Fe la yakrabul mu’temmu halfel imame. Mu’tem, yani imama uyan kişi. Birisini kendisine imam yapmış olan kişi. Aslımda bu “mu’tem” birisini kendine imam yapmış diye, imam edinmiş diye tercüme etmek lazım. İmama uyan değil. İmama uyan dediğiniz zaman: birisi imam, arkasında cemaat. Halbuki mu’tem dediğiniz zaman adam kendi başına namaz kılsa bile birisi arkadan gelip onu kendisine imam yapmış olur. Değil mi?
Mehmet Hoca: Şey olarak öyle ama, o anlaşılıyor.
Abdulaziz Bayındır: Yok, şimdi imama uyan ifadesinden o anlaşılmıyor, orada bir incelik var. Zaten imam var, arkadan birisi uyuyor. Ama siz tek başınıza namaz kıldığınız zaman ben size uyunca ben sizi imam yapmış oluyorum. Siz imam olmuş olmuyorsunuz. Birisini kendine imam edinmiş olan kişi. Şurada bir şahıs gerçekten imam olsa da,-yani senin dediğin anlamda- arkasında namaz kılmayabilir herhangi bir şahıs. Yani onu beğenmez, onun arkasında namaz kılmaz, gelir kendi başına kılabilir. O manada da mu’tem şey olur ama yani daha kapsamlı bir anlamı var “mu’tem”in.
“Hılafen Şafin(ra) fil fatihati: İmam Şafi(ra)’ın Fatiha konusunda bir muhalefeti vardır”. Şafi mezhebinde biliyorsunuz “la salati illa fatihatil kitab” hadisi şerifi dolayısıyla fatihayı okumak namazda farzdır. Size şunu hatırlatalım: tamam Şafiler sadece Fatiha’nın okunmasını farz sayarlar. Fatiha’ya bir sure ilavesini sünnet sayarlar. Farz saymalarının da tek delili “la salati illa bi fatihatil kitab” şeklindeki hadisi şeriftir. Şimdi “la salati illa bi fatihatil kitab” olunca bu herkesi, hem imamı hem de cemaati ilgilendirir. Bu sebeple imamın arkasında namaz kılan kişi eğer kendi kendine Fatiha’yı okumazsa onun da namazı olmaz. “lehu ennel kıraete rüknun minel erkan fe eştil kane fihi” İmam Şafi yani Şafilerin dediği de şu: kraat namazın rükünlerinden bir rükündür. Dolayısıyla imam ne ise cemaat da o dur bu konuda. Yani imamın kraat okuması sadece kendi ile alakalıdır, cemaat de kraat okursa o da kendi ile alakalı olmuş olur. “Vele na kavlu Aleyhisselati vesselam” bizim delilimiz Peygamber(sav)’in şu hadisi şerifidir: “men kane lehu imamun fe kıraetul imamu lehu kraatun: kimin imamı varsa imamın kraati onun için de kraattir”. “Ve aleyhi icmaus sahabe: sahabenin icması bu şekildedir”. “Ve huve ruknun muşterakun beyne huma” evet bizde diyor Şafiler gibi kabul ediyoruz. Kraat imam için ne kadar rüknü ise cemaat için de aynı şekilde rükündür. Yani mutlaka yerine getirilmesi gereken bir görevdir namazda kuran okumak. “Lakinne hazzel muktedi el insatu” yani imama uyan kişiye düşen dinlemektir, kulak vermektir. “El insatu vel istima” susmak ve dinlemektir. “Kale aleyhisselatu vesselam ve iza karael imamu fansid feansitu” Peygamber Efendimiz(sav) demiş ki; imam okuduğu zaman siz susun demiş.
Mehmet Hoca: “Nasib” anlamındaki “Haz” türkçedeki haz anlamına da geliyor, sanki burada o anlaşılıyor gibi de yani..
Abdulaziz Bayındır: “Nasib” manasına canım
Mehmet Hoca: Sanki yani kendisi okumadan imamı dinlese daha haz alıyor.
Abdulaziz Bayındır: Haa, o akla gelir. Ama yani muktediye düşen susmak ve “nasibu muktedi” tabi. Susmak ve dinlemektir diyor. Şimdi burada tabi şu soruyu ister istemez sormak gerekiyor. Susma ve dinleme işi cehri namazlarda tamam. Peki gizli namazlarda ne olacak?
Mehmet Hoca: Orada dinleme yok yani.
Abdulaziz Bayındır: Dinleme yok.
Mehmet Hoca: Hambeli mezhebde “el istihbab enyefa fisiketati imam ve huma la yukeheddihi : sessiz okunan yerde ve imamın sustuğu yerlerde mu’tinin okuması gerekir”
Abdulaziz Bayındır: Ne okuyacak imama uyan? Fatiha’yı mı okuyacak?
Mehmet Hoca: Fatiha
Abdulaziz Bayındır: Diğer sureyi de okuyacak mı?
Mehmet Hoca: Evet.
Abdulaziz Bayındır: Ama o sektelerde Fatiha’nın dışında bir şey okuyamaz. Şimdi biliyorsunuz mesela Mekke’de, Medine’de Hambeli mezhebini esas alan imamlar Fatiha suresini okurlar, bir Fatiha okuyacak kadar bir zaman susarlar. Şafiler de öyle mi yapıyor? Şafi bölgelerinde de öyle oluyor. Arkasından işte ilave ayetler yada sure ne ise onu okuyor imam ama cemaat onları okumuyor. Yani o sustuğu dönemde o sekte denen sustuğu dönemde okunan şey Fatiha suresidir. Şimdi Hambeliler’de rükun mü?
Mehmet Hoca: Mustehab
Abdulaziz Bayındır: Mustehab, evet. Daha güzel olur demek istiyor.
Abdullah Bayındır: Hocam Şafiler’de rukuya yetişen insanın bu bir rekat namazdan sayılır mı sayılmaz mı? Fatiha okumak mecbur olsa..
Abdulaziz Bayındır: İşte bu tabi zarureten sayılıyor yani. Rukuya yetiştiği zaman yapılacak başka bir şey yok. Orada “el hukmu el ektar” heralde kaidesine göre zannediyorum.
Enes Hoca: (09:58-10:04 anlaşılmıyor)
Abdulaziz Bayındır: Yok, heralde bu işin mantığı da şu olsa gerek: “el hukmu el ektar” mantığı olması lazım. Şimdi namazdaki erkanı sayarsanız kıyam bir. Kırast iki. Çünkü iftitahı dışarıda sayabilirsiniz, şartlarından sayabilirsiniz. Kıyam, kıraat, rüku ve iki secde. Beş tane rüknü var. Bunun tam ortasında ruku kalıyor. Rukuyu yaptığı an üç taneyi yakalamış oluyor.
Mehmet Hoca: Üç alan geçiyor beş üzerinden.
Abdulaziz Bayındır: Evet. Beş üzerinden üç aldı mı geçiyor evet. Güzel, o da çok güzelmiş. Beş üzerinden üç alıyor ve sınıfı geçiyor, rekatı geçiyor. İftitah tekbirini şey saysanız bile, onu da rekatın erkanından saysanız yine yarısını almış oluyor. On üzerinden beş alan geçmiş oluyor.
Mehmet Hoca: Doğrudur. Ama Şafilerde diğer kitaplarını okudum, hadislerin arasında fazla muhakeme yapmaz. Peygamber(sav) şöyle demiştir böyle yapmaması gerekir diye ,bu kadar delil getirir.
Abdulaziz Bayındır: “Men edrake rekaten” bu rekata ruku manası mı vermiş oluyorlar? Tamam.
Mehmet Hoca: “La salatil illa bi fatihatil kitab” hadisi ile Fatiha’yı okumayı vacip yapar “men edrake rekaten” hadisiyle o rüknü kaldırır.
Abdullah Bayındır: Şafilerde abdest alırken besmele çekmek vacipmidir, sünnetmidir?
Abdulaziz Bayındır: Vaciptir. Çünkü o, abdest mi dedin? Yok Hambeli’de vaciptir besmele.
Abdullah Bayındır: Ama Şafi’de vacip değil mesela, orada..
Abdulaziz Bayındır: Abdest alırken besmele vacip değil Şafi’de. Öyle değil mi Akif Bey? Ama o Hambeli’de olması lazım ya. Hambeli’de diye hatırlıyorum da. Hambeli’de farz yedi tanedir.
Abdullah Bayındır: “La salatil illa bi fatihatil kitab” mesela orada..
Abdulaziz Bayındır: Şafi’de altı tane olması lazım.
Akif Bey: Niyet var, tekbir var..
Abdulaziz Bayındır: Ve diğer dört tanesi var. Ben öyle hatırlıyorum ama yanlış hatırlayabilirim.
Şimdi, “ve yestahzinu ala sebilil ihtiyat fi ma yurbain Muhammedi rahimehullahu: ihtiyat sebebiyle müstahzendir diyor susmak İmam Muhammed”.
Katılımcı: Fatihatul kitab muhtehzen.
Abdulaziz Bayındır: Öylemiymiş orada? Ama burada “insat”ın açıklaması bu.
Enes Hoca: İnsat orada mezhebin görüşü ya. İmam Muhammed ihtiyat için Fatiha’ya “mustahzen”dir diyor, o ikiside mekruh diyor.
Abdulaziz Bayındır: Haa! O zaman bu şeyin açıklaması olmuyor. Taa yukarının oluyor. Orada öyle yazmış öyle mi? Bunu bir delille ıspat etmesi lazım çünkü bu ibare ona müsait değil. Bir yerden rivayette bulunması lazım. Bak şimdi burada aslında şu ibarenin tamamını bir yere bağlamak oldukça zor. “Ve yestahzinu ala sebilil ihtiyati fima yurbain Muhammedin rahimehullahu” yestahsil maza?
Katılımcı: “Yestahzil istah ev kıraa”.
Abdulaziz Bayındır: Yestahzil
Mehmet Hoca: Yani istihsan olan nedir burada?
Abdulaziz Bayındır: Ama burada “insat”dan bahsediyor.
Enes Hoca: Burada kıraat okuma okumama konusunda bir şey söylüyor başından itibaren. “İnsat” diye başlıyor.
Abdulaziz Bayındır. Bak söyleyeyim sana. “Ve la yakraul mutemmu” derken cümlede mu’tem in okumaması, insatısır.
Mehmet Hoca: “Adamul kıraa”.
Abdulaziz Bayındır: “Adamul kıraa”dır. Onun için “ve yustahsenu” derken “yustahsenu”nun faili “adamul kıraa” olmalı. Ama “ala sebilil ihtiyatun”u engelliyor.
Enes Hoca: Kıraat yustahsen, oradaki “vela yecizu”nun sahibi bu ikisi.
Katılımcı: “yustahzen kıraatul fatiha”..
Abdulaziz Bayındır: Demek istiyor ama yani uymuyor buraya. O da uymuyor aslında. Yani ibareye uymuyor. Çünkü burada Fatiha’nın kıraatinden bahsedilmiyor. Fatiha’nın kıraatinden bahseden sadece İmam Şafi’dir.
Enes Hoca: Hatta “li men baid” var. O “li men baid” konusunda hadis varmış.
Abdulaziz Bayındır: Neymiş o. “La salatil illa li men baid”, “la salatil li men yekra el fatihate” baid o dur.
Enes Hoca: O kurana baid var. Yani “Men karaatel imam men karaatel kitap” diye bir hadis varmış.
Abdulaziz Bayındır: O zaman değişti işte bak.
Mehmet Hoca: “Ma yaziune”diyor, öyle bir hadis var. “Siz okuyormusunuz arkamdan”
Abdulaziz Bayındır: Öyle bir hadis vardı. Doğru. Şimdi, yani bu şey yine ona uymuyor. Bu ibarenin yapısı her ikisine de uymuyor. Yani ne yukarıya uyuyor ne aşağıya. Ama bir tarafa uydurmak zorundayız.
Mehmet Hoca: Onu çok akıllı uslupla yazmış. Yustahsenu isteyen “yustahsenu ademun kıraae”
Enes Hoca: Kıraat oluyor değil mi o zaman?
Mehmet Hoca: “Yakrabul kırae”
Mehmet Hoca: Şimdi oradaki kelam menfi olduğu için. “Yustahzenu”nun menfi olması gerekir, ancak zihnimizde anlaşılan yustahzen o olabilir.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi “ala yakraul mutemmu halfel imamu” dedi ya başta. Kelam da o “Ademul kırae” tamam mı? Şimdi kuran okumama onda olduğuna göre “ve yestahzenu ala sebilil ihtiyati” yine “ademul kırae” olması lazım. Ondan sonra, “fi ma yurrau Muhammedin rahimehullah yukrahu indehuma lima fihi minel vaidi”
Mehmet Hoca: Muhalefet etti kuran okutanlar diyen vaidler esasen bu ikisine göre kuran okumak mekruhtur anlaşılabilir
Abdulaziz Bayındır: Okuma ama,”ademul kıraa” olması gerkiyor. Dedik ya bu ibare acayip bir ibare, şeye uymuyor bir türlü. Bu taraftan çeksen orası açık kalıyor, oradan çeksen orası açık kalıyor.
Akif Bey: İbare çok güzel ama.
Abdulaziz Bayındır: Yazısı gayet güzel evet, iyi bir yazıyla yazılmış.
Akif Bey: Ben ibare dedim.
Abdulaziz Bayındır: Tamam işte bak “ve iza karael imamu fe ansitu” dedi ya, hadi şerifi rivayet etti. “Yustahzenu ala sebilil ihtiyat”, şimdi yustahzen olan nedir?
Akif Bey: Kıraatul fatiha
Abdulaziz Bayındır: Nerede geçti kıraatul fatiha? Sadece Şafi mezhebinin görüşü o.
Akif Bey: Orada öyle geçiyor.
Abdulaziz Bayındır: Nerede?
Akif Bey: “Yustahzenu kıraatul fatiha ala sebilil ihtiyat”.
Abdulaziz Bayındır: İbare öyle mi geçiyor sizde? Sizin metinlerde var mı o?
18:50-19:13 Katılımcılar kendi aralarında konuşuyorlar, birden fazla konuşma olduğu için konuşmalar seçilmiyor
Abdulaziz Bayındır: Şimdi bak işte bu kırastul fatihayı oraya koymasının bir anlamı yok tamam mı? Şey olarak o da sisteme uymuyor. Hani Hanefi mezhebinin sistemine de uymuyor o. Onun için bu nuhsada koymamışlar demek ki. Çünkü konu kıraatul fatiha değil. Konu mutlak kıraa. Yani imamın arkasındaki kıraadır yani, mutlak kıraattir. Yani gene şeye uymuyor. İbarenin kendi içerisindeki tutarlığı burada da var. Ama turarsızlık üst ve altıyla irtibat kurduğumuz zaman oluşuyor. O zaman “ve yukrahu indehuma” ne demek oluyor? İyi ya bunlar kıraatul fatiha ile kıraatu sırrıye ayırmıyorlar ki. Hiç birisi ayırmıyor. İmam Muhammed de ayırmıyor.
Enes Hoca: Hatta İmam Muhammed’in başka sözleri de varmış. Birlikte düşündüğümüz zaman “ve yustahzenu kıraatul fatiha” “kıraatul sırrıye”dir diye demiş
Abdulaziz Bayındır: Tutmuyor yani, hiç bir yere uymuyor bu ibare tamam mı Akif Bey. Her ne kadar önündeki o şeyle. Biz uymuyor derken diğer irtibatları düşünerek söylüyoruz. Olay sadece şuradaki ibare olsa kolay okumak. Evet. Neyse peki hakikaten burayı böyle yazmışlar artık ne yapalım. Şimdi “indehuma li ma fihi minel vaid”. “Li ma fihi minel vaid” fatiha ile ilgili değil ki. Mutlak kıraat ile ilgili. Ben size bir şey söyleyeyim bak. Şimdi imamın namazıyla cemaatin namazı birer müstakil namaz değil mi? İmamın namazı bozulduğu zaman cemaatinki bozuluyor mu? Kardeşim abdesti bozulduğu zaman imamın namazı bozuluyorsa ki bozuluyor. O zaman cemaatinki de bozulur, yerine birisini çekemez ki. Yerine birisini çekemez çünkü. Beyler namaz bitti güle güle diyecek. Tamam madem yerine birisi geçiyor ve de o sahihtir onda problem yok. Öylesiyse imamın namazının bozulması cemaatin namazını bozmaz. Ama artık namaza devam edemediği için yerine birisini alması gerekiyor.
Suat Hoca: Zaten buzulmuş olsa yerine birisini alsa da yine bir şey ifade etmez.
Abdulaziz Bayındır: Öyleyse buradan, herkes kendi namazını kılıyor. Geçen hafta okuduğumuz ayeti kerimeyi düşünürseniz, diyor ki; “ve iza kunte fihim fe akamte lehumus salate”(NİSA 102). “Ekamte lehum” “lehum”u kaldır “ekamtes salate: sen namazı kıldın”. Şimdi burada “lehumus salate” denmesinin sebebi şu: sen iki rekat kılıyorsun, onların her iki gurubu da gelsin birer rekat kılsın senin arkanda. Onun için lehum deniyor. Ama her halukarda “ekamte salate” ifadesi var. Mesela kuranı kerimde namaz kıldırma yada arapçada namaz kıldırma ifadesi var mı? Türkçede var namaz kıldırma. Namaz kılmaktır.
Enes Hoca: İmam olan önde yapıyor siz de onun arkadından
Abdulaziz Bayındır: Birlikte namaz kılmış olmak için yani. Dolayısıyla şimdi burada bu şey çok uygun geliyor. Yani madem ayeti kerimede de “ve iza kuriel kur’anu festemiu lehu ve ensitu”(ARAF 204) diyorsa AllahTeala, kuran okunduğu zaman dinleyin ve susun. O zaman cehri neyi dinliyorsun, imam sesli okuduğunda neyi dinliyorsun? Şimdi dolayısıyla sesli okuduğu zaman aslında ben benim namazımı kılıyorum, imam kendi amazını kılıyor. Herkes kendi namazlarını kılıyor. Hiç kimse kimsenin namazını kılmıyor bir kere. Onu bir kere tespit etmek gerekiyor. O zaman susuyorsam bu ayetten dolayı susuyorum. Çünkü birisi kuran okuyor benim onu dinlemem lazım. O okuyor ben de okuyorum..
Yahya Şenol: Zaten diğer şeylerde imama uyulmuyor Hocam. Niye hala tespihler devam ediyor namazda? Onda da imama uymamız lazım.
Abdulaziz Bayındır: Yani herkes kendi namazını kılıyor, bunu bir kere sağlamlaştırmak gerekir tamam mı? Yani dolayısıyla sistem onun üzerine kurulmak zorunda. Ha susuyorsak ayetten dolayı susuyoruz.
Mehmet Hoca:İmam sesli okuduğu için tefekkür etmek daha iyi oluyor.
Abdulaziz Bayındır: Zaten “ve ensitu” diye emir var. İmam okurken susun diyor, dinleyin. E şimdi normalde de, bak şimdi ben burada konuşuyorum değil mi size? Siz de konuşacak olsanız burası ne olur? Aynı anda.
Mehmet Hoca: Pazar olur.
Abdulaziz Bayındır: Pazar olur, başka hiç bir şey olmaz. Ama şimdi orada imam okuyorsa herkes de gerçekten susmalı. Ama peki imam kendi kendine okuyorsa ben de kendi kendime okurum kardeşim.
Enes Hoca: “Festemiu” da biraz şey var. Yani “sem fesmeu” değil “festemiu”.
Abdulaziz Bayındır: Kulak verin değil mi? Dinleyin yani. Dinlemek, işitmek değil. Duymak değil, dinlemek. Dinleme ayrı bir iştir. Yani o dinlemek manayı kavramak içindir. Beni hiç dinlemiyorsun der değil mi biri diğerine. Halbuki duyuyordur. Duyuyormusun başkadır dinliyormusun başkadır. “Festemiu lehu”: onu dinleyin, ona kulak verin. İşte bu tamam, biz bunu anlarız. Dolayısıyla bu şeyler yani
Yahya Şenol: Hadislere bakalım hocam, bayağa hadis var bu konuda.
Abdulaziz Bayındır: Tamam orada, o hadislere de baktığımız zaman, bu temeli kavrarsak çok rahat bakarız yani. Bu temel çok önemli bu iş için. Çünkü hadislerde çok değişik rivayetler oluyor. Yani kuran ayağını kavramazsan hadisleri kavramak imkansızlaşıyor. Şimdi buradan evet. Onun için ben bu ibareye doğrusu beni tatmin eden bir anlam veremedim. Bilmiyorum, siz veriyorsanız verin. “Ve essemiu ve ansitu” evet, dinler ve susar. “Ve in karael imame ayeted tergibed terhib: isterse imam tergib ve terhip atlerini okusun”. “Allahumme edhınnel cenneh” demiyecek, “Allahumme ecirna min ennar” demiyecek mesela şey yaparken.
Mehmet Hoca: Amin demeyecek.
Abdulaziz Bayındır: Amin demeyecek. Bak diyor ki; “ve ennel istina vel insate ferdun bin nas” kardeşim yani insat derken istiğma derken yani buna, ona şey yapmak aslında onun duasına mukabele etmek gerçekten insatın da istimağnın da bir delilidir yani. Demek ki gerçekten dinliyormuş. “Vel kıraetul vel sualu cenneh vettavuzu minen nar kullu zalike muhillun bihi” bunların hepsi bu insat ve istimağı bozuyor diyor. Pek benim aklıma yatmıyor o. “Ve kezalike fil hutbe: hutbede de öyledir” diyor. “Ve kezalike insalla Ennebiyyi aleyhisselati vesselam” namazdayken mesela desek ya eyyuhellezine sallu aleyhi ve salli muteslima” dediği zaman siz “allahumme salli ala seyidina muhammed” okmayacaksınız. Valla ben bu ayeti hiç anlamş değilim, inşallah bir gün anlarız. Yani “innallahe ve melaiketehu yusallune alen nebiyyi ya eyyuhellezine amenu sallu aleyhi ve sallimu teslima”(AHZAB 56), bunun karşılığında Allahumme salli demenin bir anlamını bir türlü kavrayamadım, inşallah bir gün nasip olur kavrarız. AllaTeala diyor ki; sallu, biz de diyoruz ki ya Rabbi sen. Zaten Allah salat ediyor, melekler zaten salat ediyor. Ya Rabbi ben yapmayayım sen yap. Allahumme salli diye tekrar C.Hakka iade ediyoruz. Anlaşıldı mı Emcet Bey. C.Hakk diyor ki; “innallahe melaiketehu yusallune alen nebiyyi ya eyyuhellezine amenu sallu”(AHZAB 64)
Katılımcı: Dünkü derste onu tartıştık biraz da..
Abdulaziz Bayındır: Doktor Emcet Bey’i sen tanıyormusun?
Aynı Katılmcı: Şimdi gördüm.
Abdulaziz Bayındır: Eskişehirden.
Aynı Katılımcı: Salat kelimesinin anlamları namaz, dua. Acaba başka şeyler mi var?
Abdulaziz Bayındır: Orada başka şeyler var. Yani bir destek manası geliyor. Yani Allah ve melekler Peygamber’e destek veriyor siz de destek olun.
Aynı Katılmcı: Bu şeyde de olur, “allahumme salli ala seyidina muhammed” Allah’ın Peygamberine destek verin. Ama şimdi Peygamberimiz vefat etmiştir.
Abdulaziz Bayındır: O zaman onun yolunda olana destek ver olabilir. Ama şimdi “ya eyyuhellezine amenu sallu aleyhi” diyor Allah, ey müminler Ona salat edin diyor. Biz de diyoruz ki ya Rabbi sen salat et. Şimdi benim büyük oğlan Selçuk daha küçücük, daha yeni konuşmaya çıkmış, kapının yanında duruyor kapı da açık. Oğlum şu kapıyı kapatırmısın dedim, baba benim işim var sen kapat dedi. Şimdi aynı. C. Hakk bize diyor ki salat edin. Biz de diyoruz ki ya Rabbi benim işim var sen salat et. İnşallah bir gün anlarım yani, bilmiyorum.
Mehmet Hoca: Ehli kitabın da üzerinde durduğu ayetlerin biri bu yani. Allah salat gönderir peygambere, müslümanlar da salat gönderir. Çok çirkin şeyler söylüyorlar. Bunların Hayat diye bir televizyonu var.
Rasim Hoca: Öyle şeyler var ki bir insan diğerine geçebilir ve onun görevini yerine getirebilir. Diyelim ki siz bir vekaletname veriyorsiniz birine, o sizin adınıza bir sürü şeyler görebilir. Ama öyle şeyler var ki insan hiç bir vekaletlen olmuyor.
Abdulaziz Bayındır: Çay içeceğim, yemek yiyeceğim.
Rasim Hoca: Yemek yiyeceğim, hiç kimse bunu yiyemez. Allah da diyor ki siz bana tek tek gelirsiniz. Ve karşımda tek duracaksınız. Demek namazı da Allah’a karşı görevide insan tek başına yapar kimse vekalet edemez. Bana göre bakın ipucu olabilir.
Abdulaziz Bayındır: Çok önemli tabi, Allah’a karşı vazife tek başına yapılır.
Rasim Hoca: Tek başına evet.
Katılımcı: Hanefi mezhebinde imam okuyacak cemaat okumak zorunda değil gibi..
Abdulaziz Bayındır: Okumamak zorunda.
Aynı Katılımcı: Okumamak zorunda. Suudi Arabistan’dakiler biliyorsunuz önce Fatiha okurlar, sonra imam duraklar.
Abdulaziz Bayındır: O arada cemaat Fatiha’yı okur
Aynı Katılımcı: Cemaat Fatiha’yı okur sonra devam eder.
Abdulaziz Bayındır: Şafi’de de öyle, Hambeliler’de öyle.
Aynı katılımcı: Bir tek Hanefiler’de herhalde.
Abdulaziz Bayındır: Bir tek Hanefiler değil evet.
Şimdi bakalım bu konudaki hadisler ne. Biraz şunu bitireyim ondan sonra mesele biraz daha tavazu eder. Evet diyor ki şimdi İmam namazda “ya eyyuhellezine amenu sallu aleyh” dese bile salat getirmez. “Fi yussalli samiu fi nefsihi” diyor. Şimdi burada gene işi birbirine karıştırdı burda. Bak “fi yusalli samiu fi nefsihi
Abdullah Bayındır: Orada bir cümle atladınız.
Abdulaziz Bayındır: Öyle mi? Bir okusana bende o yok.
Enes Hoca: “Ve kezalike fil hutbeti” şimdi burada diyor ki;”illa en yakra hatibu teala ya eyyuhellezine sallu aleyhi fi yusalli samiu fi nefsihi” namaz içerisinde bir şey yok ama hutbede sadece..
Abdulaziz Bayındır: O zaman buradaki şey, tamam ben burada parantezde bir farklılık var, doğru. Bu parantez sanki metnin paranteziymiş gibi. Tamam oldu oldu yanlış şimdi burada oldu bak. “İlla en yekra hatibu kavlehu teala ya eyyuhellezine sallu aleyhi ve yusalli samiu fi nefsih” hutbede sadece farklı olur, tamam. Ben bunu sanki metin gibi düşündüm de parantez koymuşlar ayrıca, öbür parantezle karıştırdım. Hatip hutbede bu ayeti okursa cemaat kendi içinden salatu selam getirir. Yani çünkü Hanefiler “iza hatabel imam la salate ve la kelam” öyle bir ifadeleri vardır.
Katılımcı: Bir hadis de var. Konuşsa bile sus demeniz bile yasak
Abdulaziz Bayındır: Evet öyle bir hadis vardı. Ama mesela şeyde bunun tam tersi de var Malikiler’de. İmam Malik hutbe sırasında gelirmiş, millet etrafına toplaşıp hep başvururlarmış, orada da imam hutbe okuyor.
Katılmcı: Malikiler de soru sorulur.
Abdulaziz Bayındır: Hutbedeki imama.
Katılmcı: Dillerde dolaşan bir şey var: “la salate vela kelam” diye, imam mimberdeyken “la salate vela kelam” bunun aslı astarı yok.
Abdulaziz Bayındır: Hadis olarak. Baktınız yani. Tamam.”Vaktelefu fin nani anil mimber” yani mimberden uzak olan kişi konusunda ihtilaf etti. Mimberden uzak olan kişi duyamaz ki imamın ne dediğini. Hoparlör varsa başka.
Enes Hoca: “Sallu aleyhi” demiş, o salat okurmu okumaz mı,
Abdulaziz Bayındır: Tamam da mimberden uzak olanla yakın olanın ne farkı var? “El ihtiyatu sukut” ihtiyata uygun olan susmasıdır. “Vel ahvati vel sukuti ikameten li farzil insati” şimdi hutbede de ınsatı farz kabul ettiler. “Vallahu alem”. Bak vallahu alem demiş, demek bunda da kafası şüphelenmiş. Peki sen şimdi o zaman ilgili hadisleri oku Yahya Şenol.
Yahya Şenol: Şimdi şey var, bu imamın arkasındaki kıraat ile ilgili üç başlık altında bir şey var ben onu toprladım. Hani deliller, hadisler onun altında. Üç farklı görüş var diyor. Birincisi Hanefilerin görüşü: hiç bir şekilde imam açık da okusa gizli de okusa cemaat okumaz. Delil “men kanu lehu lima fakaratul kıraatu”
Abdulaziz Bayındır: Hadis mürsel değil mi?
Yahya Şenol: İbni Mace’de geçiyor. İbni Mace sahih diyor ama hasen diyor El Bani.
Abdulaziz Bayındır: Elbani’nin sözleri beni rahatsız ediyor, hiç kusura bakmasın. Yani tutarsızlık var. Bir yerde batıl dediği hadise hemen biraz aşağıda sahih diyor. Allah rahmet eylesin. Sen de Elbani’sin sen daha dikkatlisin Yahya Şenol! Seni tenzih ederiz. Sıhhati sabit öyle mi? Tamam.
Yahya Şenol: İkincisi, imam açık da okusa gizli de okusa her halukarda cemaat de mutlaka kıraat de bulunur. Şafi’nin görüşü. Buhari’de bu görüşü destekliyor. Üstüne bir de risale kalem almış biliyorsunuz. Şevkani’de kabul ediyor. Ahmed Muhammed Şakir son dönmde. Bunların delilleri de Ubade b. Sabit’den gelen bir hadis. O da “la salati li men yakral fatihatil kitab” Buhari, Müslim’de geçen bir hadis. Fatiha’yı okumayanın namazı olmaz, cemaat okumazsa onun da olmaz. Yine Ebu Hureyre’den buna benzer bir hadis geliyor. Ubade b. Sabit’ten gelen üçüncü bir hadiste de ” kumna nebiyyi fil salatil fecri fe karaa Resulullah fakrati aleyhi kırae. Fe lem ma..
Abdulaziz Bayındır: Orada bir kelimeyi anlayamadım bir daha okurmusun?
Yahya Şenol: “Kumna halfen nebiyyi fil salatil fecri”
Abdulaziz Bayındır: Sabah namazında Peygamberimizin arkasındaydık.
Yahya Şenol: “Kıraa resulullahi fekrate aleyhi kırae”
Abdulaziz Bayındır: Salatul fecr ama, sabah namazı. Tamam. Benim az önce konuşacaktım bunda şüphe ettim, şimdi ortaya çıktı. Sabah namazında kıraat okuyor. Ve fakat kıraatde zorlanıyor Peygamberimiz. Bende bir kere Süleymaniye Camiinde neler çektim. Arkamdan birisi okuyormuş. Çok zor oluyor gerçekten.
Mehmet Hoca: O yüzden Enes Hoca az önce okudu ya, diş doktoru maskeleri gibi.
Abdulaziz Bayındır: Evet devam et. Arkadan birisi de okuyunca ağır gelmiş.
Yahya Şenol: “Felemma feraga”
Abdulaziz Bayındır: Namazı bitirince
Yahya Şenol: “Le allekum tettekune halfe imamikum
Abdulaziz Bayındır: İmamınızın arkasından okuyorsunuz herhalde
Yahya Şenol:”kulna neam ya resulullah: la tefalu illa bi fatihatil kitap innehu la salate li men lem yukra bi ha”
Abdulaziz Bayındır: Bu Şafi’nin ve diğerlerinin delili. Fatiha dışındakileri okumayın çünkü okumadan namaz olmaz ama bunun dışında da bir rivayet vardı.
Yahya Şenol: Ebu Davut, Tirmizi, Nesai’de geçiyor. Elbani hasen görmüş ama bazı yerlerde de zayıf olduğunu söylemiş.
Katılımcı: Tamam da şimdi Fatiha’yı okuduğu zaman gene ağırlık gelmeyecek mi?
Abdulaziz Bayındır: Yok, o arada susuyorlar ya o arada. Ama şimdi bu hadisten o anlaşılmıyor. Senin dediğin haklı. Peki bir başka rivayet daha vardı burada. Yani “ilel fatihatil kitab” olmayan bir rivayet daha vardı.
Yahya Şenol: Üçüncü görüş de ” tecibu kıraati alel fis sebiyye ve iza kane fi ceviyye ansete semavi kıraati imamihi”. İmam açıktan okuduğu zaman cemaat susar ama gizli okudumu cemaat de okur. Bu İmam Malik’in ve çoğu ulemanın görüşü.
Abdulaziz Bayındır: Hambeliler’de de.
Yahya Şenol: Ahmed b. Hambel’de öyle diyor. Abdullah Bayındır b. Mubarek, İbni Teymiyye bu görüştelermiş. Bunların delilleri 1-“Ve izel kuranu festemiu lehu ve ansitu leallekum turhamun”
Abdulaziz Bayındır: İşte asıl delil bu bence, esas delil bu.
Yahya Şenol: Ahmed b. Hambel demiş ki; ecmain nas ala enne haza fis salah”
Abdulaziz Bayındır: Bir dakika, o ayete bir baksanıza. Gerçekten namaz ile bir alakası var mı o ayetin ya. Araf 204. Evet bu gerçekten namaz ile alakalı. Şimdi neden namazla alakalı diyorum: “ve iza kuriel kurani festemiu ve ansitu leallekum turhamun” yani kuran okunduğu zaman dinleyin ve susun, belki merhamet olunursunuzdan sonra “vezkur rabbeke fi nefsike tedarruan ve hifeten”(ARAF 205) içten içe, böyle yani tederru ile bir çocuğun anasının memesinden yemek için ağlaması olayı tederru. Yani böyle bir yalvararak ondan sonra korku içerisinde Rabbini zikret. “Ve dunel cehri” cehri de olmasın. Ne zaman olmasın cehri? “cehri minel kavli bil guduvvi ve asali”(ARAF 205) sabah akşam. Yani gündüzün cehri olmasın deyince bunun zıddı gece akşamdan sonrakiler cehri olur. O zaman gündüz kıraatı cehri olmayacak demek ki.
Enes Hoca: O zaman da o gece namazında kıraat sesli oluyor, siz de dinleyeceksiniz.
Abdulaziz Bayındır: Bravo. İşte bak şimdi yani bu ayetler bütün meseleyi tamamen “ve la tekun minel gafilin”(ARAF 205) diyor, gafillerden olma. Ve ondan sonrada şunu da söylüyor, bak diyor ki; “innellezine inde rabbike la yestekbirune an ibadetihi: Rabbinin yanındakiler ona kullukta kibir etmezler”(ARAF 206) bu da yani Allahu Ekber demenin de gereği ortaya çıkıyor ibadet sırasında. Çünkü “la yestekberun” lafla olmuyor, bir de bunu göstermen lazım. Onun için Allahu Ekber diyorsun. “Ve yusebbihunehu ve lehu yescudun”. “Ve lehu yescudun”(ARAF 206)u hal yapabilirmiyiz “yusebbihunehu”. Secde halindeyken onu tesbih ederler. O senin aradığın şeye ikinci delil olur mu bu?
Katılımcı: “Rüku”da tesbih edin
Abdulaziz Bayındır: Bu secde manasına da geliyor “el inhina” mutlak.
Mehmet Hoca: Secde yaparlarken tesbih getirirler.
Abdulaziz Bayındır: Heh! Bir hadis okumuştuk ya “kıraati ruku sucud”, geçen hafta bir başka bir delil. Sen onları yazsan bir yere, unutuyoruz. Yazdın mı geçen haftakini. Onu da yaz. Geçen hafta hangi ayeti okumuştuk? Rukuda sucudda kıraat yapılmayacağına dair bir ayet okumuştuk hatırlarsanız. Sen şimdi bunu bir yere not et de unutmayalım, öbürünü de aklımıza gelir söyleriz. Şimdi dolayısıyla bak bu ayetler gerçekten imamın arkasında kıraat konusunda son derece, imamın arkasında olsun ister ferdi olsun fark etmez. Sesli sessiz kıraat buradan çıkıyor. Yani gündüz kıraatlerinin sesiz olacağı çıktığı gibi şu da ortaya çıkıyor; gündüzün namaz kıldıran imamlar tutup da namazın arkasından aşrı şerif falan okumasınlar, hiç kusura bakmasınlar. Bir adam gündüz kuran okuyorsa bir yerde sesiz okusun. Milletin işi gücü var. Şimdi camide oturacaksın, sen orada kuran okuyacaksın ben de geleceğim burada Allah’ın kelamını mı dinleyeyim işi mi, adamı sıkıntıya sokuyorlar. Gece tamam okusunlar çünkü artık gece istırahat zamanıdır. İster ferdi olsun ister cemaatle olsun gündüz namaz kılarken, zaten ayet gayet açık demiyor mu? “guduvi vel asali”(ARAF 205) diyor. Bu “asar”da güneş batmadan öncekine söylenen bir şeydir. O zaman akşam sesli okunur. Akşam sesli okunursa ne olacak öyleyse? “le ansitu” deniyorsa, birisi okuyor birisi de dinliyor demektir değil mi? Bir insan kendi okuduğunu kendi dinleyecek değil ki. O zaten okuyor. Çünkü “kurie” diyor değil mi? “Kurie” dediği zaman bunun bir faili var. Naibi faili kuran, tamam. Ama bir de faili var. Mahsuf olan faili var. “Festemiu lehu” o zaman okuyan bir kişi “istemiu” dendiğine göre dinleyenler cemaat. Bu İbni Teymiye ve kimlerin görüşüydü?
Yahya Şenol: İmam Malik, Ahmet b. Hambel, İbni Teymiye, El Bani, Abdullah Bayındır b. Mubarek.
Abdulaziz Bayındır: Tamam. Bu görüş sağlam bir görüş. Devam et şimdi evet.
Yahya Şenol: İkinci bir hadis Ebu Musa El.Eşari’den geliyor “Resulullahi(sav) fe beyyana lena sunnetena ve allemena salatena”
Abdulaziz Bayındır: Peygamberimiz(sav) bize bir hutbe okudu, yolumuzu belirledi ve namazımızı öğretti bize”
Yahya Şenol: “Ve kale ekimu sufukekum”
Abdulaziz Bayındır: Saflarınızı düz tutun
Yahya Şenol: “Summe imamekum ahadukum”
Abdulaziz Bayındır: Sizden biriniz imamınız olsun
Yahya Şenol:”Ve iza kebbera tekebberu”
Abdulaziz Bayındır: O Allahu Ekber dediği zaman siz de Allahu Ekber deyin.
Yahya Şenol: “Ve iza kıraa ansitu”
Abdulaziz Bayındır: İşte bak ne güzel, okuduğu zaman susun. Zaten şey yaptığınız zaman Peygamberimiz(sav) bir şey söylemişse mutlaka kuranı kerimdeki bir ayeti anlatıyordur işte. “İza karaa” işte iza karael kurane” demektir “iza karael kuranu” diyor kuranı kerimde, aynı şey değişen bir şey yok. Susun tamqm. Evet.
Mehmet Hoca: Böylece “iza kuriel kuranı festemiu” yani okuyan sizi ilgilendirmez yani isterseniz sevdiğiniz insqn olsun isterseniz sevmediğiniz insan olsun..
Abdulaziz Bayındır: Ama okuduğu kuran
Enes Hoca: Önemli olan kuran okunması
Mehmet Hoca: Demeyin ki yani şu herifi sevmiyorum da deinlemeyeyim demeyin diyor.
Abdulaziz Bayındır: Diyemezsiniz evet. Onun için failini söylemiyor.
Yahya Şenol: Ona benzer bir hadis yine Ebu Hureyre’den okuduk herhalde “ve ma cuile bima termihi fe iza kebbere fe kebberu fe iza karae ansitu”
Abdulaziz Bayındır: Bak iza karaa. Şimdi, sesi bana gelmezse. Şimdi karaa kelimesinin anlamı cem değilmidir? Onun ağızından çıkanı ben zihnimde toparlayabilmem için ağızından çıkması lazım, bana kadar ulaşması lazım. Aksi takdirde o kendi içinde şey yapıyor.
Mehmet Hoca: Sessiz okuduğu zaman karaa demezsiniz “mümkinuhu yakra” dersiniz.
Abdulaziz Bayındır: “Mümkinihu yakra nefsihi” dersiniz. Kendi kendime okuyorum.
Yahya Şenol: Ondan sonra, yine Ebu Hureyre’den bir hadis o da diğerlerinkine benziyor. “Enne nebiyye(sav) in salatu min salati fe kale fel karae men ahedu min kum”
Abdulaziz Bayındır: İşte o. Ebu Hureyre’den gelen rivayet. Peygamber(sav) namazı bitirmiş demiş; sizden birisi benimle beraber kuran okudu mu?
Yahya Şenol: “Fe kale neam ya Rasulallah”
Abdulaziz Bayındır: Birisi demiş ki; evet.
Yahya Şenol: “Ma lehu nazeul kuran”
Abdulaziz Bayındır: Neden kuran ile niza edilir. Yani çekişiyorsunuz. Ben okuyorum siz de ona karşı okuyorsunuz sanki bir yarış gibi.
Yahya Şenol: “Fenteannasu anil kıraati ma resulillahi fi ma cehra fi ha mines salavati fe inne semiu resuli”
Abdulaziz Bayındır: Heee! İşte bu! Az önceki o Fatiha hariç ifadesi zaten tutmuyor. Fatiha hariç ifadesi tutmuyor, bak bu rivayet. Bu rivayeti kim yapmış?
Yahya Şenol: Muvatta, Ebu Davut, Tirmizi, Nesai, İbni Mace
Abdulaziz Bayındır: Yani imam okuduğu zaman cemaat susacak. Sesli okuduğu zaman cemaat susacak. Fatiha da dahil.
Yahya Şenol: Bunlar Hanefiler’in delil getirdiği hadisi de delil alıyorlar. “Men kane bi imamun fi kıraatin lehu kıraati”
Abdulaziz Bayındır: Bitti, aynı şey.
Mehmet Hoca: İmamın okuduğunu anlamasan kıraat denmez.
Abdulaziz Bayındır: Diyemzsin imamın kraati olarak.
Yahya Şenol: İmam Muhammed şöyle bir açıklama yapmış: “semina ahaden min ehlil islam yekul inne imame iza cae bil kıraati la tizzu salatu men halfeu iza lem yakra”
Abdulaziz Bayındır: O zaman nasıl oluyor ki Ahmet b. Hambel’in hocası değil mi İmam Şafi? Ondan duymamış mı? Yani hiç kimseden duymadık ki diyor, imam sesli okuduğu zaman cemaat sussun ama bu adamın namazı olmaz densin. İmam Şafi olmaz diyor işte. Öyleyse burada şöyle bir problem var: Ahmed b. Hambel’in kendisi İmsm Şafi’nin talebesi olduğuna göre İmam Şafi’den farklı bir rivayet daha var demek ki.
Yahya Şenol: Kadim bir rivayet var diyor aşağıda zaten. Müstehab olduğuna dair bir görüş var.
Abdulaziz Bayındır: İmam Şafi’nin böyle bir görüşü olmasaydı Ahmed b. Hambel böyle söylemezdi.
Yahya Şenol: O da şöyle diyor; “ve kale haza nebi(sav) ve ashabuhu ve tabiun”
Abdulaziz Bayındır: İşte Peygamber, işte ashabı ve tabiin.
Yahya Şenol: İmam Malik fi hicaz
Abdulaziz Bayındır: İşte Malik, Medinli
Yahya Şenol: “Sevdi fi ehli Irak”
Abdulaziz Bayındır: İşte Iraklı Sevdi, bunların hepside
Yahya Şenol: Ve hazel Evzai fi ehli Şam
Abdulaziz Bayındır: İşte Şam’dan Evzai, bak bunların hepsi de, İşte Mısır’dan Leysi
Yahya Şenol: “Ma kanu raculin salla ve karae imamuhu ve lem yahrucu salatuhu badi”
Abdulaziz Bayındır:Hiç kimse demedi ki bir kişi namaz kılsın, imamı kuran okusun cehri olarak ama arkadaki de okumasın bu adamın namazı, bunların hiç biri böyle bir şey söylememiş, namazı olmaz dememiştir. Tamam anlaşıldı. Demek ki yani İmam Şafi’nin de böyle bir görüşü varmış demek ki. Fatiha da dahil.
Yahya Şenol: İbni Teymiye’nin de buna benzer görüşü var. Demiş ki; bu konuda üç farklı görüş vardır. “Salasani ve vasat”
Abdulaziz Bayındır: Evet, iki uçta görüş var bir de orta görüş var demiş İbni Teymiye bu konuda.
Yahya Şenol: Üçüncü görüşü açıklarken şöyle demiş; ve huve kavlu selef, ennehu iza semia kraatel imame ansete ve lem yekra”
Abdulaziz Bayındır: Eveeet. Orta görüş selefin görüşüymüş. İmamın kıraatini duyarsa susar kendi okumaz.
Yahya Şenol: “Fe in istimauhu li kıraatel kurani imami hayrun min kıraatihi”
Abdulaziz Bayındır: Çünkü.. hahrunu niye demiş ki orada? Onu dememeliydi ya. Yani şimdi imamı dinlemesi kendi okumasından daha hayırlıdır dememesi lazımdı. Çünkü “iza kuriel kurani festemiu lehu ansitu” burada emir var artık, daha hayrun ifadesi kullanılmaz ki. “La ezidu kıraatu” demesi lazımdı. Yukarıdaki görüşler burada zayıfladı.
Yahya Şenol: Ve iza lem yesmau kıraatuhu kıraen nefsihi”
Abdulaziz Bayındır: Duymuyorsa. Cemaat çok, imam ön tarafta duymuyor. Bak bunun şeyi var. Öyleyse bu ibarede anlayamadığımız bir yer mi var. Bir daha baştan okurmusun az önceki cümleyi.
Yahya Şenol: “Semia kıraatel imami”
Abdulaziz Bayındır: Şimdi oldu bak, şimdi oldu. Semia ibaresinde tutarlılık oldu. Ben yanlış anlamışım. İmamın kıraatini duyuyorsa okumaz. Ama “fe huve hayrun” demedi mi?
Yahya Şenol: “fe in istimauhu li kraatil imami hayrum min kraati”.
Abdulaziz Bayındır: Gene yanlış oldu. Çünkü onu dememesi lazım. Müstehab gibi olmuş oldu. İmamın kıraatini dinlemesi, kendi kraatinden hayırlıdır dememeliydi. Evet. Ondan sonra.
Yahya Şenol: “Ve iza mem yesmau kraatehu kraate nefsihi”
Abdulaziz Bayındır: Eğer imamın kraatini duymuyorsa kendi başına okur.
Yahya Şenol: “fe in kıraatehu hayrun min sukutihi”
Abdulaziz Bayındır: Bu durumda kraati sukutundan hayırlıdır. Bu da gene tutmadı.
Yahya Şenol: “Vel istimau kraati imami ahral minel krae. Vel kraatu ahral minel sukut”
Mehmet Hoca: Şimdi hayrun ile şey yapmaya çalışıyordum zihnimde..
Abdulaziz Bayındır: Daha bir şey demeye imkan yok. Tamamen dinlemesi daha iyidir.
Yahya Şenol. Şafi’nin kadim görüşü demiş.
Abdulaziz Bayındır: Yani bu, bu. Zaten Şafi’nin böyle bir görüşü olması gerektiği ortaya çıktı, bak burada da söylendi. Evet Akif Bey sen bunu unutma, orada var mı senin kitaplarda bu? Şafi’nin kadim görüşüymüş.
Yahya Şenol: Bir görüş daha yazmış buraya. Demiş ki; “imam sesli okuduğu zaman dinlemek vacip midir? Mustahapmıdır?
Abdulaziz Bayındır: Kim söylemiş onu.
Yahya Şenol: Bu şeyi yazan adam söylemiş. İmamı duyarsa kendi okuması harammıdır? Mekruhmudur? Okursa namazı olur mu, soru sormuş.
Abdulaziz Bayındır: Güzel.
Yahya Şenol: Demek ki o ayete tabi olmak nedir yani. Bir görüş “ennehu kraete hınehi muharrame, fe iza kıraete salatuhu, ve haza
Abdulaziz Bayındır: Ahmed b. Hambel’den gelen bir rivayet. Ahmed b. Hambel dediğin zaman en az üç tane rivayet vardır. Birisi Maliki’ye, birisi Şafi’ye, birisi de Hanefi’ye uygundur. Kendi görüşü nedir, tabi onu bilemezsin
Yahya Şenol: İkinci görüş de namazı bozulmaz demişler. Bu çoğunluğun görüşü ve Hambeliler’in de meşhur olan görüşü.
Akif Bey: Şafi de insatta sesli okumama diye almış.
Enes Hoca: İnsat ile yetinmiyor
Akif Bey: İnsatla yetinmiyor, biraz duyuyorsun ama.
Abdulaziz Bayındır: İnsat ile yetinmiyor. Sen okuduğun zaman istima olmaz ki.
Akif Bey: 57:00-57:19Burada diyor ki”imami en yecal kıraatu subhu vel kaveleyni magrib ve işai ve delil aleyhi” (57:09-57:19) arası anlaşılmıyor.
Abdulaziz Bayındır: “Memurun bi insati vel istimai” demesi lazımdı.
Akif Bey: Duyuyorsunuz Hocam.
Abdulaziz Bayındır: Kardeşim ne duyması, sesiz okumaktan bahsediyorsun, istima olur mu orada. Ayrı ayrı şeyler bunlar.
Katılımcı: Ses geliyor ama sen okuyorsun.
Abdulaziz Bayındır: Dinlemiyorsun. Duyuyorsun ama dinlemiyorsun.
Katılmcı: Dinlemek ve duymak.
Abdulaziz Bayındır: Tabi arada büyük fark var
Enes Hoca: Ayetlerin içerisinde olabilir.
Abdulaziz Bayındır: Hangi ayetler.
Enes Hoca: Araf suresindeki.
Abdulaziz Bayındır: Tekrar bakalım değil mi?
Mehmet Hoca: Peygamber(sav) namazda arkamda duranın okuduğunu düşünüyorum demesi. Yani okuduğunu duymadı ama arkasındakinin sessiz okuduğunu gösteriyor.
Abdulaziz Bayındır: Bravo. Bu da çok güzel bir değerlendirme.
Mehmet Hoca: Çünkü sesli okusaydı kuran okuyormusun diye sormazdı.
Enes Hoca: “El kırae min kum ahadun” diye bir şey söylüyor.
Yahya Şenol: Bir hadis var, ne okuduğu da belli. “Enne nebiyye salla zuhra feceal le yeculu yekrau halfeu ‘sebbih bismi rabbikel ala”
Abdulaziz Bayındır: Ama bu zuhur ile alakalı değildi az önceki rivayetler, sabah namazıyla.
Yahya Şenol: Bu öğlen.
Abdulaziz Bayındır: Sabah namazıyla alakalıydı. Bir dakika bir de buna bakalım.
Yahya Şenol: “kale eyyukum karae ev eyyukumul karia”
Abdulaziz Bayındır: Burada kıraati duymuş ama hanginiz okudu. Öbürü okuyan var mı diye soruyor.Çünkü okmadan emin değil. Bir ses duymuş ama ne olduğunu anlayamamış.
Yahya Şenol: “recul ene vevkale lekad zanmtu enne badekum hale cemia”
Abdulaziz Bayındır: Sizden birinizin bana müdahale ettiğini düşündüm.
Yahya Şenol: Büyük ihtimalle bu hadisin devamında biraz önce okuduğumuz var. Bunu yapmayın
Abdulaziz Bayındır: Demiştir evet. Yani şimdi o zaman Akif Bey’in az önce söylediği sesiz okma işi de ortadan kalktı. Çünkü sesiz okuduğunuz zaman karşı tarafa o kıraat olarak yansımaz ama gine fısıltılar şeklinde yansır. Hakikaten okuyucunun zihnini karıştırır. Yani imamın zihnini katıştırır. Ve senin o tespitin çok güzl oldu gerçekten. Madem Peygamber(sav) sabah namazında biriniz kuran mı okudu diyor. Öğlen namazında hanginiz okudu diyor. O kesin. Onu kesin duymuş. Ama sabah namazında biriniz arkamdan okudunuz mu diyor. Çünkü zorlanmış, ağır glmiş ona. Dolayısıyla bu da sessiz okuduğunu gösteriyor o kişinin.
Mehmet Hoca: O zaman imamın arkasında sesli de olsa sesiz de olsa okumak olmuyor.
Abdulaziz Bayındır: O zaman şimdi şu ayetlere tekrar şey yapıp konuyu bağlamış olalım.
Abdullah Bayındır: Hocam Nasbur Raye’de Abdullah Bayındır b. sahabelerden Ömer , Abdullah Bayındır b. Mesud imamın arkasında hiç bir kıraat olmayacağına dair eserlerine almış.
Abdulaziz Bayındır: Abdullah Bayındır b. Ömer ile Abdullah Bayındır b. Mesud’un imamın arkasında kıraat olmayacağına dair eserlerini almış. Yani ister cehri olsun ister hafi olmuş olsun, açık yada gizli farketmiyor. Mutlak bir rivayer varmış. Ama bu Ahmet b. Hambelin o yazdığı çok güzel bak. Evzai diyor, işte İmam Malik diyor, Sevdi diyor, Leysi diyor, hepsini söylüyor, bak bunların hepsi de cehri olanlarda kıraat yok değil mi? Hafi olanlarda var.
Abdullah Bayındır: Sevdi, Leysi, bunlar imam tabiin. Bunlar sahabe?
Abdulaziz Bayındır: Hayır, bunlar tabi birilerinden duymuş oluyorlar orada. Evet. Bunlar Abdullah Bayındır İbni Ömer ile Abdullah Bayındır İbni Mesud’un. Peki ibaresi nasıl onun? Şey taparmısın. Nasbur Raye’de. Zeylani’nin Nasbur Raye’sindeki
Abdullah Bayındır: Abdulaziz Bayındır: Şimdi o zaman bu üç rivayet arasında bir fark ben hissettim. Şimdi “fe kane kıraatu ve kıraatel imam” ifadesi bizim “fe iza kuriel kurane festemiu lehu” da ki o kıraatin cehri kıraat olması gerekmez mi yani? Asıl problem şu: imam sessiz okuduğu zaman ne olacak? Yani burada öbürünü söyleyenler de bunlardan delil alabilirler. Sadece o üçüncü rivayet hariç. Yani Abdullah Bayındır İbni Ömer imamın arkasında namaz kıldığı zaman kıraatte bulunmazdı.