Geçen hafta fazla ayet okuyamamıştık hayvan kesimiyle alakalı olarak. “Ve la te’kulu mimma lem yuzkerismullahi ileyhi ve innehu le fısk ve inneş şeytane le yuhune ila evliyaihim li yucadilikum ve in eta’tumuhum innekum le muşrikun: Allah’ın adı anılmamış olanlardan yemeyiniz”,”ve innehu lehu fıskun: fısk olduğu kesin olduğu halde yemeyiniz (ENAM 121)”. Geçen hafta kitaplardan da okmuştuk, buradaki “innehu lehu fıskun” cümlesi haber cümlesi. Ondan önceki de inşa cümlesi olduğu için haber cümlesi inşa cümlesinin üzerine atfedilemez. Bu “vav”lar genellikle “vasıl” içindir “fasıl” için değildir. Yani sonraki cümle ile sonraki cümleyi birbirine bağlamak içindir. Bağlama imkanı olmasığı zaman fasıl yaparsınız. Şimdi burada “innehu li fıskun” ifadesi önceki cümle ile alakalı olduğundan dolayı “vasıl” yapma mecburiyeti var. “Vasıl”ı da ancak hal olarak yapabilirsiniz. Zaten mealin en zor konularından birisidir fasıl ve vasıl meselesi değil mi? Ben öyle hatırlıyorum. Her ne kadar üzerinden 40 sene geçtiyse de, öyle bir hatırlıyorum. Bu tür şeyleri bir kere okuyoruz bir daha da okuyamıyoruz. Dolayısıyla burada “innehu le fıskun” halden başka bir şey olmaz ama bizim ulema buraya cümleyi ibtidaiye anlamını vermiş. Yani “vasıl” yapmamış “fasıl” yapmış. “Vav”a ibtidaiye manası vermiş. Cümle başı yapmış. Cümle başı yaptıktan sonra da işte “vav”ın yerine “le ennehu” diye bir anlam koymuş “çünkü o” diye. Gene aslında “vasıl” yapmış, daha da güçlü bir “vasıl” yapmış ama çünkü fasıl işi bitirmiyor. Onu ayrı bir cümle yaptığın zaman önceki cümleyle alakasını tümden kesmen lazım. Kesemiyorsun, onun için gerçekten arapçaya da ayeti kerimenin iç ilişkilerine de, o ayerin diğer ayetlerle ilişkilerine de hiç bir şekilde uygun olmaya bir sonuca varmışlar. Vardıkları sonuç da müslümanları ciddi manada sıkıntıya sokan bir sonuç. İşte besmelesiz kesilmeyen hayvanlar yenmez diye bir sonuca varmışlar.
Enes Hoca: Besmelesiz kesilmeyen dediniz.
Abdulaziz Hoca: Sen de hataları hemen yakalıyorsun. “Besmelesiz kesilen”, tamam sağol. İyi yaptın, iyi yakaladın. Besmelesiz kesilen hayvanların eti haramdır diye bir noktaya varmışlar. Besmeleyle kesilmeyen diyelim. Kesilirken bismillah denmemiş olanlar. Şimdi “lem yuzker” ifadesi olduğu için besmele ifadesini kullandık. Şimdi geçen hafta yine okuduk, İmam Şafi (Allah rahmet eylesin) demiş ki; bu ayeti kerimeye göre hayvanı keserken besmele şartı yoktur”. Doğru yorumu o yapmış. Hakikaten “innehu le fıskun” sadece hal olabilir. “İnne” kelimesi cümlenin anlamnı güçlendirmek için kullanılır. Haberine de “lam” geldiği zaman iyice güçlü bir anlam verir. Yani “fısk olduğu kesinse”. İki tane tekid var. Fısk olduğu kesinse, kesin olarak fısk olduğundan dolayı Allah’ın adı anılmamışsa, bu konuda herhangi bir şüphe yoksa o zaman yemeyin. Hani bir de şey vardır, bir ayeti kerimeye dayanılarak ıstıshap dedili ortaya konur. Bakara suresinin 29.ayeti: “hu vellezi halaka lekum ma fil ardı cemia: yer yüzünde ne var ne yok hepsini sizin için yaratan O’dur. O zaman eşyada aslolan nedir? Helal olmasıdır! Haramlık için delil aranır, helallık için delil aranmaz. Prensip olarak helaldır. İşte şimdi önünüze bir et getirilmiş, kesilmiş. Helal! Helal! Peki haram olması için bunun fısk olarak kesildiğinin kesin olarak belli olması lazım. Yani fısk, üzerine Allah’ın adı anılmamış, besmele çekilmemiş. Besmelesiz kesilmiş. Yiyebilirmisin yiyemezmisin bu ayeti kerimeye göre? “Lem yuzkerismullahi aleyh”. Yani biliyorsun ki besmalesiz kesilmiş bu hayvan. Kesin olarak %100 besmelesiz kesilmiş. Yiyebilirmisin yiyemezmisin?
Mustafa Çavdar: Hocam fısk ne demek?
Abdulaziz Hoca: Biraz sonra geleceğiz. Az sonra. Reklamlardan sonra. Şimdi, bak şimdi şu ayetten hareketle şey yapalım. Bak diyor ki:”Ve la te’kulu mimma yuzkerismullahi aleyhi ve innehu le fısk: Fısk olduğu kesin olduğu halde Allah’ın adı anılmamış”. Demek ki Allah’ın adının anılmamış olmasının değişik sebepleri olabilir.
Katılımcı: Unutmak gibi mesela.
Abdulaziz Hoca: Yoo özellikle de anmamış olabilir adam, kasten de anmamış olabilir.
Mehmet Hoca: Bir de Hocam o Allah’ın adını anmıyor ama başka birinin adını anıyor.
Abdulaziz Hoca: “İnnehu le fısk”(ENAM 121) var. Fısk olduğu kesin. Allah’ın adının anılmamış olması bir fısktan dolayı anılmamış.
Mehmet Hoca: Allah’ın adını da anmamış, başkasının da adını anmamışsa fısk yok.
Abdulaziz Hoca: Fısk yok. O zaman fısk ne? Mustafa Çavdar’ın sorusu. Fısk ne? Onu da tabiki kuranı kerimden ortaya çıkaracağız. Sık sık üzerinde durduğumuz gibi, hakikaten kuranı kerimi mutlaka kuran ile anlamamız lazım. C. Hakk ne diyor: “Kitabun uhkimet ayatuhu summe fussilet: bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış sonra da açıklanmıştır”. Açıklayan kim? “Min ledun hakimin habir: hakim ve habir olan tarafından açıklanmıştır”(HUD 1). Bizim ulemanın affedilmez hatası; kendileri açıklamıştır. Ha şimdi siz bakın, hanginiz sizin sözünüzü bir başkasının açıklamasına razı olursunuz? Ama tutuyor Allah’ın sözünü açıklamaya yetkili görüyor kendilerini. Halbuki Allah da diyor ki; “Kitabun uhkimet ayatuhu summe fussilet min ledun hakimin habir: bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış, hakim ve habir olan tarafından açıklanmıştır”. Niye açıklıyorsun? Bizim gelenekte Peygamberimiz açıklamıştır derler. Hayır, niye Peygamberimiz açıklamış? Peygamberimiz tebliğ etmiştir, açıklamamıştır. Peygamberimiz tebliğ etmiştir.
Katılımcı: Onu söyleyenler zaten Peygamberimizin sözlerini vahiy yapmış.
Abdulaziz Hoca: Tabi canım öyle diyorlar. O işi iyice ileri götürüyorlar, Peygamber efendimizin sözlerini de vahiy olarak, yani iki tane vahiy oluyor. Birisi metluv olan, birisi gayrı metluv olan ki zaten iş tamamen çığrından çıkıyor orada. “enzelna ileykez zikra li tubeyyine lin nas ma nuzzile ileyhim”(NAHL 44) oradaki “tubeyyine”yi açıklayasın diye anlam veriyorlar. Halbuki “li tubeyyinunnehu ve la tektumune” diye, o tebyinin gizlemenin karşılığı olduğunu Allah kendi açıklıyor. Dolayısıyla burada da öyle. Yani kelimelere anlam verirken de Allah’ın verdiği anlamı kullanmak lazım. Allah kuran içerisinde hiç bir şeye ihtiyaç kalmadan açıklamayı yapıyor. Şimdi burada da “ve innehu le fısk” onun fısk olduğu kesinse”. Peki “fısk” ne? Mutlaka C.Hakk bunu bir yerde açıklamış olmalıdır. Yani siz bu prensibi kafanıza yerleştirirsenin ki mecbursunuz yerleştirmeye, bir kere siz kendi kafanıza göre ortaya koyarsanız bizim ulemanın yaptığı gibi helal-haram koyarsınız. Bunu da Allah asla kabul etmez. Şimdi bak C.Hakk ne diyor burada? Hemen iki sayfayı çeviriyoruz, diyor ki bak ;”kul la ecidu: deki; bulamıyorum”,”fi ma uhiye ileyye: bana yapılan vahiy içerisinde bulamıyorum”,”muharramen: haram kılınmış bir şey bulamıyorum”. Kime? “Ala taimin yat’amuhu: yiyen bir kimseye yemesi haram”. Bulamıyorum, yok. Her şey helal. İstisna geliyor:”illa en yekune meyteten: sadece meyte olursa başka”. Ölü, ölü eti başka. Peki. “Ev demen mesfuhan: yada akıtılmış kan” damarın içinde kalan kan değil. “Ev lahme hınzırin fe innehu ricsun: yada domuz eti ki o bir pisliktir”. Ondan sonra ne dedi: “ev fıskan”(ENAM 145) Allah’ın adı anılmamış fısk olduğu kesin olarak dedi, “ev fıskan” yada “fısk” olan. “İlla en yekule fıskan”(ENAM 121) yani. Fısk olursa başka. Peki “fısk” ne demek? “Uhille li gayrıllah: Allah’tan başkası için isim yükseltilen”(ENAM 145). Allah’tan başkasının adı. “Lat adına” diyor, “Uzza adına”, “Menat adına” falan. Tamam. Allah’tan başkası adına kesiliyor yüksek sesle. Fısk buymuş. Anlaşıldı mı Mustafa Çavdar. Allah’tan başkası. Şimdi öbür ayer ne diyor:”fısk olduğu kesinse”. Şimdi Lat adına diyen Allah’ın adını anmış mı? Anmamış! Niye anmamış? Fısk olarak anmamış. Anmamanın çeşitli sebapleri var. Şimdi mesela hayvan kesiyor adam günde 100-150 tane kesiyor. “Off yoruldum” diyor, besmeleyi anmıyor. Belki hakikaten anmak istiyor ama anmıyor.
Abdullah: Tavuk kesimi gibi bir şey.
Abdulaziz Hoca: Tavuk kesiminde de söylüyor. Sen ne diyordun? Dakikada?
Yahya: 1000 tane.
Abdulaziz Hoca: Dakikada 1000 tane tavuk kesiliyor. Şimdi tutmuş adam kitabına yazmış: besmelesiz kesilirse bu tavukların eti yenmez demiş. Bu defa tavuğun üretimini yapan kişi de başındaki adama demiş ki; bismillah çekeceksin. Bir kaç kişi koymuş. Bir kere adamın masrafı artıyor. Ve piyasadaki diğer tavuk satanlarla rekabet imkanı zayıflıyor, bir. Ondan sonra Mustafa Tayyar Bey anlattı, veteriner. Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi hocalarından. Görmüş herhalde gözüyle. Bis,bis,bis bis..Adamlara diyor bundan büyük bir işkence olmaz diyor. Yani herbirisine bismillah yetiştireceğim diye.
Suat Hoca: Bismillah demiyor ama Hocam başka bir şey diyor.
Abdulaziz Hoca:Zavallı adam, ama kendi kafasına göre bismillah demeye çalışıyor. Ama AllahTeala ne diyor? Allah’ın adı anılmamış ama niye? Fısk olduğu kesin olarak anılmamış. O da ne: Allah’tan başkası adına kesilmiş. “İhlal” sesi yükseltmek değil mi?
Mehmet Hoca: Mesela kesimden önce “Allahu ekber, Allahu ekber” deriz ya. Bu kastediliyor. Allah’tan başka Lat, Uzza falan,işte tekbir getirmenin yerine başka kendilerinin putlarının ismini yükseltiyor.
Abdulaziz Hoca: Zaten “ihlal” adlında “uhille” hilali görüyorlar,böyle. Zaten onlarca kişi çıkıyor hilal gözetlemeye, kim hilali ilk önce görürse o birinci olmak için “el hilal vallahi!” diyor. Tamam mı? Tabi sesini yükseltmesi lazım. Çünkü “ben gördüm” diyecek ya biraz sonra. Öbürü diyecek ki ben erken gördüm. “El hilal vallahi”
Mehmet Hoca: O da “el hilal Uzza”.
Abdulaziz Hoca: İşte buradaki sesi yükseltmeden alınıyor “ehelle” diye: sesini yükseltti. O zaman “ve ma uhille: sesi yükseltme” manası alınıyor buradan. Yani “hilal görme” manası artık oradan kayboluyor “sesi yükseltme” manası getiriliyor. “Uhille li gayrillah” Allah’tan başkası için ses yükseltiliyor.
Katılımcı: Bu adam niyetiyle kesmiş olsa bile, sesini duymamış olsak bile o zaman onda bir sakınca olmamış oluyor.
Abdulaziz Hoca: Yok, bu putlar üzerinde olursa, sesini yükseltmemiş de olabilir. Onun için ayeti kerimede, bak burada böyle yazıldığı gibi bir başka yerde de aynınşey “ve ma zubiha alen nusubi”(MAİDE 3)diyor. Yani şimdi şurda bir sunak var, o sunak puta kurban kesmek için hazırlanmış, bir taş hazırlamışlar. Taşın üzerinde kurban kesildiği zaman biliyorsun ki bu put için kesilmiş. Onun için bak burada AllahTeala onu da cevapsız bırakmamış. Burada uhille diyor, bir başka yerde “ve ma zubiha alen nusub” diyor. Tamam mı? Yani orada..
Serkan: Şafi’de burada sorun yok.
Abdulaziz Hoca: Şafi’de o açıdan yok da başka açıdan var.
Serkan: Yok, “alel yuzker”de sorun yok.
Abdulaziz Hoca:”Yuzker” kısmında var da, başka açıdan sırun var. Geçen hafta temas ermiştik hatırlarsan. Sen bakacaktın, baktın mı?
Serkan: Baştan söyledim Şafi’de burada sorun yok diye.
Abdulaziz Hoca: Sorun var var. Şimdi göreceksin olduğunu. Sen istersen içerde Şafilerin düzenlediği kitap var Beyan diye. Sen ona bak, getir oradan göreceksin. Sorun olup olmadığını göreceksin. Şafiler’de var.
Serkan: Şafilerde şu “lem yuzker”de zaten..
Abdulaziz Hoca: Kardeşim, kesen kişinin müslüman olmasını şart koşuyor, yada ehli kitaptan olmasını şart koşuyor. Bu da sorun değil mi?
Serkan: Aslında gayri müsliminde kestiğinde sorun yok ki. Yani Şafi’de sorun yok ki.
Abdulaziz Hoca: O zaman senin Şafiler ile ilgili bilginde sorun var.
Serkan: Gördüğüm şey. Yani gördüğüm şeyi söylüyorum.
Abdulaziz Hoca: Bir daha bak sen. Hangi kitaptaysa o kitaplar burada var, getir bul.
Serkan: Hatta şu anda ibareyi bile hatırlıyorum.
Abdulaziz Hoca: Hangi kitaptaysa bul. Şimdi bul vakit var.
Serkan: O zaman haftaya ben bir not yapayım.
Abdulaziz Hoca: Haftaya değil şimdi bul canım. Haftaya kalmasın, niye haftaya kalıyor şurada kitaplar var. Şafi mezhebinin kitapları davar burada, içeride de var. Yani ben yanlış hatırlıyorsam bunu burada söylemekten çok büyük bir zevk duyarım gerçekten, çok iyi olur.
Serkan: Ben sizi Hanefi olarak..
Abdulaziz Hoca: Ben Hanefi falan değilim.
Serkan: Biliyorum zaten.
Abdulaziz Hoca: Ben sadece müslümanım.
Serkan: Onu biliyorum
Abdulaziz Hoca: Hiç bir vasfı kabul etmiyorum, Allah’ın verdiği isimden başka hiç bir ismi kabul etmiyorum.
Serkan: Zaten bana soranlara da Şafiyim demiyorum ki.
Abdulaziz Hoca: Allah’ın verdiği isim yeter.Şimdi, bu kadar şeyi gördükten sonra bu mezhepleri kabul etmek bir kere kabul eden insanda bir problem vardır demektir yani.
Şimdi deminki soruyu tekrar sorayım. Allah’ın adının anılmadığını kesin olarak biliyorsunuz. Bu hayvanın etinden yiyebilirmisiniz?
Katılımcı: Eğer fısk ise o zaman yiyemeyiz.
Abdulaziz Hoca: Fısk olduğu kesinse. Yani Allah’ın adının anılmamasının sebebi fısk, ve bu şüpheyle olmaz. Kesinse! Şimdi bakın bu ayetten dolayı Peygamberimiz(sav)’e gelip soruyorlar Medine’de. Ya Resullallah işte çevre köylerden, badiye’den etler geliyor. Bizde bu et üzerine Allah’ın adı anılmış mı anılmamış mı bilmiyoruz. Buradaki soru, yani burada şu var: ben buna çok rastladım. Zaten ortaklaşa kabul edilen bir husustur. Hadisler mana olarak bize geldiği için onu nakleden kişinin zihnindeki mana bize intikal ediyor, orada da anlam değişkliği oluyor. Allah’ın adı anıldı mı anılmadı mı? Aslında burada Allah’tan başkasının adı anıldı mı anılmadı mı bilmiyoruz şeklinde soru sorulmuştur mutlaka Peygamberimize. Peygamber efendimiz diyor ki; siz besmele çekin yiyin diyor. Şimdi oradan gelen hayvanların putlara kesilmiş olma ihtimali var mı?
Katılımcılar: Var!
Abdulaziz Hoca: Ama kesin değil. Kesin değil. Onun için mesela fıkıhta şey vardır; şekk ile yakin zail olmaz. Yakin olan nedir? Yakin olan önümüze gelen bir yiyeceğin helal olmasıdır. Şekk olan? Acaba bu yiyecek Allah’tan başkası adına, yani et Allah’tan başkası adına kesilmiş mi kesilmemiş mi? O zaman bu şüphe ile o yakin ne yapmaz? İzale edilemez.
Mehmet Hoca: Bir hadisi delil getiriyorlar Hocam: “men itteka şupeha men itteka badina:Şüpheden kaçınan dini korumuş olur”. “El helal beyyun haramun”..
Abdulaziz Hoca: “El helalu beyyun vel haramun müştebihatun” şimdi tabi onun şeyi farklı. Oradaki müştebihatta durmuyor ayeti kerime. Diyor ki; “la ya’lemuha kesirun minen nas”, şimdi “insanların çoğusu bunu bilmez”, insanların çoğusu bu ayetler arası ilişkileri, hadisler arası ilişkileri, hadisin nereden çıkarıldığı, kaynağı nedir, yani o hükmü bulamaz. O hükmü bulan kişi bulduğunda hükmü budur diye şey yaparsa o zaman şüphe gitmiş oluyor. Tamam mı? O “ya’lemune kesiran minen nas işte işi bitiriyor. Yani kuranı kerimin içerisinde, AllahTeala kuranı indirmiş bir de hikmeti indirmiş. Kuranı görüyoruz ama hikmeti herkes görebiliyor mu? Peygamber(sav) o hikmeti ortaya çıkarmış ve bize, şu anda bizim yaptığımız çalışma hikmet çalışmasıdır. Allah’ın kuranı kerimde koyduğu hükmü ortaya çıkarma çalışmasıdır. Biz mesela bu ayetler arası ilişkiyi kurmadan bir müslümana okut şu ayeti de ki, sıradan bir müslümana okut de ki bak “üzerine Allah’ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan yemeyin”. Ne diyecek?
Abdullah: Besmelesiz bütün hayvanlar haramdır.
Abdulaziz Hoca: Haramdır diyecek adam. Bir de kuşkusuz bu büyük günahtır diyecek
EnesHoca: Çünkü elbette o bir fısktır.
Abdulaziz Hoca: Çünkü elbette o bir fısktır demiş. Vatandaş buna baksın da ne yapsın, bir hüküm çıkaramaz ki. Allah’ın ayetine yanlış mana vermişler.
Mehmet Hoca: Bir de kuranı kerim hükümleri genelde muallel olfuğu için, ibadetler hariç. Orada besmelesiz kesilen hayvanları yemeyin derken bir talil, sebep illet beyan edilmesi gerekir. Cümle bitmiyor yani. Açıklama gerekiyor.
Serkan: Hocam burada temel illet dediğimiz olay yani hayvanın kesiminde Allah’tan başkası adına kesilmesi. Yani Allah’ın yanında başka bir şeyi de bir ilah olarak değerlendirme olarak görülüyor. Yani buradaki haramlığın öyle algılıyorum.
Abdulaziz Hoca: Yoksa besmele çekmek şartı yok.
Serkan: O anlamda değerlendirdiğimiz zaman herhangi yapılan bir iş hatta evrensel boyutta insanların genel boyutunda iyi olmuş olsa bile eğer o yapılan işde Allah’tan başkası adına yapılmak gibi bir dert varsa ona da o aynı şekilde Allah’tan başkasını nasıl burada onaylamak gibiyse onaylamak konumunda olduğu için geri mi durmamız gerekir.
Abdulaziz Hoca: Şimdi gabi olayı biraz farklılaştırmak senin dediğin gibi bir işi siyasete falan dökersek zorlaşır da. Ama buradan şöyle düşün sen dediğini şey olarak. Bak, siz onları bilirsiniz, budist mabedlerine sunulan yemekler var değil mi? Önlerine konuyor. Onlar kutsallaşıyor sonra kendileri yiyorlar değil mi? Şimdi bak. Belki orada sunarken şunun adına bunun adına diyor olabilirler, bilmiyorum yani. Dediklerini farz edelim, öyle düşünelim. Diyelim ki Buda adına yemeği hazırladım götürdüm önüne koydum diyor. Şimdi bu ayeti kerimenin sevk şekline bak. “Ve la te’kulu mimma” burada hayvan ifadesi var mı? “Lem yuzkerismullahi aleyhi ve innehu le fısk”(ENAM 121) fısk olarak. Peki öbürüde “ala taimin yet’amuhu”da hayvan şartı var mı? “Ev fıskan uhille gayrıllahi bihi” (ENAM 145) gene Buda’ya sunulan yiyecek giriyor mu? O zaman ne olmuş olur? Bu illa hayvanın kesimiyle sınırlı bir olay değil.
Serkan: Sadece hayvanı kapsıyor şeye geldiği zaman “illa en yekune meyteten ev demen mesfuhan”(ENAM 145)
Abdulaziz Hoca: Şimdi o şeyde, hayır bak. Orada bir hayvan olarak şey var bak. Diyor ki;”ala taimin yet’amuhu” diyor ya, taam olmuş oluyor değil mi? “illa en yekule meyteten” dedi mi? Ölü hayvan. “Ev demen mefsuhan” dedi mi? “ev lahme hinzırin” dedi mi? Peki ondan sonraki hayvan olduğuna dair bir ifade var mı?
Sekan: Yok, sadece dedim, öncesinden anlaşılmasa bile sonrasından hayvan olduğu anlaşılıyor istisnadan yani.
Abdulaziz Hoca: “El fıskan”dan hayvan diye mi anlıyorsun?
Serkan: Yok fıskan..
Abdulaziz Hoca: Bak “ala taimin yet’amuhu”
Serkan: Fıskan neyi açıklıyor?
Abdulaziz Hoca: “Ala taimin yet’amuhu”dan istisna “taam”dan değil mi?
Serkan: Munkatı
Abdulaziz Hoca: Nasıl munkatı? Muttasıl, hepsi de taam.
Sekan : “Taam” da, şimdi eğer farklı şeyler diyorsanız anlaşılıyorsa, esas sadece hayvan değil..
Abdulaziz Hoca:Kardeşim farklılık diye bir olay yok burada bak Serkan kardeşim bak. Bu ölü hayvanı tasm olarak kullanıyormuydu Mekkeliler?
Serkan: Evet.
Abdulaziz Hoca: Tamam işte. Akan kanı bugün taam olarak kullanıyorlar mı bir çok yerde? Bugün kullanılıyor yani. Ondan sonra domuz etini taam olarak kullanıyorlar mı? Peki o zaman “ev fıskan”ın illa da et olması gerekiyor mu? Et de olur başka şey de olur. Onun için yani ayetlerin sevki o kadar şey ki, bu Allah kelamı olduğundan dolayı, yani bunu doğru anlamak lazım. Şimdi burada mesela “mimma lem yuzkerismullahi aleyhi”, “ma” diyor. Nedir? Genel değil mi? Öbürü de aynı. Orada istisna “taam”dan. Etten değil ki.
Mehmet Hoca: Orada “meyte”nin”taam” ile ne kadar ilişkisi varsa “fıskan uhille gayrıllahi”nin o kadar ilişkisi vardır.
Abdulaziz Hoca: “Ve ma zubiha alan nusub”(MAİDE 3) o açıkça belirtiliyor. O “zubiha” diye ona açıkça belirtiliyor. Çünkü o sunaklarda kesilen, o tamam. O da “zubiha”. Ama bu ne yapmış oluyor, daha genel bir başka şeyleri de içine alabiliyor. Öyeyse şimdi şurada putlatına sundukları yiyecekler var. Biz şimdi o yiyeceklerden yiyemeyiz demek ki. Onu kesin olarak biliyorsak. Peki niye yiyemiyoruz? Hayır adamların inancını taklid etmiş olacağız. O inançta onlara katılmış olacağız.
Abdullah: Bugün budist tapınaklarında sunak önlerine, putlarunın önüne koydukları yiyecekler var.
Enes Hoca: Pirinç mesela.
Abdulaziz Hoca:Şimdi bak burada da ayetin devamında zaten onu da ifade ediyor 121.ayette. “Ve inneş şeyatıne le yuhune ila evliyaihim” yani siz bir budist tapınağını düşünün. Orada ne olur? Şeytanlar dostlarına fısıldarlar. “Li yucadilikum: sizinle mücadele etmeleri” yani onların yiyeceklerini sizin de kutsamanızı. Onun için gayret gösterirler. Bu putuma sunmuşum bu da benim inancım bana saygı göster, gel bana katıl. Yok. Ne diyor:”ve in eta’tumuhum innekum le muşrikun”. Çünkü bu olay bir gıda yeme olayı değil bu. Anlatabildik mi? Bu onların eylemlerini onaylayıp onaylamama olayı. Yoksa bir besmeleyle kesilmemiş bir hayvan. Şimdi mesela Şafi, Hanefi, Hambeli bu üç mezhep besmele kasten terkedildiyse bu meyte olur diyorlar.
Yahya: Şafi yok.
Abdulaziz Hoca: Şafi demedim.
Enes Hoca: Şafi de dediniz.
Abdulaziz Hoca:Dedim mi? Hanefi, Maliki, Hambeli. Şafi mi dedim? Neyse Şafi’nin dışındakiler. Şimdi bunlar haram diyorlar. Ama bunların hiç birisi bu etleri yiyen adam müşrik olur demiyor. Ama bak bu ayet o etlerle irtibat kurarak “ve inneş şeyatıne le yuhune ila evliyaihim li yucadilukum ve eta’tumuhum innekum le muşrikun: kesin müşrik olursunuz onlara ait”(ENAM 121) niye çünkü onların inancını şey yapmış oluyorsunuz. Onların o putlarına siz de değer vermiş oluyorsunuz öyle değil mi?
Haşim: Hocam burada aklıma bir şey geldi. Birazcık farklı bir yönde ama. Şimdi bir erkek , bir müslüman erkek bir bayanla evleniyor. İşte hıristiyan bir bayanla evleniyor. Belli bir zaman sonra çocukları oluyor. Tabi erkek müslüman olması yönünde çocuğunun yetişmesini istiyor. Bayan da o da kendine göre. Şimdi erkek kendi usulüne göre kulağına ezan okuyor çocuğuna, bir müslüman ismi veriyor. Bayan da tutuyor diyor ki ben de annesiyim, ben de hıristiyanım ne olur diyor sen de bana saygı duy benim çocuğumu vaftiz edelim yani ne olacak. Adam burada o çocuğu vaftiz ettiği andan itibaren onu onaylamış oluyor, dolayısıyla buradaki fısk..
Abdulaziz Hoca: O da fıska girmiş oluyor. Yani onu onaylamış oluyor. Olur mu öyle şey.
Mehmet Hoca: Evlenmeden önce
Abdulaziz Hoca: Zaten burada ne diyor AllahTeala, diyor ki;
Haşim: Kimileri bunu hoşgörü olarak görüyor ya. Hoşgörü vesaire gibi..
Bayındır: Olur mu. Bak diyor ki;”vallahu yed’ulu cenneti vel magfirati bi iznih ulaike ilen nar” o eşler, yani gayri müslim olan eşler ateşe çağırırlar. İşte o da o. Diyor ki ban;”ve la tenkihul muşrikati hatta yu’minn: müşrik kadınları nikahınıza almayın inanıncaya kadar”. “Vele emetun mu’minetun hayrun min müşriketin: mümin bir cariye müşrik bir hür kadından elbette ki hayırlıdır” diyor. Ama o müşrik kadını haram kılmıyor AllahTeala. Ama hayırlıdır diyor. Ondan hayırlıdır. “Ve lev a’cebetkum: isterse aşık olmuş olun farketmez”. “Ve la tunkihul müşrikine: müşrik erkeklere de kız vermeyin” diyor. “Ve le abdun mu’minun hayrun min muşrikin: bir müslüman köle hür bir müşrikten hayırlıdır, isterse sizin çok hoşunuza gitmiş olsun. Ondan sonra da gerekçesini devam ettiriyor AllahTeala. Haram kılmıyor ama asla da tavsiye etmiyor. “Ulaike yed’une ilen nar: onlar ateşe çağırırlar”. Sürekli mücadele edecek. Canım bir kadeh içsen ne olacak ki? diyecek. Ben senin camine geliyorum bir gün de sen benim kiliseme gel diyecek. Sen de bizim ayine katıl diyecek. “Vallahu yed’u ilel cenneti vel magfireti bi iznih: Allah da kendi bildirmesiyle cennete ve mağfirete çağırır”,”ve yubeyyinu ayatihi lin nasi leallehum yetezekkerun: ayetlerini insanlar için açıklar, belki aklınızı başınıza alırsınız”(BAKARA 221). Şimdi kesin olarak ortaya çıktı mı? Yani besmele çekilmeden yenen yiyecek haramdır diyebiliyormuyuz? Ve bu da “ve mimma yuzker” dendiği için her şey girmiş oluyor. Ama “ve innehu lehu fısk” fısk için olduğu kesin ise yemeyeceksin. O zaman İmam Şafi’nin dediği gibi burada besmele şartı yok. Enam 145’de anlatıldığı gibi Allah’tan başkasının adının anılması, şirk meselesi söz konusu. Zaten ayetin devamı onu söylüyor. Ona itaat ederseniz müşrik olursunuz ifadesiyle. Dolayısıyla bu son derece açık ve net. Bir de, arkadaşlar şu taraftan bakın: bakın eğer farzedin ki bu üç mezhebin alimleri ki buna Zahiriler de katılıyor değil mi? Bunlar da besmele şartını getiriyorlar. Zahirileri de anlamak mümkün değil yani. Hangi mantığa göre hareket ediyorlar benim aklım almıyor. Şimdi onların mantığını kabul edelim, besmelesiz kesilen hayvan haramdır diyorlar ya bunlar. Şimdi bu ayette bir haramlık var mı? Besmelesiz kesilen hayvanda? Şeki şu ayete, Enam 145’de? O Enam 145’e ilave olmuyor mu o zaman? İlave olmuyor mu? Halbuki Enam 145 diyor ki; deki ben şu dört şey dışında bana vahyedilende haram bilmiyorum diyor, burada besmele yok. Besmelesiz kesilen haramdır derseniz Enam 145’de yanlışlık var demektir. Şeyde de söylüyor ayrıca, Enam suresinin
Yahya: Davud Bin Ali’ye göre unutularak da terkedilirse yenmezmiş.
EnescHoca: Malikiler de öyle söylüyor.
Yahya: Onların bir görüşü öyle. Ama Davud Bin Ali kasten de terkedilirse unutularak terkedilse de ikisinde de yenmez diyor.
Bayındır: Davud-u Zahiri. Unutarak da terketsen yenmez diyor. Ben talebeyken hakketten bu Zahiriler’i çok önemsiyordum. Sonra iyice öğrenince baktım ki, ya böyle bir mezhep olmaz kardeşim ya. Ne dedikleri belli olmayan bir şey. Evet ciddi bir bilgi birikimleri var ama o birikimlerini doğru dürüst kullanamamışlar. Acayip şeyler. Şimdi, mesela İmam Şafi’nin şeyi son derece doğru da İmam Şafi’nin yanlışı şurada: diyor ki ehli kitap keserse yenir müşrikler keserse yenmez diyor. Güzel de onu nereden çıkarıyorsun, delilin ne? Delil olması lazım. Yani bir haram koyuyorsan, AllahTeala demiyor mu;”Ve la tekulu li ma tasifu el sinetekumul kezibe haza helalun ve haza haram: sizin yalancı dillerinizin yaptığı vasıflamayla şu helal, şu haram demeyin”(NAHL 116) diyor. Tamam da nereden çıkarıyorsun? Maide 5.ayet orada istisna ediyor. Bu ayet kesenle ilgili bir şey söylüyorsa Maide 5.ayet de orada onu açıklamış olsun. Hayvanı kimin kestiğiyle ilgili bir şey söylüyor mu orada? Yook, hiç öyle bir şey söylemiyor. E peki Maide 5.ayet ne diyor? Maide 5.ayet diyor ki;”el yevme uhille lekumut tayyibat: bugün temiz şeyler size helal kılındı”,”taamulezine utul kitabe hıllul lekum ve taamukum hıllun lehum: kendilerine kitap verilenlerin taamı size helaldır”(MAİDE 5). Bak “taam”, “taimin yet’amuhu”(ENAM 145) Serkan tamam mı? Aynı şey işte orada. Evet bu taamın içerisine elbette ki et girer hiç şüphesiz.
Yahya: Sadece ehli kitap geçtiği için, işte onun dışındakiler helal değil demek ki.
Abdulaziz Hoca: Bak, sadece ehli kitap demiyor ki. “yes’eluneke ma za uhille lekum kul uhille lekumut tayyibat ve ma allemtum minel cevarih”(MAİDE 4) “elyevme uhille lekumut tayyıbat: temiz olan şeyler bugün size helal kılınmıştır”(MAİDE 5). Ehli kitabın taamı size helal, sizin taamınız da onlara helal. Tamam. Şimdi şeye gelince..
Serkan: Hocam bunu mekruh görüyorlar mı Şafiler?
Abdulaziz Hoca: Bunu da mekruh görüyorlar. Peki burada böyle. Bir de geçen hafta okumuştuk tekrar edelim. Mesela 117’den itibaren okuyalım. Yoo 118’den itibaren.
Yahya: Enam mı?
Abdulaziz Hoca: Enam, Maide değil. “Fe kulu mimma zukiresmullahi aleyhi in kuntum bi ayatihi mu’minin: üzerine Allah’ın adı anılmış olanlardan yiyin, eğer Allah’ın ayetlerine inanıyorsanız”(ENAM 118). Ondan sonra diyor ki; “ve ma lekum: size ne oluyor?”,”ella te’kulu: yemeyesiniz”,”mimna zukiresmullahi aleyhi: Allah’ın adı anılmış olanlardan” ne oluyor da yemiyorsunuz? Yememenizin sebebi ne? Şimdi siz bu sure Mekke’de inmiş. Suat Hoca sen geçem hafta yoktun, Adem burada olabilir de. Mesela bu konuyu seninle hiç konuşmadık değil mi? Şimdi bak o zaman sen söyle, buradakilerin hep kafaları şartlanmış. Şartlanmış kafalarla değil yeni kafayla. Şimdi bu sure Mekke’de inmiş. Müslümanlara etler geliyor ve yemiyorlar. Neden yemezler? Allah da niye yemiyorsunuz diyor. Orada diyelim ki 40 kişilik bir müslüman cemaat var, o 49 kişilik cemaatin kestiğinden getirseler yemezlik ederler mi?
Mehmet Hoca: Özellikle besmeleyle kesilmiş
Abdulaziz Hoca: Yok, o müslüman kardeşi kesmiş getirmiş yemezlik edermi? Eder mi yemezlik? Peki hangisine yemezlik ederler?
Katılmcı: Müşriklerin kendi putları adına kesilmiş..
Abdulaziz Hoca: Putları adına meselesi değil. Putları adına geçti. Müşrik bütün hayvanları putunun adına kesmiyor ki. Kesmiş bir hayvan senin komşu, yada babası kafir oğlu müslüman. Baba bir hayvan kesmiş et pişirmiş oğlu da yemiyor. Öyle olmaz mı? AllahTeala ne diyor;”ve ma lekum el la te’kulu mimma zukiresmullahi aleyhi: Allah’ın adı anılmış olandan niye yemiyorsunuz”(ENAM 119) diyor. O zaman ne demektir bu?
Katılımcı: Müşrikler de Allah’ın adını anarak kesiyorlar.
Abdulaziz Hoca: Kesiyor demektir tabi. Bu zaten çok tabi bir şeydir.
Katılmcı: Zaten müşrik olmasının temel fakörü Allah’ı kabul etmesi.
Abdulaziz Hoca: Zaten Allah’ı da kabul etmezse müşrik denmez ki. Çünkü bir şey olacak ki öbürünü ona ortak etsin.
Mehmet Hoca: Aynen, bunu kesen müslüman değil.
Abdulaziz Hoca: Kesen müslüman değil.
Mehmet Hoca: Müslüman olursa zaten öyle bir şey yok zaten.
Müslüman olursa zatwn kimsenin aklına öyle bir şey gelmez.
Mehmet Hoca: Müslüman kesmemiş ama Allah’ın adıyla kesmiş.
Suat Hoca: Hocam bu ayetten Allah’ın adının anılmasının gerektiği de sanki anlaşılıyor gibi baktığınız zaman.
Abdulaziz Hoca: Tabi, sanki anlaşılıyor gibi olduğu için ondan sonraki ayeti sevk etmiş C.Hakk. Yani yanlış anlaşılmaları engelliyor. Şimdi onun için o şeylerde, bir ayet olacak ondan sonra onu açıklayacak ayet olacak, sonra onları açıklayan iki, dört, altı, sekiz böyle ayetler iki-iki-iki gidiyor. Dolayısıyla bir yerde zihninizde şüphe kaldı mı öbür taraftaki ayet onu açıklıyor. Orada da şüphe kalırsa diğer ayetler açıklıyor. Ama bunlarda da yapılması gereken husus bir ekip çalışması yapmak. Şimdi ben burada mesela meseleyi anlatıp geçsem ne ben bir şey anlarım ne siz bir şey anlarsınız. Ama dikkat ederseniz mümkün olduğu kadar herkesin derse katılmasına gayret gösteriyoruz ki bütün mesele ortaya çıksın. Çünkü AllahTeala’nın emri o. Diyor ki; ” kitabun fussilet ayatuhu kur’anen arabiyyen li kavmin ya’lemun” diyor. “Bu bir kitaptır ki arapça okuyuş olarak açıklanmıştır”(FUSSİLET 3). Ama kime? “Kavmun ya’lemun” olacak, bilenler topluluğu olacak. Bilmiyenler istediğin kadar olsun ne olacak.
Mehmet Hoca: Belki bilen olsa bile tek başına okuduğu zaman..
Abdulaziz Hoca: Bilen olsa da tek başına olmaz. En az üç olması lazım ki “kavm”ı oluştursun.
Katılmcı: Peki o zaman mezhepler buna girmiyor mu? Hani demin dediniz mezhebim var diyene şaşırmak lazım, sıradan bir vatandaş ne yapacak yani, anlamıyor?
Abdulaziz Hoca: Kendim için söyledim, başkaları için söylemedim.
Aynı Katılımcı: Haa, Yani tamam.
Abdulaziz Hoca: Vatandaş için demedim.
Aynı Katılımcı: Halk için olabilir yani.
Abdulaziz Hoca: Vatandaş şu meali okuyacak, Allah’ın kelamını okuyun diyoruz. Vatandaş bunu gördü mü, cık diyemeyecek tamam mı? Şimdi o “el helal beyyinun ve haramu beyyinun” sebebiyle onu söyledik. Zaten orada Peygamberimiz bir şeyi eksik bırakmamış ki. Yani “ve beynehuma umurun müştebihatun” diyor “la ya’lemune kesiran minen nas” aralarında şüpheli şeyler var ama insanların çoğu bilmez. Bilmediği için bırakıyor.
Oktay: Hocam hıristiyanlarda ve yahudilerde kurban bayramı var mı? İbadet maksadıyla kurban kesmek var mı?
Abdulaziz Hoca: Kurban bayramı hepsinde var. Biraz sonra ona inşallah niyetim de ona girmek.
Oktay: Kurban kesmek niyetiyşe yaptıkları bir şeyi müslüman olarak yememiz helal mi?
Abdulaziz Hoca: Kurban hepsinde var, biraz sonra o ilgili ayetleri şey yapacağım.
Oktay: Biraz önce şey yapıldıya hani, tapınağa sunulan bir şeyi yemememiz lazım. O sebeple.
Abdulaziz Hoca: Tamam. Oradan o müşriklerle ilgili kısıma geleceğim, orada daha detaylı duracağız inşallah. Zaten işte o noktaya geldiğimiz için sen onu soruyorsun. Şimdi bunlar burada besmeleyle kesmişler. Ondan sonra AllahTeala diyor ki; niye yemiyorsunuz ki. “Ve kad fassale lekum ma harrama aleykum: Allah size neyi haram kıldığını açık açık bildirdi”(ENAM 119). Allah’ın açık açık bildirdiğinde hayvanı kesenle ilgili bir hüküm var mı? Yook kesenle ilgili. O zaman niye siz böyle yapıyorsunuz ki? Yani bu müşrikse müşrik. Getirmiş. Haa ondan sonra işte sizin aklınıza gelen soru geliyor. Besmeleyle kesilmiş olan, onun için burada altında diyor ki; Allah’ın adı anılmamış, besmeleyle kesilmemişse yine yiyelim mi? Ye demiş oluyor burada. Besmeleyle kesilmemiş getiren de müşrik. Yiyeyim mi? Ye! E peki ne zaman yemiyeyim? Allah’tan başkasının adı anıldığı kesinse yeme! Şüpheliysen gene yiyeceksin. Ne oluyor? Müthiş bir kolaylık değil mi? AllahTeala’nın verdiği kolaylık. O zaman işte İmam Şafi’nin mal edilen hususlar da o. Ben geçen hafta söyledim. Artık şu Şafi’nin görüşü, şu Maliki’nin görüşü, şu Hambeli’nin görüşü diye gelenlerin gerçekten onların görüşü olduğuna artık fazlaca itimad etmiyorum. Şundan dolayı etmiyorum: çünkü o bir Abbasi dönemi geçmiş İslam’ın üzerinden. İmam Şafi söylemese bile söyletmiş olurlar. Ebu Hanife söylemese bile söyletmiş olurlar. Ama onun hesabını C.Hakka ahirette onlar verecek biz verecek değiliz.
Yahya: Şimdi İmam Şafi besmele şart değil ama müşrik olmayacak diyor. Şimdi bir aykırı şey yapan işte Şevkani var. Şevkani de diyor ki; kesenin kimliği kesinlikle önemli değil. Kafir, müşrik ne olursa olsun. Ama o zaman onun da besmele çekmesi şart.
Abdulaziz Hoca: O da orada yanılmış.
Yahya: O da buradan diyor işte. Yani 118.ayette emir Allah’ın adı anılan şeylerden yemeyi emrediyor. Sonraki ayette “ve ma lekum el la te’kulu” niye yemiyorsunuz diyor. AllahTeala’nın uyardıkları da “mimma zukiresmullahi aleyh” yine Allah’ın adı anılan şeylerden niye yemiyorsunuz diyor. Demek ki müşrikşer de Allah’ın adını anıyor diyor.
Abdulaziz Hoca: Az önce Oktay Hoca’nın da aklına gelen husus orada..
Yahya: Bizim Ali Rıza Hoca da Şevkani’nin görüşünü okuyunca ona kanaat getirmiş.
Abdulaziz Hoca: Bizim eski ulemanın hatalarından bir tanesi de ferdi çalışmalarıdır. Halbuki ayeti anlamak için Allah ekip çalışmasını şart koşuyor. Ekip çalışması yapacaksın kardeşim. İşte burada şimdi haram olanın Allah’tan başkasının adına kesildiği kesin olan hayvan olduğunu söylediğimizde içinizde bir şüphe var mı? Ama o ayeti okumazsan, az önce işte Oktay Hoca’nın da Şevkani’nin de aklına gelen husus gelir. Ama mesela Şevkani bu sözü söylerken ne kadar korka korka söylemiş değil mi?
Katılımcı: Tefsirinde yok zaten.
Abdulaziz Hoca: Tefsirine koymamış. Küçücük bir cümleye sıkıştırmış. Tabi bunlar ne kadar zor şartlar altında bu cümleleri söylüyorlar, ne kadar ağır baskılar altında söylüyorlar. Onların o şartşarını bilmeden tenkid ediyoruz, biraz kolaycılık oluyor.
Katılımcı: Şevkani çok orjinal.
Abdulaziz Hoca: Öyle kolay değil o dönemde doğruları söylemek.
Katılımcı: Peki Hocam bazı türbelerin yanında kurban kesim yerleri var. Kesen müslüman, besmele de çekiyor
Abdulaziz Hoca: Ama onların adına mı kesiyor.
Aynı Katılımcı: Yani kesene sormak lazım. Orada kesilen kurban kabul mu oluyor?
Yahya: Onun adını anmıyor da, orada kesilmesi gerektiğine inanıyor. Yani inanç o. Yoksa sunak olduğu yok. Ona da sunmuyor ama bu kurban burada kesilmesi lazım diyor. Çünkü ben burada kazandım, burada gerçekleşti, duam belki bunun yüzünden kabul oldu kurbanı burada keseceğim.
Abdulaziz Hoca: Aslında şu adak kurbanı diye bir kurban var mı, o konu üzerinde çalışmak lazım. Adak kurbanı diye bir kurbanın olduğunu asla kabul etmiyorum. Böyle bir kurban olmaz.
Katılımcı: Şükür kurbanı.
Abdulaziz Hoca: Kurban başka bir şey. Kurbanın ne olduğunu C.Hakk belirtmiş onu biraz sonra okuruz. Bu başka bir olaydır. AllahTeala zamanını da bekki etmiş, hepsi de belli. Şimdi adak kurbanı diye bir kurban ortaya çıkarılıyor. Ondan sonra da yok efendim adak adandığı yer oluyor, bilmem ne falan filan bir sürü şeyler.
Mehmet Hoca: Böyle bir kurban yok.
Abdullah: Bu kitaplarda yok olabilir ama insan böyle bir kurbanlık ortaya koymuş yani öyle kendinden.
Abdulaziz Hoca: O zaman ne oldu? Bir sadaka olarak birine bağışlar. “Ve ma uhille bihi gayrillah”(BAKARA 173) olur mu? Az önce Fatih’in söylediği, Yahya’nın da söylediği ortaya çıkıyor. Sunak.
Yahya: Ama değil yani.
Abdulaziz Hoca: Tam diyemezsin. “innehu le fısk” olmuyor yani, kesinlik olmuyor. Kesinlik olmuyor.
Katılımcı: Sunak olmuyor mu Hocam?
Abdulaziz Hoca: Kesinlik olmuyor. Allah’tan başkası, yani fısk olduğu, Allah’tan başkasının adına “uhille bihi gayrillah” diye açıkça belirtmiş, Allah’tan başkası adına kesilmesi gerekiyor. Orada öyle bir olay yok. Şimdi Celil’in şeyine geçmek için şu iki ayeti karşılaştıralım arkadaşlar. Bak birisi Enam suresi 138.ayet bir de Hac suresini açalım 22.sure. Hac suresinin 28.ayeti. Tabi 27’den başlarız 27-28. 22.sure bende 334.sayfa. Burada “ve ezzin fin nasi bil hacci”. Bu AllahTeala’nın İbrahim(as)’a verdiği bir emir. “İnsanlar içinde haccı ilan et” diyor. İlan et de “ye’tuke ricalen ve ala kulli damirin: sana yaya gelsinler ve yorgun binekler üzerinde”, böyle bitkin binekler üzerinde gelsinler. “Ye’tine min kulli feccin amik: her türlü derin vadilerden aşarak gelsinler”(HAC 27). Tamam dünyanın her yerinden kalksın gelsinler. Peki gelip de ne yapsınlar? Önce “li yeşhedu menafia: kendileri için bir takm menfaatlere şahit olsunlar”. Çünkü o hac günleri haram aylarında oluyor. AllahTeala dünyayı yarattığı günden itibaren hac günlerini haram ayların ortasına almış. Zilkade, Zilhicce, Muharrem üç tane peş peşe geliyor hac Zilhicce’de. Zilhicce’nin kaçında başlıyor? 9-10-11-12 yani tam ortasına almış Zilhicce’nin. Yani ikinci onuna almış. Peki “li yeşhedu menafia lehum” gelsin ticaret yapsınlar, mal getirsinler. Çünkü orada Haram aylar olduğu için dokunulmazlığı vae her insanın. Dünyanın her yerinden mal getirsin orada satsınlar. İlk önce geliş şeyi bu, bir. Başka? “Ve yezkurusmallahi fi eyyamin ma’lumatin: malum günlerde Allah’ın adını ansınlar”. “Ala ma rezakakum: Allah’ın onlara,rızık olarak verdiği “behimetil en’am”(HAC 28). “Behime” hayvan demek, “en’am” da koyun, keçi, sığır, deve demek. Yani koyun, keçi, sığır, deve cinsi. “Behimetil minel en’am” demek. Enam cinsi behimeler. Zaten bunun da bu olduğunu AllahTeala ayette belirtiyor. Yani “semaniyete ezvac”(ENAM 143) diye sekiz tane hayvan, işte koyundan iki, keçiden iki, sığırdan iki, deveden iki sekiz. Bunların üzerine Allah’ın adını ansınlar. Ne zaman anacaklar? “Fi eyyamun ma’lumat: malum günlerde”. Bak şimdi İbrahim(as) ilan ediyor. Malum günlerde Allah’ın adını bu hayvanların üzerine anmak için buraya gelsinler. Malum günler kimin katında malum?
Katılmcı: İnsanların katında.
Abdulaziz Hoca: Demek ki bütün insanlar bunu biliyor. O malum günleri herkes biliyor. Bilmezse eyyamun malumat der mi AllahTeala? Şimdi bütün insanlar biliyor dekek ki. Hangi günlerde? İşte kurban bayramı günleri bunlar. Bütün insanlar biliyor. Memleketinde keseceği kuranı gelsin burada kessin. Nitekim Peygamberimiz(sav) de hacdayken o kestikleri kurbana “udhiyye” demiştir. “Udhiyye” sahih hadislerde vardır. “Udhiyye” olarak kesmiştir. Sadece “fe men temettea bil umreti ilel haccı fe mesteysera minel hedyi”(BAKARA 196) o ihtilaflıdır. Yani Peygamber efendimiz “hedyi” olarak mı kesti bazı kurbanlarını ama udhiyye” olarak kestiği hadislerde sahih olarak belirtilmiş. Yani kurban bayramı bayramı olarak Mekke’de kestiği sahih hadislerde belirtilmiş. Zaten bu da,onu söylüyor. Şimdi bak bir de şuraya bakın, 34.ayete bakın aynı surede öbür sayfada. “Ve li kulli ummetin cealna menseken: her ümmet için mensek oluşturduk”. Mensek ne demek? İsmi zaman, ismi mekan, mastar “mim”i olabilecek bir kelimedir. İsmi zaman demişken nusuk zamanı değil mi? İsmi mekan derken nusuk mekanı, mastar “mim”i olaraksa nusuk. Şimdi nusuk mekanı olur mu olmaz mı? Malum günleri bütün dünya bildiğine göre nusuk mekanı olmaması gerekir. Çünkü niye olmaması gerekiyor? Çünkü o hacda zaten İbrahim(as) C.Hakk’ın emriyle kabenin mekanını buldu. Kabe yoktu, Nuh tufanında kaybolmuştu. O da Adem(as) tarafından yapılmış temelleri yükseltti. “Ve iz yerfeu İbrahimul kavaide minel beyt”(BAKARA 127) o beyt zaten vardı. Ama o beyt yıkılmştı sadece temelleri duruyordu. O temelleri yükseltiyor. Yoksa temel atmış falan değil İbrahim(as). Var olan temelleri yükseltiyordu. Onu yükselttikten sonra ne dedi İbrahim(as):”erina menasikena”(BAKARA 128) ya rabbi. C.Hakk’tan ya Rabbi nerede ibadet yapacağız, ibadet yerlerini göster dedi. AllaTeala da işte Arafat’ı, Mina’yı, Müzdelife’yi, hervşeyi gösterdi. Ondan sonra C.Hakk bize emretti mi: “Vettehizu min makamı İbrahime musalla: İbrahim’in durduğu yerleri dua makamı edinin”(BAKARA 125) makam kelimesinin cemi yoktur arapçada biliyorsunuz. Hem müfrede itlak edilir hem ceme. Ama illa da cem yapacağım dersen al arkasına bir “ta” getirirsin “makame” dersin ondan sonra “makamat” dersin olur. Ama makam kelimesinin cemi yoktur. Müfret de olur cemi de olur. İbrahim’in durduğu yerleri. Ya Rabbi ibadet yapacağımız yerleri göster dedi ya, işte oraları siz de dua yeri yapın. Siz de Aradat’ta dua edin, Mina’da edin, Müzdelife’de edin, artık şeytan taşlama şu bu falan hepsi. Şimdi ben bunu şunun için anlatıyorum: İbrayim(as) oraya gelinceye kadar ora zaten kimse tarafından bilinmiyor ki. Ortaya çıkınca AllahTeala ne dedi? “Ezzin fin nasi bil haccı ye’tuke ricalen”(HAC 27) dedi. Çünkü artık hac yapılacak bir beyt var, dua yapılacak yerler var, hepsi ortaya çıktı. O zaman gelsinler dedi. Gelsinler, peki. Eyyamu malumat’da. Bak bu mekan malum değil ama İbrahim(as) da bilmiyor “erina menasikena” dedi. Ama ogünler biliniyor. Öyleyse mensek kelimesi ismi mekan manasına alınamaz. Anlatabildim mi? Yani kurban illa da kabede kesilecek diye alamaz. Ama gelsin burada kessin. Öyleyse yolculukta kurban vacip olmaz diyen Hanefilerin görüşü kabul edilemez. Peygamberimiz yolcuydu işte, kesti. Zaten bu ayet onu emrediyor.
Suat Hoca: Ama sadece kurban bayramında hacca gidenlerin değil kurban bayramında kurban kesmesi gereken..
Abdulaziz Hoca: Hacca gidenler de kurban bayramı kurbanı kesmek zorundalar.
Suat Hoca: Tamam sadece onları kapsamaz, gücü yeten herkesi kaplar.
Abdulaziz Hoca: Elbette, tabi doğru doğru. Yani şimdi bir de şu var bakın. Bizim gelenekte çok büyük bir hata var. Gerçi konuyu değiştirmiş oluyoruz ama ben aslında bunun için ayrı bir ders yapma gereğini duyuyorum. Çünkü kurban olayı çok ciddi bir olay. “Ven nasu hava gafilin” biz bu ayetleri okurken hepimizin elinde bir tane tefsirin olması lazım. Göreceksiniz ki malesef tefsirlerin hiç birisi bu ayetleri burada anlatılan şekilde anlamamışlar. Hiç bir tanesi. Bunlar hacda da kessen kurban diyorlar. E peki kardeşim hac menasikleri ile ilgili kitaplarının hangisinde hac kurbanı var? Sadece “fe men temetea umreti ilel hacc”(BAKARA 196) var. Hac ile birlikte umreyi yapmamışsa, zaten hac başkadır umre başkadır. “ezzin fin nasi bil haccı”(HAC 27) diyor. Burada kurban olmaz ki. Hacca çağırıyorsan burada kurban yok. O zaman bu kurbanların hepsi hac kurbanı diyorsanız hadi koy bakayım haccın içerisine bu hükmü. Koyamıyorsun! Şeye benziyor işte, hani deve kuşu gibi. Sen demişler kuş musun? Sen devemisin? Yok demiş.