Elhamdülillahi Rabbilâlemin esselatü vesselamü alâ resulina Muhammedin ve alâ alihi ve sahbihi ecmain
Biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde Peygamberimizi (s.a.v) Veled-i Zina gösteren çok ahlaksızca bir hayat sürdüğü iddiasıyla Amerika da bir filim çevrilmişti. Bu bir hafta içerisinde İslam Alemin de çok ciddi tepkilere sebep oldu. Libya da Amerikan Büyük Elçiliğinden birkaç kişi öldürüldü. Bu vesileyle Vakıf olarak bizde bir bildiri yayınlamıştık. Ayrıca Anadolu Ajansı benden de beyanat istemişti, Bende gereken konuşmayı yapmıştım.
Biliyorsunuz, Bizde Asırlarca hakim olmanın vermiş olduğu imkanlarla Gayrimüslimlere karşı son derece sert, Ayetleri Lehe yorumlayıcı bir yapı oluşmuştur. Bu yapının etkileri maalesef her yerde devam ediyor. Tevbe Suresinin 5.Ayeti; “Haram ayları bittiği zaman”, “Haram Ayları” dediği zaman bizim bildiğimiz haram ayları değil, Orada dört ay Allah’ u Teala bir yasak koymuştu. Ayetin devamında “O müşrikleri nerede bulursanız öldürün. Onları kuşatın, Her gözetleme yerinde onlar için oturun. Burada meallerde “O müşrikler” yerine “Müşrikler” diye anlam verilmiştir. Genel bir anlam verilmiştir. Mesela şu anda elimde bulunan Beşir ERYARSOY ile Ahmet AĞIRAKÇA’ nın Kur’an-ı Kerim mealidir. Bu Mealde diyor ki; “Haram aylar çıkınca artık o müşrikleri” şeklinde meal vermiş, İşte bu güzel, “O Müşrikleri” dendiği zaman iş biraz farklılaşıyor. Çünkü ayetin başından itibaren belirtilen müşrikleri kastediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, Diyanet Vakfı Meali’ nde ise “Müşrikleri nerede bulursanız” şeklinde meal verilmiştir. “O“ kelimesini koymamışlar. Genel olarak anlayış; “Haram aylar çıktığı zaman müşrikleri nerede bulursanız öldürün” seklindedir. “Müşrikleri nerde bulursanız öldürün” dendiği zaman çok farklı bir durum ortaya çıkıyor. Birde biliyorsunuz bir de Kur’an-ı Kerim’e aykırı olmasına rağmen; “Dinden döneni öldürün” diye bir hususta ortaya konmuştur. Peygamberimizin sözü olarak Sahih Hadis kitaplarına da yerleştirilmiştir. Böylelikle İslam ülkelerinde ağır bir baskı rejimi meydana getirilmiştir. Bir taraftan Ayet-i Kerime’yle, Diğer taraftan Hadisi Şerif’i kendilerine alet ederek bu sistem oluşturulmuştur. Tevbe Suresinin 5.Ayeti sebebi ile 200’ün üzerinde ayet “Mensuh” sayılmıştır. “Mensuh” demek; “Yürürlükten kalkmış” demektir. Dolayısıyla Müslümanların Gayrimüslimlerle ilişkileri düzeltecek durumları ortadan kaldırıldığı gibi bir İslam ülkesinde doğup büyüyen kişinin Kafir olma hürriyeti de elinden alınmıştır. Yani, Bir kimsenin Kafir olma hürriyetini elinden almakla kişinin Kafir olmasına engel olamıyorsunuz, Kişi Kafir olacaksa oluyor ama ne oluyor? Münafık oluyor. Halbuki Kafir olsa Münafık kadar zararlı olmayacak, Öbür türlü daha zararlı hale geliyor. Yani kişi kişiliğini kaybediyor. Kafir olduğunda imanını kaybeder, Münafık olduğu zaman ikinci bir hastalık daha oluşuyor. Çünkü Bakara Suresinin 10.Ayetinde; “Bu Münafıkların kalbinde zaten bir Kafirlik hastalığı var, Allah bir hastalık daha ilave etti onlara, O da yalancılık hastalığıdır. Yalan söylemelerine karşılıkta azap vardır” İslam ülkelerinde insanlar; “Dinden ölen öldürülür” felsefesiyle, Anlayışıyla, Buna anlayışta denmez Saptırmasıyla, Bir sapıklık maalesef bu durum ama Fıkıh kitapları bu tür şeylerle doludur. Kur’an-ı Kerim’in çok açık hükümlerine rağmen ilgili ayetler yürürlükten kaldırılmış, Eğer ayet ile işi çözememişlerse bir Hadis uydurarak işi halletmişlerdir. Allah’ u Teala; “Din konusunda bir zorlama yoktur”( Bakara Suresi 256.Ayet) diyor, Yani “Din konusunda her hangi bir baskı söz konusu değildir” diyor ama siz tutup adama diyorsunuz ki; “Müslüman olduktan sonra baskı yaparım kardeşim”, Niye? “Kafir olursan öldürürüm” diyorsunuz. Sadece öldürmek değil, Kafir olursan nikahında düşer, Kafir olursan ürünlerin ve malların elinden alınır, Mirastan mahrum kalırsın, Yani öyle sebepler ortaya atıyorlar ki insanları Münafık olmak zorunda bırakıyorlar. Adam inanmıyorsa zorla inandıramazsın, Çünkü Allah’ u Teala Peygamberimize de (s.a.v) ne diyor; “Sen insanlara Zikri telkin et”( Ğaşiye Suresi 21.Ayet) , Yani “ Doğru bilgi ver, Senin işin doğru bilgiler vererek onların kafalarında ki doğru bilgileri harekete geçirmektir” demektir. “Onların üzerinde bir zorba değilsin”(Ğaşiye Suresi 22.Ayet) Yani, “Kafalarına dikilip, Baskı yapacak kişi değilsin” demektir. Ama her şey tersine döndürülüyor, İnsanlar Müslüman olmak zorunda bırakılıyor. Öyle olunca bakıyorsunuz ki İslam alemi dediğimiz şey tamamen çığırından çıkmış. Her defasında şikayet ettiğimiz durumlar ortada. Kendileri dine uymayınca dini kendilerine uydurmaya başlıyorlar. Din kendilerine uyuyor, Ortada Allah’ın dini diye bir şey kalmıyor. O zaman da “Peygamberimize hakaret edildi” deyin gidin adamları öldürün.
Tevbe Suresinin başında Allah’ u Teala diyor ki; “Beraetüm minallahi ve rasulihı ilellezıne ahettüm minel müşrikın”, “Allah ve Resulunden antlaşma yaptığınız müşriklere bir uyarıdır”(Tevbe Suresi 1.Ayet) diyor. Yani, Onlarla ilişki kesildiğinin; “Berae” yani “ İlişkimiz kalmamıştır” şeklinde bir Ültimatom oluyor, “Artık sizinle dosthane ilişkileri kestik” Kimlerle? Bütün Müşriklerle değil “O Müşrikler içerisinde Antlaşma yaptıklarınıza bir ültimatomdur.” Kiminle anlaşma yapmıştı peygamberimiz (s.a.v)? Hudeybiye de, Hudeybiye kadar gelmiş ve orada ki müşriklerle 10 yıllığına bir antlaşma yapmıştır. Bunların içerisinde bir grup antlaşmayı bozmuştur. Medine’ye baskın yapmışlardır. Ama bir grupta bozmamıştır. Onlara diyor ki; “Bu topraklarda 4 ay daha dolaşın, Bilin ki siz Allah’ ı aciz bırakacak durumda değilsiniz.”(Tevbe Suresi 2.Ayet) Yani; “Siz baskın hale gelemezsiniz, Sizin bir gücünüz yok.” Çünkü Kafirler aslında Allah’ı inkar eden insanlar değildir, Müşrikler Allah’a ortak koşarlar. Put dedikleri de Allah’ın kızları dedikleri meleklerdir. Melekler Allah’ın kızlarını kırmayacağı kendilerini kırmayacağı gibi düşünceler içerisindeler. “Allah kızını kırmaz” yok böyle şeyler “Allah’ı sizler Aciz bırakamazsınız”. Ayetin devamında “Allah kafirleri rezil edecektir, Perişan edecektir.” “Allah ve Elçisinden insanlara bir bildiridir, Hacci Ekber günü”( Tevbe Suresi 3.Ayet) “Hacci Ekber” Peygamber efendimizin şeye gitmeden ( Hocamız “ŞEYE GİTMEDEN” ifadesini kullandı. Şey’in ne olduğunu videoda açıklamadı. Lütfen siz bu kelime yerine ne yazılması gerekiyorsa yazınız değiştiriniz. Çünkü ben bu güne kadar yazdığım hiçbir konuda ŞEY kelimesini yazmış değilim. Hocamız şey dediğinde o şeyin ne olduğunu anlayıp tamamlamışımdır. ŞEY kelimesini hiç sevmem bu yüzden J ) bir sene önceki Ebu Bekir (r.a) başkanlığında yapılan ilk Haccıdır. Bir “Hacc-ı Asgar” var, Bir “Umre” var, Bir de bildiğimiz “Hac” var. Bu ayette de “Hac günü” demek istiyor. Bu olayın Hac günü Mekke de olduğunu açıkça ifade ediyor. Ayeti okumaya devam edelim “Allah ve Elçisi Müşriklerden uzaktır, Tövbe ederseniz sizin hayrınızadır, Eğer vazgeçerseniz bilin ki siz Allah’ı aciz bırakacak değilsiniz. O Kafirleri acıklı bir azapla müjdele”( Tevbe Suresi 3.Ayet). “Müşriklere dört ay süre tanıyın” diyor. Hangi Müşrikler? Antlaşma yapılmış olan müşriklerdir. “ Ancak kendileriyle antlaşma yaptığınız müşriklerden (antlaşma şartlarına uyan) hiçbir şeyi size eksik bırakmayan ve sizin aleyhinize herhangi bir kimseye arka çıkmayanlar (bu hükmün) dışındadır”(Tevbe Suresi 4.Ayet), Yani; “Antlaşma yapmışsınız fakat o antlaşmadan herhangi bir şey noksanlaştırmamış, Sözleşmeye sadık kalmış Müşrikler, Bu ültimatomun kapsamında değildir” Yani “Antlaşmayı bozanlaradır.” “Size karşı her hangi bir kişiye de arka çıkmamış, Destekte vermemiş kişilere karşı sorumluluğunuzu sonuna kadar tamamlayın”( Tevbe Suresi 4.Ayet) “10 yılsa 10 yıl antlaşmayı koruyun” demek oluyor. 4 ay süre tanınanlar sadece antlaşmayı bozanlardır diğerleri değildir. O zaman bütün Müşrikler değil, Peygamberimizle antlaşma yapmış olan Müşriklerdir. Antlaşma yapmış olan Müşriklerin tamamı değil, Onu bozmuş olanlardır. Ki bu da çok küçük bir grubu oluşturuyor. Belki 50, Belki 100 kişi falan ya var ya yok. “Allah kendilerini koruyanları sever”(Tevbe Suresi 4.Ayet). “Haram aylar çıkınca”( Tevbe Suresi 5.Ayet) Onlar için tanınan 4 aydır. Buradaki “Haram aylar” bildiğimiz haram aylar değildir, Çünkü onlar için tanınan Birinci ay Zilhicce, İkinci ay Muharrem ve onun peşine gelen sonraki iki aydır. Ama bizim Haram aylar dediğimiz Zilkadir, Zilhicce, Muharrem ve Receptir. Yani bu dört ay O dört ay değildir. Onlara can dokunulmazlığının tanındığı dört aydır. Ayeti okumaya devam edelim “O Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün”( Tevbe Suresi 5 .Ayet), “Antlaşmayı bozmuş olan müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün” demektir. Siz bunu tutarda derseniz ki; “ Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün” derseniz Allah ’u Teala’ nın buradaki ayetlerini tahrif etmiş olmaz mısınız? Yani ayetin yukarısıyla aşağısıyla bağlantısı koparılarak “Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün” hükmü ortaya konuyor, Kur’an-ı Kerim’in ilişkileri düzeltecek bütün ayetleri Mensuh sayılıyor. 5.Ayeti okumaya devam edelim; “Onları yakalayın, Çevrelerini kuşatın, Her gözetleme yerinde onlar için oturun”, Bakın şimdi dikkat edin; “ Ama tövbe ederlerse ve namazı tam kılarlarsa” Lafla değil fiilen de göstermeleri lazım tövbe ettiklerini , “Zekatta verirlerse serbest bırakın. Allah Gafur ve Rahimdir.” “Bu müşriklerden çıkarttıklarınız, Senin çevrende olmak isteyen olursa müsaade et”(Tevbe Suresi 6.Ayet) Yani “Mekke’ye gelebilir miyim?” diyorsa “Gel de” demektir. “Gelsin de Allah’ın Kelamını dinlesin”(Tevbe Suresi 6.Ayet). “Karar vermek istiyorum ama bir dinleyeyim”, “Gelsin dinlesin” demektir. “Sonra onu kendini güvende hissettiği yere kadar da ulaştır. Gelsin dinlesinler çünkü onlar bilen bir topluluk değildir.”
Peki bu insanlar neden Mekke’den çıkarılıyor? Müşrik oldukları için mi? Ya da sadece Antlaşmayı bozdukları için mi? Bakara Suresinin 190.Ayetinde; “Allah yolunda sizinle savaşanlarla savaşın” diyor. Herkesle değil! Adam savaşmaya gelmiş “Nerden vurmak istersiniz? Beyefendi, Önümü mü döneyim arkamı mı yoksa şakağımdan mı? ” Böyle diyecek halin yok tabi ki. Savaşmaya geldiysen savaşacaksın ama; “Savaşta bile aşırıya gitmeyin, Sınır aşmayın” diyor ayet devamında. Müslümanların hedefi hiçbir zaman toprak sahibi olmak, Bir bölgede hakimiyet kurmak, İnsanları egemenlikleri altına almak değildir. Allah’ın Kelamını Allah’ın Kullarına ulaştırmaktır ama bazı insanlar size karşı savaş açarlarsa tabi ki gereğini yapacaksınız. Ama daha sonra maalesef Din hakimiyetin bir unsuru haline gelince tüm işler alt üst olmuştur. Adam önce hakimiyet kurmak istiyor önce dini kendi eline alıyor. Halbuki senin dinin emrinde olman gerekiyor. Ayeti bitirelim; “Allah aşırıya gidenleri sevmez.”
Diyor ki Bakın; “O sizinle savaşanları nerde bulursanız öldürün. Onları sizi çıkardıkları yerden çıkarın”(Bakara Suresi 191.Ayet) Bu Mekke’de ki Müşrikler, Müslümanları nereden çıkardılar? Mekke’den çıkardılar. Öyleyse “Dört ay size süre” dendikten sonra bu müşriklerin terk etmeleri gereken yer neresi? Mekke. Taife gidebilirler, Medine’ye gidebilirler, Yakın yerlere gidebilirler. Arap yarım adasından çıkartılmıyor sadece Mekke’den çıkartılıyor. Çünkü Ayette “Onların sizi çıkardıkları yerden çıkarın” deniyor. Niye? Çünkü bir kural vardır; Yapılan bir kötülüğün cezası onun dengi bir kötülüktür. Yani bu insanlar sizi buradan çıkardıysa sizde onları oradan çıkaracaksınız. Suçları bu, Cezası da o olacak. Daha fazlası yok. Onun için Allah’ u Teala az önce ayette “Aşırıya gitmeyin” dedi. Mekke ise Mekke’den çıkarılır. Yok efendim; “ Sen Taife’ de de oturamazsın” dersen aşırıya kaçmış olursun. Az önceki ayete dayanarak Arap yarım adasına müşrik sokmuyorlar. Bazıları Arap yarım adasına “Müşrik giremez” diyor. Mesela O ayetlerde Mekke’den çıkarılanlar sadece antlaşmayı bozanlar olmasına rağmen bugün ki Mekke’ye gittiğiniz zaman “Gayri Müslimlerin girmesi yasaktır” diye bir levha ile karşılaşıyorsunuz. O Levhanın gerekçesi de bu ayettir. Ya Kardeşim! Şu anki Müşriklerin hiç birisi antlaşmayı bozan falan değil, Onlar gitti, Onlardan hiç kimse kalmadı.
Ayetin devamında iyice anlaşılsın diye diyor ki Allah; “ Bunlarla Mescid-i Haramın yanında savaşmayın” Çünkü Allah’ u Teala Mescid-i Haramı ve çevresini “ Güvenli yer”(Ankebut Suresi 67.Ayet) olarak ilan etmiştir, “Orada savaşmayın” demiştir. “Ama onlar orada sizinle savaşıncaya kadar, Mekke de sizinle savaşırlarsa o zaman orada öldürün onları” buyurmuştur. “Biz size dokunmayacaktık ama madem burada bizimle savaştınız o zaman cezanızı görürsünüz” demektir. Ayetin sonunda da; “Kafirlerin cezası böyledir.” Şimdi bu insanlar Peygamberimiz (s.a.v) ve bütün Müslümanları Mekke de yaşayamaz ettiler, Peygamberimizin öldürülmesine karar da aldılar ve o kararı uygulamak için harekete de geçtiler ama başaramadılar. Fakat netice de bütün Müslümanları Mekkeden göç etmek zorunda bıraktılar. Allah’ta “Sizi onların çıkardıkları yerden çıkarın”( Bakara Suresi 191.Ayet). Ama Mekke’yi fethettikten sonra da Allah’ u Teala hemen çıkartın emrini uygulatmıyor. Müslümanlar Mekke’yi Hicretin 8.yılında fethettiler, 9.yılında ilk Hac oldu bir yıl orada kaldılar. 9. Yılında inen bu ayetler 4 ay daha onlara süre verdi, Böylelikle 16 ay oldu. Hatta 16 ayda değil, Mekke Ramazanda fethedilmişti, Ramazandan ramazana 12 ay, Ramazandan Zilhicce ayına kadarda 3 ay var, 4 ayda bu ayetler süre verdi toplam 19 ay, Yani bu antlaşmayı bozanlara 19 ay daha Mekke de oturma, Müslümanlığı iyice düşünme, Anlama fırsatı verilmiştir. Antlaşmayı bozmayanlara zaten her hangi bir problem yaşatılmamıştır. Hiç antlaşma yapmamışlarda zaten konuya dahil değiller. Ama maalesef bakıyorsunuz ki insanlar “Siz müşriksiniz biz sizi öldürmek durumundayız” diyerek bir yapı oluşturuluyor. “Dinden dönen öldürülür” diye bir yapı oluşturuluyor. Halbuki dinden dönenin cezasını sadece Cenab-ı Hakk verir.
“Seni buradan çıkartmak için sürekli tedirgin ediyorlar. Bunlar seni Mekke’den çıkarırlarsa onlar Mekke de çok az kalırlar. Senden önce gönderdiğimiz Elçilerin kanunu kuralı budur, Sen bizim koyduğumuz kanunda bir başka tarafa kayma bulamazsın”(İsra 76.Ayet) Yani, “Sende Allah’ın Peygamberisin, Seni buradan çıkardılarsa onlarda buradan çıkacak” demektir. Ama Allah yine merhametini göstermiş; O çıkaranlar içerisinde antlaşma yapanların antlaşmasını kabul etmiş, Antlaşmayı sırf bozanlarla ilgili bir hüküm koymuş, Onlara 19 ay kadar bir süreyi merhametinden dolayı vermiş. Bakın Mekkeliler Allah’ın Elçisini (s.a.v) öldürmeye kesin karar vermişlerdir. Öldürmeden öte Medine’ye vardığı zaman Peygamberimiz(s.a.v), Medine baskını yaptılar, Bedir savaşına onlar sebep oldular, Uhud savaşına onlar sebep oldular, Hendek yada Ahzab savaşı denen savaş ile Medine de bulunan tüm Müslümanları silip süpürmek için Medine de bulunan Yahudilerle iş birliği yaparak, Diğer Arap kabilelerle işbirliği yaparak, Hatta Peygamberimizin birlikte Medine’yi savunduğu “Beni Kureyza” Kabilesini de kendi tarafına çekerek Müslümanları tümüyle ortadan kaldırmak istediler. Yeryüzünden silmek istediler. Bütün bunları yapmış olan bu insanlardır.
Diyorlar ki “Amerika da bir film çevrilmiş” Amerika da çevrilen bir film sebebi ile gidiyorsun sen Libya’da bir adamı öldürüyorsun. Mısır da gösteriler yapıyorsun. Bu bir Müslümana yakışır mı? Öldürmekten daha ötesi var mı? Allah’ u Teala Peygamberimiz (s.a.v) ‘i öldürme için her şeyi yapan bu insanlara karşı ne kadar merhametli olduğunu görmüyor muyuz? 19 ay bunlara süre veriyor, Arkasında da diyor ki; “O müşriklerden senin çevrende bulunmak isteyen olursa müsaade et gelsinler, Allah’ın Kelamını dinlesinler”(Tevbe Suresi 6.Ayet) Yani, İşin esası şu; Durum ve ortam ne olursa olsun, Şartlar ne olursa olsun karşı taraf Allah’ın Kelamını duyurmanın yollarını aramamız gerekiyor. Peki şimdi ne oluyor? Ortalığı yakıp yıkıyorsunuz. Bugün dünyada sergilenmiş resim nedir yani? Müslümanlar bir çeşit külhan beyi. O Filmi hazırlayan kişi yüzünü gözünü kapatarak gidiyor oraya. Halbuki Peygamberimiz (s.a.v)’i kendini öldürmeye gelenleri orada, Mekke de bütün imkanlar eline geçtikten sonra bile cezalandırmamış. İsteydi Hepsini orada öldürtebilirdi. Ama Peygamberimiz kendi arzusuna uymuyor ki Allah’ u Teala’nın emrine uyuyor. O zaman da Allah’ın Peygamberi olmaz. Öyleyse bu din Allah’ın dini ise bu dini hakimiyet duygularımızın bir unsuru olarak kullanmamamız lazım. Ama kullanılmış, Görüyorsunuz tanınmaz hale gelmiş. Ehli Kitaba bir sürü gereksiz haklar verilmiş, Sanki onlar Müşrik değillermiş gibi, Diğer Müşrikler bütün haklardan yoksun bırakılmış. Anadolu’ya geldikleri zaman Anadolu da her halde bir sürü din olan bir yerdi, Bakıyorsunuz ki bir Yahudi mabedi varsa var, Hristiyan mabedi varsa var. Bunun dışında her hangi bir dinin mabedini ben hiç hatırlamıyorum. Çünkü diğerlerinin ya Müslüman olacaklar yada kılıcı yiyecekler başka seçenekleri yok. Dayanakları da bu Tevbe Suresi 5.Ayettir. Kardeşim bu ne böyle ya! Müslüman olmak emirle olmaz ki. Tekrar ediyorum; Mekkeli bu insanlar, Peygamberimiz içerinde yaşamış, O kadar peygamberimizin yanına giden gelen oluyor ve kendi dillerin de olduğu için okunan ayetleri anlıyorlar. Aradan o kadar zaman geçiyor, Dini anlasınlar diye Mekke’nin Fethinden sonra da 19 ay daha ilave imkanları veriliyor. Siz Anadolu’yu fethetmişsiniz, Bir ordu olarak girmişsiniz, Zaten o insanlar sizin savaş gücünüze dayanamadıkları içinde teslim olmuşlar. Teslim olduktan sonra da Müslüman olmuşlar. “Müslüman olacak” “ol” bu bu kadar kolay bir şey değil. “Hazır ol” demek gibi olacak bir şey değil ki. Bu insan önce problemi kafasında çözecek, İçine sindirecek, Sonra bir de Allah’ u Teala bu insanlara inanç hürriyeti vermiş, Sen nasıl baskı yaparsın? Peygamberine baskı yapma izni vermemiş sen nasıl yaparsın? Eski inanç sahipleri kendilerini koruyabilmek için “Alevilik” diye bir perde oluşturmak zorunda kalmıştır. “Hak, Muhammed, Ali. Biz böyle dersek kendimiz için Ehli Kitap gibi sayacaklar” diye düşünmüşlerdir. “Hak” bizim bildiğimiz “Hak” değil, “Muhammed” bizim bildiğimiz “Muhammed” değil, “Ali” bizim bildiğimiz “Ali” değil. ama kendilerini koruyabilmek için bir sembol çıkarmışlardır. Ondan sonra da insanlara demişler ki; “Sakın ha! Ser verin Sır vermeyin” demişler. Ne demek bu “Bizim inancımızı dışarıya bildirmeyin, Yoksa bizi öldürürler.” Ya kardeşim ne oluyor yani? Siz bu insanlara düşünme hürriyeti vermiyorsunuz. Biraz düşünsünler. Yani Allah’ın dini olmaktan çıkıyor, Bir de bu insan Allah’ın kulu değil sanki. Sanki Allah’ın Kelamından yararlanma hakkı yok. Bırak din hürriyeti ver, Allah’ın verdiği hürriyeti ver. Adam dinden çıkarsa çıksın sana ne? Cehenneme gidecekse o gidecek, Cennete de gidecekse o gidecek. Sen baskı yaptın diye adamı zorla cennete mi götüreceksin?
Böyle bir yapı bizi bu hale getirmiştir maalesef. Geçen hafta bir bildiri yayınladık, Bir çok kimse rahatsız olmuş o bildirgeden. Ama şu var; Rahatsız olanların oranı Allah’a Şükür son derece düşük. Bu da şunu gösteriyor demek ki artık konu insanlar tarafından düşünülmeye ve anlaşılmaya başlamıştır. Bu da çok güzel bir şeydir. Ama bu fotoğrafı kesinlikle değiştirmek zorundayız. Kesinlikle değiştirmek zorundayız. Din Allah’ın dini olacak ve biz o dinin inananı olacağız. Maalesef bu gün çok sayıda insan var, Grup var İnternet üzerinden E-mail gönderiyorlar, Yazılar gönderiyorlar hala İslam’ı hakimiyetin bir unsuru görmeye çalışıyorlar. Yani Adam hakimiyet kurmak, Hakim olmak istiyor diyor ki; “Efendim, Halifelik olmalı”, Devlet kurmak düşüncesiyle ortaya çıkan bir Peygamber tanıyor musunuz? Hiç gördünüz mü? Duydunuz mu şimdiye kadar? Devlet kurma düşüncesiyle ortaya çıkan bir peygamber olur mu? Ama ne diyorlar; “ İslami devlet kurulacak, Kafir devlet yıkılacak elbet,” Kardeşim Sana ne? Senin böyle bir görevin var? Senin Müslüman olma görevin var. İslam’ı doğru dürüst yaşama görevin var. Tabi ki senin eline imkan geçtiği zaman yapacaksın, Şimdi sen kendi evinde hakim olduğun için evine içkiyi de sokamazsın, Domuz etini de sokamazsın, Gayri Meşruyu da sokamazsın bu kadar. Sokağa hakim olursan sokağa da müsaade etmezsin. Bölgeye hakim olursan yine müsaade etmezsin. Peygamberimiz (s.a.v) Allah’ın emrettiği kadarıyla yapmıştır. Ama mesela Adam Hristiyan “Domuz eti yiyemezsin” diyemezsin, Yerse yer. “İçki içemezsin” diyemezsin içerse içer kardeşim. Adam Müslüman değil, Önce Müslüman olmayı seçmesi gerek ondan sonra dersin. Dolayısıyla İslam Devleti demek insanların inanç hürriyetini sonuna kadar kullanabildiği devlet demektir. Kişinin hiçbir şeyden çekinmeden “Ben bu dinden vazgeçtim, B uraya kadarmış” deme hakkı olmalıdır. Çünkü cehenneme o gidecek. O onu söylesin ki sende o kişinin şüphelerini gidermeye çalışırsın. “Ya gel kardeşim nedir mesele, Burada şu ayet var, Burada şu ayet var, Yoksa ben mi yanlışım” dersin. Birde sürekli bu tür şeylerin çokta faydası var, Hurafeleri de engeller bu tip diyaloglar. Çünkü bir müddet sonra bakıyorsunuz ki inanç yerine hurafe giriyor. Karşı taraf sizin hurafenize karşı çıkıyor. Hurafeye karşı çıkmayı Hurafenizi din saydığınız için dine karşı çıkmak olarak değerlendiriyorsunuz. Mesela karşı çıkan diyor ki; “Ben öyle Şeyhler, Tarikatlar gibi bir inancı kabul etmiyorum” Hemen “Vay Kafir” diyorlar. Ya bir dakika Kardeşim; Bu Adam ne diyor? Batıda Din dediğiniz zaman Kilise anlaşılır, Kiliseyi ret ettiğinizde “Tanrı tanımaz” deniliyor. İyi de aklı başında kim Kiliseyi ret etmez ki? Bu defa bir sürü insanlar var Kiliseyi ret ettikleri halde bakıyorsun Papazlık yapıyor. Kiliseyi ret ettiği halde falanca yerde ondan istifade ederek bir şeyler yapıyor. O zaman ne oluyor? O zaman insanlar çifte şahsiyet oluyor. Yani, Kişiliksizleştiriliyor. (39:07.saniyeden 40:33.saniyeye kadar atladım hocamız bu arada birkaç kez cümle kurup yarım bıraktı o yüzden o bölümü atladım. Lütfen siz bir kontrol ediniz) Mesela az önce okuduğumuz ayette Bakara Suresinin 192.Ayetinde “Bunlar düşmanlıklarını bitirdiği zaman zalimlerden başkasına düşmanlık yok” diyor. Yani savaş sırasında sizinle savaşan kişilere savaş bittikten sonra bir şey yapmıyorsunuz. Fakat bir takım yanlış davranış yapanlar var yani suçlu insanlar var. Savaş suçu işlemiş kimseler var, O savaşın çıkmasına sebep olmuş, Baskınlar yapmış, Adam öldürmüş kişilerdir Peygamberimizin cezalandırdıkları. O Adamın işlediği başka suçtan dolayıdır. Savaş sırasında sizin karşınıza geçip silah atmış olmasından dolayı değil, Çünkü o sana atıyor sende ona atıyorsun. Ama o savaşın ortaya çıkmasına sebep olan, O durumun ortaya çıkmasına sebep olan insanlar var onlar cezalandırılıyor. Burada da öyle zaten Mekkeliler antlaşmayı bozmasalardı 10 yıl bitimine kadar Peygamberimiz Mekke ye girmeyecekti. Antlaşmayı bozanlar cezalandırılıyor. Fıkıh kitaplarında şöyle yazıyor “Mezhepler dinden dönen, Peygambere söven veya hakaret eden kişilerin öldürülmesi konusunda ittifak etmiştir.”(41.46.saniyede hocamız DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR kitabından az önce yazdığım cümleyi okudu ama sayfa numarası gibi bilgiler telaffuz edilmediğinden yazmadım. Kontrol ediniz,Ekleyiniz.) Yani bu konuda ittifak var, Peygambere hakaret eden kişi öldürülecek. Kitaba baktığınız zaman hepsi ittifak etmiş. Bakın şimdi; Allah’ın Kitabına baktığınız zaman ne ortaya çıkıyor, Mezheplerin Kitaplarına baktığınız zaman ne ortaya çıkıyor. Çünkü birisi hakimiyetin bir unsur haline getirilmiş olan dini anlatıyor, Mezheplerin anlattığı budur. Ama diğeri Allah’ın dinin hakimi olmasını anlatıyor. Allah’ın Dinin hakim olmasıyla, Hakimiyetin unsuru haline gelen bir din birbirinden farklıdır. Çünkü Hakimiyetin bir öğesi haline geldiği zaman din, Bu defa sizin emrinize girmiş oluyor. Siz dinin emrine girmiyorsunuz. Dini kendi menfaatiniz için kullanıyorsunuz. Dini kendi menfaatiniz için kullandığınız an “ Vay Falan adam Peygambere hakaret etmiş, Hadi öldürelim” dersiniz. Adam hakaret eder. Adam Kafir inanmıyor. Bizim vazifemiz her durumda Allah’ın Kelamını duyurmaktır. Bu tür şeyler müthiş imkan veriyor bize, Allah’ın dinini anlatmak için müthiş fırsat veriyor. Bu imkan ve şartları çok iyi bir şekilde kullanmak lazım. Bir zamanlar gazeteler de bir haber çıkmıştı; Samsunda binaların alt katına Kiliseler yaptılar” şeklinde. Tüm Türkiye de İnfial meydana geldi. Siz Ülkenizde Kilise yapılmasına infial de bulunuyorsunuz, Batılıların ülkelerinde o kadar camii yapılıyor onlar insan değil mi? Onlarda tabi ki konunun infialini yaşayacak “Ne oluyor?” diye. “Efendim, Bizim ki Hak Din” güzel de Batı da anlatılan İslam dini, Kur’an da anlatılan Din mi? Öyle bir Dinimi anlatıyorsunuz? Az önce okudunuz Mezhepler ittifak etmiş “Peygambere hakaret eden kişi öldürülür”, “Dinden dönen öldürülür.” Ya Sen şimdi Batılı birisine diyeceksin ki; “Kardeşim, Bizim dinimizde dinden dönen öldürülür”, Oda diyecek ki; “O zaman ben o dine neden gireyim ki?” diyecek. “Valla, Müslüman olmayı, Dininize girmeyi düşünüyordum ama vazgeçtim” diyecek. Sonra dese ki; “ Ben Kur’an’ı okudum dinde her hangi bir zorlama yoktur diyor, Bu nasıl olur” dese “Hayır, Böyledir” diyeceksin. Tekrar oda “ Allah-Allah, Bu dinin kaç tane Tanrısı var?” diyecek değil mi? Bir Tanrısı böyle diyor, Diğer Tanrısı başka şekilde mi diyor? “Kusura bakma! Bu din bana göre değil” der.
Öte yandan Kur’an’ı Kerimde ki dini tebliğ ettiyseniz; Kur’an’ı Kerimde ki din sonuna kadar hürriyet tanıyor. Adamı Müslüman olmak mecburiyetin de bırakmıyor. Din bir güneş gibi doğuyor insanlar. Bazıları tedbirini alır güneşten istifade eder, Bazıları tedbirini almaz güneş çarpar gider. Ama onu her hangi biri yapmıyor güneşle alakalı. Ve Güneş hiçbir zaman demez ki “Ben Kafirin bahçesine doğmam, Ben Münafığı aydınlatmam” demez. İslam da böyle olmalıdır. Böyle olmak durumundadır. Biz bunu bu şekil de yaptığımız zaman Allah’ın izni ile her hangi bir problem olmaz. Ama siz ne yaparsanız yapın insanların Kitaba, Sünnete baktıkları yok. İnsanların baktıkları kitaplar başka kitaplar. Müslümanları bu hale getiren de bu kitaplar. Ondan sonra tutuyorlar “Sen de öldürüleceksin, Sen bu dinin önünde bir engelsin” diyorlar. Tabi onun dini öyle olur. Ama Allah’ın dini öyle olmaz. Gerçi Allah’a çok şükür Müslümanlar bu konular da artık çok ciddi bir ilerleme sağladılar ama eski dönemler de olsaydı, Bizde böyle bir konuşma yapsaydık zındıklık sayılırdı, Mezhep kitaplarında da öyle yazar, Zındıklık sayılırdı ve herkes bizi öldürme hakkına sahip olurdu. Mahkemeye ve yargılamaya gerek olmadan bu hak sayılıp öldürüldük. Allah’ u Teala Al-i İmran Suresinin 186.Ayetinde “ Şurası kesin bir gerçek; Mallarınız ve Canlarınız konusunda yıpratıcı bir imtihandan geçirileceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden( Hristiyan ve Yahudilerden) ve müşriklerden( diğer din mensuplarından) kesin olarak duyacaksınız, Çok ezalar edecekler, Canınızı yakacaklar” buyuruyor. Karikatür krizi imiş, Filimmiş, Şuymuş, Buymuş tama işte bunlar. Ama ondan dolayı kabaran zihinlere İslam’ı anlattığın zaman iş değişir. Bu ayetin devamında ne diyor Allah’ u Teala; “Sabırlı olursanız” diyor. “İnfiale geçmeye gerek yok” demek istiyor. “Ve Takva üzerine kendinizi de koruyacaksınız” “Sabırlı olun” demek kendinizi gevşek bırakmak değil, “Koruma tedbirlerinizi alın, Bu vesile ile de kendi insanlarınıza anlatın; “Peygamberimiz şöyle idi, Kur’an’ı Kerim şöyle-şöyle anlatıyor” şeklinde anlamalıyız. “Allah’ u Teala bu konularda şöyle buyurmuştur, Peygamberimiz şöyle buyurmuştur, Uygulama şöyle olmuştur” diye konuşmak bir takva tedbiridir, Bir koruma tedbiridir. Karşı tarafa doğruları anlatırsın o da bir koruma tedbiridir. Çünkü, Düşmanını zihninden yakalayacaksın. İslam’ı tebliğ etmek o kadar güzel bir şeydir ki adamın kendisini öldürmüyorsun, Adamın zihninde ki yanlış düşünceyi öldürüyorsun. O yanlış düşünceyi öldürdüğün zaman adamı kazanıyorsun ve adamı da ihya etmiş oluyorsun, Rahatlatmış oluyorsun. İşte bu da Takva tedbirlerinden bir tanesidir. “İşte bu emirler azmi gerektiren, Kararlılık gerektiren işlerdendir”. Kararlı olmazsanız, Böyle acele davranırsanız, Sağa Sola saparsanız bunlardan her hangi bir şey elde edemezsiniz.
Doç.Dr. Fatih ORUM: Mesela Mekke de Peygamberimize inen ayetler de “Mecnun” denildiği, “Delirmiş bu adam”, “Cinlerin etkisi altına girmiş”, “Bu sihirbaz” “Bu ne yaptığını bilmiyor, Sizi eski dininizden, Atalarınızın dininden çeviriyor” diyorlar. Yalancılıkla suçluyorlar. Bunlardan dolayı Peygamberimiz Mekke’yi Fethettikten sonra dahi bu iftiralardan dolayı kimseye ceza verdiğine dair her hangi bir olay yok. Sadece belirli kişilerle olan bazı olaylar var, Onları istisnai ediyoruz.
Hoca: Ben burada bir cümle ilave edeyim; Mekke de antlaşmayı bozmamış olan müşrikler, Onların tek özelliği antlaşmayı bozmamış olmalarıdır ama Peygambere Tehdit, Küfür, Hakaret ve suçlamalar yapmışlardır. Bunların hepsini yapmışlardır. Sen de tutuyorsun; “Sen bana bunu niye söyledin” diyorsun. Ya Kardeşim, bu bir inanç hürriyeti içerisinde değerlendirilecek bir durumdur.
(Adını bilmediğim ilkez karşılaştığım biri söz aldı. Lütfen kişinin adını kontrol edip yazınız. Ben “bir müzakereci” yazarak devam ediyorum 51:24.saniye…bu müzakereci aşağıda işaretledim bu kırmızı notlarıma bakarsanız 01:28:03.saniyede de söz alacak. Onu da ayrıca bakmayın yazdığım o nota giderek düzeltin. )
Bir Müzakereci: Şimdi Peygamber efendimize burada karikatür veya farklı bir hakarette bulunanlara “İslam düşmanları” veyahut ta “İnanmayanlar” diyebiliriz.
Hoca: “İslam Düşmanı” oldukları kesin onda bir problem yok.
(aynı müzakereci aşağıda konuşmaya devam ediyor)
Bir Müzakereci: Bunların inanmama gibi bir sorunu var, Yani Muhammed (s.a.v) bir peygamber olarak kabul etmeme gibi bir durumları var. Bir de bunun haricinde, Peygamber bir insandı sonuçta insani hak olarak bir insana hakaret etme gibi bir durum var. Çünkü benim şu son zamanlarda gördüğüm kadarıyla, Karikatür ve Filim olayların da gördüğüm özel bir hakaret ve bir sövme var. Yani bunu bana da yapsa, Size de yapsa, Falana da yapsa hatta Gayrimüslim bir insana da yapılmış olsa burada bir insani özellik olarak bir tepki göstermek gerekiyor. Şöyle bir tepki mesela “Kardeşim sen inanmayabilirsin, Kabulde etmeye bilirsin, Hoşlanmaya da bilirsin, Eyvallah, Bu hakka sahipsin. Ama bu hakka sahip olman senin o insana hakaret etme izni vermez sana” denebilmeli.
Hoca: Tamam. Bu doğruda, Bu söz kime söylenecek? Bu söz Libya da ki Büyük Elçiye değil, O suçu işleyen kimse kim ise ona söyleyeceksin. Ona karşı söyleyebilirsin, Uyarabilirsin bu tamam. Ama Tutacaksın falan yerde gösteri yapıp kimi kime karşı protesto ediyorsun?
(aynı müzakereci aşağıda konuşmaya devam ediyor)
Bir Müzakereci: Hocam ben burada şunun altını özellikle çizmek istiyorum; Bir insanın Allah’ın Peygamberi Muhammed (s.a.v)’a inanmaması şu an Dünya İnsani Hukuk sistemi içerisinde suç değildir. Kur’an’ı Kerimde Cezası Ahirettedir. Ama hakaret eden kim olursa olsun, Bir suç olur ve buna karşı da bir tepki gösterilmelidir.
Hoca: Ama hakaret eden kişiye karşı tepki gösterirsiniz. Onun kızına, Kardeşine, Eşine bunu yapamazsınız. Mesele odur. Suç işleyen kimse ona karşı tepki gösterebilirsiniz.
Harun Ünal: Hiçbir tepki yok. Zina var, Fuhuş var, Kur’an’ı Kerim’i hiç tanımama var, Kur’an’a karşı tavır alma var. Asıl bu konularda bir şeyler yapılması lazım.
Hoca: Az önce Fatih hoca onu söyledi; “Kimsenin kılı kıpırdamıyor” dedi. Evet, kimsenin kılı kıpırdamıyor. Mesela bugün toplumda faiz artık caiz hale dönüştü. Şimdi “Sukuk” diye bir sertifika çıkarıyorlar, Onu bir numara çevirerek “Yok işte efendim kira sertifikası” gibi şekillendirerek faizsiz diye millete satmaya çalışıyorlar. Esas buna tepki göstereceksin kardeşim, Bu ne oluyor ya! Birisi “Ben faizsizim” diyor faizcinin yalancısı oluyor, Diğeri “Ben faizciyim” diyor, Faizcinin doğrucusu olmuş. Bu ne kardeşim? Tepkiyi buna göstermek lazım, Yani Ne oluyoruz? “Dinin sırtından geçin” diyor birisi, Öbürü de kendi kimliğini açıkça ortaya koyuyor. Yani bu enteresan! Müslümanlar zenginleştikçe dini emirleri altına alıyorlar, Fakirleştikçe dinin emrine giriyorlar. O dinin emrine de iyi niyetle değil, Zenginleşmek için giriyorlar. “Allah bizi yükseltsin” diye giriyorlar. Yükseldikleri an dine ihtiyaç kalmadı “Din bizim emrimiz altına girsin” diyorlar. Ne biçim şey ya! Yani Toplumda karşı çıkılacaksa o kadar çok karşı çıkılacak mesele var ki.
Hoşuma giden bir fıkra anlattılar; “Otobüste gidiyorlar, Birisi arkasından tokat yiyor, Birden gerilip öfkeli bir şekilde arkasına dönüyor. Bir de bakıyor ki iri yarı güçlü kuvvetli koca bir adam. Adam, Arkasına dönen kişiye” Niye bakıyorsun, Neden öyle hiddetle döndün arkana” deyince, Tokat’ı yiyen adam cevaben “Şaka mı yaptın Ciddi mi?” diye sormuş. Adam “Ciddi, Ne olacak?” demiş. Tokat yiyen adam “Şakadan hoşlanmamda” diye cevap vermiş. Şimdi, Güçlüler yaptığı zaman “şakadan hoşlanmıyorlar, Ama arkasındaki güçsüz olsaydı tepesine bir yumruk indirirdi. Bu olmaz. Günahı zengin işlediği zaman güzel, Fakir işlediği zaman kötü, Öyle mi? Müslümansan her türlü olumsuzluğa tepkini göstereceksin, Kimseden de “Aferin” Beklemeyeceksin. Sadece Allah Rızası için.
Yahya ŞENOL: Münafikun Suresinde anlatılan olayları da hatırlatmakta fayda var. Fatih hocanın verdiği örnekleri “Belki ya bunlar Mekke döneminde Müslümanlar henüz siyasi bir kurum aşamasına gelmemişti ve bu yüzden de hakaret eden kişileri engellemediler” diye düşünebilirler. Çok ağır hakaretler var ve bu hakaretler de Müslüman görünümlü insanlardan geliyordu. Münafikun Suresinin 7.Ayetin de bir sefer dönüşünde olaylar anlatılıyor. Savaş sırasında ordunun içinde ikilik meydana getirerek orduyu ikiye bölüyorlar. Basit bir olay değil. Bu adamlar “Münafık” diye nitelendirilen yani İçten inanmadıkları halde dıştan inanmış gözüken insanlar. Baktığınız zaman Müslüman gibiler. Şimdi bunların 7.Ayette şöyle dediklerini Cenab-ı Hakk anlatıyor, Buyuruyor ki; “ Onlardan şöyle diyenler vardı; Resullulahın yanında olan insanlara hiçbir şey infak falan etmeyin, Aç bırakın, dağılıp gitsinler” Yani “Asalak” hakareti var burada “Şunlara bir kuruş para da vermeyelim de ölüp gitsinler” der gibi. “Bunları bu hale biz getirdik, Bizim verdiğimizle geçiniyorlar” diye düşünmüşlerdir. Cenab-ı Hakk’ta onların bu sözüne karşı “Gidin şunlara şu cezayı verin” demiyor “Halbuki göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır” Diyor. Yani “Siz mi gerçekten bu insanları doyurduğunuzu zannediyorsunuz”, “Fakat Münafıklar işin iç yüzünü bilmiyorlar” Bu Münafıkların birinci sözleriydi. İkinci sözleri olarak 8.Ayet te “Şöyle de diyorlardı onlar; “Hele bir Medine’ye dönelim, O en şerefli olanlar, O en izzetli olanlar, Bu en zelil olanları da oradan çıkaracak, Göreceksiniz” Kim onlar? Müslümanlar, Peygamberimiz. Başta Peygamberimiz olmak üzere bütün Müslümanlara “En zelil”, “En aşağılık” sıfatını veriyorlar, Kendileri en üstün insanlar. Böyle diyorlar. Yine Cenab-ı Hakk bunlara cevaben; “ Durum Sizin söylediğiniz gibi değil, O İzzet dediğiniz, Şeref dediğiniz, Üstünlük dediğiniz şey öncelikle Allah’ındır, Daha sonra Resulunundur ve bütün müminlerindir” “Mü’min izzetli insandır, Mü’min olmayan da izzet olmaz” demektir. “Fakat Münafıklar bu işin bilincinde değiller” Yani “Bunun farkında değiller” demektir. Şimdi burada Müslümanlarla, Hocamın da belirtiği gibi “Bir savaş ortamında”, Hani bir söz vardır ya “Her zamandan birlik olma ihtiyacında olduğumuzda, bu dönemde daha çok birlikte olmalıyız” Savaş işte, Birlikte olunması gereken dönemde, Üstelik Müslüman bildiğiniz adam size; “Asalak, Üç kuruş malımızla geçiniyorsunuz, Biz olmasak perişan olacaksınız, Aşağılık varlıklar” gibi hakaretleri bizzat Peygamberimizin içinde olduğu bir topluluğa yapmışlardır. Peygamber efendimizin hadi orada diyelim ki savaş ortamı diye, Orduda ikilik çıkmasın diye ceza vermedi, Döndüğünde bunların hepsinin başını Medine de vurdurmaz mıydı?
Hoca: Bu gün ki mana da olsaydı hepsi öldürülmüştü. Bugün ki fıkıh kitaplarına bakarsan “Peygambere hakaret öldürülür” yazıyor, Değil mi? Mezheplerin tamamına göre bunları öldürmek gerekirdi.
Yahya ŞENOL: Peki bunu nasıl tevil ediyorlar, “Siyaseten onlar ölümü hak etmiş insanlardı ama Hz Peygamber onlara siyaseten dokunmadı” Niye? “Derlerdi ki o zaman ‘Muhammed kendi elemanlarını bile öldürmeye başladı’ derlerdi” diyorlar. Şimdi onlar Müslüman görünümlü insanlar ya, işte böyle laf çıkmasın diye böyle yaptı diyorlar.
Hoca: O siyaset bu gün yok mu yani? Bu gün olmaz mı aynı şey? Sen öldürdüğün zaman aynı şeyler siyaseten vukuu bulmaz mı?
Yahya ŞENOL: Siyaseten Allah’ın hükmü uygulanmamış yani
Hoca: Haşa! Tövbe estağfurullah! Öyle saçmalık olur mu?
Yahya ŞENOL: Eğer bu hakareti işleyen kişinin cezası öldürülmekse ve bu Allah’ın emri ise Peygamber efendimiz siyaseten Allah’ın emrini getirmemiş oldu.
Hoca: Savaştan geri çekildiler. Düşman karşısında hatırladığım kadarıyla 700 kişi kadar kaldılar ve geri çekildiler.
Doç.Dr. Fatih ORUM: İçlerinde peygamber olmasına rağmen bunlar her türlü hakareti yapıyorlar, Her türlü Münafıklığı yapıyorlar ve Peygamber bunlara hiçbir cezayı vermiyor. Kur’an öngörmüyor. Buna rağmen……………….. (Fatih hocamız konuşurken biri mikrofonla oynadı ses gitti geldi o yüzden BİR CÜMLE TELEF-İSRAF OLDU. O cümleyi ATLIYORUM KONTROL EDERSİNİZ 01:01:47.SANİYEDEN 54.SANİYEYE KADAR) ……………………….Peygamberin etrafında bir grup insandan bahsediyor. Peygamberimiz bu insanların Münafık olduğunu bilmiyor. Bütün bu hürriyete düşünce özgürlüğüne rağmen hala içlerinde Münafıklar var. Durum aynen budur. Şimdi böylesi bir ortam da bile Münafıklar oluyorken siz; “Öldürürüz, Başınızı vururuz, Şöyle yaparız, Böyle yaparız” diyerek bir sistem kurduğunuzda o toplumda Münafıktan geçilmez. Yani Din hürriyetinin olduğu bir yerde bile varsa bu durum, Hürriyetin olmadığı yerde bu defa kim Mü’min? Kim Münafık? Kim Müşrik? Bilemezsiniz. Yani siz aslında kendi elinizle her şeyi bir birine katmış olursunuz. Aslında kendini öldürüyorsun, İntihar ediyorsun. Zaten Yahya Hocanın okuduğu Ayetin devamında bu olayı anlıyoruz.
Hoca: Münafikun Suresinin inmesine sebep olan olayı kısaca ben özetleyeyim. “Benu Mustalik” savaşından geri dönerlerken bir suyun başında, “Hazrec” Kabilesinin reisi Abdullah Bin Übey Bin Selûl idi. Abdullah Bin Übey Bin Selûl Müslümanlarla birlikte savaşa gitmiş biridir. Onun bir adamı ile Hz Ömer’in bir adamı arasında Kuyudan su alacakları sıra bir tartışma çıkıyor. Derken Hz Ömer’in adamı ona bir tokat indiriyor, Abdullah Bin Übey Bin Selül fena halde bundan rahatsız oluyor. Diyor ki; “ Köpeği besle ki seni yesin” diyor, Bizde “Besle kargayı oysun gözünü” gibi bir ifadeye benzer bir laftır. “Biz bunları besledik, başımıza çıktı” demek istiyor. “Medine’ye bir dönelim izzetli ve şerefli olan, Bu zelil ve rezil olanları çıkaracaktır ortaya”, O olayda “Zeyid Bin Erkam” daha genç bir delikanlıydı. Zeyid Bin Erkam bunu duyunca “Sensin Zelil, Sensin Rezil, Sensin Hakir olan kişi, Allah’ın Resulu İzzetli ve Şereflidir” diyor. Abdullah Bin Übey bu lafları söylerken kendi adamlarından başka kimse yok sanıyor o sırda çevresinde ve Zeyid Bin Erkam’ın bu sözleri söylemesiyle onu fark ederek “ Çocuk-Çocuk sen yanlış duydun, Yanlış anladın” dese de Zeyid Bin Erkam hemen gidip Peygamberimize olayı anlatıyor. Peygamberimiz Abdullah Bin Übey Bin Selül’ le sen böyle “Bir şey söyledin mi?” diye sorunca “Hayır Ya Resullullah bu çocuk uyduruyor, Yalan söylüyor, Ben böyle bir şey söylemedim” diyor. Orada Peygamberimizin etrafında olanlarda diyorlar ki; “ Ya Resullullah bir çocuğun sözü ile bu şahsı cezalandırmayınız, Bu bizim Şerifimizdir, Şeyhimizdir(Kabile Reisimizdir), Siz Medine’ye gelmeden önce biz bunu Kral ilan etmiştik fakat siz gelince kaldı” dedikleri için Peygamber efendimiz (s.a.v) Zeyid Bin Erkam’ı haklı görmüyor. Tm o sırada Zeyid Bin Erkam’ın amcası da oraya geliyor ve Zeyid Bin Erkam’a; “Oğul, Duymadan dinlemeden niye böyle konuşuyorsun?” diyor. Zeyid Bin Erkam çok zor durumda kalıyor, Öyle bir üzülüyor ki, Söylediği doğru ama Peygamberimiz tarafından kabul edilmemiş. Ama Peygamberimiz meseleyi fark ediyor, Derhal hareket emri veriyor ve yolda hiç durmadan bir hızla yol alıyorlar. Çünkü dedikodular falan biraz yayılırsa ordu ikiye bölünür, Çok kötü bir sonuç ortaya çıkar, “Galip” olmuşken “Mağlup” duruma düşerler. Zaten savaştan dönüyorlar. Konuşmanın olduğu az önce ki anlattığımız yerde Hz Ömer diyor ki Peygamberimiz; “ Ya Resullullah, Müsaade et şu münafığın boynunu uçurayım” Peygamberimiz; “Kes sesini ya Ömer” diyor. Yola çıkıyorlar, Zeyid Bin Erkam en önden koşa koşa gidiyor, Kimse ile konuşmak istemiyor. Çünkü “Yalancı” durumuna düştüğü için ayakları yere mi basıyor, Gökte mi gidiyor farkında bile değil. Yolda gidilirken “Münafikun Suresi” iniyor. Peygamberimiz Zeyid Bin Erkam’ın arkasından yetişiyor ve Ensesini tutup kulaklarını okşayarak; “Allah bu kulakların duyduğunun doğru olduğunu tastik ediyor” diyor. Zeyid Bin Erkam “Ya Resullulah ben buna çok sevindim” diyor. Çok büyük bir mutluluk duyuyor. Hz Ömer tekrar Peygamberimize diyor ki; “Ya Resullullah müsaade et şu münafığın kellesini uçurayım” Peygamberimiz ise; “Hayır ya Ömer, Bizim yanımızda kaldığı sürece bizden sadece iyilik ve ikram görür” diyerek cevap veriyor. Cevaba ve uygulamaya bakar mısınız, Başka hiçbir şey yok; “Sadece iyilik ve ikram.” Daha sonra Abdullah Bin Übey Bin Selül’ün oğlu “Abdullah” Peygamberimiz (s.a.v)’nin yaınına geliyor. Diyor ki; “Ya Resullullah bizim kabile de Babasına benden daha saygılı kimse yoktur. Korkarım ki bir Müslüman kardeşim gelir Babamı öldürür, Bende Babam olması sebebi ile dayanamam bir Münafıktan dolayı bir Müslümanı öldürürüm. Onun için bana müsaade et Babamın kellesini ben uçurayım” diyor. Peygamberimiz; “Hayır! Baban, Yanımızda kaldığı sürece bizden iyilik ve ikram görecektir” diyerek cevap veriyor. Fakat Abdullah bir türlü hazmedemiyor. Hızla gidiyorlar Medine’ye, Medine’ye girmeden önce Abdullah gidip Babası Abdullah Bin Übey Bin Selül’ün önünü kesiyor. Abdullah, Kılıcını çekerek; “ İzzetli ve Şerefli olan Allah’ın Resuludür. Zelil ve Hakir olan benim demezsen Baba, seni Medine‘ye sokmam” diyor. Abdullah Bin Übey Bin Selül’de oğluna; “Oğlum, Sen saygılı birisin, Babana bunu mu yapıyorsun?” diyor. Oğlu Abdullah; “Sen bunu söyleyeceksin” cevabını veriyor. Ama Abdullah Bin Übey Bin Selül’de kesinlikle söylemiyor. Peygamberimize hemen haber veriyorlar. Peygamberimiz Abdullah’ı çağırıyor ve; “Babanı bırak, Baban Medine’ye girsin” diyor. Medine’ye giriyorlar. Gün geçtikçe Abdullah Bin Übey Bin Selül’lün itibarı düşüşe geçiyor ama Peygamberimizden her hangi bir kötülük duymuyor. Artık Abdullah Bin Übey Bin Selül’le saygı duyan insanlar onunla dalga geçmeye başlıyorlar. Bir gün Peygamberimiz Hz Ömer’e diyor ki; “Ya Ömer, Abdullah Bin Übey Bin Selül’lü öldürseydin iyimi olacaktı?” Hz Ömer; “Ya Resullullah, Ben ne bileyim” diyor. Bir süre sonra Abdullah Bin Übey Bin Selül hastalanıyor. Peygamberimiz (s.a.v) görmeye giderken Hz Ebu Bekir “Ya Resullullah, Bu Münafığa ziyarete mi gidiyorsun?” diyor. Peygamberimiz “Gel, Sende gel” diyor. Peygamberimiz Hz Ebu Bekir’i de götürüyor. Abdullah Bin Übey Bin Selül hasta yatağında yatarken Peygamberimizden hırkasını istiyor. Diyor ki; “Öleceğim, Hiç olmazsa Allah’ın huzuruna giderken Peygamberin hırkasını giymiş olarak gideyim” diyor, Peygamberimiz de hemen çıkarıp ona hırkasını veriyor. Hz Ebu Bekir; “Ya Resulullah bu kadar olmaz ki” diyor, Peygamberimiz de; “Ona bu Hırkanın hiçbir faydası olmaz ama bize çok faydası olur” diyerek cevap veriyor. Cevabı Görüyor musunuz? Daha sonra Abdullah Bin Übey Bin Selül vefat ediyor. Peygamberimiz cenazesine de gidiyor. Peygamberimizi o cenaze de gören Münafıklar son derece rahatsız oluyor. Ama def edildikten sonra Abdullah Bin Übey Bin Selül’ün etrafında bulunan 900 kişi Müslüman oluyor. Münafıklıktan vazgeçiyorlar. Dolayısıyla ben şahsen hep şunu söylüyorum; Kim ki siyaset yapmak istiyorsa şu “Münafikun Suresini” iyice hazmetsin. İşet Peygamberimizin Siyasi Muhalifi ve sonucu. Muhalefet nasıl yapılır? Muhalefette ilişkiler nasıl yürütülür? Bu Sureye göre hareket etmek lazım. Sırf iyilik. O her türlü kötülüğü yapacak ama Peygamberimiz sırf iyilik yapıyor. Ve bütün itibarını kaybederek Abdullah Bin Übey Bin Selül gidiyor. (Kaynak İbn-i Kesîr, Sîre,)
(yukarıda anlatılan olayın kaynağını internette “ibn-, kesir,sire” diye buldum siz yinede bir kontrol ediniz)
Ben bu olaya baktığım zaman birde şu olayı hatırlarım; “Zülfikar Ali Butto”, “Ziya Ül Hak” tarafından öldürüldü. Eğer Ziya Ül Hak, Zülfikar Ali Butto’yu öldürmeseydi Peygamberimizin Abdullah Bin Übey Bin Selül’e karşı yaptığı siyaseti gütseydi, Pakistan da onun kızı bu noktalara gelip, Damadı bugün Cumhurbaşkanı olabilir miydi? Mümkün mü? Şimdi bu siyasi olaylarda topluma yönelik işlerde aslında en büyük güç Peygamber efendimizin yukarıda yazdığımız olayda yaptığı gibi hareket etmektir. Yahya Hoca gayet güzel söyledi; Bütün yetki elinde olduğu halde emretse kimsenin onu yargılamayacağı bir noktada böyle davrandı. Bunu yaparken Peygamberimiz Allah’ın emrini yerine getiriyor ve bize örnek oluyor. O zaman bizim her konuda öyle davranma mecburiyetimiz var. “O Peygambermiş, O yapabilir ancak” falan diyorlar, Tamam Doğru o Peygamber ama bize örnek oluyor. “Sizin için Allah’ın Resulunde güzel bir örnek vardır”(Ahzab Suresi 21.Ayet) Sen onu örnek almalısın, Eğer uyacaksan dinse bu, Diğerleri Allah’ın dini değil kardeşim!
(Adını bilmediğim biri söz aldı. Lütfen kişinin adını kontrol edip yazınız. Ben “bir müzakereci” yazarak devam ediyorum 01:13:10.saniye)
Bir Müzakereci: Genel olarak baktığımız zaman şuna da dikkat etmemiz gerekiyor; Peygamber efendimiz bu kadar hoş görünün yanı sıra Antlaşma ve Biat( Burada “Beyat” mı “biat” mı diyor tam anlaşılamdı kontrol ediniz. Ben BİAT yazıyorum, Bu kelime aşağıa da bi kaç yerde geçecek onları kırmızı işaretliyorum yanlış yazmış isem onlarıda düzeltin 01:13:18.saniye) konusunda çok ciddi sınırları var. “Rıdvan Biat’ı” alıyor, Özellikle Mü’minlerden öyle bir Biat alıyor. Yani “Söz” alıyor. Bir de antlaşmalara mesela; Hayber’in Muhaberesinde Yahudilerle antlaşıyorlar, Yahudiler onlara Hendek’te arkalarından vurmaya kalkışınca hemen Hayber’e de gidiyor. Antlaşmalar bozulduğu an Peygamberimiz bu konuda taviz vermiyor.
Hoca: Elbette, Zaten orada “Sizi çıkardıkları yerden çıkarın”( Bakara Suresi 191.Ayet) Ayetlerini okuduk. Burada Fiili durum başka bir şey, Hakaret sayılabilecek durumlar başka bir şeydir. “En zelil” diyor Peygamber efendimize, “Zelil” demesine rağmen Peygamberimiz bunu bir dava konusu yapmıyor. “Sen bana bunu nasıl söylersin” demiyor, “Müslümanlara bunu nasıl söylersin” demiyor. Bak Kur’an Ayeti ile sabit, Falan rivayet, Filan rivayet değil bu. “ leyuhricennel’e’azzu minhel’ezelle”(Münafikun Suresi 8.Ayet) “’e’az” dediği kendisi “En şerefli”, “ezel” dediği peygamberimiz “en zayıfı”. “Bunlara bir şey vermeyin aç kalsınlar çekip gitsinler” diyor. Sanki onların rızkı ondan soruluyormuş.
Yahya ŞENOL: Bu gün ki tabirle “Aç Köpek” demek gibi bir şey.
Hoca: “Aç Köpek” diyor zaten, onu söylemeye çalışıyor. Zaten rivayettte “Besle Köpeği yesin seni” demiş. Dini kendinize uydurmak isterseniz, Bütün arzularınızı dışa vurursunuz.
Yahya ŞENOL: Bu konu bağlamında “Ka’b Bin Eşref’i Peygamberimiz neden öldürmüş?” diye sormuşlar
Dr. Abdurrahman YAZICI: Bu soruya ben cevap vereyim. Ka’b Bin Eşrif zaten en başından beri inanmıyordu. Müşrik birisi idi. Anası Yahudi, Babası Arap idi. İnanmamakla birlikte Müslümanların aleyhine, Başta Mekkeli Müşrikler olmak üzere diğer kabilelerle Müşriklere karşı sürekli yardımları var. Hatta Medineli Yahudi kabilelere de Müşriklerle birlikte olmaları için büyük vaatler de bulunuyor. Gizli gizli savaşı kışkırtmak için faaliyetleri var. Tamamen bir savaş suçu işlemiş olduğu faaliyetlerinden açıkça görünüyor. Ayrıca şiir yazma kabiliyetine sahip birisidir. Ve şiirleri ile de saldırılar yapmıştır.
Hoca: Zaten “Bedir” savaşından sonra bunlar çok ciddi bir şok yaşıyorlar. Oradan Mekke’ye gidiyor. Ve Mekkelileri Müslümanlara karşı kışkırtıyor. Vaatlerde bulunuyor. Organize ediyor.
(Yahya Hocamız ilk giriş cümlelerini yaptığında mikrofonsuz konuşmaya başladı, Abdülaziz hocamız mikrofon uyarısı yaptıktan sonra konuşmaya devam etti, Mikrofonsuz konuşmaları tekrarlamadı. o Konuşmalar telef oldu. O yüzden ben üç nokta koyarak anlaşılmaya başladığı andan sonrasını yazıyorum 01:16:41.saniyeden 51.saniye arası)
Yahya ŞENOL: …………… tamamlanmamış bir araştırma. Orada rivayetleri toparlamış. Şimdi bu Bedir de ki Müşriklerin bozgunundan sonra Ka’b Bin Eşref Mekke’ye gidiyor. Ve onları Müslümanlardan intikam almak için savaşa teşvik etmeye başlıyor. Halbuki oraya gittiğinde Medine de Müslümanlar ile Yahudiler arasında bir antlaşma sağlanmıştı.
Hoca: İşte bu çok önemli bir noktadır. Olay o zaten.
Yahya ŞENOL: Antlaşmanın maddesi de burada var 37.madde. Antlaşma maddesinde şöyle diyor; “Bir Harp vukuunda Yahudilerin masrafları kendi üzerine Müslümanların masrafları da kendileri üzerine olacak. Bu Sahife de gösterilen kimselere Harp açanlara karşı onlar kendi aralarında yardımlaşacaktır(yani Müslümanlarla-Yahudiler müttefik olacaklardır). Onlar arasında Hayr.. (yahya hocamızın bu kelimesi anlaşılamdı tamamlayınız 01:17:43) ve iyi davranış bulunacaktır. Kaidelere riayet edilecek bunlara aykırı hareketler olmayacaktır. Hiçbir kimse Müttefikine karşı …… (yahya hocamızın bu kelimesi anlaşılamdı tamamlayınız 01:17:53.SANİYEDEN 55.SANİYEYE KADR) edemez. Muhakkak ki zulüm edilene yardım edilecektir. Ne Kureyşliler nede onlara yardım edilecekler himaye altına alınmayacaklardır.” Bu antlaşmanın altına imzasını atmış. Bedir de Müslümanların zaferinden sonra kalkıyor gidiyor, Bu antlaşmaya muhalif olarak tekrar düşmanları savaşa teşvik ediyor. Yani biz günümüz Müslümanları bu soruyu soran kişi gibi fikirde olanlar bunları görmezlikten geliyoruz, “O İslam aleyhine şiirler okuyan bir adamdı. Bu yüzden neden öldürüldü” diyoruz. Halbuki olayın bu yönünü görmeliyiz.
Hoca: Bir de burada şuna bakmak lazım; Sadece Ka’b Bin Eşrif öldürülüyor. İkinci bir şahıs olarak öldürülen kimse yok. “Benî Nadîr” Kabilesinin reisi bu adam. Benî Nadîr civarında ikinci bir şahıs daha öldürülmüyor. Ka’b Bin Şerif’in ne karısı, Ne kızı, Ne kardeşi hiç birisi öldürülmüyor, Hiç kimseye bir şey yapılmıyor. Sadece o adam. O Adam yapılmış antlaşmaya muhalefet ediyor ve Ayette de “Bu, onların Allah’a ve Peygamberine karşı gelmelerinden dolayıdır” ( Haşr Suresi 4.Ayet) deniyor. Daha sonra diğerleri de sürgün ediliyor.
Yahya ŞENOL: O şiirlerle Peygamber efendimize hakaret edip, Müslüman kadınlara hakaret edip öldürülmüş olması değil, Antlaşmayı bozmasıdır.
Hoca: Olay hakaret değil, Olay Müslümanlar aleyhine bir savaş organizasyonu yapmasıdır. Başka bir şey değildir. Antlaşmanın maddelerinde de suçun karşılığı açıkça da yazılmış. Dolayısıyla da antlaşma olduğu içinde hiçbir Yahudi Peygamberimize karşı kan davası gütmemiş. “Bizim adamımızı öldürdün” dememişler. Propagandasını yapmışlar ama Hukuki bir talepleri yok. Bu da çok önemlidir.
Yahya ŞENOL: Bir de şu var Hocam; Devlete başkaldırı durumu da var. Peygamberimiz; Medine de bir Pazar yeri oluştururken, O zamanlarda da pazarlara Ka’b Bin Eşrif hakim. Her yer onun elinde ve Vergi falanda toplayan biri. Pazar yeri olarak belirlenen yerlere Peygamber efendimiz gidiyor; “Buralar Pazar yeri olarak uygun değil”(Lütfen kaynak yazınız ben bulamadım) diyor ve daha sonra Medine pazarı olacak olan yeri görüyor “Tamam, Pazar yeri burası olsun, Kimseden vergi alınmayacak ve kimse de yer tutmasın” ”(Lütfen kaynak yazınız ben bulamadım) diyor.
Hoca: Yer tutmak yok, Vergi yok, “Bu tezgah benim” diyerek tezgah tutmakta yok. Ne oluyor bu Medine pazarını canlandırıyor. Herkes rahat bir şekilde mal getiriyor oraya.
Yahya ŞENOL: Bunun üzerine Ka’b Bin Eşrif, Peygamberimize gelip “Sana bu tavrından dolayı kesinlikle itaat etmeyeceğim” diyor. Hadisi de tam olarak buldum şu şekilde; “Burası Pazar yeri olacak, İşte sizin pazarınız budur, Bu Pazar daraltılmayacak, Burada vergi alınmayacaktır” ”(Lütfen kaynak yazınız ben bulamadım) diye buyuruyor. Hatta, Ka’b Bin Eşrif, Peygamber efendimizin kaldığı çadırın iplerini falan kestiriyor. Adam düzeni bozan bozguncu biriymiş. Medine döneminde “Beni Kureyza” ile “Beni Nadir” Yahudileri arasında “Kan diyeti” bakımından bir farklılık varmış. Peygamber efendimiz diyor ki; “Böyle olmaz, Herkes eşit diyet ödeyecek” (Lütfen kaynak yazınız ben bulamadım) diyor, Ka’b Bin Eşrif’te red ediyor Peygamberimizin bu kararını.
Hoca: “Diyet” dediğimiz; Bir insanın Hata yoluyla öldürülürse onun kan bedeli oluyor.
Yahya ŞENOL: Ka’b Bin Eşrif, Peygamberimize gelip diyor ki; “Senin bu buyruğuna itaat etmeyeceğiz ve eski geleneklerimizin hükmüne tabi olacağız, Seni de tanımıyorum” (Lütfen kaynak yazınız ben bulamadım) diyor.
Hoca: Aynı zamanda Antlaşmayı da bozuyor bu şekilde.
Yahya ŞENOL: Bu adamın tek suçu şiirlerle hakaret etmek falan değildir. O yüzden bu Ka’b Bin Eşrif olayını sürekli gündeme geliyor ama aslı öyle değil.
Hoca: Zaten Haşr Suresi de bu kabile ile alakalı inmiştir.
Yahya ŞENOL: Şu var hocam burada hatırlatmamız gereken; Ka’b Bin Eşrif’in şiirlerine karşı Peygamberimizin aldığı önlem “Hassan Bin Sabit” i şiirleri ile karşısına koymak olmuştur. Yani, Ka’b Bin Eşrif’e cevap için Hassan Bin Sabit’e “Çık, Allah ta yardımcın olsun, Çık’ ta şuna adam gibi bir söz söyle” demiş oluyor. O kadar basit bu işi o şekilde halletmek. Yani bunu öldürmesi misilleme değil yani.
Hoca: Kısasa karşı kısas, Filme karşı Film, Bak çok güzel söyledin. Bu da çok önemli Hassan Bin Sabit öylesine etkili şiirler söylemiş ki Mekke de hiç kimse Ka’b Bin Eşrif’i misafir etme cesaretini gösterememiştir. Yani Hassan Bin Sabit’in şiirinin etkisiyle misafir bile edememişler. Demek ki bu da o zamanın Basın-Yayını.
Harun ÜNAL: (Harun ÜNAL hocamız bir yanlışlık yapılıp düzeltilemdiğinden bahsediyor..ama konuşmasında bir iki kelime ancak anlaşılıyor. Elbette bu onun yaşlılığından kaynaklanmaktadır. Ben Harun hocamızın konuşmasını hiç yazmadan geçiyorum ama siz yinde kontrol edin önemli görürseniz yazını 01:23:00.saniyeden 25.saniyeye kadar)
Hoca: Maalesef bu tür şeyler oluyor. Daha sonra da hatalarda kutsallaştırılıyor.
Yahya ŞENOL: Bu gerçekten de çok iyi bir taktik. O hakarete Cinsi ile cevap vermiş.
Hoca: Çok muhteşem bir şey bu, Yani onun şiirlerine karşı şiirle cevap. Başka bir şey söz konusu değil. Ama orada tutuyor bir toplumu Müslümanlara karşı savaş için kışkırtıyorsunuz ayrıca birde destek veriyorsunuz. Hiçbir Hukuk sisteminde böyle bir şey affedilmez, Mümkün değildir.
Yahya ŞENOL: Demişler ki “Müslümanlar neden sadece Hz Muhammed’e hakaret edince ayaklanıyorlar? İsa’ya, Musa’ya ve diğer peygamberlerin hepsine yıllardır hakaretler yapılıyor, Onlara yönelik bir şeyler çiziliyor, Yazılıyor. Kimsenin kılı kıpırdamıyor. Muhammed (a.s) onlardan daha mı çok peygamber?” diye soru gelmiş.
Hoca: Bunun en güzel cevabını Fatih Hoca verdi; İnsanların kendi hayallerinde uydurdukları bir takım peygamber var. Yani gerçekten son derece üzücü. Bizim bir arkadaşımız Diyanet İşleri Başkanlığına bir soru soruyor; “Sen olmasaydın Kainatı yaratmazdım’ hadisi şu-şu Ayetlere aykırı değil mi?” diye sormuş “Hayır değildir” diye cevap vermişler. Bunlar ne biçim bir din anlayışıdır. “Sen olmasaydın kainatı yaratmazdım”, Böyle bir peygamber olur mu? Bu zaten Peygamber olmaz. Bu Tanrı olur, Başka hiçbir şey olmaz. Yani bu sözün açılımı nedir Allah Kainatı yaratmadan önce onların zihninde ki “Muhammed” in olması lazım değil mi? Şimdi biz bu dersi yapmasaydık buraya gelecek miydiniz? Siz gelmeden önce bu ders düzenlenmiş olması gerekiyor ki siz gelesiniz. “Sen olmasaydın kainatı yaratmazdım” demek ki kainatın yaratılmasından önce Hz Muhammed (s.a.v) vardı, Haşa! Peki, Bu söz mü doğru yoksa Allah’ u Teala’nın; “Muhammed sadece bir Elçidir, Başka bir şey değil. Ondan önce de çok Elçiler gelip geçmiştir”(Al-i İmran Suresi 144.Ayet), “Ben yeni ortaya çıkmış bir Peygamber değilim”(Ahkaf Suresi 9.Ayet) bu Ayetlerimi daha doğru? Hangisi Doğru? Allah’ın dediği mi doğru yoksa uydurma olduğu ittifakla kabul olmuş bu söz mü doğru? Sonra siz bu söze nasıl sahip çıkarsınız? Bu bir Tanrı anlayışıdır, Peygamber değil! Tanrıdır. Zaten öyle yapıyorlar; “Hakikat-i Muhammediye” diye Diyanetin “İslam Ansiklopedisi” nde var. Aynen şu ifade var, Tenkitsiz; “Hakikat-i Muhammediye, Allah’la bir hakikatin iki ayrı yüzüdür” diyor. Yani bir Bozuk paranın yazı tarafı Allah, Tura tarafı Haşa! Muhammed. Bu Diyanetin İslam Ansiklopedisinde var. Ve Tenkitsiz. Tamamen Hristiyanların İsa’ya yüklediğini Peygamberimize de yüklemişler. Yahya Hoca’nın bir çalışması vardı, İsa için ne diyorlardı?
Yahya Hoca: “Bütün kainat, Her şey İsa için yaratılmıştır”, “Bütün kainat ondan ve oun için yaratılmıştır( Palyus İncili) (kaynağı yanlış yazmış olabilirim kontrol edin)
(Biri mikrofonsuz soru soruyor duyulmuyor sayılır kontrol edin ben cevaptan devam ediyorum 01:27:08.saniyeden 21.saniyeye kadr)
Hoca: Cahil insanlar hiç kimseyi kandıramazlar. İnsanları yoldan çıkaranlar hep Alimler, Akıllı insanlardır. Hiçbir cahil hiç kimseyi yoldan çıkaramaz.
(Biri mikrofonsuz soru soruyor duyulmuyor sayılır kontrol edin ben cevaptan devam ediyorum 01:27:32.saniyeden 54.saniyeye kadr)
Hoca: Bu söz doğru, Yani birisi Peygamberi öldürüyor, Birisi Peygamberin Peygamberliğini öldürüyor.
(Adını bilmediğim biri söz aldı. Lütfen kişinin adını kontrol edip yazınız. Ben “bir müzakereci” yazarak devam ediyorum 01:28:03.saniye)
Bir Müzakereci: İmam Hatipte derse girerken “Siyer” ve “Hac” derslerine giriyorum. Her ikisinde de ortak nokta olarak çocukların kafasında Peygamber tasavvufunu oluşturmak amacım oluyor. Bu konu gündemimizde ve bu hafta Konya da bu konu üzerine eğitim vereceğiz. İmam Hatipteki İlahiyatçı hocalarımızın büyük bir çoğunluğu bu konuda “Haklısın” demiyorlar. Aynı Diyanetin yaptığı gibi yapıyorlar. Çünkü belki biraz ağır olacak ama kafalarında ki tapuyu yıkmak gibi olacak, İnkar gibi hissettikleri için “Evet Hocam, Bu böyledir” demiyorlar. Yani, Peygamberin Peygamberliği öldürülmüş onu diriltmek istemiyorlar. Ve bunun altında büyük bir İnanç meselesi var. Açık açık onlara şunu söyledim; “ Belki biraz ağır olacak ama sizi imana davet ediyorum” dedim.
Hoca: Hiçte ağır değil! Hiçte ağır değil! Gerçekten imana davet etmek lazım onları. Bizim bugün Hocaların çoğunun iman etmeye ihtiyaçları var. Hiç kusura bakmasınlar! Hiç kusura bakmasınlar öyle Hoca gibi insanların karşılarına çıkıyorlar. O Hocalık cübbesi olmasa onlarda hiç kimseyi saptıramazlar yoldan.
Harun ÜNAL: “Müzekkin Nüfus” ta “Eşrefoğlu Rumi” Hadis diye o kadar çok şeyler sunuyor ki, Bir tane örnek vereyim; Bir gün Hz Ömer’e (r.a) Mescid-i Nebevi de bir tane delikanlı feryat ediyor. Allah Resulune gidiyor Hz Ömer diyor ki; “ Böyle-böyle bir genç , Şöyle- şöyle bir yanlış yaptım” diyor. Allah Resulu genci kovuyor, Genç kendini dağlara, Çöllere veriyor. Gencin yanlışını da belirteyim; Ölen bir kadını Kabrinden çıkartmış, Cinsel ilişkiye geçmiş. Olacak bir şey değil ama olduğu aktarılmış. Allah Resulu genci kovuyor, O genç diyor ki; “Ya Rabbi Resulune gittim beni affetmedi, Ne olur Ya Rabbi Seni aracı tayin ediyorum” aynen tabir böyle yazılmış. Ben bunu “Mevzuat” kitabıma da aldım. Benim “Uydurma Hadisler Mevzuat” isimli bir kitabım var. Ben bu “Müzekkin Nüfus” kitabını “Ahmet Faruk” müstear ismi ile yayınladım, satılmadı. Yayın evi ısrar ettiği için bu kitabı yayınlattım ve kendi adımı yazmayacağım gibi bu kitaba sadece Tenkitlerimi koyacağımı da belirttim. Ne yazık ki o kitapta ne yanlış bilgiler var. Şimdi bütün bunlar Kurslara gelen gençlere, O cübbe giyen hocalar bu kitaplardan alarak o çocuklara aktarıyor. Çocuklar o kitaplardan eğitiliyor. Ve o çocuklar Peygamberi böyle tasavvur ediyorlar.
Hoca: Gerçek Peygamber değil uydurulmuş bir Peygamber. Yani Peygamberliği öldürülmüş bir Peygamber.
Yahya ŞENOL: Sorular arasında “Buhari” de geçen bir rivayeti vermişler. “Mü’minlerin emiri Hz Ali’ye zındıklar getirildi ve Ali onları yaktırdı. Haber Abdullah İbni Abbas’ a ulaşınca; “Ben onları yaktırmazdım, Çünkü Resullullah ‘Allah’ın Azabı ile azap etmeyin’ buyurarak ateşle cezalandırmayı yasaklamıştı. Ben olsaydım Resulullah’ın ‘Kim Dinini değiştirirse onu öldürün’ sözüne göre onu öldürürdüm” dediği rivayet ediliyor. Bu rivayet; i değerlendirebilir misiniz? Hz Ali gerçekten de onları yaktırmış mıdır? Veya İslam Hukukunda “Yakmak” diye bir ceza var mı? Soru sormuşlar
Hoca: Buhari de de olsa bu Hadisin uydurma olduğuna kesin olarak inanıyorum. Siz bakmış mıydınız Harun Hocam?
Harun ÜNAL: Bakmadım da, Bu konuda yaklaşık 250-300’ün üzerinde belki de daha fazla uydurma hadis var.
Hoca: Bu kesin uydurma hadis. Niye kesin uydurma hadis diyorum? Çünkü “Zındık” kelimesi Hz Ali zamanında Arap dilinde yoktu. Böyle bir kelime yoktur. Bu “Zındık” kelimesi Abbasilerden sonra ortaya çıktı. “ Divanu Zenadıka” diye divanlar oluşturuldu. Hatırladığım kadarıyla “Me’mun” döneminde idi. Yani yaklaşık Peygamberimizden 150 yıl sonradır ve o zaman Hz Ali diye biride yoktu, Çoktan vefat etmişti. “Zındık” kelimesi Farsçadan Arapçaya girmiş bir kelimedir, “Dini Farklı yorumlayan kişi” anlamına gelir. Mezhepler de vardır bu “Zındık” ile alakalı ifadeler.
Doç.Dr. Fatih ORUM: Şafiiler de de vardı. “Zındık” kelimesini şu şekilde yorumluyorlar; “Bu adam aslında Müslümanın diyor ama ümmet biliyor ki bu adam aslında Müslüman değil, Başka niyetler içerisinde. Ümmet bunu bildiği için bu adama Tövbe bile teklif edilmeden hemen öldürülür” demişler. “Zındık için hüküm Şafilerde bu şekildedir. Yani adam “Müslümanım” diyor ama ümmet bildiği için o adamın durumunu tövbeye bile gerek duyulmayan biri olarak değerlendiriliyor.
Hoca: Öyle hüküm veriyorlar. Mesela “Seyyid Sabık”ın “Fıkh-us Sünne” kitabından hatırlıyorum, O kitapta “Zındık” ile ilgili şöyle bir ifade geçiyor; “Zındık, İçi ve dışı Müslüman olan kişidir” diyor. “Münafık”; İçi kafir dışı Müslüman. “Zındık”; İçi de Müslüman dışı da Müslüman. “Zındık, Tövbeye davet edilmez” Çünkü tövbe edeceği bir günahı yok. Niçin tövbe etsin. Tövbeye davet edilmeden öldürülür. Niye? Çünkü yerleşik görüşe aykırıdır. Şu anda bizim yapıtıklarımız da onlara göre Zındık’lık. Ve diyorlar ki zındıklar için “İsterse dönüşünü ayetlerle ispatlasın.” ( Ben burayı anlamadım acaba hocamız ne demek istedi son cümle ile okurlarda anlayamayabilir hocamız burayı tamamlasın) Geçenlerde Yunanistan uyruklu biri geldi “Saadeti Ebediyye” denen kitabı sordu ben de ona “Derhal o kitabı yak!” dedim. Burada koskoca bir gurubu karşıma alıyormuşum, Alıyorum kardeşim! Tamamının değeri benim gözümde sıfırdır. Ellerinde Televizyonu var gazeteleri var, Beş para etmez bana göre hiç biri! “Mustafa İslamoğlu” Hoca’nın bir sözü var “Saadetiye Ebediyye” kitabı için; “Felaketi Ebediyye”, “Felaketi Ebediyye” ifadesi bile hafiftir. Ben İstanbul Müftülüğünde iken Psikolojisi bozulmuş insanlar gelip bir takım sorular sorarlardı onlara cevaben “Sen hangi kitabı okuyorsan derhal o kitabı yak” derdim, “Oh be. Hocam hakikaten mi? Doğru mu söylüyorsunuz?” böyle yetkisiz, Hayalci insanlar bu din sahasına girmişler. Geçende bir otele gittim, Baktım bir yığın kitap doldurmuşlar. Oğlum dedi ki; “Baba, Bu kitapları ne yapalım?” Aldık, Kağıt imha makinesine attık, Hiç olmazsa başkaları okumasın. Bu ne kardeşim böyle? Din adına insanları saptırmaya kimin hakkı var? Bunlar hiç hayırlı şeyler değil. Hayra alamet şeyler değil. Kesin tavır koymamız lazım, Öyle Allah tan başkasından korkan bir adam beş para etmez. Mesela 28 Şubat döneminde Cenab-ı Hakk’a sonsuz şükürler olsun, İnşallah Askerler ortaya çıkarda bizim neler konuştuğumuzu anlatırlar, Neler yaptığımız görünür askerlere karşı. İnşallah ortaya çıkar. O zaman bir arkadaşa söyledim, İstanbul Üniversitesinde de o dönemde “Başörtüsü” konusunda neler yaptığımızı gayet yakından bilirler. Bir arkadaş dedi ki “Valla bende çok isterim ama Viran olası hanede evladı ayal var” Bende dedim ki; “Mâmur olası hânede onları yaratan var”, dedim. Sana ne? Allahtan korkmak varken başkasından korkmak bir Müslümana yakışır mı?
Yahya ŞENOL: Hani Hocam az önce “Film yaptılarsa filmle cevap verirsiniz” demiştik onunla alakalı bir soru gelmiş; “İslam Alemi’nin Hz Peygamberi görsel olarak canlandırmasının sakıncası var mıdır?” diye sormuşlar.
Hoca: Filmler de Peygamberimiz (s.a.v)’mi canlandırmamak en büyük hakarettir ona. “Çağrı” Filminde Bir hayalle; “Peygamberimiz şöyle dedi” kendisi yok. Ya Kardeşim bu ne ya? Diğer Peygamberler için neden öyle yapmıyorsun da, onları canlandırıyorsun? O Peygamber de O Peygamber değil mi? Ya Kardeşim! Burada bir temsil var, Herhalde o Filmi izleyenler” Peygamberimiz” diyerek o kişiye yapışacak değiller. Peygamberi göstermeme falan Peygamberi Tanrılaştırmaktır. “Tanrılaştırma” faaliyetidir. Ramazan’dan önce “Ömer” Filmi ile ilgili tartışma olmuştu, Hatta bazıları “Ömer gösterilemez” falan filan demişti. Gazetelerde “Ezherden fetva aldık” diyenler vardı. O zaman bana sormuşlardı, Bende dedim ki; “Ömer gösterilemez şeklinde bir Fetva asla kabul edilemez” demiştim. Onu insan olmaktan çıkarmaktır bu, Öyle şey olur mu? Peygamberimizi de insan olmaktan çıkarmaktır. Elbette ki gösterilecek, Öyle şey mi olur.
Doç.Dr. Fatih ORUM: Acaba Hocam şöyle olabilir mi; İnsanların hayal dünyasını, Hayallerini sınırlama anlamına Psikolojik olarak gelir mi?
Yahya ŞENOL: Öyle diyorlar işte “Çağrı” Filminde “Hz Hamza” eşittir “Anthony Quinn”.
Hoca: Ya Yahya Hoca bırak Allah’ını seversen ya, Öyle yapan yapsın boş ver. Başka sığınacak bir şeyleri yok.
Yahya ŞENOL: O yüzden Cem YILMAZ diyor ki; “Kıyamet günü Hz Hamza sanıp ta Anthony Quinn peşine gitmeyin” demiş. Bir de şunu sormuşlar; “Başka bir dinin propagandasını yapmak, İslam dininde serbest midir?” diye sormuşlar
Hoca: Elbette ki serbest.
Yahya ŞENOL: Bir de Propagandanın şeklini vermişler; Birincisi; Sadece kendi dinlerinin yüceliğini anlatarak olabilir, İkincisi de; Kendi dinlerinin yüceliğini anlatırken İslam’ı eleştiriler veya yanlışlayıcı bir dille yaklaşırlarsa problem oluşur mu? Serbest mi?” diyorlar
Hoca: Elbette yaklaşacaklar. Bunun delillerinin hepsini saydık burada.
Yahya ŞENOL: Hz Ali, Emeviler ve Abbasiler döneminde savaşlardan dolayı, Baş üstün de baş kalmamış, Allah’ın Lanetlediği haksız yere canlara kıyılmış, Bu insanlardan bazıları Sahabe bazıları tabiin, Bunlar Kur’an’dan habersizler miydi? Yoksa biz mi farklı bir Müslümanlık yaşıyoruz?” diye sormuşlar.
Hoca: Kur’an-ı Kerim elimizde, Allah’ u Teala Kur’an-ı Kerim de bize Musa(a.s)’ın Ashabını bize örnek olarak veriyor. İsrail oğulları onlar ve İbrahim (a.s)’ın torunları hepsi. Yakup (a.s)’ın çocukları tamamı, Yani soy konusunda bir problem yok. Kendilerine iki tane Peygamber aynı anda geliyor, Bunlar Musa ve Harun (a.s). Önlerinde sayısız Mucizeler görüyorlar, Musa (a.s) sayesinde erkeklerini öldürüp, Kızlarını canlı bırakan, Kendilerini köleleştiren, Firavunun gözleri önünde boğulduğunu görerek, Ondan kurtuluyorlar. O Firavun hanedanının bütün hazineleri kendilerine kalıyor ve zenginleşiyorlar. Böyle bir ortamda uzun yıllar Musa(a.s)’la birlikte olarak bütün zorluklara göğüs geren Musa (a.s)’ın Ashabı, Biraz zenginleşince, Ve Başlarında Harun (a.s) olmasına rağmen Hz Musa (a.s) “Turi Sina” dağına çıktığı zaman Harun (a.s)’mı dinlemediler. En büyük günahı işlediler; Şirk Günahını işlediler. Birincisi; Allah’ u Teala her halde bu örneği bir tarih örneği olsun diye bize vermedi. İkincisi; Allah’ u Teala Hz Adem (a.s)’ım bizzat öğretmenliğini yaptı; “Ademe o isimlerin hepsini Allah öğretti”( Bakara Suresi 31.Ayet), Öğreten Allah. Adem (a.s) da ki bilgi sebebi ile Melekler secde ettiler. Ama Adem (a.s) tuttu kendine secde etmeyen Şeytana uydu. Uymadı mı? Demedi mi Allah’ u Teala Ta Ha Suresinde; “Adem Rabbine isyan etti ve kendini bir takım hayallere kaptırdı”(Ta Ha Suresi 121.Ayet), Olmadı mı? O zaman biz demek ki hiç Kur’an okumuyoruz.
—————————————konu sonu—————————————————-