İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları

21 Şubat 2015 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

ABDULAZİZ BAYINDIR: Biliyorsunuz geçtiğimiz günler bütün Türkiye’yi üzen bir olay oldu. Genç bir kızımız kaçırıldı ve tecavüz edilmeye çalışıldı. Arkasından da öldürüldü. Bu olay ortaya çıkınca bütün Türkiye infiâle kapıldı. Ama şunu düşünelim ki her gün Türkiye’nin her şehrinde çok sayıda insan öldürülüyor. Bu şekilde medyaya intikal etmiyor. İnsanların canları yanıyor, aileler perişan oluyor. Ve bunlar karşısında yeterli tedbirler alınamıyor. O olay medyada çok güzel işlendiği için bugün Türkiye’de büyük bir mesele haline getirildi. Aslında büyük bir mesele. Sadece o değil. Adam öldürmelerin tamamı büyük bir olaydır. Hiç birisi hafife alınamaz. Her birisi birer candır. Biz bugün burada bu olay vesilesiyle islamiyetin adam öldürmelere nasıl baktığını ortaya koymaya çalışacağız. Bir kere, idam cezası denen bir ceza türü bizde yoktur. Şeriatta idam cezası diye bir ceza yok. İnsanları öldürmenin iki tane meşru yolu vardır. Birisi adam öldürme, ikincisi de savaş. Adam öldürmede de kısasa kısas. Yani kim öldürmüş ise öldürenin öldürülmesidir. Biraz sonra da göreceğiz, kısastaki sistem bugün dünyadaki mevcut ceza yargılama sistemlerinde hiç birinde olmayan ve son derece insancıl, son derece merhametli. Hem tarafları, hem toplumu tatmin eden hem de suç işlemeye engel olan bir yapıdadır. Ayrıca bugün malesef 19.asrın sonlarına doğru Türkiye’deki yargılama sistemi Avrupa’dan getirilmiştir. 19.asırda Avrupa ceza hukukunun ve ceza yargısının ve hukuk yargısının Osmanlı’ya getirilmesinden sonra bu ülkenin iki yakası bir araya gelmemiştir. Avrupa’daki yargı sistemi, tamamen devletin tanrılaştırıldığı bir sistemdir. Devletin başındaki ne emrediyorsa yargıç da onu yapmak zorundadır. Bu, ilim kılığına sokulmuş, hukuk kılığına sokulmuş ve işte bugün Türkiye’de, Avrupa’da da uygulanan bir sistem olarak karşımızda duruyor. Bugün biliyorsunuz Dr.Suat Erdoğan kardeşimiz burada konuyu anlatacaktı. Çünkü O’nun bu konuda yaptığı bir doktora var. Güzel de bir çalışma yaptı. Geçe hafta da o ceza ile ilgili bir konuşma yapmıştı burada. Ama bugün beklenmedik bir mazereti çıkınca ki bir saat oldu o mazeret ortaya çıkalı. Bu dersi biz yapacağız Allah nasib ederse.

Maide suresinin 32.ayetinde yahudilerle ilgili olarak şöyle bir hüküm vardır. MAİDE, 32.. Ayet: “ketebna ala benı israıle ennehu men katel nefsem bi ğayri nefsin ev fesadin fil erdı fe keennema katelen nase cemıa” bir adamı bir başka adama karşılık olmaksızın bir nefsi bir başka nefse karşılık olmaksızın yani suç ile ceza arasında tam bir uyum vat. Herkese işlediği suça denk bir ceza verme durumu. Yada o topraklarda bir fesad sebebi olmaksızın kim bir kimseyi öldürürse “fe keennema katelen nase cemıa: sanki tüm insanlığı öldürmüş gibi olur”. “Ve men ahyaha” kim de bir insanı hayata kavuşturur, diriltir, ihya eder, ihtiyaçlarını karşılar ise “fe keennma ahyen nase cemia: sanki tüm insanlığı ihya etmiş gibi olur”. Çünkü herıes de onun gibi bir insandır. “Ve le kad caethüm rusülüna bil beyyinati sümme inne kesıram minhüm ba’de zalike fil erdı le müsrifun”. Evet, İsrailoğulları’na açık belgelerle elçilerimiz geldi. Ama onların çoğu bundan sonra yeryüsünde aşırı davranışlar gösteriyorlar diyor. Şimdi İsrailoğulları’na yazılan bu. Peki bize yazılan nedir? Bakara suresinin 178.ayetini açalım. Allah burada diyor ki; BAKARA, 178.. Ayet: Ya eyyühellezıne amenu kütibe aleykümül kısasu fil katla” bu aynen Yahudilere yazılmış olanın benzeridir. Çünkü “nefsem bi gayri nefsi” ile “kısas” ifadesi aynıdır. Canı bir başka cana karşılık öldürmek. Kısas da öyle. Yani bir kişinin işlediği suça denk bir cezaya çarptırılması. Bir kişi kasten adam öldürmüş ise ona karşılık o da öldürülür. Ama kasıt yoksa, ölümüne sebep olmuş ise o zaman öldürülmez. O zaman da diyet cezası ve kefaret cezası gerekir. Bugünkü konumuz o değil. Bu kasten adam öldürmelerde böyle. Burada diyor ki Allah; “El hurru bil hurri vel abdü bil abdi vel ünsa bil ünsa: hüre hür, köleye köle, kadına kadın”. Şimdi buradan aklınıza şu gelebilir. Hür bir kişi köleyi öldürürse öldürülmez mi? Köle hürü öldürürse ne olur? Kadın erkeği, erkek kadını öldürürse? Bu öyle değil. Burada temel prensibi C Hakk İsra suresinde koymuş. 17.sure. Biliyorsunuz ayetler hep birbiri ile birlikte değerlendirilir. 33.ayet. Burada Allah diyor ki; “ISRA, 33.. Ayet: Ve la taktülün nefselletı harramellahü illa bil hakk: Allah’ın dokunulmaz kıldığı canı öldürmeyin. Haklı bir sebep olursa başka”. Ancak haklı bir sebep varsa öldürürsünüz, onun dışında öldüremezsiniz diyor. “Ve men kutile mazlumen fe kad cealna li veliyyihı sültanen fe la yüsrif fil katl: kim haksız yere öldürülürse”. Kim. Kim dediği zaman burada kadını, erkeği, esiri, hürü diye bir ayrım yok. Kim haksız yere öldürürse “fe kad cealna li veliyyihı sültanen” onun velisine, mirasçısına. Burada veli, mirasçı manasına geliyor. Bir yetki vermişizdir. “Fe la yüsrif fil katl: o da bunu öldürme konusunda aşırı gitmesin”. Yani devlet öldürmez. Bu son derece önemli bir şeydir. Çünkü devlet diye bir şey aslında yoktur. Devlet, hayali bir varlıktır. Yani içinizde oturup da devlet ile birlikte çay içeniniz var mı? Hiç tokalaşanınız çıktı mı devlet ile? Hayali varlıktır. Gerçek varlık değildir. Ama işte bu şeyden kaynaklanıyor. Şahsı manevi derler biliyorsunuz bugünlerde. Bu, hıristiyanlığa mahsus olan bir kelimedir. Manevi kişilik diyerek Allah’ın yetkilerini kullanırlar. İşte bugün türkçeye bunlar tüzel kişilik olarak geçmiştir. Devlete bir tüzel kişilik tanınır. Sorumluluk devlete aittir. Devletteki yetkililere ait değildir. Herhangi bir durumda eğer aklanırlarsa, parlementoda aklanırlar yada bir başka yerde. Bütün yük halkın üzerinde kalır. Aynı şey şirketlerde de vardır. Adam her şeyi yapar, genel kurulda bir aklandımı kurtulur. Tabi bunlar son derece yanlış şeylerdir. Bunlar bizim kültürümüze asla uyan şeyler değil. Asla kabul edebileceğimiz şeyler değildir. Onun için suçtan zarar gören kişi çok önemlidir. Batı anlayışında suç devlete karşı işlenmiş sayılır. Devlet dediğimiz devletin başındaki kişidir. Yani kraldır. Krala karşı işkenmiş sayılır. Onun için vatandaşların herhangi bir yetkisi, sorumluluğu yoktur. Burada ne diyor Allah? Öldürülenin velisine bir yetki vermişizdir diyor. O da adamı öldürmekte israf etmesin aşırı gitmesin. “İnnehu kane mensura: kendisine yardım edilmiştir”. Şimdi burada Bakara suresinin 178. ayetini devam ettirelim şimdi. Öldürülen kişinin mirasçılarının kısası talep etme hakkı olduğu için burada Allah diyor ki; “Fe men ufiye lehu min ehıyhi şey’ün” kümin lehine kardeşi tarafından herhangi bir şey affedilirse. Kimin lehine dediği katil bu. Kardeşi dediği. Bakın katilin kardeşi diyor. Kime katilin kardeşi diyor? Öldürüle kişinin yakınlarına. Öldürülen kişinin yakınlarına katilin kardeşi deniliyor. Bak şimdi burada çok ince bir ifade var. C.Hakk, suç işlemiş olan herkesin önününde bir bağışlanma kapısını açıyor. Esas olan o kişiyi öldürmek değil o kişinin içindeki kötülüğü öldürmektir. O kişiyi topluma kazandırmak, o kişiyi ihya etmektir asıl mesele. Onun için burada şey diyor. Kimin lehine kardeşi tarafından bir şey affedilmişse. Öldürülen kişi ile öldüren kişinin taraftarları arasında bir kardeşlik olması gerektiğini, manevi kardeşlik olması gerektiğini ifade ediyor. Düşmanlığı kardeşliğe çeviyor. “Fettibaum bil ma’rufi: marufla ona tabi olmak gerekir”, “ve edaün ileyhi bi ıhsan: ve güzellikle bunu ona vermek gerekir”. Herhangi bir şeyle nedir burada? Adam diyor ki tamam, öldürülmesin bana bir bedel versin affedelim. O zaman verilmesi gerekiyor diyor. Af yetkisi kimde burada? Devlette mi? Hayır. Ölen kişinin mirasçılarında. O kadar. Araya devlet girdiği zaman oradakihakimin babası, kardeşi öldürülmemiş. Bugün siz, babanız öldürülse dava açamazsınız. Mesela orada öldürülen kızın babasının, kardeşinin dava açma hakkı yoktur. Mersin’de öldürülen var ya. Dava açma hakkı kimdedir? Açmazsa ne olacak? “Açar efendim”. Ya açmazsa? Açmadıklarına çok şahit olduk, biliyoruz. Adalet bakanlığına şikayet ediyorlar dava açmıyor savcı diye. Gene bugünkü yargı sistemi gerçekten çook ama çok kötüdür. Şimdi burada yargı sistemiyle ilgili uzun dersler yapabiliriz. O kitabı ver. Bizim, Osmanlı yargı sistemiyle ilgili yapmış olduğumuz doktoradır. Mevcudu hiç kalmadığı için böyle eski kapak yapılmamış şeylerini birleştirerek yaptık.  1986’da basılmıştı. Tekrar basmaya fırsat bulamadık. Çümkü tekrar gözden geçirmek lazım. Gerçi herhangi problem yoktur. Gayet güzel çalışmadır Allah’a şükür. Mahkemelerde yapılmış bir çalışmadır. Herhangi bir kitaptan değil. Arşivde yapılmış bir çalışmadır. Onun için ondaki mükemmelliği insan görüyor. Ve diyorsunuz ki; bunlar Osmanlı torunu nasıl oluyor da batıyı taklit ediyorlar. Yani inanılır bir şey değil gerçekten. Mesela bugün de yargıda şu var bu var diye şikayet ediliyor. Kendilerini bu hâle sokanlardan çare arıyorlar. Her gelen çare  hastalığı arttırmaktan başka işe yaramıyor. “Fe menı’teda ba’de zalike fe lehu azabün elim: kim bundan sonra düşmanlığı devam ettirirse ona acıklı bir azap vardır”. Bir adam bir adamı öldürürse bu orada öldürülebilir. Onun dışında öldürülebilir mi? Onun dışında da adam öldürülür. Bu da sadece savaştır. Öldürmenin ikinci sebebi. 216.ayeti açın. Orada diyor ki; BAKARA, 216.. Ayet: Kütibe aleykümül kıtal: müminler, savaş size bir görev olarak yazılmıştır”, “ve hüve kürhül leküm: ama bu sizin için hiç hoş gelmez”. Hesabınıza gelmez, hoşunuza gitmez. Sıkıntılıdır. “Ve asa en tühıbbu şey’ev ve hüve şerrul leküm: bazen bir şeyden hoşlanmayabilirsiniz ama o sizin hayrınıza olabilir”, “ve asâ en tuhıbbû şey’en

ve huve şerrun lekum: bir şeyi sevebilirsiniz ama o şey sizin için şerli olabilir”,”vallahü ya’lemü ve entüm la ta’lemun: Allah bilir siz bilemezsiniz”.

BAKARA, 217.. Ayet: Yes’eluneke aniş şehril harami kıtalin fıh: sana haram ayını soruyorlar” çünkü 4 haram ayı vardır. O aylarda dünya kurulalı beri savaşmak yasaktır. Ama karşı taraf o haram ayını dinlemiyor. “Kul kıtalün fıhi kebırun: de ki; o ayda savaş büyük bir suçtur”, “ve saddün an sebılillahi ve küfram bihı vel mescidil harami ve ıhracü ehlihı minhü ekberu ındellah” Allah’ı tanmazlık, mescidi haramın değerini bilmemek ve mescidi haram halkını oradan çıkarmak Allah katında daha büyük bir suçtur, “vel fitnetü ekberu minel katl”. Katl, adam öldürmek demektir. Fitne de savaşın doğurduğu ortamdır. “Vel fitnetu” savaşın doğurduğu sıkıntı. Fitne o demek. Fitne şey arkadaşlar. Esasen bir şeyi ateşte yakma anlamına geliyor. İşin ana, esas kelimesi o. Ama altının ateşte eritilmesine fitne deniyor. Erittiğiniz şeyin içerisinde yabancı maddeler varsa ayıklanıyor. Bu anlamda imtihan oluyor. Kuranda bu anlamda fitne kelimesi imtihan anlamında geçiyor. Çünkü biz de bir takım fitneler şey yapacağız. İşte Mallarınız, evladınız sizin için fitnedir yani imtihan sebebidir. Sizin gerçek kimliğinizi ortaya çıkarır. Elinize bir külçe gelmiş bakıyorsunuz ki şöyle bir külçe altın size vermişler. Hakikaten 24 ayar. Hangi kuyumcuya gitseniz 24 ayar diyor fakat bu külçeyi hazırlayan adam bu külçenin içerisine bir demir parçası yerleştirmiş. Dışarısı tamamen 24 ayar. Kime derseniz öyle. Bunun içerisinde demirin ortaya çıkması için ne yapılması lazım? Eritilmesi lazım. Bazı kuyumcular şey yaparlar. Matkapla delerler, talaşlatına bakar, oradan şey olup olmadığını tespit ederler. O bir yöntemdir. Ama daha sağlam yöntem. Bazen adam öyle yerleştirmiştir ki matkap oraya temas etmeyebilir. Denk gelmeyebilir. Ama erittiğiniz zaman içinde ne olduğu ortaya çıkar. İşte ona fitne deniyor. İyisi-kötüsü. Bazı insanlar, bakarsınız dışarıda dört dörtlük müslüman. Ama Allah onu bir mevki ve makamla imtihan ettiği an: telefon açarsınız “efendim toplantıdaymış” der sekreteri. Yolda rastlarsınız sizi görmez. Görüşeyim dersiniz. Bizim bir arkadaş anlatıyor. Diyor ki; bir okulda okuyan talebeler fakülteyi bitiriyorlarmış. Demişler ki; ya her birimiz bir yerde iş bulacağız, birbirimizi tanıtmak için bir slogan belirleyelim. Tamam. “Ben, O’yum” diyelim geldiğimiz zaman birbirimizin sekreterine. Arkadaşlarından birisi Ankara’da önemli bir mevkiye gelmiş. Gitmiş sekreterinden şey yapıyor. İçeriye söyle falanca geldi. Cevap yok. Ona de ki; ben, O’yum. O da demiş ki; ben, O değilim. Sen de öyle söyle demiş Ona. Ben, O değilim demiş. Çok görmüşsünüzdür şey yaparlar. Böyle der ki birisinden yardım istersiniz; “ahh benim olacaktı ki bir göresiniz. Bak yardım yapmak ne demektir göresiniz”. C.Hakk ona verir yardım, bu defa kimseye kuruş vermez. İşte bu onların ne oldu? İçerisini ortaya çıkarıyor. Yani lafla herkes dünyanın en iyi adamıdır, en dindar adamıdır, en ahlaklı, bütün ‘en’ler kendisindedir. Ama işte o fitneye sokulduğu zaman tıpkı o dışarıdan baktığın zaman 24 ayar altın gözüken şey ateşte eritildiği zaman içerisindeki yabancı maddeler böyle patır patır dökülür. İşte fitne bu anlamda imtihan anlamına gelir. Peki bir de bunun tam tersi olarak da fitne vardır. İnsanları aldatma manasına da fitne vardır i. Gene ateşte altını eritirsiniz. Bu defa tam ters işlem yaparsınız demir parçası üzerine dökersiniz. Onu dışarı çıkarırsınız o demir parçasının etrafı tamamen altın olduğu için hiç kimse bunu anlayamaz. Ve orada sizi kandırabilir. Çok dikkatli olmak lazım. Mesela diyelim ki altının özgül ağırlığını bilirsiniz hacmine bakarsınız hesap edersiniz. İşte burada yabancı madde var diyebilirsiniz. İşte bu da kötü şeyi güzel gösterme anlamında da fitnedir. Bunu da şeytan ve şeytan gibiler yapar. Onun için Allah ne diyor Araf suresinde ” Yâ benî âdeme lâ yeftinennekumuşşeytânu: şeytan sizi fitneye sokmasın”(ARAF 27). Yani şeytan sizi böyle içine demir doldurduğu altın kaplama şeylerle aldatmasın. Tamam mı? “Kema ahrace ebeveyküm minel cenneti yenziu anhüma libasehüma li yüriyehüma sev’atihima” yani anne babanızı cennetten, o bahçeden çıkardığı gibi. Öyle bir şey anlatıyor ki. Bak diyor bunlardan yediğin zaman ölümsüzlük ve sonsuz saltanat. Yiyor, tam tersi oluyor. Elindekini de kaybediyor. Üstelik elbiseleri de gidiyor. Sırtında bir parça elbise bile kalmıyor. Şimdi bu da fitne. Yani insana birisi bakarsın o kadar güzel konuşur ki seni kandırır, oyuna getirir ve bakarsın büyük bir sıkıntıya sebep olur. O da fitnedir. Fitnenin bir başka anlamı da savaştır. Savaş öyle bir fitnedir ki bunların hepsi vardır. Kötüyü iyi göstermek vardır, iyiyi kötü göstermek vardır, savaş oyunlarıdır, yakmadır, yıkmadır falan hepsi vardır. Bunlarda bulunanların tamamı vardır savaşta. Tabi fitnenin en çok yaygın olanı da çok güzel sözlerle sizi esir alır. Sözlerle fitne yaparlarlar. Onun için bütün nebilere inanmak istemeyenler, sihirbaz demişlerdir. Niye? “Sözleriyle aldatıyor canım! Adam öyle konuşuyor ki ses çıkaramıyorum. Apaçık büyücü”. Resulullah’a da “in huve lâ sihurn yu’sar” Müddessir suresinde var ya. Bunun dediği etkili bir sihirden başka bir şey değildir demeleri gibi. Bir de o vardır. O da fitnedir. Onu da kuranda C Hakk fitne olarak nitelendiriyor. Bunları hepsini toplayın böyle, şu âna kadar anlattıklarımın tamamı hepsi savaşta vardır. Dolayısıyla savaş en büyük fitnedir. O zaman bütün bunları topladığınız zaman bu fitne adam öldürmekle kıyaslanırsa nasıl olur? Onun içi burada diyor ki ayet; BAKARA, 217.. Ayet: “vel fitnetü ekberu minel katl” bu fitne yani savaş, adam öldürmekten daha büyük bir suçtur. Yani bu insanlar size savaşmak için geliyorlarsa: bir adam öldürülmez deniyor ya, bu, bir adam öldürmekten daha fazladır. Siz onları öldüreceksiniz diyor Allah. Çünkü onu yapmazsanız. Konu dağılmasın diye o taraflara girmiyorum. Enfal suresinde var Bedir savaşı ile ilgili olarak. “illâ tef’alûhu tekun fitnetun fîl ardı ve fesâdun kebîr”(ENFAL 73) yeryüzünde fitne yada büyük bir fesad olur. Yani nedir? O onu öldürür, o onu öldürür. Yani siz o gelen Mekkeliler’in karşısına çıkıp da savaşmazsanız o zaman gelirler bunlar, orada bir kaç kişi öldürürsünüz. Tamam doğru. Ama bunların yapacakları, o bir kaç kişinin öldürülmesiyle kıyaslanmayacak büyük bir fesaddır, bozgunculuktur. Ondan dolayı Allah, iki şeyde adam öldürmeye müsade etmiştir. Birisi kısas, ikincisi de savaş. Üçüncüsü yok. Dolayısıyla bizim kültürümüzde idam cezası yoktur. Sürekli söylüyoruz, Emevilerin sonu Abbasilerin başı islamın sonudur diyoruz ya. O günden itibaren hadisler uydurulmuş, devlet başkanı tanrılaştırılmış, halife tanrılaştırılmış. Onun işaretleriyle yargısız adam öldürülmüş. Doğru. Fakat bu kabul edilebilecek bir şey değil. Doğru demem, tarihen doğru. Yoksa dinen doğru değil. Kabul edilebilecek bir şey değildir. Çünkü dini açıdan devlet başkanının sıradan bir vatandaştan farkı yoktur. Sıradan bir vatandaşla devlet başkanının hiç bir farkı yoktur. Tarihi olarak bakarsanız insanlar kadınlara hiç bir değer vermezler. Türkiye’de övünülür kadına şu tarihte seçme hakkı verildi derler. Ne zaman? Hatırlayanınız var mı? 1935 mi? Ya kardeşim, senin o seçme hakkı dediğin ne? Bir kaç senede bir kapalı bir yere giriyorsun, orada bir tane kağıda basıyorsun. Bazen de yanlış basıyorsun, oluyor seçme hakkı. Bunlar çok aldatıcı şeyler gerçekten yani. Batılılar, tabi en başta İblis yani algı yönetimi yapıyor. Bütün Allah’ın yolundan çıkanlar bunu yapıyor. Batılıların da hayatı algı yönetimi. Başka bir şey yapacakları da yok yani. Tümüyle insanlara sanki hürriyet veriyormuş gibi göstererek tüm toplumu, tüm ülkeleri köleleştirme. Burada daha önce de söylemiştik. Biliyorsunuz Nebi(sav), aynı zamanda o devletin başı. İşte Bedir savaşının başkomutanıdır, Uhud savaşının başkomutanıdır. Tebük’e gitmiştir. Mekke’yi feth etmiştir falan. Çok büyük bir bölgeye hükmediyor. O günkü Mekke-Medine çevresinde böyle bir yönetim anlayışı zaten hiç yok. Ama mesela Mekke’yi feth ediyor Resulullah. Fetettiğiniz Mekke’de ne beklersiniz? Herkes sussun, konuşmasın biz geldik, kesin sesinizi falan değil. Safa tepesinde, Mekke’nin sosyetesi diyeceğimiz yani üst tabakanın hanımlarıyla konuşuyor. O konuşmalara bir bakın. Bugün hangi devlet adamı kadınları kendisine bu şekil muhattap alır da konuşur? Neyse o ayrıntıya girmeden hemen Mümtahine suresinin 12.ayetine bakalım. 60.sure. Mekke’den gelen hanımlar var Hudeybiye anlaşmasından sonra. Mekke’den kaçıp gelmişler. Ondan iki ayet önce “izâ câekumul mu’minati muhâciratin” hicret eden kadınlardan bahsediyor. Bu kadınlar geliyorlar. Uhud savaşını geçirmiş, Mekke’ye kadar gitmiş, onlarla 10 yıllık sözleşme yapmış olan Nebi(sav)’e geliyor. Bir devlet başkanı. Onunla bey’at yapmaya geliyorlar. Bey’at ne demek? Kapalı kapılar ardında oy vermek değil. Dikkat edin. Kime oy verdiği de belli değil zaten orada. Bir filmde var ya: herkes; “Ağa, ben sana verdim oyumu”. “Ula, ben kime verdim” diyor. 1 tane oy çıkıyor kendisine. Böyle değil yani. Git istediğine oy ver, ondan sonra çık “ben sana vermiştim” de oyumu. Böyle değil. Bak diyor ki; MUMTEHİNE, 12.. Ayet: “Yâ eyyuhennebiyyu: ey nebi”, “izâ câekelmu’minatu yubayı’neke: seninle bey’ata gelirlerse mümin kadınlar” okuyoruz, okuyoruz orada devam edelim “ve la ya’sıyneke fiy ma’rufin: marufta sana isyan etmemeleri şartıyla”. Burada bütün şartlar anlatılıyor. Bak kadınlar şu, şu, şu şartları koşarak karşılıklı sözleşmeyle oraya dahil oluyorlar. Kiminle sözleşme yapıyor? En tepedekiyle. Ve o da Nebi. Diyor ki; “sana marufta isyan etmemeleri şartıyla”. Ne demek maruf? Yanlış bir şey yaparsan bu kadınlar sana isyan etme hakkına sahiptir demiş oluyor Allah. Kime diyor bunu? Nebisine diyor tamam mı? Yani bugün Avrupalılar’ın böyle bir şeyi Amerikalılar’ın hayal etmeleri imkansız. Böyle bir şeyi hayal bile edemezler. Hayallerin çok ötesinde bir şeydir bu.

Şimdi buradan şunu anladık mı? İki tane adam öldürme yolu var. Birisi kısas, birisi savaş. Üçüncüsü yok. Peki batıda ne var? Evet Abdurahman oku bakalım kaç tane adam öldürme şeyleri vardı. Yahya mı okuyacak? Suat Erdoğan’ın kitap ve hikmet dergisinde yazdığı hani bugün konuşacak olan arkadaşımızın kitap ve hikmet dergisine yazdığı şey var.

YAHYA ŞENOL: Suat Hoca geçen hafta buradaydı biliyorsunuz. Bu hafta gelemedi. Hocam söyledi. Onun, kitap ve hikmet dergisinin 6. sayısında “İdam Cezası Geri Gelmeli Mi” şöyle bir yazısı var. O yazıda idam cezası mı kısas mı, onun mukayesesi yapılıyor. Batı ile de bir karşılaştırma var. Bir makaleye atfen şu bilgileri vermiş. Diyor ki; “1810 tarihli Fransız ceza kanununda idam cezası uygulanması için tam 36 suç belirtilmiş. Yani 36 suçun karşılığı idam cezası. Bunlardan herhangi birini yapan kişiyi direk idam ediyorlar. Bizde 2 idi biliyorsunuz. İngiltere’de ise 18.yy’ın başlarında tam 200 suçun karşılığı idam. Türkiye’deki şeylere de geçelim mi?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Anlat. Şundan dolayı anlat ki tarihi yanlış hatırlamıyorsam 1830’da galiba Fransız ceza kanununnamesi Türkçeye tercüme edilmiş ve Osmanlı’da uygulanmaya başlamış. Sen onu oku ben onu buradan bulurum.

YAHYA ŞENOL: Suat Hoca’nın esasen burada makalesinde vurguladığı husus şu: diyor ki; bizim gelmesini istediğimiz sistem kısas olmalı. Biz kısası talep etmeliyiz. İdam cezası, idam cezası diye tutturursak başımıza geçmişte gelen şeylerin yeniden gelmesi kaçınılmaz olacak. Neden? Çünkü ceza kanunumuz bizim batıdan ithal. Oradan gelmiş ve gördüğümüz gibi orada kiminde 30 suçun karşılığı idam cezası olarak öngörülmüş. Kiminde 200 ve bu Türkiye’ye de yansımış. 1920 ile 2000 yılları arasında yani 80 yıllık bir süreç içerisinde Türkiye’de tam 717 mahkum için idam kararı çıkarılmış ve bunlardan 712’si infaz edilmiştir. 5 kişi kurtulabilmiş sadece. Ama bu, TBMM’nin denetiminde çıkanlardır. İstiklal mahkemeleri hariç. Sırf istiklal mahkemelerinde 1000’e yakın idam cezasının tatbik edildiği söyleniyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Rahmetli dedem anlatırdı. Genç bir fırıncı çırağıymış Erzurum’da. Diyor; baktım böyle bir gurubu götürüyorlar. Ben de merak sâikiyle birazcık takip ettim beni de aldılar oların arasına. Erzurum’daki hükümet meydanına götürmüşler. Meğer orada sehpalar kurulmuş idam edeceklermiş diyor. Ben de onların arasına girmiş oldum. Allah’tan oradan birisi çıktı bu çocuk orada yoktu dedi beni kurtardı. Ben oradan bir kaçtım diyor bir görecektiniz. Yani olay bu kadar trajikomik.

YAHYA ŞENOL: Burada bir takım örnekler de verilmiş. Türkiye’de nasıl uygulanmış bu ceza diye. Basında falan zaten sık sık karşılaşırız. Meşhur bir Şeyh Said isyanı olmuş biliyorsunuz. Bu Şeyh Said isyanına karışan 47 kişi 28 Haziran 1925 günü idam cezasına çarptırılmış ve infaz edilmiş cezaları. Hepsini asmışlar. 1926’da meşhur İzmir suikasti adı altında 14 kişiyi asmışlar. 23 Aralık 1939’da yine İzmir’de Menemen’de çıkan olaylarda 28 kişiyi idam cezasına çarptırıp asmışlar. 20 ve 61 yılları arasında 16 milletvekili asılmış. 27 Mayıs 1960’da darbeden sonra başbakan Adnan Menderes, Dış İşleri Bakanı Fatim Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan yüksek adalet divanında yargılanmış idam cezasına çarptırılmış. Ve üçü birden asılmış. Bunu da biliyoruz. Cezaları 17 Eylül 1961’de infaz edilmiş. 71 muhtırasında yarım darbe olarak nitelenmesine rağmen 17 kişi asılmış. 1971’in 18 Temmuzu ile 28 Temmuzu arasında yani 10 günlük bir süreç içerisinde tamımı âdi suçlu yani hiç bir şekilde adam öldürme olayına kayılmamış 14 hükümlü idam edilmek suretiyle idam edilmiş. 12 Mart rejiminde meşhur solcuların önde gelen adamları Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, üçünü birden 6 Mayıs 1972’de Ankara’da idam etmişler. Ve 80 askeri darbesinde de 54 kişinin idam cezası mecliste onaylanmış ve bunların 50’si infaz edilmiş. Bugün idam cezası gelsin dediğimizde bunları aslında istediğimizi bilmeliyiz. Gelsin, şu an iktidarda olan, herhangi bir şekilde kılıfına uydurup karşısına muhalif olarak gördüğünü idam ettirebileceği gibi bugün muhalefete olan, yarın iktidara geldiğinde aynı kanunu kullanmak suretiyle bir önceki iktidarda olanı çok rahat bir şekilde ipe götürebilir. 10 yılda neler değiştiğini bu ülkede çok rahat bir şekilde gördük değil mi? Daha bu güne kadar kol kola yürüdükleri adamlarla bugün kanlı bıçaklı oldular. İmkân olsa asmaktan da çekineceklerini zannetmiyorum. Ama idam cezası mı gelmeli kısas mı gelmeli? Bu konuda biz müslümanlar olarak kararımızı vermek zorundayız. Kısas gelmeli. Çünkü kısas sadece adam öldürene uygulanır. Ve bu konuda da yetki devlette değil maktülün ailesindedir. Çünkü canı yanan maktülün ailesidir. Devletin vereceği hiç bir ceza onu yok sayarak hiç bir şekilde vicdanen tatmin etmeyecektir.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Onun için tutup mahkemenin kapısında öldürüyor adamı tatmin olmadığı için.

YAHYA ŞENOL: Bugün tabi birçok kişinin internette, sosyal medyada özellikle son günlerdeki Özgecan olayı ile ilgili idam cezası geri gelsin derken ki maksadı, evet bu öldüren için idam cezası gelsin. Vicdanlar bunu istiyor. Ama yine de konuşurken kavramları doğru kullanmamız lazım. Kısas geri gelsin. Kısas gelirse ailesine sorulur: öldürülsün mü? Yoksa affedip diyet mi almak istersiniz? Hangi yolu seçerse seçsin, maktulun ailesi vicdanen rahat edecek. Ama onu yok sayarak dava açma hakkını bile elinden alarak cezasını bizzat hiç bir şekilde kendi canı yanmamış olan devlet uyguladığında insanlar bu sefer, internette takip ediyoruz sürekli: idam edilsin. Alta yorum yazmışlar: hayır, idam bile kurtarmaz linç edilmeli bu adam. Niye? Çünkü vicdanlar rahatsız. Bunu ceza evine gönderecekler 30 yıl. En yüksek verecekleri ceza. 50 yıl verse ne yazar. 50.yılın sonunda elini kolunu sallaya sallaya çıktımı bu adam kimin vicdanı tatmin olacak? Hiç kimsenin.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ceza evine verdiğin zaman kimi cezalandırıyorsun? Yani bu millet onu orada beslediği zaman bu milleti mi cezalandırıyorsunuz yoksa onun korumasız kalan ailesini mi cezalandırıyorsunuz ve kimi tatmin ediyorsunuz? 1810 tarihli Fransa ceza kanunnmesi dedin ya. Fransızlar’da kaç tane ölüm cezası vardı? 30. Bakın İslamiyette 2 tane var. Bir de malesef siyaseten katl diye bir şey Abbasiler döneminde devreye girmiş. Emeviler’in sonu Abbasiler’in başında. Bir de onu koyarsınız ki onda da fazla bir şey yoktur. Yargı mensuplarının yetkisi dışındadır o. 1810 tarihli Fransız ceza kanunnamesi, ceza kanunname-i humayunu adı altında 1858’de Osmanlı’da yürürlüğe konmuş. Onu almışlar. Batılılaşma gerçekten Osmanlı’yı tamamen bitirmiş, islam alemini bitirmiş ve hala bitirmeye devam ediyoruz. İşin en kötüsü de bugün doğudan batıya bu kadar ünivetsiteler var, bu kadar ilahiyat fakülteleri var hiç bir tanesini ben şu ana kadar bir çözüm ortaya koyduğunu hatırlamıyorum. İnşallah koyacaklardır. Gerçekten bu tamamen bitmişlik. Kendisine güveni büsbütün kaybetmiş bir toplum var ortada. Halbuki elimizdeki sistem,  dünyanın hayal bile edemeyeceği güzel bir sistemdir. Bak şimdi burada bu kanun 1810 tarihli Fransa ceza kanunundan alınmış, bir. Bir de ceza yargılaması. Az önce Yahya tabi şey yaptı yargılama konusunda. Aynı kanunla birisi onu öldürür, birisi onu öldürür dedi. Sistem öyledir maalesef. Çünkü 1808 tarihli Fransız ceza muhakemesi kanunu da var. Onu da Osmanlı, 1879’da almışlar. Yani hem Fransızlar’ın ceza yasası alınıyor hem ceza yargılaması usulü alınıyor. Peki ceza yargılaması usulü aldığı zaman kısa bir özet yapayım ben size. Mesela bizde, biraz sonra göreceksiniz savcılık kurumu diye bir kurum yoktur. Çünkü suç devlete karşı işlendiği için devlet adına kovuşturma yapmakla yetkili bir makama ihtiyaç duyuluyor ve savcılık kurumu ortaya çıkıyor. 1879’da ilk defa savcılık kurumu ortaya çıkmıştır. Savcılık kurumu diye bir kurum yoktur bizde. Onun yerine, eğer suç topluma karşı işlenmişse toplumun her ferdi o suçtan zarar gördüğü için zaten suçlar bellidir. Kişi aleyhine işlenen suçlarla toplum aleyhine işlenen suçlar bellidir. Toplumun her ferdi ondan zarar görmüş sayıldığı için her ferdin olayı mahkemeye götürmeye ve sonuna kadar takip etme yetkisi vardır. Her fert hem savcılık yapar hem şahitlik yapar. Böyle olduğunan dolayı mesela Osmanlı’da en az rastlayacağınız şey ceza davasıdır. Ceza davası, Osmanlı mahkeme sicillerinde mâruz başlığı altında geçer ve çoğu defterde mâruz hiç yoktur. Mâruz ne demek? Bizim dilekçe dediğimiz şey. Mâruzat deriz ya. Dilekçe dediğimiz şey. Vatandaşların mahkemeye yaptığı şikayetler. İşte şu adam şöyle yaptı, bu adam böyle yaptı. Şimdi ben Abdurahman’a söyledim. Ben İstanbul Müftülüğün’deyken bakın Şeriye Sicilleri’dir görüyorsunuz. İşte onların arşivinde 21 sene araştırma yaptım, araştırmacılara destek verdim. Bu çalışma tamamen o mahkeme sicillerinden oluşmuştur. Biraz sonra Yahya da oradan bir bölüm okuyacak size. Kaç tane sicilde mâruz bölümü var diye Abdurahman araştırdı. Onu bir göstersene.

ABDURRAHMAN YAZICI: Hocamız’ın da daha önce çalıştığı Şeriye Sicilleri’nin sadece bir kısmını, 30-40 tane defteri içine alan bir proje yapıldı ve bu internete konmuş. Ama dava dava konmuş.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Neyse.. 40 tane şeriye sicili demek 40 yıllık şey demektir. Çünkü 1 şeriyye sicili en az 1 yıldır. Bir tane deftet 1 yıla aittir. Peki 40 yıllık dönemde kaç tane şikayet olmuş şey konusunda. Cezayı gerektirecek ki bunların büyük bir bölümü kabahattır.

ABDURRAHMAN YAZICI: 200 yıl içinden seçilerek alınmış. Bilâdı selâse denen İstanbul’daki Üsküdar, Galata, Eyüp mahkemeleri. Mesela ben defterlerin başına baktım içindekiler için. Bir kaç defterin. Tek tük, bir iki tane. Yani mesela bir tane kazif cezası, bir tane kısas..

ABDULAZİZ BAYINDIR: Kazif dediği: birisine suç, sen zina ettin.

ABDURRAHMAN YAZICI: O kadar harbiden rastlayamadım. Çok az.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Benim yıllarca rastlayamadığım. Hani bir akıl hastanesinde bir deli sürekli anahtar deliğinden bakıyormuş. Bir gün de doktor gelmiş bakmış. Ya burada bir şey yok. Deliye bak! Ben yıllardır bakıyorum bir şey göremiyorum sen bir defada ne göreceksin. Ben 21 sene uğraştım göremedim, sen iki dakikada ne göreceksin. Senin orada gördüğün gibi bir mahkemenin bir yıllık çalışmasında bir tane, iki tane, üç tane, beş tane, dokuz tane ceza ile ilgili şikayetler vardır. Neden biliyor musunuz? Bak mesela burada savcılık kurumunda bahsettik. Bu günlerde şey üzerinde duruluyor: mecliste iç güvenlik yasası falan deniyor. Biz köklerimizle ilişkiyi tamamen kopardığımız için. Tabi ben yasayı incelemedim. Yasayla ilgili söyleyecek bir sözüm yok ama işte polisin ve jandarmanın yetkilerini arttırılması diye bir şey var. Polis teşkilatı ne zaman kuruldu Osmanlı’da? Tanzimattan çok sonra. Jandarma ne zaman kuruldu? Bakın jandarma ve polis, ikidi de fransızca kelimedir. Bizim kelimemiz değildir. Peki o zamana kadar polis jandarma yoktu da kim vardı? Halk vardı. Çünkü herkes polisti, herkes jandarmaydı. Ondan dolayı hiç kimsenin suç işlemeye cesareti olmuyordu. Mahkemeye başvurduğunuz zaman da çok kısa sürede hallediliyordu. Son derece kısa sürede. Bir de tabi bugün tabi batıdan geldiği için umrunda değil ki. Kendisini tanrı yerine koymuş batılı. Müslümanlar teokratik devlet istiyorlar falan diyor. Ya kardeşim, islamiyetin asla ve kat’a kabul edemeyeceği tek devlet sistemi teokrasidir. Çünkü teokraside devlet kendisini Allah’ın yerine koyar. Bu tamamen islam’ın en büyük günah saydığı şirktir. Ama bugünkü devletlerin hepsi teokratik devlettir. Kendi kafalarına göre kanun çıkarır, sistemi değiştirirler. Mesela mahallenin huzur ve güvenliği: mahalleli tarafından seçilmiş, parası da mahalleli tarafından ödenen bekçilerle sağlanır. O bekçi herhangi bir durumda kimi yardıma çağıracağını bilir. Bir bağırsa bütün mahalleli dökülür. Ama şimdi sokakta polisi öldürseler herkes camını kapatır, perdesini kapatır. Öyle bir hâle gelinmiştir. Bir kere önce biz, biz olmaya başlayalım da sonra bakalım. Yani devlet: ben de devletim sen de devletsin, dağdaki çoban da devlettir. Çünkü burada meydana gelecek bir sıkıntı onu da rahatsız edecek beni de rahatsız edecektir. Şimdi sözü fazla uzatmadan, bu kısas olaylarında: birisi kasten adam öldürdü. Bir kere bunun tespiti gerekir. Tespit de asla gizli olmaz. Keşif ve tahkikat raporları, o bölgenin önde gelen kişilerinin de katıldığı bir heyet tarafından yapılır. Yani Osmanlı’da ceza yargısının hiç bir safhası halka gizli olamaz. İmkansız. Böyle bir şey yok. Ondan sonra hakim, sadece kendisine gelen delillerle bağımlıdır. Objektif delil kuralı vardır. Bunu hukukçular bilir. Bunu anlatmama gerek yok. Bugünkü ceza yargısında şöyle bir özetleyebileceğimiz husus var. Her şey delil olur, hiç bir delil hakimi bağlamaz. Ne yapacaksınız burada? Onun için bakıyorsunuz ki bir davada hakimin birisi idam, öbürü berat kararı verebilir. Sonra bir sürü tutuklamalar. Mesela işte Ergenekon davasında bir sürü tutuklamalar oldu. Şimdi teker teker afedersiniz deniyor. Sadece ağır suçlarda kaçmasından korkulan kişiler son duruşmaya kadar. İlk duruşmada tespit edilmiş, ciddi şüphe oluşmuş hakkında, sadece onlar son duruşmaya kadar tutuklanabilir. O da ya bir gün sürer ya iki gün sürer. Daha fazla sürmez. Dolayısıyla öyle tutukluluk hali diye bir şey yok. Ve hapishaneler tarihini araştırın, Fransız ceza kanunnamesinin tercüme edilip yürürlüğe girmesinde sonra hapishaneler artmıştır. Şimdi habire artıyor. Yani Allah’ın hür olarak yarattığı insanlar hapislerde ömürlerini geçiriyorlar. Kime ne faydası var? Bir tartışalım bakalım. Fazla uzatmadan orada bir kısas davası var. Onu bir oku. Osmanlı mahkemelerinden almış olduğumuz. Bizim İslam muhakeme hukukunda Osmanlı dönemi uygulaması diye tamamen o şeriyye sicillerinden yapmış olduğumuz çalışma. Oku bakalım. Bazı yerlerde açıklama gerekirse yapalım.

YAHYA ŞENOL: Kısas cezasıyla ilgili bir tutanak. Önce bir ön bilgi var. Kısas, suçluya yaptığı suçun aynısıyla ceza vermektir. Kesici bir aletle kasten adam öldüren kişi kısas olarak ölüm cezası verilir. Biraz önce unuttuk Bakara’nın 179.ayetini okumayı .BAKARA, 179.. Ayet: Ve leküm fil kısası hayatüy ya ülil elbabi lealleküm tettekun”. 178.ayette C.Hakk, adam öldürmelerde size kıyas farz kılındı dedikten sonraki ayette “kısasta sizin için kıyas vardır” buyuruyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Kısas uygulayın. Zaten korkusundan bir şey yapamıyor ki. Onun için işte sen kaç tane bulmuştun orada? Kısasla ilgili 1 tane. Ben de iki tane bulabilmiştim. Ben hepsini okumuş falan değilim. Orada kaç bin tane şey vardı. Sadece bulabildiklerim.

YAHYA ŞENOL: Oradan bir örnek verilmiş. Tabi Osmanlıca olduğu için bazı yerler anlaşılmayacak normal olarak ama Hocam açıklar. Ben aynen okuyayım. Kaynağı ne bunun? İstanbul bab mahkemesi 2/192 numaralı sicil. Mahruse-i Galata’ya tabii kasaba-i Beşiktaş’ta Sinan Paşayı Atik

ABDULAZİZ BAYINDIR; Eskiden esas merkez Galata. Mahruse-i Galata. Mahruse: korunmuş demek. Zaten üç tane yeri var İstanbul’un. Birisi Galata, birisi Eyüp, birisi de Üsküdar. O kadar.

YAHYA ŞENOL: Mahruse-i Galata’ya tabii kasaba-i Beşiktaş’ta Sinan Paşa-i Atik mahallesi ahâlisinden olup

ABDULAZİZ BAYINDIR: Eski Sinan Paşa.

YAHYA ŞENOL: Âhi Çelebi mahkemesinden olan keşif ilâmı mantukunca

ABDULAZİZ BAYINDIR: Âhi Çelebi mahkemesi de Ticaret Odası’nın hemen yanında bir cami var ya. İşte oradaki mahkemedir.

YAHYA ŞENOL: İstanbul’da Süleymaniye tabhanesinde cerihan vefat eden.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Süleymaniye tabhanesi de şu sokağa çıkın, İstanbul Müftülüğü’nün oraya geçmeden köşedeki binadır. Şimdi tamir ediliyor. Tabhane orası. Yaralanmış oraya getirilmiş.

YAHYA ŞENOL: Süleymaniye tabhanesine cerihan vefat eden.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yaralı olarak vefat etmiş.

YAHYA ŞENOL: Dergah-ı Âli yeni çerilerinin 25 bölüğe mahsus oda neferatından.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ve bu adam yeniçeri. Yeni çeri yaralı olarak öldürülmüş. Şu anda İstanbul Müftülüğü’nün bulunduğu yer yeni çeri ocağıdır. Ağa kapısıdır orası esas. Yeniçerilik iptal edildikten sonra orası Şeyhülislamlık’a verilmiş. Şeyhulislamlık’tan sonra şimdi İstanbul Müftülüğü olarak kullanılıyor.

YAHYA ŞENOL: Yeni çerilerin 25.bölüğe mahsus oda neferleratından İbrahim Paşa Binhac Bin Abdullah’ın veraseti zevce-i mehkuhi metrukesi i.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani geriye bıraktığı nikahlı karısı.

YAHYA ŞENOL: Sahibe-i arzuhal Aişe Binti Abdulkadir ile.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Sahibe-i arzuhal demek; mâruz dedik ya. Şikayetçi kadın olarak şey yapıyor.

YAHYA ŞENOL: Mezbure Aişe’nin batnındaki hamle.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ve hamileymiş de kadın.

YAHYA ŞENOL: Bâde tahakkuk min hisârı şer’i zâtı katili muteveffayı mezburun li er karındaşı Ali veliyyun er karındaşı Süleyman Bin Mehmet tarifiyle.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani ana bir erkek kardeşi varmış. Ana baba bir erkek kardeşi varmış. Karısı varmış ve doğmamış bir çocuğu varmış. Bunların her birisi şikayetçi olarak bu kişinin öldürülmesini talep etmişler.

YAHYA ŞENOL: Zevce-i mezbure Aişe Hatun, meclis-i şer’i enverde ehânı mezkuran.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Meclis-i şer’i enver demek mahkemede anlamına kısaca.

YAHYA ŞENOL: Ehânı mezkuran Ali ve Süleyman dahi hazır bulundukları halde.

ABDULAZİZ BAYINDIR: İki kardeşi Ali, Süleyman orada hazır. Karısı var.

YAHYA ŞENOL: Yine dergah-ı âli yeniçerilerinin 75 cemaat yoldaşlarından olup derûn-i arzuhalde mezkur-ul isim olan İsmail Beşer Bin Hasan muvacehesinde iş bu ilan

ABDULAZİZ BAYINDIR: İsmail Beşer Bin Hasan katil olan. İsmail paşa öbürünü öldürmüş.

YAHYA ŞENOL: İş bu ilan tarihi senesi zilkade şerifenin 12.günü çarşamba günü bade salatı zuhur.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Öğle namazından sonra çarşamba günü.

YAHYA ŞENOL: Mahruse-i mezkurede Valide Camii şerifi suukunda.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Beşiktaş’a bağlı Valide Sultan camii var ya. O sokakta yani.

YAHYA ŞENOL: Çarşısında. Vakii ekmekçi

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ekmek değil ‘etmek”. Bizim köyde de etmek derler. Ekmek, sonrada çıkmış. Esas ‘etmek’tir.

YAHYA ŞENOL: Etmkçi fırını önünde tarik-i âamde

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani ana cadde.

YAHYA ŞENOL: İş bu mezbur İsmail Paşa, bir siyah kabzalı şiş tabir olunur aleti cariha ile bi gayrı hakkın amden keşf ilamı natuk olduğu üzre zevcum mezbur İbrahim Paşa’nın arkasından sağ tarafından bir yerinden darb ve cerh-i muskin (kan kaybettiren yara) ile mecruh ve sahib-i firaş etmekle zevci mezbur İbrahim Paşa’yı mahalli cerhten tezkire ile ağa kapısı kurbundaki mâru zikir

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ağa kapısı diyor. Yeniçeri ocağı ya burası. Ağa kapısının kurbu, hemen karşısı işte. İstanbul Müftülüğü kapısı ile tâbhane denen yani tâb: iyileşme demek. Hastane kelimesini kullanmazlar. Çünkü hasta biraz piskolojik olarak. Şifahane derler. Bizim sokağın adı Şifahane’dir biliyorsunuz.

YAHYA ŞENOL: Ağa kapusu kurbundaki mâruz zikir tâbhaneye naklonuldukta yevmi mezkurda kubeyli magribde

ABDULAZİZ BAYINDIR: Akşam namazından önce

YAHYA ŞENOL: Cerhi mezkurdan muteessiren vefat etmeyin hala mezbur İsmail Paşa’ya sual olunup mucib-i şer’isini bil verase talep ederim deyu. Bâde dava vel inkar

ABDULAZİZ BAYINDIR: Kadın talep ediyor. Diyor ki ben talep ediyorum diyor. Kardeşler de orada hazır. Çünkü kadın hamile olduğu için çocuğunun adına da konuşuyor.

YAHYA ŞENOL: Bâde dava vel inkar zevce-i muddeiyeyi mezbure Aişe Hatun evvela mezbur İsmail Paşa. Zevci ve mûsiri mazkur İbrahim Paşa’yı, bâla da mezkur olduğu üzere cerhi muhsin ile

ABDULAZİZ BAYINDIR: Mûrisi mezkur.

YAHYA ŞENOL: mûsir diye yazılmış. Sahibi firaş eylediğini ahrâru ricâri müsliminden maruz zikir Sinan Paşa Mahallesi sakinlerinden Hacı Ali bin Muhammed ve yine mahrusi mezkureye tabii Tophane’de Firuz Ağa mahallesinde sakin Bıçakçı Halil Paşa bin Muhammed nam ki.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bunlar da şahitler. Görgü şahitleri.

YAHYA ŞENOL: Mezhur İsmail Paşa’nın muvacehesinde vech-i şer’i  üzere ıspat eyledik de şahidânı mezburan mahallerinden vech-i şer’i üzere tâdil ve tezki olunmanın şehadetleri kabul olunup.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bak o şahitlerle ilgili de mahkeme tâdil ve tekzi işlemler yapıyor. Yani bunlar güvenilir mi? Orada iki türlü işlem yapılır. Bir gizli soruşturma yapılır ki soruşturmayı vatandaşlar yaparlar. Yani Osmanlı’da vatandaş mahkemeye öylesine yardımcı olur ki akıl durduracak ölçüdedir. Mesela 20 kişi, 30 kişiye soru sorulur, aynı gün cevaplar gelir ve eğer karşı taraftan bir itiraz varsa açıkça da onların güvenilir olduğuna dair şahitler çağrılır. O olayı gören kişilerin şahitliği bu kişilere bir husumeti olup olmadığı hiç kimsenin şüphe etmeyeceği şekilde tespit edildikten sonra karar verilir. İşte objektif delil bu. Hakimin asla takdir hakkı yoktur. Hakim sadece aradaki hir hakem rolünü oynar.

YAHYA ŞENOL: Cerihe mezhur İbrahim Paşa’nn cerh-i mezkurdan müteessiren yevmu mezkurda kubeyli magribde vefat eylediğini dahi saniyen muhaneyi mezkure sakinlerinden leded tezkiye adaletleri zahir olan Molla Osman bin İbrahim ve Muhammed bin Şaban nam ki mesned şehadetleri ile.

ABDULAZİZ BAYINDIR: O hastanenin oradaki uzmanlarının da şahitliği. Bu yaradan dolayı ölmüştür diye onlar da gelip mahkemede şahitlik yapıyorlar iki kişi. Başka ölüm sebebi yok yani.

YAHYA ŞENOL: Yine mezbur İsmail muvaciyesinde bâdel

ABDULAZİZ BAYINDIR: İsmail de katil. Devamlı Onun yüzüne karşı oluyor.

YAHYA ŞENOL: Badel ıspat vel kabul. Katli mezburun mucibi kısas olmakla muğcibiyle zevce-i mezbure kebiri olup hamli mezkurun validesi olmak talebiyle ve ehânı mezkuran tabi bil velaye talepleriyle katil mezbur İsmail Paşa’ya kısasen kaved ihza eylediği sekiz gün mukaddem mahkeme-i bâbda tescil olunmuştur. Ferman-ı âlilerine imtisalen huzuru âlilerine ilam olunur.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani şimdi burada o kadın diyor ki; ben diyor bu katilin öldürülmesini istiyorum. Kardeşleri de ben öldürülmesini istiyorum. Tamam. Mahkeme de hemen aynı gün kararını veriyor. 8 gün öncesinden bu karar verilmiştir. Bir de infaz edilmesi için üst makama havale ediliyor. Tabi infaz kayıtları geçmiyor. Mahkeme sicillerinde infaz kayıtları yok. Ama infazda da şu var: infaza geldiği zaman da diyelim ki bu kadına der ki hakim; al şu bıçağı git bu adamı öldür der. Mesela kılıcı al, kafasına vur. Alır kılıcı mesela kaldırır. Kolay mı vurmak? Orada bir insan var. Bu arada araya aracılar girerler barıştırmak için. Bunlara muslihun denir. Ve mahkeme, aracıların girmesine özellikle yardımcı olur gayret gösterir. Ve o taraf, bu tarafa belli bir para da teklif edebilir. Şimdi onun da belgesini biraz sonra okuyacağız. Son anda ben bağışladım derse adam öldürülmez. O kardeşlerden birisi de bağışlayabilir. Diyelim 10 tane mirasçı var. Bir tanesi bağışladı. Adamın on da dokuzunu öldürüp bir tarafını sağ bırakma imkanı var mı? Onun için öldürülmez artık. O zaman bu, tazminata dönüşür. Bak görüyormusunuz ne kadar merhamet şeyi var. Araya insanlar giriyor barıştırmaya çalışıyorlar ve piskolojik duruma bir bakın yani. Öyle bir şey ki evet senin ölmüş, canın yanıyor ama o anda bir adamı öldürmek kolay mı? Mahkeme de sana bütün imkanları vermiştu. Bir süre önce İran’da olmuştu.Bir kadının oğlunu bir delikanlı öldürmüştü. Son dakikada kadın affetti. Şimdi siz kendinizi o delikanlının yerine koyun. O’nun için dünyanın en iyi insanı o kadın değilmidir? O delikanlı ve onu gören bir kişinin adam öldürmek aklının köşesinden geçer mi? Bu kadın yeni bir oğul kazanmış oldu değil mi? Bak işte ayette geçen “kardeşi” kelimesine bakın yani. Ne yapıyor? Hem taraflar tatmin oluyor, hem tüm insanlara göz dağı oluyor böyle bir suçta. Hem problem çözülüyor hem de bir insanın kendisini öldürmenin bir anlamı yok ki. İçindeli duyguyu öldürüyorsunuz. Onu öldürdüğünüz zaman da bir sürü akrabaları bugün devreye giriyor. Mesela kısası ortaya koymazsanız, kısas uygulamazsanız kan davaları ortaya çıkıyor. Hiç alakası olmayan kişiler öldürülüyor. Onun için ayette BAKARA, 179.. Ayet: Ve leküm fil kısası hayatüy ya ülil elbab” diyor Allah. Kısasta sizin için hayat vardır. Yani dikkat ettiniz mi? Bu kısas ile idam cezasının hiçbir alakası yoktur. Uzaktan yakından alakası yoktur. Tamamen madurun taraftarı. Ve işte dikkat edin bakın olayın olduğu günün ertesi günü mahkeme kararını veriyor. Asla uzatmıyor. Mahkeme bütün şartları yerine getiriyor. Hiç kimsenin şüphe etmeyeceği şekilde. Bir kere keşif tutanağı da orada var gerekirse okuruz. Keşfe giderken mutlaka o bölgenin önde gelen insanları olur. Yargının hiç bir safhası halka kapalı olmaz. Onların her birisinde katılanlar tek tek isim isim tutanağa geçirilir. Herhangi bir durumda bir şikayet olursa problem halledilsin diye. Ondan dolayı bu kadar az ceza davası oluyor. Gerçekten son derece huzur ve güvenlik içerisinde olan bir ortam. Her şeyiyle. Polis yok, jandarma yok ama huzur alabildiğine var.

YAHYA ŞENOL: Şöyle bir soru sıkıştırsak olur mu yeri gelmişken. Diyor ki; “kısasta diyelim ki maktülün ailesi adamı affetti. Ada diyetini de ödedi. Parayı da verdi. Şimdi bu, hiç bir şey olmamış gibi sokakta elini kolunu sallaya sallaya dolaşabilecek mi” demiş.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Tabiki dolaşacak.

YAHYA ŞENOL: Burada işte herkes kendini şey yerine koyuyor. Öldürülen kişinin ailesi ortada. Onlar affetmiş. Bize ne düşer? Herkes dur onu da ben öldüreyim gibi mi? Ne yapacaksın? Adam affetmiş bize ne ya!

ABDULAZİZ BAYINDIR: Öyle kolay mı affetmek? Kendisi üçüncü şahıs olarak bundan psikolojik rahatsızlık duyuyorsa bir de Onu şey yapın. Önemli olan, orada oluşan psikolojik hava. Bütün taraflar: Bak gördünüz. Hastanedeki kişilerin isimleri sayılarak onlardan alınan raporlar var. Öyle yazılı rapor değil. Bizzat adamların kendisini çağırıyor ve konuşturuyor orada. Kişilerin kendisi geliyor. Öyle yazılı raporlara itibar edilmez. Çünkü evrak üzerinde bir takım oyunlar oynandığını biz biliyoruz. Osmanlı’da bu son derece önemlidir. Ondan sonra şahitler ve şahitlerin de tezkiyesi yapıldığı zaman bulunduğu yerlerde. Onların hepsinin belgeleri burada var da onları okumaya zaman yetmez. Şahitlerle ilgili yapılan tespitler: gerçekten bu nasıl oluyor diye inanamazsınız. Yani kısa sürede bu kadar geniş bir alanda bu insanlar. Çünkü yaşadıkları, ilişkide bulundukları her yerde adamların güvenilirlikleri üzerinde araştırmalar yapılır ve o en fazla bir günde biter. Bir günü geçmez. Tekrar ediyorum. Çünkü Osmalı’da vatandaşın tamamı mahkemeye yardım için kendisini hazırlamıştır. Çocukluktan beri böyle yetiştirilmiştir insanlar.

Peki bir de sulh hücceti var. Yine adam öldürülmüş. Bunlar kısas talep etmiş ama uygulanmış mı belli değil. Son anda da bunlar affedebilirler de. Mahkeme kayıtlarında olmadığı için ben onu bulamamıştım. Ama sulh hücceti var, bunu oku Yahya. Gene adam öldürme var gene sulh. Hüccet dediğimiz belge manasında.

YAHYA ŞENOL: Hüccetler, hakimin hükmünü ihtiva etmediklerinden yargıya yetkili olmayan nayiblerin de taraflara hüccet verdiklerini görüyoruz. Yukarıda keşfi yapılmış bulunan cinayet ile ilgili olarak tarafların sulh olmaları üzerine mubaşirin nayib sıfatıyla taraflara sulh hücceti verdiğini görmekteyiz.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Keşif hücceti orada mı?

YAHYA ŞENOL: Naiblerin keşif ve tahkikat raporları var. Uzun ama bayağı.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Olsun. Sen hızlıca oku, tercümeye gerek yok. Keşfin nasıl yapıldığını görmüş olursunuz. Bir cinayet keşfi nasıl yapılıyor kısaca bir görmüş oluruz.

YAHYA ŞENOL: Osmanlılar’da hakimler davalara bakmak ve muhkemeyi yürütmek üzere başkalarına vekalet verme yetkisine de sahiptiler. Hakimin görevi konusunda kendisine vekil olarak tayin ettiği bu kişilere naib ismi verilirdi. Naiblerden bir kısmı aynen hakim gibi yargıya da yetkili olurlardı. Ancak bu yetkiyi vermek sadece belli makamlarda bulunan kadılara aitti. Bunun dışındaki naibler hakimin emrinde bugünkü sorgu hakimleri gibi görev yapan kimselerdi. Bunlar davayı şahitleri ve tarafların  iddia ve itiraflarını dinlemeye, şahitler hakkında güvenilirlik soruşturması açmaya yetkili olabilirlerdi. Bu şekild davacının şahitleri varmıdır yoksa yalanmı söylüyor, şahitleri varsa davaya uygun şahitlik edebiliyorlar mı? Davaya uygun şahitlik edebiliyorlarsa güvenilirmidirler? Bu gibi konularda hakimlere yardımcı oluyorlardı. Bu naibler, hakimin verdiği yetkiye göre görev yapıyor fakat hüküm veremiyorlardı. Hakim de bu gibi naiberin dinlediği şahitleri tekrar dinlemedikçe hüküm veremezdi.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Görüyormusunuz ne kadar dikkatli. Hakim bir daha dinleyecek.

YAHYA ŞENOL: Görevlendirme konusunda bütün yetki hakime aitti. Bunları istediği zaman ve istediği konuda görevlendirir, arzu ettiği zama da görevden alabilirdi.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama bunlar resmi görevli değil. Hakim, herhangi bir kişiyi görevlendirebileceği için en çok dikkat edilen şey şudur: yargıda görevli herhangi bir kişi ile insanlar arasında ikili görüşme olmasın. Çünkü bu insanarın yargıya olan güvenini ortadan kaldırır. Ondan dolayı da Osmanlılar, yargıda görevlendirdikleri hakimleri bir yılda fazla görevde tutmazlardı. Ve gerekçe şu. Derlerdi ki; bir yılı aştı mı bunların dostları oluşur, halkın mahkemeye güveni kaybolur.

YAHYA ŞENOL: Burada dikkat çeken bir husus vardır. O da yapılan keşif ve tahkikatın gizli olmamasıdır. Görev sırasında naiblerle birlikte güvenilir kişilerinde bulunduğu maruzlarda yer almaktadır. Bilhassa ceza davalarının ilk soruşturma safhasında soruşturmanın açık olması ve orada güvenilir kişilerin mutlaka bulunması, ceza muhakemesinin bütün sahalarının halka açık olarak yapıldığını göstermektedir. Halbuki ülkemizde ceza muhakemesinin sadece duruşma safhası halka açıktır.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Malesef öyledir. Son duruşma. Son safhası.

YAHYA ŞENOL: Biraz önceki sulh hüccetinin kadıya arzı ile ilgili bir belge.

ABDULAZİZ BAYINDIR: O belge başka yerde. Sulh hüccetini oku.

YAHYA ŞENOL: Medineyi Üsküdar’da.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu da Üsküdar’da olan bir olay.

ABDULAZİZ BAYINDIR: İki tane adam öldürme olayına rastlayabilmiştim onu da buraya aldım yani. Başka rastlamamıştım.

YAHYA ŞENOL: Üsküdar’da Ahmed Çelebi mahallesinde sakin iken bervec-i âti mecruhen katl olunduğu ledel keşf zahir olan Hafız Ahmed bin Ali bin Ahmed’in babası ve hasren varisi olan Abdullah Bin Hüseyin bin Osman’ın babası tarafından bervechi âti sulha vekil olduğu şahideyn ile sabit olan mezbur Hüseyin muacehesinde.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Hafız Ahmed öldürülmüş. Onun babası mahkemeye başvurmuş. Tespitler yapılmış. Tabi önce başka bir belge daha var. Bunun kasten öldürdüğü, kısas cezası gerektiği ortaya çıkmış. Sonra araya aracılar girmişler sulh olması için. Bu da birisine yetki vermiş. Tamam sen git arayı bul ben de kabul edeceğim demiş.

YAHYA ŞENOL: Müvekkil mezbur Abdullah, tarihi ilamdan üç gün mukaddem kubeyli mağribde medine-i mezburede yeni mahallede tariki âam üzerinde oğlum mezbur Hafız Ahmed’i arkasından ve sağ koltuğu alyından bi gayril hakkın amden bıçak ile darb ve cerh ve katl eyledi.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Üsküdar yeni mahallede akşam namazından önce oğlunu koltuğunun altından bıçakla yaralamış ve öldürmüş o kişi.

YAHYA ŞENOL: Adam böyle deyu davaya tasaddi eylediğimde ol dahi inkar etmekle beynimizde

ABDULAZİZ BAYINDIR: Hayır ben bunu yapmadım demiş suçlu, inkar etmiş.

YAHYA ŞENOL: Beynimizde bade vukuil munakaşa beynimize muslihun tavassup idup davayı mezkurundan vekil mezbur ile an inkarin beni 100 kuruş üzre sulh eylediklerinde.

ABDULAZİZ BAYINDIR: 100 kuruş ödeyerek sulh olacaklar. 100 kuruş size çok şey gelir. Osmanlılar’da paralarla ilgili de benim epey çalışmalarım vardır ama tabi tarihiyle karşılaştırmak gerekir. En son 100 kuruş 1 lira karşılığıdır. 1 lira bugün sizin bildiğiniz ata lirası falan diyorsunuz ya, Reşat altını bilmem ne. 1 lira o altındır. Ama daha önce 7 kuruş 1 altındı. Kuruş dediğimiz gümüş paradır. Meksika gümüş yatakları keşfedildikten sonra kuruşun değeri düşmüş. 100 kuruşa kadar çıkmştır 1 altın. Yoksa daha önce 1 altın 5 kuruş, 7 kuruş kadar ediyordu. Tabi şu anda türkçede kuruş ve lira kelimeleri biraz tuhaf gelir size.

YAHYA ŞENOL: 100 kuruş üzre sulh eylediklerinde ben dahi sulh-u mezburu kabul, bedeli sulh meblayı merkum 100 kuruşu vekil mezbur yedinden tamamen ahz ve kabz ve olumun dem diyetine muteallıka ammeyi davadan müvekkil mezbur Abdullah’ın zimmetini ibra ve iskat eyledim.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Diyor ki ben 100 kuruşa razı oldum ve artık bu Abdullah’ı affettim diyor. Öyle dediği zaman tamam affettiysen ettin diyor ve dava kapanıyor. Bak bir günde bu olay bitiyor yani. Mahkemenin açılması, sonuçlanması bir gün o kadar. Şimdiki gibi değil. Bir dilekçe vereceksin, hakim karşı tarafa yazı yazacak. O da ona cevap yazacak. O tekrar karşı tarafa gidecek. Cevaba cevap yazacak… Allah! Bir sene geçecek bir kere daha duruşmaya kadar. Şimdi neticeye gelelim.

YAHYA ŞENOL: İşin uhrevi tarafı kaldı.

ABDULAZİZ BAYINDIR: İşin uhrevi tarafı. Tabii tabii. Yani adam öldürmenin cezası. Şöyle söyleyelim. Birisinin şu bardağını kırdınız. Öyle diyelim. Attın bardağını kırdın. “Canım bir şey olmaz, ben sana bir bardak vereyim”. Yo öyle değil. Bir bardak verdiğin zaman sana ceza vermedim ki. Zaten bardak benimdi. Bir bardak daha vereceksin. Sistem odur yani. Geçen hafta anlatmıştır şey. Ben burada yoktum. “Cezau seyyietin seyyietun mislihu: işlenen kötülüğün cezası, onun dengi kötülüktür”. Yani sen o bardağı bana verdiğin zaman sen cezasız kaldın. Bir bardak daha verirsin o zaman ceznanı görürsün. Tüm sistem buna göredir. Bir adam kasten değil de işte hataen, trafik kazasında, bir şey oldu yani bir hatasından dolayı adamın ölümüne sebebiyet verdi. Sebebiyet verdi ise bu bir. Bunun diyetini öder. Kan bedelini. Tazminat diyebileceğimiz şey. Çünkü o aile onu kaybetmiş olmaktan dolayı büyük maddi sıkntıya girmiştir, o karşılanır. İki, bir esiri hürriyetine kavuşturur. O yoksa? İki ay oruç tutar aralıksız. Yani mutlaka onun ikinci şeyi vardır. Peki kasten adam öldüren kişi? Kasten adam öldüren kişinin cezası ahirettedir. Mesela Furkan suresinin 68.ayetini bir açalım. 25.sure.FURKAN, 68.. Ayet: “Vellezıne la yed’une meallahi ilahen ahara” müminleri anlatıyor. Allah ile beraber ikinci bir ilahı yardıma çağırmazlar. “Ve la yaktülunen nefselletı harramellahü illa bil hakkı: Allah’ın dokunulmaz kıldığı canı haklı bir sebep olmadan öldürmezler”. Haklı sebebi de söylemiştik: kısas ve savaştı. “Ve la yeznun: zina da etmezler”, “ve mey yef’al zalike yelka esama; kim bunu yaparsa büyük bir ceza ile yüzyüze kalır”. Peki. FURKAN, 69.. Ayet: Yüdaaf lehül azabü yevmel kıyameti: kıyamet günü bunun azabı ikiye katlanır”. Haksız yere adam öldüren kasten adam öldürmüş olur. Kıyamet günü bunun azabı ikiye katlanır. “Ve yahlüd fıhı mühana: o azab içerisinde alçaltılmış olarak ölümsüzleşir”. Şimdi burada bakın kasten adam öldüren de zina eden de sadece bu dünyadaki cezasıyla yetinilmiyor, ahirette de ona bir kat daha ceza verilmiş oluyor. Şimdi Yahya’nın söylediği NİSA, 93.. Ayet: Ve men yaktül mü’minem müteammiden: kim kasten bir mümini öldürürse”. Geneldi az önce okuduğum. Mümin olup olmaması önemli değil. Yani öldürdüğünüz kişinin inancı ne olursa olsun ahirette bunun cezasını çekersiniz. Mümin ise? O zaman burada diyor ki; kim kasten bir mümini öldürürse, “fe cezaühu cehnnemü: onun cezası cehennemdir”. Bu dünyada o zaten şeyini alacak. Kısas başka. Affedilmekle kurtuluş yok. “Haliden fıha: orada ölümsüz olarak kalacak” ve ğadıbellahü aleyhi: Allah ona gazab etmiş”, “ve leanehu: Allah onu dışlamıştır”, “ve eadde lehu azaben azıma: ona büyük bir azab hazırlamıştır”. Peki hazırladıysa kurtuluş gerçekten hiç mi yok. Tekrar Furkan suresine dönüyoruz 70.ayetine bakıyoruz. FURKAN, 70.. Ayet: İlla men tabe: tevbe eden”. Tevbe eden ne demek? Artık dönüş yapmış, her şeyi bırakmış, yolunu değiştirmiş. “Ve amene: inanan”, “ve amile amelen salihan” artık ondan sonra iyi iş yapan, düzelmiş, düzgün bir adam haline gelmiş.  “Fe ülaike yübeddilüllahü seyyiatihim hasenat” Allah onların seyyielerini yani kötülüklerini iyiliğe çevirir. Yani adam öldürmüş ebedi cehennemlik. Tabi dünyada affedilmiş. Ahirette? Artık bundan sonra böyle şeylerle ilşkisini keser düzgün bir hayat yaşarsa Allah onu affetmekle kalmaz. O adam öldürme yerine sanki o adamı ihya etmiş gibi de günahı sevaba çevirmiş olur. Zina eden için de aynı şey, müşrik olan için de aynı şey söz konusu. Diyelim zamanında şirk içerisindeymişsinizdir, şimdi tevbe etmiş düzelmişsinizdir. Ondan sonra düzgün bir hayat yaşamışsanız önceki günahlarınızı sevaba çevirmiş oluyor. Yani olayın bir ahiret tarafı da var. Şimdi sorular mı var.

YAHYA ŞENOL: Kısasta maktulün mirasçıları katili affederlerse bu katilin aynı şeyi bir başkasına yapmaması bundan sonra nasıl sağlanabilir? Nasıl önlem alınır yani.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Tabi bunlar yaratıcının koyduğu kurallardır. Allah, insanları en iyi bilen olduğu için, işte ne diyor; “ve lekum fil kısâsi hayâtun ya ulil elbab” BAKARA 179. Ulul elbab şudur: yani ” Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne

ahsenehu”(ZÜMER 18) diye C.Hakk tarif ediyor. Sözü dinler, en güzeline uyar. Kendi kafasına göre hareket etmez. Hep doğru, hep dürüst olmaya çalışan kişiler. Hep dik duruşlu insanlardır ulil elbab. Ey sağlam duruşlu kişiler, kısasta sizin için hayat vardır. Yani kısası uygularsanız can güvenliği gelir demiş oluyor. Örneğini gösterdim: Osmanlı örneği. Geçenlerde birisi söylüyordu, İstanbul’da her gece 5-6 kişi öldürülüyor diyor. İstanbul’da mı bir kazasında mı? Bakın işte Osmanlı diyoruz. Benim yaptığım çalışmalar tabiki binlerce şeriye sicilinin incelemiş olmam mümkün değil de rastladıklarım iki tane ancak olaya rastlamıştım. Birisi Üsküdar’da, birisi Galata’da olmuş. Abdurahman da şey yaptı. Kelime ile aramasına rağmen. İsam’ın yapmış olduğu çalışma ki ben müftülükteyken başlamıştı. Bütün o şeriyye sicilleri dediğimiz mahkeme kayıtlarının mikrofilmlerini almışlardı. Onların birçoğu bugünkü harflere çevrilmiş. Onların üzerinde kırk tane sicil. 40 defter 40 sene demektir. Değişik şeylerde. Orada kaç tane adam öldürme buldun? 1 tane. 10 yıl erteleniyor. Çünkü çocuk küçük, büyüyecek. Bakalım bunun öldürülmesini istiyor mu istemiyor mu? Çocuk büyüyecek ondan sonra. Çünkü mirasçısı ya çocuk. Az önce hamileydi onun için annesi konuştu. Ama bu doğdu. Büyüsün ondan sonra. Kaç tane zina iftirası vardı? 1 tane. Zina iftirası: mesela bugün televizyonlarda kasetler var, bilmem ne yapıyorlar. Diyorlar ki elimde senin kasetlerin var falan. Şantaj yapıyorlar. Mesela seçim yaklaştığı zaman bu şey yapılıyor. Öyle mi?  Haydi bakalım denir adama ispatla bunu. Dört tane şahit getir. Getirmediğin zaman 80 sopa yersin, senin şahitliğin de bir daha kabul edilmez. Öyle insanların onuruyla, haysiyetiyle oynanmaz. Bakın dikkat ediyor musunuz öyle şantaj mantaj falan filan. Ama batılı sistem her şeye açıktır. Çünkü şeydir. Ekonomik sistem tamamen para babalarının sistemidir. Mesela bugün vergi fakirden alınır zengine verilir. Parayı zenginler kontrol eder, devletleri de insanları da onlar kontrol eder. Yargı da tamamen güçlülerin elindedir. Kim güçlüyse o hakimiyeti ele geçirir. “Efendim kölelik kalktı”. Eskiden ki kölelik ile bugün ben köle değilim diyen insanların yaşadıkları hayatı kıyaslayın bakalım hangisi daha hür yaşıyormuş.

ABDURRAHMAN YAZICI: Mahallesinde sakin Mehmet bin Mustafa zenşancı demekle maruf babası merkum Mustafa zina iftira edip beyane kadir olmamayla mezbur Mehmed’e haddi kazif vurulmuştur.

ABDULAZİZ BAYINDIR: 1 tane. 80 tane kırbaç vurmuşlar adama. Niye sen bu adama sen zina edensin dedin? İspatlayamamış çünkü. Evet bu kadar yani. Efendim hayat olur muymuş olmaz mıymış? İşte buyurun bunlar resmi belgeler. Osmanlı’da herhangi bir kişinin yazdığı değil, mahkeme belgeleri. Ondan daha güvenilir bir belge düşünülemez yani. Buyurun.

YAHYA ŞENOL: Katilin cezası belli: kısas. Peki ona yardım edenler, onların cezaları ne olmalı? Onlara, tazir dediğimiz durumlarına uygun cezalar verilir. Onu hakim takdir eder duruma göre. O da gene yaptığının iki katıyla cezalandırılır.

YAHYA ŞENOL: Önce tecavüz edip sonra öldüren katilin cezası ne olmalı? Olay sadece katil değil yani.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Tabi o tecavüzün cezası belli. Ondan dolayı bir maddi tazminat gerekir. Ayrıca zina cezası gerekir. Bir de adam öldürdüğü için artık başka bir şeye lüzum yok. Bir de cezalatın tedahulu denen, birbirinin içine girmesi denen bir kavram vardır. Dolayısıyla artık o öldürme olduğu için ondan sonra da kısas gerekir. Mesela zina cezasında ailenin bir yetkisi yoktur. Kamu aleyhine işlenmiş suçlardan sayılır zina suçu. O tecavüz olayı ama öldürülme olayında öldürülenin ailesinin yetkisi vardır. Ondan sonra onlar devreye girerler.

YAHYA ŞENOL: Kısas ayeti gereği birden fazla kişiyi öldürene kısas nasıl uygulanır? Öldürülenlerin her biri için kısas lazımken tek kişi nasıl olacak?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Adamı diriltip bir daha öldürme şansın yok. Başka yolu yok. Orada bir kişi öldürülür. Başka yapılacak bir şey yok. Onun yerine başkasına da ceza verilemeyeceğine göre.

YAHYA ŞENOL: Tazir cezasını gösteren ayetler hangileri?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Tazir cezası ile ilgili ayet yok. Malesef o, islam ceza hukukunda bizim Suat Erdoğan’ın çalışmasını bu arkadaşımız görürse şey yapar.

YAHYA ŞENOL: Orada,  yok diyormuş zaten Kur’an’da.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yok tabi. Bakarsa oraya niye öyle dediğini görür. Mesela burada Osmanlı’yı anlattık. Güzel. Bir de oradaki kanunu anlatacak olsak ben bu kadar güzel şeyler söylemem. Şimdi orada çok ters şeyler söylerim. Çünkü o geleneğin değiştirilmiş hukukuna giriyor. İşte Osmanlı’daki sistem gereği bunu ulema ortaya koyuyor. İşi ulemaya devretmiş, ulema da mesela ilk medreseden son medreseye kadar ilimde hangi gelişme olmuştur derseniz hiç bir gelişme olmamıştır, gerileme olmuştur. İlim diye bir şey yok ki gelişme olsun. Kur’an’sız ve sünnetsiz olan bir medreseden ne beklenir. Ne kuran vardır ne de Resulullah’ın sözleri vardır. Ezberletilmiş şeyler. Bugün de öyle. Bugün de üniversitelere bakIn, diplomalı cahil yetiştiriyor başka bir şey değil. Yani sorgulayan kaç kişi çıkar? Sorgulayanı da hemen dışlarlar zaten.

YAHYA ŞENOL: Geçtiğimiz günlerde Işid, bir pilotu yakarak cezalandırırken onun da uçaklarla masum insanları, çoluk çocuğu yakarak öldürdüğünü söyleyerek Nahl suresi 126. ayeti gösterge yaptığını. Buna ne dersiniz?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Algı yönetimi budur. Böyle benzer şeylerle hareket ederseniz yani benzerlikten hareket edersiniz ve insanları aldatırsınız. Tıpkı alım satım ile faizde olduğu gibi. Ben şimdi peşin fiyatı 10 lira olan bir malı bir ay vadeli 11 liraya alıyorum, caiz mi? Caiz. O zaman bugünkü 10 lirayı bir ay vadeyle 11 liraya vermek de caiz olur. İkisi de aynı. O da mal alıp veriyorsun bu da öyle. Benzerlikten hareket edersen doğru gerçekten. Ama farklıkıktan hareket edilir. Benzerliğe bakılmaz. Bu çok ciddi bir algı yönetimidir ki kuran baştan aşağı bu konulardaki uyarılarla doludur. Benzerliğe değil farka bakmak lazım. Fark nedir? Orada bir savaş söz konusu. O pilot, savaş uçağı ile gelip bombalamış. Tamam. Ve siz, o pilotu esir almışsınız. “Sen savaşta şunu öldürdün” bu olmaz. O savaş sırasında zaten sen de yakalasaydın sen de onu öldürecektin. O, savaş uçağı ile gelmiş, eğer senin fırsatın olsaydı onu düşüreceksin. İşte düşürmüşsün. Demek ki yakalamışsın. Esir alındıktan sonra yapılacak tek şey kuranda bellidir. Ya fidye yada karşılıksız serbest bırakmaktır. O savaş sırasında yapılan şeyden dolayı yargılama olmaz. O savaş hali başkadır, savaştan sonraki hal başkadır.

YAHYA ŞENOL: İçeriden soru var mı?

KATILIMCI: İnsanın kendi ailesinden birini gözünün önünde ödürdüğü an onun cezasını kendisi verirse ne olur?

ABDULAZİZ BAYINDIR: O anda bir yakınınızı öldürdüler, siz orada onu öldürdünüz. Karşı tarafın onu öldürdüğünü ispatlayabilirseniz, arkasından da onu öldürdüyseniz bu sizin hakkınızdır. Yargısız infaz yapmış olursunuz ama orada size bir ceza verilmez. Ama ispatlamak şartıyla. İspatlayamazsanız o zaman siz katil konumuna gelirsiniz. Bunlar son derece tehlikeli şeylerdir.

KATILIMCI: Diyet miktarı nedir? Neye göre hesaplanır.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Diyet konusu Resulullah zamanında 1000 dinar olarak veya 100 deve olarak belirlenmiş ama üzerinde şahsen benim bir çalışmam var. Olayı kuran ile ilişkilendirme falan öyle bir çalışmam olmadı. Geleneksel bilgiye göre Resulullah’ın uygulamasına göre söyleyeyim. 1000 dinar ve 100 deve. Bir de onun o günkü değeri olarak Ömer(ra) zamanında belirlenen bir takım değerler var. Bunlar fıkıh kitaplarında vardır. 1000 dinar şudur. Dinar o zaman İstanbul’da basılan altın para demektir. Bizansta basılan. İlk basıldığı zaman 4,35gr ağırlığındadır. Kullanıldıkça yıpranır falan. 4,35gr düşünürseniz 1000 dinar ne yapar? 4 kilo 350 gram altın eder. Ama bunların ödenmesinde karşı tarafın ailesi, iş arkadaşları, iş çevresi falan hepsi devreye girer 3 yıl taksitle ödenir. Bu da şundan dolayı. Bu kişinin adam öldürme hatası işlemesinde onların çevresinin de bir takım eksiği kusuru olabilir. Şöyle söyleyeyim diyelim ki İstanbul-Ankara yolu üzerinde otobüs kazası oldu ve birkaç kişi öldü. O birkaç kişinin tespit edilen diyetini İstanbul-Ankara yolu üzerinde otobüs şoförlüğü yapan bütün şoförler üstlenir. Hepsine ödettirirler. Öyle olunca da İstanbul-Ankara arasında seyir yapan hiç bir şoför uykusuz araba kullanamaz, hız sınırını aşamaz, hatalı sollama yapamaz. Yani her bir şoför diğerinin kontrolünü üstlenir. Böyle bir sistem vardır. Aynı zamanda sosyal bir şey. Yalnız burada şu var. Fıkıh kitaplarında deniyor ki; kadının diyeti erkeğin diyetinin yarısıdır. Bunun hiç bir delili yok. Yani o konuda bir araştırma yaptım. Bunun hiç bir delili yok ama fıkıh kitaplarında yer almıştır. Çünkü o da can, o da can. İkisi de birbirine eşittir.

KATILIMCI: Yahya Hoca’nın ilk okuduğu davada Ali Paşa’nın karındaşlarından bahsediyor. Kardeşler demiyorlar da karındaş diyorlar. Müminler kardeştir ayetini ile o iki kardeşinizin arasını düzeltin derken karındaşlar kardeş kazanmak açısıyla o ayete bakabilir miyiz?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Karındaş, aynı rahimde oldukları için oluyor. İkisi de aynı karında bulunmuşlar rahimde.

KATILIMCI: “Ama müminler ancak kardeştir”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: “İnnemel mu’minune ıhvetun”. Ihve onlar kardeştir. Bu, o değil.

KATILIMCI: Demek istediği şey: karındaşlar hani onu affederek Ali Paşa’yı öldüreni affederek bir kardeş kazanımı.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yapabilirlerdi. Yapmamışlar orada.

KATILIMCI: Karındaşlar bir kardeş kazanıyorlar. Çünkü ayetin devamında iki kardeşin arasını düzeltin diyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: O ayrı bir şey. “İnnemel mu’minune ıhvetun”da adam öldürme değil ama az önce ben bir kelime kullandım: muhlisun. Oradaki kelime yani. Islah ediciler araya giriyor. Girmişlerdi ikinci davada ve barıştırmşlardı o insanları belli bir tazminat karşılığında. O her zaman var. Bütün davalarda, hukuk davasında da hakim karar vermeden mutlaka eğer tarafların anlaşmaya meyilli olduğunu görürse araya muhlisun denen aracıların konmasını ister. Mesela genel islam hukukunda şu var ceza ve hukuk davası ayrımı olmaksızın. Şöyle derler; bir tarafın haklılığı ne kadar açık ve net olursak ortaya çıksa bile eğer mahkeme kararıyla bu haklılık karara bağlanırsa karşı taraf bunu içine kolayca sindiremez. Haklı olsa bile sindiremez. Dolayısıyla eğer sulha tarafların bir meyili varsa araya aracılar girsin, sulh etsinler. Çünkü önemli olan bu insanların birbirleriyle bundan sonraki ilişkilerinin düzgün olmasıdır. Ona mutlaka yargıda az önce okuduğun ayet gereği mutlaka yargıda yer verilir.

KATILIMCI: Bizlerin öldürülme ihtimaline karşın yaptığımız öldürme, mesela atıyorum evimize mesela bir hırsız girdi hırsızla karşı karşıya kaldık. Onun beni orada öldürme ihtimali var. Elinde bıçak veya silah var. O anda benim onu öldürmem kısasa giriyor mu veya o savaş haline mi giriyor?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Evinizin içerisine girmiş adam. Eviniz kapalı, kapalı kapılardan içeriye girmiş, elinde de öldürücü alet var be siz de o anda onu öldürürseniz orada kısas davası geçerli olmaz. Çünkü o kişi sizin hane dokunulmazlığınızı ihlal etmiş, kapıyı açmış, içeri girmiş ve elinde de öldürücü alet var. Suçlu olduğu her şeyiyle ortada. Orada hakim belki sizin bazı hatalı taraflarınız varsa size çok küçük ceza verebilir ama genellikle bunlarda ceza verilmez.

KATILIMCI: Bununla alakalı ispat gerekir herhalde değil mi?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yok. Evin içinde olduğu tespit edilebilirse ispat odur. Cereyan ettiği yer elbette ki keşifler..

KATILIMCI: Bu olay dışarıda gerçekleşse?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Dışarıda olduğu zaman ispat etmeniz lazım. Aksi takdirde herkes her şey söyler.

KATILIMCI: Bir katil bir kaç kişiyi öldürse bu öldürülenlerin varislerinden bir kaç kişi de katili affetmek istese diğerleri de affetmese kime göre hüküm verilir.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bir kaç kişiyi öldürdüyse kimin varisi affediyorsa onlar düşer, diğerleri devam eder. Hepsinin de varisi affedecek ki bu adam kurtulsun. Yoksa yok.

YAHYA ŞENOL: Biraz önce içeriden sorulan soruya dediniz ya öldürülen yakınınızı anında öldürürseniz ve onu ispatlayabilirseniz mesul sayılmazsınız. Ancak konuyu anlatırken kısas için öldürülen kişinin tüm varislerinin onay vermesi, birinin dahi onay vermemesi durumunda kısasın gerçekleşmeyeceğini belirtmiştiniz. Şimdi bu çelişki olmadı mı orada.

ABDULAZİZ BAYINDIR: O yargıya geçmiş olaylarla alakalı, bu cürmü meşhud dediğimiz fiili durum. Orada insan psikolojisini şey yapın. Hatta mesela şu vardır fıkıh kitaplarında: bir insanın babası eline tabanca almış, bıçak almış kendisini öldürmeye geliyor. Bu daha önce davranıp babasını öldürse orada suçlu olmaz. Çünkü senin canın karşı taraftakinin canından daha değerlidir. Karşıdaki kim olursa olsun. Çünkü bu senin canındır. Dolayısıyla o kişi öldürmek için kesinse orada ispat etmek gerekir tabi. ispat etmediğiniz takdirde olmaz.

YAHYA ŞENOL: Haram aylarda savaşmamak sadece Mekke bölgesi için mi yoksa bütün dünya için mi geçerli?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bütün dünya için geçerlidir. Tevbe suresinin 36. Ayeti miydi? Orada Allah, dünyayı ilk yarattığı andan itibaren bu kuralı koyduğunu bildiriyor. TEVBE, 36.. Ayet: İnne ıddeş şühuri ındellahisna aşera şehran fı kitabillahi yevme halekas semavati vel erda miha erbeatüm hurum”. Yani gökleri ve yeri yarattığı günden beri diyor ayların sayısı 12’dir. Yani sistem ona göre kurulmuştur. Sistemde herhangi bir değişiklik yok. 12 ay. Ama bu kameri ay. Güneş yılının ayları da aynı sistemleri farklı. Bunlardan 4 tanesi haram aydır. Ne zamandan beri? Dünya kurulduğu günden beri. Herkes için geçerlidir her yerde geçerlidir.

İsterseniz ben, kapatmadan önce şunu tekrar edeyim. Bugün mesela benim asla kabul edemediğim bir takım şeylerin başında ceza yargısındaki delil serbestliği, hakimin delilleri takdir yetkisi. Böyle bir şey asla olamaz. İkincisi de savcılık kurumu. Savcılık kurumu hadi devam ediyor olabilir. Belki bir süre devam etmesine ihtiyaç hasıl olabilir ama savcılık kurumunda da bir takım değişiklikler yapmak gerekir. Yani devleti temsil eden bir kişi değil de devleti temsil eden kişi olmaktan çıkmalı, sadece yapılan şikayetleri değerlendiren, ön hazırlıklar yapan, araştırmalar yapan, tarafları dinleyen bir sorgu hakimi gibi belki şey yapılmalı. Bunun ayrıntıları üzerinde daha sonra durulabilir. Ondan sonra, ceza davasında asla suç devlete karşı işlenmiş kabul edilmemeli. Devlete karşı işlenmiş suçlar yani devlet kelimesini hiç kullanmamak lazım. Kamu aleyhine işlenmiş suçlar. Devlet dediğiniz zaman bugün, hemen bir kutsal bir şey gibi akla geliyor. Bu olmaz. Çünkü her insanın canı ve malı kutsaldır, korunması gerekir. Suçlarda insanları kişisel hukukunun ihlal edildiği suçlar ile toplumun hukukunun ihlal edildiği suçlar birbirinden ayrılmalı. Toplum aleyhine işlenen suçlarda da her vatandaş bir savcı kadar yetkili olabilmelidir. Yani bugün vatandaşlar her geçen gün biraz daha etkisiz hale getiriliyor. Bunlar da problemleri çıkmaza getiriyor. Mesela işte batıda o kadar, işte İngiltere’de 200 tane idamlık suç var, Fransa’da 30 küsür tane var da onlarda huzur sağlanmış mıydı? Bunlar, insan fıtratına ters olan şeylerle problem çözemezsiniz. Sadece problemi derinleştirirsiniz. Onun için insanın fıtratına yani doğasına uygun çözümler peşinde koşmak lazım ve bu konuda da bizim atalarımız gerçekten bu açıdan çok iyi durumda. Az önce dedim ya, işin fıkıh tarafına geldiğiniz zaman problemler devâsa boyutlar alıyor ama yargı hukuku açısından çok farklı. Salı günü ben derste söylemiştim burada da tekrarlayayım. Osmanlı tarihçisi vardır batıda. Amerikalı Dr. Rotz Murphy. İngiltere’de son zamanlarda hocalık yapıyormuş. Sonra Macaristan büyükelçisi ile bir ara bir yerde karşılaşmıştık. Buraya da geldi. Kendisi vakfa da geldi. Macaristan büyükelçisinin de hocasıymış. Türkiye’den ayrılırken benim de arkadaşım olduğu için ziyarete de gelmişti. Bu adam, bir gün şeriyye sicilleri arşivindeyiz. Yani mahkeme sicilleri arşivindeyiz. O zaman kalorifer fala yok. Sadece benim odamda soba yanıyor. O da araştırma yapmak için gelmiş. Onu odama aldım. O da araştırırken bir sicil açmış. Baktım böyle bir acayip oldu. Hayırdır dedim ne oldu falan. Ya kardeşim dedi, Osmanlıya hayret ediyorum dedi ya. Olayları o kadar basit bir şekilde, öyle basit sistem kurmuş ki diyorsunuz ki ya böyle şey mi olur. Ama basit de öylesine mükemmelliği yakalamış ki bir tane hata bulamıyorsun. Ne var dedim. Ya dedi işte şeyi okuyorum, perşembe pazarında tamir ile ilgili bir belge okuyorum. Çağırmışlar bir ustayı, yap. Böyle şey mi olur? Ama bakıyorsun ki o çevredeki aklı başında insanlardan onun üzerindeki kişiyi bu adamı kontrole göndermişler. Devletin adamı değil. Yani bu adam onlardan hiç bir tanesine bir kuruş rüşvet veremez. Çünkü onların her birisi bundan çok daha güçlü insanlar. Ve bu adamın işini yanlış yapması mümkün değil. Bu kadar basitte mükemmellik. Ondan sonra şunu söyledi; ben sizin üniversiteye gidiyorum, görüşüyorum, ben sizin tarihçilerinize hayret ediyorum. Osmanlıyı hiç bilmiyorlar dedi. Peki siz niye dedim Amerika’dan çünkü çok sayıda araştırmacı geliyordu o zaman. Avrupa’dan arada sırada gelirdi. Son zamanlarda Japonya’dan bir iki kişi gelmeye başlamıştı ben ayrılmadan önce. Niye dedim hep siz araştırıyorsunuz? Bak sana bir şey söyleyeyim mi dedi. Yazılı tarihin tanıdığı en büyük devlet Osmanlı Devleti’dir. Elimizdeki yazılı tarih. Biz Amerikalılar olarak bu büyüklüğün sırrını ara”ştırıyoruz dedi. Peki ne buldunuz dedim şimdiye kadar? Bak ben dedi 11 yıldır nerede bir Osmanlı arşivi varsa orada gelip çalışmışım. Ki bizde 2 sene çalıştı. Orada çalışmışımdır dedi. Şu ana kadar dedi benim tespit ettiğim şudur: Osmanlı’nın şaşmaz adaleti. 650 sene ayakta kalabilmek kolay bir şey değil yani. Osmanlı’nın şaşmaz adaleti dedi. Ben bu kadar çalıştım 11 senedir, bir tane belge bulamadım ki herhangi bir sempozyumda, toplantıda Osmanlılar da şu yanlışı yapmışlar diye söyleyeyim. Ben diyor Şam’daki arşivlerde diyor bir belge buldum. Baktım ki onu da bizimkiler yapmış. Tam sevinmiştim bir tane haksızlıklarını buldum diye, baktım ki bizim batıdan gelen tüccarlar yapmış o haksızlığı. On da gene onlar yapmamışlar. Karşı taraf müslüman mı, kafir mi, Osmanlı vatandaşı mı, yabancı mı, yerli mi, zengin mi, fakir mi Osmalıyı bunların hiç birisi ilgilendirmez. Şaşmaz adaleti vardır. Herkese eşit davranırdı dedi, bir iki gün sonra Rotz’a dedim ki; size dedim zencilere karşı ikinci sınıf vatandaş şeyi yapıyorsunuz. Osmanlıya hayranlığını anlattı ya, ondan iki gün sonra konuştum. Azcık unutsun. O zaman da Köle İzavra filmi vardı. Ondan dolayı. Arada sırada bakıyordum. Ya dedim böyle şeyler oluyor, ne diyorsun bununla ilgili. “Olur mu? Onlar bizim kölelerimiz. Bizimle eşit hak istiyorlar. Asla kabul etmeyiz”. Hani sen Osmanlı köleyi şeyi ayırmıyordu? Noldu dedim. Tabi kıpkırmızı oldu adam. Yani bu, lafla olmaz. İnsanı da yetiştireceksiniz.

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz. İsa Gelecek mi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın