabilirsiniz. Araştırdı maraştırdı. Sözlüklerde de gözüyle gördü. Yanlış olduğu ortada. Ne dedi biliyor musunuz? “Ben kurana uyuyorum, siz kurana uymuyorsunuz” dedi. “Hangi ayete uymuyoruz? Uymuyorsunuz işte dedi. “Hangi ayet? Bir tane ayet söyler misin?”. “Uymuyorsunuz”. Ne yapabiliriz? Hadi yürü. O günden beri zaten bu semte dahi yaklaşmıyor. Niye bu? Çünkü bu, Allah’ın, bütün insanların içine yerleştirdiği kanundur. Yarın Allah’ın huzurunda, Diyanet’i otorite kabul edin diyen kişiler de kendini savunamayacak. Çünkü Allah’ın açık ayetine rağmen. Mesela Nurettin Yıldız diyor ki; “yanlış da olsa ona uymak lazım”. Bak gördünüz mü? Hata yapmış olmak başka. Bu insanlar yaptıklarını günah sayıyor mu? İblis günah sayıyor muydu? Hayır. Allah Onu kovduktan sonra İblis ne diyor; ARAF, 14.. Ayet: “enzırnı ila yevmi yüb’asun” yeniden dirilecekleri güne kadar bana süre tanı diyor. İblis ahireti inkar ediyor mu? Etmiyor. Peki bu insanlar ahireti inkar ediyor mu? Etmiyorlar. İblis Allah’ı inkar ediyor mu? Ama Allah’a inanmıyor? Peki inanmama ile inkar etme arasında şey var mı? Yani inanmak demek güvenmek demektir. Birisi size güvenmiyorsa, bu adam bana inanır diyebilir misiniz? Böyle bir şey var mı? Allah vardır demenin bir anlamı yok ki. Yoktur diyecek bir insan çıkmaz. Ben O Allah’a kurban olurum demenin de bir anlamı yok. Yeri geldiği zaman olabiliyor musun? Bak İblis şu şekilde “subhaneke la ilmelena” diyen birisi İblis. Ama nasıl secde edin dendiği zaman? İşte imtihan oradadır.
KATILIMCI: Hocam. Ramazana bir gün kalana kadar ezan 4 buçukta okunuyor, ramazan giriyor üç buçukta okunuyor. Yani bunun kitapla, kuranla, hesapla anlatılacak…
ABDULAZİZ BAYINDIR: O izah edilebilir de. O izah edilebilir. Niye biliyor musun? Eğer gerçekten ilan ettikleri imsak doğru olsa derler ki “biz ezanı geciktiriyorduk, şimdi tam zamanında okuyoruz diyebilirler. Onun izah edilebilir bir tarafı var. Ama siz, ramazanın dışında da zamanında okumuyorsunuz. Erken okuyorsunuz. Anladım, yanlış yapıyorlar. Ramazanın dışında da erken okuyorlar. Ama biz ona itiraz etmiyoruz. Çünkü Bilali Habeşi erken okurdu ezanı. Eğer erken okumazsa çünkü bizim takvime bakın, takvimin başlangıcında ezan okunursa insanların çoğu namaza yetişemez. Onun için Bilal Habeli erken okuyordu ki insanlar kalksın abdest alsınlar. İkinci ezanı okuyordu Abdullah İbni Mektum, o zaman şey yapılıyordu. Sebe suresi 20-22.ayetler. Şurada diyor ki İblis. Hani Allah’tan kıyamete kadar süre alıyor ya, orada kendi kendine düşünüyor. Hatta İblis “inni ahafullah” da diyor. Ben Allah’ta korkarım da diyor ayette. Şimdi şu bize anlatılan din açısından düşünürseniz İblis’e hiç kimse kafir diyemez. Kuranı bir kenara bırakın, kitapların anlattığı din ile. Allah’a inanıyor, ahiret gününe inanıyor, inkar ettiği bir melek yok, inkar ettiği bir kitap yok. Zaten kendisi de melek idi. Burada diyor ki İblis; ARAF, 16.. Ayet: “fe bima ağveytenı” madem beni bu hale soktun. Beni bu hayallere daldırdın. Kendi kendine kurgu yapıyor. Ben şimdi diyor şöyle şöyle yaparım, yeniden dirilecekleri güne kadar sürem var, bunlar ölür, ondan sonra tevbe ederim giderim cennnete. “Beni bu hayallere daldırdın” “le ak’udenne lehüm sıratakel müstekıym” onlar için senin sıratı mustakiminde oturacağım. Sıratı mustakim ne demek? Doğru yol yani Allah’ın dini. Dolayısıyla bu işi yapanların hepsi nerede otururlarmış? Sıratı mustakimde oturur, başka yerde değil. ARAF, 17.. Ayet: Sümme le atiyennehüm mim beyni eydıhim ve min halfihim ve an eymanihim ve an şemailihim ve la tecidü ekserahüm şakirın”: sağlarından, sollarından, önlerinden, arkallarından geleceğim, çoğusu şükreder bulamayacaksın. Peki burada böyle diyor Allah. SEBE, 20.. Ayet: Ve le kad saddeka aleyhim iblısü zannehu: İblis, onların aleyhine olan tahmini doğru çıkardı”. İnsanların çoğunu saptıracağım diyor ya, doğru çıkardı. Yani İblis saptırdı. Haklı çıktı. Saptırdı diyor. Ezelde kararlaştırılmış olsa Allah böyle bir şey söyler mi? Hakikaten, adına İslami ilimler denen ilmin netesine baksan, elle vursan elini yıkaman lazım. “fettebeuhü: hep Ona uydular” diyor. “illa ferıkam minel mü’minın: müminlerden küçük bir bölüm hariç”. Bak “ferık”,”tefrika” kelimesini düşünün. Bu müminler tefrika meydana getirmiş oluyor. Çoğunluğa mı uymak lazımmış? Nurettin Hoca’nın dediği gibi çoğunluğa mı uymak lazımmış? Nurettin Yıldız Hoca diyor ki; “yanlışa rağmen oluşabilecek sonuç, asla müslümanların imsakta bile ayrı düşmelerinden daha vahim olamaz”. Niye ayrı düşüyorlar imsak da? Allah’ın emrine ayrı düşüyorlar. Böyle düşünsen bu çok vahim bir şeydir! Ama öyle değil, birbirlerine ayrı. Niye? Şu anda imsakı Allah’ın emrettiği zamanda yapanlar kimden ayrı düşüyor? Diyanetten ayrı düşüyor. Otoriteden ayrı düşüyor. Bak burada diyor ki; “yanlışa rağmen” yani Allah’ın emri değil. Otoritenin emri. “Oluşabilecek sonuç” bu sonuç kimi rahatsız edecek? Otoriteyi. “Asla müslümanların imsakta bile ayrı düşmelerinden daha vahim olamaz”. O otoritenin temsil ettiği din, Allah’ın dini oluyor mu? Başka bir din. Kaldı ki Diyanet’teki kardeşlerimiz de beraber oruç tuttuğumuz din kardeşlerimiz. Mekkeliler oruç tutmuyor değillerdi ki. Ramazanda da tutuyorlardı, itikaf da yapıyorlardı. Bütün nebiler için söyleniyor “kanennasi ümmeten vahideten”. Firavn diyor ki Musa(as) için ; “ben korkuyorum bu adam sizin dininizi değiştirecek”. Diyor ki Allah burada; “İblis haklı çıktı. Hepsi Ona uydular, müminlerden bir kısmı hariç”. Demek ki ona uyanlar daha önce neymiş? Onlar da mümin miymiş? “Müminlerden Bir kısmı dışında hepsi Ona uydular”. Mümin kalabilmek çok kolay bir şey değil. Müslüman olmak kolaydır da müslüman kalmak çok zordur. Faturasını ödetir Allah. Öyle sen arzuna göre yaşayacaksın, hem de müslüman olacaksın! Böyle bir şey yok. Müslüman demek kayıtsız şartsız müslüman olmak demek. Kendi kafasına göre din uyduran değil. Peki bu İblis de neyin nesi olur diye şey yaparsınız. Suçlu İblis mi? Diyor ki; SEBE, 21.. Ayet: Ve ma kane lehu aleyhim min sültanin: İblis’in onların üzerinde bir yetkisi yoktur”. Peki İblis’in olması neymiş dikkat edin. “illa li na’leme: şunu bilmemiz içindir bu İblis”. İkinci otoriteler için oluşturulur. “Mey yü’minü bil ahırati: ahirete kim inanıyor”. Şuraya bakarsak, geleneksel anlamda İblis ahireti inkar ediyor mu? Peki inanmak ne demek? “mimmen hüve minha fı şekk: ahiretle ilgili şüphesi olanla olmayanı ayıralım diye”, “ve rabbüke ala külli şey’in hafıyz: Allah her şeyi koruması altına almıştır”. ALİ İMRAN, 23.. Ayet: “E lem tera ilellezıne utu nasıybem minel kitabi: kendilerine kitaptan bir pay verilmiş olanlar”. Mesela şimdi Nurettin Hoca olsun diğer hocalar olsun dün akşam iftarda, İstanbul Müftülüğü’nde beraber görev yaptığımız bir müftü yardımcısı arkadaşımız vardı. Benden yaşlıdır. Hasta olduğunu duyuyordum. En az 20 seneden fazladır görüşmüyorduk. Oğlunu gördüm, dedim baban nasıl? Dedi burada. Gittim baktım tekerlekli sandalyede. “Hakkını helal et” dedi. Hayırdır dedim. “Ben sana Abdulaziz Bayındır demiyorum, Abdulaziz Hayındır diyorum”. Yanlış yaptığını biliyorsun ki helal et diyorsun. Mahmud Efendi’nin kayın biraderidir. Ben orada konuşma yaparken O da oradaydı. Ben şu ana kadar size Mahmud Efendi hakkını helal et dediğimi duydunuz mu? İmana gelsin diyorum devamlı. Şirklerini bıraksınlar diyorum. Çünkü şüphem yok ki. Demek ki sen, yaptığının yanlış olduğunu biliyorsun. Ondan dolayı Allah, bütün kafirleri yalancılıkla suçlar. Yani bile bile yanlış yaparlar. Hakkını helal et diyor. Dedim ki helal etsem ne olacak helal olmaz ki. Benim nasılsın diye sormama fırsat vermedi. Diyor ki Allah ALİ İMRAN, 23.. Ayet: E lem tera ilellezıne utu nasıybem minel kitabi” kitaptan bir payı olanları görmedin mi diyor. “yüd’avne ila kitabillahi li yahküme beynehüm” Allah’ın kitabına çağırılıyor aralarında hüküm versin diye. Ben işte Mehmet Görmez’e dedim ki; “ben kurandan başka otorite tanımam”. O da bana demeliydi ki elbette ki kuran otoritedir, hadi ayete bakalım, ona göre hareket edelim demeliydi. Bizi otorite kabul et diyor. “sümme yetevella ferıkum minhüm: sonra onlardan bir gurup yüz çevirirler” Allah’ın kitabıyla hükmetmesi için çağrıldığı zaman. “ve hüm mu’ridun: onlar geri çekiliyorlar”. ALİ İMRAN, 24.. Ayet: Zalike bi ennehüm kalu len temessenen naru illa eyyamem ma’dudat” ahireti inkar etmiyorlar, şüpheleri var. Ayet öyle söyledi değil mi? Bizi ateş yaksa yaksa bir kaç gün yakar, girer çıkarız. Ahirette bir şekilde yırtarız. Bu riski almaya değer demiş oluyorlar. “ve ğarrahüm fı dınihim ma kanu yefterun: bu iftiraları, dinlerinde kendilerini aldattı” diyor. ALİ İMRAN, 25.. Ayet: Fe keyfe iza cema’nahüm li yevmil la raybe fıhi: hakkında şüphe edilemeyecek günde onları bir araya getirdiğimiz zaman ne olacak?”. “ve vüffiyet küllü nefsim ma kesebet: herkese yaptığı tastamam verildiği zaman”, “ve hüm la yüzlemun: hiç birisine haksızlık yapılmadığı zaman” nasıl bir şekilde sıyrılacaksınız? İşte bak burada da öyle diyor Allah. Çünkü ahiretle ilgili ne diyor? “Ve ma kane lehu aleyhim min sültanin: şeytanın onların üzerinde hiç bir yetkisi yoktur”,”illa li na’leme” sadece şunu bilmemiz içindir İblis’in olması: “men yu’minu bil ahirati mimmen hüve minha fı şekk”(SEBE 21),”mimmen la yu’min” demiyor. İnanan ile ahiret ile ilgili şüphesi olanı bilelim diyedir. “ve rabbüke ala külli şey’in hafıyz: senin Rabbin her şeyi korur”. Burada gelelim sonuca. İblis, Allah’ın emrini yerine getirmedi. Emri verenin Allah olduğunu biliyor değil mi? Şüphesi yok. Şimdi kuranın bu konudaki emrini bilmeyen hoca var mı? Yok. Ama bu emir uygulanmaz.. Ne yaptı? Allah’ın emri yerine başka bir şey koydular. Allah “size göre” diyor, ayette mealden “size göre”yi çıkarttılar. Ondan sonra “ufuktaki çizgi” diyor, astronomların yıldız gözlemlerken güneş ışınlarının bilmem kaç bin kilometrede insanla yıldız arasına girişini esas aldılar. Astronomların kuralında bir yanlışlık yok ama o kuralı getirip de namaz vakitlerine uygulamak yanlış. Hadi bir gün çıkalım da bakalım dediğimiz zaman gelemediler. Evvelki gün Konya’dan bir arkadaşımız, Mustafa Uzan söylüyor. O hocanın adını söylemeyeceğim. Rasat yapıyoruz Konya Karapınar’da. İmsam rasatı yapıyoruz. O rasat sırasında hocalardan bir tanesi tan yeri ağarmaya başlayınca ne yapmıştı? Sırtını döndü ve üniversitede tefsir hocası bu. Şimdi hala diyormuş ki olmaz. Mustafa Uzan onu anlattı geçen.
KATILIMCI: Kabul ederlerse çok şeyi kabul etmek zorunda kalırlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bütün mesele, bu teslimiyet meselesidir. Birçok kimse de var ki, mesela birisi diyor; “hocam sen haklısın ama”. “Ama” ne? “Biliyorsun başımızda bir otorite var, ona uymamız lazım”. İşte buna şirk derler. Allah’ı da inkar etmiyorsun ama Onun emrinin yanına bir başka emir. Buradaki küfür kelimesinin anlamı ne oluyor? Kefera kelimesinin manası setera: örtmek demektir. İmsak konusunda örtülen nedir? Allah’ın ayeti. İşte Allah’ın ayetini örtmüş oluyorlar. Örten kişi o ayete yok der mi? Yok demez. Bilir var ama onu değil, onun yerine başka bir şey koyuyor mu? Astronomiyi koyuyor. Ve diyor ki “bize güvenin”. Allah’a güvenin demiyor. Allah ne diyor? Güvenin demek inanın demektir. Bize güvenin diyor. Yani bize inanın demek. O zaman kendisini ne yapmış oluyor Allah’ın yanında? İkinci otorite. Bunun adı nedir? İşte bu da şirktir. Hani derler ya; “tabiat boşluk kabul etmez”, Allah’ın bir emrini kapattığı zaman o emrin yerine başka bir şey koyması lazım. İşte o başka şeyi koydun mu, o zaman onu kapattığı için kafir oluyor, onun yerine başka bir şey koyduğu için de müşrik oluyor. Ama bizde öyle bir kafir ve müşrik tanımı vardır ki bir Müslümanın kafir olması mümkün mü? Müşrik olması mümkün mü? Yani gerçekten bu İslami ilimler denen şeyin tamamını temizlemek lazım, bir de iyice dezenfekte etmek lazım bir iki kalıntı varsa diye. Ondan sonra yeniden bunları oluşturmak lazım. Bu şeylerde insanları esas etkileyen nedir? Efendim diyor “bunu yaparsak, evet doğru ama bir sürü insan var etrafımızda, bunu yaparsak bunları onlara nasıl anlatacağız?”. Sen demek ki bu insanları Allah’a tercih ediyorsun. Zaten menfaat meselesidir. Bir zamanlar bir bölgede-Mustafa Bey adlarını söylemişti ama söylemeyeceğim-İstanbul’un bir gurup zengininin toplaştığı bir yerde bir kaç sene evvel demişler ki; “bu Abdulaziz Hoca’ya biz yardım etmiyoruz, kim yardım ediyor?”. Biz desteklemiyorsak ayakta kalması mümkün değil. Yani bu işleri yapamaz. Duydum, ertesi hafta hemen onların toplantılarına gittim. Eskisen çok saygıları vardı. Artık kapıdan içeri de sokmazlar. Girdim dedim ki böyle söylemişsiniz. “Ben size o malı verenden alıyorum” dedim. “Çünkü yaptığımızı, size o malı verenin rızası için yapıyorum, desteği de ondan alıyorum. Başka kimseden de destek beklemiyorum”. Onlardan hiç bir tanesi diyemez ki Abdulaziz Hoca falanca gün bizden şu yardımı istedi. C.Hakka güvenip dayandıktan sonra. Asıl zengin olan o. Bütün kainatın sahibi O. Sen Allah’a karşı yanlış yapma, gerisine karışma. “Peki efendim ya elimizdeki otorite kaybolursa?”. Kardeşim bir kere bu dünyada sahip olduğu otoritesini malını mülkünü bırakmayacak bir kişi biliyor musunuz? Var mı öyle bir kişi? Kaldı ki bu mevkiler, makamlar geçicidir. Ama Allah’ın rızası süreklidir. Ben şu dersi 1 milyon kişiye de yapabilirdim yalan yanlış şeylerle. Aman şu insanları üzmeyelim, biraz hoşlarına giden şeyler söyleyelim, biraz şu, biraz bu.. Size anlatmışımdır. İmam hatip okulu 5.sınıf talebesiyim. Erzurum’da Erzurum valiliğinin yanında İbrahim Paşa Camisi vardır. Valiliğin eski binası. Şu an yeni binaya taşındılar. İbrahim Paşa Camisi tam şehrin merkezi yani. Bizim ev de zaten oraya çok yakındı. Bana o camiyi verdiler Erzurum müftülüğünden, bir ay boyunca iki vaazı vereceğim. İmam hatip 5.sınıf talebesiyim. Ne anlatayım? Gittim vaaz kitaplarını buldum, hikaye kitaplarını buldum ezberliyorum. Anlatıyorum anlatıyorum millete bakıyorum saçma. Diyorum ki ya böyle bir şeyin olması mümkün değil ama siz gene ibret alın. İkindi olduğu için valiliğin personeli dağılıyor o saat de, camiye bir doluyorlar oturacak yer yok, ayakta dinliyorlar. Daha önce gelmiş olanlar oturuyor da caminin yarısında kapısına kadar ayakta dinliyorlar. Rahmetli annem de geliyordu vaaza. Çok yakındı evimize. Orada bir gün anneme demişler ki; “ya ne alim. Maşallah, bu genç yaşta bu ilim. Acaba kimlerden diye sormuşlar. Annem, benim oğlumdur dememiş. Geldi dedi ki oğlum sana böyle diyorlar. “Eyvaah anne, bu bana söylenen en kötü söz” dedim. Allah muhafaza bu sözün şeyine bir kapılırsam. Ondan sonra bir daha böyle şey konuşmayacağım dedim. Hatta bizim köyde de vaazlar yapardım. Tortum’un diğer köylerinden haberler duyuyordum. Ya işte Dikyar köyünde genç birisi varmış, çok alimmiş, falan filan. Onları da duyunca iyice rahatsız oldum. Dedim bundan sonra bir daha hikaye anlatmayacağım, kitaplarda gördüğüm doğru şeyleri anlatacağım. O zaman kuranın farkında değiliz ama ayetlere kendime göre önem veriyordum. Başladım o şekilde vaaz etmeye. Rahmetli Ahmet Dede vardı babamın amcası. Bir gün bana geldi dedi ki “her şeyi unutmuşsun, bütün bildiklerin gitmiş” dedi. İşte bunlar imtihan. İnsanlar burada kaybediyor. “Efendim ben bunu kabul edersem oylarım düşer”. Siyasilerin en büyük sıkıntısı budur. Birisi çıksa da deseydi ki ya da çağırsaydı Diyanet İşleri Başkanı’nı, kaç senedir bu mesela var. “Ne oluyor, niye bu ihtilaf devam ediyor”. Sayın Cumhurbaşkanı da başbakan da beni çok iyi tanır. Kimsenin onlara tanıtmasına gerek yok. Hiçbirisine gidip de A. Bayındır şöyledir demesine gerek yok. Çok iyi bilirler ki onlar daha işin başındayken biz Türkiye’de otorite sahibi olduk. Gayet iyi bilirler bunu. Dese ki ya bu nedir? O zaman doğrusunu açıklayın deseydi ne olurdu? Problem çoktan bitmez miydi? Peki ne hesabı yapılıyor burada? Allah’ın rızası dışında hesaplar mı yapıyorlar? Allah’ın rızası dışında hesap yapıyorsanız bunun kaybedeni siz olursunuz, başkası değil. Bunu çok iyi bilin. Ama Allah’ın rızası için hesap yapan adam hiç bir zaman kaybetmez. Dünyanın en güçlü adamıdır. Allah’a güvenip dayanandan daha güçlüsü olmaz. Hadi buyurun. Tamam, önemli değil. Allah’ın o kadar enbiyası geldi de sonuçta kimin dediği oldu? Nur suresinin 54 ve 55.ayetlerini okuyup işi bitiriyoruz. NUR, 54.. Ayet: “Kul etıy’ullahe ve etıy’ur rasul: de ki Allah’a itaat edin, bu resule itaat edin”, “fe in tevellev: yüz çevirirseniz”. Bu konuda mesela. İşte noktasal konu. İblis’in o anda Allah tarafından kovulduğu zaman yaptığı tek şey secde etmemekti. Bir tanesi yetiyor yani ikincisine gerek yok. “Allah’a ve resulüne itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz”, “fe innema aleyhi ma hummile ve aleyküm ma hummiltüm: onun yapacağı: kendine yüklenen görev sizin yapacağınız da size yüklenen görevdir”. Allah bize de emrediyor indirilen ayetlerin hepsini anlatmayı. Biz görevimizi yaparak bunu bütün açıklığıyla bütün insanlara anlattık. Defalarca da birlikte gözlem yapmaya çağırdık. Herkesi çağırdık. Bu sabah gittim gene Süleymaniye Camisi’nde baktım yine namaz bitmiş. Gene ramazanın başında bizim vakıftaki arkadaşlarla namaz kılıyorduk, gene öyle. Bir tek kişi bize ilave olmadı. Onun için çok mutlu olabilirler. Halkın büyük çoğunluğu kendilerinden yana ama Allah’ın yanında yapacakları belli zaten. Başarılı olmuş sayabilirler kendilerini. “ve in tütıy’uhu tehtedu: eğer Allah’a itaat ederseniz yola gelirsiniz”. Bunun tek yolu bu. Canınız isterse. Bizi ilgilendiren bir şey yok. “ve ma aler rasuli illel belağul mübın: elçiye düşen, her şeyi ortaya koyan bir tebliğden ibarettir”. Resulullah da okusaydı söyleyeceklerini burada söyledik. Ondan sonra, sizin hedefiniz hakimiyet mi? Yetkili makama gelmek mi? Tamam, onun da yolu bu. Başkası değil. NUR, 55.. Ayet: Veadellahüllezıne amenu minküm ve amilus salihüti: Allah söz verdi inanan ve iyi davrananlara”, “le yestahlifennehüm fil erdı: kesinlikle onları, diğerlerinin yeine geçireceğiz” Hakimiyeti itaat edenlere vereceğini kesin söylüyor. Hakimiyet elde ettikten sonra yoldan çıkabilirler. O her zaman söz konusu. “kemestahlefellezıne min kablihim: öncekilerini onların yerine geçirdiği gibi”. “ve le yümükkinenne lehüm dinehümül lezirteda lehüm”, debebilir ki; “efendim öncekiler gitti laikler geldi, şunlar gitti bunlar geldi” de hangi problemin çözümünü İslamdan aradınız? Bana bir tane örnek verin. Bir tane verin de ben de anlayayım yani. “ve le yümükkinenne lehüm dinehümül lezirteda lehüm: onların içinde sağlamlaştıracak”. Bugün Hocalar, faize verdiği fetvalarla memleketi gırtlağına kadar faize soktular. Geçen hafta söyledim. Dua etsinler ki bazı Arap ülkelerinden gelen paralarla bu fazla farkedilmiyor. Ama bu böyle devam etmez. “ve le yübeddilennehüm mim ba’di havfihim emna: onların korkularından sonra güvene çevireceğiz” ama şart var: “ya’büdunenı: bana kulluk edecekler”, l”a yüşrikune: bana hiç bir şeyi ortak koşmayacaklar”. Yetki ellerine geçti diye hakimiyetlerini değil Allah’ın hakimiyetini düşünecekler. “ve şey’a ve men kefera ba’de zalike: ama bütün bunlardan sonra kim ki” yani kendilerine yetki verdik, hakim oldular “Allah’ın ayetlerini görmemeye başlarsa” ne olur? “fe ülaike hümül fasikun: onlar yoldan çıkmış olurlar”. Biliyorsunuz ashabın birbirlerini nasıl öldürmeye başladığını. Benim dediğim değil, Allah ne demişse o dememiz lazım. “Ama şunu yaparsak şöyle?”. Hayır. O zaman sen, Allah’ın dünyasına kafana göre nizam vermeye çalışıyorsun. Bunu adı müşriklik olur.
Bir şey kaldı. İster istemez hepiniz onu soracaksınız. İblis peki kıyametten önce tevbe ederse ne olacak? Edebilir mi acaba? Niye edemez? Bir müddet sonra işlediğiniz günah sizin etinize kemiğinize öylesine işliyor ki, artık siz ondan başka bir şey düşünemeyecek hale geliyorsunuz.
FATİH ORUM; Enam suresinin 27. Ayeti şöyle başlıyor. ENAM, 27.. Ayet: Ve lev tera iz vükıfu alen nari” yani keşke bir görebilseydin onları o cehennemin ateşinin yanına dizilmişler hepsi. O manzarayı bir görseydin. Hepimize söylüyor rabbimiz. Onu bir canlandırabilseniz kafanızda. Hepsi cehennemin yamacına dikilmişler ve şöyle diyorlar; “fe kalu ya leytena nüraddü” bizi tekrar bir geri göndersen, böyle bir imkan olsa Allah’ım. Tekrar bir geri gitsek. “ve la nükezzibe bi ayati rabbina: rabbimizin ayetleri karşısında yalana sarılmasak” yani yaptıklarını da biliyorlar. Niçin orada olduklarının farkındalar. Dünyada yalan söylediklerini gayet iyi biliyorlar. Bit şans. Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Orada yalvaracaklar. Bunu bir canlandırın gözlerinizde. “ve nekune minel mü’minın” tekrar dönsek biz, öyle müminler oluruz ki yani hiç şeksiz şüphesiz. Rabbimiz diyor ki bunun üzerine; ENAM, 28.. Ayet: “Bel bedalehüm ma kanu yuhfune min kabl” işte daha önce gizlemekte oldukları şeyler apaçık yani her şey apaçık ortaya çıktı ama hani tekrar gönderseydim ne olurdu? “ve lev ruddu le adu lima nühu anhü” yani onları, bütün bunlara şahit olmalarına rağmen, cehennemin yamacına kadar gelmiş olmalarına rağmen tekrar onları dünyaya döndürseydim: tamam size bir şans daha verdim deseydim yine aynı şeyi yapacaklardı. Yani insan bu kadar sınırları zorlayan sınır tanımayan birisi. O hali görmüş olsa bile tekrar gelse yine aynı şeylerin peşine düşeceğini rabbimiz burada söylüyor. “ve innehüm le kazibun: çünkü onlar her türlü konuda yalana sarılırlar.”
ABDULAZİZ BAYINDIR: O zaman demek ki hangi şekilde söylesek de herhalde cehennemi görmesi kadar etkili olamayız. Doğrulardan yana olmayan insanlara yapabileceğimiz bir şey yok. Şimdi sorular sorabilirsiniz.
KATILIMCI: Peygamberimiz’in gece namaz olarak 8 rekat kıldığı söylendi. Bu gece namazı, sonu tek rekat şekilde kılınmıyor mu?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Zaten o tek rekat vitire çevirmek için. 8+1. Onu için 8+3 de diyenler vardır. O zaman 11 rekat olur. Yahya o vitir kısmını söylemedi.
KATILIMCI: Bir de meleklerin Adem(as) yaratılırsa kan gövdeyi götüreceği tahmini..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Onu az önce anlattık. Hayvanlardan bir hayvan. Örnek verdik bir kümeste bir tane lider olur. İki tane lider olduğu zaman şey yapar. Liderlik mücadelesinde horozlar olur tavuklar olmaz. Ama Allah öyle bir varlık yaratıyor ki hem dişileri arasında, hem erkekleri arasında, hem erkeklerle dişiler arasında rekabet olacak. Ondan dolayı. Öyle olduğunu öğrenince eyvah diyecekler. Gayet normaldir.
Bayram haftaya. Bayram namazı yoktur diye İşidçiler şey yapmış. Bu tür haberlere de fazla inanmayın. Çünkü son zamanlarda bil hassa Türkiye’yi karıştırmak için insanlar ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Karıştıramadıkları bir tek burası var. Burayı da karıştırırlarsa batılılar, zaten ilim dalında tamamen ellerine her şeyi geçirdiler. Bununla da yetinmiyor daha fazlasını istiyorlar. Yeni bir dizayn vermek istiyorlar İslam alemine. Onun için internette, şurda burda gördüğünüz haberlere de fazla inanmayın. Cuma günğ inşallah bayram ve bayram namazı da kılınması gereken bir namazdır ve kadın erkek ayrımı olmaksızın hepimizin hatta çocukları bile götürmemiz gerekir. Bayramın üçüncü günü Pazar günü burada bayramlaşma saat 11’de burada bayramlaşma var.