ABDULAZİZ BAYINDIR: Biliyorsunuz Müslümanlar olarak son derece önemli sıkıntılı günlerde geçiyoruz. Bu dünyaya gelip de bu tür imtihanlardan geçmeyecek kimse yoktur. Şimdi siz, Resulullah(sav)’in Bedir savaşı sırasındaki durumunu Kur’an’ı Kerimden takip ederseniz ne kadar sıkıntılı zamanlar geçirdiğini görürsünüz. Uhud savaşında da öyle. Hendek savaşında da öyle. Yani o sıkıntıları Kur’an’ı Kerimden çok rahatlıkla görmek mümkündür. Mesela işte Hendek savaşında biliyorsunuz münafıklar bir tarafa çekti Yahudiler bir tarafa çekti. Müslümanların içerisinde zayıf kişiler kaçmak istiyorlardı. İşte evlerimiz korumasız diye evlerine kaçmak istiyorlardı falan. Son derece sıkıntılı günler. Ama o sıkıntılı günlerden geçmeden de rahat günlere kavuşma imkanı yok. Şu anda da müslümanlar yıllardır Irak’ta devam eden, Afganistan’da devam eden, Suriye’de devam eden sıkıntılar biliyorsunuz Türkiye’nin içerisine kadar da girdi. Ve Avrupa’da da bir takım sıkıntılar var. Herkesin kendine göre sıkıntısı var. Şimdi müslümanların bu sıkıntılı durumda olmalarının sebebini siz biliyorsunuz. Yani biz dört dörtlük islama uysak da C. Hakk bizi imtihandan geçirecek uymasak da. Uymadığımız takdirde sıkıntılardan hiç bir zaman kurtulamayız. Uyduğumuz takdirde de sıkıntı ne kadar büyük olursa olsun bizim içimizi daraltmaz. Hayata devamlı umutla bakmamızı ve güçlü olmamızı sağlar. Şunu hatırlarsanız yada hiç aklımızdan çıkarmazsak çok iyi olur. Adem(as)’ı biliyorsunuz bulunduğu bahçeden C. Hakk tarafından çıkarılınca Havva validemizle beraber orada demişti ki; “nahbitu minhâ: buradan çıkın hepberaber”. “Fe immâ ye’tiyennekum minni hudenfe men tebia hudaye” size benden bir hidayet bir kitap işte. Biliyorsunuz ‘huden’ kelimesi kur’anı Kerimin enbaşında kur’an ile ilgili olarak söyleniyor. “Huden lil muttekın” diye. Muttakiler için huda/doğruyu gösteren kitaptır. Benden doğruyu gösteren bir kitap gelirse “fe men tabia hudaye” kim benim yoluma uyarsa, benim o kitabıma kim uyarsa “fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahsenun” (BAKARA 238üzerlerine ne bir korku olacak ne de üzüntü çekeceklerdir. Korku da yok üzüntü de. Demek ki kim bu kitaba inanırsa ne korku çekecek ne de üzüntü. “Fe lâ havfun aleyhim ve la hum yahsenûn”. Hayatımızı mutlu geçirmenin bir cümlelik formülü bu. Allah Teala bunu Adem(as)’a söylemiş ki Kur’an’ın bir çok yerinde bu mealde tekrarlar var. “Fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn: üzerlerinde korku olmayacak, üzülecek de değillerdir”. Şimdi siz Kur’an’a uyarsanız, Türkçede bir söz vardır biliyorsunuz “benim içim rahat ben biliyorum herhangi yanlış bir şey yapmadım korkum yok” dersiniz değil mi? Korktuğum bir şey yok. Korkmamı gerektiren bir şey yok. İnsanlar sizin doğru yapıp yapmadığınızı bilmeden size zulmedebilirler. Ama C. Hakk her şeyi bildiğinden dolayı ve asıl mükafat ya da cezayı verecek olan O olduğu için üzerinizde ne bir korku olur ne de üzüntü. Rahat olursunuz. Mesela Bedir savaşında da Uhud savaşında da Hendek’te de hepsinde korkup sıkıntı çekenler bir guruptur. Ama C. Hakk’a güveni tam olanlarda herhangi bir korku yada üzüntü olmamıştır, hiç bir zaman için olmaz. Peki şimdi müslümanlar olarak çok ciddi manada bir karar arefesideyiz. Her zaman burada tekrarlıyoruz. Elimizdeki bilgilere göre çok uzunzamandır yani çok uzun asırlardır müslümanlar kur’anı Kerimde uzak. Şimdi onun bir örneğini burada anlatacağız. Son derece acı bir örneğini anlatacağız. Derslerimizde, siz hep biliyorsunuz, işte bugün bir İşid meselesi ortaya çıkarılmış vaziyette. Şimdi bu İşid dediğimiz zaman bunların içerisinde çok büyük bir bölümü samimi insanlar. Allah rızası için çalıştıklarını zannediyorlar. Ama ben şahsen onları yönetenlerin çok farklı olduğu kanaatindeyim. Çünkü bu konuda bugün ile ilgili değil çok önceden Avrupa’da ve daha başka ülkelerde yapılan tavırları biraz yakında biliyorum ama o tarafa girmek istemiyorum. İşin siyasi tarafı. Biz şuna bakacağız. Yani insanlar bugün, İşid’deki bulunan kişiler. Biz siyaseten bakamayız. Orada bir tek kişi de olsa terörist mi diyorsunuz terörist olsun, câni mi câni yani dünyanın en kötü adamı diye tasrif etseniz olsun, bizim müslümanlar olarak vazifemiz onların yanına merhametli bir doktor gibi gidip doğruları anlatmaktır. Biz siyasi davranamayız. Biz tamamen Allah rızası için davranmak zorundayız. Dolayısıyla şimdi bu kişiler kendileri fıkıha yüzde yüz uyduklarını söylüyorlar ki doğru gerçekten. Fıkha yüzde yüz uyuyorlar. Ne açıdan? İşte alıyorlar eski şeyleri, müslüman olmadığına fetva verdikleri kişilere bir takım muammeleler uyguluyorlar. Köle ve cariye yapıyorlar. Odalarına alıyorlar onlarla ilşkiye giriyorlar. Ondan sonra onların savaşan kesimini öldürüyorlar. Bize ulaşan haberler böyle. Bunlar tamamen uydurma da olabilir. Ben şahsen burada çok ciddi bir medya operasyonu olduğu kanaatindeyim. Burada gerçi bize ulaşan şeylerin gerçek oluğuna inanmam son derece zor. Yani inanamıyorum o ayrı bir konu. Ben gerçekten olmuş olduğunu düşünüyorum. Yani düşünerek konuşuyorum. Şu açıdan çünkü o resim Avrupa’ya ve dünyaya müslüman resmi olarak sunuluyor. O resmin arkasındaki kültür o resmi tasdik ediyor. Dolayısıyla işin gerçekten olup olmadığı ayrı bir konu. Bugün bir medya operasyonu yapılıyor. Biz işin o tarafında olmalıyız. O medya operasyonu Avrupa’da tamamen geleceğe olan ümidini kaybetmiş olan Avrupa’da insanların kitleler halinde müslüman olmasının önünü engellemek için yapılan bir iş. Gidin siz Avrupa’yı dolaşın İslam’dan başka bir din bulamazsınız orada. Avrupa’da yaşayan arkadaşımız var. Abdullah Bey dün geldi. Var mı İslam’dan başka bir din? Yok. Kiliselere gittiğiniz zaman bir kaç tane yaşlı ölümü gelmiş kişiden başkasını göremezsiniz. Uzun süredir Avrupalılar bunun önünü engellemeye çalışıyorlar. Çok kötü bir islam resmi ortaya koymaya çalışıyorlar. Bu Amerika için de söz konusudur. Bu kötü resmin arkasındaki genel kültür şu anda bizi ilgilendiriyor. Bugün oradan 126 tane İslami İlimlerde ünvan sahibi olan kişiler ilim adamları İşid’in başkanına bir mektup yazmışlar. Mektup çok uzun bir mektup. 32 sayfa civarında. O mektupta tabi çok önemli bölümler var. Ciddi manada çelişkilerle dolu. O çelişkiler, gelenekten kaynaklanan çelişkilerdir. Çünkü bizim üniversitelerimizde okuyanlar teslimiyetçi yetiştirilir. Tenkidçi ve zihninde olayı düşünecek, tartışacak, delillere inecek, bu pek yoktur. Bir şeyler görüyorlar, işte onu sanki doğruymuş gibi naklediyorlar. Yani hiç kusura bakmasınlar. Bana da şunu diyecekler haklı olarak; sen de bunlardan bir tanesi değil misin? Evet ben de bunlardan bir tanesiydim doğru. Ama Allah’a çok şükür burada bir yanlış olmalı diye diye C. Hakk bizi bu noktalara kadar getirdi çok şükürler olsun. Bakın mektuptaki 12. madde şöyle. Şimdi diyor ki bak kölelik hiç kimsenin inkar edemeyeceği şekilde şurası açıktır ki islam köleliği ortadan kaldırmak istemiştir. Hedeflerindendir diyor. Şimdi Allah rızası için şu cümleye bakın. Arapçasını okuyayım bakın diyor ki; “er rikku mined defil islam elleti la yunkul ahadil ulema el kada alerrık”. “Ulemadan hiç kimse inkar edemez ki köleliği kaldırmak islamın hedeflerindendir”. Peki ben şimdi yanımdaki arkadaşlara sorayım. İslam tamamlanmış bir din değil mi? Hedeflerindense hâlâ eksik demektir değil mi? Kim tamamlayacak bunu? Bu C.Hakk’a bir başkaldırı değil mi bu cümle? Bunlar nasıl İslam Alimi? İçlerinde bizim eski İstanbul müftüsü Mustafa Çağırıcı da var imza atanlar arasında. Değişik ülkelerden 126 tane isimlerinin hepsi var bu mektubun ekinde. Hiç kimsenin inkar edemeyeceği şekilde şu bir gerçekmiş ki islam köleliği kaldırmak istiyormuş. Ama kaldıramamış. Kim engel olmuş? Böyle bir cümle olur mu? Allah demiyor mu; “vel yevme ekmeltu lekum dinekum: bugün sizin dininizi olgunlaştırdım”,”ve etmentu aleykun ni’meti: size olan nimetimi tamamladım”(MAİDE 3). Eksik mi var? Ayete bakın! “Fe innallâhe subhane ve teala” delilleri şu: AllahTeala şöyle demiştir; “ve mâ edrâke akabe fekkur akabe ev ıtâmu fi yevmi meshabe”. Şimdi lütfe açın Beled suresini. 90.sure. Ben buradan bu günkü ulema ile eski ulemanın karşılaştırması için bunu yapıyorum. Bakın hiç kafa değişmemiştir göreceksiniz şimdi. Diyor ki bak “insana iki yol gösterdik” diyor. “Ve hedeynâhu necdeyn”. Hatta şu Diyanet’in mealinden okuyayım. Ben meai vermeyeyim. O kimin meali? İstersen sen oku Yahya, Diyanen mealini. Diyanet Vakfı’nın mealinden.
YAHYA ŞENOL: 8. ayetten itibaren. “Biz, ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi? Ona iki yolu/doğruyu eğriyi göstermedik mi? Fakat o, sarp yokuşu aşamadı. O sarp yokuş nedir bilirmisin? Köle azad etmek veya açlık gününde yakını olan bir yetimi yahut aç açık bir yoksulu doyurmaktır”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Peki orada köle diye çevrilen kelimenin arapçası ne?
YAHYA ŞENOL: Rakabe
ABDULAZİZ BAYINDIR: Rakabe nedir? Boyun. Rakabeyi tahrir, hürriyetine kavuşturmak. “Fekku rekabet”,”tahrırul rakabe”. Başka bir ayette tahrir geçiyor. Mücadele suresinin 3. ayeti. İstersen onu da bir aç. Rakabe, boyun demektir. Tamam. Tabiki esirlerin serbest bırakılması söz konusudur. Çünkü esirler, biraz sonra ayette okuyacağız. Rakabe boyun. Esirler biliyorsunuz karşılıklı ya da karşılıksız serbest bırakılması gereken kişilerdir. Karşılıksız serbest bırakmayıp da yanınıza alırsanız karşılığını ödesin diye, onu da C. Hakk bir çok kurallara bağlamış. Esiri serbest bırakmayı büyük sevaplardan saymış. Birçok vesileyle: yemin edersen esir hürriyetine kavuşturacaksın. Ne bileyim işte zıhar keffareti vardı, orada esirin hürriyetine kavuşturulması var. Bir kişi hata yoluyla birisinin ölümüne sebebiyet verirse esir hürriyetine kavuşturması var. Çeşitli sebepler var. Şimdi bu kişi sarp yokuşa dayanamadı diyor. Yani insan için iki tane yol açtık. Şerrin girişi çok kolaydır çıkması zordur. Hayrın girişi zordur. Hayrın önü yokuştur derler ya türkçede. Bu ayetin gereğidir o. Adam sarp yokuşa dayanamadı. Peki sarp yokuş ne demektir? “Fekku rekabet”. Yani bir kişinin sıkıntısını gidermek. Yani adam borç altında kalabilir. Hapse de girmiş olabilir. Çok zor durumda da olabilir, esir de olabilir. Hepsi öyle. “Fekku rekabet”. Peki başka? “Ev ıt’amin fi yevmin zi mesgabet” yani böyle, insanların çok sıkıntılı olduğu günlerde birisini doyurmak. “Yetimen za mekrabet: akrabadan bir yetimi”,”ev miskinen metrebe: yada toza toprağa belenmiş bir çaresizi”. Mesela şimdi işte Suriye’de gelen insanlar var, onlardan doyurmak. Onlarla ilgilenmeyen kişiler buraya girer. E şimdi bu ayette islamın hedefi kelimesini nerede çıkarıyorunuz? Bugün de esir olamaz mı? Bugün de esirlerin hürriyetine kavuşturulması diye bir olay yok mu? Onda sonra aynı şekilde zıhar kefareti ile ilgili ayeti almış. Sonra diyor ki; “100 seneden beri “ve eksere senetin: 100 seneden fazladır”,”ecmael müslimun: müslümanlar icma etmiştir”. “El ecmael alemu bi ekmelihi: hayır, tüm alem, tüm insanlık icma etmiştir”,”alâ tahriri rıkkı ve tecrimihi: köleliğin haram olduğu konusunda ve suç olduğu konusunda ittifak etmiştir”. Bakın 100 senedir. Ondan önce? İttifak eden kim? Birleşmiş Milletler’in kararı var demek ki. Birleşmiş Milletlerden önce olması lazım 100 sene dediği için. Müslümanlar icma etmiştir diyor. Ne oluyor? Kimin dini bu? Bu kimin dini? Bu, Allah’ın dini değil mi? Ne oluyor yani siz geliştiriyor musunuz dini? Allah tamamladım derken haşa yalan mı söylüyor. Müslümanlar icma etmişmiş! Nerede çıkardın sen o icmayı? İcma ne demek? Nerede toplandı da karar aldı müslümanlar söyleyin bakalım? Sen şimdi usul konusunda çalışıyorsun Fatih, böyle bir toplantı biliyor musun? Bir tane karar gösterin bakalım. Yani onların gözüyle bakalım işe ki islamla uzaktan yakından alakası yok ama bir an için kendimizi onların yerine koyalım. 100 yada daha fazla önce müslümanlar nerede toplaştı icma ettiler? Ya zaten geçen asrın yani tanzimatı hazırlayan sebeplerden sonra zaten müslümanlar kendilerinde hiç bir zaman olmadı ki. Hiç bir zaman kendi programlarını kendileri yapamadı ki. Zaten ayakta duramadılar. Duramaz da. Eğer C.Hakk’ın ikramı olmasa müslümanların bir gün bile yaşamaya hakkı yoktur. Biraz sonra ayetleri okuyacağız göreceksiniz. Allah’ın ikramı var da bu kadar ayakta durabiliyoruz. Diyor müslümanlar icma etmiş hayır bütün alem icma etmiş, müslümanlar da etmiyor. Eee? Artık bunda sonra kölelik harammış. Peki.
YAHYA ŞENOL: O zamana kadar yapılanlar?
ABDULAZİZ BAYINDIR: O zamana kadar yapılanlar helal. Ve artık suç haline gelmişmiş!
ABDURRAHMAN YAZICI: Şöyle bir şey var Hocam: kaldırdıktan sonra Birleşmiş Milletler, Osmanlıda devam ediyor uygulası 30-40 yıl. Yani gizli şekilde. Bileşmiş milletler değil insan hakları şeyleri. İlgili insan hakları kararından sonra uygulamaya devam ediyor birçok ülkede, islam dünyasında.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Demek ki Osmanlı’nın icmadan haberi yokmuş.
YAHYA ŞENOL: Ama bu, şunun itirafı aslında. Şimdi 100 sene öncesine kadar gidelim. 100 sene öncesinde insanları köleleştirmek haram değil, günah da değil. Oysa bunu siz ayetle hadisle nasıl açıklayabilirsiniz? 100 sene öncesine kasar serbest ise o zaman bunun yasak veya günah olduğuna dair bugün ayet ve hadis delil gösteremezsiniz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi diyorlar ki bunlar. Bak biraz sonra şey yapacağız. Şimdi bunların ne yaptıklarına bakacağız. Şimdi arkadaşlar, bugün bunlar böyle de eskiden daha mı iyiydi. Bir kere Ömer(ra)’dan itibaren ola islamı çok ciddi manada tenkidden geçirmemiz lazım. Sonrakiler de Ömer’i onlar bize naklettirdikleri için onların naklettiği işte Resulullah böyle demiştir, Ebu Bekir şöyle yaptı Ömer şunu söyledi şeklindeki rivayetleri de çok ciddi manada tenkid süzgecinde geçirmek zorundayız. Çünkü insanlar, dini kullanarak etki altına almak isteyenler o dinin mensuplarının saygı gördüğü kişilerin adını kullanmayı çok severler. Ben burada şeyde uyanmıştım. Eskiden İstanbul Müftülüğü’nde fetva verirken hatırlarsınız Ramazan bayramından bir gün önce bayram yapanlar, orucunu bozanlar vardı. Bir gün birisi bana telefon açtı. Şu Mahmut Paşa esnafından birisi. Hocam dedi siz bugün bayram olduğuna dair fetva mı verdiniz? Hayır dedim. Her açana yok yok deyip duruyorum. E burada orucunu yiyenler var Abdulaziz Hoca’dan fetva aldık dediler. Orada anladım. Dedim ki; haa! O zaman bizim bu eskiden suçladığımız hocaların birçoğu da böyledir mutlaka. Onların adına söz uydurulmuştur. Ben sabahtan beri her açan söylüyorum değildir, değildir, değildir diye. Dün de söyledik daha önce de. Resulullah(sav)’e en yakın kişiler en fazla iftiraya uğrayanlardır burada. Resulullah kendi de. Bırakı O’nu Kur’an-ı şimdi göreceksiniz. Kur’ân’ın ne hale getirildiğini. Kur’an-ı o hale getirenler, Resulullah’a ne demezler ki. Ashabına ne demezler ki. Şimdi bugün elimizde altın bir fırsat var. Ben burada ders yapıyorum, şu anda size konuşuyorum dünyanın her yerinde isteyen herkes dinleyebiliyor. Böyle bir nimet eskide yoktu. Dinleyemeyenler de daha sonra istedikleri zaman dinleyebiliyorlar. Ne demek bu? Mesajı istediğiniz kişiye ulaştırma şansınız var. Bugün böyle büyük bir şansımız var. İsviçre’nin İslami faaliyetlerini yasakladığını dün haberlerden okumuştum. Aslında bunların hiç birisi aleyhte değil. Son derece lehte şeylerdir. Çünkü insanların yasaklara karşı ilgisi vardır. İnsanlar muhalefet için yaratılmışlardır. Herkes mutlaka karşı çıkmaya gayret gösterir. Bizim bu noktada dini çok iyi anlatma imkanlarımızı kullanmamız lazım. Mesela eskiden Türkiye’ye kitap gelirdi, eğer islami kitapsa biz giderdik hatta bazen bize getirirlerdi. Bazen de biz gümrüğe giderdik. Şöyle bir bakardık bir rapor verirdik. Bunun yurda sokulmasında bir sakınca yoktur derdik sokarlardı. Şimdi senin rapor vermene gerek yok ki. Adam internetten istediği kadar sokuyor. Gümrük diye bir şey kalmadı yani.
Evet şimdi AllahTeala Enfal suresinin 57.ayetinde diyor ki “fe immâ teskafennehum fil harbi: onları savaşta yakakarsan”. Muharebe sırasında yani vuruşma sırasında, çarpışma sırasında yakakarsan “fe şerrid bihim men halfehum: onlarla arkalarında olanı dağıt”, “le allehum yezzekkerun: belki akıllarını başlarına alırlar düşünürler”. Bakın “arkadakileri dağıt” be beklersiniz? Cezalarını görsünler. Değil. Akıllarını başlarına aksınlar. Yani siz, savaçı öyle yapacaksınız ki o savaş bir çeşit tebliğ olacak. “Le allehum yezzekkerun” tezekkür ederler belki. Ayette C.Hakk ne diyordu Resulullah’a? “Fe zekkir inne mâ ente muzekkır”(GASİYE 21). Sen tezkirde bulun. Yani insanlara Allah’ın kitabını oku. Senin görevin budur. İnsanın görevi nedir? Tezekkürdür. Burada ne diyor? “Le allehum yezzekkerun”. Yani savaştığınız kişileri dağıt. Peki dağıt dediğiniz zaman ne akla geliyor? Yak yık falan filan. Bugün mesela sık sık bu ayeti okuduklarını duyuyoruz o şeylerin. Şimdi peki ya Rabbi bunu nasıl yapacağım ki bu karşı tarafın müslüman olmasına sebep olacak. Değil mi? “Leallehum yezzekkerun” diyor ya Allah. C.Hakk’ın bir usulü vardı. Siz artık ezbere biliyorsunuz ama yeni duyanlar için ne idi o? Hud suresinin ilk ayetleri. “Kitabun uhkimet ayâtuhu summe fussilet min ledun hâkimin habir” bu bir kitaptr ki ayetleri kısa ve özlü şekilde hükme bağlanmıştır yani muhkem kılınmıştır hüküm ifade ediyor. Kısa özlü. İşte burada “arkalarındakini dağıt”. Tamam dağıtalım. Ama öyle bir dağıtacaksın ki “ya aslında bu dine girmek lazımmış biz hata etmişiz” diyebilsin. Nefret doğurmasın. Bugün bütün dünyada nefret doğuran bir resim var ortada. Tekrar söylüyorum: bunu onların hiç birisi yapmamış olabilir. Ben arka planda ne var onunla ilgilenmiyorum. Çıkan resimle o resmin arkasındaki gelenekle şu anda ilgileniyorum.
Peki nasıl olacak ya Rabbi bu? Onu da anlatıyor ayette Allah. “Fe izâ lekutumullezine keferu fe darber rikab”(MUHAMMED 4) yani kafirlerle savaşta yüz yüze geldiğiniz zaman boyunlarını vurun. Nerede? Çatışma sırasında. Siz, şimdiye kadar bu derece insan hakları savunucuları şunlar bunların herhangi birisinin “bu adam savaşta düşmanını öldürdü” diye birisini ayıpladığını duydunuz mu? Böyle bir şey olabilir mi? O seni öldürmeye gelirse sen de onu öldüreceksin. Hatta Allah, bunun yapılmaması halinde çok büyük sıkıntılar çıkacağını da Bakara suresinde bildiriyor. “Hatta izâ eshantumuhum: onları etkisiz hale getirinceye kadar”. “Fe şuddul vesâk: güvenlik bağını da sıkı tutun”. Vesâk, mevfık, falan var ya. Vesika kelimesi de o kökten gelir. Şimdi onları sıkı bir güvenlik çemberi içine alın esir olarak. “Fe imma mennen ba’du fidâen: bunun arkasından onları karşılıklı yada karşılıksız olarak serbest bırakırsınız”. Niye? “Hatta tedaal garbu evzârahâ: böyle yapın ki o savaşın bir ağırlığı kalmasın”. Yani o insanları esir yapacaksınız. Artık tekrar savaşın yapılmasına bir ihtiyaç hasıl olmayacak. O esir aldıklarınızı da karşılıklı yada karşılıksız serbest bırakacaksınız. Şimdi esir aldınız. Mesela Bedir esirlerini Resulullah almış, aman dikkat edin. Esirleri anlatıyor şeylerde. Kendileri yemediler bize yedirdiler. Yolda bize son derece iyi davrandılar. Medine’ye gittiler bir kısmı serbest bırakıldı, bir kısmı karşılıklı serbest bırakıldı. Fidye ödeyecek durumda olmayanlar okuma yazma öğrettiler serbest bırakıldı ve hiç kimseye köyü muamele, hiç kimseye hakaret, hiç kimseye aşağılama yok ve o zamana kadar evin bir ferdi gibi kalıyorlar ki Nur suresinin 58-59.ayetleri çok net bir şekilde anlatıyor. Zaten Kur’anı Kerimde inşallah vakit olursa okuyacağız esir kadınlara el sürülmesi yasaktır. Ancak eşiniz olursa. Kuranda ayetlere baktığınız zaman bir esir bir kadınla hür bir kadın arasında hiç bir fark yoktur kadın erkek ilişkisi açısından. Hiç bir fark yoktur. Tek fark şudur: evli kadınlarla nikahlama olmaz ama evli kadın esir olursa onun fidyesini de veremedilerse o zaman o kadının canını kurtarması yani kendi fidyesi, kendin kurtarmasının tek şartı çünkü düşünün kocası var ama karşı tarafta. Buna bir şey gönderecek bir şeyi yok, o kadın burada kalmış. Sahipsiz kalmış. Allah Teala, o kadını boşanmış kabul ediyor Nisa suresinin 24 ayetinde. Eşinden boşanmış kabul ediyor ve o kadın evlenebilir. Yani gittiği yerde bir yuva kurabilir. Tek istisnası budur. Şimdi böyle bir ortamda güzel bir kız diyelim ya da herhangi bir kadın, esir olmuş olacak yıllarca orada kalacak. Yıllarca da kalması mümkün değil. Niye? Çünkü Tevbe suresinin 60.ayetinde müslüman devletinin tek gelir kaynağı olan zekatın 8 de 1’inin esirlerin hürriyetine kavuşturulması için harcanmasına dair özel bir hüküm var. Yani en fazla kalsa bir sene kalır daha fazla kalmaz. E şimdi ne diyecek? Bunlar ne biçim insanlar kardeşim diyecek, gidecek memleketine. Erkek: Diyecek ki ne yaptın? “Valla ben de anlayamadım ya. Evlerinde aziz bir misafir gibi ağırladılar bizi”. Kıza diyecekler: “valla bana kimse el süren olmadı. Hatta oğulları benimle evlenmeyi teklif etti kabul etmedim”. “Yok yaa, gerçekten?”. Bu çok ciddi bir islamın tebliği değil mi? Bakın öyle bir dağıtın ki bir daha harp kalmasın. Nasıl dağıtıyorsunuz. Çarpışma sırasında vur, tamam. Ama esir aldıktan sonra iki şeyden birini yapacaksın: karşılıksız serbest bırakacaksın. Karşılıksız serbest bıraktığın zaman adam gidecek oraya “ya bunlar ne biçim insanlar’ diyecek. Onun içindeki düşmanlığı öldüreceksiniz, adamın kendini değil. Karşılıklı serbest bıraktığınız zaman da aynı şekilde gidecek ve Allah Allah diyecekler, bunlar ne biçim insanlar böyle. Ondan dolayı dersin başında Ömer(ra) dedim ya. Lütfen islam tarihini dikkatle okuyun, Ömer(ra) zamanına kadar yayılma olmuş ondan sonra müslümanlar birbirlerine girmişlerdir. Peki bu kılıçla bu kadar bölgelere yayılabilir mi? Hayır. Bir iki tane savaş yapıyorsunuz gerisi kendiliğinden geliyor. Müslüman olup olmaması önemli değil. Ya bu insanların emrinde yaşanmaz mı diyor. Zaten her birisinin bin bir türlü sıkıntısı var yönetimden. Ondan sonra da düşünsünler ne biöim bir din acaba diye. “Le allehum yezzekkerun” belki böylece kuranı düşünürler. Asıl zikir Allah’ın kitabı ya. Yani savaş da ciddi bir tebliğ haline gelmesi lazım. Fakat yani gerçekte şu ayete verdikleri meal de evlere şenlik yani. Muhammed sure 47/4. İstersen bir okusana Yahya. Bir buradan okuyalım bir de oradan se oku.
YAHYA ŞENOL: “Savaşta inkar edenlerle savaştığını zaman boyunlarını vurun. Nihayet onlara iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın esir alın. Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye karşılığı salıverin”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bak, “savaş sona erince de”. Bu “hatta tedaal harbu evzârâha” şeydir, yani “ila en” li tedaa harbu evzârâha” daha uygun olur. Yani bağı sıkı tutun sonra karşılıklı karşılıksız serbest bırakın ki o savaş bütün ağırlıklarını ortadan kaldırsın. Bir daha savaşa ihtiyaç kalmasın. Yani bu insanların sizinle savaşacak güçleri kalmasın. Onun için bir Mekkeliler’e karşı bu yapılamamıştır biliyorsunuz. Ama mesela Hevazin kabilesine karşı, diğerlerine karşı yapıldığı için onlar bir daha müslümanlara karşı savaşmamışlardır. Hayberliler’e karşı da yapılmıştır. Onlar bir daha savaşamamışlardır.
Peki şimdi şeye gelelim. Peygamber(sav)’in davranışları nelerdi? Bedir’de bakın burada Allah ne diyor? Diyor ki; bir kere düşmanı tamamen etkisiz hale getirmeden esir almak yasak. Bedir’de Resulullah, düşmanı etkisiz hale getirmede esir almıştır. “Fe izâ lekitumullezine keferu fe darberrikab hatta izâ eshantumuhum fe şeddul vesak: onları etkisiz hale getirince güvenlik çemberine sıkı bir şekilde alın sonra da karşılıklı yada serbest bırakın”(MUHAMMED 4) diyor. Resulullah, Bedir’de bu ayete uygun davranış göstermemiştir. Ondan dolayı Allah, Resulullah’ı orada çok ağır bir şekilde uyarmıştır. Diyor ki; “mâ kâne nebiyyin en yekune lehu esrâ hatta yushıne fil ard”(ENFAL 67). Bu “fil ard” bunu yeryüzü diye tercüme ediyorlar. Savaş meydanında demektir. O yerde manasına. O savaşın bulunduğu yerde çünkü öbür ayetlerle birleştirdiğin zaman başka manaya ihtimal kalmıyor. Savaşın yapıldığı yerde düşmanı tamamen etkisiz hale getirmeden esir alma hakkı yoktur sen aldın. “Tûridûne araded dunyâ vallâhu y7ridul âhira: siz düyalık istiyorsunuz ama Allah ahireti istiyor”. İstersen Yahya Enfal suresi 7-8.ayetleri oku oradan ben şu ayeti bitireyim. “Vallâhu azizul hakim: Allah aziz ve hakimdir”(ENFAL 67). “Lev lâ kitabun minallâhi sebeka kemessekum fima ehaztum azâbun azim: eğer C.Hakk’ın daha önce sizin için bir yazgısı olmasaydı”(ENFAL 68) yani siz Mekke’de iken Allah, Rum suresinde 3 ile 9yıl arasında size bir zafer vereceğini söz vermişti. Zaten o sözden dolayı Resulullah yola çıkmıştı o gün. Bu konuda ayruntılı derslerimiz var biliyorsunuz. Allah’ın Resulullah’a söz verdiği için Mekkeliler kervanı korumak için ordu çıkarmışlardı. Belki kurtarırız diye. AllahTeala, o orduyu Resulullah’a verdi ki Resululkah Bedir’de gelsin o orduyu yensin ve Mekke’ye girsin. Çünkü C.Hakk’ın kanunudur. Bir okusana onu İsra suresinde. İsra 76.
FATİH ORUM: “Ve in kâdu leyestefizzuneke minel ardı li yuhricuke minhâ ve izel lâ yelbesûne hılafeke illâ kalila sunnete men kad erselna kableke min resulina ve lâ tecidu li sunnetinâ tahvilâ”(İSRA 76-77). Şöyle meal vermiş: “Az daha seni buradan çıkarnak için rahatsız edeceklerdi ve o takdirde kendileri de senin ardından pek az kalacaklardı. Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere uygulanan bir kanundur ki sen, bizim bu kanunumuzda bir değişiklik bulamazsın”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani seni bu Mekke’den çıkarmak içi sürekli sana baskı yapıyorlar falan ama seni buradan çıkarırlarsa onlar da burada fazla kalamazlar. Allah’ın kanunu budur diyor. Daha önce gönderdiği elçilere gönderdiği kanun budur. Şimdi Mekkeliler, Resulullah’ı ve müslümanları Mekke’den çıkarıp Medine’ye gitmek zorunda bırakmadılar mı? O zaman bu sure de Mekke’de inmiştir. Yani İsra suresi. Demek ki Resulullah da oradan biliyor bunu. Biliyor ki Mekkeliler fazla kalamayacak. Ama Resulullah ve müslümanlar daha bir buçuk sene olmuş Mekke’de geleli. O Mekke ordusuna karşı koyabilmek bunların hayal bile edemeyeceği bir şey. Birden bire karşılarında orduyu buluyorlar. Kervan için yola çıkmışlar, kervan küçücük bir şey ne olacak. Kervanı elde etmek kolay. Çünkü Allah bir zafer vereceğini söylüyor ya o gün. Yola çıkmışlar birden bire karşılarına Bedir ordusu çıkıyor. Evet onunla ilgili ayetleri oku bakalım Yahya.
YAHYA ŞENOL: Enfal suresi 7 ve 8.ayetler. “Hatırlayın ki Allah size iki taifeden (kervan veya Kureyş ordusundan birinin sizin olduğunu vaat ediyordu”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Rum suresinde o vaat.
YAHYA ŞENOL: “Siz de kuvvetsiz olanın yani kervanın sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkı gerçekleştirmek ve Kureyş ordusunu yok ederek kafirlerin ardını kesmek istiyordu”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Sözleriyle değil de “ey yuhakkal hakka bi kelimâtihi: sözleri sebebiyle”. Fatihi okuduğu ayetler. Siz buradan bunu çıkardınız, fazla kalmazsınız Mekke’de Allah da sizi buradan çıkarır. Cezanız bu. Onu gerçekleştirmek için Mekke ordusunu verdi ki siz bu orduyu burada perişan edersiniz Allah’ın emrettiği şekilde. Zaten Muhammed suresinin ayetleri inmişti. Eğer Allah’ın emrettiği gibi savaşsalardı yani düşmanı takip etselerdi ki düşmanı takip Enfal suresinde bildiriliyor. Takip etselerdi Mekke’ye geleceklerdi ve artık Mekkeliler’le savaşma problemi tamamen ortadan kalkacaktı. Yani o şeydeki ayete uysalardı. Az önce okuduğumuz Muhammed 4.ayete uysalardı onları iyice etkisiz hale getirdikten sonra esir alsalardı ve esirleri ondan sonra serbest bıraksalardı Mekke’nin bir daha müslümanlara karşı hareket etme “hatta tedaa harbu evzâraha” onların savaşacak güçleri kalmayacaktı yani bitecekti. Bir daha Mekke’den müslümanlar bir zarar görmeyeceklerdi. Ama onu yapamadıkları için Uhud’da bir yenilgi aldılar mı? Evet Bedir’de AllahTeala size bir galibiyet verdi ama cezasını Uhud’da gördünüz. Sonradan toparlandılar, o yenilgiyi galibiyete çevirdiler o başka. Ama onun cezasını gördüler. Ondan sonra da Hendek’te de bir sıkıntı yaşadılar. Mekke’liler’in verdiği sıkıntıyı yaşadılar. Resulullah(sav) burada C. Hakk tarafından çok ağır bir şekilde suçlanıyor Allah’ın emrini yerine getirmemiş olmakla. Hakkın yoktur diyor burada. Hakkı olmadığı için biliyorsunuz Resulullah Hendek savaşının hemen arkasından Hudeybiye’ye gitmiştir. Hudeybiye’de bir musalaha yapmıştır. Aslında Hudeybiye’de Mekke’yi alabilecek imkanlar ortaya çıkmıştır da Allah ona müsaade etmemiş ve şöyle demiş; “ve lev lâ ricalum mu’minine ve nisâu mu’minatul lem ta’lemuhum en te’tauhum”(FETİH 25). Yani Mekke’de sizin tanımadığınız mümin kadın ve erkekler olmasaydı bilmeden onları ezme tehlikeniz olmasaydı o zaman sizi Hudeybiye’de Mekke’ye sokacaktık diyor. Yani Mekke’yi alacaktınız. Ama Mekke’yi fethin önü açıldı orada. Onun için Fetih suresi ordan dönüşte indi. “İnnâ fetahnâ leke fethan mubinâ” (FETİH 1) senin için artık sp açık bir fetin önünü açtık. Artık Mekke, senin malın haline geldi şeklinde açık bir ifade. Niye C.Hakk Mekke’yi fethin önünü açıyor? “Li yağfire tekallâhu mâ tekaddeme min zembike ve mâ teahhar”(FETİH 2) daha önce işlediğin o günah, Bedir’de işlediğin. Bir de ondan sonra yaptığın hatalar, onları affetmesi için Mekke’yi fethin önünü açtı. Resulullah ne zaman Mekke’yi fethetiyse o zaman “izâ câe nasreullahi vel feth” dedi AllahTeala. Allah’ın yardımı gelir de fetih nasib olur Mekke’yi alırsanız “veraeytennâse yedhulûne fi dinillâhi efvâce: insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiğini görürsen eğer”,”fe sebbih bi hamdi rabbik” Rabbi’nin hamdi sebebiyle ona tesbih et” yani Rabbin yaptığı her şeyi iyi yapar onun için O’na boyun eğ. “Vestağfirhu: o zaman istiğfar et”. Yani sen Mekke’yi almamakla işlediğin suçtan istiğfar etmek için Mekke’yi alırsın ondan sonra ya Rabbi beni affet dersin. Öyle hemen ya Rabbi beni affet yok. Suçu işle, tevbe etme yani döktüğünü temizleme ya Rabbi affet. Mesela şöyle düşünün. Birisi evinize geldi halıya bir pislik döktü. Ondan sonra hiç temizlemeden affedersiniz kusura bakmayın falan dedi gitti. Affeder misiniz onu? Önce temizle ondan sonra affedersiniz de değil mi?
Şimdi durum bu. Ama bakın esirlere yapılan muamelelerle ilgili kitaplarda ne yazılı. Resulullah, Bedir esirlerinden fidye olarak 4000 dirhem aldı deniyor El Musannaf’ta. İmam Şafi diyor ki; kiminin daha az fidyeyle kiminin de karşılıksız serbest bırakıldığını ifade ediyor İmam Şafi de. İhtilaful Hadis adlı kitabında. Resulullah, Bedir’de o esirleri aldı ya. Allah da niye böyle yaptın dedi. Ondan sonra müslümanlar şaşırdılar. Ne yapalım bunu ya? Bu esirleri C.Hakk almamıza müsade etmedi. Hatta ganimet almaya da müsade etmedi. O zaman biz bunları ne yapalım dediler. Arkasından “fe kulû mim mâ ganimtum helâlen tayyiba”(ENFAL 69) diye ayet indi. Ondan sonra ganimet aldığınızı helal ve temiz olarak yeyin diye ayet inince bu defa esirlere kurandaki hükmü Resulullah uyguladı. “Fe immâ mennen bâ’du ve immâ fidâen”(MUHAMMED 4) bir kısmını karşılıklı serbest bıraktı bir kısmını da karşılıksız serbest bıraktı.
Şimdi arkadaşlar, mezhepler savaş esşrleri ile ilgili ne diyor bakın. Kur’anı Kerim’in söylediği bu. Resululkah’ın uyguladığı bu. Karşılıklı ya da karşılıksız serbest bırakacaksın. Mezhepleri dedikleri neler? Ömer Nasuhi Bilmen’in Islıhat-ı Fıkhıyye Kamusu’nun 3. cildi 399.sayfa. Okuyabiliyor musun Yahya oradan. Oku bakayım.
YAHYA ŞENOL: Harp neticesinde kahren elde edilen esirler hakkında veliyyul emr muhayyerdir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kahren demek, zorla manasına geliyor.
YAHYA ŞENOL: Muhayyer yani serbest.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Veliyyul emr dedikleri yetkili kişi serbesttir. Mesela bugün İşid’in başkanı diyelim serbesttir.
YAHYA ŞENOL: ‘Bu hususta müslümanların menfaatlerine göre hareket ederek dilerse bu esirlerin mukatil olan takımını yani savaşan takımını katledip maddeyi fesadı bil külliye ortadan kaldırır”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tamam orada kalalım. Bak. Dilerse onların savaşçılarını öldürür diyor. Bu bütün mezheplerin ittifak ettiği görüş. Sünni-Şii hepsi. Savaşanları öldürür. Bize gelen haberler ne? Öldürdüler deniyor değil mi? Sizin kitaplarınızda bu yazılı kardeşim. Allah’ın kitabında yazılı mı bu?
YAHYA ŞENOL: “Dilerse bunların şerlerini def için yalnız istirkaklarıyla yani köle ve cariye edilmeleri ile iktifa eder”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Var mı köle ve cariye edinme? Karşılıklı ya da karşılıksız serbest bırakacaksın diyorsa ayet köle cariye edinme var mı? Bakın ayette olanlar yok. Hiç. Resulullah’ın uyguladığı yok. Uyguladığı şey yok. Kur’an’da olan yok.
YAHYA ŞENOL: “Dilerse islam zimmetinde ahd ve emanında olmak üzere hepsine hürriyet verir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Benim burada yaşayacaksın gidemezsin memleketine diyor. Adama gidemezsin diyorsan fidyesiz serbest bırakma diye bir şey olur mu?
YAHYA ŞENOL: “Ve dilerse bunları islam esirleriyle mubadelede bulunur”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İslam esirleriyle. Hele şükür birazcık benzedi ayette olana.
YAHYA ŞENOL: “Bundan yalnız Arap müşriklerinin erkekleri müstesnadır. Onların istirkâkı yani köleleştirilmeleri zimmete kabulu caiz değildir. Onlar, islamiyeti kabul etmekle katil arasında muhayyer bırakılırlar”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani ya müslüman olursun ya da bir şey değil sadece kelleni keseceğim! O kadar önemli bir şey mi demiş oluyor. Arapsın ya. Ya müslüman olacaksın ya da kelleni keseceğim. Sadece İmam Şafi’ye göre.
YAHYA ŞENOL: Arap müşriklerinin de köleleştirilmesi caiz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Nerede? Hangi? Bakın buraya kadar anlatılanlar, mezheplerin ittifak ettiği husus hangi ayete uyuyor? Hangi hadise uyuyor? İttifak ettikleri konu. Peki son paragrafı oku.
YAHYA ŞENOL: “Bazı müçtehitlere göre alel ıtlak esirleri öldürmek caiz değildir. Hatta Hasan İbni Muhammed Et Temimi bu hususta sahebiyi kiramın icmaanı hikaye etmektedir”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Onun için ben size dedim ya Ömer(ra) zamanına kadar. Ondan sonra da esirleri öldürme yok yani. Öldürme, çok sonra ortaya çıkıyor. Yani bizim en tenkid ettiğimiz, müslümanların birbiri ile savaştığı dönemde de esir öldürme diye bir olay yok, köleleştirme yok. Emeviler’in sonlarında, Abbasilerin başlarında o zamanlar ortaya çıkıyor. Böyle bir şey yok yani. Bak burada bunu da söylüyorlar.
YAHYA ŞENOL: Yani sahabeyi kiram, esirlerin öldürülmesini caiz görmemiş.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Sahabeden bahsetti. Sahabe caiz görmemiş. Herhangi bir ayet hadis zikretti mi orada? Yok değil mi? Bir şey yok. Ne oluyor? Kendileri şâri. Az önce o 126 alimin kaldırıldı maldırıldı dedikleri ne oluyor? Şimdi kaldırmışlar. Ne güzel. İcma olmuş da kaldırmışlar!
Peki şimdi esirlere karşı yapılacak muamelenin bir başka şekli. Biraz daha ayrıntı. Oradan oku bakayım. Gene Ömer. N. Bilmen’in Islahat-ı Fıkhiyye Kamus’dan. Burada size şunu söyleyeyim: Ö.N. Bilmen’in I.F. Kamusu, 1813’den 1926’ya kadar Mecelle Tadil Komisyonu’nun çalışmalarının ürünüdür. Mecelle Tadil Komisyonu: bir mecelle vardı Osmanlı zamanında. Ticaret hukukunu ve yargı hukukunu içere bir kanun mecmuasıydı. Tamamen Hanefi mezhebine göre yazılmıştı. Mecelle tadil komisyonunda bütün mezheplerden yararlanılması esası getirildi bazı özel şeyler oldu. Yeni ictihatlar yapılsın dendi. O heyetin çalışmasının ürünüdür. O heyetin üyelerinden birisi de o zaman çok genç olan Ö. Nasuhi Bilmen. Genç ilim adamı. O süre içerisinde yapılan çalışmaları özetlemiştir ve kitaba bakın hep madde madde halindedir. Çünkü yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kanunu olsun diye hazırlanmıştır. Yani her konuyla alakalı kanun maddesi şeklindedir. Ama 1926’da Mahmud Esad Bozkurt’un büyük millet meclisindeki bir konuşması ile mecelle tadil komisyonu lağv edilmiş ve bütün bu çalışmalar artık çöpe atılmış İsviçre medeni kanunu kabul edilmiştir ve Avrupa’dan alınan kanunlar kabul edilmiştir. Onun için Ö.N.Bilmen’in I.F.Kamusu değerinde bir eser Türkçe dışında hiç bir dilde yok. Yani islam aleminde de öyle bir çalışma yok. Çünkü geçmişi çok güzel bir şekide toparlamıştır. Onun için buradaki bilgiler geçmiş fıkıh anlayışını olduğu gibi nakleden bilgilerdir. Evet devam et.
YAHYA ŞENOL: Şöyle demiş. “Esirler hakkında ‘menn’ yani ayette “fe immâ mennem” olarak geçmişti ya. “‘menn’ bir lütuf olarak meccânen salıvermek caiz midir, değil midir? (Yani karşılıksız olarak salıvermek caiz midir değil midir) meselesinde de müçtehitler ihtilaf etmişlerdir”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hadi bakalım. Allah diyor ki; “fe immâ mennen bâ’du” esirleri aldıktan sonra ya karşılıklı karşılıksız serbest bırakacaksınız, bu, Allah’ın hükmü. Müçtehitler be yapıyor? İhtilaf ediyorlar. Allah’ın hükmünde ihtilaf edilir mi? Böyle bir Müslümanlık var mı yeryüzünde?
YAHYA ŞENOL: Şimdi bu ihtilafın neticesi. “Hanefiyye’ye göre (yani Hanefi mezhebine göre) menn caiz değildir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Buyurun şimdi. Allah’ın emrini ortadan kaldırıyor görüyor musunuz mezhebi?
YAHYA ŞENOL: Karşılıksız salıvermek caiz değilmiş.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Az önce onun için dedim ki bu 120 tane alim ile eskiler arasında hiç bir fark yok ki. Biz kaldırdık diyor. İyi halt ettiniz! Ya bunların hepsini ben buradan tövbeye davet ediyorum. Böyle bir Müslümanlık olmaz. Oraya imza atanları ve o kafayı taşıyanların tamamını tövbeye davet ediyorum.
YAHYA ŞENOL: “Hanefiyye’ye karşı menn caiz değildir. Velev ki esir, İslamiyeti kabul etmiş olsun.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Müslüman olsa bile karşılıksız serbest bırakılamaz. Esir olduktan sonra müslüman olursa.
YAHYA ŞENOL: “Bu vech ile muamele nassa muhalif.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Nas ne demek? Ne demek nas Yahya?
YAHYA ŞENOL: Ayet veya hadis.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Resulullah’ın öyle bir uygulaması yok Kur’an’da öyle bir ayet yok. Ayete aykırıymış! Görüyor musunuz bakın.
YAHYA ŞENOL: “Düşmanın kuvvetini tezyiğde hâdim”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi o muhalif dediği nassı biraz sonra okuyacağım Hanefi kaynaklarından ayrıntılı. Bedaus Senai’den okuyacağım.
YAHYA ŞENOL: “Düşmanın kuvvetini tezyiğde hâdim”,
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani serbest bırakırsan düşmanı güçlü hale getirirmişsiniz. Allah diyor “leallehum yezzekkerun”(MUHAMMED 4) diyor, belki hani müslümanlığı düşünürler şey yaparlar diyor. Bu; yok efendim. Yani olayı tamamen dini olmaktan çıkarıp siyasi noktaya getirmişler.
YAHYA ŞENOL: “Mücahidlerin hukukuna bir nevi tecavüz demektir”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Mücahidlerin hakkına tecavüzmüş! Odalık olarak alacak, öbürünü köle yapacak ya.
YAHYA ŞENOL: “Esirler hakkında fidâ yani bir mal ile veya islam esirleriyle mubadele tarikine tevessül edilip edilmemesi meselesi de müçtehidi kiram arasında içtihat mevzuu olmuştur”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hani “immâ nennen ba’du immâ fidâen”(MUHAMMED 4) var ya.
YAHYA ŞENOL: İki yol önerilmişti Allah tarafından.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Birinci yolu yok ettiler. Şimdi ikinci yol.
YAHYA ŞENOL: İptal edilmiş ikisi de.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Birincisi yok diyor Hanefiler.
YAHYA ŞENOL: “Esirleri para mukabilinde azad etmek hususunda Hanefi fukahasının muhtelif kavilleri vardır. Meşhur olan kavle nazaran bu caiz değildir”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Buyurun şimdi. Ayet bitti. İkisi de caiz değil. Ayet gitti.
YAHYA ŞENOL: “Para mukabilinde düşmanın kuvvetini tezyiğde (tani arttırmaya mevdan vermek), muvaffık olamaz. Meğer ki müslümanlar için mala hacet tahakkuk etsin. O takdirde İmam Muhammed’in beyanına göre caiz olur”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Para lazımsa olabilir diyor. İmam Muhammed dediği için. Allah dediği için değil yani. Peki İmam Şafi?
YAHYA ŞENOL: “İmam Şafi’ye göre büyük bir mal mukabilinde mubadele caizdir”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Aslında İmam Şafi böyle demiyor. Bak İmam Şafi’nin kendi eserinde diyor ki; az yada çok olsun mal mukabilinde esirler serbest bırakılabilir. Çünkü Bedir esirleri öyle olmuştur diyor. Burada tek istisna İmam Şafi’nin görüşüdür. Şimdi Hanefi mezhebinin Bedais Sanai diye bir kitap var ki ben Mebsud’u almadım. Bedai biraz daha özet olarak veriyor konuyu. Mebsud’u şundan dolayı almadı : Mebsud diye bir kitap vardır 30 ciltlik. Mebsud’da çok ciddi ibare hataları vardır Arapça açısından. Cümle düşüklükleri falan filan ama Bedais Sanai’de o yoktur. Ben mesela eskiden İstanbul Müftülüğü’nde Mebsud’u okurken yanına bir de bizde Mebsud’un el yasması vardı, ikisini yan yana koyardım birlikte okurdum. El yazmasında da eksikler var onda var ama onun eksiği onda yok onunkisi onda yok. Dolayısıyla birbirini tamamlıyordu okuyordum. Bak burada Bedaus Sanai Fi Tertibi Şerai, yani Hanefi mezhebini bilenler bilir, en düzgün, metodoloji gayet iyi ve Hanefier’in dayandığı delilleri ortaya koyan bir kitap. Bak burada diyor ki; “enne katlel esra me’murun bihi” esirleri öldürmek diyor ya. “Esirleri öldürmeyi Allah emretmiştir” diyor. Nerde emretmiş bakın “fadribu fevkal a’nakı” demiş Allah. Şimdi açın bakalım Enfal 12.ayeti. Bu, kendisini Allah yerine koymak mı değil mi? Şirkin en büyüğü bu işte. Açın bakalım. Oku bakayım Yahya. Ayetin tamamını oku.
YAHYA ŞENOL: “İz yûhıy rabbuke ilel melâiketi enni meâkum fe sebbitullezine âmenu seulkıy fi kulûbillezine keferur ru’be fadribu fevkal a’nâkı yadrıbu minhum kulle benân”. Şöyle meal verilmiş. “Hani Rabbin meleklere, muhakkak ben sizinle beraberim haydi iman edenlere destek olun. Ben, kafirlerin yüreğine korku salacağım. Vurun boyunlarına, vurun onların bütün parmaklarına diye vahyediyordu”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Esirler mi bunlar?
YAHYA ŞENOL: Hayır bir defa vahyedilen melekler. Meleklere denmiş bu.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Meleklere söylenen söz, esirlerle ilgili olan hükmün delili oluyor görüyor musunuz? Görüyor musunuz bakın ayette delil almışlar.
YAHYA ŞENOL: Ayetin bir yerini cımbızlayıp yapıştırmışlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Asıl ayeti yok sayıyorlar. Az önceki 100 senedir kalkmış diyenler de öyle. Ne farkları var? Var mı farkları? İkinci ayet hangisi? “Faktulul muşrikine haysu vecedtumûhum”. AllahTeala Tevbe 5. “O müşrikleri nerede bulursanız öldürün”. Başı sonu yok.O müşrikler kim? Yahya oku ayeti.
YAHYA ŞENOL: Tevbe suresinin ilk ayeti “berâetun minallâhi ve resûlihi ilâllezine âhedtum minel muşrikin”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Antlaşma yapmış olduğunuz müşriklere Allah ve Resulü’nden bir beraehtir. Bakın bu müşrikler, burada kısa bir özet vermek zorundayım meselenin çok doğru anlaşılması için. Az önce Fatih’in okuduğu ayet var ya. Bakara 191’i açarmısın. Az önce Fatih’in okuduğu ayet var. İsra suresinden okudu
Eğer seni buradan çıkarırlarsa onlar da burada fazla kalamazlar dedi. Niye? Çünkü onlar yaptıkları suçun karşılığını görecekler. Allah’ın elçi gönderdiği toplumlarda değişmez kanunu bu dedi. İsra 76. Şimdi burada da onun bir başka ifadesi var. Bakara 190 ve 191. İstersen ikisini birlikte oku.
FATİH ORUM: 190.ayeten başlıyorum. “Ve kâtilu fi sebilillâhillezine yukâtilunekum ve lâ tâ’tedu innallâhe lâ yuhibbul mû’tedin”. Meali de şöyle; “size savaş açanlarla siz de Allah yolunda çarpışın. Fakat haksız taarruz etmeyin. Çünkü Allah haksız taarruz edenleri sevmez”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bak adamlar size savaş açıyor, siz de onlara karşı savaş açıyorsunuz. İslam kılıçla yayılmış dindir diyorlar. Kılıçla din mi yayılır ya? Kılıçla din öyle yayılır. Savaş açana karşı öyle bir muammele yapacaksın ki (az önce okunan ayetlerde) adam müslüman olma ihtiyacını kendi içinde hissetsin. O kılıçla yayma değildir. Kendi savaş açmış. Kendini suçlu görecek ve senin muamelende de ada çok etkilenecek diyecek ki; Allah Allah ya ne muhteşem bir şey diyecek. Burada bak onlarla siz de savaşın diyor ama aşırı gitmeyin. Bak savaşta bile aşırılık yok. Peki devam et.
FATİH ORUM: Devamındaki ayet. “Vaktulûhum haysu sekiftumûhum ve ahricûhum min haysu ahracûkum vel fitnetu eşeddu minel katli”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi birsi sorar der ki ya Rabbi, biz bu insanları niye öldürüyoruz ki. Biz öldürmeye mi geldik bu dünyaya? İşte “vel fitnetu eşeddu minel katli” o fitne yani bu insanların savaş açmaları var ya. O savaş karşılığında siz bunları öldürülen onların savaş açmalarına karşılık eğer onları öldürürseniz ondan sonra ortaya çıkacak sıkıntılar, sizin adam öldürmenizden daha ağır sonuçlar doğurur. Onun için adam öldürmenize müsade ediyorum diyor Allah. Yani onları öldürün dediği zaman da seninle savaşmaya gelen kişiyi öldürmezsen doğacak sıkıntı çok daha büyük olur. “Vel fitnetu eşeddu minel katli” o demek.
FATİH ORUM: “Ve lâ tukâtiluhum indel mescidil harâmi hattâ yukâtilikum fih fe in kâtelûkum faktulûhum kezâlike cezâul kâfirin”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Diyor ki Allah onları, o Mekke’dekler var ya. Onların sisi çıkardığı yerden siz de onları çıkarın diyor. Şimdi Allah emir verdi. Onların sizi çıkardığı yer neresiydi? Resulullah’ı çıkardıkları yer? Mekke. Müslümanlara da onları oradan çıkarma emri var. Aşırı gitmek yok. Çıkardıkları yerden. Mekke’den çıkaracaklar, Arap topraklarından değil. Mekke’den sadece. Gitsinler Cidde’ye, gitinler Taif’e. Niye? O suçlarının cezasını görecekler. Peki Mekke’den çıkarılacak bu insanlar, Resulullah, Hudeybiye’de bir musalaha yaptı. Yani bir sulh anlaşması yaptı. Barış antlaşması yaptı. Allah orada müslümanları Mekke’ye girmekten engelledi az önce okuduğumuz ayette. Dolayısıyla o sonradan inen ayet o. Acaba bu ayet önceki ayetleri nesh etti mi etmedi mi? Yani şimdi diyor ki AllahTeala; “ve levlâ ricâlum mu’minune ve nisâul mu’minâti lem tâ’lemuhum”(FETİH 25) burada sizin bilmediğiniz mümin kadın ve eekekler olmasaydı sizin buraya girmenize müsade ederdi. E peki şimdi orada C.Hakk oraya girmekle ilgili olarak bir ayet daha getirdi ama bu ayette acaba biz girdiğimiz zaman bunları çıkarma hükmü kalktı mı kalmadı mı diye bir şüphe ortaya çıkıyor tabi. Onun için Resulullah, Mekke’ye girerken kim ki kabeye sığınırsa benden emi olur kim ki Ebu Sufyan’ın evine sığınırsa benden emin olur, kim ki evinden çıkmazsa emin olur diyerek bunları Mekke’den çıkaracağına dair hiç bir şey söylemedi. Gerçekten orada bir kapalı husus var. Zaten Allah da Taha suresinin 114.ayette de “ve lâ tâ’cel bil kur’ani yukda ileyke vahyuhu” diyor. Vahyi tamamlanmadan kur’andan hüküm vermeye acele etme. Şimdi burada müslüman olmamış olan Mekkeliler’in durumu ne olacak? Ortada bir soru işareti. İşte Mekke’nin fethedilmesinde sonra C. Hakk’ın merhameti. İşte orada bir sene kalıyorlar. Bir seneden daha fazla. Ramaznda Mekke fethedilmişti. Tevbe suresinin ayerleri gelecek senenin ramazanından iki buçuk ay sonra.
FATİH ORUM: Yevmel haccı ekber” diyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İki buçuk ay sonra. Ramazandan iki buçuk ay sonra indiriliyor. Ne yapıyor? 15.ayda indiriliyor bu ayetler. O zaman bu insanların oradan çıkarılma cezası hem İsra suresinde olan hem Bakara suresinde olanlar çıkarma cezasının devam ettiğini C. Hakk orada bildiriyor Berâe suresinde. Ondan sonra ne diyor? “Fe sihu fil ardı erbeâte eşhur”(TEVBE 2) hatta orada bozanlarla ilgili diyor. Bozmayanlarla ilgili okusana.
YAHYA ŞENOL: “İlellezine âhettum minel muşrikine summe lem yenkusûkum şey’en velem yuzâhiru aleykum ehâden fe etimmu ileyhim ahdehum ilâ müddetihim”(TEVBE 4).
ABDULAZİZ BAYINDIR: Diyor ki; bu antlaşma yapanlardan bir bozanlar var. Bir de bozmayanlar var. Bozmayanları süresinin sonuna kadar onlar Mekke’de kalabilirler. Onlar hiç problem değil. Ama süresinin sonuna kadar. Süresinin sonu doldumu onlar da çıkacaklar. Ama onlar sadece müşrikler değil. Sadece Resulullah’ı Mekke’den çıkaranlar. Sadece o antlaşmayı yapanlar. Başkaları değil. Bugün gidin Mekke’ye girerken müslüman olmayanlar giremez. Nereden çıkardın? İşte hep bu şeylerin sonucu.
YAHYA ŞENOL: “Fe izen selehal eşhurul hurumu faktulul müşrikine haysu vecedtumuhum”(TEVBE 5).
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu insanlara 15 ay süre vermişsiniz. 4 ay daha veriyorsunuz. Zaten bunlar, daha önce kurabdan biliyorlardı ki buradan biz çıkarılacağız. 4 ay daha süre veriyorsunuz 19 ay. Süre sonunda çıkmazlarsa öldürün diyor. Bunlar esir kişiler miydi? Peki bu ayet esirleri öldürmeye delil alınır mı? Buyrun şimdi. Esirlerle ilgili ayeti bıraktılar bunları delil alıyorlar görüyor musunuz?
Şimdi gelelim. “Ve huve kavluhu teala”. Az önce okuduğumuz ayete geldi. “Fe immâ mennen ba’du fe immâ fidâen”. Muhammed 4.ayet. Onu da yine ayetten cımbızlamasına alıyor. “Fe kad kale ba’du ehlit tefsir: bazı tefsirciler şöyle demişler”. “İnnel âyete mensuhâtun bi kavlihi tebâreke ve teâla faktulul muşrikine haysu vecedtumuhum”. Bazı tefsirciler demiş ki; az önce okuduğumuz ayet, Tevbe suresinin Mekkeli müşriklerin çıkmadıkları halde öldürülmesi ile ilgili ayet ile bu ayet nesh edilmişmiş! Farz edelim ki nesh edilmiş. Peki o ayetin esirlerle ne ilgisi var? Esirleri öldürecekmişsiniz!
YAHYA ŞENOL: Bir de şey diyor ya. Bazı tefsirciler. Diğerleri ne diyor?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Diğerleri tabi ki mensuh değildir diyecek. Ama arkadan gelen hepsi mensuh demeye başlamış.
YAHYA ŞENOL: Bu tip şeylerde de o bazıları hiç belli değildir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kimin olduğu belli değildir. Öyledir. Şimdi aklıma geldi: hani hilal meselesi çok şeydi. Buradan Hatay’a kadar gittik Diyanet ekibi olarak. Şimdi Hatay’da bir gün önce bayram etmişler. Hatay kalesinden görmüş. Kim gördü? Görmüşler. Kim? Bulamadık kimin gördüğünü. Kardeşim kim görmüş? “Görmüşler”. Telefon ettiler falan. “Bazıları”. Kim o bazısı? Sonra müfessirlerin sözüne mi kalmış bu. Kur’an’ın ne hale geldiğini görüyor musunuz? Asıl ayeti bırakıyorlar, hiç alakası olmayan ayetleri alıyorlar. Ve o da neden oluyor biliyor musunuz? Baştan bir kere fıkıhı yapmışlar. Arkadan birisine demiş ki; sen de delil bulucan. Bir şey uydur işte canım ne olacak. Bu, böyle olacak ama. Sitem aynen budur.
YAHYA ŞENOL: Çünkü görüntüde ayetleri kullanmışlar yani.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kullanmış gözüküyor.
YAHYA ŞENOL: Bize göre diyor esirleri öldürmek emredilmiştir. Çünkü Allah, onların boyunlarını vurun demiş. Baktığınız zaman ayeti delil getirmiş gözüküyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Fadribu fevkal a’nakı”(ENFAL 12). Ayetin başına sonuna bakmaz ki adam.
YAHYA ŞENOL: Bakmazsanız aldanabilirsiniz yani. Normal.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ben şimdi kendimi hatırladım. Biz fıkıh okuyorduk. Okuyorsun, ne ayet var ne hadis var. Mesela ben Besais Senai okumaya başladığım zaman ne kadar sevildiğimi anlatamam yani. Ayetli, hadisli ne muhteşem bir kitap. Elimden bırakmıyordum yani. O kadar çok seve seve okuyordum ki hiç aklıma gelmez ki beni yanlış yönlendirecek.
YAHYA ŞENOL: Böylesi aslında daha tehlikeli.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Çok daha tehlikeli evet.
YAHYA ŞENOL: Ayet varmış gibi gösteriyor. Halbuki ayeti cımbızlayıp almış.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hatta ben bu kitabı bizim evde de çocuklara okuyordum yani. Ailece okuyorduk. Çünkü o kadar sevmiştim ki yani. Çoluk çocuk da haberdar olsun diye. “Ve emmâ kavluhu”. Şuraya gelin bakın. Bir de şimdi “ve kavluhu tebareke ve teala kâtılullezine lâ yu’mimûne billâhi ve lâ bil yevmil ahir”(TEVBE 29) bir de onunla şey yapılmış. Ehli kitapla ilgili var ya. Hep böyle cımbızlaması. AllahTeala “ve lâ tucadilu ehlel kitâbi illâ billeti hiye alsenu ilellezine zalemu”(ANKEBUT 46) diyor değil mi? Ehli kitap ile muameleniz en güzel şekilde olsun, zalimlik yapanlar hariç. Yanlış davranan. Yanlış davranan ne? Sana savaş açan. O zaman da cizre verene kadar savaş diyor. Hani esir burada? Nerede var esir?
Şimdi Resulullah’ın durumuna gelelim. Bakın “ve emmâ esâra bedr le kad kıle inne resulullâhi(sav) inna mâ feale zalike bi içtihâdihi ve lem yentaziril vahye fe ûtibe aleyhi bi kavli subhaneke ve teala lev lâ kitâbe minallâhi sebekal yemessekum fi ahatum azâbin azim”. Diyor ki; Resulullah(sav) Bedir’de kendi içtihâdı ile iş yaptı, vahyin gelmesini beklemedi.
FATİH ORUM: Öldürmedi yani.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Öldürmedi yani.
YAHYA ŞENOL: Salıverdi ya. Öldürmedi yani.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Öldürmediği için kendi içtihâdı ile bu işi yaptığı için Allah O’nu cezalandırdı. Peki “immâ mennen ba,du ve immâ fidâen”(MUHAMMED 4) ayetini ne yapacağız? Ya böyle bir olay var mı? “Lâ yukellifullâhe nefsen illâ vus’âha”(BAKARA 286). Allah hiç kimseye gücünün üstğnde bir şeyle sorumlu tutmaz. Hem de ağır bir şekilde itham edecek. Sonra “ve anihkum beynekum bi mâ enzelallâh”(MAİDE 49) diye emir vermiş. Eğer bu ayet indirilmemiş olsa. Bakın Enfal suresinin 67.ayeti ile Muhammed suresi 4.ayetine dikkat edin arapça bilmeseniz bile oradaki kelime benzerliğini görürsünüz. Müteşabih ayet. Ne diyor? “Fe izâ lekitumullezine keferû fe darber rikab hatta izâ eshantumuhum”. “Hatta izâ eshantumûhum” ile “hatta yushine” sadece ses bile benziyor mu? E siz, müteşabih ayete anlaşılmaz ayet derseniz tabi, kur’anı kur’an ile açıklama işini tarihe karıştırırsanız olacağı budur. Şimdi bakın ondan sonra bir de Resulullah şöyle demişmiş! Şuna bakın Allahınızı severseniz. Trajikomik dedikleri de çok hafif kalır burada ama. Hem de bu da Buhari rivayetidir. Resulullah(sav) demiş ki; “lev enzelallâhu mines semâi nâran mâ necâ illâ amru(ra)”. Eğer Allah gökten bir ateş indirseydi Ömer’den başka hepsi gidecekti. Ama Resulullah gitmiyor, Ömer. Resulullah ve Ömer kalıyor diğerleri gidiyor. Niyeymiş efendim: Resulullah, Bedir esirlerini almış, (Buhari’de geçen şeyde) istişare etmiş. Ömer demiş ki; bunların hepsini öldürelim. Çünkü karşı taraf görsün ki biz bu savaşı öyle akrabalık kaygısıyla yapmıyoruz. İşte şunu Ali’ye ver, Ali kendi akrabasını öldürsün. Şunu bana ver, ben benim akrabamı. Ebu Bekir’in oğlu var, O’nu da Ebu Bekir’e ver, O kendi oğlunu öldürsün. Böylece bizim, akrabalık kaygısı ile hareket etmediğimiz gözüksün. Ebu Bekir de diyor ki; ya Resulallah, biz daha yeniyiz zayıfız paraya ihtiyacımız var, bunlara ihtiyacımız var alalım. Peki kabul. Almışlar. Peki kabul edenleri başında kim var? Allah’ın resulü istemeseydi böyle bir şeyin olduğunu kabul edin olur muydu? İstişare ediyor. O zaman o ateş gelirse önce kimi alması lazımdı? Resulullah’ı alması lazımdı haşa. E buyrun. Ne oluyor ya. Allah ne diyor? “Mâ kâne li nebiyyin” diyor. Hiç bir nebinin hakkı yoktur diyor. Doğrudan nebiyi suçluyor. Bunlar, yok efendim değil. Bu tür ayetlerin anlamını saptırmak için elinden gelen her şey yapılmıştır. İşte görüyorsunuz siz, anlatmaya gerek yok. Ve hadis de uydurmuşlardır rahat bir şekilde. Ayetleri bu hale getiren niye hadis uydurmasın ki Resulullah’a. Şimdi bu tür şeylerden insanlar rahatsız oluyorlar. Fakat biz böyle Yahudileri, Hristiyanları tenkit ederken çok büyük bir zevkle tenkit ederiz. Adamlar böyle yapmış, kitaplarının içerisine katmışlar. İşte Pavlus’un mektubunu İncil’e katmışlar. Falan yerde bir konsil kararı almışlar. Bu dini bu hale getirmişler. Doğru ama bir de kendine bak. Resulullah demiyor mu adım adım, karış karış takip edeceksiniz. Bunlar bir kertenkele deliğine girse siz de gireceksiniz demiyor mu? Niye onlar yapınca yapıyor da bizde olmaz diyorsunuz? Mesela Hristiyanlığın bozulması ile ilgili şunu da bir oku Yahya. Bak, incilin içine sokuşturmuşlar hurafelerini. Allah’tan ki bizde Kur’an’ın içine sokulmamış ama Kur’an-ı da öyle bir hale getirmişler ki hani Kur’an’ın içine bu hurafeler sokulsaydı bizim işimiz çok sıkıntılı olurdu. Yani Hristiyanların işi bizden daha sıkıntılı.
YAHYA ŞENOL: Matta inciline göre Hz. İsa çarmıha gerilip defnedildikten üç gün sonra kabrinden çıkmış, Galile’de 11 havarisine görünmüş ve şöyle demiştir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi İsa(as) öldükten sonra ilk konuşmasını ne zaman yapacak Kur’an’a göre? Kıyamette yapacak. Maide suresi 117.ayette. Vefatından sonra ilk konuşmasını kıyamette yapacak. Öyle öldükten sonra dirilmiş bak bu tamamen uydurma. Ama incilin içine sokmuşlar bunu.
YAHYA ŞENOL: Gökte ve yeryüzünde bütün iktidar bana verilmiştir. Şimdi gidin bütün ulusları öğrenci yapın. Onları babam, ben ve kutsal ruh adına vaftiz edin. Sizlere buyurduğum her şeyi tutmalarını onlara öğretin. İşte dünyanın sonuna kadar her an ben sizlerle beraberim.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bak şimdi onları babam, ben ve kutsal ruh adına vaftiz edin ne demek? Onları dine kabul etmek sizin işiniz. Onun için Hristiyanlıkta bugün bir kimse, ben Hristiyan oldum demekle Hristiyan olamaz. Vaftiz olacak kilise kabul edecek. Hatta bir zamanlar ben bizim fakültede dünya dinleri bölümü başkanıydım. O bölüm kapandı daha sonra. O sıra bir Finlandiyalı Papaz benim yanımda doktora yapmak için gelmişti. Kemal Alemdaroğlu, biraz milliyetçi duyguları çok kabarıktır. Kemal Alemdaroğlu, bunlar iyi niyetle gelmemiştir diye kabul etmedi. O zaman rektördü o. O Finlandiyalı papaz geldi içeriye odama. Oturduk biraz konuştuk. Fakülteye de geldi ama buraya da geldi. Kendisi Luteryen Kilisesi’nden. Onunla konuştum. Biraz konuştum. Baktım ki bunların da Katoliklerden fazla bir farkları yok yani. Ana şeylerde aynı. Dedim ki; insanları niye vaftiz ediyorsunuz dedim. “İlk günahtan kurtulsunlar diye”. İlk günahı kim işledi dedim? Adem(as). Adem’in günahından sana ne dedim. “Ne bilelim belki”. Ne bilelim belki ile din mi olur dedim. Ondan sonra dedim ki; peki küçücük çocukları, daha yeni doğan çocukları vaftiz ediyorsunuz. O çocukların hiç bir şeyden haberleri yok? “İşte ama büyük günahtan kurtuluyor cennete girmeyi hak ediyorlar” dedi. Peki dedim bu çocuklar büyüdükleri zaman Hristiyanlığın düşmanı oluyor. Kilisenin düşmanı oluyorlar. Ölünce nereye giderler? “Cennete giderler”. Niye? “Biz vaftiz ettik” diyor. İşte buna dayanıyorlar, şu ifadeye. İncilün içine yerleştirilmiş bir hurafe. Peki dedim bir insan sizin kilisenize devam etse bütün inancınızı cânı gönülden paylaşsa ama ben vaftiz olmak istemiyorum dese öldüğü zaman nereye gider? Cehenneme dedi. Niye? E vaftiz olmadı ki dedi. Dedim ki; bazı kimseler Müslüman oluyorlar her tarafta. “Evet oluyorlar”. Size göre onlar Müslüman mıdır dedim? Hayır değildir dedi. Niye dedim? Biz kiliseden çıkarmadık ki, onlar Hristiyandır dedi. Bu ne biçim bir din ya? Bu kimin dini dedim. Siz çıkarmazsanız adam başka bir dine girme hakkına sahip değil. Siz soktuğunuz zaman adam sizin baş düşmanınız olsa ölünce cennete gidiyor. Bu kimin dini ya? Bak o dini bu hale getiren, tabi Müslümanlık bu kadar sapıtmış değil yani. Ona da şükretmek lazım C.Hakka. Ama o dini bu hale getiren, İsa(as)’ın adını kullanarak İncil’e sokuşturdukları bu cümlelerdir. Peki biz şimdi çok rahatlıkla diyoruz ki; bu adamlar İncil’e neler sokuşturmuşlar. Hatta İncil’e inanıyor musun? Ben bu günkü İncil’e asla inanmam, aslına inanırım diyorlar değil mi? Allah Teala tasdik ettiğini söylüyor? Peki sen bu Hristiyanların İncil’i Yahudilerin Tevrat’ı tahrif ettiğini kabul ediyorsun da Müslümanlar neden Resulullah’ın ağızıyla yalan söylediğini kabul etmiyorsun? Allah’ın dinini yanlış noktalara getirebileceklerini kabul etmiyorsun?
FATİH ORUM: Ümmet korunmuştur.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ümmet korunmuş mu? Kim korumuş? Ümmet yanılmıyor muymuş? Delilleri ne? Zaten onlar kitap ve sünnet diye öyle bir şey yok.
FATİH ORUM: İnsanlar için çıkarılan hayırlı ümmet.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Delil o muymuş? Neyse. Bunu çok iyi bilmemiz lazım. Bugün mesela az önce konuştuk. Ebu Hanife’ye mâl edilen, İmam Şafi’ye mâl edilen, Ahmed Bin Hambel’e mâl edilen, ne bileyim hatta Bedaus Senai’den okuduk. Belki Bedaus Senai’yi yazan kişinin bununla hiç alakası da olmayabilir. Çok küçük değişikliklerle adamın kitabını belli bir hale getirebilirsiniz. Ben bunu da çok tespit etmiştim eskiden. Yani eski yazılarım hep kayboldu. Onlar olsaydı. Tespit etmiştim. Mesela işte Hanefiler’in şu asırda yazılan kitabıyla bu asırda yazılan kitapları arasındaki zıtlıkları falan. Sonradan bunları ilave etmiş olabilirler. Bak mesela bugün piyasada hep dolaşıyor: Abdulaziz Bayındır, Allah gaybı bilmez dedi diyorlar. Ya böyle bir sözü bir kafir de söylemez bırakın yani bir müslümanı. Allah gaybı bilmezi kim söyleyebilir. Kendi kafalarına göre bir kurgu oluşturup o sonuca çıkıyorlar. Bak yaşadığımız çağda bile bizimle ilgili çıkarıla iftiraları düzeltemiyoruz. E peki o insanlar asırlar önce ölmüşler. Bakın İsa(as)’ın vefatından iki asır sonra o din tanınmaz hale gelmiştir. Eğer Kur’an ile biz İsa(as)’ın büyük bir nebi olduğunu öğrenmeseydik bugün İsa adını duyduğumuz zaman hepimiz sapığın tekiymiş derdik değil mi? E peki bu eski ulemanın üzerinden iki asır İsa(as)’ın üzerinden. İncil gibi bir kitap var. İsa(as)’ın üzerinden iki asır geçiyor ve İsa tanınmaz hale geliyor. Peki bizde ne oldu? Ne yapıyordu Yahudiler? Kur’an-ı Kerim onları en çok ne ile suçluyor? “Yaktulunen nebiyyin bi gayri hakk” değil mi? Nebileri haksız yere öldürürler değil mi? “Yaktulunen enbiyâe”(ALİ İMRAN 21) diyor. Haksız yere nebileri öldürürler. Peki en son nebi kim? Muhammed(sav). Peki bizimkilerin nebileri öldürme şansı var mı? Çünkü nebi yok. Bizimkiler neyi öldürdüler? Fatih neyi öldürdüler bizimkiler?
FATİH ORUM: Hocam sabah da söyledi. Ehli kitap yani Yahudiler nebilerini öldürdüler. Ümmeti Muhammed de nübüvveti öldürdüler dedi. Gerçekten de tarihi tecrübeye bakıldığında aynen öyle olmuş.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İnşallah önümüzdeki hafta ayrıntılı olarak açıklayacağız burada Allah nasip ederse. Müslümanlar da nebiliği öldürmüşlerdir. Nebilik ölünce ortada bir örnek kalmıyor. Hepinizin bildiği bir cümleyi söyleyeyim. Ne denir? Resul, kendisine kitap ve şeriat indirilmiş olandır diye. Yani kitaplarda geçen. Nebi, önceki resulün kitabını ve şeriatını tebliğ edendir. Tebliğ eden kişiye nebi mi denir resul mü? Tebliğ eden resuldür. Olduğu gibi anlatan. Ortada nebi kalıyor mu? Nebi kalmadığı için yani kur’anın anlattığı şekilde nebi kalmıyor. Nebi de resul, resul de resul. Tarif bu. Ortada nebi kalmadığı için nebiye de resul dedikleri için O’nun sözlerini Allah’ın sözü olarak alıyorlar. Allah’ın sözüyle denk tutuyorlar. İşte İmam Şafi’ye mâl edilen Er Risale’de bu net bir şekilde anlatılır. Ondan sonra nebinin sözleriyle kuranı yürürlükten kaldırıyorlar bırak burada nebiliği. Ondan sonra da ne oluyor? Bu defa ulema resul konumuna geçiyor. Ondan sonra ulemanın sözüyle bak az önce gördünüz. Bazı müfessirlere göre mensuhtur diyor. Ayetten iki tane kelime çekiyor (meleklerle ilgili ayetten) esirlerin öldürülmesine delil alıyor. Mekkeli müşriklerin kuranda ayrıntılı olarak anlatılan cezalandırılmalarıyla ilgili ayeti esirlerle ilgili delil alıyor. Müslümanları bir acayip hale getirmişler. Bugün İşid için dünya komuoyuna sunulan resim, gerçeği nasıldır onu tekrar ediyorum bilmiyorum. Ben burada çok ciddi bir medya operasyonu olduğuna inanıyorum yani. Çünkü bakıyorum anlatılanlar aklı başında bir kimsenin kabul edebileceği türden şeyler değil. Ama onun için yansıtılan resim, tamamen bu mezheplerin din diye islam diye anlattıkları şeyi yansıtıyor.
FATİH ORUM: Senaryo bize ait, filmi onlar çekiyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bravo çok güzel söyledin. Senaryo bize ait, filmi onlar çekiyor. Şimdi Avrupa’da, Amerika’da, uzak doğuda, islam ülkelerinde bu geleneksel ulemanın hiç birisinin ağzını açıp da bu konuda tek kelime söylemeye hakkı yoktur. İşte İşid liderine gönderdikleri mektupta ne demek zorunda kaldılar? Çünkü kuranla sünnetle alakası yoktur ki bu ulema denen adamların. Bizim kelimesini kullanmıyorum kusura bakmasınlar. Bunlar bizim değil. Ama millet bizim zannediyor. Ne diyor? “Yüz yıldan fazla zamandır kölelik kaldırıldı ve suç sayıldı” diyor değil mi? O zaman kusura bakmayın sizin dininiz nedir diye sorarlar adama. Allah’ın dini Resulullah zamanında tamamlanmıştır. Eksiği yoktu ki siz tamamlayasınız. Ama daha sonra bu din tanınmaz hale geldi. Şu anda bizi dinleyen siz ve nerede olursa olsun herkese şunu söylüyorum; bu mübarek dini Allah’a şükür bu kitabı incil gibi içine yanlış bir şey karıştırılmış değil. C. Hakk’ın gösterdiği şekilde anlayalım kur’anı Kerimi. Allah’ın gösterdiği şekilde anladık mı bakın Resulullah’a mâl edilen sözlerle Resulullah’ın uygulaması çok net bir şekilde ortaya çıkıyor ki. Bedir esirlerine yaptığı tamamen ayetlere uygun. Yüzde yüz. O zaman Resulullah’a iftira edilen uygulamalarla Resulullah’ın yaptığı uygulamaları da birbirinden ayırmak çok kolay olur. Allah’ın kitabı elimizde. Ondan çıkarılacak hikmet yani doğru hükümlerin metodolojisini de Kur’an bize vermiş. Bununla hareket edelim. Bugün bütün dünyada çok ciddi bir ruhi bunalım var. İnsanlar ruhlarını tatmin edemiyorlar. Hayvanlar sabahleyin yuvalarından aç çıkar, akşam tok dönerler değil mi? Peki siz sabahleyin buraya gelirken aç mı geldiniz? Tok geldiniz. Evinize nasıl döneceksiniz? Aç döneceksiniz. Öyleyse insanların doyuracağı şey ile insanların doyuracağı şey farklı. İnsanlar esasen ruhlarını ve kafalarını doyurmaya ihtiyaç duyarlar. Çünkü karnı doyururken asıl doyurması gereken şey için dışarı çıkıyor. İşte insanların ruhlarını yanlış şeylerle doldurursanız bugünkü gibi geleceğe umudu kalmamış artık tamamen kişiselleşmiş mutsuz bir insanlar gurubu ortaya çıkar. İşte bu insanlara umut verecek olan, onları sevindirecek rahatlatacak olan Allah’ın kitabıdır. Biz bunu yapalım. Allah’ın vaat ettiği gibi İslam, bütün dünyaya hakim olacaktır.
Bugün hiç soru var mı?
FATİH ORUM: Bir soru şöyle. Dersin başında okunan ve 126 bilim adamının köleliği kaldırdığını ifade eden mektupta, bu kaldırılan hükmün yerine yeni bir hüküm koyduklarını açıklıyorlar mı? Yoksa sadece kaldırıldığını mı söylüyorlar? Yeni hüküm nedir? Onu da koymuşlar mı? Şeklinde soru var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yok. Şimdi hatırlamıyorum koyduklarını da. E tabi şimdi bu soru sahibi haklı. Kaldırıyorsa koyar da ne fark eder? Yani köleler öldürülür yerine yarın da derler ki tepesi üstüne gömülür derler. Ne olacak böyle karar verdik derler. Yani bu din babalarının çiftliği ise Allah’ın dini değil ise istediklerini yapabilirler.
FATİH ORUM: Konu dışı bir başka soru şöyle.
YAHYA ŞENOL: Mektubun özeti. Madde halinde. “Kölelik: evrensel görüş birliği ile kaldırılmış olan köleliğin yeniden gündeme getirilmesi İslam’a göre yasaktır”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O zaman bunlar demek ki kendi bütün geçmişlerini inkar ettiler değil mi?
YAHYA ŞENOL: “Yeniden gündeme getirilmesi İslam’da yasaktır”.
FATİH ORUM: Çünkü icma olmuş durumda. Yeni bir icma olamaz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O zamana kadar icma yok muydu? Yani siz bugün, az önce okuduk. Mezheplerden köleliği, cariyeliği kabul etmeyen bir tane hatırlıyor musunuz? Zaten icmalarıyla ortaya koymuşlar. Kitabın hükmü, sünnetin hükmü değil ki. O zaman bunlar da icmalarıyla kaldırmışlar. Yarın bir başka icma da getirir, esirler öldürülmez tepesi üstü toprağa verilir diyebilir. Ya da ayaklarından yukarıya kaldırılır ateşte kızartılır diyebilir ne olacak! Madem babalarının çiftliği, hepsini yapabilirler.
FATİH ORUM: Konu dışı bir soru. Sülymaniye Vakfına ait takvimdeki yatsı namazının bitişi ile ilgili 5-10 dakikalık bir temkin süresi var mıdır? Yani ilan edilen süreden 5-10 dakika sonra namaz kılınsa geçerli olur mu?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yok. 5-10 dakikalık bir süre yok. 2-3 dakika var. Fazla yok.
FATİH ORUM: Hocam, ben namazda yani secde yaparken şunu söylüyorum. Bu doğru mu? Rabbim beni affet, beni bağışla. Bunu söylüyormuş.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Onu da söylersin, istediğin her türlü duayı da yapabilirsin.
FATİH ORUM: Hocam, faiz ile ilgili bir soru sormak istiyorum. Almanya’da yaşayan kardeşlerimiz son zamanlarda faiz ile ev almaya başladılar. Oranlar %7 ile 8. Bu günlerde de enflasyonun altında. Ya da eksi iki buçukmuş herhalde. Bu şartlarda ihtiyaç için faiz ile ev alabilir miyiz? Enflasyon daha fazla demek ki bu faiz oranlarına göre.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bugün için altındadır ama yarın altında olacağını hiç kimse garanti edemez. Enflasyon, sürekliliği olan bir durum değil. Uygulanan politikaların bir sonucudur. Yarın da deflasyon olabilir yani. Eksi bir sonuç ortaya çıkabilir. Tam tersi çıkabilir. Bu insanlar, bankayla faiz anlaşması yapmışlardır. Bunun yerine leasing ile almalarını tavsiye ederim. Çünkü leasing de var. Çünkü leasing satıştır. Leasing dediğimiz, Türkiye’de buna finansal kiralama derler. Onun mantığı şudur. Mesela bir evi satın aldınız diyelim. 100 metrekare. İlk satın almada bazen %30’a kadar peşin ödettiriyorlar. %30 peşin ödediğinizi kabul edin. Evin %30’u sizin, %70’i de başkasının. %70’inin kirasını veriyorsunuz %30’unun da vermiyorsunuz. Birinci ay %31’e çıkıyor. İkinci ay %32’ye çıkıyor. Yetmiş ay sonra %100’e çıkıyor. Size ait olan kısımda oturuyor kalan kısmının da kirasını veriyor. Ama bir müddet sonra hem kira hem satın alma. Böyle bir mantıkla ortaya koymuşlar. Bu kira ve satın alma mantığının da tek sebebi var. Batı ekonomilerinde kira vergiden düşüldüğünden dolayı, işte bir vergi karşısında şey olsun. Türkiye’de iki de bir kanun değişiklikleri oluyor. Burada yapılan satıştır. Yani bir borç verme işlemi değildir. Ondan dolayı da bankalar leasing işini yapamazlar. Mesela Türkiye’de dikkat edin her bankanın yanında ikinci bir şirket vardır. O şirket onu yapar. Türkiye’de bunu yapacak iki tane banka vardır. Birisi katılım bankaları ki bunlar esasen ticaret yapsınlar diye kurulmuş ama sonradan maalesef işte 2005’de çıkan bir kanundan sonra bunlar, çok uğraştım o kanun çıkmaması için çok uğraştım ama maalesef etkili olamadım. Artık bunlar tamamen çığırında çıktı maalesef. Bir onlar yapabilir ki yapısına uygun gerçekten. Çünkü kanunlarında ticaret yapma yetkisi vardır onların. Bir de yatırım bankaları Türkiye’de leasing yapabilir. Katılım ve yatırım bankaları dışında herhangi bir bankanın leasing yapması zaten bankacılık mantığına aykırıdır. Çünkü bankacılık, borç verirsiniz para kazanırsınız. Ama leasing, mal alım satımıdır. Ondan dolayı leasing şirketleri vardır Türkiye’de de batıda da. O leasing şirketleri ticaret şirketidir. O yolla insanlar, tüketim mallarında zaten leasing olmaz böyle gayrımenkullerde, taşıtlarda falan o yolla alım satım yapabilirler.
FATİH ORUM: Hocam son bir soru güncel olaylarla bağlantılı muhtemelen. Maide suresinin 33.ayetinin bir açıklamasını istiyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “İnnemâ cezaullezine yuhârribunellâhe ve resûlehu” Allah ve Resulü ile savaşanlar. Allah ve Resulü kelimesi geçtiği zaman islam hukukunda toplum anlaşılır. Topluma karşı bir savaş. İnsanların can ve mal güvenliğini ortadan kaldıran hareketler. İşte terörist hareketler buraya girer. Bunların cezası “ve yes’avne fil ardı fesâden” yeryüzünde düzeni bozma yani insanların huzurunu, düzenini, çalışma şartlarını bozmak için gayret gösterenlerin cezası “en yukattelu: öldürülmeleri”‘,”ev yusallebu: asılmaları”,”ev tukattaa eydihim ve erculuhum min hikalafın: ya da ellerinin ayaklarının çaprazvari kesilmesidir”. Yani öyle bir şey oluyor ki bir daha hiç kimse böyle bir şeye cesaret edemesin. Şimdi geliyor ya da senin binanı yakıyor geliyor arabanı yakıyor. Geçende evinde televizyon seyreden bir hanımın başına kurşun isabet ediyor ve ölüyor. Hiç haberi yok ne olup bittiğinden. “Ev yunfev minel ard: ya da bulundukları yerden sürülmeleri”. İşte o sürülmeyi hapis cezasıyla şey yapanlar var ama bir kere şu hapis cezası denen şeyin kesinlikle insanlık şeyinden silinmesi lazım. Geçici tutuklamalar hariç. Adam şuradan mal çalıyor, onu tüketiyor. Ondan sonra da gidip hapiste yatıyor. Ohhh! Yan gel yat. Ekmek elden su gölden. Şimdi bir taraftan o. Kimi cezalandırıyorsun? Onu mu yoksa onu beslemek zorunda kalan halkı mı? E peki onun açısından düşünürsen? Beslemek zorunda olduğu ailesini o besleyeceğine aile onu besliyor. E peki bu yatmak ne demek? İnsanlar bu dünyaya hürriyet için gelmişler. Sen onun hürriyetine el koyuyorsun. Bu olmaz yani. Çalışsın, kazansın, yüz kuruş çaldıysa ikiyüz kuruş versin. Ayrıca da birtakım sıkıntılara girsin. Evet şimdi bu ayetler uygulanırsa hiç kimse öyle toplumsal olaylar, milletin huzurunu kaçırmalara cesaret edemezler. Allah nasip ederse bundan sonra bu konuların üzerinde duracağız.