Bir ramazan-ı şerifin arafesindeyiz. Allah nasib ederse önümüzdeki cumartesi günü ramazanın ikinci günü olacak. Ağustosun 22’si oluyor değil mi önümüzdeki cumartesi? 21’inde başlıyor ramazan. Cuma günü başlıyor 22 ağustos 2009 günü de ramazanın 2.günü olacak Allah nasib ederse.
Ramazan orucuyla ilgili ayeti kerimeler var. Bakara suresinin 183. Ayetinde AllahT. şöyle buyuruyor;
“Ya eyyuhellezine amenu kutibe aleykumus siyamu kema kutibe alellezine min kablikum: size bu oruç farz kılınmıştır, sizden öncekilere farz kılındığı gibi”(BAKARA 183).
Demek ki bize farz kılınan oruçla bizden öncekilere farz kılınan oruç aynı. Şimdi bunun zarfını da söylüyor; “eyyamen madudat” diye. Dolayısıyla o farz kılınan sayılı günler başkalarına ne ise bize de o. Burada Tübingen’den gelen heyet ile yaptığımız sohbet vardı ramazanda. Onlar da aynen itiraf ettiler yani. Burada da bir aylık orucu 50 güne çıkarmışlar, perhize çevirerek. Kendileri bir takım değişiklikler yapmışlar. Bu tür değişiklikler zaman zaman oluyor. Kuran Yolu tefsirinin bu ayetler ile ilgili cildini getirirmisin, bizim odadaydı galiba. Şimdi yani söylenen ilahi kitaplar nasıl tahrif edildiğini oruç ile ilgili ayetlerden çok rahat bir şekilde öğrenebiliriz. Bize şey çok garip geliyor, yahudiler,hıristiyanlar nasıl olmuş da dinlerini böyle bozmuşlar falan diye. Yahudi ve hıristiyanlara karşı yapmış olduğumuz tenkidi aynı dürüstlükle müslümanlara karşı yapacak olsak; işte müslümanlar onu kabul etmiyorlar. Yani başkasının, hani şöyle derler ya; başkasına çuvaldız batırıyorsan kendine iğne batır diye. Yok kendisine hiç bir şey batmayacak ama başkasına kılıç da saplar her şey de saplar. Şimdi bizim müslümanlar kendilerine dokundurmuyorlar. Sen yadudilere ve hıristiyanlara AllahTeala diyor ki;
“Kul ya ehlel kitabi! kestum ala şey’in hatta tukimut tevrate vel incil: siz tevratı ve incili ayakta tutmaz( yerine getirmezseniz) hiç bir temeliniz olmaz”(MAİDE 68) diyor.
Bunu bize uyguladığımız zaman ne olacak? O zaman;”Ya eyyuhellezine amenu lestum ala şey’in hatta tukimu kurane” demek olur değil mi? Yani. Bunun başka bir anlamı yok. Müminler kuranı uygulamadıkça hiç bir temeliniz olmaz demek olur. Bunu müslümanlara söylediğimiz zaman ne cevap alıyoruz? Hop oturup hop kalkıyorlar. İşte, şimdi bu kadar geçmişi ne yapacağız, bu kadar işte, yazılmş kitapları yok mu sayacağız? Bu kadar mezhepleri yok mu sayacağız? Falan.(salondan: sınırlı naslar ile sınırsız olaylara cevap verilemez diyorlar).
Sınırlı naslar ile sınırsız olaylara cevaplar verilemeyeceğini söylemek işi kökten halletmek oluyor zaten. Aynı şeyi hıristiyanlar da söylüyor. Yani diyor ki; bu problemleri karşı karşıya kaldığımız problemleri o tevratla, incille çözemeyiz diyor. Müslümanlarda söylemiyor mu bugün aynı şeyi. Bugün değil taa Abbasilerin baş tarafından beri böyle söylüyorlar. Şimdi bakın mesela burada vay hıristiyanlar ne yapmışlar, Allah onlara bir ay oruç yazdığı halde onlar bunu perhize çevirmişler 50 güne çıkarmışlar perhizi yapan falan da yok, bir takım hayvansal gıdaları yemekle sınırlamışlar falan diyoruz. Peki bizimkiler ne yapmış? Bizimkiler ne yapmış bir de ona bakacağız şimdi. O mantıkla bir hareket etmek lazım. İşte AllahTeala diyor ki;
“Ya eyyuhellezine amenu kutibe aleykumus siyam: bu oruç size farz kılındı”. “Siyam”. “Kema kutibe alellezine min kablikum: tıpkı sizden öncekilerine farz kılındığı gibi”.
“Le allekum tettekun: belki Allah’tan çekinirsiniz”.
Peki bu oruç ne zaman? Bunun zarfı da var; “eyyamun madudat: sayılı günlerde”.
Farz kılınan oruç böyle sonsuz falan değil, sayılı günlerdedir.
Şimdi, bir istisna koyuyor AllahTeala burada. Hatta bundan sonraki ayette de o sayılı günlerin bir ay olduğunu ifade ediyor; “şehru ramadanellezi unzile fihil kur’an: içinde kuran indirilmiş olan ramazan ayı”, “Fe men şehide minkumuş şehra fel yesumhu: sizden kim o aya şahid olursa”(BAKARA 185). Yani ayın başlangıcını tespit ederse. Güneş battıktan sonra o ayın hilalinin batması ayın başlangıcı demektir. Ayın başlangıcına şahit olursa “Fel yesumhu: o ayı oruçlu geçirsin”. O zaman o sayılı günlerin de bir ay olduğu ortaya çıkıyor. O zaman bütün bunları geriye doğru işlerseniz, bütün diğer bizden önceki “alallezine min kablikum” dediğine göre bizden önceki bütün müminler oluyor. Adem(as)’a kadar gider o. Onlara da bir aylık oruç varmış, bize de bir ay oruç var.
(Salondan bir soru soruldu anlaşılmadı 07:39-07:51 dakikalar arası).
Hoca: Tutma şekli de aynı ama bize bir fark olduğunu Bakara 187’den öğreniyoruz. Orada bize diyor ki bak. Orada diyor ki Allah 187: “Uhille lekum”. Bak orada herkese söylediği var “Ulille lekum: sizin için helal kılındı”. Ne?: “Leyletes sıyamir refesu ila nisaikum: oruçlu bulunduğunuz günlerin gecesi eşlerinizle ilişki size helaldir”. Öbürlerinde ilişki de yasak. Ramazan ayı boyunca ilişki de yasak ki bunu onlarda söylediler. Yani yahudiler de söyledi hıristiyanlar da. Çünkü onlarda şimdi bizimle beraber. Celil Bey sen vardın değil mi süryanilere gittiğimizde. Başka kim vardı? Yahya sen varmıydın? Hatırlıyormusunuz. Yani oruçlu günlerin gecelerinde ilişki yasaktır diye bir ifade orada mı konuşmuştuk onlarla.
Yahya: Ben hatırlamıyorum.
O zaman başka bir yerde.
Salondan: Mehmet Çelikle konuşmuştunuz
Hoca: yok yok Mehmet Çelik ile değil. Ben hıristiyanlardan duyduğumu iyi hatırlıyorum da kiminle görüştük, nerede! Ben sanki orada gibi, demek ki orada yapmamışız. Yahudilerde öyle olduğu kendi kitaplarında yazılı.
(Enes Hoca bir şey söyledi anlaşılmadı 09:12-09:17 arası)
Güneşin batmasından “gurubil nücum”. Yani güneş battığı zaman iftar ediyorlar, yıldızlar kaybolana kadar yiyip içiyorlar. Ondan sonra yeme içme yok. Onun için bize sahur yemeği de o ayette, Bakara 187. ayeti okuyalım şimdi hep beraber.
Salondan: yıldızlar görünene kadar, yani ilk yıldızı gördüklerinde iftar ediyorlar.
Hoca: yok gördüklerinde iftar etmiyorlar, yıldızları gördükleri zaman yeme içme işi bitiyor.
Salondan: güneş battıktan o yıldızların çıkmasına kadar.
Hoca: O arada, o arada. Çünkü, bak şimdi Bakara 187’ye bakalım. Ama tabi bizim büyük şanssızlığımız şu: her konuda olduğu gibi bu konularda da işin tarihi arka planı ihmal edilmiş. Bütün bu ayetlerin tarihi arka planı ihmal edilmiş. İhmal edilince anlamamız gerçekten kolay olmuyor.
Salondan: Peki Hocam bu mesele kuranı kerimin ayetleriyle, ahkam ayetleriyle tarihsel olarak bakınca delil olabilir mi?
Hoca: Tarihsellik başka tarihi arka plan başka. Bu ikisini karıştırmamak lazım. Tarihsel kelimesi din ile ilgili olarak kullanılacak bir kelime değil. Sosyal bilimler ile ilgili kullanılacak bir kelimedir. Yani şu manada; falanca tarihte şu adam bir kitap yazmış. Şimdi siz o adamın kitabını o günkü şartlara göre değerlendirmek zorundasınız değil mi? Yani bulunduğu bölge, çağının bilgi yapısı,kültür yapısı,bu kişinin yetişme tarzı,beklentileri, şunlar bunlar etkili olur. O zaman bu adamın söylediği her şeyi evrensel gerçek sayabilirmiyiz? De ki hicri 7. asırda yaşamış bir alim olarak düşünün. Bir kitap yazmış, çok da güzel yazmış. Güzel yazmış demek ne demek? Kendi bulunduğu çevredeki o güne kadar kendi ulşabildiği bilgileri kendi potasında eriterek sunum yapmış. Tamamen bunu değerlendirirken o bölgeyle, o imkanlarla sınırlı olarak değerlendireceksin. Aksi takdirde yanlış yapmış olursun. Onu evrensel sayamazsın. Ondan istifade edersin ama kutsal bir metin gibi bugün şey yapamazsın. Tarihsel bu demektir ki sosyal bilimlerde bu olmalı. Olur zaten desen de demesen de olur. Ama bunu Allah’ın kitaplarına uyguluyorlar. Şimdi batıda kuranı kerim Allah’ın kitabı sayılmaz. Kuran Muhammed’in kitabı. Öyle değil mi? Muhammed’in kitabı. Muhammed’in kitabı ne demek? İşte Ebu Hanife’nin kitabı demektir. Şimdi o zaman Muhammed ne yapmış diyorlar. Yahudilik ile ilgili hükümleri yahudilerden öğrenmiş. Öyleyse yahudilerle sıkı bir bağı vardı bunun diyorlar. Hıristiyanlık ile ilgili bilgileri hıristiyanlardan öğrenmiş. Bir de arap toplumundaki müşrik falan dediği kişilerden de bir takım şeyler öğrenmiş onları birleştirmiş güzel bir kitap yapmış. Bu kitaptan istifade edilemez mi? Edilir! Derken ne yapacaksınız Muhammed’in yaşadığı çağda kurduğu kültürel ilişkiler ve imkanları da sınırlı olarak değerlendirirsiniz. İstifade edeceğiniz bazı prensipler çıkabilir. Bir tarih kitabıdır. Tarihin bilmem ne döneminde yazılmış bir kitap. Dolayısıyla şimdi tarihsellik bu. Ama bizim burada anlattığımız tarihi arka plan farklı bir şey. Burada ayeti kerime ne diyor. Bu Allah’ın kitabı dediğiniz zaman buradaki şey, mesela siz güneşi tarihsel olarak kabul edebilirmisiniz? O zaman güneş güneyden doğuyordu şimdi doğudan doğuyor. O zaman güneş şu kadar ısı veriyordu şimdi şukadar veriyor. O zaman güneşin ısısı işe yaramıyordu şimdi yarıyor diyebilirmisiniz? Dermisin?
Haşim: Değişen gerçekler var, değişmeyen gerçekler var. Mesela güneş değişmeyen bir gerçektir.
Hoca: Allah’ın ayetleri değişmeyen gerçeklerdir.
Haşim: Ben anlamak için soruyorum. Mesela şimdi
Hoca: Yani Allah’ın ayeti dediğin zaman; bu güneş, o su, o temiz hava, o gıdalar değişmeyen gerçeklerdir. Allah’ın ayeti de değişmeyen gerçektir. Ama bir elmadan arap kadını şunu üretir de İstambul’daki bugün yaşayan kadın da şunu üretir. O değişir. Ama elma değişmez. Siz Allah’ın ayeti dediğiniz zaman bunun tarihseli olmaz. İşte bizim arkadaşlar, batıya gidip doktora yapanlar hem ben müslümanım diyor hemde meseleyi böyle kavrayarak geliyorlar. Evet buyur.
Haşim: Şimdi yanlız Allah’ın ayetleri, mesela şöyle diyelim; Allah’ın kulları Peygamber(as)’dan önceki dönemde onlar da AllahTeala’nın ayetleriyle muhatap olan insanlar. Mesela o dönemde oruç ile ilgili onların muhattap oldukları şeyler farklı bizimkiler farklı oluyor.
Hoca: Ne mesela?
Haşim: Mesela bahsettiğimiz olay. Gece diyelim ki bir farklılık var öncekilerle, insan aynı insan
Hoca: İşte o farklılığın prensibini Allah koymuş. Bir nesih prensibi var değil mi? Allah nesih ile ilgili olarak ne diyor? Biz bir ayeti nesh edersek ya daha hayırlısıyla yada misli ile getiriz. Şimdi bu oruç da bir nesih. Oruç kuranı kerimdeki oruç önceki kitaplardaki orucun tamamını nesh etmiştir. Artık önceki kitaplardaki otuçtan sorumlu olan bir Allah’ın kulu yok. Oruç bu artık. İşte bu orucun bir kısmını önceki kitaplarda bulnanın aynısıyla Allah bize farz kılmış. O da işte “kutibe aleykumus siyam”. Yani 30 gün oruç tutulacak. Bir kısmında da “hayrun min ha” diyor ya, kolaylaştırma yapmış. Şimdi yahudilerin bir takım yaptıkları suçlardan dolayı verilen cezalar hariç, nesih de ya öncki hükmün aynısı yada daha hayırlısıyla oluyor. Üçüncü bir seçenek yok.
Haşim: Aynısı olunca nasıl nesih oluyor?
Hoca: “Neseha” ne demek? “İstenseha”.
Haşim: Aynısını yazdı! Onun yerine yazdı
Hoca: Sen şimdi ödev hazırlasan ben sana şurada desem ki bir fetva hazırla Haşim. Getirdin okudun. Bunun son nüshasını yap bir daha okuyup şey yapacağım dediğim zaman en son nushasını çıkarırken, “nusha”, “nesh” var ya. Öncekileri %100 bu tarafa aktarırmısın?
Haşim: %100 olmaz.
Hoca: Ne yaparsın?
Haşim: Ufak değişiklik olur
Hoca: Niye değiştiriyorsun?
Haşim: Sonuçta el yazısıdır yani
Hoca: Kendine göre daha güzel olsun diye değiştirirsin değil mi? İşte nesih bu, tamam mı? AllahTeala’nın şimdiye kadar indirdiği kitapların son nüshası kuranı kerim mi? “Nüsha”,”nesh” ten geliyor. Bu son nüsha da Allah’ın yazdıkları, her şey, Allah’ın bu kitapta bulundurduğu her bir kelime önceki kitapları nesh etmiştir. Yani bunun manası şu dur; ben sana fetva yazdırdığım zaman son şeklini aldıktan sonra bir önceki kağıdı imha etmiyormusun? Artık o kağıt geçersizdir değil mi? Son şekli bu. Dolayısıyla kuranı kerimde bulunan ayetlerin %100’ü önceki kitaplardakinin %100’üne tam tekabül etse de Allah’ın onayladığı son nüsha budur. Öbürleri mensuhtur.
Haşim: Aslında bu tarihselliğe inanalar için bir malzemedir.
Fatih Orum: Çok kuvvetli bir malzeme
Haşim: Çünkü eski kitaplarda bir eksiklik vardı. Her ne kadar onların çağına hitab ediyorsa da bizim çağımıza hitab etmiyor çünkü yenisiyle bu değiştiriliyor. O zaman biz o eski tarihten bayağa uzaklaştık artık bizim zamanımıza da hitab etmiyor diyebilirler.
Hoca: Ama onu yapacak olan Allah’tır, kitabın sahibi Allah’tır.
Enes Hoca: Allah’ın indirmesi lazım bir kitap.
Hoca: Yeni bir kitap indirmesi lazım Allah’ın.
Haşim: Biraz yani aşağıdan yukarıya değil yukarıdan aşağıya doğru.
Hoca: Güzel. Yani C.Hakk yeni bir peygamber gönderecekse bize sormaz hangi değişiklikleri yapacağını. Kendisi yapar. Ama Muhammed(as)’ın. “Allahu a’lemu haysu yec’alu risaleti: elçiliği nereye nasıl koyacağını Allah bilir”(ENAM 124). Ama Allah Muhammed(as)’ın hatemül enbiya olduğunu bildirmiştir. “Hatemin nebiyyin” diyor. Artık birisine bu konuda vahiy gelmeyecek. Bitti bu iş. Öyleyse artık bundan sobra nesih denen bir olay olmaz. Bunu biz kendimize malzeme kullanırız diyenler kendini Allah yerine koyarlar. Ve bu tıpki hıristiyanlık gibi hareket etmiş olurlar. Kilise nasıl kendini Allah yerine koyarak yeni dini hükümler oluşturuyorsa bizdekiler de onu yapmaya çalışıyor. Şu andaki durum o malesef. Neshi çok inceledik biz bunu yani. Sen şimdi iki aylık şeyini burada bitirmeye hiç uğraşma. Onu sen gerekiyorsa okursun şeyde.
Haşim:Şimdi zaten tahrifat dediğimiz bu değil mi? Başka birinin yazdığı kitabı, başka birinin değiştirmesi tahrifat.
Hoca: Tabi. Olmaz yani hiç kimse bir başkasının kitabını değiştiremez.
Peki şimdi bakın. “Uhille lekum”. Yani bize farklı olarak burada nesh edilen yani neshe örnek olması açısından. “Leyleted siyamir rafesu ila nisaikum: oruçlu bulunduğunuz günlerin gecesi eşlerinizle ilişkide bulunmak size helal kılındı”(BAKARA 187). Öbüründe ne dedi? Sizden öncekilerde ne olduysa oldu. Burada bir kolaylık var. “Hunne libasun lekum ve entum libasun lehunne” dedikten sonra. Tamam yani şimdi bunu daha fazla uzatmayalım. Bu günkü konumuz hastaların orucuydu.
Şimdi burada diyor ki; “eyyamen ma’dudat”. Sayılı günlerde oruç tutarsınız diyor. “Fe men kane minkum meridan: sizden kim hasta olursa”(BAKARA 186). Buradaki hastalığı Allah nasıl tarif etmiş? Varmı tarif? Tarif yok. O zaman bizim hastalık için tarif koymaya hakkımız yok. Bir de din konusunda şöyle bir tavır var; ben oruç tutuyorum sen de tutmak zorundasın. Ben hastayım! Yok senin hastalığını ben onaylamazsam sen hasta değilsin. Değil mi? Ben bir tarif koyacağım o tarife uyarsan hastasın. Bırak kardeşim bu ibadet değil mi? Adam efendim yalandan hastayım diyor. Desin. Adamın sevabını sen mi alacaksın? Yada günah işliyorsa günahını Allah sana mı soracak? Öyle değil mi? Yalandan sölüyorsa söylesin banane. Sonra hastalık, bak aynı hastalık; doktorlar şöyle söylerler mesela grip hastalığı değil mi? Ne kadar insan varsa o kadar grip çeşidi vardır derler. Bu da gerçekten çok doğru. AllahTeala bari. Yani her insanı farklı yarattığına göre hastalığın her insanda seyrinin farklı olması da çok tabiidir. O zaman bırak kararı kendisi versin ya. Sanane. Madem AllahTeala burada kim hastaysa diyor, tamam hastaysa hasta. Hasta veya seferi yoculuk halinde ise. (23:06-23:10 arası Enes Hoca bir şey söyledi anlaşılmadı) Tamam hastalık kişinin, yani normal durumdan dışarı çıkmasıdır. Yani tadım kaçtı diyor ya, işte o kadar. Hoşnutsuzluk, rahatsızlık,işte tamam.
Diyor ki; sizden kim hasta olur. Hep derler oruç tutar kardeşim dayanır! Allah zaten öyle diyor;”Ve en tesumu hayrun lekum”(BAKARA 184) diyor. Oruç tutmanız daha hayırlıdır dediğine göre demek ki herkes tutabilir. Tutsun faydalı. Tamam elbette faydalı.
Katılımcı: Hocam bu konuda hasta olanlar mesela ben iyileştim oruç tutarım. Ama doktor diyor ki kesinlikle oruç tutması yasak. Onu nasıl izah ederiz.
Hoca: Burada doktorlar ikiye ayrılıyor. Doktorların bir kısmı inanmadığı için karşı tarafı oruç tutturmamaya gayret gösteriyor. Bir kısmı da kendi bilgi ve tecrübesine göre diyor ki bu orucunu tutarsa tedavisi gecikecek diyor. Adam da bir an önce tedavi etmek istiyor. Kitapta da bunun ruhsatı olduğuna göre o ruhsatı da kullanmak istiyor. Tutmayacaksın diyor. Diyebilir. Bir mani yok ki. Ama o adam da tutacağım derse, o da diyebilir. Çünkü doktorun o sözü kendi görüşünü açıklamanın dışında bir şey ifade etmez. Adamın üzerine yaptırım uygulayamaz ki. Sadece kendi görüşünü söylemiş oluyor. Evet.
Diyor ki AllahTeala; “Fe men kane minkum meridan ev ala seferin: sizden kim hasta yada yolcu halinde olursa”,
“Fe iddetun min eyyamin uhar: başka günlerde o sayıda oruç tutacaktır”(BAKARA 184). Yani bir gün, iki gün, üçgün, beş gün. Kaç gün tutamamışsa onun sayısınca başka günlerde oruç tutacaktır. Çünkü bu bir mazeret.
Muhammed: Hocam bu hastalık belli bir tarif olmazsa bu insanın parmağı ağrıyor, bu da bir hastalık sayılacak mı sayılmayacak mı? Bir parmağı ağırıdığından dolayı oruç tutmazsa?
Hoca: Tutmazsa tutmaz. Gitsin tutsun dersin de tutmazsa tutmaz yani adam. Hesabını Allah’a o verecek sen değil ki. Sen şimdi parmağı ağrıyor diye basit görürsün ama o parmak ağrısı adamı perilan edebilir.
Enes Hoca: Rasulullah gözü ağrıyan birinin evine hasta ziyaretine gitmiş.
Hoca: Göz ağrısı da ağrıdır, hastalıktır.
Muhammed: O insan o kadar ağrıdığı her zaman aynı olmaz ki
Hoca: Peki Muhammed kardeşim sen burada görüşünü bir delil ile destekle hemen şey yapalım.
Muhammed: Benim demek istediğim şey, mesela burada bir hastalık(26:13-26:22 arası tam anlaşılmadı).
Hoca: Tutmuyorsa tutmasın hesabını sen mi vereceksin Allah’a?
Katılmcı: Ben bir şey söyleyebilirmiyim?
Hoca: Söyle
Katılmcı: İman etmek yada etmemek. İbadet etmek etmemek.Gönüllülük zemininde ortaya çıkan şeyler. Adamı sorgulayamam. İnsan kendini bilir.
Yahya: Hoca lehine de aleyhine de fetva verse sen kendini biliyorsun yani.
Katılımcı: Size göre kenardan baktığınızda ben hasta görünümüm var mı? Olmayabilir ama tetkikler falan başka şey gösterebilir yani. Şahsımdan bahsetmiyorum, başkası da olabilir.
Hoca: Yok sen iyisin iyi.
Katılımcı: İyiyim Allah’a şükür
Hoca: Geçen sene iyi değildin ama bu sıralar iyisin.
Katılımcı: Yani sizin basit gördüğünüz şey adamın hayatidir.
Hoca: Bunun tarifi olmaz kardeşim, tarifi olmaz. Hayır oruç tutsun,senin için tutuyorsa tutsun. Onun rabbi sensen tuttur ona. Ama AllahTeala böyle diyor. Bu kadar. Sonra sen zorla tutturamazsınki. Oruç mümkün değil. Senin yanında tuttum der gider orada karnını doyurur. Öyle şey olur mu?
Katılmcı: Ayetten öyle sonuç çıkıyor ki insan oruç tutmak zorunda diyor yani. Bu gün tutmazsan yarın tutarsın mutlaka tutarsın. İnsana güzel açıklanması yeterli bence.
Hoca: O kadar yani. Biz tarif marif etmemize ne gerek var yani. Bize mi kalmış haşa. Allah eksik yapmışta biz mi tamamlayacağız.
Katılımcı: Hastaysa diyor,tutmasın demiyor, başka bir gün tutsun diyor, tutmak zorunda yani
Katılımcı: İslami rejim olsaydı oruç tutmayanın cezası ne olurdu?
Hoca: Oruç tutmayana ceza veren bir rejim islami rejim olamaz. Oruç tutmadığı için bir adamı cezalandırıyorlarsa onun islamla uzaktan yakından alakası yok. Kendilerini Allah’ın yerine koyan üçkağıtçılar rejimi olur. Tarih boyunca bu olmuş malesef. Malesef olmuş. Ölüm cezası bile veriyorlar sen ne konuşuyorsun. Var var kitaplarda var. Ölüm cezası bile veriyorlar. Bunların islamla ne alakası olur. Dini istismar eden rejim derler ona islam rejimi değil. İyi ya onlar kendileri o hale getiriyor. Onun için tarif yapıyorlar. Kendi hatalarını şey yapmak için tarif yapıyorlar. Namaz kılmayanı da öldürüyorlar. Terbiyesizler. Bu sahabeden sonraki rejime islami rejim demek islama hakaret olur.
Suud’da namaz kılmayanlara galiba özellikle cuma namazı öyle bir uygulama var heralde değil mi?
Hoca: Sopayla dolaşıyorlar.
Katılımcı: Şu anda biraz gevşedi.
Hoca: Bir kaç senedir yok.
Yahya: O adam namaz kılınca kimin için kılacak ki?
Katılımcı: Öyle deniyor ama mesela dükkandaki adamı uyarıyor. Dükkanı kapat.Ben 45 gün kaldım bir gittiğimde, zorluk görmedim yani.
Hoca: Son bir kaç senedir yok. Daha önce sopalılar dolaşıyordu artık daha dolaşmıyorlar.
Şimdi, diyor ki; hasta yada yolcu olursa tutmayabilir demiş oluyor AllahTeala, başka gün tutar.
“Ve alellezine yutikunehu: o oruca”. “Hu” nereye gider buradaki “hu”. Savm’a gider değil mi? Siyam’a gider. “Alellezine yutikunehu: o siyama takatı olanlar”. Yani oruç tutabilecek güçte olanlar. Hasta oruç tutabilecek güçtemidir?
Katılmcı: Yok!
Hoca: Nasıl yok “ve en tusemu hayrun lekum” diyor.
Katılımcı: Ola da bilir olmayabilir de.
Hoca: Olabilir de olmaya da bilir değil. “Ve en tesumu hayrun lekum” dediğine göre. Buradaki bahsedilen hastalardan. Sonra tutar ayrı.
Katılımcı: Tutabilir diyor, demek ki gücü yetiyor.
Hoca: Burada iki şekilde mana verilebilir.Bir;” Ve alellezine yutikune savme fi eyyamihi ev fi gayri eyyamihi” olur yani. Yani ister ramazanda olsun ister daha sonra olsun oruç tutabilenler olabilir yada ramazanda tutabilenler dediğin zaman genel de olur çünkü AllahTeala burada hastanın da yolcunun da oruç tutabileceğini söylüyor. “Ve en tesumu hayrun lekum” diyerek bunların ikisininde oruç tutabileceğini söylüyor. Dolayısıyla yani ben yolcuyum oruç tutabirim tutmazsam günahkarım denmez. Tutabilirsen tut, tavsiye edilir ama tutmazsan günahkar değilsin.
Şimdi, “alellezine yutikunehu: o oruca gücü yeten”. O orucun süresi ne kadar? Bir ay, yani bir ay evet 29 da çeker 30 da çeker. Bir aylık oruca gücü yeten. Ne gerekir?
“Fidyetun taamu miskin: bir miskin taamı fidye gerekir”. Evet bir miskin taamı fidye. Yani miskin taamı ne demek?
Katılımcı: Bir açı doyuracak kadar yiyecek
Hoca: Bir açı doyuracak kadar değil. Miskin ne demek? Çaresiz kalmış bir kişi demektir. Bir açı doyuracak kadar değil. Aç var aç var yani.
Katılımcı: Elinde bir şeyler var ama yeterli olmuyor.
Hoca: Miskin çaresiz kalmış kimse demektir.
Katılımcı: Karnını doyurabiliyor ama elinde bir şeysi yok.
Fatih Orum: Bu “ve en tesumu hayrun lekum in kuntum ta’lemumun” ifadesinden hareketle “alellezine yutikunehu” o orucu daha sonra tutanlar yani “min eyyamin aharun” fidye vermesi ifadesi sanki daha şey olmaz mı hocam? Sanki o olay anlatılıyor. Tutamazsanız sonra tutun, tutamazsanız da bunu yapın ama tutarsanız daha iyi olur ifadesi.
Hoca: Tamam şimdi bunu bir anlayalım, bunun sen biraz daha delillerini kuvvetlendir şey bitene kadar. Buhari’den bir hadis vardı “kad faradallahu aleykum el fıtra” diye. Doğru Bildiğimiz Yanlışlar’da vardı. Bu bilgisayarda yok niyeyse o. (34:40-35:45 arası kendi aralarında konuşuyorlar anlaşılmıyor). O Peygamberimizin sözü değil de İbni Abbas’ın sözü olarak geçiyor o. Evet. O sayla alakalı. Bir kere Rasulullah ise resul neyi farz kılar murşidin sözünü söyler. Kendi sözünü söylese ona resul denmez ki, kendini resul olarak görevlendirenin sözünü söyler. Kendi sözünü söyleyene resul denmez. Şimdi şu ayeti okuyalım da. Fatih sen de gene delillerini güçlü bir şekilde ortaya koymaya çalış. Çünkü beni dikkatle dinlersen eksikleri de yakalarsın tamam mı. Şimdi diyor ki “ve alellezine yutikunehu: oruca gücü yetenlerin üzerine farzdır” demektir. “Ala” onu gösterir. “Fidyetun taamun miskin: bir miskin taamı fidye”. Gücünün yettiği ne zaman ortaya çıkar bir kimsenin? Ayın sonuna doğru ortaya çıkar, onun için son gün iftardan sonra fitre vaciptir diye şey var değil mi? Ondan önce vefat ederse bir şey gerekmiyor artık. Takatının olmadığı anlaşılır. Bir miskin tasmı yani bir yoksulu doyuracak kadar fidye gerekir ki o en düşük seviyededir. Mesela yemin keffaretiyle ilgili olarak AllahTeala ne diyor: “min evsati ma tut’ımune ehlikum: ailenizi doyurduğunuzun ortalamasından”(MAİDE 89) diyor vereceksiniz yemin keffaretini. Ama diyor ki bir miskin taamı. Bir tek miskin taamı. En alt seviye çünkü her oruç tutana, oruç tutan herkesin vermesi gerektiği için en alt seviye. Oruca gücü yeten her insan onu verecek. Har mümin verecek onu. Dolayısıyla bu sadakayı fıtır farz olmuş oluyor.
Katılımcı: Fakir de olsa.
Hoca: Fakir de olsa farz. Çünkü bir miskin tasmı. En alt seviyeye indirmiş AllahTeala ve farz kılmış. Ondan sonrada diyor ki; “fe men tatavvaa hayran fe huve hayrun: kim bir hayrı gönülden gelerek yaparsa, (daha fazlasını verirsin demektir burada) bu onun hayrınadır”(BAKARA 184).
“Ve en tesumu hayrun lekum: oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır”. Kimin oruç tutması daha hayırlı olur bu ayete göre? Hasta ve yolculara. Çünkü oruç tutmama ruhsatı bu ikisine verilmiş. Bunlar başka zaman da tutabilirler. Hasta ve yolcuların oruç tutması sizin hayrınızadır. Burada iki guruba oruç tutmama ruhsatı veriliyor. Bir hasta, iki yolcu. Üçüncüsü var mı? Yok. Ben ağır işlerde çalışıyorum falan yok, öyle bir şey yok yani.
Katılmcı: Oruç tutarsanız günaha girersiniz diye hiç bir şey yok.
Hoca: Oruç tutarsanız günaha girersiniz var mı öyle bir şey?
Katılımcı: Kitapta diyor ya azamet hezimet diyor.
Hoca: Yolcu için mi diyor bunu?
Katılımcı: Hanımlar için.
Hoca: Ona gelmedik dur.
Katılımcı: Yolcu için şöyle bir hadis var: “leyse minel birri essiyamu sefer”
Hoca: Malesef onu da söylüyorlar, yolculukta oruç tutmak iyilik değildir diyorlar ama halbuki AllahTeala tutmanız daha hayırlıdır diyor. Tutmaya teşvik ediyor. “İn kuntum ta’lemun: eğer bunu bilirseniz”. Şimdi bu bizim gelenekte bu ayeti kerimeyi biliyorsunuz farklı bir mana verilir. Mesela Diyanet’in yayınladığı kuran yolu tefsiri. Bu ikinci baskı galiba. Birinci baskı da bizde vardı. Sende mi, tamam. Sen oradan okursun o zaman. Burada diyor ki; “Ey iman edenler. Sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sakınasınız diye sizin üzerinize de sayılı günlerde oruç yazıldı. İçinizden hasta veya yolcu olan başka günlede sayısınca tutar. Orucu tutmak da zorlananlar!”. “Ve alellezine yutikunehu” dan zorlanma olur mu? Takat ne demektir? İşte bu tahrif örneği bu! Anlamı bozma. “Ve alellezine yutikunehu” ne demek? Takat ne?
Yahya: Güç, dayanmak olarak açıklamış.
Katılımcı: Güç yetirememek.
Hoca: Takat güç dayanmak mı? Mesela diyoruz ki; Rabena, Bakaranın en sonundaki amenarrasuli de “Rabbena ve la tuhammilna: bize yükleme”, “la: o şeyi ki”, “la takate lena: bizim takatımız yok”. Ne demek takatımız yok?
Katılımcı: Takatım kalmadı demek gücüm kesildi demek.
Hoca: Bak şimdi orada diyor ki ayette; “La yukellefullahu nefesn illa vus’aha: Allah hiç kimseyi gücünün üzerinde bir sorumlulukla sorumlu tutmaz”(BAKARA 286). Yani gücünün üzerinde bir yük yüklemez hiç kimseye. Şimdi bir insanın gücünü bir metre olarak düşünün anlayabilmek için. Şöyle düşünün işte buraya kadar adamın gücü yetiyor. Allah zaten buradan yukarısını hiç kimseye yüklemiyor. Peki ondan sonra bize şu duayı yaptırmasının anlamı ne? “Rabbena vela tuhammilna ma la takate lena bih”(BAKARA 286).
Katılmcı: Okuduğunuz meale göre bu ayet ile Bakara suresindeki ayetin manası; yapabileceğimizi bize yükleme demektir.
Hoca: Bize “La takate lena
Katılımcı: Yapabileceğimiz olur o zaman.
Hoca: Burada “la yutikune” diye mana veriyorlar. Yapacağımızı yükleme gibi ki tamamen anlam değişiyor.
Şimdi bak burada şimdi şuraya kadar bişey yok. Allah bize dua ettiriyor. Buraya kadar takatımız var mı? Yok. Burada aslında takatımız kesilir. Takatımızı burada bitiriyor. Ya burada artık bir noktadan sonra zorlanıyoruz artık. Gücümüz yeter.Vushu var.Ama artık tükenerek hani bi şıkkıl enfüs diyor ya hani yarı canınız gittikten sonra oraya varırsınız kendiniz. Evet ben buraya kadar yapabilirim ama onun için AllahTeala bize bir dua da yaptırıyor. Nefesimiz kesildi ya Rabbi işte ondan sonrasını bana yükleme. Yani vushumda ama takatımda değil. Yani rahatlıkla yapamıyorum. Onbin metre koşunun son elli metresi, son yüz metresi gibi. Orada tükeniyor adam. Şimdi diyor ki, bize o duayı yaptırıyor Allah. Rabbena vela tuhammilna ma la takate lena bih” ya buraya geldim artık bundan sonrası bana şey yapma, son elli metreyi bana koşturma demiş oluyor onbin metre koşuda. Aslında gücü var gidebilir.
Fatih Orum: Yukelli fullah’a ters bir şey olmuş olmaz.
Hoca: Olmaz. Yukellifullahe nefsen illa vus’aha ya ters olmaz. Vush’u var. O zaman takat vushu’dan biraz daha aşağısı oluyor. Tamam mı? Artık kesildim dediğimiz nokta var ya, işte o kesildim dediğimiz noktadan sonra bana şey yapma yarabbi. Ama gidebilirim.
O zaman ne diyor Allah burada; “Alellezine yutikunehu” diyor. Çünkü o takat onun üzetindekini yüklemediğinden dolayı “alellezine yutikunehu” ne demek oluyor?
Katılımcı: Yapabilene demek oluyor.
Hoca: O zaman burada şu da ortaya çıkıyor; yani bir hasta ki takatı yok. Oruca takati yoksa o hastanın hiç bir sorumluluğu yok. Kazası da yok onun. Bir yokcu ki orucu kaza edecek fırsat bulamadı. Onun da bir sorumluluğu yok. Sorumluluğu yok. Çünkü başka bir günde tutabilecek durumu olacak ki sorumluluk ortaya çıksın.
Katılımcı: Hocam takkata sadece hasta ve yolcu mu girer, yoksa biraz evvel dediniz ya çalışan insanlar da girebilir mi buraya. Mesela fırında çalışan insanlar.
Hoca: Şimdi burada Allah oruç tutmama yetkisini kime verdi?
Katılmcı: Yolcu ve hastaya verdi.
Hoca: Bu kadar. Üçüncüsü varmı?
Katılmcı: Yok.
Hoca: Bitti.
Katılmcı: Takate lena’ya girmez o zaman
Hoca: Ona şey vermiyor. O iki guruba oruç tutmama ruhsatı veriyor, üçüncü gurup yok burada. Şimdi şeyde de elbette orası, arap yarım adası, o günkü o insanlar meseleyi anlamak için şey yapalım. Çok sıcak günler de oluyor, adam tarlasında. Yolcu da değil. Hasta da değil. Tarlasında.
Yahya: Herkes zannediyor ki hep kolay zamanlarda oruç oluyor. Halbuki orucun ilk farz kılındığı zaman,ramazan orucu; ashab cihadda. Ve bir hurma var iftar ve sahurda. Bu durumda Allah farz kılıyor onlara. Zannediyor ki herkes kolay kolay
Hoca: Millet keyfini eğlencesini bozmadan. Şimdi işte burada bakın burada “oruç tutmakta zorlananlar” ifadesi, ve alellezine yutikunehu’nun karşılığı olamaz. La yutikune’nin karşılığı da olamaz. La yutikunehu o olur, vushu var takati yok. Takati yok vushu var. E şimdi burada diyor ki; zorlananlar için oruç tutmakta zorlananlar için bir yoksulun yiyeceği kadar fidye yeterlidir diyor. Şimdi biz o mananın doğru olduğunu düşünelim. Şimdi bir kere metne uymaz. Ama farz edelim ki uyuyor. Bakalım ki cümlenin içerisine uyuyormu? Cümleye oturtabiliyormuyuz. Şimdi ve alellezine yutikunehu: o oruca güç dayananlara gerekir”. Ne gerekir? “Fidyetun taamun miskin: bir ay oruç tutamayana kaç fidye vermek gerekir? Tek. Miskin taamı. Öyle değil mi? Bunlar ne diyor? Bak günlük. Burada açıklamada gününe gün diyorlar. Güne gün diyor. Kulle yevmil ekliyor. Ve alellezine yutikunehu’da ki hu bir güne mi gidiyor?
Katılmcı: Burada aya gitmesi gerekir.
Hoca: kutibe aleykumus siyam farz olan tüm oruca gidiyor. Eyyamun ma’dudat’ın tamamına gidiyor.
Yahya: Oruca güç dayananlar ve tutmayanlar diye bir şey eklemek lazım ikinciye. Güç dayanıp da tutarsa da yine vermesi lazım.
Hoca: Ve tutmayana! Doğru
Yahya: Güç dayanıyor ama tutuyorsa ne olacak? Yine vermesi gerekiyor.
Hoca: Yine vermesi gerekiyor ona göre
Yahya: Bir de güç dayanıp da tutmayanlar diye ikinci bir fiil eklemesi lazım buraya
Hoca: Burada ekliyorlar. Tutmazsa gibi bir şey kendi zihinlerinde onu da ekliyorlar.
Yahya: Yani orucu tutmakta zorlananlar için bir yoksulun günlük yiyeceği kadar fidye yetetlidir demiş. Zorlanıyor adam ama tutuyor niye verecek o? Tutsa bile vermesi gerekiyor.
Hoca: Yani ceza. Sen misin tutan.
Yahya: Evet yani rahat rahat tutana bir şey gerekmez, tuttuğu halde zorlanıyorsa ona bir ceza olarak bir de fidye.
Hoca: Doğru, doğru diyorsun aynen öyle.
Katılımcı: Normal olan tutanın ödüllendirilmesi lazımken bir de cezalandırıyorsun. Madem böyle zar zor tutuyor
Yahya: Bakalım daha ne kadar dayanacak gibi.
Hoca: Bu defa la yutikunehu: gücü yetmeyenler. Peki ve alellezine’ye “la yutikunehu” dedin. Evet çok zorlandı takatı yok ama vushu var mesela, değil mi? Ve tuttu.
Katılımcı: Şimdi dinde zorlama olmadığı için kendine zorladığına ceza vermesi gerekiyor.
Katılımcı: Kolaylkla tutana bir şey yok.
Hoca: Halbuki Allah Teala ne dedi; “ve entesumu hayrun lekum” dedi. Hayrun lekum dediği oruç tutmanız sizin hayrınızadır dediği kişiye ceza mı verecek Allah? Ondan sonra; şimdi bunun açıklamasında
Yahya: iki tane tutmama ruhsatı var “meridan ev ala seferin ev alellezine yutikune demesi lazım değil mi üç olması için?
Hoca: Evet tabi. Şimdi burada şunu söylüyorlar. Burada şöyle yapıyorlar. Ve alellezine yutikunehu derken hu zamirini sıyam’a göndermiyorlar, hastalık ve yolcuların orucuna gönderiyorlar. Bak diyor ya “eyyamen ma’dudat fe men kane meridan ev ala seferin fe iddetin eyyamin uhar”, o “ve alelelezine yutikunehu yu iddeten min eyyamin uhar’a” gönderiyor. Yani “sıyame savme iddetin min eyyamin uhar’daki” muzaf olan “savm’e” gönderiyor. Ona gönderdiğin zaman ne olur biliyormusun? Ona gönderdiğin zaman bu kişi hem daha sonra kaza tutacak hem de fidye verecek. Gerçi o zaman “yutikunehu” yerine “la yutikune” dediği zaman o da olmuyor. Yani hiç bir şekilde cümleye uymuyor bu ifade. Uymadığı için zaten diyorlar ki bu ayetin bu kısmı mensuhtur. Yani kendileri bozuyor bu olmaz diyorlar. Bir de zihinlerinde sebebi nüzul uyduruyorlar ayeti kerimeye. İşte tahrif böyle oluyor. Orada şeyle ilgili ne söylemiş okusana. Kimler tutmayabilir diye de bir bölüm var orada. Diyanet İşleri Başkanlığının yayınladığı bir tefsirdir.
Yahya: Üç mazeretten söz etmekte.
Hoca: Üçe çıkardı. Ne oldu şimdi? Evala. Tam bir tahrif.
Yahya: “Ağır hastalık oruç tutmamak için bir mazeret teşkil ettiği konusunda görüş ayrılığı yoktur. Hafif hastalkların mazeret olması için çeşitli ölçülerden söz edilmiştir. Bir çok müçtehidin katıldığı makul sınırlama sağlam bir kimsenin orucuna ek acı, ağrı, bitkinlik, açlık, susuzluk getiren oruç tutulduğu takdirde artan veya tedavisi geciken hastalık şeklinde olanıdır” demiş. Yolculuğu geçiyorum.
“Orucu tutmakta zorlananlar; orucu tutmakta zorlananlar şeklinde tercüme ettiğimiz “yutikune” fiili gerek dil bilimi gerekse kıraat şekilleri bakımından farklı manalara müsait olduğu için bu kısmı oruç tutabilecek olanlar şeklinde anlayanlar da olmuştur”.
Hoca: Başka anlama imkanı mı var ki, bir de suçlar gibi konuşuyor orada
Yahya: “Bu ikinci anlayışa göre başlangıçta müminler oruca alışıncaya kadar böyle bir seçenek getirmiş oruç tutabilecek durumda olanların da isterlerse fidye vererek ibadeti yerine getirmelerine izin verilmiş sonra bu izin kaldırılmış gücü yetenlerin orucu tutmaları gerekmektedir”.
Hoca: Orada dur. Şimdi şu büyük yalana bakın ve iftiraya. Şimdi başlangıçta denmiş ki bak; hastaysan, yocuysan başka günde tutacaksın. Değil mi?
Fatih Orum: Başlangıçta öyle denmiş
Hoca: Başlangıçta öyle denmiş ondan sonrada denmiş ki tamam hasta değilsin yolcu değilsin ama oruç tutabiliyorsun. Sen tutma demiş. Öyle oluyor değil mi?
Yahya: Bir daha kaza etmesine gerek yok tutmazsa.
Hoca: Sen tutma. Hastaysan tutmak zorundasın. Yolcuysan tutmak zorundasın, ama iyi durumun sen bir miskin fidyesi demiş. Miskin fidyesi dediğin nedir yani şöyle birisini iki-üç lira para ver. Yani bu adam, bir adam bugün sırf ekmek de değil buğday, sade bugün birisine iki lira para ver sen tutma.
Katılımcı: Bir ay oruç tutma yani.
Hoca: Niye? Çünkü sana oruç tutmak farz değil ki. Bak alellezine yutikune: oruca gücü yetiyorsa o tutmasın demektir. Oruca gücü yetenler fidye verecektir. Bu farz o. Tutmayabilirsin değil. Tamam mı? Oruç tutmaya senin gücün yetiyor mu? Sen tutamazsın.
Katılımcı: Bir de getiriyorsun bir gün tutmazsan 60 gün.
Hoca: Tutamazsın demiş oluyor bu ayet. “Ve alellezine yutikunehu fidyetun taamun miskin”. Senin yapacağın bir fidye. Aslında otuz güne bir fidye. Otuz gün oruç tutmayacaksın gerisini vereceksin bir fakirin eline iki lira senin işin yok. Yapman gereken bu. Her gün olsun 60 lira vereceksin bitecek bu iş. Peki, ama hastaysan, yolcuysan mutlaka oruç tutacaksın. Başlangıçta böyleymiş. Şimdi bu büyük bir iftira değil mi Allah’ın kelamına?Biz öbür din mensuplarını tenkitte yaptığımız cesareti müslümanları tenkitte de göstermek zorunda değilmiyiz? “Kütibe aleykumus siyamu” sadece hasta ve yolculara farz kıöınmış oluyor orada. Gücü yetenlere değil.
Yahya: Esas farziyet bir sonraki ayetle geliyor diyor ya, “fe men şehide minkumuş şehra fel yesumhu” (BAKARA 185) ile geliyor. O zaman kutibe aleykumus siyam sadece yolcu ve hastalara geliyor.
Hoca: Ama öbür ayette de var yolcusu da hastası da ne oldu şimdi? Şimdi bunlar mesani diye bir kavramdan habersiz ya, bilmiyorlar ki her konu iki ayetle anlatılır. Böyle bir kavram yok onlarda malesef. Yani çünkü bütün kavramlar malesef tahrip edilmiş. Evet, devam et, oku.
Yahya: “Bizim tercüme ettiğimiz şekil ve katıldığımız manaya göre ya bünyesi veya içinde bulunduğu şartlar sebebiyle orucu zor tutan, oruç tutmakta zorlanan devam ettiği takdirde hasta olmaktan veya mecbur olduğu için yapamamaktan korkan kimseler oruç tutmak yerine her gün için bir fidye verebileceklerdir. Eski zamanlarda yaşlılık yüzünden zayıf düşmüş kimseler ile emzikli ve hamile kadınlar oruç tutmakta zorlananlara örnek olarak zikredilmiştir. Bunlardan yaşlıların oruç yerine fidye vereceklerinde ittifak vardır. Diğer ikisine gelince mesela Şafi ve Malik’e göre bunlar da fidye verirler. Sonra da mazeretleri ortadan kalkınca kaza ederler. Hanefilere göre bu ikisi fidye vermezler sonradan tutamadıkları oruçlarını kaza ederler. Günümüzde dökümcü, maden, yol işçisi, tellak, hamam gibi ağır işlerde çalışan kimselerin de orucu tutmakta zorlananlar sınıfına dahil edileceği hükmü bir çok fıkıhçı tarafından benimsenmiştir”.
Hoca: Kim? Var mı, kaynak vermiş mi orada?
Yahya: Bunlar da oruç tutmak yerine fidye vereceklerdir. İbni Aşur!
Hoca: İbni Aşur ne zaman yaşamış? Kimmiş o fıkıhçı ya.
Katılımcı: Sadece O mu, Onu mu göstermiş orada?
Hoca: İbni Aşur şurada daha yüz sene oldu mu? Olmadı daha. Fakih mi O? İbni Aşur fakih mi? Ben böyle bir fıkıhçı şu ana kadar hiç hatırlamıyorum.
Katılmcı: İbni Aşur’un öyle bir görüşü olduğu söyleniyor. Hoca: İbni Aşur’a göre dersin kardeşim, fıkıhçıya göre demezsin.
Yahya: Bir çok fıkıhçı dedikten sonra en azından iki tane söylemen lazım.
Hoca: Sonra yolda çalışanla, güneşin karşısında tarlada ot biçen, ekin biçen kişi karşılaştırılırsa tarladaki çok daha zor durumdadır.
Katılmcı: O da akla geliyor da saymamış.
Hoca: Hayır, tarih boyunca bunlar yokmuydu? Hz.Peygamber zamanında bunlar yokmuydu? Tarlalarda çalışanlar yokmuydu?
Katılımcı: İklim olarak orası daha sıcak.
Hoca: Ya yukarıdan aşağıya ateş yağıyor, aşağıdan da yukarıya dönüyor ateş. Evet, bitti mi? İşte şimdi bak oradan gelin. O ilk cümleyi bir daha okurmusun o şeydeki.
Yahya: Ayet üç mazeretden bahsetmektedir.
Hoca: Üçüncü mazeret
Yahya:” Oruç tutmakta zorlananlar şeklinde tercüme ettiğimiz yutikune fiili gerek dil bilimi gerekse kıraat şekilleri bakımından farklı manalara müsait olduğu için bu kısmı orucu tutabilecek durumda olanlar şeklinde anlayanlar da olmuştur”.
Katılmcı: Farklı bir kıraat mı var acaba?
Hoca: Yok öyle bir kıraat yok. Farklı bir kıraat yok.
Yahya: “Bizim tercüme ettiğimiz şekil ve katıldığımız manaya göre ya bünyesi veya içinde bulunduğu durum ve şartlar sebebiyle orucu zor tutan”
Hoca: Orada kal. Bünyesi ve içinde bulunduğu şartlar sebebiyle orucu zor tutan. Bu cümle kalsın. Oruç tutmada zorlanan. Şimdi bu ehli kitap, ben bir kitapta okuduğuma göre ki hıristiyanlarla bu işi çok detaylı bilen birisi bulamadığım için konuşamadım ama bana çok mantıklı geliyor, bizim kaynaklarda olduğu için öyle diyorum. Onların kaynaklarında da araştırmak lazım. Yaza gelmiş oruç gün ilavesiyle kışa almışlar, yine kendilerine zor gelmiş on gün ilavesiyle perhize çevirmişler. Şimdi, zorlananlar! Bünyesi dayanmayanlar meselesi; şimdi diyanet eğer bu diyanet kilise olsaydı. Kilisenin kardinallerinin almış olduğu karar dinin bir parçası sayıldığı için, şimdi diyaneti kimse dinlemiyor kuranı kerimden dolayı. Dinlenmiş olduğunu kabul edin. Bir kilise kararı olduğunu bunun düşünün. Ve o inananların da kilisenin kararını Allah’ın kararı olduğunu kabul ettiklerini düşünün. O zaman müslümanlar ne yapardı? Hiç kimse oruç tutmazdı onun yerine bir iki lira verir kurtulur. Peki hıristiyanlar hiç olmazsa elli gün perhiz yapıyorlar, bundan daha ağır değil mi? İşte tahrif böyle oluyor.
Katılımcı: Hocam benzer bir soru bir hocaya soruldu. Dedi ki imsak erken başlıyor, iftar çok geç işte biz bunu şey yapabilirmiyiz, erkene çekebilirmiyiz. İlla ezanımı beklememiz lazım. Maksada binaen belki dedi olabilir dedi, maksada binaen dedi.
Hoca: Neymiş maksat?
Katılımcı: İşte bir şekilde Allah’a oruç tuttuğunu göstermek
Hoca: Bu kadarıyla iktifa et ya rabbi ,tevbe estağfirullah. İdare et.
Katılmcı: Olabilir gibi bir cevap verdi bu da tanınmış bir hoca.