(Abdülaziz Bayındır) Bugünkü dersimizin konusu “Iskat” dediğimiz ölen bir kişinin Namaz ve Oruç borçlarının bazı işlemlerle, düşürülmesi. Iskat düşürmek anlamına geliyor. Bazı işlemlerle düşürülmesi eylemi, Fıkıh kitaplarında vardır bu. Bir kimse vefat ettiği zaman mesela Ömer Nasuhi Bilmen in İslam İlmihalinde var. Bir kimse vefat ettiği zaman Onun Oruç ve Namaz borçları hesap edilir, Buluğ çağı anından: Erkekse 12 yaşından itibaren Kadın ise 9 yaşından itibaren öldüğü yaşa kadar: 59 yaşında ölmüş olsa bir kadın öyle yapalım yuvarlak hesap. Onun 50 yıllık namazı orucu; 62 yaşında ölmüş olsa bir erkek Onun da 50 yıllık namazı orucu öyle hesap edilir. Şimdi 50Yıllık namazı da şöyle hesap ederler. Günde 5 vakit Namaz var; buna Vitir Namazını da ilave ederler 6 vakit e çıkar. Ayda 1 ayı otuz gün hesap ederler 30×6=180 Ayda 180 eder. 180×12=1960 bir Yılda 1960 vakit namaz. Onu da elli ile çarparsanız; 1960×50=98,000 Doksan sekiz bin. Doksan sekiz bin vakit namaz. Bu adamın 98,000 vakit namazı var. Bir fitre kaç lira mesela bu sene 5 lira 98,000×5=490,000TL Namaz borcu var bu kişinin. Ondan sonra ne var? Oruç borcu. Oruç borcuna dönüyorsunuz her sene için 30 günlük Oruç hesap edilirse 50×30=1500 günlük te Oruç borcu var. Her orucu da 5,00TL ile çarparsan 1500x5TL=7,500TL Oruç borcu var. İyi oruç ucuza mal oldu…
7,500TL+490,000TL=497,500TL Yaklaşık Beş yüz bin TL Yarım Milyon TL
Yemin Kefareti hesap edilir, onda başka bir şey var. 497,500TL Bununla bitmiyor tabii, bu kişinin bir de yemin Kefareti olur on tane de onu hesap edersiniz bir yemin kefareti 5TLx10=50 lira da o eder. Başka ne vardı? Kaç lira Etti toplam? 490,000+7,500+50=497,550TL eder bunun şimdi bu Beş Yüz bin Lirayı verdiğiniz zaman bu kişi Namaz ve Oruçlarından kurtulur diye düşünülüyor. Namaz ve Oruç borcundan kurtuluyor diğer borçları değil. Öyle inanılıyor şimdi adam zengin ise büyük bir zengin ise 500 bin lirayı alır fakir fukara ya dağıtırsınız, o da şey yapar. Ama burada bu beş yüz bin lira çok para olduğu için adam ölür belki bütün serveti bu kadar tutmaz. Onun için alırlar mesela 57,000 TL lık altın topladılar, bilezik şu bu toplarlar şeyden insanlardan ondan sonra beş tane fakir Kuran Kursu Öğrencisi oturturlar, Kuran Kursu öğrencisi olmayabilir canım sen İstanbul a göre konuşuyorsun, Anadolu nun her tarafında Kuran Kursu öğrencisi olmaz… O altınları koyarlar bir mendilin içine O alan kişi neyi aldığını bilmez. Ama o mendilin iki ucu vardır uzundur O bir ucu hocanın elindedir. Bir ucunda altınlar vardır gel burada bir yapalım örnek….
Kesenin bir ucu Hoca da kesede de altın var Aile bana (Hocaya) bu konuda vekalet veriyor. Ben alıyorum diyorum ki “Ben sana bunu hibe ettim diyorum sen de kabul ettim ve ben de hibe ettim diyorsun” Sen alıp gidemezsin çeker alırım alıp götürmek yok… Böyle tutmasa da zaten kapılar kapalı kimse çıkamaz dışarıya… Tabi bu işlem çok seri yapılıyor. Diyor ki ben yanlış söyledim: “Bunu şu adamın Namaz Oruç… Borçları için kabul ettin mi diyor? O da kabul ettim ve hibe ettim diyor.” Ben bir kere böyle bir olaya rastladım. Müftülüğe daha yeni gelmiştim, bir caminin imamı dedi ki; yatsı namazından sonra: “Burada hayır ve hasenatta çok tanınmış bir insan vardı vefat etti şimdi onun cenazesine gidiyoruz sen de gelir misin” dedi. Tabii gideyim dedim iyi bir insanmış. Gittik orada baktım milleti oturttu talebeleri oturttu hoca hibe ettin mi? … Falan o paraların hepsini aldı adam zenginmiş ya hiçbir şey vermedi aileye. Onlar para vermişlerdir kesin. Dedi ki bizim Kuran Kursu öğrencileri var ben onlara dağıtırım… Sonra getirdi bana da bir elli lira verdi ondan sonra ertesi gün bu ne? Dedim. Dedi ki: “Adettir işte oradan aldığımız para…” Dedim ki biz adamın baş sağlığına gitmedik mi? Dedim. Onu verince aldım şöyle cüzdanı çıkardım iki tane kağıdın arasına koydum cüzdana koydum sanki pislik cüzdana bulaşmasın diye. Sabahleyin de gittim onu bir fakire verdim. Elimden çıkardım sonra biraz sonra dedi ki: Hocam bu akşam cenaze var gidelim mi? Bir Dakka o bir kere olur ben o geçende aldandım da geldim bir daha gelmem dedim. Öyle saçmalık olur mu? Böyle bir olayda bir kere bulunduğum için fazla şey yapmıyorum…
Şimdi ne yapıyor şimdi 50,000 TL lik altını alıyor veriyor öndeki bir kişiye diyor ki işte bu altını bu kişinin orucu namazı bütün bunların fidyesi için kabul ettin mi? Kabul ettim dedikten sonra hibe ettim diyor. Öyle deyince adamın borcundan 50,000TL düşüyor mu? Şimdi bunu beş kişiye ikişer defa verince adamın borcu sıfıra düşüyor. Aldım verdim diyor her defasında 50,000 düşüyor. On kişiye vermiş almış oluyor. Ondan sonra da bu oturan kişiler biz boşuna mı aldık hibe ettik felan onlara da üç beş kuruş eriyorlar yani… Parayla orantılı olmamak üzere üç beş kuruş veriyorlar onlar da çekip gidiyor. 11:34 Ondan sonra bu kişi oruç borcundan ve namaz borcundan kurtulmuş oluyor. O toplanan paralar (altınlar) da tekrar ev sahibine iade ediliyor. Bin lira koyuyorsa beş yüz kere dolaştırıyor parayı, yapıyorlar her yerde yapıyorlar… Zaten hibe ettim demezse hadi Allaha ısmarladık diyemez mutlaka hibe etmesi lazım.
İşte bunlar bak işte gülüyoruz, o olaya da devir diyorlar oradan oraya çeviriyorsunuz. Tabi Şafi Mezhebinde iş zor çünkü Şafiiler fitre nin para olarak verilmesini kabul etmiyorlar… Şimdi bunların hepsi yapılıyor da bunların dayanağı ne? Bu konuda Haşim in bir çalışması var önce onu bir dinleyelim ondan sonra da kalanları konuşalım.
Burada iki şeyi birbirine karıştırmayalım. Ayşe Validemize atfedilen bir husus var: Ölen kişinin yerine Oruç Tutma olayı var. Namaz kılma yok değil mi? Yok. Ölen kişinin yerine Oruç Tutma olayı var Ayşe Validemize nispet edilen hadiste… Ama bunun paraya çevrilmesi olayı ne zaman oluyor? Fidye verilir mi verilmez mi? Fidye demek mala çevrilmesi para demeyelim para belki yanlış olur… Mala çevrilmesi olayı ikinci YY da olabilir o zaman.
Onların tevil etme nedenleri de çok basittir, onların Kıyas ına uymuyordur. İmam görüşüne uymuyordur diyerek Hadis i Tevil ederler ama bir başkası onu kabul etmeyince olmuyordu.
Bunun için dayandıkları hadis Hangisi?
Bir de orada şey var Ayşe validemizden “Memmate falehüssiya musaha…” rivayetinin dışında bir başka rivayet daha var o ne?
Namazın Iskatı var bir de burada şunu da unutmamak lazım Burada bak Namaz ile ilgili beşyüz bin TL ye yakın para çıktı Oruç yine ucuz kaldı değil mi? …
Namaz kılmak daha kolay para vermekten Para da verdikleri yok devirle O işi hallediyorlar.
Peki görüşleri boş ver şimdi mesele kaynaklar, bitti tamam… Peki şimdi sen bir şey söyleyecek misin Fatih?
Misli Gayri Makul olmasının sebebi ibadet olması değil mi?
İstihzan nedir?
Peki bu “Ve Alellezine Ütrikune Hu…” yu bu istihzan ın delili sayıyorlar mı?
Zaten şimdi yanlış olduğu için biliyorsunuz biz bütün yanlışlarda hep şunu söylüyoruz; bunun yanlış olduğunu ispatlamak için başka kitaba bakmanıza gerek yok. Birkaç satır aşağısında kendileri onun tam zıddını söylemek zorunda kalacaklar. Yanlışın sürekli olması mümkün değil, mesela yalan söyleyenlerin yalanını nasıl yakalıyorlar? Adamı konuşturuyorlar konuştukları zaman bir müddet sonra mecburen onun zıddına bir şey söylüyor. Onun zıddına söylediği zaman öncekinin yalan olduğu ortaya çıkıyor.
Asıl konu bakara 184 üncü ayet.
Yok Iskatta; oruç tutma olayı yok…
O zaman gereği düşünüldü… Şimdi ben başlayayım burada anlatılanların bir kısmının bir özetini yapalım: İki husus var birisi bir başkası adına ibadet yapabilir miyiz yapamaz mıyız? Meselesi onunla ilgili olarak; “Ölen bir kişinin oruç borcu var ise onun yerine velisi oruç tutar.” diye Ayşe validemizden rivayet edilen bir Hadis var. Bu hadisin de kaynağı oldukça kuvvetli. Buhari de var Müslim de var.
Kim ölürse Oruç borcu var ise velisi O nun yerine Oruç tutsun, yada tutar diye bir Hadis i Şerif rivayet ediliyor Ayşe validemizden… Şimdi iki hususun birisi bu… Ölen kişinin yerine bir başkası ibadetini yapar mı? Bir de o paraya çevrilebilir mi? İki ayrı husus. Yani Onun yerine ibadet yapar dediğiniz zaman bu Hadis i Şerif e uymuş oluyorsunuz ona göre hareket ediyorsunuz ama bu gün bizim konumuz bir başkası yerine Namaz kılmak ya da Oruç tutmak değil. O kişi Namaz kılmamış ya da Oruç tutmamış ise Onun yerine Para ödenebilir mi? Peki bu parayı kim ödeyecek?_ Bu para ya kişinin vasiyeti var ise vasiyet ettiği maldan ödenecek, ya da mirasçılar kendileri hibe etmiş olacaklar murisleri için. Dolayısı ile O ikisini birbirinden kesin ayırmak gerekiyor Yahya, yani o hadis var ise falan değil. O Hadis ile bir alakası yok. Iskat Konusunun Ayşe Hadisi ile bir Alakası yok… Iskat konusu Iskat ve Devir dediğimiz zaman akla ölen kişi yerine Oruç tutmak ya da namaz kılmak gelmiyor. Akla gelen: Onu paraya çevirmek ve para olarak ödemektir.
Yok O ayrı bir konu şu andaki üzerinde konuştuğumuz konuda konu O bu işin Fidye ye çevrilmesi dolayısıyla da Ayşe hadisi ile bir alakası yok.
Zahirilerin yaklaşımında çok ciddi şeyler var Zahiri Mezhebi konusunda da madem öyle dedin kısa bir şey verelim. Zahiri Mezhebi diyor ki “Biz, Kıyas yapmayız Kitapta ve Sünnette Allah ne emretmiş ise ona göre hareket ederiz.” Şimdi Kitap ve Sünnet derken de şunu söylüyorlar diyorlar ki Kitap ile yani Allah ın indirdiği Kuran ı Kerim ile Peygamber SAV in ağzından çıkmış olan sözlerin her ikisi de Allah tarafından gelmiş olan Vahiyler dir diyorlar. Kuran ı Kerim in Vahyi Metluv dur. Hadisler de Vahyi Gayri Metluv dur. Vahiy Gayri Metluv demeleri: Yani Metluv kelimesi Namaz da tilavet olunur. Namaz kılarken siz Fatiha Suresini Kuran dan ayetler okursunuz da Hadisleri okumazsınız namaz da Aradaki tek fark budur. Yoksa Vahiy olma itibariyle Hadis ile Kuran ı Kerim arasında herhangi bir fark yoktur diyorlar. Ve bu nokta da da durmuyorlar. Diyorlar ki: “Hadis i Şerif Allah ın Muradını bize bildirir, Allah u Teala bir Ayet burada indirmiş ama hangi maksatla indirmiş biz bunu Ayetten değil Hadis ten öğreniriz.” Diyorlar. Maksadı Hadis bildirdiğine göre O zaman Hadis Kuran ı Kerim in önüne geçiyor. Bu sebeple zahiri mezhebi, herhangi bir konuda bir Hadis i Şerif bulduğu zaman; O Hadis i Şerif i esas alıyor O hadis ne diyorsa onu yapıyor. Bazı birbirine zıt olan hadisleri de alıyor bir şekilde onların hepsini zıtlıklarına rağmen her birini başka yerde uyguluyor arkasından da diyor ki: İşin içerisinden çıkamadığı zaman,
Enbiya 21/23 “…Allah yaptığından sorumlu olmaz,” diyor, çünkü orada bir mantıki bağ kurmuyor, Kuran ı Kerim de belirtilen ayetler arası ilişki zaten bunların hiç semtlerine bile yaklaşmış değil. 41:04 Cenab-ı Hakk ın burada sık sık okuduğumuz; Hud suresinin ilk ayetleri ki o ayetlere de maalesef yanlış anlamlar verilmiştir. Bu tıpkı: Hıristiyanlar nasıl üçüncü asırdan itibaren Hıristiyanlık ile ilişkilerini tamamen kesmişlerse Müslümanlar da ona benzer bir durumu yaşamışlardır biz hala onun sıkıntısını çekiyoruz. Ama biz Hıristiyanlardan daha iyiyiz şu manada iyiyiz, bizim elimizde Allah a şükür bozulmamış bir Kuran ı Kerim var. Ama onların elinde Sağlam bir İncil yok ama onlar iyi değiller çünkü o ellerindeki bulunan İncil Kuran a Uymalarını emrettiği halde uymuyorlar O da bugünkü Hıristiyanların sıkıntısı. Şimdi Allah u Teala oradan başlarsak fena olmaz. Diyor ki Allah u Teala:
Hud 11/01-02 “ Elif Lam Ra, Bu bir Kitaptır ki Ayetleri hüküm ifade eder şekilde indirilmiştir,” Ama bunların bazılarının açıklanmaya ihtiyacı var bunlar da daha sonra açıklanmış. Kim tarafından? “…Hakim ve Habir Olan Allah tarafından açıklanmıştır,” Peki niye Allah açıklamış? Allah tarafından açıklanmış ki: “…Allah tan başkasına ibadet etmeyesiniz diye.” bu son derece önemli, çünkü Allah adına Allah ın ayetini bir başkası açıklar da Allah ın muradı budur… Derse bu defa, kendi sözünü Allah ın sözünün yerine koymuş olur; Allah ın yanında Ona da ibadet edilmiş olur. Ama bakıyoruz ki bir kere Kuran ı Kerim de Kuran ın Kuran ile açıklanması hepsinin de ittifak ile kabul ettiği Prensip olmasına rağmen hiç birisinin uymadığı bir prensiptir. Ondan sonra öyle olunca da Hadisler anlaşılmıyor ve uydurulmuş olan hadisler de çok rahat bir şekilde uygulanmaya başlıyor. Şimdi mesela ilk dönemle ilgili birinci asırda kaç tane Hadis vardı Haşim?
İlk asırda Beş bini geçmiyor, ama ondan sonra milyonları buluyor değil mi? Bir takım şeyler söyleniyor, dolayısıyla bu hadis sahasında çok dikkatli olarak davranmak lazım. Bir kere ayetler çok net olarak gösteriyor ki Peygamberimiz SAV Kuran ı Kerime uymuştur. Zaten Allah ın emri de O… Ama Kuran ı Kerim e Peygamberimiz uymuştur sözü de öyle üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir sözdür, çünkü Kuran ı Kerim de bir Kitap vardır bir de Hikmet vardır. Hikmet Kuran ı Kerim in içerisindeki hükümler dir. Peygamberimiz O hükümleri bize çıkarmış söylemiş, geçen hafta bunu konuşmuştuk, Şimdi biz O hükümleri göremeden Peygamberimizin O tür sözlerini de bir çırpıda kenara atamayız. Dolayısıyla burada yapılması gereken en önemli davranış kitap ile sünnet arasında tam mutabakat arayacak bir çalışma yapmaktır.Şimdi burada…
İşin içinden çıkamayınca evet O da oluyor. Zaten sistemi yanlış kurduğunuz zaman yani siz yolu bilmeden yola girerseniz O yol sizi çok farklı yerlere götürür. Bu sebeple bizim tarihimizde bu maalesef olmuş bunların hepsinin düzelmesi lazım… Şimdi bakıyoruz ki burada da her konuda olduğu gibi burada da çok ciddi bir zihin karışıklığı var. Ayşe Validemiz madem Peygamber Efendimizden Rivayetle demiş ki: “Kim ölür de Oruç borcu olursa, O nun yerine velisi Oruç tutsun bu ona (Velisine) Farzdır…” diyor.
Babam ölmüş diyelim ben Onun büyük oğluyum babam oruç tutmamış ise hiç oruç tutmamış ömründe 50 sene yaşamış farz edelim ben şimdi elli yıllık Oruç tutacağım… Niye? Benim üzerime Farz… Delil ne? Peygamberimiz dememiş mi? Hem de Buhari Hadisi, Zahiri Mezhebi bunu söylüyor… “Kim Ölür de Oruç borcu Olur ise velisi Onu tutar.” Şimdi peki öyle diyorsunuz da bu Kuran ı Kerim e uyuyor mu? Yani Allah u Teala Ayet i Kerimelerde söylemiyor mu bak mesela şeyi açın bu… Necm Suresini lütfen açın…
Tahavi de eski Alimlerdendir yani, aynı Ayşe diyor ki: Tahavi de: “Kimse Kimsenin yerine Oruç tutmaz, kimse kimsenin yerine Namaz kılmaz…” diyor. Güzel de işte İbn i Hazm Diyor ki: “Kardeşim O Ayşe nin görüşü bu Peygamberin Hadisi” diyor. Peygamberin Hadisi diyor… Beni ilgilendiren Peygamberin hadisi dir. Diyor… Hanifiler de diyor ki: Bir kimse rivayet ettiği Hadise aykırı bir Fetva vermiş ise O zaman O kişinin Fetvasını kabul ederiz. Rivayet ettiği hadisin Ona iftira edildiğini düşünürüz diyorlar. O hadisin sahih olmadığını kendisi itiraf etmiş olur. Aksi taktir de ne Olur? Bu kişinin rivayet etiği Hadis e aykırı fetva verdiğini kabul edersek kişi yalancı olur… Bu kişi güvenilmez olur… O nun rivayet ettiği Hadis te kabul edilmez. O zaman ne diyor Hanefiler diyor ki:
“Biz Onun zıddına bir fetvası var ise rivayeti kabul etmeyiz. Madem Ayşe Validemiz; “Kimse kimsenin yerine Oruç tutma Namaz kılmaz diye bir görüşü var. Öyleyse O na nispet edilen bu Buhari de de geçse bu hadis Kabul edilmez bir Hadis tir” diyorlar. Şimdi O bir kenara… Biz esas şu Zahiri Mezhebinin işini bitirelim onu bir gönderelim, işi gücü var gitsin işine baksın…
Bu ayeti delil getiriyorlar öyle mi? Bir kere “min ba’di vasiyyetin yûsî bihâ…” deyince zaten başlı başına bir olaydır… Şimdi bu ayeti bu Hadis e delil getiremezler. Niye biliyor musun? Bir kere bu ayet mirasın paylaşılması ile ilgili bir ayettir. Ölmüş bir kişinin Orucu paylaşılacak bir miras mıdır? Miras mıdır ki paylaşılsın… Önce vasiyetini ayıralım sonra kalan oruçları aramızda paylaşırız… Öyle mi olacak? Vasiyet ayrılması gereken Fidyesi değil şimdi şu anda Zahiri Mezhebinden bahsediyoruz, Zahiri Mezhebinde Fidye yok karıştırmayalım işi… Orada Fidye yok adam ölmüş diyelim on yıllık oruç borcu var… Oruç borcunu yerine getireceksin niye ayette demiş… Ne diyor Allah u Teala bak ayette ne diyor? Bu ulema nın geçekten, bunlara asla uyulmayacağını Müslümanlar artık öğrensin… Yani artık yeter! demek gerekiyor buraya… Her defasında bunlarla mı uğraşacağız? Ama mecburen uğraşıyoruz… Bir kere Allah u Teala ne diyor?
Nisa 4/12 “…Eşlerinizin bıraktığının yarısı sizindir, evlatlarınıza erkeğe iki kadın payı Allah size emreder,” nereden? Bıraktığı mallardan, Ayetin devamında var… “…Geriye bıraktığından …” Oruç, geriye bırakılan mal mı ki? Vasiyetten ya da borç tan sonra desin…51:25 Böyle saçmalık olur mu? Bu işin bir tarafı bir tarafı da aslında burada İnşaallah bir gün şu vasiyet konusunu da masaya yatırmak zorundayız O konuyu işte doktora dersinde yaptık Suat hocalar ile: Şu anda bizim fıkıh taki vasiyet in Hiçbir delili yok. Fıkıh ta bize vasiyet diye söylenen şeyin hiçbir delili yok. Bunlar tamamen delilsiz olarak çıkmış niye? Adam ölüyor öldüğün andan itibaren mal artık senin değildir. Mirasçıların dır, kendisine ait olmayan maldan cömertlik yapıyor. Hayattayken yapsaydın ya bunu…
Orada Paylaşılan bir mal mı bu? Paylaşılan mal değilse bu ayet ona delil getirilir mi? Ne alakası var yani bunun. Öyle bir delil getirilemez bu saçmalığın daniskası affedersiniz… Ama bak asıl delil getirilecek olan ayet şu onu şimdi lütfen açalım… Necm Suresinin 36 ıncı Ayetinden itibaren okuyalım açın.. Diyor ki Allah u Teala:
Necm 53/36-41 “Musa nın sahifelerinde olandan haberdar edilmedi mi? Görevini yerine getirmiş olan İbrahim in sahifelerinde olanlardan haberdar edilmediler mi? O nedir? Kimse Kimsenin yükünü taşımaz, İnsanın kendi yaptığından başkası kendinin değildir. Yaptığı çalışma da yakında gözükecektir. Sonra O tastamam bir karşılığını alacaktır.” Şimdi hani bu kişi farz etki bu Hadis i Şerife uyarak velisi ölen kişi adına Namaz kıldı Namazın sevabını alacak olan ölü müdür? Yaşayan mıdır? Yaşayandır bitti… Hani niye siz O Hadisi dikkate almıyorsunuz ki: “İnsan öldüğü zaman amelleri kesilir.” Diye. Öldüğü andan itibaren ölümle yüz yüze geldiği anda Tevbe si kabul ediliyor mu? Daha ne oluyor ondan sonra onunla ilgili yapılan işlemler ne oluyor? İnşallah Maşallah bu ayetlere uyuyor mu? Ondan sonra bakın Bakara suresi nin en son ayeti:
Akşehir gölü nü mayalamak gibi ama hiçbir zaman tutmamış, o göle yoğurt çaldığı zaman gölü ağzına kadar yoğurt doldursan gene mayalanmaz… Yanlış şey yapılmış. Bak şimdi burada ne diyor? Her akşam okunur Bakara Suresinin son ayetleri…
Bakara 2/286 “Allah kişiyi gücünün üstünde herhangi bir şeyle sorumlu tutmaz. Kazançlarının bir kısmı lehine bir kısmı da aleyhinedir,” Ben velim verine oruç tutsam namaz kılsam velimin çalışması mı bu? Benim çalışmam. Ondan sonra yine mesela birisi diyebilir ki: Necm 36-42 inci ayetleri Musa ve İbrahim in şeyindendir, Ama Allah u Teala İbrahim in Dinine uyun diye emrediyor. Muhammed ümmeti için de aynı şeyi söylüyor diyor ki: EnAm suresinin 164 üncü ayetini açın lütfen 6 ıncı sure:
En Am 6/164 “Ben Allah tan başka Rab mı ararım? O her şeyin Rabbı sahibidir. Her nefsin kazancı mutlaka kendi üzerine kalır,” Sevap ise sevap günah ise günah… Kendin kazanacaksın ki senin olsun… Başkasının kazandığı başkasının olur… Ben acıktım; benim şimdi işim var benim yerime şu yemeği yer misin? O yer de o doyar sen doymazsın… Şimdi bunların tamamı diyor ki: Yaşayan bir insanın yerine Oruç tutulmaz namaz kılınmaz… Bu konuda ihtilaf yok. Ölenin yerine nereden çıkarıyorsun? Bak Allah u Teala böyle söylüyor. Ondan sonra diyor ki Cenab ı Hak:
“… Kimse kimsenin yükünü taşımaz, sonra dönüşünüz Rabbinize dir. İhtilaf ettiğiniz konuda size haber verecektir.” Siz olur diyorsunuz değil mi? Allah gösterecek, Ahrette sana diyecek ki. İşte bu ayetleri sana indirmiştim…
İşte tamam az önce Nezir ile ilgili hadisi Haşim okumuştu “Annem öldü bir konuda adağı varmış ben onu yerine getireyim mi? Getir diyor… Ayetler ile bir ilişki kurulmuyor, işin mantığı üzerinde durulmuyor e kardeşim bir sürü şeyler uydurulabilir Peygamberimiz adına burada çok dikkatli olmak lazım…
Bakara 2/286 “…Kim iyilik yaparsa kendine yapar, kim kötülük yaparsa Aleyhine yapar…” Onun mirasçısı iyi bir şey yapmış ise bunun sevabını kendi alacaktır. Ölen kişiye bir şey gitmez ki Herkes kendine…
Yani Akla gelir tabii. Akla her şey gelir de bu yaşayanlar O adağı yerine getirmeseler ne olur? Bütün mesele O. Yaşayanların bir sorumluluğu yok o konuda…
Burada şimdi Said in bir sorusu var diyor ki: Iskat ve fidye var kabul edelim diyor. Babam dün vefat etti bana da vasiyet etti ben on sene namaz kılamadım Iskat yapın benimle alakalı dedi ben de tam Iskat yapıp fidyeyi dağıtacak iken Kıyamet koptu… Babam öbür dünya da “Ben vasiyet etmiştim ama Kıyamet koptu. Oğlum gerçekleştiremedi.” Demez mi?
Burada çeşitli şeyler söylenebilir de işin esası ne? Şimdi burada önce bunu bir ikiye ayırmak lazım dedik…
Birisi: Bir kimse öldüğü zaman Onun yerine bir başkası ne Oruç tutar ne de Namaz kılar. Ama Şafii Mezhebinde Oruç tutar var, Namaz kılar da var bazı görüşlerde… Yani ben ölen yakınımın namazlarını da kılacağım olacak bir şey değil. Peygamberimizden SAV den böyle bir şey gelmiş mi? Bunlar gerçekten çok yanlış zaten okuduğumuz ayetlerin hiç birisi de uymuyor. Herkes yaptığı iyiliğin karşılığını alacak zaten:
Necm 53/39 “Kişinin kendi gayreti ile yaptığının dışındaki kendinin değildir.” Başkasınındır. Bu çok açık ve net…
İkincisi: Iskat dediğimiz ikinci husus, o ikinci husus ta şunu yapıyorlar diyorlar ki, adam oruç tutamadan ölmüş; oruç tutamadan ölmüş ise…
Şafii de veriliyor, Peki Hanefi de ne yapıyorlar? Orada ne söylüyor Hanefiler…
Herkes umulur ki falan diyor da açık Ayetler var çok açık hükümler var, umulur ki deniyor ama bir sürü çoluk çocuğun hakkı para bir sürü insanların eline geçiyor. Birisi öldüğü zaman maalesef O mirastan neler koparabiliriz diye uğraşanlar çok yaygın bir şekilde devam ediyor. Bu bir çeşit Hıristiyanlıktaki günah çıkarma gibi bir şey, Şimdi burada az önce Ali Bardakoğlu’nun yazmış olduğu “Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi” ndeki Iskat maddesinden okudu Yahya… Orada şöyle bir mantık ortaya koymuşlar: Şu Ayet i Kerimedeki esas dayandıkları bu,
Bakara 2/183-184 “Müminler size Oruç Farz kılındı. Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, belki ( çekinirsiniz) kendinizi korursunuz. Sayılı günlerde. (Oruç tutmak size farz kılınmıştır.) İçinizden kim hasta ya da yolculuk halinde olursa tutamadığı günler sayısınca başka zamanlarda Oruç tutar,” Şimdi burada; “Başka zamanlarda Oruç tutmak kişinin acziyetine dayandırılmıştır.” dedi orada… Acziyet ne demek hasta ya da yolcu, istese de yapamayacağı bir şey değil bu, hasta ya da yolcu. Hasta iken yolcu iken tutamamış öldükten sonra onun yerine tutulmuş oluyor. Ama acizliğinden değil bu çünkü Allah u Teala “… Oruç tutmanız daha hayırlıdır,” demiş. Aciz kaldığı için değil tutabilir. Ama sadece bir kolaylık verilmiştir. Belki burada acizlikten şunu anlamış olabilirler, bu kişi öldü artık oruç tutamıyor. Öldüyse bitti artık işi bitmiştir. Birçok yerde de biz görüyoruz; Münafikun Suresinde 63 üncü surenin, 10 uncu ayetinde Allah u Teala Müslümanlara şu emri veriyor:
Münafikun 63/10 “Size Rızık olarak verdiğimiz şeyden harcayın,” Ne zaman yapılır bu harcama? Yaşarken hayattayken yapılır değil mi? Peki Vasiyet etmiş ise diyenler de harcama ne zaman yapılıyor? Öldükten sonra yapılıyor. Aradaki mantık farkına bakın yani… Allah ne diyor? Bak buradaki Müslümanlar ile ilgili bir emirdir… Kafirle ilgili değil.
Münafikun 63/10 “Size Rızık olarak verdiğimiz şeyden harcayın,” Ne zamana kadar harcayacaksınız? “…Sizden birine ölüm gelmeden önce,” O harcamayı Ölmeden önce yapacaksın Öldükten sonra değil…
Ondan sonra şöyle diyecek; “Ya efendim ben vasiyet etmiştim” falan… Kardeşim öldüğün andan itibaren O mal artık senin değil. Dolayısıyla mesela bu Vasiyet’e İnşallah yani belki hem buradaki arkadaşlarımızdan Hem de izleyicilerden zihinlerinde takılıp kalmasın diye söyleyelim: Vasiyet in tek delili Sad bin Vakkas Hadisidir. Veda Haccında hastalanmış Peygamberimiz SAV ona ziyarete gitmiş Sad öleceğini düşünerek: “Ya Rasul Allah ben zenginim, geriye de zaten bir tek kızım var mirasçı olarak, malımın tamamını Tasadduk etmek istiyorum.” “Olmaz” diyor. “Yarısını Tasadduk edeyim,” Yani ölmeden vereyim diyor. “Olmaz” diyor Peygamberimiz SAV. “Üçte birini vereyim o zaman” diyor. Peygamberimiz de “Üçte biri de çoktur ama olur.” Diyor. SAV “Çünkü senin Mirasçını zengin olarak olarak bırakman, muhtaç olarak bırakmandan daha hayırlıdır,” diyor Peygamberimiz ve üçte birine olur derken Sad bin Vakkas ölümden sonrasına ait vasiyet yapmıyor hemen şu anda dağılsın diyor ölmeden önce… Bu Hadisi alarak öldükten sonra vasiyetin üçte biri ile sınırlı olduğuna delil getiriyorlar, ondan sonra Miras ile ilgili Ayette Allah u Teala diyor ki:
Nisa 4/11 “…O kişinin yaptığı vasiyetten veya borçtan sonra,” ve demiyor veya, veya diyorsa o zaman demek ki bir şey var oradaki Vasiyet; Maide Suresindeki olan:
Borç iki türlüdür bir borç vardır ki belgelidir, adam ölükten sonra gelir onu ıspat eder. Bakara 2/282 Ayet i Kerimesinde olduğu gibi; yazılmış bir borç tur. Tamam O borç zaten adam onu ıspat eder ama bir borç ta vardır ki; adam oturmuştur bütün borçlarını mirasçılarına söylemiştir ki bak şuraya şu kadar buraya bu kadar borcum var, haberiniz olsun. Onların bazıları belgelenebilen borç değildir. Adam bunu vasiyet etmiş ise bakın şuna şuna borcum var ödeyin demiş ise bu mal kendi malı değil ki öldükten sonra Mirasçısına kalsın. Dolayısıyla önce onun yerine getirilmesi lazım. Adam bunu söylememiş ise böyle bir vasiyeti yok ise “evdeyn” devreye giriyor… O zaman belgeli Ispatlı borçların ödenmesi lazım. Her ikisi de borç. Yoksa Ev kelimesi kullanılmaz orada. Buradan önce kendi kafalarına göre bir vasiyet uydurmuşlar. Sonra Bakara suresinin 180 inci ayetinin anlamını tamamen değiştirmişler. 181-182. Ayet derken onları İnşallah ayrı bir derste O Vasiyet konusunu tekrar gündeme getiririz. Şimdi bakın burada Allah u Teala ne diyor? Çünkü hiç birisi sisteme uymuyor diyor ki?
Münafikun 63/10 “Size Rızık olarak ne vermiş isem hayattayken harcayın,” Sen öldükten sonra mirasçın harcarsa O nun sevabı sana gelmez Mirasçına gider kardeşim. Ne zamana kadar harca? “…Sizden birine ölüm gelmeden önce harcayın, ölüm geldikten sonra,” şöyle der; ölmüş ahrette…
“…Ya Rabbi bana şöyle bir beş dakika müsaade etsen,” mesela ha ölüm anında da olabilir zaten Tevbenin zamanı da geçmiş ya… “…Ya rabbi bana beş dakika müsaade etsen Sadaka versem, iyilerden olsam,” Hayır bitti. “…Allah hiç kimsenin eceli geldiği zaman artık O na süre tanımaz.” bitti. Yapsaydın şimdiye kadar, E peki bak; “Vasiyet Etseydin” diye bir şey yok…01:13:35 Çocukların verir nasıl olsa derdi olmaz mı? O çünkü o çok kolay, “…Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”
Kütahya ya gittik ne kadar bir ay oldu mu? Üç hafta oldu bir ay olmadı. Cuma Vaazı yaptık Kütahya nın Ulu camisinde… Namazdan sonra yaşlı bir adam yaklaştı bana: “Hocam ben mirasçılarıma mal bırakmak zorunda mıyım dedi?” Tabii ki dedim malın var ise bunlardan kaçıramazsın. “Ben bütün malımı vakfedeceğim ama şu şartla, ölene kadar benim öldükten sonra…” Olmaz dedim yapamazsın… Yapacaksan hayattayken yap onu yapmanın bir kere acısını tat onun bir sıkıntısını yaşa ki sevabını alasın. Öldükten sonra nasıl olsa mal senin değil… Ondan sonra dedi ki: “Yahu ben bunu çalıştım kazandım onlar bir şey yapmadılar şimdiye kadar…” Kardeşim dedim, bu tamamen mirasçıdan mal kaçırmak olur Caiz Olmaz.
Ondan sonra gitmiş Mustafa beye şikayet etmiş “Senin bu hocada iş yok” demiş… Öldüğün günden itibaren senin bütün malın mirasçının olur. Senin artık malın kalmaz. Şimdi bak burada Allah u Teala:
“Eceli gelen hiç kimseye Allah süre tanımaz, Allah yaptıklarınızdan haberdardır,” Yapacaksın kardeşim, öyle geriye bırakmak yok. Çünkü orada:
Bakara 2/255 “… Allah yaptığınızı da yapacağınızı da bilir,” ne yaptın ne yapmadın bilir. Tekvir… İnfitar; suresinde de var… Hayatta veriyorsa versin öldükten sonra kusura bakmasın. Burada ne diyor şeyde, İnfitar suresinde:
İnfitar “Her insan neyi yapmış neyi sonraya bırakmış bilecektir.” Sonraya bıraktığı zaman yaptığı değil ki O yapmadığıdır. Şimdi tüm bunlardan sonra bir de şu mantık var O Ali Bardakoğlu nun yazdığı mesela Hanefi Mezhebinde ve diğer bütün mezheplerde, şimdi bu Oruç ile ilgili olan; Orucu Allah u Teala burada açıkça söyledi. Hasta isen Yolcu isen daha sonra sen tutacaksın, mirasçın neden tutsun kardeşim? Sen tutacaksın Orucu o kadar ayetlere rağmen… Ondan sonra zaten Bakara 2/286 “Hiç kimseyi Allah gücünün üstünde bir yükle yükümlü tutmaz,” diyor. Şimdi Namazın da Iskatı olur diyenler bak orada bir ifade kullandı “artık namaz kılmaktan aciz kaldı”… Şimdi bunlar baştan Namazı kazaya kalacağını kabul etmişler. Kaza namazını kılarsa borcunu ödeyeceğini düşünmüşler, e kılamamış yerine mirasçısı kılacak… Kardeşim Namazın Kaza ya kalacağını nereden biliyorsun?
Allah u Teala bir kere beş vakit namazı Farz kılmış. Zor durumda olan, sıkıntılı, ihtiyaç durumunda olan kişilerin Öğlen ile İkindi namazını, Akşam ile Yatsı Namazını birleştirebilmesi için de Ayet i Kerimeleri ona göre sevk etmiş Peygamberimiz bunu uygulama yaparak bize göstermiş. Ondan sonra korkulu haldeyken, binerek kıl, yürüyerek kıl, buna da müsaade etmiş. Arabada, yolda yürürken, direksiyonda iken kıl, buna da müsaade etmiş. Savaş zamanında yolculuk zamanında iki rekata düşürmüş; savaş zamanında düşman ile karşı karşıya iken bir rekat kılmaya dahi müsaade etmiş.
KArşıda düşman var namazı sonra kılarsın dememiş… Yolcusun bir, karşıda düşman var iki; ama bak bu ayette ne diyor? Kim yolcu ise; tutamazsa da demiyor daha sonra tutabilir diyor… Hasta isen tutamazsa demiyor daha sonra tutabilir diyor… Halbuki O Namaz ile igili olarak Nisa Suresinin 102 inci Ayetini lütfen açın orada göstereyim:
Nisa 4/102 ayetin sonu:
Bu ayete göre: Bak karşıda düşman var, yolcusun, hastasın. Namaz kılmaması lazım değil mi? Karşıda düşman var yolcusun ve hastasın ve de yağmur da yağıyor… O zaman ne demesi lazım Ayet i Kerime nin Namazı daha sonra kılın demesi ….. Demiyor ki! Diyor ki bu durumda iki rekata düşürdüğünüz namazı bir rekata da düşürebilirsin diyor. Kılmayabilirsin demiyor, namazı kazaya bırakmak diye bir şey yok aşağıda da bunu neden böyle emrettiğini açıklıyor. Diyor ki:
“…Çünkü namaz Müminlere vakit ile sınırlı bir Farz dır,” Vakit çıktı namaz bitti kusura bakma ömrünü Namaz ile geçirsen Onu kapatamazsın sadece yapacağın Tevbe dir. 01:20:23
Oruçta, da Fidye olayı yok Orucun kaza edilmesi; tamamen Oruca mahsus bir olay.
Öyle diyorlar da orada durmuyorlar orada dursalar hepsi de doğruyu yakalıyor. Oruçta da meşakkat var değil meşakkatten dolayı demiyor Alah u Teala bak oruçta diyor ki: Küçük bir meşakkat var ama … “…Oruç tutmanız daha hayırlıdır,” diyor tutmaya bilirsiniz diyor o kadar. Başka bir şey yok ama namazda canını dişine takacaksın hiç ne hastalık bahanesi var, ne yolculuk bahanesi var, ne korku bahanesi var hiçbir şey yok… Kardeşim namazı mutlaka kılacaksın… Bunun sağı solu yok. NAMAZI KILACAKSIN. Bir rekata kadar da düşürüyor, sefer sırasında düşmanla karşı karşıya olanlar için. Bir rekata da düşürüyor ama kesinlikle kılacaksın. Sadece uyuduğun zaman O zaman zaten sen sorgulanmazsın, bir de unutmak ki insandır. Zaten:
Bakara 2/286 “…Ya rabbi unutur da hata edersek bizi sorumlu tutma,” Ayeti Kerimesinde Allah Duamızı kabul etmemiş olsa bu duayı yaptırmaz bize… Bir uyku hali var bir de unutma hali var O da Peygamberimizin her ikisi ile ilgili de uygulaması var. Unutma ve uyku hali dışında namazın başka bir zamana bırakılması söz konusu değil zaten orada da: “Aklına geldiği an, uyandığın an namazın vaktidir.” diyor Peygamberimiz. Daha sonra kılıyorsun değil. Çünkü yapabileceğin başka bir şey yok.
İşte o unutma dır, Meşgul etti ne demek? Unutturdu demektir.
Başka bir şekilde olamaz yani, çünkü Peygamberimizin Fiili ile Kuran ı Kerim arasında tam bir uyuşma olmak zorunda başka şey olamaz…
Yolcuya Oruç farz elbette Farz olmazsa niye sonradan tutsun? Oruç farz da o anda edası farz değil. Başka zamana tehir edebiliyor edasını… O da ayetten dolayı yani oruçlu bir kişi seferdeyken hasta iken tutmayabilir. Çünkü aşağıda da Allah gerekçesini söylüyor “Allah size kolaylık ister zorluk istemez…” diyor.
O zaman edası için vakit bulamadığından dolayı Allah onu sorumlu tutmaz. Yani elbette değil çünkü; “Gücümüzün yetmediği şeylerle…” gücü yetmediği için seferde iken öldüyse yapılacak bir şey yok… Hastalanmış Oruç tutmamış iyileşmeden öldüyse yapılacak bir şey yok… Şimdi sıra 01:24:25………………..
Biz Burada ne yaptık önce? Bir takım yanlışları bırakmaya çalıştık, Namazın Oruca kıyas edilemeyeceğini ortaya koyduk değil mi? Hasta iken bile Yolcu iken bile Namaz kılınması gerektiğini Ayetten gördük mü? Ama Oruçta hasta ve yolculara tanınan bir ruhsat var. Ama Namazda yok! Namazda Allah u Teala düşürüyor, korkan bir kişi için yürüyerek kılmaya müsaade ediyor, binili olarak kılmaya müsaade ediyor namazın geçeceğinden korkuyorsa… Savaşta karşısında düşman var yolcuyu iki Rekat tan bir Rekata kadar da düşürmeye müsaade ediyor. Ama hastaymış, vs. namazı sonraya bırakmaya müsaade etmiyor arkasından da diyor ki: “Çünkü Namaz vakit ile sınırlı bir görevdir.” Vakit geçtiği anda namaz bitti. Dolayısıyla bu adama tutup, artık namazı kaza edecek imkanı yok yerine para verelim diyorlar. Yani hiçbir dayanağı yok. Önce kendileri bir kural koyuyor, kendi koydukları kuralı esas alarak bir başka kural daha koyuyorlar… Hiç biri tam değil.
Şimdi ellerindeki asıl kozu, inceleyelim; bunu niye paraya çeviriyor diyor ki Oruç, bak şu mealden okuyalım…
Bakara 2/184 (Mealden) “Sayılı günlerde olmak üzere Oruç size farz kılındı, sizden her kim hasta yahut yolcu olursa, (tutamadığı günler kadar diğer günlerde kaza eder. İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup ta oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakiri doyuracak fidye gerekir) Oruç tutmaya güçleri yetmeyenler; bir ay tutamayacak değil mi? Bu mantığa göre. Bir ay oruç tutamayacak, cezası ne? Bir fakiri doyuracak kadar, e niye siz her güne bir fakir diyorsunuz o zaman? Farz edelim ki bu ayete doğru mana verdiniz… Önce oradan gidelim. Bu mana bütün gelenekte verilen manadır. Oruca gücü yetmeyenlere bir fakiri doyuracak, öbüründe ne dedi hasta yolcu ise tutamadığı günler sayısınca dedi… O tamam; peki burada da o sayısınca demesi gerekmez miydi bu mantığa göre, ama gücü yetmiyorsa bu ne demektir 30 gün boyunca tutamıyor demektir. O zaman ne dedi, “bir fakiri doyuracak fidye.” Niye siz her güne bir fakir diyorsunuz o zaman deliliniz ne, neye dayanıyorsunuz? Şimdi, işin esası ki bu zaten yanlış bir mana; bak 01:28:01
“Ve Alellezine Yutikune Hu” diyor “Ve Alellezine Yutikune Hu” ya ne mana veriyorlar burada? “La Yutikune Hu” manası veriyorlar… Şimdi bu “La Yutikune Hu” manasını bir an için doğru kabul edelim… Gerçekten böyle denebileceğini düşünelim, Onlar gibi, empati falan diyorlar ya sempati empati. Kendimizi onların yerine koyalım… Diyelim ki hakikaten buraya “La Yutikune Hu” anlamını vereceğiz. Bu olunca “Gücü yetmeyen,” Bir kimsenin bir şeye gücü yetmiyorsa O şeyden sorumlu olur mu?
“… Allah hiç kimseyi gücü (Vus’u) dışunda sorumlu tutmaz,” Vus’u ne demek bakın… Şuradan ben bir şey yapayım da şimdi bak şurada bir şey var bu kimsenin gücü şu kağıt ile sınırlı olsa bu kağıdın kenarına kadar bu kişinin Vus’u dur. Yani en son dayanabileceği nokta dır bu. Bir de buraya kadar da şu çizgiye kadar da Takatı dır… Yani fazla kendisini zorlamadan yapacağı noktadır. Yaparım ama takatim yok… Artık iyice yoruldum beni fazla zorlama deriz ama zorlansa yapar… Şimdi Ayet; hasta ve yolcuların Vus’unda olduğunu bildiriyor oruç tutmayı. Çünkü Oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır dediği için; BU Vus’unda Orucu tutabilir. Vus’unda olmazsa zaten oruç tan hiç sorumlu olmaz. Bazı kişiler var ki asla tutamıyorlar. O nun zaten zorunluluğu yok. Bu Vus’u ndadır. “La Yukellifullahi Nefsen İlla Vus’aha” O zaman bu kişi Oruç tan sorumlu mu? Bu hasta ve yolcu bu ayette belirtilen… Sorumlu; çünkü Vushu var.
Peki Allah u Teala Bakara Suresinin 286 ıncı ayetinde bize hangi Duayı yaptırıyor?
Bakara 2/286 “…Rabbena Ve la Tuhammilna Ma La Takate Lena bih,” Birisi teklifte bulunmak birisi tahmil de bulunmak. Teklif nedir? Teklif: Sana görev olarak yüklemesidir. Bu senin görevindir. Tahmil nedir? Hadi şimdi yap bakayım senin görevin bu. Hemen başla. Bu gün değil de yarın başlasam olmaz mı? Bu bir Tahmil. Ama Hayır şimdi başlayacaksın O Vus’u meselesidir. Adama iş veriyorsun yapabilir misin? Yaparım. Tamam hadi başla.. Yarın yapsam olmaz mı? Daha iyi olur bu gün yaparsam beni zorlamış olursun… O nun Vus’undadır. Ama hadi yarın yap dediğin zaman “…Takatimiz olmayan şeyi bize yükleme Ya Rabbi,” işte bu Oruç ta Takat. Yolculukta Takati yok rahat tutamayacak, hastalıkta Takati yok rahat tutamayacak ilaç içemeyecek tedavisi yarım kalacak, ama Vus’unda olduğu için de Cenab ı Hak diyor ki “Oruç tutmanız daha hayırlıdır…”
Peki Namaz da niye aynı şeyi demiyor? Namazda; Allah namazı öyle bir hale getiriyor ki kişinin takatinin içine sokuyor onu. Bütün kolaylıkları gösteriyor. Takatını zorlamıyor kişinin. Mesela oruçta, yeme içme cinsel ilişki bunu kesinleştirmiş, “…sınırları çizmiş” bu sınırın dışına çıkamazsın. Savaş zamanında öğleye kadar oruç tutun diye bir şey yok, ya da su içebilirsiniz, hadi yemek yiyelim… Yok öyle bir şey yok. Kolaylaştıramıyorsunuz Yeme içme Cinsel ilişki de indirim yapamıyorsunuz. Herhangi bir indirim yapamadığınız için O zaman Takat ın dışına çıkıyor. Ama işte bak az önce; yolcusun yolculuğa çıktın “iki rekat kıl” diyor. E ama acele gitmemiz lazım yetişmemiz lazım yağmur yağıyor karanlığa kalacağız… O zaman yürüyerek kıl diyor… Ama su yok, Teyemmüm et. Dolayısıyla Takat ın dışına çıkılmıyor. Karşımıza düşman çıktı “iki rekatı bir rekata düşür” diyor. Yani Takat ın dışına çıkarmıyor Allah u Teala orada tamam Takat in içerisinde tutuyor. Takat ın içerisinde Tuttuğu için evet vakit mesela birleştir. Yine Takat in içerisinde ama başka zaman kılamazsın. Şimdi Bu saha Takat sahası öyleyse “Ve Alellezine Yutikune Hu” yu “La Yutikune Hu” dersek “La Yutikune Hu” Takat sahasının üstü ne oluyor Vus’u sahası oluyor. Vus’u var demektir bunun. Nasıl sen O na şu manayı verebilirsin?
-İhtyarlık ya da şifa umudu kalmamış bir hastalık gibi devamlı mazereti olanlar…
O nun Vushu yok zaten… öyle değil mi? Dolayısıyla bakın burada verilen mana bir kere zaten ayetin metnine kesinlikle aykırı. Farzet ki aykırı değil; Gene uymuyor. 01:35:38 Anlata bildim mi? Peki niye “La Yukellifullahi Nefsen İlla Vus’aha” peki “Alellezine Yutikune Hu” yu “La Yutikune Hu” dersek;
Bakara 2/286 “…Ya Rabbi Sen bize takatımız dan fazla yükleme” dedik ya, “Takatı yok” dersek zaten Vus’a girmiş oluyor. Peki O zaman takati olanlar; ne olmuş oluyor? Bak burada bu kişinin takati yok hasta, yolcu. Vus’u var ama takatı yok. Oruç tutmayabilir. Peki Oruç tutacak bir takatte bulunamamışsa O zaman sorumlu da olmaz. Şimdi bak burada diyor ki; peki bu hasta ve yolcu O anda takati yok ama daha sonra takati olacak, dolayısıyla bunlar “La Yutikune Hu” gurubuna girmezler. “Yutikune Hu” gurubuna girerler, tamam mı? o zaman burada “Oruca takati olanlara da” gerekir bu farz bir görev. Sizin Üzerinizde görevdir mesela Ayet i Kerime de ne diyor? Mesela süt kardeşliği ile ilgili olarak Ayette var ya, Ayetin başı Bakara 232 inci ayette, hemen bakalım da:
Bakara 2/232-233 de diyor ki; “Vel vâlidâtu yurdı’ne evlâdehunne havleyni kâmileyni li men erâde en yutimmer radâah(radâate), ve alel mevlûdi lehu rızkuhunne ve kisvetuhunne bil ma’rûf” farz oluyor yani. “Ala” ile yüklenen görev Farz görevidir. O zaman bak
Bakara 2/184 “…Oruca Takati olanlar,” Çünkü Allah takatin üstündekini hemen yerine getirme şartı koşmuyor, getirirsen iyi olur diyor ama şart koşmuyor. Şimdi ne yapılıyor burada nedir bak; “O Oruca gücü yetenler derken, O sayılı günlerin tamamında gücü yetenler.” İster o anda tutsun ister sonradan tutsun. Takati var mı bunun? Şu anda olmasa bile daha sonradan takati olacak değil mi?
Şimdi takati olanlara Farz dır, ne Farz dır. “Fidyetun Taamu Miskin” Bu fidye kelimesi Oruçta bir eksiklik olması lazım ki Fidye olsun bir takım noksanlar olacak ki O noksanları kapatasın. Peki ne gibi noksanlıklar olabilir? Bak Bakara 187 yi açın,
Bakara 2/187 “Oruçlu bulunduğunuz günlerin geceleri eşleriniz ile Rafes te bulunmak size Helal kılınmıştır.”
Rafes ne demek? Cinsel içerikli konuşma yapmak demektir. Eşlerinizle Cinsel içerikli konuşma yapabilirsiniz… Bak oradan: Rafes: “Başkaları duyduğu zaman utanacağın, cinsel içerikli başkalarının duyduğu zaman ayıp karşılanacak sözler söylemektir.” Bu sözler ne zaman Helal miş? Oruçlu bulunduğumuz günlerin geceleri… Peki Oruçlu iken bu sözleri söylemiş isen ne olacak… Orucun sevabında bir eksilme olacak, Mübaşeret meselesi de var, hani cinsel ilişkide gece bulunur ama gündüz de Mübaşeret demek deri deriye dokunmak demek ya da eşiyle bir takım oynaşmalarda falan bulunmuş ise cinsel ilişki yapmamış ise orucu bozulmayacak. Ondan sonra bak Ayetin sonunda diyor ki:
“…Yeme içme cinsel ilişki bunlar Allah ın sınırları dır ona yaklaşmayın,” Peki bazı yaklaşma işlemlerini yapmış ta bozmamış ise ne olacak? O zaman bütün bunlarda bir takım eksikler oluyor, bu eksikleri de 30 gün içerisinde bazı eksikler kusurlar olmuştur yani sen insansın… 30 gün içerisinde bunlar olur… Onun için Allah u Teala herkese bunu yüklemiş.
Fidye kelimesinden hareket ile bunları söyledim tamam mı? Bu da çok tabii bir şeydir. Ekseriyetle insanlar bunu yaparlar ama Allah u Teala bu görevi yükledikten sonra ben bunu anlamamız için bunu anlatıyorum. Ama bakın Peygamber efendimizin Hadisi ne? Kitap Sünnet arasında mutabakat şartını aradık ya bak, az önce Iskat ta hiçbir mutabakat olmadığını gördük. Peygamber Efendimizin Hadisi ne? Peygamberimiz SAV diyor ki: (Ebu Davut Zekat 18; İbn-i Abbas Rivayeti) “Peygamberimiz; Fitre yi Oruçlu nun ağzından çıkabilecek olan boş ve çirkin sözler…” Bak … Rafes kelimesi Ayette ne dedi? Oruçluya gecelerli Helal dir Rafes; ama gündüz söylediysen ne olacak? Bak Hadisi görüyor musun Ayet ile nasıl uyumlu… Ne diyor? Diyor ki: Peygamberimiz SAV diyor ki: (Ebu Davut Zekat 18; İbn-i Abbas Rivayeti) “Peygamberimiz; Fitre yi Oruçlu nun ağzından çıkabilecek olan boş ve çirkin sözler için bir temizlik…” Yani Oruç tutan O sözlerin vermiş olduğu Oruca verdiği zarardan kurtulacak Orucu bozmayacak ama.. Peki başka ne olacak? “Miskinlere taam” bu kelime Ayettte geçiyor mu? İşte bak Peygamberimizin sözü bak hem 187 de geçti Rafes kelimesi burada da Taam olarak geçti. Hem de bu fidye kelimesinin manası da O. Orada bir delik açılacak ki kapatasın… Neyle kapatıyorsun? Yirmi gün oruç tutuyorsun. Ve de Diyor ki bak SAV: “… Olsun diye farz kılmıştır.” diyor, Farz ifadesi nereden çıkıyor? “Ve Allellezine Yutrikune Hu”
Peygamber efendimiz ne yaptı bak bu iki ayeti birleştirdi, Hikmet i ortaya çıkardı. Ama biz de Ayetleri birleştirdiğimiz zaman O hikmet ortaya çıkıyor mu? Ayetleri birleştirdik bak peygamberimizin hadisi ortaya çıktı mı? Peki bu kime? Bizde ne yaparız Oruç tutmayanlara da fidye veririz değil mi? Burada bu ramazan bayramında verilen fitre dir işte bu… Farz dır. Burada ne diyor Peygamberimiz? “Oruçlunun ağzından çıkan” Oruç tutan için. Ayette bu Alellezine Yutrikune Hu” Oruç tutanlar… Aynı bak, bu söz sadece onun değişik bir ifadesi. Bunun için Farz kılmıştır diyor… Kim onu… Ramazan bittiği zaman takatin olduğu ortaya çıkıyor tamam mı? “…Kim O nu Namazdan önce verirse, makbul bir Zekat olur.” Hangi namazdan? Güneş doğmadan önce demektir.
-Güneş doğmadan önce verir ise Makbul bir Zekat olur… Enes Hoca bunun Kuran dan karşılığını bir söyleyebilir misin? Zaman itibariyle diyorum neden Güneş doğmadan önce diyor da Güneş batmadan önce demiyor?
Bizim şimdi gelenek te şöyle bir söz vardır, biz bunu hep biliriz bunu daha çok yakın bir zamanda bir arkadaşımızın sorusu üzerine anlamaya başladık. Yeni Ay a ne zaman girilir? Güneş in batışı ile girilir. Yeni güne ne zaman girilir? Güneş in doğuşu ile girilir. Yeni Ay a Güneşin batışı ile girilir, Yeni güne Güneşin doğuşu ile girilir.
Önce gece sonra gündüz, bunun delili neydi? 01:47:57 Yasin Suresi kaçıncı Ayetti?
Yasin Suresi 36/40 “… Gece gündüzün önüne geçemez,” O zaman yirmi dört saatlik günü düşünüyorsanız önce gündüz gelir, sonra gece gelir. Ay açısından düşünürseniz Güneşin batması itibariyle başlar. O zaman öyleyse, ertesi gün güneş doğuncaya kadar, Ramazan ın son günü bitmiş oluyor mu? O gece Ramazan ın son gününün gecesi olmuyor mu? İşte O Güneş doğuncaya kadar verirseniz “Ve Alellezine Yutrikune Hu” ya tam olarak uymuş oluyorsunuz. Güneş doğduktan sonra verirseniz, Zekatlardan bir Zekat oluyor ama yine vereceksiniz, yine Farz.
Bak işte bunun da delili yine Kuran I Kerim den çıktı mı? Bak Peygamber efendimiz meseleyi O kadar ince biliyor ki? Çünkü bütün ayetleri ortaya koyuyor. Ama bizde gelenekte şu vardır: Efendim Gece önce, Gündüz sonra gelir tek istisnası vardır, Kurban bayramı günleri. Niye? Kurban bayramı ile ilgili bir takım hükümler de var da, Onu Peygamberimizin Hadisleri Ayrı bir Vahiy olarak kabul ediliyor ya, işin içinden çıkamayınca öyle söylüyorlar.
Ne oluyor? İşte o zaman ne oluyor? Bak çok güzel, şimdi Ayette bak diyor ki bütün Ayetlerde, önce namazı gündüzün başlatır.
İsra 17/78 “…Güneş Batı ya kaydığı zaman, (Öğlen namazı vakti)” Güneş batıya kaydığı zaman, günün birinci namazı öğlen namazıdır.
“…Hava kararıncaya kadar,” O da Yatsı namazı.
“… Tanyerinde ışığın yoğunlaştığı zaman,” Tanyerinde ışığın yoğunlaştığı vakitte de Namazı kıl. O zaman Günün son Namazı hangisi oluyor? Sabah Namazı oluyor. Orta Namaz Hangisi? Akşam Namazı.
Akşam namazı Orta Namaz olduğu için seferde de değişmiyor, çünkü Allah u Teala Orta Namaza mutlaka dikkat edin dediği için seferde de değişmiyor, ……… da değişmiyor hepsi üçer Rekat. Hem Rekat sayısı itibariyle orta, hem vakit itibariyle orta… Çünkü 4 ile ikinin ortasında yer alıyor.
Olabilir tabi niye akşam namazında Sünnet arkadan kılınıyor onun da bir anlamı olabilir. Orada başka bir konu daha var şimdi ona girersek konuyu değiştirmek lazım Yatsının da sünneti önce kılınmaz. Mesela Hanefiler de 01:51:21 Yatsı Namazından önce 4 Rekat Sünnet vardır derler ama bunun hiçbir delili yok. Çünkü bu iki namaz “Zülef te” kılınması lazım. Yani gündüze yakın zamanlarda kılınması lazım araya başka şeyin girmemesi lazım. Sabah namazından önce Sünnetin kılınmasının sebebi de yine Onun gündüze yakın olmasından kaynaklanıyor. Neyse, şimdi ona girmeyelim iş uzar.
Şimdi bakın bu Hadis i Şerif; Yüzde yüz bu Ayetlere uydu mu? Uydu değil mi? Uydu.Bir başka Hadis daha okuyayım Buhari Hadisi O da Abdullah Bib Ömer Rivayeti; Diyor ki; “Allah ın Elçisi SAV fıtır ve Ramazan sadakasını erkeğe kadına hüre köleye; hurma dan bir sağ arpadan bir sağ olarak Farz kıldı.” Farz Kılan Allah u Teala dır. Peygamberimiz de bunu açıklayan dır. İşte bu “Alellezine Yutrikune Hu” Farz ifadesini gösteriyor. Ortaya koyan yani Hikmeti bize öğreten dir. O hükmü ortaya koyuyor. Şimdi mesela bir de şu vardır; mesela küçük büyük…
Çocuklar yok tabii onu diyorum çocuklar yok orada. Mesela bir başka hadiste Tırmizi Hadisinde de şu var bakın; Biz bu hadisi kabul edemeyeceğiz Hanefiler buna göre hüküm veriyorlar; Tırmizi rivayet ettiği Hadis te diyor ki: “Peygamberimiz bir kişiyi gönderdi adam da yüksek bir sesle bağırdı Mekke de (bu çok önemli Mekke de bağırdı diyor) Sadaka i Fıtır her Müslümana Farz dır, Erkek, Kadın, Köle, küçük veya büyük…”
Peygamberimiz Ramazan da Mekke de oldu mu? Mekke nin Fethinde mi?; O ramazan ın sonlarına doğru değil mi? Geri döndüler orada oruç tutmadı… Şimdi burada Peygamberimiz bu tür hükümleri ilan ederse Medine de ilan eder. Mekke de etmez. Hani diyelim İstisnai olarak etmiş, bir kere çocuk “Alellezine Yutrikune Hu” ya girmez ki… Allah çocuğu mesul tutmuyor ki, Mesul tutmuyor ise kimse kimsenin yükünü taşımaz dediğine göre ben çocuk için niye fitre vereyim kardeşim; bunun mantığı ne? Hangi sebepten dolayı vereceğim? Bakın bu konudaki sahih Hadislerde çocuklar yok. Ama bu Tırmizi Hadisinde var.
Hayır, daha fazla verirse bir miskin taamı değil de çaresiz kalan kişiyi doyuracak şekilde değil de daha fazla verir ise, şimdi bak burada “…taamu miskin” kelimesi de çok önemli burada zenginlik fakirlik ayırımı yok Peygamberimizin hadisinde de yok. Köleye de gerekiyor, miskin ise köle den daha miskin kimse olmaz yani malı yok mülkü yok o da verecek. Niye? O da “Ve Alellezine Yutrikune Hu” ya giriyor. Çünkü O da Oruç tutmuş ve dolayısıyla miskin Taamı burada büyük bir önem taşıyor en asgari rakam, en küçük rakam. Peki büyüğü? O zaman “Fe men tatavvaa hayran” ne kadar yukarı çıkarsanız sizin hayrınıza olur… Her kese Farz kılındığı için en küçük rakam ortaya konmuş oluyor.
Şimdi gelelim tekrar bu: Ayet i Kerime ye dayanılarak “Oruç tutmaya güç yetiremeyenler fidye verir?” sözünün herhangi bir dayanağı var mı? Bu söz tümü ile yanlış. Ayete ters bir mana veriyorlar, Ayetin iç ilişkileri bozuluyor her şey bozuluyor. Bir kere bu yanlış:
Bu yanlıştan bir başka yanlışa geçiyorlar, “Adam orucunu tutmamış ölmüş,” O zaman bu kişi gücünü artık kaybetmiş. Allah u Teala onu ondan daha sorumlu tutmuyor; bunun hesabını verecek…
Bakara 2/286 “…İyilik yaptıysa kendi lehine kötülük yaptıysa Aleyhine,” Sonra ben onun mirasçısıyım ben veriyorsam sevabı kendim kazanırım o değil. Bizim yapacağımız nedir? Onlara dua etmektir. Ölenler için dua edeceğiz başka yapabileceğimiz bir şey yok.
Şafi mezhebinde öyle değil ama…
O manada söylüyorsun… Ben Iskat manasında söylüyorsun zannettim. Netice itibariyle Namazın ve Orucun Iskatı ile alakalı söylenen sözlerin hiç birisi kabul edilemez, zaten bunu onlar da bildikleri için diyorlar ki: “Umulur ki”
Yahu bu kadar ayete rağmen, Allah u Teala yarın Ahrette Demeyecek mi? “Ben bu kadar Ayeti indirdim, daha “umulur ki” yi nereden çıkardın?”
Zaten 63 üncü suredeki ayet her şeyi bitiriyor değil mi? Münafikun Suresinin son ayeti; Her şeyi bitirmiyor mu O ne diyor Allah u Teala?
Münafikun 63/10 “…Size verdiğimiz rızıktan harcayın. (Ne zamana kadar?) Sizden birine ölüm gelinceye kadar ver.” İnfak, vasiyet edin demiyor “İnfak edin” ver diyor ver…
Hani bir hadis vardı hatırladın mı şeyin Öldükten sonraya bırakılırsa artık o senin malın değildir, 01:58:18 Onun şimdi metnini burada hatırlayamadım.
Münafikun 63/10 “Sizden birine ölüm gelmeden önce harcayın. Öldükten sonra şöyle der; keşke bana birazcık daha müsaade etseydin de sadaka verseydim, iyilerden olsaydım,”
Iskat da tamamen bir mal verme var değil mi? Ölen namına… Bitti kardeşim bitti onu ölmeden yapacaktın öldükten sonra bitti öyle bir şey yok… Hayır, bir de Cenabı Hak Umulur ki kabul eder diyor. Yahu Allah u Teala burada açıkça yazmış neden umuyorsun? Nereden çıkarıyorsun bunu? Ve bunun arkasında büyük bir piyasa oluşuyor. Ve de pazarlık ta yapıyorlar, bu kadar paraya olmaz…
Bir arkadaş anlatmıştı aklımdan gitmiyor diyor ki: Topkapı da diyor, bir cenaze evine gittik baktık ev çok süslü püslü saltanatlı bir ev şimdi bizim arkadaş orada kuran okudu arkadaşlar dua etti adamı Cennetin ortasına yerleştirdi, adamla ilgili o kadar güzel şeyler söyledi ki… Bizim arkadaş anlatıyor.. Diyor ki: Orada dinleyenlerden birisi dedi ki “Rahmetli neymiş de haberimiz yokmuş?” tanıyanlar yani, hakikaten bunun böyle şeyleri var mıydı diye sormuşlar öbürlerine… Diyor ki adamı Cennetin ortasına yerleştirdi. Şimdi dışarı çıktık diyor; otobüs durağına gittik verilen zarfları o otobüs durağındaki lamba o eskiden başka yerde yok. O lambanın ışığında baktık ki beklediğimiz kadar para yok adam başladı bu sefer aynı arkadaş adamı Cehennemin çukuruna atmaya… Gerçekten çok çirkin şeyler oluyor. İslama hiçbir şekilde uymayan bir davranış…
BİTTİ