ABDULAZİZ BAYINDIR: Bugünkü dersimizin konusu Hac ve Kurban. Dersin içerisinde göreceğiz ki hac da kurban da Adem(as)’dan beri var olan iki ibadettir. Haccın mekanı kabe ve çevresinde bulunan yerler. Kurbanın belli bir mekanı yok ama belli bir zamanı var. Onun zamanı haccın yapıldığı günler. Giriş olarak söyleyeceğim şeyleri tam olarak ıspat etmiş değilim ama okuduğun şeylerden zihnimde hasıl olan kısmını anlatarak başlayacağım. Bana öyle geliyor ki Adem(as)’ın içinde bulunduğu bahçe Arafat’ın bulunduğu yerdir. Orada vakfe yapılması yasak olan Urane vadisi vardır. Orada Adem(as)’a yasak olan ağaçların olduğu da söylenir. Orada Adem(as) yasak meyvadan yedikten sonra Allah “ihbitu minha: buradan inin” diyor. Gelip geceyi Müzdelife’de geçirmiş olabilirler. Yani gene söylüyorum bu benim hayal ettiğim şey. Yani bir delile dayandırmam zor. Müzdelife kelimesinin anlamı birlikte olmak. Arapçada buraya cem de deniyor. Karı kocanın birlikte olmasına cima denir. Aynı kökten. Orada Arafat’ta birbirlerinin cinselliğini farkediyorlar biliyorsunuz ayette. Orada da birleşmiş olacaklar. Geceyi orada geçirdikten sonra sabahleyin aşağıya doğru inerken artık güneşin etkisi kendisini iyice gösteriyor. Çünkü Allah 20 kere hac yapmayı nasib etti, o şeyleri çok iyi biliyorum. Oradan aşağı inerken gerçekten güneşin etki yaptığını. Herhalde orada kendilerinin çıkmasına sebep olan İblis’i taşlamış olabilirler diye düşünüyorum. Ondan sonra Mekke’ye inmişler. Ondan sonrası kurandan. Ali İmran suresinin 96.ayetinde Allah şöyle buyuruyor. ALİ İMRAN, 96.. Ayet: “İnne evvele beytiv vüdıa linnasi: insanlar için kurulmuş ilk beyt” yani “bâte” kelimesi vardır arapçada geceleme anlamına. Gecenin geçirilebileceği kapalı alan anlamına geliyor. Ama insanlar için kurulmuş dendiği zaman Adem(as)’ın kendisi için ev yapmış olması değil. Biliyorsunuz Allah, Adem(as)’a herşeyi öğretmişti. Cahil olarak değil dünyanın en bilgili kişisi olarak gelmişti. Eşyayı kullanmayı öğretmişti Allah Ona. Ama insanlar için kurulmuş olan yani kamu binası olarak, kamunun kullanmasına açık ilk bina kabe. ALİ İMRAN, 96.. Ayet: “İnne evvele beytiv vüdıa linnasi” insanlar için. Sizin kendi eviniz kendinizindir. İçeriye girmek için sizden izin alınır. Ama hiç kimse camiye girmek için birisinden izin almaz. Kamuta ait bir yerdir. “lellezı bi bekke: elbetteki Bekke’de olandır”. Bekke kelimesi de çok önemli. Bekke, insanların izdiham yaptıkları yer, birbirlerini itip kalktıkları yer. Tavafı hatırlayanlarınız bilirler, tavaf sırasında kadın erkek birbirine karışmak zorunda başka çare yok. Namaz kılarken bakarsınız ki önünüzde kadın var. Kadına deseniz ki burada ne yapıyorsun, kadının oradan çıkıp da başka yere gitmesi mümkün değik zaten. İstese de çıkıp gidemez. Yani kadını erkeği iç içe üst üste insanların birbirleriyle iyice sıkışık olduğu yer. İşte öyle yerin adı Bekke. Yani onun arapça karşılığı mataf yani tavaf yapılanyer. “lellezı bi bekkete” çünkü tüm insanlık için olduğundan dolayı herkes oraya geliyor, ister istemez bir kalabalık meydana geliyor. “mübaraken: bereketli”. Tabi her gelen bir şeyler getiriyor. “ve hüdel lil alemın: tüm alem için de yol gösterici şeydir”. Bir kıble. Kabe tüm alemin kıblesi. Kudüsün kıble olması çok geçici bir süre içindir. Zaten Allah ayette diyor BAKARA, 143: “…ve ma cealnel kıbletelletı künte aley ha illa li na’leme mey yettebiur rasule mimmey yenkalibü ala akıbeyh”. Diyor ki; “senin bulunduğun kıbleyi”. Resulullah baştan Kudüs’e doğru namaz kılıyorsu ya? Çünkü yahudiler o tarafa doğru duruyordu, O da o tarafa doğru kılmak zorundaydı. Onların yoluna uy diye Mekke’de inen Enam suresinin bir emri var. İlk kıble kabe, sonraki kıble de yine kabe. Kudüs’ün kıble olması çok geçici bir süre için. Onu da Allah anlatıyor. “.. ve ma cealnel kıbletelletı künte aley ha” ya Muhammed, senin şu durduğun yöneldiğin Kudüs var ya, biz onu şunun için kıble yaptık diyor. “İlla li na’leme mey yettebiur rasule mimmey yenkalibü ala akıbeyh”. ve in kanet le kebırate: kim bu resule uyuyor yahudi ve hıristiyanlardan kim gerisin geriye dönüyor bilelim diye”. Bu ayetten anlaşılıyor ki Medine’de yahudiler Resulullah ile beraber namazlarını 5 vakit kılıyorlardı. Çünkü namaz aynı namaz. Dün Cemal anlatıyor. Neredeydi yahudilerin 5 vakit namaz kıldığı? Günde diyor 5 vakit namaz kılıyorlarmış. Filistin’in Nablus kentinde Samiriler’den bir yahudi gurup günde 5 vakit yani şu anda kendi şehrine de yakın bir yerde 5 vakit aynı namazı kılıyorlarmış. Bizim kıldığımız aynı namazı kılıyorlar. O şehirde bir tepe varmış oraya yöneliyorlarmış. Diyorlarmış ki asıl kıble orası, Nablus’taki yerdir diyorlarmış. Tek farkları kıble. Diyor ki dün konuştuk diyor ki; başlıyorlar diyor, Fatiha suresi gibi bir sureyi mutlaka okuyorlar her rekatta tevrattan. Arkasından da tevratın herhangi bir yerini okuyorlarmış. Aynı namaz, tek değişen kıble. Başka bir şey değil. Her rekatta iki secde var, bir tane rüku var. Sabah namazı 2 rekat, öğle namazı 4 rekat, ikindi 4 rekat, akşam 3 rekat, yatsı 4 rekat. Teheccüd namazı da var. Biliyorsunuz vitir namazı teheccüd namazıdır. Kuşluk namazı da var ama teheccüd ile kuşluk namazı zorunlu değil. 5 vakit zorunlu. Aynen bizim gibi. Cemal diyor ki; “bir türk televizyonu gitmiş çekim yapmış, şu anda internette var diyor. Trt yapmış. Süryani kilisesi de aynı. Biz gitmiştik Servet şimdi hatırlattı. Onlar da aynı namaz kılıyorlar. Hatta Süryani kilisesinin başkanına dedim ramazanda. Günde 5 vakit namaz kılıyorlar, oruç tutuyorlar ramazanda. Ramazanda, başka zaman değil. Dedim ki; “tevrat İsa(as)’a kadir gecesi indi değil mi” dedim “evet dedi kadir gecesi indi”. Şeyler aynı ama sonra bir takım şeyler yapılıyor. Yani kıble baştan beri kabedir. Bundan dolayı zaten Bakara 144.ayette diyor ki; “..ve innellezıne utül kitabe le ya’lemune ennehül hakku mir rabbihim: kendilerine kitap verilenler kesin olarak bilirler ki kıblenin kabeye yönelmesi kendi rableri tarafından belirlenmiş bir gerçektir”. Bunu gayet iyi bilirler. “vemallahü bi ğafilin amma ya’melun: yaptıklarından Allah gafil değildir”. Bilirler ama yapmazlar. İlk kıble kabedir. Geçici bir sure Davud(as) zamanında olmuştur kıblenin geçici şey yapması. Tevratta var o. Sonra hac konusu biraz sonra ayetlerde okuyacağız, Adem(as)’dan beri var. Fakat biliyorsunuz Nuh tufanı tüm eski binaları yok etti. Bu arada kabe de yok olan binalar arasındaydı. Bakara suresinin 125.ayetini açarsak oradan itibaren okuyalım. Tabi bu konuda çok sayıda ayet var da ders yetişsin diye oradan başlıyorum.
BAKARA, 125.. Ayet: “Ve iz cealnel beyte mesabetel lin nasi ve emna: o beyti insanların gelip sığınacağı bir yer yaptık”. Güvenli bir yer yada sevap kazanma yeri ve güvenli bir yer yaptık. Tabi geliyorsunuz orada güvene giriyorsunuz. Kimse “hey kardeşim ne işin var, niye giriyorsun?” diyemiyor insanlar. Çünkü kamuya ait okduğu için insanlar rahatlıkla girebiliyor. Burada diyor ki Allah; “vettehızu mim mekami ibrahıme müsalla*: siz İbrahim’in makamını musalla olarak yapın”. O konu üzerinde biraz duracağız. Çünkü o makamı ibeahim konusu da çok önemli. “ve ahidna ila ibrahıme ve ismaıyle: İbrahim’e ve İsmail’e şu görevi yükledik” “en tahhira veytiye lit taifıne vel akifıne ver rukkeıs sücud:bu beytimi tavaf edenler için,itikafta bulunanlar için(ibadet için oraya kapananlar var), rüku ve secde yapanlar için temiz tutun” diye görev yükledik diyor. Siz temiz tutun ki rahat rahat istifade etsinler. BAKARA, 126.. Ayet: “Ve iz kale ibrahımü: İbrahim şöyle demişti” “rabbic’al haza beleden amine: ya Rabbi bu şehri de güvenli bir şehir yap”, “verzuk ehlehu mines semerati: buranın halkına çeşitli meyvelerden rızık olarak ver”. “min amene minhüm” buranın halkına dediysem de inananlara ver diyor. “billahi vel yevmil ahır: Allah’a ve ahiret gününe inananlara ver”, “kale: Allah dedi ki” “ve men kefera” kafir olana da veririm dedi. Yani bu Mekkeli olup da kafir olana da veririm dedi. “fe ümettiuhu kalılen: ona bir müddet bu nimetlerden tattırırım”, “sümme adtarruhu ila azabin nar: sonra onu cehennem azabına girmek zorunda bırakırım”, “ve bi’sel mesıyr: ne kötü hale gelmektir o”.
BAKARA, 127.. Ayet: “Ve iz yerfeu ibrahım: İbrahim yükseltiyor”. Neyi yükseltiyor? “el kavaıde minel beyti: o beytin temellerini yükseltiyor”. Ne demek temelleri? Demek ki Nuh tufanı zamanında yıkıımış, temelleri kalmış. Anlatılıyor işte Cebrail(as) temellerin yerini göstermiştir. Olur, doğrudur. Temellerin yerini göstermiştir, O da orayı açmıştır, alttaki temelleri bulmuştur. O temelleri yükseltmiştir İbrahim(as). İbrahim(as), kabeyi bina eden insan değil. Biraz sonra ayetten göreceğiz. Kabeyi ilk bina eden Adem(as)’dır. Ama bina yıkıldığı için aynı temellerin üzerine kabeyi yükseltmiştir İbrahim(as). “Ve iz yerfeu ibrahimul kavaıde minel beyti ve ismaıyl” İbrahim beytin temellerini yükseltirken İsmail ile beraber şöyle dediler; “rabbena tekabbel minna: ya Rabbi bunu bizden kabul et”, “inneke entes semıul alım: her şeyi işiten ve her şeyi bilen sensin”.
BAKARA, 128.. Ayet: “Rabbena vec’alna müslimeyni leke: ikimizi sana teslim olan kişiler yap ya Rabbi”,“ve erina menasikena”. Kabenin temellerini yükseltti. Kabe tamam. Orada diyor ki İbrahim(as) Allah’a; “bize menasikimizi göster”. Menasik kelimesi nüsuk kelime kökünden geliyor. Hac ibadetinin yapıldığı yerler ve nasıl ibadet yapıldığı. Hac ibadetinin yapıldığı yerler. Mensek’in çoğulu oluyor. Yani ismi mekan ismi zaman mastar anlamlarına geliyor. Hac ibadetinin yapıldığı yerleri göster. Şimdi buraya dikkat edin. İbrahim(as) Allah’a demiyor ki ya rabbi bize bir ibadet ihdas et. Zaten hiç bir elçi bunu söyleyemez. Bize bir ibadet oluştur diyemez. Hac ibadetini İbrahim(as) biliyor. Hac ibadetinin en temel binası kabe. Kabeyi yükseltti ama diğer yerler nerede? Biliyor ki, kendisine gelen vahiyden de biliyor ki hac ibadeti sadece kabe ile sınırlı değil. Başka yerler de var. Onun için diyor ki; “ve erina: bize göster ya Rabbi”. Olan şey için göster denir değil mi? Ol ayan bir şey için “bize oluştur” denir. Bize göster diyor. “Menasikena” hac ibadetini yapacağımız yerleri bize göster diyor. “ve tübu aleyna: bizim yüzümüze bak” diyelim türkçe açısından. Biz sana yöneldik, sen de bize yönel. “inneke entet tevvabür rahıym: çünkü tevbeleri çok kabul eden ve merhametli olan sensin”. Bunu söylüyor İbrahim(as). Kabe var, hac ibadetimizi yapacağımız yerleri göster dediğine göre o sene İbrahim(as), oğlu ile eşi ile hac yapmış olmaz mı? Mecburen yapacak. Göster dediyse boşuna değil, değil mi? Hac ibadetini yapıyor. Hac ibadetini yaptığı zaman Arafat’a çıkıyor. Arafat’ta vakfe. İbrahim(as) orada duruyor. Vakfe demek durmak demektir. Mesela çıkarız Arafat’a, öğlenden akşam güneş batana kadar kalırız. Oradan Müzdelife’ye intikal ederiz. Orada da belli bir süre kalınır. Menasikin ikincisi orada olur. Ondan sonra aşağı doğruiniyoruz: şeytan taşlama ve güneşin doğması ile birlikte bayramın birinci günü başlıyor. Oradan daha aşağı iniyorsunuz-ki biraz sonra hepsinin ayetlerini okuyacağız-kabeyi tavaf ediyorsunuz. Sonra da tekrar Mina’ya çıkılıyor, şeytan taşlama işleri 3 yada 4 gün. Onu yine ayettegöreceğiz, 3 gün de olabiliyor 4 gün de olabiliyor. Yapılıyor, sonra hac ibadeti tamamlanmış oluyor. İbrahim(as), bu süreler içerisinde Allah’ın gösterdiği yerlerde durmuş ve ibadetini yapmıştır. Hemen Ali İmran suresinin 96.ayetine tekrar gelelim. Burada diyor ki Allah; ALİ İMRAN, 96.. Ayet: “İnne evvele beytiv vüdıa linnasi: insanlar için konmuş ilk beyt”, “lellezı bi bekkete: elbette ki Bekke’de olandır” yani tavaf yerinin içinde olandır. “mübaraken: bereketli” “ve hüdel lil alemın: ve tüm aleme kıbleyi gösteren yerdir”. Geçende Erşet Akçasu telefonda diyor ki. Erşet Akçasu bilirsiniz Amerika’da yaşayan türk fizikçidir ve matematikçidir. Dünya çapında önemli bir yeri var. Diyor ki; “küresel geometriyi ilk kuranlar müslümanlardır” diyor. O da kıble tespitinden dolayı. Burada şöyle diyor Allah; ALİ İMRAN, 97.. Ayet: “Fıhi ayatüm beyyinat: orada ibadet yerlerini açıklayan işaretler vardır” yani o kabenin bulunduğu yerin çevresinde. Mesela Safa ve Merve’nin işareti var: iki tane tepe. Safa-Merve: Hacer çocuğunu koymuş da o tara gitmiş bu tarafa gitmiş! Bununla hiç alakası yok. Adem(as)’dan beri orası ibadet yeridir. Safa ile Merve, biraz sonra ayetlerde göreceksiniz zaten. Ondan sonra diyor ki; “fihi ayatun beyyinat: orada açıklayıcı işaretler vardır”. Peki “ayatun beyyinat” nedir? Ondan bedel “mekamü ibrahım: İbrahim’in makamı”. Makam kelimesi arapçada çoğulu olmayan bir kelimedir. Çoğulu olmayan kelime demek tekil anlamında da kullanılır çoğul anlamında da kullanılır. Dolayısıyla makam duruş demek. İbrahim’in durduğu yerler vardır. Ne için durdu İbrahim oralarda? Hac ibadetini yapmak için değil mi? Yani “fihi ayatun beyyinat”, “ayatun beyyinat” zaten çoğul olduğu için makam da mecburen çoğul olacak. Orada açıklayıcı işaretler vardır, İbrahim’in durdupu yerler. Çünkü Allah’a dedi ya “bize göster” dedi ibadeti yapacağımız yerleri. İbrahim ibadetini yaptı ve durduğu yerler orada var. O yerler ile ilgili Allah bize diyor ki Bakara suresinin BAKARA, 125.. Ayet: “Ve iz cealnel beyte mesabetel lin nasi ve emna” mesela bu arkadaki şey kabe. O siyah yer. “Orayı insanların sevap kazanma yeri yaptık ve emniyet yeri yaptık”. Ondan sonra bu ilave. “vettehızu mim mekami ibrahıme müsalla: İbrahim’in ibadet için durduğu yerleri de musalla yapın/dua yeri yapın”. İbadet yapma, dua etme yeri yapın diyor. Bunun içerisinde namaz da var. Namaz kılınması gerekiyor. Hem Arafat’ta öğlen ile ikindi kılınır, eğer yetişilirse akşam ve yatsı namazı kılınır. Yetişilmezse sabah namazı kılınır. “Orayı musalla yapın”. Bizim tefsir ve meallerde orayı namazgah yapın diyor. Bakın burada ne diyor. “Makamı İbrahim’den kendinize bir namazgah edinin”. Makamı İbrahim dedikleri burası. İçerisinde bir taş var, taşın üzerinde bir ayak izi var. İşte o kadar. Gördünüz. Şimdi oraya kim girip de namaz kılabilir? Zaten orayı kapatmışlar, namazgah edinme imkanı ortadan kalkmış. Tepeyede çıkamazsın hiç bir şey yapamazsın. Bak şimdi kabenin etrafındane kadar küçük kaldığını görüyorsunuz. Orayı namazgah edinin deniyor. Makamı İbrahim denince orası anlaşılıyor. Şu anda öyle. Peki “orayı namazgah edinin”,”orada namaz kılın”: bu bir emir değil mi? Öyleyse her hacca gidenin orada namaz kılması gerekir. Olur mu? Oranın dışındaki yere Makamı İbrahim deniyor mu? O zaman demeleri lazım ki o namaz farzdır, her hacı kılması lazım demeleri gerekir. Çünkü özellikle ona emir veriliyor değil mi? “Vettahızu makami ibrakime musalla” özellikle. Tekrar dikkatinizi çekeyim ayete. “Bu beyti kişiler için sevap kazanma yeri yaptık”, tamam. Peki “İbrahim’in makamını musalla edinin”. İbrahim’in durduğu yer ora ise zaten bir tek kişi duramaz ki orada. Oranın “mim makami” dediği zaman onun da bir kısmı. Büyük olacak ki herkes oraya sığsın. “Mim makami ibrahim”. Bir kısmını dua yeri yani ibadet yeri yapın. Namaz yeri de olabilir. İşte Arafat’a çıkıp herkes bulunduğu yerde namaz kılıyor. Herkes kendisi için bir bölümünü namaz kılma yeri yapıyor. Müzdelife’de de öyle. Dolayısıyla bu verilen anlam münkün değil. Doğru olma şansı yok o anlamın. Mesela Ali İmran suresinin “orada açık deliller var, İbrahim’in makamı var” diye tercüme edilmiş. İbrahim’in makamı bu kadar önemli demek ki. Bu kadar önemliyse sadece o cam fanus içerisine alınır mı o? Dışarıda olması lazım. Çünkü herkes oranın bir parçasında ibadet yapması lazım. Dolayısıyla bu makamı İbrahim, makam kelmesi tekrar edeyim arapçada tekil de olur çoğul da olur.”Fihi ayatun beyyinatun” “beyyinat” kelimesi çoğul olduğu için “beyyinat” kelimesi çoğul olduğu içğn buradan bedel olarak “fihi ayatun beyyinatun: orada herşeyi açıklayan ayetler vardır”. İbrahim’in makamı. Yani İbrahim’in ibadet içğn durduğu yerler vardır. O da az önce okuduk “erina menasikena” diyor ya Bakara 128’de “İbadet yapma yerlerimizi göster”. İbrahim(as)’ın ibadet yaptığı yerler: siz oraları ibadet yeri yapın diyor. İbrahim(as)’ın da ibadet yaptığı yerler zaten her sene insanların ibadet yaptığı yerler olduğu için sürekli biliniyor. Bilinen yerler.
Devam edelim ALİ İMRAN, 97.. Ayet: “Fıhi ayatüm beyyinatüm mekamü ibrahım: orada her şeyi açıklayan işaretler, İbrahim’in durduğu yerler vardır”, “ve men dehalehu kane amina: oraya giren güven içerisinde olur” “ve lillahi: Allah için” yani Allah’ın hakkıdır, “alen nasi: insanlar üzerinde” “hıccül beyti: bu beyti ziyaret”. Bu beyti ziyaret ettiğin zaman İbrahim’in makamını musalla yapın emri geldiği için de onlar da dahil olmuş oluyor. Herkes için mi? “menistetaa ileyhi sebıla: oraya yol bulabilenler için”. Dikkat edin “insanlar” diyor. O şeyde de “insanlar için yapılan ilk beyt” diyor. Bütün insanlık için. Burada müslüman kafir ayrımı yapmıyor. Ama oraya bugün müslüman olmayanlar sokulmazlar. Yazarlar: “müslüman olmayan giremez”. Nereden biliyorsun adamın müslüman olup olmadığını? Kalbinim içine mi bakıyorsun? Elinde belge olacak! Biri belge verdiği zaman müslüman mı olacak? Olacak şey değil. “ve men kefera fe innellahe ğaniyyün anil alemın: kim de nankörlük ederse Allah’ın hiç kimseye ihtiyacı yoktur”. “Ve men kefere” den hareketle burada “alen nasi” derken inanan kişiler üzerinde C.Hakkın hakkı olduğu ortaya çıkıyor.
Şimdi 22.surenin Hac suresinin ayetlerine gelelim. Abdurahman, bir hadis vardı refesle ilgili. Hata yapabilirim, yeri gelince sen okursun o hadisi.
Hac suresi diye kuranda bir sure var. Mesela haccın zamanı ne zaman? Haccın yapıldığı yerler? Bi kabeyi Allah söyledi. Ondan sonraki kısımlar için de “İbrahim’in durduğu yerler” dedi. İbadet için durduğu yerler. İbrahim(as) kabeyi bina ettikten sonra “ya rabbi menasikimizi göster” dedi. Onun için Hacer validemiz ile bir ilgisi yok bunun. Tamamen İbrahim(as)’ın Allah’tan öğrendiği ve ibadet için durduğu yerlerdir oralar.
Hac suresi 26.ayetinden başlayalım. HAC, 26.. Ayet: “Ve iz bevve’na li ibrahıme mekanel beyti: o beytin bulunduğu yerde İbrahim’e sığınacağı yer oluşturduk”, İbrahim’in de bir evi var orada. “el la tüşrk bı şey’e” bakın İbrahim(as)’a Allah’ın ilk emri ne: “bana bir şeyi ortak koşma”. Bize Allah’ın nebileri nasıl tanıtılıyor? Korunmuş! Masundur değil mi? İsmet sıfatı vardır. Masun yada masum. İkisi de kullanılabilir. Allah tarafından korunmuş. Korunmuşsa bana ortak koşma dediği zaman “ya rabbi sen korutacaksın zaten, bana bunu niye söylüyorsun ki” demesi gerekmez mi? Şirk de en büyük günah değil mi? Emir bütün nebilere verilmiştir. Allah’ın hiç bir nebisi buna karşı korunmuş değildir. Onun görevidir şey yapmak. Yani şirke düştüğü zaman nebiymiş falanmış Allah hiç birisini dinlemez derhal cezalandırır. “ve tahhir beytiye littaifıne vel kaimıne ver rukkeıs sücud”. “Şu beytimi”, yaptı ya kabeyi “temizle burada tavaf edenler için, kıyamda, rükuda ve secdede bulunanlar için”. Kim yapar kıyam, ruku, secde? Nanaz kılanlar. Şimdi kabe yapıldı. Göster kabeyi. İlk haccı da yaptı. Haccın yapılacağı yerler belli. Kabe burada. Keşke o bölgenin haritasını da koysaydık. Var mı? Yani Mekke’nin haritası. Orada İbrahim(as)’a şunu söylüyor Allah; HAC, 27.. Ayet: “Ve ezzin fin nasi: insanlar içerisinde ilan et”. Neyi? “bil hacci: haccı” ilan et. “Haccı ilan et” diyor. Ezan kelimesi de var ya bizde de? O kökten. Yani “bir ezan oku” demek gibi. Ne diyecek? Hac yapabilirsiniz diyecek. Haccın yolları açılmıştır. Kabenin binası yenide yapıldı,hac ibadetinin yapıldığı yerler ortaya çıktı. Söyleyeceği bu. Başka bir şey değil. İlan et: “beyler, hacca açıldı bu bölge”. O insanlara “size hac farzdır de” demiyor. Hac için gel demiyor. Gelğn burada ibadet edin demiyor. Falanca tarihte gelin demiyor. Mesela diyelim Süleymaniye Camii tamire alınmıştı, tamir boyunca ezan okunmuyordu. Bir gün camiden ezan okunduğunu duyarsak ne deriz? “İbadete açılmış” deriz, hemen hiç sormadan na azı orada kılmaya gideriz değil mi? İşte İbrahim(as)’ın da yaptığı o. Ezzin, ezan ile aynı kökten: ilan et. Zaten ezan okuyan da namaz vakti geldi diye okuyor,bir de bu camide namaz kılabilirsiniz diye ilan ediyor. “ye’tuke: sana gelirler/sana gelsinler”. Nasıl gelecekler? “ricalen: yürüyerek”, ondan sonra “ve ala külli damiri: içi dışına çıkmış binekler içinde” yani bitkin binekler üzerinde. Yürüyerek gelenler nereden gelir? Şimdi şurada nakın kabeye. Yakından gelirler değil mi? Peki iyice bitkin binekler üzerinde gelenler nereden gelir? Uzaktan gelirler. HAC, 27.. Ayet: “…ye’tuke ricalev ve ala külli damiriy ye’tıne min külli feccin amıyk”. Fec dediğimiz: derin vadiler. Kabeye ümmül kurra denir kuranda. Yani Ana kent. Dünyanın ana kenti. Bir uzay bilimci vardı adını unuttum araplardan. Sık sık çıkar televizyonda konuşurdu “kabe dünyanın merkezidir” diye. Yaşlı bir adamdı. Türk televizyınlarında değil ben arap televizyonlarında dinlemiştim onu. O da ankatıyordu işte şu şöyle bu böyle. Öyle olabilir. Tabi benim bilmediğim bir şey olduğu için. Diyor ki; “her derin vadiden”. Her derin vadiden dediği zaman kabenin hangi yönünden gelir bunlar? Bütün yönlerden. Ana kent olduğuna göre Mekke, o zaman dünyanın her yerinden gelirler demektir. Yaptığı ne İbrahim(as)’ın: “beyler kabe imar edildi, yani gelebilirsiniz”. O kadar. Hacca gelebilirsiniz. “Ye’tine min kulli feccin amıyk: her derin vadiden aşarak gelirler”. Peki geldikleri zaman ne yapacaklar? HAC, 28.. Ayet: Li yeşhedu menafia lehüm: kendileri için bir takım faydalara şahitlik etsinler” . Çünkü dünya kurulduğu günden beri Allah ayların sayısını Tevve 36’da diyor ki; “ayların sayısı 12’dir Allah’ın kitabında göklerin ve yerin yaratıldığından beei 4 tanesi haram aydır. Haram aydediği zaman 4 tanesinde savaş olmaz, insanların can ve mal güvenliği sağlanır. Bu da yılın bütün mevsimlerinde dolaştığı için dünyanın her yerinde yani diyelim ki Haziran ayında İstanbul’da bir ürün yetişiyorsa Mayıs ayında bir başka yerde yetişiyordur, bilmem efendim nisanda, martta.. Dünyanın her yerine 33 senede bir eşit bir şekilde imkan verilerek haram aylarında ürünlerinş getirip satma şeyi verilyor. Bunlar da o 3 ay Zilkade,Zikhicce, Muharrem. Zilhicce kelimesinin anlamı, içinde haccı barındıran ay demek. Ayın adı o: içinde hac olan ay. Zilkade, Zilhicce, Muharrem. Geliyorlar buraya, orada ticaret yapıyorlar. Diyor ki; “gelsinler”, “li yeşhedu menafia: önce kendi menfaatlerine şahid olsunlar” mallarını getirir satarlar, mal alırlar. Hacda ticaret yapmak yasakmıymış? Ticaret için gidecekler. Ondan sonra “ve yezkürüsmellahi: ve Allah’ın adını ansınlar”. Ne zaman? “fı eyyamim ma’lumatin: bilinen günlerde”. Bilinen günler: dünyanın her tarafından geliyorlar. Demek hepsi biliyor o günleri değil mi? Bak “şu günlerde”demiyor. Hepsinin bildiği günlerde. Bilinen günlerde ne yapsınlar Allah’ın adını? “ala ma razekahüm mim behımetil en’am:Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği behımetil en’am üzerine” o da: koyun, keçi,sığır, deve. Onun üzerine Allah’ın adını ansınlar. Hacda gelip anacaklar. Hangi günler oluyor onlar? Kurban bayramı günleri oluyor. Demek ki kurban bayramı da neymiş? Evrenselmiş. Biraz sonra göreceğiz. Vedat da okuyacak şimdi dinler tarihi açısından göreceğiz. Kurban bayramıda hac da dünya kurulduğu günden beri vardır. Aynı hayvanlar kesilir. Sadece bir süre yahudilerde deve kesimi yasaklanmıştır. Aynı hayvanlar kesilir, aynı günde kesilir, et üçe bölünür. Aynı. Ayette var. Bugün biz ne yapıyorsak aynı. Diyor ki burada “fe külu minha: siz yeyin” “ve at’ımül: yedirin” “baisel fekıyr: fakir ve ihtiyaç sahibine”. Bizde “el bais” yok. Biraz sonra göreceğiz. Ona ihtiyaç duyana da yedirin duymayana da yedirin diyor. O ayeti daha sonra okuyacağız. Burada diyor ki; bilinen günlerde o hayvanlar üzerine şey yapsınlar. Peki haccın bilinen günleri var. Hac ile kurban aynı günlere denk geliyor değil mi? Peki haccın ayları? Bakara suresi 197’yi açalım. Orada ne diyor; “el haccu eşhurul ma’lumat: hac, malum günlerde”. Bak bu “fe eyyamin ma’lumat” dedi. Malum kelimesini biz kullanırız değil mi türkçemizde. “Malum” deriz: “bilinen”. “El haccul eşhurul ma’lumat: hac, bilinen aylardadır”. Peki o ayların tamamında mı hac yapacağız ya Rabbi? Orada bak diyor ki. “Eşhur” dediği zaman en az üç olması lazım. Çoğul ya, en az üç olması lazım. Bu tür şeylerde de en azı alınır. Çünkü en yükseğinin sınırı yoktur. En azının sınırı var da en üstünün yoktur. Dolayısıyla 3 olması gerekiyor. Diyor ki burada Allah; BAKARA, 197.. Ayet: “Elhaccü eşhürum ma’lumat” malum olan aylarda. Malum olan 3 aydadır. Peki bu 3 ay hangisi? Zilkade, Zilhicce, Muharrem mi? Şevval, Zilkade, Zilhicce mi? Bakalım kuran bunu açıklamış mı? Şimdi ben ayeti okuyup size soracağım. Dikkatli olun. Diyor ki; “fe men ferada fıhinnel hacce: onlar içerisinde kim haccı kendisine farz ederse” yani hacca başlarsa. O zaman bu üç ay hacca başlanabilecek aylardır değil mi? Hangi ay olur? Muharrem olur mu? Muharrem de hac bitmiş zaten. Zilhicce’nin ortasında bitiyor. O zaman bu 3 ay nerede başlar? Şevval’de başlar. Ramazan’ın hemen arkasından. “Kim o aylarda hacca başlarsa” demek ki hacca başlama olayı yani tekbir alıp namaza başlamak gibi. İhram deniyor ya. İhram, harama girmek demek. Mesela tahrime tekbiri denir namaza başlarken Allahu Ekber dediniz mi artık konuşma yasak. Burada da “fe men ferada fihinnel hacce: o aylarda kim hacca başlarsa”. O aylardan önce başlamak yok. “fe la rafese: karı koca ilşkisi yok”. Cinsel içerikli sözler de yok. “ve la füsuka: fasıklık yok” yani yanlış işler yapmak yok. “ve la cidale: kimseyle mücadele, tartışma yok”.ibadet yaoıyorsun. Sen namaz kılarken kapı çalınıyor “Ya şu kapıyı açarmısın, ben namaz kılıyorum” diyebilirmisin? İşte onun gibi. Allahu ekber deyip de namaza başladın mı bir kısım yasaklar nasıl oluyorsa mesela namazdan önce niyet ediyorsun değil mi? Sonra tekbir alıyorsun. İhrama girerken de niyet ediyorsun, telbiye getiriyorsun. Telbiye onun tekbiri gibi olmuş oluyor. Lebbeyk diyorsun. Niyet ettim Allahu ekber dediğin zaman nasıl namaz ihramına girmiş oluyorsan (yasaklarına), orada niyet edip telbiye getiriyorsun, haram başlıyor. Ne zaman? Bu üç ayda. Üç aydan önce olmaz. Üçayın sonuna kadar da olur. Şimdi burada hac ayları ortaya çıktı mı? Şevval, Zilkade, Zilhicce. Muharrem olamaz. Çünkü başlanamaz Muharrem’de. Zilhicce’de bitiyor zaten. Nereden başlayacaksın? Ondan sonra burada da diyor ki bakın; “malum günlerde” diyor Hacc suresinde. Malum günlerde Allah’ın onlara rızık olarakverdiği behimetil en’am: koyun, keçi, sığır, deve üzerine Allah’ın adını ansınlar diyor. Konu ile ilgili daha da ayrıntılar gelecek ayetlerde. “Fe kulu minha: ondan siz yeyin”, “ve at’imul: yedirin”, “beisel: yoksula”, “fekıyr: fakire de” yani baskı altında olan, çok baskı içinde olana da yedirin. Adam çok zor durumda. Fakir çok fazla da zordurumda değil yani. Biraz idare edebilir. Öbürü gibi değil. Şimdi burada bir ifade var. HAC, 29.. Ayet: “Sümmelyakdu tefesehüm”. Buradaki “summe”, “sonra” anlamında değil. “Aynı zamanda”. Türkçemizde de “sonra” kelimesi her zaman “sonra” manasına kullanılmaz. “Sonra bir de şunu söyledim” denir. Halbuki “sonra” değil “aynı zamanda” anlamına gelir. Arapçada da “summe” kelimesi zaman bakımından daha sonrasını ifade ettiği gibi “aynı zamanda” manasına da gelir. Arapçada “sememtu şey’a cemeatuhu” bir şeyi bir araya getirdiğin zaman “sememtu şey’a” denir. “Onu onunla birlikte yaptım” manasına. Bunun delili olarak hiç kimsenin şüphe etmeyeceği şekilde şu ayeti gösterelim. Sürekli söylüyoruz ya kuran gerçekten çok rahat bir şekilde sözlük olarak da arap dili için kaynak olarak da kullanılabilecek kitaptır. İnşallah bu arap dili üzeri de çalışanlar kurana yeteri kadar yer verirler çalışmalarında. Beled suresi 90.sure. Mealden okuyayım ben size. “Bildin mi sarp yokuş nedir? Esir bir boyunu kurtarmaktır. Salgın bir açlık gününde yemek yedirmektir. Yakınlığı okan bir yetime veya toprak döşenen bir yoksula. Sonra olamadı o iman edip de sabra vasiyetleşenlerden ve sabrı vasiyetleşenlerden”. Ne demek bu ya! Neyse en iyisi ben meal vereyim. Dedim ki çünkü burada hata edilebilecek bir şey değil ama nasıl olmuş? Seninki de aynı değil mi? Burada Allah BELED, 10.. Ayet: Ve “hedeynahünnecdeyni”, kişiye iki tane yol gösterdik diyor iki rane tepe gösterdik. BELED, 11.. Ayet: Felaktehamel’akabete: ama o kişi sarp yokuşa tahammül edemedi”. Hani bizim türkçemizde de vardır “hayrın önü yokuştur” denir ya. Evet, hayırlı bir şeye girdiğin zaman baştan sıkıntı çekersin, sonu güzel gelir. Günahın da önü açıktır, sonu kötüdür. BELED, 12.. Ayet: “Ve ma edrake mel’akabetü” sarp yokuşun ne olduğunu sana kim bildirdi?”. BELED, 13.. Ayet: “Fekkü rekabetin: bir boyunu sıkıntıdan kurtarmaktır”. Adamı esirlikten kurtarıyorsunuz. BELED, 14.. Ayet: “Ev ıt’amün fiy yevmin ziy mesğabetin: o açlık gününde birisini doyurmaktır”. BELED, 15.. Ayet: “Yetiymen za makrebetin: akrabadan olan bir yetimi”, BELED, 16.. Ayet: “Ev miskiynen za metrebetin” artık toprağa belenmiş yani taşa toprağa şey etmiş, iyice toz-toprak içerisinde olan diyelim türkçe açısından. Bir çaresiz kişiyi doyurmaktır. BELED, 17.. Ayet: “Sümme kane minelleziyne amenu” buradaki “summe” için şey yaptık. “Sonra da inananlardan oldu”. Sonra olmaz. Çünkü o hayır işleri yaparken mümin olmak lazım. Onun için “aynı zamanda” diye mana vermek gerekir. “Aynı zamanda inananlardan ve birbirine sabrı tavsiye eden kişilerden”. İnanarak, sabrı tavsiye ederek bunları yapıyor. Ve merhameti tavsiye ederek bunları yapıyor. Çünkü şeyde Allah diyor ki; “inanarak iyi işler yapanlar”. İnanarak yapacaksınız ki sevabını alasınız. İsra’da da var. “Ve ken eradel ahirete: kim ahireti ister”. Taha 112: “ve men ya’mel mines salihati: ve onun için çalışır”, “ve huve mu’minun: mümin olarak yaparsa”. Dolayısıyla bu “summe” sonra değil. İşleri yaptıktan sonra inanmış değil yaparken inanmış olacak. Yapılan iyilikler mümin olarak yapılması lazım. Arapçada da summe her zaman sonra anlamına gelmez. Bir şeyi aynı zamanda yapma manasına gelir. Dolayısıyla burası da öyledir. Diyor ki burada tekrar okuyayım HAC, 28.. Ayet: “Li yeşhedu menafia lehüm: gelsinler hacca menfaatlerine şahid olsunlar”, “ve yezkürüsmellahi fı eyyamim ma’lumatin: bilinen günlerde Allah’ın adını ansınlar” bilinen yani kurban bayramı günlerinde. Biraz sonra onu da başka ayetten göreceğiz. “ala ma razekahüm mim behımetil en’am: Allah’ın kendilerine rızık okarak verdiği behimetil enam” ki o da Enam suresi 143 ve 144’de koyun, keçi, sığır, deve olarak anlatılıyor. Bugün biz ne kesiyoruz kurbanı? Koyun, keçi , sığır, deve değil mi? Bütün ümmetlerde bu böyle. Tüm çevreden geliyor, Allah her topluma nebi göndermiş. Demek ki her nebi kendi toplumuna haccı anlatmış, kurbanı anlatmış. Bunun manası o değil mi? Ondan sonra “fe külu minha ve at’ımül baisel fekıyr, (HAC, 29.. Ayet): Sümmelyakdu tefesehüm: aynı zamanda tefeslerini tamamlasınlar”. “Kada”, tamamlamak demektir. “Fe iza kadaytumus salate”. Mesela şey diyor ki; “ve iza kadaytum menasikekum”. Menasik kelimesini daha önce İbrahim(as) “ibadet yerlerimizi göster” diyor ya, “ve iza kadaytum menasikekum” biraz sonra okuyacağız “menasikinizi tamamladığınız zaman”, “yaptığınız zaman”,”yaparken”. Namazı kaza etmek değil namazı kılarken. “Summelyaktu tefesehum: tefeslerini yerine getirsinler”. Yani hac ile ilgili ibadetlerini. Tefes ne demek? Bu tefes kelimesinin anlamını Resulullah gayet güzel bir şekilde anlatmıştır. Şimdi Abdurahman onu bi okusun bakalım.
ABDURRAHMAN YAZICI: Ne olduğu ile ilgili bir hadis var. Önce nerede gwçiyor bu rivayet ona bakalım. Çok hadis kitabında geçiyor. Ebu Davud’da, Tirmizi’de, Nesai’de. Burada şöyle merin olarak. “Tay kabilesinden Urve Bin Huvayris şöyle dedi; “Resulullah’a geldim, Cem’de, Müzdelife’de vakfe yerindeydi. Dedim ki” ya Resulaallah, Tay dağından geldim. Bineğim perişan oldu. Kendimi de yordum. Vallahi üzerinde beklemediğim bir kum tepesi olmadı. Ben hacı olabilirmiyim?”. Resulullah dedi ki; “kim bizimle birlikte şu namazı kılar ve daha önce gece veya gündüz Arafat’a gelmiş olursa haccını tamamlamış, tefesini yerine getirmiş olur”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu muhteşem bir hadis gerçekten. Tamı tamına kurandaki ayeti açıklıyor. Adam Resulullah’a Müzdelife’de yetişiyor. Arafat vakfesini yapmışlar. Tay kabilesinden kalkmış çabucak gelmiş, gelmiş, Arafat’a geliyor bakıyor kimse yok. Arafat’tan Müzdelife’ye iniyor. Bak herkes iniyor. Müzdelife’de Resulullah’ı yakalıyor. Anlattığı gibi “ben perişan oldum, sadece tepelerde dinlendim” diyor yani “hızlı bir şekilde geldim, benim haccım oldu mu?”. Diyor ki; “kim bugün yada gece Arafat’ta bulunur, burada da bizime bu namazı kılarsa”. “Namazı kılarsa kelimesi son derece önemli. Çünkü bunlar çok ihmal edilmiş şeylerdir. “Fe kad tefesehu ve temmu haccu” öyleydi değil mi arapçası. “Haccı tamamlanmış, tefesini de yerine gerirmiş olur”. Bak Arafat’da durur, Müzdelife’de de bizimle bu namazı kılarsa diyor. O zaman ‘tefesini yerine getirmek’ demek ne demek olur? Arafat vakfesi ile Müzdelife. “Summel yakdu tefesehum: aynı zamanda da tefeslerini yerine getirsinler”. Yani Arafat vakfesini yapsınlar, Müzdelife vakfesini yapsınlar. Önemli olan orada durabilmek. Durdu mu tamam. Bak “gündüz yada gece” diyor farketmez. Niye “gündüz veya gece” diyor? Bizim geleneksel yapıda güneş battığı zaman gün biter ve yeni gün başlar. Halbuki kuranda yeni gün güneşin doğmasıyla başlar. Dolayısıyla ister gündüz ister gece Arafat’ta kalmış olsun,o gün zamanında kalmış olur orada. Sadece şunu söylerler hac günlerine:”hac günlerinde gece gündüze dahildir” derler. Çünkü Resululah’ın bu uygulamasından dolayı. Her zaman gece gündüze dahildir kardeşim. Bütün ayetlerde öyledir. Kuranın bütün ifadelerinde öyledir. İşte bu da öyle. Yani bu temel şartlanmışlık insanların ayetleri anlamasını engelliyor. Gerçi derse girmeden önce Servet ile Mustafa Arslan’a söz verdim eskileri tenkit etmeyeceğim diye ama olmuyor ki kardeşim. Yani gün güneşin doğuşuyla başlar doğuşuyla biter. Günün ilk namazı öğlr namazıdır, son namazı sabah namazıdır. Zaten kuranda, Resulullah’ın hadislerinde bunlar var. “velyufu nüzurahüm velyettavvefu bil beytil atiyk: tefeslerini tamamladıktan sonra beyti atiki tavaf etsinler” diyor sıra geliyor kabeye. Arafat, Müzdelife, kabe. Şeytan taşlaması da başka ayette var. HAC, 30.. Ayet: Zalike ve mey yüazzım hurumatillahi: işte bu böyledir. Kim Allah’ın koyduğu yasaklara daygı gösterirse” “fe hüve hayrul lehu”. Atladım. HAC, 29.. Ayet: “Sümmelyakdu tefesehüm velyufu nüzurahüm: adaklarını da yerine getirsinler”. Adakları da şu: mesela biz Allahu ekber dediğimiz zaman C. Hakka söz vermiş oluyoruz namazda konuşmayacağız, başka şeyle meşgul olmayacağız, şu nu yapmayacağız, bunu yapmayacağız. İhrama giren kişi de Allah’a söz veriyor: cinsel içerikli işlerle meşgul olmayacak, yanlış işler yapmayacak, kimseyle de dalaşmayacak diye söz veriyor, yerine getirsinler diyor Allah. Tefeslerini yapmaları başka, o başka. Ve beyti atiki de tavaf etsinler. Kabeti tavaf ediyorlar. Tabi bu konu çok uzun bir konu. İkisini birleştirdik hac ve kurbanı birleştirince zaman bakımından çok ciddi sıkıntı ortaya çıkıyor. Hızlı bir şekilde yaoalım hiç olmazsa millet ayetleri görmüş olsun. Bakara 198.ayeti okuyalım. Aslında 196.ayetten itibaren okumak lazım ama burada o kadar çok söylememiz gereken şeyler var ki. Çok sayıda da yanlış fetvalar var bu ayete aykırı. Bunlara girersek zaten başlı başına bir ders olur.
BAKARA, 198.. Ayet: “Leyse aleyküm cünahun en tebteğu fadlem mir rabbiküm” yani hac sırasında Allah’ın ikramını aramanızda bir sakınca yok. Yani ticaret yapabilirsiniz, alış veriş yapabilirsiniz. Hiç bir sakınca yok. Öbür ayette de hani önce menfaatlerini araştırsınlar dedi. “fe iza efadtüm min arafatin”. Tefeslerini yerine gerirsinler var ya, “Arafat’tan sel gibi aktığınız zaman”, sel gibi akmak için hepberaber çıkmak lazım değil mi? “Arafattan sel gibi aktığınız zaman”, “fezkürullahe: Allah’ı zikredin”. “Fezkurullahe kıyamen ve kuuden ala cunubikum” ayeti vardır. Nisa suresinin 103.ayetinde “Fe iza kadaytumus salate: o namazı kıldığınız zaman” , “fezkurullahe kıyamen ve kuuden ve ala cunubikum: ayakta, otururken, yanlarınız üzerindeyken Allah’ı anın”. İşte burada da “fezkurullahe: Allah’ı anın” yani namaz kılın. Nerede kılacağız? “ındel meş’aril haram: meş’aril haramın yanında”. Orası Müzdelife’dir. Orada namaz kılın. Resulullah da işte önceki hadiste ne dedi? “Bizimle burada bu namazı kılan”. Orada akşam ile yatsıyı kılabilenler, zamanında yetişebilenler sabahı beklemeden aşağı doğru gidebilirler. Resulullah bir kısmını göndermiştir. Hanımları göndermiştir, çobanları göndermiştir. Ama akşam-yatsıyı kılamadıysa sabah namazını beklemesi lazım çünkü güneş doğuncaya kadar o gece Arafat’ın ve Müzdelife’nin gecesidir. Sabah namazını kılar gider. Onun için mesela Hanefiler illa sabah namazı orada kılınmalıdır derler. Yanlış değil de eksik. Neyse mezheplere girmeyeyim. “vezküruhü kema hedaküm: Allah’ın gösterdiği şekilde Allah’ı zikredin”. Namazı nasıl kılacağınızı göstermiş. Zaten ayetlerde var. “ve in küntüm min kablihı le mined dallın: her ne kadar bundan önce gerçekten yanlışlar içerisinde olsanız bile”. Mekkeliler daha önce Mina’dan yukarı çıkmazlardı. Arafat harem bölgesinin dışı. Müzdelife’nin altından başlıyor harem bölgesi. Biz Allah’ın çok özel kullarıyız, biz bir yere gidersek orası kutsanır, Mekke’nin dışındaki biryere de kutsallık veremeyiz diye Arafat’a çıkmıyorlardı, Müzdelife’ye çıkmıyorlardı. Mina’ya kadar çıkıyorlardı ve bundan önce yanlış yapıyordunuz diyor, şimdi bunu böyle yapın. Arapların bildikleri şeyi onlara hatırlatıyor.
BAKARA, 199.. Ayet: “Sümme efıdu” meşaril haramdan akın tekrar “min haysü efadan nasü: bütün insanların aktıkları yerden akın”çünkü sizin dışındakileriniz gelip akıp gidiyorlardı siz çıkmıyordunuz. Şimdi hepberaber öbür insanlar nasıl geliyorlardıysa. Çünkü Resulullah’tan önce de her sene hac yapılyordu orada. Umre zaten yapılıyordu. “vestağfirullah: Allah’tan mağfiretinizi dileyin”, “innellahe ğafurur rahıym; Allah gafur ve rahimdir”.
BAKARA, 200.. Ayet: “Fe iza kadaytüm menasikeküm” menasik kelimesi. İşte “menasikimizi göster” dedi ya İbrahim(as). “Fe iza kadaytum menasikekum: menasikinizi yerine getirirken” yani hac ibadetlerinizi yaparken “fezkürullahe: Allah’ı anın” zikredin. Nasıl yapacağız? Yukarıda mutlak söyledi, burada bir tanım yapıyor. Mutlak söylediği zaman namaz ama burada bir tanımlama yapıyor diyor ki; “ke zikriküm abeküm”. “Ke zikrikum abaikum yezkurunehu” yani babalarınız buralarda nasıl dua ediyorsa öyle dua edin diyor. Duyduğunuz gibi yapın. “ev eşedde zikra: daha da güçlü yapın”. İlla da o olacak değil ama babalarınızın yaptığı gibi yapın diyor. Gene hep geleneğe atıfta bulunuyor.
Buradan hemen geçelim vakit darlığından dolayı 203.ayete. BAKARA, 203.. Ayet: “Vezkürullahe fı eyyamim ma’dudat: sayılı günlerde Allah’ın adını anın”. Bir malum günler dedi bayramın birinci gününden dördüncü gününe kadar, bir de sayılı günler dedi. İkinci günden dördüncü gününe kadar o. “fe men teaccele fı yevmeyni: kim iki günde acele ederse” yani 2.ve 3.günde şeytan taşlamak için. Babalarından gördükleri gibi yaptıkları zikir de şeytan taşlama bayramın 1.2.ve3.günleri. “fe la isme aleyh” yani bu ibadetten alacağı sevaptan uzak kalmaz. “ve men teahhara fe la isme aleyh” dördüncü günü de kalır şeytan taşlamayı yaparsa yine alacağı mükafattan uzak kalmaz. “limenitteka: kendisini koruyan kişi için”. Burada verdiğim meali mealler ile karşılaştırmıyorum, çok farklılık vardır. Çünkü bütünlük sağlanmadığı için. Neyse. Şeytan taşkama meselesi de orada var. Şeytan taşlama 3 gün de olur 4 gün de olur. Onu o ayet ifade ediyor.
Şimdi size burada örnek olarak bir şey söyleyeyim. 29.ayette ne diyor? 29.ayetin mealini bir okuyayım da size Resulullah’ın o ayeti nasıl, tefes kelimesine nasıl mana verdiğini gördünüz. Küçük bir örnek olsun. Hac suresi 29’da diyor ki; “sonra kirlerini atsınlar”. Kirlerini atmak ne demek ya? “Kada” kelimesi ile “kir” kelimesi ne oluyor? Taharet kelimesi kullanılır. Kada kelimesi kir kelimesinin yanında olmaz ki. Tefes’e kir manasını nereden veriyorsun? Diyorlar ki; “tefes kelimesi arapçada yok”. Nasıl yok? İşte Allah’ın resulü sahih hadisinde anlatmış. Gerçkten akıl alır gibi bir şey değil yani. Bir de bunlar diyor ki; “biz hadisi çok önemsiyoruz”. Maşallah, ne kadar da açık ve net! Allah’ın ayetini ne hale getirmişsiniz. Gördünüz haccı. Şimdi geliyoruz kurbana.
Kurban ile ilgili olarak Mekke’de inen Kevser suresi var. Ama Kevser suresinden önce şu ayeti okuyalım. Hac suresi Medine’de inmiş. Burada diyor ki Allah; HAC, 34.. Ayet: “Ve li külli ümmetin cealna menseken” . Bu mensek kelimesi hac için de kullanılır, kurban için de kullanılır. İbadet yeri, ibadet zamanı, ibadet: üç anlama da geliyor. Her ümmet için dendiği zaman herhangi bir nebinin istisnası mümkün mü? Hacca da dedi ki ilan et hepsi gelir dedi değil mi? Hiç kimse istisna edilmiyor. Her ümmet için diyor. Adem(as) dahil olur mu? En son Muhammed(sav)’e kadar bir mensek oluşturduk. Mensek ne acaba? Niye? Bir ibadet zamanı, bir ibadet oluşturduk diyor. Niye? “li yezkürüsmellahi ala ma razekahüm mim behımetil en’am: Allah’ın adını Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği behimetil enam üzerine ansınlar diye”. Koyun, keçi, sığı, deveyi Allah’ın adını anarak kessinler diye bir ibadet oluşturduk. Aynı zamanda ibadet zamanı, ibadet türü oluşturduk. Peki hayvanı besmele ile kesmek için yapılan ibadete biz kurban diyoruz. Her ümmet için oluşturduk dediğine göre bütün ümmetlerde var. Ve Hac suresi 28.ayetinde malum günlerde gelsinler kessinler dediğine göre kurban zama ı da bütün ümmetlerde aynıymış ve hac da atnı günlerdeymiş değil mi? Peki şimdi Vedat bu konuda yaptığı çalışmayı size anlatsın.
VEDAT YILMAZ: Şuradan ben göstereyim. Yahudilik Ansiklopedisi. Bu, yahudi cemiyeti tarafından hazırlanan bir ansiklopedi. Yusuf Basalel hazırlamış. Genelde şöyle bizinm toplumumuzda biliniyor: Kurban ilk defa İbrahim(as) ile birlikte ortaya çıkmış bir şeydir diye.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Derler ki işte İbrahim(as) oğlunu keserken Cebrail gelmiş de.. Tamam gelmiş ama bunu tutarlar kurbanın gerekçesi olarak anlatırlar. O değil işte. Onu söylüyor.
VEDAT YILMAZ: Tora’da yani Tevratta “korban” maddesinden okuyorum Yahudilik Ansiklopedisi’nde. Çünkü bunlarda da aynı kelime kullanılıyor. Korban diye kullanıyorlar. “Orada belirtilen ilk sunular yani ilk kurbanlar” Payinler yani Habil ile Kabil tarafından Tanrı’ya takdim edilmiştir”. Yani Adem(as)’ın çocukları olduğu için Adem(as) da mutlaka sunmuştur. “Bereşit yani tevratın ilk bölümü ayrıca Nuh ve bütün ata peygamberlerin yani ilk nesil peygamberlerin de kurban takdiminde bulunduğunu belirtir”. Yani Adem(as)’dan itibaren Nuh(as) da dahil bütün ata peygamberler kurban takdiminde bulunmuştur. Bunu yahudiler kendileri söylüyorlar. Yahudilikte kurban takdimi çok geniş bir yelpazede değerlendiriliyor. Özellikle onlarda misvah denen bir şey vardır 613 emir deniyor buna. 613 emirin 100’den fazlası kurban ibadeti ile alakalıdır. Kurban ibadeti sadece bizdeki gibi kurban bayramında değil, pek çok alanda kurban kullanıldığı için onlarda çok fazla teferruat var. Yahudi ansiklopedisine göre yahudilikte kurban 3 amaçla kesilir. Birincisi: tanrıya teslim olmanın bir göstergesi olarak kesilir. Bu da özellikle yahudilerin en önemli günü olan yomkipurda kesilen kurbandır. Yonkipur yahudiliğe göre senenin en önemli günüdür. Orada kesilen kurbana da olah diyorlar. Yatırılan kurban deniyor ve yahudilikte en önemli kurbandır. Tanrıya şükran ifadesi olarak kesilen kurbanlar var. Bu kurban türleri de kendi içinde çok dallara ayrılıyor. Bir de istemeyerek ve ihmal sonucu işlenen günahlar için kesilen kurbanlar var. Bunlar da kendi içinde çok farklı dallara ayrılıyor. Kefaret kurbanı diye geçer. Ama yahudi alimlerinin bir çoğuna göre bilerek işlenen bir günah için kurban kesilmez. Çünkü o günah bilerek işlenmiştir hata ile işlenmeniştir diyorlar. Bir de hacda kesilen kurban var yahudilikte.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Biliyorsunuz Yahudiler ve Hristiyanlar İbrahim(as)’ın dininden olduğunu söylüyorlardı ya. Ondan olduğunu söylüyorlar ise yahudilerin de hristiyanların da hac için kabeden başka bir yere gitmeleri mümkün değil. Hac yapmak için mutlaka kabeye gitmeleri gerekir. Bunu yapmak için de oraya gelmeleri lazım. Başka bir yerde olmaz. Meseka hindulara bakın Ganj nehrinde şey yaparlar, aynen ihram giyerler. Demek ki zamanla şey bozulmuş. Yani bir takım hedef sapmaları meydana gelmiş.
VEDAT YILMAZ: Hac kelimesi İbranicede “hak” olarak geçiyor. Aynı zamanda hac için şöyle bir ifade kullanıyorlar. “aliya aragen” ifadesini kullanıyorlar. “Yaya olarak çıkış” anlamı. Hac zamanında bunlar hac olarak beyti mikdasta yapıyorlar haccı. Kutsal mabedtte yapıyorlar. Süleyman mabedinde. Dolayısıyla Roma zamanında yıkıldığından bu yana artık kurban kesmiyorlar. Hac da yapmıyorlar. Bu yılda yani onlar yılda 3 defa hac yapıyorlar. Hac görevini yapmak mecburiyetinde oldukları erkeklerin ve tevrattaki şu ifadeyle “tanrının önünde eli boş gelmemeleri, her erkeğin verebileceğini getirmesi gerektiği şeklinde bir ifade var tevratta. Bu ifadeden yola çıkarak hacca gidenlerin yanlarına mutlaka bir kurban getirmeleri gerektiğini söylüyorlar. Bu kurban aynı zamanda oradaki hacıların da beslenme, yenmek yeme ihtiyaçlarını da karşılayacağını düşündükleri için hacca gidenlerin kurban getirdiklerini söylüyorlar. Milattan sonra 66 yılında yapışan hacda yani mescidin yıkılmasından biraz önce yapılan hacda 256 bin 500 koyunun kurban edildiği söyleniyor. Ve her koyunu en az birden fazla kişnin yediğine de inanıyorlar o son hac yaptıkları zamanda.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Aynı hayvanlar kesiliyor. Deve dışında. Deve onlarda haram biliyorsunuz. Yani yaptıkları günahtan dolayı haram kılınanlar var geçici süreyle. Sonradan İsa(as), incil ile kalkmıştır. Aynı hayvanlar. Ayette ne dedi? “Li kulli ummetin cealna menseken” her ümmet için bir mensek yani ibadet zamanı ve ibadet türü oluşturduk. Niye? “Li yeskurusmellahi ala ma rezakakum behimetil en’am: Allah’ın onlara rızık olarak verdiği behimetil enam üzerine”. Onlar da Koyun, keçi, sığır, deve. Onları da zaten kuran anlatıyor. Onların üzerine Allah’ın adını ansınlar diye. Niye öyle? “Ve ilahukum ilahun vahidetun: hepinizin ilahı tek bir ilahtır”. Emirin kaynağı tek bir ise ibadetler de aynı olacaktır.
Şimdi gelelim bize. Okuduğumuz şeyleri toparladığımızda, Mekke’de Resulullah’ın büyüdüğü şehirde kesinlikle kurbanlar kesiliyordu ve kurban bayramı kurbanları kesinlikle kesiliyordu. Bunun zamanı biliniyordu. Onunla ilgili ayetler var ama şu anda onlarla uğraşmamız mümkün değil vakit itibariyle. Ama bunlar putları için de kurban kesiyorlardı. Allah için kestikleri gibi putları için de kesiyorlardı. Bu da kuran ayetlerinde var. Bazı hayvanları kendileri yesin diye kesiyorlardı. Bazı hayvanları Allah’a kurban olsun diye Allah için kesiyorlardı bizim yaptığımız gibi. Bazı hayvanları da putları için kesiyorlardı. Putları için kesilenler haram, diğerleri helal. Kesen müşrikmiş falan diye bir ayrım kuranda da Resulullah’ın uygulamasında da yok. O sonradan şey yapılmıştır. Gayrımüslimin kestiği yenmez falan sonradan ortaya atılmış bir fetvadır. Hayvanı keserken besmele çekme şartı da sadece kurbandadır. Kurbanın dışında besmele şartı yok. Kesersen güzel olur ama kesmezsen hiç bir sakıncası yok. Haram olmaz. Kesersen tabiki güzel olur. Mekke’de şöyle bir sure iniyor. KEVSER, 1.. Ayet: “İnna a’taynakel kevser: sana bu kevseri verdik”. Yani çok fazla ikramda bulunduk sana. Bol ikramda bulunduk. Her şeyi bol bol verdik. KEVSER, 2.. Ayet: “Fe salli li rabbik venhar: o zaman rabbin için salat et ve nahr yap”. Ne demek “nahr yap”, “venhar”. KEVSER, 3.. Ayet: “İnne şanieke hüvel’ebter: seni kötğleyen var ya, soyu devam etmeyecek olan odur”. Burada KEVSER, 2.. Ayet: “Fe salli li rabbike venhar: rabbin için sakat et ve nahr’de bulun” acaba ne demek? Kuranın bir usulü vardır biliyorsunuz. Ne diyor Allah Hud suresinde: “kitabun uhkimet ayatuhu summe fussilet: bu bir kitaptır ki ayetleri kısa özlü ama hükümler şeklinde verilmiş, sonra ayrıntılı olarak açıklanmıştır”, “fe salli venhar” ne demek acaba? “Li rabbike”, tamam rabbin için salatta bulun ve nahr yap ne demek? Bunun ne demek olduğunu Allah bir başka ayette açıklıyor olmalıdır. Venhar kelimesinin değişik anlamları var. Nahr esasen göğüs: iman tahtası mı diyorsunuz. Üstünde bir tane çukur yer var ki esas ana damarlar oradan çıkar. Nahr de oraya bıçak saplanarak hayvanın kesilmesidir. Ama nahr kelimesi bu anlama da geldiği için, bazıları diyor ki; “namaz kılarken elleri burada birleştirmektir”. Güzel de üç ayetli bir surede böyle bir emir varsa bu çok önemli bir şey demektir, bütün müslümanların yapması gereken bir şeydir böyle bir şey varsa eğer. Bazıları diyor ki ; “ bu, kıbleye çevrilmek”. Bu, Mekke’de inmiş bir ayet. Kıbleye çevrilme işi Medine’de olan görevdir. Tamam denebilir ama burada hiç açıklama yok. “Sallili rabbik venhar li rabbik: rabbin için kurban kes, rabbin için salatta bulun”. Bu “kurban kes” mi acaba doğrusuna bakalım. Nahr kelimesinin anlamını okusana oradan. Arapçanın en eski sözlüğü “Kitabul Ayn”.
ABDURRAHMAN YAZICI: Ben iki sözlüğe de baktım Hocam. Birisi “Lisanul Arap”. Bir de Kitabul Ayn’a baktım. Lisanul Arab da “Nahru essadru ven nuhur vessudur essadru âlahu”. Onun üst tarafı. “Ve kılehu mevdil kaladeti”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Gerdanlık. Buraya takarlar biliyorsunuz şeyler. Sadece kadın için değil hayvanların da boynuna taktıkları zaman burasına takarlar.
ABDURRAHMAN YAZICI: “Nahran esaben nahrehu ve nahren baira yenharuhu nahren fi hi menharihi”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani “deveyi bahretti” dediği zaman şurasına bir şey sapladı anlamına geliyor.
ABDURRAHMAN YAZICI: Kitabul Ayn’da da benzer ifadeler var. “Nahru zekliku bairi taanetin fin nahri haysu yebdul yekumu min ala sadri”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Diyor ki; deveyi nahretmek, boğazın üst tarafına bir şey sapkamaktır. Öyle bir şekilde saplıyorsunuz ki yemek borusu gözüküyor. Bakın burada nahr ile ilgili bir film göstereceğiz. İstersen durdur baksınlar. Bak hayvanları saniyenin küçük bir bölümünde kesiyor develeri bak. Develer ayakta. Dikkat ediyormusunuz. Bir deve bir saniye ancak sürüyor. Bir saniye, iki saniye. Ancak o kadar. Siz keskinbir bıçakla eliniz kesildiği zaman farkedermisiniz? Bu hayvanlar da kesildiğini hiç farkedemezler. Hiç anlayamazlar kesildiklerini. Bak hemen düşüyor yere görüyormusunuz? Kan oluk gibi akıyor, düşüyor yere. Dikkat edin nereye vuruyor: göğsünün üst tarafına. Bıçağı bir kere saplıyor, başka bir şey yok. Hayvan farketmez. Kesildiğini anlaması mümkün değil. Hemen düşüyor. Biz ilk hacca gittiğimiz zaman bir deve keselim dedik, neler çektik ya Rabbi. Kesemedik, bir arabı çağırdık o kesti. Kaç tane türk beceremedik kesmesini. Ama bakın görüyormusunuz iki dakika. Ne bağlama var. Bu bir nahr. Arapça sözlükte nahr. KEVSER, 2.. Ayet: Fe salli li rabbike venhar. Deve kes demek mi acaba? Bunun açıklamasını C. Hakkın bir yerde yapması lazım değil mi? Bir ayet daha var. TAHA, 114.. Ayet: “Fe teallellahül melikül hakk ve la ta’cel bil kur’ani min kabli ey yukda: sana indirilen bu kuranla amel etmekle acele etme, vahyi tamamlansın öyle yap” diyor. Açıklama gelsin ondan sonra yap. “Fe salli li rabbike venhar” ayeti indiği zaman ne olduğu çok net değil. O zaman bunu açıklayan ayet gelsin ondan sonra. Onun için Reaulullah’ın Mekke’de kurban kestiğine dair herhangi bir rivatet yoktur. Onu açıklayan ayet henüz gelmeden kesmemesi gerekiyor. Açıklayan ayet hangisi? Hac suresi 36.ayete bakalım. Burada diyor ki Allah; HAC, 36.. Ayet: “Vel büdne”. “El budn”. Beden kelimesi var ya bizim türkçemizde, budn demek bedeni gelişmiş demektir. Budn kelimesinin arapçada bir anlamı var. Onu Cemal’den bir dinleyelim. Lisanul Arab’dan okuyor. Arap dilinin 30 ciltlik mi sözlüğü? Sendeki 13.cilt. Arap dilinin en geniş sözlüklerinden bir tanesi. Budn kelimesinin 3 anlamı varmış. Vücudun gelişmişliğine, büyüklüğüne delalet eder. Kesilmesi gereken hayvanlar: koyun, keçi, sığır, deve. O zaman vücutça gelişmiş olması gerekiyor değil mi? Budn yani artık gelişmesini tamamlamış olması. O anlama geliyor. Şişmanlama manasına da geliyor. Ve yaşını tamamlama anlamına gelir. Yani insanlar için buluğ. Vücutça gelişimi tamamlama manasına gelir. El musim deniyor. Bedene denmesi, vücutça gelişimini tamamladığı için, şişman olduğu için yada yılını tamamladığı için. Yaşlı adamlara da bedne racul deniyormuş. Resulullah; “ben artık yaşlandım, benden önce rükuya, secdeye gitmeyin” demiş. Artık eskisi gibi hızlı yapamıyorum, onun için dikkatli davranın demiş. O da “bedimtu” kelimesini kullanmış. Budn kelimesinin anlamı el musimmu demektir. Resulullah demiş ki; “musim olmayanı kurban kesmeyin” demiş. Budn kelimesi arapçada musim olarak ifade ediliyor. Yani yaşını tamamlamış. Türkçe karşılığı: yaşını tamamlamış. “Musim olmayanı kurban olarak kesmetin. Bunu bulamazsanız sadece koyun 6 ayını tamamlamış olursa kesersiniz” demiş bulamadığınız takdirde. Müsin kelimesi, bak “vel budne” dedi burada. Sözlük anlamı musin yani yılını tamamlamış. Koyun, keçi en az kaç yaşında olmalı denir? 1yaşında. Resulullah 1 yaş dememiş hiç. Peki sığır? İki yaşını tamamlamış olacak. Deve? 5 yaşını. Tek kelimeyle hepsini ifade etmiş Resulullah. El musin. Koyun, keçi demek 1 yaşında buluğa eriyor. Yani yavru yapabilecek hale geliyor. Sığır 2 yaşını tamamladığı zaman, deve 5 yaşını. Ama burada şu da var: belki bölgelere göre bu yaş değişebilir ama bedeni gelişmesini tamamlaması lazım. Bedeni gelişmesini tamamladığı zaman kurban olacak. Yani Resulullah yaş kelimesini söylememiş. Kurandaolan el budn kelimesinin araplardaki ifade şeklini. Budn de var ama değişik anlamları var, onların asıl dirayet etmeleri gereken anlamını söylüyor; “musin olanı”. Araplar zaten bunu biliyorlar bakıyorlar işte koyun-keçi 1 yaşını doldurduğu zaman musin sayılıyor, sığır 2 yaşında olduğu zaman musin sayılıyor, deve 5 yaşını doldurduğu zaman musin sayılıyor. Az önce söylediğim gibi bazı bölgelerde belki bu farklı yaş da olabilir. Ayet diyor ki; HAC, 36.. Ayet: “Vel büdne: budnü de” yani yaşını tamamlamış, vücutça gelişmini tamamlamış hayvanları da “cealnaha leküm min şeairillahi: sizin için Allah’ın şeairinden kıldık” yani Allah’a kulluğun simgelerinde kıldık. “leküm fıha hayr: bunda sizin faydanız vardır” “fezkürüsmellahi aleyha savaf”. Sen o şeyi bir daha açsana. En başını. Bakın develer sıra sıra diziliyor değil mi? Önünde bıçakla durduğu için develer biraz tedirgin, o ayrı bir konu da sıra sıra duruyor develer ayakta. Diyor ki; “saf saf dururken, ayaktayken onlara Allah’ın adını anın”. Onlara her bıçağı sağladığı zaman ne demesi lazım? Bismillahi Allahu ekber demesi lazım. Ondan sonra. Şimdi devam et. Yere düşenler çırpınıyorlar değil mi? En ön tarafta çırpınması duranlar da var. Oluk gibi kan akıyor görüyormusunuz? Oluk gibi akıyor. Ayaktayken şey yaptı. Venhar neydi? Buraya bıçağı saplamak. Ve ayakta yaptı. “Fe salli li rabbike venhar”. Venhar’ın manası ne acaba? Bunu şimdi kurandan arıyoruz tamam mı? Ne diyor burada; “ayakta sıra sıra dururken Allah’ın ismini üzerlerine anın”. Demek kğ bedence gelişmiş olan koyun, keçi, sığır, deveyi de ayakta keseceksin. Yatırıp da onu bağlayıp eziyet vermeye gerek yok. Çünkü ayakta vurduğun zaman hayvan kesildiğini anlamıyor. Tıpkı sizin keskin bir bıçakla elinizi kestiğiniz zaman anlayamadığınız gibi. Mesela bizim işimiz çok şeydi. Ben bir keresinde şurada hala izi vardır balta ile odun kırarken günde 1-2 ton odun kırardık. İşçilerden daha fazla çalışırdık. Şurayı kesmişim. Hala izi vardır. Her taraf kan oldu. Nerden falan. Birisi dedi ki senin elin kanıyor. Çünkü ilk önce insan bir şey anlamıyor. Daha sonra şey yapıyor. İşte bunlar da hiç bir şey anlamıyorlar. Diyor ki bak; “sıra sıra dururken vurun”diyor, “fe iza vecebet cünubüha”. Orada gördünüz. Bazılarının çırpınması durdu. Kan aktı, yere yapıştı. O zaman soyuyorsunuz, “fe külu minha: o zaman ondan yiyin”. O zaman venhar ne demekmiş? Ayakta kurban kes demekmiş. Bütün ayrıntıyı verdi mi burada? Bedence gelişmiş hayvanları ayakta kes demiş. O hayvanlar da kesildiğini hiç anlamazlar. Hiç bir sıkıntı da olmaz. Sıra sıra dururken dendiği zaman da herkes tek tek evinin kapısında keserse bu ayete uymuş olur mu? Sıra sıra durmuş olur mu? Hayvanlar tek bir yerde. Zaten Resulullah zamanında da hayvan kesme yeri belli. Tek bir yerde sıra sıra duruyor ve birinin kesildiğini diğeri anlamadığı için hiç kaçma ihtiyacı da duymuyorlar. Halbuki develer çok hassas hayvanlardır. Diyor ki; “fe kulu minha: siz ondan yiyin” kurban etini. Bir parçasını ne yapıyoruz? “fe kulu minha” siz yeyin diyor. “ve at’ımül kania: kanaatkara yedirin”. Kanaatkar nedir? Olmasa da olur, sen başkasına ver. Yani biz buna konu komşuya yedir deriz. Başka? “vel mu’terr: zor durumda olana” b6na da fakir fukara deriz. Kaça ayrıldı? Üçe ayrıldı. Bu da ayette varmıymış. Hiç bir eksik var mı? Hayvanın yaşı var mı? Hayvanın cinsi var mı? Nasıl kesileceği belli mi? Kestikten sonra etinin nasıl yapılacağı belli mi? “Venhar” bumuymuş şimdi? Bunu açıkladı mı Allah Medine’de? Onun için Resulullah Medine’de kurban kesti. Mekke’de kesmedi. Mekke’de indi ama o sure, Medine’de açıklandı. Bazıları sadece o sureye bakıyor açıklamasına bakmadan, “efendim buradan kurban kesme anlaşılmaz” diyor “başka şey de anlaşılır”. Tamam anlaşılır da Allah’ın açıklamasına baksana kardeşim, sana mı kalmış kuranı açıklamak. “kezalike sehharnaha leküm lealleküm teşkürun”. Ondan sonra da diyor “fe salli”. Bakalım ‘salli’ neymiş?
HAC, 37.. Ayet: “Ley yenalellahe lühumüha ve la dimaüha: onların kanları ve etleri Allah’a ulaşacak değildir” “ve lakiy yenalühüt takva minküm: sizin takvanız Ona ulaşır” yani günahlardan korunmanız, Allah’ın emrine uymanız Allah’a ulaşacak olan. “kezalike sehharaha leküm: sizin emrinize vermiştir bunları”,“li tükebbirullahe ala ma hedaküm: size bunu gösterdiği için tekbir getiresiniz diye”. Allahu ekber, Allahu ekber. “ve beşşiril muhsinın”. “Li tekbirullahe ala ma hedakum” ramazanın sonu ile ilgili de vardır. Ramazan bittiği zaman “ve li tukmilul iddete ve li tukebbirullahe ala ma hedakum”(BAKARA 185). Süre bittikten sonra tekbir getirmek. İşte bu da namaz kılmaktır. Yani kurban bayramı namazı, ramazan bayramı namazı. Ve namazdaki tekbirlerin niye özel olarak alındığını da bu ayetler gösteriyor. O zaman “fe salli li rabbike: rabbin için namaz kıl”,”venhar: kurban kes”. Önce namaz sonra kurban. Resulullah onun için öyle yapıyor. Namazdan önce kurban kesenlere kurbanlarınızı tekrar kesin diyor. Bir de güneş doğmadan önce kurban kesilmez. Udhiyye denir çünkü duha vaktinde kesilir. Yani güneş doğar, biraz yükselir ondan sonra kesilir. Şimdi gördünüz mü? Bir eksik var mı? “Fe salli li rabbike venhar”ın manasını Allah kendi açıklamış mı bütün ayrıntılarıyla? Tamam peki şimdi bunlar böyle. Bugün-vakit azaldı-bazı kimseler çıkıyorlar son zamanlarda böyle şeyler çıktı. Millet kurana yöneliyor ya, “madem kurana yöneliyorsunuz, sizi buradan saptıralım” diyenler çıktı son zamanlarda. Kurbanla ilgili ileri geri konuşanlar var. İşte kurban yok, acayip acayip kelimeler söylüyorlar. Kurbana toptan karşı çıkanlar var. Abdurahman’dan dinleyelim onu.
ABDURRAHMAN YAZICI: Tabi ki burada isim vermek de gerekiyor. İhsan Eliaçık: birkaç tane makalesi var. Örneğin kurbana farklı anlamlar vererek sadece hacda kurban olabileceğini, aslında müslümanların kurban kesmesi gerekmediğini söylüyor. Özetlemeye çalışayım bu makalelerini. Karabe ve kurban kelimelerinin benzer olduğunu, aslında birinin yakınlaşmak birinin uzaklaşmak anlamından hareketle..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Garib-guraba kelimesinden şey yapıyor.
ABDURRAHMAN YAZICI: Peygamberimiz’in suffa ehline bir hediyesi olduğunu..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Peygamberin hediyesiymiş Allah’ın değil.
ABDURRAHMAN YAZICI: Kendi ifadesiyle bayramda bunları alıp götürüyor yani fakir ve yoksullara yardımı, iş çığrından çıkıyor, milyonlarca insanın kitlesel bir baz da kurban kesmesi. Bir kurban kesiliyor ve tüm bayram eti, derisi toplanması, kavrulması ve yenilmesiyle geçiyor. Yani burada kurbanın asıl manası gidiyor şeklinde. Buradaki kurban kes emri verildiği iddia edilen Kevser suresinin kurban kesmekle alakası yoktur. Tabi Kevser suresi başta olmak üzere ilgili ayetlere farklı anlamlar veriliyor. Örnek olarak şunu verelim. “Biz sana kevseri verdik, o halde destek iste, yardımlaşma, dayanışma içinde ol salat et, zorluklara göğüs ger, diren, nahir yap”. Buradaki nahir yapmak, hayvan kesmek değil hayvanın kesilirken göğsünü ileri atması gibi güçlüklere göğüs geemek, baskılara karşı direnmek demek.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kesilen hayvan göğsünü ileri mi atıyor?
ABDURRAHMAN YAZICI: Bir başka bir yerde, kurban sadece hacca gidenlerin yapacağı bir müstehabdır. Hacca gitmeyenlerin kurban yerine bedelini bizzat bir garibana vermesi daha evladır gibi. Yani o kadar çok ki tabi.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani iler tutar yanı yok. Kendi kendini yalanlıyor. Hiç fazla uğraşmaya lüzum yok. Meali var. Mealine ne anlam vermiş ne diyor?
ABDURRAHMAN YAZICI: Kevser suresine anlam verdik.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hac suresi 34’e ne anlam vermiş? Mealini göster. Orada var meali.
ABDURRAHMAN YAZICI: Tabi bu önceki meal. Söylemek lazım. Daha sonra değişmiş. Hac 34: “Her ümmet için kurban kesmeyi bir ibadet olarak öngördük”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kendi meali bakın. Yahudilerden de okuduk burada.
ABDURRAHMAN YAZICI: “Ki rızık olarak verdiğimiz hayvanları keserken Allah’ın adını ansınlar. Hepinizin tanrısı tek tanrıdır. Onun hakkını teslim edin. Kalbi temiz olanları müjdele”. Ama burada farklı anlam verilmiş. “Biz her ümmet için imge, simge, rütiel bir mensek”, buradaki mensekin anlamının kurban olmadığını yazıyor yazısında.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Peki o zaman hayvanların üzerine besmele çekmek ne olmuş oluyor? Ona ne mana veriyor? Hayvanların değil de başka şeyin üzerine mi çekiyor?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu tabir hacda geçtiğinden, infak edilmek üzere kamu alanına kabeye getirilen canlı hayvanlar manasında kullanılıyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Neyse. Bunlar gerçekten saçmalığın zirvesi. Tamam siz sapıtıyorsanız sapıtın kardeşim, müslümanları rahatsız etmenin ne anlamı var? Bir de hoca diye milletin karşısına çıkıyorsunuz. Sayfalarca yazı yazıyorlar, beş para etmeyen şeyler. Diyor ki Allah; “Li kulli ümmetin cealna menseken” mensek bir ibadet türü. Tamam öyle olsun. Rütiel mütiel dediği. Tamam. Peki niye Allah oluşturmuş bunu? “Yezkurusmallahi ala ma rezakakum ala ma behimetil en’am”. Buna başka bir mana verme imkanı yok. “Allah’ın adını kendilerine rızık olarak verilen behimetil enam(yani koyun, keçi, sığır, deve) üzerine ansınlar diye”. Hac ile ne alakası var bunun? Bizimle ilgili olarak da “vel budne cealnahe lekum” diyor. “Bedence gelişmiş hayvanlarda sizin için Allah’a kulluğun simgelerinden oluşturduk”,”fezkurusmallahi aleyha sevaf: sıra sıra dururken Allah’ın adını anın”, “ve iza vecebet cunubuha: yanları yapıştığı zaman”. Hac ile ilgisi var mı? Ondan sonra “fe kulu minha: siz yiyin”. Hangi anlama gelir bu? Zaten hac ile ilgili bir kurban yok. Sadece hac ile umreyi birleştirenlerle ilgili bir kurban var, o da Mekke’nin yerlisi olmayanlara. O da bunu yapmıyorsa bunun yerine 3 gün burada 7 gün de memleketinde oruç tutabiliyor. Hac kurbanı diye bir kurban yok. Öyle bir kurban zaten yok. İşte ayette okuduk. Her zaman kestiği murban bayramı kurbanını hacda da kessinler. Resulullah hacda kurban kesmiştir ama murban bayramı kurbanını kesmiştir. Bir de şey var hadislerde. Arkadaşlarımızın hepsi hazırlandı ama şey yapamadık malesef. Konu çok geniş. Bir de işte yeni yeni olaylar var. Geçen haftayı hacca, bu haftayı kurbana ayırmayı istedik. Geçen hafta başka olaylar çıktı, mecburen o konuda ders yaptık. “Li kulli ummetin: her ümmet için” diyor. Kuranda hiç bir ibadette bu ümmet kelimesi geçmez. Ümmet için diyor. Namaz kılın, oruç tutun ferdi ama bu ümmet için. “Cealna menseken: mensek oluşturduk” yani bir ibadet zamanı ve yeri. Zaten “fi eyyamin malumat” dedi Hac 28’de, günleri de belli. Değişmez bu. Tüm dinlerde aynı. Ümmet için dediğinden dolayı ümmet için mutlaka bir kurban kesilmesi gerekir. Bir de şu vardır: öteden beri insanlar hayvanları tanrılaştırırlar. Mesela eski Mısırlılar, Apis boğasına taparlardı ki tevrat bundan çok bahsediyor. Biliyorsunuz Hindistan’da inekler kutsallaştırılıyor. Bu koyun keçinin de kutsallaştırıldığı yerler vardır heralde. Ben bilmiyorum dinler tarihi açısından. Şimdi siz Hindistan’da bir hindu bir ineği keserse tılsım bozulmaz mı? Dolayısıyla esas olan Allah’tan başkasına o insanların ibadet ettiği şeyin ortadan kalkmış olmasıdır. Tabi sadece o değil senede bir olduğu için mesela müslümam toplumlarda çok hurafeler vardır ama hayvanların kutsallaştırılması yoktur. Çünkü kestiğin hayvanı kutsallaştıramazsın. Ondan dolayı Resulullah bazen bir tane koyun kesmiş. Ne demiş? “Allahumme inna haza minni ve ammen mudahinni ümmeti: ya Rabbi bu benim kurbanım ve ümmetimden kurban kesmeyenler için”. Bak böyle bir ibadet bu. Namaz kılıyorsun, namaz kılmayanlar için diye niyet edebiliyormusun? Çünkğ bu, ümmete farz kılındı. Bir tane koyun kesiyor, “benden be ümmetimden kurban kesmeyenler için” diyor. İki tane koyun kesiyor diyor ki; “ya Rabbi bu benden ve ümmetimden kurban kesmeyenler için”, ikincisine diyor ki; “bunu benden ve ailemden kabul et” diyor. Bir koyunu bir ailesi için kesiyor. Bir koyunu bir ümmet için kesiyor. Kendisi için ve ümmet için kesiyor. Emir yerine geliyor mu? “Li kulli ummetin”. Her ümmet için emir yerine geldi, bitti. Onun için kurban kesmek farzdır. Ne sünnettir ne vaciptir, farzdır. Ama farzı kifayedir. Kesen kişi farz sevabı alır. Kesmeyen kişi de günah kazanmaz. Ömer(ra)’ın zaman zaman kurban kesmediği de rivayet edilir ki yerinde karar vermişler. Çünkü bunun farzı ayın olarak anlaşılmasını engellemek için. Bu farzı kifayedir yani ümmetten bir kişi keserse herkes görevini tamamlamış olur ama kesen herkes tıpkı cenaze namazı kılmak gibi farz ibadet yapma sevabını elde eder. Zaman gelmiş, Resulullah 63 tane kurban kesmiş. İşte veda haccında. Veda haccında eşleri için tani hac kurbanı değil bu. Sahih hadis kitaplarında bu vardır. Kaynağını bulabilirsen söyle. Eşleri için bir sığır kesmiş udhiyye olarak: kurban bayramı kurbanı olarak. Hanefiler der ki; “yolcuya kurban gerekmez”. Böyle bir şey yok. “Şu kadar maddi imkanı olan kişiye kurban vaciptir”: bu da yok. Onun için “Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden kesesiniz” tamam ama ümmet için farzdır, fertler için değil. Dolayısıyla kesen herkes farz ibadetini yapmış olur ama utlaka farzı kifaye olduğu için kesilmiş olması lazım. İşte Resulullah bunu tek başına kesmiştir. Buharide.
ABDURRAHMAN YAZICI: Bunu Hz. Aişe söylüyor; “biz Mina’daydık sığır eti getirildi. “Bu nedir?”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Buhari’de geçiyor. Aişe validemize et getiriliyor. Bu nedir diyor? Diyorlar ki Resulullah eşleri için bir sığır kesti. Bakın onlar da sormuyor sizin için kesermi diye sormuyor. Diğer ibadetlerde bu yoktur. Bu çok farklı bir ibadet yani. Ümmet için olduğundan dolayı. Şimdi bakın diyor ki; “sefere gitmiş olan adamlar için kurban bayramı kurbanı gerekmez”. Mesela hac ile ilgili kitapları okuyun, Hanefiler’de hiç bir hacı orada kurban bayramı kurbanı kesmez. Çünkü orada yolcudur derler. Ee Resulullah kesmiş? Hani siz hadis diyordunuz işte hadis. Buhari hadisi. Ayet. Hac suresi 28.ayeti?
İsterseniz kısaca da arkadaşların çalışmalarını şey yapmış olayım. Mesela Cemal, Maliki mezhebiyle ilgili olarak çalışmıştı. Hanefi mezhebinde denir ki; “fe salli li rabbike venhar”dır kurban kesmenin delili. Ama bu açıkça delalet etmediği için vaciptir falan denir. Delaleti kat’i olmadığı için. Güzel de bunu açıklayan ayetler var Hac suresinde. Enteresandır, benim size şu okuduğum şu ayetlerin hiç bir tanesini bu mezheplerin hiç birisi almaz. Ondan sonra da derler ki; “kuranda kurban yoktur”. Sonraki Hanefiler “fe salli li rabbike venhar”ı almışlardır. Öncekilerin kitaplarında yok. Onu da izah edememişler. Çünkü “venhar”ı izah eden ayeti “vel budne cealna lekum”u almamışlar. Orada kurbanın yaşı belli, nasıl kesileceği belli, etinin nasıl dağıtılacağı belli, her şey var. O ayetlerin hiç birisi alınmamıştır. O ayetlerin hac ile ilgili olduğu söylenmiştir. Peki sizin kitaplarınızda hacda kurban yoktur size göre? O zaman bu ayetler boşuna mı indi?
Maliki mezhebinde bir hadis var. Sahih bir hadis. Sizden biriniz udhiyye kesmek isterse, Zilhicce’nin birinci gününden kurban gününe kadar tırnağını ve saçını kesmesin. Kurban gününe kadar tırnak kesmek, saç kesmek yasak. “Men erade yutahhir” ifadesi var hadiste. Malikiler demiş ki; “burada ‘isteyen’ dendiği için bu sünnettir” demişler. Yani menduptur. Kesmezsen iyi olur, kesmezsen bir sakıncası yok. Bir günahı yok. Etinin taksimatı ile ilgili olarak ayeti almışlar. O da at’ımul baisel fakiyr”. Hac suresinin 28.ayetinin son iki kelimesini almışlar. “Vel budne cealna lekum”(HAC 36) ayetini alsalar hiç problem yok. Yani kör bir adam bile kuranı okursa alır. Ben anlamıyorum gerçekten akıl alır gibi değil ya. Bu mezhepler ne ile meşgul olmuşlar ya Rabbi. Bu kadar ulema bu kadar beyinleri şartlandırmak için mi okullarda okuduğu zaman şartlandırmak için mi bu kadar zaman harcamışlar anlaşılır gibi değil. Neymiş efendim kim isterse ifadesinden dolayı mendupmuş. Niye diğer ayetleri hiç okumuyorsun? Ayetler yok. Ayet diye bir şey yok. Allah’tan eti paylaştırmaya. Diğerleri önceki ümmetlerle ilgili ayetin son iki kelimesini almışlar.
Peki Şafi? Şafiler bunu sünnet görürler. O da Resulullah iki tane koyun kesiyor ama Ebu Bekir(ra), Ömer(ra) insanlar bunu farz sayar diye bazen imkanları olduğu halde kurban kesmezlerdi: onu delil alıyor. Ebu Bekir, Ömer(ra)’ın kesmemesi çok doğru. Çünkü insanlar herkese farz diye algılamasınlar diye. Ümmete farz başka bir şey. Mesela düşünün cenaze namazının farzı ayn olduğunu kabul ederseniz her müslümanın cenazeye gitmesi lazım ama farzı kifaye olduğu zaman bir kaç kişi kıldımı gerisi şey yapar. Bu, farzı kifaye olduğunu göstermek için yapılıyor. Ama tabi onların davranışlarıy ilgili bütün ayet ve hadisleri birleştirmezsen anlayamazsın ki. Bunlar da hiç bir ayeti delil almıyorlar. Resulullah’ın hacda da kesmiş olduğu, Hudeybiye’de de kestiği kurban bayramı kurbanını da dikkate almıyorlar. Çok sayıda şeyi de dikkate almıyorlar. Ayet yok, hadislerden de sadece böyle seçmece, ondan sonra da diyorlar ki sünnet.
Şia? Şia yani Caferiler sünneti müekkdedir, vacibe yakındır demişler. Hanefi mezhebine uygun bir şeydir. Zaten Caferiler ile Hanefiler arasında çok büyük bir benzerlik vardır. Orada asıl ihtilaf akidededir. İnançtadır. Yoksa fıkıhta fazlaca büyük bir ayrım yoktur bazı şeyler hariç. “Fe salli li rabbike venhar” ayetini mesela Tabatabai tefsirinde şöyle yapmış: “Resulullah’tan da Ali’den de rivayet edilen namaza başlarken ellerini kaldırmak demektir”. O zaman buna farz deyin? Farz diyen yok. Üç tane ayet olan bir surede ellerini kaldır diyecek. Bu kadar çok mu mühim? Öyleyse farz deyin kitaplarınızda buna. Aynı “makamı İbrahim’i musalla edinin” ayetinde olduğu gibi. 4.günün sonuna kadar Şafi mezhebinde işte bayramın birinci gününden dördüncü günün sonuna kadar kurban kesilir. Hanefi mezhebinde 4.günün ikindi vaktine kadar. Ama 4.günün sonu dediğiniz zaman 4.günün sonu, ertesi günün güneş doğmasıdır. Ama onu öyle kabul etmiyorlar.
ABDURRAHMAN YAZICI: Hambeli mezhebinde de sünneti müekkede. Yine Kevser suresini delil alıyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama sonraki Hambeliler. Öncekiler değil.
ABDURRAHMAN YAZICI: Delil olarak var kitaplarında. Yok diyemeyiz. Cemal Hoca’nın okuduğu hadisteki erade şeyinden hareketle bunun farz olamayacağını söylüyorlar. Hac suresindeki diğer kurban ile ilgili ayetleri ise dağıtılması, gece kesilmesi gibi konularda delil alıyorlar ama meşruiyeti konusunda delil almıyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Gece kesilebilir mi diyorlar?
ABDURRAHMAN YAZICI: Kesilebilir diyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tamam da hangi ayetten delil alarak?
ABDURRAHMAN YAZICI: HAC, 28.. Ayet: Li yeşhedu menafia lehüm ve yezkürüsmellahi fı eyyamim ma’lumatin ala ma razekakum”. Buradsn hareketle gece gündüz farketmez.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tamam onu alıyorsun da niye ayetin tamamını alıp da burada düzgün bir şekilde şey yapmıyorsun. Dikkat ediyormusunuz, Hambeli, Şafii, Maliki, Şii: bunlar kurban ile ilgili ayetleri almamışlardır. Hele bizimle ilgili “vel budne cealnake lekum”: onu hiç almamışlardır. Hele meallerde öyle acayıp anlamlar vardır ki “vel budne”yi “büyük baş hayvanlar” dşye tercüme ederler. O zaman biz koyun keçi kesmeyelim. Resulullah’ın yılını tamamlamış sözünün de tabi kurandan kaynağı kalmıyor. Halbuki bedence gelişmiş işte. Cemal sözlükten okudu. Arapça sözlüklerden okudu. Bu gerçekten ciddi manada sıkıntılı bir durum. Her dersşn sonunda söylüyoruz ama bu hıtamuhu misk olsun bi Servet’i dinleyelim. Servet’in Malezya’da bir kurban bayramı geçirdi de bana bir hatırasını anlatmıştı. Size de anlatsın.
SERVET BAYINDIR: Malezya malum çok karışık kozmopolit bir ülke. Yüzde 60’a yakını müslüman. Geriye kalan yüzde 30’u yaklaşık Çinli. Dolayısıyla Budist. Bir kısmı da Hindu. Şimdi burada ramazanın toplumdaki görüntüsü ile kurban bayramının görüntüsü arasında dağlar kadar fark var Malezya’da. O da şöyle. Bir de hac ile bir mukayese edelim. Hacda çok büyük bir benzerlik var diyelim. Şöyle: Hinduların kendilerine göre bir hac mevsimi var ve hac yaptıkları büyük bir putları ve mabedleri var. O hac günü yaklaştığı zaman geldiğinde Malezya’nın Kualalumpur merkezde yaklaşık bir 10 kilometre şehrin dışında bir yerde toplanıyorlar, şehrin ortasında bir ana cadde var oradan yürüyerek yaklaşık bir10 kilometrelik mesafeyi ki bir çoğu ayakları çıplak yani sevap olsun diye çıplak olarak yürüyorlar ve bir çoğu da omuzlarında şu bizim sürahiler gibi süt götürüyorlar tanrılarına hediye kurban olarak götürüyorlar. Ve bunu çok müthiş bir şaşaa ile tantana ile belki bir hafta önceden başlıyorlar. Her tarafı süslüyorlar. Ve böylece gidip tanrılarını ziyaret edip..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kurban bayramı günlerinde mi?
SERVET BAYINDIR: Yok. Onların kendi günleri var. Bir, bu hac ile ilgili. Malezyalılar’ın da bu anlamda malum hac konusunda çok büyük bir organizasyonları var. Tarihten beri çok önem veriyorlar. Hatta bizde askere giteyene kız verilmediği gibi Malezya’da da hacca gitmeyen kıza damat, damat adayına da kız verilmeyecek kadar öyle kültürel bir hava oluşturulmuş. Kurbana geldiğimiz zaman mesela ramazan bayramına 15 gün kala her taraf süslenir. “Bayram geldi”, “bayram geliyor”, şirketler, o alışveriş merkezleri falan her taraf süslenir. Bayram, hoşgeldin ramazan diye yapılırken kurban bayramının hiç bir esamesi okunmaz hiç bir yerde. Çok özel, o da Pakistanlı vesair Hanefi mezhebine mensup olanların çok ücra köşelerde kendi aralarında işte kurban kestikleri görülüyor. Ama genel anlamda siz Malezya’da yaşarken kurban bayramının geldiğini hiç anlamanız mümkün değil.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hayvan yok, kurban kesme yok. Bizim Şafi bölgelerde de var mı? Yaşayanlar var mı Şafiler’in yoğun olduğu bölgede?
SERVET BAYINDIR: Mesela Ürdün’de kaldık yine bayramda. Ürdün’de de çok az. Fazla hissedilmiyor bizim Türkiye gibi yani. Biz zor kurban bulduk kestik. Sünnet olmasının orada bir sonucu.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Sünnet diyorlar. Halbuki ayetler gayet açık. Sünnet, mendup dediğiniz zanan artık insanlar onunla ilgilenmiyorlar. Ama vacip dendiği için Hanefiler’de, kurban önemli. Hanefiler’de de Ebu Hanife vacip diyor. Hepsi de demiyor. Hanefiler de ilgili ayetleri delil almamışlar ama Hanefilerin vacip kavramı diğer mezheplerin hiç birinde yoktur. Farz ile sünnet arasında bir ara görev olarak şey yapıyorlar. Bir yönüyle farza benziyor bir yönüyle sünnete benziyor. Ayeti gördünüz. O ayetlerdeki hükümler bütün islam alemine yayılacak olsa islam aleminin tamamı kurban bayramında kurbanı keserler. O zaman “li kulli ümmeti” meselesi de kayboluyor diğer mezheplerde. Her ümmetin kesmesi gereken ibadet meselesi kayboluyor. Çünkü siz mendup dediniz mi insanlar fazlaca önemsemiyor. Sünnet dediğiniz zaman fazlaca önemsemiyorlar. Böyle bir durum söz konusu. Heralde tamam değil mi? Neticede anlaşıldı. Hac konusu da kurban konusu da bütün ayrıntılarıyla kuranda var. Yeter ki kuranın emrettiği metoda göre hareket edilmiş olsun. Çok hızlı bir şekilde anlatmak zorunda kaldık. Şimdi sorular.
KATILIMCI: Detayları var kuranda ama hac sadece belli günlerde yapılıyor. Hac ayları neden var o zaman?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Az önce söylemeye çalıştık. Hacca başlama ayları o. Haccı yapma günleri de Hac suresi 28.ayette. O günlerde de HAC, 29.. Ayet: “Sümmelyakdu tefesehüm” ayetinde okuduk. Çok hızlı anlattığımız için karışmış olabilir bunlar. Hac ayları hacca başlama ayları oluyor. “Fe men farada fihinne” diyor orada; “kim o günlerde hacca başlarsa”. Başlarsa dediği için mecburen Şevval,Zilkade, Zilhicce oluyor. Muharrem olmuyor. Çünkü artık Zilhicce’den itibaren hac bitmiş oluyor. Aylar da en az üç olduğu için Şevval, Zilkade ve Zilhicce olmak zorunda kalıyor. Orada başlama yani ihrama girilmenin caiz olduğu vakitler olmuş oluyor. Ama esas ibadet yapma zamanı olarak da belli günler dediği günlerdir. Ondan sonra “fezkurullahe fi eyyamin ma’dudat”, Arafat’tan hepberaber inme, “summel yakdu tefesehum” ayeti, Resulullah’ın ayeti: bunların hepsi günlere kadar geliyor. Zaten “bilinen”, devamlı tarihe atıf yapıldığı için yeni bir şey söylemiyor. Bu da islamın önceki dinleri tasdik etmesinin bir başka şekli oluyor.
MUSTAFA BEY: Hocam ayetlerden kurbanın kesilmesini çok iyi anladık. Ancak durumu iyi olanlar keser, olmayanlar kesmezi açıkçası ben anlayamadım.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Durumla alakası yok. Zaten “size rızık olarak verdiğim” diyor. Rızık olarak vermek, kesebilecek durumda olmak demektir. Kesecek durumdaysan kesebilirsin ama her ferde farz değil ümmete farz. Ümmete farz olduğu için farzı kifaye oluyor. Durumu çok iyi olanın da kesmesi gerekmez. Ebu Bekir ve Ömer(ra)’ın zaman zaman kesmemeleri gerçekten çok akıllıca bir şeydir. Aksi takdirde insanlar farzı ayn kabul eder. Ama tabi gördünüz işte Şafi mezhebi bunu delil alarak diyor ki; “sünnettir”. Halbuki değil. İlgili ayetleri alsaydınız, ilgili hadisleri alsaydınız Ebu Bekir ve Ömer’in niye böyle yaptığını da anlardınız. Farzı ayn sayılmasın diye. Farzı kifaye.
MUSTAFA BEY: Hacca gidince şeytan taşlamaya katılmadan haccı yapmak mümkün mü?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hayır. Mümkün değil. Mutlaka şeytan taşlayacaksınız. Ayeti okudum burada. Dediğim gibi çok hızlı ders anlatmak zorunda kaldık. Ayrıntı bizim sitede vardır. Hızlılıktan dolayı hiç bir ayet üzerinde yeteri kadar duramadık.
SADETTİN BEY: İhsan Eliaçık denilen adama, arkadaşlarımız Onun müritleri çok var. Biz onlara en son olarak şunu diyebilirmiyiz; “lekum dinikum vel yedin”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Boş ve Onu. Ona gerek yok. Biz burada gerekeni söyledik. Kendi mealinde var.
SADETTİN BEY: Hiç bir şey demeyelim mi Hocam?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Anlatacaksın ayetleri, adam kabul etmiyorsa etmez. Ne yapalım. Herkesin inanmama hürriyeti var, inanmayabilir. “Lekum dinikum vel yedin” zaten kendiliğinden oluşur.
SADETTİN BEY: Zilhicce’den beri mi traş olmayacağız?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Zilhicce’nin birinden itibaren, bazıları da kurbanı aldığın andan itibaren diye anlaşılacak rivayetler de hatırlıyorum ama şu anda aklıma gelmedi.
VEDAT YILMAZ: Büyük baş hayvana 7 ortak girebilirken küçük baş hayvana neden ortak girilemiyor? Bunların delili nedir?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Büyükbaş kurbana 7 ortak meselesi şeye dayanlarak yapılıyor. Resulullah, Hudeybiye’de büyük baş hayvanları 7 kişi için kestiğine dair rivayetler var. Mesela bir tek hayvanı tüm ümmet için kesmiş olması yani Resulullah’ın böyle 7 ile sınırladığına dair açık emir yok. Ayetlerde de yok. Sadece Hudeybiye’de büyük baş hayvanı 7 kişi için kesildiğine dair o rivayeti Hanefiler esas almış. Mesela hadisler vardır “li kulli ehli beytin udhiyyetun” yani her aileye bir udhiyye. Her aileye bir kurban yeter şeklinde Resulullah’tan gelen hadisler vardır.
SORU: Kurban bayramı 3 gün mü 4 gün müdür?
ABDULAZİZ BAYINDIR: 4 gün.
VEDAT YILMAZ: O “eyyamin malumat” kelimesi.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tamam “eyyamin malumat” bir de “eyyamin madudat” var. İkisini birleştirdiğin zaman mecburen 4 gün oluyor. Zaten hep geçmişe atıfta bulunuluyor. Malum kelimesi, insanların bildiğini gösteriyor. Bilinen de 4 gündür.
SORU: Bir tv kanalında bir şey söylenmiş. İsim vermeden okuyayım. Hz. Peygamber, Hz. Ebu Bekir’i Zilkade ayında hacca göndermiş. Sonra kendisi Zilhicce ayında hacca gitmiş. Bu da şu demektir: her ay bir hac düzenlenebilir, yoksa zamanı yoktur.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Onlar düzenlesinler.
VEDAT YILMAZ: Her ay hacca gidikebilir mi demiş.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Gitsin onlar ya. Bunlar bu dini babalarının çiftliği zannediyorlar ya. Gitsinler kardeşim. Hakikaten acayip bir şey ortaya çıktı. Mezheplere bakıyorsun bir başka sıkıntı, bunlara bakıyorsun bir başka sıkıntı. Gitsinler ya.
VEDAT YILMAZ: İnsanlar arasında haccı ilan et ayeti Hac 27.ayette “yorgun binekler üzerinde yaya olarak sana gelsinler”de “sana gelsinler” ifadesi Medine’ye de ziyareti zorunlu kılıyor mu?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu kimin “sana”sı? İbrahim(as), Resulullah değil o. İbrahim(as)’ın bulunduğu yer de Mekke. Mekke’ye gelsinler. O emir verildiği zamanki yer Mekke’dir. Medine ile bir alakası yok ki. Sonra bakın orada diyor ki onlar zamanını da biliyor geliyorlar,her şey biliniyor. Öteden beri. Bunlar kendi keyiflerine göre hac zamanı uydurmasınlar. Bunların hesabını C.Hakka veremezler. Kendilerini Allah yerine koyuyorlar az önce okuduğun kişiler. Bunun cezası çok ağırdır.
VEDAT YILMAZ: Hacerül esvedi sormuşlar Hocam. Bunun dindeki yeri nedir demişler.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hacerül esved, tavafın başlangıcının bir işaretidir o kadar. Başka bir şey değil.
VEDAT YILMAZ: İbrahim(as)’ın oğlu İsmail’i daha önce oğlu olduğu takdirde kurban edileceğini söyleyip sonra İsmail(as) doğduğunda ve rüyasında onu kurban et emri geldiğinde hayvanlarda olduğu gibi el budn yani buluğa erince mi İsmail(as) bu emir geldi?
ABDULAZİZ BAYINDIR: İsmail(as) hayvan değil heralde! Ne alakası var yani bunun konuyla? O başka bir şey, bu başka bir şey.