Abdülaziz Bayındır:
Hac mevsimindeyiz biliyorsunuz. Artık vatandaşlarımız hacca gitmeye başladılar. Kurban bayramı da yakın. Geçen hafta hac ve umre ibadetinde ihrama giren hacı ve umrecinin uyması gereken bir takım başka emirler var. Kendisine yasak olan bir takım davranışlar var. Konuyla alakalı bir sohbet yapacaktık. Bu konuda Doktor Abdullah Trabzon bir doktora yapmıştı. “Hac İbadetinde Yasaklanan Davranışlar” diye bir doktora yapmıştı. Geçen hafta beklenmedik bir mazereti çıktığı için yapamamıştık, bu hafta onu yapıyoruz.
İhram kelimesi daha önceki sohbetlerimizde de söylemiştik harama girmek anlamına geliyor. Haram yasak manasına gelir. Allahın haram kıldığı şeyler de Allahın yasakladığı şeylerdir. Mesela içki haram, domuz eti haram… Yasak dokunamazsın. Adam öldürmek de haram. Bir açıdan insanın da dokunulmazlığı var. Yani şimdi haram olan şey bazen kötü olduğu için haram olur bazen de çok iyi olduğu için haram olur. Mesela şuraya girmek yasaktır dersiniz. Niye? Orası falancanın haremidir dersiniz. Niye ona ait başkası giremez manasına. Dolayısıyla ihram da yasağa girmek yani hac ve umre yapan kişilerin daha önce yapabilecekleri bir takım davranışları terk etmeleri anlamına geliyor.
Namaz kılarken de ihram söz konusudur. Yani namaz kılan kişi de ihrama girmiş olur. Onun için Allahüekber deyip namaza başladığınız zaman ona tahrime tekbiri denir. Daha önce konuşurken artık selam verene kadar konuşamazsınız. Daha önce yürürken yürüyemezsiniz daha önce yersiniz içersiniz ama o andan itibaren yeme içme yasaktır. Yani bir takım yasak davranışlar başlar ve yapmanız gereken ilave görevler ortaya çıkar. İşte kıyamda bulunacaksın, kıraatte bulunacaksın, rükû yapacaksın, secde yapacaksın ve nihayet selam noktasına girince haramdan çıkmış olursunuz. Hac ve umrede de tıraş olunca ihramdan çıkıyorsunuz. Nasıl namaz tamamlanmadan selam verilmiyorsa ihramda yapılacak görevler tamamlanmadan da tıraş olunmuyor. Aynen bunun gibi.
Şimdi namaza başlayan bir kimse az önce söylediğimiz gibi bazı şeyleri yapmak bazı şeyleri yapmamak zorunda oluyor. Oruç da aynı şekilde… Başladığınız zaman yeme içme ve cinsel ilişki belli bir süreyle sınırlı olmak üzere yasak olmuş oluyor. Dolayısıyla hac ve umre için ihrama girmiş olanlar için yasak olanlar nelerdir? Bugün bu konuda doktora yapmış olan ve Mekke İlm-ül Kuran Üniversitesi’nde okumuş, orada sayısız hac ve umre yapmış ve halen de yapmaya devam eden arkadaşımız Abdullah Trabzon’dan dinleyeceğiz bu konuları. Abdullah şimdi söz sende…
Abdullah Trabzon:
Biz bu çalışmayı muhterem hocamla beraber yaptık. Doktora tezimizin başlığı “Hac İbadetinde Yasak Davranışlar”. Bu teze karar verdiğimizde şöyle bir metot uygulamaya karar verdik. Adı üzerinde Kuran ve sünnet ışığında hac ibadetinde yasak davranışlar. Kuran ve sünnet ışığında olaya bakmak için öncelikle Kuran’dan bununla ilgili ayetleri sıraladık. Bu ayetleri sıraladığımızda önce biz Kuran ile yasaklanan yasaklar, davranışlar diye bir başlık çıkarmıştık. Bu yasaklar da şu şekildedir:
Bakara 197’de[1]: Rafes. Rafes cinsel ilişki ve cinsel ilişkiye çağıran her türlü söz ve davranış olarak Kuranı Kerim’de böyle tespit ettik. Bunu zenginleştirmek için müfredata, sözlüklere, hadislerde kullanımına baktık ve bunun genel anlamıyla bu şekilde olduğunu tespit ettik. Mesela “Oruç gecelerinde rafes size helal kılındı. (Bakara 2/187)” Yani karı koca arası cinsel ilişki helal kılındı bu ayette. Diğer ayetler ve hadislere bakınca rafesin cinsel ilişkiyi çağrıştıran sözler olduğu ortaya çıkmış oldu.
Bu Kuran’la sabit olan bir yasak… Belli süre içerisinde niyet ve ihramlandıktan sonra belli şeyleri kendimize yasak kılıyoruz. Yani bir kendimizi çerçeve içerisine alıyoruz, bu süre içerisinde, bu çerçeve içerisinde bunlar yasak. Yalnız bunun tersi anlaşılmasın. Sadece ihramla olan bir yasak değil. Ama ihramda çok daha ağır bir yasak olduğu için ayeti kerimede sıralamaya böyle başlamış.
Abdülaziz Bayındır:
Tabi şimdi rafes kelimesi ihrama mahsus bir yasak. Erkeğin ya da kadının eşiyle ilişkiye girmesi ihram dışında yasak değil.
Abdullah Trabzon:
Ayetin sıralamasında rafesi başa alması zannediyorum yasakların ağırı olması hasebiyle öne alınmış. Füsuk da bütün kötü sözler yani yasaklar, günahlar demek olduğunu tespit ettik ayetler ışığında. Füsuk ile ilgili Allaha isyan olan bütün şeylerin yasak olduğu anlamı çıkıyor. Müslümana küfretmek, müslümanla savaşmak bunlar füsuktur. Bütün küfür ve küfrü çağrıştıran her şeyin yasak olduğunu görüyoruz. Diğer bu anlamda ayetlerde de bu şekilde geçtiğini görüyoruz. Mesela en sonunda bu yasakları tespit ettik ve bununla birlikte hac ibadeti esnasında ihramlıyken cinsel duygu ve cinsel ilişkileri içeren her şey yasak ve buna mukaddime olacak bütün yasak davranışları da yasaklıyor.
Abdülaziz Bayındır:
Fasıklık her zaman yok da o zaman özellikle yok.
Abdullah Trabzon:
Bir de cidal kavramı var. Bir ayeti kerimede peş peşe zikrediyor bunu rabbimiz. Bununla ilgili tartışmalar var. Cidal haccın doğası gereği insanlar farklı bir topluma, farklı bir iklime gitmelerinden dolayı insanlar hakikaten basit şeyleri büyütebiliyorlar. Bu yüzden de çok basit şeylerden dolayı en yakın yol arkadaşını, kardeşini kırabiliyor, üzebiliyor. Sanki rabbimiz bunu da taktiren düşünerek bunun da yasak olduğunu, tartışmanın, kavga etmenin sözle birbirini rahatsız etmenin yasak olduğunu vurgulayarak bu ibadet esnasında bunun mümkün olabileceğini ama olmadan da yasağı getirerek ona hazır olmamızı ifade ediyor.
Abdülaziz Bayındır:
O yüzden hacılara hep sabır tavsiye edilir. Hacı sabır, hacı sabır…
Abdullah Trabzon:
Paradan çok hacıya sabır lazım derler. Sabrın varsa o yolculuk biter. Herhalde bu hocam farklı bir iklime gidiyor, ortamı da bilmiyor o kalabalıkta basit şeyleri büyütme ihtimali gerçekten meydana geliyor.
Abdülaziz Bayındır:
Burada şöyle bir şey oluyor. Götüren firmalar öyle şeyler söylüyor ki sanki orada bir tatile gidiyormuşsun gibi. Adam da öyle bir şey bekliyor orada. Tatil gibi zevk alacağız falan. Ben ilk sene o şekilde gittim. Mehmet hoca da vardı zaten. Onun da benim de bayağı çektiklerimiz var. Ha şimdi rahatlayacağız derken daha sıkıntılar. Çünkü bize öyle bir pembe tablo çizdiler. Ondan sonra tekrar hacca giderken hacıları topladım Süleymaniye Camisinin bahçesinde. Dedim hacılar Mekke’ye ve Medine’ye tatil amacıyla gitmek isteyen varsa bir adım öne çıksın. Şaşırdılar kimse öne çıkmıyor. Dedim hepiniz ibadet için mi gidiyorsunuz? Elbette yani şüphen mi var? Dedim eğer tatil niyetiyle şöyle güzel bir vakit geçiririm diye gideniniz varsa sevap alamayacak bari arkadaşlara tembih edelim sizinle ilgilensinler özel olarak. Sevap alamayacaksınız bari sıkıntı çekmeyin. Ama şimdi hepiniz sevap almak için mi gidiyorsunuz? Evet. Öyleyse şunu bilin ki ananızdan emdiğiniz burnunuzdan gelmeden hacı olamazsınız! Bu defa hacılar hocam o kadar mı zor? O kadar zor kardeşim. Bu ibadet zor bir ibadet öyle günahlarından arınmak kolay değil. Allah senin ananı ağlatır orada. Geliyorsan gel gelmiyorsan şimdiden vazgeç. Şimdi herkes bu şekilde hacca gitti. Dönüşte geldiler ya hocam o senin dediğin durum hiç olmadı. Çünkü ben ananızdan emdiğiniz burnundan gelir deyince hep daha zorunu beklediler. Dolayısıyla problemsiz bir hac yaptık geldik o sene. Ondan sonra ben her sene öyle yaptım.
Bir de bana şunu söylediler Abdullah hoca hocam kaybolursak ne yapalım? Ne demek kaybolursak? Türkiye’den geleceksiniz burada kaybolacaksınız. Gözüme görünmeyin diyorum. Kaybolan gözüme görünmesin! Böyle şey olur mu ya! Dönüşte bazıları dedi ki hocam ben aslında kayboldum da sana söylemedim! Dolayısıyla baştan insan bunları bilmeli. Evet, firmalar tabii ki ellerinden gelen hizmeti yapacaklar o ayrı bir şey. Ama hac ibadetinin yapısından kaynaklanan sıkıntılar var. O cidal meselesi bakıyorsunuz ki başka bir zaman adam hiç problem yapmaz bu şeyi orada problem yapıyor ve arkadaşıyla mücadeleye giriyor. Niye yapıyor? Bir kere ortam çok farklı bir ortam… Şartlar çok farklı, tabiat şartları farklı yoruluyorsunuz.
Bir gün de hiç unutmadığım şöyle bir olay oldu. İlk gittiğimiz zaman Arafat’tan indik yayan çadırlarımızı arıyoruz. Yaşlılar gençlere eşyalarını taşıtmaya çalışıyorlar ama hepimiz yorgunuz. Yukarıdan da güneş fena halde vuruyor böyle alışmadığımız bir güneş adamın beynine işliyor. Abdullah Vanlıoğlu elinden megafonu hiç bırakmazdı. Dedi ki hacılar durun! Duymak istediğimiz en güzel söz bu. Durur durmaz herkes oturdu. Hiç kimsenin ayakta duracak hali yok. Dedi ki gençler hiç kimse yaşlıların eşyasını almayacak dedi. Geri verin bakayım onlardan aldıklarınızı. Yaşlılar şaşırdılar ne diyor bu hoca böyle? Dedi ki biz size Mekke’de demedik mi taşıyacağınız kadar eşya alın diye? Ne doldurdunuz böyle? Şimdi eşyanızı siz taşıyın ki yarın ahirette taşıtacak adam bulamazsınız. Kendinizi ona hazırlayın. İşte bu mahşer yerinin bir provasıdır dedi. O da muhteşem bir eğitim olmuş oldu.
Abdullah Trabzon:
Haccın duasında da hocam zorluk var. Peygamberimiz diğer ibadetlerde kolaylık dilememiş. Hacca niyet ederken niyette bile var. “Ya rabbi bana kolay getir ve kabul eyle.” Hakikaten zor bir ibadet o anlamda. Bir de zoru gösterip normalle karşılaşınca insanlar yorulduğunu hiç fark etmiyorlar.
Abdülaziz Bayındır:
Ben hep öyle yaptım şimdiye kadar. Bir keresinde 204 kişiyle şeytan taşlamaya girdik. Ben tek kişilik kahraman olarak çıktım dışarıya bütün arkadaşlar kaybolmuş. Meğer kaybolan benmişim! Baktım hiç kimseyi bulamayınca doğru gittim Mekke’ye. Dediler ki hoca neredeydin? Siz kayboldunuz. Olur mu hep seni aradık.
Abdullah Trabzon:
Bu cidal kavramıyla ilgili şöyle bir yoruma da rastlamıştım ben. Mekkeli müşrikler hac mevsiminin tarihlerini değiştiriyorlardı. Bunu da müşrikler kendileri için bir panayır yeri olarak gördükleri için bu mevsimi o bölgenin mahsulünün vereceği tarihi ayarlıyorlar. Ayetle bu büyük bir uyarı müşriklere… Sizin hac tarihlerini değiştirmeniz küfürde azgınlığınızı gösteriyor. Bir o bir de Arafat vakfe yerlerde yapıldığı… O konuda da orada mı vakfe olacak burada mı vakfe olacak diye müşrikler kendi aralarında tartışmışlar. O yüzden bu cidal kavramı öyle de söylenebiliyor.
Abdülaziz Bayındır:
Burada nesi kavramını da ele alalım. Nesi demek erteleme manasına geliyor. Onun için mesela veresiye alışverişlere de aynı kelime kullanılır. Üç senede bir seneye bir ay ilave ederek… Biliyorsunuz 354 gün sürüyor ya. Üç senede bir ay fark ediyor. Onu ilave edip 13 aya çıkarıyorlar. Tekrar güneş yılına göre ayarlamış oluyorlar takvimi. Mevsimin değişmesini engellemek, kendi ürünlerini satabilmek için öyle yapıyorlar. Bu işi Yahudiler yapısal bir hale getirmişlerdir. Yani şu anda Yahudilerin sitesine girerseniz yıl Kameri aydır 354 gündür. Hıristiyanlarda da öyle hepsinde öyle… Çünkü 354 yılın durumu güneş yılından çok farklı. Biz ona alışmışız zannediyoruz ki o olmalı. Onlar hala yapıyorlar bunu halen devam ediyor. Güneş yılıyla ay yılını birbiriyle denkleştirmeye çalışıyorlar. Cenabıhak bunu asla kabul etmiyor. Kâfirlikte yapılan bir ilave ya da kâfirliği arttırmak şeklinde ifade ediyor. Hâlbuki bu sürekli değişse her defasında bir başka bölgenin malı oraya gelecek. Herkes orada malını satma imkânı bulacak.
Abdullah Trabzon:
Bugün de hocam böyle bir soru geliyor. Hac mevsimi kış aylarına gelse de serin serin gitsek ya da aynı şeyi ramazan için de dillendiriyorlar. Yazın uzun ve sıcak günlerinde oruç tutmakla kışın serin günlerinde oruç tutmak bir değil tabi. Allahın muradı burada yani senenin her mevsiminde o ibadetle tanışmak, rahatlığını da zorluğunu da görerek dengeyi sağlamak.
Abdülaziz Bayındır:
Sen burada uzun gün diyorsun. Burada uzun günse güney yarım kürede kısa gün oluyor. Burada sıcaksa orada serin oluyor. Evrensel bir din böyle olur başka olmaz.
Abdullah Trabzon:
Bir dördüncü yasak da saçın kökten tıraş edilmesi. Bu ayetin (Bakara 196) iniş sebebi Peygamberimizle birlikte Hudeybiye’ye gelen umre yapmak için gelen sahabelerden bir tanesi (Kab Bin Ucra). Hudeybiye musalahasının gerçekleştiği yer Mekke’nin sınır noktası. Oraya geldiklerinde Mekkelilerle bir türlü uzlaşamıyorlar. Kâbe’ye gidip tavaf edip umrelerini yapıp dönecekler. Mekkeliler izin vermiyor. Yaklaşık bir ay orada görüşmeler uzadığı için sersefil bir vaziyette Hudeybiye’de kalıyorlar. Bir gün Peygamberimiz Kab ibni Ucra’yı görmüş saçları da uzunmuş. Zaten onlarda bir gelenek var saçlarını uzatırlar hac mevsiminde saçlarını tamamen tıraş edip hem günahlardan arınma hem de kirlerden arınmayı bu vesileyle gerçekleştirirlermiş. İhram yasakları da olduğu için saçlarını tarayamıyor kesemiyor. Affedersiniz bitlenmiş. Yemek hazırlığı yaparken başından bitler düştüğünü görünce ey Kab sen rahatsız olmuyor musun bu durumdan? Evet ya Resulallah. Onun başını tıraş etmesini daha sonra da mümkün olursa da bir kurban kesmesini oradaki ya tıraş olursun fidye olarak ona oruç veya sadaka veya kurban gerekir saçını mazeretinden dolayı keserse böyle bir fidye öneriyor yüce rabbimiz. Ama sadece bu olay bizim için sebebi nüzulü bu ayetin. Hükmü bizim için de geçerli. Yani ihramlıyken başımızı tıraş edemeyeceğimizi bu ayeti kerimeyle anlıyoruz. Bu da bir sahabenin başına geldiği için böyle bir durum olduğu zaman ne yapacağımızı gösteriyor.
Yahya Şenol:
Tamamen kesmekle kısaltmak arasında bir fark var mı?
Abdülaziz Bayındır:
Fetih Suresi’ndeki ayette[2] diyor ya “saçlarınızı dipten kesmiş ve kısaltmış olarak mutlaka Mescidi-i Haram’a gireceksiniz.” Şimdi burada olay şu… Tahrik dipten kesme, tahsir de saçı kısaltma. O zaman öbür ayetle bunun arasındaki fark ne? Bakara 196. Ayet Hudeybiye’de inen ayettir. Bu az önce okuduğum ayet de Fetih Suresi’nin ayeti Hudeybiye dönüşünde inen ayettir. Dolayısıyla arada az da olsa bir fark var ve ilerisinde “saçlarınızı kısaltmış ve dipten kesmiş olarak gireceksiniz” dendiği için kısaltma da yasağın kapsamına giriyor. Ondan sonra mahaline ulaşmadan saçınızı tıraş etmeyin ifadesi de mahsur kalan insanlar için söyleniyor. Dolayısıyla demek ki saçı kesmenin bir zamanı var. O da “Mescidi Harama gireceksiniz güven içerisinde”. Çünkü bir önceki durumda Mescidi Harama girememişti Müslümanlar Hudebiye’den geri dönmüşlerdi. “Hepiniz güven içerisinde saçlarınızı dipten kesmiş olarak ya da kısaltmış olarak gireceksiniz. (Fetih 48/27)” Şimdi mescidi harama saçları kısaltmış olarak gireceksiniz sözü, mescidi haramın ziyaretine sıra gelmeden saçın tıraş edilebileceğini gösteriyor. O da, ondan önceki fiil olan şeytan taşlama fiilidir bayramın birinci günü yapılacak işlerden. Önce şeytan taşlanır. Sonra kurban varsa kurban kesilir. Sonra taş, baş, tıraş derler. Dolayısıyla Mescidi Haram’a girdiğiniz zaman artık saçınızı tıraş etmiş olacaksınız. Ama umreciyseniz ihramlı olarak önce Kâbe’yi tavaf edersiniz. Arkasından Safa ve Merve arasında say etmeniz lazım o da Kuranı Kerim’de belirtiliyor. O beyti hac ve umre niyetiyle bir kere tavaf edeceksiniz ki sonra Safa ve Merve’ye sıra gelmiş olsun. Dolayısıyla yani bunların her birisinin detayları Kuranı Kerim’de var.
Yahya Şenol:
Bu yasakları ayrıca detayla bir şekilde işleyecek miyiz yoksa sorular soracak mıyız? Mesela insan kendi kendini tıraş ederek mi ihramdan çıkar yoksa o da yasak kapsamında mı? İlla bir başkası mı tıraş edip çıkartacak? Bir ihramlı kendisi gibi bir ihramlıyı tıraş ederek ihramdan çıkartabilir mi? Bu soru çok soruluyor.
Abdullah Trabzon:
Demin hocamız dedi ya selamla namazdan nasıl çıkıyorsak…
Abdülaziz Bayındır:
Sen şimdi namaz kılıyorsun ettahiyyatüyü okuyorsun, selama sıra geldi, ben de elimle senin kafanı çeviriyorum selamda! Böyle yapmazsam olmaz! Yani benim tıraş etmem gerektiği o demektir. Kardeşim selama sıra geldi mi sen yaparsın. Ama tıraş olmak farklı bir şeydir. Beceriyorsan sen tıraş olursun beceremiyorsan gider berbere tıraş olursun. O ana kadar yasak olan tıraş o anda vacip haline geliyor. Dolayısıyla orada vacip görev yapmış oluyor. Niye başkasını bekleyesin? Tıraş işi tabi kolay iş değildir herkes düzgün yapamaz. Şimdi sen al eline bıçağı saçını tıraş etmeye kalk. Ben yapsam herhalde dışarı çıktığım zaman herkes dalga geçer benle. Önemli olan emri yerine getirmek. O görevi kim yapıyor? Kim yapıyorsa saçı kesen de odur.
Abdullah Trabzon:
Belki buradan şunu yapabiliriz hocam. Peygamberimiz (sav) kendisi bayramın birinci günü Mina’da taşını atmış. Berberi varmış berberi başlamış sağından sonra solundan Peygamberimiz bile saçını kestirmiş birisine. Peki, o ne yapmıştı taşını atmış olabilirdi. O şart değil yani.
Bir de belki de ihramın Mekke’nin haremliğinin korunması muhafaza edilmesi için avlanma yasağı var Kuranla yasaklanan. Maide 1[3], Maide 96-97[4]. Avlanma yasağının bizim anlayabileceğimiz sebebi Mekke’nin doğal halinin muhafaza edilmesi. O arada bitkisinin… Peygamberimizin Fetih gününde de bana diyor bugün sabahtan akşama kadar, Mekke’nin fethi gerçekleştirilene kadar helal kılındı. Yani savaş hali olmamış ama nihayet orduyla girdi Peygamberimiz. O arada Mekke’nin haremliği belli bir süre kaldırıldı. Peygamberimize mahsus bu… Ama ondan önce belki dünya yaratıldığı günden o güne, o günden de kıyamete kadar Mekke’nin bir korunma altında olduğunu görüyoruz. Güven yeri. Bu avlanma yasağı çevreyi korumak Mekke’nin tabi halinin korunması için önemli bir şey. Yoksa orada gelenler daha önce bunun sebebi olarak şunu rivayet ederler Yemenliler eskiden hacca gelirken hiçbir şey yanlarına almadan hacca gelirlermiş. Yolda avlana avlana, dilene dilene ne bulurlarsa o şekilde… Bu alışkanlıklarını Mekke içerisinde de sürdürürlerse Mekke’de alan dar zaten oranın doğallığı ortadan kalkar düşüncesiyle böyle bir yasağın geldiği gibi de bir yorum var.
Yahya Şenol:
Bitkilere de şamil mi bu yasak? O ayetten çıkıyor mu?
Abdullah Trabzon:
Yok, peygamberimizin diğer hadisi şerifinden… Tabii ihramlıya yasak olan o da. Mekkeliler bitkiyle ilgili hadisler var. “Ey insanlar yeri ve göğü yarattığı gün Mekke’yi haram/dokunulmaz kılmıştır. Orası kıyamet gününe kadar haramdır. Bitkisine el sürünmez, av hayvanı ürkütülmez, buluntusu da sadece sahibine verilmek üzere ilan etmek için alınır.” Burada Hz. Abbas, izhir otu hariç olsun ya Resulallah diye söylemiş. Çünkü evler ve kabirler için ona ihtiyacımız var demiş. Peygamberimiz izhir otu hariç buyurmuşlar. Buhari’de Hac 76. Değişik rivayetler var. Güzel koku olması için evlerde onu kullanırlarmış.
Abdülaziz Bayındır:
Mesela şimdi şöyle bir şey var. Bir insan Arafat’ta vakfeden önce eşiyle ilişkiye girerse haccı iptal olur. Bu neye dayanıyor var mı bir hadisi şerif o konuda?
Abdullah Trabzon:
Onla ilgili rivayet edilen bir hadisi şerif var. Haccı ifsad olur ama devam eder haccına. Tekrar döndükten sonra tekrar aynı şekilde haccını yapar karı koca birbirinden ayrı yaptırılır. Ertesi sene tekrar yapılması ve karı kocanın ayrı olarak yaptırılması diye Hz. Ömer’in bir uygulaması olarak söyleniyor.
Abdülaziz Bayındır:
Burada şu var mesela karı koca ilişkisine karşılık gelen kelime Bakara197. Ayetteki refes kelimesi. Geçen de Ali Rıza Demircan’la bunu konuşuyorduk. Dedi ki tamam kabul edelim ki Arafat’ta vakfeden önce birisi eşiyle ilişkiye girdi ihramlıyken ve haccı iptal oldu. O zaman dedi aynı hükmü cidalda bulunan, füsukta bulunan kimselere de uygulamak gerekmez mi? Çünkü hüküm aynı kapsamda değil mi? Yani adam Arafat’a çıkarken bakıyorsun ki birbirlerine sopa bile çekiyorlar yani oluyor. Hac iptal midir burada? Fıkıh kitaplarında (refes olunca) hep iptal diye yazıyor ama kaynağı yok. Tıraş yasağı burada değil en azından. Kim o aylar içerisinde haccı kendisine farz ederse. Farz etmesi nasıl oluyor? O zaman adeta namaza nasıl başlıyorsunuz? Niyet ettim Allah rızası için namaza. Onun telbiyesi için de Allahuekber diyorsunuz. Aynı namazın Allahuekberi gibi telbiye. Niyetse niyet. Şimdi onu yapıp da namaza başladığın zaman şunu şunu şunu yapamazsın. Hacca başlarsa kimse artık bu yeni bir şey taahhüt etmiş oluyor. Hiçbir şekilde karı koca ilişkisi yok. Herhangi bir mücadele yok. Füsuk yok cidal yok. Üç şey yok. Bir insan fasıklık olacak, günah olacak bir davranış içerisine girse bu adamın haccı iptal mi oluyor? Ya da birisiyle mücadele etse iptal mi oluyor? Mesela şimdi bunlar onun neziri. Başladığı andan itibaren daha fazla üstlendiği görevler olmuş oluyor. Kendini yükümlü kılmak zorunda… Onun için Hac Suresi’ndeki budur.
Yahya Şenol:
Namazdaki olayla kıyaslama yapılabilirse oradaki ihrama aykırı bir davranış namazı bozuyor. Kaldığı yerden devam eder denmiyor. Burada da bozulursa orada da bozulur.
Abdülaziz Bayındır:
Ben namazı muhataplar kolay anlasın diye söyledim. Birebir kıyas kesinlikle olmaz. Mesela sen şimdi… Hac günlerce süren bir ibadettir. Namaz şurada nihayet kısa.
Yahya Şenol:
Av yasağını da belki buna katabiliriz. İbadetin devam ettiği anlaşılıyor ayetten orada. Tamam, ceza var ama devam ediyor ibadet. O fusuka girer. Öldürdün füsuk oldu. Ama cezanı çekip devam ediyorsun. Bir dahaki seneye kalmıyor iptal olmuyor.
Abdülaziz Bayındır:
Orada hac iptal edilecek deniyor bir. Bir dahaki sene tekrar haccını yapacak deniyor. Bu çok ağır bir yaptırım yani.(Ömrü var mı acaba?) Ömrü var mı başka. Bir de kolay mı? Bu gün bile gittiniz haccınızı yaptınız geldiniz. Uçağa bindin mi 2 saate gidiyorsunuz. Ama bu o kadar basit değil ki. Tekrar sıra geldi gelmedi. Bir de eskiden olsa altı ayda gidiyordu adam. Altı ay gidiş altı ay geliş sürüyor. Yani sen bir daha geleceksin diyorsun adama. Tamam de bir şey değil de delilin ne? Mesela burada diyor ki Bakara 196’da… Şimdi Abdullah hocanın doktorasında yaptığı keşiflerden en önemlilerinden birisi tefes kelimesiydi. Onu bir açıklar mısın…
Abdullah Trabzon:
Ayeti merkeze aldığımızda: Hac ibadetini sıralama itibariyle Arafat’ta vakfe, Müzdelife’de vakfe, gelip Mina’da şeytan taşlama ve vakfeleri yaptıktan sonra kurbanın birinci günü kurban ibadeti ondan sonra farz tavafı.
Abdülaziz Bayındır:
Şimdi bu elimdeki meal, siz de kendi elinizdeki meallere bakabilirsiniz. “Sonra kirlerini gidersinler” diyor. “Allahın kendilerine rızık olarak verdiği behimetil enam üzerine Allahın adını ansınlar.” Yani kurban bayramı kurbanını kessinler. O kurban bayramı kurbanıdır hac kurbanı değil. Hac kurbanı diye bir kurban yok. Hacla umre birleştirildiği takdirde kesilen bir kurban var. Peygamberimiz de hacca gittiğinde udhiyye denen kurban bayramı kurbanını kesmiştir. Hac kurbanı falan kesmiş değildir. Ondan sonra “ondan siz yiyin ve fakir olan sıkıntı içersinde olan kişilere de yedirin. (Hac 22/28)” Burada “sümme” aynı zamanda manasına gelir. Bu arada şunu da yapın demektir. “Aynı zamanda bunlar tefeslerini yerine getirsinler. (Hac 22/29)” Kaza kelimesi bir şey tam ve zamanında yapmak demektir. Buna verilen manaya bakalım: “Sonra kirlerini gidersinler. Adaklarını yerine getirsinler.” Adak ne? Hacının keseceği kurban yok bir kere. Hacının nezir kelimesine Müfredat’ın verdiği güzel bir anlam vardı: “daha önce kendinize farz olmayan bir şeyi kendinize farz etmiş olmanız.” Bir görevi üstlenmiş olmanız manasına geliyor. Bakın burada diyor ki… Bakın bu hacla umreyle ilgili yazılan kitaplarda nezir ile alakalı tek kelime geçmez. Sen gördün mü doktora yaptın bu konuda? (Yok) “Aynı zamanda tefeslerini kaza etsinler, yerine getirsinler.” Şimdi tefese diyor ki kir. Oraya gitmiş olan bir kişiye kirini temizlesinler denir mi? Hem de farz olmuş oluyor. Farz bir görev… “Nezirlerini yerine getirsinler ve Beytil Atik’i tavaf etsinler. (Hac 22/29)” Şimdi burada bakın şu açıklamalarını da okuyayım: “Hacıların kirlerini gidermelerinden maksat özellikle tıraş olmaları, tırnaklarını kesmeleri, koltuk altlarını ve kasıklarını temizlemeli ve genel olarak bütün bedeni kirlerden arınmalarıdır.” Bu hacılara mahsus bir emir mi?
Peki, nezir kelimesi ne manadadır? O çok önemli. Bir işten dolayı sana vacip olmayan bir şeyi vacip kılmandır. Şimdi mesela bir insanın eşiyle ilişkiye girmesi yasak mıdır? Değil. Ama hac ve umre için niyet ettiğin an eşiyle ilişkiye girmek yasağa dönüşmüş oluyor. Bu bir nezir oluyor işte. Her zaman için insanlarla mücadele etmeyeceksin, füsuk yok ama o zaman ilave bir görev oluyor. Avlanabilirsin normalde ama o sıra avlanamıyorsun kara avı, deniz avı değil ama… Ne avlayabiliyorsun ne yiyebiliyorsun. Tabi onu kabul etmiş sayılıyorsun. Hani bazı kuruluşlarda belge hazırlanır bir sürü maddeler. Şunun altını imzala dersin. İmzalamazsa sen o işe başlayamazsın. Bu senin nezirin olmuş oluyor. Sen bu haccı yapacaksan kardeşim eşinle ilişkiye girmeyeceksin, füsuku hiçbir zaman yapmayacaksın özellikle şimdi hiç yapmayacaksın aman dikkat et ha. Mücadeleyi bırak, av avlayamayacaksın ve av eti de yiyemeyeceksin. (Yahya Hoca: Yaparsam bunları da ceza ödemeye razıyım diyeceksin.) Ama bunu bakıyorsunuz, nezirlerini yerine getirsinler. Ortada bir emir. Hiçbir bağlantısı yok. Kirlerini temizlesinler. Hem de birinci sırada yer alıyor. Kaza kelimesi kir giderme manasına gelir mi? Olur mu öyle bir şey? (Nezir uyarma diye biliyoruz?) Nezir uyarma değil, bir şey üstüne görev olmadığı halde görev olarak almandır. Bir iş yerine girerken adam diyor ki benim işyerimin kuralları şunlar şunlar. Altını imzalarsan orada çalışırsın. İmzaladığın an nezir yapmış oluyorsun. (İhramsız bir kişinin avladığı hayvan eti de mi yenmiyor?) Av yasağıyla ilgili ayet Maide Suresi’nde diyor ki: “Deniz avı ve deniz yiyeceği size ve yolculara helal kılınmıştır. İhramlı olduğunuz sürece kara avı size haram kılınmıştır. (Maide 5/96)” Şimdi burada kara avı yukarıda deniz avı. Deniz avı demek denizde avlanan hayvanlar demektir. Yukarıda Allahütealâ diyor ki “ihramlıyken av hayvanını öldürmeyin (Maide 5/95)” diyor. Av hayvanını öldürmemek başka bir şey… Ama deniz avına gelince deniz hayvanını avlamak da yemek de serbest. “Behimetil enam size helal kılınmıştır.” İhramlıyken avı helal kılmamak şartıyla. Maide 3. Ayeti okuyor. Bakın burada avlanmadan bahsetmiyor. Burada kesmekten de bahsetmiyor. Behimetil enam size helal kılınmıştır derken herhalde hayvanı kesmeden yiyecek değilsin. Çok açık. Şimdi bunlar maalesef bir Kitap sünnet uyumsuzluğu vardır bizde ona maalesef dikkat etmezler. (İhramlı olmayan birinin avladığı et yenir mi?) Yenemez. (Orada yemek yerken bu av eti midir diye sormak mı lazım?) Gerekmez. Oraya gelen et av eti değildir normalde. Şimdi bir de tefes konusundaki eski ve yeni bilgileri okuyalım çok önemli bir bilgidir.
Abdullah Trabzon:
Tefes konusunda hicri 3. Yüzyılda yaşayan Ebu Ubeyde şöyle der: “tefes tırnakların, kesilmesi, bıyıkların kesilmesi, koku koklama, ilişki dışında ihramlıya haram olan her şeydir.” Daha sonra tefsirlerde kelimeye aynı anlam verilmiş ve bu anlam fıkıh kitaplarına da geçmiştir. Bize göre bu anlam ayetin kapsamıyla uyuşmamaktadır. Çünkü insanların hacca gelmelerinin sebebi bu tip fiilleri yapmak değildir. Bunları dünyanın her yerinde yapabilirler. Ayrıca yukarıda sözü edilen işler kaza fiilinin mefulü olamazlar. Bununla beraber tefeslerini tamamlasınlar ifadesindeki tefes sözcüğünün haccın temel ibadetlerinden yani menasiklerinden biri olması gerekir. Ayette tefesin yerine getirilmesi adağın yerine getirilmesi ve tavaf edilmesiyle birlikte zikredildiğine ve bu ikisi haccın temel görevleri olduğuna göre tefesin yerine getirilmesi de haccın temel görevlerinden birisi olmalıdır. Bu tefes kelimesi Arap şiirinde delil alınmak için bile geçmemektedir diyor Ebu Übeyde. Her ne kadar tefsir ve fıkıh kitaplarına bu kelime Arapçada yoktur dense de yukarıdaki hadiste Allahın Elçisinin bu kelimeyi tefsir ettiği açıkça görülmektedir.
Abdülaziz Bayındır:
Burada bir şey var arkadaşlar. Gerçekten son derece ilginç bir olaydır. Sözlükler, Ebu Übeyde de dilcidir. Diyor ki şiirlerde bile bu kelime yoktur hiçbir yerde geçmiyor tefes kelimesi. Hâlbuki Peygamberimiz (sav) hadisinde bu meseleyi gayet güzel bir şekilde açıklıyor. Sen şimdi ey Arap dilcisi bu konuyu peygamberimizin hadisinden öğrenmeyeceksin de nereden öğreneceksin? Hangi Arap şiiri onun hadisi kadar güçlü olabilir? Kaldı ki Arap şiirlerinin de eskilere ait olup olmadığı o kadar kesin değildir. Devam et.
Abdullah Trabzon:
Bu iddia delilsiz olduğu gibi kelimeye şu manalar da verilmiştir: şeytan taşlama, Arafat ve Müzdelife’de vakfe yapmak. Kurban kesmek. Kâbe’yi tavaf etmek, say yapmak… Yani bu kelime haccın bütün menasiklerini ifade eden bir yapıya büründürülmüştür. Allahın elçisinden gelen tefes açıklaması sahih ve güvenilir yollardan bize ulaşmıştır. Hadiste geçen kaza tefes ayetteki kullanım biçimi ile aynısıdır. Allahın elçisi bu sözü Arafat ve Müzdelife vakfesi için kullandığına göre bununla beraber Arafat ve Müzdelife vakfesini yapsınlar diye anlam vermek daha uygun olur. Peygamber (sav) Tay dağları istikametinden kafileye geç gelmiş. Demiş ki hep dağ tepelerinde dinlenebildim araları hep koşmayla geçirdim. Ancak şimdi burada size yetişebildim. Gelirken de Arafat üzerinde gelmiş. Peygamber (sav) diyor ki “Kim bizimle Müzdelife’de bu namazı kılar ve daha önce Arafat’tan gündüz ve gece geçerse tefesini yerine getirmiş olur.” Tefes ne oluyor o zaman? Arafat’taki vakfeyle, Müzdelife’deki vakfe olmuş oluyor.
Abdülaziz Bayındır:
(Tefesin manası için başka bir esere başvuruluyor) Kaza’ul menasik denmiş orada o da yanlış. Kazaul menasik dediğiniz zaman Kâbe’yi tavaf da girer, Safa ve Merve arasındaki say da girer. Şeytan taşlama da girer hepsi girer. Kaza’ul menasik dediğin zaman orada sınırları aşmış olursun. Ama gene şuradakinden gayet iyidir. Burada mesela “kirlerini gidersinler” ifadesinden çok daha iyi bir ifadedir.
Az önce söyledik ihramlıya kara avı yemek de haramdı ayeti kerimede. Onunla ilgili de hadisler olduğunu Enes Hoca söylüyor.
Enes Alimoğlu:
Sizin okuduğunuz hadise benzer hadisler var. Birisi Peygamberimize yaban eşeği de denir zebra avlamış getirmiş Peygamberimize ikram etmiş. Peygamberimiz de iade etmiş. İade edince adam üzülmüş tabi. Diyor ki: “Ben bunu sana niye iade ettim biliyor musun? Biz ihramlıyız da onun için.” Bu bir av etidir ve ayeti kerimede de az önce okuduk. Aynı olay her iki hadiste de yaban eşeği olayı. Birisinde Peygamberimiz iade ediyor diyor ki biz ihramlıyız bunu yemeyiz. Öbür hadiste de işaret ettiniz mi? Siz bunu gösterdiniz mi? Gösterenler yemesin biz yiyelim diyorlar. İkisi birbirine zıt olan iki hadis… İkisi de mutafakkun aleyh. Şimdi bu da hadisteki bir problemi ortaya koymuş oluyor. Mutafakkun aleyh ne demek? İkisi de Buhari’de de var Müslim’de de var. O zaman ikisinin aynı anda doğru olma şansı yok. Yani biri doğruysa diğeri yanlış… Dolayısıyla Peygamber’in (sav) Kuranı Kerim’i uygulamadan başka bir görevi olmadığı için ayeti kerimeler bakarız. Ayeti kerimede “ihramlı olduğunuz sürece kara avı size haram kılınmıştır” dediğine göre Maide Suresi’nin 96. Ayetinde ve Maide Suresi’nin ilk ayetinde de “ihramlıyken avlanmış eti kendinize helal kılmamak şartıyla” diye bir şart getirildiği için o peygamberimizin iade ettiği şeklindeki rivayeti almak mecburiyeti var. Hadis konusu bunun için problemli. Kitap sünnet bütünlüğü bu açıdan son derece önemlidir.
Peki, bu yasakları çiğneyenlere verilen cezalarla ilgili ne var? Kuranı Kerim’de bir işaret var mı verilen cezayla alakalı? Bir adam bu yasağı çiğnerse ne olacak? Sadece avla ilgili var.
Abdullah Trabzon:
Bir de tıraşla ilgili var hocam.
Abdülaziz Bayındır:
Tıraşla ilgili şöyle var. Adam hasta olur da ya da başında bir eziyet olur. Mesela bit taramış olur kesmesi gerekir. O zaman ilaç falan yok ya. Ya da başka bir şey olur saçını kesmesi gerekirse o zaman bir cezadan bahsediliyor. “Buna karşılık bir ödeme gerekir” deniyor. Oruç. Üç gün oruç ya da altı tane fakire birer fitre vermek ya da bir kurban kesmek… Bunlardan birini tercih edebilir. Bir bu var.
Bir de av var. Avda da öldürdüğünün dengi bir koyun, keçi, sığır, deve cinsinden bir şey olur. Daha aşağısı olursa bu sefer takdire kalır. Dolayısıyla onun cezası var. Bunlar dışında Kuranda Sünnette bir hüküm var mı? Kuran’da yok. Sünnette var mı?
Abdullah Trabzon:
Fıkıh kitaplarında çok detaylandırılmış ama sünnette Peygamberimizin Mina’da bu hacla ilgili yasakları kendine sorduklarında bu hacla ilgili verdiği tek cevap “bir sıkıntı yok”. Cezayla ilgili hiçbir şey yok.
Abdülaziz Bayındır:
Ya bu çok enteresan bir çalışma. Abdüsselam da çok güzel bir çalışma. O devir için çok önemli bir çalışma. Ben hayret ediyorum bu şahıs o dönemde bu çalışmayı yapmış da nasıl kelleyi kurtarmış!
Abdullah Trabzon:
Saç kesmeyle ilgili dipten mi kesmek yoksa kısaltma mı ile ilgili. Peygamberimizin bir olayı var. Peygamberimiz umrede ya da hacda yolda hacamat yaptırmış başından, ihramlıyken ama. Herhangi bir fidye verdiğine dair bir şey söylenmiyor.
Yahya Şenol:
Acaba diğerlerine bir ceza konması ama bunlara konmaması gerçekten haccın iptalini mi gösteriyor?
Abdülaziz Bayındır:
Hadis var mı o konuda Abdullah Hoca’nın çalışmasında da öyle bir şey rastlamadık.
Diğer Bir Katılımcı:
Diğer cezalarla kıyas yapılabilir mi? Mesela oruçluyken ilişkiye girmenin cezası var.
Abdülaziz Bayındır:
Nedir o ceza? Hayır, öyle bir şey yok. Oruçlu iken ilişkiye girmek diye bir olay yok. Bu zat eşine çok düşkün birisiymiş kendini tutamıyormuş. Ramazanda ilişkiye girmemek için zıhar yapmış ramazanla sınırlı olarak. Bir gece dayanamamış ilişkiye girmiş. Ertesi gün de gelip peygamberimize soruyor. Olay bu. Büyün bağlantılarını kopararak getiriyorlar orucun kefareti diye sunuyorlar. Adam kefaret de ödemiyor karlı çıkıyor üstelik! Karısına da bir şey yok. Bunların bir temeli yok. Peygamberimizin (sav) hadisi var: “Bir kişi ramazan orucunu kasten bozarsa ömrünün tamamını oruçlu geçirse onu kapatamaz.” Tövbe edecek bir daha böyle bir şey yapmayacak. Yapacağı o. Zıharı bozduğu için Peygamberimiz öyle söylüyor. Ziharın cezası da Mücadele suresinde vardır. Bu Allahın diniyse Allah nasıl emretmiş Peygamberimiz nasıl göstermişse öyle yapılır başka şekilde yapılmaz. Şunu söylerler biliyorsunuz ibadetler konusunda kıyas yapılmaz derler. Ben de diyorum ki keşke kıyas yapsaydınız hiç olmazsa azıcık bir şeye benzerdi. Öyle bir hüküm ortaya koyuyorlar ki bu olayda da olduğu gibi şimdi bak göreceğiz. Gak dedin mi ceza guk dedin mi ceza. Buradan hacca giden adam yanına bir sürü de koyun alacak şunu yaptı bir koyun şunu yaptı iki koyun. Olacak şey değil. Okuduk orada bakın Peygamberimiz bir sakıncası yoktur diyor.
Ömer Nasuhi Bilmen’den göstereyim. Çünkü o geçmişi çok güzel nakleder. Onun verdiği bütün bilgilere güvenebilirsiniz. Yani iyi bir fıkıh tarihi olarak kabul edilebilir.
Yahya Şenol:
Yani o Bakara’daki üç suç cezasız mı kalıyor ceza takdir edilmiyor mu? Suç ama cezası yok.
Abdülaziz Bayındır:
Sevapla ilgili bir şeydir. Sevap azalır. Bakın yapılmalarından dolayı bir koyun kesmek gereken suçlar diyor burada epeyce bir şey sayıyor. Mesela bir organına koku sürmesi, başının dörtte birinden azını tıraş etmesi, tüylerinden alması falan sayıyor. Bir sığır ya da deve kesilmesi gerekenler: Arafat’ta vakfeden sonra daha tıraş olmadan ya da saçları kısaltmadan önce kurulan cinsel ilişkiyle ziyaret tavafını, cünüp, hayız ya da nifas haline yapmaktan ibarettir. Şimdi ziyaret tavafını hayızlıyken yaparsan bu en büyük problemdir. Kadınlar Arafat’dan inerler adet olmuşlar. Uçaklar da kalkacak, temizlenmeleri de birkaç gün sürer. E ne yapalım? Efendim o halde tavaf olmaz. Peki, ne yapacağım? Ya tavafı yapar bir deve kesersin ya da beklersin. Peki, tavaf olmazsa… Mesela abdestsiz namaz olmaz değil mi? Bir insan bir sürü deve kesse abdestsiz namazı caiz olur mu? O zaman abdestsiz tavaf yapılıyor. O zaman deveyi nereden çıkardın? Delilin ne? Tek delil Aişe validemizin ihrama girdiği zaman adetli olması ve umreyi yapmamış olmasıdır. Tamam, güzel de o zaman yüz binin üzerinde insan hacca gelmişti. O kadınların içerisinden bir tek Aişe mi adetliydi o günlerde? Niye Peygamberimiz bütün kadınlara açıklaması gereken bir meseleyi açıklamadı da sadece eşi olan Aişe’ye açıkladı. Oradaki diğer kadınların haberi olmamıştır bu olaydan. O zaman öyleyse burada başka bir şey var. Mümkündür ki Aişe validemizde çok fazla kanama oluyordur. Mescide girdiğinde mescidi kirletecektir. Gayet normal bir olay… Çünkü bazı kadınlarda böyledir bu. Olabilir. Çünkü olay sadece adet olsaydı o zaman bütün kadınlara ilan etmesi gerekirdi bunu Peygamberimizin. Bir de ayeti kerimede namaza kalktığınız zaman abdest alın ya da gusül abdesti alın diyor.
Uzun uzun sayıyor sonra. Bir de haccı iptal ettiren şeyler vardır. Arafat’ta vakfeden önce bir insan eşiyle ilişkiye girdiği zaman haccı iptal olur deniyor. İşte bunların hiçbirisinin kitaptan ve sünnetten bir delili yok. Sadece İbni Abbas’a dayandırılan bir şey vardı o var mı sende? Bu İbni Abbas meselesi de çok önemlidir arkadaşlar. Yani herhangi bir şey İbni Abbas’a dayandırılıyorsa orada dikkatler durmak lazım. Çünkü en fazla iftiraya uğrayan sahabelerdendir o. Peygamberimizin amcasının oğlu. Değerli bir ilim adamı. Onun ağzından bir şey naklettiğiniz zaman kimse sesini çıkaramıyor. O zaman bir şey İbni Abbas’a dayandırılıyorsa orada çok dikkatli olmak lazım. Sonradan kendi arzularını dine yamamaya çalışanların en çok kullandıkları kişilerden bir tanesi İbni Abbas’tır. İbni Abbas’tan gelen çok zayıf bir rivayete dayanırlar bütün bu sistemleri… Aslında orada da yok o. Bir vacibi ihlalden dolayı den gerekir şeklinde İbni Abbas’tan bir söz vardır o da bu kadar detaylı değildir. 1:20:00***Görüyor musunuz bakın ne hale gelmiş İslamiyet.
Yahya Şenol:
Sünnetle sabit olan yasak var mıdır?
Abdullah Trabzon:
Sünnetle sabit olan dikişli elbise giymek, boyalı ve kokulu elbise giymek, peçe ve eldiven giyme ve ayakkabı giyme diye dört tane var. Bir koku sürünmeyle ilgili, tırnak kesmeyle ilgili evlenme ve evlendirmeyle ilgili yasaklar var. Dikişli elbiseyle ilgili iki tane hadis var. Birisi Abdullah İbni Ömer’in Medine’de veda haccına hazırlanırken Peygamberimize soruyor: ihram olarak ne giymeli? Peygamberimiz de giymeyecekleri konusunda söylüyor. Birisi de İbni Abbas Necip’ten gelen bir grup Peygamberimize soruyor, ihramlı bir kişi sarık, takke, pantolon, şalvar, kokusu ve rengi olan bitkilerle boyanmış şey giyemez diyor. Ayağına da potin giyemez. Nalin giyebilir.
Abdulaziz Bayındır:
Nalin ayak bileğini açıkta bırakan ayakkabıdır. Bunu terliğe çevirdiler biliyorsunuz hacla ilgili kitapları okursanız üstü ve topukları açık ayakkabı giymek der. Şimdi adam bakar üstü açık topukları açık ben ayağıma bir şey mi yapıştıracağım alttan? Çünkü böyle bir ayakkabı olmaz. Bu neden söyleniyor? Enteresan bu da gerçekten çok ilginç bir şey. Ayağınıza mest var Peygamberimize mal edilen bir hadiste. Mestinizi topuklarınızdan keseceksiniz ve giyeceksiniz. Şimdi topuk kelimesinin anlamı ne? Topuk kelimesinin anlamı ehli sünnet ayak bileğinde o iki tarafa çıkık olan kemikler olarak kabul eder. O kemiklerin altından kesilirse tamam. Tamam da bir potini oradan kestiğiniz zaman o dağılır zaten bir daha giyilmez ki. Orada birisi yok ki iplikle geçsin çevresinden. İşin bir tarafı o. Bir de bu topuk kelimesinin şiada bir anlamı var. Şia da ayağın üstündeki iki tane çıkıntıya diyor. (Ayağını gösteriyor) Bu ayağın üstünde çıkıntı var ya bu iki tane kemiğin birleşmesinden oluşmuştur. Onlar abdest alırken ayaklarına mesh ederken o çıkıntıya kadar meshediyorlar. Topuk olarak orayı kabul ediliyor. Sünniler de topuk deyince bilekte iki yöne doğru olan kemikleri anlar. Ama bu incelikleri bilmeyenler Türkçeye topuğu ve üstü açık ayakkabı diye çevirince adam şaşırıyor ben ne giyeceğim? Bir de dikişsiz olacak deniyor. Dikişsiz ayakkabı mı olur? Sanki eskiden bu derece gelişmiş bir teknoloji mi vardı? Hakikaten hacılar büyük sıkıntılara sokuluyorlar.
Bir keresinde müftülükteyken birisi gelmişti. Adam düz tabanmış. Özel ortopedik ayakkabısı var. Ayakkabısına baktım. Ayak bileğinin altında yanları. Adama dedim ki sen bununla hacca gider gelirsin herhangi bir problem yok. Ama seni çok rahatsız ederler hiç kimseyi dinleme dedim. Adam gitti geldi dedi ki bana kurban kestirdiler! Yahu kardeşim bu o kadar bilinen bir şey ki ama şaşırtıcı bir şey. Adama da tembih ettim. Üstelik adamın kafile başkanı da bizim eski İstanbul müftüsü Selahattin Kaya’ydı. O bu konularda pirim vermez. Bir şey yok der devam ne olacak. Başkan o olmasına rağmen adama kestirmişler. Çünkü o kadar baskı yapmışlar ki adam kesmek zorunda kalmış. Sen o iki hadisi okusana ikisi de çok önemli o hadislerin kayıtlara geçsin.
Abdullah Trabzon:
İhramlıyken elbise giymeyi yasaklayan herhangi bir ayet yoktur. Bu yasak hadislere dayandırılmaktadır. Konuyla ilgili iki hadisten biri olan İbni Ömer rivayetine göre Medine’de Allah’ın elçisine ihramlı kimsenin neler giyeceği sorulmuş. O da şöyle cevap vermiş: “İhramlı bir kişi kamis, sarık, bürmüz seravih ya da zaferan bulaşmış bir giysi giyemez. Ayağına da huf giyemez. Ancak nalin bulamazsa hufların topuktan aşağı kısmını keserek giysin.” Kamis, gömlek, vücudun üst kısmına giyilen kollu gömlek. Yani üzerine aldığınızda üzerinizde duran bir giysi. Bu yasak erkeklerle alakalı kadınlarla ilgili hiçbir yasak söz konusu değil. Bürmüz başı örten bu da kapşonlu, daha çok kuzey Afrika da çok giyilen başı da örten bir giysi. Sirvan belden aşağı giyilen giysidir. Yani pantolon, pijama, gibi.
Abdülaziz Bayındır:
Bir de onların giydiği tübban diye bir şey var. Edep yerlerini kapatan kısa külot. Mesela Buhari’de vardır Aişe validemizin devesini güden bir kişi nasılsa altı açılıyor ona diyor ki sen tübban giymedin mi hacca giderken. Mesela bakın böyle bir kişi alttan kısa külot giymedin mi diye sormasına rağmen millet hasta olur alışkın olmadığı için birçokları yara olur ve pudra kullanırlar pişik olur. Ama kitaplarda mazeretten dolayı bunu giyersen kurban gerektiği yazılır. Yani içtihadı Buhari’deki bir hadise tercih etmişlerdir. Hem de ibadette içtihad yoktur diyerek.
Abdullah Trabzon:
Allahın elçisi Arafat’ta müminlere yaptığı konuşmasında: Kim alt giysi bulamazsa seravi giysin, nalin bulamazsa, huf ayak bileklerini örten giysin… Bu ibadetin yapıldığı sırada söylediği bir söz zannediyorum o konu üzerinde söylediği en son sözü budur. Dikişli elbise giymeyle de ilgili İbrahim Nehayi dikişli elbise yasağını çıkaran ilk fakihin İbrahim Nehayi olduğu söylenir. Nehayinin ortaya attığı fakat hadis kaynaklarında bulunmayan bu dikişli elbise yasağı mezhepler tarafından da kabul edilmiştir. Bu yasak ast kabul edilerek bu yasak diğer elbiselere de kıyas yoluyla işlenmiştir.
Abdülaziz Bayındır:
Arafatta yapılan ve herkesin duyduğu o konuşmada pijama da giyebilir pantolon da giyebilir ayağını kapatan ayakkabı da giyebilir. Bir de şunu düşünün arkadaşlar. Siz Medine’den çıkacaksınız başınız açık. O çölü geçeceksiniz ve o çölü sandaletle geçeceksiniz. İki parça elbise olacak üzerinizde. Nasıl olur bu? Ve Arafat’da Peygamberimiz böyle diyecek. Az önce de Buhari ve Müslim’de geçen birbirine zıt rivayetler gördük değil mi? Burada da birbirine zıt iki rivayet var. Birisini bir kişi rivayet etmiş diğerini çok sayıda kişi rivayet etmiş. Arafat’taki daha sonra, Medine’deki daha önce. Medine’den o çölü geçmeyi düşündüğünüz zaman o Arafat’taki hadisin o şartlara daha uygun olduğunu görüyorsunuz.
Abdullah Trabzon:
Onun dışında boyalı ve kokulu elbise giyme. Peçe ve eldiven giymesi bayanlar için gibi…
Yahya Şenol:
Bunlarla alakalı bir ceza yok mu?
Abdullah Trabzon:
Hiçbirisiyle ilgili bir ceza yok. Peygamberimizin uyguladığı bir cezayı orada göremiyoruz. (Kuran’da bulunan cezaları bir toparlayabilir miyiz hocam tekrar?)
Abdülaziz Bayındır:
Sadece şey var işte av hayvanı öldürürse onun karşılığında bir ceza ödemesi gerekiyor. Bir de saçlarında bir rahatsızlık olur da saçlarını dipten kestirirse ya üç gün oruç tutacak. Ayette sadece oruç diyor da Peygamberimiz üç gün olduğunu söylüyor. Ondan sonra yahut altı fakire sadaka verecek. Sadaka ayette geçiyor altı tane olduğunu Peygamberimiz tarafından belirleniyor. Ya da kurban kesecek. Bir de şu var hacı umreyle birleştirene bir kurban düşüyor. Mesela şafiler onu bir ceza gibi kabul ediyorlar. Nicbal derler zorunlu manasında. Ama diğerleri öyle kabul etmez. Hanefiler bunu ceza olarak kabul etmezler.
Abdullah Trabzon:
Peygamberimizin orada icraatı diğer sahabelerle birlikte Medine’den geldiğinde tavafı yapıyorlar, sayı da yaptıktan sonra ihramdan çıkmadan önce Peygamberimiz “Kim yanında kurbanlık getirmediyse umreye dönüştürsün” Neden? Kurban bayramı gününe ulaşıncaya kadar saçınızı kesmeyin diyor. Orada Hz. Aişe umre yapmamış ama bu da diyor senin yapamadığın umrenin yerine.
Koku sürünmeyle ilgili peygamberimizin Huneyn gazvesi geceleyin umreye gidiyor, akşam yola çıktığı bir umre. Şöyle bir rivayet aktarılıyor: “Allahın elçisine bir adam geldi. Adamın üzerinde cübbe vardı saç ve sakalları sarıya boyamıştı zaferanla. Ey Allahın resulü ben bu umre için ihrama girdim ne yapmalıyım diyor. Yani hiçbir hazırlık yapmadan elbisesiyle niyet etmiş. Peygamberimiz diyor ki cübbeni çıkar, saç ve sakalındaki boyaları yıka haccında ne yapıyorsan umrende de onu yap diyor. Yani niyetlendiğinden dolayı şöyle bir ceza var diye bir şey göremiyoruz.
Abdülaziz Bayındır:
Fıkıhta ne diyor? Bir gün boyalı kalırsa kurban kesmesi gerekir. Aişe validemizden şöyle bir rivayet var. Peygamberimiz ihrama girmeden önce koku sürerdim ona. İhramdan çıkmasından Kâbe’yi tavaf etmeden koku sürerdim diyor. Sürdükten sonra o koku devam ediyor. Rivayetlerde vardır damla damla o sürülen yağlı kokular parlıyordu. (Umrede lavaboda kokulu sabun varmış, fark eder fark etmez ateş düşmüş gibi yıkadık.) Bir kere örfen o sabun güzel koku sayılmaz. Kuru sabun derler ona.
Yahya Şenol:
Şöyle bir soru var. Haccı temettüye niyet ederek ihrama giren bir kimse Hanefi mezhebine göre umre yapıp ihramdan çıktıktan sonra hac bitimine kadar tekrar umre yapamaz yaparsa ceza kurbanı kesmesi gerekir. Bunun doğruluğunu öğrenmek istiyorum.
Abdülaziz Bayındır:
Öyle bir şey hiç duymadım şimdiye kadar. Öyle bir yasak bilmiyorum ama yapılmasını hiç kimse tavsiye etmez. Öyle bir şey yok.
Abdullah Trabzon:
Hac aylarında umre için gidilmez. Belki bunu açıklamakta fayda var. Hatta cahiliye döneminde de onların bir uygulaması varmış. Yani hac aylarında umre yapmayı en büyük günah olarak algılarlarmış. En ağır suç günah olarak algılarlar. Hacdan döndükten sonra binek hayvanlarının sırtı onlar gitmişler gelmişler hayvanlar iyileşene kadar tekrar dönmezlermiş. Hac aylarında zaten hac ibadeti için hazırlık ve ibadetin yapıldığı aydır. Dolayısıyla hac aylarında umre yaparsanız onun için bir kurban gerekiyor. Yani hac aylarında umreden faydalanma umresi… Faydalandığınız için kurban kesiyorsunuz.
Abdülaziz Bayındır:
Şimdi bakın burada hac ve umre için kesilmesi gereken bir kurban yok. Sadece hacla umreyi birleştiren kişinin kesmesi gereken kurban var. Onu da bulamadığı zaman üç gün yerinde yedi gün de memleketinde oruç tuttuğu zaman yetiyor. Peki, öyle bir şey yoksa o kurban nedir? Şimdi getiriyorsunuz kurban bayramında kesmeniz gereken kurbanı orada kesmek için getiriyorsunuz. Peygamberimizin beraberindeki kurban oydu. Orada da diyor ki ayette “o hediy” hac kurbanı değil. Dolayısıyla o kurban hac kurbanı değil kurban bayramı kurbanıdır. Ama maalesef bunlar hiç anlaşılamamış şeylerdir. Anlaşılamamasının sebebi de ayetlerle hadisler arasında irtibat kurulamamış. Mesela bu ayetlerin az önce okuduğum ayetlerin tefsirlerine bakarsanız o kurbanların hac kurbanı olduğunu yazar. E peki hacda kurban var mı? Yok. E ne oldu peki? O kurban bayramı kurbanıdır. Ondan sonra derler ki kurban bayramı kurbanıyla ilgili Kuran’da hüküm yok! Mevcut hükümlerin tamamını hac kurbanına verirler. Ama hacda kurban diye bir görevi kaldırırlar ki doğrusunu yaparlar. Ondan sonra da çok ciddi sıkıntılar ortaya çıkar. Peki, peygamberimizin kestiği kurbanlar ne? Onlar hac kurbanıdır. O zaman Peygamberimiz ne yapmış? Haccı kıran mı yaptı? Evet, haccı kıran yaptı deniyor. Haccı kıran da bu şekilde ortaya çıkıyor. Haccı kıran diye bir hac yok. Yok, efendim hacla umreyi birlikte yapmış. Peki, kaç kere tavaf yaptı Peygamberimiz Kâbe’de? Geldiği zaman bir tavaf yaptı. Arafat’tan indiği zaman bir tavaf yaptı. Bir de giderken üç tane tavaf yaptı toplam. O zaman şafiler der ki öyleyse hacla umrenin tavafı birleştirilmiş tek bir tavaf olmuştur. Bir tane de say yaptı onu da onla birleştirdi… Yani karma karışık. Hanefi diyor ki iki tane kudüm tavafı yaptı. Sonra say yapacak sonra kudüm tavafını yapacak diyor. Allah Allah daha yeni mi geldi de kudüm tavafını yapsın? Onun arkasından Arafat’a gidip gelecek bir daha tavaf yapacak. Peygamberimiz öyle yapmamış. Ne oluyor? Yani işte burada bakın görüyorsunuz. İnsanın dili varmıyor ama bizim talebeler diyor ki hocam bu kadar da olur mu? Ben bunu her gün söylüyorum ama ne yapayım? Bu kadar da olmaması lazım ama olmuş maalesef.
Abdullah Trabzon:
Peygamberimiz yüz kadar kurban kesmiş.
Abdülaziz Bayındır:
İşte onların hiçbiri hac kurbanı değil. “İnsanlar içerisinde haccı ilan et. Sana yürüyerek, ya da bitkin binekler üzerinde gelsinler. Ondan sonra her derin vadiyi geçerek gelsinler. Kendi menfaatlerine şahit olsunlar. Malum günlerde… (Hac 22/27)” İbrahim (as) Kâbe’yi elverişli hale getirdikten sonra insanlar davet ediyor asırlardır hac umre yapılmamış. Peki, malum günler hangi günler? Kurban bayramı. Diyor ki her ümmete mensek oluşturduk. Yani kurban ve kurban zamanı… Zaman dememiz lazım. O zaman demektir ki bu beyler şimdiye kadar bu günlerde kestiğiniz kurbanı gelin burada kesin. Hacca gelenler burada kessinler tamam mı? Dolayısıyla Peygamberimizin kesiği kurbanların tamamı udhiyyedir. Gerçi biraz Suud’lar o işi aslına yaklaştırmışlar. Mesela o yayınladıkları o broşürde cezalar yok. Cezaları tamamen kaldırmışlar. Gak dersen kurban guk dersen kurban. Onu kaldırmışlar o güzel. Hadisi öne alan bir çalışmaları var ya. Keşke Kuranı öne alsalar her şey meydana çıkar.
Yahya Şenol:
Şu da soruluyor, hacca giden kadınlar adet geciktirici ilaç kullanıyorlar…
Abdülaziz Bayındır:
Hiç gerek yok.
Abdullah Trabzon:
Hocam Hz. Ebubekir’in eşi esma oğlu Muhammet’i bugün hacıların ihrama girdikleri yerde doğuruyor. Sonra diyor ki eşine ben ne yapacağım şimdi git peygamberimize danış. Peygamberimize diyor ki böyle böyle ne yapayım? Yani ibadeti yapsın mı dönsün mü? Peygamberimiz de diyor ki boy abdestini alsın kendini sıkı korusun ve devam etsin diyor. Kendini korusun herhalde kan akmasın manasındadır. Boy abdesti de nifas manasında değil ihrama girecek ya temiz girmesi manasında.
Abdülaziz Bayındır:
Bunu çok iyi hatırladın. Aişe validemiz adetliyse bu da nifas. Dememiş ki sen tavaf etme. Büyük bir ihtimalle Aişe validemizin o gün mescidi kirletmesi söz konusu olabilirdi. Çünkü bazı hanımlarda öyle oluyor. Demiyor ki sen tavaf edemezsin. Adet geciktirici ilaç kullanıyorlar. Bu kadınlar zararlı. Niye kullanıyorlar ki? Bak işte nifas olan bir kadın. Aişe validemiz miydi sadece nifas olan? Nifasla hayızın bir farkı yok ki. Peygamberimiz böyle örnek oluyor işte. Öyle bir hayat yaşıyor ki sizin kıyamete kadar karşılaşacağınız bütün problemlerin örneğini gösteriyor orada. Başka nasıl olacak? Ama bizim sürekli vurguladığımız kitap sünnet bütünlüğü var ya olaya bütüncül bakmak lazım. Noktasal baktığınız zaman resmi tümüyle göremiyorsunuz ve mutlaka yanılıyorsunuz.
(Yazıya Geçiren Efe Mısırlı – [email protected])
[1] Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramını giyerse), hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur. Ne hayır işlerseniz Allah onu bilir. (Ey müminler! Ahiret için) azık edinin. Bilin ki azığın en hayırlısı takvâdır. Ey akıl sahipleri! Benden (emirlerime muhalefetten) sakının. (Bakara 2/197 – D.V. Meali)
[2] And olsun ki Allah, Peygamberinin rüyasının gerçek olduğunu tasdik eder. Ey inananlar! Siz, Allah dilerse, güven içinde, başlarınızı tıraş etmiş veya saçlarınızı kısaltmış olarak, korkmadan Mescidi Haram’a gireceksiniz. Allah, sizin bilmediğinizi bilir. Size, bundan başka, yakın zamanda bir zafer verecektir. (Fetih 48/27, DİB Meali)
[3] Ey iman edenler! Akitleri(n gereğini) yerine getiriniz. İhramlı iken avlanmayı helal saymamak üzere (aşağıda) size okunacaklar dışında kalan hayvanlar, sizin için helâl kılındı. Allah dilediğine hükmeder. (Maide 5/1, D.V. Meali)
[4] Deniz avı ve onu yemek size de, yolculara da, geçimlik olarak helal kılınmıştır. İhramlı bulunduğunuz sürece kara avı size haram kılınmıştır. Huzuruna toplanacağınız Allah’tan sakının. Allah, hürmetli ev Kâbe’yi, hürmetli ayı, kurbanı, boynu tasmalı kurbanlıkları insanların faydası için ortaya koydu. Bu, Allah’ın göklerde ve yerde olanları bildiğini ve Allah’ın şüphesiz her şeyi Bilen olduğunu bilmeniz içindir. (Maide 96-97, DİB Meali)