Abdülaziz Bayındır:
Geçen hafta icma konusunda bir başlangıç yapmıştık ve bu kitaplarda yazılanları okumuştuk. Her ne kadar icmanın ayrı bir delil olduğuyla ilgili bir takım görüşler varsa da bunların aslında bir dayanağının olmadığını geçen hafta ortaya koyduk. Ondan sonra Musa’nın (as) Turi Sina’ya gitmesinden sonra onun ashabının buzağıya tapma konusunda icma etmeleri… Başlarında bulunan Harun’un (as) da onlara mani olamadığını bu sebeple de susmak zorunda kaldığını da gördük. Şimdi burada bizim genel icma tanımına göre burada tam bir icma var. Harun (as) bir müddet mücadele etmiş sonra susmuş o da sükûtu icmaya katılmış olarak kabul edilir. Tabi bunu Cenabıhakkın asla kabul etmediğini Kuran’ı Kerim’den görüyoruz. Demek ki insanlar yanlışın etrafında birleşebiliyorlarmış. Peki, onlar yüzde yüz birleşmişler mi? Onu göreceğiz bugün.
Musa (as) Turi Sina’ya gittiği zaman, buzağıya tapma eylemine katılmayan sadece Harun (as) değil mi? Orada Musa (as) olarak düşünürseniz, onun ümmetine de Harun’u (as) katın delalette icma etmişler mi? “Ümmetim dalalet üstüne icma etmez” şeklinde bir rivayet var ya. Onu Musa (as) üzerinde düşünün. Buzağıya tapma konusunda tam bir ittifak var mı aralarında? Harun (as) mani olamamış, o görüşte değil. Kuranı Kerim’den öğreniyoruz. Şimdi bakın ne diyor burada, Allahütealâ, gerçi Tevrat’a Harun’un da taptığı falan geçmiş. Onun yalan olduğu Kuranı Kerim’de ortaya konuyor. Musa (as) Harun (As)’a ne diyor: “Bunların sapıttıklarını gördüğün zaman seni engelleyen ne oldu? (Taha 20/92)” Şimdi burada bir delalet olduğu ayetle sabit mi? Ve bunda ittifak etmişler. Harun (as) dışındakiler ittifak etmiş. “Bana tabi olmamana engel olan ne oldu? Benim emrime isyan mı ettin? (Taha 20/93)” diyor. Bak sen de bunlarla beraber ona taptın demiyor. Niye engel olmadın diyor.
O zaman burada ne var? Şimdi burada sayıları 10000 kişi olsun. Öyle olduğunu varsayalım kaç kişi olduğunu bilmiyoruz. Bunların 9999’u dalalet üzerine ittifak etmişler mi? Şimdi icmada bir kişinin ihtilafı icmayı bozuyor değil mi? O zaman Harun (as) ihtilaf etmiş mi ayeti kerimede? Sükûtu açısından değil işin gerçeği açısından. Kuran’da belirtilen şekilde… Şimdi başka şekilde sorayım. Musa’nın (as) ümmeti dalalette icma etmiş mi? Birisini istisna ettiğin zaman icma oluyor mu? Olmuyor. O zaman delalette icma etmiş olmuyor. Şimdi buradan şeye intikal ediyorum, hani bir hadis rivayet ediliyor ya icmanın delili olarak. Dalalet üzere ittifak etmemiş oluyor değil mi Musa’nın (as) ümmeti. Peki, icma, şimdi çok önemli bir husus üzerinde tekrar tekrar duruyorum, varacağımız netice açısından çok önemli. Musa’nın (as) ümmeti dalalette ittifak etmemiş. Peki, dalalet üzere ittifak etmemek hak üzerine ittifak etmek manasına gelir mi? Yani Musa’nın (as) ümmeti delalet üzerine ittifak etmemiş. Harun (as) hariç hepsi puta tapmış mı? Peki, bu ifade onların hakta ittifak ettikleri manasına gelir mi? Gelmez. Öyleyse, icmanın delili olur mu? (Bir katılımcı: Aslında bu hadisten şöyle bir anlam da çıkarılabilir illaki ümmetimden bir kısım hak üzerinde olacağından dolayı icma hiçbir zaman olmaz demek.)
Yani bu hadis icmaya delil olarak getirilebilir mi? Bakın icmayı delalette ittifak olarak almıyorlar. Hakta ittifak olarak alıyorlar. Şimdi hakta ittifak edebilmek… Bir şey Kuran’da hak olarak belirtiliyorsa, sünnette belirtiliyorsa zaten bizim söz söylemeye hakkımız yok. Çünkü yapılacak şey kitaba sünnete uyar ya da uymaz değil mi? Kuralı zaten Allah koymuştur. Yani iki kere iki dört eder konusunda icma olur mu? Bu zaten evrensel bir gerçektir “bu konuda icma vardır” demenin bir anlamı yok ki. Şimdi bazıları diyor ki namaz kılmakta oruç tutmakta icma var. Bu zaten Allahın emri kardeşim ona uyulur sadece bunda icma söz konusu olmaz, buna uyulur sadece bu kitabın emri sünnetin emridir.
Ama burada asıl vurgu yapmak istediğim hadisten getirilen deliller. İcmanın delili olur mu? Bakın icmayı nasıl tarif etmişler. Bir oku bakalım İslam Ansiklopedisi’nden. “Muhammet ümmetinin onun vefatından sonra dini meselelerin hükmü üzerinde fikir birliği etmeleri.” Dini meselelerin… Diyelim puta tapmak dini bir mesele midir? Puta tapmanın haramlığı konusunda icma etmeye lüzum yok çünkü bütün peygamberler bunu açıkça söylüyorlar. Peygamberlerin asıl görevi bu. Onun için bu icmaya konu olmaz. Ama puta tapmak delalettir. Benim az önce söylemek istediğim o. Onun içi sapıklıkta icmayı kastetmiyorlar. Doğru şeyde icmayı kastediyorlar. Ama burada sizin dikkatinizi çektiğim, doğru şeyde icma için ümmetin delalette icma etmez hadisi delil getirilemez. (Hadis doğru bir hadis mi?) O ayrı bir konu. Usulü fıkıhçılar onu kabul edip delil alıyorlar ya. Ben sadece onların açısından bakıyorum. Hadisin sahihliği konusu ayrı bir konu. Ama hadisin doğru bir hadis olduğunu kabul edelim. O konuda hiç tartışmayalım. Ama bu hadis icmaya delil olur mu? Ümmetim delalette ittifak etmez. Dalalet demek yanlış demektir. Yani yanlışta ittifak etmez. (Ümmet kelimesinin tanımı mı farklı?) Ümmet ister dar ister geniş çerçevede alın. Peygamberimiz ümmetten neyi kastediyorsa kastedilen odur. “Ümmetim dalalet üzerine ittifak etmez” sözü sahih dahi olsa icmanın delili olamaz. Çünkü burada icma hakta ittifak eder demektir. Mefhumu muhalefet olmaz ki. Bakın bir örnek olarak Kuranı Kerim’den ortaya koyduk mu? Musa’nın (as) ümmeti Harun’u (as) çıkarırsanız dalalette ittifak etmişler. Harun’u (as) da katarsanız ittifak etmemişler. Peki, bunların dalalette ittifak etmemeleri hakta ittifak etmeleri manasına gelir mi? Mümkün değil öyle bir şey. Onun için bu husus son derece önemli. Onun için burada koydukları, mesela, “ümmetim hatada ittifak etmez”, “ümmetim delalette ittifak etmez,” “Allahtan istedim ümmetimin delalette ittifak etmemesini Allah onu verdi”. Burası anlaşıldı mı? Çünkü burada soru işareti olursa bizi daha sonra dinleyeceklerde de oluşur. Şimdi bu birinci adım.
(“Müslümanlar neyi güzel kabul ederse o Allah katında da güzel kabul edilir” hadisi hatırlatılıyor.) Peki, ne demek hasen? Bugün Müslümanlar birçok konuda güzel gördükleri şey var. Allahütealâ diyor ki ayeti kerimede “Sen çok gayret göstersen de çoğu inanacak değiller. (Yusuf 12/103)” diyor. Şimdi bu nasıl oluyor? Dolayısıyla burada karar verecek olan kuralı koyan Allahütealâ biz değil. Allahütealâ bizim gönlümüze bırakmış değil. Mesela şimdi bir çocuğu okula gönderiyorsunuz. Sabah erkenden çocuk kalkacak okula gidecek. Çocuk için en büyük işkence. Yatıp uyumak istiyor. O çocuk o anda annesinin ve babasının ne kadar kötü olduğunu düşünür değil mi? Ama okul bittikten sonra ne kadar güzel etmişler der. Şimdi Ahmet bin Hanbel’de geçen kısmi lafız farklılıklarıyla diyor böyleymiş.
Şimdi bunlarla hiçbir şey sabit olmaz. Geçen de Enfal Suresi’nin 67. ayetine[1] bakıyoruz. Geçen hafta ben size örnek olarak Hanefi mezhebinin Safa’yla Merve arası sayla ilgili görüşünü ortaya koydum değil mi? Şimdi burada ibadetlerde icma olur olmaz diye bir ifade var mı? Mebsut’tan burada okuduk geçen hafta. Safa’yla Merve arası say konusunda ayet var. Ne dediler biz bu ayeti almadık dediler değil mi Hanefiler? Safa’yla Merve arasında say konusunda sahih hadis var, hadisler var ayetlere yüzde yüz uygun. O hadisleri de almadık dediler. Ondan sonra bize göre diyor Safa’yla Merve arasında say etmek vaciptir. Hanefi mezhebinin vacibi sadece Hanefi mezhebinde olan bir kavramdır. Başka bir mezhepte yok. Şimdi sadece kendilerinin ürettiği bir kavram üzerinde icma olduğunu söyleyerek biz icmaya dayandık diyor. Şimdi hadi kendi ürettikleri kavramı bir kenara bırakalım. Dün şafiler hacla ilgili de bir vacip kavramını dile getiriyorlar yani Hanefilerinkine benzer bir kavramı. Bu görüşte olan yok, sahabede böyle bir icma yok. Tabiinde böyle bir icma yok. Tebei tabiinde böyle bir icma yok. Hiçbir yerde böyle bir icma yok. Olmayan şeyi icma diye getiriyor ve bununla da Safa’yla Merve arasındaki saya hüküm koyuyor. Diyor ki adam say etmezse etmeyebilir diyor. Yerine bir koyun kessin diyor. Peki, koyun kesmeyi nereden çıkardın? Bunun da ne kitaptan ne sünnetten hiçbir delili yok. Şimdi demiyorlar mı ibadetler akılla olmaz icma olmaz şunla bunla olmaz demiyorlar mı? Hani nerede bu?
Yani ben Kartepe’de söyledim gene söylüyorum aksini iddia eden varsa çıksın konuşsun. Orada da bütün fıkıhçıların karşısında söyledik. İcma joker delil. Ne demek o? Adam zihninden bir şeye fetva veriyor. Kuran’dan bulamıyorsa onu bir kenara bırakıyor. Sünnetten bulamıyorsa onu bir kenara bırakıyor. Ondan sonra eğer kıyas edecek bir şey yoksa bir kenara bırakıyor. Sonra diyor ki bu konuda icma var. Hâlbuki öyle bir şey yok. Çünkü bir şey söylemesi lazım yani bir delil ortaya koyması lazım… Bu sadece Hanefi mezhebinin tavrı değil. Diğerlerinin de tavrı, şu usulü fıkhın da tavrı. (Dini bilginlerin görüş birliğine vardığı dini bir konu değil de bir konuda dini bir bilginin Kuran ve Hadisten bulamadığı takdirde karar vermesi.) O zaman ona icma demeyeceksin ona içtihat diyeceksin. Kuran ve hadiste bulamadığı meselesi de son derece tehlikeli bir ifade. O anda bulamamış, kendi bulamamış aramaya devam eder. Ama içtihatsa da yine bir ayete dayandırması lazım… O ayete dayandırırken de hata etmiş olabilir. Mesele Safa’yla Merve arasında say etme konusunda bir ayete bir hadise bir şeye dayandırması lazım. Hadisi şerife dayandırır ki en mantıklısı odur. Niye hadise dayandırmak en mantıklısıdır? Çünkü Peygamberimiz mutlaka o hükmü, eğer sahih hadisse, Kuranı Kerim’den çıkarmıştır. Onu sen görmemiş olabilirsin. Sen şimdi bir çift ayakkabı giyeceksin, “ben bu ayakkabının nasıl yapıldığını bilmiyorum giymem”, diyemezsin. O ayakkabıyı yapan yapmış kardeşim. Şimdi Peygamberimizin (sav) bir hadisi varsa bir kere onu mutlaka almak lazım. Ona göre hareket edeceksin. Fakat asla İmam Şafi gibi, İmam Malik gibi, Ahmet bin Hanbel gibi söylememek lazım. Son derece yanlış bir yoldur. Neden? Diyor ki İmam Şafi efendim bu hadis olmasaydı Safa’yla Merve arasındaki sayın mubah olduğunu yani helal olduğunu söylerdik. Dini görev olmazdı yani yapan yapar yapmayan yapmaz derdik diyor. Ama o ayeti bıraktık bu hadisi aldık diyor. İşte bu yanlış…
Şunu söylemesi lazım: Peygamberimiz (sav) bize hikmet öğretmek için gelmiştir. Allahüteala Kuranı Kerim’de “onlara kitabı ve hikmeti öğretir (Ali İmran 3/164)” diyor. Kitap Kuranı Kerim’dir. Hikmet de Kuran’dan çıkarılan hükümlerdir. Safayla Merve arasında say etmenin farz olduğu “Allah size sayı yazdı say edin” demişse Peygamberimiz mutlaka Kuranı kerimde vardır. Ama Bakara 158. ayetten[2] ben bunu şu anda anlayamıyorum ama anlamaya devam edelim. Peygamberimiz bu Kuran’da var diyor ama ben anlayamıyorum. Var olması da Peygamberimizin bize hikmeti öğrettiği içindir. Hikmet de Kuran’la beraber inen şeydir. O zaman beklersin, araştırırsın, bir ekip kurarsın, çalışırsın Cenabıhak lütfeder. Nasıl ki asırlar sonra şu küçücük Süleymaniye Vakfı onların hemen hemen tamamının içinden çıkamadıkları konuların neredeyse yüzde doksan kadarının Kuran bağlantılarını tespit ediyor da öbürleri niye tespit edemesin? Çok daha iyi tespit ederler. Ondan sonra ilgili ayeti kerimeye bakar (Bakara 196), hadiste de diyor ki “Kim ki tavaf etmez Safa Merve arası say etmezse Haccı olmamıştır” dediğine göre Peygamberimiz zaten o da oraya gönderme yapmış oluyor. Onu bulur. Ama öbür ifade yanlış… Kuranı Kerime göre mubahtır Peygamberimize göre farzdır, ben farz diyorum! Hoppala! Hani sen önce kitaba uyuyordun ne oldu kitap? İşte bu metotsuzluk değil mi? Ama öbüründe dersinki tamam ben anlayamadım ama gene hikmet ayetini okursun bu bir hikmettir, yani Kuranda hükmünü bulamadım ama uyguluyoruz dersin olur biter.
(İbrahim’in (as) ateşe atılmasında icma mı var?) İbrahim’in orada henüz inananı yok. Müşrikler ittifak ediyor ama onlar İbrahim’in (as) ümmeti değil. Esas ümmet konusundaki delilimize geliyoruz. Evet, yani tavır yanlış ben onu söylemek istiyorum. Dolayısıyla mesela dün Enes Hoca bir soru sordu sen de oradaydın galiba. Gerçekten o soruyu ben de sorayım. Dedi ki ulemanın Kuranı Kerim’e göre çözdüğü hangi problem var? Ben onu bulamıyorum dedi. Ben de biraz düşündüm aklıma bir şey gelmedi yani doğrusu. Mesela dört büyük melek diye milleti inandırıyorlar: Cebrail, Azrail, Mikail, İsrafil… Cebrail tamam. Gerçi Cebrail diye geçmiyor Cibril diye geçiyor ama olsun. Mikail de geçiyor tamam olsun. Peki, Azrail’le İsrafil nerede? Siz neye dayanarak bu insanlara bunları söylüyorsunuz? Azrail diye bir kelime Arapçada yok zaten. İbraniceden gelen bir kelimeyle siz akide koyuyorsunuz. Kuran’da yok sünnette de yok. Kuranı Kerim’de melek-ül mevt diye geçiyor. Öyle desene kardeşim. Tek birisi de değil. Ayeti kerimede çok sayıda meleğin geldiği belirtiliyor. Çoğul. Azrail dediğin zaman şaşırıp kalıyor millet aynı anda binlerce insan ölüyor bu Azrail nasıl gidiyor düşünüyor zihninde. Bakıyorsunuz ki anormal birim durum var.
Kardeşim şurada ortada bir ibadet meselesi var. Sen Kuranı Kerim’i bir kenara atıyorsun diyorsun ki sünneti aldım. Ondan sonra sistemi bozuyorsun. Ondan sonra icma diyorsun. Bakın icma için getirilen delili okuduk değil mi geçen hafta. Bir daha okuyalım. “Hidayet açıkça ortaya çıktıktan sonra kim Resul’den ayrı düşerse…” Gerçeği iyice anlamış Peygamberden ayrı düşüyor. Bu adama ne denir? Kâfir derler buna. Zaten arkasında “müminlerin yolundan başka bir yola girmişse (Nisa 4/115)”. Müminlerin yolundan başka bir yol nedir? Küfür değil mi? Kendi o tarafı seçmiş Allah da o tarafa yönlendiriyor. Bu ayetten icmaya nasıl delil getirilir ya? İcmayı inkâr eden de kâfir oluyor ha! Bu ne biçim bir şeydir. Bu bir akıl tutulması da dense bilmiyorum akıl tutulması olur mu? Ümmetçe akıl tutulması olur mu? Hadi bir kişide iki kişide oldu. (Bir katılımcı Gazali’nin icmaya bakışını okuyor. Tam duyulmuyor.) O da işi iyice karıştırmış. Gazali’nin ben doğru bir şey yapacağını düşünmüyorum doğrusu. Gazali sayfası da açmamız gerekiyor burada yani. Neyse.
(Kuranla sorun çözmeyi bırakın, Kuran’da çok net olan konuları bile karıştırmışlar. Örneğin Talak konusu.) Talakla ilgili özel sure var. O sureye hiç önem veren bir mezhep hatırlıyor musun? Mesela evlenmeyle ilgili hangi ayete uyulmuş? Kölelik ve cariyelikle ilgili hangi ayete uyulmuş? Faizle ilgili hangi ayete uyulmuş? Müslümanların rahat ticaret yapmasını engelleyici bir sürü gereksiz hükümleri ortaya çıkarırken hangi ayete uymuşlar?
Yani hakikaten çok ilginç bir şey şu delilere bakın “ümmetim hata üzerine ittifak etmez”. Şimdi ümmet hata üzerine ittifak eder mi etmez mi geçen hafta okuduk şimdi bu açıdan bakalım. Enfal Suresi’nin 67. Ayeti: “Savaş meydanında hâkimiyeti tam kurmadan hiçbir peygamberin esir almaya hakkı yoktur. (Enfal 8/67)” Esir ne zaman alınıyormuş? Üstünlüğü tamı kamına kurduğu zaman… Bedir’de Peygamberimiz (sav) Mekkelilerle karşılaşıyor. İlk hamlede bir zafer elde ediyor bir muharebeyi kazanıyor, o bir savaş kazanma değildir çatışmada başarılı olmadır. Onlar geri çekiliyor, savaş meydanında geri çekilmeyenleri esir olarak alıyor ve bıraktıklarını da ganimet olarak alıp dönüyorlar. Hâlbuki Peygamberimizin öyle yapmaması gerekiyordu onu takip etmesi lazımdı. Takiple ilgili bir ayet vardı? “Eğer onları harpte yakalarsan arkalarındakini dağıt belki akılları başlarına gelir. (Enfal 8/57) ” Ondan başka bir ayet daha var bu manada. Peygamberimiz (sav) burada öyle bir şey yapmadı onları takip etmesi gerekiyordu, tamamen onları ezmesi gerekiyordu oraya gelenleri. Ezseydi Enfal Suresi’nin 7. Ayetinde belirtildiği gibi Peygamberimiz doğru Mekke’ye gidecekti oradan. Çünkü kâfirlerin kökü kuruyacaktı orada. Ama öyle bir şey olmadı. Ama Uhud’u hatırlayın. Peygamberimiz buradan almış olduğu uyarı sebebiyle Uhud’da düşman çekildi. Yaralı yaralı o kadar büyük sıkıntılar içerisinde düşmanı takip ettiler. Giden düşman da tekrar geri gelme kararı almıştı. Geri dönmeye çalışırken peygamberimizin onları takip ettiğini görünce kaçtı gittiler. Bedir’de de bunu böyle yapması lazımdı. Bakın ne diyor Allahütealâ: “Savaş meydanında hâkimiyeti tam kurmadan hiçbir peygamberin esir almaya hakkı yoktur.” Demek ki esir almayacaktı orada. Siz dünyalık istiyorsunuz. Ama Allah sonrasını istiyor. (Enfal 8/67)” Siz hemen elinize bir şeyler geçsin istiyorsunuz ama Allah ilerisini istiyor. Bunu bırakın burada devam edin Mekke’yi alacaksınız.
Buradaki problem esir alınıp alınmamasıdır. Hz. Ömer’e mal edilen olay alındıktan sonra esirlere nasıl muamele edileceğidir. Bu ayet de delil gösterilerek esirlere yapılan muameleden dolayı azap gelmiş de Ömer’den başkasını hepsini kararı alan Peygamberimiz. O bir kere yanlış. O hiçbir şeye uymuyor. Esirlerle ilgili muamele Kuran’da bellidir ya affedersiniz ya fidye alırsınız ya da fidyesiz serbest bırakırsınız. Zaten Peygamberimizin yaptığı da odur. Hiçbir yanlış uygulama söz konusu değil orada. Zaten Kuran’da hükmü var istişare olur mu? Yenmeden esir aldığın zaman hem o esirleri koruma derdin var hem de öbür taraf gelir seni perişan eder. (Peki savaş meydanında teslim olanlara ne yapmak lazım?) Orada onu dinlemeyeceksin çünkü orada bir üçkâğıtçılık vardır. Şimdi konu o değil.
Şimdi Peygamberimiz (sav) başta. Hiçbir peygamber için olmaz diyor. Arkasından “turidune” diyor. Peygamberimize kim katılıyor? Bütün müminler de katılıyor. Siz hemen bir şeyler elde etmek istiyorsunuz Allah ahreti istiyor. Enfal Suresi’nin baş tarafında Allah Bedirde zaferi vereceğini vaat etmiş. “Allah önceden size söz vermeseydi aldığınızdan esirlerden dolayı size büyük bir azap dokunurdu (Enfal 8/68)”. O kararı Peygamberimiz almış ama bütün Müslümanlar da ona katılmış. Bu ne demektir? Demek ki yanlış karar alıyorsa Peygamberimiz Müslümanların onu uyarması lazım. Çünkü Muhammet (as) bir nebi olarak karar alıyor. Bir de resul olarak. Resul olarak almışsa bir yanlışlık olmaz çünkü Allahın emrini söylüyordur ayet okuyordur orada. Ama bir insan olarak karar aldığında yanlış yapabilir. Ayette de nebi kelimesi kullanılıyor. Çünkü Muhammed (sav) 24 saat nebidir ama 24 saat resul değildir. Ne zaman resuldür? Ne zaman Allahın ayetini okursa o zaman resuldür, orada asla yanlışlık olmaz. Orada hata yaparlarsa Cenabıhak böyle uyarmaz. Ne diyor “onun şah damarını koparırım” diyor. Çok dikkatli olması lazım…
Şimdi insan olarak hata yapmış. Öbürleri ona müdahale etmeliydiler. O zaman icma açısından konuyu değerlendirelim. Şimdi bu bir hata mı? Peygamber de dâhil icma etmişler mi? Hani ittifak etmezlerdi? Ne oldu? Kuranı Kerim’in delaletiyle ne oldu? Demek ki olabiliyormuş. Hata üzerinde icma oluyormuş öyle değil mi? Ümmetin hepsi orada değil mi? (İcma için Peygamberin vefatından sonra diyorlar) Peygamberin hayatındayken peygamberin ağzından çıkan sözü delil almadılar mı? Kuranı Kerim’in ayetini delil almadılar mı? Niye hiç alakası olmayan asla delil olamayacak ayeti alıyorlar da kesin delil olacak bu ayetleri almıyorlar? İttifak edilebiliyorsa Peygamberden sonra da ittifak edilmez mi? O zaman icma diye bir delilin arkasından gitmenin bir anlamı yok. Bu Hıristiyanların konsil kararlarını hatırlatıyor başka bir şey hatırlattığı yok. Perde gerisinde bir şeyler var ama o perdeyi bir türlü aralayamıyoruz.
(İcmanın tarihte ilk uygulama örneği olarak teravih namazı var deniyor.) Teravihte icma söz konusu değil. Hz. Ömer’in kendisi kılmıyor, “Evinde yatanlar bu namazı kılandan daha iyi yapıyor” diyor. (İtiraz edenin olmaması delil alınıyor.) Orada neye itiraz edilecek ki? Adamlar kendi başlarına gelip namaz kılıyorlar niye mani olacaksın ki? Hz. Ömer madem kılıyorsunuz cemaatle kılın diyor o kadar. Daha derli toplu olur daha iyi olur diyor o kadar başka bir şey demiyor. (Namazdan sonraki tesbihat da aynı şekilde…) O Osmanlılara mahsus. Osmanlıların icmaıdır o tespih. Bizde ezan okunur müezzin kalkın demezse kimse kalkmaz. Askeri bir disiplin vardır camide!
Şimdi toparlarsak demek ki burada “Ümmetim hata üzerinde ittifak etmez.” Sözü Bedir’deki Peygamberimiz de başlarında olmak üzere almış oldukları yanlış karar dolayısıyla anlamsızlaşıyor. Bu bir. İkincisi Musa’nın (as) ümmetiyle Harun’un (as) örneğinde olduğu gibi hata üzerinde ittifak etmemek doğrular üzerinde ittifak etmemek manasına asla gelmez. Dolayısıyla “ümmet hata üzerinde ittifak etmezi” kabul etsek bile, baştan o varsayımla hareket ettik, bu hadislerin hepsinin sahih olduğunu doğru olduğunu kabul etsek bile bu hadislerin icmaya delil olması mümkün değil.
(Doğru kabul edersek bu hadisi nasıl anlamalıyız?) Bu hadis doğruysa doğru yolda olan en az bir kişi olur manasına gelir. Mantıklı bir şey… Örf konusunda güzel bir şey var. Nassa muhalif olmama şartı getirilince yani Kitaba ve sünnete muhalif olmama şartı getirince örfü kurtarmak kolay oluyor. Çünkü örf genellikle bir fıtratın yansıması oluyor ve Kuran da zaten örfe vurgu yapıyor. Maruf kelimesiyle sık sık yapıyor o vurguyu. Kitap ve sünnete muhalif olmamak kaydıyla… Ama nassa aykırı olmamak kaydıyla da icma olmaz yani işin mantığı mümkün değil. İnsanların hepsinin aynı şeyi… Mesela hata diyelim. Hatada ittifak olur mu? Bir hata üzerinde ittifak edilmez. Mesela iki kere iki dört eder. Peki etmezlerde ittifak olur mu? Mümkün değil olmaz. Doğruda olur ama yanlışta ittifak olmaz. Dolayısıyla bu söz aslında doğru bir söz… Ama peygamberimizin ağzından çıktığı bazı lafız farklılıklarıyla diyor İbni Mace’de ala dalaletin diyor. Yani tek bir yanlış üzerinde diyor. Bu çok mantıklı bir ifadedir. Buna yanlış denmez bu söze. Yani kaynak aldıkları hadis kitaplarındaki hadisleri de değiştirerek almışlar buraya.
(Azınlıkları yok etmek için kullanılıyor bu daha çok.) Tabi siyasi tamamen siyasi bu… Çoğunluk doğru söyler mantığı tabii ki Kuran’a aykırı.
Şimdi bakın arkadaşlar, ayetten delil getirmişler delil olma şansı sıfır. Yani öyle bir delil getirilmesi akla aykırı bir şey. Hadis olarak delil getirdiklerini de metnini değiştirerek almışlar. Değişik metinle bile icmaya delil olma şansı yok. Çünkü burada hata üzerinde ittifaktan bahsediliyor ama icma doğrular üzerinde ittifaktır hata üzerinde değil. Ondan sonra bunu çok net bir şekilde ifade eden Musa’nın (as) Turi Sina’ya çıkışındaki ümmetiyle Peygamberimizin (as) ümmetiyle esirlerle ilgili aldığı karar bu ayetlerle icmanın olamayacağını çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Şimdi bu açık olan ayetlere hiç kimse temas etmiyor. Bu hadisi şeriflerin konuyla alakasının olmayacağına hiç kimse temas etmiyor. Ondan sonra efendim ayeti kerimeyle ilgili temas edilmiyor. İmam Gazali’yle ilgili orada da maalesef iş iyice karıştırılmış. İstersen sen onu bir daha oku.
İslam Hukuku Metodolojisi sayfa 178. Gazali icma konusunda münakaşa konusu yapar ve şu bu gibi ayetlerin hepsi nasların zahirine göredir ve icmayı açıkça ifade etmez. Hatta zahirin dalaleti kadar bile delalet etmez. Nasların zahirine göre bile delalet etmez ne demek? Ne demek bu? Yani biraz delalet ediyor ama nasların zahiri kadar delalet etmiyor demektir. Şimdi bu tür şeyler onun için canımı sıkıyor ikili oynanıyor. Birisi gelip bir şey dese hemen öbür tarafa kayacak. En kuvvetlisi Nisa 115. Ayettir. Güya bu nas müminlerin yoluna yani icmaya uymak gerektiğini işaret etmektedir. İmam Şafi de bu görüştedir. Bize göre ise bu ayeti kerime bu konuda maksada el vermez. Bunun zahirinden murat kim peygamberle savaşır… Var mı orada peygamberle savaşır ifadesi var mı? Peygamberden uzak düşmek başka savaşmak ayrı bir şey. Peygambere itaat ve yardım etmez. Nerede var itaat meselesi? Peygamberden uzak düşmüş bir kişi için böyle bir şey söylenebilir mi? Onun düşmanlarına karşı koyma hususunda karşı koyma… Bakın ayete ilaveler yapıyor ondan sonra da lastikli kelimeler söylüyor herhangi bir kişi karşısına çıktığı zaman ben aslında şunu kastetmiştim diyebilmek için. Tamamen siyasi bir yorum yapıyor ayete. Böyle saçmalık olur mu? Zaten Gazali’de Bâtınilik çok önemlidir. Gazal ne der biliyor musunuz: Peygamberler bilgilerini Cebrail’den alır biz doğrudan Allah’tan alırız. Son derece alçak gönüllü yani! İbni Arabi’si, Mevlana’sı, Said Nursi’si hep aynı yolda olan kişilerdir. Aynı yoldadırlar. Yalnız peygamberden onu emirlerine doğru… Ne diyor Allah’ını seversen bu adam? El Müstesna Cilt 1 sayfa 175’tenmiş. Bunlardan anlaşılıyor ki memleketlerin birbirinden ayrı oluşu ve fakihlerin birbiriyle buluşamaması. İcma yapacak kişilerin. İttifak Edilememiş olmaması. İmam Şafi onun icmayı kabul etmedi sanılır. Hatta kendisine herhangi bir icma var mıdır diye sormuştur o da Evet Allaha hamd olsun herkesin bildiği farzlarda icma çoktur. Eğer insanlar bunlar üzerinde icma etmişlerdir derse etrafında sana muhalefet eden hiç kimse bulamazsın. İşte icmanın mevcudiyetini inkâr edenler… Farzlarda icmaya gerek yok ki. Şimdi bakın bu laflar son derece makul geliyor ve burada da var. Beş vakit namazda icma var oruçta icma var falan. Sanki ihtiyaç varmış gibi.
Şimdi mesela icmaya dayanarak verdikleri bir hüküm var. Adetli kadın oruç tutamaz diye bir hüküm veriyorlar. Delilleri de icma. Peki, bu hüküm kitabın neresinde uyuyor? Allahütealâ “Kim o aya şahit olursa oruçlu geçirsin. (Bakara 2/185)” diyor Allah bunlar adetli kadına diyorlar ki sen bu ayda oruç tutamazsın diyorlar. Allah böyle diyor ama sen tutamazsın diyorlar öyle değil mi? Peki tutamazsın tutarsan ne olur? Haramdır diyorlar. Delilin ne? Kitaptan sünnetten delil yok. Onun için joker delil deme sebebim o. İcma. Hemen topu taca atma işi. Peki, bu görüşte olan kim var sahabeden? Kelimenin manasını tamamen değiştirerek Ayşe validemizi delil getirmeye çalışıyorlar sistemi tamamen bozarak. Şimdi bu efendim bu fiilen olmuş mudur olmamış mıdır diye tartışmaya gerek yok çünkü icma diyerek bir sürü hükümler koymuşlar. Bunları ne yapacağız? Siz usulde tartışın durun.
Mesela Hıristiyanların ve Yahudilerin dinlerini terk etmelerinin ne kadar zor olduğunu biz Kuranı Kerim’den öğreniyoruz. Allahütealâ Ali İmran 81’de ne diyor: “Allah nebilerden kesin söz almıştı. Size bir kitap ve hikmet veririm de yanınızdakini tasdik eden bir resul gelirse ona mutlaka inanacaksınız ve ona mutlaka yardımcı olacaksınız. (Ali İmran 3/81)” Muhammed (as) Medine’ye geldi. Yahudiler onun Allahın peygamberi olduğundan hiç şüphe etmediler. Muhakkak inanacaksınız diyor Allahütealâ ve onu tasdik edeceksiniz. Onla kalmıyor siz “Bu kararımı kabul ettiniz mi? Buna dair benim ağır yükümü yüklendiniz mi?” diyor. Demek ki bu çok ağır bir yük. O zamana kadarki anlayışlarını terk etmeleri lazım. Yani o zamana kadar bir yapı oluşurmuşlar onu bırakacaklar Muhammet’e (as) uyacaklar. Diyorlar ki tamam kararlaştırdık. Ama yetmiyor. “Şahit olun. Ben sizinle beraber şahitlerdenim. Artık bundan sonra kim ondan sonra yüz çevirirlerse onlar fasıklardır. (Ali İmran 3/81-82)” Şimdi bu böyle.
Bizimle ilgili olarak da Allahütealâ bize dua ettiriyor: “Ya rabbi bizim üzerimize bir ısr yükleme, bizden öncekilere yüklediğin. (Bakara 2/286)” Yani gelecek peygambere inanma gibi bir yük yükleme. Bitirdi zaten. Biz artık yeni bir peygambere inanma durumunda değiliz. Gerçi bizimkiler İsa’yı (as) getirmeye çalışıyor o da bir türlü razı olmuyor! Şimdi bunu çok iyi bildikleri halde kendi evlatları gibi tanıdıkları halde uymadılar.
Şu anda da işte bakın. Deliller yüzde yüz icma olmadığını göstermiyor mu? Yani lehine en küçük bir şey var mı? Yok. E peki buna rağmen icma diyerek ortaya koydukları bir sürü dini hüküm var ve bunlar Kuran’a aykırı sünnete aykırı akla mantığa aykırı şeyler. Ve bugün Kuranı Kerim’in açık hükmünü söylüyorsunuz insanlara diyorlar ki ya bu kadar insan yanlış yolda mıydı? Demek ki o ısr her ne kadar öbür ümmetlerdeki kadar olmasa da bizimkilerde de var. Yani babaların dininden vazgeçememe Muhammed ümmetinde de var. Bu kadar ayetler açık ve net, hiç kimse diyemiyor ki bu ayet Kuran’da yok. Hatta burada bir tartışma olmuştu. Servet anlattı. Burada bir ayet okumuşuz. Tartışmada bize muhalefet eden birisi Servet’e demiş ki “O ayeti keşke hiç görmeseydim” demiş. Düşünebiliyor musunuz? Çünkü susmak zorunda kalıyor. Israr var.
“Ben yığınla mal harcadım diyor. (Beled 90/6)” Yani ben bu noktaya gelene kadar neler yaptım kardeşim! Sen bizim dükkânımızı kapatmamamızı istiyorsun. Aynen bunu söylediler bir toplantıda bana. Sen bizim ekmek teknemizle oynuyorsun diyor. Demiyor ki söylediğin yanlıştır. Diyor ki sen bizim ekmek teknemizle oynuyorsun. Diyor ki iyi kötü bir evimiz var, geçen Kartepe’de, sen bunu da yıkıyorsun e ne yapacağız açıkta kaldık! Kardeşim sana saraylar teklif ediyoruz ya! (İbrahimi dinler toplantısı yapacağına İbrahim’i (as) örnek alsın.) İbrahim’i (as) örnek almak kolay mı? İbrahimi din diyorlar hâlbuki hâşâ Allahütealâ’nın bilmediği bir noktaya geliyorlar. Allahütealâ ne diyor, İbrahimi din derken neyi kastediyorlar Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık. Hâlbuki Allahüteala “İbrahim Yahudi de değildi Hıristiyan da değildi. (Ali İmran 3/67)” Allahütealâ’ya diyorlar ki sen bilmiyorsun! Sen boş ver biz biliyoruz demiş oluyorlar. (Hem namaz kılan hem kiliseye gidenler var onları övüyorlar.) Tamam, da Allahütealâ da kabul ediyor mu?
Bizim burada yapacağımız şu, doğru bu ister uyun ister uymayın hesabını siz kendiniz vereceksiniz. Yapacağımız o başka bir şey yok. Belediye zabıtası gibi gidip dükkânlarına mühür vuracak halimiz yok ki. Doğru gidersen neydi tek başına ümmetti değil mi. İbrahim (as) gibi her şeye karşı dik durursan… Bakın Allahütealâ’nın ne kadar ikramı olmuş yaşlı bir ihtiyar haline geldiği zaman Allah ona bir evlat veriyor ve onun nesli hala yaşıyor. (Ehli bidattan biri medyaya çıksa da bu güne kadar yaptığım her şey yanlışmış artık Kuran’a dönüyorum dese prestij kaybeder mi?) Olur mu öyle şey. Bir kere kendi içinde tutarlı olur ve kahramanlık da Allahın verdiği kahramanlıktır. Siz itibarı başkasının yanında beklerseniz o olmaz. Belki söylemek yanlış olur ama bana sen sakalını kesmezsen profesör olamazsın dediler. Dedim ki ben sakalımı kessem üniversite yönetimi benden memnun olacak mı? Yok. Dedim ben sakalı kesmiyorum profesör de olmuyorum. Hiç benim profesör olmak istediğime dair en küçük bir şey hissettiniz mi şimdiye kadar? Yok dediler. Daha niye söylüyorsunuz? Şimdi birilerinin yanında izzet ikbal itibar arasaydık… Şimdi sakalımı kesebilir miyim diye soran kaç kişiye fetva verdik kes diye. Ama biz kesmedik. Adam diyor ki hoca sakalda ne var kessene. Ben de diyorum ki gerçekten de sakalda ne var da bu kadar kafaya taktınız? Böyle deyince adamlar utanıp gidiyordu 3-4 ay rahat ediyordum. Peki, ne oldu neticede? Profesör olmadık mı? Gene aynı adamlar profesör yaptılar. Profesör olmasaydım ne olurdu? Siz profesör değilsiniz de neyiniz eksik? Yani ahirette Cenabıhak sen profesör müsün diye mi soracak? Öldüğün andan itibaren, şu andan itibaren bütün eş dostunla ilişkin kesiliyor tek başına kalmıyor musun? Allahütealâ demiyor mu: “Sizi ilk yarattığım gibi bana tek başına geldiniz. (Enam 6/94)” Ne mal kalacak ne diplomalar kalacak ne şu ne bu. Allahın huzuruna çıkacağız kardeşim. O zaman razı etmemiz gereken tek makam o olmalı. Uyacağımız tek kural onun koyduğu kural olmalıdır. “Sura üflendiği zaman aralarında nesep bağı olmayacak. (Muminun 23/101)” Baba yok. Şimdi ben çoluk çocuğum için uğraşıyorum ben bu binayı kimseye vermem diyorsun öldün mü çekip gidiyorsun. Ben burayı vermem. E verme. Firavun vermedi mi o şeyleri. Şu üzerinde bulunduğumuz toprak için bu bina için şimdiye kadar kaç kişi birbirini öldürmüştür. Burası benimdir kimseye vermem diye. Ne oldu adlarını bile bilmiyoruz değil mi?
Dolayısıyla aslında konuşurken herkes bunu böyle konuşuyor da uygulama sırasında böyle olmuyor. Buna çok dikkat etmek lazım bu da bir imtihan. Onun için Allahütealâ çok düşündürücü gerçekten Tevbe suresindeki o ayet: “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, zarar etmesinden korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler size Allah’tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah emri gelinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez. (Tevbe 9/24)” Cengiz Hülagu Bağdata girdiği zaman Araplar öyle bir korkmuş ki. Adam biri birkaç Arap görüyor yolda diyor ki bekleyin burada şu anda yanımda kılıç yok alıp sizi keseceğim! Adamlar da bekliyorlar. Gidiyor kılıcı getirip kesiyor. Kanları donmuş. Öyle bir rivayet var. Burada da onu hatırlatıyor. Öyle diyor bekleyin ben size cezanızı vereceğim. Neyi bekliyorsunuz siz? Dolayısıyla imtihan öyle bir nokta ki gerçekten siz dünyayı ahirete tercih ediyorsanız ne kadar kabiliyetli âlim olursanız olun sapıtmama şansınız yok. Çok ince bir nokta yani… Allah yardımcımız olsun. Başka bir soru var mı?
Asrısaadette içtihat yapılmış mıydı?
İçtihadın yapılmadığı bir zaman olmaz. Peygamberimizin içtihadıydı o esirlerle ilgili olan ama yanlış içtihat. Doğru içtihat da var tabi.
Acaba içtihat yolu açık olduğu halde büyük fıkıh âlimleri neden içtihat yapmak yerine bir mezhebe tabi olmayı tercih ettiler. Onları bu yola sevk eden neydi?
Şimdi içtihat yolunu siyasi irade kapatmıştır ulema değil. Bir ilim adamının içtihat yolunu kapatması mümkün değil olacak şey değil. O zaman ilmi çalışma biter. Resmi otorite kendi görüşlerine aykırı görüşlerin ortaya çıkmasını istemediği için yeni çıkan görüş yüzde yüz Kuran ve sünnete uysa bile mesela bu yaptığımız ders, yine fıkıh kitaplarındaki hükümlere göre bizim öldürülmemiz gerekir. Çünkü bu dersi yapmakla zındık olmuş oluyoruz eski ulemaya muhalefet ettiğimiz için yoksa Kitap ve sünnete muhalefet ettiğimiz için değil. Böyle ağır bir hükmü dört mezhebe de yerleştirmişler, nasıl içtihat yapacaksın? Dolayısıyla bu bir ilmi yasak değildir siyasi yasaktır.
İmam Taberi abdestte ayakların yıkanmasına sünnet ve meshedilmesine farz diyormuş. Bazı kimseler böyle diyor. Gerçekten bir ehlisünnet âlimi olan imam Taberi’nin böyle bir fetvası var mıdır?
Taberi’nin şu anda hatırlamıyorum ama Taberi’nin böyle farklı fetvaları var. Gerçekten mesela Mebsut’ta Hasan el Basri ayaklarına mesh ederdi diye geçiyor. Peygamber’in (sav) hadislerinde ayaklarına mesh ettiğine dair hatta ayakkabısına mesh ettiğine dair haberler var. Onun bu Hayriye Hanım bumartesi yaptığımız derslerden çoraplara mesih konusunu dinlerse detaylar orada var.
Bidat ve bidat ehli manasını açıklar mısınız?
Bidat kelimesi dine yeni bir şey ilave etmektir. Çünkü dini Peygamber (sav) gelmiş bize tebliğ etmiştir. Onun nasıl olacağına dair hükümleri uygulamıştır, yaşatmıştır. Dinde yeni bir şey ortaya koymak bidattır. Yoksa hayat sürekli gelişecektir. İnsanın insan olması nedeniyle gereken şeydir bilimde teknolojide şurada burada. Dinde yeni bir şeyi nasıl yapabilirsin? Peygamber olman gerekir yenilik getirmek için. Peygamberlik de bittiğine göre Muhammed (sav) son peygamber olduğuna göre yeni bir şey getirenler sapıklık getirmiş olur. Onun için “Bütün bidatlar dalalettir.” diyor peygamberimiz.
Azimet-ruhsat meselesi ne demektir?
Azimet bir şeyin normal durumu demektir. Ruhsat da tanınan kolaylık demektir. Mesela ramazanda oruç tutmak azimettir. Yani normalde herkesin oruç tutması lazım… Hastaysan ya da yolcuysan tutmayabilirsin o da ruhsattır. Yararlanırsın da yararlanmazsın da.
Eti yenmeyen hayvanların derilerinden ve kıllarından yararlanmak caiz midir?
Şimdi o eti yenmeyen hayvanlarla ilgili Peygamberimizin ve Kuran’da onların yenmesini haram olduğunu söylüyor Enam Suresinin 145. Ayeti. Peygamberimiz (sav) bakıyor ki bir oğlak ölmüş çöplüğe atmışlar. Hz. Sevde olacak yanlış hatırlamıyorsam diyor ki niye bunu buraya attınız? Diyorlar ki Ya Resulallah, öldü. Diyor ki bunun derisini alsanıza. Bunun yenmesi haramdır diyor. Derisini alıyorlar ve onu su kabı olarak kullanıyorlar. Dolayısıyla etleri yenmeyen hayvanların derilerinden kıllarından yararlanmak… Haram olan bunları yemektir kullanmak değil. Her ne kadar farklı içtihatlar olsa da… Bu konuda internet sitemizde domuz derisiyle ilgili bir yazı var onu okursa kardeşlerimiz delillerini görürler.
Ayet ve hadis varken içtihat yapılamayacağına göre İmamı Azam neden kıyas yaptı?
Bu kıyas konusu da maalesef çok ciddi bir problemdir. Bu konuda da bizim internet sitesinde çok güzel yazılar sohbetler var onları görürsünüz. Fıkıhtaki kıyasın kabul edilebilir tarafı yoktur. Ebu Hanife bunu yaptı mı yapmadı mı? Yaptı diyorlar asırlar sonra. Kendisini bulup sorma imkânımız yok. Kuranı Kerim’in açık ayetleri bile örtülmüş. Bir Ebu Hanife’nin görüşünün örtülmesi hiç de zor değildir. Onun hiç söylemediği bir sözü ona mal etmek hiç de zor değildir. Bugün biz yaşadığımız halde geçen de imtihanda bir talebeye Abdülaziz Bayındır’ın hadis anlayışı nedir diye sordum. “Kuranı Kerimde yoksa hadis kabul edilmez” dedi. Dedim ben hiç öyle bir şey söyledim mi? Bir hadisi şerif varsa mutlaka Peygamberimiz Kuran’da olanı söylemiştir onu anlamaya çalışacağız. Bakın bizim talebemiz yaptığımız imtihanda bize böyle söylüyor. Doktora seviyesine gelmiş bir talebe. İşte orda burada böyle söylüyor diyecek. İşte Ebu Hanife de aynı.
Facebook’ta kitap tanıtımı grupları var ve buralarda karşı cinsle tanışılıp konuşuluyor. Messengerda sesli ve görüntülü görüşülüyor. Bu görüşmeler evlenmek gayesiyle olursa caiz olur mu?
Bunlar çok tehlikeli şeylerdir. Çünkü karşı tarafı tanımak messengerla falan olmaz. Eğer böyle bir karar verilmişse mutlaka ailelerin onayını aramak lazım. Bu konuda Kuran ve Sünnette belirtilen prensiplere göre denetimini almak gerekir.
Kabir sıkması diye bir şey var mıdır?
Kabir azabı var. Bununla ilgil internet sitemizde çok sayıda sohbet var orada dinleyebilirsiniz.
Ölen kimse dünyayla irtibat kurabilir mi? Mezarına gelenleri görebilir mi? İşitir mi? Ayet ve hadis var mıdır bu konuda? Peygamberimiz kabirde yürürken eşek başlı biri çıkmış eşek sesi çıkarmış geri mezara girmiş diye bir rivayet var.
Onlar doğru değil. Kabirde olanlarla ilgili “Sen onlara hiçbir şey işittiremezsin (Fatır 35/22)” diye ayet var. Bizim internet sitesinde Kuran Işığında Tarikatçılığa Bakış ve Aracılık ve Şirk kitaplarımızda arama yaparsa bunla ilgili ayetleri bulur.
Adem’in (as) mezarı nerededir?
Âdem’in (as) mezarının nerede olduğu bizi pek ilgilendirmiyor ama onun yaşadığı yerin Mekke ve çevresi olduğu açıkça belli. Kabri de orada bir yerdedir mutlaka. Cidde’de Havva validemizin olduğunu söylüyorlar. Ahirette görürsek sorarız.
(Yazıya geçiren: Efe Mısırlı – [email protected])
[1] Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah ahireti kazanmanızı ister. Allah Güçlü’dür, Hakim’dir. (Enfal 8/67)
[2] Şüphe yok ki, Safa ile Merve Allah’ın koyduğu nişanlardandır. Her kim Beytullah’ı ziyaret eder veya umre yaparsa onları tavaf etmesinde kendisine bir günah yoktur. Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa şüphesiz Allah kabul eder ve (yapılanı) hakkıyla bilir. (Bakara 2/158, DV Meali)