ABDULAZİZ BAYINDIR: Değerli izleyicilerimiz, bugünkü konumuz İsaAs tekrar gelecek mi gelmeyecek mi meselesi. İsa ile birlikte bir de mehdi konusu var. Onu bugün ele almayacağız. İnşallah haftaya ele alacağız. Bir buçuk saatlik süre her iki konu için yeterli olmayacak. Ama şunu söyleyelim ki; her ümmet yada her nebi, kendisinden sonra gelecek olan nebiyi müjdelemiştir. MuhammedSav de son nebidir. Artık ondan sonra bir daha nebi gelmeyecektir. Allah, MuhammedSav ile ilgili biliyorsunuz şey yapıyor Ahzab suresinde. Ahzab 40.ayette diyor ki; AHZAB, 40.. Ayet: Ma kane muhammedün eba ehadim mir ricaliküm ve lakir rasulellah: Muhammed,sizin erkeklerinizden herhangi birinizin babası değildir”. Erkek evladı olmuştu ama ölmüştü biliyorsunuz. “Ve lakin resulallah: ama Allah’ın elçisidir”. “ve hatemen nebiyyın: ve nebilerin sonuncusudur”. Allah’ın elçisi, resul ve nebilerin sonuncusu. Hem nebidir hem resuldür. Biliyorsunuz bizim geleneğimizde nebi ve resul kelimeleri birbirine karıştırılmıştır. Her resul nebi olur ama her nebi resul olmaz geleneğe göre. O zaman iki şekilde de olsa yani her resul nebidir dense bile yani o gelenekteki anlama göre konuşsanız bile artık nebilerin sonuncusu geldiğine göre bir daha bir resul gelmeyecektir. Yanlış bilgi de yani o yanlışı temel alanları bile esas alsak, biraz sonra okuyacağımız işte İsaAs’ın gelmesi için delil olmaz. Biraz sonra göreceğimiz İsaAs’ı getirmek isteyenlerin tamamı, ayetlere parçacı yaklaşmış, kurana uyma yerine kuranı kendilerine uydurmuşlardır. Ve malesef büyük bir çoğunluktur. Hemen her dersimizde bunu size anlatıyoruz, bugün de çok açık ve net olarak göreceksiniz ki İsaAs’ın tekrar gelmesine en küçük ihtimal yoktur. Öyle bir şey söz konusu değildir. Tekrar geleceği, yahudi ve hıristiyan işbirliğinin müslümanlara yansımasıdır. Yani üçlü bir işbirliği yapılmıştır. Şimdi çağımızda bu işbirliklerin yapıldığını görüyoruz. Son zamanlarda bu Fetullah Gülen olayı ile işbirliğinin ortaya çıktığını artık insanlar görüyor. Yıllardır bunu söylüyorduk da nasıl ki olay siyasete yansıdı, o zaman ortaya çıktı. Eğer siyasetle uyum içerisinde devam etseydi bu da ortaya çıkmazdı. Biz ne kadar bağırırsak bağıralım, ne kadar ayetleri ortaya koyarsak koyalım. Çünkü insanlar doğruları değil de gücü tercih ediyorlar. Ama ne yapalım, biz yapabileceğimizi yapar bildiğimiz doğruları anlatırız. Şimdi son nebi geldiğine göre artık bundan sonra nebi gelmeyecek. Peki bu son gelen nebiye inanma görevi kimde? Bizde şu var yani yalan söylemek çok zor ya? Bir yalan asırlardır söyleniyor ise ona ters gelen şeyler hemen kırpılabiliyor. İsa’nın geleceği ayrı bir inanç haline getirilmiştir. Mesela kelam kitaplarında vardır. “Ve nuzule İsa hakkun” der; “İsa’nın tekrar inmesi haktır”. İsa’nın geleceği beklentileri, bugün biliyorsunuz işte İşid olarak vasıflanan nir gurup, İsa gelcek diye işte Şam bölgesine, orada bir takım hazırlıklar içerisinde. Batılılar İsa gelecek diye Armegedon savaşı peşindeler. Bunların tamamı işte tanrıyı kıyamete zorlamak diye bir takım şeyler söylüyorlar. Bunların tamamı yalan ve iftiradan ibaret şeylerdir. Uydurulmuş bir inançtır. Tabi bu inancın uydurulmasının arkasında yahudiler vardır. Çünkü yhıdilerin Mesih’e inanma mecburiyetleri vardır. Biliyorsunuz kurandaki ayetleri gördük; onlar Mesih’i öldürmeye kalktılar. Ona inananlar bugün kendilerine hıristiyan diyor. Yahudilerde de onlarda da MuhammedSav’e inanma mecburiyeti var. Bu defa hıristiyanlar İsa tekrar gelecek diyor. Çünkü herbirisinde gelecek nebiye inanma onların iman esaslarından bir tanesidir. Yani bizde iman şartlarının yanına onlar bir de gelecek nebiye inanmayı katarlar kendi şeylerine. Onu öğretirler inanç esaslarının. Gelecek nebi Muhammed ise MuhammedSav’e inanma onların hesaplarını bozuyor. O zaman kilise diye bir şey kalmıyor, havra diye bir şey kalmıyor, hepsi MuhammedAs’ın arkasında birleşmeleri gerekiyor. Bundan hoşalanmayan insanlar, zamanında nasıl İsaAs’a karşı çıktılar o günün hahamları o günün yahudi ileri gelenleri, kendi hakimiyetlerini devam ettirmek için nasıl İsaAs’a karşı çıktılar Onu öldürmeye kalktılar ise bugün de aynı şekilde bu hakim güçler: ister yahudilerden olsun ister hıristiyanlardan olsun bunlar da MuhammedSav’in bekledikleri nebi olmadığını ortaya koymaya çalışıyorlar. Yahudilerin kitaplarında Mesih’e inanma mecburiyeti olduğu için, Onun geldiğine de inanmadıkları için zamanında, kendi toplumlarını Mesih gelecek diye kandırmaya çalışıyorlar. Hıristiyanlar da MuhammedSav’e inanmadıkları için İsa’nın tekrar geleceğini toplumlarıma söylemeye çalışıyorlar. Kendine müslüman diyen bir gurup da onlarla işbirliği yapıyor, her ikisinin de gönlünü edecek bir kelime kullanıyor; Mesih İsa gelecek diyor. Yahudi, Mesih gelecek diyor, hıristiyanlar İsa gelecek diyor, bir gurup müslüman da Mesih İsa gelecek diyerek tam bir ittifak meydana getiriyorlar. Kuran buna kesinlikle imkan vermiyor, her zaman yaptıkları gibi bakıyorsunuz ki ayetlerden hesaplarına geleni almışlar gelmeyenleri bir kenara atmışlar. Bazı ayetlere de kendi keyiflerine göre anlamlandırarak tahrifat yapmışlar. Tahrif metinde değil de anlamda. Metinde zaten tahrif yapmak mümkün değik. Herkesin ezberinde olan bir metni nasıl değiştireceksiniz! Görüyorsunuz bir harekede bile oynama yapılamıyor. Bunu bu şekilde bir inanç esası oluşturmuşlar. Bu dersimizde bunu göreceğiz Allah nasib ederse. Yahya bize bu mevcut İsa’nın gelmesi ile ilgili inancı bi özetlesin ve dayandıkları delilleri söylesin, sonra işin esasına geçelim.
YAHYA ŞENOL: Öncelikle bu özet kısmını halledelim kısaca. Nuzul-i İsa, Hz.İsa’nın gelişi ile alakalı olarak ne söylenmiş onları bir görelim. Sonra neye dayanarak bu iddialar öne sürülmüş onları görüp değerlendirmeye çalışalım. Öncelikle ehli sünnet kelamcıları olmak üzere Selefiler, hatta şiiler de aynı görüşteler. Bunlar diyorlar ki; “Hz.İsa yeniden gelecektir ve bu bir iman esasıdır. Ayetler ve hadisler buna inanma zorunluluğu yüklüyor müslümanlara”. Ve şöyle söylüyorlar; “kurana baktığımız zaman biz, İsaAs’ın düşmanları tarafından öldürülmediğini, ileri bir zamand yani kıyametten önceki bir zamanda Allah tarafından ruhunun kabzedileceğini görüyoruz” diyorlar. Ruhunun kabzedildiğini ifade eden bir ayet var kuranda biraz sonra göreceğiz. Maide suresinin 117.ayeti. Burada geçen bir kelime var “teveffi” kelimesi ve bu geçmiş zaman kalıbı ile mâzi siğgası ile kullanılıyor. Bu ne anlama geliyor? Bu da diyorlar kıyametten önce bunun C.Hakk tarafından gerçekleştirileceğini haber veriyor. Ayrıca İsaAs’ın bir kıyamet alameti olduğu yani İsaAs eğer öldü gitti ise kıyametle ilişkisi koptu. Ölmemiş olup yeniden gelmeli ki kıyamet için bir alamet teşkil etsin. Zuhruf suresinin 61.ayetini biraz sonra göreceğiz, buna delil getiriyorlar. Ve şöyle bir inanç ortaya koyuyorlar. Diyorlar ki; “Hz.İsa, ruh ve bedeni ile birlikte C.Hakk tarafından semaya yükseltilmiş, şu an orada. Mahiyetini bizim bilmediğimiz bir şekilde yaşıyor. Kıyametten önce dünyaya inecek ama bir peygamber olarak değil. Ne olarak inecek? Son peygamberin getirdiği vahye tâbi olacak. Yani MuhammedAs’ın tebliğ ettiği vahye tâbi olacak. Ama ilave bir takım şeyler icra edecek. O da ne? Deccali öldürecek ki bu da bir kıyamet alameti olarak sunuluyor. Ve yeryüzüne adaleti hakim kılacak”. Bu, Buhari’den Müslim’ine, Tirmizi, Ebu Davud, hadis kitabı olarak güvenilir nitelenen ne kadar hadis kitabı varsa hepsinin ittifakla kabul ettiği bir husustur. Sadece detayları diğer hadis kitaplarında biraz farklı. Onları da kısaca aktarayım. Şöyle deniyor: Hz.İsa, Deccal ortaya çıktıktan sonra iki eli iki meleğin kanatları üzerinde Dımeşk’in doğusunda bulunan beyaz bir minareye sabah namazı vaktinde inecek. Zaman ve yer her şey belli. Müslümanlar arasında adaletle hükmedecek. Haçı kırıp domuzu öldürecek. Cizyeyi kaldıracak. Hac ve umre ziyareti yapacak. Nefesi kafirleri öldürecek. Lud kapısında Deccal’i katlettikten sonra bir rivayete göre 7, başka bir rivayete göre de 40 yıl yaşayacak ve Şam tarafından esen bir rüzgarın etkisi ile birlikte bütün müminlerle birlikte vefat edecek. Kısaca bu şekilde özetliyorlar. Bu, ehli sünnet kelamcıları ile selefiler ve şianın görüşü. Genel manada ehli sünnet bu görüşte. Bir kaç kişi de söyleyeyim bunun aksini düşünen. İsaAs’ın C.Hakk tarafından vefat ettirilmiş olduğunu ve kıyametten önce yeniden dünyaya gelmesinin söz konusu olmadığını söyleyen bir kaç kişi var. Kim bunlar? Mutezile kelamcılarının bu görüşte olduğu söyleniyor. Bunun yanı sıra Ahmed Emin, Abdulkerim El Hatip, Mahmud Ebu Eyye ve Muhammed İzzet Derveze. Bunlar son dönem alimleri arasında sayılıyor. Bunlar da diyor ki; hayır, İsaAs vefat etmiş, bir daha gelmesi söz konusu değil, ilgili ayetler sizin söylediğiniz şekilde yorumlanmaz. Bir üçüncü görüş olarak da ki bu Muhmmed Abduh, Muhammed Reşit Rıza, Halime ve Taftazani gibi eski ve yeni kelamcılar arasında söyleniyor. Bunlar da diyorlar ki; “kurana bakıyoruz, İsaAs’ın vefat ettiği anlaşılıyor ama kesin karar veremiyoruz. Acaba gelir mi gelemez mi? Niye? Çünkü bu konudaki hadisler çok kuvvetli. Mütevatir derecesine yükselmiş. Dolayısıyla ayetler öldüğünü, hadisler ölmeyip yeniden geleceğini söylüyor. Ne ayeti önceleyebiliyoruz ne hadisleri. O zaman diyoruz ki; ölmüş ama cesedi ile bedeni ile yeniden gelmesi söz konusu değil, manevi bir şahsiyet olarak geleceğini söyleriz. Hadisleri de bırakamıyoruz ayetleri de. Şahsı manevi olarak yeniden gelecek, farklı bir fonksiyon icra edecek” diye böyle bir şey söylüyorlar. Ne olacak? Hz.İsa’nın ileri asırlarda şahsı manevisi ortaya çıkacak, insanlığa sevgi, barış, şevkat gibi şeyler Onun mensupları tarafından uygulanacak.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Dikkat ederseniz Fetullah’da onlar var.
YAHYA ŞENOL: Said Nursi de biliyoruz bu görüşte. Böyle görüşler ortaya sunuyorlar. Tabi şimdi burdan Hocam da ifade etti dedi ki; “ayetlerden delil getirmeye çalışıyorlar”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi istersen bir dakika şey yapalım da. İsaAs gelecek diyenler, Resulullah’ın şeriatına uyacağını söylüyor değil mi? Peki geldiği zaman haçı kıracak diyor. Domuzu öldürecek. Domuzu öldürmek diye bir şey var mı? Yani hangi nebi gelmiş de bir hayvanı öldürmüş. Böyle bir saçmalık olur mu? Domuzu öldürmek demek ne demek? Bakın görüyormusunuz? Cizyeyi kaldıracak diyor. Zaten cizye diye bir şey yok. Cizyeyi siz koydunuz. Kurandaki cizye kelimesinin anlamının gelenekteki cizye olmadığını burda ayrı bir derste anlatmıştık. Hadi diyelim cizye şeriatın bir hükmü ise hani MuhammedAs’ın şeriatına tâbi olacaktı? Haçı kırmak demek ne demek? Herkes inanacak deniyor. Öyle şey olur mu? Allah diyor ki; “ve ma ekserun nasi velev haraste bi muminin: sen ne kadar uğraşırsan uğraş, insanların çoğu inanacak değildir” diyor. Sonra bir de kıyamet alameti! Kıyametin alameti olur mu? Bakım Araf suresi 187.ayette Allah ne diyorARAF, 187.. Ayet: Yes’eluneke anis saati eyyane mürsaha: sana o kıyamet saatini soruyorlar ne zaman gelip de demir atacak diye”, “kul innema ılmüha ınde rabbı: deki onun bilgisi rabbim katındadır”, “la yücellıha lil vaktiha illa hu: vakti geldiği zaman ortaya çıkaracak olan sadece Odur”, “sekulet fis semavati vel ard: göklere ve yere bunun bilgisi ağır gelmiştir”, “la te’tıküm illa bağteten: hiç beklemediğiniz bir anda gelecektir”. Peki İsa gelecek dendiği zaman, öyle bir inanç var ise bu ayete uyar mı? Orada bir beklenti var değil mi? O zaman İsa gelmeden kıyamet kopmaz değil mi? “yes’eluneke: sana soruyorlar kıyamet ne zaman”. Peki bu ayete muhatap olan bir nebinin böyle bir şey söylemesi mümkün mü? Sana soruyorlar “keenneke hafiyyün anha: sanki onu iyice kavramışsın da”, “kul innema ılmüha ındellahi: de ki bilgisi sadece Allah katındadır, Allah’tan başkası bunu bilmez”, “ve lakinne ekseran nasi la ya’lemun: ama insanların çoğu bunu bilmiyorlar”. Mümkün değil. Aniden gelecek şeyin alameti olur mu? Ne zaman geleceği belli değil.
YAHYA ŞENOL: Nuzulü İsa inancını, İsaAs’ın yeniden gelişini savunanların kendilerine delil aldıkları ayetleri bir görmeye çalışalım. Bunlardan birincisi; Nisa suresinin 157 ve devamı ayetler. Nisa suresi 4.sure. Bunun 157.ayetinde C.Hakk şöyle buyuruyor. Hatta belki bir üst ayetten de başlayabiliriz.
NİSA, 156.. Ayet: Ve bi küfrihim ve kavlihim ala meryeme bühtanen azıyam” diye. Hani yahudilerin Meryem validemize söylediği sözlerden dolayı C.Hakk onlara şöyle şöyle ceza verdi diye. 157’de de “Ve kavlihim: ayrıca şu sözlerinden dolayı da C.Hakk onlara ceza verdi. “inna katelnel mesıha ıysebne meryeme raulellah: Allah’ın elçisi Meryem oğlu İsa’yı da öldürdük demeleri yüzünden de cezaya çarptırıldılar”.
ABDULAZİZ BAYINDI9+R: Haç da oradan çıkıyor ortaya değil mi? “Öldürdük, çarmağa gerdik”.
YAHYA ŞENOL: “ve ma kateluhü” C.Hakk da diyor ki; “hayır, İsa’yı onlar öldürmediler”, “ve ma salebuhü: çarmıha da germediler Onu”, “ve lakin şübbihe lehüm: fakat bu onlara öyle gösterildi”. Sanki İsa’yı çarmıha germiş gibi gösterildi.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Sanki çarmıha gerilmiş gibi” değil “sanki öldürmüşler gibi”.
YAHYA ŞENOL: Sanki öldürmüşler gibi geldi. “ve innellezınahtelefu fıhi le fı şekkim minhu: Onun hakkında bu şekilde ihtilafa düşenler bu konuda kesin kanaate varamıyorlar”. “ma lehüm bihı min ılmin: bu konuda ellerinde sağlam bir bilgi yok”, “illettibaaz zann: sadece zanna uyuyorlar bunlar”. Ellerinde somut bir bilgi yok. “ve ma kateluhü yekıyna” C.Hakk bir kez daha diyor ki; “kesin olarak Onu öldürmüş değiller”. Onu onlar öldürmediler. Ne oldu peki?NİSA, 158.. Ayet: Bel; aksine”, “ rafeahüllahü ileyh: Allah Onu kendi katına yükseltti”. Diyorlar ki; “öldürmediler ve Allah Onu kendi katına yükseltti. Buradaki yükseltme, C.Hakkın İsaAs’ı ruhu ve bedeni ile kendi katına alması şeklinde oldu. Bu yüzden İsa o gün bugündür semada bizim bilmediğimiz bir yerde bilmediğimiz bir şekilde ruhu ve bedeni ile birlikte yaşıyor, kıyamete yakın bir zamanda dünyaya gelecek”. En büyük delilleri bu ayet.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu ayetin üzerinde duralım inşallah da şu amda değil. İşin esası şu: başlangıçta da söyledim. Bugün Allah son nebisini göndermiştir. Artık yeni bir nebi gelmeyecek. Dolayısıyla bu dünyaya gönderilmiş tek nebi Odur. C.Hakk iki tane ayette mesela Enam suresi 92.ayette diyor ki; ENAM, 92.. Ayet: Ve haza kitabün enzelnahü: bu, indirdiğimiz kitaptır”, “mübaraküm: bereketli”, “müsaddikullezı beyne yedeyhi: kendinden önceki kitapları tasdik eden bir kitaptır”. Bize öğrettikleri neydi? Tasdik mi? Tahrif! Bakın tasdik eden kitap. Gerçekten bozulmamış hiç bir şey bırakmamışlar. Herşeyi bozmuşlar. Bugün islam alemi niye bu durumda? Bu durumda nasıl olmasın kardeşim. Kuranın en temel kavramlarından birisi tasdik. Eğer o tasdik olmasa kimsenin inanması gerekmez. Ayeti tamamlayayım, tasdik üzerinde duralım. “ve li tünzira ümmel kura” şehirlerin anasına, başkente seni gönderdik diyor. Dünyanın başkenti Mekke’dir. Anakent. Gönderdik ki orayı uyarasın. “ve men havleha: ve oranın çevresinde olanları uyarasın”. “vellezıne yü’minune bil ahırati yü’minune bihı: ahirete inananlar buna da inanırlar”. Yani ahireti önceliyor, ahireti ikinci sıraya koyuyorsa inanır. Ama adam dünyayı önceliyorsa hakimiyet elimden çıkmasın diye inanmaz. “ve hüm ala salatihim yühafizun: onlar namazlarını sürekli kılan kişilerdir”. Ümmül kura ve çevresi! Onu uyarmak için Allah bir nebi gönderiyor. MuhammedSav’i gönderiyor. Ayrıca Sebe suresinin 28. ki bendeki mealde 430.sayfa. Sebe suresi kuranda 34.suresi. Bak burada da diyor ki; SEBE, 28.. Ayet: Ve ma erselnake illa kaffetel lin nasi: seni tüm insanlığa gönderdik” diyor. Yani sadece Mekke’ye değil. Sadece Mekke’nin yakın çevresine değil. Mekke demedi ümmül kura dedi. Şehirlerin anası. Merkez. Dünyanın merkezi. Onu da coğrafyacılar bilirler kabedir. Ve çevresi dedi. Bunu Şura suresinin 7.ayetinde de Allah söylüyor ümmül kura ve çevresi diye. Burada da diyor ki; “seni tüm insanlığa elçi olarak gönderdik”. “beşırav ve nezıra: müjdeci ve uyarıcı”, “ve lakınne ekseran nasi la ya’lemun; insanların çoğu bunu bilmiyor”. İşte bunu anlatmaya çalışıyoruz, öğretmeye çalılıyoruz. MuhammedSav geldi. Bu kitapla geldi. Öyleyse bu kitapta ne varsa o. Değerli izleyiciler şimdi bakın biraz sonra göreceksiniz, Allah’ın ayetlerini sağa sola çeken, işi anlaşılmaz hale getirenler Resulullah’ın sözlerini niye sağa sola çekmesinler? Niye Ona iftirada bulunmasınlar ki. Çünkü hedefleri din değil hedefleri dünya. Ama dini kullanmadan da insanları sömüremiyorsunuz. Doğru din ile hiç kimseyi sömüremezsiniz. Uydurma din ile sömüreceksiniz. Şimdi bakın. İstersen Yahya yine sen bi oku Diyanet’in mealinden İbrahim suresinin 4.ayetini bi oku. Bakın şimdi nebilerin sonuncusu olarak geldi diye Ahzab 40.ayetten okumuştuk. MuhammedSav son nebi? Peki son resul mü acaba? Resullerin sonuncusu yok kuranda. Nebilerin sonuncusu var. Bizde nebiye de resule de peygamber denir, hiç bir şey anlama imkanı kalmaz. Her şey birbirine karışır. Bi oku onun mealini.
YAHYA ŞENOL: İbrahim suresi 14.surenin 4.ayeti: “biz her peygamberi ancak kendi kavminin dili ile gönderdik ki onlara iyice açıklasın. Allah dilediğini saptırır dilediğini..”
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ondan sonrasını okuma. Çünkü çok uzun.
YAHYA ŞENOL: “Biz her peygamberi ancak kendi dili ile gönderdik”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Her peygamberi kendi kavminin dili ile gönderdik”. O zaman MuhammedSav’in dili ne idi? Arapça. Kuranın dili ne? Arapça. O zaman böyle bir peygamber. O kelimeyi kullanıyor. Nebi dese tamı tamına uyar. Orada resul geçiyor ama bu kavramlar karma karışık edilmiş. Böyle bir durumda bu ayete göre bu peygamber türklere gönderilmiş olur mu? Bizim dilimizle mi geldi? E peki Sebe suresinde Allah “seni bütün insanlığa gönderdik elçi olarak” diyor. Bütün insanlık arapça mı konuşuyor? Onun için bakın orada az önce Yahya’nın söylediği gibi nebi kelimesi geçmiyor. Nebilik bitti. MuhammedSav, resul ve nebiydi. Doğru. Ama resullük devam ediyor. Resullük bu kitabı götürmektir. Asıl resul bu kitaptır. Siz bu kitabı muhatabınızın dili ile götürürseniz oraya dini götürmüş olursunuz. Yani türklere bu kitap anladıkları dil ile anlatılırsa bu din bunlara getirilmiştir. Bunu Diyanet İşleri yapıyor diye değil, genel hata. Türkiye’de hangi meale baksanız aynı şeyi bulacaksınız. Farklı bulamazsınız ki. Bakın İslam Ansiklopedisi nebi-resuş maddesine, bu işin içinden çıkmanız imkansız. Yani tahribat o kadar fazla ki gerçekten. Öyle bir madde yok zaten. Tahribat o kadar fazla ki yani biliyorsunuz olacak şey mi haftada iki ders. Birisini işte HilalTv’den canlı olarak veriyoruz, ikincisini Ensar Vakfı’nda internetten canlı olarak veriyoruz. Üçüncüsü pazartesi günü arkadaşlarımız Fatih, Yahya diğer arkadaşlar yine HilalTv’den şey yapıyor ve herkesin dikkatini çekiyor. Öyle şeyler söyleniyor ki ilk defa duyuluyor. Ya küçücük bir vakıfta yani bu yanlışları anlata anlata canımız çıkıyor. Allah bir taraftan “seni tüm insanlığa” bak burada nebi demiyor resul diyor. Asıl resul arap dilinde bu kitaptır. Elçinin getirdiğidir. Bunu diyen bir tane tefsir bulamazsınız. Dilin şeyi bu. Aslı şey, bunu götüreceksiniz. Onun için İBRAHİM, 4.. Ayet: Ve ma erselna mir rasulin illa bi lisani kavmihı: her resulü kendi dili ile gönderdik” o zaman bu, hangi topluma tebliğ edilecekse onun diliyle tebliğ edilecek ki mesaj götürülmüş olsun. Niye? “li yübeyyine lehüm: her şeyi onlar için ortaya koysun”. İşte burada son nebi gelmiş, son resul gelmiş. Allah bu kitapla göndermiş. Herkesin uyması gereken bu kitap. Bir de tasdik konusu. Tasdik konusınu Fatih’ten şey yapalım. Müslümanların tamamen terk ettiği bir konu. Bu konu, yahudinin ve hıristiyanın yani tasdik yoktur demek kadar yahudi ve hıristiyanların hoşlanacağı bir şey yoktur. Yahudi hıristiyan derken sıradan şeyleri demiyorum. O insanları dini kullanarak sömüren din adamlarını diyorum. İsaAs’ı bu kadar mucizesine rağmen öldürmeye kalkan zihniyeti söylüyorum. Onlar için bulunmaz bir şeydir. Kim ki incil ve tevrat tahrif olmuş der ise onu altına boğmaları lazım. Ne istiyorsan verelim yeter ki böyle söyle diye. Ama islam alemi bugün bunu ittifakla kabul ediyor malesef. Ama bütün ayetlere rağmen. Çünkü islam aleminin kuranla uzaktan yakından ilgisi kalmamıştır. Kuran sadece “efendim size saygımız sonsuz, falan edendi sen şuradan sakın şuradan aşağıya inme” gibi bir şey.
FATİH ORUM: Kurana bakıldığında esasında bütün nebilerin risalet ile ilgili mücadelelerine bakıldığında nebilerden, resullerden ne bekleniyor? Senin gerçekten Allah’ın nebisi olduğuna dair bir belge, bize bunu göstermelisin. Nitekim kuranda MuhammedAs’dan sürekli mucize talepleri var. Sen eğer nebi isen bizlere şunları yapmalısın, şöyle mucizeler göstermelisin. Ve kuranın ısrarla bu tür taleplere verdiği bir cevap var. Ne zaman bir mucize talebi olsa kuran onlara diyor ki; “Muhammed’in size okuduğu ayetler Onun nübüvvetinin bir delili değil mi?”. Yani Onun size tebliğ ettiği şeylere bakın. Size neler söylüyor. O, sizin elinizdeki kitabı tasdik eden şeyler söylemiyor mu? Evet. O halde bundan daha iyi bir nübüvvetin delili olabilir mi? Yani mucize değerinde bir belge tasdik ilişkisi. Kuran sürekli bunu işte sana indirilenler daha önceki suhuflarda vardı, daha önceki zeburlarda, vahiy parçalarında, kayıtlarda vardı. İşte sana bu söylediğimiz, esasında ellerindeki kitabı tasdik eden şeylerdir gibi ifadeler bütün ilahi kitaplar arasında kopmaz bir ilişkinin olduğunu ve herhangi bir nebi geldiğinde o nebinin ve o nebiye indirilen kitabım meşrıiyeti doğrudan doğruya kendisinden önceki kitaplara bağlanıyor. Kopmaz bir şey var. Yani insanların bir nebi iddiası ile karşılaştıklarında ellerinde en kuvvetli ölçüt, o kişinin söylediği şeylerin ellerindeki kitapla örtüşüp örtüşmediğidir. O kadar güçlü bir delildir, güçlü bir belgedir. Onun için mesela kuranda “Muhammed Allah’a iftira ediyor, kendisinden söylüyor bunları” şeklindeki iddialara şöyle bir cevap veriliyor: Yunus suresi yani 10.surenin 37.ayetinde YUNUS, 37.. Ayet: Ve ma kane hazel kur’anü ey yüftera min dunillahi: bu kuran başkası tarafından uydurulup Allah’a mâledilmiş bir şey değil”. Olamaz mı Allah’ım böyle bir şey? Birisi bize bir takım şeyler söyler ve bunları gerçekten kendisi yazmıştır ve Allah’a mâlediyordur. Olmaz mı? Olabilir. Niçin olmasın? “ve lakin tasdıkallezı beyne yedeyhi” bunun olamayacağının bir delili. Ne o? Kendisinden önceki kitapları tasdik ediyor. Peki bu da olamaz mı Allah’ım? Yani önceki kitaplarla örtüşen şeyşer söylüyordur ve bize yutturuyordur. İkinci bir delil geliyor bir kitabın Allah’ın kitabı olduğunun delili ve bir nebinin Allah’ın nebisi olduğunun delili: “ve tefsıylel kitabi: elinizdeki kitabı tavsil ediyor”, öte yandan bir başka şey daha yapıyor: elinizdeki kitapla ilgili detaylar, açıklamalar veriyor. Çünkü elinizdeki kitapla ilgili bir takım tahrifatlar yapmışsınızdır, eklemeler çıkartmalar.. Onun için mesela Maide suresinin 15.ayetinde MAİDE, 15.. Ayet: Ya ehlel kitabi kad caeküm rasulüna yübeyyinü leküm kesıram mimma küntüm tuhfune minel kitabi: ey ehli kitap işte size resulümüz geldi ki o resul size iletişen kitaptır aslında”. Peki o ne yapıyor? Ehli kitabın kitaplarıyla ilgili insanlardan sakladıkları, gerek iveç yolu ile olsun gerek başka yollarla olsun tahrifatı ortaya çıkartıyor. Haa işte bunu ancak Allah’ın kitabı yapabilir. Yani bir nebinin nübüvetinin delili de ona indirilen kitaptır. Tasdik bu kadar önemli bir ilişkidir. Oysa biz ne yapmışız? En can damarı kesmişiz demişiz ki; “öteki kitapların hepsi tahrif edilmiştir”. Böyle demekle esasında MuhammedAs’ın vefatından sonra elinde Allah’ın kitabı olan bir kişinin MuhammedAs’ın Allah’ın son nebisi olduğuna, kuranın son kitabı olduğuna imanının bütün yollarını kapatmışız. Bu adamların böyle bir sorumluluğu yok ve bu ümmet açısından çok büyük bir vebal. Ve bu nereye gelmiş? Mesela bizim bu hafta içerisinde çıkacak olan Kitap Ve Hikmet dergimizin 15.sayısında ben bir hocadan alıntı yaptım. O hoca diyor ki; “bir takım insanlar çıktı ortaya, bunlara kurancı diyoruz. Bunlar herhangi bir meselenin çözümü olduğunda Allah’ın kitabından bir ayet şey yapıp Allah böyle buyurmuştur deyip meseleyi halletme yolunu tercih ediyorlar. Ben onlara şunu hatırlatıyorum: eğer sen Hz.Muhammed’e iman etmiyorsan ki hiç bir kurandan ayet okuyan insanın böyle bir iddası olamaz zaten. Sen eğer Hz.Muhammed’e iman etmiyorsan kuranın Allah’ın kitabı olduğunun senin için hiç bir delili kalmaz” diyor. Yani Hz.Muhammed bize bunu iletti diye kuran Allah’ın kitabıdır dememiz gerekir diyor. Peki biz Hz.Muhammed’i görmedik? Diyor ki; “Hz.Muhammed tarihin bir döneminde yaşadı ama Ondan silsile halinde güvenilir insanlar bize bunu naklettiler, biz de Hz.Muhammed’e inandığımız güvendiğimiz Onun güvenilir bir insan olduğunu bildiğimiz için elimizdeki kitabın Allah’ın son kitabı olduğuna inanıyoruz” diyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu şahsın Muhammed As’a inanması da imkansız. Nasıl eşhedü diyor. Eşhedü ne demek? Ben şahidim demek. Falan dedi filan dedi ile eşhedü olur mu? Bu adamın kuran Allah’ın kitabı olduğuna inanıyorum demesi asla kabul edilebilecek bir şey değildir. Saçmalığın daniskasıdır. Öyle saçmalık olur mu?
FATİH ORUM; kendi kitabımıza bakış açımız bile bu kadar makas değiştirmiş. Bir de üstüne üslük başkalarının da vebalini alarak diyoruz ki; “adamların kitaplarının hepsi tahrif edilmiştir. Ne yapacağız? Bu adamlara Allah’ın kitabına inanmalarını şey yapacağız”. Peki elimizdeki kitabın Allah’ın kitabı olduğunun delili ne? Tarihin bir döneminde Hz.Muhammed yaşamıştır ve onun yaşadığına dair binlerce milyonlarca insan şahitlik etmektedir, bu insanlardan da biz buna güvenmelerini isteyeceğiz ve işte böylelikle müslüman olmalarının yolu açılacak! Allah’ın kitabına göre böyle bir insanın o kitaba inanma, o nebiye inanma diye bir sorumluluğu yoktur. Ne yapacak o insan? Kendi kitabı ile ve etrafındaki Allah’ın ayetleri ile bizim ona tebliğ ettiğimiz kitap arasındaki irtibatı kuracak.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ali İmran 81 mesela.
FATİH ORUM: Ali İmran 81.ayetini biz sürekli hatırlatıyoruz da yanlız zannetmesinler ki Aliİmran 81.ayeti tefsirler bizim anladığımız gibi anlıyor. Böyle bir anlayış yok. Mesela diyorlar ki ben onları da özetledim.
ABDULAZİZ BAYINDIR; Zaten Ali İmran 81’in mealini okusun baksın ki öyle bir şey anlama imkanı var mı? Herşeyi öyle bozmuşlar ki gerçekten ben şaşırıp kalıyorum ya. Doktora ve yüksek lisans öğrencilerimiz ile bu hafta kuranın metodolojisi ile ilgili ayetleri bütün tefsirlerden baktık. Bilgisayardan baktık bakmak kolay olduğu için. Ya Allah rızası için bir tane o ayetleri bozmadan anlam veren birisi çıksa. Yok. Öylesine bozuyorlar ki sıradan arapça bilen bir kişi inanamaz, bu kadar da olur mu der. Öyle alim olmaya lüzum yok yani.
FATİH ORUM: Ali İmran suresinin 81.ayetinde Allah bütün nebilerden söz alıyor. Tabi onların vasıtasıyla bütün ümmetlerden. Yani elinizde Allah’ın bir kitabı var ise daha sonraki zaman diliminde elinizdeki kitabı tasdik eden bir resul geldiğinde ki o gerçekten nebi de olabilir veyahut o nebinin vefatından sonra ona indirilen kitabı tebliğ eden bir resul veya bizzat o kitabın kendisi de olabilir. Böyle birisi ile karşılaştığınızda artık siz ona tâbi olacaksınız ve o davanın destekçisi olacaksınız diye bir söz alıyor. Tefsirler bu ayet ile ilgili Diyorlar ki; “bu ayette 3 şey kastedilmiş olabilir bu alınan sözün ne olabileceğine dair. Diyorlar ki çoğunluk böyle; burada söz alınan kimseler peygamberlerdir”. Öyle diyorlar. Yani Allah bir nebiden söz alıyor. Peki ne yapmak için? O nebi hayatta iken Allah bir resul gönderirse. Hocam nebiye diyorlar ya kendisine kitap verilmemiş kimse. Öyle diyor, ondan sonra bir nebi var Allah kitap verilmeyen bir nebi göndermiş, ondan da şu sözü almış: bak bir resul gelirse senden sonra yani kitap verdiğim bir kişi gelirse sen herşeyinle artık ona tâbi olacaksın. Bunu söylüyorlar.
İkincisi: diyorlar ki; “burada aslında MuhammedAs’ın..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Mesela Muhammed Sav: o, nebi ve resul.
FATİH ORUM; Mesela İsmail As.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İsmail As da nebi ve resul.
FATİH ORUM: Onlara göre öyle değil. Kitap verilmemiş kişi. İkincisi de diyorlar ki; “Ali İmran suresinin 81.ayeti MuhammesAs’ın insanlığın en şerefli ve en seçkin insan olduğuna dair kararın AdemAs’dan itibaren bütün nebilere deklare edilmesini ifade eder”. Yani ne demek? Açıkça bunu yazıyorlar tefsirler. Diyorlar ki; “MuhammedAs diye birisi gelecek. Bu, en şereflinizdir. Bu şerefini bütün nebilere deklare etmek için bakın şunun farkında olun: Mesela Ey Musa, sen şu an yaşarken Muhammed gelse idi sen kesinlikle Ona tâbi olacaktın. O, o kadar yüce”.
ABDULAZİZ BAYINDIR; Az öncekinin yine üçkağıtçılığı var da bunun üçkağıtçılığı da yok. Ali İmran 81’de ne diyor bak.ALİ İMRAN, 81.. Ayet: Ve iz ehazellahü mısakan nebiyyıne: Allah nebilerden kesin söz aldı”, “lema ateytüküm min kitabiv ve hıkmetin: size kitap ve hikmet verirsem”. Demek nebilere kitap ve hikmet veriyor. Bunlar nebilere verileceğini kabul etmiyorlar zaten. Bir kere burdan kaybetti! Hikmetin ne olduğunu da hiç kimsenin bildiği yok. Oradan da kaybediyorlar. “sümme caeküm rasulüm: arkadan size resul gelirse” diyorlar. Peki. “müsaddikul lima meaküm; sizinle beraber olanı tasdik eden bir resul gelirse”. E o zaman bunun MuhammedAs ile ne alakası var? Resul nekiradır arapça ile ilgili. O resulün nebi olması gerekmez. Herhangi birisi o kitabı götürürse o gelmiş olur.
FATİH ORUM; Fahreddin Razi bile bunun MuhammedAs’ın nebiler için müjde olduğuna dair ayet.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Neresinden çıkarıyor onun?
FATİH ORUM: Daha şeyi Hocam, diyorlar ki; “burada kastedilen şey esasında sadece ehli kitapatır. Sadece Allah ehli kitaptan bu sözü almıştır. Onun delili de bu ayetin ennebiyyin ifadesi yani “Ve iz ehazellahü mısakan nebiyyın” ifadesindeki ennebiyyin ifadesi bir katip hatasıdır” diyorlar. Bu ne olacak: “Ve iz ehazellahü mısakan utul kitab” dır bunun aslı esasında diyorlar. Bunun delili olarak da şeyi söylüyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR; Yani kendilerine kitap verilenlerden söz alındığı zaman.
FATİH ORUM; Âli İmran 187 var ya ALİ İMRAN, 187.. Ayet: Ve iz ehazellahü mısakallezıne utül kitabe le tübeyyinünnehu lin nasi ve la tektümuneh”. Bu ayet aslında bununla aynıdır. Dolayısıyla buradaki ennebiyyin ifadesi bir katip hatasıdır diyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Zaten bunlar dörtten fazla kitap indirildiğine inanmazlar değil mi? Ama kuran ne diyor? Mesela ben şimdi izleyicilere sorayım. Sizin okuduğunuz kitaplarda, size öğretilenlerde indirilen kitaplar hangisi? Zebur, tevrat, incil, kurandır. İsmail As’a kitap indirilmiş mi geleneğe göre? İshakAs’ın var mı? Yakub’un var mı? YakubAs’ın torunlarına indirilmiş mi? Hadi burda Musa ve İsaAs’dan bahsediyor. Halbuki okuyun Âliİmran 84.ayeti göreceksiniz hepsine Allah kitap indirmiştir teker teker. Bütün nebilere indirdiğini söylüyor ama bunların umurlarında değil ki. Bunlar kendi kafalarına göre bir din uydurmuşlar, ona uymayan ayetleri almıyorlar.
FATİH ORUM: Sonuç itibarıyla tasdik ilişkisi yani bütün mesih meselesi, mehdi meselesinin temelde halledileceği asıl mesele tasdik meselesi tahrife dönüştürüldüğü için bu defa işte işler çıkmaza girmiş.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bir de zaten ayetlere parçacı yaklaşıyorlar. O parçacı yaklaşım, demin de söylediğim gibi kuranı sadece Allah açıklar. Allah’tan başkasının açıklaması, onun kendisini Allah’ın yerine koymasıdır. Ama şu tefsirlerin tamamında kuranı müfessirler açıklamıştır. Yani Allah’ın şirk saydığı bir yöntem ile açıklanmıştır. Böyle bir yöntemle açıklanmış kitaplardan ne bekleyeceksin? Onun için C.Hakkım belirttiği yöntemle o ayetleri bir okuyalım. Evet Yahya, İsaAs’ın inişi ile ilgili ayetler. Delil getirilen ayetler.
YAHYA ŞENOL: 157.ayeti okumuştuk. Orada Allah demişti ki; “onlar Onu kesin olarak öldürmüş değillerdir”, 158’de “Bel rafeahüllahü ileyh: Allah Onu kendi katına yükseltmiştir”. Bu “kendi katına yükseltme”yi ruh ve beden yükseltme olarak algıladıkları için kıyamete yakın bir zamanda yeniden geleceğini söylüyorlar. Yanlız, benzer bir ifade Aliİmran suresi 3.surenin 55.ayetinde de geçiyor. Orada C.Hakk direkt olarak İsaAs’a hitaben şöyle buyuruyor: “İz kalellahü: Allah şöyle demişti”, “ya ıysa: ey İsa”, “innı müteveffıke ve rafiuke ileyye: ben seni vefat ettireceğim ve katıma yükselteceğim”. 157.ayette “Allah Onu katına yükseltti” dedi. Şimdiki zaman kipi kullandı. Burada da diyor ki; “seni vefat ettireceğim ve katıma yükselteceğim”. Demek ki 157.ayette Allah Onu kensi katına yükseltti ibaresi vefat olayından sonra gerçekleştiğini gösteriyor. Şimdi bu ayet varken nasıl anlayacaklar bu ifadeyi? Bu ayete göre önce vefat etmesi ardından yükseltilmiş olması gerekecek. Diyorlar ki; “buradaki ‘müteveffıke ve rafiuke’ kelimeleri kalıp olarak ismi faildir ve ismi fail gelecek zaman da ifade eder. Allah diyor ki burada” diyorlar “seni gün gelecek vefat ettireceğim kıyametten önce ve o şekilde katıma yükselteceğim”. Bir gurup böyle diyor. Bir gurup da diyor ki; “buradaki vefat kelimesi, uyku anlamında alınabilir. Gerçek manada vefatı ölüm manasında kullanıyoruz değil mi? Bir kişi vefat etmiş, ölmüş. Ama vefat kelimesi kuranda uyku anlamına da geldiği için yani biz seni uyutacak ve ardından katımıza yükselteceğiz. Yine beden ile bir yükseltme kastedilmiştir” diye o şekilde yorumluyorlar ayeti. Ve diyorlar ki; “ne şekilde alırsak alalım, her ikisinde de İsaAs’ın ölmediğini, kıyametten önce dünyaya gönderileceği, ölecek ise o zaman öleceğini söyler bu ayet bize”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Aslında bu son ifadenin bi doğru tarafı var. İsaAs ile ilgili olarak değil de kelime anlamı olarak. Biz her gün vefat ederiz. Vefat ruhun çekilip alınması demektir. Onun için Allah Enam suresinin 60.ayetinde şöyle diyor; “Ve hüvellezı yeteveffaküm bil leyli: geceleri sizi vefat ettiren O’dur”. “ve ya’lemü ma cerahtüm bin nehari: gündüzün de neyi kırıp geçirdiğinizi de O bilir/neler yaptığınızı bilir”. “Sümme yeb’asüküm fıhi; O sizi gece vefat ettirdikten sonra gündüzün b’as eder”. B’as kelimesini bilirsiniz “b’as badel mevt: öldükten sonra dirilmek”. B’as; yataktan kalkmak demektir. Onun için ahirette yeniden dirilenler yataktan kalktıklarını zannedeceklerdir. Yasin suresinde var “men beasena min merkadina” diyecekler. “Uyuduğumuz yerden kim kaldırdı”. Zannedecekler ki yataktan kalktık yeniden dirilenler. Doğru gerçekten uyku, vefat manasına gelir. Ama vefat, ruhun çekilip alınmasıdır. Vücut öldüğü zaman da ruhu çeker alır Allah. Onu da Zümer 42.ayette söylüyor. Ruhu şu bilgisayarın yazılımı olarak düşünün. Vücut da bilgisayarın mekanik aksamı. Bilgisayar bozulacağını anladığımız zaman ne yaparız biz? Bilgileri çeker alırız. Ama biz bunu uyutacağımız zaman da bu bilgileri kimse görmesin istersek onu da çeker alırız. İşte ruh, bundaki o bilgileri içeren programdır, yazılımdır. Yazılım gibidir diyelim. Yanlış olur da. Diyor ki Allah; ZÜMER, 42.. Ayet: Allahü yeteveffel enfüse hıyne mevtiha: Allah ölümü sırasında” yani vücut öldüğü zaman. Vücuda da nefis diyor burada ruha da nefis diyor. Vücut öldüğü zaman nefisleri çeker alır. “velletı lem temüt; ölmemiş kimsenin de ruhunu alır”, “fı menamiha” “yeteveffa” diyor aynı şekilde. “Uykusunda alır”. Yani insan uykusunda da vefat ettirir Allah, ölümü sırasında da vefat ettirir. Vefatın tam karşılığı ruhu çekip almak. Az önce Yahya’nın okuduğu Âli İmran 55.ayette “ya ıysa innı müteveffıke: İsa, seni vefat ettireceğim”, “ve rafiuke ileyye; kendi katıma yükselteceğim” diyor. Diyorlar ki; “O ölmemiş, Allah’ın katına yükselmiştir, orada kalacaktır” diyorlar değil mi? Bu yükseltme olayı: bütün ruhlar yükselecek. Az önce okuduk ya “fe yümsikülletı kada aleyhel mevy: karar verdiği kişinin ruhunu tutar”. Bakın şimdi elinizdeki kuranlardan Araf suresi 40.ayeti açar bakarsanız diyor ki Allah burda; “İnnellezıne kezzebu bi ayatina vestekberu anha: ayetlerimiz karşısında yalan söyleyen”. Ayet ortada, yalan şeyler söylüyorlar az önce senin anlattığın gibi. “Vestekberu anha: kendilerini ona göre daha büyük görüyorlar”. Kendi görüşlerini kuranın önüne geçiriyorlar. “la tüfettehu lehüm ebvabüs semai: öldükleri zaman gök kapıları onlara açılmayacak”. Ayetler karşısında yalan söyleyip kendilerini öne alan, ayetleri ikinci plana bırakanlar kafir tabi bunlar. Onlar için göklerin kapısı açılmayacak. Onlar için açılmayacak sözünden ne anlarsınız? Diğerleri için açılacak. İşte ‘rafiu’ dediği vücudun göğe yükselmediğini herkes biliyor. Yükselen zaten ruhudur. Esas olan da o. Yani bu bilgisayardaki bilgi olmasa bilgisayarın ne anlamı olur? İşte kişinin bütün bilgisi taşıyan, her şeyi taşıyan o ruhtur. Sonra vücut yeniden yaratıldığı zaman o ruh gelecek vücudun içine girecek. O zaman Kuvviret suresinde C.Hakkın bildirdiği gibi “ve izen nüfusu zuvvicet”; nedisler yani ruh ile beden eşleştiği zaman. Bu konu ile ilgili çok sayıda ayet var. Ayrıca bir ders yapmak lazım gök kapılarına ruhların yükselmesi. Resulullah’dan gelen bir rivayet var. Konuyu yüzde yüz kurana uygun olarak anlatıyor. O rivayete uydurma bir şeyin katılmadığı kanaati bende hasıl oldu şahsen. Yahya’dan dinleyelim o rivayeti.
YAHYA ŞENOL: Bizim fetva.net sitemizde de var: ruhlar ve gök kapılarının açılıp açılmaması hakkında bilgi verirnisiniz sorusuna verilen bir cevap olarak bu rivayeti koymuşuz. Ahmed Bin Hambel’de geeen 4.cilt 287-288.sayfalarda geçen bir rivayet var. Resulullah, mümin ve kafir olan insanların ölüm ânını anlatırken şunlara yer vermiş. Diyor ki; “mümin bir kulun dünyadan ayrılıp ahirete yöneleceği sırada gökten ak yüzlü melekler iner. Yüzleri adeta güneş gibidir” işte şöyle yaparlar böyle yaparlar diye. Ölüm meleği geliyor, ruhunu alıyor ve diyor ki; “diğer melekler de bir an bile onu yanlız bırakmazlar. O ruhtan yeryüzünün misk kokularının en güzeli gibi bir koku çıkar. Onunla birlikte yukarı çıkarlar. Meleklerin önde gelenlerinden hangisine uğrasalar bu temiz ruh kimimdir diye sorarlar. Onlar, falan oğlu falan diyerek dünyadaki en güzel isimlerini söylerler. Nihayet birinci kat semaya varır kapının açılmasını isterler”. Mümin ruh, melekler eşliğinde yükseltilmiş.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O kapılar kafire açılmayacak diye az önce okuduk ayette.
YAHYA ŞENOL: Kapı onun için açılır. Mümin ruh için. Sonra her semadan mukarreb melekler diğer semaya kadar ona eşlik ederler. 7.kat göğe çıkıncaya kadar böyle olur. Sonra C.Hakk der ki; “kulumu illiyyunun arasına kaydedin”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Zaten Resulullah’ın vefatı sırasında da bir şey söylemişti. Neydi? “izel refikil âla” değil mi? Refik-i Âla’ya. Artık o en yüksekteki birlikteliğe. “Seni yükselteceğim” dediği neyin yükseltilmesi oluyor? Ruhun yükseltilmesi. Gayet açık. Zaten öyle olduğunu ayetlerden göreceğiz ama insanların zihinlerini karıştırdıkları için bu konu üzerinde biraz durmak istedim.
YAHYA ŞENOL; Kafir kişinin ölümünü anlatırken de diyor ki; “bu sefer kafir bir kul dünyadan ayrılıp ahirete gideceği sırada gökten kara yüzlü melekler iner. Ondan sonra ölüm meleği gelir baş ucuna oturur. Onun canını alır. Onu alınca diğer melekler onun elinden bırakmaz. O ruhtan yeryüzünün en pis kokusu gibi bir koku çıkar. Onunla birlikte yukarı çıkarlar. Meleklerin önde gelenlerinden hangisine uğrasalar bu pis ruh kimindir diye sorarlar. Bunlar, falan oğlu falan diyerek dünyadaki isimlerinden en kötüsünü söylerler. Nihayet birinci kat semaya varır kapının açılmasını isterler. Kapı onun için açılmaz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Araf 40’da olduğu gibi.
YAHYA ŞENOL: Sonra Peygamberimiz diyor şu ayeti okudu: “innellezine kezzebu bi ayatine vestekberu anha la tufettehu lehum ebvabus sema” ARAF suresi 40. Onlara diyor gök kapıları açılmaz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O zaman, seni bana yükselteceğim meselesi ne olmuş oluyor? Ruhunun semaya yükseltilmesi oluyor. Her müminde var. Onun için Resulullah da vefatı sırasında “ilel refiki ala” diye refik-i âla’ya gidiyorum” yani en yüce birlikteliğin olduğu yere, dostluğun olduğu yere gidiyorum.
YAHYA ŞENOL: Bir de şimdi bunu tam aslında ortaya koyan, izah eden ayet de Maide suresinin 117.ayeti. İsaAs ve vefat kelimesi…
ABDULAZİZ BAYINDIR: Sen istersen önce öbür ayeti tekrarla. Televizyonunu yeni açmış olanlar olabilir.
YAHYA ŞENOL: Âli İmran 55’de C.Hakk şöyle buyurmuştu; “İz kalellahü ya ıysa: ey isa”, “innı müteveffıke: ben seni vefat ettireceğim”, “ve rafiuke ileyye: ve katıma yükselteceğim” vefat, ardından yükseltme.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi şöyle düşünün: az önce ne dedik; vefat uyku da olabilir ölüm de olabilir. Siz uyku olarak düşünün bakalım olur mu. Öyle düşünün. Bakalım ki Maide 117’de nedir yani uyuyacak olsa ne zaman uyanıyor bir bakın.
YAHYA ŞENOL: 117’de anlatılan olay nerede ve ne zaman geçiyor onu anlamak için bir üst ayete gitmemiz gerekiyor. 116.ayete. 116.ayette buyuruyor ki C.Hakk; “Ve iz kalellahü ya iysebne meryeme: Allah, Meryem oğlu İsa’ya şöyle diyecek”, “e ente kulte lin nasittehızunı ve ümmiye ilaheyni min dunillah: insanlara beni ve annemi Allah ile kendi aranıza koyun diye sen mi söyledin?”. İki ilah olarak böyle bir şey yapın diye sen mi söyledin? C.Hakk hesaba çekiyor İsaAs’ı. Nerde olur bu hesap? “kale: İsaAs da diyecek ki”, “sübhaneke: ya Rabbi seni her şeyden tenzih ederim”, “ma yekunü lı en ekıle ma leşse lı bi hakk: hakkım olmayan böyle bir şeyi ben nasıl söyleyebilirim insanlara: beni ve annemi ilah edinin”, “in küntü kultühu fe kad alimteh: gerçekten söylemiş olsam bunu sen bilmez misin? Kesinlikle bilirsin”, “ta’lemü ma fı nefsı ve la a’lemü ma fı nefsik: sen bende ne var ne yok herşeyi bilirsin ama ben sende ne olup bittiğini bilemem ya Rabbi. Sen her şeyi biliyorsun”, “inneke ente allamül ğuyub: sen, görünen görünmeyen her şeyi bilensin”.MAİDE, 117.. Ayet: Me kultü lehüm illa ma emartenı bihı: ben onlar, sadece sen bana neyi emretmişsen onları söyledim”. O da ne? “enı’büdüllahe rabbı ve rabbeküm: benim de sizin de rabbiniz olan Allah’a kulluk edin dedim ben onlara”, “ve küntü aleyhim şehıdem ma dümtü fıhim: onların arasında içlerinde bulunduğum süre içerisinde ben onalara şahiddim. Ne yapıp ettiklerini görebiliyordum ama”, “felemma teveffeytenı: ne zaman ki sen beni vefat ettirdin” buna ne diyelim?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Uyuttun deyin!
YAHYA ŞENOL: “Ne zaman ki sen beni uyuttun, çekip aldın yanına”, “künte enter rakıybe aleyhim”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Unuttun geri göndermeyi! haşa.
YAHYA ŞENOL: “O gün bu gündür onları gözlüyorsun ben göremiyorum ki diyor. “ve ente ala külli şey’in şehıd: onadan sonra herşeylerine sen şahitsin. Ben hiç bir şey görmedim”. Peki MAİDE, 118.. Ayet: İn tüazzibhüm fe innehüm ıbadük: eğer onlara azab edeceksen senin kulların ya Rabbi”. ABDULAZİZ BAYINDIR: Geri geldiği zaman mı söyleyecek bunu?
YAHYA ŞENOL: Devam ediyor Hocam ayet: “ve in tağfir lehüm fe inneke entel azızül hakım: affedecek olsan sen güçlüsün, her türlü kararı zaten doğru düzgün verirsin. Bu senin bileceğin iş”.MAİDE, 119.. Ayet: Kalellahü” Allah da diyor ki; “haza yevmü yenfeus sadikıyne sıdkuhüm: bugün, her doğru kimseye doğruluğunun fayda vereceği gün bugündür” diyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Demek ki doğru söylemiş H.İsa.
YAHYA ŞENOL: Bu konuşmanın yapılacağı ahiret. Artık kıyamet kopmuş, her şey bitmiş, dünya birşey kalmamış, C.Hakk İsaAs’ı hesaba çekip bunları soruyor ve İsaAs da diyor ki; “o vefat ettiğimden beri herşeyi sen biliyorsun, ben bir daha bir şey görmedim”. Demek ki uyku bile desek uyanacağı her İsaAs’ın “haza yevmü yenfeus sadikıyne sıdkuhüm” denileceği gündür. Yani ahiret günü. Uyıdu da deseniz bir daha uyanması.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O zaman herkes yepyeni vücuduyla doğacak, O, dünyada yıpranmış vücuduyla! Bunun anlamı var mı?
YAHYA ŞENOL: Buradaki vefat, gerçek manada vefat. Bizim anladığımız manada. Yani ruhunun vücudundan çekilip alınıp vücudunun ölmesi, ruhunun da C.Hakk katına yükseltilmesidir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Dikkat ettiniz mi 2 tane ayet okudu. Bu kadar lüzumsuz lafa gerek var mı? Mücmel yani çok özmüş, kimse bir şey anlamazmış! Siz anladınız mı? İstersen o iki ayeti bir daha oku Yahya. Saatinize bakın kaç dakika sürüyor. O kadar kitaplar yazdılar, dolduruyorlar milletin zihinlerini. Efendim armagedon diyorlar, efendim ortadoğuda savaştır, İsaAs gelecekmiş falan filan.. Saatinize bakın ki 2 tane ayet. Hiç acele etmeden. Maide 117 ile Âli İmran 55. Yani vefatın hangi anlama geleceğini. “Vefat ettireceğim”. Vefat uyku manasına olabilir.
YAHYA ŞENOL: ALİ İMRAN, 55.. Ayet: İz kalellahü ya ıysa innı müteveffıke ve rafiuke ileyye: Allah buyurdu ki/buyuracak ki; ey İsa, ben seni vefat ettireceğim ve kendi katıma yükselteceğim”. MAİDE, 117.. Ayet: Me kultü lehüm illa ma emartenı bihı enı’büdüllahe rabbı: benim de sizin de rabbiniz olan Allah’a kulluk edin”, “ve rabbeküm ve küntü aleyhim şehıdem ma dümtü fıhim: içlerinde olduğum sürece onlara ben şahittim ya Rabbi”, “felemma teveffeytenı: ne zaman ki beni vefat ettirdin”, “künte enter rakıybe aleyhim: artık onların üzerine gözetleyici sadece sen kaldın”, “ve ente ala külli şey’in şehıd: her ne yapıyorlarsa şahid sensin”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kaç saniye oldu? 50 saniye. O kadar. Bittii! Bu kadar basit. Bak yavaş yavaş okudu. ya kardeşim Allah diyor mu? İyice aç. Vurgu yapalım. Diyor ki Allah; “Elif-lam-mim. Kitabun uhkimet ayatuhu: bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem: kısa, özlü olarak indirilmiştir”. Muhkem’i bir oku bakalım.
YAHYA ŞENOL: ALİ İMRAN, 55.. Ayet: İz kalellahü ya ıysa innı müteveffıke ve rafiuke ileyye: seni vefat ettireceğim ve kendi katıma yükselteceğim”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Anlaşılmayan bir tarafı var mı? Sadece şurda şüpeniz olur: acaba buradaki vefat nedir? Ölüm mü uyku mu? Çünkü kuranda ikisine de vefat deniyor. O zaman bir açıklamaya ihtiyaç var mı? Onun müteşabihi yani ona benzeyen. Burada vefat kelimesi geçiyor, orada da geçecek orada göreceksiniz. Burda “müteveffike”diyor, öbür tarafta “fe lemma teveffeyteni” diyor. Arapça bilmeseniz bile sesten anlarsınız. Konu birlikteliği de var. Tam bir benzerlik var. Müteşabih ayet. Ama siz önce sistemi çökertmişsiniz. Demişsiniz ki; “müteşabih ayet anlaşılmaz ayettir. Kuran mücmel, çok özlü anlaşılmaz” demişsiniz. Peki şimdi müteşabihini oku. Yani önce bu muhkem yani kısa ve özlü olarak anlatIır sonra ayrıntı verilir diyor. Bakalım ayrıntı verecek mi C.Hakk öbür ayette.
YAHYA ŞENOL: “MAİDE, 117.. Ayet: Me kultü lehüm illa ma emartenı bihı enı’büdüllahe rabbı ve rabbeküm: ben onlara sen bana ne emretdiysen ki o sadece benim sizin rabbiniz olan Allah’a kullul edin diye söyledim”, “ve küntü aleyhim şehıdem ma dümtü fıhim: içlerinde olduğum sürece onlara şahitliği ben yaptım”, “felemma teveffeytenı: ne zaman ki beni vefat ettirdin”, “künte enter rakıybe aleyhim: artık onları görüp gözeten sadece sen oldun”, “ve ente ala külli şey’in şehıd: ve sen zaten her şeye şahitsin”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O zaman zihninizdeki soru neydi? Acaba bu vefat uyku mu ölüm mü? Şimdi kesinleşti mi? İşte bu kadar. Ama siz tutar da “kitabun uhkimet ayatuhu sümme fussilet milledun hakimin habir” ayetine yanlış anlam verirseniz, “bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış, sonra hakim ve habir Allah tarafından açıklanmıştır”a yanlış anlam verirseniz ki biz doktora ve master öğrencilerimizle bu hafta onu şey yaptık. Bütün tefsirlere baktık yanlış mana vermeyen var mı diye: yok! Arapça bakımından da kabul edilemez anlamlar vermişler. Mesela işte gördünüz bak “beni vefat ettirdin” – “ vefat ettireceğim”. Benzerlik var mı ikisi arasında? İşte buna müteşabih ayet deniyor. O müteşabih ayetle açıklamaya uğraşacaksınız. Siz tutar müteşabihe “kimsenin anlamadığı ayet” derseniz, Allah kuranı kendine mi indirdi? Allah kurana mübin derken yalan mı söyledi haşa? Kurana ne diyor: kitaben mufassla diyor değil mi? Ayrıntılı bir şekilde açıklanmış diyor da yalan mı söylüyor ki siz mücmel diyorsunuz? Bakın bir-iki kişi değil bütün ulema. Okudu baş tarafta şey. Yahya okudu. İşte C.Hakk çok net bir şekilde açıklamış değil mi? Ondan sonra da diyor ki; “ella ta’budu illallah: Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye açıklamayı ben yapıyorum”. İşte açıklamayı başkaları yaptığı zaman İsa’nın gelmesi bir inanç esası haline geliyor mu Yahya? Getiriliyor! Ondan sonra kitaplar yazılıyor ve bakıyorsunuz ki el yordamıyla şey yapılıyor ve MuhammedSav son nebi olmaktan çıkarılıyor. Tasdik ortadan kaldırılıyor. Aslında bir iki tane yahudi hahamının, bir iki tane hıristiyan papazının gönlü olsun diye islam dini o yahudilere, bu işlerden haberi olmayan yahudi-hıristiyanlara da tebliğ edilmiyor. Bakıyorlar “bu bizim beklediğimiz nebi değil ki? Tasdik etmesi lazım. Bu, tahrif diyor”.
Şimdi burada bir şey var. Ondan sonra da şeye geçelim Yahya. Az Fatih şey yapmıştı. Soru sormuşlar. “Kuranın tasdik ettiği tevrat günümüzdeki tevrat ve incil mi yoksa kendi zamanlarında bozulmamış olan tevrat ve incil mi? Evet bu konuda ne diyeceksin?
FATİH ORUM: Zaten biraz önce okuduğumuz ayette de ellerindeki kitapta gizledikleri, değiştirdikleri bir takım şeyleri ortaya koymak için geldiğini de söylüyor. Dolayısıyla şu an ellerindeki kitaptaki bütün bozulmaları, gizlemeleri elimizdeki kitabı onlara göstererek şey yapmış olacağız. O dönemde kuran, ellerindeki kitapla ilgili nasıl bir görev icra ettiyse bugün de öyle. Tabiki var bir takım çıkartmalar, şunlar, bunlar. Zaten hiç bir zaman ellerindeki kitabı tasdik ettiğini söylemiyor kuran o dönemde bile..
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Kad caekum resuluna: size kitabımız geldi”, “yubeyyine lekum kesiran mimma tuhfune minel kitab: sizin kitabınızda gizlediğiniz bir çok şeyi-demek ki bazı şeyleri gizliyorlar- sizin için ortaya çıkarıyor”, “ve ya’fû an kesîr: bir çoğuna dokunmuyor”(MAİDE 15). O zaman ama ana gövdeyi tasdik ediyor. Dolayısıyla karşılaştırma yaptığınız zaman tasdik ilşkisi ile karşılaştırdığınız zaman her şey ortaya çıkıyor.
Bir ayet daha var.
YAHYA ŞENOL: Nisa 157’nin devamı zaten “rafeahullahu iley: Allah onu kendi katına yükseltti” ibaresini ruh-beden birlikte yükseltti diye anlıyorlar demiştik. Ama diğer iki ayeti görünce buradaki “ref” yükseltilmenin ölümden sonraki ruhun yükseltilmesi olduğunu anladık. Ama bir de peşinde gelen 159.ayet var. Onu da İsaAs’ın ölmediğine ve yeniden geleceğine delil gösteriyorlar. O ayet de şöyleNİSA, 159.. Ayet: “Ve im min ehlil kitabi illa le yü’minenne bihı kable mevtih ve yevmel kıyameti yekunü aleyhim şehıda”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Meali nasıl vermiş mealden oku.
YAHYA ŞENOL: “Kitap ehlinden hiç kimse yoktur ki ölümünden önce Ona yani İsa’ya iman edecek olmasın. Kıyamet günü O yani İsa onların aleyhine şahit olacaktır”. Burdan pek bir şey anlaşılmıyor da yorum şöyle: “ehli kitabın her birinin Hz.İsa’nın ölümünden önce Ona iman edeceği haber verildiği için, bu da kıyamet alameti olarak değerlendirilir”.
FATİH ORUM: Mealin altında bir dip not var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Meal doğru da.
FATİH ORUM: Şöyle diyor orada; “Allah Peygamberi İsa’yı yahudilerden korumuş, Onu öldürmelerine imkan vermemiştir. Bu kesindir. Onu kendi katına kaldırmış bulunduğu da şüphesizdir. Ancak bunun şekli ve zamanı üzerinde farklı açıklamalar ve anlayışlar vardır”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yıktın haneyi eyledin viran, varayım sahibine haber vereyim heman. Ortaya koysana! Bakın burada az önceki iddiayı bir daha oku. İddiayı doğru sayın lütfen. Doğru sayın.
YAHYA ŞENOL: Ehli kitabın herbiri Hz.İsa’nın ölümünden önce Ona iman edeceği haber verilmiş. Bu da onun kıyamet alameti olduğu söyleniyor”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ehli kitaptan her biri dediğiniz zaman İsaAs’ın nebi gönderilmesinden tekrar geri geleceğini düşünelim. Farzedin ki bugün geldi. O zamandan mesela işte diyelim ki İsa’nın ölümü olarak şu anda kullanılan takvim ona göre şey yapılıyor ya. Doğru kabul edelim takvimi. Şu anda 2016 yılındayız değil mi? 2016 yıl öncesinden bu güne kadar ölen hıristiyanların tamamı ne yapacak? Dirilecek ve Ona inanacaklar. Böyle bir şey iddia eden var mı? Ama bunun manası o değil mi? O cümleyi bir daha oku. Lütfen dikkat edin. Yalan söylemek kadar zor bir şey yoktur dünyada. Çünkü tutturamazsın. İstediğin kadar tasdiği kaldır. Neyi kaldırısan kaldır tutması mümkün değil. Sadece milleti kandırırsınız, bize güvenin dersiniz, ordan işin içinden çıkarsınız.
YAHYA ŞENOL: “Ehli kitabın her biri”
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bak “ehli kitabın her biri”! Demek 2016 yıldırki ehli kitap değil mi? Başka şekilde anlaşılır mı? O zaman bunun manası İsaAs’ın ölümünden önce hepsi dirilecek. Onların hepsi gelecek ve İsa’ya inanacak! Ve bu da Allah’ın ayeti olacak öyle mi? Ayet ne diyor;NİSA, 159.. Ayet: Ve im min ehlil kitabi: ehli kitabın her biri”, “illa le yü’minenne bihı: İsa’ya inanacak”. İsa’nın neyine inanacak? Allah’ın elçisi olduğuna inanacak. Ehli kitaptan her biri derken bugün katolikler dahil midir buna? Bugünkü katolikler İsa’ya ne diyor? Üçün üçüncüsüdür diyorlar değil mi? İlah diyorlar, rab diyorlar, İsa Allah’tır. Yüzde yüz Allah’tır diyorlar, yüzde yüz indandır diyorlar. Peki bunlar bunu diyorlar da İsa’nın Allah’ın elçisi olduğuna da inanıyorlar mı? Bakın bu elimdeki kitap Katolik Kilisesi Din Ve Ahlak İlkeleri. Bu, kendi yazdıkları kitap. Bundan önceki 16.Benedik idi değik mi? Onun başkanlığında hazırlanmış. Tamamen kardinaller tarafından. Yani katolik kilisesinin en tepesindeki kişileri tarafından hazırlanmış bir kitaptır ve bastıranlar da kendileridir. Konsolosluğundan aldım. Burada ne diyor bakın. Allah’a ne der hıristiyanlar? Baba der değil mi? “İsa Baba’nın elçisidir”. Anlamı ne? Allah’ın resulüdür. İşte inandılar mı? Devamını okuyorum; “göreve başladığından itibaren”. Bende 221-222.sayfa ve 858. parağraftan itibaren okuyorum. “Göreve başladığı andan itibaren istediği kişileri yanına çağırdı ve bunlardan 12 kişiyi” kuranda var Havariler değil mi? “Yanında bulundurmak, Tanrı sözünü duyurmaya göndermek üzere seçti”. Yasin suresindeki elçiler. İncilde de Elçilerin İşleri bölümü. Elçi, nebi değil de resul. Yani kendisine indirilen ayetleri tevratla birlikte götüren kişiler. “O gün bugündür havariler onun elçileri olacaktır. Onlarda kendi misyonu devam etmektedir”. Yani yaşasaydı insanlara ne anlatacaksa onlar da aynı şeyi anlatacak. Bugün de herkes bunu tebliğ edecek. Bugün kuranı kim gider insanlara dosdoğru anlatırsa o görevi yapmış olur onun gibi yani. Diyor ki; “Baba beni gönderdiği gibi ben de sizi gönderiyorum” demiş. “Onların görevi Onun özel misyonunu devam ettirmektir”. İsa’nın özel misyonu neydi? Allah’ın kitabını tebliğ değil mi? “12’lere sizi kabul eden beni kabul etmiş olur” diyor. Tabi. Bugün birisine kuranı anlatın, kuranı kabul eden MuhammedSav’i kabul etmiş olmaz mı? Ondan sonra bakın diyor ki; “İsa onları babasından aldığı misyonla birleştiriyor. Oğul” İsa’ya oğul diyor ya onlar “kendiliğinden bir şey yapamaz”. Bu size neyi hatırlatıyor? “Ve ma yentiku alel heva in huve vahyun: kendi arzusundan şey yapamaz. Tebliğ ettiği MuhammedSav’e gelen şeylerdir. Bir tek burada “Baba” kelimesi onların ilave ettiğidir. “Ama her şeyi kendini gönderen Baba’dan alır”. Ayet ile tam uymuyor mu? “Herşeyi”. Şimdi bu katolik kilisesi, İsa’nın Allah’ın elçisi olduğuna inanmış mı? Arkasından da “Allah’ın oğludur, Allah’tır” dedikleri zaman ne yapmış oluyorlar? Kafir olmuş oluyorlar değil mi? Ne diyor Allah Âli İmran 106’da; “e kefartum bâdi imanikum: inandıktan sonra mı kafir oldunuz?”. “Fe zukul azabe bima kuntum tekfirun: kafirliğinize karşı o azabı tadın”. Ehli kitabın herbirinin kafir olması için İsa’nın Allah’ın elçisi olduğuna inanmaları gerekiyor. Allah da bir şekilde işte burada da görüyorsunuz bu gerçeği onlara gösteriyor.Ve im min ehlil kitabi illa le yü’minenne bihı kable mevtih”.
YAHYA ŞENOL: “Mevtihi”deki “kendisi ölmeden önce” hayatının bir anında mutlaka İsa’ya inanacak.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hz. İsa’nın Allah’ın elçisi olduğuna kesin olarak inanacak. İsa vefat etmeden değil. California’dan bir üniversiteden bir hanım profesör gelmişti. Bizim şeriyye sicilleri arşivinde araştırma yapıyordu. Dedi ki; “California’nın merkezinde büyük bir kilise var dedi. O kilise satılık. Keşke müslümanlar alsa da.cami yapsalar” dedi. Niye satılık dedim? Dedi ki; “kimse gitmiyor ki. Bizdeki papazlar sizin imamlar gibi değil. Az paraya razı olmazlar. Millet de gitmediği için. Ben de dahil California’nın önde gelen ailelerin çocukları orada vaftiz olmuştur”. Peki sen de gitmiyormusun dedim? Bir sertleşti “gidermiyim” dedi. “Yok efendim İsa Allah’ın oğluymuş, yok işte kutsal ruh tanrıymış, İsa tanrıymış, ben böyle saçmalıkları şey yapmam”. Şaşırdım sen ne diyorsun dedim. “İsa Allah’ın elçisidir” dedi “kutsal ruh Ona vahiy getiren melektir” dedi. Senin gibi inanalar var mı dedim tabi dedi. Şimdi bu ayete göre hepsi bunu biliyor. Bilecek. Zaten kafir olanı örtendir. Olmayn örtülmez ki. Bugün İsa gelecektir diyenler mesela şimdi az önce zihinleri karıştırdı değil mi? Bu Diyanet’in meali. Diyanetin mealinden oku bakalım ki bu Diyanet’in mealini yazanlar, İsa’nın vefatından sonra ilk defa konuşmayı ahirette yapacağını anlamadan mı yapmıllar yoksa anladıktan sonra üstünü örtmüşler mi? Maide 117.
YAHYA ŞENOL: “Ben onlara sadece bana emrettiğin şeyi söyledim; benim de rabbim sizin de rabbiniz olan Allah’a kulluk edin dedim. Aralarında bulunduğum sürece onalara şahit ve örnektim. Ama beni içlerinden aldığında artık üzerlerine gözetleyici yanlız sen oldun. Sen her şeye hakkıyla şahitsin”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Vefat yerine “içlerinden alma” demiş. Tamam bir sakıncası yok. Âli İmran 55’i de oku mealden. Bu meali yazan kişi İsaAs’ın öldüğünü görmemiş.
YAHYA ŞENOL: “Hani Allah şöyle buyurmuştu; ‘ey İsa! Şüphesiz senin hayatına ben son vereceğim. Seni kendime yükselteceğim”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hayatına son verdi yüksetti. Bitti. Peki bu mealde İsa’nın vefat ettiği anlaşılmıyor mu? Çok rahat bir şekilde anşalılıyor. Peki bu meali yazan insanlar şu dipnotu nasıl düştüler? Bir daha okurmusun dipnotu?
FATİH ORUM: “Allah, peygamberi İsa’yı yahudilerden korumuş, onu öldürmelerine imkan vermemiştir. Bu kesindir. Onu kendi katına kaldırmış bulunduğu da şüphesizdir”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O “kaldırmış”ın manası burada karıştı. Karıştı iş.
FATİH ORUM: Üzerinde farklı açıklamalar ve anlayışlar vardır”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Farklı bir anlam verilebilir mi şimdi bu meallere göre? Şimdi bak görüyormusunuz parçacı yaklaşılıyor. Mesela birisi İsa gelecektir diye bir kitap mı bir şey yazmıştı, Maide 117’yi almamıştı. Maide 117 bütün sistemi çökertiyor. Buna ne diyorlar? İsa gelecek diyenler Maide 117’ye yer veriyorlar mı?
YAHYA ŞENOL: İsa’nın ruhunun Allah tarafından kabzedldiğini mâzi siğgası ile bildiren ayetteki teveffi kavramı, bunun kıyametten önce gerçekleşeceği tarzında yorumlanmalı.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Peki bakın şimdi şu ayete diyor ki Maide 117. Maide 117 nasıl yorumlanmalıymış bir daha söyle Maide 117’yi okuyalım. Bir kere Allah ne dedi; bir ayeti diğer ayetle açıklarım dedi değil mi? Aksi açıklama neydi? Kendisini Allah yerine koyma. Bunlar Allah yerine koymuş olmuyorlar mı kendilerini? Bundan daha büyük günah var mı islamda? En büyük günahı işleyenler nasıl tanıtılıyor bize? Büyük islam alimi!. Değil mi? E sen onlara büyük islam alimi dersen işte şeyden şey yapmazsınız! Kılavuzu karga olanı ne derler? Gerisini siz söyleyin ben söylemeyeyim.
YAHYA ŞENOL: İsa’nın ruhunun Allah tarafından kabzedildiğini mâzi siğgasıyla yani geçmiş zaman kipi ile bildirilen ayetteki teveffi kavramı, bunun kıyametin kopmasından önce gerçekleşeceği tarzında yorumlanmalıdır.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yorumlanmalıdır!! Hadi okuyayım ki kendinizi bi zorlayın yorumlayabilecek misiniz Maide 117’yi o şekilde. Hiç mümkün mü? Bak diyor ki burada. Kendinizi zorlayın bir an için kendinizi o adamların yerine koyun.
YAHYA ŞENOL: İfade çok güzel aslında. “Ayet öyle değil de öyle yorumlanmalı”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Öyle yorumlayın diyor. Artık kusura bakmayın yani! “Biz kendimizi Allah’ın yerine koyuyoruz siz de koyun. Cehenneme bâri beraber gidelim orada yanlızlık çekmeyelim” diyorlar. Bu adamlar için öldükleri zaman Allah göklerin kapısını asla açmaz. Çünkü Allah’ın ayetleri karşısında yalan söylüyorlar bunlar ve kendileri büyül büyük alim oluyorlar. İslam alemi bunlardan kurtulmadıkça hiç bir şey olmaz. Hiç bir şey olamaz. Allah nasib ederse yarın Akabe Vakfı’nda kuran ve ekonomi hakkında bir sohbet yapacağım. Eğer vaktiniz olur da oraya gelirseniz yada Hilal Tv’den dinleyebilirseniz şunu göreceksiniz: mezheplerden bir tanesi bile ne zekat ne faiz, bu konularda kurana tam uymamıştır. Kuran hep ikinci planda. Ekonomiyi de kendilerine uydurmuşlardır. Geçenlerde bir toplantıdaydım. Birisi çıkmış konuşuyor; “islam ekonomisi ile yapılan çalışmalar bir kütüphaneyi dolduracak ama bir problem çözmemiştir”. Nasıl çözecek ki? Bunlara bakıyor, Allah’ın kitabına bakan yok ki. Her konu böyle. Allah’ın kitabı problem çözmemiş olabilir mi? Problem çözmek bize mi kaldı? Allah çözemeyecek biz çözeceğiz öyle mi? Bu Allah’ın dini olmaz ki. Bu, falancanın filancanın dini olur. İsaAs’ın gelmesi diye bir şey asla mümkün değil. Bu, ihtimal dışı. Bu, tamamen MuhammedSav’e insanlar inanmasın diye yahudi ve hıristiyanlarla işbirliği yapan, kendisine islam alimi denen kişilerin iftirasıdır. Ama arkasından bir çoğu da bunu bilmeden tekrarlıyor. Onlar belki ümmi olmalarından dolayı kurtulabilirler. Ümmi ne? O konudaki kuran ayetlerini düşünmedikleri için kurtulabilirler. Bakara 78’e göre belki kurtulabilirler. Ama bunu bilerek söyleyenler, böyle yorumlanmalıdır diyenlerin kurtulma ihtimali yoktur. İnşallah ölmeden tevbe etmiştir. Böylece bugünkü dersimize son veriyoruz. Allah nasib ederse haftaya Mehdi Gelecek Mi? Kitap gelmeyeceğini herkes anladı da o konudaki saçmalıkları. Ama bir gerçek tarafı var o mehdi olayının. Çok önemli bir tarafı var. Yani o da karıştırılmıştır. Bugünkü İsa meselesinde mehdi ile çok önemli bir bağ var. Onu inşallah haftaya burada anlatmaya çalışacağız.