ABDULAZİZ BAYINDIR: Bugün yine yeni bir konu ile karşınızdayız. Herkesi meşgul eden bir husus var. İlk insan AdemAsmiydi yoksa Adem’den önce Ademler varmıydı? Allah önce beşeri yaratıp sonra beşerin bir çeşidini Adem’e mi çevirdi şeklinde değişik görüşler var biliyorsunuz. Bu tür konular hep tartışılagelmiştir aslında. Tarih boyunca insanlar aşağı yukarı bir takım şeyler söylemişlerdir. Yalnız 19. asırda biliyorsunuz batılılar İslam alemine karşı büyük bir zafer kazandılar. Çünkü isşam alemi kuran ile ilişkiyi tamamen kesmişti. Bu aslında onların zaferi değil, Allah’ın islam alemine vermiş olduğu büyük bir cezadır. Yoksa bir zafer kazanmış değillerdir. Sonucu zafer oldu elbette. Çünkü müslümanların tarih boyunca biriktirdiği bütün mallarına el koydular, bununla zanginleştiler. Zenginleşince de ilk önce biliyorsunuz Fransız ihtilaline götüren sebepler içerisinde baş sebep Katolik kilisesine karşı mücadele idi. Mücadeleyi kazandılar. Katolik kilisesi kendisini tanrı yerine koyan bir yapıdaydı. Allah’ın ona da verdiği bir ceza oldu bu. Öyle olunca bu defa batı da hem islam hem de hıristiyanlık karşısındaki zaferlerini biraz daha abartanlar oldu. Mesela islam aleminden topladıkları mallarla zenginleşince dediler ki biz faizle zenginleştik. Dolayısıyla faizi kutsallaştırdılar. Bugün hala o kutsallık devam ediyor. Bazı hatta islam ülkelerinim çoğusu faize başka isimler veriyor faizcilik yapmadıklarını ifade için. Kuran ribayı yasaklamıştır, riba şudur budur diye bir takım şeyler var. Allah Alak suresinde şöyle diyor ALAK, 6.. Ayet: Kella innel’insane leyatga”, ALAK, 7.. Ayet: Erra a hustağna”; insanoğlu kendisini müstağni gördüğü zaman, ihtiyaçsız gördüğü zaman sınırları aşar. İşte bu 19.asırda da Allah’un islama ve hıristiyanlara karşı zafer elde edince C. Hakka da meydan okumaya başladılar. İşte ateizm dedikleri bir takım şeyler ortaya çıktı. Kainat yaratılmamıştır meselesi, insanın aslında hayvandan farkı yoktur evrimle gelişerek olmuştur. Böyle bir takım nazariyeler yani teoriler ortaya kondu. Bunlar ıspatlanamadığı için bugün hala teori deniyor. Yani bir kuram, bir tasavvur, bir düşünce şekli. Ama malesef yani bakıyorsunuz ki islam aleminde bunu ilim olaral takdim edenler çıkıyor. Sanki bu bir ilimmiş hatta kuranı ona uydurmaya çalışanlar çıkıyor. Ayetleri sağa sola çekenler ortaya çıkıyor. Bütün bunlar karşısında tabi doğruları da ortaya koymak lazım. En başta şu unutulmuş malesef. Haşr suresinşn son ayetinde kuranın 59. suresinin son ayetinde Allah kendisinin bir özelliğinden bahsediyor. “Huvallahu halikul bariu: yaratan ve yarattığını farklı yaratan”. O Allah’tır, yaratandır, yarattığını farklı yaratandır. Bâri! Yarattığı her şeyi farklı yaratan dediğiniz zaman işte bu evolisyon, tekamül, evrim dediğiniz şeyler bir kenarda kalıyor. Ve bugün artık yavaş yavaş insanlar o farklılığı görmeye başladılar. Allah’ın yarattığı milyarlarca insan var ama hiç biri diğerinin aynısı değil. Herkes birbirine benziyor ama işte şimdi her bir araştırma yapıldıkça iyice ortaya çıkıyor. Bakıyorsunuz ki insanların taşıdığı farklılıklar en küçük hücresinden, sesin çıkması, saçtır, parmak izidir, en çok bilinen şeyler. Bugün bakıyoruz ki artık bir yerde birisinin terine bile rastlasalar, oradan o kişiye ulaşabiliyorlar. Yani o kadar basit gibi gözüken şeylerin çok ciddi farklar oluşturduğu ortaya çıkıyor. Mesela tıpta organ nakli yapılıyor, hiç kimsenin organının diğerinin organıyla uyuşması imkansız olduğu için uyuşmaz. Uyuşmayabilir. Dışarıdan baktığınız zaman aynı gibi görüyorsunuz. Akrabalardan alalım falam diyorsunuz ama o nakil yaptığınız vücudu biraz belli bir süre ilaçlarla hatta uzunca bir süre ilaçlarla biraz sersemleştirmeden o organı kabul etmesini sağlayamıyorsunuz. İşte Allah’ın bu bâri sıfatı çok iyi kavranamadığı için ki malesef islam aleminde de bunun kavrandığını göremiyoruz. Eskiden de göremiyoruz. C. Hakkın herkesi farklı yaratmış olması ki bununla ilgili kuranda başka ayetler de var. Her yarattığını farklı yaratması hatta geçende birisi göndermişti işte Amerika’da galiba bir araştırma yapılmış. Yağan karlar üzerinde araştırma yapmış. Hiç bir kar tanesi diğerinin aynısı değil. E tabi öyle olacak. Çünkü bâridir. Yani yarattığı her şeyi farklı yaratır. Herşey ayrıdır. İki tane hakı var, birisi el yapımı birisi fabrikasyon. Bunu birbirinden ayırabilmek için ne yapılır? El yapımında mutlaka bir hata meydana gelir yaparken. O çiçeklerde, düğüm sayısında, şurda burda. Ama fabrikasyonda olmaz. Çünkü Allah’ın yarattığı insanlar da yaptıkları şeyi farklı yapıyorlar. İşte bu kavranamayınca bakıyorsunuz ki işte yaratıcı yok, aslında yaratılmamıştır evrim olmuştur! Peki evrim olsun. İlk yaratılışı kim yaptı? Bu kuralı kim koydu? Ama işin esası şu: batılılar inanılmaz şekilde şımardılar 19.asırda. Şımarıklıkları hala devam ediyor. İyice sönmüş bir balon olarak görüyorum ben şahsen şu anda batıyı. Firavun gibi hareket etmeye başladılar. Kuranda mesela ateizme örnek derseniz ben hemen firavun ile ilgili ayetleri okurum. Musa her şeyi bütün açıklığıyla ortaya koyduğu halde ve firavun da onun Allah’ın elçisi olduğunu kesin olarak kavradığı halde sırf hakimiyet bende kalsın diye kendisine ilah demiştir. Bakın mesela 26/Şuara suresinin 23’den 29’a kadar sadece meal olarak okuyayım. Firavun dedi ki Musa alemlerin rabbinin elçisiyim dediği zaman Firavun hemen ona karşılık veriyor: “alemlerin rabbi de kim oluyormuş. O da ne?”. Hatta kim de demiyor “ve ma rabbul alemin: o da neymiş?”. Acayip bir kibir. Musa diyor ki; “kesin inanacaksanız, O, göklerin yerin ve ikisi arasındaki her şeyin sahibidir. Çevresinde bulunanşara dönüyor Firavun diyor ki; “işitiyor musunuz?”. Musa devam ediyor; “O sizin de rabbiniz, önceki atalarınızın da rabbidir”. Firavun diyor ki; “ya bu size gönderilen elçi gerçekten delinim teki. Ne söylüyor burda ya!”. Ondan sonra Musa devam ediyor diyor ki; “eğer aklınızı kullanabilirseniz O, doğunun batının ve ikisinin arasında bulunanların da sahibidir”. Bu defa Firavun hemen işe noktayı koyuyor “hele benden başkasını ilah edin” Musa’ya ki Allah’ın elçisi olduğunu çok kesin kavradığını da kurandan öğreniyoruz. “Hele benden başkasını ilah edin, andolsun seni zindanlara atarım” diyor. Öldürürüm diyemiyor çünkü cesaret edemiyor. Peki bu Firavun ne yapıyor? Yunus suresinin 90.ayetinde diyor ki; “Firavun boğulma ile yüzyüze gelince dedi ki; “İsrailoğulları’nın inandığı tanrıdan başka tanrı olmadığına inandım”. Zaten biliyordun sen. İşte bütün ateistler öyledir. Allah’ın varlığında ve birliğinde kesin en küçük bir şüphe yoktur ama firavun gibi kendilerini tanrı yapacaklar ya, üste çıkacaklar ya. Ondan sonra ben müslümanlardanım diyor. Şimdiye kadar neredeydin? Boğulurken değil mi? Hani derler ya düşen uçakta ateist kalmaz diye. Daha önce de yoktu zaten. Batılılar buna teori diyorlar. Yani bir ilim de demiyorlar. Biraz da haklarını yememek lazım fakat bize gelince ilime dönüşüyor. İstersen o teoriden kısaca bahsetsene.Dr. Abdurahman Yazıcı’dan kısaca bilgi alalım bu konuda.
ABDURRAHMAN YAZICI: Evrim teorisi İslam dünyasında da veya arapçada daha çok tekamül kelimesi ile ifade edilen evrim teorisi temel olarak canlıların oluşum ve gelişimini açıklamaya çalışan bir felsefi görüş olarak kabul ediliyor. Genel olarak felsefi bir görüş. Çünkü henüz ıspatlanmış veya kesin ortaya konmuş bir şey değil. Temel olarak varlıkların basitten karmaşığa, ilkelden böyle daha iyi bir hâle, mükemmele nasıl ulaştığını açıklamaya çalışan bir görüş. Temel olarak bunu esas alıyor. Daha çok 19. yy’da Avrupa’da bilimsel gelişmelerle birlikte işte canlıların oluşumunu açıklamaya çalışan, daha çok inananlar tarafından nasıl tekamüle ulaştığını nasıl ileriye gittiğini, inanmayanlar tarafından da daha çok nasıl tanrı dışında Allah dışında tabiat tarafından nasıl ortaya çıktığını veya tabiatın nasıl ortaya çıkardığını açıklamaya çalışan bir görüş bu. Temel olarak Darwin’e isnad ediliyor. Darwin, bir İngiliz biolog. Tabi aynı zamanda ilahiyat eğitimi de almış birisi K Cambridge Üniversitesi’nde. Tıp eğitimi de almış birisi. Kendisinden önce bu konuda yapılan araştırnalar da var tabi. Sadece Darwin’e de şey yapmak doğru değil ama Darwin ile birlikte bu artık günah keçisi haline getirilmiş birisi diyebiliriz. Temel olarak Darwin, insanların tarihten itibaren hayvanları evcilleştirdiği, çiftleştirdiği, bunun neticesinde yeni hayvanlar üretebildikleri, daha çok bunun neticesinde yaptığı araştırmalar neticesinde de hayvanlar ve bitkiler üzerine bir adada bir takım araştırmalar da yapıyor Darwin. İşte doğal seçim, çevreye uyum,kalıtım, ayıklama gibi durumlardan hareketle yani bir takım hayvanların doğaya uyum gösteremeyip varlıklarının sona erdikleri, bir kısmının da bir takım genetik şeylerini bir sonraki nesillere aktardığı düşüncesinden hareketle insanların temel olarak şeylerin bir kitabı var 1859 yılında yayınladığı Türlerin Kökeni ve 1871’de yayınladığı İnsanın Kökeninin Kaynağı adındaki iki kitabı. Onlarda temel olarak varlıkların canlıların bir kaç türden hareketle oluştuğunu, değişerek meydana geldiğini, bazı türlerin yok olduğunu ortaya koyuyor. Böyle bir iddiası var daha doğrusu. Ama daha sonra kendisinden 5-10 yıl sonra veya özellikle aslında 1900’lerin başlarından itibaren bu varlıkların yaratılışı ve canlıların oluşması sanki bilimsel bir gerçeklikmiş gibi sunulmaya çalışılıyor. Özellikle pozitivizmin de etkisiyle yani Allah’ı kabul etmeyecek bir düşünce tarzıyla.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama Darwin öyle değil.
ABDURRAHMAN YAZICI: Tabi. Darwin’in Allah’a inandığı biliniyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yaratıcıyı ortadan kaldırmak için uğraşmıyor. Kendine göre bir araştırma yapmış.
ABDURRAHMAN YAZICI: Ama şunu da eklemek lazım Hocam. İslam dünyasında bazılarının evrimi kabul ettiği gibi bir düşünce var. Bu nereden kaynaklanıyor? Bazı filozoflar Farabi, İbni Sina. Bunlardan bir kısmı tekamül, tatavvur, tekaddüm veya tebeddül, hayat mücadelesi, tabiata uyum gibi bazı kavramları işlemişler. Bir bundan kaynaklanıyor. İkincisi de sudur nazariyesi. Platona isnad edilen yeni Eflatuncular’da olan. Bu sudur, islam kültürüne de geçen.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Sudurdan neyi kastediyorlar?
ABDURRAHMAN YAZICI: Varlıkların aslında tek bir Allah’tan
ABDULAZİZ BAYINDIR: Allah’ın bir parçası
ABDURRAHMAN YAZICI: Belli bir sıra halinde. Akıldır. Farklı bir şekilde inceliyor bu filozoflar. Vesair nasıl oluştuğunu iddia eden daha ortaya koyan bir teori, nazariyr. Bu da bir nazariye tabi. Sudur nazariyesi. Bunu islam filozofları kitaplarında ele aldığı için günümüzde de işte onların evrimi kabul ettiği gibi bir iddia var. Bu da tabi farklı tamamen. Onlar da yaratıcıyı kabul etmiyorlar değil.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yaratıcıyı kabul ediyorlar da yanlız felsefenin islam alemine girmesi ile çok ciddi sapmalar meydana gelmiştir. Onun üzerinde çok önemli çalışmalar yapılması lazım. Bizim bugünkü konumuz değil.
ABDURRAHMAN YAZICI: konuyu temel olarak bu şekilde özetleyebiliriz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yeryüzünü gezip dolaşmak, Allah’ın nasıl yarattığı konusunda bilgiler toplamak güzel bir şey. O açıdan Darwin’in çalışması teşekküre değer. Vardığı sonuçlara katılırsınız katılmazsınız o ayrı bir konu. Zaten bu bir ilim demiyor ki. Ben böyle düşünüyorum diyor. Yani tasvvur, bir kuram kendisine göre. Böyledir de demiyor. Bana göre böyle olabilir diyor. Böyle tahavvül ediyorum diyor. Asıl sıkıntı Onun bu nazariyesini daha sonra bir ideoloji haline getirenlerden kaynaklanıyor. Bir de islam aleminden bakıyorsunuz ki yani gerçekten öyle bir yapı var ki birisi bir ilmi keşif yapıyor, öbürü ona benzer bir kelime buluyor kendi kafasında. Benzemese bile benzetiyor kelimeyi, bak kuranda da var diyor. Vardı da şimdiye kadar nerdeydiniz? Son derece rahatsız edici bie şey. Ondan sonra da bakıyorsunuz ki batı karşısındaki eziklikten dolayı bu defa onların felsefesine kuranı uydurmaya çalışanlar ortaya çıkıyor. Asıl sıkıntı o. Asıl mesele o. Ama her defasınds buradan sesleniyoruz. Bir kere Adem’in yaratılışı, İsa’nın yaratılışı ilim aleminin üzerinde ciddiyetle durması gerken, bir de bitkilerin oluşumu. Çünkü kurana baktığımız zaman mesela Nuh suresine bakarsanız orada Nuh suresi 17. ayette; “Allah sizi yerden bitki gibi yerden bitirmiştir” diyor. “Vallahu enbetekum ardı nabate” bizim yaratılışımız öyle olmuştur. Yerden bitki gibi yaratılmışızdır. Bakıyorsunuz o bitkilerin kendi içerisinde döllenmeleri var. Bir çiçek slaytı vardı, onu gösterebilirsek arkadaşlar. Herkesin bildiği şey de yani biraz daha şey yapmış olalım. Kendi içinde erkek organı oluyor. Ekranda görülüyor. Bir tarafta dişi organı oluyor. Kendi içerisinde dölleniyor ve orada gelişim meydana getiriyor. Adem’in yaratılışını da C. Hakk kuranda bize öyle anlatıyor. 23.sureyi açabilirsek orada okuruz. Muminun suresi ki tekrar edeyim: bu konular üzerinde ilim adamlarının çokca çalışması lazım. Bu gerçekten önümüzde inanılmaz ufuklar açacaktır. Tek bir bilim dalıyla olmaz bu. Batının ilim aleminde yapmış olduğu yanlışlardan bir tanesi de insanların böyle ilimde çok sınırlı noktalarda görüş belirtip diğer ilim dallarından uzak kalmaları, dolayısıyla büyük çaplı görüşler ortaya koyamamaları. Ama kuranın bizden istediği, bir konu ile alakalı bütün bilgilere sahip olan kişilerin bir araya gelerek ilgili ayetler üzerinde de tabiat ayetleri üzerinde de çalışmalarıdır. O zaman işte kuranın ilme nasıl yön verdiğini ilimin hatalarını ortaya çıkaracağız. Bizde de var demeyeceğiz.
Muminun suresinde 12.ayetinde diyor ki Allah; “Ve le kad halaknel insane min sülaletim min tıyn”. Bir de nutfe slaytı vardı arkadaşlar, onu koyar mısınız şeye. MUMİNUN, 12.. Ayet: Ve le kad halaknel insane min sülaletim min tıyn: insanı çamurdan süzülmüş bir özden yarattık”. Hepimiz aslında çamurdan süzülmüş özden yaratılmışızdır. Çünkü anne babamızın yediği bizim de yediğimiz bütün yiyecekler çamurdan gelir. Yani su ile toprak birleşmez ise hiç bir şey olmaz. Hayat olmaz. Ne et olur ne süt olur ne bitki olur hiç bir şey olmaz. Ondan süzülen bir öz hem bizim ilk yapımızı oluşturuyor hem yaşamamızı ve hayatımızı sürdürmemizi şey yapıyor.
MUMİNUN, 13.. Ayet: Sümme cealnahü nutfeten: sonra onu bir nutfeden”. Şimdi bakın burada bazı kimseler hakikaten ben anlayamıyorum ya bu Allah’ın kitabı kuranı Muhammed diye bir adamım çıkıp Mekke ve Medine şartlarında yazdığı bir kitapdır diyemedikleri için ne yapsın adam ilahiyatçı. Ben müslüman değilim dese onu orada çalıştırırlar mı? Ben kurana inanmıyorum dese memlelette yaşatırlar mı? O zaman git kardeşim başka bir meslekte çalış. Kuran Allah’ın kitabı değildir diyemiyor zavallı. Ondan dolayı kimbilir kaç kere ölüp ölüp diriliyordur niye diyemiyorum diye. Dee! Kafir olmanın önü kapalı değil ki. Demesen müslüman mı sayacak Allah seni? Ondan sonra kalkıyorlar, efendim, kuran aslında.. Sen daha güzel ifade ediyordun, ne diyorlardı?
YAHYA ŞENOL: O günkü Mekke toplumunun dili ile inmiş ve onların tamamen karşılaştığı sorunlara çözüm sunan bir kitap. Bugüne hitab etmiyor. Mesela o görüşte olanların en büyük iddialarından biri şu: bir çok ayette siz diye ifade ediyor ya C. Hakk. Yani siz şöyle yapıyorsunuz falan. Ya diyıor bu 600lü yıllarda inmiş bu hitabı 2015-2016 Türkiyesi’nde biz niye üstümüze alıyoruz? Orada C. Hakkın sizi biz böyle yaptık derkenki siz, o günün insanları ashab. Bugün bize hitap etmiyor diyor bu ayet. Biz ondan sadece öğüt çıkarırız belki.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ona hitap etmeyebilir ama bize hitab ediyor. Bakın mesela bunu söylüyorlar. Ekrandan onu kaldırmayın arkadaşlar tekrar koyun, onun üzerine konuşacağım. Onun için Yahya’ya konuşturdum. Şimdi bakın mesela şey diyor ki. Embriyoloji o zaman fazla gelişmiş değil. Resulullah bir tabip değildi. Bir. Mekke’de okur yazar kimse yoktu. Medine’de de belki yahudiler falan vardı ama araplarda pek yoktu. Okumazsı yazması olmayan bir kişi. Bakın şurda ne diyor. Ekranda görüyorsunuz. Diyor ki ayet MUMİNUN, 13.. Ayet: Sümme cealnahü nutfeten” sonra diyor, o şeyden gelen. Toprağın iki ayrı yerinden geliyor, tıprağın bir yerinde ana rahmine benzer bir yapı oluşuyor. Onu da Allah anlatıyor. Biraz sonra Yahya ilgili ayetleri okuyacak. Önce bir dış kabuk oluşuyor. İçerisinde yıllanmış karabalçık yapısı oluşuyor. Onun içerisinde Adem oluşuyor.Mesela ana rahminin iç yapısı ile balçık arasında bir benzerlik var mı yok mu bu konuda araştırma yapılması gerekir. Yani yıllanmış balçık arasında. Burada diyor ki şimdi ekranda görüyorsunuz. Diyor ki; “sonra onu nutfe haline getirdik”. Nutfe ne demek? Bakın şimdi nutfe, arapçada natefe: inci anşamına gelir. Ama nasıl? İstiridyenin içerisindeki inci. Ekranda lütfen bir bakın bakalım. Bakın sağ tarafta döllenmiş yumurtanın resmi var. Hemen onun yanında inci resmi var. İstiridyenin içerisindeli inci resmi var. Onun yanında da üretilmiş olan ve süs eşyası olarak kullanılan inci resmi var. Bakın ki ana rahmindeki o döllenmiş yumurtanın resmi ile kuranın nutfe dediği arasında bir fark var mı? Görüntü aynı. Ne oluyor? Bunu bilmesi mümkün mü o dönemde yaşayan herhangi bir kişinin? Ama inanmak istemeyen buna da mutlaka bir kılıf bulacaktır. Çok açıl ve net. Sonra onu nutfe haline, döllenmiş yumurta haline getirdik diyor. Nerde? “fı kararim mekın” yani sağlam, uzun süre kalabileceği bir yerde. Ondan sonra da onun tüm şeylerini anlatıyor tıpkı bir insan. Adem ile bizim aramızdaki tek fark, Onun anası da babası da toprak. Ama bizim de ana babamız topraktan yaratılmış Adem’in soyundan gelen bir kadın ile erkek. Aramızdaki tek fark bu. Bununla alakalı bir beşer var. Beşer ile ilgili ne diyorlardı. Onunla ilgili ayetleri oku. Önce ne dediklerini söyle.
YAHYA ŞENOL: Bu güncel bir tartışma olarak insanın yaratılışı özellikle ilk insanın Adem’in yaratılışı veya ilk insan olarak Adem kabul edilmiyor bu durumda ama şöyle söyleniyor: kuranda ismi geçen Adem kendisinden önce, onların ifadesi ile söyleyeyim binlerce, milyonlarca insanlardan bir tanesiydi Adem ve Allah onların içinden onu seçti. Ve bu da işte Abdurahman Hoca’nın biraz önce ifade ettiği gibi islam filozoflarının ifadesi ile tekamül sonucu, diğerlerinin ifadesi ile de evrim. Türkçesi, arapçası. Allah önce beşer diye bir varlık yarattı. Bu zamanla evrile evrile, olgunlaşa olgunlaşa kamil bir vaziyete ulaştı ve o zaman insan ve Adem oldu. Önce beşer vardı. Allah o beşere daha sonra işte sorumluluk yükleyecek bir seviyeye geldiğini görünce halifelik vermek suretiyle ona sorumluluk vererek onu Adem ve insan kıldı.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Halife ne demek onlara göre?
YAHYA ŞENOL: Halife de onlara göre Allah adına yeryüzünde hüküm sürebilecek olan bir varlık demek.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Allah adına hüküm sürmek! Allah adına hüküm sürmek için Allah’ın orada olmaması lazım değil mi? Resulullah hayatta iken halifesi var mıydı?
YAHYA ŞENOL: Halife atıyordu tabi orada olmadığı için.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Medine’den Mekke’ye giderken yerine birini bırakıyor, Hayber’e giderken bırakıyor, vefat ettikten sonra halife. Allah bir yere mi gitti yoksa haşa vefat mı etti? Bir müslüman bunu aklına bile getiremez. 15.sureyi lütfen açalım. Bu vekil konusu çok önemli bir konu. Şirkin asıl sebebi. Şirktir. Burada diyor ki Allah; Musa’ya verilen kitabı bir tek kelimeyle özetliyor Allah. Diyor ki, “ve ateyna musel kitab: Musa’ya o kitabı verdik”, “ve cealnahu huden beni israil: israiloğulları için rehber yaptık”, “ella tettehızu min duni vekila: benim ile sizin aranıza bir vekil koyup onlara yapışmayın”. Vekil yok. Ne demek Allah’ın adına vekil. Vekil olmuyor haşa halifesi olunur mu? Bir kere bu inanılmaz bir hatadır ki şirkin taa ana merkezidir.
YAHYA ŞENOL; Kurana baktığımız zaman kuranda beşer kelimesinin de kullanıldığını görüyoruz yaklaşık 36 farklı yerde geçiyor beşer kelimesi. Buna mukabil insan kelimesi de kullanılıyor. O da 65 yerde geçiyor tekil olarak insan kullanılıyor. Tabiki C. Hakk beşer derken, insan derken farklı bir yere dikkat çekmek istiyordur. Doğru. Onda bir problem yok. Fakat beşer dediği zaman bu insandan farklı veya insan dediğimiz zaman da beşerden farklı bir tür farklı bie yapı değil. Aynı şeyin farklı türlerine Allah zaman zaman vurgu yapıyor. Tıpkı bir madeni para düşünelim. Yazı ve tura. Şimdi siz yazı dediğiniz zaman paradan başka bir şey, tura dediğiniz zaman paradan başka bir şey kastetmiyorsunuz. Paranın bir yüzünü bazen kastediyorsunuz, başka bir zaman başka bir yüzünü. Beşer vasfı C. Hakk tarafından kullanılıyor insan için. Biraz sonra Fatih Hocamız da ilgili ayetleri okuyacak. İnsana beşer denmesi, onu diğer canlılardan ayıran farklı bir özelliği olmasından dolayı doğru ama insan beşerden farklı bir yapıda değil. Şimdi bunu temellendirirken şu ayetlere dayanıyoruz. Hicr suresi var kuranda 15.sure. Onun 26.ayetinden okumaya başlayacağız. Şimdi burada 3 farklı ayette hem beşer hem insan kelimesi geçecek ve bakalım ki bunlar birbirinden çok farklı şeyleri mi ifade ediyor? 26. ayette Allah buyuruyor ki HİCR, 28. Ayet: Ve iz kale rabbüke lil melaiketi innı haliküm beşeram min salsalim min hameim mesnun”. Arapçasından zaten aynı şeyi duydunuz: insan kelimesi geçti. “Halaknel insane: biz insanı yarattık”. Neyden? “Min salsalin mim hamein mesnun: yıllanmış ve artık bir çömlek gibi olmuş, vurulduğunda ses çılarabilen bir balçıktan yarattık”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bir de “hameim mesnun” dan. Yıllanmış kara balçık. Ana rahmi kıvamı. Dışarısı şey. Gelen sel, bir müddet sonra selin bırakmış olduğu çamur kurur. Kuruduğu zamam çömlek şeyi gibi döner böyle çömlek parçası gibi olur. İşte bu çömlek parçası gibi olan şey dış cidarı oluşturuyor. Hamei mesnun da yıllanmış kara balçık. Demek ki yıllanmış kara balçığın içerisinden bir çok şeyler geliyor. Bir keresinde İzmir’de toplantı yapmıştık da bir uzman gelip konuşmuştu. Bir üniversitede hoca idi. Bir avuç balçığın içerisinde binlerce canlı vardır diyordu. Demek ki o balçıkta önemli şeyler var. O, kaynağı oluyor Adem’in.
YAHYA ŞENOL: Burada insan kelimesi kullandı ve kim yaratıldı bundan? Bu salsal ve hameim mesnundan kim yaratıldı? Biz mi yaratıldık? Yok. Burada kastedilen ilk insan. İlk insana da Allah insan kelimesini kullandı. Beşee değil direk insan olarak. Peki devamında C. Hakk ne buyuruyor? HİCR, 27.. Ayet: Vel canne halaknahü min kablü: daha önce de (yani insandan da önce) biz cinleri yaratmıştık”. Neyden? “min naris semum: zehirli bir ateşten yarattık”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Niye zehirli? Çünkü bir başka ayette de “mim nari cin nar” . Zehirli, bazen insanları öldürür biliyorsunuz. Duman, içerisinde su yani buhar ve ateşten kaynaklanan sıcaklık. Üçü birleşerek yaratılıyor. Cinler de sudan yaratılmış oluyor. Onlar da canlı olduğu için. Min naris semum da “mim nari cin nar”.
YAHYA ŞENOL: İlk insanın yaratılışı ve insandan önce de cinlerin yaratıldığı anlatıldı burada. Ve devamında Allah bir kaç farklı surede tekrarlanan Adem-İblis kıssasına gelerek bakın hangi kelimeyi kullanıyor. Diyor ki; HİCR, 28.. Ayet: Ve iz kale rabbüke: hani rabbin şöyle demişti bir gün”, “lil melaiketi: meleklere”, “innı haliküm beşeram min salsalim min hameim mesnun”. Meleklere demiş ki; “ben salsal ve hameim mesnundan yani yıllanmış kara balçıktan, şekilli, vurulduğunda ses çıkarabilecek bir yapıda bir şeyden bir beşer yaratacağım”. Yukarıda “halaknel insane min salsalin min hameim mesnun” dedi, burada “inni halukun beşeran min salsalin min hameim mesnun” dedi. Aynı olayı hem insan hem beşer kelimesi ile açıkladı Allah. Demek ki bu ilk yaratılana ister Adem deyin ister me derseniz deyin o hem beşer hem insan. Devamında da buyuruyor ki Allah; HİCR, 29.. Ayet: Fe iza sevveytühu ve nefahtü: ne zamanki onu tamamlarım şeklini veririm”, “fıhi mir ruhıy: ve ona ruhumdan üflerim”, “fekau lehu sacidın: derhal ona boyum eğin/secde edin”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bak “fe iza sevveytuhu” diyor “tuhuma” demiyor. Hu. İnsan da beşer de aynı varlık. İlk yaratılışta adına insan ve beşer deniyor. Peş peşe ayetler. Kuranın ne kadar nokta atışı yapıp sağlam cevaplar verdiğini görüyoruz değil mi?
YAHYA ŞENOL: HİCR, 30. Ayet: Fe secedel melaiketü küllühüm ecmeun: bütün melekler hepsi birden secde ettiler o varlığa” HİCR, 31. Ayet: İlla iblıs: İblis müstesna”. Peki kim bu? Bakın ilk yaratılan insan ve meleklere ona secde etmeleri emrediliyor. Diğer ayetlerde bu ilk insanın ismi “uscudu lü ademe” diye açıkça zikrediliyor. Ademe secde edin. Demek ki ilk insan Adem.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bunu birleştirelim. 1-Dedi ki Alla; “ben bir insan yaratıyorum”. Neyden? Salsal’dan yani kurumuş balçıktan ve bir de yıllanmış. İkisi ayrı ayrı, onlardan yaratıyorum diyor. Ondan sonra dedi ki; yine o salsaldan ve hameim mesnun’dan. Aynı şeyden beşer yaratıyorum. Her ikisinde de diyor ki ruh üflediğim zaman secde edin. Öbür tarafta da Adem’e secde edin. Demek ki Adem hem beşer hem insan. Ve ilk insan. Peki biz de beşermiyiz?
YAHYA ŞENOL: Sonra devamında bütün melekler secde ettiler “illa iblis: iblis müstesna”, “eba ey yekune meas sacidın: O, secde edenlerden olmadı”. C. Hak da HİCR, 32.. Ayet: Kale ya iblısü: ey İblis dedi”, “ma leke ella tekune meas sacidın: ne oldu da sen bu secde edenlerle birlikte olmadın?”. O da şöyle söyledi; HİCR, 33.. Ayet: Kale lem ekül li escüde li beşerin halaktehu min salsalim min hameim mesnun” aynı kelimeler üçüncü kez kullanılıyor. Yani senin o salsal ve hameim mesnundan yarattığın bir beşere mi secde edeceğim ben?”.
ABDULAZİZ BAYINDIR; Öbür ayette de Adem’e secde etmediğini söylüyor.
YAHYA ŞENOL: Adem, insan, beşer üçü eşit. Aynı şey. Adem farklı, insan farklı, beşer farklı veya Adem insan ama beşerin devamı olan bir insan falan değil. İlk insan Adem. İlk beşer Adem. Adem, Adem.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Anası yok babası yok. Ama o nutfe kelimesine lütfen dikkat edelim. Nutfenin bir başka adı da nefs’dir kuranda. Nefs. Nefs kelimesi yani o nutfe döllenmiş yumurta. Ona Nisa suresi ilk ayetin de ve başka ayetlerde de Allah nefs der. Niye nefs der? Bakın o ilk döllenmiş yumurtaya nefs dedi kuran, şu vücudumuza da nefs der. İlim adamları bu arada ilgi kurmalılar. Demek ki vücudun özellikleri o ilk döllenmiş yumurtada var ki Allah ona nefs diyor. O zaman ilk döllendiği andan itibaren o farklılaşma başlıyor kişide. Döllendiği andan itibaren başlıyor. Adem de nefstir. Adem de döllenmiş yumurtadan yaratılmıştır. Adem’in bizden farkı toprağın içinden çıkarken süt çocuğu olarak değil tam yetişmiş bir insan olarak çıkmıştır. Bu da ahiretteki yeniden yaratılışımızın bizim için bir bilimidir. Bu konuda müslümanlar bir bilim yapmak zorundadırlar. Kuranda bunu emreden ayetler var. Bunu yapmak zorundayız. Şimdiye kadar ihmal edilmiştir. Onun için ne diyor Araf’ta; “ma halkukum vela badukum illa ke nefsin vahide: sizin ilk yaratılışınziız da yeniden diriltilişiniz de o nefsi vahidenin yaratılışı gibidir”. Yani ahirette yeniden yaratılırken de Adem’in ilk yaratılışı gibi yaratacağız. Çünkü o zaman hiç birimizin anası babası olmayacak ama tohumumuz duracak. Herkesin kendine ait olan tohumu toprakta kalcak. O bir fasulye gibi. Toprağın içerisinde herkes büyüyecek. Hatta toprağın üstü bir ana rahmi gibi doğuma hazırlanmış ana rahmi görüntüsüne bürünecek. Onunla ilgili ayetler var. Konu başka tarafa sapmasın diye şey yapmıyorum. Ondan sonra kalkın dendiği zaman herkesin üzerindeki o toprak açılacak herkes ayağa kalkacak. Uykudan uyandığını zannedecek.
YAHYA ŞENOL: Kuranda biraz önce de dediğimiz gibi hem beşer hem insan kelimeleri kullanılıyor ve beşer kelimesi geçtiği zaman insanın biyolojik yapısına işaret var. Doğru. Mesela bie çok ayetten bir kaç tanesi, inanmayanlar genelde kendilerine gönderilen elçiler için diyorlar ki; “sen de bizim gibi bir beşersin. Ne farkın var?”. Kastettikleri ne? Bizim gibi yersin içersin bizim gibi giyinirsin yani her şeyimiz ihtiyaçlarımız eksikliklerimiz sıkıntılarımız arızalarımız hep aynı. Sen fe bizim gibi beşersin. Fakat bu, bizim gibi bir insan değilsin manasına gelmez hiç bir zaman. Bizim gebi beşersin. Ee? Ama bizim gibi insan değilsin. Veya sen farklı insansın biz farklı insanız değil. Orada dikkat çektikleri nokta hani fiziki şeylere bakıldığında biz aynıyız. Çünkü onların melek peygamber beklentisi var. İstiyorlar ki onlara öyle bir elçi gelsin, neticesinde onu taklit etmesinler ki C. Hakka desinler: “ya rabbi biz ne yapalım, kendi cinsimizden peygamber göndermedin ki. Melek, ona nasıl uyacaktık. Ama Allah diyor ki; “yeryüzünde gezip dolaşanlar melek olsaydı onlara melek peygamber gönderirdik. Siz insan olduğunuz için size de insan peygamber gönderdik”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tabi insanlar uçan kaçan adam aradıkları için hocalar da bu fırsatı değerlendiriyor, kendileri uçmaya kaçmaya başlıyorlar.
YAHYA ŞENOL: Özellikle beşer kelimesini kullandığı bir iki ayet ben nakletmek istiyorum. Orada da anlayacağız ki yani insan kelimesini oraya koysak zaten aynı şeyi söylüyor olacak. C. Hakk orada beşer kelimesini kullanıyor diye insan anlaşılmaz değil. Mesela çok basit bir örnek vereyim ona. Meryem suresinin 26. ayeti. Meryem validemiz İsaAs’ı dünyaya getirmesinden sonra ne yapacağı konusunda tereddüt yaşıyor. C. Hakk diyor ki; “git hurma ağacını salla taze hurmalar düşecek”. 26.ayette diyor ki; “fe kuli veşrabı ve karrı ayna: ye iç gözün aydın olsun”, “fe imma terainne minel beşeri ehaden:şimdi tekrar toplumunun, kavminin içine döneceksin. Yolda seni bir beşer görürsen”. Ne demek?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Onlar beşere ne diyorlardı? Adem öncesi ne yapıyordu o beşer?
YAHYA ŞENOL: Sorumluluk yüklenemeyecek kadar ilkel. Yani vahşi. Halbuki “fe inna terainne minel beşeri ehaden: bir beşer görecek olursan yolda”. Beşer görecek, insan görmeyecek mi? Oradaki insanlar işte. C.Hakk burada insanı beşer kelimesi ile ifade etmiş sadece. Farklı bir türden bahsetmemiş. Bir ayet daha var. Mesela Müddessir suresinde.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bitir o ayeti.
YAHYA ŞENOL: MERYEM, 26.. Ayet: “..fe kulı innı nezertü lir rahmani savmen fe len ükellimel yevme insiyya: söyle onlara, ben bugün rahmana oruç adadım ve sizinle asla konuşmayacağım bu konuda”. “fe len ükellimel yevme insiyya”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Bir beşere rastlarsan bir insanla konuşmayacağım de”. Beşer insan olmasa böyle bir kelime kullanılmaz değil mi?
YAHYA ŞENOL: Bir ayete daha işaret edelim. Müddessir suresi 32 ve devamı ayetlerde C. Hakk cehennemi tasvir ettiğ ayetin sonunda diyor ki; “ve ma alemu cunude rabbike illa hu: rabbinin ordularının sayılarını ve kimlerden oluştuğunu en iyi o bilir”. “Ve mahiye illa zikra lil beşer: bütün bu anlatılanlar beşer için” yani insan için. İnsa dışı bir varlık veya sadece biyolojik varlık için bir hatırlatma falan değil. Buraya insan kelimesini koysanız “ve mahiye illa zikra lil insan” olsa aynı manayı ifade eder. Devamında C. Hakk MÜDDESSİR, 32.. Ayet: Kella velkameri.MÜDDESSİR, 33.. Ayet: Velleyli iz edbede. MÜDDESSİR, 34.. Ayet: Vessubhı iza esfere. Aya yemin ediyor, geceye yemin ediyor, sabaha yemin ediyor. 36.ayetinde de yine “neziran lil beşer” buyuruyor Allah. Bütün bunlar insanı uyarsın insan için uyarıcı olsun diye. Bak beşer otomatikman insana aktarıyoruz bunu. Beşer için tamam böyle yazıyor ama bu insanın ikinci bir varlık veya insan öncesi bir prototip, vahşi, ruhu olmayan, kendisine sorumluluk yüklenemeyecek ilkel bir yaratık falan değil. Veya bugünkü manada insanın ahlaki özelliklerini ruhı özelliklerini taşıyan varlık haricinde kalan biyolojik varlığı falan değil. Bizatihi insanın kendisi. Beşer olarak ifade edilmiş. Şura suresinin 51.ayetinde “ve ma kane li beşerin en yukellimullahu:Allah hiç bir beşerle konuşacak değildir, ancak”, “illa vahyen: Ancak Allah ona vahyetmek suretiyle konuşur”, “ev min verae min hicabin: bir engel bir perde arkasından”, “ev yursile resulen: kendisine bir elçi gönderir de” , “fe yuhiye bi iznihi bima yeşa: ne murad etmişse ne buyurmuşsa onu kendisine vahyetmek suretiylr ancak bir beşerle konuşabilir”. Buradaki beşer yine insan. Yine bir farkı yok. Veya ALİ İMRAN, 79.. Ayet: Ma kane li beşerin: hiç bir beşer yoktur ki”, “ey yü’tiyehüllahül kitabe: Allah kendisine bir kitap vermiş olsun”. Allah hangi beşere kitap verir? Nebi kıldığına değil mi? Bakın işte beşer diyor Allah. İnsan öncesi bir prototip veya insanın bugünkü biyolojik varığı falan değil. Kitap ve “vel hukme: hüküm vermiş/doğru karar verme yeteneği vermiş”, “ven nübüvvete: ve kendisine nübüvvet/peygamberlik verdiği bir beşer olmaz ki” “sümme yekule lin nasi: çıkıp ds insanlara desin”, “kun ıbadel lı min dunillahi: Allah’tan evvel bana kul olun demez” diyor. Böyle bir beşer yoktur yer yüzünde. Allah kendisine peygamberlik versin kitap versin hüküm versin hikmet versin de çıkıp bu desin ki insanalara; Allah’tan önce bana kul olun. Bakın yine beşer kelimesini kullandı Allah burda. İnsan kullansaydı yanlış mı olacaktı? Beşer kullandı diye insanı biz buradan kapsam dışına mı bırakacağız? Mümkün değil. Bunun gibi bir çok ayet var. Farklı yönlerini Fatih Hocamız aktaracak.
FATİH ORUM: Beşer ve insan kelimeleri arasındaki farka dayalı tartışmalar benim aklıma resul ve nebi kelimeleri arasındaki tartışmaları anımsatıyor. Nebi ve resul kelimelerinin farklı anlamlara geldiğini söyleyenler,öyle kurgulara dayalı bir anlam yüklüyorlar ki bu defa tam kuranın hiç kastetmediği bir anlam örgüsü yaparak nebi ve resul kelimelerini tanımlıyorlar. Bu defa pek çok ayet anlamsızlaştırılıyor. Veya öte taraftan da ya ikisi arasında hiç bir fark yoktur, ister nebi de ister resul fe hatta istersen peygamber de. Hangisi diline daha kolay geliyorsa söyleyebilirsin diyerek bu defa ikisi arasında hiç bir fark olmadığını söyleyerek daha büyük katliam yapılıyor. Bu iki beşer ve insan kelimesine karşı tavırda da aynı şeyi görüyorum ben. İkisi arasında fark olduğunu söyleyenler bu farkı kendi kurgularına göre dizayn edip bu defa yine kuranla taban tabana zıt bir takım anlamlar çıkıyor. Hiç bir fark yok, ikisi de aynı şeydir denildiğinde de yine kuranın en önemli özelliklerinden bir tanesi, her farklı kelimenin bir diğerinde olmayan önemli bir vasfı ortadan kaldırılarak yine başka bir karartma yapılıyor. Kuranda insan ve beşer kelimeleri, biraz önce Yahya Hocam da söyledi epeyce geçiyor. Mesela beşer kelimesi 36 ayette geçiyor ve bir özelliğe dikkat ediliyor. Nedir o özellik? Mesela kelimenin köküne bakıldığında ten yani insanım derisinin en üst tabakası anlamına gelen bir kelimedir beşer. Yine celde, cild de kuranda geçer ama o derinin tamamı. Oysa beşer ifadesi insanın o derisinin en üst kısmı yani ten. Onun için mesela kuranda karı koca arasındaki ilişkide bu kelime kullanılır; mubaşeret. “Tubaşiruhunne fel âne başuruhunne” Bakara suresinin 187.ayetinde yani tenin tene teması anlamında. İşte beşer, insanı diğer varlıklardan ki işte hayvanlar olabilir bitkiler olabilir veya cinler olabilir, bu tür varlıklardan ayıran önemli bir vasfa temas ederek bazen insanı bu şekilde anlatıyor kuran. Öte taraftan mesela 36 yerin 36 ayetin tam yarısında bu kelime ile kastedilern kuranda hep insanların “buna mı tâbi oluyorsunuz” yani Allah’ın göndermiş olduğu nebileri küçümserken kullandıkları hep beşer kelimesi kullanılıyor. Yani “tuta tuta buna mı tabi oluyorsunuz”. Öte taraftan yine resuller de kendilerini “bizde sizin gibi yediğimiz aynı içtiğimiz aynı derimiz aynı. Elbiseye ihtiyaç duyan kişileriz melek değiliz”. O yönüyle de çok önemli. O vasfı dikkate alarak o kelime hep ifade ediliyor. Mesela işte insanın teninin olması, anadan doğduğu gibi dışarıya çıkamaması anlamına geliyor. Doğan ilk bebeği hemen örterler ve hiç bir insan yani fıtratından uzaklaşmamış hiç bir insan beşer olduğu için yani ten sahibi olduğu için anadan doğma dışarıya çıkmaz. Onun için mesela elbise giyer. İnsan yine beşerin bir vasfıdır hatta fıtri bir özelliğidir. Bundan dolayı da İblis’in ilk hedefidir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yahya okudu, Fatih okudu. Ne diyor Allah; “bir beşer yaratıyorum” diyor. Adem, tamam bir isimdir. Önemli değil. Hayvanlara da isim koyabilirsin. Şu ayının adına bir şey dersiniz öbür ayıya başka bir isim verirsiniz ama bir beşer yaratıyorum sözü, yeni yaratılan canlının: kendinizi o meleklerin yerine koyun. Yeryüzünde zaten sayısız canlı var, yeni bir hayvan türü yaratıyor Allah. Bizde hayvan kelimesi böyle aşağılayıcı ifade şey yapılıyor, arapça bakımından canlı demektir. Yeni bir canlı türü yaratıyor. Peki bunun farkı ne? Beşer yani derisinde bir fark var. Bu deride fark olduğu için Adem ilk beşer bakıyor ki elbiseli. Elbiseli tek canlı. O zaman demek ki Adem’i diğer canlılardan ayıran şey elbisedir. İblis secde etmeyip de kovulunca Adem’i suçlu görmüştü. Eh ben de doğru yolun üstünde oturacağım göreceksiniz. Şimdi elbiseli tek canlı! Diğer canlılardan tek farkı elbise. İblis’in gördüğü kadarıyla orada. Adem’in bilgisini yok edecek bir imkanı olmaz. Bilgi bakımından üstünlüğünü ortaya koydu ama Allah’ın öğrettiği bilgiyi ortadan kaldıramaz İblis. Mümkün değil. Ne yapabilir? Sadece elbisesini soyar, diğer hayvanlar gibi yapar. Onun için İblis’in ilk yapmak istediği şey, Adem’in elbisesini soymaktır. İnsanı diğer canlılardan ayıran şeyi de elbisedir. Az önce Fatih söyledi. İlk doğan çocuğun hemen kundağa sarılması bir beze sarılması gerekir ama hiç kimse doğan bir keçi yavrusunu bir inek yavrusunu yada bir başka hayvanı bir şeyr sarmak diye aklına bile getirmez. Böyle bir şey söz konusu değil. İşte insanı ayıran bu beşer olarak. Bir de deri yapımız sın derece farklı. Zaten ondan kaynaklanıyor bu şey. Mesela işte mubaşeret. Az önce söylediği. Mubaşeret kelimesi kullanılıyor. Mubaşeret demek derinin deriye değmesi. Türkçede ne denir? Tenin tene değmesi derler. Zannedersem diğer canlılar için ten kelimesi kullanılmıyor. Ben öyle biliyorum yani. Ondan sonra mesela beşşiru kelimesi vardır. Febeşşir kuranda çok geçer. Beşşir ne? Müjdelemek ne demek? Çünkü insanın öyle bir farkı var ki üzüldüğünü de sevindiğini de derisinden anlayabiliyorsunuz. Bir mimiki var. O beşere. Beşer olmasından kaynaklanan şey bu deri yapısı. Bakıyorsunuz üzülmüş, bakıyorsunuz hayırdır ya noldu, gemilerin mi battı denir. Noldu böyle çok neşelisin denir. İşte sana bir müjde verdik niye sevinmiyorsun denir. Çünkü dışarıdan baktığınız zaman onu anlayabilirsiniz. Ama tabi ben hayvanlar konusunda uzman değilim ama ben duymadım şu âna kadar öyle bir şey. Yani bir hayvana bir şey verdiğiniz zaman yüzüne baktığınızda onu anlayabiliyormusunuz onu şimdiye kadar siz duydunuz mu?
FATİH ORUM: En azından insan kadar belirgin olmaz yani.
ABDULAZİZ BAYINDIR; Olsaydı duymuş olurduk. Onun için bu beşer, mesela bu ayeti okuyalım bakın. Çok sayıda ayet var bu konuda da Araf suresindeki ayet İblis’in ilk yapmak istediği şey. Diyor ki; ARAF, 20.. Ayet: “Fe vesvese lehümeş şeytanü: Adem ile Havva’ya vesvese verdi”. Niye? “li yübdiye lehüma mavuriye anhüma min sev’atihima”. “Sev’at” yani açıldığı zaman rahatsız olunacak bölgeler vücutta. O manaya geliyor. Bazıları bunu “sev’ateyhima” diye tercüme ediyor. Bu yanlış. “Sev’atey” dediği zaman ön ve arka diye tercüme edilir. “Sev’at” dediği zaman çoğuldur. Ön, arka, vücudun diğer bölümleri yani bak mesela hiç kimse indanların yanına gelirken çıplak gelmez. Hiç kimse gelmez. Hani insanları çeşitli şekillerde eğitiyorlar da çıplaklar kampı falan filan pek de tutmuyor çünkü insan fıtratına aykırı bir şey. Sadece fıtratını bozmuş olan kişiler. Hatta Araf suresinin 26.. Ayetinde diyor ki: “Ya benı ademe kad enzelna aleyküm libasey yüvarı sev’atiküm ve rışev: size o açıldığı zaman rahatsız olacağınız yerleri örten elbise indirdik”. İndirme demek gökten inmiş değil. Mesela rızkınızı da indirdik diyor. Onun sebeplerini ortaya çıkardık demek. Yani şunları alırsınız örersiniz. “Ve rişe: bir de süs elbisesi”. Bakın insanda tek tip elbise yok. Mesela evinize bir misafir geldiği zaman yataktaki elbisenizle gidip karşılayabiliyormusunuz onu? İşte bu birisi sadece örtünmek için giyilen elbise, birisi de kişiliği ortaya koymak için giyilen elbise. İki tane elbiseden bahsediyor Allah burada. Bir tane de değil. Ondan dolayı der ki; “huzı zinetekum inde mescid: secde yaptığınız her yerde zinetinizi/sizi güzel gösteren elbisenizi giyin” der. Elbise konusu insanı diğer canlılardan ayırdığı için, temel konu olduğu için İblis ilk önce “ben senin elbiseni çıkartayım da”. İblis niçin böyle yapıyor? Kendisi melekti. Allah’ın bir emrini yerine getirmedi, bulunduğu yerden aşağı düştü. “Hee!Ben de şu Adem’e Allah’ın bir emrini tutmaması için bir oyun oynarsam bu da bulunduğu yerden aşağı düşecek. Düşmese de bu beşer, beşerlikten diğer hayvanların seviyesine düşer”. Düşünüyor ve düşündüğü de oluyor. Ne oldu orada? Bu ayette “ARAF, 22.. Ayet: fe lemma zakaş şecerate: o ağaçtan tadınca”, “bedet lehüma sev’atühüma: açılmasından rahatsız olacakları bölgeleri kendilerine gözüktü”. O rahatsız olma: sadece başkalarına karşı rahatsız olma olur, sıcağa soğuğa karşı da olur. Çünkü bu elbiseye takva elbisesi de der Allah. Takva ne demek? Vücudu koruyan elbise demektir. Sıcaktan korur, soğuktan korur, insanların ayıplamasından korur, kişiliğin hafife alınmasından yada saygıdan korur. Ne derler: önce insanlar giyimiyle karşılanır, sonra bilgisiyle uğurlanır derler. Evet. Dolayosıyla bu beşer olmasından kaynaklanan şeydir bütün bunlar. Ve Adem beşerdir, okunan ayetlerde hepimiz beşeriz. Yahya’nun da Fatih’in de okuduğu ayetlerde bunlar açık ve net şekilde ortaya konuldu.
FATİH ORUM: Belki şuna da dikkat etmek gerekebilir. Yani insan ve cinden bahsediyor kuran. Ve insanın da işte çeşitli vasıflarından bir tanesinin beşer olduğundan bahsediyor. Biraz önce Yahya Hocamız okudu “beşeran rasulen” ifadesinin tam mukabili “meleken resulen” şeklinde geçiyor. Yani adamların söylediği şey esasında hani sen insan değilsin falam değil. Tamam bizim gibisin ama bizim gibi olmamalısın. O zaman direk akla öteki tür geliyor. Melek yani. İnsanla melek arasında cinler arasında bir fark var. Ve yine bizim ilgimizi çekti belki izleyicilerimizin de ilgisini çekebilir. Kuranda mesela ins ve cin şeklinde kalıp 18 yerde geçiyor ve bütün geçtiği yerlerde hep beraber geçiyor. İns ve cin 18 yerde geçiyor. Hepsinde insan ve cin arasındaki farkı ve karşılaştırmayı ortaya koymak için geçiyor. Yani ayrı türler bunlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR; Beşer diye ayrı bir tür yok ama insan aynı zamanda beşerdir. Doğru. Burada şunu da izleyicilerimize söyleyelim. Cinlerin de ruhu var insanların da ruhu var. İkisi de imtihandan geçtiği için ikisinde de geçen hafta konuşmuştuk insanı insan yapan özellikler. Aslında cinleri de ilgilendiriyor. Tabi insanı insan yapan derken diğer yeryüzünde yaşayan canlıları hedef alarak şey yapmıştık. Onu inşallah cinlerle ilgili ders yaparsak yakında yapacağız zannedersem. Onu da yaptığımız zaman göreceksiniz aradaki fark, birisi insan birisi cin. Yaratılıştaki yani vücut yapısındaki fark.
FATİH ORUM: İnsan kelimesinin geçtiği ayetlere de bakıldığında mesela insanın sürekli zaaflarından ikinci olarak da yaratılış hammaddesinden bahsederken geçiyor kelime. Dolayısıyla cin ile insan arasında bir fark var. Bunlar iki tür. Bu iki türün kendine has birtakım özellikleri var. İşte bu insan türünün özelliklerimden bir tanesi de beşer yapıda olması. Tenine sahip olması, yemesi içmesi,uykuya ihtiyacı olması ve bir takım insani zaaflara sahip olması diyebiliriz.
YAHYA ŞENOL; O şeyi de hatırlatabiliriz belki. Bir çok ayette C. Hakk peygamberlerine söyletiyor ya “kuş inne ma ene beşrun mislikum: de ki ben de sizin gibi bir beşerim”. Sadece. Ben de tıpkı sizin gibi sadece beşerim. Şimdi biz beşeri insandan farklı olarak değerlendirirsek eğer yani beşer farklı insan farklı diyecek olursak o zaman şu mana çıkmaz mı: evet beşerlikte aynıyız ama tabiki insan olarak ben sizden farklıyım. Bunu demek istiyor peygamberler yani. İnsanlık ortak paydasında aynıyız ama fark ne? Bana vahiy geliyor. Sizden tek farkımız bu. Yoksa onlar diyebilirlerdi ki; ya rabbi tamam, beşerlikte aynıyız da insanlıkta O bizden farklı nasıl biz onu örnek alacaktık demezler mi o zaman müşrikler?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Zaten İnsan suresinde Allah demiyor mu? Adı İnsan olan sure. İsterseniz şu 76. sureyi bir açın hep beraber orayı şey yapalım. Başka bir anlamı var mı? Ne diyor Allah bu surede? İNSAN, 1.. Ayet: Hel eta alel’insani hıynüm mined dehri: insanın üzerinden uzunca bir zaman geçmedi mi?” Bunu siz bilmiyormusunuz? Herkes için söylenen bir söz. “lem yekun şey’en mezkura: hakkında bir bilgi yoktu”. Efendim beşerdi de birbirlerini yiyordular da! Nerden çıkarıyorsunuz Allah aşkına ya. İNSAN, 2.. Ayet: İnna halaknel’insane min nutfetin emşacin” gene aynı şey. “İnsanı karışımı çok olan döllenmiş yumurtadan yarattık”. Nutfe kelimesi her geçtiği yerde bir başka özelliğinden bahsediliyor. Yani içinde en az 3 ve daha fazla karışım var. 2 tane değil demek ki. Bir çok şeyler var. Çalışanlar bunlara bakması lazım. Tabi bu bizim uzmanlık alanımıza girmez. Ondan sonra “nebteliyhi” ilk nutfeden yarattığı şeyi zor bir imtihandan geçireceğiz insanı, beşeri. “Ene beşerun mislikum” dediği zaman “innema ene insan” demiş oluyor. Ben sizin gibi bir beşerim, insanım. Nebtelihi; onu zor bir imtihandan geçireceğiz.“fece’alnahu semiy’an basıyra: bu sebeple onu dinleyen ve gören” görüyor, dinliyor. Görme ve dinleme bizim bilgi alma temel kaynaklarımızdır. Ya kulakla alırız ya gözümüzle alırız bilgileri. Dokunmakla yapabilirsiniz ama orada fazla ileri gidemezsiniz. Esas göreceksiniz. Görme ile birlikte olursa bir şeyler olur. Ondan sonra İNSAN, 3.. Ayet: İnna hedeynahussebiyle: insanı yola yönlendirdik”, “imma şakirav ve imma kefura” ya şakir olur. Ne demek? Görevini yapar. Görevinin ne olduğunu anlar, yapar. Yada nankörlük eder. Kendisine kalmış bir şey. İştr bu insan.
FATİH ORUM: Tam da bu ayetten hareketle zaten Adem’den önce beşer vardı deniliyor. Bir kurgudan hareketle. Diyorlar ki; “Adem’i Allah topraktan yarattı. Yani onu bir heykel traş gibi diyelim ki toprağı kardı, şekil oluşturdu ve can verdi.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şöyle düşünüyorlar: topraktan bir heykel, ondan sonra hadi bakalım can. Böyle bir şey yok.
FATİH ORUM: Her insan için geçerli olan o kanunların Adem için de geçerli olduğunu düşünmüyorlar. Ve ondan hareketle diyorlar ki; “Allah insanı yarattığından bahsediyor ilk ayette. İkinci ayette de onu bir nutfeden yarattığını söylüyor. O zaman Adem de tıpkı bizler gibi bir anne ve babadan yaratılmış olmalı. Dolayısıyla kendinden önce ona annelik babalık edecek beşer türü olmalıdır”.
ABDULAZİZ BAYINDIR; O zaman bu arkadaşlarımız şu şeye bir cevap versinler bakalım yani. Yeniden yaratılış nasıl olacak? O zaman ahireti de inkar etmeleri gerekir. Bunun başka yolu yok. Ne dedi Allah Araf suresinin 25.ayetinde ARAF, 25.. Ayet: Kale fıha tahyevne ve fıha temutune: bu topraklarda yaşayacaksınız, bu toprakta öleceksiniz”, “ve menha tuhracun: ve bu topraktan tekrar çıkarılacaksınız”. Şunu tekrar okuyayım değerli izleyicilerimiz dikkat edin. ARAF, 25.. Ayet: Kale fıha tahyevne: siz bu topraklarda yaşayacaksınız”, “ve fıha temutune: burada öleceksiniz”, bütün beşerler. Adem öyle ahirette gidilecek cennetten gelmiş falan değildir yani. Bu toprakta yaratılmıl,bu toprakta yaşamış bu toprakta ölmüştür. “ve menha tuhracun: ve bu topraktan çıkarılacaksınız tekrar”. Nasıl çıkarılacak? Biz hepimiz biliyoruz ki ölen kişinin kemikleri çürüyor ve artık çok eskiden ölenlerde kemik parçası da kalmıyor hepsi yok oluyor. Ama ayet bir nefsin kalacağını söylüyor. Nefs ne demek? Tıpkı nutfede olduğu gibi yani o döllenmiş yumurtanın taşıdığı bütün özellikleri taşıyan bir parçacık kalacak. O parçacık insanın tohumu olacak. Herkesinki farklı. Çünkü herkes kendi özelliğini taşıyor. O toprağın içerisinde bir bitki gibi tekrar Adem nasıl oluşmuş ise Allah’ın Nuh suresi 17.ayetinde belirttiği gibi “enbetekum ardı nebata: sizi yerden bir bitki gibi bitirdi” tekrar ahirete bir bitki gibi orada gelişecek oluşacağız. Tam bir insan olduktan sonra yani 33 yaş deniyor. Olabilir. Bazı rivayetlerde. O zaman kalkılacak. Nasıl kalkma işi de ruh bir kenarda bekliyor. Herkesin ruhun adı da nefs. Vücudun adı da nefs. Niye? Çünkü o ruh bir başka vücuda girmez. Herkesin ruhu kendi vücuduna girer. Özellikleri birbirine öylesine şey yapmıştır ki Allah emir verir, işte sura üflenir. Adeta kalk borusu gibi. Herkesin vücudu gelir kendi vücuduna girer. Uykudan uyanmış gibi hemen kalkar “men baasena min merkadina” der. Bizi uykumuzdan kim uyandırdı der. Bu ayer böyle. Orada da ne dedi; “ma halkakum: sizin yaratılışınız”, “ve şa baasukum: tekrar kaldırılmanız ahirette”, “illa ke nefsin vahide: o nefsi vahidenin yaratılışı gibidir”. Yani o nutfenin. Adem de o nutfeden oldu ama tek farkı anası babası topraktı. Bizim de ahirette anamız toprak olacak. Babamıza gerek yok çünkü tohumumuz zaten var.
YAHYA ŞENOL: Yani bir nutfeden yaratılmış olmak için anne babaya ihtiyaç yok.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İhtiyaç olmadığını zaten kaç tane ayet anlatıyor. Bir de bitkilere benzetiliyor. Ondan dolayı tekrar ediyorum; ilgili bilim adamları birleşmeli. İlgili ayetleri bilen insanlarla ki bunlar mutlaka hayvanlarla ilgili yani zooloji ile ilgili bitkilerle ilgili bir de embriyoloji ile ilgili bilim adamları mutlaka olmalı. Bir de kuranı çok iyi bile arapçayı çok iyi bilenler olmalı ki bu konuda çok daha ileriki safhalara ulaşalım.
YAHYA ŞENOL: Belki de o benzetmesi hatırlatılabilir mi burada? “İnne mesela isa indallahi ke meseli adem” diyor ya C. Hakk. Adem’in yaratılışı ile İsa’nın yaratılışının örneği aynıdır diyor Allah. İsa’nın annesi var: Meryem validemiz. Peki Adem’in?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Annesi var: toprak.
YAHYA ŞENOL: Peki neylikte bunlar benzer? Hem babasız olmada birbirlerine benziyorlar. Nutfe için illaki anne ve babanın ikisinin bir arada bulunması gerekmiyor. Anne, Meryem validemiz. Bunda da toprak. Babasızlıkta bunalar şeyler.
ABDULAZİZ BAYINDIR; Madem bu ayeti okudun şeyleri de oku. İki tane ayet var. Meryem ile ilgili onu güzel bir bitki gibi büyüttük diye ayet vardır. Başka bir insan için değil. Güzel bir bitki gibi Meryem’i Allah yetiştirdi. Niye? Çünkü Meryem’in yapısı çok farklı. Bir Tahrim suresinde var.
YAHYA ŞENOL: 66/TAHRİM, 12.. Ayet: Ve meryemebte ‘ımranelletiy ahsanet ferceha fenefahna fiyhi min ruhına”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şuna çok dikkat edin. Diyor ki; “namusunu korumuş olan Meryem”. Ne demek? Erkek eli değmemiş. “Fenefahna fihi: onun içine üfledik”, “min ruhina: bizim ruhumuzdan”. Buradaki ‘fihi’ ruh ne zaman üflenir? Ruh, ana rahminde vücut gelişimini tamamladıktan sonra üflenir. Geçen hafta o ayetleri okumuştuk. Çocuk gelişimini tamamlar ondan sonr üflenir. Fihi derken ana rahminin içerisine. Bu fihi türkçede böyle bir yapı yoktur. Burada erkek zamiri kullanıyor. Sadece erkeklerle ilgili şeydir. Fihi derken bunu okuyan bie arap Meryem’in erkek olması gerektiğini anlar. Ama öbür ayette “fenefahna fiha” diyor, o da kadın. Enbiya suresi 90. Orada da kadın. Bu şunu gösteriyor: bitki gibi yetiştirme ne oluyor? İsterseniz arkadaşlar çiçek resmini tekrar koyun ekrana. Bitkinin kendi içerisinde döllenme oluyor bazı bitkilerde. Yani hem erkeklik hem dişilik organı oluyor. İç döllenme ve orada oluşum oluyor. İşte bu şey gibi oluyor. Meryem validemiz bir saksı gibi. Onun rahmi. Adem de saksı da değil de toprakta yetişmiş. O saksı bitkisi gibi, o toprakta yetişmiş bitki gibi. Nuh suresinde de sizi yerden bir bitki gibi bitirdik diyor. Bundan dolayı diyorum ki tüm bu bilim dallarıyla şey yapılmalı. Hatta bir hatıram var. Buradan kutup bölgesinde gözlem yapmak için gidiyoruz, uçakta benim yanıma bizim İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’nde bitki uzmanı bir hoca oturdu. Sol tarafımda da bizim Adnan Öktem Bey var uzay bilimleri hocası. Orada tanıştık kendisiyle. Almanya’da bir bilimsel konferansa gittiğini söyledi. Ben de ona bitkilerin yerleşimi şöyle şöyle değil mi, çoğalmaları böyle böyle deyince “nerden biliyorsun? Sen ilahiyatçı değil misin?” dedi. Toprakta çimlenme nasıl oluyor, döllenme nasıl oluyor ben ondan öğrenmek istiyorum soruyorum. Böyle mi böyle mi sorular sorunca bu soruları sormamdan “Allah Allah! Sen ilahiyatçı değil misin bunları nereden biliyorsun” dedi. Dedim ben kurandan biliyorum bunları. Öyle deyince iyice şaşırdı. Meğer biraz dine uzak birisiymiş. Burada ne yapıyor? Meryem’i çok özel anlatıyor Allah. İstersen bir de Zuhruf’taki ayeti oku sen. İsa ile ilgili diyor ya “ve innehu le ilmun lissaati”43/ZUHRUF 61. İlmi burada anlatıyor. Yeniden dirilişin bilimidir. İsa üzerinde çalışacaksınız, oradan onu kavrayacaksınız. Yeniden nasıl yaratılacak kavrayacaksınız. O zaman ordan da siz bu dünyada artık şey üretmeye başlayacaksınız. Ayetin bize verdiği şeyle artık organ da üreteceksiniz insanlara. Bir başkasının kendi vücudundan kendine organ üreteceksiniz ki bir de vücudun organı kabul edip etmeme riski ortadan kalksın.
Şimdi esas işin püf noktasına gelelim istersen.
YAHYA ŞENOL: Bu, Meryem validemizin hem eril hem dişil özelliğini Elmalılı iyi yakalamış. Tefsirine müracat edebilirse izleyicilerimiz. Yakalamış. Ben şimdi baktırdım internetten Abdurahman Hoca’ya. Tahrim suresini açıklarken diyor; “buna göre Meryem hem dişi hem erkek özelliğini toplayan fevkalade bir seçimle şöyle şöyle olmuştur” diyor. “Dıştan bir aşılamaya muhtaç olmaksızın kendine ruhun üflenmesiyle gebe kalmıştır. Bu ayette Meryem’in hem kadın hem erkek vasfı ile tasvir edilmesi manayı anlatan delil görülmüştür” diye.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Çok güzel çok iyi. Ben bunu ilk defa, hakkını vereyim Bayraktar Bayraklı’dan dinlemiştim ki son derece doğru bir tespittir. Ama buradan duymuş olmak da çok daha iyi oldu. Bu, Bayraktar Hoca’nın yaptığını hiç bir zaman değersiz hale getirmez. Bu da güzel yani. Asıl konu şu: deniyor ki; melekler nereden biliyordu kan dökeceğini? Oradan hareketle geliyorlar başka insanlar da olmalı! Bunu bir kaç kere şey yaptık ama tekrarlamakta fayda var. Ekranları başında ilk defa bizi izleyen izleyicilerimiz elbette ki olacaktır. Onun için burada tekrarlamakta fayda var. Bakara suresinin 30-31.ayetlerini okuyalım. Hatta 30.ayet yeter şimdilik.
BAKARA, 30.. Ayet: Ve iz kale rabbüke lil melaiketi innı caılün fil erdı halıfeh:Rabbin bir gün meleklere ben yeryüzünde bir halife oluşturuyorum dedi”. Tabi ki Adem’in yaratılmasından sonra bu oluşum olur. Bazı yerde ‘halaka’ diyor. Peki halife ne? Halife kelimesine kelimenin kök anlamı ile ilgisi olmayan sonradan oluşmuş terim anlamı veriliyor. Bu çok oluyor şeylerde. Kuran meallerinde bunu çokca görüyoruz malesef. Halbuki kuran arap dili ike indirilmiş bir kitaptır. Arap dilinde halife ne ise o anlamı vermek zorundasınız. Başka bir anlam veremezsiniz. Yok efendim arap toplumu falan bu noktada söylemeleri lazım bu insanlar. Halife kelimesine sonradan oluşmuş bir anlam vereceksiniz: Allah’ın yeryüzündeki vekili haşa. Kardeşim arapçada böyle bir şey yok kğ. Bu daha sonra siyasi gelişmelerden sonra insanlara halifelik kelimesini kullananlar onu kutsamak için bu tür ayetler istismar edildi malesef. Halife arap dilinde ‘halif’, fail diye bir kalıp vardır. Hem bir işi yapan, etkin olan hem de etkilenen anlamına gelir. Halefe, türkçemizde de kullanılır: muhalefet etmek. Birbirine ters düşme anlamına gelir. Halif, birisine muhalefet eden anlamına gelir muhalif anlamına. Arap dili bakımından. İsmi meful olursa, kendisine muhalefet edilen anlamına gelir. Bir varlık yarattım, tamam, beşer. Güzel ama bir de muhalif. Ne olacak? Bu varlığın kendisi muhalif. Şöyle siz kendinizi düşünün çalıştığınız iş yerine yeni bir adam gelmiş. Bu adamın temel özelliği nedir, muhalif olmasıdır deseler rahatsız olmaz mısınız? Vallaha desene ki yandık. Hele amirse off. Melekler akıllı vaelıklar tabii. “Muhalif bir varlık yaratacağım”. Allah Allah biz hayvanlar aleminden biliyoruz; muhalefet bir liderlik mücadelesi sırasında oluyor onun dışında olmuyor. İki aslan arasında liderlik mücadelesi oldumu biri diğerini öldürüyor kan dökülüyor. Ama diğer aslanlar hiç katılmıyor bu işe. Her zaman örnek verdiğim işte bir kümeste tavuklar hiç katılmıyor muhalefete. Birbirleriyle hiç problemleri yok. Ama horozlar liderlik muhalefetine giriyor, biri diğerini mutlaka etkisiz hale getiriyor. Allah bir varlık oluşturuyor ki bunların kadını da erkeği de birbirine muhalif. Erkek erkeğe muhalif kadın kadına muhalif kadın erkeğe muhalif. Eyvah! Eyvah ki eyvah! Kan dökülür. Kuranda bununla ilgili o kadar çok ayet var ki. Yaptığımız yayının sonuna geldik dolayısıyla şimdi şöyle kendinize bakın bir muhalefet. Hatta yeni doğmuş çocuklara bakın.
YAHYA ŞENOL: HUD, 118. Ayet: Ve lev şae rabbüke le cealen nase ümmetev vahıdetev ve la yezalune muhtelifın.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani Allah’ın farklı bir tercihi olsaydı. Allah, muhalif varlık olmayı tercih etti ki çünkü bakın az önce söylediğim gibi bu arap dilinin olmazsa olmazıdır az önce anlattığım. Bizim halife derken zihnimizde olan, sonradan oluşan bir kelimedir. Arap dilinin kökeninde yoktur bu.
YAHYA ŞENOL: “ve la yezalune muhtelifın”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Diyor ki Allah farklı bir tercihte bulunsaydı insanlar tek bir ümmet olurdu, kimse kimseye ses çıkarmazdı. Mutlu bir şekilde yaşarlardı. Ama birbirlerine muhalefet etmeyi sürdüreceklerdir diyor.
YAHYA ŞENOL: HUD, 119. Ayet: İlla mer rahıme rabbük.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Allah’ın merhamet ettikleri başka. Ne demek? Allah’ın merhamet ettikleri şu: diyor ki Allah Adem’i bahçeden çıkarırken karı koca için söylüyor Taha 123’de. Diyor ki; “ihbid minha: ikiniz çıkın burdan”. İki kişi var yeryüzünde. Başka kimse yok. “Badukum aduvvun badu: biriniz diğerine aduvv olacak”. Yani o senin hakkına müdahale edecek sen ona. Bakın karı koca evde liderlik mücadelesi vardır sürekli. Burada benim dediğim olsun der, o benim dediğim olsun der. Der ki ben burda kadınmıyım neyim belli değil. Öbürü de der ki ben burda erkekmiyim değil miyim bilmiyorum. Bu çok tabii bir şeydir yani. Bunu bildiğimiz zaman rahat edersiniz. Ondan sonra diyor ki “fe imma yeti’yennekum huden fe men tebia huda fe la yedillu fe la yeşka”: benim rehberim gelir de kim ona uyarsa. Kadın uyarsa yada adam uyarsa ne yanılır ne de sıkıntıya girer. İşte Allah’ın indirdiğine uyan kişiler hariç bu muhalefet devam edecektir.
YAHYA ŞENOL: HUD 119“..ve li zalike halekahüm”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: En önemlisi : “insanları bunun için yaratmıştır”. Halife, muhalif varlık olarak yaratmıştır. O zaman bir yerde muhalefet gördüğünüz zaman rahatsız olmayın. Onun için yaratılmıştır. Siz bakın çocuklarınıza. İki yaşındaki çocuk bir buçuk yaşındaki çocuk, yeni doğan kardeşini çekemez. Ona muhalefet eder. Kardeşler birbirine muhalif olur. Karı koca birbirine muhalif olur. Aynı iş yerinde o onun ayağını kaydırmaya çalışır, o ayağını kaydırmaya çalışır. Ama eğer Allah’ın emrine uyarsanız onlar size zarar veremez. Herkes uyarsa herkes mutlu bir şekilde yaşar. İşte bu sebeple yani melekler aptal varlıklar değil ki akıllı varlıklar. İmtihana tabi varlıklar melekler. İnşallah cinlerle ilgili ders yaparken şey yapacağız. Bizde melekler odun!Malesef odun gibi anlatılır. Yani robot. Kurulmuş, hiç bir şey iradesi yok. Böyle bir melek yok. Bunun için de şeyi delil getirirler o cehennemde görevli meleklerle ilgili ayeti delil getirirler. “La ya’sunallahe emera”. Cehennemde görevli meleklerle ilgili. Cehennemde imtihan yok ki. İmtihan bu dünyada. Orada görevli meleklerle ilgili ayeti getiriyor. Hep ilgisiz şeylerle ilişki kurarlar. İnşallah onu da şey yaptığımız zaman melekler akıllı varlıklar. Hayvanlar alemini çok iyi tanıyorlar. Orada muhalefet kanla bitiyor. Burada karı koca muhalif işte. Taha suresinin 123.ayetinden görüyoruz. Yine Bakara suresinin 38.ayetinde de yine biriniz diğerinize muhalif olacaksınız diyor. O zaman? Düşmanlık noktasına gelecek kadar olacağına göre tabiki birbirini öldürecekler. Görüyorsunuz işte insanlar ne hale geldiğini. Bugün Irak’taki, Suriye’deki bizim güneydoğudaki. Birisi diyor hakim ben olacağım, devlet de diyor ben sana hakimiyet vermem. Ne oluyor? O onu öldürüyor o onu öldürüyor. Nedir? Benim olsun senin olmasın. Bu böyle. İnsanlarda böyle. Ama ne zaman bu işler biter? Herkes hakkı hukuku kabul eder, ben kendi hakkıma razıyım sen kendi hakkına. Yok, benim emrime gireceksin dediği zaman bu olmaz. Ama onun için hukuk oluşmuştur. Onun için mahkemeler kurulmıştur. Onun için bilim gelişmiştir. Onun için Allah kitaplar göndermiştir. İşte o kitapların rehberliğine uyarsa medeniyet kurarsınız. O rehbere uyarsanız müthiş bir huzur ve mutluluk insanları kapsar. Ama ona uymadığınız zaman kardeş kardeşi boğmaya başlar. Peki böylece dersimizin sonuna geldik kısaca özetleyelim.
Beşer, insan Adem. İlk insan Adem’dir. Havva validemizin yaratılışından bahsetmedik. Havva validemiz de Adem gibi döllenmiş yumurtadan yaratılmıştır. Hiç bir zaman Havva Adem’in kaburga kemiğinden falan değildir. Böyle bir şey yok. Bunlar iki ayrı insandır. İkisi de sorumludur. Biz o ikisinin soyundan gelmişizdir. Bunu da Nisa suresinin ilk ayetinden öğreniyoruz. Allah orada diyor ki; NİSA, 1.. Ayet: Ya eyyühen nasütteku rabbekümüllezı halekaküm min nefsiv vahıde: ey insanlar! Sizi nefsi vahideden yaratmış olan Allah’a kulluk edin, rabbinize karşı saygılı olun ve çekinin, sizi bir nefsi vahideden(yani döllenmiş yumurtadan) yaratmıştır”, “ve haleka minha: gene o döllenmiş yumurtadan yaratmıştır”, “zevcelna: eşini”, “ve besse minhüma; o ikisinden (Adem ile Havva’dan) yaymıştır”, “ricalen kesırav ve nisaa: çok sayıda kadın ve erkeği”. Hepimiz aynonşeyden geliyoruz.