İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi

24 Ocak 2015 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bugün Allah nasib ederse icma delilinden bahsedeceğiz. Şimdi birçok kimse haklı olarak şunu söylüyor: sokaktaki vatandaşın icma ile ne alakası olur deniyor. Evet, sokaktaki vatandaş icma konusunda belki bilgi sahibi olmayabilir ama dinini sorgulamaya başladığı zaman birisi onun karşısına çıkacak herhangi bir konuda, “bu konuda icma var kardeşim” diyecek ve onu susturacak. İcma nedir dediği zaman bir kitap okuyacak işte icma kesin bir delildir, ona karşı çıkılamaz diyecek. Hatta bütün okullarda şer’i deliller dörttür: kitap, sünnet, icma, kıyas deniyor. Kitap-sünneti az çok insanlar anlıyor. İcma ve kıyas ne demek? Tabi o birazcık kapalı kalıyor. Bunların bilinmesinde ihtiyaç var. Bir de son zamanlarda ümmetin masumiyeti kavramı öne çıkarılmaya başlandı. Masumiye ne demek? Hatadan korunmuş olma anlamına geliyor. Ümmet derken de ümmeti Muhammed’i kastediyorlar. Ümmeti Muhammed hatadan korunmuştur. Ne demek? Hata yapmaz. Yani eğer bir konuda icma yani ümmetin ittifakı varsa ümmet derken de ümmeti temsil eden ulemayı kastediyorlar. Ulemanın ittifakı varsa o kesin bir delildir, artık o konuda tartışma olmaz diyorlar. Şimdi mesela üzerinde icma yapılan bazı konuları size söyleyelim. Mesela çocukların evlendirilmesi. Küçüklerin evlendirilmesi. Bu konuda icma vardır. Ne demek? Yani ümmetin ittifaku vardır. Muhalefet edenler çok eskilerde kalmış, sonrakiler tam bir ittifak halindedirler. İcmaya kesin delil gözüyle bakarlar. Ve artık ondan sonra icma olan konuda içtihat yapılamayacağını söylerler. Aynı şekilde kölelik/cariyelik konusunda icma vardır. Dinde dönenin öldürülmesi konusunda icma vardır. Yani bugün insanların tartıştığı ve müslümanların da bir türlü savunamadığı konuların hemen hepsinde icma vardır. İcma ile sabit olmuştur. Dolayısıyla bugün icma savunucuları, işte, ümmet masumdur diyorlar. Masumdur demek ne demek? Bu konuda hata olmaz diyorlar. Ümmet bu konuda ittifak etmiş ise burada hatadan bahsedilemez. Niye? Allah, ümmeti Muhammed’i hatadan korumuş. İleri sürdükleri delilleri biraz sonra göreceğiz. Ama bunlar, aslı astarı olmayan şeylerdir. İler tutar tarafı olmayan şeylerdir. Şimdi başlangıç olarak 7.sureyi açalım. İlk başını. Araf suresinin. Orada bakın Allah ne diyor; “elif, lam, mim, sad. Kitâbun unzile ileyk: bu, sana indirilmiş olan kitaptır”,”fe lâ yekun fi sadrike haracun minhu: ondan dolayı içinde bir sıkılma olmasın”. Ne yaparız? Bu insanlar bunu kabul eder mi etmez mi demeyin. Çünkü bütün insanların fıtratına uygun olan hükümler vardır. “Li tunzire bihi: insanları uyarasın diye indirilmiştir”. “Ve zikra lil mu’minin: inananlar için de doğru bilgidir”. Yani inanıyorsanız kendinizi kurandaki bu bilgilerle çok güçlü hissedersiniz. Hem yolunuzun doğruluğuna kesin inanırsınız hem de insanlara bu konuda çok inanarak ve güvenerek konuşma yaparsınız. Ondan sonra diyor ki Allah, bize emir veriyor; “ittebiu mâ unzile ileykum min rabbikum: rabbinizden size indirilen ne ise siz ona uyun” diyor. Şimdi Rabbimiz’den bize indirilen ne? Onu kendisi söylüyor: bu kitap işte. “Kitâbun unzile ileyk” diyor değil mi? “Sana indirilmiş olan bu kitaptır” öyleyse Rabbin’den sana indirilen ne ise ona uy ne demek? Bu kitaba uy demiş oluyor değil mi? Başka bir şey değil. Kitaba uyacaksın. Ondan sonra da bir şey söylüyor; “ve lâ tettebiu min dûnihi evliya”. Şimdi burada zamiri kitaba göndersek Enes Hoca, Cemal Hoca, “min dûnihi” “mün dûnil kitâb” desek mesela. “Evliyâe akrabu ileykum minel masadır” gibi. Size daha yakın gördüğünüz şeylere uymayın. Mesela bunun altına indiğiniz zaman sünnet, icma ve kıyas: öyle düşünsek ne olur arapça bakımından?  Problem var mı?

ENES ALİMOĞLU: Tahi olunması farz olan “mâ unzile” dir. “İttebiu mâ unzile tettebiu min dûnihi” yani. Gayet normal.

ABDULAZİZ BAYINDIR: “Min dûni mâ unzile”. Evet Cemal ne diyorsun?

YAHYA ŞENOL: Cemal Hocam, mikrofon.

ABDULAZİZ BAYINDIR:Tamam, Rabbikuma tamam. Onu ben tercüme ederim. Nasıl olsa arapça konuşacak türkçe konuşmayacak. Yani “Rabbikum” tabi ilk önce akla gelen odur, Allah’a gitmiş olması da yani şimdi “min dûnihi mâ unzile ileykum”diye düşünülse, arapça bakımından bir şey yok. Diyor ki; “evliya kelimesi, kuran ile irtibatlandırılması biraz zor. Ama Allah’ın dûnunda demek: e tabi Allah’a uymak ne demektir? Bak “ittebiu” var, “lâ tettebiu” var. Buraya gel buraya. Burada bir “ittebiu” var değil mi? “İttebiu mâ unzile ileykum” var, “ve lâ tettebiu” var. Şimdi bu “ittebiu” ile “lâ tettbiu”. Burada bir “ittebiu mâ unzile ileykum var” bir de “lâ tettebiu” var: “uymayın” var. “İttebiu mâ unzile ileykum ve lâ tettebiu min dûni mâ unzile ileykum”.

CEMAL NECİM: Yani huve inde mà subhane ve teala vel hadis en ma enzelallah, fe yufhem dınnem ennehu en lanet tahize min dunillahi ellezi ileyna enzel kitab yani hiye enzelallah subhane ve teala.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Tahi mana olarak aynı mana çıkar da şey değil. Fakat o şu anda aklıma geldi. Daha önce böyle düşünmemiştim. Hep Cemal’in dediği gibi düşünüyordum şimdiye kadar da. Fatih sen ne diyorsun?

ENES ALİMOĞLU: Velinin anlamını düşünmemiz lazım

ABDULAZİZ BAYINDIR: Veli, ellezi karube ileyk. Leyse bi enneke ve beynehu şey. Ma yelik, ellezi yelik yani. Hemen senin arkanda gelen şey. Neyse bunun üzerinde biraz düşünelim. Fakat neticede mana değişmiyor yani. Mana aynı mana. Mana değişmiyor. Sadece arap dili bakımından şey var. Yani Onun dışındaki evliyalara, yakınlara, velilere uymayın diyor. Büyük gördüğünüz zatlara uymayın, Allah ile kendi aranıza koyacağınız işte Allah’a yakın bu adam, büyük alimdir falan filan. Uymayın. “Kalilem mâ tezekkerûn: ne kadar az bilginizi kullanıyorsunuz”. Niye bilginizi ne kadar az kullanıyorsunuz diyor? Çünkü zaten burada defalarca okumuştuk Tevbe suresinin 31.ayetinde Allah; “ittehazu ahbârahum ve ruhbânehum erbâbem min dûnillâhi vel mesihabne meryem” diyor. Yani ilim adamlarını, din adamlarını Allah ile kendi aralarına rabler olarak koydular. Meryem oğlu mesihi de öyle yaptılar. Araya başkalarını koyup başkalarının görüşünü Allah’ın görüşünün önüne aldığınız an C. Hakk buna şirk diyor. Araya koyduğunuz şey ne olursa olsun. İsa(as) da olsa kim olursa olsun, onu siz put yapmış oluyorsunuz. Bu, İsa(as)’ın suçu değil. Resulullah’a da öyle yapıyorlar, diğer ulemayı da öyle yapıyorlar. Biraz sonra net olarak göreceğiz. Ama burada tekrar ayeti okuyayım ben size. Diyor ki Allah; “kitâbun unzile ileyke: bu, sana indirilmiş olan bir kitaptır”,”fe lâ yekun fi sadrike haracun minhu: bundan dolayı içinde bir sıkıntı olmasın”,”li tunzira bihi ve zikra lil mu’minin: bununla uyarasın diye ve müminler için de doğru bilgi olsun”(ARAF 2) akıllarında tutacakları ve kullanacakları bilgi olsun. “ittebiu mâ unzile ileykum min rabbikum: Rabbiniz’den size ne indirilmişse ona uyun”,”ve lâ tettebiu min dûnihi evliya: ama Allah ile kendi aranıza koyacağınız bir takım evliya/velilere uymayın”(ARAF 3). Veli ne demek? Bak mesela vâli var değil mi vâli. Vâlinin sözü bizi bağlar mı? Mesela şu anda İstanbul vâlisi dese ki; “Süleymaniye Vakfındaki konuşmaları yasakladım”, biz bu konuşmayı devam ettirebilir miyiz? Ettiremeyiz değil mi? İşte veli de öyle. Yani şimdi tamam, vâlinin bir devlet yetkisi var, elinde gücü var. Sen karşı çıksan seni zorla yola getirir ama dini konularda gönüllü itaat söz konusudur. Yani siz Allah ile aranıza böyle valiler koymayın. Bu ada ne demişse odur demeyin yani. Allah’ın dediği ne ise odur. Dolayısıyla Allah ile sizin aranıza dediği zaman oraya Allah’ın resulü de girer diğer ulema da girer. Şimdi Allah’ın resulü zaten Allah’ın kitabından başka bir şey anlatmaz, o mümkün değil. Yapacak olsa C.Hakk mutlaka O’na ceza verir ama O da nebi sıfatıyla kurandan çıkarım yaptığı zaman o çıkarımının kurana uygunluğunun kontrol edilmesi gerekir. “Bilginizi ne kadar az kullanıyorsunuz” diyor. Mesela bu aynı emir yahudilere verilmiş olan bir emirdir. Maide suresinin 44.ayetinde C.Hakk diyor ki; “innâ enzelnet tevrâte fihâ huden ve nûr: tevratı indirdik. Orada hidayet ve nur vardır. Doğruyu gösteren, önünüzü aydınlatan”. Şimdi diyelim hidayet diye bir şey var. Falan yere gider diye bir levha gördünüz. O, hidayet hadi. E bir de önümüzün aydınlanması lazım. O yoldan geçmemiz lazım. O nur da vardır tevratın içerisinde diyor. “Yahkumu hihen nebiyyûnellezine eslemu: müslim olan nebiler, onunla hükmederler”. Müslim ne demek? Allah’a teslim olan demektir. Biz müslman diyoruz. Oradaki “an” kelimesi farsçadan gelmedir. Müselmandır değil mi farsça. Oradaki “an”, farsçadan gelmedir. Bizim dilimizde çok farsça kelimeler vardır. Mesela oruç farsçadır. Namaz farsçadır. Abdest farsçadır. Oradan gelmiş kelimeler. İşte müslüman da öyle. Alışmışız. Esasen müslimdir: teslim olan demektir Allah’a. Onun için bak, tevrattakiler de teslim olan, müslimler. Bu Adem (as)’dan beri kullanılan kelimedir. Kime hükmedecek? “Lillezine hâdû: yahudilere hükmedecek”,”ve rabbaniyyûne vel ahbar”. Rabbaniler: kendini Rabbin yoluna odaklamış olan kişiler. Ahbar da ilim adamları. Onunla hükmedecek. Niye? “bi mestuhfizu min kitâbillâh: Allah’ın kitabının kendi korumalarına verilmiş olması sebebiyle”. Yani zihinlerinde Allah’ın kitabından bilgiler var, o bilgilerle insanlar arasında hüküm verecekler. Şimdi ayeti tebliğ etmek başka, onunla hüküm vermek başka şeydir. “Ve kânú aleyhi şuheda: ve bu yapılan işleme de şahit olacaklar”. Yarın Allah’ın huzurunda şahitlik yapacaklar. “Fe lâ tahşevun nâse vahşevni”, bak “ve kânu aleyhi şuheda alen nâs” ile karşılaştır Fatih burada. “Ve kânû aleyhi şuheda” onun notunu al. “Şuheda alen nâs”ı delil getiriyorlar ya. Bunu biraz sonra konuşacağız. Ne demek istediğimi biraz sonra konuşacağız. Orada görürsünüz. “Tahşevun nâse tahşavni: insanlardan korkmayın benden korkun”,”ve lâ teşteru bi âyâti semenen kalilâ: ayetlerimiz karşılığında küçük bir bedel almayın” ona karşılık satmayın”. Bak asıl mesele şu: “ve men lem yahkum bi mâ enzlallâhu fe ulâike humul kâfirun: Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirlerdir”. Kime söylüyor bunu? Kendisine tevrat indirilmiş olanlara söylüyor. Kim ki Allah’ın indirdiğü ile hükmetmezse. Bir konuda görüşünüzü tevrata göre bildireceksiniz demiş oluyor onlara. Tevrata aykırı bir görüş ortaya koyarsanız siz kafirsiniz diyor. 47.ayette de şöyle diyor Allah; “vel yahkum ehlul incîli bimâ enzelallâhu fih: incil ehli de” bunlar kim? Hıristiyanlar. “İncil ehli de Allah’ın incilde indirdiği ile hükmetsinler”,”ve men lem yahkum bimâ enzelallâh fe ulâike humul fâsikun” aynı cümle bakın, dikkat ediyormusunuz? Yani yahudilere söylenenin aynısı hıristiyanlara da söyleniyor. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler fasıklardır yani yoldan çıkmış insanlardır diyor. Peki bizde durum ne? Hemen dwvamı ayet 48: “ve enzelnâ ileykel kitâbe bil hakkı musaddikal limâ beyne yedeyhi minel kitâbi ve muhayminen aleyhi: sana da bu kitabı indirdik, kendinden önce olanları tasdik eden”. Şuna dikkat edin: tevratı, incili tasdik eden kelimesi geçmez kuranda. Kuran son kitap olduğu için kendisinden önce olanları tasdik eden yani siz gataları da bulsanız onlarda da kuranın tasdik ettiği ifadeler çıkacaktır. Bedâları da bulsanız çıkacaktır. Dünyanın neresinde ilahi kitap olarak söyleniyorsa, ginzalarda da olacaktır başkasında da. Bakacaksınız ki kuran ile örtüşen tarafları var. Böylece ne yapmış olacak müslümanlar? Tasdikle gitmiş olacaklar. Dün buraya bir uzun yol kaptanı gelmişti sürekli bizi takip eden bir arkadaşımız. Dünyanın her tarafına gidiyor. Diyor ki; Hindistan’da baktım bizim saatli maarif takvimine benzer bir takvim asılı. Bu ne dedeim. Demişler ki bu bizim ibadet vakitlerimizi bildiren takvim. Günlük ibadet vakitleri. 8 vakit var diyor orada. Dedim orada bir yanlışlık var, 7 olması lazım ama bir tane de ilave etmişlerdir. Çünkü teheccüd namazı ile kuşluk namazı. Onların da ana metinlerine indiğiniz zaman tasdik eden ifadeler bulacaksınız. Kuranın böyle bir şeyi var. Çünkü son kitap. Artık kitap gelmeyecek. “Ve muheyminel aleyhi: ondan önceki bütün kitapları da görüp gözetiyor”. Yani bu kitapta olup orada da olanlar Allah’ın indirdikleridir. Diğerleri ilavelerdir. Ya da Allah’ın yürürlükten kaldırdığı hükümlerdir. Ve diyor ki: “fahkum beynekum bi mâ enzelallâh: onların arasında Allah’ın indirdiği ile hükmet”. Gene aynı emir bakın. Tavrat ehline de incil ehline de verilen emirin aynısı. “Ve la tettebi ehvâehum ammâ câeke minel hakk: sana gelen bu gerçekten uzaklaşarak onların arzularına uyma”.

FATİH ORUM: Biraz önce “ve lâ tettebiu min dûnihi evliya” demişti burada da “ve lâ tettebi ehvâehum” kitabın dışında olan şeyler.

ABDULAZİZ BAYINDIR: İyi yakaladı değil mi? Allah’ın emrinin dışına çıkmayacaksın diyor. Bu, önce Resulullah’a verilen emir. Sana gelen bu haktan uzaklaşarak onların dediklerini yapmayacaksın. “Li kullin cealna minkum şır’aten ve minhâca” önceki kitaplar var ya.. Herkes için bir şeriat, bir yol belirlemişizdir. Ama sen, bu kurana göre hükmedeceksin. Çünkü son ve Allah’ın kabul ettiği bu. “Ve lev şâellâhu le cealekum ümmeten vahideten” Allah eğer farklı bir tercihte bulunsaydı hepinizi tek bir ümmet yapardı. “Ve lâkin li yebluvekum fi mâ âtâkum: size verdiği ile Allah, sizi zor bir imtihandan geçiriyor”,”festebikul hayrat: o zaman bu insanlarla hayırlı işlerde yarışın”. Yani mesela incil ehliyle, tevrat ehliyle, gatalara inananlar, şunlar bunlarla hayırlarda yarışmak gerekir. Tübingen’de konuşuyoruz, epeyce de dinleyenler var. Şimdi onlarda bir tedirginlik var, Mustafa Evli bana söyledi. “Ya Hocam, bu adamlar buraya bizi müslüman etmeye mi geldi diye kendi aralarında konuşuyorlar” dedi. Çünkü gerçekten kuran öyle güçlü ki hiç itiraz edemiyorlar. Sitemizde yayınlanıyor o konuşmaların hepsi. Ben bir tek itiraz görmedim şu ana kadar. Bize itiraz edenler işte müslüman olduğunu söyleyip de Allah’ın dûnudan evliyaya uyan insanlardır. Yani Allah ile aralarına bir takım evliya koyup ona uyan insanlar bize itiraz ediyorlar. Şimdi batılılar onları hep çıkarmışlar hayatlarından, ondan itiraz edecekleri bir şey kalmamış. Onlarda problem, Allah’ın emrine uymama meselesi var. Ama söylediklerimizin doğru olduğunu hemen anlıyorlar, “bu adam müslüman yapmak için mi geldi”. Katolik fakültesinde bu ayeti okudum ben de. Bir de Bakara suresinin 143’müydü, 144’müydü o ayeti okudum. Bakın dedim Allah bize hayırlı işlerde yarışın diyor. Şimdi yarışmaya girdiğiniz zaman siz hep birinci geleceksiniz onlar da diyecek ki biz niye ikinci geldik? O zaman sizi incelemek ve teslim olmak zorunda kalacaklar. Kendi arzularıyla. “İlellâhi merciukum cemian fe yunebbiukum bi mâ kuntum fihi tahtelifun: hepbirlikte varacağınız yer Allah’ın huzurudur, size ihtilaf ettiğiniz konuları haber verecektir”. Ondan sonra tekrar Allah emir veriyor; “ve enihkum beynehu bimâ enzelallâh: aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet”,”ve lâ tettebi ehvâehum: arzularına uyma”. İnsanların arzularına uyma. “Fa’lem ennemâ yuridullâhu yusibehum” bu da aynı onun gibi. Bilin ki Allah, yüz çevirirlerse yaptıkları bazı günahlardan dolayı onlara ceza vermek istiyordur. “Vahzerhum en yeftinûke amba’dı mâ enzelallâh” dikkat et diyor, dikkat et onlar, seni bir oyuna getirerek. Bu fitne bak. Fitne kelimesini iyice şey yapalım bak. “İnnemâ nahnu fitnetun” var ya 102.ayette Harut-Marut’ta. “İnnema nahnu fitnetun” dediler ya: “biz bir fitne sebebi olduk”. Bu Harut-Marut: onunla ilgili inşallah ayrıca bir ders yaparız. Bunlar iki şehzade. İktidar oyunlarından kendilerine oynanan söz oyunlarından çok etkilenmişler, çok büyük sıkıntılara sokulmuşlar ve onu insanlara anlatırken “aman ha! Bizim başımıza bu oyun oynandı anlatıyoruz ama gidip başkasının başına oynamayın” falan diyor. Bir fitne, bir sıkıntı meydana getiriyor. İşte çok dikkatli ol diyor. “Vahzerhum” çok dikkatli ol, uyanık ol diyor Allah resulüne. Seni de çeşitli söz oyunlarına getirirler ki biraz sonra göreceğiz icma böyle bir söz oyunuyla oluşmuştur. Böyle bir fitne ile oluşmuş bir delildir. Aslı astarı yoktur. Ama bu fitne ile yani oynanan bir oyunla ki buna kuran sihir diyor. Yani sihir: içi başka dışı başka. Öyle bir söz söylüyor ki siz doğru zannediyorsunuz ama yanlış. Dikkatli ol diyor. Seni fitneye sokarlar diyor. “İnnema nahnu fitnetun” var ya, onunla irtibatlandırmak gerekir. İnşallah dediğim gibi onu ayrı bir ders yapacağız. Hemen anlaşılmasını beklemek olmaz. “En yeftinûke amba’dı mâ enzelallâhu ileyk”, Allah’ın sana indirdiğü herhangi bir şeyden seni uzaklaştırmaya çalışırlar dikkat et diyor. “Fe in tevellev” söyledin, onlar dinlemediler. Tamam, dinlemesinler. Yüzçevirdiler. “Fa’lem ennema yuridullâhu en yusibehum bi ba’dı zunûbihim: bil ki Allah, yaptıkları bazı yanlışlardan dolayı onlara ceza vermek istiyordur”,”ve inne kesiran minen nâsi le fâsikun: insanlatın çoğu elbette fasıktır”. Şimdi bugün bakın burada gördünüz. Tevrat ehline Allah ne dedi? Allah’ın indirdiği ile hükmetmezseniz kafirsiniz dedi. İncil ehline aynı şey. Allah’ın indirdiği ile hükmetmezseniz fasıksınız. Fasık-kafir aynı anlama geliyor kurandaki anlamıyla. Yoksa fasık, başka manalarda kullanılıyor yani. Burada da aynı şekilde. Sakın ha başka tarafa gitme. Çünkü insanların çoğu fasıktır yani yoldan çıkmıştır diyor Allah. Bize de aynı şekilde Allah’ın indirdiği ile hükmetme emri veriyor. Şimdi bugün son zamanlarda öyle bir noktaya gelindi ki işte,  kilise biliyorsunuz kendisini masum olarak ilan etmiştir. Masum olduğu için konsil kararları tartışılmaz. Dolayısıyla konsil kararları tevratın da incilin de önüne geçer. Şimdi burada Enes Hoca iyi hatırlar da Fatih o zaman var mıydı bilmiyorum. Belki olsa olsa Fatih olur. Sen çok iyi hatırlayacaksın. Onun dışında herhalde başka arkadaşın olacağını zannetmiyorum. Buraya katoliklerden çok epeyce bir papaz gelmişti. Sen vardın onu biliyorum da. Epeyce bir papaz gelmişti buraya. Çok geldiler de son seneler artık gelmiyorlar. Burada konuşuyorduk. Ahmed Hamdi Fırat bir soru sordu. Ahmed Hamdi Fırat, bizim fakültede öğretim üyesidir. Burada sordu. Kendisi de tarihe çok meraklıdır. Adı aklıma gelmedi heyetin başkanına sordu. Dedi ki; incil sizin için ne ifade eder? İncil ve tevratın sizin açınızdan değeri nedir dedi. Dedi ki; “tevratın ve incilin bizim açımızdan değeri, tarihsel kutsal metindir” dedi. Peki hayatınızda bir anlamı.. “Yok, bizi konsil kararları ilgilendirir dedi. Bizim için esas olan konsil kararlarıdır dedi. Biraz sonra göreceğiz: Abbasi döneminde oluşan fıkıh, Sasani yani İran ve Roma etkisiyle oluşmuştur. Ya da Rum. Ne derseniz. Dolayısıyla onların konsil kararı deriklerini biz icma olarak görüyoruz kendi toplumumuzda. Onlar kilisenin masum olduğuna inanıyorlar, bizimkiler de ümmetin masumiyetini söylüyorlar. Kilisenin masumiyeti ile ilgili, konsil kararlarıyla ilgili Vedat’ı dinleyelim.

VEDAT YILMAZ: Bugünkü hıristiyan akâidinin temellerini konsiller oluşturmaktadır. Özellikle ilk 7 konsil. Hem ortadoks kilisesinin hem de katolik kilisesinin akaid esaslarını oluşturmaktadır. Bu konsillerin, Kutsal Ruh’un ve İsa(as)’ın denetimi altında gerçekleştiğine, bu konsillerden çıkan kararların da Kutsal Ruh ve İsa(as)’ın onayından geçtiğine inanılır kesinlikle. Bunun delili de şudur: İsa(as)’ın vefatından hemen sonra Palus çevresinde toplanan hıristiyanlarla yahudi İseviler arasında büyük tartışmalar çıktı ve o dönemde Pavlus ve onun çevresindekilerle yahudi İsaviler arasında bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya havariler konsili denildi. Bu havariler konsili, elimizdeki yeni ahit içerisinde anlatılıyor uzunca elçinin işleri bölümünde. Burada deniliyor ki Pavlus ve beraberindekiler diyorlar ki konsilde alınan karar için; Kutsal Ruh ve bizler, sizin için gerektiğinden daha fazla bir yük yüklememeyi uygun gördük diyor. Burada Kutsal Ruh ve bizler böyle uygun gördük dedikleri için hıristiyan ilim adamları da demişler ki; konsillerde alınan bütün kararlar, kesinlikle Kutsal Ruh’un onayı ile alınmış kararlardır. Matta incilinde de 18.bölümde şöyle der ki İsa(as) söylemiş güya; “her kim ikü veya üç kişi bir araya gelir de benim ismimle bir şey söylerse ben onlarla birlikteyimdir” demiş. Bunu da delil göstererek konsillerde alınan kararların kesinlikle İsa(as)’ın onayı ile alınmış kararlar olduğuna inanıyorlar. Tabi bu konsiller ilk dönemde siyasi iktidarın bir desteği ile gerçekleşti. Çünkü ilk 7 konsil özellikle Roma imparatoru tarafından toplanmıştır. O dönemde Roma imparatoru, Pavlus hıristiyanlığını benimsiyordu. Ve Pavlus hıristiyanlığına muhalif olan çevrelerle mücadeleye girişti. Ve dediler ki özellikle 1.Konstantin dedi ki; madem ki siz muhalefet ediyorsunuz gelin toplanalım, birlikte bir karar alalım dedi. Aslında burada kara daha konsil toplanmadan belli. Konstantin çünkü Pavlus’un akidesini benimsiyor. Burada konsil ile yapılmak istenen şey, muhalifleri tamamen bir daha sesini çıkarmayacak şekilde susturmak. Muhalif dediğimiz kişi de Aryus ve Aryus’un arkadaşları. Aryus kesinlikle teslisi kabul etmeyen, İsa(as)’ın tanrısal doğasını kabul etmeyen, İsa(as)’ın herkes gibi insan olduğunu kabul eden, İsa(as)’ın sadece yahudilerle ilgili bazı muamelat ile ilgili hükümler getirdiğini söyleyen, akidevi bir değişiklik yapmadığını söyleyen bir adam. Aryus’a karşı Konstantin bu konsili topluyor. Bu konsilde Aryus ve arkadaşları baskın geliyorlar. Baskın gelince de Konstantin’in emri ile piskoposlara Aryus ve arkadaşları afaroz ettiriliyor. Sürgün ediliyor. Sürgün edildikten sonra da birinci konsil olan İznik konsilinde İsa(as)’ın tanrı ile aynı cevhere sahip olduğu kararı alınıyor. Ve ilk defa resmi olarak İsa(as) bu konsil ile tanrı ilan ediliyor. Daha sonraki konsillerde aynı şekilde tıpkı Aryus gibi bu kendi akaidlerine ters düşen insanları susturmak amaçlı yapılan konsillerdir. Mesela 2.konsil olan İstanbul konsilinde Kutsal Ruh’un tanrı olduğu ilan ediliyor. 3.konsül Efes konsilünde Nostaryus’a karşı Meryem(as)’ın tanrının annesi olduğu ilan ediliyor. Vs. Vs. İşte azizlerin heykellerine, resimlerine dua edilmesi, onların aracı kılınmasının caiz olduğu kabul ediliyor bir diğer konsilde. 2.İstanbul konsilide. Dolayısıyla bu konsillerle bugünkü hıristiyanlık akidesi zamanla şekillenmiş oluyor. Bugükü hıristiyanların aslında akidesinin kitabi bir temeli yok. Tamamen bu konsillerde alınan kararlarla teşekkü etmiş bir akaid sistemi var aslında.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ben, hıristiyanlarla her konuşmamda söylerim; getirin incilinizi getirin tevratınızı birlikte okuyalım diye. Çünkü kuran, onları tasdik eden bir kitap olduğu için zaten yapmamız gereken de odur. Hiç bir zaman getirmemişlerdir. Konsil kararları, hıristiyanlar tevrattan da sorumludur biliyorsunuz. Onun için Kitabı Mukades derler tevrat ve incili birleştirerek ikisine. Konsil kararları ile ilgili bizim Aracılık Ve Şirk kitabında onların icmaları ile alakalı şeyleri okuyayım ben size. Vedat’ın söylediği gibi, bir kere kilise hatadan korunmuştur. Kutsaldır. Onu hatalardan korur. Kilise asla hata etmez, Papa’da hata etmez, kardinaller konsili de hata etmez. Dolayısıyla konsil kararları zaten tartışılmaz, kesin doğrudur. Bakın şöyle. Şu anda okuduğum, katolik kilisesi din ve ahlak ilkeleri. İstersen o kitabı da getir gösterelim. Ben o kitabı da şeyden aldım: buradaki katolik kilisesinin İstanbul konsolosluğundan istedim aldım. Kendi bastırdıkları kitapları. Herhangi bir kişinin kitabından bahsetmiyorum. Burada diyor ki; “Havariler zamanında İsa, gerçek anlamda insan sayılırdı. O’nun Allah’ın oğlu olduğu iddiasını önce Pavlus ortaya attı. Bu iddiayı doğru sayan karar, 3.yy’dan sonra Antakya’da alındı”. Üç asır sonra İsa’yı Allah’ın oğlu saydılar Antakya’da. Bizde de Abbasiler’i düşünün. 3.asırdan itibarendir yani. Bozulma süreci aynı. Yani şöyle bir eti açıkta bırakırsanız kaç dakikada bozulur? O şartlar ne ise sosyal meseleler de öyle. Üzerine üzerine gidip temizleyen kişiler olmadıkça yapılan ilaveleri. Şimdi İsa’nın Allah’ın oğlu olduğuna karar veren kim? İncil değil konsil. Konsil karar veriyor. “325’de toplanan ekümenik İznik konsili, İsa’nın yaratılmış olmadığına”. İstersen o kitabı gösterelim. Bakın bu. Katolik Kilisesi Din Ve Ahlak İlkeleri diye. Bu tamamen kendilerinin bastırdığı kitaptır. Ben de oradan almışım bunu. İsteyen karşılaştırır. Herhangi bir yazarın görüşü değil. Bu kitabı hazırlayan ekibin başında da bundan önceki Papa vardır. O papanın başkanlığında. İstifa eden Papa. “325’te toplanan ekümenik İznik konsili, İsa’nın yaratılmış olmadığına”. Önce, İsa bizim gibi sıradan insan dendi değil mi? Allah’ın kulu. Hatta onun da öyle olduğunu kendileri kabul ediyor. Onu da inkar etmiyor. Bakın diyor ki; “İsa, Baba’nın elçisidir”. Allah deyin Baba’nın yerine: Allah’ın elçisidir. Yanlış bir şey var mı? Resulullahtır işte. “Baba, O’nu kutsal ruh ile mesh etmiş”. Bizde de mesih kelimesi kullanılır. Hadi o da şey değil. Kutsal Ruh kelimesi biraz sıkıntı doğuruyor. “Rahip, peygamber ve kral yapmştır”. Bir sakınca var mı? “O kendiliğinden bir şey yapamaz”. “Ve mâ yentıku anil heva” hatırlayın yani. Kendiliğinden konuşamaz. Aynı şey. “Her şeyi kendisini gönderen (ersele kelimesi) Baba’dan alır. İşte o fitne kelimesi burada oluyor. Doğruları söylüyor, söylüyor, söylüyor, bir yanlışı sokuşturuyor ve tüm sistemi çökertiyor. Şimdi burada diyor ki; “325’de toplanan ekümenik İznik Konsili, İsa’nıj yaratılmış olmadığına, Baba’dan doğduğuna, O’nunla aynı özden olduğuna karar verdi”. İsa, Baba ile aynı özdendir diyor. Bizde de Hakikati Muhammediye’yi aynı yaparlar. Burada okuduk. İslam Ansiklopedisi’nde var tenkitsiz olarak. Diyanet Vakfı’nın İslam Ansiklopedisi, karşı çıkanları tenkit ediyor. Bir paranın ön ve arkası gibidir diyor Hakikati Muhammediye ile Allah. Öyle söylüyor. Yani yazı tarafı Allah ise tura tarafı şeydir. Diyelim şu 1 lira. İslam Ansiklopedisi, Hakikati Muhammediye’yi okursanız görürsünüz. Bunun bir tarafı Allah ise öbür tarafı Muhammed’dir. Şimdi bu iki tane mi? 1 tane. Birisi internette dolaşıyor ya: Muhammed Mustafa eşittir Allah diyordu ya. Bunu kim söylüyordu? İmam Rabbani’den naklediyor. Kendi görüşü değil. Bizdeki konsilleri öğrenesiniz diye söylüyorum. “Baba’dan doğduğunu, O’nunla aynı özden olduğuna karar vermişler”. 325, adım adım bak. Önce Baba’nın oğlu. Şimdi Baba ile aynı öz. Şimdi Kadıköy’de yaptıkları toplantı. Dikkat ediyor musunuz hep Anadolu toprakları. Antakya, İznik, Kadıköy’den önce Efes konsili. O da bizim topraklarımız. Şu kararı almış: “İsa kendi kişiliğini akıllı ruh ile canlandırlmış bir bedenle birleştirerek insan olmuştur”. İsa’yı insan yapan kendisi, Allah değil. Ete kemiğe büründüm Mahmud diye göründüm diyenler var ya işte aynı şeyler. Bürünen kendisi. Allah büründürmüş değil. “Meryem Ana ise gerçek anlamda Tanrı’nın anasıdır. O da ne oluyor? O da ilah oluyor değil mi? “Ente kulte lin nâsittehızûni ve ummiye ilâheyni min dinillâh”(MAİDE 116) İsa, sen mi dedin ki bu insanlara beni ve anamı kendi aranıza iki ilah olarak koyun. Bazıları diyor ki; “Efendim biz onu kabul etmiyoruz”. Kendi kitabınız işte bu. Kendi kararlarınız. Konsil kararlarını asla tartışmıyorsunuz. “451’de toplanan 4.ekümenik Kadıköy konsil” şimdi asıl burada tüm kararı 451’de almışlar. Bakın şeyden 4 buçuk asır sonra. İsa(as)’ın doğumu olarak bilinen şeyden. Diyor ki; “Rabbimiz Mesih İsa’nın mükemmel tanrılığa ve mükemmel insanlığa sahip gerçek tanrı ve gerçek insan olduğunu, akıllı bir ruhtan ve bedenden oluştuğunu, tanrılık açısından Baba ile insanlık açısından ise bizimle aynı özde olduğunu” bak bir açıdan bizimle aynı, bir açıdan Allah ile aynı. Onun için araya giriyor. Bize de yakın Allah’a da yakın. Onun aracılığı olmadan (haşa) ulaşamıyorsun. “Tanrılık açısından yüz yıllar öncesinde Baba’dan doğduğunu, insanlık açısından bizim esenliğimiz için bakire Meryem’den doğduğunu” kendi isteyerek oradan doğmuş yani. “Oy birliği ile kabul ettiğimizi resmen beyan ederiz”. Yani biz tanrı yaptık diyorlar. Oy birliği ne demek? İcma demek. İşte şimdi burada şeyin masumiyeti var. Peki bizim icmayı delil sayanlar kimi masum sayıyor onu da Fatih’ten dinleyelim.

FATİH ORUM: Vedat arkadaşımızın anlattığı şeylerin, esasında hepsi bizde de var. Hiç bir farkı yok. Mesela Hanefi mezhebinin en temel kaynaklarından, usül yani bu işin metodunu ortaya koyan Usul-i Serahsi isimli kitapta Serahsi, şöyle bir soru ile başlıyor. Diyor ki; “herhangi bir konuda bütün insanların yanlış yapma ihtimalleri var mıdır?”. Önce bu soruyu soruyor. Bütün bir inanlık herhangi bir konuda yanlış yapabilir mi? Buna verilecek cevap ne olabilir? Evet. Zaten Serahsi de diyor ki; evet, bu sorunun cevabı: yapabilir. Hatta diyor ki; kuranda bunun ayetleri var. Bir takım ayetler getiriyor. İşte insanların belli dönemlerde hepsinin sapıttığına dair, yanlış yaptıklarına dair örnekleri gösteriyor. Peki diyor bu defa ikinci aşamaya geçiyor. Peki ümmeti Muhammed’in herhangi bir konuda yanlış yapma ihtimali, hepsinin yanlış yapma ihtimali var mı? İnsanlığın var. Peki ümmeti Muhammed’in var mı? Diyor ki; ümmeti muhammedin hepsinin yanlış yapma ihtimali yok. Peki bu defa diyor ki; bunu nasıl ıspatlarız?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Aslında bu söz yanlış değil yani. Bir milyon insan içerisinde doğru yapan elbette vardır yani.

FATİH ORUM: Ama diğer insanlar için mümkün gördüğü bir şeyi ümmeti Muhammed için mümkün görmüyor. Ümmeti Muhammed’ten önceki insanlar, ümmetler belli dönemlerde hepsi yanlışa gitti diyor. Ümmeti Muhammed için oldu mu, bundan sonra olacak mı? Hayır. Ümmeti Muhammed’in tamamının yanlış yapma ihtimali yok. Peki bunun delili ne? Diyor ki ben aynen ibareyi kendi kitabından okuyayım. 1.cild 295.sayfa; “innemâ cumuye içtimai hazihil ummeti hucceten şer’an kerameten lehu” yani ümmeti Muhammed’in tamamınıj bir konuda yanlış yapmaması, onlara Allah’ın bir lutfudur. Yani bunun türkçesi şu: ümmeti Muhammed korunmuştur. Korunmuş bir ümmettir. Diğer ümmetlerden farklıdır. Herkes hata yapabilir ama ümmeti Muhammed’in tamamının bir konuda yanlış üzere ittifak etmesi mümkün değildir. Peki bunun bir sonraki üçüncü adımı ne? O halde ümmeti Muhammed bu iş böyledir dedi ise o, Allah’ın da zaten muradıdır, yanlış olma ihtimali de yoktur. Çünkü onların hepsi yanlış bir şeyi söylemekten korunmuştur.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Masumdur yani. İsmet. Orada olduğu gibi.

FATİH ORUM: Bu defa hani hep aksi bir düşünce vardır. Bizim kitaplarda bazen onlara da atıfta bulunulur. Serahsi diyor ki-muhtemelen O’na bunu yaşadığı dönemde hatırlatmış olmalılar-diyor ki; bazıları-isim veriyor: Nazzam ve İmamiye diyor- bunun olamayacağını..

ABDULAZİZ BAYINDIR: İmamiye dediği Şia

FATİH ORUM: Bunun olamayacağını yani insanlar tek başlarına yanlış yapabilirlerse bunların bir araya gelmeleri nasıl bu yanlışı engeller? Yani burada herkesin kendi başına yanlış yapma ihtimali var ise bunların bir araya gelmeleri nasıl bu yanlışın yok olmasını sağlayabilir ki diyorlar. Bu defa buna verdiği örnek şu. Bu defa aklen şu cevabı veriyor: ağır bir yükü bir kişi kaldıramazken 10 kişi kaldırabilir diyor. Bir damla su herhangi bir anlam ifade etmezken yüzlerce damla su işe yarar diyor. Akli olarak verdiği cevap da ümmetin masumiyetine dair, ümmetin yanılmazlığına dair verdiği cevap da aklen bu. Peki başka delili var mı? Evet var. Kuranda hepimizin ezbere bildiği “kuntum hayru ummetin uhricet lin nâsi te’muru bil mâruf .

ABDULAZİZ BAYINDIR: Burada ayette dedi ya ” vahzerhu en yeftinûke amba’dı ve mâ enzelellâhu ileyk” Maide 49.ayet. Allah’ın bazı indirdiği şeylerden seni uzaklaştırmak için bir fitne oluşturabilirler. Yani ortalığı bir karıştırırlar ki anlayamazsın ne olduğunu. Şimdi burada bir şey söylüyor. Doğru bir söz söylüyor ama yanlış yerden kullanıyor. Ümmetin hepsi hatada ittifak etmez. Tamam, elbette. Yani şimdi şurada diyelim çocukların evlendirilmesi konusu. Herkes bunu yapmamış ki. Kabul etmeyenler var. Kölelik cariyeliğe gelince. Burada ders yaptık, kabul etmeyen bir çok ulema var. Diyor ki; Allah ne emretmişse odur. Ya karşılıklı ya da karşılıksız serbest bırakacaksın. Hepsi ittifak etmez ki. Şu anda dışarıya çıkın tamam belki bir milyon da 999999’i yanlışa şey yapar ama bir kişi de olsa oradan ayrılabilir. Şimdi hepsi ittifak etmez sözünü, hepsi ittifak edere çeviriyor. Esas sıkıntı burada tamam mı? Yani ümmetim batılda ittifak etmez diye bir hadis rivayet ediliyor. Hadis mana olarak doğrudur, senet olarak yanlış. Ne demek? Herkes yoldan çıkmaz. Yolda olan gene bir kaç kişi de olsa vardır. Şimdi efendim bizde önceki toplumlar öyle değil diyor. Kuranda o kadar çok ayet var. Onlardan bir tanesi bakın 77.sayfada Âli İmran suresi 199.ayet. Diyor ki; “ve inne min ehlil kitâbi le men yu’minu billâhi ve mâ unzile ileykum: ehli kitaptan” yahudi, hıristiyan, kendine kitap verilmiş olan kişiler. “İçlerinde elbette” bak güçlü bir ifadeyle “Allah’a ve size indirilen bu kitaba inanan vardır”. “Ve mâ unzile ileyhim: kendilerine indirilene inanırlar”,”hâşirine lillâh: Allah’a karşı huşu eden/Allah’tan korkan”. Yani Allah’a boyun eğen. “Lâ yeşterûne lillâhi semenen kalila: Allah’ın ayetlerini herhangi bir dünyalığa değiştirmeyen kişiler vardır”. Peki ehli kitabın tamamı yoldan mı çıkmış? Yine diyor ki; “leysu sevaâ” hepsi aynı değildir diyor ehli kitab ile ilgili. Demek ki onlar için de söz konusu bizim için değil yani.  Batılda ittifak etmemek, hakta ittifak etmemek manasına gelir mi? Yani şimdi şurada meseleyi söyledik, kaç kişi varsa burada 50 kişi var 49’u dedi ki tamam. Birisi dedi ki hayır. O birisinin dediği doğruysa biz batılda ittifak etmiş olmayacağız değil mi? Çünkü bir tane de olsa muhalif olacak. Ama bizim bu 49 kişinin söylediğine hak dediğimiz zaman bu yaptığımız batıl olmuyor mu? Bakın işte böyle bir oyunla icmaya delil getiriyorlar görüyor musunuz? İşte fitne bu yani.

VEDAT YILMAZ: Hıristiyanlarda yapılan konsiller de hep muhaliflere karşıdır. Demek muhalif bir takım varmış.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Olmaması mümkün değil ama icma derler. İşte icmanın örnekleri. Söyledik ya burada kurana da sünnete de mesela dört mezhep talak konusunda icma etmiştir. Dört mezhep evlenme konusunda ittifak etmiştir. Biz bunu defalarca okuduk. Tamamı kuran ve sünnete aykırıdır. Mesela kadınların boşama hakkı olmadığı konusunda icma etmişlerdir. Uydurma bir boşama hakkı vermişlerdir hul’u diye. Ama asıl hakkı elinden almışlardır. Onda da icma var. İcma diye gördüğünüz yerde bir kere prensip olarak mutlaka burada yanlış bir şey var diye düşünmek lazım.

FATİH ORUM: Bu Âli İmran suresinin 110.ayetini buna delil getiriyorlar. Yani bu âna kadar söylediğimiz her şey: ümmeti Muhamed masumdur, hatasızdır, diğerlerinden farklıdır. O ayet de “kuntum hayra ummetin uhricet lin nâsi” yani “siz, insanlar için çıkartılmış en hayırlı topluluksunuz” ama sadece bu kadarı. Şimdi mesela ben bu ayeti okusam, “sizler, insanlar için çıkarılmış en hayırlı topluluksunuz” desem hepiniz; “aa evet, gerçekten de öyleymiş”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Zaten söz konusu biz isek..

FATİH ORUM: Ayetin şu âna kadar verdiğim bu kısmında herkes bunu düşünür. Ama devamını okuduğunuz zaman bu defa bu tamamen çöküyor. Devamı nasıl? “te’murûne bil ma’rufi ve tenhevne anil münker ve tu’minûne billâh” bunları yaparsanız. Yani bunların yapılması emrediliyor: iyiliği emretmek kötülükten alıkoymak, Allah’a tam güvenmek, ahirete inanmak. Peki bu emir aynen bu şekli ile daha öncekilere de emredilmiş mi? Evet. Aynısı ile emredilmiş. Aynı ifadelerle. Onlara da denilmiş ki; onların içerisinde bunları yapanlar vardı ve aynen buradaki ifade gibi onların da o yaşadıkları dönemde insanlar içerisindeki en doğru yolda olan hayırlı guruplar olduğu söyleniyor. Tüm bunları bir kenara bırakıp sadece bu ifadeyi alıp “siz, insanlar içerisinden çıkartılmış en hayırlı topluluksunuz”. Ama aynı ifadeyi Allah, kuranın çeşitli ayetlerinde diğer ümmetler için de kullanıyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bak şimdi. Hemen aynı sayfada. “Efendim ben ne yapayım, ben hafız mıyım” demeye lüzum yok. Hani anlatırlar, Bektaşi için derler ya. “La takrabus salâte”. Niye namaz kılmıyorsun? Allah “lâ takrabus salâte: namaza yaklaşmayın” dedi. Ama devamı var: “ve entum sukera” sarhoşken diyor. “Canım ben hafız değilim ki” diyor. Biz bunu zannediyoruz ki Bektaşi hikayesi değil. Olay güzel ama gelin buraya uygulayalım. Lütfen elinizdeki kitaplara bakın. Bakın şimdi sadece bizmiyiz. Hemen aynı sayfada. Hiç başka yerlere gitmeye lüzum yok. Bak burada diyor ki: “kuntum hayra ummetin uhricet lin nâsi te’murûne bil ma’rufi ve tenhevne anil münker ve tu’minûne billâh: siz hayırlı bir ümmetsiniz insanlar içinden çıkarılmışsınız. Marufu emreder münkeri yasaklarsınız ve Allah’a güvenirsiniz”. Hemen aşağısına inin 113.ayet aynı sayfada.  “Leysu sevaa: hepsi aynı değildir”,”min ehlil kitabi ümmetün kaimetün yetlune ayatillah: dik duruşlu olan bir ümmet vardır/topluluk vardır içlerinde, Allah’ın ayetlerini okurlar” ve bu Allah’ın ayetleri muhtemelen tevrattır, incildir. ânâel leyli: gecenin anlatında”,”ve hüm yescüdun: secdeye kapanırlar”. Bakın “Yü’minune billahi” yukarıda ne dedi bize? Bizim için de aynı “tu’minune billâh” dedi mi? Bakın, ayete bakın 110. Bu da 114. Bak “tu’minune bilâh”, ehli kitap için ne dedi “yu’minune billâh”. Arapça bilmeyen bile sesten anlar değil mi? “Allah’a inanırlar” . “Te’murûne bil ma’rufi ve tenhevne anil münker”. Bizim için ne dedi? “Te’murûne bil ma’rufi ve tenhevne anil münker” arapça bilmeye gerek yok sesten anlarsınız. Aynı şeyi söyledi mi onlar için de? “İyiliği emreder kötülüğü yasaklarlar”. E peki kardeşim, yani bunu gördün de aşağısını görmedin mi? Görüyormusun bak Bektaşilik demek ki çok yaygın bir şeymiş. Getirip sanki bunu Bektaşiler yapmış. Tamam, yapmış olabilir önemli değil. Ben hafızmıyım diyor. Kardeşim sen, alim olarak ümmetin karşısına çıkıyor fıkıh ortaya koyuyorsun. Ve bu 485’de vefat etmiş olan Serahsi, işte bu da O’nun kitabıdır. Hep aynı kişiden aldık ki biraz sonra ne kadar tutarsız olduğunu ayrıntılu bir şekilde göstereceğiz. Kendi dediğini kendi kabul etmediğini göstereceğiz biraz sonra. Çünkü yalan söylemek o kadar zordur ki bir yalan söylediniz mi arkasından en az yüz tane daha söylemen lazım. Bir tanesinde hata ettin mi yanlışın ortaya çıkar.

SONİA CİHANGİR: Ayette ümmet sözü geçtiği için o aldatıyor da ümmet, islam ümmeti diye anlaşılıyor. Ümmet, topluluk anlamında. Burada islam ümmeti diye algılandığı için.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bak şimdi. Ümmet kelimesi de onlar için geçiyor burada.

SONİA CİHANGİR: Tamam. Yani onlar topluluk anlamında.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ümmet kelimesi bizim için geçtiği gibi bak “min ehlil kitâbi ummeti” gene onlar için de ümmet dedi. Yani hiç kıpırdayacak halleri yok.

VEDAT YILMAZ: Cumartesi yasağını çiğneyenler bunun bir örneği aslında.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Tabi ki örneği. Çoğunluk çiğnemiştir cumartesi yasağını. Çok az insanlar ona karşı çıkmışlardır.

FATİH ORUM: Onun için şey diyor. Aynı anda ümmet kelimesi geçerek “Ve min kavmi musa ümmetün yehdune bil hakkı ve bihı ya’dilun” diyor. Araf suresi 159. Onların içerisinden bir gurup.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Mesela benim çok dikkatimi çeker icma ile ilgili olarak. Taha suresinde hepimiz Musa(as) ile ilgili çok geniş bilgiler var biliyorsunuz kuranda. O insanlar Musa(as)’a inanıyorlar, Musa(as) onları Firavun’un pençesinde kurtarıyor. Ki Firavun erkeklerini öldürüyor, kadınları sağ bırakmaya çalışıyor. Onlara her türlü işkenceyi, zorluğu yaşatıyor. Denizden geçiyorlar. Geçtikten sonra Firavun ve hanedanının boğulduğunu gözleriyle görüyorlar. Kırk günlüğüne Musa(as) ayrılıyor. Başlarında da Harun(as) var. Harun(as) da içlerinde bulunmasına rağmen ne yapıyorlar bunlar? Puta tapıyorlar. Bak işte şimdi hıristiyanların Antakya’dan başlayıp Kadıköy’e kadar devam eden konsillerde İsa(as)’ı tanrı ilan etmeleri. Bunlar çok daha erkenden başlatıyorlar. Bunlar, buzağıyı tanrı ediniyorlar. Ve orada Taha suresinin 86.ayetinde “Fe racea musa ila kavmihı ğadbane esifa” Musa(as) çok üzgün ve kızgın olarak kavmine dönüyor. Hakikaten yani tahammül etmek çok zor. Şu işe bak yani o kadar mucizeyi görmüşsünüz. “Kale ya kavmi elem yeıdküm rabbüküm va’den hasena: Rabbiniz size güzel bir söz vermedi mi?”. Bak neler verdi? Ne imkanlar yarattı size. “E fe tale aleykümül ahdu”. Ben çok uzun bir süre mi sizden ayrıldım ki bu arada böyle şey yaptınız. Başınızda da işte Harun(as) var. “Em eradtum ey yehılle aleyküm ğadabüm mir rabbiküm fe ahleftüm mev’ıdı” yani siz, Allah’ın gazabı başınıza gelsin, cezaya çekilmek mi istediniz. Canınınız ceza mı çekti de bana verdiğiniz söze tersdüştünüz diyor. Şimdi ne oldu burada? Bakın Musa(as) gitti, gerideki İsrailoğulları’nın tamamı en büyük günah olan şirkte ittifak etmedi mi? İttifak ettiler değil mi? Bizimkilerin mantığıyla bakarsan o da orada. Çünkü sukûti icma var orada. Ses çıkarmıyor. Yani Harun(as) da sesini çıkarmıyor. Çünkü diyor ki hemen 92.ayette. Musa(as) diyor ki; “Kale ya harunu ma meneake iz raeytehüm dallu: bunların sapıttığını gördüğün zaman müdahale niye etmedin?”. Ne mani vardı diyor. Bizde bir de sukûti icma diye bir kavram var. Sukûti icma ne demek sen onu bir anlat.

FATİH ORUM: Sukûti icma şu: diyorlar ki mesela şöyle: burada ümmeti Muhammed’in tamamı bu salondakiler diyelim. Hocam da dedi ki; “konu şudur, herkes görüşünü söylesin biz böyle diyoruz”. İtiraz eden var mı denildi. Buradakilerin büyük bir kısmı evet aynen öyledir kabul ediyoruz dedi. Bir kısmı da sesini çıkartmadı. Ne kabul ediyoruz dedi, ne etmiyoruz dedi. Diyorlar ki bu kabul etmeyenlerin sukûtu ikrar kabul edilir. Niçin? Yani şöyle düşünemezler mi; yok aslında bunlar öyle düşünmüyor ama bir takım baskılardan şundan bundan dolayı seslerini çıkartamamış, düşüncelerini söyleyememiş olamazlar mı? Buna da diyorlar ki; ümmeti Muhammed bundan da korunmuştur. Ümmeti Muhammed’in müçtehitlerinin hiç biri herhangi bir korku, tehdit, ikbal kaygısı sebebiyle düşündüğünü söylememezlik yapamaz. Konuşmadıysa, eğer sesini çıkartmadıysa bu, gerek yok yani tabi ki biz de o düşüncedeyiz demektir diyorlar. Dolayısıyla bir kısmının konuşmamış olması icmayı bozmaz. Bu da sukuti icmadır diyorlar ama kuran, Harun(as)’ın korktuğunu söylüyor. Tabi Harun(as), ümmeti Muhammed’den değil ama!

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bizdeki icma anlayışına göre Harun(as) da icmaya katılıyor. Sesini çıkarmamış tamam mı? Diyor ki; niye böyle yaptın? “Ellâ tettebiâni: bana uymamana sebep ne oldu” diyor. “E fe esayte emri: benim emrime karşı mı geldin”(TAHA 93) diyor. “Kâle yebneumme: anamın oğlu” diyor. Şimdi anne bir merhameti temsil eder ya. Bana acı demek istiyor. Anamınoğlu diyor. “Lâ te’huzu bi lıhyeti: sakalımı tutma” diyor.  “ve lâ bi ra’si: başımı da tutma”. Demek ki saçını, sakalını tutmuş böyle. Saçını sakalını yoluyor deriz ya. “İnni hâşitu en tekule ferrakte beyne beni isrâil: ben korktum ki “İsrailoğullarını parçaladın” diye bana laf söylersin”. Birbirlerinde ayırdın. Ben orada konuşmaya başlarsam bir kısmı benden yana olacak, bir kısmı karşı taraftan ikiye ayrılacak. Onun için sustum diyor. “Ve lem terkub kavli: sözümü dinlemedin dersin”(TAHA 94) diyor. Dolayısıyla işte burada bir icma örneği var mı? Nerede icma yapmışlar batılda değil mi? Evet hepsi ittifak etmemiş. Harun(as) ayrılmış. Ümmetim dalalette birleşmez hadisini düşünün. Tamam, dalalette hepsi birleşmemiş. Harun(as) ayrılmış. Ama bak tekrar ediyorum öyle bir kelime oyunu yapılıyor ki bu kelime oyunlatı çok dikkat edilmesi gereke şeylerdir. Öyle bir kelime oyunu yapılıyor ki “herkes dalalette ittifak etmez”i “herkesin ittifak ettiği şey haktır”a çeviriyorlar. O herkesi de birkaç kişi. Biraz sonra ümmetin ittifakı, ulemanın ittifakına dönüşüyor, ulemanın da bir kısmına dönüşüyor. Biraz sonra mezhebe dönüşüyor, biraz sonra hiç hir şeye dönüşmüyor. Onu da gene buradan göreceğiz. Peki ümmeti Muhammed’in batılda ittifak ettiğine delilimiz var mı? Size sorayım. Bedir savaşı var değil mi? Bedir savaşı var. Tabi o ayetlere öyle anlamlar veriyorlar ki yani minareyi çalan kılıfını hazırlıuır ya. Anla anlayabilirsen. Bize çocukluğumuzdan itibaren Bedir savaşını bir allar bir pullarlar ki biliyorsunuz bir cemaat de Bedir ashabının isimlerini sayarak bir şeyler umuyor biliyorsunuz yani. Bedir ashabının isimlerini sayıyor, yazıp asıyorlar ne elde edeceklerse! Yani o derece kutsanıyor falan. Tekrar biz burada okuyalım kayıtlara geçmiş olsun. Enfal suresinin 67.ayetini açalım. Bakın orada nasıl Musa(as)’ın kavmi batılda ittifak etmişse ki orada öyle bir batıl ki içtihat değil o, Allah’ın emrine karşı gelmek. Burada da C.Hakk’ın emrine karşı gelmek söz konusu. Allah, Muhammed suresinin 4.ayetinde diyor ki “fe izâ lekitumullezine keferu fe darber rikâb: kafirlerle karşılaştığınız zaman savaşta buyunlarını vurun”,”hatta izâ eshantumûhum:onları etkisizleştirdiğinizde”,”fe şuddul vesâk: sıkı tutun bağı” yani esir alın. “Fe immâ mennem bâ’du ve immâ fidâen: bundan sonra ya karşılıklı yada karşılıksız serbest bırakırsınız” diyor ki bu Bedir savaşından önce inmiş ayettir. Aksi takdirde bu ayet gelmez. Çünkü Allah kimseye gücünün yetmediği şeyle sorumlu tutmaz. Şimdi burada Resulullah Bedir’de düşmanı tam etkisiz hale getirseydi Mekke’ye girecekti. O da gene Enfal suresinin 7.ayetinde Allah bildiriyor. Çünkü bu kafirlerin kökünü kazımak istediğini ifade ediyor C.Hakk. “Ve yaktaa dâbirel kâfirin” diyor 7.ayette. O kafirlerin kökünü kazıtacak yani müslmanlar o gün Mekke’ye gireceklerdi. Şimdi bu 67.ayette diyor ki; “mâ kâne lü nebiyyin: hiç bir nebinin hakkı yoktur”,”en yekûne lehu esra hatta yushıne fil ard: savaş meydanında düşmanı tamamen etkisiz hale getirmeden esir alma hakkı hiç bir nebide yoktur” diyor. Taman bu tekil kişi. Bir tek kişi Resulullah, nebi sıfatıyla. Peki ondan sonra? “Turidûne” çoğula geldi. “Hepiniz istiyorsunuz”. O zaman savaştakilerin hepsi. Bunlar ashab değil mi? Başlarında nebi var mı? Batılda ittifak etmişler mi? Bak “turidûne araded dunya: hemen elinize geçecek bir şey istiyorsunuz” esir alarak, ganimetler alarak. “Vallâhu yuridul âhirah: ama Allah sonrasını istiyor”. Mekke’ye girmenizi istiyor. Zaten başta Enfal suresinde söyledi. “Vallâhu azizul hakim: Allah güçlüdür, doğru karar verir”. “Levla kitâbun minallâhi sebeka: daha önce Allah’ın yazdığı bir yazgısı olmasaydı” yani Mekke’de inen Rum suresinde size bugün zafer vereceğini yani Rumlar’ın Persler’e galip geldiği gün zafer vereceğini söz vermeseydi daha önce “lemessekum fi mâ ehaztum azâbun azim: aldığınız bu esirlerden dolayı size büyük bir azab dokunacaktı” derken Nebimiz ve ashabı değil mi? Peki bu bir icma değil mi? Batılda ittifak varmıymış? Şimdi bakın kuranda olan ayetler görülmüyor, öbür ayetlerden böyle küçücük parçacıklar alarak icma diye bir delil oluşturuyorlar. Peki bu icma delilini neye dayandırıyorlar? Mesela gene Serahsi’den bir icma örneği verelim. Bütün mezheplerin ittifak ettiği şeyleri söyledik yani var. Herhalde saymakla bitmez ittifak ettikleri batıllar. Ama bazen doğru şeyler de söylüyorlar yani. İmam Serahsi bir şey söylüyor mesela. Safa ile Merve arasında say konusunda. Ayete uymuyor, hadise uymuyor icma ile sabit olduğunu söylüyor. Mesela Safa ile Merve arasında sâyı burada bir kaç kere anlattık. Safa ve Merve tepeleri şöyle diyelim; Mesela şurası Safa tepesi, şurası da Merve tepesi olsun. Bunlar da hacılar, arada gidip geliyorlar. Eskiden burada bir put varmış, burada da bir put varmış. Buraya gelip o puta, buraya gelip öbür puta işte Naile ve İsaf denen iki put. Putların karşısında eğiliyorlar. Müslümanlar da bunu görünce Safa ile Merve arasında sây putlardan dolayı oluyor diyerek hac ve umre sırasında kabeyi tavaf ediyorlar o kadar. Sây etmiyorlar. Bunu tabi günah görüyorlar. Sonra Bakara suresinin 158.ayeti iniyor diyor ki Allah; “innes safa vel mervete min şeairillâh: Safa ile Merve, Allah’a kulluğun simgelerindendir” diyor. Yani bunların putlarla bir alakası yok. Safa, Merve’nin. Müslmanlar baştan putlarla ilgili düşünüyorlar ya. Zannediliyor ki ondan dolayı bu yapılıyor. İlgisi yoktur diyor. “Fe min haccel beyte evı’temera: kim bu beyti hac eder veya umre yaparsa”,”fe lâ cunâha aleyhi en yetavvefe bihima: bu ikisi arasında sây etmesinde bir günah yoktur”. “Yetavvefe  çokça dolaşması demektir, “sây etmesinde bir günah yoktur”. Bundan önce inen bir ayet var Hudeybiye anltlaşması sırasında. Bu ayette Allah diyor ki Bakara 196’da; “ve etimmul hacce vel umrete lillâh: haccı ve umreyi Allah için tamamlayın” diyor. Tamamlama ama eksik ne ki tamamlayalım? Demek ki umrede bir eksiklik var, hacda da var. İkisinde de aynı eksiklik olmalı. Eksikliğin ne olduğunu o zaman düşünemiyorlar. Çünkü bir kere burada putlar var. Bu eksiklik olmaz. Putla bizim ne işimiz olur. Daha sonra Safa ve Merve’nin o putlatla alakası olmadığını C.Hakk bildirince, “ve etimmul hacca vel umrete lillâh” emrinin nere ile alakalı olduğu ortaya çıkıyor. Demek ki öyle bir şey olacak ki umrede de hacda da olması lazım. O zaman anlaşılıyor li Safa-Merve arasındaki sây, yapılması hac ve umrede eksik olur. Öyleyse farz olur değil mi? Onun için Resulullah diyor ki; “la etimmu haccun vela umretuhu mâ lem yetuf beynes safa vel merve: bir müminin umresi, Safa ile Merve arasında sây etmezse tam olmaz” diyor. Şimdi bizim gelenekte hiket kaybolmuştur biliyorsunuz. Sürekli söylüyoruz. Yani bak burada Serahsi 2 cilt  usul yazmış. Orada hikmet kelimesini sadece kıyasın illetini belirlemede acayip kıytırık bir şekilde söyle..

FATİH ORUM: Orada esasında hikmetinden sual olunmaz anlamında yani. Tamamen ölü anlamda.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Hikmet diye bir şey yok yani. Bu gelenek hikmeti tamamen bitirmiş. Halbuki Resulullah’ın ümmetine öğrettiği en temel iki şeyden birisi. Bu kaybolunca, Safa ile Merve arasındaki olayı da anlayamıyorlar. Halbuki hikmet, ayetleri birleştirerek onlardan çıkarılan doğru hükümdür. İşte Resulullah da o hükmü çıkarmış. Şimdi bakıyorsunuz ki İmam Şafi diyor ki. Az önce söylediğim gibi “ve etimmul hacce vel umrete: hac ve umreyi tamamlayın”(BAKARA 196) ayeti: zaten tefsirlere bakın bir tane doğru dürüst tefsir yapan bulamazsınız. Yapamazlar çünkü hikmeti bilmeyen adam onu anlayamaz. Saçma sapan şeyler söylerler orada. Ondan sonra efenfim “innes safa vel merve”yi de öyle şey yaparlar. Efendi Safa ile Merve arasında sây etmek hikmet kaybolduğu için ayetleri tek tek şey yapıyorlar. Hüküm veriyorlar. İşte “sây etmenizde bir günah yoktur”. İmam Şafi diyor ki; valla bu ayete bakarsak diyor sâyın mubah olması lazım. Bir günah yoktur dediğin zaman yapsan da olur yapmasan da olur. Ama hadiste Resulullah diyor ki; “is’âv innallahe ketebe aleykmus sây’e: say edin, Allah sâyı size farz kıldı. Öyleyse ayeti bir kenara atıyor hadisi alıyor. Bir de diyor ki hadşs ayeti nesh etmez diyor. Nasıl etmiyor? Bir de onu söyler yani. Bir kenara atar, ondan sonra alır der ki işte; bir kimse hac yada umre yapar da Safa-Merve arasında sây ederken bir adım eksik atsa haccı da olmaz umresi de olmaz. Ehh, peki. Peki şimdi Serahsi ne diyor? Bisim icmacı. Diyor ki. Buldun mu ibareyi? Sen o ibareyi oku, ben o “diyor ki”yi söylemeyeyim kendisi söylesin. Arapçasını oku.

FATİH ORUM: “Ve in turke sây’u fi mâ beynes safa vel mervete ra’sen fi haccin ev umretin fe aleyhi dem in indena”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Diyor ki; “Hac ve umre yapan bir kişi, Safa ile Merve arasında sây etmez ise bir koyun keserse olur”. Bu bir ibadettir değil mi? Demezler mi ibadet konusunda içtihat olmaz? Peki burada koyun keserse olur diyen kim? Resulullah’ta gelen böyle bir şey yok. Öyle bir hüküm koymuşlar ki hac ve umreye, ben eskiden hacca giderken yanımızda bir sürü koyun mu götürsek acaba. Çünkü şunu yaparsan bir koyun, bunu yaparsan bir koyun. Sonra baktım ki hiç götürmeye gerek yokmuş.

FATİH ORUM: “ve hâza li enne sây’e vacibun ve leyse bi ruknil hacci vel umre indena”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: “Bize göre sây vaciptir” diyor. “Haccın da umrenin de rüknü değildir” diyor. Vacip ne demek Hanefiler’e göre? Ömer Nasuhi Bilmen’den size okuyayım vacibin ne olduğunu. Ömer Nasuhi Bilmen, biliyorsunuz Büyük İslam İlmihâli. Vacip ne demek? “Vacip, yapılması şer’an kat’i derecede bir delille sabit olmamakla beraber”. Kat’i derecede delil ayet değil mi? Ayette yok mu sây ile ilgili hüküm? Tamam hikmeti kaybettiniz anladım, “innes safa vel mervete” ayeti var işte. Hadi ona uyun bakalım. Bazıları ona uymuşlar mubahtır demişler. Yani hikmeti kaybedenlerden bir kısmı. Diyor ki; “sabit olmamakla beraber her halde pek kuvvetli bir delille sabit bulunan şeydir. Vitir ve bayram namazları gibi”. Vitir namazı vaciptir diyor, bayram namazı vaciptir. Yani kat’i bir delil yok da. Şöyle anlatırlar: subutu kat’i, delaleti zanni. Subuti zanni, delaleti kat’i. Yani ayet ise subutu kat’idir. Delaleti zanni dediğin zaman acaba bu manaya geliyor mu gelmiyor mu anlayamazsınız. Mesela “fe salli li rabbike venhar: Rabbin için namaz kıl kurban kes”i ona götürürler. Kurban bayramı bayramına vacip derler. Bunun hiç doğru tarafı yoktur. Defalarca burada anlattık. Şimdi burada bakalım ki bizim İmam Serahsi, hakkında ayet, hakkında hadis olan konuda neye göre hüküm vermiş?

FATİH ORUM: “Ve terkul vacihi yûcibud dem’e”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: “Vacibi terk, bir koyun kesmeyi gerektirir” diyor. Kimden öğrendin bunu? Böyle bir şey yok. Hiç bir şey böyle yani. Hiç bir yerde bir delil yok.

FATİH ORUM: “Ve indeş Şafiyyi rahimehullah es sây’u rukmun la yetimmu ehadin haccun ve la umretun illa bihi vahdeti fi zalike bi ma ruhiye ennen nebiyyu(sav) ennehu sây’e beyne safa vel merve ve kale li ashabihi(ra) ennallahe teala ketebe akeykumus sây’e fe sav vel mektubu ruknun”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Diyor ki; “İmam Şafi diyor ki; Safa-Merve arasında sây etmek haccın rükünlerindendir. İşte ondan bir eksik olursa hac da olmaz umre de olmaz. Delil olarak aldığı “innallâhe ketebe aleykumus sây’e fes’av” hadisidir, Resulullah böyle demiştir diyor”. Tamam, İmam Şafi hiç olmazsa bir hadisi delil aldı. Hadi ayeti bıraktı. Fakat ayeti niye bırakıyorsun kardeşim? Ayet ile hadis çatışır mı?

SONİA CİHANGİR: Zaten “keteballâhu”dediği zaman nerede ketebe?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Keteballâhu dediği zaman Allah farz kılmış. İşte orada işin içinden çıkamayınca Resulullah’a ikinci bir vahiy gelmiştir demek zorunda kalıyorlar.

FATİH ORUM: Ve yine İmam Şafi “be kâ le Resulullah(sav) ma etemallahu teala imriin hacceten ve lâ umreten la yetufu leha beyne safa vel merve”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Az önce söylediğim. Yani o hadisi de almış. Allah, Safa ile Merve arasında sây etmeyen kişinin haccını da umresini de tam saymaz.

FATİH ORUM: “Ve huccetuna fi zalik”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: “Bizim delilimiz”. Şimdi dikkatle dinleyin bakın. Ümmetin yanılmazlığı meselesi. Ümmet derken İmam Şafi bu ümmetin dışında mı Fatih? Yok değil. Ahmed Bin Hambel de İmam Şafi ile aynı görüştedir, İmam Malik de İmam Şafi ile aynı görüştedir.

FATİH ORUM: “Kavluhu Teala fe men haccel beyte evı’temera fe lâ cunahe aleyhi ey yetavvefe bihima”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Buradaki fitneye dikkat edin. Fitneye bak şimdi. Resulullah’ın dediği gibi fitne. Ayeti okuyor: zannedeceksiniz ki ayete uyuyor. Bizim delilimiz diyor bir daha oku orayı.

FATİH ORUM: “Huccetina fi zalik”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: “Bizim delilimiz”. “Huccetuna” kendi ifadesi. Bizim delilimiz, “o beyti hac yada umre içi ziyarete gelen kişinin, o ikisi arasında sây etmesinde günah yoktur” ayeti. Hani zannedersiniz ki ayete uyacak. Öyle bir hava veriyor değil mi?

FATİH ORUM: “Ve mislu haza lafzi lil mubâheti lâlil icâbi”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: “Bu tür lafızlar mubahlığı gösterir, vucubu göstermez”. Yani vacip olduğunu göstermez. Hani delil aldım diyordun ne oldu? Algı operasyonu dedikleri şeyler var ya, bizde o kadar çoktur ki istemediğiniz kadar örneği vardır bunun.

FATİH ORUM: “Fe yektadi zahirul ayeti el la yekune vaciben ve lakinne terakna haze zahira fi hukmul icabi bi delil icmai”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ahaa! Bak şimdi. “Ayetin zahiri bunun mubah olmasını gerektirir”. O kelime de aldatıcı bak. Peki bâtında bir şey mi buldunuz. Kabuğunu kaldırıp da içine mi baktın? Onu da söylemiyor. Sen anla ne anlarsan. Bir daha oku ibareyi.

FATİH ORUM: “ve lakinne terakna haze zahira fi hukmul icabi bi delil icmâi”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: İcma deliliyle diyor bu ayetle hükmetmeyi terkettik diyor. Şimdi bak: ayeti almadı, hadisi de almadı. Ne ile hükmetmiş? İcma ile. Bunlar ne biçim icma kardeşim? Şafi mezhebi farklı görüşte. Maliki farklı görüşte. Hambeli farklı görüşte. Şia farklı görüşte. Ne oluyor yani? Ayeti de bıraktın, hadisi de bıraktın icma dedin. O icma kim? Kim yapmış bu icmayı? Gördünüz mü bak aynı kişinin he usulünden okuduk hem fıkhından okuduk değil mi? Ve Hanefi mezhebinin en tepe adamıdır bu. “İcma ile buna vardık”. Ne? “Efendim vaciptir dedik. Vacip kelimesine sizin verdiğiniz anlamı veren bir tek Allah’ın kulu var mı? Var mı öyle bir şey? Yok. Yani vacibe farz ile sünnet arasında bir yer verirler. Onun için, terk ederse haccına, ummresine bir şey olmaz diyor. Ya Resulullah, Allah farz kıldı diyor, kuranda ayetleri okuduk. Ya peki neye uyuyorsun sen? İcma diyorsun, hangi icma? Sadece senin kullandığın bir terim üzerine icma olur mu? Olur mu? Bu ne ya! Ne oluyor böyle? Sınıfta hep talebelere söylerim; “ben demokrat bir adamım, ben ne dersem o olur”. Tam işte demokrasiyi uyguluyor. Başkan ne derse o olur. Erkekse başka karar alsınlar. Demokrasi tam uygulanıyor. İşte icma bu. Ben demokrat bir adamım, ben ne dersem o olur”, talebelere hep onu söylerim. Bizim icma bu işte. Gördünüz mü? Hiç bir mezhebin kabul etmediği bir vaciple şey yapıyor. Peki ondan sonra ne diyor; “Sây etmeyen kurban kesecek”. Bunu nereden çıkardın? Hani sen diyorsun ki taabbudi yani ibadetle ilgili hükümler ancak Allah’ın emri ve Resul’ün sözüyle. Öyle demiyorlar mı? Hani? Gördünüz mü arkadaşlar? Ama asıl bu günkü problem ne biliyormusunuz? Asıl bugünkü problem şu: kuran tarihe gömülüyor. Tarihselciler var. Onlar ne diyorlar Fatih?

FATİH ORUM: Aslında tarihselciler… Şöyle anlatayım ben. Ben çünkü şahidiyim bu olayın, her yerde de anlatıyorum. Hocam bir toplantıda şunu sordu bir topluluğa. Dedi ki; “bu gün, şu an Allah bir peygamber gönderse. O peygambere inen ayetler içerisinde; ey ümmeti Muhammed, elinizdeki kuranı uygulayın demez mi dedi. Orada, ismini vermeye gerek yok çok meşhur bir hoca çıktı dedi ki; “asla böyle bir emir vermez” dedi. İşte tarihselciliğin özeti bu. Yani şu: bugün bir peygamber gelse bize şunu diyecek o peygamber: elinizdeki kitabı unutun, böyle bir kitap yok. Şu an artık Allah size, sizin durumunuza uygun yeni ayetler indirecek. Tarihselciliğin özeti bu. Dolayısıyla bugün bunu söylüyorlar. Diyorlar ki bu kitabın sadece hatırası var. Bakın bu kelimelerin hepsini alıntılayarak şey yapıyorum.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yahudi ve hıristiyanların söylediği sözler.

FATİH ORUM: Bunu söylüyorlar. Diyorlar ki; bugün bizim namazlarda kuranı okumamız, Fatiha’yı okumamız, Fil suresini okumamız, Kevser suresini okumamız esasında bunların bugün hala geçerli olduğu anlamında değil. Bunun hatırası var. Hatıraya saygımızdan dolayı biz bunları okuyoruz diyorlar. İşte tarihselcilik bugün o kadar yaygın ki bu seviyeye geldi.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ve mesela bugün biz kuranı anlayabilir miyiz onlara göre?

FATİH ORUM: Gerek yok. Zaten böyle bir şey çok ilkel bir çaba olur diyorlar. Yani kurana bir metin muamelesi yapmak yani şu an mesela bizim bu derste, burada yaptığımızla dalga geçiliyor. Deniliyor ki; bu ne saçma sapan bir şey. 1400 yıl önce gelmiş bir kitabın metninden hareketle bir şeyler çıkartıyorlar, yok şu ayet diyormuş, açın şu surede şu ayette bunu diyormuş, bakın benzer.. Ya böyle saçma bir şey olabilir mi diyorlar. Allah bu kitabı bunun için göndermedi ki. Yani şey diyorlar; masal kitabından hukuk üretilir mi? Bu nasıl komik bir şey ise bunda hikayeler var, bunda bir takım hatta geçen televizyonda adam resmen dedi. İblis, Adem ve Allah üçgeninde cereyan eden şey olmamıştır. Bu bir kurgudur. Allah, bizim aklımıza, seviyemize inerek böyle bir kurgu yapıyor, bize bunu anlatıyor. Buradaki hikayeler bile gerçek hikayeler değil diyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama Allah gerçek olduğunu söylüyor. Gerçi kuranı dinledikleri yok. Bugün ilahiyat fakültelerinde inanılmaz bir kuran düşmanlığı var. Ve bunlar, ilahiyat fakültelerinde hocalık yapıyorlar. Ve onların bize karşı da inanılmaz bir düşmanlığı var. Bakın işte Fatih’in öğretim üyeliğine onun için son verildi. Fatih’in tek suçu doktorasını benim yanımda yapmış olması. Başka bir suçu yok. Ama ittifak edildi, çeşitli guruplar (artık isimlerini söylemeye lüzum yok). İcma ile son verdiler! Tamam yapsınlar farkında değiller ki bu bizi çok daha güçlendiriyor. Onun farkında değiller. Allah elbetteki bunların hepsini hayra çeviriyor da ama bu yapıyı bilmek zorundayız. Televizyonlara çıkıp bunları çok rahat bir şekilde konuşurlar, çok büyük bir destek bulurlar ama kazara biz çıkacak olsak ortalık yıkılır. Çünkü niye? İki kelime konuştun mu tüm sistemleri çöküyor. Bana açıkça şunu söylediler, açıkça; kardeşim biz yıllarca uğraşıyoruz bir noktaya getiriyoruz bir meseleyi, sen geliyor iki kelimede bizim bütün kurduğumuz binayı çökertiyorsun diyorlar. Ne biçim bina ki çok afedersiniz “abdest kaledir kale, ne biçim kaledir ki..”. Diyorlar ki; efendim, o döneme gideceksiniz, o dönemdeki arap yaşantısını öğreneceksiniz, o dönemin konuşmalarını öğreneceksiniz, onu bu döneme yansıtacaksınız. Artık söylüyorlar da söylüyorlar. Öyle şeyler söylüyorlar ki sizin onu yapmanız mümkün değil, kendileri de zaten yapamaz mümkün değil. Dolayısıyla sizinle kuran arasına büyük bir engel koyuyorlar. Peki Allah ne diyor bakın. Maide suresinin 68.ayetini okuyoruz. Diyor ki; “kul yâ ehlel kitab: deki; ey ehlü kitap”. İlk akla gelen yahudi ve hıristiyanlardır. “Lestum alâl şey’in: hiç bir temeliniz olmaz”,”hattâ tukimut tevrate vel incil: tevratı ve incili ayakta tutmadıkça” yani onları uygulamadıkça hiç bir temeliniz olmaz. Peki kuran indiği zaman tevrat kaç yıl önce inmişti? Ne kadar zaman sonra?

VEDAT YILMAZ: M.Ö 1250’lerde Tevrat, Musa(as)’a veriliyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: M.Ö 1250’lerde elimizdeki bilgilere göre. Bu ayetler 1950 ile 2000 yıl arasında. O kadar zaman sonra ve ellerinde de bu insanların o kadar önceki döneme gidip tevrat indiği dönem, o zamanki bilgiler, şu bu falan var mı? Ne diyor? Tevratı ve incili: elinizdeki kitap. Uygulamadıktan sonra hiç hir temeliniz olmaz diyor. Ondan sonra tabiki kurana da inanmaları gerektiği için “ve mâ unzile ileykum min rabbikum: Rabbiniz’den size indirilmiş olan kurana da uyacaksınız”. Çünkü tevrat ve incil bunu emrediyor. Kuran da onları tasdik ediyor. Peki şu anda bir nebi gelse ki son nebi geldi. O nebi bize aynı şeyi söylemeyecek miydi? Kurana uymadığınız sürece hiç bir temeliniz olmaz demeyecek miydi? Zaten kuran söylüyor. Ayetleri okuduk dersin başında değil mi? Kurana uyacaksınız. İşte efendim islam alemi niye bu kadar perişan? Ya kardeşim tabiki öyle olacak. Tani başka ne bekliyorsunuz ki bu islam aleminden? Şimdi son olarak şu ayeti okuyayım dersimiz bitirelim. Başka konuşulacak bir şey var mı?

SONİA CİHANGİR: Şia’nın icma ile ilgili görüşünü söyleyeceğim.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Sen o zaman Şia’nın görüşünü söyle, sonra ben bu ayetleri okuyayım bitiretim.

SONİA CİHANGİR: Şia’lar icma konusunda birçok iyi görüşleri var ama bir yerde büyük bir yanılma var. Önce şunu söyleyeyim. Onlar usulü fıkıhta şöyle bir şey var. Biraz önce Fatih Bey de onu getirdi ya. Yecûzu hatta kulli vahid minel mucmain fekaha mecmu” diyor yani icma olduğu zaman icmayı oluşturan bireylerin hata yapabilmeleri söz konusu olduğu zaman, bunlar hepsi bir araya geldiğinde de yanılma olmasını en büyük delil olarak alıyorlar. Tarifte de usulü fıkıhta diyor ki; icma dediğimiz bu şey, çoğunluk anlamına gelmez. Çoğunluk anlamına gelen şey huccet olamaz. İtibarı yok diyor. Sadece bu icma, o zaman itibarı var bizde değerli olacak: eğer bu fukahalar bir konuda bir görüşe gelirse ve bu görüşe geldiklerinin delili kâşifen rey-i mâsum yani bir masumun dediğini..

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ortaya çıkarıyorsa.

SONİA CİHANGİR: Ona dayanarak ortaya çılardılarsa bu bizde huccet olur diyor. Ancak burada en büyük yanılmaları şudur ki diyorlar ki; kâşifen rey-i masum, kâşifen alen nas olduğu zaman eğer deseler ki bu görüş kurani delil olarak olduğu zaman huccer kesbeder derlerse güzel olurdu ama öyle demiyorlar. Rey-i mâsum dedikleri zaman mâsumun reyini şâri olarak görüyorlar. Yani kuran dışında mâsum yani 14 mâsum var biliyorsunuz, onların görüşünü de şer’i delil olarak görüyorlar. Bu, büyük yanılma. Genel de icmayı dinin mustakil kaynağı olarak görmüyorlar.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Tabi şimdi bu Şia’nın icmayı dinin kaynağı olarak görmemesi de çok ciddi bir algı operasyonudur. Baştan zannediyorsunuz ki çok doğru söylüyorlar. Ama az önce işte Sonia Hanım’ın anlattığı şey şu: diyor ki; masumlardan birisinin görüşünü ortaya çıkarıyorsa o zaman doğrudur. Masumlar dediği işte Resulullah’ı, Ali(ra)’ı da katarak Fatıma ile 14’e çıkardıkları imamları. Onların asıl şeyi Ferri Yezdâni dedikleri kendi şahlarının soyundan gelenlerdir. Yani Şehrubânu ve O’nun çocuklarıdır. Hz.Hüseyin’in eşidir. Dolayısıyla O’ndan doğan çocuklar, şahtan gelen ilahi ruhu aksettikleri için onlar asla hata etmezler. Dolayısıyla onlar, icma kelimesi onlara ters düşer. Çünkü onlar için esas olan kuran da değildir. Esas olan o imamların görüşleridir. Esas olan odur. Dolayısıyla kuran da ona uymak zorundadır. Onlar ayetleri de kendi kafalarına göre çok rahat bir şekilde anlam verirler yani. Evet şimdi şu ayeti okuyorum son olarak. Âli İmran suresinin 103.ayeti. “Vâ’tesumu bi hablillâhi cemian ve lâ teferraku: hepbirlikte Allah’ın ipine sarılın” yani kurana sarılın. Ayrılmayın diyor. Hep ona sarılacaksınız. Başka şeye sarıldığın zaman ne oluyor? Ayrılmış oluyorsun değil mi? “Vezkuru ni’metallâhi aleykum: Allah’ın size olan nimetini de hep aklınızda tutun”,”iz kuntum â’dâen fe ellefe beyne kulûbikum: bir birinize düşmandınız kalplerinizi ısındırdı”,”fe asbahtum bi ni’meti ıhvâna: size olan nimeti sebebiyle kardeşler hale geldiniz”,”ve kuntum alâ şefahufrâtim miner nâr: ateş çukurunun hemen kenarındaydınız”. Kurandan uzaklaşınca ateş çukurunun kenarına geliniyor. “Fe enkâzekum minhâ: Allah sizi oradan kurtardı”,”kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihi leallekum tehtedun: Allah işte size ayetlerini böyle açıklar, belki doğruyu bulabilirsiniz”. Dolayısıyla bakın dikkat ettiniz mi? Şiisi ile, Sünnisi ile büyün mezhepler, Allah’ın kitabından uzaklaşmayı prensip haline getirmişler ve o prensibi esas alarak hükümler ortaya koymuşlar. Ve oradan da hiç bir ayet ya da hadi hadisleri delil getiriyorlar: “ümmetim batılda ittifak etmez”. Doğru. Elbetteki doğruyu söyleyen insanlar çıkacaktır. Ama, efendim “batılda ittifak etmez”i mutlaka doğru söyleyen insan çıkar sözünü tersine çevirip “ittifak ettikleri şey haktır”, karşı çıkanları da kenara ayıracaksın, onu da icma delili yapacaksın. Ve bunu söyleyen kişi de tutacak bak burada “safa ile merve arasında sây”. İbadet konularında içtihat olmaz diyecekler. Bize hep onu öğrettiler. Safa ile Merve arasında sây ile ilgili ayet var onu atacaksın. Hadisi de almayacaksın. İcma ile vacip diyecksin. Senin vacip kelimesini senden başka kullanan yok. Bu hangi icmadır? Ondan sonra da diyeceksin ki “sâyı terkeden kişi bir tabe koyun kesecek”. Bunu kim söyledi? Haşa sen Allahmısın? Allah boşuna mı diyor ki; “kitâbun uhkimet âyâtuhu summe fussilet min ledun hakimin habir: bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış, hakim ve habir tarafından da ayrıntılı olarak açıklanmıştır”. Niye? “Ellâ tâ’budu illallâh: Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye”(HUD 1-2). Bir insan Safa ile Merve arasında sâyı vacip kabul eder, terkettiği zaman bir koyunla yetinilir derse kimin sözüne uymuş olur? Allah’ın sözüne mi Resulün sözüne mi? Bunların sözüne uymuş olur. Bunlar kendilerini Allah’ın yerine koymuş olmuyorlar mı? Sorular var mı?

SORU: Peygamberimizin nebi sıfatıyla hüküm verdiği zaman onun kontrol edilmesi gerektiğini söylediniz. Bu kontrol zaten Allah tarafından yapılıp kurana göre almamışmıdır? Yoksa bunun nebiye iftira edilerek uydurulan hadisler için mi söylediniz?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Nebimiz hayattayken bu kontrolün yapılmasını emreden ayet var. Mumtahine suresi 12.ayeti kadınlar için diyor ki; “ve lâ yâ’sıneke fiy ma’rûf” doğru şeylerde sana isyan etmesinler diyor. Demek ki o zaman da yanlış bir şey yaptıklarını gördüğü zaman karşı çıkmaları lazım. İşte Bedir’deki o davranşına karşı çıkmadıkları için diğerlerini de suçlamıştır Allah. Bi kere O’nun hayatındayken bu var. Bugün için d aynı şeysöz konusu. Siz, hikmeti esas almazsanız hiç bir şey anlayamazsınız. Resulullah’ı da anlayamazsınız. Hikmeti yani kuranın kendi metodunu esas alarak hadisleri değerlendirmek lazım ki işte bu çeşitli oyunlarla kitaplara Resulullah’ın sözüdür diye sokuşturulan şeyleri O’nun sözü kabul edip de yanlış yapmayalım.

SORU: Âli İmran 103.ayetteki “ve lâ teferreku” ifadeeini Muhammed(as)’ın ümmetinin bu potansiyele sahip olduğunun bir delili değil midir?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Dağılacaklarının elbetteki delilidir. Çok açık ve net.

SORU: Serahsi’nin Safa ve Merve arasında yapmak istediği fitneyi tam olarak anlamadım.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Fitne kelimesi şöyle: Bak mesela diyor ki orada; biz ayete uyduk diyor. Bizim delilimiz ayettir diye başlıyor önce. Ondan sonra da diyor ki; o ayetten sadece mubahlık çıkar diyor. Öyle olduğu için ayetin zahirini terk ettik diyor. Zahirini terkettik ne demek? “Zahirini” kelimesini söyleyerek ayeti terkettik dememiş olduğunu ifade ediyor. İşte fitne bu. Zahirini terkettik deyince “haaa! O zaman bunda başka bir şey var” demeye başlıyorsunuz siz. Ayeti de almıyor, hadisi de almıyor. E peki terkettin de ne oldu? Peki batınında şu vardır demiyor. Öyle bir şey de söylemiyor. Ondan sonra biz icma ile bu işe vardık diyor.

SORU: Tarihselcilerin bir kökleri var mı? Yoksa yeni türeyen bir ekol mü? Çünkü son zamanlarda etrafımda birçok insan bu damardan etkilenmeye başladı.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Maalesef tabi çok da destek görüyorlar. Bütün ilahiyat fakülteleri bunları ciddi anlamda destekliyor. Basın yayın organları ciddi manada destekliyor. Ama hakkı elbette ki örtemezler. Elbette ki hak onları şey yapacaktır. Fazlul Rahman’dan öncesi okuduk ya şeyde var. Şeyden başlıyor. Yahudilerde, hıristiyanlarda okuduk ya onlarda var. Hepsinde var yani tarihselcilik. Siz gidin bir hıristiyana, tevrat ve incili kabul ettiremezsiniz. Bizim konsil kararlarımız tamamdır derler. Tarihe gömmüşlerdir.

SORU: Çok uzunca sorulan bir soru var. Hepsini okumamız mümkün değil. Ben sadece soru kısmını sorayım. Peygamberimiz’in Bedir esnasındaki hatasına sebep, bu ayetlerdeki “üstün gelene kadar” kısmını eksik yorumlamasından mı kaynaklanıyor?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Tabi orada eksik yorumlama denebilir ama Allah, “senin buna bir hakkın yok”, hatta “yushıne fıl ard: tamamen etkisiz hâle getirme” ayetin hükmüdür. Burada o ayetin hükmüne uyulmadığı açıkça anlaşılıyor. Çünkü “hatta izâ eshantumûhum” Maide suresinin 4.ayetinde geçen kelime “hatta yushıne” Maide 67’de geçen kelime. Demin de söylediğim gibi arapça bilmeyen bile bu kelimeler arasındaki sesten bile anlar. Yani o ayetteki emre uyulmamıştır burada.

SORU: Kuran mekezli, kurani anlayışa sahip biri olarak bir fıkıh çalışmanız olacak mı? Hâli hazırda mevcut mu?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bizim internet sitelerinde var işte. Ben C.Hakk’a çok dua ediyorum. Yani bu sahada çalışmak isteyenleri bekliyoruz. Bizim en büyük sıkıntımız mesela SUSEM’de ders verecek hoca bulamıyoruz. Gelenekçi insanlar. Diyorsunuz şu adam iyidir, bir bakıyorsunuz ki tamamen gelenekçi çıkıyor. Yarıda da kesemiyorsunuz. Onun için ben buradan söyleyeyim; bu sahada çalışmak isteyenlere şiddetle ihtiyacımız var. Şurada üç beş kişi işte, ne yapabilir ki? Onun için burada yüzlerce kişinin olması lazım.

SORU: Son olarak Afyon’da Hakan Kurt, herkes selam göndermiş. Allah yardımcınız olsun demiş.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Hayırlu teskereler diliyoruz Hakan’a. Allah yardımcısı olsun O’nun da.

BURHAN BEY: Muhammed 4.Ayeti sürekli olarak Enfal suresi 67.ayetten sonra geldiğini üstüne basarak belirtiyorlar. Muhammed suresi 4.ayetin daha önce indiğinin sadece metinden değil de tarihi delilleri de var mıdır acaba?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Tarihi delilleri var tabi. Onu biz şeye yazmıştık. Hikmet ile ilgili yazılarımızda olacak. Var o. Muhammed suresinin Mekke’de mi Medine’de mi indiği konusunda da farklı rivayetler vardır. Ama şu anda hatırıma gelmiyor, surenin kendi içerisinden de onun delili var. Ama şu anda aklıma gelmedi.

KATILIMCI: Hocam size göre tarihselcilerin ne gibi amacı var da böyle yanlışa düşüyorlar?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ortada canım: kuranı devre dışı bırakmak.

KATILIMCI: Açık açık “biz kuran düşmanıyız” mı demek istiyorlar?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Kimse demez ki onu. Bir hıristiyan; “ben tevratın düşmanıyım” diyemez. “İncilin düşmanıyım” diyemez. Dediği zaman zaten dışlanır. Onu akıllı hiç kimse söyleyemez. Söyleyeceği şu: bu o zamandı. Şu anda bundan bir şey çıkaramazsın dediği an tarihe gömmüş oluyor o kadar. Geçende bir televizyonda çıkmış konuşmuşlar çocukların evlendirilmesi ile ilgili. Allah! Savurmuşlar. Program yapımcısına telefon ettim. “Ya Hocam, ben onların samimi olduğuna inanıyorum”. Eğer ben kuranı kabul etmem dese samimi olduğuna inanıyorum der miydi? Çünkü oyun öyle bir şeye getiriliyor ki bilmeyen adam aldanıyor. Tam sihir işte. Musa(as)’ın karşısına çıkarılan sihirbazlar, Musa(as)’ı bile etkilediler değil mi? O bile kaçmaya başladı. Asıl sihir sözle yapılandır. Ümmeti etkiliyor.

KAYILIMCI: Dün cuma namazına gittim. Oradaki hoca sürekli kuranı tahrif eden cümleler kuruyor, Peygamber ile ilgili yalan yanlış sözleri gerçekmiş gibi savunmaya çalışıyordu. Son derece rahatsız oldum. İki haftadır gitmiyordum zaten cuma namazlarına. Artık içime sinmiyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Cuma namazlarına git. Sen, kendi namazını kılıyorsun. Boşver

KATILIMCI: Orada tepki versem linç edilecektim belki.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Tepki ver birvşey olmaz. Kimse bir şey yapamaz korkma. O kadar güçlü değiller. Bir insan C.Hakka karşı suçlu ise kolay kolay şey yapamaz.

KATILIMCI: Kovuyorlar Hocam.

ABDULAZİZ BAYINDIR: En fazla yapabilecekleri şey o dur. Hiç bir şey yapamazlar korkmayın.

KATILIMCI: 16.surenin 114.ayetine göre Allah’tan başkası adına kesilen hayvanlar haramdır. Eğer kimsenin adına kesilmezse hayvan helal mi olur?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Allah’tan başkası adına kesilmemişse herhangi bir hayvan, kesen isterse kafir olsun ister kim olursa olsun kesenin kimliği hiç önemli değil. Allah’tan başkasının adı anılmamışsa o hayvanın eti yenir. Kuranda bu son derece açık ve nettir. Yahya’nın tezinde bu meseleyi çok güzel bir şekilde görürsünüz. Zaten en son inen ayet, Maide suresinin 3.ayetine baktığın zaman onu net olarak görürsünüz.

KATILIMCI: Günümüzde yaşadığımız islamda birçok şeyin biz, hıristiyanlardan ve yahudilerden katıştırıldığını görüyoruz, derslerinizde bunu anlatıyorsunuz. Bunu insanlara anlatmaya çalıştığımızda şunu söylüyorlar; yahudilerden, hıristiyanlardan da namaz kılanlar var, o zaman namaz da mı kılmayalım diyorlar.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Batıl ile hakkı karıştıran insanlara yapılacak bir şey yok. İkincisi de Hocam, Tevbe suresinin 60.ayetinde sadakaların ve zekatın verileceği sınıflar 8 sınıf olarak bildiriliyor. Birçok kitapta da icmanın kararı ile 7’ye düşürülmüş.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Tabi icma ile 7’ye düşürülüyor. İmam Maturidi’nin Et Tevilat’ını oku, orada da diyor ki; içtihatla kaldırılmıştır diyor bu hüküm. Ömer Nasuhi Bilmen’in Islıhat-ı Fıkhıyye Kamusu’nu oku, o da der ki; tarihsel olabilir diyor. Hanefiler öyle söylüyor, diğer mezhepler 8 sınıf sayıyor. Hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur.

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz. İsa Gelecek mi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın