İslâm Miras Hukukunda Kelâle

3 Kasım 2014 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

ABDULAZİZ BAYINDIR: Batı güdümlü islam anlayışında Kur’an ve sünnet algısı diye başladığımız toplantlar dizisinin üçüncüsünü şimdi yapıyoruz. Aslında batı kelimesi çağımızda islam aleminin batısında oluşan gelişmeleri hatırlatıyor. Bâtıl güdümlü desek belki çok daha doğru olur. Şunu hiç unutmayalım: öğretmeni Allah olan Adem(as), hiç bir ekonomik, siyasi, sosyal problemi olmadığı halde İblis’in oyununa gelebilmiştir. Şimdi biz Kur’andan bunu görüyoruz, gerçekten hiç ibret almıyoruz. Sanki bu bize olmaz. Musa(as) biliyorsunuz Firavun’un baskısı altında inim inim inleyen İsrailoğulları’na elçi olarak gönderilmişti. Firavun, onların erkeklerini öldürüyor kadınlarını sağ bırakmaya çalışıyordu. Böyle bir ortamda Musa(as), o topluma 9 tane mucize göstermiş. İsrailoğulları Kızıldeniz’i geçtikten sonra bir kavme rastlıyorlar. Bakıyorlar ki putlara tapıyor. İlk talepleri: Musa, bize de bir ilah yap. Onların ilahları olduğu gibi bizim de bir ilahımız olsun diyorlar. Yani siz oradan Musa(as)’ın o kadar eğitimi altında olmuş kişilersiniz. Denizden daha yeni geçmşsiniz. O büyük mucizeyi yaşamışsınız. Sizin baş düşmanınız Firavun’un gözünüzün önünde boğulduğunu görmüşsünüz. İlk fırsatta en büyük günah olan şirki işlemeye gayret ediyorsunuz. Sonra biliyorsunuz Musa(as) 30 günlüğüne kavminden ayrılıyor. Başlarına Harun(as)’ı koyuyor. O da Allah’ın nebi ve resulü. Harun(as)’ı koyuyor başlarıns. Sonra 40 güne çıkıyor kalış süresi. Musa(as)’ın kavmiyle ilgili hiç bir şüphesi yok. Araf 138’miş. “Ve câeznâ bil beni israile bahra fe alâ kavmin yakufûne alâ asnâmin lehum kâlu yâ mûsâc’al lena ilâhen ke mâ lehum âlihetun kâle innekum kavmun techalun”. Diyor ki Araf suresi 138. Ayette; İsrailoğullarını o denizden geçirdik. Putları karşısında dikilmiş bir topluluğa rastladılar. Dediler ki; Musa, bize de bir ilah yap bunların ilahları olduğu gibi. Musa(as) da diyor ki; siz gerçekten cahil bir toplumsunuz, hiç değerinizi bilmiyorsunuz. Kendi kıymetinizi bilmiyorsunuz. Hemen derhal kendilerini harcıyorlar. İşte Musa(as) Tûri Sina’ya çıkıyor az önce söylediğim gibi. O da Taha suresi 90 olabilir. 30 günlüğüne çıkıyor biliyorsunuz. C.Hakk 10 gün daha ilave ediyor 40. Musa(as) tabi heyecanla bir an önce Allah ile başbaşa kalacağı bir ortama hızla gidiyor. O zaman oradaki durumu anlatan ayette 83. ayet. Allah şeye diyor ki; Musa, kavminden hızla buraya gelmene sebep olan nedir? Niye böyle çabucak geldin? “Kâle hum ulâi alâ eseri” ya Rabbi, onlardan bir endişem yok hepsi benim izimde diyor. Allah’a şükür hepsini yoluna koydum. Hepsi düzgün. “Ve aciltu ileyke rabbi li terda” ben de sen razı olasın diye alel acele sana geldim diyor. Allah diyor ki “kâle fe innâ kad fetenna kavmeke min ba’dik: senin arkandan senin toplumunu zor bir imtihana soktuk”(ARAF 84-85). Bir fitne. Fitne bir pota anlamına geliyor içerisinde altınları kaynattıkları. Altının karışımı ile safını ayırmak için kaynattıkları bir pota. İşte insanların da iyisi ile kötüsünü, C.Hakk’a karşı tam samimi olan ile olmayanı ayırmak için de bir pota oluşuyor. Dolayısıyla bu hepimiz için söz konusudur. O sıkıntılara katlanmak istemeyenler dışarıya atılırlar kaybederler. Çünkü gerçekten zor bir imtihandır. Allah diyor ya “felakte hamel akabe: o zor yokuşa tahammül edemedi”(BELED 11). O zorlukları üstlenebilmek lazım. Diyor ki; senin kavmini de böyle bir sıkıntıdan geçiriyoruz. “Ve edallehumus samiriyyu”. haline getirmek için de Samiri ile ilgili şeylerde acayip manalar vermişlerdir gelenekte. Musa(as) geri gelip Samiri’ye diyor ki; “fe mâ hatbuke yâ sâmiriy”. Samiri, senin hedefin ne? Yani sen gayet itibarlı bir adamsın. Senin derdin ne diyor. “Kâle basurtu bi mâ lem yabsuru bih: ben, onların kavramadığı kadar bu dini kavradım diyor. “Basurtu”. Yani arka planını gördüm. Onların görmedikleri kadar gördüm. “Fe kadabtu kabdaten min eserir resul” arapçada bir iltifat vardır. Türkçeye aynen tercüme edersek anlaşılmaz. İltifat sanatını atlarsak senin yoluna da sıkı sarıldım demiş oluyor. Yani senin gösterdiğin ayetlere ben sıkı sarıldım. Resule indirilen ayetlere sıkı sıkıya sarıldım diyor. Peki ne oldu ondan sonra? Sonra attım. Bıraktım. Var mı diyeceğin. “Fe nezebtuha ve kezalike. nefsi: canım böyle istedi”(TAHA 95) Hadi buyur. Bu ayetlere nasıl meal verdiklerine siz sonra bakarsınız. Onunla vakit harcamayalım. Cebrail’in ayak izinden bilmem neler alır atarlar bir acayip şeyler. Adem(as), Öğretmeni Allah olan, kendisini yoldan çıkaracak olan ne medya var, ne para babaları var, ne Kur’anın tağut dediği devlet adamları var. Hiç bir şey yok. Ne ona baskı yapan siyaset var. Ne ona baskı yapan para var. Ne de bir aile sıkıntısı var. Hiç bir şey yok. Eğitiminde de hiç bir problem yok. Yanlış yetişme diye bir şey de söz konusu değil çünkü öğretmeni Allah. İlk imtihanda kaybediyor. Adem(as) kaybedebilir. Başlarında Harun(as) olmasına rağmen Musa(as)’ın tüm kavmi buzağıya tapabilir. Yapılan buzağıya taptılar. Ama bu bizde olmaz. Niye? Çünkü biz farklıyız. Yapı bu değil mi bizdeki? Bu ayetler boşuna mı Kur’anda? Resulullah başlarında olmasına rağmen Bedir savaşında nebimiz dahil bütün ashabın yanlışta ittifak ettiğini gösteren Enfal 67.ayet bize hiç bir şey anlatmıyor mu? Dolayısıyla burada batı diyoruz bâtıl demek daha uygun olur ama bugünün insanları o kelimeden daha çok hoşlanıyorlar. Bir kere bu yanlışlıklar Resulullah hayattayken başlamıştır. Sahabe döneminde Ömer(ra)’a kadar kurallara sıkı sıkıya uyulduğu için müslümanlar bütün dünyaya hükmedebilmişlerdir. Fakat Osman(ra) zamanından itibaren o şûra üyeleri başka görevlere tayin edilince Medine’de toplaşıp da problem çözecek insanlar kalmamıştır. Onlar da dağıldıkları için gittikleri yerde şûra oluşturup da bir şey de yapamıyorlar. Bugün Süleymaniye Vakfı diğer yerlerden farklıysa tek farkı burada bir şûranın oluşturulmasıdır. Arkadaşlarımızın yıllarca Kur’an üzerinde yetişmişlikleri hep beraber bir araya gelerek bir takım çözümlerin bulunmaya çalışılmasıdır. O şura Ömer(ra)’dan sonra bir dağıldı hala toparlanamadı. Bu ddağınıklık iblislerin çok işine yaradı. Yani iblis hiç bir zaman sizin karşınıza çıkmaz. Adem(as)’a ne dediğini hatırlayın. “İnni lekumâ le minen nâsıhin”(ARAF 21) dedi değil mi? Ben, sizi iyiliğinizden başka ne isterim ki. Karşınıza hiç bir zaman düşman olarak çıkmaz. Dost olarak çıkar.

Geçenlerde İnaye gurup diye bir guruptan mailden bahsetmiştik. Abdurahma  onu size anlatmıştı. Kur’anın çözümsüz problemleri diye. C.Hakk bugün sizin dinimizi tamamladım diyor. Resulullah veda hutbesinde tebliğ ettim mi, her defasında üç kere soruyor. Herkes tamam diyor. Hiç kimse ya Resualallah şu eksik şunu anlayamadık demiyor. Ondan sonra zaten üç ay kadar yaşamıştır. Daha sonra da karşısına çıkıp da şunu bize anlat demiyor. Ama sonrada sanki C.Hakk faiz ile ilgili ayetleri açıklamamış gibi bir hava oluşuyor. Niye? Çünkü siz topluma faizi yerleştirmek istiyorsunuz. O zaman faiz ile ilgli ayetler en büyük engeliniz oluyor. O ayetleri devre dışı bırakıyorsunuz. Ucube bir faiz anlayışı ortaya koyuyorsunuz. Bunu iki ders önce anlatmıştık. Bugün size söyledim ya. Bu mezheplerin tamamının caiz dediği şekilde yani hiç birisinin faiz demeyeceği biçimde ben bir faizli banka kurar çalıştırırım. Dünyada ondan daha kolay çalışan banka da olmaz. Yüzde yüz de faizli olur. Ama tabiki Allah’tan korkmayan yapar. Yani ne hale getirildiğini oradan anlayın. Allah ve Resulü ile savaş denen şey nasıl açıklanmış. İkinci bir konu vardı. Şimd Abdurahman onu şey yap bakalım İnaye guruptan gelen. Önce o gurubu kısaca tanıt.

ABDURRAHMAN YAZICI:Amerika merkezli bir araştırma merkezi. İslam ekonomisi üzerine araştırma yapan bir merkez. Farklı islam ülkelerinde de şubeleri var. Yaklaşık 17 bin tane üyesi var.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Sen de onların üyelerindensin

ABDURRAHMAN YAZICI: Servet Hoca vesair bir çok kişi üye. Yani bir çok hoca. Oraya gelen bir mail Refik El Mısri diye bir alim tarafından atılmış bir mail. Başlığı da şöyle. İki tane mail var gerçi peş peşe. İlkinin başlığı Sünneti Nebevi Bir Vahiymidir. Bu başlıkta. Burada böyle soru soruldukta sonra özetliyorum bu gelen maili. 6-7 sayfa kadar ilki. Temel iddası Peygamberimiz’in sünneti bir başka vahiydir. Çünkü Peygamberimiz bazı konularda vahiy inene kadar susmuştur ve cevap vermemiştir.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Sünnet kelimesi son derece yanıltıcıdır. Sünnet kelimesi kanun anlamına gelir değiştirilmez. Kur’anda da o manadadır, bize gelen hadislerin tamamında da o manadadır. Ama asıl anlamından kaydırılarak nebimizin sözleri sünnet diye adlandırılmaya başlamış. Ve burada çok ciddi bir zihin aldatması meydana getirilmiştir. Kelime oyunu yapılmıştır. İnşallah bu kelime oyunları ile ilgili ayrı bir ders yapacağız Allah izin verirse.

ABDURRAHMAN YAZICI: Kelale konusunda iki tane ayet olduğunu. Nisa 12 ve 176. Buralardan hareketle kelalenin ne olduğu konusunun tam açıklığa kavuşmadığını. Alimlerin, kelalenin veledi ve validi olmayan kişi olduğu mu veya sadece veledi olmaya kişi mi olduğu konusunda ihtilaf ettiğini sahabe döneminden itibaren. Hz.Ebu Bekir’in kelaleye veledi ve validi olmayan kişi dediğini ancak buna nasıl ulaştığını söylemediği veya bize ulaşmadığı. Hz. Ömer’in de bu konuda çok soru sorduğu. Birazdan değinebiliriz devamında. Ve Peygamberimiz’in bu konuda da bir açıklama yapmadığı Hz.Ömer’in o kadar soru sormasına rağmen ona bir açıklama yapmadığı. Buradan da hareketle demek ki Peygamberimiz’e vahiy inmediği için açıklama yapmadığı. Dolayısıyla sünnette Kur’an gibi nazil ola  bir vahiydir. Yani Kur’an vahyi metluv ise sünnet de gayrı metluv olan bir vahiydir şeklinde. Burada şu ayetleri delil alıyor “ve mâ yentıku anil hevâ”(NECM 3) şeklindeki o ayetle bu ayeti delil alıyor. Ribanın çeşitleri ve kelale konusunda Peygamberimiz’in açıklama yapmamış olması. Eğer yapmış olsa metluv vahiy olacaktı gibi. Ama burada şöyle ennçteresan bir şey daha var. El Begavi’den de, bu müfessir 1516’da yaşamış birisi. Ondan da bir nakil bulunuyor. O diyor ki; Hz.Ömer bu durumu Peygamberimiz’e sorduğu zaman Peygamberimiz; sana kelale ile ilgili ikinci 176.ayete yaz ayeti diyoruz. “Bu sana yeterli olmadı mı?”. Begavi diyor ki; bu durum kış ayetinde açıklanmıştır. O yüzden Peygamberimiz ona havale etti. Orada şöyle bir ifade kullanıyor; “lem ecid mâ vecedegul Begâvi” diye. Begavi’nin bulduğu çözümü ben bulamadım şeklinde. Ve sonra konusuna devam ediyor. Böyle ilginç bir şey de var. Temel olarak iddiası bu. Kelalenin en müşkil konulardan olduğu ve hala çözümü olmayan ya da Kur’an’ın o müşkillerinden birisi olduğunu da belirtiyor mailinde.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi bu miras konusu Abdurahman’ın uzmanlık alanı olduğu için zannediyor ki hepiniz biliyorsunuz. Onun için çok özet geçti. Burada Refik El Mısri şöyle diyor; Resulullah kelaleyi açıklamamıştır. Kelale bir miras problemi. Adam ölüyor anası yok, babası yok ve evladı yok, bunun mirası kime kalır? Bunun mirası kime kalır meselesi ile ilgili Nisa suresinin 176.ayeti var ve Nisa suresinin 12.ayeti var. Biraz sonra Abdurahman onu anlatacak. Şimdi bu anlaşılmamış problemdir diyor. Daha önce faiz ile ilgili kısmı ayrı bir ders yapmıştık. Bugün de bu konuda ayrı bir ders yapacağız ama tabi ki size miras dersi anlatmayacağız. Miras dersi tamamen bir matematiktir. Onun anlaşılması böyle bir ortamda zordur. Elinize kağıt kalem alacaksınız, birkaç tane hesap yapacaksınız tahtaya yazacağız falan. Gerçi Abdurahman size bir takım görseller şey yapacak ama. Hani minareyi çalan kılıfı hazırlar ya. Daha sonra sistemi bozuyorlar. Siste bozulunca bozukluğun kendilerinden kaynaklandığını örtmek için hemen bir kaç tane kullanacakları kişiler var. Bunlar Resulullah’a çok yakın olan kişilerdir. Amcası Abbas’ın oğlu Abdullah ki Ona İbni Abbas diyoruz. Çok saygınlığı olan sahabe Ömer(ra). Ali(ra). Böyle önce gelen Sahabeler in isimleri kullanılıyor. Kendi yaptıkları yanlışları kapatmak için. Burada kelale ile ilgili ayeti tamamen bağlamından koparmışlardır. Bağlamında kopatılmasının asıl sebebi de siyasettir. Biraz sonra Abdurahman onu anlatacak. Emeviler zamanında Emeviler’e karşı büyük bir tepki var. Ehli beyti iktidara getirmek için gayret gösteriyor ve orada yapılan oyunlar var. Biraz sonra dinleyeceğiz. İşte siyasete kurban giden bu ayetin siyasete kurban gittiğini söylememek için oynanan oyunlardır bunlar. Şimdi Allah’ın ayetleri üzerinde oynayan insanlar, C.Hakk’a iftiraya çekinmeyen insanlar beden Ebu Bekir’e iftira etmesin ki. Neden Resulullah’a etmesin ki. Neden Abdullah İbni Abbas’a etmesin ki. Ne sebep var? Ama asıl üzücü olan arkadan gelen ulemanın bu oyunu fark edememiş olması. Bu oyun bu güne kadar bize ilim olarak intikal ediyor. Ve işte Refik El Mısri gibi aklı başında kişiler oyunu farkedemiyor şunu söylüyor; demek ki Resulullah’a bu konuda ikinci bir vahiy gelmedi yani Kur’an bizim problemimizi çözmüyor demektir değil mi? İkinci bir vahiy gelmedi, O bunu anlatmadı. Anlatmadığı için bu problem hala devam ediyor. Halen devam eden bir problemi olan din, mükemmel din olur mu? Allah der mi ki bugün sizin dininizi olgunlaştırdım? Ama şimdi tekrar ediyorum; İslam aleminin yapısı bu. Yani C.Hakk’a sonsuz şükürler olsun hani bir şura dedik ya, bizim burada yaptığımız çalışmalarda şimdi Abdurahman’ın doktorasıdır bu konuda. Miras ile ilgili o problemi kaç sene oldu biz çözeli Abdurahman? 6 yıldan fazla oldu o problemi çözeli. Çözmek de çok basit aslında. Ama bir kere islam aleminde Kur’an kavramı bilinmez. Bakın bunu lütfen, altını çizerek söylüyorum. Herhangi bir islam alimi biliyorum diyorsa buyursun gelsin. Kur’an kavramı bilinmez. Kur’an kavramı bilinmeyince oradan hikmetin nasıl çıkarılacağı yani çözümlerin nasıl çıkarılacağı bilinmez. Ondan dolayı iş böyle zamanında bozmuşlar, bu noktaya kadar getirmişler. Sen o siyasi olayı bir anlatsana.

ABDURRAHMAN YAZICI: Her dönemde olduğu gibi her siyasi iktidar kendi meşruiyetini sağlamak için bazı şeyleri kullanmıştır günümüzde kulanıldığı gibi veya eskiden de bu böyle olmuştur. İslam tarihine baktığımız zaman Emeviler’in yıkılma sürecini göz önünde bulundurduğumuz zaman Emeviler’e karşı büyük bir muhalefetin olduğunu görüyoruz. Bunların başındaysa Hâşimiler bulunuyor. O zamana kadar Peygamberimiz’in soyundan gelenlerin tam bir ihtilafa düşmediğini daha doğrudu ister Abbas soyundan gelsin ister başka bir soydan gelsin, Ali’den, Fatma’dan. Onların genelde birlikte hareket ettiklerini böyle bir ayrımın olmadığını görüyoruz. Ancak daha sonra ise Emeviler tam yıkılma aşamasında, yeni bir halifenin seçilmesi aşamasında böyle bir ayrım olduğunu görüyoruz. 2010 yılında bunun dersini yaptık zaten. Asabe siyaseti diye Google’a girince zaten bizim Kur’andersi.com daki ders çıkıyor. Orada çok daha ayrıntısını bulabilir. Böyle bir durum var. Emeviler’den sonra kurulan iki tane islam ülkesine baktığımız zaman bunlardan birisi Abbasiler diğeri Fâtımiler. İsimlere de dikkat edersek birisi Abbas’tan geliyor diğeri Fâtıma’dan.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Hâşimi değil. Üst kavram değil alt kavramlar.

ABDURRAHMAN YAZICI: Yani bir isim üzerinden, bir kişi üzerinden gelen devlet isimleri. Abbas ismini neden almış, Fâtıma ismini neden almış bunu sorguladığımız zaman Abbasiler’in temel olarak kendi meşruiyetlerini Peygamberimiz’in amcası Abbas yoluyla akraba olmalarına dayandırdıklarını, yine bunlara muhalif olarak hareket eden Fâtımiler’in de Peygamberimiz’in soyundan gelen Hz.Fâtıma’dan gelmelerine dayandırdıklarını görüyoruz. İlk dönemlerden itibaren bu Abbasiler’in kuruluşundan itibaren tarih kitaplarının tamamında var. Herkes ulaşabilir. Böyle bir çekişme var iki gurup arasında.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Çekişme ortaya çıkarılıyor. Aslında yok da oluşturuluyor.

ABDURRAHMAN YAZICI: Şii devleti olarak kurulmakla birlikte sonra sünnileşme eğilimi oluyor bunlarda. Hatta Seffah ilk defa Kufe’de Hz.Ali’den sonra ikinci halife olduğunu söylüyor. Yani o kadar şiiler. Böyle bir durum var. Dediğimiz gibi daha sonra muhalifleri de Fâtımiler olunca (Hz.Fatıma’nın soyundan gelenler) bunlar daha sonrs sünnileşmek zorunda kalıyorlar. Bunların temel iddiası şu: biz Peygamberimiz’in amcası yoluyla geliyoruz. Biz daha yakınız Peygamberimiz’e. Asıl şey bize aittir.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yolda Ebu Müslim Horosani’yi yakalıyorlar. Onu bir anlat. Ebu Müslim Horosani de türktür galiba değil mi?

ABDURRAHMAN YAZICI: Evet. Şimdi şöyle bir şey var. Günümüzde de mesela İşid meselesiyle doğrudan alakalı şeyler görüyoruz. O dönemde gerek Abbasiler lehine gerek Fatımiler lehine bir çok hadis uyduruluyor. Yine bu da fiten bölümlerinde var zaten. Bunları belirtiyor. Bunların uydurma olduğunu, çok zayıf olduğunu hatta fitenle ilgili hadislerin çoğunun şey olduğunu. Hatta o rivayetlerden bir tanesinde Horosan’dan siyahlar giyinmiş insanlar gelecek. Günümüzde de kullanılıyor. İbni Mace’de geçen bir rivayet. Horasan’dan siyahlar giyinmiş birileri gelecek bunlara itaat edin, bunlar şöyle böyle diye günümüzde de bu şeylerin Irak’ta Bağdat’ta ortaya çıkan bu İşid’in yine Abbas soyundan olduğunu iddia etmesi ve tamamen siyahlar giymesi. Yine dergisine Dabık ismini vermesi hiç tesadüfi değil. Çünkü direk hilafet ilan ediyorlar. Başka krallık, emirlik veya sultanlık değil de bunlar tamamen, günümüzde nasıl kullanıyorlarsa 1400 yıl geçmiş. Peygamberimiz ile akrabalık olma durumu. Eskiden tabi bu 130’larda. Hicretten 130 yıl sonraki olan dönemde. Bunu nereden anlıyoruz? Bu peki dediğimiz bu kadar siyasi olaylarda miras meselesi kullanılmış. Özellikle bu, kızın çocukları meselesinde kullanılıyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ebu Müslim Horosani olayını da anlatsana. Yolda Onu yakalıyorlar Emeviler’e karşı olanlar. Bağdat’a gelirken. İktidara getirmeye çalışıyor ehli beyti. Asıl ehli beyt Abbasiler’dir Fatma’nın çocukları değildir. Onu ikna et diyorlar yolda.

ABDURRAHMAN YAZICI: Benim hatırlayabildiğim kadarıyla çünkü çok oldu şey edeli ama makalede var. İnternete yazınca da çıkıyor makale. Şöyle bir durum hatırlayabildiğim kadarıyla. Emeviler, 30 yıllık bir hazırlık süreci sonunda yıkılıyor. Ve bu hazırlık süresince bunların davetçileri vesair var. Bu davetçiler daha sonra orada ordu kurup Irak bölgesine doğru geldikleri zaman Kufe’ye önce daveti şey üzerine yapıyorlar. Hz.Peygamber’in ailesi geçecek üzerine. Çünkü böyle bir ayrım olmasın.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Resulullah’ın evladından birisini iktidara getireceğiz diye bütün müslümanlar harekete geçiriliyor. Öyle bit hedef gösteriliyor ki herkesin çok hoşuna gidiyor havada kapıyor herkes.

ABDURRAHMAN YAZICI: Hatta Ebva denen bir yerde bunlar toplantılar yapıyorlar. Naile Bozkurt diye bir hoca Abbasiler ile ilgili kitap..

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ankara ilahiyat.

ABDURRAHMAN YAZICI: Abbasiler ile ilgili kitapların hepsinde yazar zaten bu durum. Yani o arada bu hilafet kavgası başlıyor kendi aralarında bölünme oluyor. Abdullah Bin Hasan diye bir alim var. Hatta Caferi Sadık’a da teklif yapıyorlar kabul etmiyor. En sonunda Abbasiler ama şöyle bir durum var. Abbasiler kabul ediyor ama bu arada daha doğrusu Seffah halife oluyor ama Muhammed (tam ismi anlaşılmadı) diye Hz.Fatıma’nın soyundan gelen birisi isyan ediyor. Hatta Mekke ve Medine’yi kardeşi isyan edip ele geçiriyor. Bu arada Seffah ik üç yıl aradan sonra Ebu Cafer Mansur ile aralarında mektuplaşmalar var. Bu mektuplaşmalara baktığımız zaman tamamen konunun miras ile ilgili olduğunu, kendilerinin Peygamberimiz’e daha yakın olduklarını, bu arada ayetleri herkesin kendi lehine kullandığını görüyoruz. Yine bu dönemin şairleri var. Bunlardan Mervan Bin Ebu Hafsa.

ABDULAZİZ BAYINDIR: O günün gazetecileri yani

ABDURRAHMAN YAZICI: Abdulhamid İbnu Ebu Cemut, bunların da büyük bir şekilde propaganda yaptıklarını. Hatta şiirler var. Siz varken Peygamber’in tek mirasçısısınız, sizden başka mirasçı yok, Siz varken mirasçı olamaz gibi. Böyle onlarca şiir. Abbasiler meşruiyetlerini sağlamak için mirasçı olmasını yasaklıyorlar. Kızın çocukları, ne annenin şeyinden gidenler, annenin baba tarafından olanlar veya hala, amca gibi şeyler hiç mirasçı olamıyor. Taa ki şeye kadar. 289 yılına kadar hicri Ebu Hazım El Kari denen bir hanefi fakihi fetva veriyor. Artık çünkü yumuşuyorlar o ara.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Siyeset kadınları mirastan mahrum ediyor.

ABDURRAHMAN YAZICI: Tarihçilerin araştırması ile ortaya çıkıyor Hocam ama maalesef bu da araştırılmamış bir durum.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bizdekiler geçmişi kutsallaştırdıkları için her hangi bir hatalarının ortaya çıkmasına razı olamıyorlar. Çünkü bir geleneksel din var. Daha önce de bir kaç kere tekrarladığımız gibi şu anda şey de ittifak edilmiş. Ali Bardakoğlu’nun sözünü iki kere okuduk burada biliyorsunuz. Gelenekte en az delil getirilmiş ola Kur’andır. Kur’an da işte böyle müslümanların moralini ayakta tutmak için getiriliyor. Halbuki delil olsun diye değil. Bir manevi tatmin olsun diye getiriliyor. Ve bugün bu dersleri inşallah devam ettireceğiz. Bugün maalesef Kur’ansız sünnetsiz bir din anlayışı vardır. Bu, Emeviler ile başlamış Abbasiler’de kemikleşmiştir. Ben bunu duymamıştım: 300 sene kadar kadınların zevil erhamdan olanların mirasçı olmalarını yasaklıyorlar. Zevil erham ne demek? Bakın şimdi oynanan oyunu lütfen dikkatle düşünün. Senin resimlerin de oradaysa baksın arkadaşlarımız.  Ebu Müslim Horosani Kufe’ye doğru gelirken Fatma Validemizin çocuklarını iktidara getirse bunlar hanedanlaşmış insanlar, bunları aldatıp da iktidara hakim olmak mümkün değil. Yani ihtilali yapan kişiler hakim olamayacaklar. Dolayısıyla o sırada o zamana kadar Akabe körfezinde bir köyde yaşıyorlar. Ebva diye bir köyde yaşıyorlar. Abbasiler’e hiç karışmamışlar idareden haberleri yok. Orada yaşayan bu insanlara gidip diyorlar ki; asıl ehli beyt sizsiniz diyorlar. Biz ehli beyti iktidara getiriyoruz ama asıl sizsiniz. Siz çünkü Resulullah’ın erkek akrabalarısınız. Ama Hasan-Hüseyin, kızının çocuklarıdır. Araya Fatma girdiği için soy kütüğü kesilmiştir. Şimdi burada bir sürü oyunlar oynanıyor. Çok dikkatle şey yaparsanız konu çok iyi kavranır. Lütfen. O kadar nazik ki ulema bile oynanan oyunu anlayamıyor. Şimdi bunlar diyor ki; siz, Resulullah vefat ettiği zama sağ olan amcasının çocuklarısınız. Siz, Abbas’ın torunlarısınız. Erkek akraba böyle geliyor. Ama Hasan ile Hüseyin kızının çocuklarıdır. Kızının çocukları mirası devam ettirmezler. Çünkü kız, asabe değildir. Asabe diye bir kavram ortaya çıkarıyorlar. Kur’an’da yok, sünnette yok Arap geleneğinde o anlamda yok. Yani erkekten erkeğe. Araya kız girdiği zaman ilşki kopar. Dolayısıyla orada miras alınmaz. Ona zevil erham derler. İşte 300 sene kadar zevil erhama miras verilmesi yasaklanmış oluyor. Şimdi diyorlar ki; Resulullah’ın oğlu yoktu. Fatma’nın çocukları. Peki Fatma’nın çocukları Resulullah’ın amcası olan Ebu Talib’in torunlarıdır. Yani bunlar nasıl Abbas’ın çocuklarıysa bu da Ebu Talib’in soyundan geliyor. Siz neden Hasan ve Hüseyin’e itiraz ediyorsunuz? O zaman bir başka kavram devreye sokuyorlar. Uydurma sünnette var ama Kur’anda yok. Kur’anda tam tersi var. Diyorlar ki; Ebu Talib kafirdi. Kafir mirasçı olamaz bir. İki, Ebu Talib Resulullah vefat ettiği zaman ölmüştü. Ölene mirastan pay verilmez. Şimdi Ebu Talib kafirdi diyerek öyle bir noktaya getiriyorlar ki mesela şimdi zengin bir adamın oğlu müslüman olsa, kendi müslüman olmasa oğlunun mirasından tek kuruş ona vermezler bundan dolayı. Yani sırf Abbasiler iktidar olsun diye. Kur’an, evlilikte din şartını koşmuyor ama hadi geleneğin kabulü ile söyleyelim. Gelenek, yahudi ve hıristiyan eş alınabilir diyor. Ama bu eşlerden biri diğerine mirasçı olamaz. Halbuki ayetler çok açıkça mirastan bahsediyor. Bu yapıyı yani Abbasiler’in iktidarını ehli beytin iktidarı yapmak için oluşturulmuş olan yapıdır. Ondan sonra şunu yapıyorlar. Ölen kişinin eğer çocuğu ve babası yoksa onun mirası işte şunlara şuınlara verilir. Biraz sonra onu Abdurahman anlatacak kelale diye. Hatta daha önemlisini söyleyeyim de. Mesela asabe diyerek, Fatıma Resulullah’ın kızı olduğu için mirasın yarısını o alıyor. Bir de bir şey uyduruyorlar. Biz, Allah’ın nebileri miras bırakmayız diye. Onun da asla doğru olması mümkün değil. Böyle de bir hadis uyduruyorlar. Mirastan Fatıma validemize verilmeyen mallar var. Ve orada diyorlar ki. Şimdi bu kelale ayetini biraz sonra okuyacağız anlamlandırarak diyorlar ki; malın yarısını Fatıma alır gerisini erkek akrabası alır. O erkek akraba isterse babasının babasının yüzüncü erkek torunu olsun. Hiç hayatta birbirini tanımayan kişiler olsun hiç önemli değil. Ama asıl etkisi şurada: Fatıma’nın çocukları, Abbas’ın çocukları varken Resulullah’a asla mirasçı olamaz diyorlar. Niye? Çünkü Fatıma kızdır. Yani Hasan ile Hüseyin, Resulullah’ın asla mirasçısı olamaz ama Abbas’ın çocukları olur. E peki Ali’nin çocukları? Yok efendim Ebu Talib kafirdi. Ebu Talib ölmüştü. Ebu Talib ölmüş, Ebu Talib kafir derken olanı söyledim, ölmüştü derken de bunun yansıması şu: dede yetimi diye bir kavram çıkarılmış. Onu da inşallah ayrı bir derste yapacağız. Mesela ben rahmetli annanemden biliyorum. Annanemin babası, dedesinden önce ölmüş. Oldukça da iyi durumları varmış bizim köyün şartlarına göre. Babasından mal yok zaten. Hepsi dedenin malı. Dedenin malını tümüyle annanemin amcasına vermişler. Annaneme tek kuruş yok. Şimdi ben çocukluğumda hatırlıyorum. Giderdik o bahçelerin önünden geçerdik, “zıkkım olsun, benim hakkımı aldılar” derdi. Hakbuki o, bütün mezheplerin ittifakla kabul ettiği şeydir. Yani bu tamamen Abbasiler’i iktidara getirmek için oynanan oyunlardandır. Ama bugün olmuş, bu problem çözülmemiştir. Buna inşallah ayrı bir ders çünkü buna girersek çok fazla konuşmamız gerekir. Bundan dolayı da şu da var: bir adamın kızı var, oğlu var. Oğlu da kızı da kendisinden önce ölmüş. Kızının çocuklarına mirastan asla hiç bir şey verilmez. Bütün miras oğlunun çocuklarına kalır. Çünkü Fatma’nın çocukları Resulullah’a mirasçı olmasın diye. Abbasiler’in iktidarı için. Bunu bütün mezhepler ittifakla kabul etmişlerdir. Bunun Kur’anla bağdaşır hiç bir yanı yoktur ama bunu Kur’ana yerleştirebilmek için de öyle bir dumanlı hava oluşturmuşlardır ki hala o dumanın arkasını işte bugün görüyorsunuz insanlar göremiyor. Ondan sonra da şu noktaya geliniyor; Kur’an problemi çözmüyor. Görüyorsun işte kardeşim. Ya sen çözmesini hiç aradın mı da çözmüyor? İşte sünnet burada önemlidir. Resulullah’ın da bu konuda açıklaması yok. Demek ki bu konuda başka bir vahiy gelmemiş Resulullah’a. Gelseydi açıklardı. O zaman Muhammed’in bütün sözleri ne oluyor? Allah’ın vahyi oluyor. Peki onun açıklaması yok onun için bulamadık dediğiniz zaman birinci dereceye Kur’an mı çıkıyor geleneksel manada sünnet mi? Ondan sonra da ne diyorlar? “Essunnetu kâdiyetun alel kitab: sünnet, kitab üzerindeki son sözü söyler” diyorlar. Size daha önce anlatmıştım kısaca söyleyeyim. İsmini de söyleyeceğim artık. İsimler de duyulsun bize cevap versinler. Suudi Arabistan’da benim adaşım Abdulaziz El Buhari diye bit zat var ki bu Türkiye’ye gelen Kur’an meallerinin eskiden baş tarafında onun ismi vardı. Çok meşhur bir adamdır. Kulliyetil Kur’an’ı Kerim’in dekanıydı. Kur’an fakültesinin. Ve Kuba mescidinde cuma hutbelerini okurdu. Şu anda hayatta mı değil mi bilmiyorum. En son Medine’ye gittiğimde onunla da görüştük. Toplantıyı organize ede Muhammmed Yakub Türkistani dedi ki; ya bu Abdulaziz El Buhari ile görüşmek isterim ama acaba kabul eder mi dedi. Bit telefon et dedim. Telefon açtı Abdulaziz Bey burada deyince ooo demiş. Evinde inşaat varmış hemen inşaatı paydos etmiş buyurun gelin. Gittik. İşçileri göndermiş. Dedi ki; ya ben Türkiye’ye geldim seninle görüşmek istedim görüştürmediler dedi. Dedim kim görüştürmedi? Bir tarikat söyledi. Ya sen bilmiyor musun onların benimle görüştürmeyeceklerini? Başka yerden araştırsaydın ya dedim. Onunla evinde uzun uzun görüştük. Bir de sünnet konusunda konuşma yapalım dedik. Mescidi Nebevi’nin hemen yanında orada bir vakıf var. Buharalılar’ın vakfı. Belki sen bilirsin orayı. Belki de yıkmışlardır. Gerçi çok değişti çevre. Çünkü Buhara’dan gidip de çok Mekke’ye, Medine’ye yerleşmiş orada doğmuş büyümüş yani bunlar orada doğmuş büyümüşler. Babaları gelmiş Buhara’dan. Çoğu hiç türkçe bilmiyor. Mesela bu zatın da bildiğine dair ben bir şey hissetmedim. Orada geldik, üniversiteden de epeyce hocalar var. Başladık işte sünnet vahiymidir değilmidir diye konuşmaya. Her söylediği söze, peki şu ayet ne olacak deyince hemen dönüyor, hemen dönüyor. En sonunda az önce Abdurahman’ın okuduğu ayeti okudu. “Ve mâ yentiku anil heva bil huve illâ vahyun yûhâ”(NECM 3-4) işte, Allah’ın resulü kendi arzusundan konuşmaz, onun bütün sözleri kendisine yapılan vahiydir. Ayetler bağlamından koparılarak görüntüde sanki doğru şey söylediğini zannediyorsunuz. Zaten en büyük sıkıntı budur. Kelimelerle insanların zihinlerini bulandırıyorsunuz. Ben ona dedim ki; lütfen devamını da okur musunuz dedim. “Allemehu şedidul kuvâ”(NECM 5) deyince böyle adeta elektriğe çarpılmış gibi bir sarsıldı. Onu şedidul kuva öğretmiştir. Peki o kim? Cebrail. Bak o Cebrailin öğrettiği. Siz, o hadisleri Cebrail’in öğrettiğini kabul ediyor musunuz? Öyle bit şey var mı? Yok. O zaman Cebrail’in öğrettiği ne? Kur’an. Bak gördünmü sünnet vahiy değilmiş deyince sonra dedi ki; “essunnetu kâdiyetun alel kitab” dedi. Yani sünnet son sözü söyler dedi. Deliliniz nedir dedim. Dedi ki; İmam Şafi’nin El Risalesi. Bak dedim ben El Risale’yi çocukluğumda okudum. İyi bildiğimi zannediyorum. Onun görüşlerine asla katılmıyorum ama bu derece de yanlış değil Onun görüşü. Getirin el Risale’yi okuyalım. Aradılar bulamadılar. Neyse sonra bir kaç konuşma daha geçti. Adam böyle yaptı, Abdulaziz Bey lütfen, lütfen burada duralım bu kompitur patlayacak dedi. Cevap veremiyor çünkü. İslam aleminin hali bu. Artık ben Medine’ye gittim mi herkes kaçıyor. Daha hiç kimseyi göremiyorum. Şimdi devam et Abdurahman.

ABDURRAHMAN YAZICI: Kelaleyi mi Hocam?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Kelaleyi anlatmayalım da kelale ile meydana getirilen yanlışları anlatalım. Çünkü miras en zor konulardandır.

ABDURRAHMAN YAZICI: Mirasın anlaşılması zor. Ben yine de genel olarak kelale deyince insanların aklında kalması açısından. Öncelikle mirastan biraz bahsedeyim. Bildiğimiz gibi Kur’an’daki miras ayetleri hiç bir konuda olmadığı kadar net ve açık. Hatta bir bölü üç, bir bölü iki şeklinde oranlara varacak kadar. Ve temel olarak Nisa 11-12-176’da ve diğer bazı ayetlerde açık bulunuyor bu oranlar. Başka hiç bir konuda bunu bulamayız.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama hemen sana itiraz edecekler. Diyecekler ki; mesela öyle yanlışlar yapıyorlar ki Kur’an en mükemmel şekilde anlattığı bu miras konularında öyle yanlışlar yapmışlar ki geleneksel olarak, bugün birçok ateist sitelerinde görürsünüz, Allah matematik bilmiyor mu derler. Gerçi son zamanlarda azaldı bu değil mi? Bizim yaptığımız yanlışlarda Avliye diye bir konu vardır. Çünkü Kur’an’sız bir din olunca hakikaten anormal şeyler ortaya çıkıyor.

FATİH ORUM: Biraz önce Abdurahman Hoca bir şey söyledi de. En ayrıntılı bir şekilde miras anlatılıyor. Bunu da şöyle izah ediyorlar. Bunu izah edenler de bizimkiler. Diyorlar ki; esasında Kur’an’da ayrıntı olmaz. Kur’an öyle ayrıntılarla uğraşmaz. Çünkü zaten böyle bir amacı yoktur. Miras gibi bir iki istisna konu vardır ayrıntılı olarak ele alınan. Onlarda da şunun için böyle ayrıntıya girmiştir. Kur’an’ın indiği dönemde insanların bu konuda bir takım sıkıntıları vardı. Mesela miras özelinde kadınlar çok mağdurdu. Mağdur olduğu için de Kur’an o dönemde en azından onları belli bir seviyeye getirmek için onların anlayacağı şekilde miras konusunda birazcık ayrıntıya girdi. Bundan dolayı mirasla ilgili ayetler ayrıntılı. Hâkeza boşanma ile ilgili ayetlerde de biraz ayrıntı var. Bunun sebebi de yine o dönemde kadınlara bu konuda biraz fazlaca haksızlık ediliyordu. Kur’an, belli bir seviyeye çekmek için biraz o konuda ayrıntıya girdi. Dolayısıyla esasında oradaki gerek talaktaki gerek mirastaki hükümler, bu iş bitmiştir böyledir, hep böyle uygulanmalı anlamında değil de onların o sıkıntılarına bir nebze olsun makul bir seviyeye yükseltmek içindir diyorlar. Yani oradaki o ayrıntıyı da böyle telif ediyorlar.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani demiş oluyorlar ki aslında kendileri böyle inandığından eminim de açıkça söyleyemiyorlar. Kur’an, Allah’ın kitabı değildir. Bunu Muhammed yazmıştır. O günkü problemlere çare bulmuştur. O zaman böyle bir problem gördü, böyle yaptı diyemiyorlar. Bu şekilde söyleyerek Kur’an’ı tarihe gömüyorlar. Ondan sonra da diyorlar ki; esas olan bunlar değil, esas olan prensiplerdir. Demek ki problemler varsa çözüm bulacaksınız. Bugün de çözüm yeri parlementodur.

ABDURRAHMAN YAZICI:  Bildiğimiz gibi miras tamamen akrabalık ve evlilik üzerine kurulan bir sistem. İnsan olarak bunun tam mahiyetini bilemeyiz. Yani bir beşer olarak. Bununla ilgili ayette “âbâukum ve ebnâukum lâ tedrune eyyuhum akrabu lekum faridaten minallâh innallâhe kâne alimen hâkimâ: babalarınız ve oğullarınız..onlarda hangisi size menfaat bakımından daha yakın olduğunu, faydalı olduğunu bilemezsiniz” (NİSA 11) şeklinde. Yani biz bir insan olarak kimin kime faydalı olduğunu bilemeyiz. Baba olarak çocuğumuz bize faydalı diyebiliriz. Belki dede olduğumuz zaman torunumuz veya eşimiz veya babamız. Yani o açıdan bizim sınırımızı aşan bir durum. Yani mesela her konuda. Belki halifenin nasıl olacağı, siyasi konularda böyle açık şeyler yok Kur’an’da ama bu miras konusunda çok açık. Bunun hikmeti de şüphesiz bizim bu akrabalık bağlarını tam bilemeyecek olmamız diyebiliriz. Yine mirasla ilgili ayet Nisa 176’dan sonra Allah, bu kelale meselesini biraz önce bahsettiğimiz işte Kur’an’da çözülmeyen ya da Peygamberimiz’in de sustuğu, hala günümüzdeki mesele olarak kabul edilen aslında öyle bir mesele yok da diyebiliriz. O ayetten sonra şöyle bir ifade var. “Yubeyyinullâhe lekum en tadillu vallâhu bi kul şey’in alim” yanılırsınız diye açıklamayı size Allah yapıyor. Allah her şeyi bilir. Biz yanılmayalım diye Allah ayetteki miras olaylarını açık bir şekilde belirtmiş. Bu açıdan önemli. Yine miras ayetlerinin devamına baktığımız zaman Nisa 12 ve 11’de hükümler belirtildikten sonra 13 ve 14’de bu hükümlere uyanlar ve uymayanların acıklı bir azap veya bir müjdeyle karşı karşıya bırakıldıklarını görüyoruz. Ayette “tilke huûdullâhi: işte bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bundan bir süre evvel bir televiyon programında Bayraktar Bayraklı, Habertürk televizyonunda konuşuyordu. Kur’an erkeğe iki kıza bir, evet ayetler orada öyle yazılı ama o ozaman için ortaya konan bir çözümdür. Orada esasen bir oran yok. Ayetlere bakarsak kıza da erkeğe de eşit. Hatta kız daha çok çalışıyorsa daha yüksek pay alabilir diye konuşurken ben telefonla katıldım yayına. Arapça bilenler zaten hemen anlar da bilmeyenlere de kısa izah ederim. Diyor ki ayette:  “li ricâli nasibun mimmâ terekel vâlidâni vel akrabune, ve lin nisâi nasibun mimmâ terekel validani vel akrabune mimmâ kalle minhu ev kesur”(NİSA 7) bu tür şeylerde ayetleri tam okumazlar eksik okurlar. Tam okursan problem çıkar. “Ricàli nasibun mimmâ terekel vâlidani vel akrabun” erkeklerin yakınlarının bıraktığından bir nasip/bir pay. Kadınların da anne baba ve en yakınlarının bıraktıklarından bir payı vardır. Bak, pay eşittir diyor. Ben Ona dedim ki. O da telefonda. Orada “nasibun” arapça bakımından nekiredir. Eğer ayet şöyle olsaydı sen haklı olurdun. “Li ricalin nasibun mim mâ terekel validanu vel akrabun ve lin nisâi nasibu mim mâ terekel vâlidanu akrabun” deseydi yani ikincisinde elif-lamlı olsaydı dediğin doğru olurdu. Yani o pay erkeklere de kadınlara da verilirdi diye. Bak arkasındaki ayette “nasiben mefrûdâ” belirli bir pay diyor. Allah, o belirlediğini de daha sonraki ayetlerde söylüyor. Ondan sonra tabi orada hatasını anladı ve ısrarcı olmadı. Bu da oldukça önemli bir şey tabi. Teşekkür ederim burada kendisine. Hepimizde böyle zaman zaman takılmalar yanılmalar olabilir. Ama bakıyorsunuz ki koca koca hocalar Kur’anı tamamen bırakıyorlar. Kur’an tarihte. Peki. Ondan sonra diyorlar ki, Yahya sen çok güzel anlatıyordun dün. Geçen de bana bir anlattın sünnet bakışlarıyla ilgili. Resulullah’tır esas diye. Onu bir anlatsana burada. Peki devam edelim de.

ABDURRAHMAN YAZICI: Ayeti tekrar okuyacak olursak miras ayetlerinden hemen sonraki ayet bu. 13 ve 14. “Tilke hududullâhi: bu, Allah’ın koyduğu sınırlardır”,”ve men yutııllâhe ve resulehu yudhılhu cennâtin tecri min tahtihâl enhârû hâlidine fihâ fe zâlike fevzul azim: bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Kim Allab’a ve peygamberine itaat ederse Allah onu zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır”(NİSA 13).”Ve men ya’sıllâhe ve resûlehu ve yetehadde hudûdehu yudhılhu nâran hâliden fihâ. Ve lehu azâbun muhin; kim de Allah’a ve peygamberine karşı isyan eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu devamlı kalacağı ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır”(NİSA 14). Yani bu kadar önemli bir durum.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Sınırlıyor. Allah, bu sınırları aşmayın diyor. Aşarsan görürsün diyor ahirette şeyini.

ABDURRAHMAN YAZICI: Allah’ın sınırladığı önemli 7-8 hükümden bir tanesi hatırladığım kadarıyla.

ABDULAZİZ BAYINDIR: 12 tane hududullah kelimesi geçiyor Kur’anda. 8 tanesi talak ile ilgili olarak geçiyor. Talak da zaten bu sınırlardan hiç birisi kalmamıştır. Paramparça. Sen misin sınır koyan diye haşa C.Hakk’a karşı. Bakın! İnsanlara basit gibi geliyor. Bu dört mezhebin dördü de böyle. Bir tanesi iki tanesi değil. O sınırların hiç birisi dört mezhebin dördünde de yoktur. Onun için aile hayatı berbattır. Dün birisi telefon açtı. Hocam işte ben zamanında gafil bulundum, eşime dedim ki; falan yere gidersen benden boşsun. Şimdi Tövbe ettim ne yapayım falan. Hiç bir şey olmaz ne yapacaksın dedim. Ama buna ne derler biliyor musunuz? Sen pişma olsan da olmasan da oraya gidemez. Giderse boştur. Yaa nereden çıkarıyorsunuz? Allah’tan korkun. Dört mezhebin dördü de böyledir. Ve işte burada da iki tane hudut kelimesi geçiyor değil mi? Burası da bitmiştir. Bir tane oruçta geçiyor orada da çiğnemişlerdir. Adetli kadınlara oruç tutturmazlar biliyorsunuz hiç bir delile dayanmadan. Ondan sonra bir tane de zıhar da geçer. Orası da maalesef sınırda durulamamıştır. Yani 12 tane sınır geçen yerin 12’si de tahrip edilmiştir Allah’ın koyduğu sınırlar. Ondan sonra Allah’ın koyduğu sınırları tahrip ediyorsunuz, diyorsunuz ki biz Müslümanız. Nasıl bir Müslümanlıksa. Bak şu anda ben şimdi hem size hitap ediyorum hem de bizi dinleyen, ister hangi konumda olursa olsun ben Müslümanım diyen herkese hitap ediyorum. Tarihte ne olmuşsa olmuş. Şu anda İslam aleminin yeniden dirilme sevincini yaşıyoruz. Ben şahsen yaşıyorum yani. En azından bunlar ortaya çıkıyor. Bundan bir kaç sene evvel bunlar ortaya çıkmazdı. Bilinmezdi yani. O zaman gelin hep beraber Kur’an’ın evrenselliğini tekrar ortaya koyalım. Hikmeti ortaya koyalım ve bütün dünyaya doğru bir din anlatalım. Adam büyük bir destek vermek istediğini söyledi. Sonra baktım ki maddi kaygılar içerisine girdi. Öyle maddi kaygı duyacak adamlar bize lazım değil. Yalnız Allah’ın yapacağı yardımları, Allah’tan destek bekleyen kişiler lazım. Eğer dünyalığı düşünüyorsan, bunu yaparsam müşteri kaybederim, bunu yaparsam oy kaybederim diyenler bize lazım değil.

YAHYA ŞENOL: Biraz önce söylediğiniz şey şu şekilde ifade ediliyor: deniliyor ki; Kur’an’ın bir toplu oluşturmak için rolü nedir? Kur’an, bir toplum oluşturmak için gerekli olan esasları Hz. Peygamber’e bildirir. İnsanlara da Hz. Peygamber’in fiillerinin esasını açıklamış olur. Kur’an’ın rolü budur.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Peygamber tebliğde bulunmuyor.

YAHYA ŞENOL: Kur’an, Hz. Peygamber’e bildiriyor. İnsanlara da diyor ki; Hz. Peygamber size şunları şunları yapıyor şundan dolayı. Onun fiillerinin esasını açıklıyor. Merkezde yine peygamber algısı var.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Anladın mı ne demek istediğini?

FATİH ORUM: Kur’an, Peygamber’in yaptığını onaylıyor.

YAHYA ŞENOL: Evet aynen öyle.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani işi o yapıyor, arkasından..

YAHYA ŞENOL: Kur’an açıklıyor. Niye böyle yaptığını açıklıyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Banker Bilo aklıma geliyor. Bunu niye yaptın? “Yaptım yaptım ama bir sor niye yaptım”. En sonunda diyor; bir daha sormayacağım. Bu ne biçim bir şeydir. Yani haşa Resulullah yapacak, arkasından ayetler gelecek öyle mi?

YAHYA ŞENOL: Kur’an açıklayacak onu diyor. Hz. Peygamber’in fiillerinin esasını açıklar.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Peki orada mı kalıyor? Bugün için aynı şeyi söylüyor mu? Bugün sünnet ne?

YAHYA ŞENOL: Bugün yok. Yani Resulullah yok. Dolayısıyla sünnetin yerine bir şey ikame etmemiz lazım.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bak gördünüz mü?

YAHYA ŞENOL: Toplanıp karar verelim ne koyacağız. Şu Tahsin Görgün. İki haftadır bahsediyoruz o makaleden. Kur’an ve Fıkıh diye. Şöyle bir ifadesi var; “bugün yaşanılan en önemli sıkıntının zaman içerisinde geçersiz hale gelmiş olan sünnet yerine neyi ikame edeceğimiz”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Tekrar oku o cümleyi. Kur’an zaten yok. Kura diye bir problem yok. Esas olan sünnet.

YAHYA ŞENOL: “Bugün yaşanılan en önemli sıkıntının zaman içerisinde geçersiz hale gelmiş olan sünnet yerine neyi ikame edeceğimiz”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu şahıs da İSAM’ın, Diyanet Vakfı’na bağlı 29 Mayıs Üniversitesi’nde öğretim üyesidir değil mi? Felsefe bölümü başkanı orada.

YAHYA ŞENOL: Ama yani bunu söylerken kötü niyetli olmadığını belirtmek için de şöyle diyor; çünkü Kur’an, başında sünnet vasıtasıyla tahakkuk ettiği gibi bugün de sünnet veya sünnet yerine ikame olunacak başka bir şey vasıtasıyla tahakkuk edecektir”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Peki bir de burada Ali Bardakoğlu’nun söylediği bir cümle vardı bizim o sohbetimizde. Bu, onun bir başka ifadesi. Ne demişti. Hatırlıyor musunuz?

YAHYA ŞENOL: Devamını okuyayım, belki şey yapar. “Temel soru, bunun ümeramı yani devlet mi yoksa toplum mu, fert mi veya belli bir sınıf: mesela ulema mı yoksa bunlardan daha farklı bir şey, mesela kitaplar mı olduğu noktasında düğümlenmekte”. Neyi koyacağız yerine.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ümera derhal kapar. Siyasi oyoriteyi size bırakmayız derler. Bitti. Bugün biz onu görüyoruz. İlahiyat fakültelerinde çok ciddi anlamda işte bak bu şu anda 29 Mayıs Üniversitesi’nin hocası. İSAM’ın hocası. Peki bu toplantının yapıldığı yer? İslami İlimler Araştırma Vakfı. O vakıf 1973’de kurulmuş. 1983’e kadar bir tek toplantı yapmıştı. 83’te ben ele aldım o vakıfı. 93’e kadar hemen her ay toplantılar yaptık. Yılda bir kaç toplantı yaptık. Son derece aktif hale getirdik. Sonra aramızda tabi bir metod anlaşmazlığı çıktı. Ve o vakfın ben de kurucularındanım ama bu ramazanda iftarına bile davet edilmedim. Ayrıldıktan sonra ilmi toplantılara nadiren, ya bir kere ya iki kere davet edildim. Yani İslami İlimler Araştırma Vakfı’nın çalışması. Kitabın adı neydi? Kur’an ve Tefsir Araştırmaları. Bakın ismi görüyor musunuz? Varılan sonucu görüyorsunuz. Peki Kur’an yok. Sünnet var mı? O da yok. Yerine ne konuyor? Parlemento konuyor. İlk sıraya onu almış. Bunu gören siyasi otorite bırakır mı? Din bu ise bitti. Ben ne dersem dindir. Öyle değil mi? Hangi kararı alırsak dindir. Ne olmuş oluyor? Kendilerini tanrı yerine koyma fırsatı veriliyor onlara.

ABDURRAHMAN YAZICI: Kur’an’da miras ayetlerinin çok net bir şekilde belirtildiğini. Yine bunlara uyanların müjdelendiği. Uymayanların da bir takım azaplar göreceğini belirtti ayette. Yine bu oranları bizim bilemeyeceğimizi Allah’ın söylediğin. Kendisinin belirlediğin. Nitekim günümüzdeki birçok problemin, herkes kendi ailesinde bunu görebilir. Veya problemin arkasındaki temel nedenin miras paylaşımındaki adaletsizlikler, haksızlıklar, yanlış uygulamalar, paylaştırılmamış olması veya yanlış zamanda yanlış şekilde paylaştırılmış olmasının olduğunu görüyoruz. Bu da ne kadar büyük bir bizi için nimet miras ayetlerinde oranların bu şekilde belirtilmiş olmasının İslam toplumu için ne kadar büyük bir nimet olduğunu görebiliyoruz. Nitekim dediğimiz gibi bu miras oranlarını biz bilemiyoruz. Çünkü 1926’dan günümüze kadar örneğin bizde uygulanan İsviçre medeni kanunu tabi değişikliğe uğrayan medeni kanun yani 5-6 kere değiştirildi. Bu da devamlı değiştirilmiş olması da insanların bu konuda bir neticeye varamayacağının da göstergesi. Hatta medeni kanunu günümüzde hukuk fakültelerinde okutulan bir kitap var. Bakıldığı zaman o kadar karmaşık, o kadar çetrefilli yani hatta değiştirilirken şöyle ifade ediliyor: islam miras hukuku feraizi öğrenmek çok zordu. O yüzden biz bunu değiştiriyoruz. 1926’dan önce Mahmud Bozkurt’un konuşmalarında vesair. Ama şu andaki çok çok çok karmaşık. Hatta hukuk fakültesi öğrencilerinin en çok zorlandıklarının bir tanesi bu. İlk bakışta kolaymış gibi gözükse de o kadar büyük problemleri, meseleler, devamlı yapılan değişiklikler maalesef yani böyle devam ediyor. Konuya gelecek olursak. Kelale konusu Kur’an’da iki ayette geçen bir konu. Bu konuyu Hocamız’ın biraz önce belirttiği gibi Refik El Mısri’nin, bu kelale konusunun Kur’an’da açılanmamış olması, Peygamberimiz’in de bu konuda susmuş olması gibi hala bir mesele olarak gündemde bulunması sebebiyle aldık. Yine geçen hafta Sabancı Üniversitesi’nden Hocam bir arkadaş da bir müsteşriğin bu konuda bir kitap yazdığını, bazı rivayetlerden hareketle Kur’an’ın orjinalliği ile ilgili bir takım iddialarda bulunduğunu söyledi. Yani hala günümüzde de bu tartışılan bir mesele. Normalde bakınca ilgili ayete böyle bir mesele de yok.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ayetler kimsenin umurunda değil ki.

ABDURRAHMAN YAZICI; Ama böyle müsteşrikler de bir takım kitaplarında zayıf rivayetlerde hareketle bazı şeyleri cımbızlayarak bir takım iddialar, bir takım şeylerle bu konuyu devamlı gündemde tutuyorlar. Ama bakacak olursak ilgili ayetlere kelale dediğimiz şey, şöyle bir… Kelale üç yerde daha doğrusu kardeşlere mirasçılık üç yerde geçiyor. Üç ayette. Bunlardan bir tanesi Nisa 11’de. İlk önce anne babanın, çocukların mirasları belirtildikten sonra eğer Nisa 11’de…

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bugün, anneye babaya mirastan pay verilmiyor. Bunu da unutmayın.

ABDURRAHMAN YAZICI: Günümüzde hatta bir çocuk evlatlık alınsa tüm malı alır, anne baba hiç bir şey alamaz. Günümüzdeki medeni kanunda böyle büyük haksızlıklar var. Bunu söyleyelim. Yani kelale dediğimiz şey tamamen kardeşlerin mirasçılıkları. Kelale ile ilgili geçen ayetlere baktığımız zaman kardeşlerin mirasçılıklarının açıklandığını görüyoruz buralarda. Kardeşlerin mirasçılıkları üç ayette açıklanıyor. Nisa 11, 12 ‘de ve 176’da. Nisa 11’de açıklanan şu. Tabi bunu düşünmek de lazım. Devamlı anne baba bir kardeşler deyince..

ABDULAZİZ BAYINDIR: Zinsel arka planlarında bilgi olmadığı için anlamaları zor olur yani.

ABDURRAHMAN YAZICI: Şöyle söyleyelim. Çocuklar yalnız bulunduklarında terekeyi aralarında ikli birli paylaşırlar. Anne baba yalnız bulunduğunda üçte birli paylaşır. Eğer çocuk varsa anne baba altı da birer alır.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Eğer ölenin çocuğu varsa annenin de babanın da payı eşit. Yani altıda bir anne alır, altıda bir baba alır. Kalanı da çocuklarına verirler.

ABDURRAHMAN YAZICI: Yine şunu da belirtelim. Kur’an’da temel mirasçılık şeyleri belirtilmiş. Yani çocuklarınki, anne babanınki ve kardeşlerinki. Diğerleri de mesela diyelim torunların ki veya dedeninki zaten buradan çıkıyor. Zaten Peygamber efendimizin nineye altı da bir vermesi de buradan, yine Hz. Ömer’in dedeye bir bölü altı vermesi buradan çıkarılan şeyler. Yoksa yeni bir vahiy geldi ya da.

FATİH ORUM: Örneklerden bir tanesi de bu başka vahiyle alakalı.

ABDURRAHMAN YAZICI: Tamamen buradan. Sistemin devam ettirilmesi. Sistem kurulmuş. Eğer ölenin kardeşleri varsa peki? Anne 1/6 alır. Şimdi burada önemli. Kardeşleri varsa dediğimiz zaman ölenin kardeşleri aynı zamanda burayı dikkat etmek lazım.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Anne bir mi baba bir mi yoksa ayrı mı?

ABDURRAHMAN YAZICI: Demek ki buradakiler anne bir kardeş değiller. Yoksa annenin payını düşürür. O yüzden buradakilerin baba bir kardeşler olduğunu anlıyoruz. Bu anneyi hac beden ikiden fazla kardeşlerin baba bir kardeşler olduğunu anlıyoruz bu ayetten. Devamına bakacak olursak şöyle bir şekil yaptım ama bunu birazdan gösteririm belki. Yani şöyle söyleyelim. Şimdi anne baba var. Anne var. Şimdi şu Ö yazılan kişi, vefat ettiği zaman bu üçü kardeş yani..

ABDULAZİZ BAYINDIR: İstersen şey yapalım. Onu biraz zor anlatması. Kısaca size özetleyeyim de. Bir insan ana bir kardeşler olur. Annesinin başka bir kocadan olan çocukları olur. Babasının başka bir eşten olan çocukları olur. Bir de ana baba bir kardeşler olur değil mi? Nisa 12.ayete göre anne bir kardeşler, anayı temsilen mirastan pay alırlar anne hayatta değilse. Onlar, annenin yerine geçerler. Nisa 176’ya göre baba bir kardeşler, babanın yerine geçerek mirastan pay alırlar. Ana baba bir kardeşse hem ananın yerine hem babanın yerine geçerek mirastan pay alırlar. Sonuçta ana baba bir kardeşler ana tarafından da baba tarafından da pay aldıkları için yani çocuğu ve babası olmadan ölen kardeşten pay aldıkları için en fazla payı ana baba bir kardeşler alır. En az payı ana bir kardeşler alır. Ondan sonra ki payı da ikinci derecede payı da baba bir kardeşler alır. Fakat bunlar sistemi bozdukları için ne olmuş biliyor musunuz? Bunlar derken dört mezhebi kastediyorum. Yani şu kişi değil. Bunlar ittifakla kabul edilenler. Ki Şia’da da birazcık fark var ama onda da temel hatalar devam ediyor. Şimdi şöyle bir olay olmuş. Ana hayattayken ananın çocuklarına da miras vermeye başlamışlar gelenekte. Ya anne zaten payını alıyor. Annenin çocuklarına niye veriyorsun? Bütüncül düşünmedikleri için yani Kur’anı Kur’anla açıklama meselesi olmadığı için tutuyor bir kadın vefat ediyor çocuğu yok. Çocuğu yoksa yarısı kocasına verilir malın Nisa suresinin 12.ayetine göre. Yarısını oraya veriyorlar. Geleneksel yapıya göre anlatıyorum, bizim şeyimiz farklı tabi burada da. Ondan sonra adamın iki tane ana bir kardeşi varmış. Bir kaç tane de ana baba bir kardeşi varmış. Anasına 6/1 pay veriyorlar. Ana bir kardeşlere meseleyi kavrayamadıkları için iki tane ana bir kardeşlere 3/1 veriyorlar. 3/1 artı 6/1 toplarsanız 3/6 eder. Yani yarısı eder. Mirasın yarısı. Mirasın yarısını annesi ve annesinin çocukları alıyor. Yarısını kadının kocası alıyor. Ana baba bir kardeşlere hiç bir şey kalmıyor. Bunu da Ömer(ra)’a mâlediyorlar. Kendi yanlışlarını üstlenmeyecekler ya. Hatâyı ben yapmadım canım falan diyecekler ya. Şimdi gelmiş adamlar demişler ki; yaa eğer bu annenin çocuğu olmaktan dolayı mirastan pay alınıyorsa biz de o annenin çocuğuyuz. Üstelik bunun babasının da çocuğuyuz. Yaa bari oradan verin. Adam demiş ki; biz eşekte çıkmadık ya demiş. Bizi de bu kadın doğurdu demiş. Onun için buna meseleyi hımariye derler. Hımar, eşek derler. Meseleyi hımarıye derler. Ama devam ettirirler. Bugün bütün mezheplerde bu vardır. Yani kadın ölür, çoluk çocuğu yoksa. Annesi hayatta. Bir de anne bir iki tane kardeşi varsa. Ana bababir kardeşleri zırnık almazlar. Yaa bu ne Allah aşkına yaa! Bu kadının başı ağrısa ilk önce ana baba bir kardeşleri aklına gelecek. Ana bir kardeş kimin aklına gelir? Çünkü evde ola o. Yani şeyler olayı bu hale getirmişlerdir. Bütün o siyasetin müdahalesi. İş bir kere zıvanadan çıktımı, yoldan çıktı mı bir daha yoluna sokamıyorsun. Burada ben bir ayet daha okuyayım size de Abdurrahman onu hatırlattı fakat biraz ayrıntı verelim. Bu konu üzerinde kimse düşünmesin diye de gereken tedbiri almışlar. Bakara suresinin 180.ayeti ne hale getirilmiş. Fatih, onun mealini okusana oradan. Bakayım ne anlayacaksınız o ayetten. Okuyalım.

FATİH ORUM: Bu Hamdi Yazır.”Birinize ölüm geldiği vakit bir mal bırakacaksa babası, annesi ve en yakın akrabası için meşru bir biçimde vasiyette bulunması Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerine yapılması gerekli bir hak olarak üzerinize yazıldı”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bir daha oku bakayım bu kimi görevi. Dikkatle bakın ki bu görevi Allah kime vermiş. Dikkatle takip edin. Bir daha oku.

FATİH ORUM: “Birinize ölüm geldiği vakit”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Mesela bana ölüm geldi. Düşünün.

FATİH ORUM: “Bir mal bırakacaksa”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Geriye bırakacağım mallar var Allah’a şükür

FATİH ORUM: “Babası, annesi ve en yakın akrabası için”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Anam, babam ve en yakın akrabam için.

FATİH ORUM: “Meşru bir biçimde vasiyette bulunması”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Benim meşru bir vasiyette bulunmam kime farz bakın.

FATİH ORUM: “Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerine yapılması gerekli bir hak olarak üzerinize yazıldı”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Benim vasiyette bulunmam size farz. Gördünüz mü? Bu ne biçim bir şey? Peki orada oku bakayım Yahya.

YAHYA ŞENOL: Sizden birine ölüm gelip çattığı zaman eğer mal bırakacaksa, anne, baba ve yakın akrabaya maruf bir şekilde vasiyette bulunmak takva sahipleri üzerine bir hak olarak yazıldı.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Onun vasiyette bulunması muttakilere farz. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Mesela benim namaz kılmam sana farz. Nasıl olacak bu iş. Adam ölüm döşeğinde bir kere. Ölüm döşeğindeki bir adam vasiyette bulunabilir mi? Size farz kılındı derken, bunu mirasçılar ken üstlerine alsınlar. Mesela diyelim ben ölüm döşeğindeyim. Anam, babam, çoluğum, çocuğum geliyor; baba, vasiyette bulun. “Anlayamadım ne dedin”. Baba vasiyette bulun. “Oğlum dur şimdi”. Baba bak Allah farz kılmış yoksa kafir olursun. O zaman ne yapar adam? Gerçekten kafir olarak gitmez mi yani. Ne derler; koyun can derdinde kasap mal derdinde. Ve ayete söyletmişler görüyor musunuz? Bu ayet ile ilgili hikayem var anlatayım. Medine’ye gittiğim zaman yine Muhammed Yakup dedi ki; sen, Kur’an’ı Kur’an’la açıklıyorsun. Bizim burada Kur’an’ı Kur’an’la açıklayan bir hocamız vardır. Tefsiri de var, Kur’an ansiklopedisi de var. Üniversitedeydi emekli oldu. Seni onunla görüştürmek istiyorum. Tamam dedik. Akşam evine gittik adamın. Bizim metodu anlattım ve bu ayet üzerine bir tatbik yaptım. Ondan sonra adamın çok hoşuna gitti. Ayetin meali şöyle dikkatle dinleyin. “Ya eyyuhellezine âmenu: müminler”,”kutibe aleykum: size farz kılındı”. Yaşayanlara yani. “İzâ hadara ehadekumul mevt: sizden birisine ölüm gelmişse” ölmüşse yani. “İn tereke hayran: geriye mal bıraktıysa”. Adam ölmüş, geriye mal bırakmış. “El vasiyyetu lil valideyni vel akrabun: ana baba ve en yakınlar için olan o vasiyet” yani Allah’ın Nisa suresi 11,12 ve 176.ayetinde belirttiği şekilde mirasın paylaştırılması. Yani ölen kişinin mirasını akrabasına, mirasçısına bırakmadan siz paylaştıracaksınız diyor Allah. Çünkü mirasçılara kalırsa onu paylaştırmak çok ciddi bir sıkıntı oluyor. Ve ondan dolayı, hepiniz bilirsiniz çok büyük düşmanlıklar ortaya çıkıyor, haksızlıklar ortaya çıkıyor. Allah, ben size farz kıldım diyor müminlere. Size farz kılınmıştır. Ve sizden muttaki olanlar üzerine yüklenen bir görevdir. Ondan sonra da diyor ki; “fe men beddelehu ba’de mâ semiahu: kim bunu duyduktan sonra bu hükümleri değiştirirse” işte değiştirmiş ya islam uleması. Bakın bütün hududullah gitti. Burada hudut yok. Kim bu hükmü değiştirirse duyduktan sonra. “Fe innemâ ismihu alellezine yubeddilûneh: günahı değiştirenlere”(BAKARA 181). Ayeti öyle bir değiştirmişler ki. Bunu anlattım. Hikmet Beşir idi adı o zatın. Çok hoşuna gitti. Yaa ne güzel dedi, miras bir başkası tarafından paylaştırlmadığı için büyük haksızlıklar oluyor, kavgalar oluyor, küskünlükler oluyor. Çok güzel bir şey dedi. Hemen bizim Muhammed Yakup devreye girdi dedi ki; Hocam, Abdulaziz Bey’in metodu çok güzel değil mi dedi. “La, la, la haza yudillu nas an sebilillah” dedi. Hayır hayır, bu, insanları Allah’ın yolundan çıkarır dedi. Ben onun bu sözünü hiç duymadım ondan sonra dedim ki tamam. Ayete bit meal verir misin dedim lütfen. Ama bir şartım var. Araya parantez sokuşturmayacaksın Türkçede olduğu gibi. Parantez koymadan meal ver lütfen. Tamam dedi. Benim başladığım gibi başladı. Müminler, siz farz kılındı diye başladı, gerisinin gelmesi mümkün değil. Baktı, baktı, baktı.. Ayetin gerisi gelmiyor. Yani ayete doğru başlarsan gerisi gelmiyor. Dedi ki “lâ mumkinu tefsir bi dûneti takdir” dedi. Yani araya parantez koymadan bu ayet açıklanmaz dedi. E peki dedim istediğin parantezi koy ama bir şartım daha var: sonunda, bu ayet mensuhtur demeyeceksin dedim. Yani yürürlükten kaldırılmıştır demeyeceksin. Tamam dedi. Bu defa tekrar bir meal verdi. Dedi ki; bu ayetin mensuh olmaması mümkün değil. Çünkü öyle bozuyorlar ki. “Kutibe aleykum”u “kutibe alâ ahedikum”a çeviriyorlar. Arapça bilenler için söyleyeyim. Tefsirlere bakarsanız görürsünüz. Yani “size farz kılındı”yı, “sizden birine farz kılındı”ya çeviriyorlar. Ondan sonra “izâ hadara ahadekumul mevt”e “hadarahul mevt”. “Sizden birine ölüm gelirse”ye “ona ölüm gelirse”ye çeviriyorlar.

FATİH ORUM: “Emerâtul mevt” diyorlar herhalde.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Tabi “Hadaral emarâtul mevt” diyorlar. Onda sonra “Hadarahu emeratul mevt”. Değişik tefsirleri var ama aynı kapıda düğümleniyor. “El vasiyyetu”ye de “el isâu” diye mana veriyorlar. Yani “onun vasiyet” etmesi. Halbuki burada başka ayete atıfta bulunuyor. Neyse. Ayeti nesh eden bir şey yok Kur’an’da. O zaman da bir hadis uyduruyorlar. Nesh etsin diye hadis uyduruyorlar. Mecburen hadis nesh edecek. Nesh edecek bir şey yok ise ben ettim diyemezsin ki. Ayıp olur değil mi millete karşı. El var gün var ne yapacaksın! Ondan sonra adam dedi ki; bu ayet mensuh olmadan olmaz dedi. Mutlaka mensuhtur dedi. Odan sonra dedi ki; bak şimdi siz Arapsınız ben türküm dedim. Ben öyle Arap ülkelerinde de hiç okumadım. Onun için benim konuşmam çok zayıftır ama lütfen bana hiç acımayın dedim. En küçük hatamı yakalarsanız derhal müdahale edin. Bir daha meal vereceğim dedim. Bir daha meal verdim. Bu defa sesini çıkaramadı. Ondan sonra başka şeyler oldu. Sonra adam, baktım ki şaşırdı ne yapacağını. Başladı odada dönmeye. O kitabı çekiyor geriye koyuyor, bunu çekiyor geriye koyuyor. Bir şey demek istiyor cesaret edemiyor. Sonra dedim ki; yaa çok teşekkür ederim çok istifade ettim, bize müsade. Kalktık gittik. İşte olay bu. Eğer müslümanlar bu ayette emredildiği gibi mirası paylaştırmak için devreye girselerdi, her birisi Kur’an ayetlerine bakma ihtiyacı duyacaktı değil mi? O zaman da birisi fark edecekti bu oynanan oyunu. Bir de çocukların zarar görmeleri, kadınların mirastan mahrum bırakılmaları da mümkün olmayacaktı. Ama birçok yerde görüyoruz ki kadınlara mirastan pay verilmiyor. E şimdi aileler olduğu zaman bular devreye giriyor: ailenin büyükleri, pisikolojik baskı, şu, bu.

ABDURRAHMAN YAZICI: Hocam şöyle bir durum var. Arkadaşın birisi tereke defterinde çalışıyordu. Ondan duymuştum. Osmanlı’da eğer bir yetim varsa, çocuk varsa, deli varsa onların mirasını mutlaka kassam paylaştırıyormuş. Yani aileye bırakmıyormuş. Siz paylaşın demiyormuş.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Osmanlı’daki kassamlar var, kassam defterleri de vardır şeyde. Kassamlar, devlet memurlarının miraslarını paylaştırırlardı.

ABDURRAHMAN YAZICI Ama işte çocuk varsa, yetim varsa, deli varsa mutlaka bunların elinden geçmesi gerekiyormuş.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yetim ve deli meselesi olmuyor yani sadece. Bunu Osmanlı yapmış olabilir. Belli bir yere bağlamanın anlamı yok ki. Fıkıhta olması gerekir. Bak Allah’ın asıl bir emri. Siz görüyor musunuz? ayetler nasıl işlevsiz hale getirilmiş. Yani ortadaki İslam diye bize sunulan yapının ne kadar yanlış olduğunu görüyor musunuz? Şimdi bu yapıyı oluşturanlar değil de bu yapının yanlışlığını ortaya çıkaranlara millet hücum ediyor.

ABDURRAHMAN YAZICI: Dediğimiz gibi kelale ayetleri Hocamız’ın da belirttiği gibi Nisa 12’de anne bir kardeşlerin mirasçılıkları belirtiliyor burada. Onların 6/1 alacakları yalnız bulunduklarında. Daha fazla olduklarında 3/1 alacakları belirtiliyor. Yine bu kelale şeyi yayınlandı Hocam dini araştırmalar dergisinde. Müşerreke makalesi de yayınlandı. İnternetten bunun ayrıntısına bakmak isteyenler yazarak..

ABDULAZİZ BAYINDIR: Arapçası da yayınlandı değil mi onların?

ABDURRAHMAN YAZICI: Bir kısmı. Ayrıntısın bakmak isteyenler yine buralardan bakabilir.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Miras konusuna insanlar pek fazla eğilmek istemiyorlar. Ben mesela 1976’da İstanbul müftülüğüne geldiğim zaman miras soruları geliyordu. Allah rahmet eylesin Ali Fikri Yavuz bu işlere bakıyor. Allah’a şükür geleneksel miras nasıl pay edilir ben biliyordum. Sonra bu defa bize sormaya başladılar. Allah Allah! Ben de şaşırdım. Koskoca İstanbul’da Ali Fikri Yavuz mu biliyor bunu? Ondan sonra biz de geldik iki kişi biliyor. Böyle şey olur mu ya? İnsanlar bu konular üzerinde düşünmekte kaçınıyorlar. Herhalde ağır mı geliyor nasıl oluyor bilmiyorum.

ABDURRAHMAN YAZICI: Klasik feraiz kitapları var Hocam. Onların dillerinin ağır olması, terimlerin sadeleştirilmemiş olması.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Tabi yanlışı bir türlü tutturamıyorsun da ondan. Maya tutmuyor yani.

ABDURRAHMAN YAZICI: Kelale ile ilgili son ayet Nisa 176’daki ayet. Orada da zaten “yesteftûneke. Kulillâhu yuftikum fil kelâleh” şeklinde başlıyor. “Senden fetva istiyorlar. De ki; kelale konusunda size fetvayı Allah veriyor”. Yine Peygamberimiz de bu konuda soru sorulduğunda, rivayerlerden anlıyoruz Hz.Ömer başta olmak üzere bir takım sahabenin Nisa 12 nazil olduktan sonra Peygamberimiz’e konunun ayRıntısını sorduklarını biliyoruz. Peygamberimiz’in de daha sonra bu ayet nazil olduktan sonra da soru soran herkese bu ayete işaret ettğini, daha fazla ayrıntılı bir cevap vermediğini. Yazın inen ayet, ayetus sayf diye nitelendiriliyor. Diğeri kışın inen ayet, ayetuş şıta diye. Devamlı, size bu konuda ayetus sayf yeter şeklinde..

ABDULAZİZ BAYINDIR: Çünkü çok ayrıntılı biçimde açıklıyor Kur’an.

ABDURRAHMAN YAZICI: Yani başka bir şeye gerek kalmamış oluyor. Temel olarak anne tarafından kardeşler, anne olmadığı zaman anne yoluyla. Baba tarafında kardeşler baba yoluyla mirasçı olur. Her iki taraftan da olanlar her iki taraftan mirasçı olunca zaten öyle bir sorun da mevcut olmamış oluyor. Yani bunun bir problem olarak görülmesi de…

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama sen problem görürsün! Tutuyorsun ana-baba bir kardeşe vermiyorsun. Yani düşünebiliyor musunuz, o ailenin bütün malları ailenin dışına gidiyor. Ana bir kardeşler başka ailenin çocuğudur değil mi? Kadının kocası da başka ailenin ferdidir. Doğru bir taksim yapmadığınız zaman mirası yarısını kocasına veriyorsun tamam. O ayetin hükmü. Yarısının da 3/1’ini anneye veriyorsun. Çünkü tamamının 6/1’i. Yarısının 3/1’ini anneye veriyorsun. 3/2’sini de o annenin çocuklarına veriyorsun. Bu kadının mensup olduğu aileye hiç bir şey verilmiyor. Mirasın tamamı ailenin dışına çıkıyor. Hâlbuki ayette ne diyor Allah? Abdurrahman okudu dikkatinizden kaçmış olabilir. Nisa 11.ayetin sonunda diyor ki “âbâukum ebnâukum: babalarınız ve oğullarınız”,”la tedrûne eyyuhum akrabu lekum nef’a:siz onların hangisinin size daha çok fayda sağladığını bilemezsiniz”. Bu fayda esasına göre taksim ediliyor. “Faridaten minallâh: Allah’tan size yüklenmiş bir görevdir” diyor. Onun için bu paylaştırmayı Allah yapmıştır. Siz isteseniz beceremezsiniz, bilemezsiniz bunu diyor. Menfaat esasına göre mesela bakın bir kadın, hayatının yarısını babasının evinde geçiriyor yarısını da kocasının evinde geçirdiği için dersek işte kardeşinden daha. Çünkü kardeşi tamamını orada geçiriyor. Ama kadını da mağdur bırakmıyor. Kocasından bir mehir alınarak kocasının ona bakması şart koşularak onun da eksiği oradan tamamlanıyor. Derken birer dişli gibi kenetleniyor. Birer dişli oluyor yani. O dişlinin bir bakıyorsun bir dişi yukarıda ama ikincisi aşağıda. Ve kenetlenme meydana geliyor aile içerisinde de toplumun içerisinde de.

ABDURRAHMAN YAZICI: Bu şeye dikkat edilmediği zaman yeni problemler çıkıyor. Mezhepler arasında ihtilaflı bir durum. Örneğin müşerreke meselesi. Bazı durumlarda anne bir kardeşler mirasçı olabilirken öz kardeşler mirsasçı olamıyor. Anne-baba mirasçı olabiliyor baba olamıyor. O da var. Bunlar tartışılmış.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu konulara inşallah devam edeceğiz Allah nasip ederse. Önümüzdeki hafta araya bir başka konu sokuşturacağız. O da Beni Kureyza olayıdır. Beni Kureyza dediğimiz biliyorsunuz şöyle bir iddia vardır. Bize de okuttular. Herkes bunu doğru zanneder. Şiisi de Sünnisi de doğru zanneder. Öyle bir geçiştirilmiş ki. Kur’an’sız din olduğu zaman bunları çok rahat bir şekilde yutabiliyorsunuz. Resulullah(sav), Hendek savaşından sonra ihanet eden Beni Kureyza’nın kalesini kuşatmıştı. Bize okutulan tarih bilgisinde, hatta bunu hadis kitaplarına da geçirmişlerdir. O, Beni Kureyza Yahudileri esir alınıyor. Esir alındıktan sonra bazılarına göre 400, bazılarına göre 900 kişi hendekler kazılarak kesiliyor. Böyle bir yapı var. Tabi bugünkü şeyler, İşid gibi kişiler de bunun caiz olduğunu düşünüyorlar. Tekrar edeyim; biz de böyle biliyorduk. Kitaplarda böyle yazılı. Haftaya inşallah bu konu üzerinde duracağız. Ondan sonra da diğer konulara yani Kur’an’sız Müslümanlığı anlatmaya devam edeceğiz Allah nasip ederse. Bakın ki öyle Müslümanlık yaşanır mı? Öyle bir dini herhangi fıtratı bozulmamış bir kişi kabul edebilir mi? Biz kabul ediyoruz, kendimizi zorlayarak. Anlamadığım şeyde hikmet vardır diyerek kendimizi teselli etmeye çalışıyoruz. Soru var mı?

FATİH ORUM: Bildiğiz nebilere verilen kitabın dışında ikinci bir vahiy çeşidinin olduğuna dair düşünce Yahudi kültüründe de bulunmakta. Bunun, sistemi temelden sarsan bir anlayış olduğuna şüphe yok. Bu anlayışın istişare usulünün terk edildiği ve büyük bir boşluk ve çıkmazın ortaya çıktığı erken dönemden itibaren ümmeti Muhammed içinde de kabul edilmesinde kısmen Müslüman olan Yahudiler, kısmen de din dizayn etmek isteyen kötü niyetli Yahudiler eliyle gerçekleşmiş olabilir mi?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu tespit doğru. Bu konuda inşallah ayrı bir ders yapacağız. Ayrı bir dersi gerektiriyor. Çünkü bu çok büyük bir mesele. Ara ara biz bahsedeceğiz ama bu çok büyük bir olay. Ve bununla ilgili ayetlerin nasıl anlaşılmaz hale geldiğini de herkese anlatmamız lazım. Önce biz onu kendi aramızda bir pişireceğiz Allah nasip ederse. Ondan sonra ayrı bir ders. Tabi bu yapılan tespit son derece doğru. Ama bu, Yahudi Hristiyan falan filan değil, insan dünyayı ahirete tercih ettiği an yapmayacağı hiç bir şey yoktur. Her insan için geçerlidir bu. Dersin başında Adem(as)’ı örnek verdik. Dersin başında Musa(as) ve ümmetini başta Harun(as) olasına rağmen onların Kur’an’ın delaletiyle en bilgilisi olan Samiri’nin onları nasıl saptırdığını gördük dersin başında. İnsanoğlu bu. Haa biz hep başkasına yani Yahudi yaptı, Hristiyan yaptı, şu yaptı, bu yaptı deriz. Yapmasaydı. Sen nerede duruyorsun kardeşim? Şimdi düşmanı kötüleyen kimselere şey yapmalı, kardeşim o düşman. Peki sen? Düşmanı düşman bilmeyecek kadar aptalsan çek çekeceğini. Yahudi yapacaksa yapar yapacağını. İblis yapacaksa yapar. İmtihan, bütün bunlara rağmen dik durmayı başarmaktır. Ama bunların tabi ders olarak anlatılmasına büyük bir ihtiyaç var. İnşallah o dersi yaptığımız zaman da Allah’ın izniyle islam aleminde ilk olacak. Sahabeden sonra ilk defa bu mesele burada ortaya konmuş olacak Allah nasip ederse. Salon içinden soru var mı? Ya herkes çok iyi anladı ya hiç anlaşılmadı.

KATILIMCI: Dersi saat 10’a alma imkanı var mı?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Dersi saat 10’a alalım? Bir düşünelim bakalım. Burada genel kurula sunuyorum. Kabul edenler? Etmeyenler? Ne diyorsunuz saat 10 teklifine?

KATILIMCI: Hocam uzaktan geliyoruz.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Uzaktan gelmişem yorgunam hancı diyor.

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz. İsa Gelecek mi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın