“ElhamdülillâhiRabbil-‘âlemîn. Vessalâtüvesselâmü ‘alâRasûlinâ Muhammedin ve ‘alââlihî ve sahbihîecma’în”
Epey zamandır biliyorsunuz şeyler Türkiyede hac bir başka günde yapılır iddiaları var o da:
Estauzübillah “El haccu eşhurun ma’lûmât” (2/197) malum aylardadır hac ifadesinden hareketle başlamıştı. Başlangıçta bu haram aylarının başka günlerinde yapılır şeklinde iddia ediliyordu. Yani Zilhicce, Muharrem bu üçünün bir şeyinden. Şimdi Bayraktar BAYRAKLI diyor ki: “On iki ayın her birinde yapılır ama her ayın onuncu günü” nereden çıkarıyorsa tabi o onuncu günü. Bunu diyor şeyler ülkelerin yetkilileri toplaşmalı ve ayına karar vermeli diyor. (Yahya Hoca: Her ülke için mi farklı?) Yok ülkeler kendi aralarında toplaşmalı mesela Suudi Arabistan, Türkiye yani İslam ülkelerinin şeyleri toplaşmalı kararlarını vermeliler. İşte senede on iki tane hac yapılabilir diyor. Kurbanı da on ikiye dağıtıyor. Dolayısıyla yılın her zamanında insanlara et dağıtılır. Her zaman da hac ibadeti yapılır ve o izdiham da önlenmiş olur diyor. Senede bir kere yapılacak olan hac da şimdi üç dört milyon insan gidiyor. Yarın dünyanın tamamının Müslüman olduğunu düşünün o zaman belki bir milyar insan hacca gelmek isteyecek ya da beş yüz milyon insan hacca gitmek isteyecek. Bu insanları nereye sığdıracaksınız? Bugün olmazsa yarın bunu mutlaka şey yapacaksınız. Benim neslim görmezse başkası görecektir diyor. Böyle bir iddia yapıyor. Şimdi çok enteresan bir olay var. O da bir başka grup da var. Namazla alakalı. İşte Hakkı YILMAZ. Hakkı YILMAZ mıydı onun adı. Sen o kelimeleri iyi ezberlemiştin. Ne diyordu namazla ilgili olarak. (Seyirci: Zihni ve mali destek.) Ya ne kadar aklıma yerleştirmek istediysem bir türlü yerleşmedi. Allah’tan ki senin aklında kaldı. Zihni ve mali destek. Başlangıçta eğitim diyordu. Şimdi desteğe değiştirdi. Zihni ve mali destek. Günde beş kere. Nasıl bir şeyse o? Şimdi önce zihni ve mali desteği şey yapacak ondan sonra e aklıma gelmedi. E aklına geldiği zaman yaparsın diyecek. Şimdi bu ne oluyor? Siz şey (Enes Hoca: Oruç konusunda da) orucu da işte Ramazan ayı bir başka zamana taşınabilir dedi. Bir de orada bir ifade kullandı:
Estauzübillah “Fe men şehide minkumuş şehra fel yesumhu” (2/185) kim o ayda hazır bulunursa o ayın içinde orucunu tutsun dedi. Bunda da bir başka şey var maksat var. Çünkü ben duymuştum şöyle bir ifade kullandığını. Kendisinden duymadım da bana soru soranlardan duydum. Belki yanlış da olabilir. Yani İnşallah fırsat olursa ona da sorarım bunu.
Eyyamen madudat. Sayılı günler madudat kelimesi cem-i dir. Cem-i en az üç gündür dolayısıyla mutlaka oruç tutmamız gereken üç gündür ve bu üç günlük oruç da ramazanda olmalıdır şeklinde bir takım ifadeleri de varmış. Şimdi biz bugün tabi yani oruçla ilgili esas söylemek istediğimi az önce söyledim yani bu tarafa gidildiğini düşünün. Artık İslam’ın hiçbir şeyi kalmaz yani din İslam dini diye bir şey kalmaz. Biz buna baktığımız zaman Hıristiyanlarda niye beş vakit namaz olmadığını anlayabiliyoruz. Bugünkü Hıristiyanlarda. Şeye ben bir kere onların ayinlerini seyrettim. Onu yaparken arada sırada o şeylerin önüne alınlarını koyuyorlar. Önlerindeki sıranın üzerine alınlarını koyup secde yapıyorlar. Rükuya benzer bir takım eylemler de var böyle eğiliyorlar. Dolayısıyla yani bir müddet sonra bakın bizim bunlardan zihni ve mali destek gelmesin de hareket falan da yok yani. Eğilme şu bu o da yok. Yani bir müddet sonra bu İslam dini öyle bir hale gelecek ki artık din demeye bin şahit isteyecek. Zaten şu ana kadar İslam’ın hukuku yüzde atmış yetmiş civarında bitirildi zaten tarih içerisinde. Hukuk denen şey İslam’ın akaidi ciddi manada bozuldu. Tefsirlere ciddi manada yanlış şeyler eklendi. Bu galiba sonra operasyon gibi gözüküyor. Tabi buna karşı ciddi bir direniş lazım. Şmdi biz bugün her zaman yaptığımız gibi gelenekçi bir noktadayız ve işin en garip tarafı da şu: biz her zaman gelenekçiyiz yani şu manada gelenekçiyiz: kuran ve sünnet ne demişse o. Ama bazen bunları öylesine unutulmuş oluyor ki biz yenilikçi gibi algılanıyoruz değil mi? Yani söylediğimiz kuran ve sünnette olmasına rağmen sanki yeni bir şey takdim ediyormuşuz gibi toplumda algılanıyor yenilikçi diye. Aslında bizim herhangi bir yenilikçiliğimiz söz konusu değil. Yani Allah ne diyorsa Peygamberimiz sav nasıl uygulamışsa onu yapıyoruz. Şimdi uzun sözün kısası hacla ilgili bugün şey yapmış olalım. Evvela bu zatların iddialarına bir bakalım bak. Dün akşam işte Habertürk televizyonunda aslında birlikte televizyona çıkmamız planlanmıştı. Fakat kendi öyle arzu etmiş. Yani beraber çıkmak istememiş televizyona. Ondan dolayı televizyon bizim buraya canlı yayın arabasını gönderdi. Biz buradan katılmak zorunda kaldık. Ama orada teklif ettim. Hem Bayraktar BAYRAKLI bulunsun, hem hala bu iddiayı sürdürüyorsa Yaşar Nuri bey gelsin. Diyanet İşleri Başkanlığından da uzmanlar gelsin, biz de gidelim ortaya dökülsün yani artık. Bunlar çünkü çok ciddi fitne oluşturuyor. Oraya gidip de ben hac görevini yaptım diyenleri ben duydum orada yani. Hac görevimi yaptım diyor. Arafat’a çıktık diyor bir grup. Orada vakfe yaptık diyor işte Müzdelife’ye indik. Şeytan da taşlamışlar bunlar. Ne? Tamam hacı olduk diyor. Şart değil ki diyor illa da şey zamanı. Yani umreye gidiyor. Hac olup geliyor. Kendi kafasına göre bunlar bir müddet sonra yayılabilir. Bizde şimdi dikkat ediyorsanız yanlış söyleyenleri daha çok konuşturuyorlar, doğru söyleyenleri değil de yanlış söyleyenleri daha fazla şey imkanlar bekliyor belki de bu Cenabı Hakkın bir taktiridir. Bilmiyoruz yani. Doğru ile yanlışı birbirinden ayırmak için. Önce şu ayeti kerime var. Biliyorsunuz. Bakara suresi işte Kuranı Kerimin elimizdeki Kuranı Kerimin otuzuncu sayfası. Surenin 197 inci ayeti.
“El haccu eşhurun ma’lûmât” (2/197) Hac bilinen aylardır. Yani bilinen aylardadır. Bilinen aylardadır. Hac malum aylardır derken yani ilk önce akla gelen demek ki hac öyle belli günlerde değil en azından üç aydır çünkü malumat ifadesi kullanılınca eşhurun ve malumat ifadesi en az üçü ifade eder. Ama ondan sonraki ayet bu aylar olmaktan çıkarıyor. Ayetin devamı. Diyor ki:
“Fe men farada fîhinnel hacca” (2/197)
Kim onlar içerisinde haccı farz ederse, faradanın faili o men’dir. Kim Haccı farz ederse. Farz ne demek? Farz bir şeyi kesip ayırmak. Bir şeye işaret koymak, işte çentik koymak, kertik koymak. Türkçede kullanılır vesaire böyle bir şey yaparsınız bir okun yayını hazırlarken yayın başına iki tarafına bıçakla ipini bağlayabilmek için ona kiriş dedikleri ortadaki o ipini bağlayabilmek için iki tarafını bıçakla ayarlarsınız, ona da Araplar fard kelimesini kullanıyorlar. Çünkü orada kesiyorlar onu. Farada kataa manasına kesmek. Şimdi,
“Fe men farada fîhinnel hacca” (2/197) bu aylar içerisinde kim haccı farz ederse yani kendisi için kesip atıyor tamam karar verdim ben bu aylarda hacca gideceğim.
“Fe men farada fîhinnel hacca” (2/197) kim o aylarda haccı kesinleştirirse. Kendisi için. O zaman demek ki o aylarda hac yaparsa değil. Hacca karar veriyor. Hacca karar kesinleşti dediği zaman ne demek? Ne zaman hac kesinleşir? Niyet eder başlar. O zaman kesinleşir. Ondan dolayı bu meallerde bakayım burada ne demiş? Bak burada güzel mana vermiş diyor ki şey Süleymen ATEŞ’in hocasında hac bilinen aylardadır demiş yani
“El haccu fi eşhurun ma’lûmât” diye mana vermiş. Doğru. Zaten şeyde zarfı zamandan fin hasfi kıyasidir biliyorsunuz yani. Bu da zarfı zamandır. Fi, hasfedilir normaldir. Zaten şeyin eşhurun malumat el hac kelimesinin haberi olmaya salih bir söz değildir. Onun zarfı olmaya salihtir. (Enes Hoca: Mesela El berdu şeh deniyor.) Elberdu şeh yani fi şehreyn demek iki aydadır soğukluk böyledir yani. Başka mana verme imkanı yok dolayısıyla hac bilinen aylardadır. Kim o aylarda ihram giyerek ihrama girerek haccı kendisine gerekli kılarsa, güzel. Güzel bir mana vermiş gerçekten. Haccı kendisine gerekli kılarsa. İhrama girdi, hac ibadetine başladı. Şimdi ihram nerede kuranı kerimin neresinde ihram kelimesi var? İşte burada var. Yani Peygamberimiz sav bir uygulama yaptığı zaman bakıyorsunuz ki anlamadan hemen ya bu kuranda yok diyor. İhrama girmek var mı kuranda? Yani kuranı kerimde bir hikmet vardır yani Allahu Teala diyor ki:
“Kitâbun uhkimet âyâtuhu” (11/1) Bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış, “Summe fussılet” (11/1) Sonra açıklanmıştır. Yani bir açıklanan muhkemler var, bizim kitaplarda muhkemler açıklanmaya ihtiyacı olan ayetler midir? Öyle diyorlar mı? Muhkemin açıklamaya ihtiyacı var mı? Öyle diyor mu? Yok diyor. Ama kuranı ne diyor? Bir muhkem ayetler vardır. “Sümme fussilet” (11/1) o muhkemler açıklanmıştır. Muhkemler açıklanmaya ihtiyacı olan ayetlerdir. Açıklayan kimdir? “Min ledun hakîmin habîr” (11/1) Hakim ve habir olan Allah tarafından açıklanmıştır. Şurada açıklayan var şurada açıklanan var. Peki açıklama nerede? Değil mi? Şu açıklanan, şu açıklayansa ortaya bir açıklamanın çıkması lazım. Açıklama. Sözdür mesela şimdi. Şurada bir kelime var. Yani burada örnek veriyoruz ya. dün akşam da söylendi. Kısa olduğu için onu örnek veriyoruz yoksa bunun yüzlerce sayısız örneği var. İşte Safa ile Merve:
“İnnes safâ vel mervete min şeâirillâh” (2/158) Allah’ın şeairinden yani Allah’a ibadetin simgelerindedir. İşte say görevini nerede yapacaksın? Orada yapacaksın. Oranın simgesi. O tepelerin her birisinde eskiden birer tane put varmış onun için o sayı yapmıyorlarmış. Şimdi diyor ki Allahu Teala:
“Femen haccu” (2/158) Bu Allah’ın şeairinden sanane yani o putlardan dolayı değil ki bu. Müslümanlar zannediyor ki putlardan dolayıdır bırakıyorlar. Allahu Teala diyor ki putlardan değil. Oradaki putlar değil, altındaki tepeler ibadetin simgesidir diyor.
“Fe men haccel beyte evı’temera” (2/158) Kim bu beyti hac eder ya da umre için tavaf ederse, hac için tavaf ederse,
“Fe lâ cunâha aleyhi en yettavvefe bi himâ” (2/158) ikisinin arasında say etmesinde bir günah yoktur. Demek ki say tavaftan sonra olmalı bak buradan da. O da ortaya çıkıyor. Fıkıh kitaplarında yazar say tavaftan sonra olmalı ama kuran ayağı yoktur onun. Kim hacc eder yani hac veya umre için Kâbe’yi tavaf ederse say etmesinde günah yoktur diyor. Çünkü günah sayıyor Müslümanlar (Enes Hoca: 2:45 anlaşılmıyor.) caiz? Ha o da ama bir tavaftan sonra olur diyor. Bir tavaf yapmalı tavaftan sonra say etmeli deniyor. (Yahya Hoca: Yani say’ı müstakil bir ibadet olarak kabul ediyorlar mı?) (Enes Hoca: 15:05 anlaşılmıyor.) Hep öyle uygulama yapılıyor şeyde. Şu anda uygulama şeyin dediği gibi. Araplar öyle şey bizim mesela Türkler genellikle onu yapıyorlar. Arafata çıkmadan sayı yapıyorlar ki sonra sıkıntı olmasın. Şimdi ama o say’dan önce bir tavaf yapıyorlar. Nafile tavaf yapıyorlar. Fakat bu ayete baktığımız zaman onun olmaması lazım. İfade tavafından sonra olmalı. O anlaşılıyor.
“Fe men haccel beyte evı’temera fe lâ cunâha aleyhi en yettavvefe bi himâ” (2/158) Yani hac ve umre için tavaftan sonra iki Safa ile Merve arasında tavafta yani say etmekte bir günah yoktur. Şimdi bu bir ayet mi? Muhkem açık bir ayet. Ama açıklamaya ihtiyacı var.
“Sümme fussilet” (11/1) Şimdi açıklayan ayet hangisiydi?
“Ve etimmûl hacce vel umrete lillâh” (2/196) Şimdi burada hacda da umrede de olan bir şey olacak ki tamamlayın. O eksiklik hacda da umrede de bırakılmış bir eksiklik olması lazım. Şimdi bu ayetten öğrendik mi hac ve umrede bir eksikliğin bırakıldığını ikisinde de. Nedir o? Say yapmıyormuş Müslümanlar. O zaman etimmu dediğine göre hacda da umrede de olan eksikliği tamamlayın. Peki şimdi bu açıklanan ayet, bu da açıklayan ayet. Peki açıklama hangisi? Say’ın hükmü nedir? Say’ın hükmü nedir? Vacip mi oluyor bu ayete göre bak: Tamamlayın diye emrediyor Allah. Ne oluyor say’ın hükmü farz oluyor. Peki say farzdır diye bir cümle var mı kuranı kerimde? İşte o açıklama. İşte o açıklama. Açıklanan ayet. Açıklayan ayet var. Açıklama: Hac farzdır dedim. Çünkü say farzdır dedim. Buradan açıklanan o. peygamberimiz ne demiş?
“İnnallaha ketebe aleykümüs saye” (Ahmed b. Hanbel, C. 6, s. 42; İbn Huzeyme, 2765) Allah size say’ı farz kıldı. Say edin demiş. O zaman bu cümle var mı kuranı kerimde? Var ama ayetleri birleştirdiğin zaman var. Ayetleri birleştirdiğin zaman var. Açıklama olarak ortaya çıkıyor. İşte o açıklama kuranda yok. Açıklayan ayet var, açıklanan ayet var ama açıklama hikmet. O kuranla beraber inmiş zaten. Onu bulabilecek kişiler lazım. İşte peygamberimiz onu buluyor ve bize söylüyor. Ne diyor?
“İnnallaha ketebe aleykümüs saye fesa’v” (Ahmed b. Hanbel, C. 6, s. 42; İbn Huzeyme, 2765) Allah size sayı farz kıldı. Say edin diye bildiriyor. E şimdi bizim mezhepler öyle bir yöntemden habersiz. Böyle bir yöntemden habersiz olduğu için o açıklamayı ayetlerle ilintilendiremiyorlar. Dört mezhebin dördü de diyor ki: Bu Safa ile Merve kelimesinin geçen ayetlere bakıyor. Ya diyor burada hiçbir hüküm çıkmaz ama Peygamberimiz farz dediğine göre bu bir rükündür. E Hanefi mezhebi de diyor ki: Ayette böyle diyor bundan bir hüküm çıkmaz. E hadis öyle diyor Allah Allah. Ayetin koymadığı hükmü hadis koyamaz diyor. İkisini de almıyor. Ayeti de almıyor, hadisi de almıyor. Ondan sonra ne diyor? diyor ki ben icmaya uyarım diyor. Vaciptir diyor. Peki kardeşim senin vacibini söyleyen senin dediğin manada vacip diye bir kavramdan bahseden bir başka kimse var mı? Sen öyle bir vacip kavramı ihtas etmişsin ki, sadece sende var başka kimsede yok. O konuda icma var diyorsun. Allah’ını seversen yapma yani şimdi diyorlar ya hiç olmazsa bize karşı yapma başkalarına yapıyorsun. Şimdi onun için şeyde bir açılanan ayet var, açıklayan ayet var, bir de açıklama var. İşte açıklamayı biz peygamberimizden alıyoruz. Tamam mı? Şimdi burası böyle. Burada yani ihrama girilirken şunu yapmak bunu yapmak lazım. İşte buradan çıkan açıklamalardır bunlar. Bu ve benzeri ayetlerden yani ilgili ayetlerden çıkarılan açıklamalardır. Hacc bilinen aylardadır. Kim o aylarda kendisine haccı farz ederse, kendisine haccı farz etmesi hacca niyet edip başlamasıyla olur. O andan itibaren farz. Biz namaz hangi andan itibaren namaza başlamış oluyoruz? (Seyirci: İftitah tekbiri.) Allahu Ekber. İftitah tekbirinin bir anlamı da nedir? Tahrime tekbiri. Tahrime işte tahrimeyle ihram aynıdır. Tahrime ihram. Burada Allahu Ekber diye nasıl namaza başlıyorsan, haccın Allahu Ekberi de niyet edip terbiye getirmektir. Sadece niyetle başlayamazsın. Namaza da niyet ettim dediğin zaman namaza başlamış olmazsın. Allahu Ekber diyeceksin ki namaza başlamış olasın. Hac ve umrede de öyle. Böyle efendim niyet ettim hacca umreye olmaz. Arkasından mutlaka terbiye getireceksin. O da onun Allahu Ekberidir. Namazın içerisinde rukuye gittiğin zaman, kalktığın zaman hep aralarda zikirler var ya, orada da hep değişik yerlerde lebbeyk diye terbiyeler tekrarlanır. Ne zamana kadar? Beyti hatika gelip tavafını yapıncaya kadar. (Enes hoca: 21:00 anlaşılmıyor.) Ha yani lebbeyk lil hacci lebbeyk lil umre denebilir. Şeydir yani asıl konu tabi o da işin başka tarafı.
“Fe men farada fîhinnel” (2/197) Demek ki bu aylarda şeye başlanıyor. Hac ibadetine başlanıyor. O zaman kim başlarsa,
“Fe lâ refese” (2/197) Tamam. (Yahya Hoca: Bu adam şevval ayında nasıl kendine haccı farz edecek?) Şevval ayında farz edemeyecek. Şimdi o diğer şeylere geleceğiz. Şevval ayında olmuyor. Ama Hanefi diğer mezheplere göre olur. Ne zaman başlarsa başlasın. Çünkü niye ayetle irtibat kuramadıkları için fetvalar değişiyor yani.
“Fe lâ refese” (2/197) Rafes yok. Eşiyle ilişki yok. Demek ihram onu haram kılıyor. İlişkiye götürecek sözler de caiz görülmüyor.
“Uhılle lekum leyletes sıyâmir refesu” (2/187) Diyor ya Allahu Teala. Oruçlu olduğunuz gecelerde rafes size helal. Yani eşinizle ilişkiye girmek. Burada da
“Fe lâ refese” (2/197) Bitti. İhramlıyken yok. Mesela Allahu Ekber diye namaz kılmaya başladığın zaman ben bir yudum çay alayım diyebilir misin namazda? Orada da o yok. Her ibadetin kendine göre bir takım yasakları vardır. Oruca başladığın zaman da yeme içme yok.
“Fe lâ refese ve lâ fusûka” (2/197) Fusuk da yok. Artık daha yanlış şeyler yapamazsın yani. Başka zaman da yapamazsın ama orada hiç yapamazsın. Konuşamazsın mesela şeyde namaz kılarken o da onun gibi bir şey.
“Ve lâ cidâle” (2/197) Kimseyle tartışmaya da giremezsin.
“Fil hacc” (2/197) Bu hac sırasında. Yani ihram esnasında. Şimdi burada bu arkadaşımız diyor ki:
“Fe men farada fîhinnel hacca” (2/197) Kime diyor bu aylarda hac farz olursa. Şimdi o zaman farada’ nın faili bu kişi olmaktan çıkıyor. Furida oluyor. E kime farz olduğunu nereden bileceksin? Ha efendim yol bulabilen falan filan diyecek öbür tarafta. Şimdi burada eşru malumattan. Asıl konumuz o değil başka konulara dalmayalım ama mesele anlaşılsın diye o kadar geniş şeyler söylüyorum. Şimdi biz şeyden yani ayetlerden anlıyoruz ki daha önce de defalarca burada şey yapmıştık. Adem as yeryüzüne inişinde ilk önce Arafat’a inmiş gözüküyor ve Adem as’ın bahçesi Arafat’ta olduğu anlaşılıyor. Ondan sonra bahçeden çıktıktan sonra işte Müzdelife’de karı koca çiftleşiyor zaten Müzdelife’nin manası orası o anlama geliyor. Oraya cem de deniyor. Ondan sonra aşağıya doğru iniyorlar. İşte şeytanla demek ki karşılaşıyorlar. Kendilerinin çıkmalarına sebep olan. Şeytanı orada taşlamış oluyorlar. Şeytanı zaten Allahu Teala şeytanı racim diyor. Taşlanmış şeytan. Onun için racmül cemerat deniyor ya. Şeytanı racim işte. Taşlıyor Adem as şeytanı. Ondan sonra da aşağı iniyor, Kabe’yi yapıyor. Yeryüzünün ilk binası. Ve adem as hacc ibadetini yapıyor. Onun evladı da haccı yapmaya devam ediyor. Ne zamana kadar? Nuh as zamanına kadar. Nuh as sırasında bir tufan oluyor. O tufanda Kabeyi Şerif yıkılıyor ve kumlar altında kalıyor sonra İbrahim as geliyor. Cenabı Hakk’ın emriyle oraya. Orada ne yapıyor? Şeyin Kabe’nin eski temellerini buluyor. Yoksa Kabe’yi bina etmiyor. Kabe’yi yükseltiyor. Allahu Teala ne diyor orada Estauzübillah:
“Ve iz yerfeu” (2/127) Şeyde Bakarada kaçıncı ayet?
“Ve iz yerfeu” (2/127) Yükseltiyordu.
“İbrâhîmu” (2/127) İbrahim. Neyi?
“Kavâide” (2/127) O temelleri. Bakara yüz yirmi yedinci ayet. O temeller var. Yıkılmış. Temelleri yükseltiyor. Temelleri yükseltiyor. Şimdi ama mesela şey için ne diyor Ali İmranda:
“İnne evvele beytin vudia lin nas” (3/96) İnsanlar için konmuş olan ilk ev. O vudu, vada yokken konuyor. O yokken konuyor. O ilk insan Adem as. Ama İbrahim as’ın yaptığı? Yerfeu kavaid. Mevcut şeyleri temelleri yükseltiyor.
“Ve iz yerfeu ibrâhîmul kavâide minel beyt” (2/127) Sadece İbrahim değil. Oğlu İsmail ile beraber. O zaman dua ediyorlar. Ne diyorlar?
“Rabbenâ tekabbel minnâ inneke entes semîul alîm” (2/127) Ya rabbi bizden kabul et. Sen işiten ve bilensin. Ondan sonra ne diyor?
(Yahya Hoca: “Rabbenâ vec’alnâ muslimeyni” (2/128))
“Erinâ menâsikenâ” (2/128) orada mı? (Yahya Hoca: Onun devamında.) Dur şimdi bir dakika kaçıncı ayetti? Yüz yirmi yedi mi? (Yahya Hoca: Yüz yirmi yedi, yüz yirmi sekiz) Bakara yüz yirmi yedi, yüz yirmi sekiz. Tamam burada diyor ki işte onu binayı yaptıktan sonra artık Kabe’nin yeri belli oldu ya. O zamana kadar kayıptı. Diyor ki:
“Rabbenâ vec’alnâ muslimeyni leke” (2/128) Bizim ikimizi sana teslim olmuş kişiler yap.
“Ve min zurriyyetinâ” (2/128) Soyumuzdan gelenlerden de yap.
“Ummeten muslimeten lek” (2/128) Sana teslim olmuş bir önderler grubu yap. Bir ümmet, bir şey yap. Millet yap. Ondan sonra da
“Ve erinâ menâsikenâ” (2/128) Menasikimizi bize göster. Ne demek menasik? Hac ibadetinin yapıldığı yerler. Bak o yerler de zaten var. Göster diyor. “Ve ceallena menasiken” demiyor. Gayri mazhar şey. “Vecallena menasike” demiyor değil mi? Bizim için menasik oluştur da şurada hac ibadeti yapalım demiyor. Menasik zaten var. Sen nasıl Kabe’nin yerini bize gösterdin biz Kabe’yi yaptıysak,
“Ve erina menasikena” (2/128) Hac ibadetini yaptığımız yerlerde göster diyor. Onu da gösteriyor mu Allahu Teala? Onun için zaten bize diyor ki Allahu Teala:
“Vettehizû min makâmı ibrâhîme musallâ” (2/125) İbrahim’in makamlarından dua yerleri yapın diyor. Musalla dua yeri. Namaz kılma yeri değil. Bu makam kelimesinin cemi yoktur biliyorsunuz Arapçada. Makam, müfret için de kullanılır, cemi için de kullanılır. Cem yapmak isteyenler makamı önce müennese çevirirler, mekameh yaparlar. Sonra oradan cemi yaparlar makama derler. O başka bir şey. (Seyirci: Onu da tasavvufta kullanırlar.) Ha onu da tasavvufta kullanırlar. Ama mekam kelimesinin cemi yoktur. Hem müfret için hem cem için kullanılır. Onun için menasik kelimesinin bir başka ifade şekli makam. Makamı İbrahim. Niye? Çünkü ilk defa oralarda İbrahim as gitti durdu ve dualarını yaptı. İşte Safa, Merve, orada yapılan dualar, Arafat, Mina, Müzdelife, şeyler cemerat. Hepsi makamı İbrahim’dir. Bunların tamamı makamı İbrahim’dir. (Yahya Hoca: Ondan önce olmadı mı?) Ondan önce var ama İbrahim as Allah’ın gösterdiği o menasikte gitti. Yani biz de İbrahim’den öğrenmiş oluyoruz onu tamam mı? (Yahya Hoca: İlk o yapmamış yani.) İlk yapan o değil. Öyle bir kelime mi kullandım? (Yahya Hoca: ilk defa o durmuş orada.) Ha bize göre öyle. Yani o yapıldıktan sonra Kabe’yi Şerifin tekrar binasından sonra bize göre öyle ama İbrahim as ne yapıyor? Bize menasikemizi göster diyor çünkü o zaten var. Ama biz de ne yapıyoruz? İbrahim nerede durmuşsa orayı ne yapıyoruz musalla yapıyoruz yani dua yeri yapıyoruz. Dua yeri. Çünkü Allahu Teala ona gösterdi. O gitti hac ibadetini yaptı. Sonra Allahu Teala çok ilginç bir şey yapıyor. Bir emir veriyor İbrahim as’a son derece enteresan bir şey. Bu hac suresini açalım. Sayfa numarası kaç? Bende üç yüz otuz dört. Üç yüz otuz altı da olabilir tabi. Şimdi burada diyor ki Allahu Teala İbrahim as’a
“Ve ezzin fîn nâsi bil hacci” (22/27) İnsanlar içinde haccı ilan et. Ezan oku var ya bizim Türkçede el zin ezandan geliyor yani ilan.
“Ezzin fîn nâsi bil hacc” (22/27) İnsanlar içinde haccı ilan et. Bunlar hac yaptılar ya Kabe’yi tavaf ettiler işte o şeyi yaptılar. Peki;
“Ye’tûke” (22/27) Sana gelsinler. Bu ne demektir? Onlarla beraber sen de hac yap demektir değil mi? Yoksa burada insanlar nereden bilecekler ne yapacaklarını? Nasıl gelecekler?
“Ricâlen” (22/27) Yürüyerek. O zaman bunlar yakındakiler. Peki;
“Ve alâ kulli dâmir” (22/27) Yorgun yani artık içi dışına çıkmış zamiri Türkçe’de öyledir içim dışıma çıktı o kadar yoruldum ki dersin. Öyle binekler üzerinde gelsinler. O da ne demektir? Uzaklardan da gelsinler.
“Ye’tîne min kulli feccin amîk” (22/27) Derin vadilerden geçerek gelirler. Çağır. Demek ki uzak yakın değil, herkes gelecek. Peki, (Enes Hoca: 32:07 anlaşılmıyor.) aynı anda geliyor. Onun için o şeyde geçen iki hafta önce burada ders yaptık ya.
“Yes’elûneke anil ehilleh” (2/189) Sana hilali soruyorlar Estauzübillah Bakara yüz seksen dokuz sana hilalleri soruyorlar. Şimdi dün Yahya okudu da şimdi gülesim geldi. Ne diyor adam orada? (Yahya Hoca: Ayları soruyorlar.) Ayları soruyorlar. (Yahya Hoca: 32:32 anlaşılmıyor.) Aylar da on ikidir diyor. On iki ayın her birisinde hac yapılır diyor.
“Kul hiye mevâkîtu lin nâsi vel hacc” (2/189) Diyor ya. (Seyirciler: 32:42 anlaşılmıyor.) Ya hilale de ay deniyor ya Türkçe’de orada öyle diyor yani bak işte burada aylar işte hac için de diyor demek ki hac her ay yapılabilir diyor. (Yahya Hoca: “Eşhurun ma’lûmât” (2/197) İşte sizin bildiğiniz aylar yani on iki ay.) Ha on iki ay evet. Neyse şimdi orada diyor ki Allahu Teala: Sana hilalleri soruyorlar.
“Kul hiye mevâkîtu lin nâs” (2/189) O insanlar için vakit ölçüleridir. İşte hilali görürsün öbür ay bitti bu ay başladı. İlk dördünde ilk haftasında izlersiniz. Şey ayı tam bedir halini alır dersiniz ki şeydir. Ayın işte on üç on dört on beşidir dersiniz falan. Yani gökyüzündeki takviminiz olur ay. Peki bu insanlar için. Bu yerel. Bu yerel. Peki genel?
“Vel hacc” (2/189) Hac için de zaman ölçüsüdür. Öyle olması lazım ki orada herkesin aynı günü hac günü belirlemesi lazım. O da ancak hesapla olur. Onu zaten bir hafta önce gidersin. Geniş geniş anlatmıştık. Şimdi burada diyor ki: Hac suresi yirmi sekizinci ayette. Gelsinler de,
“Li yeşhedû menâfia lehum” (22/28) Şahid olsunlar, hazır olsunlar, bulunsun, gözleriyle görsünler, yaşasınlar. Kendileri için bir takım menfaatleri. Menfaat ne? O haram aylarında büyük büyük panayırlar kuruluyor. Herkes malını getiriyor. Sırf ibadet için gelmiyorlar. Malını getirip satıyor. Oradan gelen birtakım malları alıp memleketine götürüyor. Satarak para kazanıyor. Memlekete götürüp orada da satarak para kazanıyor. Menfaat. Dünyalık menfaat elde ediyor. (Yahya Hoca: İşte ondan “Eşhurun ma’lumat” (2/197) bunun için.)
“Eşhurun ma’lumat” (2/197) Bunun için. Yoksa haccın zaten bir güne kadar düşecek şey bak. Günlere düşecek şimdi. (Yahya Hoca: Böyle menfaatlerin olabilmesi için aylara ihtiyaç var.) Böyle menfaatlerin olması için aylara ihtiyaç var. Adam ta uzak yerden malını yükleyip oraya götürünce yol güvenliği lazım. O yol güvenliği için haram ayı koymuş Allahu teala. (Enes Hoca: Kendi bindiği binekler de çok yorulmuş olacaktır oraya gelene kadar.) Çok yorulmuş olacak o binekler. Birkaç ay gidecek belki. Dolayısıyla öyle bir yer ki bak mesela oranın şeyini düşündüm ben de Mekke’nin konumunu oraya kara yolundan da rahat ulaşılabiliyor, deniz yolundan da rahat ulaşılabiliyor. Dünyanın her yerinden insanlar oraya çok rahat ulaşabiliyorlar. Kutuptan bile çıkar deniz yoluyla gelir oraya. Dolayısıyla şey güneyden de rahat gelinir ve saha da son derece müsait. Dünyanın bütün şeyleri üretilen malları bugün götürülse oraya saha yeter. Son derece geniş, dümdüz bir saha. Şeyde Mekke’den Cidde’ye kadar ovaları düşünün. Şimdi bu menfaatlere şahit olsunlar. İlk önce yapacakları bu. Peki ibadet ne zaman? Bak bu başka bir şey daha söylüyor. İbadetin zamanı:
“Ve yezkurusmallâhi fî eyyâmin ma’lûmâti” (22/28) Malum günlerde Allah’ın ismini zikretsinler yani Bismillah desinler. Malum günlerde. Şu günde demiyor. Malum günlerde Bismillah desinler. Neye Bismillah diyecekler?
“Alâ mâ rezakahum min behîmetil en’âm” (22/28) Allahu Teala’nın onlara rızık olarak verdiği behimetül enam üzerine behime hayvan demek. Hayvan. Ama bütün hayvanlar değil. Behimetül minel enam demektir. Enam dan olan behime. Enam ne? Estauzübillah,
“Minad da’nisneyni” (6/143) Değil mi?
“Ve minel ma’zisneyn” (6/143) Bakara şey Enam yüz kırk dört müydü? Yüz kırk üç, yüz kırk dört.
“Semaniyete ezvac” (6/143) Sekiz eş. Yani dört cinsten sekiz eş. Dişisi de olur erkeği de olur manasına. Yani koyundan, keçiden, sığırdan, deveden erkeği ve dişisi. Üzerine malum günlerde Allah’ın adını ansınlar. Niye İbrahim as’a Cenabı Hak dedirtmiyor ki ayın şu günleri dedirtmiyor da malum günler diyor.? Niye öyle diyor? Demek ki herkes biliyor bunu. Bütün dünyada herkes biliyor kurbanın hangi günlerde kesileceğini. Zaten bak şurada otuz dördüncü ayette demiyor mu Cenabı Hak:
“Ve li kulli ummetin cealnâ menseken” (22/34) Her ümmet için bir mensek oluşturduk. Mensek nedir? İsmi zaman, ismi mekan, mastar neymi. Yani kurban kesme zamanı, kurban yeri ve kurban kesmek. Ha kurban kesme yeri olmadığı buradan anlaşılıyor. Gelsin burada yapsınlar dediğine göre demek ki belli bir yer yok. O zaman kurban kesme zamanı belli. Çünkü
“Fî eyyâmin ma’lûmât” (22/28) Diyor. Kesilecek kurban belli:
“Behîmetil en’âm” (22/28) Tamam mı? (Seyirci: 38:35-38:48 arası anlaşılmıyor.) Burada var mı o? (Yahya Hoca: O Altmış dördüncü ayette.) Altmış dörtte mi? (Yahya Hoca: Şey Altmış yedi.) Burada bak bu ayet hiç dikkatimi çekmemişti. Bu da çok güzel oldu yani.
“Li kulli ummetin cealnâ menseke.” (22/67)Her ümmet için kurban kesme zamanı ve kurban belirledik.
“Hum nâsikûhu.” (22/67) Onlar orada keserler. O zaman bütün çünkü bütün peygamberler aynı dini tebliğ etmişler. Ve kurban da çok yaygın bir ibadet türüdür biliyorsunuz. (Enes Hoca: 39:27 anlaşılmıyor.) Hep aynı şeyi yapmışlar. Ümmet de var evet. Şimdi mesela Hristiyanlar kurban kesmiyorlar. Diyorlar ki İsa bizim için kendini kurban etti biz kurtulduk diyorlar. İyi halt ettiniz. Yahudiler kurban kesmiyorlar. Diyorlar ki kurbanı bizim Beyti makdiste kesmemiz lazımdı. Beyti makdis te yıkıldı. Onun için kurban kesmiyoruz diyorlar. Halbuki Tevratta kurban çok şeydir sıkı emirlerden bir tanesidir. Şeyler hindular kesiyor mu? Ha onlar bakarayı kesmez de. Kurban kesiyorlar kesmeleri lazım. Peki budistler kesmezler. Budistlerde hayvan kesmek yasak. (Seyirci: 40:18 anlaşılmıyor.) Yasak onlarda çünkü. Onlar bir karıncayı bile öldüremez. (Enes Hoca: 40:28 anlaşılmıyor.) Olması gerekiyor yani Muhammed as’a inanmaları gerektiği şeyden hindu kaynaklarından birisi çalışma yapmış Enes Hoca bana gönderdi. Sana da geldi mi o? (Seyirci: Yok bana gelmedi.) Onlara da gönder. Herkeste olsun. (Seyirci: 40:52 anlaşılmıyor.) O ağaç da incir ağacı zaten. Vettinideki vettinidir. (Seyirci: Onu Allahtan gelen vahiy olarak görmüş.) Zaten ben bir kitapta görmüştüm yani Buda şirke karşı çok mücadele vermiş. Ondan sonra İsa as gibi onu şirkin aracı yapmışlar. (Seyirci: Gelenekçilerde onlar üç kişi bunlar. 41:19 anlaşılmıyor.) Burada diyor ki: Her ümmet için bir mensek belirledik. Onlar orada kurbanlarını kesecekler. “Fe lâ yunâziunneke fîl emri.” (22/67) Bu konuda seninle tartışmaya girmesinler. Yani hepsi biliyor. Var kitaplarında. Niye tartışsınlar seninle? Onun için işte eyyamin malumat diyor. Belli günlerde. Bu kurban bayramının günleri işte. Malum günler, kurban bayramının birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü günleri. Peki,
“Fe kulû minhâ ve at’ımul bâisel fakîr” (22/28) Ondan yiyin. Baise de fakire de yedirin. Yani sıkıntı içerisinde olana da ihtiyaç içerisinde olana da yedirin. Burada üçe ayrılıyor bak. Sen yiyeceksin. Zor durumda olana yedireceksin. Fakir durumda olana yedireceksin. Şu ayette de otuz altıncı ayette de ne diyor?
“Fe kulû minhâ” (22/36) Ondan yiyin
“Ve at’ımûl kânia” (22/36) Kanaatkara da yedirin yani ben olmasa da olur ben boş ver ya diyene de yedirin.
“Vel mu’terra” (22/36) Sıkıntı altında olana da yedirin. Peygamberimiz üçe ayırmış. Sanki kafasından ayırmış. İşte ayette belirtiyor Allah. Sen de yiyeceksin, yoksula da yedireceksin. Eşe dosta da yedireceksin diyor işte değil mi yani olmasa da olur diyenlere de yedireceksin. Şimdi bunlar kurban bayramı kurbanları ve farz olanları. Peki o kurban bayramı kurbanlarını gelsin burada kessinler diyor Allahu Teala dolayısıyla hac kurbanı diye bir kurban yok. Çok ilginçtir. Mesela bu ayetleri bizim tefsirciler hac kurbanıyla ilintili hale getirirler. Peki hac kurbanı diye bir kurban varsa bunu fıkıh kitaplarınıza yazınsana kardeşim. Hiçbiri yazmaz. Hiçbirisinde fıkıh kitabında hac kurbanı diye bir kurban yoktur. Nedir o? Kim hac ile umreyi birleştirirse onun kesmesi gereken o başka bir şey. Hac kurbanı diyebilmen için sırf hac yapan kişinin kesmesi gereken bir kurban olması lazım. Haccı ifrat yapan kişinin kesmesi gereken bir kurban olacak ki hac kurbanı diyesin yoksa hac kurbanı diyemezsin. O da
“Fe men temettea bil umreti ilel haccı fe mesteysera minel hedyi.” (2/196) Diyor. Kim hacca kadar umreden yararlanırsa bir hediye kesmesi lazım diyor. O da bulamazsa oruçla da idare ediyor. Umre yapmamışsa zaten gerekmiyor. Öyleyse hac kurbanı diye bir kurban yok. E buradaki ayetleri de hac kurbanıdır diyor ünlü tefsirler. Ondan sonra da çıkıp bizim fukaha diyor ki efendim Kuranı Kerimde şey yok kurbanla ilgili bir ayet yok işte Peygamberimizin hadisiyle sabit. Hadisle sabit dedin mi birisi sünnet diyor; birisi vacip diyor; birisi de tatavvu diyor, müstehab diyor. Allahını seversen. Ya artık işi o tarafa getirdikten sonra tabi horoz da girer devreye ne olacak. İşte burada Allahu Teala diyor ki gelsin kurban bayramı kurbanlarını burada kessinler. Peki Peygamberimiz sav hangi kurbanı kesti hacca gittiği zaman? (Seyirci: 44:43 anlaşılmıyor.) O umreyle haccı birleştirenlerin kesmesi lazım. Ama şimdi bu mesele bu yönüyle bizim fıkıh kitaplarında bilinmediği için Peygamberimiz de kurban kestiği için diyorlar ki garanti hacla umreyi birleştirmiştir. Şimdi ayrıca umre yapmadığını herkes biliyor. Peygamber efendimizin. Yani önce bir umre yapıp ihramdan çıkıp sonra hac için ihrama girmediğini herkes biliyor. Herkes biliyor ki Peygamberimiz böyle yapmıştır. Yani kimse demiyor ki Peygamberimiz umre için ihrama girdi. Çıktı sonra hac için. Gerçi o cemaate çıkın dedi yani. Yanında kurban olmayanlar çıksın dedi. Onlar dedi ama kendi yaptığı ibadet açısından diyorum. O zaman ne diyorlar? Kurban kestiğine göre haccı kıran yapmıştır diyorlar. Peki haccı kıran yaptığına göre haccı kıran nasıl olacak? E işte şey yapacak. Tek bir ihramda ikisini birleştirecek. Bu bir hayali bir şey. Gerçek değil yani. Reel bir şey değil. Hayali bir şey. Peki kaç kere Peygamber efendimiz Kabe’ye gitmiş? Şey işte bir ilk geldiği zaman kudum tavafı yapmış, bir Arafat’tan indiği zaman tavaf yapmış iki, bir de ayrılırken yapmış üç tane toplam tavaf yapmış. Şimdi Şafiler diyor ki Peygamber efendimiz böyle yaptığına göre hac ve umre tavafını birleştirmiştir. Hanefiler diyor ki kudum tavafından önce diyor umre tavafını yapacaksın. Şeye gittiğin zaman. Haccı şey kırana girdiysen, arkasından kudum tavafını yapacaksın, sonra umrenin sayını yapacaksın, e peki Peygamberimiz kaç tane say yapmış? Bir tane. İşte bu şeyler yani bu ayetler tam anlaşılmadığı için Peygamberimizin nasıl hac yaptığı da anlaşılmıyor. Bunlardan bir tek doğrusunu söyleyen şey Hanbeliler. Diyorlar ki Peygamberimiz haccı ifrat yapmıştır. Şimdi,
“Ve at’ımul bâisel fakîr” (22/28) Tamam. Peki şimdi o günlerde kurbanı kestik. Anladık. Demek ki herkesin kurban kestiği günler bizim kurban bayramı günleriymiş. Şimdi nasıl haccın zamanı değişsin diyenler varsa onlar da zamanda var. Şusun busun değiştirmişler. İşte bugün az önce dediğimiz gibi Hıristiyanlar İsa kendini kurban etti diye kurtuluyorlar. Yahudiler işte Beyti makdis yıkıldı diye kurban kesmiyorlar. Başkası da başka şekilde bu işi halletmiştir kendi kafasında. İşte dinin tarifi böyle. Yalnız burada şu var:
“Summel yakdû tefesehum” (22/29) Sonra tefeslerini kaza etsinler. Kaza etmek ne demektir? Yerine getirmek, yapmak. Tefeslerini yapsınlar. Eda etsinler yani Türkçe manası eda etsinler. Şimdi bakın mealde ne diyor? Bak sonra bıyıklarını kesmek, say temizlik gereklerini yapmak suretiyle kirlerini gidersinler. Kir gidermeye gada kelimesi kullanılır mı Arapçada? Ya adam kiri gidermek için buradan oraya mı gidecek? Memleketinde de kiri giderirsin. Bu Allah bunu emredecek? Şimdi şey diyor ki: Ebu Ubeyde miydi? İlk tefsir yazanlarından. El mecaz diye bir tefsir var şurada. (Yahya Hova: El mecazül Kuran mı?) Mecaz mecaz sadece mecaz. (Yahya Hoca: Mecazı Kuran) Mecazı kuran. Varmı? Ver bana onu. Tamam Mecazı Kuran. Hah. Ebu Ubeyde mama bin el müzenna et teymi iki yüz onda vefat etmiş. Bu diyor ki, ben bu tefsirler hep bunun şeyine bağlı şey yapıyor dayanarak mana veriyorlar. Diyor ki işte tefes diyor. Arap şiirinde bile tefes kelimesi yok diyor. Dolayısıyla tefes kelimesinin manasını kimse bilmiyor diyor. Peki nedir? İşte buradaki kiri gidermektir. Peki kimse bilmiyorsa sen nereden öğrendin de kiri gidermek diye bir mana verdin buna? Yani problem bir değil ki bin kardeşim. Ondan sonra herkes bunun arkasından gidiyor. Kir giderme diye mana veriyorlar tefsirlerde. Hem de gada kelimesiyle birlikte. (Seyirci: 49:42 anlaşılmıyor.) Kendisi biliyor. Halbuki sahih hadislerde var. Tefesin manası. Peygamberimiz bildirmiş. Birisi şeyden Tay kabilesinden bir adam kalkıyor neydi bu? Bu adamın adı şimdi dilimin ucuna geliyor da şimdi unuttum. Tay kabilesinden kalkıyor, geliyor. Arafata bakıyor ki kimse yok Arafatta. Oradan aşağıya doğru geliyor Müzdelifeye. Peygamber sav’ı Müzdelifede yakalıyor. Ya rasulallah diyor. Ben Taydan geliyorum. Hayvanımı o kadar çok hızlı sürdüm ki diyor her dağın tepesinde ancak dinlenebildim birazcık ve daha işte burada size yetiştim benim haccım oldu mu diyor. Peygamberimiz diyor ki kim tabi Arafattan gelmiş adam Arafata gitmiş yani. Bu adam biliyor Arafatı çünkü o kültürde bu var. söylemeye lüzum yok. Çünkü hiç yapılmış değil ki. Aksatılmış değil ki. Her sene hac ve umre yapılmış. Peygamberimiz diyor ki kim bugün de Arafatta durur diyor tabi Arafatta biraz durmuş adam ve şu namazımıza yetiştirse, güneş doğmadan önce yani Müzdelifeye yetiştirse demek. Niye bunun emri ne? Allahu Teala:
“Fezkurûllâhe indel meş’aril harâm” (2/198) Diyor. Meşaril haramın yanında Allah’ı zikredin yani namaz kılın demektir.
“Ekımis salâte li zikrî.” (20/14) Diyor ya onun için Peygamberimiz oraya kadar namaz kılmadan gidiyor. Kim gelir burada şey yaparsa bizimle beraber bu namaza yetişirse diyor.
“Fe kad gada tefesehu” (Ebu Davud, Menasik: 68; Nesai, Menasik: 211) Peygamberimizin ifadesi. Gada gada ha sen manasını veriyorsun tamam manasını.
“Fe kad gada tefesehu” (Ebu Davud, Menasik: 68; Nesai, Menasik: 211) Tefesini yerine getirmiştir. Bu Peygamberimizin hadisi. Sahih bir hadis. Sahih olmadığını söylemeyen yok. O zaman ne demektir bu? Gada i tefes. Arafat ve Müzdelife vakfesini yapmak demektir değil mi? (Seyirci: Kirlerini Arafatta bırakıp geldi.) Kirlerini Arafatta mı bırakmış?
“Fe kad gada tefesehu” (Ebu Davud, Menasik: 68; Nesai, Menasik: 211) O zaman burada bak ne anlaşılıyor?
“Summel yakdû tefesehum” (22/29) Buradaki sümme, teraki için değil. Aynı zamanda demektir. Bizde de öyle bir hastalık daha var. Bu sümme kelimesinin iki tane manası var. Birisi tertip ifade eder. Önce şu sonra şu. Bir de birliktelik ifadelik eder. Lugatta var bu yani. Ama onu hiç kullanmazlar bizim tefsirlerde ayetler bir acayip mana alır bir çok yerde. Acayip bir mana olur. Mesela şimdi,
“Summe kâne minellezîne âmenû” (90/17) Neydi? “Ve mâ edrâke mel akabeh. Fekku rekabetin. Ev ıt’âmun fî yevmin zî mesgabeh Yetîmen zâ makrabeh Ev miskînen zâ metrabeh” (90/12-16) Yapılan iyilikler anlatılıyor anlatılıyor.
“Summe kâne minellezîne âmenû” (90/17) Sonra müminlerden olmak. Ya mümin olmayarak yaptığın hayırların bir kıymeti yok. Bununla beraber mümin olmak. (Seyirci: Bunları yaparken mümin olmak.) Bunları yaparken mümin olmak. Onun için ne diyor?
“Ve men erâdel âhırete ve saâ lehâ sa’yehâ ve huve mu’minun” (17/19) Mümin olduğu halde onun şeyini yapar. Orada işte sümmeye de yanlış mana verilince her şey bakın. Burada da bakayım sümme demiştir ha. Sonra diyor bak sonra. (Yahya Hoca: Kurban yukarıda geçti ya kurbandan sonra.) Olmadı ki işte. (Yahya Hoca: Kurbandan sonra mı adam gidip şey yapacak?) E kurbandan sonra gidecek ha şey meseleyi anlayamayınca. (Yahya Hoca: Kurbandan sonra yapılacaksa ihramdan çıkmaktır.) Anlayamıyor işte orada. Bak şimdi ama bak bu ayette (Yahya Hoca: Anlamı da ona göre vermek zorunda şimdi. Kurbandan sonra ne yapılıyor uygulamada? İhramdan çıkılıyor.) Ama bak orada gene uymuyor.
“Eyyâmin ma’lûmât” (22/28) Diyor. Bunların kirlerini gidermesi birinci gün oluyor. Diğer günlerde olmuyor. O zaman o eyyam geçtikten sonra demesi lazım sümmeye. Gene tutmuyor. Tamam mı? Onun için herşey altüst oluyor yani verilen manalarda.
“Summel yakdû tefesehum” (22/29) Aynı zamanda tefeslerini yerine getirsinler. Yani Arafatta vakfe yapsınlar.
“Vel yûfû nuzûrahum” (22/29) Nezirlerini ifa etsinler. Nezir ne?
“Fe men farada fîhinnel hacca” (2/197) Hacca girdiği zaman birtakım görevler üstlenmedi mi? Biz de Allahu Ekber dediğimiz zaman bir takım nezirlerimiz yok mu? Yani namazda konuşmayacağım, yemek yemeyeceğim, rükumu yapacağım, secdemi yapacağım. Bunlar hep birer nezir değil midir? İşte hacca başlayan kişinin de birtakım nezirler,
“Fe lâ refese ve lâ fusûka ve lâ cidâle fîl hacc” (2/197) İşte şurada menasikeni yapması şu, bu, şu. Nezirlerini yerine getirsinler, üstlendikleri görevleri yerine getirsinler, (Seyirci: İmtihanı geçersem bir kurban keseceğim bir tahakkuk yani.) Yerine getirsinler çünkü ihrama girerken yaptıkları taahhüt var. üstlendikleri görevler var.
“Vel yettavvefû bil beytil atîk” (22/29) Ve beyti atiki de tavaf etsinler. (Seyirci: Hocam şöyle ufak bir pürüz yok mu nezir olayında? Hani neziri ben kendi üzerime görev olarak yüklüyorum. Diğerinde ise “Fe lâ refese ve lâ fusûka” (2/197) farz olarak belirlenmiş. Sınırları belirlenmiş. Farzdır. Orada Allah farz kılıyor, burada ise ben bazı durumlar ya da olaylarla kendimi yükümlü kılıyorum.) Şimdi fıkhen, fıkıhtakini anlatıyorsun. Şimdi ayette ne diyor?
“Fe men farada fîhinnel hacca” (2/197) Kim o aylarda kendine haccı farz kılarsa, peki ne yapacağım? Tabi ki Allah ibadeti farz kıldıysan ona taahhüt etmişsin demektir. Şunları şunları yaparsan, o zaman hacı olmuş olacaksın. (Seyirci: Hacca niyet etmediği zaman?) Niyet etmediği zaman onlar onların altına o taahhütün altına girmiş olmuyor. (Seyirci: O zaman o hacda yapamayacağı şeyler, günah olan şeyler değildir. Helal olan şeyler ama orada…) Yok helal olması helal olmayabilir. Mesela cidal her zaman helal değil. Füsuk hiçbir zaman helal değildir ama orada özellikle artık dikkat etmesi lazım. Ama mesela eşiyle ilişkide problem yok tabi ki. (Seyirci: Yani onları işlerse en azından hac zarar almış oluyor yani hac ibadetine zararı oluyor.) onun için mesela hacda (Seyirci: Haccı kabul olmamış olabilir.) Tabi. Şimdi gelecek onun ayetini de okuyacağız. Şimdi acele etmeyeyim. Çünkü o da zamanla alakalı. Şimdi ve Beyti atiki tavaf etsinler dedi. Ne zaman edecekler? Gene o günlerde. Tefeslerini yerine getirsinler. Adaklarını yerine getirsinler yani üstlendikleri görevleri. Beyti atiki tafav etsinler. Onu özellikle söylüyor Allahu Teala. Eski evi yani Kabe’yi en eski bina olduğu için. Şimdi buradan bakın.
“Eyyâmin ma’lûmât” (22/28) a geldik mi? Bugünleri söylemedi Allah ama herkesin bildiği günler. Söylemeye gerek yok. Söylemeye gerek yok. Onun için dedi ki: Hacc için şey hilal günlerdir insanlar biliyor o ancak hilalle belirlenebiliyor bunun tarihi. Başka şeyle belirlenemez. Peki şimdi? Şimdi şeye kadar geldik. Tekrar,
“Li yeşhedû menâfia lehum” (22/28) Dediği menfaatlere şahit olsunlar. Burada onları biraz açıyor.
“Leyse aleykum cunâhun en tebtegû fadlan min rabbikum” (2/198) Hac sırasında kazanç peşinde koşmanız, rabbinizin size ikramda bulunması için uğraşmanızda bir sakınca yok. Ondan sonra,
“Fe izâ efadtum min arafâtin” (2/198) Arafattan aşağıya doğru ifade ettiğiniz zaman. Fada’nın dün işte Enes Hoca onu tespit etmişti. Fada ne demek fada? (Seyirci: Taşmak.) Taşmak, taşmak. Feyeda yani öyle ki vadiyi taşıracak şeydir işte. su. (Seyirci: İnsanların oraya gelmesi, intifada…) Ondan sonra efada ne olur? Fade nin? Mütadisi olur değil mi? Afeddüm enfüseküm. Kendinizi taşırdığınız zaman. Yani selin önüne bıraktığınız zaman. Ya da kendinizi salıverdiğiniz zaman. Türkçede öyle diyeceğiz. İfa dalla değil datla. Fada. Şimdi yukarıdan aşağıya öyle büyük bir cemaat geliyor ki, sel gibi akıyor sen kendine hakim olamıyorsun. O selin önünde sürükleniyorsun. İşte efadanın manası o oluyor. (Seyirci: İnsan seli.) İnsan seli evet. O seli şeye bırakıyorsun. Geri de dönemezsin zaten oraya gidenler bilir. Hakikaten böyle vadiyi dolduran büyük bir sel gibi insanlar akıyor aşağıya doğru. Şimdi vadiyi dolduran bir sel gibi akmak değişik günlerde olsa olur mu bu? Bir şey mi diyeceksin? Tamam.
“Fe izâ efadtum min arafâtin” (2/198) Arafat kelmesinin adını söyledi ya burada. Demek ki herkes Arafatta toplaşmış ki oradan akıyorlar. Herkes orada toplaşmasa orada yığılma olmasa akma olur mu? O sel olur mu? Ondan sonra işte öbür ayette de tefesini hatırlarsanız,
“Fezkurûllâhe indel meş’aril harâm” (2/198) Meşaril haramın yanında Allahı zikredin.
“Ekımis salâte li zikrî.” (20/14) yi hatırlayın. Allahu Teala Musa as’a ne dedi?
“Ekımis salâte li zikrî.” (20/14) Beni zikir için namaz kıl. Yani esas namaz esasen zikirdir. Şeyde de diyor Allahu Teala,
“Fe in hıftum fe ricâlen ev rukbânâ” (2/239) Korkarsanız yürüyerek veya binili olarak namazınızı kılın.
“Fe izâ emintum, fezkurûllâhe kemâ allemekum” (2/239) Güvene girdiğiniz zaman Allah’ın söylettiği gibi zikredin namazı kılın. Fezkurûllâhe namazı kılın demektir orada. Onun için burada,
“Fezkurûllâhe indel meş’aril harâm” (2/198) Namazı kılın Peygamberimiz akşamla yatsıyı Meşaril Haramda kıldı. Halbuki güneş battıktan sonra şeyden ayrılmıştır Arafattan değil mi? Normalde akşamla yatsıyı kılacaksa Arafatta kılmalıydı. Oraya kadar vakit geçerdi. Ama Allah’ın burada özel bir emri olunca onun için es salate emamekum salah salah diyenlere es salate emamekum diyor. Namaz önde diyor, geliyor orada kılıyor. Niye orada kıldığının da işte emri burada:
“Fezkurûllâhe indel meş’aril harâm vezkurûhu kemâ hedâkum” (2/198) Allah’ın size gösterdiği gibi. Ondan sonra,
“Ve in kuntum min kablihî le mined dâllîn” (2/198) Daha önce siz ne yapacağınızı bilmiyordunuz. Şimdi,
“Summe efîdû min haysu efâdan nâsu” (2/199) Gene orada demek ki belli bir toplaşma oluyor, ondan sonra tekrar akın diyor oradan aşağıya. Evet yani kendinizi akıntıya bırakın. Şimdi ondan sonra bakın şeye geçelim. İki yüz üçüncü ayete:
“Vezkurûllâhe fî eyyâmin ma’dûdât” (2/203)
“Eyyâmin ma’lûmât” (22/28) tan,
“Eyyâmin ma’dûdât” (2/203) a geçti. Sayılı günler. Bak aylardan günlere geçti. Bilinen günlerden sayılı günlere geçti. Bak burada birinci gün yapılacak işleri anlattı burada. Diyor ki:
“Fe men teaccele fî yevmeyni” (2/203) Bak burada da zikir yapmamız gerekiyor. Ama bak bu zikir o zikir arasında bir fark var. Mina’da namaz kılacaksın şey yapacaksın ama Mina’ya da mahsus bir zikir olmalı yani orada bir şey olmalı yani o da işte şeytan taşlaması olarak kullanılıyor.
“Fe men teaccele fî yevmeyni” (2/203) Kim iki günde acele eder işini bitirirse,
“Fe lâ isme aleyhi” (2/203) Ne demek “Fe lâ isme aleyhi” (2/203) Ne demek? Günahı yoktur ya da günah mı işledi ki iki günde orada Allah’ı zikretmek günah mı ki “Fe lâ isme aleyhi” (2/203) olsun? Öyle şey olur mu? Mahsuru olur mu? “Fe lâ isme aleyhi” (2/203) (Enes Hoca: 1:03:13 anlaşılmıyor.) Halbuki Allah emir veriyor. Allah’ın emrini yerine getirecek “Fe lâ isme aleyhi” (2/203) olacak. Olur mu öyle şey? Yani f“Fe lâ isme aleyhi” (2/203) ye o manayı vereceğiz. Öyle bir mana olur mu? (Yahya Hoca: 1:03:23 anlaşılmıyor.) O zaman
“Fe lâ cunâha” (2/158) gibi olur. Bak oradaki bağlantı farklı, buradaki bağlantı farklı. Şimdi ondan sonra diyor ki bak ve devam ediyor bak şey de değil. Ondan farkı şimdi burada ortaya çıkacak. (Seyirci: 1:03:43 anlaşılmıyor.) Hah bravo işte bak oldu. (Seyirci: 1:03:48 anlaşılmıyor.) Bravo işte öyle.
“Ve men teahhara fe lâ isme aleyhi, li menittekâ” (2/203) Herkes için değil. Kendini koruyan için. Koruyanın üzerinde şey kalmaz. Kendini koruyan nedir? Rafes yapmayacak, fusuk yapmayacak, cidal yapmayacak. Üstlendiklerini yerine getirecek. Yani iki günde de işi bitirirse üzerinde günah kalmaz, annesinden doğmuş gibi olur. İşte Peygamberimizin hadisleri bunlardan çıkıyor. Üç günde de yaparsa üzerinde günah kalmaz. Ama kim için?
“Li menittekâ” (2/203) Kendini koruyan için. Öyle salıveren arkadaşla şunla bunla mücadele yapan dövüşen kavga yapan için değil. (Enes Hoca: “Eyyâmin ma’dûdât” ı iki güne indirebilir. (2/203)) “Eyyâmin ma’dûdât” (2/203) iki ya da üç. Bak sayı da belli oldu mu şimdi? (Yahya Hoca: 1:04:37 anlaşılmıyor.) Allah ikiye indirebileceğimizi söylüyor. Onun için madudatın üç olduğunu buradan anlatıyor kendisi. Madudat üç olduğu anlaşılıyor çünkü:
“Ve men teahhara” (2/203) üç oluyor. Tamam mı? Ama onu ikiye indirebilirsiniz diye ruhsat veriyor. Allah’ın kendisi (Yahya Hoca: Ruhsat olursa o zaman üç ama iki yaparsanız bir günahı yok.) Yo olur mu?
“Ve men teahhara fe lâ isme aleyhi” (2/203) ye ne diyeceksin.
“Li menittekâ” (2/203)? Yaa. (Yahya Hoca: “Fe lâ isme aleyhi” (2/203) için Kuran Kerim’in bütün ayetlerine bakmamız lazım.) Bak. Orada şey bak. (Yahya Hoca: Üzerinde günah kalmaz mı yani? Öyle mi mana vereceğiz?) Öyle mana vereceksin burada bak:
“Li menittekâ” (2/203) (Yahya Hoca: Yani sırf hadisle uyuşmak için mi?) Bak bak:
“Li menittekâ” (2/203) Bak. olur mu ne alakası var?
“Li menittekâ” (2/203) ya ne diyeceksin? Adam üç gün (Enes Hoca: İstisna gibi bir şey bu. Üç gün zikredin ama iki günde de gidebilirsiniz.) yok yok,
“Fe lâ isme aleyhi” (2/203) diyor. “Fe lâ isme aleyhi” (2/203) “Li menittekâ” (2/203) (Seyirci: O üç gün caiz üç gün durması ayetin kendisinden çıkıyor.) Kendisinden çıkıyor. Üç gün durması,
“Eyyâmin ma’dûdât” (2/203)’tan çıkıyor iki güne de Allah ruhsat veriyor. Ama,
“Fe lâ isme aleyhi” (2/203) üç gün için de iki gün için de geçerli. (Seyirciler: 1:06:04-1:06:25 arası anlaşılmıyor.) dönmek suç değildir diyen o:
“Fe lâ isme aleyhi” (2/203) ye dönmek suç değildir diyorsa öbürüne de suç değildir muttekiler için. Olmaz ki öyle bir mana olmaz. (Seyirci: 1:06:35 arası anlaşılmıyor.)
“Li menittekâ” (2/203) her ikisinin de kaydı. (Seyirci: Bu takva o iki gün ya da üç günde dönme değil de o geçirdiğin süreçte…) hepsinin hepsinin kaydı. Tamamının kaydı “Li menittekâ” (2/203) (Seyirci: “Fe lâ isme aleyhi” (2/203) La haraca iki gün kalmasında veya üç gün kalmasında…) La haraca diyemezsin evet. (Seyirci: Yok dediğimiz zaman zaten iki gün Allah Teâlâ izin veriyor bizzat. “Lâ isme aleyhi” (2/203)da öyle dediğin zaman tahsi mahassub olur.) Tabi Allah’ın müsaade ettiği şeyde niye günah olsun ki günah yoktur diyesin. (Seyirci: Ben müsaade ettim size sakınca yok. 1:07:08 anlaşılmıyor.) Mesela şimdi bak:
“Fe men teaccele fî yevmeyni fe lâ isme aleyhi” (2/203) Ama ondan anlıyorsun doğru senin dediğin.
“Ve men teahhara fe lâ isme aleyhi” (2/203) her ikisi için “Li menittekâ” (2/203) ondan sonra “Vettekûllâhe” (2/203) geliyor.
“Va’lemû ennekum ileyhi tuhşerûn” (2/203). Allah’tan korkun Allah’a karşı yanlış bir şey yapmayın. Kendinizi koruyun. Tamam mı? Bu “Li menittekâ” (2/203) meselesi. (Seyirci: Bu herkesin aklına gelebilecek şeyler. Devamı falan olmasa “Fe lâ isme aleyhi” (2/203)’den yani rahatlıkla “Fe men teaccele fî yevmeyni fe lâ isme aleyhi” (2/203) bir şey olmaz yani erken dönebilir.) Ama yanlış olduğunu da sen hissedersin. Adam Allah’ın zikrini yapacak orada. Allah’ın emrini yerine getirmek için kalacak. Arkasına “Fe lâ isme aleyhi” (2/203) olacak. “Fe lâ isme aleyhi” (2/203)’ye günah yoktur diye bir mana verecek. Ben Allah’ın emrini tutmak için orada o kadar uğraşacağım sırf günah olmaması için. O zaman hiç gelmem. Mükâfatın var denmesi gereken yer. (Yahya Hoca: Sadece bir ayete baksak hocam.) söyle. (Yahya Hoca: O “Fe menidturra gayra bâgin ve lâ âdin fe lâ isme aleyhi” (2/173) yiyeceklerle ilgili olan da var ya. Hani zor durumda kalıp da hani “Gayra bâgin ve lâ âdin” (2/173) kimsenin hakkını yememek.) Tamam o haramdan bahsediyor. O haramdan bahsediyor. Ama orada bahsedilen şey haram. (Yahya Hoca: Ben cümle böyle mi diyorum. Anlamı böyle mi? Neydi? “Fe lâ isme aleyhi” (2/203) Üzerine günah kalmaz. Burada da öyle mi yani? Zorda kalıp et yiyecek bütün günahlar bağışlanacak.) Bak şimdi o ayetin tamamını oku. (Yahya Hoca: “İnnemâ harrame aleykumul meytete ved deme ve lahmel hınzîri ve mâ uhille bihî li gayrillâh(gayrillâhi), fe menidturra gayra bâgin ve lâ âdin fe lâ isme aleyh(aleyhi), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun)” (2/173)) O haram. Bak şimdi zor durumda kalmadan onu yese, haram oluyor mu? (Yahya Hoca: Oluyor.) Bu adam zor durumda kaldığı zaman haram olur mu? Sorusu var. (Yahya Hoca: Tamam yani cümle olarak olmaz.) Kardeşim cümle cümleler bulunduğu yani kelimeler bulundukları cümleye göre anlam ifade eder. Siyak sibak onun için çok önemlidir. Burada Allah’ın zikrini yerine getiriyorsun. Zikri yerine getirmek sevaplı bir iştir. Orada domuz eti ya da ölü hayvan etinden bahsediliyor. O başka. O haram Allah’ın yasakladığı bir şey. Allah’ın yasakladığı bir şeyi yapan için kullanılan “Fe lâ isme aleyhi” (2/203) ile Allah’ın emrettiği bir şeyi yapan için kullanılan “Fe lâ isme aleyh” (2/203)’e aynı manayı verirsen olmaz. (Seyirci: 1:09:36 anlaşılmıyor.) Fi yektihi Olacak tabi. Fi yektihi. Burada “Li menittekâ” (2/203) diyor. “Fe lâ cunâha aleyhi” (2/158)’nde devamı var. “En yettavvefe bi himâ” (2/158) diyerek onun bağlantısını (Yahya Hoca: Yani farz olan bir şey değil.) Bak orada bak kardeşim oradaki “Fe lâ cunâha aleyhi” (2/158)’de dursaydı bu soruyu sorman doğru olurdu. Orada diyor ki:
“En yettavvefe” (2/158), “Lâ cunâha” (2/158)’nın haberi olmuş oluyor. “Fe lâ cunâha” (2/158) sabitun cunâha’nın şeyi olmuş oluyor. Mamulu olmuş oluyor.
“Fe lâ cunâha aleyhi en yettavvefe bi himâ” (2/158). O günahın olmadığı şeyin büteallıkını bildiriyor. Bağlantısını belirtiyor orada. İkisi arasındaki say etmesinde günah yoktur diyor. Onu anlatıyor orada. Tamam mı? Ama burada başka bak. Mütteki olan için isim yoktur diyor. Bu ikisinin farkını mutlaka görmek lazım. Ha mesela “Fe lâ isme aleyhi” (2/203) şeyde de geçer: Vasiyette de geçer. Ne diyor orada:
“Fe men hâfe min mûsın cenefen ev ismen” (2/182) adam vasiyette bulunuyor yani birisine bir görev yüklüyor. Ya da birisine borcu var. Yüz lira borcu varken öbür tarafa diyor ki benim buna elli lira borcum vardır diyor. E alacaklı da diyor ki ya şimdi bu adam ölmek istiyor. Bana yüz lira borcu var şey yapmıyor. Beni araya sokmayın der adam. Böyle araya girip de iki kişinin arasını yapmak kolay bir şey değildir. Bayağı sıkıntılı bir iştir. Şimdi diyor ki Allahu Teala:
“Fe men hâfe min mûsın cenefen ev ismen fe aslaha beynehum” (2/182) nedir o? Alacaklıyla borçlunun arasına girip ıslah ediyor. Arayı düzeltiyor. Ciddi bir iş yapıyor. “Fe lâ isme aleyh” (2/203) yani şimdi iki kişinin arasına girip düzeltmek günah mı ki Allah günah yok desin. (Yahya Hoca: Bütün günahların mı kefareti? Bu bu kadar mı büyük sevap? Yani hiç günah kalmayacak kadar. Hacla umre.) E demek ki o da çok ciddi bir iştir. Yani şimdi iki kişinin neyse yani durmuyor değil. Onu verecek olan Cenabı Hak. Onu altında ne var ne yok ama sen (Yahya Hoca: Yani zor bir durum. Araya gireyim mi girmeyeyim mi? Girersen günah yok der. Başka bir ayette sevap olduğunu belirtir.) Hayır. Olmaz. Olmaz. Çok ciddi bir işe giriyorsun. Günah kazanmaya. O zaman daha neye giriyorum ki dersin oraya. (Seyirci: Esasında bu konuda çok büyük sevaplar vaat edilmesinin nedeni de o olabilir.) Elbette tabi. (Seyirci: Hatta yalan söylemeye bile izin veriliyor.) İki kişinin arasını ıslah etmek için. (Seyirci: İki kişinin arasını ıslah etmek için. Yalan günah iken yalan söylenebiliyor.) (Seyirci: Hocam niyeti düzgünse hani tam adaleti uygulayamasa da günah yoktur anlamı çıkar mı?) Yok asla. Asla. Beynehum diyor asla. Arayı düzeltecek adam. Düzeltecek ki günahı “Fe lâ cunâha aleyh” (2/158) gelsin. “Fe lâ isme aleyh” (2/203) Yani ben şimdi size anlattım yani burada şu salonda anlaşamayan iki grup vardı. Bir ay uğraştık şurada adamlar yıllarca ortaklık yapmışlar. Bir ay sonunda ortaklardan birisi bana yüz bin dolar teklif etti leyhine karar vereyim diye. Öbürü de aynı gün iki tane tetikçi getirmiş beni öldürmek için. İki tane tetikçi getirmiş buraya. Tamam mı? Ben hepsini de kovdum buradan. Hepsini de kovdum. Ne haliniz varsa görün. Terbiyesiz herifler. Öyle kolay zannediyorsunuz. İşin içine girin de görün. Basit bir şey mi? Bak yüz bin doları alsanız manevi hayatını öldürürsün Allah muhafaza buyursun. Adam yüz bini şu içeri ki senin odana hocam bir şey soracağım sana dedi oraya geçtik yüz bin dolar teklif etti adam senin oturduğun odaya. Onun lehine karar vermek için. Yani o kadar kolay mı bu işler? Anlaşamayanlar arasına girip de şey yapmak. (Seyirci: “Fe lâ isme aleyh” (2/203)’ten şöyle bir mana çıkar mı hocam? Allah iki gün geçtikten sonra 1.14.27 anlaşılmıyor.) Ya “Vezkurûllâh” (2/203) kelimesi adam ya zikredecek günahım olur mu diye düşünür mü kardeşim. Allah iki günde gidebilirsin diyor. Ben buraya ibadet yapacağım Allah da diyecek ki yap ibadetin günahı yok. Böyle bir şey var mı ya? (Seyirci: 1:15.00 anlaşılmıyor.)
“Ve etimmûl hacce vel umrete” (2/196) O sayı emrediyor. (Seyirci: Mesela başlanan bir ibadetin devamı gibi.) Zaten tamamlamasan ibadet yapmış sayılmıyorsun. Evet devam et. (Seyirci: Eğer biliniyorsa mesela diyoruz ki işte Arafat’ta beklemeyebiliyorlar. 1:15:22 anlaşılmıyor.) Tamam iki gün için öyle düşün de “Ve men teahhara fe lâ isme aleyhi” (2/203)’ye ne diyeceksin? (Seyirci: Mesela eğer ki bunu gerçekten Allah için yapıyorsa ve bazı sorunları hani geciktirmeli özellikle bırakmıyorsa mesela üç gün…) Bak “Ve men teahhara” (2/203) ne demek? Bak “Eyyâmin ma’dûdât” (2/203)’ta Allah’ı zikredin diye emir veriyor değil mi? Bu insanlar ne yapıyor orada Allah’ın emirlerini yerine getirmek için o madut günlerde, sayılı günlerde oraya gidiyorlar değil mi? “Ve men teahhara” (2/203) yani o üç günü tamamlarsa önce onu bir anlamaya çalış. O üç günü tamamlarsa günahı yoktur. Hoppala ben burada Allah’ın emrini yerine getireceğim üç gün. Günahın yoktur diyecek. Böyle şey olur mu? Ben günah olmasın diyeyse hiç gitmem ki ne lüzumu var oralara gitmeye? Sonra bir de “Li menittekâ” (2/203) ya ben müttekiysem zaten mütteki sevap alır günah almaz ki. Öyle değil mi? (Enes Hoca: 1:16:30 anlaşılmıyor.) isim kelimesi kişiyi sevaptan uzaklaştıran, ve günaha yaklaştıran ve mukarribetün neşşer ismi manası o. Zaten bu manayı şeyde anlatıyor Allahu Teala hamr’la ilgili olarak anlatıyor şey yok onun açıklamasını yapıyor.
“İnnemâ yurîduş şeytânu en yûkia beynekumul adâvete vel bagdâe fîl hamri vel meysiri ve yasuddekum an zikrillâhi ve anis salâh” (5/91) yani Allah’ı zikirden namazdan uzaklaştırıyor ve şerre yaklaştırıyor. İsim bu demek. İsim, hayırdan uzaklaştıran, şerre yaklaştıran bir günah demektir. İsmi Allah böyle tarif ediyor. Kuran’da böyle tarif ediliyor. Öyleyse o zaman siz adam, Allah’ı zikredecek adam. İki gün orada kalacak. Allahu Teâla buna diyecek ki tamam günahın yok. Yani şerre yaklaştıran, hayırdan uzaklaştıran bir durumda değilsin. Ya bu adam sırf hayır yaptı burada. (Seyirci: İki günü öyle anlayabiliriz ama.) ha iki günde akla gelebilir. Üç gün “Li menittekâ” (2/203) kaydı. Bunu şey yapıyor. (Seyirci: 1:18:03 anlaşılmıyor.) ya Allah Allah az önce anlatamadım galiba. “Fe lâ cunâha aleyh” (2/158) deseydi bu itirazınız doğru. Orada say yapmakta günah yoktur diyor. Sayda yani. Say yapmayı günah sayıyorlar da orada say yapmakta günah yoktur diyor o ayetin hiç bunlarla uzaktan yakından alakası yok. Yani bu işler bu kadar ya ben hiç anlatamıyorum ya da bu işler çok zor yani şükür. (Seyirci: Orada anlatıldığı gibi düşünülebilir mi?) e nasıl düşüneceksin ya?
“Fe lâ cunâha aleyh li menittekâ” (2/158) diyor. Adam mütteki kendisini “Fe lâ isme aleyhi, li menittekâ” (2/203) kendini koruyanın üzerinde isim yoktur. “Fe lâ isme” (2/203) hiçbir isim yoktur. Aleyhi onun üzerinde yani “Fe lâ isme” (2/203) bakin aleyhi demektir. Bu da çünkü bir haber takdir edilmesi gerekmiyor mu? “Fe lâ isme” (2/203) bakin aleyhi üzerinde kalan bir günah yoktur. Kim? “Li menittekâ” (2/203) mütteki olanlar için. Adam zaten mütteki ise sizin dediğiniz mana her zaman için söz konusudur. Mütteki olan için senin günahın yoktur denir mi? Mütteki olan sevap kazanır. Evet.
Burada Mesut ÖZTÜRK bir haber şey yapmış bizim Mesut. Üzerinde günah kalmaz demek yani zaruret durumunda haram olanı yerse üzerinde günah kalmaz. Ha o senin dediğinle ilgili. Tabi o öyle. Müttekiler üzerinde günah kalmaz demek ancak birinde hastalık var yani yiyecek için üzerinde günah kalmaz. Diğerinde hastalık yok. Ha hastıka. Birinde hastık var yani yiyecek için üzerinde günah kalmaz. Diğerinde hastık yok genel olarak günah kalmaz olabilir mi? Hastık ne demek? (Yahya Hoca: Özel mi?) haass ha. Ya burada zaten haram olan bir şeyi yediği için o ayeti kerimede günah yok. Üzerinde “Fe lâ isme aleyhi” (2/203) fi eklihidir o. Onun haberi odur yani. Çünkü bağlamına göre bir haber vermek lazım. Evet. Neyse şimdi esas sonuca geliyoruz arkadaşlar. Şimdi Peygamber efendimizin bir hadisi var biliyorsunuz: “El haccu arafeh” (Tirmizî, Tefsîri süre (2); Ebü Davüd, Menasik 68) diyor değil mi? Hac Arafat’tan ibarettir. O zaman bu hadisin kaynağı ne? Çünkü orada da bir tek güne indiriyor. Bir tek güne indiriyor. Şimdi onun için de yüz seksen bende yüz seksen altıncı sayfa sizde yüz seksen sekiz Berâenin baş tarafı Tevbe suresinin. Evet. Götürün de bundan sonra gelenler şey yapsın da aynı şeyde dosyalarsınız. Aynı soru şeyin üzerine çıkarsın dosyalamada kolaylık olur. Evet.
“Berâetun minallâhi”. (9/1) Estauzübillah. Ha Beraeyi oku. Okuyalım tabi iyi olur.
“Berâetun minallâhi ve resûlihî ilellezîne âhedtum minel muşrikîn”. (9/1) antlaşma yaptığınız müşriklere yani bu Hudeybiye’de. Allah ve rasulunden bera ettirin beriliktir. Beri olmanın ilan etmesidir yani ilişkinin kesilmesidir. İlişkinin kesildiğinin bildirilmesidir. İşte buna ültimatom falan da deniyor.
“Fesîhû fil ardı erbeate eşhur” (9/2) dört ay bu topraklarda seyahat edin yani serbestçe dolaşabilirsiniz.
“Va’lemû ennekum gayru mu’cizîllâhi” (9/2) bilin ki siz Allah’ı aciz bırakamazsınız.
“Ve ennallâhe muhzîl kâfirîn” (9/2) Allah kafirleri yani kendini görmezlikten gelenleri perişan edecektir. Ondan sonra,
“Ve ezanun minallâhi ve resûlihî”. (9/3) Allah ve Rasulu tarafından bir ezandır. Yani ilandır. Kime?
“İlen nâsi” (9/3) tüm insanlığa bir ilandır. Ne zaman?
“Yevmel haccıl ekberi” (9/3) Haccın en büyük gününde. Yok. Bak ben şimdi önce “Yevmel haccıl ekberu” (9/3) diye ben kendi kendime okudum orada. Şey Ekbera diye okudum kendi açımdan tamam mı? Şimdi ekberi diye değil, ekbera diye okudum. “Yevmel haccıl ekbera” (9/3) Belki böyle bir kıraat var mı yok mu bilmiyorum ama benim zihnime gelen o yani haccın en büyük günü. Çünkü haccın bir kaç gün olduğunu biz ayetlerden öğrenmedik mi? Yani o kadar ayetleri okuduk bir kaç gün. “Yevmel haccıl ekbera” (9/3) diye okudum kendi açımdan ama öyle bir kıraat var mı yok mu ona bir bakalım isterseniz. Belki vardır yani bilmiyorum. Peki genel herkesin söylediği mana:
“Yevmel haccıl ekberi” (9/3) Haccı ekber günü. (Seyirci: 1:24:00 anlaşılmıyor.) ama işte o uymuyor. Umrenin tamamına haccı ashar deniyor. Haccın tamamına haccı ekber deniyor. O “Eyyâmin ma’dûdât” (2/203) da dahil tamam mı? Onların tamamı. Onun için “Eyyâmin ma’dûdât” (2/203)’ın sonunda “Fe lâ isme aleyh” (2/203) diyor. Belki şey de olabilir ya. Bu Celaleyn bazen kıraat farklılıklarına yer veriyor. Şurada bir baksana Celaleyn’de belki olabilir. Yani ben bunu bir yerden okumuş değilim de yani benim zihnime öyle geldi. Öyle olmalı yani. (Seyirci: 1:24:40 anlaşılmıyor.) Yok ekber ismi taftis sıfatı. Yok o da müzekker müennes farkı yok. Ekber ifadesi müennesler için de kullanılıyor. İlla kübra kullanılması gerekmiyor. Sıfat olursa öyle. (Seyirci: 1:24:58 anlaşılmıyor.) ha sıfat olacak değil mi? Ama ismi taftiz yaparsan ekbera minel ehharin manasına. O zaman ef ale olması gerekiyor. İstimal öyle. Ekbera minel eharin. O şeyde öyle yani. O bir bak istersen şey ismi taftile bak şeyde göreceksin. Kuranı Kerim’de de bunun örnekleri var ama şu anda aklıma gelmedi. Şimdi haccı ekber günü.
“Ennallâhe berîun minel muşrikîne ve resûluhu” (9/3) Allah müşriklerden beridir. Rasulu da öyle. Şimdi o gün bütün insanlara ilan et. İnsanların o,
“Fe izâ efadtum min arafâtin” (2/198) diyor ya Arafat’tan şey Arafat’ı çok büyük bir havuz olarak düşünün. Havuzun yakası yıkılmış oradan insanlar akıyor. İlanı o havuzdayken mi yapar? Yoksa akarken mi yapar? İnsanlar bir araya toplandığı zaman mı yapar ilanı? Yoksa sel gibi akarken mi yani selin önünde insanlar sürüklenirken mi yapar? (Seyirci: 1:26:25 anlaşılmıyor.) Birer tane kulaklık verirsen yani yaparsın. Ama gene dinleyemezsin. Gene dinleyemezsin. O zaman burada haccı ekber günü hangi gün oluyor? Arafat oluyor. Başka olması mümkün değil. Arafat oluyor. Çünkü o ifade fada gününde şey yapmaz. (Enes Hoca: 1:26:53 anlaşılmıyor.) O manaya bir şey yok da bana bu biraz daha doğru gibi geliyor. Ha en büyük gün manasına evet. (Enes Hoca: Yok yani o Yevmül Cuma günü haccın en büyük erkanı yapılan gün.) Yapılan gün evet. Haccın en büyük hükmünün yapıldığı gün. El haccu arafa diyor Peygamberimiz. Dolayısıyla haccul ekber tefsirlerde buraya Yevmul nahir diyor olmaz. (Enes Hoca: Yevmul nahir diyenler de var Yevmul arefeh diyenler de var.) Yani çoğunluk Yevmun nahr diyor. (Enes Hoca: Yevmul arefeh diyenler daha çok.) Öyle mi ha iyi. (Enes Hoca: Bir de bu hadis kitaplarında Yevmul nahr daha çok söyleniyor.) ha hadislerde mi Yevmun nahr daha çok ha tamam. Ben dün birkaç tane tefsire baktım Yevmun nahr diyordu. (Enes Hoca: 1:27:58 buralarda arapça var. Anlayamadım.) Çok güzel dur dur bir dakika. Millet yani Arapça bilmeyen de var tek tük olsa da izleyicilerin hepsi Arapça biliyor ama bilmeyenler de çıkar içlerinden. Şimdi bugün diyor Peygamberimiz şimdi atladığımız yer olursa sen idare et. Bugün Yevmi mübahak günüdür diyor İbni Abbas. Yani Allah Teâlâ’nın övünme günü. Bakın işte bu insanlar toza toprağa belenmiş. Yaka paça dağınık. Buraya kadar toplanmışlar. Beni görmedikleri halde bana ibadet için (Enes Hoca: Kitabımı tasdik etmişler.) Ha kitabımı tasdik etmişler. Buraya gelmişler. Elbette ki ben de onları ateşten azat edeceğim. İşte o gün. Haccı ekber günüdür. Hah. Yani Arafat günü. Zaten bu ayet de onu gösteriyor. Başka var mı? (Enes Hoca: 1:29:30 anlaşılmıyor.) Taberani’nin Mucemil Kebir’i evet. (Enes Hoca: 1:29:40 Arapça anlamadım.) ya tekrarlıyor yani değil mi? Peygamberimizin sözü yoksa hu’dan maksat o galiba. (Enes Hoca: 1:29:52 Arapça anlamadım.) Evet Peygamber sav’in devesinin o salyasının aktığı yerde Debbe ora mıydı? O şey ne diyor? Yumuşak. Gerdan. Gerdan gerdan. Gerdanının altında yüksek sesle bağırıyordu. Yani Peygamberimiz konuşur o tekrarlıyor. Evet. (Enes Hoca: 1:30:14 Arapça var.) Peygamber efendimiz ona demiş ki bağır. O da çok yüksek sesli bir insanmış. Peygamberimizin sesini o tekrarlamış. İşte peygamberimiz sormuş. Bu hangi aydır. Hepsi demişler ki haram ayıdır. Ha burada şunu da söyleyelim bak unuturuz. Bu ayın adı ne? Hac yapılan ayın adı ne? Zilhicce. O ayın adını şeyler, Mekkeliler mi koydu? Yok. Yani Zilhicce ne demek? Haccın içinde bulunan ay demektir. Değil mi? Yani hacca sahip ay demektir. Zilhicce. Ayın adı da Zülhicce yani hacca sahip olan ay. O ayın içinde hac yapılır. (Enes Hoca: 1:31:07 Arapça var.) İşte Peygamberimiz demiş ki söyle bakalım bugün hangi gün yüksek sesle bağır. Demişler ki işte bu Haccı ekber günüdür. Ondan önce ne dediler? (Enes Hoca: Yevmul haram.) Evet haram günüdür yani kutsal gündür. Bugün Haccı ekber günüdür diye bağırmışlar. (Enes Hoca: Bu Mucemil Kebir Taberani’den?) Taberani’nin Mucemil Kebirinden. Zaten bu ayette başka mana anlaşılması mümkün değil bu ayette. Bak diyor ki bütün insanlığa bir duyurudur diyor. O zaman herkesin toplaştığı yerde olur insanların öyle seller gibi aktığı yerde bu duyuru olmaz ki. Evet. (Seyirci: 1:32:05 Anlaşılmıyor.) Bak herkes ona Haccı ekber günü dediği için o gün demek ki Arafanın Haccı ekber günü olduğu biliniyor. (Seyirci: 1:32:25 Anlaşılmıyor.) Ne? (Yahya Hoca: Haccın sıfatı.) E tamam yani o şimdi öyle şey yapabilirsin de ben ne dedim herkesin öyle herkesin öyle söylediği kesin de (Yahya Hoca: 1:32:40 Anlaşılmıyor.) ya o başka o bizimkilerin öyle yani aslında biz Haccı ekberiz falan. E kardeşim sen mi denk getirdin onu cuma gününe Allah’ını seversen. Bir de cuma namazını kılmamış gelmiş. Bir başkası da öyle der. Sen cuma namazın bile kılmadığın diyecek öyle değil mi? (Seyirci: 1:32:57 Anlaşılmıyor.) Şimdi bu hani Haccı ekber günü bu biliyorsunuz Peygamber sav’in hac yaptığı sene değil o. Ebu Bekr ra’ın hac yaptığı sene. Dolayısıyla Peygamber katıldığı için Haccı ekber denemez. Bir kere o yok o mümkün değil. Yevmel haccıl ekber diye burada söyleniyorsa bu bütün Arapların bildiği bir gün olması lazım. Orada da herkes Yevmül haccıl ekber diye cevap vermişler. O zaman o Haccı ekber günü ne oluyor? Hem bu ayette hem o hadiste? Arafat günü olmuş oluyor. İşte ondan dolayı Peygamberimiz El haccu arafeh diyor. Zaten,
“Fe izâ efadtum min arafâtin” (2/198) diyor. Arafat’tan seller gibi aktığınız zaman demek ki Arafat’ta toplaştığı bir yer ki akıyor. İşte o toplaştığı yerde insanlara Yevmül haccı şey Yevmül haccul ekber ifadesi ancak onu gösterir. O zaman ne oldu bak? Bir günü bir gün oldu. Gün. Peki, gün ne zaman başlar ne zaman biter? Şimdi soru o. (Seyirci: Bu durumda öğle namazı giriyor olması gerekiyor. Çünkü normal günden farklı bir şey olmalı yani.) Bak gün ne zaman başlar ne zaman biter? (Seyirci: Güneşin doğmasından batmasına kadar o hadislere falan baktığımız zaman) O Nehar. Yevmülden bahsediyoruz. Yevm. Nehar başka yevm başka leyl başka. Ne zaman başlar ne zaman biter söyleyin bakalım.(Seyirci: : 1:34:50 Anlaşılmıyor.) Hah. Gece mi öncedir gündüz mü öncedir? (Seyirci: Gündüz.) Gündüz öncedir. Neydi bunun delili? (Seyirci: “Ve lel leylu sâbikun nehâr” (36/40))
“Leş şemsu yenbegî lehâ en tudrikel kamere ve lel leylu sâbikun nehâr” (36/40) Gece gündüzü geçemez. Gece gündüze tabidir. Ama şeyde ay hesabı başka. Onun için günün ilk namazı öğlen namazıdır. Son namazı sabah namazıdır. Orta namazı akşam namazıdır. 1:35:30 daki arapça kelime Anlaşılmıyor. Ayetel leyli ondan dolayı öyledir. Evet. Şimdi Ayetül nehar şemstir. Ayetül leyl kamerdir. Şimdi dolayısıyla bak yevmel haccıl ekber deyince zaten öğlende başlamıştır orada şey. Sen şeyde günün ilk ibadet vakti öğlen vakti olduğu için gulukül şems tabi. Orada başladı. Peki, akşam oldu gece oldu şey o tay kabilesinden olan şahıs geldi. Peygamberimize yetişti ve o gece oradan geçmiş olmasına rağmen vakfesini yapmış sayıldı. Çünkü o gece gündüze tabi olduğu için o yevm şeyi oraya giriyor. Çıkmış olmuyor. Şimdi bizim kitaplarda şunu söylerler. Bu çok sağlam yollarla sabit olduğundan derler ki her zaman gündüz geceye tabidir ama hac günlerinde gece gündüze tabidir derler. Çünkü burada başka şeye tevil imkânı yok da kardeşim her zaman bu böyledir.
“Ve lel leylu sâbikun nehâr” (36/40) ne demek? Niye Allah Teâlâ namaz vakitlerini söylerken ilk önce öğlen namazından başlıyor? Niye Cebrail as Peygamberimize Kâbe’de namaz kıldırırken ilk önce öğlen namazını kıldırmıştır? Her şey birbirine karışıyor. (Seyirci: 1:36:50 Anlaşılmıyor.) Ay hesabı başka. Ay hesabı hilal. (Seyirci: 1:36:57 Anlaşılmıyor.) Kardeşim oruçta Cenabı Hak orucu şeyden başlatıyordu. Güneşin batışından ona özel hüküm veriyor. Orada kısaca bir süreden sonra o geceydi. Sonraki güne kendi katıyor ve öyle oluşturuyordu sonra Müslümanlara fecre kadar yeme ruhsatı verdi tamam mı? Başka bir şey. (Seyirci: 1:37:22 Anlaşılmıyor.) Ya ay hesabı şey değil zaten ayla olduğu zaman birinci gün ertesi gün güneş doğmasından itibaren olan gündür. (Seyirci: O da ayın akşam görünmesinden dolayı mı?) Akşam göründüğü için yeni ayın başladığına hükmediyorsun. Neyse şimdi burada bak gördünüz mü arkadaşlar? Ne oldu hac bir güne kadar düştü değil mi? Peygamberimizin haccu arefeh dediği noktaya kadar düştü. Dolayısıyla haccın öyle başka ayları bırakın başka günlerde de yapılması mümkün değil. Yani şeyiniz Zilhiccenin bilmem şu kadarında mümkün değil ve burada da şeyi söylemiyor Allah Teâlâ. Şu tarih demiyor. Çünkü o tarihi Adem as’dan itibaren öğretmiş insanlara ve bir süreklilik olduğu için de değiştirmiyor.
“Fe lâ yunâziunneke fîl amr” (22/67)’da da onu ayrıca açıklamış oluyor. Bu konuda seninle nizaya girmesinler. (Seyirci: 1:38:27 Anlaşılmıyor.) Ha ayların yerlerini değiştirmiş oluyorlardı şeyler, Araplar mesela işte şeyin otuz altıncı ayetini en son olarak açalım. Tevbe. Tabi. E işte dün akşam şey diyor ki Bayraktar BAYRAKLI e şey yapılabilir ramazan diyor. Arap ayları diyor. Arap aylarına göre tespit ediliyor diyor. Arap ayı diye bir kavram var mı? Arap ayları diyor. Halbuki Allah Teâlâ ne diyor? Diyor ki burada Estauzübillah:
“İnne iddeteş şuhûri indallâhisnâ aşere şehra” (9/36) Bende ki mealin yüz doksan birinci sayfası. Tevbe otuz altı. Ayların sayısı Allah katında on iki aydır.
“Fî kitâbillâhi” (9/36) Allah’ın kitabında.
“Yevme halakas semâvâti vel ard” (9/36) Gökleri ve yeri yarattığı günden itibaren o zaman Araplar var mıydı? Gökleri, yeri yaratıldıktan taa bütün her şey bittikten sonra insanlar yaratıldı değil mi?
“Hel etâ alel insâni hînun mined dehri lem yekun şey’en mezkûrâ” (76/1) Hiçbir şey yoktu yani insanlardan. Uzunca zamanlar geçti. Ama yer ve göğün yaratıldığı günden beri aylar on iki. Peki,
“Minhâ erbeatun hurum” (9/36) Bu on iki taneden dört tanesi haram ay. O gün. O günden itibaren onlar da Muharrem, şey Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep. Az önce Alayi HAFİYE İsviçre’den sormuş. Neden Recep tek kalmış acaba diye? Recep de biraz ticari bir şey yani bu üç ayda adamın satamadığı mallar ya da ufak tefek şeyler de Recep ayında satılıyor. Orada da küçük bir ticari hareketlilik oluyor. (Yahya Hoca: Onun peki şey herhalde cevabı olmaz. Niye Recep değil de işte Şaban değil mesela.) Yok hikmetten. Hikmetini sormuş zaten. Nedenini sormamış. Ben o zaman yanlış şey yaptım. Hikmeti ne olabilir diye sormuş. Tamam mı? Burada bak. Ondan sonra,
“Zâliked dînul kayyim” (9/36) Sağlam din bu. Doğru din bu. Ya da doğru hesap bu.
“Fe lâ tazlimû fîhinne enfusekum” (9/36) Bu dört ayda kendi kendinize zulmetmeyin. Kendinizi kötü duruma düşürmeyin. Çünkü o dört ayda can ve mal güvenliği sağlanacak. Sağlamazsan kendine kötülük yaparsın.
“Ve kâtilûl muşrikîne kâffeten kemâ yukâtilûnekum kâffeh” (9/36) Onlar topyekûn sizinle savaştığı gibi siz de onlarla topyekûn savaşın.
“Va’lemû ennallâhe meal muttekîn” (9/36) Ha ondan sonra,
“İnnemen nesîu ziyâdetun fîl kufr” (9/37) Nesi küfür içerisinde yapılan ziyadedir. Ne yapıyorlar? Üç senede bir on bir gün ilave ederek şeyi mevsimi değiştirmiyorlar. Aynı (Seyirci: 1:41:24 Anlaşılmıyor.) Bugün bir ay takvimi gibi yapıyorlar. Peygamberimiz de hac yaptığı sene ne diyor? Bugün zaman döndü. Ve ilk noktasına geldi. Artık bundan sonra ilaveler yapılmayacak. Yani Peygamberimiz haccı tam gününde yaptı. Şimdi dün akşam Bayraktar diyor ki Zilkade’de hac yaptı. Evet gerçekte Zilkade’de idi ama bütün insanlar onu Zilhicce olarak algılıyorlardı. Yapılacak başka bir şey yoktu. Gitti. Çünkü bütün insanlarda da ilanda bulunması gereken bir şeydi yani. Herkesin toplanmış olduğu bir zamanda ilanda bulunacaktı. Gitti orada (Seyirci: 1:42:17 Anlaşılmıyor.) Tabi. (Seyirci: 1:42:22 Anlaşılmıyor.) Yok yani o şey var ya. Zaten bir üç günlük bir fark var. Şey on bir günlük fark var. Neyse önemli değil. Şimdi (Yahya Hoca: Kim Zilkade’de hac yapmış Peygamber efendimiz mi?) Yok yok Ebu Bekr. Hani o nesihden dolayı. Öyle diyor. Demin ben yanlış şey dedim. Üç yılda bir ay ilave ediyorlardı. On bir gün değil. Ne dedin? (Seyirci: 1:42:48 Anlaşılmıyor.) Yok Zilkade de olabilir ama o da henüz Peygamber efendimiz bu değişikliği kendi hacca gittiği zaman yaptı ve artık ondan sonra nesih falan meselesi yok yani ayların sağa sola kaydırılması kaldırıldı. O kâfirlikte yapılan bir ilave oldu. (Seyirci: 1:43:06 Anlaşılmıyor.) Yok yok. Hac ayları Zilkade, Zilhicce, Muharrem de. Yok. Ama gidiş geliş çünkü yol güvenliği gerekiyor. Sen şimdi çıktın şeyden Fas’tan çıktın, yol güvenliğin olduğu zaman hem gidiş için yol güvenliği olacak hem geliş için yol güvenliği olacak. Onun için üç ay o. Zilkade, Zilhicce, Muharrem. Gerçi bizimkiler şevvalden başlatırlar ama değil. O üç ay. Çünkü öyle bir üç ay olacak ki, sen geri dönüşünde de güvenle dönesin. Yol güvenliği o kadar uzun süre içerisinde sağlanması lazım. (Seyirci: 1:43:49 Anlaşılmıyor.) Hangisi Arap kavmi için olan? (Seyirci: 1:43:58 Anlaşılmıyor.) Yok yok yok tüm insanlar için o. Yeryüzü yaratıldığı günden itibaren diyor. (Yahya Hoca: Yok yok mesela Fas’tan çıkan bir adam Mısır’dan geçiyor. Mısır o an Müslüman değil onlar haram ayı dinlemez ki.) Ya Mısır’ın Müslüman olmasına gerek yok. Herkesin Peygamberi bu ayları haram ayı olarak ilan etmiş. (Yahya Hoca: Unutmuş olabilirler belki.) Neyse olabilir ayrı bir konu o. O başka bir şey. Bak şey de haccı (Yahya Hoca: Müslümanlar biliyor mu haram ayın ne olduğunu?) Yo zaten Müslümanları bıraktık kendi aralarında çünkü ayetin kuranla irtibatı kesilince kalktı. Evet. (Yahya Hoca: O zaman ne olacak diyor yani.) Ya neyse hatırlatacaksın adamlara yapacağın o başka bir şey değil. (Seyirci: Bir de Haccın farz kılınışı “Menistetâa ileyhi sebîlâ” (3/97)) Evet. Tabi.
“Menistetâa ileyhi sebîlâ” (3/97) Adam da yol güvenliği yoksa gidemeyecektir. Onun için Allah Teâlâ yol güvenliğinin sağlanacağı üç ay. Ve bu üç ayın ortasına yerleştirmiş haccı. Bakın: Zilhicce’nin dokuzu, onu, on biri, on ikisi. Dört. Ortasına yerleştirmiş yani. (Yahya Hoca: Şimdi Mustafa abinin şeyinden aklıma geldi. Cem YILMAZ yapıyor. Yılan gelmiş su içerken, yılan da böyle geliyor. Ne oldu? Sokacağım da. E görmüyor musun su içiyorum. Bize öyle bir bilgi gelmedi diyor.) Öyleydi öyleydi zaten şeyde Osmanlı döneminde hacıları soyup soğana çeviren Eşkıya vardı. Onun için Osmanlılar bir ordu görevlendirirdi. O şeyde yol güvenliğini sağlamak için. Evet ya bunlar oluyor tabi. Sürü alayları şunlar bunlar. Ha burada bir şey aklımda kaldı onu şey yapayım. Mesela bugün şeye bakın. Bu Yahudilere. Yahudilerin takvimleri de kameri takvimdir ama onlar her sene ilaveler yaparak, yani nesih yaparak şeyde aynı zamanda yapıyorlar. Miladi ile aynı zamanda yapıyorlar. Sitelerine girersen onu görürsünüz. Ya peki peki şimdi sorularınızı zaten arada sordunuz da çok kolayları kaldıysa onları sorun zorları değil. (Seyirci: 1:46:27 Anlaşılmıyor.) Şimdi orada söyledik ya İbrahim as Cenabı Hakka ne diyor? Mesela, iciallene menaske deseydi, o yeni ortaya konmak şeklinde olurdu. Diyor ki:
“Ve erinâ menâsikenâ” (2/128) diyor. Bize ibadet yerlerimizi göster diyor değil mi? Demek ki var ama bilmiyoruz. Gösteriyor Allah Teâlâ. (Yahya Hoca: Cebrail’in Peygamber efendimize namazı öğretmesi gibi.) Ha Cebrail as’ın namazı öğretmesi gibi. (Yahya Hoca: illaki haccı öğretmiştir onlara göstermiştir böyle.) Evet tabi. Cebrail as’ın namazı öğretmesi gibi. Zaten bütün peygamberlerin kıldığı namaz. (Yahya Hoca: Onun gibi değil mi? Allah Teala nasıl gösterecek? Cebrail aracılığıyla yani) Şüphesiz tabi. Şimdi orada İbrahim as İşte gidip de o ibadet yaptıkları yerlerin her birisinde durup dua yapıyor. Arafat’ta, Mina’da, Müzdelife’de. Belli şekiller var şeytanı recm etme. Şeyin şekli falan filan hepsi var. Şimdi onlara da makamı İbrahim diyor Allah Teâlâ. Vettehizu diye bize emir veriyor.
“Vettehizû min makâmı ibrâhîme musallâ” (2/125) İbrahim’in makamlarını bunu beyani olarak durduğu yerleri kendiniz için musalla edinin diyor. Yani dua yeri yapın diyor. Biz (Seyirci: 1:48:06 Anlaşılmıyor.) E tabi şeyle badiye de. Şey yapabilirsiniz. Ben beyani olarak düşünüyorum. Fakat bizde tutuluyor, makamı İbrahim Kabe’nin yanındaki o taşın bulunduğu bir fanus. Oraya makamı İbrahim diyor. Orada namaz kılmak faziletlidir diyor.
“Vettehizû min makâmı ibrâhîme musallâ” (2/125) Kardeşim eğer sen bu ayete dayanıyorsan orada farz olması lazım namaz kılmak. Niye fazilet olsun? Musalla da namazgâhsa, (Yahya Hoca: Emir de mutlak emir.) Emir de mutlak emir vücubu gerektirdiğine göre yani acayip bir anormallik vardır bizde. Zaten şu anda yanıyor. Tavaf edemiyorsun ki. Gidiyorsun ki adam orada namaza durmuş. Allah Allah. Ya ezin geçin adamı. Ezin geçin. Gerçekten. (Seyirci: 1:48:58 Anlaşılmıyor.) Yen o günü hatırlamıyor musun? Yok ya. Üzüldüm. İndirildi mi dedim? Yanlış söylemişim. Yaratıldığı zaman. Bak bizi bile hakikaten öyle söyledim. Yanlış söylemişim. Yaratıldığı zaman. Âdem as bu topraklarda yaratıldı tabi Cennete gönderilmedi ki.
“Minhâ halaknâkum” (20/55) Burada cennete gitmedi ki. Oradan bir daha geri gelsin. Giden bir daha geri gelir mi? Orası Cennet-ül huld. (Seyirci: 1:49:49 Anlaşılmıyor.) Adem as yarattığını bildiriyor zaten. Diyor ki:
“İnnî hâlikun beşeren min tîn fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn” (38/71-72) Ben şundan şey yapayım izleyiciler diyecek ki şimdi Arapça bilmiyoruz falan ben çamurdan bir beşer yaratacağım. Onu yaratıp da ruhunu üflediğim zaman ona secdeye kapanın diye meleklere söylüyor Allah Teâlâ. (Seyirci: 1:50:21 Anlaşılmıyor.) Bak güzel bak. Hakikaten hiç aklıma gelmemişti bak konuştukları ortaya çıkıyor gerçekten. Celalül rahme Adem as’ın çıkıp da tevbe ettiği yer olabilir gerçekten. Kabul edildiği yer olabilir.
“Ve in lem tagfirlenâ ve terhamnâ le nekûnenne minel hâsirîn” (7/23) Sen bize mahvedip rahmet etmeseydin, etmezsen her şeyimizi kaybederiz. Demek ki Allah orada Adem as’ı kabul etmiş ama çıkarıyor.
“Tuhricû minhâ” (7/123) diyor. Çıkın bu bahçeden diyor. E çıkınca çıkmalarının sebebi Müzdelife’de geçiriyorlar. Demek ki henüz şeytan yanlarına gelmiyor şimdi ne olur ne olmaz. Biraz daha aşağıya iniyorlar. Aşağıda şeytanı görünce demek ki üç ayrı yerde taşlıyorlar. Ve de Racim oluyor. Ben eminim ki biz o hacca gittiğimiz zaman şeytan taşladığımız zaman gerçekten şeytanı taşlıyoruz. Ama biz göremiyoruz o başka. (Seyirci: Hocam aklıma şey geliyor. Adem as ile eşi çok az bir süre mi cennette kalmışlar?) Bahçede. O şey bahçesinde mi? Sen onu not al. Ahirette Adem as’ı görürsek sorarız. (Seyirci: Müzdelife diyorsunuz ya. Orası Müzdelife ise çok kısa bir süre cennette kalmışlar.) Ya kardeşim Arafat küçük bir yer değil, koskoca bir yer. (Seyirci: Yok anlatamadım hocam. Müzdelife’de bir araya geldiklerinde.) (Yahya Hoca: Orada görmemişlerdir.) Ha orada orada tabi birbirinin cinselliklerinin farkında değiller. Onun için şey yapıyor ya diyor ki:
“Bedet lehumâ sev’âtuhumâ” (7/22) diyor değil mi? Birbirlerinin edep yerlerini orada görüyorlar.
“Sev’âtuhumâ” (7/22) diyor. Oradan aşağıya doğru inip Müzdelife’de. Ne? (Seyirci: 1:52:35 Anlaşılmıyor.) batnu orana (Seyirci: Batnu harana diye geçiyor.) diyorlar galiba evet. Öyle mi? Hiç düşünmemiştim. (Enes Hoca: Müzdilaf mesela yaklaşmak anlamında.) İzdilaf işte cem manasında. (Enes Hoca: 1:52:54 Anlaşılmıyor.) Yani o gerçekten güzel bir yaklaşım. (Seyirciler: 1:53:01 Birçok kişi aynı anda konuşuyor. Anlaşılmıyor.) Yo İbrahim as’dan olur mu kurban? (Yahya Hoca: 1:53:11 Anlaşılmıyor.)
“Eyyâmin ma’lûmât” (22/28) kurban günleri İbrahim as’dan önce bilinmese “Eyyâmin ma’lûmât” (22/28) denir mi? (Enes Hoca: 1:53:22 Anlaşılmıyor.) Olabilir. Orada evvel atış mesafesine orada girmiştir. Doğrudur. Orada üç ayrı yerde şey yapmışlar. Zaten çok ilginç bir şey var. Bak şeytan racim. Şeyde ne diyor?
“Ve hafıznâhâ min kulli şeytânin recim” (15/17) diyor şey.
“Ve lekad zeyyennes semâed dunyâ bi mesâbîha ve cealnâhâ rucûmen liş şeyâtîn” (67/5) En yakın birinci kat göğü yıldızlarla süsledik ve şeytanlar için rücum şeyi yaptık yani taşlanma yeri. Bunlar da taşlananlar da racim oluyor. Taşlanmış oluyor. Ve oraya yaklaşamıyorlar birinci kat semaya. Orada da Melei ala var. İşte Kuran’ın bulunduğu yer var. Şey var Kitabı meknun var yani mahfuz kitap var orada. Lefhi mahfuz var.
“Fî kitâbin meknûn lâ yemessuhû illel mutahherûn” (56/78-79) Ona dokunamıyorlar. Meleklerin dışındakiler dokunamıyor. Şimdi oradaki racim oluyor şeytanlar. Biz de Kuran okuduğumuz zaman Allah bize ne emrediyor? Biz de Euzübillahimineşşeytaniracim derken Kuran okuduğumuz yeri adeta melei alaya çeviriyoruz. Şeytanların uzaklaşması için Cenabı Hakk’a sığınıyoruz. (Seyirci: Oradaki duasını kabul ettiyse demek ki yukarılarda bir yerde faziletli olan Hz. Adem bundan yararlandıysa orada en yüksek tepeye çıktı. Cebelü rahme gibi tepeye. Böyle yüksek bir yere çıkmanın… ) o sorunun muhatabı Enes hoca. (Yahya Hoca: Enes Hoca söyledi.) Enes hoca söyledi ama çok mantıklı yani. Ya bu yavaş yavaş şimdi yani gidiyorsunuz bir iki senedir bunu dillendiriyoruz. Gerçekten okuduğumuz zaman Adem as’ın cenneti Arafat olması gerekiyor. Bakıyorsun ondan sonra başka uygun düşmüyor ama bu Cebelu rahme de iyi bir açıklama oldu bizim için. O urane kelimesinin de mutlaka onunla bir alakası olabilir. Gerçekten o urane o şeyin bulunduğu yer, vadi urane olabilir. (Seyirci: Muzdelife ile Arafat arası da zaten gerçekten çukur bir yer, yokuş bir yerdir. İlan ediyorlardı orada.) Batnu urane zaten hadiste de var oralar yasak diye. Zaten şeyler Peygamber efendimiz biliyorsunuz o şeyde durmayı da yasaklamıştır o. (Seyirci: 1:56:03 Anlaşılmıyor.) Müzdelife ile Arafat değil de ben şeyi biliyorum o (Seyirciler: 1:56:14 Anlaşılmıyor.) yo yok Müzdelife ile Mina’nın arasındaki urane değil. Onun manası başka. Orası değil. Orada yanlış. Orada bilgi yanlışlığı var. Ama Batnu urane şeyde, Arafat’ta. Batnu urane, uryanlıkla bir alakası olabilir. Enes hoca. Bu çok güzel. Eğer o da olursa taşlar yerine oturur. Evet. Şimdi neticeye gelelim. Sizde haccın günlerinin değiştirilemeyeceğine dair bir kanaat hasıl oldu mu? Değiştirilmesi teklif bile edilemeyen maddelerden haşa tabi. Daha neler çıkacak neyse. Ama bu tip şeylerin çok büyük faydası var. Bizim bilgi sahibi olmamıza sebep oluyor. Çünkü sıkışıyoruz ya rabbi bize doğruyu göster diye dua ediyoruz. Allah Teâlâ da gösteriyor birçok şeyleri öğrenmiş oluyoruz. Peki, çok teşekkür ederim.