Hilal İle İlgili Sorulan Sorular

25 Eylül 2010 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

Euzubillahimineşşeytanirracim, Bismillahirrahmanirrahim.

Elhamdülillahi rabbil alemin vessalatu vessalamu ala rasulina Muhammedin ve ala alihi vessahbihi ecmain.

Bu günkü dersimiz, hilal gözlemle mi tespit edilir yoksa rasathanedeki uzmanların yapmış olduğu hesapla mı? Biliyorsunuz geçenlerde bizim Süleymaniye Vakfımız’da bir yazı yayınlamıştık. Ramazandan önce demiştik ki: Bu sene Türkiye’de bayram zamanında kutlanacak. Biz onu yazarken Türkiye’de hilalin görülemeyeceğini kesin olarak bildiğimiz halde yazdık. Onun da sebeplerini çok kısaca ama tam bir özet bilgi olarak sitemizde yayınlamış olduk. Şöyle bir ifade kullandık: Allahu Teala Kur’an’ı Kerim’de bu ay ve güneşin belli bir hesapla hareket ettiğini bildiriyor. Hiç bir ayette ayın gözlemlenmesinden bahsetmiyor. Namaz vakitleri ile ilgili gözlemleme emirleri var ama ya da gözlemleme yerleri var fakat hilalle ilgili yok. Peygamberimiz (s.a.v.) de diyor ki: “Biz ümmi bir toplumuz, hesabı bilmiyoruz, ay bazen yirmi dokuz bazen de otuz gün olur, siz hilali gördüğünüz zaman oruca başlayın, hilali gördüğünüz zaman da orucu bırakın, eğer hava kapalı olursa göremezseniz otuza tamamlayın” diyor.

Şimdi bütün bunları birleştirmek gerekiyor. Öteden beri İslam aleminde tartışmalar yapılıyor, aceba kameri aylar hilalle gözlemlenebilir mi, hesapla tespit edilebilir mi yoksa gözlem mi şarttır, diye tartışılır. Bazı alimler hesabın kabul edilebileceğini söylerler ama genelde hadisi şeriflere dayanılarak, hadislerden de biz ümmi bir toplumuz kısmı hiç esas alınmaz. Diğer hadislere dayanılarak mutlaka gözlemle tespiti şart koşulur. Ve gözlemin dışında rasatların ya da işte astronom uzmanların yapmış oldukları çalışmalara itibar edilmeyeceği ifade edilir.

Diyanet işleri başkanlığı 1978’de İstanbul’da bu konuda bir toplantı yapmıştı. Bu konuda çok sayıda toplantı yapılmıştı ama en etkili toplantı 78’de İstanbul’da yapılan toplantıdır. Kasım ayında yapılmıştı, ben de o zaman İstanbul Müftülüğünde idim. O toplantıda bir çok kararlara varıldı. İşte şöyle o kararlardan bir kaç tanesini ben size okuyayım.

Diyor ki: “İster çıplak gözle isterse modern ilmin rasat metodlarıyla olsun asıl olan hilalin ruyetidir, gözükmesidir.” Yani bu bire bir Kur’an’ı Kerim’e uyan bir karardır. Ha en baştan şunu söyleyerek başlayalım da ondan sonra yavaş yavaş detaylara ineriz. Az önce söyledik ama biraz daha net bir ifade olsun. Kur’an’ı Kerim’de hilalin gözlemlenmesini emreden bir tek ayet yok. Ama güneş ve ayın hesap edilmesiyle ilgili ayetler var. Bu hesabın bilenler topluluğu tarafından yapılabileceğine dair ayet var. Yani Kur’an’ı Kerim bize esasen hesabı emrediyor. Ama yine biraz sonra okuyacağız ayetleri şeyin kapısını da açık bırakıyor yani hilalin gözle görülmesinin kapısını da açık bırakıyor. Siz hesap yapmasını bilmezseniz yapacağınız tek şey ne olur? Görmekten başka çare yok. Peygamberimiz (s.a.v.)’in yaşadığı dönemde Mekke’de de Medine’de de bu hesabı yapacak hiç kimse yoktu. Bu çok açık ve net olan bir bilgidir.

Yahya Şenol: Bilseydi hesabı yapacaktı diyor muyuz kesin olarak?

Kesin olarak diyoruz. Çünkü “Biz hesap bilmiyoruz.”

Yahya Şenol: O yüzden tek seçenek değil.

Değil. Gözlem zorunlu bir seçenek, zorunlu bir seçenek. Ama gözlem insanların her zaman, her türlü şart altında kullanabileceği bir seçenektir.

Yahya Şenol: Tek değil yani.

Ha gözlem tek şeçenek değil.

Yahya Şenol: Sorularda bizim hep bu hadisi kullanmışlar. Tek seçenek o diye.

İslam ümmetinde gözlemi tek seçenek olarak gösteriyorlar. Bizim burada her defasında tekrarladığımız bir şikayetimiz var biliyorsunuz. Onu herhalde bundan sonra çok daha sık tekrarlamamız gerekecek.

Yahya Şenol: Ramazan hilalini gördüğünüzde oruç tutun Şevval hilali gördüğünüzde bayram yapın. Başka bir şey yapmaya gerek yok, hesap yapmaya gerek yok.

Katılımcı: Öyle bir hesap yapamayacağımız çıkıyor zaten, hesap yapmayacak değil yapamayacak.

Yahya Şenol: Hah, yapamayız diyor. Yapamadığımızdan dolayı…

Onu Peygamberimiz çok açık ve net söylüyor zaten, bu gün inşallah ayetleri ortaya koyduğumuz zaman herkes bunu çok net olarak görecek. Gerçi bizim sitede anlattığımız özet olarak her şeyi ortaya koyuyor ama şey var işte bir insanın kabı kirli olursa önce onu temizlemek gerekiyor, temizlemeden olmuyor.

Yahya Şenol: Anlaşılmıyor.

İyi oldu değil mi o? Evet şimdi insanların zihninde yerleşmiş olan yanlışları temizlemek o kadar zor bir şey ki gerçekten. İnşallah temizlenir, ne yapalım biz elimizden geldiği kadar gayret göstereceğiz. Ama mesela bu ramazan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bile bile o imsak ve yatsı namazı vakitleri konusunda direnç göstermiş olması bizi son derece üzmüştür. Bir açıdan çok üzücü oldu bir açıdan son derece ibret verici oldu. Yani üzücü oldu. Hatta burada üç şey ortaya çıkıyor; Bilmem sahih midir, değil midir bir hadisten bahsederler, “En nasi ala dini muluhukim.”

Katılımcı: O meşhur bir söz…

Meşhur bir söz ama hadis olur mu olmaz mı bilmem. Ama bir gerçeği ifade ettiği de ortada. “İnsanlar yöneticilerinin dini üzeredirler.” Hakimiyet kimde ise onun dediğine göre hareket ediyorlar. Şimdi şu anda İslami açıdan Diyanet İşleri Başkanlığı’na bu yetki devredilmiş kabul ediliyor. Dolayısıyla herkes ne diyor, diyanet ne derse ben onu yaparım diyor. Dolayısıyla insanların gerçeklerin peşinde koştukları falan yok. Siz insanların gözünün içine de soksanız, yüzde yüz doğru olduğunu gösterseniz de ben anlamam diyor. İşte diyanet ne derse ben onu yaparım diyor. İnsanların büyük bir bölümü böyle.

Pekiyi diyanet ne diyor? Şimdi Diyanet İşleri Başkanlığı yıllardır, yüzde yüz yaptıkları uygulamanın yanlış olduğunu biliyorlar. Bu sene de biliyorlar ama ona rağmen sitelerinde, işte bizim yapmış olduğumuz çalışmayı, bir astronomi bilginiyle birlikte televizyonun karşısına çıkıp bütün gerçekleri ortaya koyuşumuzu, kişisel görüştür itibar etmeyiz şeklinde kısa sürede devre dışı bırakabiliyorlar.

Bir kere bu şunu gösteriyor: Dini konulardaki konulara devlet hiç bir şekilde karışmaması lazım. Çünkü devlet karıştığı zaman bir şekilde o devlete yakın olan, yetkiyi kullanabilecek noktada olan insanlar keyfi hareket edebiliyorlar. İşte diyanetin yaptığı gibi. Maalesef şu tavırlarının kabul edilmesine imkan ve ihtimal yok. Sonra öyle bir konu ki her insan çıkar gözlemler ve yanlışı tespit eder. 10:00 ile 10:04 arası anlaşılmıyor. Bu İslami ilimler nasıl olmuş da bu kadar zemininden kaymış? Nereye aratıyorsanız bakıyorsunuz ki yerinden gitmiş, hiç birisi yerinde yok, kaymış gitmiş. Yani Kur’an’la ilişkisi zaten koparılmış, işte şimdi göreceğiz az sonra. Sünnetle de ilişkisi koparılmış oluyor. Niye yani, Kur’an’la ilişkiyi kopardığınız zaman sünneti doğru anlama şansınız yok. İkisini birlikte ancak anlarsanız doğru oluyor. Neden? Çünkü Peygamber (s.a.v.)’in sözlerinin tamamı Kur’an’dan alınmış sözlerdir. Kur’an dışında bir şey değil ki. E siz Kur’an’la irtibatını kopardığınız zaman onu da anlayamazsınız.

E burada demek ki tarih içerisinde devletin dine müdehalesiyle bu olay zemininden kaymış gitmiş. Ve dine müdehalede de, mesela bu gün işte Din İşleri Yüksek Kurulunun başında bir İslam hukuku profesörü var, Diyanet İşleri Başkanı İslam hukuku profesörü. Ve bunlar böyle birşey yapmalarına asla ihtimal veremeyeceğimiz insanlar ama yapıyorlar. Ama yapıyorlar ve yanlışa dört elle sarılıp gidiyorlar. Gerekçeleri de şu, bana ifade edilen gerekçe: Efendim biz işte radikal bir şekilde değişiklik yaparsak bu millet kabul etmez, yavaş yavaş, alıştıra alıştıra. Biz kimseyi alıştırmak için bile bile yanlışı söylemek ve desteklemek mi gerekiyor. Alıştırmak istiyorsan şöyle yaparsın, dersin ki: Tamam biz bu konuyu biraz araştıralım, bir takım toplantılar yapalım falan. E diyor ki işte uluslar arası bir toplantı yapmayı düşünüyoruz. Uluslararası toplantı 1978’de bu hilalle ilgili komisyonun tavsiye kararları içerisinde var. Oruç vakitleri ile ilgili, yani imsak ve namaz vakitleri ile ilgili toplantı yapalım diye orada karar vermişler. Çünkü bu her tarafta uygulanan bir yanlış. Bunun yanlış olduğunu bilmek için alim olmaya lüzum yok. Yani bunlar yanlış. Uygulanıp gidiyor. İşte bu gün bir vatandaş soru sormuş Almanya’dan, yok bu gün siteye koymuşsunuz görüşler var ya şeyde? Yorumlar var mı orada?

Yahya Şenol: O hem o yazan kişi Emrullah adı altında yazmış.

Yok o Emrullah’tan sonra.

Yahya Şenol: Hem şeyin hem de imsağın altına, ikisinin de altına yazmış. İmsaktakine şey diyor? O şey mi hani niye yeni söylüyorsunuz diyanetteki

Yok, yok! Akşam 21:40’ta akşam namazı oluyor, gece saat 00:15’te yatsı oluyor diyor.

Yahya Şenol: Hah şu an orada o zaman.

Ha o sitede evet.

Yahya Şenol: O soru değil mi?

Soru değil, soru değil, tespit. Şimdi bu 21:40’ta akşam namazı oluyorsa, Almanya’da yatsı namazı en fazla 22:30’da olur. En fazla 22:30’da olur. Fakat bunlar gece saat 00:15’te yatsı namazı oluyor diyorlar. Siz 00:15’te yatsıyı kılacaksınız, yatacaksınız, hele ramazansa da gece kalkacaksınız sahura, ondan sonra da sabah namazını kılacaksınız, sonra da ertesi gün çalışıp iş başaracaksınız. Ha gerçekten böyle icap ediyorsa yapalım ama biz niye hata yapıyoruz? Dolayısıyla bu şey, biz burada yine konuşuyoruz ama ben bu işten fazlaca başarı beklemiyorum. Sadece Cenabı Hak’kın artık vereceği şeye bakıyorum yani Allahu Teala başarı verirse verir, vermezse vermez. Ne yapalım yani bizim kendi başımıza başarmamız mümkün olmuyor. Otuz senedir diyanete bunu anlatamadık, otuz senedir bir sürü çalışmalar yaptık, o zaman vatandaşa anlatmak için hiç uğraşmaya gerek yok. Ama Allah rızası için olduğundan devam ediyoruz.

Yahya Şenol: Şimdi en çok sorulan soru şu: Niye imsak konusunda diyaneti eleştiriyorsunuz da hilal konusunda bizi diyanete mahkum ediyorsunuz?

Ben de böyle bir soru sorabilecek bir kişi… Yani Allah’ın akıl verdiği bir insanın herhalde hiç sormayacağı bir sorudur. Yav bu doğruyu, bir şey doğruysa, yanlış mı söylüyorum?

Yahya Şenol: Şimdi doğru söylerken ki gerekçeniz bilinmiyor hocam. Ben şimdi ismi gizleyerek okuyorum soruyu, yani şey olmasın: Namaz konusundaki hassasiyetinizi ru’yet konusunda da görmek isterdim.

Gözün olacak ki göresin. Gözü olmayan göremez. Tövbe estağfirullah!

Yahya Şenol: 1995 yılında tüm Türkiye’de hesabın nasıl yanıldığına şahit olduk. Laik rejimde tatil diyanet tarafından bir gün önce nasıl çekecekti ki, hocam siz de bunları biliyorsunuz.

Yazık yani, çok yazık, gerçekten çok yazık. Bak doğruyu söyleyen kim olursa olsun, ister dindar olsun, ister din düşmanı olsun. Doğru falanca kişi söyledi diye yanlış olmaz. Doğru doğrudur, söyleyen kim olursa olsun. Bak şimdi şey yapacağım, mesela bu biraz sonra ondan konuşacağız. İslam konferansında alınmış olan kararlar doğru. Ama bu kararların doğru olduğunu bu konferans ispatlayamamıştır. Onun için bu tesadüfen doğrudur. Bilerek doğru değildir. Yani bunun altı doldurulmamıştır. Bunu okuyanlar görecek. Yani şimdi bu kararı vermiş olanlar herhangi bir ilmi toplantıda kendilerinin haklılıklarını bizim İslami şeylere göre yani şu andaki mevcut usullere göre ortaya koyma şanşları yok. İspatlayamazlar. Zaten ispatlayamadıkları için kimseyi tatmin edememişlerdir. Ama ispatlayamamaları, onlarda olan bir eksiklik, meselenin yanlış olmasını gerektirmez.

Yahya Şenol: Demiş ki, farklı birisi, Cemalettin Ekin. Bu Almanya’dan yazmıştı zannedersem: Hadiste kesin olarak hilalin gözetlenmesi gerekli olurken nasıl oluyor da siz hadisi yok sayıyor, bu işi bilim adamlarına havale ediyorsunuz?

Bu şahsa da lütfen yazıyı oku demekten başka bir şey yok.

Yahya Şenol: Allah, bir gün bilimin bu kadar ilerleyeceğini bilmiyor muydu? Siz bu fetva ile müslümanları tembelliğe sevk edip diyanete uymaya çağırıyorsunuz. Bunun vebali çok ağırdır.

Yani işte bu derece, bu derece aklını kullanmayan insanların olduğu bir toplumda insanın morali bozuluyor gerçekten.

Katılımcı: “E fela takilun.”

“E fela takilun” de! Orada her şey bütün açık ve net bir şekilde anlatılıyor o mevzuda anlaşılmayacak bir şey yok. Orada şu ifade geçiyor bak o yazıda deniyor ki: Allahu Teala bize hesabı emrediyor, hiç bir ayette hilalin gözetlenmesi yok. Ama Peygamberimiz (s.a.v.) diyor ki: “Biz ümmi bir toplumuz o hesabı bilmiyoruz” diyor. Ki bu da bir gerçek. Bilmiyorsan yapacağın tek seçenek var o da hilalin gözetlenmesidir. Şimdi Peygamber Efendimiz’in sözlerinin birisini alıp birisini almadığın zaman, bu herkes için öyledir. Sözün birisini al, öbürünü alma. O zaman o adama her şeyi söyletirsin. Her şeyi söyletirsin. İşte burada Kur’an Sünnet birlikteliği yok.

Şimdi arkadaşlar şeyi lütfen açın, Bakara 188. ayeti. Onun üzerinde önce bir düşünelim. Pardon 189. 189. ayet. Şimdi burada ne diyor Allahu Teala: “Esteuzubillah, Yes’eluneke anil ehilleh. Ya Muhammed sana hilalleri soruyorlar. Kul hiye mevakıytü lin nasi velhacc. De ki o insanlar için ve hac için vakit ölçüleridir.” Yani haccın zamanlarını belirler, bir de insanların vakit hesaplamalarını sağlar. Şimdi bak burada insanlar ve hac için. Bir de o şeyle ilgili bir soru vardı, onu da bir okur musun? Ria De Jenerya’da görülecek diye bir ifade kullandık, görüldü mü diye soruyorlar. Okumamışlar gene o yazdığımız yazıyı.

Yahya Şenol: Evet, Temel Korkmaz sormuş; Ria De Jenerya dediğiniz mahalden görülüp görülmediğine dair hiç bir bilgi vermemişsiniz.

İhtiyaç yok, gerek de yok.

Yahya Şenol: Yazıyı yazdığınız zamandan itibaren gelecek zamana dair verdiğiniz bu bilgi sizce mukayyet mi, gayb mı diye soracaktım ondan da vazgeçtim.

Keşke hiç aklına gelmeseydi. Bu bir ilimdir, hesaptır, gayble ne alakası var? Bir şey ilim haline gelmişse ve Cenabı Hak’da ona ilim demişse?

Yahya Şenol: Ancak size düşen, bu bahsi geçen yerde de görülmediğini insanlara açıklamanızdı.

Sana da düşen bu konuda soru sorup biraz saygılı olmaktı diye şey yapmak lazım.

Yahya Şenol: Görünmediğini kendisi nereden bilmiş?

Nereden bilmiş, nereden çıkarmış?

Yahya Şenol: O gün görünmediğini de insanlara açıklamanızdı diyor.

Tövbe estağfurullah! Yani hakikaten, işte ne yapacaksın? Diyanet böyle yaparsa insanların böyle yapması gayet normaldir.

Yahya Şenol: Bir de şey var. Brezilya’da değil de Türkiye’de görmek gerekmez mi? Sonuçta orucu Türkiye’de tutuyoruz demiş birisi de.

Tamam o sorular güzel, bu güzel bir soru, şey değil. Şimdi, ama o da o yazıyı okusaydı o soruyu sormazdı. Şimdi ben size, yani şu anda dünyada müslüman olmadığı kıta hangisi? Ya da müslümanın olmadığı bir ülke var mı? Yok! Yani her tarafta müslüman var. Şimdi, Brezilya’dan – ki çok sayıda müslümanın yaşadığı bir bölgedir orası – insanlar hac için çıkıp gelecekler. Haccın tarihini kesin olarak tespit etmeleri gerekmez mi? Birisi Brezilya’dan gelecek, birisi de Doğu Türkistan’dan gelecek değil mi? Birisi de Japonya’dan gelecek, birisi de efendim belki Sibirya’dan gelecek. Bir başkası da Güney Afrika’dan gelecek. Ve gerçekten de geliyor yani hacca gittiğiniz zaman her taraftan geliyor bu insanlar. Şimdi bu insanların haccı aynı günde yapmaları icap etmez mi? Pekiyi bu, (22:16 ile 22:25 arası anlaşılmıyor.) Bu asyadan gözükme imkanı yoktu. Amerika’nın kuzeyinden de gözükme imkanı yoktu. Avrupa’da da gözükme imkanı yoktu. Şimdi birinci hilale göre farzedin ki işte Zilhicce’nin ilk günü olsun. O insanlar kendilerine bir hac günü belirlemiş olarak gelecekler değil mi? Pekiyi bu ittifak hilali gözetlemekle olsun dersek sağlanabilir mi? Sağlama imkanı var mı? O zaman bak Allah ne diyor? “Hac için!” Hac için kelimesini boşuna söylemiyor Allahu Teala burada. Çünkü hac işte az önce dediğimiz gibi, dünyanın her bölgesinden insanların, zaten İbrahim (a.s.) ilanında da o vardır. İşte uzak yerlerden, derin vadilerden geçerek gelsinler, çağır insanları. Pekiyi bu insanların her birisi aynı gün için ittifak etmeleri lazım. Eğer ruyetle ilgili derseniz o ittifak çok zordur. Şey de, bu hesap olmadığı zamanlarda Peygamber (s.a.v.)’in işte hac emiri vasıtasıyla böyle geçici olarak sağladığı bir takım şeyler var. Niye geçici olarak söylüyorum? Peygamberimiz’in kendi sözünde zaten açıkça bu geçiyor.

Yahya Şenol: Son okuduğumuz soruya benzer bir soru, soralım mı? Hac Kabe’de yapılacağı için hilali orada gözetlemek gerekmez mi? Yani insanların hep beraber aynı gün bulunacağı yer orası, Mekke. Brezilya’da bakmaya ne gerek var veya Doğu Türkistan’da bakmaya ne gerek var derse? Hac için?

Tamam. Derse şunu deriz: Hilali orada gözetlemek için bu insanların Zilkade’nin sonuncu günü orada olmaları lazım. Bu da ayrıca bir görev olması lazım. Peygamberimiz (s.a.v.) Medine’den çıktığı zaman Mekke’ye vardığında şeydi zaten, telviye gününden bir gün önceydi galiba. Yani Zilhicce’nin yedi veya sekizi, evet bir hafta sonrasından gitmişti. Gitmelerini gerektirecek bir sebep yok ki. Öyle bir şey olmalı ki…

Yahya Şenol: En az on gün önce orada olunmalıydı.

En az on gün orada olmaları lazım ki çıksın da gözetlesinler. Sonra çıkıp gözetlediğiniz zaman ufuk kapalıysa, herkes aynı günde gelmiyorsa, birine göre bu gün Zilkade’nin yirmi sekizi, birine göre yirmi dokuzuysa ne olacak? Yani o da ciddi sıkıntılar doğar.

Şimdi işin esası, yani Kur’an sünnet bütünlüğü dedik ya şimdi evvela buradan şunu bir anlayalım. Önce şu meseleyi bir anlatayım sonra sorulara geçeriz, tamam mı? Şunun tekrar üzerinde duralım. Bak diyor ki Allahu Teala: “Sana hilalleri soruyorlar, insanlar için vakit ölçüsüdür.” Tamam çok güzel. Öyle bir vakit ölçüsü ki sizde astronom uzmanı olmasa bile nihayet bir günlük yanılmayla onu tespit edebiliyorsunuz. Ondan sonra ayın gökyüzündeki evreleri var. Yani dünyanın etrafında dönüyor, şimdi şurayı güneş sayın, güneşten sürekli ışık alıyor ay, bir tarafı. Şimdi eğer arkası dünyaya dönükse, tamı tamına, oradan herhangi bir ışık dünyaya gelemiyor. Yani güneşle dünyanın arasında ise o gün ayı görme şansınız yok. Buna kavuşum diyorlar. Şöyle birazcık uzaklaştığı zaman ay kendi etrafında da dönen şeydir. O dairevi dönüş olduğu için küçücük bir hilal görebiliyorsunuz. O hilalin ilk göründüğü zaman hilalin ağzı batı tarafına doğru oluyor. Yani şöyle yukarıya doğru oluyor. En sonda da aşağıya doğru oluyor ve tamamen güneşin etrafında dönmesinden dolayı kaynaklanıyor. İkinci gün biraz daha fazla görüyorsunuz, üçüncü gün biraz daha fazla görüyorsunuz. Çünkü güneşle dünyanın arasından uzaklaştıkça o aydınlık tarafı dünyadan gözükmeye başlıyor.

Şimdi işte ilk dördün, son dördün, ortası diye isim verdikleri şeyleri var. Siz gökyüzüne bakarak, bu gün ayın kaçı onu tespit edebiliyorsunuz. Çünkü Allahu Teala öyle bir takvim koymuş ki her hangi bir matbaanın şunun bunun basmasına gerek yok. Gökyüzüne baktın mı, hele biraz da alışırsan, yani küçücük bir yanılmayla bu gün ayın şusudur, buşusudur diyebilirsin. Ama bunu güneş ışığında yapma şansımız yok. İşte biz şu anda eylül ayının sonlarındayız. Neye göre eylül ayının sonlarındayız. Öyle dedikleri için. Bu konuda her hangi bir bilgisi olan bir kimse yok, onun için kimse itiraz da etmiyor. Öyle demişler öyleyse öyle. Ama adam hilali gökyüzünde görebildiği için itiraz edebiliyor.

İşte burada asıl prensipler neler? Mesela şimdi, demek ki burada iki şey var. Bir hac için, bir de insanlar için. Hac da insanlar için değil mi? O da insanlar için ama insanların ittifak edebilecekleri tek bir günde yapılıyor o. Zilhicce’nin dokuzuncu günü herkezin Arafat’ta olması lazım. Muhakkak olması lazım. Eğer orada tek bir noktada ittifak etmezseniz, biriniz şu güne dokuzuncu gün dersiniz, biriniz bu güne, biriniz bu güne. Onun için mesela Suudi Arabistan’a gidiyor, Diyanet İşleri Başkanlığı takvimde ilan ediyor şu gün Zilhicce’nin dokuzuncu günüdür. Gidiyor orada kendi ilan ettiği tarihe değil oranın ilan edildiği tarihe… Pekiyi senin ilan ettiğin tarih doğruysa niye ona uyuyorsun? Şimdi böyle sorular da var burada değil mi? Niye uyuyorsun?

Katılımcı: Diyecekler ki..Anlaşılmıyor.

Hah. Ama şimdi olmaz yani yanlış bir günde mi Arafat’a çıkıyorsun? İşte bu bakımdan da öyle bir şey olması lazım ki herkes ittifak edebilsin. Şimdi burada Yunus Suresi 5. ayeti kerime yani onuncu sure 5. ayete bakalım.

Burada diyor ki Allahu Teala: “Hüvellezı cealeş şemse dıyaev, Allah güneşi ziya yani ışık kaynağı yapmıştır.” Işık veriyor ama ışık kendinden kaynaklanan bir ışık. “vel kamera nurav, kameri de nur yapmıştır.” Nur ne demek? Nur mastar olduğu için münevvir manasına. Tabii diğer ayetlerden de bunu anlıyorsunuz çünkü ne diyor diğer ayetler? “Femehavna ayetel leyl” diyor Allahu Teala. O da İsra Suresinde. İsra 12. ayet. “Ve cealnel leyle ven nehara ayeteyni, geceyi gündüzü iki ayet yaptık, ve cealna ayeten nehari mübsıratel, gündüzün ayetini mübsir” yani eşyanın önünü arkasını eşyayı üç boyutlu gösterebilecek şekilde diye tercüme edebiliriz. Yani önünü arkasını her tarafını gösterecek şekilde “yaptık.” Niye? “Li tebteğu fadlem mir rabbiküm, rabbinizin ikramını arayasınız diye.” Yani çalışıp kazanabilmemiz için böyle bir algınlık yaptık. Pekiyi o gösteren ne oluyor? Gösteren işte o şems, dıya, yani ışık kaynağı olandır. “Gecenin ayetini sildik” diyor. “Femehavna ayetel leyl, gecenin ayetini sildik” diyor. Sildik ne demek? Silmek izini götürmek demektir. Yani ışık çıkaracak, ışık neşredecek şeyini sildik, kaldırdık. Yani demek ki ay da ışık veriyormuş baştan. Ama Allahu Teala ayı söndürmüş. Ay şu anda ışık vermiyor. Pekiyi nur nedir? Aydınlıktır, mesela şimdi şurada şu bulunduğumuz yerde nur var. Şuralarda her tarafta nur var, aydınlık var. Ama aydınlık buradan mı kaynaklanıyor? Aydınlık şurdan kaynaklanıyor. şte o güneş gibi olmuş oluyor. Onun buraya getirdiği nur. Bu nur şöyle bir ayna koyarsan başka tarafa yansır. O zaman da münevvir denir. Ondan dolayı şu ayeti kerimede yani kameri nur yaptık demek münevvir yaptık demektir. Yani ışığı yansıtan demektir. Mesela Allahu Teala, “Allahu nurissemavati vel ard” diyor. “Göklerin ve yerin nurudur Allah” ne demek? Münevviridir yani aydınlatandır. Aydınlığı sağlayandır.

Şimdi, ondan sonra diyor ki: “Ve kadderahu menazile, Allah aya evreler taktir etmiştir.” Yani ay dünyanın etrafında dönerken, güneşle ilişkisi, dünyayla ilişkisi sebebiyle değişik şekillerde görünme hali vardır. Onun için ona evreler deniyor. Şimdi buna Allahu Teala evreler belirledik diyor, takdir ettik diyor yani onun da ölçüsünü koyduk. O ölçü çok dakik her zaman aynı şekilde, kaddera manası onu ifade ediyor zaten. Pekiyi bu evreleri niye koydum diyor Allahu Teala? “Li ta’lemu adedes sinıne. Yılların sayısını bilesiniz diye.” Yılların sayısı nereden biliniyormuş? Aydan biliniyormuş, güneşten değil. Onun için bu konuda ciddi çalışmalar ortaya çıksın, eminim ki şu güneş yılı anlayışında bir değişiklik olacaktır. Yani bu astronomi konusunda çok çalışmalara ihtiyaç var.

Katılımcı: Bu aylara bağlayıcı ile ilgili sistemin şeyi çıksa şey değişir…

Sen şimdi onu hiç karıştırma! Çünkü konuyu değiştirmeyelim. O tür itirazları sen değil şimdi dinleyen herkez yapacak, şimdi hiç ona girmeyelim.

Katılımcı: “Adedes sinıne vel hısab.”

“Adedes sinıne, senelerin sayısını ve hesabı bilesiniz diye. Ma halekallahü zalike illa bil hakk. Allah bunları hak ile yaratmıştır.” Yani, öyle bir şey ki tam gerçek birer varlıklar olarak yaratılmıştır, hayali değildir, sanal değildir. Her şeyiyle birer gerçektir. Yani bilim oluşturulacak şekilde yaratmıştır. Pekiyi; “Yüfassılül ayati li kavmiy ya’lemun, bu ayetleri Allah açıklıyor.” Kimin için açıklıyor? “Kavmin ya’lemun için.”

Katılımcı: Bilmeyen bir kavim için değil, bilenler için.

Bilmeyenler için değil. Bilen bir kavim için. Bilen bir kişi için de değil bak! Tek kişi olursa tek kişi yanılır. Yani birisi şöyle dedi, birisi böyle… Ama bir kaç kişi ekip oluşturulursa, ekip çalışması ki zaten tabiat bilimleri üzerinde tek kişilik çalışma olmuyor. Ayın gözlemlenmesi, yıldızların gözlemlenmesi, dünyanın, dünyadaki değişimlerin takip edilmesi ekip çalışmasıyla ancak olabiliyor. “Bilenler topluluğu için, li kavmiy ya’lemun.” Şimdi bütün bunları bilenler topluluğu için açıkladık diyor. Siz bunu her gün gökyüzünde –35:30 ile 35:34 arası anlaşılmıyor- insanları kavmin ya’lemun sayabilir misiniz? Yani sıradan insanların? Bak, bilenler topluluğu için şey yapılan ne? Hepsini bir daha birleştirelim de. Güneşi ziya yani bir ışık kaynağı, ama bilen topluluğu olmazsa; kamer nurdur diyor adam bilmiyorsa meseleyi, mesela bir ara aya insan çıktı diyenlere kafir demeye başladılar, o nurdur oraya çıkılmaz. Nedir nur, yani böyle bir ışık, orada bir ışık parçasıdır, gerçek varlığı yoktur demiş oluyor onu söyleyen. Suudi Arabistan’da da denmez mi çıktım diyen kafir olur diye bir şey sen mi söylüyordun? Birisi söylüyordu, neyse. Şimdi siz bunu bilmezseniz, bir de ayetler arasındaki ilişkiyi kurmazsanız, zaten bizde yoktur öyle bir şey. “Femehavna ayetel leyl” gibi. Şey yapamazsınız. Zaten “Ve kadderahu menazile”yi de anlayamazsınız. “Ma halekallahü zalike illa bil hakk”ı da anlayamazsınız. İşte bütün bunları anlayabilmek için ilim adamları lazım. Nedir o? Güneşin bir ışık kaynağı olduğunu tespit etmesi lazım, ayın ışığın yansıtıcısı olduğunu tespit etmesi lazım, ondan sonra ayın evrelerinin olduğunu ortaya koyması lazım. Mesela bu “menazil” evre, aceba mealde ne deniyor bakayım bir kere?

Yahya Şenol: Konak yerleri.

Ayın konak yerleri, ne demek ayın konak yerleri? Bu akşam falan otelde kalacak.

Yahya Şenol: Durmadan gittiği yerler işte.

Durmuyor ki? Bak işte ilim adamı topluluğu olmadımı konak yeri diye tercüme edersiniz, menazil’i.

Katılımcı: Evreler demiş.

Öyle mi demiş, doğru bak doğru yapmış. Şimdi ay geldi, bu akşamı burada geçireceğim dedi değil mi? Ondan sonra ertesi gün öbür tarafa geçecek. Ne demek bu konak yeri ya? Aydaki ışığın dünyaya yansımasının bir takım ölçüleri var işte. Bunu o ilim adamları şey yapmazsanız olmaz. Bizde işte şey yok yani; Efendim işte Kur’an’ı sadece din adamları bilir, öbürünü de ilim adamları bilir, onlar zaten ne bilir ki kardeşim falan… Tamam sen de zaten bunu bilmiyorsun. Sen bunu bilmiyorsun, o da öbürünü bilmez diyorsun. Ne oldu şimdi, büyük bir karanlık, karanlığın içerisinde istediğin gibi hareket et. Her türlü hareketi yapabilirsin.

Çocukluktan şimdi hatırladım. Eskiden lambalar çok çabuk sönerdi, Erzurum’da saat gece on birden sonra zaten hiç elektrik gelmezdi. On bire kadar mazotla aydınlatırlardı şehri. saat on birde elektrikler kapanırdı, sabaha kadar elektrik diye bir şey yok. Bir de sık sık da elektrik kesilir, elektrik kesildi mi biz çocuklar kendi aramızda acaib hareketler yapardık ama hiç birimizin hareketini diğeri görmezdi. Lamba yanar yanmaz herkes esas duruşa geçerdi. Şimdi şu karanlıkta istediğin hareketi yap, ne olacak?

İşte bak burada “kavmiy ya’lemun” diyor Allahu Teala. Pekiyi Peygamberimiz ne dedi? Peygamberimiz zamanında bu “kavmiy ya’lemun” var mıydı? Bilenler topluluğu var mıydı? Bu konuda, olmayabilir değil, var mıydı? Yoktu, olmadığını herkes biliyor. Yoktu. Pekiyi bilenler topluluğu yoksa Peygamberimiz ne diyecek? İşte bütün hadis kitaplarında geçen Peygamberimiz’in şu ifadesi var (s.a.v.): “İnna ümmetin ümmiyyeh” diyor. “Biz ümmi bir topluluğuz” diyor. “Biz ümmi bir topluluğuz” diyor, “hesabı bilmeyiz” diyor Peygamberimiz (s.a.v.). İşte “eşşehru hakeza ve hakeza ve hakeza” diyor ve ondan sonra bir de ikincisinde, “hakeza, hakeza, hakeza” diyor. Yani birisini böyle on, yirmi, otuz; elleriyle işaret ediyor ki herkes anlasın. Ondan sonra tekrar on, yirmi, parmağının birini katlıyor, bir de böyle diyor, yirmi dokuz.

Şimdi siz böyle yapın diyor. Başka da çare yok. Ondan sonra; “hilali gördüğünüz zaman oruca başlayın, görmediyseniz” o zaman “otuza tamamlayın” diyor. Başka çaresi yok. Ama gerekçeyi de biz ümmi bir toplumuz diyerek yapıyor. Niye? Bu “kavmiy ya’lemun” kelimesi yok yani bilenler topluluğu yok. Bir ekip yok, bir rasathane yok, bir astronomi uzmanları topluluğu yok. İşte siz Kur’an Sünnet bütünlüğünü şey yaptığınız zaman ortaya çıkar.

Bak mesela Rahman Suresi 5. ayetinde Allahu Teala ne diyor: “Eşşemsu vel kameru bi husban. Güneş de ay da bir hesaba bağlıdır” diyor. Allah onu öyle bir hesaba bağlamış ki bunun saniyesi, salisesinde ne durumda olduğunu ilim adamları tespit edebilsin.

Katılımcı: Mesela şu anda yetmiş seksen sene sonra güneşin nerede, ne gün, hangi saatte tutulacağını hesap yapıyorlar.

Çünkü Allah onun kuralını koymuş ve değişmiyor. “Bil hakkı” kelimesi ne söylüyor? Değişmez kurallar koymuş Cenabı Hak. Bizim yaptığımız onu tespitten ibarettir. Biz haşa bir şey yapamayız ki neyse o.

Yahya Şenol: Nereden biliyorsun denir mi yani burada? Diyanetin daha şimdiden önümüzdeki üç dört senenin bayram günleri belli. Hilalin o gün görüleceğini nereden biliyor, gözlem yapmadan?

Bak bu ayetlerin hangisinde hilali gözetleyin ifadesi var? Var mı?

Yahya Şenol: Bunu söyleyen hadiste var diyor zaten ısrarla.

Tamam kardeşim işte bak onu şey yaptık. Peygamberimiz’in bir sözünü al, öbürünü alma.

Katılımcı: Hocam, “Eşşemsu vel kameru bi husban.” Hesapla diyor değil mi?

Hesapla diyor Allahu Teala açıkça söylüyor. Bak İsra Suresinde de…

Yahya Şenol: Demek ki bundan değil üç beş sene, on beş yirmi sene sonrasını da…

Üçbin sene sonrasını da hesap edebilir düzgün bir ekip.

Katılımcı: Kehanet de değil.

Kehanet değil ki Allah hesap koymuş. Kehanetle ne alakası var? Değişmez bir şey, prensibi var. Ama burada yapılacak hesap şu.

Yahya Şenol: Ha bir de ilginç bir şey var. Bu da siyasi tarafa da hani laik bir rejim nasıl bizim dini bayramımıza müdahele edebilir? Bayram bizim bayramımız, ona bayram değil. Ne karışıyor bizim bayramımıza. Hangi gün bayram edeceğimizi laik bir rejim nasıl belirleyebilir?

Bu söze bir şey söylemek mümkün değil yani.

Yahya Şenol: Çok var ama gerçekten çok var. Hocalardan da bunu söyleyen var.

Katılımcı: Buna takılırsan esas mevzuyu kaçırırsın.

Bu sözlerin hiç bir anlamı yok. Yani bunun üzerinde konuşmaya lüzum yok.

Katılımcı: Hocam bu hilali görme şeyi hemen şeyde ayette mümkün…

Hah onu söyleyesiniz diye ben şu ana kadar konuşmadım. Sizden gelsin çünkü izleyicilerden de gelir. Ondan dolayı şu ana kadar o ayete dokunmadım. Şimdi şey yapacağız, evet o ayete de dokunacağız ama ondan önce, ona en son bakalım olur mu? Yani ayetlerin hiç birisinde hilali gözetleyin diye bir ifade var mı? Yok, o ayette de yok yani. Ama onun üzerinde duracağız. Şey yapmayın yani onu özellikle ben bıraktım ki biriniz sorasınız da ondan sonra ona geçelim.

Şimdi yine burada diyor ki Allahu Teala, Diyor ki Allahu Teala burada: “Vecealleyle ven nehara ayeteyni, geceyi ve gündüzü birer ayet yaptık.” (İsra 17/12) Yani ayet sadece Kur’an’daki ayet değil. Gece de ayet, gündüz de ayet, güneş de ayet, ay da ayet. Yani şimdi sen bir din bilgini olarak Allah’ın ayetlerini okuyorsun da astronomi başka kimsenin ayetlerini mi okuyor? Astronominin okuduğu Allah’ın ayeti değil mi? Üzerinde çalıştığı, bak Allah diyor işte. Gece de ayetimdir, gündüz de ayetimdir, güneş de ayetimdir, ay da ayetimdir. Ve onlara bir hesap koymuşumdur diyor. O da ayetler üzerinde çalışıyor. Sonra o öyle bir çalışıyor ki onun gözlemlediği için hatası hemen ortaya çıkabiliyor. Ama sen demişsin ki bu Kur’an’daki ayetleri benden başka kimse anlamaz diyorsun. Bir sürü yanlışlar yapıyorsun, başkalarına itiraz hakkı bile tanımıyorsun.

Evet, Allah razı olsun şimdi bir astronomi profesörü dostumuz izliyormuş. Ne kadar iyi, Allah razı olsun, Profesör Adnan Öktem bey. Çok çok teşekkür ederim kendisine. Ne kadar iyi yani şimdi onlarla birlikte bu meseleleri konuşmak gerekiyor. İşte bir astronomi uzmanı hele kendi hayaline göre bir makale yazsın da bakalım onu yaşatıyorlar mı? Yani otursun masa başında, masa başında bir makale yazsın bakalım yazabiliyor mu? Şimdi Adnan bey burada olsaydı ona sorardım. O da diyecek ki, ya öyle birşey akla bile gelmez diyecek. Ama ben Allah’ın ayetini biliyorum diyenler, bakın bu kadar ayetler bir kenara bırakılıyor, bu kadar ayetler bir kenara bırakılıyor, Peygamberimiz’in söylediği sözler de biri alınıp biri alınmıyor ondan sonra da Kur’an Sünnet ilişkisi bitirilmiş. Onların dayandıkları hadisler. Hadislerde de şeyin üzerine vurgu yapılmıyor, “biz ümmi bir topluluğuz” kısmına yani ona vurgu yapmamışlar sonuç bildirisinde ona da vurgu yapmamışlar. Sonuç bildirisinde tek bir ayetten bahsedilmiyor. Tek bir ayetten bahsedilmiyor. Ve bu İslam alemi için çok yapısal bir şeydir. Neyse şu ayetleri bitireyim ben.

Diyor ki Allahu Teala. Gerçekten Adnan beyin izlemiş olması beni son derece mutlu etti. Buradan tekrar kendisine teşekkür ediyorum, kendisinden Allah razı olsun. Burada ben şunu da bu vesileyle söylemiş olayım. Bir kere şu bizim adına İslam uleması dediğimiz kişiler Kur’an’ı tek başına okuma -okumama demek lazım ama- Kur’an’ı Kerim’i tek başına okuma hastalığını bırakmaları lazım. Her hangi bir ayet hangi ilim dalıyla alakalıysa o ilim dalının uzmanlarıyla birlikte okunursa anlaşılır. Muhammed (s.a.v.) Allah’ın elçisi olduğu için onun özel bir konumu var tabii. Ondan bize yanlış bir bilgi intikal etmemesi lazım. Peygamberimiz’in azından çıkan bilgilerin doğruluğunu da ancak böyle anlayabiliriz. Bakın dikkat ediyorsanız! bu hadislerle ayetler arasında bir çatışma var mı? Hadislerle gerçekler arasında bir çatışma var mı? Yok. İşte ancak bir Peygamber söyleyebilir bu sözü, başka birisi söyleyemez ki. Yani öyle bir şey söylüyor ki, bir cümlelik bir söz ama asırlar geçmesine rağmen o cümlede bir hata bulamıyorsunuz. Ama şu cümlesini alıp öbürünü almıyorsunuz ya da Kur’an’ın şu ayetini al, öbürünü alma, o zaman bir sürü problem çıkar.

Şimdi diyor ki: “Gece ile gündüzü birer ayet yaptık, gecenin ayetini sildik.” Yani ışıksız hale getirdik diyor. “Gündüzün ayetini de mübsir yaptık.” Şey yani güneşi mübsir, mübsir ne demek? Eşyayı üç boyutlu gösterebilecek bir halde getirdik. Yani arkasını da gösteriyor, önünü de gösteriyor, üstünü de, altını da her tarafını gösteriyor. Niye böyle “Li tebteğu fadlem mir rabbiküm. Rabbinizin ikramını araştırasınız diye.” Yani göreceksiniz, çalışacaksınız, kazanacaksınız. Başka? “Ve li ta’lemu adedes sinıne vel hısab. Yılların sayısını ve hesabı bilesiniz diye.” Şimdi yılların sayısı kamerle bilinir. Bu ayeti kerimelerde böyle. Şimdi şemsde nasıl bilinir? Bunu tabii Adnan beyin bize bir anlatması lazım. Doğrusu benim bu konuda, yani güneşle dünya ilişkisi konusunda bende dünya kadar soru var. Geçende de bir vatandaş sormuştu, valla ben de bilmiyorum diye cevap gönderdik değil mi? İki üç gün önce, belki sana gelmemiştir.

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

Adnan bey zaten her zaman gelir buraya, Allah razı olsun. Şimdi…

Yahya Şenol: Ayetin bitişi de çok enteresan.

Bak diyor ki: “Ve külle şey’in fassalnahü tefsıyla. Biz her şeyi detaylı bir şekilde açıklamısızdır” diyor.

Yahya Şenol: Yani ayete göre aslında hiç bir problem kalmaması lazım.

Ayete göre hiç bir problem yok zaten.

Yahya Şenol: Ama bizim sorulardan benim anladığım, hani ayetlerden kesin çözülmüyor, hadisde de emredilen sadece gözlem. Dolayısıyle bu iş hesapla olmaz.

Siz şimdi Diyanet İşleri Başkanlığının yazdığı yazılardan görseniz. Diyor ki: Kur’an’ı Kerim’de detay açıklama verilmemiştir, hadislerde verilmiştir diyor. Bu Diyanet İşleri Başkanlığı değil, bizim hangi fıkıh kitabını açsanız aynı şeyi söylüyor. Yani Kur’an hep bir kenara bırakıldığı için bu güne kadar, hiç bir işe yaramadığından dolayı hiç olmazsa Ramazanda hatim okuyalım diyorlar. Hiç olmazsa ölenin ruhuna okuyalım diyorlar, nasıl olsa bir işe yaramaz haşa!

Ondan sonra işte Rahman Suresinde “güneş ve ay bir hesaba göre hareket eder” diyor.

Yahya Şenol: Bu ayeti ama ön plana çıkarmamız lazım, diğerlerine göre.

“Veşşemsu vel gameru bi husban” çok kısa ve öz.

Yahya Şenol: Hesaba göre ise hesabı çözdüğün an.

Mesele bitti.

Yahya Şenol: Seksen sene, yüz sene diye bir sınırlama yok yani hesaplayabildiğin kadar hesapla.

Ama sadece, şimdi doğru hesaplamada da şu var. Yani bir insanın yanılmaması mümkün değil. Yani ben şimdi buradan bakıyorum bakın, ben baktığım zaman şunu sadece şu açıdan görürüm. Sen oradan görürsün, sen buradan görürsün, buradan da bir başkası görür. Hepimiz birleştiğimiz zaman o eşyayı her taraftan görmüş kişiler olarak görüşürüz. Onun içi Allah “li kavmin ya’lemun” diyor. Bilenler topluluğu diyor, ekip diyor.

Yahya Şenol: Yani hata şu mu? Mesela Adnan beyin, o gün Brezilya’da da görülmeme ihtimali var mı yani?

Yok. Adnan bey zaten onun hesaplarını yaptı.

Yahya Şenol: Yani o gün Brezilya’da görülmedi diyebilecek birisi çıkabilir mi?

Bak! Adnan beyin o gün vermiş olduğu açılar, 7,8 derecede dedi Ria De Jeneryo’da görünür. Orada bir başka yer ismi verdi ki orada 8 derece, daha da iyi gözükür dedi. Hilali gözetlemede de ihtiyat olsun diye 8 dereceyi şey yapmışlar.

Yahya Şenol: Mesela şimdi şey için baksalar, Arafat için. Yani Zilhicce hilali ne zaman görülecek diye, onun nerede görüleceği de belli midir ne mi şu anda?

Elbette belli.

Yahya Şenol: Brezilya veya başka bir yer?

Nerede görülürse görülsün.

Yahya Şenol: Görülmeme ihtimali o zaman da olmayacak?

Olmayacak tabii. Yani bak dünyanın neresinde görülürse görülsün. Bir de bu kriterleri şeylere astronom alimlerine biz vereceğiz. Şimdi Allahu Teala öyle bir prensip koymuş ki yani ilim adamı da görülme esasına göre hesabını yapacak, insanlar da. Niye görülme esasına göre? Çünkü ilim adamı her an olmayabilir. Olsa bile iletişim imkanları olmayabilir. Aynı prensibe göre falanca adam hiç olmazsa bir gün yanılmayla kendi çıplak gözüyle gözlemlesin. Prensipler aynı olsun, mutlaka gözükecek esaslar olsun.

Yahya Şenol: Tam burada bir soru sormuş, soyadını vermemiş Murat adında birisi. Bilgiler için çok teşekkürler ama demiş, çağımızda ay ve güneşin hareketlerini hesaplayacak ilim adamları yeterince vardır diyerek açıklama yaptıktan sonra, 8 Eylül 2010 günü Güney Amerika’da Reo De jeneryo’da Türkiye saatiyle 23:40’ta çıplak gözle görülebilecektir diyerek, diğer tarafta hilalin görülmesini esas almış oluyorsunuz. İkisi çelişmiyor mu? Yani bir taraftan hesap vardır, bir taraftan hilal görünecektir, bu çelişki…

Burada çelişki yok. Burada prensibi neye göre koyuyorsunuz? Şimdi prensibi…

Yahya Şenol: Her iki durumda da ruyet işte esas olmuş oluyor. Yani hesapla ruyeti…

Tabii ruyet esas olmuş oluyor. Bu bir prensip meselesidir.

Katılımcı: Aslında oradaki şey “femen şeyde min kumüşşehra”ya uyması lazım.

Yok o ayete daha gelmedik. geleceğiz.

Yahya Şenol: Hesapla yapılan da ruyetin hesabı zaten. Bu gün ruyet olacak diyor adam.

Şimdi “femen şeyde min kumüşşehra”ya gelmedik dur bakalım, oraya geleceğiz.

Yahya Şenol: İkisi birbirine uymuyor diye bir şey anlamış.

Orada uymama diye bir olay yok. Siz astronom bilginlerine deseniz ki, bildiğim kadarıyla batılı astronomlar ona göre hesap ediyorlar. Kavuşum esastır, kavuşumu takip eden gün hilalin birinci günüdür derseniz, diyebilirsiniz. Onlar ona göre hesaplarlar, çünkü Allah hesabı çok dakik olarak belirlemiş. Ama orada insanların astronomi alimleri olmadığı zaman ne yapacağı konusunda insanlar tam bir boşluğa düşerler. Yani öyle bir prensip ki Allahu Teala ondan dolayı ben size ilk önce o ayeti okudum. Yani diyor ki: “Sana hilalleri soruyorlar de ki o insanlar için ve hac için bir vakit ölçüsüdür.” (Bakara 2/188) İnsanlar için dendiği zaman hiç bir astronom olmasa bile insanlar bunu görebilmeli, ufak tefek yanılmalarla tespit edebilmilidir. Hac için dediğiniz zaman burada evrensel bir bütün insanların tek noktada birleşebileceği evrensel bir kural gerekiyor. O evrensel kural da mesela şimdi söyleyelim, Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı diyor ki, hacca, Zilhiccenin dokuzuncu günü diyelim ki cuma günüdür diyor. Suudi Arabistan diyor ki cumartesi günüdür. E şimdi bu ikisi de benim dediğim gündür dese ne yapacak? Diyebilir.

Yahya Şenol: Ki dedilerdi bundan önceki sene.

Dendi de. Birisi cuma günü çıkar, birisi cumartesi günü çıkar. Hatta yani yanlış hatırlamıyorsam, belki yanlış olabilir ama bir keresinde hacdaydık, Arafat’a çıkış gününü Suudlar değiştirdi. Yani bir iki gün kala mı, üç gün kala mı? Sen de orada mıydın o zaman?

Katılımcı: Oradaydım. Tayyar Altıkulaç Diyanet İşleri Başkanıydı.

Tayyar Altıkulaç Diyanet İşleri Başkanıydı. Sebebi de İranlılar’dı değil mi? İranlılar’dan dolayı, öyle söylemiştiler o zaman.

Yahya Şenol: Geciktirdiler mi, öne mi aldılar?

Geciktirdiler.

Yahya Şenol: Sebep ne dediler?

Her halde İranlılar başka gün çıkacak oldular, onlarda ona uydular. Şu anda herhalde diyorum. Yani geciktirdiklerini kesin biliyorum da sebebi çok hatırlamıyorum. Çünkü çok zaman geçmiş aradan, bir de o gazetelere yansıyan bilgilere ne ölçüde inanacaksınız yani o da biraz zor bir şey. Ama İranlılar’a göre olduğunu çok iyi biliyorum. O zaman yani mesela Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı ben şu günde, Libya ben şu günde. Arafat’a çıkılmasın diyecek hali yok ya! İyi çıkıyorsan çık kardeşim.

Katılımcı: Tayyar beye toplantıda kabile başkanları sıkça sorular sormuştu. Ben buraya fitne için gelmedim dedi. Buraya tabi olmak mecburiyetindeyiz. Burada böyle ilan edilmiş biz oraya tabi olmak mecburiyetindeyiz, günahı sevabı da…

Tamam, biz buraya tabi olmak mecburiyetindeyiz sözünün delili ne?

Katılımcı: Orada fitne çıkarmamak.

Hah delil ne? Sorumluluktan kaçmak, mücadeleden kaçmak. Tamam fitne çıkarmamak dersiniz bir taraftan, bir taraftan da şunu deriz bak! Doğruyu söylemek fitne ise ben o fitneyi çıkarırım kardeşim. O zaman bütün Peygamberler fitneci olur, haşa! Yani doğruları söylemek fitne ise öyleyse, yani şimdi tamam orada öyle şey yapmış uymuş. Ama bir başkası ben uymuyorum diyebilirdi ve gerçekten de fitne çıkardı. Yani dediği doğru Tayyar beyin. Hakikaten de fitne çıkardı. Hakikaten de fitne çıkardı. Yani orada tamam onun ayeti var. “Vel kamera kaddernahü menazile ” diyor Yasin Suresinde. Bu konuda on iki tane ayet var. Yanlış hatırlamıyorsam, saymıştım ama şu anda yanlış aklımda kalabilir.

“Vel kamera kaddernahü menazile, aya evreler belirledik” diyor. “Hatta ade kel urcunil kadiym, kuru bir hurma sapına dönüşünceye kadar devam eder.” Yani orada evresi 58:49 ile 58:53 arası anlaşılmıyor. Evet Yasin,39.

Katılımcı: Oradaki adam dedi ki, tamam hesaplara göre, alimlerin hesabını Cenabı Hak şey etmiş. Bir kısmı dedi ki, ay ve güneşin bir araya geldiğine göre…

Yoo, onu diyemezsin. O kavuşmayı öyle diyemezsin.

Katılımcı: Kavuşuma göre biz hesap ettik.

Kavuşuma göre diyemezsin çünkü şimdi bak ayette “hilalden soruyorlar” diyor. Bir kere hilali göreceksin. Kavuşumda görme imkanı yok. Yani o tamam. Bak Peygamber (s.a.v.)’in koyduğu prensip ile ayetlerdeki geçen tamamen aynı. Onun için astronomi alimlerine kriterleri biz vermek zorundayız diyorum. Çünkü o kriterleri hep Allahu Teala Kur’an’da belirlemiş, Peygamberimiz (s.a.v.) hadisleriyle belirlemiş. Bir kere o o, onu değiştiremezsin. Onu değiştiremezsin. Yani bir kısmı öyle bir kısmı öyle diyemezsin. Ha onun manası şudur, bir kısmı Allah’ın emrine uyuyor, bir kısmı uymuyor. Tabii insanlar böyle, uymayan uymaz. Biz uyanlar için, uyanlardan bahsediyoruz.

“Leşşemsü yembeğıy leha en tüdrikel kamera,” yani “güneşin ayı yakalaması ona uygun bir şey değildir.” Ne demek? Demek ki ayrı ayrı yörüngelerde dolaşıyorlar. Yörüngeleri farklı. Pekiyi, “velel leylü sabikun nehar.” Bu çok önemli. “Gece gündüzü geçemez.” Bu ne demek? Önce gündüz, sonra gece demektir. Pekiyi bizim gelenekteki durum ne? Önce gece sonra gündüz demektir. O zaman burada şu var; Ayın gözlemlenmesi için o güneşin batışından sonra aslında ramazan başlamıyor. Ramazan ertesi gün başlıyor. Dolayısıyla o gece, o gece sizin göreceğiniz hilal, dünyanın neresinde olursanız o gece, mesela Adnan bey şimdi gece on ikiye kadar falan diyordu. Gece saat on iki kavramı bize ait bir kavram değildir. O bize ait bir kavram değildir. Çünkü gece saat on ikinin hiç bir işareti yoktur. Bir işareti yoktur. Saatiniz yok, gece on iki ne zaman? Günü gece on ikide başlatıp, bitiriyor batılılar. E saatin yok, ne zaman başlayıp bitecek? Onun için Allahu Teala’nın belirlediği gerçek şeyler, görsel ögelerdir. Gözle tespit ediyorsun. Oysa o gece ramazanın o başlangıcındaki gece ramazana ait olan bir gece değil, ondan önceki ayın gecesidir. Çünkü önce gündüz gelir. Dolayısıyla gündüz başlayıncaya kadar gecedir. Ha, ramazanda bir farklı olarak ayeti Allahu Teala, gündüzü şeyle birlikte, imsakla birlikte başlatmıştır. Özel bir ayetle başlatmıştır. Aslında imsakla başlamaz güneşin doğuşuyla başlar. Ama öyle başlatmıştır. Tan yerinin ağarmasıyla değil doğu ufkunda şeyin, fecirle başlatmıştır. Fecirdeki ışığın yayılmasıyla başlatmıştır. O zaman öyleyse o saate kadar dünyanın neresinde hilal gözüküyorsa, gece saat on ikide değil, onu başlatmak gerekir. İşte bu ayet te o bakımdan son derece önemlidir. Ondan dolayı mesela hac günlerinde hep şu evvelki zaman gündüz geceye tabidir ama hac zamanında gece gündüze tabidir derler. E hac zamanında bir uygulama var, Peygamber Efendimiz de o uygulamayı yapmış, sen de kendindeki yanlışa göre şey yapıyorsun. Değiştirdiğini düşünüyorsun. Onun için mesela şeyi birinci günün şeytan taşlanması ikinci günün sabahına kadar, ikinci günün şeytan taşlaması üçüncü günün sabahına kadar, o öbürünün sabahına kadar devam eder derler, istisnai olarak. Hayır istisnai değil. İstisnai değil çünkü gece her zaman gündüze tabidir, gündüz geceye değil. Ayet onu açıkça söylüyor. Ayetlerde günün ilk namazı hangi namaz? Öğlen namazı. Niye? Çünkü gün gündüzle başlıyor, geceyle başlamıyor ki. İlk namaz öğlen namazıdır. İlk namaz öğlen namazı ise son namaz hangisi olur? Sabah namazı olur. Zaten ayette gündüzde iki namaz diyor gündüzün, gece en az üç namaz. Gece namazları da gündüzün ışıklarının belli olduğu saatlerde 01:03:46 ile 01:03:48 arası anlaşılmıyor sabah ışıkları ortaya çıktığı zaman kılınan sabah namazıdır. Diğeri de akşam güneş battı, işte kırmızı ışık kayboluncaya kadar kılınan akşam namazı, yıldızlar ortaya çıktığı zaman, daha ilk en parlak yıldızlar ortaya çıktığı zamandan gece iyice güneş ışıklarının dünyamızdan çekildiği ki Allah razı olsun yine Adnan bey ayın 18 derece altına düştüğü zamanki tam zifiri karanlık olduğu zamana kadar olan süre de yatsı namazıdır. Ondan sonra da gece başlamış oluyor. Şimdi böyle olunca orta namaz problemi de kalkıyor, o da akşam namazı. Allahu Teala akşam namazını özellikle bize şey yapıyor, orta namazı, namaz rekatlarının sayısı problemi de ortadan kalkıyor. Şimdi iki rekat, dört rekat? İkisinin ortası hangisi olur? Üç rekat olur. En az namazın iki rekat olduğu zaten ayetle sabit. E bu işin ortası varsa en çoğu da dört rekat olmalı. Orta da üç rekat olmalı. Orta namaza aman dikkat edin diyen ayet var. Onun için o üç rekatı seferde de üç rekat kılıyorsunuz seferin dışında da üç rekat kılıyorsunuz. Bak bütün problemler çözülüyor mu? Hiç basit gözükmüyor yani. Ama bakın burada biz neden madem gündüz geceye tabi ise, gündüz geceye tabi ise kurban bayramını niye geceden kurbanları kesmiyoruz? Neden güneş doğmadan kurbanlar kesilmiyor? Neden namaz kılınan yerlerde ancak namaz kıldıktan sonra kesiliyor?

Yahya Şenol: O oraya has bir şey.

E buyurun yani şimdi bütün sistem altüst oluyor.

Yahya Şenol: Tam bununla ilgili bir soru var, hocam. Konevi adıyla yazmış birisi; hocam demiş akşam ezanıyla birlikte kameri yeni gün başlar. Yani 8 Eylül 2010 tarihinde akşam ezanından evvel Ramazanın 29’uydu. Akşam ezanıyla beraber yeni gün başlıyor. Eğer hilal gözükmüyorsa, akşam ezanından sonraki yirmi, otuz dakika içinde gözükmüyorsa Ramazan otuz olur. Eğer gözüküyorsa Şevvalin biri olur. İkisi de 8 Eylül’de vuku buluyor. Biri şemşi gün diğeri kameri gün. Siz nasıl olur da bu ikisini karıştırırsınız?

Tamam o arkadaşa sen söyle de, bu dersi bir daha dinlesin, bundan sonra onun bunun dedikodusuna uymasın.

Yahya Şenol: İkincisi diyor, şemşi günler keyfidir. Yani Grenwich’e göre ayarlanmıştır. Londra merkezlidir. Güneşin batmasından yirmi dakika bilemedin otuz dakika sonra hilal gözükmüyorsa hicri ay başlamamıştır. Rio De Jeneryo’da hilal gözükmüşse…

Bence hiç onu okuma! Yanlışı okumanın bir anlamı yok. Bu konuların hepsi, mesele anlatılmıştır. Ayeti kerime, şimdi bu arkadaşımıza…

Yahya Şenol: Şemsi gün mü keyfi kabul oluyor, şey mi?

Ya, yirmi dört saatlik gün güneşe göredir. Günler güneşe göre olmaz. Afedersiniz! Gün aya göre olmaz. Ay da güneşe göre olmaz, Kur’an’ı Kerim’e göre. Gün güneşin battığı zaman biter, doğduğu zaman başlar. Onun için gün mahallidir.

Yahya Şenol: Yani şer’i gün şeyini bir…

Katılımcı: Evet şer’i gün, normal gün diye bir şey var.

Yahya Şenol: Nasıldı onun ismi?

Nehari şer’i, nehari örfi. Bak şimdi bu arkadaşımız belli ki okumuş yazmış birisi de, o arkadaşa şunu söylemiş olalım; Bir kere bizim tefsirlere, Arapça bildiği de belli o arkadaşın, bizi de dinliyorsa şey yapsın…

Yahya Şenol: O da demiş ki yani hasbel kader astronomi ile de ilgilenen biriyim. Elde ettiğiniz astronomik doğru bilgileri tamamen yanlış değerlendiriyorsunuz. Tespit ettiklerinizi lütfen tekrar gözden geçirin.

Olur, geçiririz. Tamam. Öyle o kadar ucuz konuşmalar yapıyorlar ki Allah selamet versin.

Şimdi şeyler günü, siz günü bulunduğunuz coğrafi bölgede yaşarsınız. Yani şu bulunduğumuz şu noktada günün başlangıç, bitişi ile öbür taraftaki başlangıcı bitişi aynı değildir. Çünkü güneşe göre belirleniyor. Ama ay öyle değil. Onun için Allahu Teala ayın kendi etrafında dönüşü ile dünyanın etrafında dönüşü, o aradaki evreleri çok farklı bir şekilde oluşturmuş. Çok farklı bir şekilde oluşturmuş. Yani insanlar efendim işte gün farkı var da işte Japonya’daki gün ile Amerika’daki gün aynı değil de niye bu olsun diyorlar? Şimdi güne göre hesap ettiğin zaman farklı bir şey ortaya çıkar, kamere göre, aya göre hesap ettiğin zaman farklı bir hesap ortaya çıkar. Onun için Allahu Teala, aylık hesabı, yıllık hesabı kamere göre koymuş. Günlük hesabı da güneşe göre koymuştur. İşte onun zaten ayetlerini okuduk, o kadar çok. Gerekirse yeni sualler gelirse ona göre tekrar şey yaparız.

“Fe men şehide minkümüş şehra felyesumh”ya gelelim. Evet Bakara Suresi 185 değil mi? Evet yani o kadar çok yanlış bilgi var ki o Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanıyla görüştüğümüzde, Hamza Aktan benim hocamdır fakülteden. Çok da değerli çok da saygı duyduğum insandır ben yani nasıl böyle bir şeyler yapıyorlar anlayamıyorum. Şimdi dedi ki; uluslararası bir toplantı düşünüyoruz, şeyle ilgili, namaz vakitleri ile ilgili. Dedim, hocam uluslararası toplantıdan önce bu konuda bir kere kendi içimizde bir toplantı yapmamız lazım. İşte şimdi siz de gördünüz, kitaplar bu konuda bilgi kirliliği ile dolu.

Yahya Şenol: Uluslararası toplantı dediği; gelecek onu anlatacak.

Gelecek, şu kitaplarda ne varsa onu anlatacak, o da zaten hiç bir problemi çözmeyecek ki.

Katılımcı: Yarısı da protokol konuşması olacak.

Yarısı da protokol konuşması olacak. Önce şunu biz kendi içimizde bir bitirelim. Ve gerçekten çok ilginç bir şey. Sen o şeyi, Keşşaf Tefsiri’nden o şeyi bir şey yapsana, tarafeyinnehar ibaresini bir çıkarsana. Onu bir örnek olarak buradan şey yapalım. Bizi belli Arapça bilenler de takip ediyorlar. Ne demek istediğimizi anlamış olsunlar. Niye Keşşaf? Çünkü Keşşaf herkesin üzerinde ittifak ettiği, doğruluğunda ittifak ettiği bir tefsir. Geçenlerde bir yerde dediler ki, bu arada da duymuş olsunlar, Keşşaf’la ilgili işte bir uluslararası toplantı yapacağız, bunun ne kadar güzel, ne kadar iyi, falan filan anlatacağız dediler. Tamam gerçekten, gerçekten güzel bir tefsir, gerçekten iyi ama onun güzelliği, iyiliği o literatür içerisinde. İşi Kur’an’la karşılaştırdığınız zaman, gerçeklerle karşılaştırdığınız zaman çok şey değişiyor. Öyle değil yani. Dedim, beni de çağırın, ben de Keşşaf Tefsirinin ne kadar yanlış bir tefsir olduğunu anlatayım dedim. Güldüler aynı sizin gibi, gülmeyin dedim ben samimiyim. Gerçekten! çağırın ben de ne kadar yanlış bir tefsir olduğunu anlatayım. Ama o şahsın Arapça bilmediğini söylemiyorum. Tamam, mevcut tefsirler içerisinde en iyisi, en iyilerinden olduğunu da inkar etmiyorum. Gerçekle karşılaştıralım, Kur’an’ı Kerim’le karşılaştıralım bir de ona bakın, bir de o pencereden bakın!

Bak şimdi örnek olsun diye şey yapayım, bakın! “Esteuzubillah. Ve ekımıs salate tarafeyin nehar. Namazı kıl, gündüzün iki tarafında.” Şimdi “tarafeyin nehar,” taraf, neharın muzafın ileyhi değil mi? Muzafın ileyh bazen mim manasında…

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

Haa. tamam ben bazen zihnimdekinin tam tersini söylüyorum. Bazen düşündüğüm farklı oluyor, azımdan çıkan farklı oluyor. Taraf muzaf, nehar muzafın ileyh. Muzaf, muzafın ileyhin bir parçası olur değil mi? Yani şimdi şu masanın ucu dediğim zaman bu masanın parçası değil midir? Masanın bir bölümü dediğim zaman onun bir parçasıdır. Neharın, taraf kelimesi de üç manasına da gelir, bölüm manasına da gelir. Yani şimdi mesela, bir tane çubuk gibi bir şey var mı?

Katılımcı: Kalem.

Yok o kısa olur. Şu şeyi versene şu kabloyu ver, kabloyu. Şu kabloyu ver bana! Kablo şu kablo var ya, hah. Ha onu ver, onu ver. Tamam o olsun. Şimdi ben bunun bir tarafından tutuyor muyum? Bir tarafından da sen tut! Bir tarafından da gel sen tut! Şimdi üç tarafından tutuyoruz. Onun tuttuğu da taraf, benim tuttuğum da taraf. Öyle değil mi? Hatta ben iki tarafından tutuyorum, o bir tarafından, o bir tarafından.

Katılımcı: Ortası sayılmaz mı?

Ortası da taraf. O da taraf. O da orta tarafı. Bak şimdi sen önünde lügat var. Bak taraf kelimesine oradan. ne diyor? Ragıp El İsfahani’nin.

Katılımcı: İki taraf dediğimiz zaman, tarafeyin nehar…

Eğer bir şeyin ikiden fazla tarafı varsa, ben şu anda iki tarafından tutuyor muyum?

Katılımcı: Öyleyse bunun sonsuz sayıda tarafı olabilir.

Tabii sonsuz sayıda tarafı vardır. Onun için etrafında diye ayet de geçiyor.

Katılımcı: Bundan sayılmayan şey onun tarafı olmaz.

Hah, buna ait olmayan bir şey bunun tarafı olur mu? Sen şimdi elini getir şurada tut, yok yok dokunmadan, hiç dokunma! Dokunmadan tut, şimdi sen tarafından tutuyor musun? Yani bunun dışındaki bir şey bunun tarafı olur mu? Tamam, al koyabilirsin bunu. Sen şimdi taraf kelimesine oradan bak, bana okuma. Bölüm kısmını bulduğun zaman okursun. Ben ayeti okumaya devam ediyorum. Diyor ki, “tarafeyin nehar gadaten ve aşiyyeten” diyor. Demiş burada yanlış değil, doğru. “Ve zülefem minel leyl,” ve saati minel leyl. Bu da doğru. “Ves saati ve gadiretu min ahirin nehar, ve min ezvahe ve iza gazabehu vezdelefe ileyhe.” Hah şimdi esas bu, bak şimdi diyor ki…

Katılımcı: Biz Arapça bilmiyoruz hocam.

Yok, ben sizin bilmeniz yere kadar tercüme etmiyorum. Onu tercüme etmeme gerek yok o kısmı. Esas kısmı, şimdi bak iki tarfı dedi. Gündüzün iki tarafı dedi. Ayet, gündüz de az önce ayetlerde okuduk işte gece güneş doğana kadar. Şemşi diye de geçiyor değil mi? Ya da gurubiha, gündüz, gece ayetlerde belli. Bak diyor ki, ve salatu ve gadati. Gada kelimesine Araplar neye gada derler arkadaşlar? Neye gada derler, sen şeyde okumuştun?

Katılımcı: Öğlene kadar.

Öğlene kadar olan kısma gada derler değil mi Araplar? Mesela, taamul gada derken neyi anlarlar? Öğlen yemeği değil mi? Güneşin doğuşundan öğlene kadar olan kısma gada derler. Bu taraf kelimesine gada manasını şey verdi, Keşşaf’ın sahibi verdi, tamam mı? Şimdi gadaya ne mana veriyor bak! “Ve salutu gadatı el fecru.” Sabah namazıdır diyor. Mümkün mü Arapça’da? Bu Keşşaf işte! Sabah namazı diyor.

Katılımcı: Modern Arapça’yı konuşuyor.

Fark etmez, fark etmez. Ayette de var, Musa (a.s.) yemeğimizi getir diyor. Sabah kalkıyor yorulana kadar yürüdükten sonra gadamızı getirin diyor, öğlen yemeğine evet! Ayette var yani.

Katılımcı: Yarın için de gada diyor, yarın namazı veya sabah namazı.

Ondan sonra diyor ki, şimdi aşiyye diye mana verdi tarafeye. “Ve salatul aşiyyeti el zuhri vel asru.” İkindi ve öğlen namazı. Şimdi tarafe iki. Kaç yaptı bu? Üç. Tarafeyn kelimesine üç mana verdi. Tarafe tesniyedir. Arapça’da tesniyeye üç mana verilebilir mi? Verilebilir mi? İşte dedi. Mümkün değil Arapça’da böyle bir mana vermek.

Yahya Şenol: İki tarafta üç namaz.

Katılımcı: Belki de özellikle ikiyi vurgulamak için.

Ondan sonra kendisini “lennema vadiz zevali aşiyyun.” Çünkü diyor, zevalden sonrası aşiydir. Tamam zevalden sonrası aşiy derler ama ertesi sabaha kadar derler. Bir de iş’a diye bir kelime var kardeşim. Salatil iş’a diye Allahu Teala günün son namazı olarak bildiriyor onu zaten. Ondan sonra, “ve salatul zülefi.” Zülef nedir? Zülfe’nın çoğulu değil mi? En az kaç eder?

Katılımcı: Üç.

Üç eder. O neymiş, “El marubu vel iş’au.” Akşam ve yatsı namazı. Kaça indirdi?

Katılımcı: İkiye.

Cem’i, en az üç olması gerekeni iki diye mana verdi, en fazla iki olması gerekene kaç mana verdi?

Katılımcı: Üç.

Üç, ve bu Keşşaf tefsiri. Gördünüz mü? Tamamı yanlış bu söylediklerinin. Ondan dolayı dedim, tamam çağır da ben bir anlatayım sizin o kadar göklere çıkardığınız tefsirin ne olduğunu ben size bir anlatayım.

Katılımcı: Yoksa başkasının sözünü mü naklediyor?

Kendi sözü kendi! Ondan sonra gelenlerde izahat mizahat yok. Kendi sözü bu. Ondan sonra gelenler de hep bunu taklit etmişlerdir. Tefsirlere bakın. Orada tarafa bölüm diye yazıyor mu?

Katılımcı: Canif var.

Canif var, bir de bölüm diye manasına var.

Yahya Şenol: Yani aslında bir kılıf altında söylemiş yani. Şeyi diyor, tarafeyin nehar, iki taraftır. Gada ve aşi.

Önce bir delil karartması var orada.

Yahya Şenol: Tarf tesniyeyi çıkarıyor, onun içini tekrar ikiye bölüyor yani tek şeyde de iki namaz vardır diye, iki tarafta üç namaz. İyi “zülefen minel ley”de nasıl çıkaracaksın?

Pekiyi onu nereden çıkarıyorsun? Orada hemen ikiye düşürüyor. E şimdi buradan siz, buradan ne anlayacaksınız kardeşim? İşte onun için diyorum, acaib bir bilgi kirliliği var. Bak yani siz dünyanın neresinde olursa olsun her yerde bu Keşşaf tefsiri bir numara değil mi arkadaşlar?

Katılımcı: Aslında fazla düşünmene gerek yok.

Yahya Şenol: Dil tahlil de yapmana gerek yok yani.

Çok açık yav, çok açık. Onun için yani o kadar bilgi kirliliği var ki kitaplarda, hangisini temizleyeceksin?

Şimdi evet burada, burada yani “tarafeyin nehar” derken bir kere güneşin doğuşuyla batışından iki bölüm. Çünkü bir başka ayette etrafın nehar diye de geçiyor. Gündüzün çok sayıda bölümleri var, onlardan iki tanesinde akimis salah diye geçiyor. Pekiyi onun ne zaman başlayacağını yine Kur’an’dan öğreneceksin. “Dulukuş şems”den itibaren başlayacak. Güneşin batmasına kadar. Yani Kur’an hiç bir yerde eksik bırakmamış ama bakın şu ayeti açıklarken bu zat, diğer ayetlerle açıklasaydı hiç bir problem olmazdı. Ve o namaz vakitleri çok dakik olarak Kur’an’ı Kerim’de olduğunu görecekti. Biz de görecektik. Ve burada esas şunu da söylemem lazım! Şeyler, mesela ayette diyor ya “akimis salate li dulukiş şems” güneşin batıya kayması. Güneşin batıya kayması herkesin gözlemleyeceği bir olay değil mi? Ondan sonra işte “ve gable gurubiha” diyor. Güneşin batmasından önce diyor mesela. Herkes gözlemler. “Ve kable tulukiş şems” diyor. Güneşin doğmasından önce herkes gözlemler. Gündüze yakın zamanlar…

Yahya Şenol: Hilal gibi görülememe durumu yok.

Hayır! Hilal gibi görülememe durumu yok.

Yahya Şenol: Bulutun arkasına saklanırsa göremezseniz otuz 01:21:40 ile 01:21:45 arası anlaşılmıyor.

Gündüzün evreleri ile alakalı, gündüzün başlangıcı, bitişi. “Kavmin ya’lemun” kelimesi de yok, bunu bilenler topluluğu bilir diye bir ifade de yok. Bu o kadar açık ve net ki bunu herkes bilir. Ondan sonra tan yerinin ağarmasıyla alakalı ne diyor: “İnne kuranel fecri kane meşhuda” diyor. Fecrin kuranı. Ki ona da çok yanlış mana vermişler. Sabah namazı kuranı demişler. Kuran ne? Tecemmu manasına, yani ışıkların toplaşması. O fecir yerindeki ışıkların toplaşması gözle görülür. Gözle görülme demek, çıkın görün demektir. Ondan sonra imsakla ilgili ne diyor Allahu Teala: “Ve külu veşrabu hatta yetebeyyene lekümül hüytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecri. Yiyin için.” (Bakara 2/187). Ben evimde yemek yemeye devam edeceğim, bir taraftan yiyeceğim bir taraftan da pencereden bakacağım. Yiyeceğim bakacağım eğer doğu ufku önümdeyse tabii. Hem yiyorum hem bakıyorum. Ne zamana kadar yiyeceğim? Senin için; fecir tarafından siyah iplik, beyaz iplik net bir şekilde ayırt edilinceye kadar yemeğe içmeye devam edeceksin. Burada ne diyor? Gözlem yapın diyor. Şimdi Allahu Teala hilali hesap adamlarına bırakın derken bizimkiler ne yapıyor? Onu gözlemlememiz lazım diyor. Pekiyi namaz vakitlerini gözlemleyin dediği zaman, namaz vakitleri karşısında ne diyorlar? Onu astronomiye bırakacağız diyorlar. Asronomi diyor ki: Bu benim işim değil, ben gök cisimlerini gözlemlerim. Ama benden prensip isteyin, vereyim diyor. Hesap yapmamı isteyin, yapayım ama bunun prensibini siz belirleyeceksiniz. Ben güneşin ufka gelip gelmemesiyle ilgilenmem ki o beni hiç ilgilendirmez. Ha o kimi ilgilendirir? O denizciyi ilgilendirir. Çünkü adam karşı ufuktan çıkacak ilk gemiyi görmesi lazım. Eğer askerse, görmesi lazım orada düşman gemileri orada var mı yok mu ilk net görebileceği atmosfer şartını bilmesi lazım. Ona ihtiyacı var.

Yani tam tersi yapılıyor. Allah’ın gözlemleyin dediği yerde iş astronomi alimlerine bırakılıyor. Allah’ın alimlere bırakın dediği yerde iş yok biz yaparız diyorlar. Ve delilleri de Peygamber (s.a.v.)’in bir sözünü alıp bir sözünü almamak.

Evet şimdi geldik şeye…

Yahya Şenol: 185’e.

Bakara 185’e geldik. “Esteuzubillah. Şehru ramedanellezı ünzile fıhil kur’an. Ramazan ayı içerisinde Kur’an indirilmiş olan aydır. Hüdel lin nasi ve beyyinatim minel hüda vel fürkan. İnsanlara gerçeği (01:24:48 ile 01:24:59 arası anlaşılmıyor) batılı ayıran hükümleri içeren Kur’an ramazan ayında inmiştir. Fe men şehide minkümüş şehra felyesumhu.” Olay burada. Sen buradan ne anlıyorsun Muhammed? Sizden kim hilali görüyorsa o gün oruç tutsun. Görmeyen ne yapacak?

Yahya Şenol: Bir saniye… hilal kelimesi nerede burada?

Hilal nerede evet? Yani sebebiş şehri demek istiyor.

Yahya Şenol: Hilal yok yani “Fe men şehide minkümüş hilale” dese tamam. Şehir ay yani.

O zaman her insanın mutlaka hilali görmesi lazım. Değil mi eğer hilal dersek. E ben görmedim?

Katılımcı: Burada hilali görmekten bahsetmiyor.

Bahsetmiyor tabii. “Felyesumhu” derken, hilali gördüğü gecenin gündüzü tutar iş biter. Halbuki “felyesumhu” o ayı oruçlu geçirsin. Ne zaman, kim oruçlu geçirecek? O ayda yaşayan insan. Hayatta olan insan. Şehide hazır bulunmak demektir, tamam mı? Hatta bazıları diyor ki, o ayda yolcu değilse, yani habara manası veriyor. Yolcu değilse diyor. Şey olarak verilen bu mana lafzen uygun. Lafzen uygun da şimdi ayeti kerimede, yukarıdaki ayeti kerimede “fe entesumu hayrul lekum” dediği için Allahu Teala, yani hasta da olsa yolcu da olsa oruç tutmak daha hayırlı dediği için onunla birleştirirseniz; “Fe men şehide minkümüş şehra” nın manası ne olur o zaman? Kim hayatta olursa. O zaman hilalin gözetlenmesiyle bir alakası yok.

Katılımcı: “Fe men aşe minküm.”

Tamam, “fe men kane hayyen fehadeşşemr felyesumhu.”

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

Ramazanda kimin gözü açıksa, yani hastaysa, bilmem baygınsa falan değil manasına. Neyse önemli değil ama hayattaysa demektir bu.

Yahya Şenol: Bu şey demiş Razi; “Şehide el hadar veşşuhudu el huduru.”

Tamam, 01:27:18 ile 01:27:24 arası anlaşılmıyor. tamam, yani hayatta olursa, hazır olmak ne demek? Yani oruç tutmaya hazır, vücudu sağlam falan.

Buldun mu tarafın bölüm manasına olduğunu?

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

Olacak olacak, orada olacak.

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

Şimdi bak! Bunu Kur’an’dan anla. Etraf kelimesi nedir? Üç taraf değil mi? Eğer taraf kelimesi uç ise üçüncü taraf neresi? Bir şeyin iki ucu olur, üçüncü ucu olur mu?

Katılımcı: Orada o zaman da iki sayısı iki taraflı sayılmaz mı?

Etraf, Etraf.

Katılımcı: Evet bu üç olacak yani.

Etrafın nehar diye ayet geçmiyor mu namazla ilgili olarak? Taha 130’da. Neydi ayeti kerimeyi bir hatırlayın.

Katılımcı: “Fe sebbıh ve atrafen nehari.”

“Fe sebbıh ve atrafen nehari.” “Ve min anail leyli fe sebbıh ve atrafen nehari.  Gecenin anlarında ve gündüzün taraflarında.” Eğer tarafa uç derseniz, gündüz bir tek düzlem bu. Gündüzün iki ucu birisi akşam birisi sabahsa o zaman üçüncü ucu neresi?

Katılımcı: Yani geçen de biz gittik, bunlar farz namazından değil tespihat yani.

Kardeşim, etrafen nehar tespih de olsa önemli değil. Zamandan bahsediyoruz. Ben taraf kelimesinden bahsediyorum. Yoksa Akimis salete emrinden bahsetmiyorum. Tespihin manasından bahsetmiyorum. Etraf, üç taraf, en az üç ise?

Katılımcı: Hocam öyle olmasa bu sabah güneş doğduktan sonra duha namazı var, öğle namazı var, yatsı namazı…

İyi de öğlen de onun bir tarafı olmuyor mu o zaman? Öğlen de bir tarafı oluyorsa taraf kelimesinin manası bölümdür öyle ise.

Katılımcı: “En nahiye mineşşey.”

“En nahiye mineşşey” geçti mi orada?

Katılımcı: “En nahiyetü minen nevai vet taifetu mineşşeyi.”

Hah. Ne demek “en nahiyetü minen nevai” nedir, nasıl tercüme edersin? Bölümlerden bir bölüm taraf kelimesi. Ortası da olur, kenarı da her tarafı yani. O bir düzende sayısız taraf vardır.

Katılımcı: Bir parçası yani değil mi?

Parçası. O yüzden hangi parçası olduğunu belirleyebilmek için bir başka ayete ihtiyacımız var. Yine Akimissalat ile başlayan “Ekımes salate li düluküş şems” diyor. Birinci taraf düluküş şems ile başlayacak. 01:30:12 ile 01:30:25 arası anlaşılmıyor.

Yahya Şenol: Şahitlik nasıl olur? Enneş şuhude şehri bima dayasul fe yegul imma bi ruyeti ve imma bis sema’a.”

E işte orada işi değiştirmiş.

Yahya Şenol: “Emme ru’ye feyegulu izara insan bila ramazan.”

Bir kere bak o duyan kişiye şehide ifadesi kullanılmaz. Tamam mı? Duymaya şahadet kelimesi kullanılmaz.

Yahya Şenol: Oradaki dipnotta buraya göndermişler.

Katılımcı: Duyanın söylediğine şahitlik denmez.

Duyanın söylediğine şahitlik denmez. Bu ittifakla kabul edilen bir şeydir yani olmaz. Bu olmaz yani. Ha ne olur? Ama ilimle ortaya konan şeye şahitlik denir. Ama o ilim ispatlı bir ilim olması gerekir. İşte astronomi gibi kesin bir bilgi olması lazım. Matematik gibi olması lazım.

Evet dolayısıyle; “Fe men şehide minkümüş şehra, sizden kim o şehre şahit olursa da.” Kim o ayın geldiğini duyarsa olmaz. “Felyesumhu, o ayı oruçlu geçirsin.” O ayı oruçlu geçirsin, o ayda yaşarsa demektir. Yaşarsa, yaşamazsa yapılacak bir şey yok zaten. Ondan sonra da diyor zaten,

Yahya Şenol: Kur’an’da yazar zaten bir sahabiyi tanıtırken, mesela “şehide bedran.”

Bedir’de bulundu. Tabii.

Yahya Şenol: Bazıları onu Bedir’de şehit oldu diye çeviriyorlar Türkçe’ye de. Halbuki Bedir’de bulundu, o Bedri yaşadı yani Bedir’i duydu falan deseler…

O zaman biter, bizim için de denmesi lazım. Duyana hiç bir zaman şahit kelimesi kullanılmaz. Orada bulunması lazım. Çok açık yani mesela işte bak buradan şeyi işte hilali gördü mördü gibi şeye çıkarırsanız bu yanlış olur. Çünkü öbür ayetlerde hilali Allahu Teala açıkça ifade ediyor ve hepsinde de kamerin hesaba dayalı, ay ve güneşin hesaba dayalı olduğunu ve bunu bir alimler topluluğunun bileceğini açıkça ifade ediyor. Yani Kur’an’ı Kerim’in hiç bir ayetinde hilalin gözlenmesi olayı yok ama alimler hilalle ilgili hesaplarını yaparken gözlemlenecek kriterlere göre yapmak zorundalar ki gözlemleme olmadığı zaman da prensip değişmesin. Yani ya da hesaplar ulaşmadığı zaman, ya da işte Kur’an’ı Kerim’in koyduğu kriterlere göre hesaplar yapılmadığı zaman prensip değişmesin.

Katılımcı: Burada hilalin şeysi yok, şehir şahid olsun, hilali görsün?

Şehir kelimesi hilal değil.

Yahya Şenol: O kelimeyle başlar işte hilalin görülmesiyle başlar dolaylı olarak.

Katılımcı: Birinci günden son gününe kadar hepsi toplam 29 veya 30 gün hepsi şehri değil mi?

Hepsinin tamamı şehir.

Katılımcı: O zaman ilk hilali görmüş, on gün sonra ölmüş, şehid olur mu o, olmaz.

Tabii yani, hilal gördün, o gece öldün.

Katılımcı: Şehid olmaz mı?

Öyle diyelim yani adam hilali gördü. Hilali gördüğü andan itibaren bir ay oruç tutmak farz oldu demek gerekir burada bu insana. Eğer buna bu manayı verirseniz. Adam ertesi gün öldüyse ne yapacağız? O zaman bu adama diyeceksin ki bir ay oruç tutma görevi vardı bunu bir şekilde diriltelim de ömrünü bitirsin ondan sonra ölecekse ölsün. Demek lazım.

Yahya Şenol: Bu internette sizin “Oruca başlama takvimlerimiz” diye bir yazınız var ya! O yazıda, hani bu hilal gözetlemeyle ilgili, hilali bir kişinin görmesi ile oruca son verilmez. ufuk kapalıysa müslüman ve dürüst iki erkek veya bir erkekle iki kadının şahitlik etmesi gerekir. Bu yazıda diyor, iki kadın şahit bir erkek şahit hükmünün delili nedir?

Katılımcı: Negatif ayrımcılık mı?

Şimdi kardeşim bu adam çok haklı bir soru sormuş. Ben size dedim ki.

Yahya Şenol: Mehmet Demiray.

Ben size dedim ki şu şeyleri bir şey yapın. Bizim eski fetvaları, onları değiştirelim. Onları değiştirelim, eski fetvaları.

Katılımcılar: Anlaşılmıyor.

Yok! onun yapacağı başka, senin yapacağın başka, tek değil. Aynı şey değil senin yapacağın. Onun yaptığı başka, senin yapacağın başka.

Katılımcı: Anlaşılmıyor.

O başka, o başka.

Yahya Şenol: İyi yakalamış değil mi?

Şimdi bunlar haklı, bu insanlar haklı. Niye? Yav kardeşim biz bu, yani farklı bir eğitim sistemi yoktu ki biz onları o şekilde başladık, o şekilde yetiştik. Bizim şeyimiz yok yani bize kimse farklı bir şey öğretmedi ki, şimdi şimdi, yavaş yavaş, el yordamıyla çalışmalarda hataları buluyoruz. O zaman da fetva verirken fıkıh kitaplarına bakıyorduk, oraya yazarken öyle. Ama şimdi mesela bize Keşşaf ulaşılmaz bir şey gösteriliyordu. Öyle yetiştik. İşte dolayısıyla normal yani o zaman öyle doğru olduğunu zannediyorduk öyle yazıyorduk. Ama haklı yani o zatın tenkidi son derece…

Katılımcı: Bunlar mutlaka kitaplaştırılmalı ki millet bilsin yani.

Şimdi şeyleri çıkarmamız lazım, yanlışları.

Yahya Şenol: Şimdi Abdurrezzak Sarıl, bu bizim Abdurrezzak hoca dedin değil mi? Oymuş. Şahestede bizim yorumu var. Otuz yıldan beri hilal gözleyen birisi olarak bu konuda görüşüm şudur: Şevval hilali Çarşamba günü akşamı görünse idi, Perşembe günü bayram olurdu. Perşembe günü akşamı ise elli dakika civarında hilal görünürdü.

Doğru, dediği doğru.

Yahya Şenol: Ne yazık ki o akşam hava müsait olmasına rağmen hilal görünmemiş, cuma günü güneş battıktan sonra elli dakika görünmüştür. Yani bayramın ikinci günü ancak görünüyor. Bu durumsa bayramın perşembe günü değil cuma günü olduğunun kanıtıdır. Kandilli rasathanesinin verdiği bayram perşembe günüdür hükmü yanlıştır. Dikkatlerinize arz ederim.

Şimdi tabii bu Abdurrezzak hoca da mesela benim eski bilgilerime göre yazsaydım ben de aynen onun gibi yazardım.

Yahya Şenol: Yani birinci günü akşamı görünmesi şart mıdır, dediği gibi?

İyi ya şimdi bakın! Bakın şimdi okuduğumuz ayetlerde Allahu Teala bu işi bir hesaba bağlamış ya, bir de hac için dendiğine göre hac öyle bir gün ki bütün insanların ittifak edeceği bir gün dediğine göre ve bunu alimler topluluğu ancak bilebilir. Yani bu, Allah ayetlerini alimler topluluğu için açıklar dediğine göre kriterler tamamen değişiyor. Şimdi bizde Peygamber Efendimiz’in sözlerinden birini alıp diğerini almadığınız zaman oluşturulmuş bir bilgi var. O oluşturulmuş bilgiye göre Abdurrezzak hocanın dediği tamamen doğru. Ama şimdi Kur’an’ı Kerim’e göre meseleyi ortaya koyduğumuz zaman durum tamamen değişiyor.

Yahya Şenol: Belçika’dan Hacı Yardımsever aynı soruyu sormuş. Bir saniye bitirelim. Diyor ki, Belçika’da çarşamba günü güneş 07:03’te ay da 07:07’de doğdu. Yani güneşten dört dakika sonra ay doğmuş. Akşam 19:43’te ay battı, 20:13’te ise güneş. Yani ay güneşten yirmi sekiz dakika önce battı. Bu duruma göre perşembe günü ayın görülmesi imkansız. Fakat başka ülkelerde ay ve güneş doğuş saatleri nasıldır bilmiyorum. Bu konuda Türkiye ve diğer ülkelerin durumunu bilenler net bir şey yayınlasalar, net bir şey meydana çıkar. Amaç müslümanların birlik içerisinde hareket etmeleridir.

Evet işte burada şu oluyor yani, Adnan Hoca’ya ben bir gönderme yapayım. Adnan Hoca’yla birlikte müşterek bir makale yazmamız gerekiyor bu konuda.

Yahya Şenol: Ama genelde milletin kafasını karıştıran yani niye biz Türkiye’de oruç tutuyoruz, Brezilya’nın hilaline göre hareket ediyoruz. En çok sorulan soru bu.

O hilal, Brezilya’nın hilali değil, Allahu Teala’nın hilali.

Yahya Şenol: Veya Suudi Arabistan’da tutuyorsak, Suudi Arabistan’da görelim. Niye Brezilya’da gördüğümüz…

Brezilya’da müslüman yok mu? Ya da bir müslüman Brezilya’ya gitmeyecek mi?

Yahya Şenol: Veya bazılarının da hani bir Suudi Arabistan şeyi vardır, hani kriteri. O ne yaparsa, oradaki ulema ne yaparsa biz de aynısını yaparız. Biz mesela Kur’an Kursunda iken de hatırlıyorum ben, biz öğrenciler oruç tutardık, camide o anda itikafta olan bazıları vardı mesela, onlar bayram yapıyorlardı. Niye? Ya işte haber geldi bize. Haber geldi cümlesi çok yaygındır yani. Haber geldi. Nereden? İşte Suudi Arabistanlılar görmüş. Gördüyse mesela bizim otuzuncu günü oruç tuttuğumuzda onlar bayram yaparlardı. Ha gece yarısı telefonları çok meşhurdur. Pekiyi onlar bu sene hilali gördü de mi oruca başladı?

Kesinlikle görmediler. Kesinlikle görmediler ve o cuma günü onlar bayram yaptılar ya o perşembe günü de göremezlerdi.

Yahya Şenol: Akşam?

Evet, perşembe günü de göremezlerdi.

Yahya Şenol: O zaman mecburiyetten yani otuz güne.

Mecburiyetten yaptılar. Şimdi bu yani prensipler son derece önemli. Ben burada bu vesileyle daha önce size anlattığım bir hatıramı tekrar burada anlatayım, kayıtlara geçmiş olsun.

Bir gün İstanbul’da bir ramazan öncesi, Yusuf El kardavi biliyorsunuz meşhurdur. Ondan sonra Abdussettar Ebu Gudde, o da meşhurdur şeyde. Bir de Abdullah El Menia ve ben dördümüz bir yemek yedik şeyde, Beşiktaş’ta bir lokantada yemek yedik akşam. Orada Yusuf El Kardavi, ha Abdullah El Menia o zaman Suudi Arabistan’da hilalleri ilan eden baş kadı. Kadılık makamında olan kişi işte hilal konusunda geliyorlar onun yanında şahitlik ediyorlar o da ilan ediyor. Şimdi Yusuf El kardavi, Abdullah El Meni’ye dedi ki, ya dedi sen dedi şey yapıyorsun Suudi arabistan’da bayramı ilan ediyorsun. Ben de Katar’da yaşıyorum, aramızda da fazla bir fark yok dedi yani. Senin mesela perşembe günü gördüğünü ilan ettiğin hilali ben cuma günü bile göremiyorum dedi. Yani ben ikinci gün bile göremiyorum dedi. Bu ne biçim hilal ki sana görünüyor da bana görünmüyor. Hatta bana ikinci gün görünmüyor dedi. Abdullah El Meni dedi ki, ya kardeşim iki kişi geliyor, hilali gördüm diyor ben de karar verip ilan ediyorum. Yanında Abdussettar Ebu Gudde dedi ki Abdullah El Meni’ye, ya biliyorsun ki dedi vakıa muhalif şahadet kabul edilmez. Yani gerçeklere aykırı konuda insanlar şahitlik yapsa, bin kişi çıkıp da şahitlik yapsa ki iki kere iki beş eder, kabul ediler mi? Hah, işte vakıa muhalif şahadet kabul edilmez. Sen bunu gayet iyi biliyorsun dedi. Niye kabul ediyorsun dedi? Ya ne bileyim falan dedi.

Sonra ertesi gün ramazan başlamış mıydı yani çok net olarak bir şey söyleyemem de, belkide ramazandan bir ay önce olabilir. Ramazandan bir ay önce olabilir büyük bir ihtimalle. Çünkü çok eski bir tarih bu dediğim. Sonra ertesi gün geçtik şeye, Hidiv Kasrı’nda bir akşam yemeği yedik. Ve o Hidiv Kasrı’nın üst tarafta bir kule var, kulenin tepesine çıkıyorsun, çok ufuk açık her tarafı seyrediyorsun. Oraya çıktık, çıkar çıkmaz karşımıza hilal çıktı. Yusuf El Kardavi dedi ki, bak seninki bakıyor dedi. O da baktı, baktı, baktı yav burada bir yanlışlık olmalı dedi, hesapta. Dedi ki hilalde yanlışlık olmaz ama yanlışlık kimdeyse o düşünsün dedi.

Şimdi o sene nasip oldu, ramazanın son üç gününde Mekke’de oldum. İşte bizim Türkiye’den de bayağı böyle çok kalbur üstü bir grup vardı beraberimizde. Bir çokları bakanlık yaptı, başka önemli mevkilerde bulundular. Şimdi ramazanın son günü, ertesi günü bayram yapacaklar onların takvimlerine göre. Geldi bana sordular, hocam yarın ne yapıyoruz? Dedim ki bak, ben Suudlar’ın yanlış olduğunu kesin olarak biliyorum dedim, en küçük şüphem yok. Ben yarın oruç tutacağım siz de ne yaparsanız yapın dedim. çünkü ben Suudi Arabistan’da da çok hilal gözetlemesi yaptım. Şimdi o son gün dedikleri gün iftar ettik, iftardan sonra ben odaya çıktım lokantadan. Otelin lokantasından odaya çıktım. Odada hemen televizyonu açtım, baktım televizyonda bir alt yazı geçiyor. İşte bu akşam hilal gözükmediğinden yarın oruç tutulacaktır. O saatte böyle bir ilan olur mu? O saat zaten hilali gözetleme saati. Adam Suudi Arabistan’ın bilmem hangi bölgesinde görecek de, şehire gelecek de, şahitlik yapacak da falan bu sabaha kadar uzayacak bir olaydır. Haa dedim, bizim Abdullah El Meni elini çabuk tutmuş. Millet gelip de şahitlik etmeden, o konuşmanın etkisi olmuş. Sonra baktım kağıtlarıma, telefonu varsa bir telefon edeyim iyi şey yaptın diye. Baktım bulamadım telefonunu. Sonra ertesi sene şey oldu, ramazan tam zamanında başladı Suudi Arabistan’da. Ramazanda bir toplantıya çağırdılar Mekke’de. Gittim. Hilton Otelinde bir toplantı, çıktık oraya. Baktım Abdullah El Meni geldi sarıldı, hoşgeldin falan, filan. Dedim ki, ne yapıyorsun, falan. Dedi ki, emekli oldum. Dedim belli oluyor emekli olduğun dedim. Çünkü zamanında başladı ramazan. Sonra bir kaç sene düzgün gitti. Ondan sonra tekrar bozuldu. Biraz siyaset müdehale ediyor. Yoksa orada çok iyi uzmanlar var, ben televizyonlarda bazen dinliyorum, hakikaten konuyu gayet iyi bilen uzmanlar var. Ama siyaset karıştığı zaman yapacak bir şey yok.

Yahya Şenol: Soru var, dün akşam programı izlemiş, Eskişehir’li Nustafa abinin hemsehrisi Mert Tetik. Mealler arasındaki farklılıklardan, yanlış çevirilerden bahsetti hocamız diyor. Pekiyi kendisinin bir meali, meal çalışması var mı? Hangi mealden okumamızı tavsiye eder?

Valahi işte az önce Keşşaf Tefsirinden okuduk yani, tefsirler böyle ise meallerden artık ne beklenir onu düşünmek lazım.

Yahya Şenol: Adnan Hoca bir şey söylemiş.

Bir dakika Adnan Hocanın bir şeyi varmış.

Yahya Şenol: Ayın güneşten önce battığı hakkında verdiği bilgiler doğru diyor. Biraz önceki okuduğumuzda. 8 Eylül akşamı Avrupa ayı göremiyordu, gece 23:30 civarında Güney Amerika’nın doğu kıyıları görmeye başladı. Diyanet o gece dünya üzerinde herhangi bir yerde görünme şartı koyduğundan 9 Eylül ramazan kabul edilmeli demiş.

O dünyanın herhangi bir yerinde görünme şartı o ayetin de gereği. İşte ben az önce derse başlarken onu söyledim. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve Hilal Konferansının tespitleri doğru da o tespitler tesadüfen doğru, bilerek yapılan bir doğru değil.

Yahya Şenol: Şakir Çetintaş, Almanya’dan: Rio, güney yarımkürede bir şehirdir. Günlerin en kısa olduğu bir devre, ayın da kendine mahsus bir yörüngesi var. Hilal Rio’da gözüktükten sonra, ondan sonra gelen yerlerde gözükür. Şili, Paraguay’ı bağlar. Oradan itibaren hilal dünyanın her tarafında gözükmeye başlar.

Doğru söylemiş.

Yahya Şenol: Yeni ayın başlangıç noktası orası. Artık diğer noktalarda gözükmez. Hele Türkiye gibi kuzey yarım kürede gözükmesi mümkün değil.

O da doğru.

Yahya Şenol: Neredeyse Türkiye’nin daha batısında olan İsveç’in kuzey yerlerinde imsak giriyor. Bu insanlar şimdi nasıl bayram yapsın? Hatta, Toronto, Boston gibi…

Ha, imsak giren yerler bayram yapamaz tabii.

Yahya Şenol: Yaklaşık aynı enlemde olan Kuzey yarım kürede…

Bak şimdi mesela Adnan Bey de burada olsaydı diyecekti ki, ben hesabı yaparken gece on ikiyi esas alarak yaptım diyecektir. Çünkü gece o 23:40 mıydı neydi? O Türkiye saati ile? Yani gece yarısından önce görülmesi lazımdı ki ayeti kerimeye göre imsaktan önce görüldüğü taktirdedir. İmsaktan sonra görülürse o imsaktan sonraya kalan bölgeler oruç tutacaklar.

Yahya Şenol: Bu Hakan Çerçin geçen haftadan da onun bir sorusu vardı. Roma ziyaretinde bulunduğunuz ve orada papanın yardımcısıyla görüştüğünüzü söylemiştiniz. Doğayı, fıtratı herhelde okumakla ilgili bir öneri getirmiştiniz. Bu öneriniz karşılık buldu mu? Cevap olarak diyor, bulmadıysa hocam üzülmeyin Allah yardımcınızdır.

Şimdi fıtratı okumakla ilgili öneriyi biz, şey değil. Bu fıtratı okuma önerisi Peygamberler’in bütün insanlara yaptığı öneridir.

Yahya Şenol: Karşılık buldu mu diye soruyor.

Peygamberler karşılık bulmadı ki biz bulalım. Biz karşılık beklemiyoruz ki insanlardan. Ama Peygamberler’in insanlara söyledikleri “efela te tezekkerun” ayeti fıtratı okumaz mısınız diye tercüme edilebilir. Biz bu kelimeyi Türkiye’deki müslümanlara da söylüyoruz ama Roma’dan karşılık bulmadı ama mesela Tübingen’den çok güzel karşılıklar buldu.

Yahya Şenol: Benim içimde sonsuz bir Allah sevgisi var, Allah’ı düşündüğümde içim içime sığmıyor, çok mutlu oluyorum, içim çok ferahlıyor. Fakat Allah’a karşı bir korku hissetmiyorum. Allah’ın kullarına zulmetmiyeceğini biliyorum. Doğru mu bu?

Allah kullarına zulmetmez de Allah da yanlış yapanları da hani, Allah biz yanlış yaptığımızda, yanlış yapanları da cezalandırır.

Katılımcı: Kullar kendi kendilerine zulmederler.

Kullar kendilerini yanlış duruma düşürdükleri zaman Cenabı Hak da onun cezasını verir. Dolayısıyle Allah’ı ben seviyorum diyor bu kardeşimiz, güzel. Allahu Teala, Allah’ı sevdiğini söyleyenlere bir şey söylüyor. Ne diyor?

Katılımcılar: “Fettebiuni.”

Ne diyor Peygamberimiz’e: “Gul inkuntüm tuhibbunallahe, ya Muhammed o insanlara söyle, deki eğer Allah’ı seviyorsanız.” Ben Allah’ı sevmiyorum diyen hiç kimse yoktur yer yüzünde. “Gul inkuntüm tuhibbunallahe fettebiuni, bana uyun. Bana uyun ki, yuhbib kumullah, Allah da sizi sevsin. Ve yağfir lekum zunubekum, ve sizin günahlarınızın üstünü örtsün.” (Ali İmran 3/31).

Yahya Şenol: Zülkarneyn Faruk, Gaziantep’ten sormuş: Harp ve esir, bunlar çok ender durumlar olmasına rağmen ayetlerde neden bu konuyla ilgili çok tafsilat var?

Katılımcı: Barış enderdir, harp asıldır yani.

Şimdi ender de olsa insanlar bir birleriyle savaşmıyorlar mı? Savaşıyorlarsa, savaşın hukukunun, hükümlerinin mutlaka olması lazım. En önemli bir şey. İnsanların, evlerini, barklarını, eşlerini, dostlarını, bütün yakınlarını kaybettikleri zamanki durumdur. Mesela Kur’an’ı Kerim’in bize emrettiği, geçen hafta da burada okumuştuk. Esirlerin ailenin içerisine, ailenin ferdi olarak bakılması. Esir kamplarında falan değil. Bak bu, öyle bir anlayış ortaya koyuyor ki Allahu Teala, bak geçen hafta siz bile dayanamadınız yani oradaki o güzelliğe. Öyle değil mi yani burada bile olur mu bu kadar der gibi bir hava olmadı mı yani o esirlere karşı Allahu Teala’nın bize gösterdiği şey? Dolayısıyla evet savaş bir gerçek ama o savaştan sonra, eşini, dostunu, yakınını, malını, mülkünü, itibarını kaybetmiş olan insanlara müslümanlar sıcak yuvalarını açıyor. Kendi ailelerinin bir ferdi haline getiriyorlar.

Yahya Şenol: Bu kadar tafsilata rağmen dikkat edilmemiş!

Haa, bu kadar tafsilata rağmen iş tersine çevrilmiş.

Katılımcı: Hocam, savaşın olmadığı gün, yıl olmuş mu ki savaş enderdir diyor.

Ama ender de olsa hayatın bir gerçeğidir.

Yahya Şenol: Abdesti bozan şeylerden demiş, yellenmek niçin abdesti bozuyor? Bozar mı, niçin bozar?

Şimdi Allahu Teala ayeti kerimede, “Esteuzubillah, Ev cae ehadun minkum minel ğaid.” diyor abdest bozucu olarak. “Sizden biriniz ğaidden geldiği zaman” (Maide 5/6). Ğaid ne demek? Ğaid çukurca bir yer 01:52:05 ile 01:52:13 arası anlaşılmıyor kalabildiği, tek başına kalabildiği yerdir aslında yani. Şimdi o ğaid’e gittiğimiz zaman ya da bu günkü anlamda tuvalete gittiğiniz zaman tuvalette yapılan nedir? Büyük abdest, küçük abdest ve yellenmedir. Dolayısıyle abdesti bozan şeyler de bunlardır.

Yahya Şenol: Son soru, İzmir’den Şefik Özer. Rukye nedir, nasıl yapılır?

Ya, rukye dua etmek yani Cenabı Hak’ka biz dua ederiz. Allahu Teala’dan şeyimiz için, sağlık, afiyet bulmak için, tedavi için dua ederiz. O duadır, başka bir şey değil.

Yahya Şenol: Yani her gece Peygamberimiz yatarken onu yapmış.

Tabii, Peygamberimiz felak, nas suresini, ihlas suresini okumuş, üflemiş, vücuduna sürmüş. Veya bunun gibi mesela bir çocuk rahatsızlandığı zaman onunla ilgili işte “Bismillahi, ahkike min kulli şeyin vez zike ve min kulli vailin ve hastin ve Allahi yeşvike” diye dua etmiş. Yani işte Allah’ın adı ile sana rukye yaparım, yani senin iyileşmen için dua ederim. Sana sıkıntı veren her şeyden ve kötü gözlerden ve kıskançlardan dolayı Allah’ın seni korumasını dilerim, diye dua etmiş.

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz. İsa Gelecek mi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın