Bu günkü konu ilan edildiği üzere İslam miras hukuk sistemiyle medeni kanun miras hukuk sistemi arasındaki mukayese üzerine olacak. Daha doğrusu ki miras hukuk sisteminin temel farklılıklarına değinmeye çalışacağız. Öncelikle islam miras hukukunun öneminden, konu ile ilgili yapılmış çalışmalardan kısaca bahsettikten sonra bazı temel noktalar üzerinden her iki miras sistemini mukayese etmeye çalışacağım. Daha doğrusu temel farklılıkları belirtmeye çalışacağım.
Bilindşği gibi islamdaki miras hükümleri kuranı kerimde hiç bir konuda olmadığı kadar net ve açık bir şekilde yer almakta. Temel olarak 4-5 ayette tüm miras hükümleri açık ve net bir şekilde yer aldığını görüyoruz. Bir çok konuyla ilgili, örneğin hilafetin halifeliğin tayini, çeşitli sosyal meselelere ilişkin bir çok konuda kuranı kerimde açık ve net hüküm bulunmazken genel prensipler bahsedilmişken, miras ile ilgili oldukça net açık hatta oranlara varacak kadar net şekilde hükümlerin belirtildiğini görüyoruz. Şüphesiz islam miras hukukunun önemi Allah’ın ona verdiği önemden kaynaklandığını söyleyebiliriz evvela. Miras hukukunun diğer bir önemi ise insanların mirasın üzerine bina edilmiş olduğu akrabalık ilişkilerini işte evlilik bağıyla oluşan hısımlık ilişkilerini bilemeyecekleridir. Örneğin kendimizi örnek verecek olursak, kendimizi düşünecek olursak kendi ailemiz için de kimin kime daha yakın olduğunu, annemizle, babamızla, kardeşlerimizle veya çocuklarımızla ilişkimizin tam mahiyeti itibariyle nasıl olduğunu tam bilememekteyiz. Bununla ilgili de yine AllahTeala miras ile ilgili hükümleri kuranı kerimde açıkladıktan sonra “abaukum ve ebnaukum la tedrune eyyuhum akrabu lekum nef’a feridaten minallah: babalarınız ve oğullarınız, onlardan hangisinin menfaat bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz, bu sebeple paylar Allah tarafından belirlenmiştir Allah bilir doğru karar verir”(NİSA 11). Yani biz insan olarak akrabalık ilişkilerini tam olarak bilemeyeceğimiz için AllahTeala bu miras hükümlerinin taksimini biz insanlara, miras bırakana bırakmayarak kendisi bizzat açık ve net bir şekilde, hatta tam oranları da belirterek; işte bir bölü üç alır, iki bölü üç alır şeklinde tam ve net bir şekilde bunu açıklamıştır. Yine çevremizde baktığımızda gerek akrabalarımız arasında olsun bir çok problemin, husumetin, anlaşmazlığın temelinde, kırgınlıkların temelinde miras ile ilgili taksimatın yattığını görebiliriz. Bunu en azından ben çeşitli problemlerin sebebine ilişkin yaptığım sorgulamalarda bunu açıkça gördüm. Bunu açıkça görebiliriz.
Yine miras hepimizi gerek bir miras bırakan olarak, gerek miras alıcı olarak, varis olarak hepimizi ilgilendirmekte. Hemen hemen her insanın hayatıyla ilişkili bir konudur diyebiliriz. Bu açıdan da miras hukuku oldukça önemli.
Tabi miras hukukunun önemine ilişkin bir çok hadisi şerifi, ilgili ayetleri burada belirtmek mümkün ancak konuyu fazla dağıtmaksızın doğrudan konuya girmek istiyorum.
İslam miras hukukuyla Türk medeni miras sistemini mukayese eden bundan önce bir çok çalışma yapılmıştır. Ben bu çalışmayı şu anda yapmakta olduğum bir makale üzerinden gideceğim. Daha önce yapılan çalışmalara kısaca bakacak olursak. Yusuf Ziya Kavakçı’nın Suriye Roma Hukuku Ve İslam Hukuku isimli çalışması bu konudaki çalışmalardan en önemlisidir diyebiliriz. 1975 yılında yayınlanan bu çalışmada Y. Ziya Kavakçı Hoca Merve Kavakçı’nın babası. İslamın doğuşu döneminde Suriye bölgesindeki Roma hükümranlığı altında uygulanan kukuk koduyla. Yine islam tarihinde en eski olan Zeydilerin de imamı kabul edilen Zeyd Bin Ali’ye ait İsim olarak Mecmu, El Mecmu veya El Mecmu-ül Fıkh veya El Müsned olarak da isimlendirilen kitaptaki hükümleri mukayese etmiş ve aynı zamanda bu iki mukayeseden sonra her bir konutla ilgili türk medeni kanunundaki çeşitli maddeleri de yer vererek mukayesede bulunduxunu görüyoruz. Bir çok konuyu ilgilendiren bir eser olmasına karşın çeşitli dolaylı işte vasiyetle ilgili, evlat edinmeyle ilgili, mal rejimiyle ilgili, dolsylı olarak borçlarla ilgili bir çok konuyu da ele aldığımızda yaklaşık 130 maddeden oluşan bu mukayesenin büyük çoğunluğunun 70-80 tanesinin miras ile ilgili olduğunu görüyoruz. Bu açıdan bu çalışma bu konuda önemli çalışmalardan biridir diyebiliriz.
İkincisi ise yine Şakir Berki’nin. Konu ile ilgili muhtevaları aynı olmakla birlikte isimleri farklı olan çeşitli tarihlerde yayınlanmış eski ve yeni hukukumuzda miras sistemleri arasındaki farklar 1972’de yayınlanmış bir makalesi. Yine benzer bir isimle islam hukuku miras sistemiyle medeni kanunun miras sistemi arasındaki farklar ismiyle 1978’de yayınlanmış bir makalesi. Bu konuyla ilgili çalışmaların önemlilerindendir diyebiliriz. Belki bu makalelerinde daha doğrusu makalesinde mukayeseli miras hukununun önenine, tarihi gelişimine değindikten sonra çeşitli konular altında, başlıklar altında iki miras sistemini de mukayese etmektedir. Yine bu konuda çeşitli yüksek lisans çalışmalarının da olduğunu görmekteyiz. Bunlardan bir tanesi Henefi Tuncer’in islam hukuku ve türk medeni kanununda miras taksimi isminde Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde yapılan bir yüksek lisans tezi. İkincisi Mustafa Harun Kıylık’ın islam miras hukukunda kırk hal ve islam miras hukukuyla medeni kanunda mirasın mukayesesi isimli çalışma. Bu çalışmalardan Erciyes Üniversitesi’nde yapılan teze ulaşamadım ancak diğerini inceleme inkanım oldu. Tezde mukayeseyi sadece 20 sayfalık kısa bir bölüm ayrılmış ve oldukça sathı bir şekilde mukayese edildiğini, bazı konulara çeşitli farklı noktalara, mukayese noktalarına yer verilmemiş olduğunu söyleyebiliriz. Yine mukayese yapıldıktan sonra hangisinin sosyal hayata, insanların ihtiyaçlarına uygun olup olmadığına ilişkin herhangi bir değerlendirmede de bulunmamış olduğunu görmekteyiz. Biz bu sunumda farkları belirttikten sonra imkan ölçüsünde, tabi sizlerinde katkılarıyla hangi miras sisteminin daha iyi yada insanların ihtiyaçlarına cevap veren, sosyal olarak fıtrata daha uygun olduğuna ilişkin değerlendirmelerde bulunmaya çalışacağız.
Temel olarak tarihteki miras sistemlerine baktığımız zaman günümüze kadar devam edegelen miras sistemlerine baktığımız zaman temel olarak üç eğilimin olduğunu görmekteyiz. Bunlardan birisi aileyi koruyan sistem. Bunu da miras bırakan herhangi bir tasarruf hakkına sahip değil. Miras doğrudan aile bireyleri arasında taksim ediliyor.
İkincisinde ise ferdiyetçi, bireyselci ve kapitalist olarak da adlandırabileceğimiz sisteme göre ise kişi mirasında istediği gibi tasarruf edebiliyor kendi ölümüne bağlı olarak. Ve herhangi bir şekilde aile bireylerinin hakları hukukları dikkate alınmıyor.
Üçüncüsünde ise kollektivist veya sosyalist diyebileceğimiz sistemde ise temelde miras kişisel bir hak olarak kabul edilmiyor. Yani kişisel mal varlığı kabul edilmediği için de miras hukuku ve mirasçılık da bu anlamda söz konusu değil.
Muhteva ve kaynak açısından islam miras hukukuyla türk medeni kanunu miras sistemi temelden ayrılıyorlar. Yani gerek kaynakları açısından olsun gerek nitelikleri açısından olsun. Bu sebeple tam olarak benim kanaatimce iki miras sistemi arasında bir mukayese yapmak söz konusu değil. Yanlızca bazı farklı noktalara değinilebilir. Bu anlamda isim çok da isabetli olmadığını söyleyebiliriz. Biz burada özel olarak genel prensiplerden ve sonuçlardan hareketle bir farklılığı belirtmeye çalışacağız. Yine islam miras hukuku derken mümkün olduğunca mezheplerin içtahatlarına, farklı içtahatlarına, farklı görüşlere girmeksizin üzerinde ittifak edilen, doğrudan kuranı kerimdeki miras hükümlerince ve Peygamberimizin sahih sünnetince belirlenen hükümler esas alınacak. Yine medeni kanunda bildiğiniz gibi 1926’dan önce Osmanlı devleti de dahil feraiz hukuku daha doğrusu islam hukukunun diğer ismi feraizdir. İslam miras hukuku uygulanmaktaydı. 1926’da İsviçre medeni kanunuyla bu değiştirilmiş. Tamamen iktibas edilerek yeni bir düzenleme esas alınmıştır. Ve tabi sürekli bu 1926’dan 1986 yılına kadar, hatta 2012 yılına kadar bu medeni kanındaki miras hükümlerinde oldukça değişiklik gösterdiğini, zaman zaman çeşitli değişikliklere maruz kaldığını görüyoruz. En son yapılan değişiklik 2001 yılında yapıldı. Ancak 2002’nin başında yürürlüğe girdi. Bu kanun 4721 sayılı kanun. Tabi mirasda söyle bir şey var: bu kanun yürürlüğe girmiş olsa bile eğer miras bırakan bu tarihten önce ölmüşse veya hangi tarihteki ölmüşse o zamanki kanun esas alındığından miras taksimi de ona göre yapılmakta medeni kanunda. Bu sebeple bu kanunu esas almış olakla birlikte bundan önce uygulanan maddelerin de kısmen geçerli olduğunu söyleyebiliriz.
Temel farklılık: medeni kanunda zümre sistemi bulunmakta. Mirasçılar üç zümreye ayrılmakta. İkinci olarak yasal mirasçılık ve nasbi mirasçılık şeklinde bir uygulama bulunmakta. Daha doğrusu şöyle söyleyebiliriz; medeni kanunda mahfuz hisseli mirasçılar ve mahfuz hisseli olmayan mirasçılar var. Yani bu üç zümreye ayrılmış olmakla birlikte bazı hısımların bir takım akrabaların belirli oranda hisseleri mahfuz (saklı). Miras bırakan bunları hiç bir şekilde değiştirememekte. Yanlızca bazı durumlarda değiştirme hakkına sahip. Bunu da ileriki bölümlerde ele alacağız. Bu hakkı saklı bulunan mirasçılar eş, ebeveyn, çocuklar ve kardeş. Bunun dışındaki hısımları mirasçı miras bırakan isterse farklı şekillerde mirastan mahrum edebilir. Tabi bunları da mahrum edebilir. Buna da biraz sonra değineceğiz. İslam miras hukukunda ise böyle bir ayrım yok. Tamamen miras hükümleri akrabalık ilişkilerine ve miras bırakanla varis arasındaki o ilişki, bağa göre düzenlenmiş olduğunu görmekteyiz. Diğer konularla birlikte bu konunun da açılacağını söyleyebiliriz. Yine terekenin geniş veya dar çerçevede taksim edilip edilmemesi açısından da iki miras sistemi de birbirinden ayrıldığını görmekteyiz. Örneğin islam miras hukukunda hemen hemen bir kişi öldüğünde annesi, babası, çocukları, çocukları yoksa torunları mirasçı olmaktayken medeni kanunda olamamakta. Yani tereke fazla dağılmamakta. Örneğin bir kişinin torunu varsa hiç bir zaman annesi babasına mirasçı olamaz medeni kanunda. Örneğin bir kişinin oğlu varsa bu evlatlık dahi olsa annesi babası mirasçı olamaz, ki bu anne baba çocuğuna bakmış, büyütmüş, okutmuş, belirli bir duruma getirmiş, bunun için emek harcamış bile olmuş olsa yani ihtiyaç sahibi olmuş olsalar bile. Bu anlamda medeni kanunu eleştirilen noktalardan bir tanesinşn bu olduğunu söyleyebiliriz. Daha doğrusu eleştirilmesi gereken noktalardan birinin bu olduğunu söyleyebiliriz.
İkinci farklılık noktası ise kadılarla erkeklerin miras oranları açısından. Bunu öne aldım ki konuda önemi açısından biraz ayrıntılı bahsetmeye çalışacağım. İslam miras hukununda kadınlarla erkekler arasında mirasçılık açısından herhangi bir farklılık yok. Yani mirasçı olma anlamında herhangi bir farklılık yok. İşte Nisa suresi 7.ayete baktığımız zaman, mealen okuyorum: “anne babanın ve yaknların bıraktıklarından erkeklere bir hisse vardır. Ana babanın ve yakınların bıraktıklarından kadınlara da hisse vardır. Bunlar az veya çok belirli bir hissedir”. Çeşitli istisnalar bulunmakta. Yani kadınlarla erkekler bazı durumlarda eşit hisse alabilmektedirler. Örneğin anne bir kardeşler eşit hisse alabilmektedirler. Eğer ölenin çocuğu bulunursa annesi veya babası eşit hisse alabilmektedirler, altıda bir hisse alabilmektedirler. Bunlar dışındaki durumlarda ise miras hükümlerinde kadınlarla erkeklerin hisseleri eşit değildir. Erkek iki kadın hissesi almaktadır. Örneğin çocukların mirasçılıklarında, kardeşlerin mirasçılıklarında. Yine eşlerin birbirlerine karşı mirasçılıklarında erkek iki kat alırken kadın onun yarısı kadar almaktadır. Türk medeni kanununda ise bu eşittir. Tabi bu ilk başta bir adaletsizlikmiş veya bir eşitsizlikmiş gibi algılanabilir. Ancak islam hukukuna bir bütün olarak baktığınız zaman ,kadınla erkeğin ekonomik sorumluluklarına bir bütün olarak baktığınız zaman, nafakası olsun, mihiri olsun ve diğer çeşitli meselelere baktığınız zaman bir adaletsizlik değil daha sosyal hayata uygun, eşitlikçi, daha fıtri olduğunu söyleyebiliriz. Nafaka açısından bakacak olursak bu konuya islam hukukunda erkek evlendiği zaman eşinin ve çocuklarının mesken, yeme içme ve nafakalarını karşılamakla mükelleftir. Yani eşi çalışıyor bile olmuş olsa,hanımının çeşitli mal varlığı bile bulunmuş olsa bundan sorumlu olan tamamen erkektir. Bu bilgili ayeti kerimelerde de açıkça belirtildiğini görmekteyiz. Burada örneğin Bakara suresi 233.ayete baktığımız zaman. Sadece ilgili yerleri aldım. Ayeti mealen okuyayım: “annelerin yiyeceği, giyeceği örfe uygun olarak babaya aittir” şeklinde buyuruluyor. Yine Talak suresi 65. Surenin 7. Ayetine baktığımız zaman, ilgili ayeti kerimenin meali şöyle:”eli geniş olan elinin genişliğine göre imkanı ölçüsünde eşine nafaka versin. Rızkı dar olan da Allah’ın ona verdiğinden o ölçüde harcasın”. Yine nafakayla ilgili bir başka ayeti kerimeye baktığımız zaman Talak suresi 6.ayete: “onları gücünüze göre oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun”. Yine boşandıktan sonra veya çocukların emzirilmesiyle ilgili olarak: “sizin için çocuğu emzirirlerse emzirme ücretlerini de verin boşandıktan sonra ve aranızda uygun şekilde anlaşın, eğer anlaşamazsanız çocuğu baba hesabına başka bir kadın emzirecektir”. Yine nafaka açısından tamamen erkek sorumlu. Hatta erkek bir süre kayıp olduğunda bile kadın erkek hesabına borçlanabilir, nafakasını karşılayabilir. Bu konuda çok sayıda Peygamberimizden nakledilen rivayet var. Bu rivayetleri de okumamızda sakınca yok sanırım, zamanımız elveriyor. Örneğin Ebu Sufyan’ın karısı hint Peygamberimizin huzuruna gelerek Ebu Sufyan’ın çok cimri olduğunu, kendisine ve çocuklarına herhangi bir nafaka vermediğini, onun malından haberi olmaksızın harcadığında bunun vebalinin olup olmayacağını sorduğunda Peygamberimiz cevaben; onun malından sana ve çocuklarına yetecek kadarını uygun şekilde alabilirsin buyurduğunu görmekteyiz. Yine bir çok konuda kişinin çocuklarına ve eşinin nafakadını karşılamakla mükellef olduğu belirtilmiş olmakla birlikte, aynı zamanda bu teşvik de edilmektedir. Ayrıca infak etmesi açısından. Bir adam peygambere gelerek şöyle dedi, bir başka rivayet tabi bu. Ey Allah’ın elçisi.
“Benim yanımda bir dinar para var, nereye sarf edeyim”.
Peygamber(sav): “Kendi ihtiyacın için sarfet”
Adam: “Yanımda başka bir dinar daha var” dedi.
Pey.(sav): “Eşine sarfet” buyurdu.
Adam dedi: Başka bir dinar daha var
Pey(sav): Çocuklarına sarfet buyurdu.
Adam: Bir dinar daha var dedi.
Pey(sav): Onu da hizmetçisine harcamasını söyledi.
Son bir dinar daha olduğunu söyleyince de. Sen onu nereye harcayacağını daha iyi bilirsin buyurarak bu konuda serbest bıraktı.
Nafakayla ilgili hükümleri çoğaltmak mümkün. Hatta nafakayla ilgili bir islam hukuku kitabına bakıldığı zaman tamamen miras hükümleriyle birlikte yani kadının, tabi farklı görüşler olmakla birlikte kadının nafakadaki sorumluluğunun da aldığı mirasa göre değiştiğini görmekteyiz. Örneğin Ebu Hanife’den nakledilen bir rivayet şöyle: bir kişinin babası muhtaç olsa. Bir kız ve erkek evladı bulunmuş olsa. Nafakalarını nasıl karşılarlar? Yani kız çocuğun ve erkek çocuğun babasına karşı nafakadaki sorumlulukları nasıldır? Ebu Hanife’ye göre erkek iki kat karşılamak zorunda, kız çocuk onun yarısı kadar karşılamak zorunda. Yani ne kadar miras alırlarsa nafakada da o şekilde sorumludurlar aynı zamanda nafakayla sorumlu oldukları kişilere karşı. Bu açıdan nafakayla miras hükümleri açısından dolaylı bir ilişkinin olduğunu söyleyebiliriz.
Yine mihir ile ilgili baktığımız zaman da, evlenecek erkek islam hukukuna göre eşine bir mihir vermesi gerekir. Aralarında anlaştıkları miktarda bir mihir vermesi gerekir. Nisa suresi 4.ayete baktığımız zaman, mealen okuyorum: “kadınların mehirlerini bir güçlük çıkarmadan gönül rızasıyla verin”. Yine 20. ayete baktığımız zaman: “yüklerle mal vermiş olsanız bile hiç bir şeyi geri almayın, iftira ederek ve apaçık bir günaha girerek mi alacaksınız” bu da boşanan erkeğin mihiriyle ilgili olduğunu görmekteyiz. Tabi bunu o şekilde bir örnek olarak da gösterebiliriz. Genelde iki tane aile düşünecek olsak. Aynı sosyoekonomik sınıfa mensup iki aile düşünecek olsak. Bunların birer tane kız ve erkek çocukları bulunduğunu farzetsek. Miras olarak da üçer daire ve üçyüzbin lira bulunduğunu farzetsek. Terekenin taksimine göre kız çocuk bir daire alır ve yüzbin lira alır. Erkek çocuk ise iki katını alır. Yani iki daire ve ikiyüzbin lira alır. Peki aynı şartlarda bunların başka birileriyle evlendiğini farzetsek. Tabi istisnalar olabilir, farklı durumlar olabilir, fakirlik zenginlik olabilir ayrı, ama burada bahsettiğimiz genem olarak normal şartlar altında diyelim. Erkek çocuk dairenin birisini kiraya vererek birinde oturduğunu farzetsek. İkiyüzbin liranın da ellibinlirasını mihir verdiğini varsayarsak. Aynı şartlarda başka bir aileden kıza. Evlenen kız çocuk da yine dairesini kiraya vererek kocasının dayayıp döşediği ve mülkiyeti ona ait bir evde oturduğundan. Ve mihir olarak da ellibin lira aldığını varsayarsak, sonuçta her ikisininde birer dairelerinin kirada olduğunu ve yüzellibin liralarının da mevcut olduğunu görürüz. Yani bir anlamda dengeleme olduğunu söyleyebiliriz. Aynı zamanda bu kadınla erkek arasındaki bu miras taksimindeki ikili-birli taksimin ne gibi hikmet ve sebepleri olabilir diye de bakacak olursak. Erkek daha fazla miras alması daha fazla malı olması onun eşi ve çocuklarına karşı görevini daha rahat yapmasına sebep olur. İkinci olarak: erkeğin maddi olarak karısından iyi olması onun ailedeki konumunu güçlendirir. Bildiğiniz gibi çocuklarına ve eşine infak edemeyen bir erkek küçük düşer. Gerek ailesi karşısında küçük düşer, aile reisliğini gereği gibi yapamaz, doğal olarak aile huzurunu da etkiler. Yani istisnalar tabi olmakla birlikte kadının zengin kocanın fakir olduğu ailelerde huzursuzluğun çok daha olduğu, mutsuzluğun olduğu yine müşahade edilmektedir. Yine örnek olark bir ailede erkek çalışamaz, işsiz olsa bu büyük bir problem iken, yani kadının işsiz olması çok büyük bir problem teşkil etmeyebilir. Çünkü burada temel olarak sorumlu olan erkektir. Ailenin geçimi, nafakası, çocukların nafakası hep erkekler sorumludur. Yine günümüzde intihar eden erkeklerin olduğunu görüyoruz. Burada da tamamen o erkeklik duygusundan hareketle güçsüz ve ailede zayıf düştüğü için bu duruma geldiklerini görebiliyoruz. Yine erkek, kadın akrabalarına karşı da görevlerini yerine getirirken rahat olur ve sorumluluk duygusuyla hareket eder. İşte islam ceza hukukunda bazı durumlarda erkek sorumluyken kadın sorumlu değildir. Örneğin akile denen bir sistem var, duymuş olabilirsiniz. Hata oluyla bir kişi diğerini öldürdüğü zaman bundan dolayı ödemesi gereken diyeti üstlenerek ödemek zorunda olan kimse erkektir. Yani akiledir. Burada eğer erkek yanlışlıkla birisini öldürmüş olsa,kız kardeşi bunun diyetini ödemek zorunda değildir. Ancak tam tersine erkek kızkardeşinin cinayetinde sorumlu olacaktır, bunun diyetini ödemekte. Yine aynı durum kasame denilen sistem için de geçerlidir. Bunu ayrıca belirtmiyorum. Yine miras yoluyla servetlerin parçalanması önlenmiştir diyebiliriz. Yine kadının mensup olduğu ailenin güçlü olması kadın için de oldukça önemli ve onun da evlenerek gitmiş olduğu ailedeki mutluluğu açısından önemlidir. Yani evlenen kadın evlenmiş olmakla birlikte hiç bir zaman kendi ailesiyle kendi bağını, rahim yoluyla akraba olduğu hısımlarla bağını koparmamakta, ilişkisini devam ettirmektedir. Tabi bu anlamda kocasının soyadını dinen taşıması da geremez. Tabi ayrı bir konu. Güçlü aile bağlarının devam etmesi gerektiğinden ailesinin güçlü olması onun için her zaman bir güvence olur. Yine kocasından ayrıldığı zaman herhangi bir muhtaç durunda sığınacağı yer yine erkek akrabası veya erkek kardeşinin yanıdır. Bu anlamda kadının, kız kardeşin yarım hisse alması, erkeğin bir sorumluluk duygusuyla hareket etmesine bu anlamda ona daha rahat kol kanat germesine ve yardımcı olmasına sebep olabilir. Tabi bu hikmet ve sebeplerini çoğaltmak mümkün. Çeşitli şeyler de eklenebilir. Örneğin erkeğin cihadla sorumlu olması veya kadının bundan sorumlu tutulmaması da bu şeylerden birtanesidir diyebiliriz. Bu açıdan erkeğin mirasta iki kat alması kadının yarım alması tamamen ekonomik sorumluluklarıyla ilgili bir durumdur. Yani islam miras hukukunun bütünlüğü içerisinde herhangi bir adaletsizlik veya eşitsizlik sözkonusu değildir diyebiliriz.
Yahya: Sebep ve hikmetlerde problem yok zaten. Bunu bir şekilde izah ediyorsunuz karşı tarafa da. Genel de ençok takılılan konu kadınların erkeklere göre yarım hisse alması kuranı kerime göre kesin bir emir mi? Sadece o devir için mi geçerli, bu devirde de geçerliliğini devam ettiriyormu? Medeni kanun da zaten çakışan nokta burası. Hikmetleri bir şekilde izah ediliyor. Bu iddalara karşı ne denilebilir? O devirde kadın işte daha sosyal hayatın içinde değildi, erkek kadar çalışmıyordu. Ama bugün erkek kadar hatta bazı yerlerde erkeklerden daha çok hizmet gördükleri oluyor. Bu durumda yine mi onlara yarım hisse verilecek?
Konuşmacı: Yani bu kadınların yarım hisse alacağı kuralı kuranı kerimde açık ve net bir şekilde olduğunu görmekteyiz. Nisa suresinin 11.ayetine bakacak olursak AllahTeala burada “yusimukullahu fi evladikum liz zekeri mislu hazzıl unseyeyn: Allah size çocuklarınız arasında erkeğin iki kız hissesi kadar almasını emreder, vasiyet eder” şeklinde olduğunu görmekteyiz. Yani burada mirasın taksimini kişiye bırakmayarak onun çocuklarının hangi oranlarda hisse alacağını AllahTeala direk belirlemiştir. Bunu da tabi AllahTeala’nın başka nafakayla ilgili koyduğu hükümlerle, diğer mihir ile ilgili koyduğu hükümlerle kuranı kerimin bütünlüğü içerisinde ve diğer islam miras hukukunun bütünlüğü içerisinde anlamak durumundayız. Bu anlamda bu hükmün sosyal şartlara, fıtrata daha doğrusu sosyal şartların değişmesine göre değişeceğini söyleyemeyiz. Çünkü erkek her zaman erkektir, kadın her zaman kadındır. Her zaman sorumlulukları aynıdır hemen hemen. Şuanda bile çalışan aileler, eskiden de Peygamberimiz zamanında da çalışan aileler vardı. Peygamberimiz de, sonuçta Peygamberimizin hanımı Hz. Hatice iş kadınıydı. Ama kadın çalışmış olsa bile sorumlu, evin geçinmesinden, nafakasından sorumlu olan erkektir. Bu anlamda daha doğrusu her konuda kadın kocasından para alması, nafaka alması onun için zul olmamakla birlikte yani bir çok erkek muhtaç olduğunda hanımından veya hanımının akrabalarından yardım almak durumunda kalmadı onun için erkeklik duygusu açısından çok büyük problem olabilir. Bu hikmet ve sebepler aynı zamanda bu sosyal şartların da değişmediğini zaten günümüz için de geçerli olduğunu gösteriyor diyebiliriz.
Yahya: Bu sosyal durumu burada hiç bir şekilde atıf yapmıyor diyorsunuz. Kadın ne durumda olursa olsun her halükarda yarım hisse alacak erkekten.
Konuşmacı: Evet.
Yahya: 13 ve 14. ayette de bütün bu miras hükümleri anlatıldıktan sonra “tilke hududullah” ibaresi kullanılıyor. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlar. Bu sınırların şu şarta bağlı bu şarta bağlı diye aşılması insanın elinde olan bir şey değil.
Konuşmacı: İnsanın elinde olan bir şey değil, öyle olsa Allah bu kadar açık net belirtmezdi.
Yahya: Buna itaat edilmesi “kim bu konuda Allah’a ve resulüne itaat ederse onları cennete sokacak diyor” Allah. Ve 14.ayette de kim isyan ederse, isyan ne demek bu konuda? Bu sınırlar bugün için geçerli değil artık o devirde kaldı demektir “ya’sıllahe ve resulehu yeteadde hududehu; hududunu da aşarsa”. Kuranı kerimde miras hükümleri açık bir şekilde belirtilmiş. Ama bunlar falanca tarih için geçerliydi. Artık bugün sosyal şartlar değişti kadın da artık erkek gibi eşit almak zorundadır denildiği zaman siz bu hududu aşmış oluyorsunuz. Böyle yaptığınız zaman da “yudhılhu naran haliden fiha”: içinde sürekli kalmak üzere cehenneme atmakla tehdit ediyor Allah. Demek ki herhangi bir şarta şurta bağlı olarak miras hükümleriyle kesinlikle oynama olmuyor. Şimdi ikinci soruya geçebiliriz.
Konuşmacı: İstisnalar
Yahya: Her durumda mı kadın, işte şey yapacak. Kardeşler konusunda böyle ama onun dışında
Konuşmacı: Kadın her durumda ikili-birli taksim alacak diye bir durum söz konusu değil. Örneğin anne-babaların mirasçılıklarında böyle bir durum, dedenin mirasçılığında böyle bir durum var. Örneğin bir kişi öldüğü zaman bunun annesiyle babası kalmış olsa ve bir tane oğlu kalmış olsa veya kızı, burada anne ve baba bir bölü altışar alır. Eşit alırlar
Yahya: Orada hani kadın olması hasebiyle yarı hisse almıyor
Konuşmacı: Burada ihtiyaçları dikkate alınmış diyebiliriz.
Yahya: Kardeş olarak aldıkları zaman ana babadan alacak miraslar konusunda ancak yarı sistem
Konuşmacı: Evet, ikiye bir sistem var. Ama annebir kardeşlerin mirasçılıklarında yine eşit olduğunu görmekteyiz.
Yahya: Onlar önemli şeyler, değinelim yani.
Konuşmacı: Mirasla ilgili 11’e baktığımız zaman “ve li ebeveyhi kulli vahidin min humas sudusu mim ma terake in kane lehu veledin”
Yahya: Ayet numarası kaç.
Konuşmacı: 11
Yahya: “Veli ebeveyhi” dediği zaman hem ana hem baba ikisi ortaklaşa bir bölü altı hisse. Eşit hisse almış oluyorlar. Kadın diye orada ona bir bölü üç, öbürüne bir bölü altı falan denmiyor
Yine aynı ayetin devamında anne bir kardeşlerle ilgili ayette eğer ölenin kardeşleri varsa annesine altı da bir düşer. Yine aynı yerde yine annebir kardeşler birden fazla oldukları durumda yine üçte bir ortak alacakları açıkça belirtiliyor burada. Yani kız erkek ayrımı onlar için de söz konusu değil.
Bayan Katılımcı: Şunu söyleyebilirmiyiz;mirasçı olarak kardeş olarak alındığında mirasçı sadece cinsiyet o zaman geçerli.
Yahya: Genel bir şey söylenebilir mi o konuda?
Konuşmacı: Sadece anneden olan, anneleri aynıysa anneye olan mirasçılıklarında daha doğrusu birbirlerine olan mirasçılıklarında eşit alırlar. Ancak baba yoluyla olan mirasçılıklarında ise ikili-birli alırlar.
Yahya: Anneden kalan mirasta da
Konuşmacı: Yok, onda yok. Anneden kalan mirasta ikili-birli taksim yok yani. Çocuklar terekeyi eşit olarak paylaşırlar. Onda taksim yok.
Yahya: Bir soru da arkadan var onu da alalım
Katılımcı: Ben de bir soru sormak istiyorum. Şimdi mirasta sebep ve hikmetleri anlattınız. Nisa suresi 11.ayette geçen ifadeye göre sebep ve kikmetlerden öne çıkarılması gereken şu değilmidir: “la tedrune eyyuhum akrabu lekum nef’a: bunlardan hangisi size fayda bakımından daha yakındır bilemezsiniz”. Şimdi yani miras bırakan, ölen kişiye yakınlığı faydası açısından vurgu buna mı yapılmalıdır? Yoksa siz sanki şöyle bir vurgu yaptınız: yani görevleri nedir? Karısına görevi nedir, çocuğuna görevi nedir bu mu önemlidir yoksa ölene karşı görevleri faydası açısından değerlendirilir?
Konuşmacı: Evet, dediğiniz gibi çok haklısınız. Zaten nafakayla ilgili ayetleri belirtirken buna da işaret etmeye çalıştık. Yani kişinin fayda bakmından nafaka hukukunda da tamamen kişinin yani sorumlu olduğu nafakası esas alınmakta. Evet aynı şekilde. Dikkat ederseniz Ebu Hanife’den bir şey nakletmiştim. Bir kişi öldüğü zaman eğer bunun kız çocuğu veya erkek çocuğu bulunmuş olsa babaları daha doğrusu bir kişinin kız ve erkek çocuğu bulunmuş olsa ve babaları muhtaç durumda olsa. Veya anneleri muhtaç durumda olsa bunların karşılamaları gereken nafaka borçları ikili- birlidir. Yani erkek ikisini karşılar kız birisini karşılar. Yani tamamen miras hükümlerine göre burada böyle bir düzenleme yapılmıştır diyebiliriz. Yine devam edecek olursak.
Aynı katılmcı: Anneden gelen mirasla babadan gelen mirasın çocuklara dağılımı farklı mı?
Konuşmacı: Yok yok orada farklılık yok. Anne bir kardeşlerin mirasçılıklarında. Daha doğrusu bu çocukların birbirlerine olan mirasçılıklarında farklı.
Yahya: Yani kişinin annesi öldüğü zaman geriye bir kız bir erkek kaldı. Annenin mirasını yine burada ikiye birli mi paylaşıyorlar. Burada problem yok. Babası da ölse annesi de ölse problem yok.
Konuşmacı: Orada anne bir kardeşler. Yani şöyle diyebiliriz: aynı anneden olan ikitane çocuk, babaları farklı olmuş olsa. Bunlardan birisi vefat ettiği zaman
Bayan katılımcı:Anneden kardeşler, anne hakkı değilmidir o?
Konuşmacı: Şimdi anne yok. İki tane anne bir kardeş var. Üç tane anne bir kardeş var diyelim. Bunlardan birisi öldüğü zaman bu iki kardeş kız veya erkek olsun birbirlerine eşit, bu kardeşlerine eşit oranda mirasçı olurlar. Mesele kardeşlerin birbirlerine mirasçılığı.
Yahya: Mesele kardeşlerin birbirine mirasçılığı, anne- babaya mirasçılık değil.
Konuşmacı: Şimdi burada şöyle bir şey var, kimin kime karşı mirasçı olmasına göre durum değişiyor tabi.
Yahya: Sonuç olarak anneden kalan mirasta da babadan kalan mirasta da kız ve erkek kardeşler ikiye birli paylaşacaklar.
Katılımcı: Meallere göre ikiye ayrılmış. Bir kısmı çocuklarınız konusunda Allah erkeğe iki kız hissesi kadar tavsiye eder diye çevirmiş. Bir kısmı da emreder, buyurur diye çevrilmiş.
Yahya: Vasiyetse yerine getiemeyebilir mi acaba?
Konuşmacı: Yok öyle bir şey yok. Buradaki vasiyetin
Aynı katılımcı: Bunu söyleyip arkasından da hududullah demesi
Yahya: Vasiyet kelimesi ne manaya geliyor?
Konuşmacı: Yani emir anlamında.
Yahya: Bir görev olarak yükler manasında oradaki. Arka tarafa da baktığınız zaman “faridaten minallah” geçiyor 11.ayette zaten.
Yahya: Yok, 12.ayette “vasiyyeten minallah” diye bir daha geçiyor. Yani oradaki Allah’tan kesin bir emir
Konuşmacı: Oradaki şeye devam edebilirsek çok daha iyi olur.
Yahya: Soruları ona göre alırız.
Bayan Katılımcı: Ölen kişiye yakınlığı konusundaki cevabı anlayamadım. Fayda yakınlığı.
Konuşmacı: Daha doğrusu şöyle söyleyebiliriz; akrabalık ilişkileriyle ilgili bir durum bu. Yani mesela ben çocuğumu kendime çok yakın hissedebilirim veya babamı daha yakın hissedebilirim veya kardeşimi yakınlığıma hşssedebilirim. Ancak bu yakınlık ilişkilerini Allah daha iyi bilir biz bunu bilemeyiz. Kimin kime daha faydalı olduğunu. Yani bir kişi, evlat ile anne arasındaki ilişkiyi, kardeşler arasındaki ilişkiyi, kardeşlik ilişkisini, babalık, annelik bunun kimin kime faydalı olduğunu hangisini daha önemli olduğunu, kimin önce-sonra olduğunu bilemeyiz. Yani bu şekilde anlamak daha isabetli olur kanaatindeyim. Bu sebeple Allah siz bunu bilemezsiniz, ben size bırakmayarak bu hükümleri bu şekilde belirliyorum.
Yahya: Yakınlığın bir önemi yok diyorsunuz.
Konuşmacı: Yakınlığın önemi var ama yakınlığı siz bilemezsiniz. Ben yakınlığı sizden daha iyi bilirim. Tabiki bu işte kimin kime faydalı olduğunu sizden daha iyi bilemezsiniz. Ben bilirim ve bu şekilde koyuyorum şeklinde ben anlıyorum.
Katılımcı: Erkek kardeşin kız kardeşine feragat diye bir şey söz konusu olabilir mi mirasta. Yani Allah böyle tavsiye ediyor, vasiyet ediyor. Erkek kardeş sorumlu zaten, burada bir feragat gibi de değerlendirilebilir mi?
Konuşmacı: Taksim yapıldıktan sonra hibe edebilir. Bunda herhangi bir sakınca yok.
Aynı katılımcı: Taksimden sonra diyorsunuz.
Konuşmacı: Taksim yapıldıktan sonra ben tamamen kardeşime veriyorum. İstediği kadar verebilir. Miras olarak değil ayrıca da verebilir. Bunda herhangi bir şey yok, evet. Ama kimin kimin malı olduğunu önce bir belirlemek gerekir.
Yahya: Evet, devam edelim
Konşmacı: İkinci bir islam miras hukukuyla medeni kanun arasındaki farklılık ise evlatlıktır. İ.M. Hukukunda evlatlık mirasçı değilken T.M.Kanununda evlatlık mirasçıdır. Yani mesela Ahzab suresi 4.-5.ayete baktığımız zaman evlatlığın Allah tarafından kabul edilmediği, bunların gerçek çocuklar yerine olamayacakları, bunların yani anne babalarının adlarıyla çağırılmalsı gerektiğini görüyoruz. Ayeti okuyacak olursak mealen: “Allah evlatlıklarınızı öz oğullarınız olarak tanımadı. Onları babalarının kim olduğunu bildirerek çağırın. Allah yanında en doğrusu budur. Eğer babalarını bilmiyorsanız onlar din kardeşleriniz ve dostlarınızdır”. Dinimizde yetime bakmak, çocuğa bakmak çok büyük sevap. Onu yetiştirmek, büyütmek eğer babasız kimsesizse bu ayrı bir şey. Ancak akraba olarak o kişinin kendi çocuğu değildir. Kan bağıyla olan çocuğu gibi kendi çocuğu değildir. Yani bunu belirtmek gerekir. T.M Kanınunda ise evlatlığa alınan şahıs evlat edinen kimsenin meşru çocuğu gibi miras hakkına sahip olur.
Yahya: Aynı hisseyle mi?
Konuşmacı: Aynı hisseyle! Evlatlık ve alt soyu, evlatlığında çocuğu olursa yani evlat edinene hısmı gibi mirasçı olur. Örneğin bir kişi evlatlık edinmiş olsa, evlatlığının da bir çocuğu olmuş olsa. Ve anne babasını da bırakmış olsa anne babası mirasçı olamaz ancak evlatlık birimci zümreden olduğu için T.M.Kanununa göre terekenin tamamını alır.
Yahya: Peki islamda vasiyet yoluyla yine de evlat edindiği kişiye bir şeyler bırakabilmesi mümkün değil mi?
Konuşmacı: Şimdi şöyle bir şey. Biraz önce
Yahya: Adam küçüklüğünden beri aldı büyüttü çocuğu. Başka bir varisi de yok zaten. Mal tamamen başkasına mı geçiyor.
Konuşmacı: Şimdi şöyle bir şey. Biraz önce belirttiğimiz gibi bir çok ayette AllahTeala yetimlerin hakkının gözetilmesini, bakılmasını, bunların haklarının yenmemesini, bu çok büyük sevap ve müslümanlara, insanlara yüklenmiş önemli bir görev. Kişi herhangi bir yetime hayatrayken istediği kadar verebilir, kendi malından tasarruf edebilir, bunda herhangi bir sınırlama yok. Ancak öldükten sonra, elbetteki bir insan bir yetime bakıyorsa buna hayatında verebilir ancak öldükten sonra malın akrabalar arasında taksimi gerekir. Hayattayken verebilir.
Yahya: Şimdi ölmeden önce bırakıp bütün malını çocuklarına, diğerlerinden kaçırması mümkün mü? Adam bir çocuğu evlat edindi baktı uzun yıllar boyunca. Artık yaşlandı, kendi anne-babası var, kardeşleri var. Dolayısıyla kendisi öldüğünde mirasın bunlara paylaştırılması gerekiyor. Adam hayattayken bütün malını bu çocuğa hibe edip yapamıyor mu?
Konuşmacı: Hayattayken, sağlıklıyken bir yetime olsun, bir kaç yetime olsun, herhangi bir insana olsun kişi istediği gibi tasarruf hakkına sahiptir. Ben malımı istediğim gibi
Yahya: Sadece ölüme bağlı tasarruf mu o?
Konuşmacı: Ölümden sonra malın intikali anlamında, terekenin intikali anlamında kişilerin ailelerine mirasçı olmaları gerek. Yani kan bağıyla akraba oldukları kişilere mirasçı olmaları gerekir.
Yahya: Peki ölüme bağlı vasiyet mümkün mü burada? En azından üçte biri oranında.
Konuşmacı: O vasiyet konusu merak edenler olursa Kurandersi.com’da bu konuda bir dersimiz var, onu izleyebilirler. Bu konu biraz farklı olduğu için, vasiyet ayrı olduğu için ona girmek istemiyorum.
Yahya: Burada en azından şunu söyleyebiliyoruz; hayatrayken istediği kadar malından verebiliyor bu çocuğuna. Yani evlatlığına.
İkincisi ise mirasçı ıskat meselesi daha doğrusu bir başka farklılık konusu. İslam hukukunda miras bırakanın kişinin mirasçılarını hiç bir şekilde terekeden mahrum etmesi söz konusu değildir. Yani bir tane evladımın biri bana baktı etti, yanımda kaldı diyerek onu diğerlerinden ayırması. Bir tanesinin de işte kötü alışkanlıklara sahip olduğu sebebiyle, işte kunarbazdı, işte sarhoşdu gibi bir takım bazı kötü alışkanlıkları var diye mirasından mahrum etmesi diye bir durum söz konusu değil. T.M. Kanununda ise,mirasçılıktan çıkarmayı kabul edilmiştir. Miras bırakan muris istediği takdirde çeşitli sebepler ileri sürerek mirasçının mirasçılığını engelleyebilir. Örneğim medeni kanunun 510. Maddesi şöyle: aşağıdaki durumlarda miras bırakan, ölüme bağlı bir tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarabilir. Zaten diğerlerini çok rahat çıkarabiliyor. Yani saklı payı olmayanları. Mirasçı miras bırakana veya miras bırakanın yakınlarına karşı ağır bir suç işlemişse, bu ağır suç işlemiş olması ifadesi bu 2002’den önce çok farklı olarak yorumlanmış. Çünkü çok subjektif şey ağır suç. Nedir: bu cürüm işlemişse şeklindeyken ağır suç şeklinde değiştirilmiş. Yani bu anlamda subjektif bir şey. Yani ağır suç ne demek? Herkes farklı bir şeyin ağır suç olduğunu iddia edebilir. Mirasçı miras bırakana ve ailesinin üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse. Bu da çok subjektif bir şey.
Yahya: Bana bakmadı diyor şimdiye kadar, dolayısıyla malımdan da faydalanamaz.
Konuşmacı: Bana bakmadı çocuğum, ben öldükten sonra da alamasın diyebilir medeni kanunda bu şekilde mirasçılktan çıkarması söz konsudur. Ve yine mirasçılıktan çıkarılan kişi de daha sonra malı paylaştırılması esnasında dava da açamaz. Bu na karşı aleyhte dava da açamaz.
Yahya: Çıkardımı iş bitiyor.
Konuşmacı.Ever. Yine borçlarda sorumluluk. Borçlarına karşı sorumluluk islam miras hukukunda mirasçılar terekeye karşı sorumlu değildirler. Yani öncelikle eğer bşr kişi öldüğü zaman malı kalırsa ve borcu da varsa öncelikle bu maldan borçları ödenir. Borçlardan arta kalan miktar mirasçılarına paylaştırılır. Eğer borcu malından fazlaysa veya borcu var malı hiç yoksa bundan mirasçıları sorumlu değildir.
Yahya: Çocukları ödemek zorunda değil yani.
Konuşmacı: Ödemek zorunda değildir. Türk medeni kanununda ise mirasçılar miras bırakanın bütün borçlarından sınırsız ve şahsi olarak sorumludurlar. Ayrıca sorumluluk yani zincirleme devam eder. Hatta belki duymuşsunuzdur, bazı davalarda ben bunu senin torunundan alacağım, çocuklarından çıkaracağım bunu gibi şeyler olabilir. Sen öldükten sonra dahi bunu alacağım gibi ifadeler duymuşuzdur. İlgili madde mirasçılar tereke borçlarından sorumludurlar.
Yahya: Peki bu islamda alacaklının hakkını kim karşılayacak? Adam bir tirilyon borçla öldü, bir kuruma veya şahsa. Çocuklarında da bunu tahsil edemeyecekse o adamın borcunu devlet karşılayacak mı? Geriye malı kalmamış.
Konuşmacı: Peygamberimizden şöyle bir hadis var: eğer bir kişi borçlu olarak ölürse daha doğrusu bir kişi ölürse malı mirasçılarınındır. Eğer borcu varsa malı yoksa, bu bana gelsin devlet başkanı olarak ödeyeceğim şeklinde bir rivayet var.
Yahya: Yani alacaklının da hakkı yenmemiş oluyor. Burada ona pek değinilmemiş yani, alacaklının durumuna da. Ölenin çocukları için güzel bir kolaylık. Borçlardan sorumlu olmamak ama alacaklının hakkının da
Katılımcı: Sorumlu olmadığının dayanağı nedir?
Konuşmacı: Yani burada şeyler kişisel. Kimse kimsenin şeyinden sorumlu değil. Herkezin bir tüzel kişiliği var. Yani bu anlamda başkasının yaptığı borçtan birsi sorumlu değil ancak ona keffaretle vesair şekillerde sorumluluk yüklenmişse sorun olabilir.
Katılmcı: Kuruma borcu var ve mal varlığı da var. Bu kurumun sahipleri kimler? Kamu. Kamuya borcu var ve mal kaçırılıyor. Nasıl oluyor?
Yahya: Yok, mal yok ortada. Malın olmamış halini konuşuyoruz, mal varsa zaten ödeniyor. Ödeniyor, problem yok orada.
Konuşmacı: Burada zatan mal varsa öncelikle borçları ödeniyor. Bu anlamda sizin belirttiğiniz istisnai bir durum. Mal kaçırma durumu vardır, malı başkasının üzerine yapma vardır bu ayrı bir şey. Bu hukuki ayrı bir şeydir. Ancak burada kişinin malı varsa önce borçları ödenir. Ancak hiç malı yoksa bundan diğer akrabaları sorumlu tutulamazlar. Yani banası insanın veya dedesi kumarbaz olabilir, kötü alışkanlıklara sahip olabilir, çok büyük bir borç yapmıştır bundan çocuğun şey olması çocuğun suçu değildir.
Yine mirasçıya vasiyet olarak da bir kişi demin dediğimiz gibi kuranı kerimdeki miras hükümleri açıkça net bir şekilde belirtilmiş hangi hısmın ne kadar alacağı, hangi oranlarda mirasçı olacağı belirtilmiştir.
Yine, mirasçıya vasiyet yapmak caiz değildir. T.M Kanunuda ise muris isterse varislerinden birine ölüme bağlı tasarrufta bulunabilir. Yani medeni kanunda bir kişi biraz önce dediğimiz gibi bazı kişileri mirasçılardan bir kısmını mirasçılıktan men edebildiği gibi bazılarınında hisselerinde oynamalar yapabilir. Bu anlamda kişi mirasçılarına belirli bir vasiyette bulunabilir. Bizde ise hisseler belirtilmiştir. Yani kimin ne kadar alacağı bellidir. Ayrıca bir bunlara kişinin fazla mal vermesi demek, bu ilgili hükümlerle oynamış olacağı demektir.
Başka bir farklı nokta ise islam miras hukukunda mirasçı nasbı müessese yoktur. T.M.Kanununda ise muris mirasın tamamı veya bir kısmı için bir veya birden çok kişiyi mirasçı atayabilir. Bundan başka yedek mirasçı atama, ard mirasçı atama gibi müesseseler de bulunmaktadır. Burada mirasçı olarak atanan kişinin mirası kabul etmesi durumunda kanuni mirasçılar gibi terekenin bütün borçlarından şahsen veya sınırsız şekilde sorumlu olurlar. Bu enson bu maddeyle ilgili olarak eğer bir kişi vakıf kurduysa bu malından bu vakfın zarar görmemesi için düzenleme yapılmış. Yine miras bırakan mirasın tamamı veya belli bir oranı için bir veya birden çok kişiyi mirasçı atayabilir diye söyleyebiliriz. Temel farklılıklar bunlar. Bunun haricinde tabi çok sayıda farklılık var. Ancak herbirisi ayrı bir konu ve üzerinde ayrıca durmak gerekir.
Yahya: Bir reddi miras kavramı var. İslamda bu reddi miras var mı? Veya nedir bu reddi miras önce onu kısaca bir söylersen
Konuşmacı: Reddi miras: biraz önce o eksik kaldı. Biraz önce belirttiğimiz gibi islam miras hukukunda kişi borçlarıyla sorumlu değil. Medeni kanunda bir kişi borçlardan da sorumlu. Şimdi şöyle bir şey.
Yahya: Kendi borcundan mı sorumlu değil.
Konuşmacı: Daha doğrusu bir kişi,varis mirasçısının borçlarından da sorumlu. Böyle olduğu için eğer borcu çoksa bu mirasçılara şöyle bir hak da tanınmış; üç ay içerisinde sulh mahkemesine giderek mirası reddediyorum.
Yahya: Yani ben bunun mirasçısı değilim
Konuşmacı: Bunun mirasçısı olmayı reddediyorum dediği zaman borçlardan sorumlu değil.
Yahya: Borçlardan kaçabilmek adına
Konuşmacı: Borçlardan kaçabilmek adına ortaya çıkartılmış medeni kanundaki bir uygulama. Yani üç ay içerisinde sulh mahkemesine gitmesi gerekir. Eğer üç ay içerisinde bunu yapmazsa sorumluluğu artık kabul etmiş sayılacağından
Yahya: İslam hukukunda?
Konuşmacı: İslam hukukunda böylebir kavrama yer yok. Tereke mirasçılarındır. Kişi öldüğü zaman artık mal mirasçılara intikal etmiştir. Bunu mirasçılar taksim ettikten sonra istemeyen diğerlerine verebilir ayrıca. Bu ayrı bir şey ama mal mirasçılarındır.
BayanKatılmcı: Hocam, borç kimin üstüne kalıyor. Alacaklının hakkı ne oluyor bu arada
Konuşmacı: İslam hukukunda mı?
Yahya: Yok, medeni kanunda
Konuşmacı: Medeni kanunda reddedilince artık malı varsa ondan paylaştırılır, yoksa reddetmeyenler bundan sorumlu olur. Mirasçılardan bir kısmı reddediyor, bir kısmı reddetmiyorsa
Yahya: Alacaklının hakkı korunmuyor mu hiç bir şekilde? Reddetti herkes, bütün yasal mirasçıları?
Konuşmacı: Şöyle bir şey; hepsi reddetmişse evet, ancak bunlardan bir kısmı reddetti bir kısmı reddetmediyse reddetmeyenler kendi hisseleri oranında borcu ödemekle sorumludurlar.
Yahya: Ama hepsi reddetmişse alacaklı verdiği borçla kalıyor yani.
Konuşmacı: Verdiğiyle kalır. Yok üç ay içerisinde benim gördü,üm şeyde eğer çok ayrıntılı başka bir şey yoksa
İsmail Bey: Diyelim ki iki tane çocuğu kaldı. Eşit paylaşmak isteyecektir veya medeni hukuk onları bu şekilde paylaştıracak. Baba, hayır ben çocuklarımın islam hukukuna göre dağıtımını yapmasını yada mirası almalarını arzu ediyorum deyip de bunu yaşarken vasiyet ederse aslında o vasiyet, nesh olduğu idda edilen vasiyet ayetletine uygun bir hareket yapmış olmaz mı? Yani olaya tersten bakmış oluyorum.
Konuşmacı: İsmail Bey burada şunu belirtmek lazım; vasiyetle ilgili kurandersi.com’da çok ayrıntılı şekilde yapılmış ders var. Mesela belirttiğiniz bu vasiyet ayetlerinin nasıl olduğu, miras hukukuyla borçlarla ilgisini açıklayan çok net bir ayet var. Bunun akabinde mirasla ilgili ayete baktığımız zaman Nisa 11’e baktığımız zaman. Tekrar vurgulayacak olursak “yusikumullahu fi evladikum”: yani Allah sizin çocuklarınız hakkında, çocuklarınız için yani Allah kişiye çocuklarının hangi oranlarda miras alacağını belirleme hakkı ve yetkisi ranımıyor. Yani bu anlamda sizin belirttiğiniz gibi de
Yahya: Kurana uygun şekilde paylaştırılsın şeklinde bir vasiyetten bahsediyor.
İsmail Bey: İslamın olmadığı bir platformda aslında islama uygun bir dağıtımın
Konuşmacı: Evet evet, demek istediğinizi anladım. Anladım. Şöyle günümüzdeki medeni kanunda da eğer mirasçılar birbirleriyle anlaşırlarsa hangi hukuk sistemini uygulayacakları konusunda veya aralarında anlaşarak hangi oranlarda mirasçı olacaklarında anlaşırlarsa kuranı kerimdeki hükümleri uygulamamak için bir sebep yok. Ancak bunlardan birisi itiraz ederse, bu durumda taksimin medeni kanuna göre yapılması gerekir. Ancak babanın belirttiği dediğiniz gibi daha önceden kişi, babnın veya annenin belirttiğiniz gibi böyle bir taksimde yapması kurana uygun olmuş olur yani.
Yahya: Vasiyeti o şekilde.
İsmaik Bey: Medeni hukuk buna müsait mi?
Konuşmacı: Medeni hukuk buna müsait mi
Katılımcı: Yada tersi de olabilir
Yahya: Şu sisteme göre paylaşmak istiyoruz diyorlar
Konuşma: Medeni hukuk bildiğim kadarıyla bunda bir sakınca yok. Bildiğim kadarıyla medeni kanunda bunda bir sakınca yok.
Yahya: Bugünkü sisteme bile uygun bir şekilde
Konuşmacı: Bildiğim kadarıyla yok. Ama çok ayrıntılı bilmediğim için bir şey diyemeyeceğim.
Bayan katılımcı: Hani dediniz ya borçlar mirasçıya ait değildir. Malı varsa burada islam hukuku yaptırım uyguluyor mu? Yani sizin babanızın borcu var ama size miras düştü. Ama bu mirastan bu borcu ödemeniz gerekir. Yaptırım mı var yoksa biraz hani vicdanlara mı bırakılan bir şey var.
Konuşmacı: Şimdi bir kişi öldüğü zaman öncelikle bunlar işte terekesinin tekfini vesair şeyler çıkarıldıktan sonra evvela borçlar ödenir. Henüz daha mal mirasçılara gitmeden. Yani bir mirasçılara verelim daha sonra borçları ödeyelim söz konusu değil. Öncelikle borçlar ödenir kalan üzerinden herkes ne kadar hisse alıyorsa bundan paylaştırılır. Eğer hiç bir şey kalmazsa paylaştırılmaz. Ama tabiki şöyle bir şey de olabilir; kişi babasının borcunu ödeyebilir. Bunun için de herhangi bir engel de yok.
Katılımcı: Borcun yazılması gerekir mi?
Konuşmacı: Evet, ama kişi babasının çok büyük bir borcu kalmış, işte malı kalmamış veya annesinin, veya kardeşinin. Bu anlamda dinen sorumlu olmamakla birlikte kendisi ödeyebilir.
Katılımcı: Alacak varsa
Konuşmacı: Evet bunlar terekeye dahil edilir. Alacaklar.
Konuşmacı: Medeni hukuk açısından değişiyor ama. Örneğin, medeni kanuna göre verasetten belirli bir vergi alınıyor. Kurana göreyse alıyor payını ondan sonra zekat vermesi mi gerekiyor?
Konuşmacı: Yok. Hemen zekat vermesi gerekmiyor. Burada tabi uygulamada farklı. Örneğin Osmanlı Devleti zamanındaki uygulamada kassam denen veya kadının naibleri denen kişiler malı taksim ettikleri durumda resm-i kısmet denen yani kasem payı olarak belirli oranlarda binde bir, yüzde bir tam miktarı bilmiyorum bu oranda belirli bir pay alırlardı. Maldan vergi olarak. Günümüzde de medeni kanun yani normal şu anki yürürlükte olan kanunda da verasetin intikali esnasında önce bir vergi alınır
Katıkımcı: Mustafa Bey’in sorusuna cevap olarak; bir birlerine verebilirler ama verasette belli oranda
Konuşmacı: Bu devletin koyduğu bir vergi oranı. Tabi biraz farklı bir konu
Yahya: Şöyle bir soru var, medeni kanuna göre sorulmuş ama. Buna göre cevap verebilirseniz. Babadan üvey iki kardeşinden başka kimsesi olmayarak ölen bir bayan. Babadan, üvey iki kardeşinden başka kimsesi olmayarak ölen bir bayanın mirasından bu üvey erkek kardeşleri pay alabilirler mi?
Konuşmacı: Anlamadım.
Yahya: Babasından iki tane üvey kardeşi var kadının ve kadın ölüyor. Geride kalan bu kardeşler medeni kanuna göre pay alabiliyorlar mı?
Konuşmacı: Baba bir kardeş mi bunlar.
Yahya: Üvey kardeş demiş babadan.
Konuşmacı: Babadan üvey kardeşlerse yani annesinden veya babasından akrabalarsa alabilirler. Benim bildiğim kadarıyla. Anlaşılmıyor soru.
Yahya: Ana bir mi, baba bir mi ben de anlamadım. Babadan üvey iki kardeş demiş.
Konuşmacı: Yani babaları bir ise medeni kanuna göre bunlar saklı
Yahya: Babaları bir anlaşılıyor. Anaları bir değil ama babaları bir.
Katılımcı: Baba bir demek, babaları bir anneleri ayrı demek
Yahya: Yok, baba bir kardeş, babaları bir anneleri ayrı demektir. Babaları bir anneleri ayrı.
BayanKatılımcı: Mesela diyelim dokuz kardeşler diyelim, dördü erkek diyelim. Bunların birisine miras verilmediği zaman bu dinimizde nasıl oluyor. Üçüne veriliyor birine verilmediği zaman.
Konuşmacı: Yani burada hak yenmiş olur. O da hak sahibidir. Diğerleri gibi onunda aynı şekilde mirasçı olması lazım. Eğer kim vermiyorsa bunu, bir baba yapıyorsa bunu veya hayatında çocukları arasında adaletli olması gerektiği gibi ve ölümden sonra bu kardeşlerden bir tanesi, büyük kardeş yapmıyorsa bunu o sorumludur yani.
AynıBayan: Devlete müracat etme hakkı var mı?
Konuşmacı: Tabiki doğal olarak günümüzdeki kanunlarla da bunun hakkını arayabilir, gayet doğal hakkı olarak. Yani din adına bir sakınca yok.
Yahya: Benim de biraz önce sordum ama zihnime bir türlü oturmadı, şimdi tekrar soru gelmiş: kişi hayattayken ayetteki hükümler dışına çıkıp kızına birşeylerini bağışlayabilir mi? Mesela şahsın, burada küçük bir örnek vermiş ama büyütelim biz onu onbin lirası var diyelim. Öldükten sonra işte erkek çocuğa bir miktarı kalacak biraz ama, ölmeden önce kızına tamamını veya bir çoğunu bağışlayabilir mi? Ölmeden.
Konuşmacı: Şimdi, elbetteki bir baba çocuklarının nafaka bahsinde söylediğimiz gibi çocuklarının ve eşinin nafakasından, giyiminden, onların belki evlendirilmelerinden, onların eğitiminden, onların bir çok şeyinden sorumlu veya onlara yardımcı olması gerekli veya yardımcı olur. Bu ayrı bir şey. Bunu kişinin hayatta çocuklarına yardımcı olması, onlara iş kurması, bu ayrı bir şey. Ancak ölmeden önce herhangi birinden mal kaçırmak maksadıyla birine tamamen
Yahya: Mal kaçırmak şeklinde şey yaparsak tabi insanın aklına olumsuz bir çağrışım geliyor. Mal kaçırmak değil, birini ödüllendirmek istiyor. Birisi sürekli bakmış ona, yanında bulunmuş, her başı sıkıştığında hep yanına gelmiş veya dediğiniz gibi muhtaç durumda görmüş. Hayattayken kendisine ait paradan istediği kadarını veremez mi?
Konuşmacı: İşte ölüme yakın bir zamanda bubşekilde bir şey yapması, Peygamberimizden bir rivayet var. Elbetteki genelde bu yapılanlar hastalığı sırasında genelde bu bahsettiğiniz şeyler, işte hastalığı esnasında çocuklarından bir tanesine büyük miktarda mal nakli ve notere giderek çocuklarından bir kısmna kendi öldükten sonra mal gitmesin diye çeşitli intikaller, satış olarak göstermeler, hibeler bu durumlar yapılan şeyler. Çevremizde bunu açıkça görmekteyiz.
Yahya: İslam ne diyor buna? Hayattayken verilen bu şeylere.
Konuşmacı: Peygamberimizden naklen bir hadiste kişinin çocuklar arasında hayattayken de adaletli olması, hak hukukunu gözetmesi, bunların çünkü birbirleriyle olan ilişkilerini de etkilemekte. Örneğin birisi çocuğunun birisine hayattayken yüzbin lira verir iş kurdurur, diğerine hiç bir şey vermezse bu onlarında birbirlerine karşı kin ve nefret beslemesine sebep olacak. Onların da yani
BayanKatılmcı: Madur durumdaysa?
Konuşmacı: Madur durumdaysa elbetteki bu kardeşler de birbirine yardımcı olur. İhtiyaç sahibi
Yahya: Orada bir karışıklık var aslında.
Konuşmacı: Hayattayken kendi tasarrufudur. Ancak dinen de kişi hayattayken çocuklar arasında adaleti gözetmek zorunda, onlara karşı ayrı bir gayrı adil tasarruflarda bulunmaması lazım. Mümkün olduğunca, elinden geldiğince. Tabi ihtiyaçlarını göz önünde bulundurabilir. Başka soru yoksa
Yahya: Var, var başka bir soru var, ama biraz konu dışı gibi. Bu kadınların özellikle çalışmalarıyla ilgili bir soru. Şimdi, kadın uygun bir işte çalışıyorsa kazancında kocasının bir tasarruf hakkı var mı diye bir soru sormuşlar.
Konuşmacı: Yoktur.
Yahta: Mirasçılık açısından falan belki, hani oraya bağlayacak onu.
Konuşmacı: Kadının kazancı kendisine
Yaha: Şimdi erkekten ona sormadan bile alabilir şeklinde bir hadis başta okudunuz ya. Kadın erkeğin böyle bir şey yapma hakkı var mı?
Konuşmacı: Yok
Yahya: Kadının şeyi kendisine ait öyle mi?
Konuşmacı: Evet.
BayaKatılımcı: Boşanmış bir kadın mesela ondan sonra evlenme durumu gerçekleşmeyecek bir kadın. Bu mirastan şimdi boşanmış olduğu için hani diyelim işte eşinden biri diyorsunuz oturduğu ev, ötekisi işte kirasını verir şudur budur. Boşanmış kadınlar için ayrıyetten islam hukuku yani böyle bşr şey bir uygulamsı yokmu onları koruma adına mirastan erkekle, çünkü eşitleniyor boşanmış kadın, belki ondan sonra hiç evlenmeyecek. Yani bir bakıma erkek gibi oluyor o da.
Konuşmacı: Şimdi, bildiğiniz gibi mirasçılık ölümle olan bir şey. Yani kişiler öldükleri zaman ortaya çıkan bir şey. Şimdi, boşanmış kişilerin mirasçılıkta herhangi bir hakları yok. Medeni kanunda da böyle. Yani bir kişi daha önce boşanmış olduğu kocasına karşı veya eşine karşı herhangi bir miras olarak ondan mal intikali söz konusu değil. Tabi onun boşandığı durumdaki onun nafakası vesair ayrı
Yahya: Kardeşleriyle olan mirasçılığı etkiler mi diye soruyor. Yani kadın boşanmış gelmiş eve. Babası ölmüş annesi ölmüş onun kalan malını paylaşacaklar yine orada ikiye-birli mi yoksa hani bir dul kalmış, daha korunmaya muhtaç, biraz daha ona fazla verilebilir mi?
BayanKatılmcı: Bir erkek hükmünde değil mi orada. Yani çünkü neden, yani erkek hükmünde değil mi desem böyle yanlış anlaşılmasın. Hani korunma açısından diyorum ben. Yani orada belki çocukları da var ve eşinden hiç birşey alamamış. Burada islamın bence islam hukukunun yani orada birşeylerin, bir boşluk var. Bence orada ortaya çıkması gereken bir şeyler var. Yani Allah, ben inanıyorum ki Rabbimiz orada ona bir yaptırımı vardır.
Konuşmacı: Evet, şimdi bu miras hükümleri biraz önce da belirttiğimiz gibi genel hükümler. Yani herkesi ilgilendiren ve genel şartlara göre hükümler.
BayanKatılımcı: Özel şartlar
Konuşmacı: Özel şartlar dediğiniz gibi, işte hiç mal da kalmayabilir, bir insan çok muhtaç da olabilir, işte boşanan bir kadın kocasından çok daha ihtiyaç sahibi olabilir bu ayrı bir şey. Miras hukuku, burada genel hükümler olduğu için miras hükümleri bunların durumundan bahsediyoruz. Belirttiğiniz durum belki nafaka hukuku açısından açıklanması gereken bir durumdur.
BayanKatılımcı: Belki nafaka da alamıyor.
Konşmacı: Kocasından almamış olsa bile kardeşinden nafaka alması gerekir. Eğer ihtiyaç sahibi ise
BayanKatılımcı: İslam hukuku korur diyorum
Konuşmacı: Elbetteki.
Yahya: İslam hukuku koruyor da, onun mirasla bir alakası yok. Miras dışı koruma emrini zaten AllahTeala vermiş orada. Babası yoksa sorumluluk tamamen erkek kardeşine kalır, erkek kardeşi ona bakmak zorunda ama bu mirastan tamam sana iki veya üç verelim bizden fazla al şeklinde değil. Alır, iki tarafa miras bölüştürülür ondan sonra onun bakımı tamamen abiye kardeşe ait olacağı içi islam hukuku onu sahipsiz bırakmıyor zaten. Ama o başka. Konu miras paylarının eşitlenmesi konusu başka. C. Hakk onu burada işletmiyor.
BayanKonuşmacı: Kardeşe bu hakkı veriyor ama öteki tarafta madur olan boşanmış kadına da kardeşinin yardım edilmesi yaptırımı var.
Yahya: Şimdi şöyle bir de soru var. Erzurum’dan sormuşlar. Amcamdan diyor anneme miras kaldı. Bu parayla mescid yaptırmak istiyorlarmış. Sevap kimin olur diyor. Mirası kalan amcamın mı, annemin mi?
Konuşmacı: Miras kiminse artık mal intikal etmiştir. İntikal eden kişi onu istediği gibi tasarruf edebilir.
Yahya: Yani annenizin diyebiliriz ona.
BayanKatılımcı: Amcasından anneye nasıl kalmış. Çocuğun amcasından anneye bir şey kalmıyor hocam
Yahya: Kalmış, bir şekilde kalmış yani. O önemli değil nasıl kalır nasıl kalmaz bizi ilgilendirmiyor. Yahya: Soruyu siz kısa sorun ben burada tekrarlayayım ki çünkü internet üzerinden dinleyenler anlayamıyorlarmış. Mikrofon çünkü gelmiyor buraya kadar.
Katılımcı: İki tane çocuğu var biri öldüyse. O ölenin
Yahya: Dede yetimi meselesi? Çok kısaca onu da söyleyelim çünkü konu geniş, konu dağılmasın.
Konuşmacı: Miras hükümleri açısından bu konuda tamamen mirasçıya ulaşan yolun dikkate alındığını görüyoruz. Bu konuda mezheplerde farklı uygulamalar var, dede yetimliğini kabul eden mezhepler var. Ancak kuranı kerimdeki ayetlere baktığımız zaman “yusimukullahu evladikum” diyerek herhangi bir ayrım yapmıyor yine. Bu anlamda daha önce babası veya annesi ölmüş çocuk da kiminle miras bırakana ulaşıyorsa annesi veya babasıyla, onun kadar miras alır. Alması gerekir.
Yahya: Ama yerleşik fıkıh kitaplarında böyle mi?
Konuşmacı: Yerleşik fıkıh kitaplarında buna vasiyetten üçte bir
Yahya: Vasiyet etmezse vacip vasiyet olarak etmiş sayılarak vesair bir şekilde koruma altına alınmaya çalışılmış. Ama kuranı kerimdeki miras hükümlerine baktığımız zaman bunun için herhangi bir engel yok. Tamamen alması gerekir.
Yahya: Şöyle bir soru gelmiş. Bu Nisa suresi 11.ayet ile alakalı. Şimdi orada diyor C.Hakk “yusikumullahu fi evladikum” çocuklarınız konusunda Allah size şunu emrediyor, görev olarak yüklüyor. Bu ibare illaki ölümden sonraki miras durumunu mu içeriyor diyor. Yoksa hayattayken yapılan işlemler de bu kapsamda değilmidir? Çocuklarınız konusunda size şunu emrediyor diyor Allah. Hani hayattayken de böyle yapın, öldükten sonra da böyle olsun şeklinde mi yoksa sadece miras mı o? Nasıl anlaşılacak?
Konuşmacı: Mezhepler arasında biraz önceki yine girdiğimiz konuya gireceğiz. İşte kişinin çocukları arasında hayattayken hangi oranlarda onlara infakta bulunması, onlara yapacağı infağın hangi oranlarda olması, birine fazla verip veremeyeceği meselesiyle ilgili bir soru. Ancak burada baktığımız zaman bunun tamamen miras ile ilgili olduğunu görüyoruz. Yine ayetin devamından
Yahya: Devamından mı anlaşılıyor?
Konuşmacı: Devamından açıkça bunun mirasla ilgili olduğu gözüküyor zaten. Mesela “ma tereke” şeklinde: terkettikten sonrası. Terekeyle ilgili bir durum olduğunu görüyoruz.
Yahya: Fazla uzatmaya da gerek yok herhalde, konu da ağır zaten. Burada bitirebiliriz. Başka sorusu olan varsa ayrıca içeriden size sorabilirler.