Her zaman insanlar kurtarıcı peşinde oluyorlar. Allahü Teâlâ’nın gücünü ve kudretini bilmeyen yok. Allah’ın huzuruna çıktığımız zaman acaba halimiz nice olur diyerek insanlar hep ahirette kurtarıcı ararlar, şefaatçi ararlar. Bir de sıkıntılı zamanlarda toplumları teselli etmek için de bir kurtarıcı inancı toplumlara pompalanır. Bu batıl inançlarda hep olan bir şeydir. Ama Allahü Teâlâ hiçbir zaman böyle bir şeyi kabul etmez. Yani hak dinde kurtarıcı diye bir şey olmaz.
Şimdi düşünün, birisi gelecek kurtaracak. Yani diyelim ki her tarafı zulüm ve haksızlık sardı. Bunu bu şekilde onaylayan, o zulmü ve haksızlığı yaratan kim? Kim oluyor? O durumu yaratan kim? Allahü Teâlâ. O zaman kurtarıcı insanları kimden kurtaracak? Allah’tan kurtaracak. Dolayısıyla o kurtarıcının da tanrı olması lazım. Allah’tan daha merhametli ve Allah’tan daha güçlü bir tanrı olması lazım. Başka bir şekilde olamaz. Hıristiyanlar onun için İsa’ya tanrı diyorlar. Yani başka sebepleri de var ama… Bir de ahirette de işte falanca şefaat edecek denir. Mesela Hıristiyanlar, İsa’nın kurtarmaya gücü yettiğini söylüyorlar. Diyorlar ki Allah’a İsa aracılığıyla ulaşanları İsa’nın kurtarmaya gücü yeter. Nedir yani Allah kabul etmese de zorla kabul ettiriyorlar. Neticede kabul eden, yaratan, cezayı veren Allahü Teâlâ. Ama Allah’ın kararını değiştirebilir diyorlar İsa aleyhisselam. Hıristiyanların öyle bir inancı var.
Mesela Pavlus’un mektubunda şu söz yer alır diyor. Timulteus’a yazmış olduğu mektup. “Tek bir Allah, Allah’la insanlar arasında tek bir aracı var. Bu da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş olan Mesih İsa’dır.” Ondan sonra diyor ki burada. “İsa şimdi Baba’nın yanında Hıristiyanların avukatlığını yapıyor. Onlar lehine aracılık etmek için hep canlıdır. Allah’ın huzurunda daima hazır bulunmaktadır. Kendisi aracılığıyla Allah’a yaklaşanları tamamen kurtarmaya gücü yeter.” Kimden kurtarıyor? Allah’tan değil mi? Dolayısıyla işte bu Mesih inancı yani bu kurtarıcı inancı, -Mesih de kurtarıcı olarak geliyor, biraz sonra metinlerde okuyacağız- ondan sonra işte şefaat inancı yine geleneksel olarak vardır şefaat inancı. Bunlar Cenabı Hakk’a güvenin ve inancın az olduğunun bir delili olarak ortaya çıkıyor. Ama öteden beri var.
Bizim işte ehli sünnet akidesine de yerleşmiştir. “İsa’nın inmesi haktır.” diye geçer. İsa aleyhisselam gelecektir. Ve bugünlerde de birçok yerde bunun tartışması var. Mesela bundan önce de İsa, Mesih ve Mehdi tartışması var. Bundan önce Sait Nursi beklenen mehdinin kendisi olduğunu söylüyordu. Şimdi Kuran-ı Kerim’de İsa aleyhisselamla alakalı ayetler var. Âli İmrân Suresinin 55. ayetinde Allahü Teâlâ şöyle buyuruyor. “Bir gün Allahü Teâlâ şöyle dedi. İsa ben seni vefat ettireceğim.” Şimdi vefat, vefa kelimesinden geliyor. Tevaffi, bir şeyi tamamlamak anlamına geliyor. Biz hani Kuran-ı Kerim’den biliyoruz. Zumer Suresinin 42. ayetinden biliyoruz ki Allahü Teâlâ şöyle diyor. “Allah, nefisleri vefat ettirir.” Ne zaman? “Nefisler öldüğü zaman Allah nefisleri vefat ettirir.” Bir nefis var ki o ölüyor, öbür nefis var ki Allah onu vefat ettiriyor.
Her insanda iki tane nefis var. Birisi vücudumuz, birisi o vücutta bulunan ruh. Vücut öldüğü zaman Allah ruhu vefat ettiriyor. “Ölmemiş olan nefsi de uykusunda vefat ettiriyor.” Yani ruh her iki halde de vefat ediyor, vücut ise ya ölüyor ya da ölmüyor. Dolayısıyla ölüm kelimesi vücut için kullanılıyor. Ama vefat kelimesi her halükarda ruh için kullanılıyor. Ha, vefat kelimesi ölüm manasına da kullanılıyor. Yani şöyle biraz daha anlaşılır hale gelsin. İnsan uyuduğu zaman yani vücut uyuduğu zaman ruh vücuttan çıkıp gidiyor. İşte rüyalar görüyorsunuz, bir yerlere gidiyorsunuz. Bir gün bir yeri görüyorsunuz ki ya ben burayı daha önce görmüştüm. Bir zamanlar ruhunuz gelmiş oralarda dolaşmış olabiliyor.
Uyandığınız zaman ruh geri geliyor. Tıpkı şu bilgisayar gibi. Biz bu bilgisayarı kapattığımız zaman bu bilgisayarda elektrik devam ediyor, burada bir çalışma var. Bitmiyor. Açınca saat çalışıyor, bu programlar… Bu bilgisayar tümüyle kapanmıyor, uyuyor. Ama o program çalışmıyor. Programı çekip alıyorsunuz buradan, flash diskinize alıyorsunuz, bilgisayarı kapatıyorsunuz. Bilgisayar açıldığı zaman programı tekrar yüklüyorsunuz. Ama bilgisayarın bozulduğunu anlayınca da programı çekip çıkarıyorsunuz. Bu defa bilgisayar tamir edilmeden program yükleyemiyorsunuz. İşte bu bilgisayarın bozulması vücudun ölmesine benziyor. Ruh vücuttan çıkıyor, tekrar gelmiyor. Bilgisayarın yeniden tamir edilmesi gibi işte bu ruh yeniden yaratılınca ahirette geri gelecek. Müminun Suresi 99. ayette Allahü Teâlâ “Onlardan birine ölüm geldiği zaman ya Rabbi beni geri çeviriniz der. Terk ettiğim dünyada belki iyi bir iş yaparım. Hayır, bu onun söylediği boş sözdür. Yeniden dirilinceye kadar arkalarında bir engel var.” Yani artık bilgisayar bozuk, programı artık yükleyemezsin ona. Vücut yok, ruhun gelip gireceği bir yer yok. Vücut ne zaman yeniden yaratılırsa, berzah o. Vücudun ölmüş olmasıdır. Yoksa berzah alemi diye bir kavram yok. Yani bazıları berzah alemi diyor. Hayır.
Vücut ölmüş, o ruh oraya giremez. Onun için baas günün kadar, yani bu vücut yeniden yaratılana kadar bu ruhun gideceği bir yer yok. Burada kalacak diyor. O zaman burada vefat iki türlü. Allahü Teâlâ uykuya da vefat diyor, ölüme de vefat diyor. Peki, biz Kuran-ı Kerim’den Ashabı Kehf’in 309 sene uyuduğunu öğreniyoruz. Şimdi biz bu soruyu İsa aleyhisselam gelecek diyenlerin tarafına geçerek soralım. Diyelim ki madem Allahü Teâlâ burada diyor ki “Seni vefat ettireceğim ve kendime yükselteceğim.” Yani Cenabı Hak -her taraf Allahü Teâlâ aittir- onu uygun bir yerde uyutuyordur. Ashabı Kehf 309 sene uyumadı mı? İşte bu da bir vefattır. Mütefevvik buna son derece uygun. Allahü Teâlâ onu bir yerde uyutuyor. Zamanı gelince uyandıracak tıpkı Ashabı Kehf’de olduğu gibi. Ve gelecek halkın içine girecek. Akla gelmez mi? Gelir. Ve hakikaten Kuran-ı Kerim’den delil arıyorsan delil de var işte. 309 sene uyutulmuş bir grup var. 309 sene ile 3009 sene arasında bir şey fark etmez. Önemli olan bunun oluyor olması.
Öyleyse biz burada bu vefat kelimesinin hangi anlama geldiğine bakacağız. Çünkü az önce okuduğumuz ayette ölen için de Allah vefat kelimesini kullandı, uyuyan için de kullandı. Burada acaba İsa aleyhisselam ölmüş mü uyumuş mu? “Seni o kafirlerin elinden kurtaracağım, seni arındıracağım onlardan.” Yani onların eline bırakmayacağım. Ashabı Kehf de onlardan kurtulmuştu yani. Aranmıştı gitmişti mağaraya. “Sana uyanları bu kafirlere üstün kılacağım…” Ne zamana kadar? “…kıyamet gününe kadar.” Tabi İsa aleyhisselama uyanlar İsa aleyhisselamı Allah’ın peygamberi sayanlardır. İsa aleyhisselamı tanrı sayanlar ona uymazlar. Dolayısıyla İsa aleyhisselama uyanlar biziz, bugünkü Hıristiyanlar değil. “Sonra dönüşünüz banadır. Görüş ayrılığına vardığınız konularda aranızda ben hükmümü vereceğim.”
Şimdi, o sorudan önce Nisa Suresinde var. 157, 158. ayetlerde. Bunları da okuyalım. Bu Yahudilerin yaptıkları kötülüklerden Cenabı Hak bahsederken diyor ki “Biz Meryem oğlu İsa’yı, Mesih’i öldürdük.” Sözleri sebebiyle de lanetlenmişlerdir. Lanet demek Allah’ın rahmetinden uzaklaştırılmalarıdır. “Allah’ın resulü olan Meryem oğlu İsa’yı. Bu Yahudiler onu öldürmediler, onu asmadılar da.” Şimdi mesela talip kelimesini kullanıyor asmakla ilgili. Dikkat ederseniz İsa aleyhisselama ait olan resimlerde işte Yahudilerde ve Hıristiyanlarda gelen resimlerde İsa aleyhisselamın asılması yok. Asılma nedir? Boynuna ip takarsınız, bir ağaçtan asarsınız, o da boğulur gider. Orada bu yok. Ellerine çivi çakılması var. Belki ayaklarında da var. O kadar. Çarmıha germe dedikleri olay. Evet bu çok acı verir ama insanı öldürmez. Sonra bir mızrak atıp şurasını (karaciğerinin bulunduğu tarafı göstererek) yaralamaları da söz konusu. Ondan da insan ölmez. Dolayısıyla bunlar İsa aleyhisselamı çarmıha germiş olabilirler. Ama Allahü Teâlâ ne diyor? “Onu öldürmediler.” Ölmedi İsa aleyhisselam. “Asmadılar da”
(Anlaşılmayan izleyici veya katılımcı konuşmaları) Çarmıha germediler değil, çarmıha germek başka. Allah ve resulü ile harp eden, yani terör suçu işleyen kişiler, şehirde, yollarda korku salan kişilerin cezası nedir? Öldürülmeleri, asılmaları yani asmak suretiyle öldürülmeleri. Normal öldürmediler, asarak da öldürmediler. Dolayısıyla bunlar çarmıha germiş olmaları başka bir şey. Ha biz buna salip diyoruz, bilmem ne diyoruz ama bu bizim ifademiz. Ama bu onlara öldü falan zannettiler, ölmüş gibi göründü İsa aleyhisselam onlara.
Şimdi bizim gelenekte onun yerine başkasını öldürdüler deniyor ya. Öyle olmayabilir. Yani tabi bunu bu konudaki uzmanlarla konuşmak lazım da. Yani ayeti kerimeye baktığımız zaman öyle görünüyor. Şimdi şöyle söyleniyor. Mesela geçende bir arkadaşımız geldi Mehmet Göktaş diye. Bu konuda çok çalışmış. İsa aleyhisselamla ilgili bütün yazıları okudum diyor. İsa aleyhisselamı öldürmemişler diyor sonra bir yerde tedavisi yapılmış ve iyileşmiş. Ama bu tedavisi yapılan yer Roma sınırları dışında bir yer. Bunların elinden kurtulmuş, artık takipten kurtulmuş diye bir ifade var. Enes Hoca da söylüyordu bir film seyrettim diyordun neydi o?
Hocam, kilisenin yayımladığı bir film var Hz. İsa diye. Mesih diye. Yani tamamen kendi düşüncelerini anlatmışlar filmde ve filmin en sonunda çarmıhtan sonra onu getiriyorlar bir mağara gibi bir yerde tedavi ediyorlar. Uyuyan tarafında mızrak yarası var. Tedavi ediyorlar ve daha sonra İsa ruh şeklinde ışık çıkıyor, yukarı çıkıyor ve bitiyor.
Ben şimdi o bir ayetten de öyle bir mana anlaşılabiliyordu. O ayet hangisiydi? Müminun Suresi 50. ayet. Şimdi tabi bu ayeti burada okuyorum. Çünkü çok sayıda insan dinliyor bu dersi. İçlerinde bu konuda uzman birisi olabilir, bir ışık yakarsınız adam oradan gider. Yoksa yani buradan işte hissettiklerimizi şey yapıyoruz.
Burada Allahü Teâlâ ne diyor? “Meryem’in oğlunu ve annesini bir ayet yaptık, bir belge yaptık ve ikisini bir tepeye, tepede onlara bir yer yani onları oraya sığdırdık, orada rahatladılar yani. Ama öyle bir tepe ki kalınabilecek bir yer ve sulak bir yer.” Şimdi böyle bir şey olmuş olabilir. Çünkü Allahü Teâlâ “Onu kendine yükseltmiştir.” dediğine göre, her taraf Allah’ın, belirlediği bir yere kaldırmıştır, Allah’a ait olmayan bir yer yok ki yeryüzünde.
“O katilden şüphe içerisindedirler.” Acaba öldürdük mü öldürmedik mi? Öldü diye bıraktık ama ölmemiş bak, dirilmiş, yaşamış. Baygınlığı da ölüm olarak algılamış olabilirler. “Bu konuda kendilerinde bir bilgi yok.” Mesela öldü, gidip defnettiler gibi bir şey yok. Ama sadece tahminlerine uyuyorlar bakın. Başka bir şey yok. “Onu öldürmediler, kesin bir kanaate vararak öldürmediler.” O zaman kesin kanaat olmadan ölmüş kabul ettiler denilir burada. Yani bizzat gerçekten bunlar o kötü fiili İsa aleyhisselama yapmış olurlar. Ama öldüğünü zannederek bırakmış olurlar sonra da o havarileri İsa aleyhisselamı oradan almış, götürmüş olurlar.
“Allah onu kendine yükseltti.” İşte burada şunun olma ihtimali vardır yani. Onu annesiyle birlikte kalabilecekleri bir tepeye. Orada havarileri de olabilir İsa aleyhisselamın. Niye biliyor musunuz?, o havarilere rüsül denir. Amenü rüsül diye bir bölüm var İncil’de. Yani İsa aleyhisselamın gönderdiği elçiler. Onlardan birkaç tanesi de Antakya’ya geldi. Şimdi İsa aleyhisselamın havarileri de kendi yanında olabilir. İsa aleyhisselam da dahil olmak üzere Allah öyle de demiş olabilir. Hepsine de verilmiş bir emir olabilir. Doğru, o daha güzel.
“Temiz olan şeylerden yiyin ve iyi iş yapın.” Artık sizi kurtardım ya, artık geçti o şey. Ne olacak şimdi? Artık gidin mesela işte yine o Mehmet Göktaş söylüyordu. Diyor ki ben öyle zannediyorum ki Pavlus, İsa’yı Celile’de gördüm, hani bana göründü derken sanki olağanüstü şekillerde. Diyor ki bu gerçekten görmüş olabilir, karşılaşmış olabilir. Tövbe edip İsa aleyhisselama inanmış olabilir. Sonra da tekrar yoldan çıkmış olabilir.
(İzleyici ve katılımcıların her zamanki gibi anlaşılmayan lakırdıları, bozuk cümleler, birbirine girmiş sözler, ağız. lehçe farkları vb.)
Yok, arada 10 senelik fark var bak sen şimdi tarih olarak.
(Zaman olarak mümkün değil diyorlar Hocam, onun görmesini.)
Yok, şimdi İsa aleyhisselamla bazı kaynaklarda Pavlus arasında bir 10 senelik yaş farkı var. Tarsuslu Pavlus.
(Şinasi Hoca kitabında öyle diyor yani. İsa aleyhisselamla Pavlus’un birbirini görmüş olmasının imkanı yok. İmkansız diyor yani.)
Diyebilir o elindeki şeylere göre. Elindeki belgelere göre diyebilir. Ama bir de bunları (ayetleri göstererek) kullandığınız zaman iş değişir. Şu ayetleri de kullanırsanız iş değişir yani. Bu sadece görmüştür demiyor. Bir arkadaş böyle söylüyor, mantıken mümkün. Ama bizim iddiamız değil yani arkadaş bu konuda çalışmış. Diyor ki ben Şinasi Hoca’nın kitabını da satır satır okudum, o konuda bütün yazıları okudum, nerde ne bulduysam hepsini okudum. Böyle bir duygu bende hasıl oldu diyor. Yoksa o da bir bilgi olarak demiyor yani ama bu tür şeylerden hareketle bilgiye ulaşılır.
Şimdi bunda gerçekten şu iki ayette İsa aleyhisselamla alakalı bize yeni bir şeyler bildirmiş oluyor. Yani o zaman bu rafuuke, bu 2 tane ayetin şekli birbirinden farklı yani. Birisi mütevveffik rafueke var. Birisi de vefat etmeden refya var. İki ayrı refi var, ona da tekrar dikkatinizi çekmemiz lazım. Lütfen dikkat edelim şuraya. Âli İmrân 55. ayetle Nisa 157. ayeti tekrar dikkatle okuyalım. İkisi arasında fark var.
Allahü Teâlâ, İsa’ya Âli İmrân’da diyor ki “Ben seni vefat ettireceğim ve bana yükselteceğim ve bu kafirlerden kurtaracağım.” Bu bir vaat. Burada şu akla da geliyor. Seni uyutacağım, uyuyacaksın, kurtaracağım, senin hiç haberin olmayacak denebilir. O da mümkün yani. Ama şimdi bu müteveffikenin manasının ne olduğunu Kuran’dan anlayacağız. Daha oraya sıra gelmedi.
Ama Nisa Suresindeki ayette ne diyor? “Onlar onu öldürmediler, asmadılar, onlara öyle bir şüphe hasıl oldu.” Ne oldu peki 158’de? “Allah onu kendine yükseltti.” Allah onu orada bırakmadı. Aldı işte o tepeye getirdi. Yani imkan verdi oradaki etrafındaki insanlara. Havariler aldı götürdüler onu tepeye. Burada bakın vefat yok. Yani Âli İmrân’da vefat var, Nisa Suresinde vefat yok. Nisa Suresindeki o yükseltme, Müminun Suresindeki 50. ve 51. ayetler olabilir. Mümkündür. Vefat da burada olabilir yani o tepecikte olabilir.
(Hocam belki doğup büyüdüğü yerde olabilir.)
Yok, orada olmaz. Şimdi, Hıristiyanlıkta 3 tane tepenin önemi olduğunu söylüyorlar. Onlardan bir tanesi bizim İzmir’deki Meryem Ana Kilisesinin ve Efes’teki Meryem Ana Kilisesinin bulunduğu tepe imiş. İki tane de başka tepeleri varmış ama ben bilmiyorum. Sen biliyor musun? Bilen var mı içinizde? Neyse.
Şimdi tekrar vurgu yapayım. Bu ayetlerden birisinde vefat kelimesi geçiyor, birisinde geçmiyor. Dolayısıyla bu önce Cenabı Hak onu o Hıristiyanların yayınladığı İsa’nın hayatı ile ilgili olan kısımda gidip de bir yerde tedavi görüp iyileşmesi olayı da bunu gösteriyor. Yani orada İsa aleyhisselam ölmemiş. Olabilir, ayetlerden de buna işaretler var. Ölmemiş olabilir.
Peki, şimdi asıl konuya gelelim. Yani bu vefat kelimesi İsa aleyhisselamla ilgili vefat kelimesinin anlamı ölüm müdür yoksa uyutmak mıdır İsa aleyhisselamı? Onun için de Maide Suresi 116. ayetine bakalım. “Bir gün Allahü Teâlâ şöyle diyecektir.” Bu ahiretle alakalı olduğu için. “Meryem oğlu İsa, sen mi dedin insanlara beni ve annemi Allah’tan önce iki tanrı edinin?” Allah’la sizin aranıza iki tanrı olarak koyun, sen mi dedin? Dun kelimesi işte şurası, favktır, tavan. Onun altı oranın dunudur. Benim de fevkimdir. İnsanların üstünde, Allah’ın altında, işte arada bir boşluk, genellikle batıl inançlar böyledir. Hak inançta Allah kişiye şahdamarından yakındır ama batıl inançta şeytan öteden beri yani hak yolun, doğru yolun üstünde otururum dediği için hep Cenabı Hak’la ilişkileri keser, araya şeytan kendisi girmeye çalışır. Batıl inanç hep böyle oluşur. Onun için mindunillah ilah olmuş olur. Yani Allah yüceltilir, insan küçültülür ve araya boşluk konur. Oraya mindulillah denir. Oraya işte birisi İsa’yı koyar, birisi kohenleri koyar, bir başkası Buda’yı koyar, öbürü melekleri koyar falan. İşte şirk de böyle olur.
“Sen mi insanlara dedin ki beni ve annemi Allah’la kendi aranızda iki ilah olarak koyun?” İsa aleyhisselam dedi ki yani diyecek ki ahirette: “Ya Rabbi sen böyle şeylerden uzaksın, bununla ne ilgin olabilir? Hakkım olmayan bir şeyi benim söylemem olmaz. Ben böyle bir şey söyleyemem. Ben böyle bir şey söylemişsem sen zaten bunu bilirsin. Sen bende olanı bilirsin ama ben sende olanı bilmem. Sen bütün gaybları bilensin. Sen bana ne emrettiysen onlara ben onu söyledim.” O da nedir? “Benim de sizin de Rabbiniz olan Allah’a kul olun dedim. Ya Rabbi içlerinde bulunduğum sürece onlara şahittim, ne yaptıklarını görüyordum. Ama ne zaman ki beni vefat ettirdin görüp gözeten sadece sen oldun.” Ben artık ondan sonra olup bitenlerden haberdar değilim.
Şimdi o zaman bu vefatın manası neymiş. Bak, “Ben seni vefat ettireceğim.” Uyuma mı? Yani ahirette mi uyanacak İsa aleyhisselam? Ahirette ölenler dirilecek değil mi? Uyuyanlar uyanmayacak. Mesela o Ashabı Kefh dedi ki 309 sene uyudular ama bu dünyada uyandılar. O zaman bu, ahiretteki olay. Şimdi niye ahiretteki olay biraz daha devam edeceğiz. Beni vefat ettirince dendiği zaman o zaman buradaki vefat ne oluyor? Ölüm oluyor. Evet, vefat uyku olabilirdi ama bu ayet onun ölüm olduğunu kesinleştirdi.
(Konuşma ne zaman geçiyor?)
Ahirette. Şimdi bak devam ediyorum, göreceksin. Ahirette, hesaba çekildiği zaman. Ahiretle alakalı İsa aleyhisselamın sözü olarak Cenabı Hak burada diyor ki “Ya Rabbi onlara azap edersen onlar senin kulların.” Ne dersen edersin, sana kim ne diyebilir? “Bağışlarsan onu da yaparsın, sen güçlüsün, doğru karar verirsin, yanlış bir karar verecek değilsin. Allahü Teâlâ diyecektir ki bugün sadıkların sıdkının fayda vereceği gündür. Doğrulara doğruluğun fayda vereceği gündür.” O zaman demek ki bu konuşma nerede olmuş, olacak? Ahirette olacak. Bu vefat neymiş, ölümmüş. Başka bir mana anlama imkanı var mı? Bitti. İnni müteveffik dediğine göre bu vefat, ölüm. Başka bir mana yok.
“Onlar için yani sadıklar için içinden ırmaklar akan cennetler var, orada sürekli kalmak üzere. Hiç vücutları da bozulmayacak şekilde gireceklerdir. Allah onlardan razı, onlar Allah’tan razı. Bu büyük bir kurtuluştur. Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin hakimiyeti Allah’a aittir. Allah her şeye bir ölçü koyar.”
Şimdi, işte bunun ölüm manasına olmayacağı şeklinde aklına bir soru gelen var mı? Böyle bir anlam veren varsa söyleyin hemen üzerinde tekrar duralım.
(İzleyicinin konuşması, anlaşılmıyor) Ha, şimdi onu gelip vefat etme söz konusu olabilir dediğiniz zaman Kuran’ı Kuran’la anlamamız için o zaman Kuran-ı Kerim tekrar geldiğinden bahsetmesi lazım. Şimdi ayeti kerime o zaman vefat ettireceğim dediğine göre yani Allahü Teâlâ ben seni vefat ettireceğim diyor ve kendime yükselteceğim. Hiç kimse oradaki o vefatın gerçekleştiğine itiraz etmiyor. O vefat gerçekleşmiştir, herkes onu söylüyor. İşte ahirette de İsa aleyhisselam Allahü Teâlâ’ya diyor ki sen beni ne zaman vefat ettirdiysen onları görüp gözeten sen oldun. Artık o vefattan sonra ben olup bitenden habersizim diyor.
Şimdi olup bitenden habersizim dediğine göre bu ne demektir? Artık Hıristiyanlar ne yaptı? Mesela şimdi şu anda diyelim İsa aleyhisselam geldi. Yani o söz söyleyenlerin doğru olduğunu kabul edelim. Şimdi İsa aleyhisselam geldi. Şimdi geldiği zaman öğrenmeyecek mi Hıristiyanların İsa’yı ilahlaştırdığını? Meryem’i ilahlaştırdığını görmeyecek mi? Ama bu ayeti kerimeye göre bu işi ilk önce nerede öğreniyor? Kıyamet günü öğreniyor. Dolayısıyla tekrar gelmiş olması söz konusu olsaydı, yani öyle bir şey olacak olsa zaten burada öğrenmiş olacak. Ben onları tekrar çağırdım, elimden geleni yaptım demesi lazım. Tamam böyle bir soru gelebilir, yani iyi yakaladın onu ama ona da böyle cevap vermek gerekir. O zaman demek ki İsa aleyhisselam Cenabı Hakk’a böyle demez o sıra. Eğer şimdi gelirse bilir ki bunlar beni ilah yaptılar, annemi de ilah yaptılar. Ruhülkudüs’ü de ilah yaptılar. Bunları öğrenir ve ona göre cevap verir. Halbuki burada diyor ki ben ayrıldıktan sonra ne olup bittiğini bilmiyorum diyor. Yani İsa aleyhisselamın ilahlaştırıldığından haberi yok, annesinin ilahlaştırıldığından haberi yok, herhangi bir şeyden haberi yok.
(O zaman yükseltme ifadesini nasıl anlayacağız? Ölmüşse bir daha yükseltilmesine gerek yok ki. Geriye dönüş yapmamız lazım. tedavi maksatlı olası değil mi? Müteveffika öldü diyorsan olayın orada bitmesi lazım.)
Refea kelimesi vefat edenler için de kullanılan bir kelime. Şimdi hatırlayın “Ayetlerimiz karşısında yalan söyleyip onlara karşı kendini büyük görenler, bunlar vefat ettiği zaman onlar için göklerin kapısı açılmaz.” Göklerin kapısının açılması ne demek? Ruhun yükselmesi demek. Demek ki bu ölenlerin hadisi şerifte var. Peygamberimiz s.a.s. diyor işte biri öldüğü zaman müminin ruhu gider işte birinci kat sema şöyledir, ikinci kat sema şöyledir, üçüncü kat sema şöyledir. Değil mi, hadisi şeriflerde yok mu? İşte bunu da gösteren ayet var.
(Tamam yani öyle biliyorduk da bu tedavi falan işi olmuyor bu ayetlere göre. Onu demek istiyorum.)
Yok, yok tedaviye hiçbir mani yok. bak şimdi orada, o zaman oraya tekrar dönelim. Sen şimdi o ayeti Kuran-ı Kerim’den bul da. O zaman zihinler karışmış olabilir, yeniden başa dönelim. Zaten biz bu işi birkaç hafta devam ettirmemiz gerekiyor. Yani bu sıralar biliyorsunuz işte bazıları mehdiliğe soyunuyor. İsa gelirse benim vezirim olacak diyor, son derece alçakgönüllü insanlar tabi onlar. İsa onun veziri olacak. Onun için ben de diyordum ki niye İsalık. İsalık varken mehdiliğe tenezzül etmek? Meğer o daha yüksek bir makammış. Şimdi televizyon televizyon dolaşıyorlar. Kendilerine mehdi dedirtiyorlar. Şimdi bunlar her zaman olacak, her yerde olacak. Bu tür insanlar da insanların büyük ölçüde maddi sıkıntıya, manevi sıkıntıya, büyük çöküntüye uğramalarını çok severler. Ama şimdi Türkiye’de durum pek uygun değil ama mesela Hindistan’da uygun. Dünyanın birçok yerinde bu servise konmuş. Mesela Hindistan’da bu şahıslar için büyük şeyler varmış yani inanan kitleler varmış.
Araf 40. ayette “Ayetlerimiz karşısında yalana sarılanlar…” Bu yalanlayanlar kelimesini kullanma, o kelimeyle ilgili bizim izahlarımız var. Burada eskiden derse devam edenler bilir. Diğerleri için başka vesileyle açıklarız. Yani Kuran-ı Kerim’deki kezzebe fiili bazen ba harfi celile, bazen harficelsiz müteaddi olur, bazen de lazım olarak kullanılır. Bizim gelenekte üçüne de aynı mana verilir. O yanlış oluyor. “Ayetlerimiz karşısında yalan söyleyenler ve onlardan kendini uzaklaştırarak büyüklenenler…” Yani tenezzül etmiyor ayetlere haşa. “…göklerin kapıları onlara açılmayacak.” Demek ki vefat ettiği zaman ruhları göklere yükselmeyecek.
Peygamberimiz s.a.s. vefatı sırasında söylediği bir söz hep rivayet edilir. O refiki alaya, en yüksek noktaya, işte ruh oraya yükseliyor. Onun için bu rafüeke sadece İsa aleyhisselama ait olan bir ifade değil. Yine aynı kelime refea kelimesiyle ilgili yani burada rafae yok, onun manası burada veriliyor, semanın kapıları onlara açılmaz. O zaman burada az önce söylediğimiz diğer ayetlerle birlikte değerlendirecek olursak, o Müminun Suresi 50. ayetle birlikte. Nisa Suresinde geçen ayette vefattan bahsedilmiyor. O zaman Müminun Suresi 50. Ayetle birlikte düşünülünce İsa aleyhisselamın öldürülmediği de, asılmadığı da ayette belirtildiğine göre, sadece öyle gelmiş onlara denildiğine göre o zaman İsa aleyhisselam annesiyle, havarilerle birlikte onlar onu almış, güvenli bir yere götürmüş, tedavisini yapmış olabilirler. Orada belli bir süre havarilerini sağa sola elçi olarak göndermiş olabilir. Bu mümkün.
Bu niye mümkün? İşte ayetlerde geçen elçilerin İsa aleyhisselamın elçileri olma ihtimali yüksektir. İncil’de de amenü rüsül diye Elçilerin İşleri diye bir bölümün olması da… Şimdi Kuran-ı Kerim kendinden önceki kitaplardan birisi de mevcut İncil’dir. Dolayısıyla o İncil’in diğer yerlerini tasdik etmese o zaman müsaddik olmaz. Madem Elçilerin işleri diye bir şey var. O elçiler İsa aleyhisselamın görevlendirdiği elçiler. Bu ayette de ona işaret olduğuna göre ayetlerde, olur. Dolayısıyla bunlar resimler tutuyor birbirini. Bundan sonrası bu konunun uzmanlarına aittir. Yani bizim bu hususta da bir uzmanımız yok.
Peki, ikinci bir şey var. Bir de vefattan sonra refi meselesi var. Seni vefat ettireceğim, ondan sonra vefat etmiş olması gerekir İsa aleyhisselamın. Çünkü Allahü Teâlâ “Senden önce hiçbir beşere, huld…” Huld yani ebedi yaşama da huld diyor Araplar, olağanüstü uzunlukta yaşamak da huld. Hatta uzunca yaşayana da halid diyorlar Araplar. İsa aleyhisselam hala yaşıyor olsaydı o kendine huld verilenlerden olması gerekirdi. O zaman işte az önce Reşat’ın sorduğu soruya verilen cevap da bu işte oldukça şey oluyor. Ya İsa aleyhisselam daha sonra tekrar gelecek olsa Hıristiyanların bütün pisliklerini öğreneceği için ahirette o cevabı vermez. Ahiretteki o cevapta da felamma tevaffeyten denildiğine göre o ayette belirtilen vefat Hıristiyanların henüz yoldan çıkmadığı bir dönemde İsa aleyhisselamın vefatı demektir. Öyle olmuyor mu? Hah. O zaman dolayısıyla bu ayetlere baktığımız zaman kesin olarak İsa aleyhisselamın öldüğü ortaya çıkıyor. Tamam mı, bir problem kaldı mı?
(Ben ikisinin aynı olay olduğunu düşünüyorum.)
Zaten Enes Hoca diyordu bu ikisini birbirinden ayıranlar var diyordu değil mi?
(Geleceğini söyleyenler ayırıyorlar.)
İyi de ayırıyorlarsa ona da bir cevap vermek gerekir. İşte Kuran kaynaklı bir cevap vermek gerekir.
Şimdi bir de şu Zuhruf Suresinin 61. ayetini almamışsınız buraya. Belki aldınız ben göremedim. Şimdi burayla ilgili olarak da “O, kıyamet saati için bir ilimdir.” Şimdi bu veinnehu’daki hu zamiri İsa aleyhisselama gönderiliyor. İsa aleyhisselam “Sakın ha şüphe etmeyin o kıyamet saati konusunda, siz bana uyun.”
Şimdi burada, bu surede 57. ayetten itibaren başlarsak, “Meryem oğlu İsa örnek verildiği zaman bakarsınız ki senin kavmin böyle yan çekiyorlar, böyle yanlışlık yapıyorlar.” Bizde domuzluk yapıyorlar derler bizim Erzurum’da. Ya da yamukluk yapıyorlar şimdi bugün Türkçe bakımından, yamukluk yapıyorlar. Niye? Yanlış şeyler söylüyorlar. Meryem oğlu İsa gündeme geldiği zaman hemen gerçek dışı ifadeler kullanıyorlar. (Doğruyu bildikleri halde…) doğruyu biliyorlar mı bilmiyorum.
(Orada gülüşürler diye çevirmiş. Gülüşmek, bağıra bağıra gülüşürlerdi. Öyle çevirmiş.)
Bakalım, yanlış meal verdiyse hemen değiştiririz.
(Enbiya Suresinde siz ve taptıklarınız da cehennemdedir buyurmuştu. İbn Zaberi dedi ki İsa ve Üzeyr’e ve meleklere tapıyorlar. Bunlarsa Allah katında makbuldür. Bunlar ateşteyse biz de putlarla birlikte varsın ateşte olalım demiş ve gülüşe gülüşe bağırıp çağırmışlar.)
Evet, neyse sen onu şeye bak. Tekrar döneriz geriye. Yani yaşasın diye bağırıyorlar. El çırpıyorlar, hoşlarına gidiyor. Çığlık atıyorlar. Ama bu çığlık illa da korktuğu şeyden dolayı olmaz. Yaşasınnnn işte bak siz Allah’tan başka ilah yok diyordunuz. İşte görün bak siz de onlar da ehli kitap. Onlar da var. Nasıl olmaz falan diye diyebilirler tabi. Yaygarayı basmak tabi. Bizde de oluyor ya. Gördün mü bak bak. Böyle herhangi bir küçücük bir hatamızı görseler böyle bir şey yapıyorlar, oynamadıkları kalıyor.
Şimdi ne diyorlar? Niye çığlığı bastıklarının gerekçesi var. “Şöyle derler. Bizim ilahlarımız mı hayırlı, o mu?” Çünkü bizim ilahlarımız Allah’ın kızı, o da oğlu. Mekkeliler öyle yapıyor. Hangisi, Allah’ın oğulları mı iyi kızları mı?
“Sana bu örneği verdikleri zaman sadece senle tartışmak için veriyorlar yoksa ellerinde bilgi olduğu yok. Onlar böyle hasım bir kavimdir.” Yani illa böyle tartışmayı seven, mücadeleye girmeyi seven bir topluluktur.
“İsa sadece bir kuldur. Ona iyilikte bulunduk. İsrailoğullarına da örnek kıldık.” diyebiliriz bu mefele. Başka mana veren var mı? Bize de Cenabı Hak, Peygamberimizi örnek kıldı.
“Eğer bizim farklı bir kararımız, kuralımız olsaydı ya da sizi imana zorlasaydık sizi melekler yapardık, yeryüzünde biriniz diğerinin yerine geçerdi.” Yine halifelik sistemi olurdu, yine biri diğerinin yerine geçerdi ama melek olurdunuz. Ama bizim öyle bir kuralımız yok.
Şimdi, buradaki beyinnihu’nun gerçekten İsa aleyhisselama gittiği açık. “O saat için gerçekten bir ilimdir. Öyleyse o saat konusunda şüpheye düşme. Bana uyunuz.” Şimdi bir hatırlayın. Mekkeliler reenkarnasyona inanıyorlar. Reenkarnasyon konusunda hiçbir problemi yok Mekkelilerin. Ne diyorlar? “Hayat, bu dünya hayatıdır. Ölür, yeniden hayat buluruz.” Yani şu vücut gider yeni bir vücuda gireriz. “Bizi helak eden sadece zamandır.” Yani yaşlanırız, yaşlılık bizi öldürür.
Enam 29. “Hayat,, bu dünya hayatımızdır. Bizde baas olmayacak.” Mekkelilerin hayatın devam etmesine bir itirazları yok. Ama baasa itirazları var. Ne diyor? “Ya o çürümüş kemikleri kim diriltecek? Yani şöyle ufalanmışız, kemikler haline gelmişiz. Tekrar baas mı olacak?” Baas ne demek Arap dilinde? Yataktan kalkmak demek, akşam uyuyorsun sabahleyin yataktan kalkıyorsun. Akşam uyuduğunuz vücutla kalkmıyor musunuz? Onun için diyor ya sünneyabatikum, “Sizi baas ettiriyor diyor yani yatağınızdan kaldırıyor. Eceli müsemma tamamlansın diye.” Yani size verilen süre tamamlansın diye.
(Üçüncü bir ayette Müminun 37’de var aynısı.)
Bu ayet de varmış. İkisinin birleşimi. O zaman dördüncü bir ayet daha vardır. Onu da mutlaka bulmamız lazım. Reenkarnasyonu konu olarak alırsak inşallah onu şey yaparız. “Hayatımız bu dünya hayatıdır. Burada ölür, burada tekrar can buluruz.” Nahya ve nemut değil tamam mı? Nayha ve nemut dersek yaşıyoruz, öleceğiz bitecek hayat. Değil. Nemut, öleceğiz; nahya, yeniden hayat bulacağız. Nasıl olacak? Yeni bir bedende. İşte bu reenkarnasyon. Yeni bir bedende tekrar hayat bulacağız. Çünkü hiç kimse ölümle hayatın bitmesini kabul edemiyor. Herkesin içinde ebedi yaşama arzusu ve düşüncesi var.
Ama Mekkelilerin asıl sıkıntısı baas konusu. Yani bu vücudun tekrar nasıl dirileceği. Bize burada onun için Allahü Teâlâ, Zuhruf Suresi 61. ayette bunun o saat için bir ilim olduğunu ifade ediyor. Yani İsa’nın kendisi, İsa’nın babasız olarak dünyaya gelmesi “Elbette ki o saat için bir ilimdir.” Yani şimdi asıl konu ne? Yani insanlar bir anneden ve bir babadan dünyaya geliyorlar. Yani ahirette bu ölen vücudun annesi hadi toprak, babası kim? Nasıl olacak bu iş? İşte burada sadece bir annenin yeterli olduğunu Cenabı Hak, İsa aleyhisselamla bize göstermiş oluyor. Anne kafi. İşte şu anda dünyadaki kök hücre çalışmaları da bunu gösteriyor.