Bugünkü konumuz, “Evlenmede Din Farkı”. Yani bir müslüman gayrimüslimle evlenebilir mi? İster müslüman kadın olsun, ister müslüman erkek olsun, bunlar gayrimüslimlerle evlenebilirler mi? Eşlerden birisi, din değiştirdiği takdirde o evlilik devam eder mi etmez mi?
Şu anda bizim Fıkıh Mezheplerinde yerleşik olan şudur; Bir müslüman kadın, müslüman olmayan bir erkeğin nikahında olamaz. Erkek ister Ehl-i Kitaptan olsun yani Yahudi ve Hristiyan olsun, isterse başka bir dinden olsun. Ama Müslüman bir erkek, Ehl-i Kitaptan bir kadınla evlenebilir. Bunun delili de Mâide Suresi’nin 5. Ayeti‘dir. Bende ki Meal’de 107.sayfa. Orada diyor ki Allah’u Teala;
Mâide Suresi 5:5 Ayet “Elyevme uhılle lekumut tayyibât, ve taâmullezine ûtul kitâbe hıllul lekum ve taâmukum hıllul lehum vel muhsanâtu minel mu’minâti vel muhsanâtu minellezine ûtul kitâbe min kablikum izâ âteytumûhunne ucûrahunne muhsinine ğayra musâfıhıyne ve lâ muttehızi ahdân, ve mey yekfur bil imâni fe kad habita aneluhû ve huve fil âhırati minel hâsirin”
“Elyevme uhılle lekumut tayyibât – Bugün temiz şeyler size helal kılınmıştır”
“ve taâmullezine ûtul kitâbe hıllul lekum – kendilerine kitap verilmiş olanların yiyecekleri size helaldir”
“ve taâmukum hıllul lehum – sizin yiyeceğiniz onlar için helaldir”
vel muhsanâtu minel mu’minât – mümin olan kadınların namuslu olanlar”
“vel muhsanâtu minellezine ûtul kitâb – kendilerine kitap verilenlerden namuslu olanlar. sizlere helal kılınmıştır.”
“min kablikum açıklanmadı bu.
“izâ âteytumûhunne ucûrahunne – onların mehirlerini verdiğiniz takdirde”
“muhsinine – sizde namuslu olacaksınız”
“ğayra musâfıhıyn – zinaya gitmeyeceksiniz”
“ve lâ muttehızi ahdân – gizli dostlar edinmeyeceksiniz.” Yani kadınlar da namuslu olacak erkekler de namuslu olacak. Namus şartı, olmazsa olmaz şarttır.
Şimdi bu Ayet-i Kerime’den dolayı, Mezhepler diyor ki;
“Bir müslüman erkek, yahudi veya hristiyan olan bir kadınla evlenebilir. Ama bir müslüman kadın, müslüman olmayan herhangi bir erkek ile evlenemez. Kocası eğer dinden çıkarsa Nikah da anında düşer”.
Burada delil olarak alınan 2 tane Ayet’i Kerime var. Birisi Bakara Suresi 2:221. Ayeti, burada diyor ki Allah’u Teala;
Bakara Suresi 2:221 Ayet “Ve lâ tenkihul müşrikâti hattâ yu’minn, ve le ementum mu’minetun hayrum mim müşriketiv ve lev a’cebetkum, ve lâ tunkihul muşrikine hattâ yu’minû, ve le abdum mu’minun hayrım mim muşrikiv ve lev a’cebeku, ulâike yed’ûne ilen nâr vallâhu yed’û ilel cenneti vel mağfirati bi iznih, ve yubeyyinu âyâtihi lin nâsi leallehum yetezekkerûn”
“Ve lâ tenkihul müşrikâti – Müşrik kadınları nikahınıza almayın”
hattâ yu’minne – imana gelinceye kadar” Mümin oluncaya kadar müşrik kadınları nikahınıza almayın.
“ve le ementum mu’minetun hayrum mim müşriketin – şurası bir gerçek ki, mümin bir cariye, köle kadın hür bir müşrikten hayırlıdır”
“ve lev a’cebetkum – o hür müşrik isterse sizi hayran bırakmış olsun” yani aşık olmuş olsanız da farketmez.
“ve lâ tunkihul muşrikine – Müşrik erkeklere de kız vermeyin”
“hattâ yu’minû açıklanmadı bu
“ve le abdum mu’minun hayrım mim muşrik – mümin köle, yani esir bir mümin, elinizde esir olarak bulunan bir mümin, bir müşrikten hayırlıdır”
“ve lev a’cebeku – isterse o müşrik sizi hayran bırakmış olsun” çok beğenmiş olsanız bile bir müşrikten hayırlıdır.
Şimdi burada dikkat ederseniz, kadın-erkek ayrımı yok. İkisi de aynı, “müşrik kadınları nikahlamayın” gerekçe; Bir mümin cariye, müşrik kadından hayırlıdır.
“Müşrik erkeklere kız vermeyin” gerekçe; Bir mümin köle, müşrik olan hür’den hayırlıdır. İsterse bunların her ikisi de sizi hayran bırakmış olsun.
Şimdi bu Ayet-i Kerime’ye dayanılarak bir de Mümtahina Suresi 60:10 Ayeti’nde geçen bir cümleye dayanılıyor, 550. sayfada. Burada diyor ki Ayet’i Kerime de
Mümtahina Suresi 60:10 Ayet “Yâ eyyuhellezine âmenû izâ câekumul mü’minâtu muhâcirâtin femtehınû hunn, allâhu a’lemu bi imânihinn, fe in alimtumûhunne mu’minâtin fe lâ terciûhunne ilel kuffâr, la hunne hıllul lehum ve lâ hum yehıllûne lehunn, ve âtûhum mâ enfekû, ve lâ cunâha aleykum en tenkıhûhunne izâ âteytumû hunne ucûrahunn, ve lâ tumsikû bi ısamil kevâfiri ves’elû mâ enfaktum velyes’elû mâ enfekû, zâlikum hukmullâh, yahkumu beynekum, vallâhu alimun hakim”
“Yâ eyyuhellezine âmenû izâ câekumul mü’minâtu muhâcirâtin femtehınû hunne – Müminler, mümin kadınlar size hicret ederek gelirlerse, onları imtihandan geçirin”
“Allâhu a’lemu bi imânihinne – onların imanını en iyi bilen Allah’tır”
“fe in alimtumûhunne mu’minâtin fe lâ terciûhunne ilel kuffâr – onların mümin olduklarını bilirseniz, kafirlere geri göndermeyin onları”
“la hunne hıllul lehum ve lâ hum yehıllûne lehunne – onlar bunlara helal değil, bunlar da onlara helal değillerdir”
Şimdi bu Ayet-i Kerime’ye, Mekke’den hicret edip Hudeybiye’de Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e sığınan kadınları imtihan edin mümin olduklarını bilirseniz geri çevirmeyin, bunlar onlara helal değil, onlar da bunlara helal değildir.
Şimdi bu Ayet’leri birleştirerek diyorlar ki; Bu,bilhassa “Hayırlıdır” ifadesindense “helal değildir” ifadesi biraz daha güçlü olarak bir hüküm ortaya koyuyor, o zaman diyorlar ki; “demek ki, bir mümin kadın, herhangi bir müşrikle evlenemez.” Mâide Suresi’nin 5.Ayeti’ni delil göstererek, “Bir müslüman erkek, yahudi veya hristiyan olan, çünkü ehl-i kitap ifadesi kullanılıyor, yahudi veya hristiyan olan kadınlarla evlenebilir”.
Şimdi durum böyleyken, bakıyoruz ki, Peygamberimiz (s.a.v.) hiç kimseyi din farkından dolayı ayırmamış. Yani hiç bir karı-kocayı din farkından dolayı ayırmamış. Mesela Ömer (r.a.)’ın nikahında iki tane müşrik karısı varmış. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in kızı Zeynep (r.anh.), müşrik olan Ebu’l Ass’ın karısı ve Peygamberimiz (s.a.v.) bunları hiçbir zaman ayırmamış.
Mekke’nin fethinden sonra, hani denebilir ki, bu önceden di sonradan Ayet’lerin messiyle fesh olundu. İşte az önce okuduğum Mümtahina Suresi’nin, “Onlar bunlara helal değildir, bunlar onlara helal değildir” (Mümtahina Suresi 60:10) Ayet-i Kerimesi Hudeybiye’de inmiştir. Zaten o çok açık, yani herhangi bir tarihi belgeye gerek yok, Ayet’in metninden o anlaşılıyor, son derece açıktır bu. Hudeybiye’de Antlaşmadan sonra hicret edip gelen kadınlar, kendi kaçtıkları kocalarına helal değil, onlar da bunlara helal değilse, ki değil, Ayet-i Kerimeyi doğru anlamışsak öyle diyelim, Ayet-i doğru anlamışsak, o zaman şunu ne yapacağız?
Hudeybiye’den iki sene sonra Mekke feth edilmiştir. Mekke’nin fethinden sonra Saffan bin Umeyye müşrikken karısı da mümin, Peygamberimiz (s.a.v.) bunları birbirinden ayırmamış. Bu, çok sağlam yollardan bize gelen bir rivayettir.
Şimdi her zaman bir usul konusunda hataya dikkat çekiyoruz. O da, Kur’an-Sünnet bütünlüğü meselesi! Bu bütünlüğü sağlayamayınca, ki bizim tespitlerimize göre sağlanamamış, burada da sağlanamadığını görüyoruz. Bu bütünlüğü sağlayamayınca, ya Hadis’ten taviz veriliyor ya Kur’an’dan taviz veriliyor. Yani ya Hadisler görmezlikten geliniyor, ya Ayet’ler görmezlikten geliniyor.
Burada Hadis’ler görmezlikten gelinmiş Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in uygulamaları. Kur’an-Sünnet bütünlüğü konusunda bir araştırma yapılmamış, Ayetlerin hemen ilk görünürdeki anlamlarına göre bir hüküm verilmiş ve maalesef bazı Ayetlerde mensuh sayılmak zorunda kalınmış. “Mensuh” ne demek? İşte yürürlükten kalkmış. Mesela Ayetlerden birisini mensuh saymışlardır konuyla direkt alakalı, bir tanesine de Ayetin metnine aykırı anlam vermişlerdir. Böylece sonuç ne?
Sonuç, Peygamberimiz (s.a.v.)’in hiç bir zaman uygulamadığı bir şey, ondan sonra artık Mezhepler tarafından adeta kanunlaştırılmış ve sıkı bir şekilde uygulanmıştır. O da din farkından dolayı karı ile kocanın arasını ayırmak!
Şimdi biliyorsunuz iman kalpte olan birşeydir. Hiç kimse zorla ne mümin yapılabilir ne de kafir yapılabilir. Bir insan bugün inanır, yarın inanmayabilir. Bu kadın ve koca için de geçerlidir. Şimdi inancından döndü, hadi bakalım aile bozuldu. Sonra tekrar inanmaya karar verdiler, hadi bir daha birleştirelim. E bu o kadar kolay birşey değil. Yani insan sosyal statüsünü, bulunduğu konumu böyle bir inancı ile nasıl değiştirir. Neyse, eğer Cenab-ı Hakk böyle emrediyorsa, elbetteki değiştiririz de, Allah’u Teala bu dini Fıtrat diye tanımlıyor, o açıdan biz bu konuşmaları yapıyoruz. Yani Cenab-ı Hakk’ın varlıklarda yaratmış olduğu kanunlar bütünü olarak ifade ediyor.
Şimdi burada dikkat ediyorsanız, Kur’an ile Sünnet arasında çok ciddi bir çelişki var.
Y.Şenol: Evet Ömer Nasuhi Bilmen’in Hukuki İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu 2. Cilt, sayfa 103′ten okuyorum:
Konu Başlığı: Şirk sebebiyle olan Hürmeti Muvakkate yani Geçici Haramlık, Evlenme Yasağı.
Şöyle diyor, 329. paragrafta: “Şirk’te nikaha manidir yani nikaha engeldir şirk. Şöyle ki, müslümanların müşrikeler ile yani ehl-i kitaptan sayılmayan gayrimüslimeler ile nikahları caiz değildir.”
A.Bayındır: Burda istersen duralım. Az önce söylecektim. Burada çok ciddi bir kavram kargaşası ortaya çıkıyor. Ehl-i kitap ile müşrikler birbirinden ayırt ediliyor. Evet ehl-i kitabın içerisinde gerçekten mümin olanlar eskiden de vardı, bugün de vardır. Yani kendilerine Kur’an’ı Kerim’i tebliğ etmedikten sonra, bu insanlar eğer Allah (c.c.)’tan başka İlah tanımıyorlarsa, yani İsa (a.s.)’ya Tanrı demiyorlarsa, Kutsal Ruh’u Tanrı olarak kabul etmiyorlarsa ve kendilerine takdim edilen doğru inançlara sahip iseler bunlar müminlerdir. Kendilerine Kur’an’ı Kerim’i tebliğ ettiğiniz zaman da, zaten Ayet-i Kerime’de Cenab-ı Hakk bildiriyor.
Mâide Suresi 3:83. Ayet “Ve izâ semiû mâ unzile iler rasûli terâ a’yunehum tefidu mined dem’ı mimmâ arafû minel hakk, yekûlûne rabbenâ âmennâ fektubnâ meaş şâhidin”
“Ve izâ semiû mâ unzile iler rasûli terâ a’yunehum tefidu mined dem’ı mimmâ arafû minel hakk – Bu Rasule indirilmiş olan ayetleri işittikleri zaman, bakarsınız ki gözlerinden böyle dumur dumur yaşlar akıyor”. Çünkü, gerçek ile yüzyüze gelmiş oluyorlar, tanıdıkları o gerçekten dolayı, zaten biliyorlar bildikleri birşey.
“yekûlûne rabbenâ âmennâ fektubnâ meaş şâhidin – derler ki, Rabbimiz bizi de şahitlerle beraber yaz”. Şahitler, biz Eşhedû diyoruz ya, bizi de Eşhedû diyenlerden eyle.
Mâide Suresi 3:84. Ayet. “Ve mâ lenâ lâ nu’minu billâhi ve mâ câenâ minel hakkı ve natmeu ey yudhılenâ rabbunâ meal kavmis sâlihıyn”
“Ve mâ lenâ lâ nu’minu billâhi ve mâ câenâ minel hakk – Biz niye Allah’a ve Hakk’tan gelen şeye inanmayalım ki”
“ve natmeu ey yudhılenâ rabbunâ meal kavmis sâlihıyn – istiyoruz ki Rabbimiz bizi iyilerle beraber haşr etsin.”
Şimdi, yani bugün de olur bu tür şeyler, kendilerine Kur’an’ı Kerim’i tebliğ etmedikten sonra tebliğ sayılmaz, bazıları diyor ki, “efendim duyuyorlar, Muhammed Allah’ın Peygamberi, Kur’an Allah’ın Kitabı” kardeşim duymak ile bu iş olmaz. Herkes gelir “Ben Allah’ın Peygamberiyim” diye karşısına çıkar. Onu ispatlamak gerekir. Muhammed (s.a.v.)’in Allah’ın Peygamberi olduğunun tek ispat kaynağının Kur’an’ı Kerim’dir. O insanları Kur’an ile anlayacakları şekilde yüzyüze getirmedikten sonra, hiçbirisinin Eşhedû deme imkanı olmaz. Eşhedû demek, ben şahitlik ediyorum demektir. Bu çok ciddi bir olaydır.
Onun için, ehl-i kitabın içerisinde eskiden de bugün de müminler vardır. Ama ehl-i kitabın kafirleri de var. İşte Allah Üçün Üçüncüsüdür diyorlar, Beyyine Suresi’nde “Yeryüzünün en şerli insanları” olarak ifade ediyor.
Beyyine Suresi 98:6. Ayet “İnnellezine keferû min ehlil kitâbi vel müşrikine fi nâri cehenneme hâlidine fihâ, ulâike hum şerrul beriyyeh – Müşrik ve kafir olanlar, işte onlar cehennemliklerdir ve orada ölümsüzdürler ve yeryüzünün en şerli mahlukudur” diyor Allah’u Teala öyle ifade ediyor.
Şimdi bunlar, mesela Mekke’dekiler Allah’ın kızı diyerek bir takım putlara tapıyorlardı. O putlar melekleri temsil ediyor diyorlardı. Peki, Hristiyanlar, yahudiler konusunda çok güzel malumatımız yok şu anda, ama ne diyorlar, işte Allah Üçün Üçüncüsüdür diyorlar. İşte İsa Allah’tır diyorlar, bugün halen söylüyorlar. Allah (c.c.) bunlara kafir ve müşrik diyor. Allah (c.c.) bunlara kafir ve müşrik dediği halde, bizim gelenek bu tür şeylerden dolayı ikisini birbirinden ayırıyor. Mesela, erkeklere müşrik ile evlenmesi haramdır ama az önce söylediği gibi ehl-i kitaptan kadınlarla evlenmek, ehl-i kitap ne? O da müşrik, o da müşrik! Evet devam et.
Y.Şenol: Ömer Nasuhi Bilmen’in Hukuki İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu 2. Cilt, sayfa 103’e devam,
“Müslümanların müşrikeler ile yani ehl-i kitaptan sayılmayan, sair gayri müslimeler ile nikahları caiz değildir. Bu hususdaki hürmet yani haramlık şirkin devamı müddetince devam eder. Şirkin zevali ile zail olur. Binaaleyh bir müslim, mecusiye ile ve seniyye ile akd-i izdivaçda bulunamaz”.
A.Bayındır: Mecusiye= mecusi kadın ve seniyye=putperest kadın ile nikah akdi yapamaz. Halbuki mecusi, Hacc Suresi 22:13. Ayetinde ehl-i kitaptan sayılıyor.
18.22 dk. Ayet okunmadı ama ben yazıyorum
Hacc Suresi 22:13. Ayeti “Yed’û le men darruhû akrabu min nef’ıh, lebi’sel mevlâ ve lebi’sel aşir”
18.25 dk. yandan bir ses diyor ki: cizye alırken bile ehl-i kitapdan sayılıyor.
Tabi, Peygamberimiz (s.a.v.) bile, senmubin sünnete ? ehl-i kitap demiş.
(Kitaba devam)
Murtedde olan kadınların nikahları da hiçbir kimse için caiz değildir, yani dininden dönmüş bir kadın ile nikah caiz değildir. Müslüman erkeklerin, Alel ıglag kitabiyyeler ile nikahları caizdir, yani mutlak olarak yahudi veya hristiyan bir kadınla evlenebilir.
Bir semavi dine, yani semavi kitaplardan menhuz dine itikad eden gayrimüslimler, umumen ehl-i kitap sayılırlar. Bir müslimin nikahındaki kitabiyye nasrani iken yahudi olsa, yani kadın hristiyan iken yahudi olsa, ve bilakis veya aksine yahudi iken tanassur eylese yahudi iken hristiyan olsa, aralarındaki nikaha tesir etmez. Fakat temeccüs etse yani mecusi olsa, beyinlerinde hürmet sabit nikah münfesih olur yani nikah hemen bozulur.
Yukarıdaki meseleler Hanefiyiye göredir. Müslimlerle müşrikeler arasındaki nikahın ademi cevazi sair mezahir islaminiceyye de sabittir yani diğer mezheplerde de böyle durum.
Müslimler ile kitabiyyat arasındaki nikaha gelince, yani bir müslim ehl-i kitap bir kadınla evlenebilir mi konusunda, bu nikah İmam-i Malike göre mekruhtur. Malikilerden İbni Kasım’a göre mekruh da değildir. Hanbeli kitaplarından El Muğni’de deniliyor ki; “Bir müslimin bir kitabiyyiye ile izdivacı imamiye göre haramdır. Sair eimmeye göre yani diğer imamlara göreyse haram değilse de evlâ olan kitabiyyeler ile evlenmemektir. Sabiiler hakkında ise ihtilaf vardır. İmamı Şafii ve İmamı Ahmed’den bir rivayete göre bunlar nasara’dan -hristiyanlardan- bir taifedir.
Sonra bunların hikmetlerini anlatıyor.
A.Bayındır: Tamam hikmetlerine gerek yok. Şimdi durum bu. Resim böyle. Peki acaba işin gerçeği ne? Yani Peygamberimiz (s.a.v) yanlış mı yapmış? Tabi yanlış yapması mümkün değil, şu manada mümkün değil; Yaptığı davranışlar yanlış olsaydı, Allah’u Teala mutlaka uyaracaktı, yoksa o yanlış yapmaz manasında değil! Bir masumluk, biliyorsunuz şey yapıyorlar Peygamberlere veriyorlar, öyle bir şey masumluk yok. Peygamberimiz (s.a.v)’in hata yaptığı Kur’an’ı Kerim ile sabit ama Allah’u Teala o hatayı orada bırakmıyor, hemen düzeltiyor.
Yani niye kendi öz kızını ayırmamış, Ebu’l Ass Hudeybiye’den sonra müslüman olmuştur. Hudeybiye’den sonra müslüman olmuştur. Ve yeni bir nikaha gerek kalmadan, eşiyle devam etmiştir evliliğine. Hudeybiye’de inmiş olan “la hunne hıllul lehum ve lâ hum yehıllûne lehunne – onlar bunlara helal değil, bunlar da onlara helal değillerdir” (Mümtahina Suresi 60:10) Ayetini niye kızı için uygulamamış?
Saffan bin Umeyye, ki, El Muvatta’da geçiyor, Sahih hadis, Saffan Bin Umeyye müşriklerin önde gelenlerinden, karısı müslüman oluyor, Peygamberimiz (s.a.v.)’den kaçıyor, Mekke’nin fethinden sonra kaçıyor, Peygamberimiz haber gönderiyor “gelsin, iki ay ona süre tanıyacağım” o geliyor ve Peygamberimiz (s.a.v.)’den Dört ay süre alıyor, iniyor ve doğru evine gidiyor! Peygamberimiz gayet iyi biliyor ki, karısı müslüman. Demiyor ki, “sen artık o eve gidemezsin!”
Şimdi dikkat ederseniz, Allah’u Teala bir Ayette de şöyle diyor; Bakara 256’da
Bakara Suresi 2:256. Ayet “Lâ ikrâhe fid dini kad tebeyyener ruşdu minel ğayy, fe mey yekfur bit tâğûti ve yu’mim billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ lenfisâme lehâ, vallâhu semiun alim”
“Lâ ikrâhe fid din – dinde ikrahın hiçbir çeşidi yoktur” yani hiçbir baskı yoktur. Baskının hiçbir türü dinde yoktur.
Şimdi düşünün ki, Saffan Bin Umeyye, yani kendinizi bir an için onun yerine koyun; Peygamberimiz (s.a.v.) ona dedi ki: “Saffan evine gidemezsin!” Niye? “Karın müslüman oldu”. Şimdi bu ona baskı değil midir? Müslüman olması için baskı değil midir? Halbuki Allah’u Teala diyor ki; “Lâ ikrâhe fid din – Din de baskının hiçbir çeşidi olmaz” diyor! Gerçekten de olamaz, çünkü iman eğer kalp işi ise, oraya zaten baskı yapılamaz. Hani hristiyanların yaptığı gibi, “vaftiz ettim sen hristiyan oldun” diye bir eylem yok ki bizde! Klise diyor ki, sizin imanınızı biz koruruz. Bugün tarikatlar da, onların yolundan giderek diyor ki, “İşte Efendiden el aldın mı, senin işin tamam!” diyor. Ama müslümanlıkta öyle bir şey yok. İman kalp işidir. İmana zaten baskı yapamazsın.
O zaman, mesela Saffan bin Umeyye evine gitmek istiyorsa, orada münafık olması gerekirdi değil mi? Yani kalpten inanmadığı halde, “inandım” diyecekti evine gidecekti. Bu bir kâr mı? İşte bu baskı değil mi?
25.05 dk. Yanda konuşma oluyor ama anlaşılmıyor.
Şimdi bir de Tahrim Suresini açarsak arkadaşlar, Kur’an’ı Kerim’in 66. Suresi orada Allah’u Teala’nın bize verdiği örnek var. 561. sayfa
Tahrim Suresi 66:10. Ayet “Darabellâhu meselel lillezine keferumraete nûhın vemraete lût, kânetâ tahte abdeyni min ıbâdinâ sâlihıyn fe hânetâhumâ fe lem yuğniyâanhumâ minellâhi şey’ev ve kıyledhulen nâra mead dâhılın”
“Darabellâhu meselel lillezine keferu – kafirler için Allah bir örnek verdi” diyor
“ımraete nûhın vemraete lût – Nûh’un karısını ve Lût’un karısını örnek verdi”
Bu örnek kime veriliyor? Bize veriliyor değil mi? Yani sizin de karınız kafir olabilir! Öyle bir şey olmasa, bize örnek olur mu? Allah (c.c.) örnek veriyor!
“kânetâ tahte abdeyni min ıbâdinâ sâlihıyn – kullarımızdan iki sâlih kulun nikahı altındaydılar bunlar” kafirdiler ama salih kulların, birisi Nuh (a.s.), birisi Lut (a.s.), Allah’ın iki Peygamberi.
“fe hânetâhumâ – bu ikisi de onlara hainlik etti”
“fe lem yuğniyâanhumâ minellâhi şey’ev – ama kocaları Allah’a karşı, onların hiçbir sıkıntısını gideremedi” yani bunlar Allah (c.c.)’ın huzurunda bir Peygamber eşi olmanın herhangi bir faydasını görmeyecekler.
“ve kıyledhulen nâra mead dâhılın – denecek ki, girenlerle beraber siz de cehenneme girin.”
Ondan sonra
Tahrim Suresi 66:11. Ayet “Ve darabellâhu meselel lillezine âmenumraete fir’avn, iz kâlet rabbibni li ındeke beyten fil cenneti ve neccini min fir’avne ve amelihi ve neccini minel kavmiz zâlimin”
“Ve darabellâhu meselel lillezine âmenumraete fir’avn – Mümin kadınlar için de Firavun’un karısını örnek veriyor”
O zaman ne demiş oluyor? “Ey mümin kadınlar sizin kocanız da kafir olabilir. İşte Peygamber Efendimiz (S.a.v.)’in Kızı Zeyneb (r.anh.)’in kocasının kafir olması gibi.
Üstelik Tanrılık da iddia ediyor Firavun daha da ileri gitmiş.
“iz kâlet – firavun’un karısı şöyle demiş ti;”
“rabbibni li ındeke beyten fil cenneh – Ya Rabbi, kendi katında cennette benim için bir beyt inşaa et” bir ev yap.
“ve neccini min fir’avne – beni firavun’dan kurtar”
“ve amelihi – ve onun işinden kurtar”
“ve neccini minel kavmiz zâlimin – ve zalimler topluluğundan beni kurtar.”
Şimdi böyle iki tane örnek var. Bizim başımıza böyle olaylar gelmeyecek olsa, bu örneğin ne anlamı olur?
Şimdi gelelim, delil olarak getirilen Ayetler’e. Öncelikle arkadaşlar, evlenilmesi haram olan kadınlar kimler?
Allah’u Teala Nisâ Suresi 22. ve 23. Ayetler de buyuruyor ki;
Nisâ Suresi 4:22 Ayet “Ve lâ tenkihû mâ nekeha âbâukum minen nisâi illâ mâ kad selef innehû kâne fâhışetev ve maktâ, ve sâe sebilâ”
“Ve lâ tenkihû mâ nekeha âbâukum minen nisâi illâ mâ kad selef – Babalarınızın nikahladığı kadınları nikahlamayın. Önceden olmuş olursa o başka”
“innehû kâne fâhışetev ve maktâ, ve sâe sebilâ – o bir fuhuştu, kötü bir yoldu yani çok çirkin bir davranıştı”
Kötü bir yoldu ve Cenab-ı Hakk’ın gazabını celb eden bir husustu.
30.05 dk. sanırım Enes Hoca? konuşmasının başı anlaşılmıyor.
Enes Hoca: ….ifadesi şey anlamına da geliyor mu? Yaptıysanız tamam artık devam, boşamanızı gerek yok.
A.Bayındır: Tamam artık boşanmanıza gerek yok, tamam başka manası yok ki zaten.
Nisâ Suresi 4:23 Ayet “Hurrimet aleykum ummehâtukum ve benâtukum ve ehavâtukum ve ammâtukum ve hâlâtukum ve benâtul ehı ve benâtul uhti ve ummehâtukumullâti erda’nekum ve ehavâtukum miner radâati ve ummehâtu nisâikum ve rabâibukumullâti fi hucûrikum min nisâikumullâti dehaltum bihinne fe il lem tekûnû dehaltum bihinne fe lâ cunâha aleykum ve halâilu ebnâikumul lezine min aslâbikum ve en tecmeû beynel uhteyni illâ mâ kad selef, innellâhe kâne ğafûrar rahıymâ”
“Hurrimet aleykum ummehâtukum ve benâtukum ve ammâtukum ve hâlâtukum ve benâtul ehı ve benâtul uhti ve ummehâtukumullâti erda’nekum ve ehavâtukum miner radâati ve ummehâtu nisâikum ve rabâibukumullâti fi hucûrikum min nisâikumullâti dehaltum bihinne fe il lem tekûnû dehaltum bihinne fe lâ cunâha aleykum ve halâilu ebnâikumul lezine min aslâbikum ve en tecmeû beynel uhteyni illâ mâ kad selef – Size anneleriniz, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzelereniz, kardeşlerinizin kızları, yani erkek kardeşlerinizin kızları, kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kızkardeşleriniz, karılarınızın anneleri, bakımınız altında bulunan üvey kızlarınız eğer gerdeğe girdiyseniz o zaman sizin evlenmeniz harımdır, gerdeğe girmediyseniz gerdeğe girmeden boşadığınız kadınların kızları ile evlenebilirsiniz. Oğullarınızın karıları ama kendi sulbunüzden olan kendi soyunuzdan, evlatlıklarınız değil, bir de iki kızkardeşi aynı nikahda birleştirmeniz, daha önce yapmışsanız boşamanız gerekmez” demiş oluyor. Yani bu emirler gelmeden önce yaptıysanız diyor.
“innellâhe kâne ğafûrar rahıymâ – Allah Gafur ve Rahim’dir.” ve ondan sonra da diyor ki ,
Nisâ Suresi 4:24. Ayet “Vel muhsanâtu minen nisâi illâ mâ meleket eymânukûm, kitâbellâhi aleykum ve uhılle lekum mâ verâe zâlikum en tebteğû bi emvâlikum muhsınıyne ğayra musâfıhıyn, femestemta’tum bihi minhunne fe âtuhûnne ucûrahunne feridah, ve lâ cunâha aleykum fimâ terâdaytum bihi mim ba’dıl feridah, innellâhe kâne alimen hakimâ”
“Vel muhsanâtu minen nisâi illâ mâ meleket eymânukûm, kitâbellâhi aleykum – Evli kadınlarla evlenmeniz haramdır ancak esir olarak size gelmiş olan olursa, o esir düşmeleri, karşı taraftan da fidyeleri ödenip alınmadığı takdirde, onların medeni hallerini değiştirir ve boşanmış sayılırlar ve o zaman esir kadınlarla evlenebilirsiniz, evli olsalar bile evli sayılmazlar yani. Bu Allah’ın size yazdığıdır” ondan sonra ne diyor?
“ve uhılle lekum mâ verâe zâlikum – onun dışındakiler size helal kılınmıştır.”
Şimdi buraya kadar, bir din ile ilgili bir tanım geçti mi? Din yok değil mi? Yani müslüman-kafir diye birşey yok! Sadece, soy hısımlığı, sıhhi hısımlık yani evlilik ile doğan hısımlık bir de süt ile doğan hısımlılık. Üç tane sürekli evlenme engeli ortaya koyduğunda
32.43dk. Enes hoca : Belki iki kızkardeş ortaya koyduğu psikolojik,
A.Bayındır: Bir de iki kız kardeşi bir arada almak, bir de babanın boşadığı kadın ile evlenmek.
Şimdi Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hala’yı ve Teyze’yi de kızkardeş konumuna sokmuştur ki, o Nisâ Suresinin 176. Ayeti ile Nisâ Suresi 11. Ayeti birlikte değerlendirdiğiniz zaman aynı statüde olduğu zaten anlaşılır. Ama onu herkes anlayamaz, Peygamberimiz (s.a.v.)’in bu bakımdan söylediği Hadis-i Şerif şey olarak, tabi oradaki bir hikmeti ortaya çıkarmış oluyor.
Yani bir kız, halası ile birlikte ya da teyzesi ile birlikte birtek nikah altında toplanamaz. Çünkü o hükmü hemen herkes çıkaramaz, Peygamberimiz (s.a.v.) onu söylemiş.
Şimdi burda, bunlarla evleneceksiniz ama evlenmenin şartı var. Şart şu:
Namuslu olacaksınız diyor erkeklere. Müslüman erkeklere namuslu olacaksınız ve zinaya gitmeyeceksiniz! Kadınlar için de, mümin kadınlar için de Maide Suresi 5. Ayeti’nde “Vel muhsanâtu minel mu’minât” dedi. Müminlerden namuslu olanlardır. Şimdi Kur’an’ı Kerim’de evlenmede, “namuslu olmak” olmazsa olmaz şarttır. Şimdi gizli ya da açık zinaya gitmemek denince, yani zinakar olarak tanınsın tanınmasın ama siz bilmezsiniz evlenirsiniz artık onun sorumluluğunu kendi durumunu bildirmemiş olan çeker. Ama zina da bulunmuş da tevbekar olmuş kendini düzeltmiş, ıslah olmuşsa zaten ona Allah’u Teala ona müsaade ediyor.
Şimdi burada bakın, tekrar dikkatinizi çekip bir başka Ayete geçeceğim. Şimdi bunu doğru mu anladık yanlış mı anladık? Biz bunu neyle kontrol ediyorduk Cenab-ı Hakk’ın koyduğu prensip gereği? Evet bir başka Ayet’e bakıyorduk! Acaba bu Ayet’i doğru anladık mı anlamadık mı? Yani nedir?
Buraya kadar Allah (c.c.) din şartını koymadı. Ama evlenen erkek için namuslu olma şartını koştu.
Mâide Suresi 5:5 Ayet “Elyevme uhılle lekumut tayyibât, ve taâmullezine ûtul kitâbe hıllul lekum ve taâmukum hıllul lehum vel muhsanâtu minel mu’minâti vel muhsanâtu minellezine ûtul kitâbe min kablikum izâ âteytumûhunne ucûrahunne muhsinine ğayra musâfıhıyne ve lâ muttehızi ahdân, ve mey yekfur bil imâni fe kad habita aneluhû ve huve fil âhırati minel hâsirin”
“ister ehl-i kitaptan olsun, ister müminlerden olsun” orda da namuslu olma şartını koştu, “vel muhsanâtu minel mu’minâti vel muhsanâtu minellezine ûtul kitâbe min kablikum – sizden önce kendilerine kitap verilenlerin namusluları ve namuslu olan mümin kadınlar”
Bakın erkekler için de orda da zaten “muhsinine ğayra musâfıhıyne ve lâ muttehızi ahdân – siz de namuslu olacaksınız, gizli-açık zinaya gitmeyeceksiniz”. Bu şartlarda helal kılınmıştır dedi değil mi?
Ve Ayetler ehl-i kitaba müşrik diyor. Yani bunu açıkça söyleyen Ayetler var. Ehl-i kitaba müşrik dediğine göre, hatta bir görmüş olun, delil olmuş olsun.
Tevbe Suresi 9:31 Ayetini hemen açalım, o çok kolay ve kısa bir Ayet olduğu için, hemen çabucak akılda da kalıyor.
Tevbe Suresi 9:31. Ayet “İttehazû ahbârahum ve ruhbânehum erbâbem min dûnillâhi vel mesihabne meryem, ve mâ ummirû illâ li ya’budû ilâhev vâhıdâ, lâ ilâhe illâ hû, subhânehû ammâ yuşrikûn”
“İttehazû ahbârahum ve ruhbânehum erbâbem min dûnillâh – Allah ile kendi aralarına bilimadamlarını ve dinadamlarını Rabb’ler olarak koydular” Allah (c.c.) ile kendi aralarına.
“vel mesihabne meryem – Meryem oğlu Mesih’i de öyle yaptılar”
“ve mâ ummirû illâ li ya’budû ilâhev vâhıdâ – bir tek ilaha kulluk etmeleri kendilerine emredilmişti”
“lâ ilâhe illâ hû – O’ndan başka ilah yoktur”
“subhânehû ammâ yuşrikûn – Allah onların şirkinden uzaktır.” Kim bunlar? Bunlar dinadamlarını Allah (c.c.) ile kendi aralarına koyan yahudiler ve hristiyanlar işte bir İsa (a.s.)’dır.
“Onların şirkinden uzaktır” ifadesi onların müşrik olduğunu gösteriyor mu Kur’an’ı Kerim’in açık ifadesi ile? Bitti. O zaman ehl-i kitaptan olmak müşrik olmamak manasına gelmiyormuş değil mi?
Öyleyse, öneminden dolayı tekrar ediyorum: Demek ki Allah (c.c.) din şartını, olmazsa olmaz şartı olarak getirmiyor ama namuslu olmak şartını, olmazsa olmaz şart olarak ortaya koyuyor. Bu olmazsa olmaz şartı!
Şimdi bunu izah eden Nûr Suresi 24:3. Ayetine bir bakalım. 350. sayfada. Bu Ayet’i okumadan şu soruya cevap verin.
Buraya kadar okuduğumuz Ayetlere göre, zina eden bir erkek, zina etmeyen bir kadın ile evlenebilir mi? Zina eden bir kadın, zina etmeyen bir erkek ile evlenebilir mi? Hayır! Şart koşmuş Allah (c.c.) bunları. Peki zina ettiyse hiç mi evlenemeyecek? Bu da bir cezanın bir türüdür. Bir namuslu ile evlenememek cezadır. Bakın ne diyor Allah’u Teala burada;
Nûr Suresi 24:3. Ayet “Ezzâni lâ yenkihu illâ zâniyeten ev muşriketev vezzâniyeti lâ yenkihuhâ illâ zânin ev muşrik, ve hurrime zâlike alel mu’minin”.
“Ezzâni lâ yenkihu illâ zâniyeten ev muşriketen – zina eden erkek, ancak zina eden bir kadınla nikahlanabilir ya da müşrik bir kadınla” şimdi o müşrik kadın, zina ediyor olsa ya da müşrik demesine gerek yok. O zaman müşrik kadın namuslu olabilir. Ama namuslu mümin bir kadınla evlenemez. Namuslu müşrik bir kadınla evlenebilir. Çünkü o da zinakar olsaydı, ev muşriketen demesine gerek yoktu.
Burdan ne anladık? Zina eden bir kişi kafir oluyor mu bu Ayet-i Kerimeye göre. E kafir olsa böyle bir hükme gerek yok ki ya da namuslu olmaları şartıyla diye bir gerekde yok. Eğer namussuzlaştığı zaman kafir oluyorsa niye namuslu olma şartını getirsin ki Kur’an’ı Kerim değil mi?
Şimdi “Ezzâni” dediğim zaman bu adam halen mümin, peki “müşrik ile evlenir” diyor, müminin müşrik ile evlenmesi haram mıymış? Bak ehl-i kitap demedi! Haram mıymış? Yok! Bakın açık değil mi, hiç şüpheye yer yok! Hani bir yerde dersiniz ki “sen nerden çıkarıyorsun, ehl-i kitap ile müşrikler farklı”. Nasıl farklı kardeşim?
Aslında Kur’an’ı Kerim’de ehl-i kitap, müşriklerden daha aşağı durumdadır. Çünkü ellerinde, onların ellerinde bir kitapları var ama öbürlerinin elinde bir kitap yok. Şu kitaba bak diyemiyorsunuz onlara. Bak bunlarda deniyor ki, elinizdeki Tevrat’ı ve İncil’i uygulamazsanız bir temeliniz olmaz diyebiliyorsunuz ama öbürlerine onu diyemiyorsunuz! Çünkü yok ellerinde bir kitap. E yoksa, hani insan elindeki nimete göre değerlendirilir. Yani şimdi şurada iki kişi olsa, ve burda da yerde yatan bir adam olsa düşmüş kalkamıyor ve kan akıyor başından. Bir adam var eli kolu bağlı. Öbürü var yürüyor. Hangisini suçlarız burada? Yürüyeni suçlarız değil mi, eli-kolu bağlı olanı değil! Dolayısıyla ehl-i kitap daha kötü durumda. Onun için azönce okuduğumuz Tevbe Suresi 9:31 Ayeti (sayfanın sonundaydı), o sayfanın başındaki Ayet’ler genel müşrikler hakkında şöyle diyor Allah’u Teala:
Tevbe Suresi 9:27 Ayet “Yâ eyyuhellezine âmenû innemel muşrikûne necesun fe lâ yakrabul mescidel harâme ba’de âmihim hâzâ – o müşrikler, bundan sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar, onlar pisliktir.”
hatta bu Mekke’deki özel durumda olan müşrikler diye de anlaşılabilir, Peygamberimize (s.a.v.) karşı problem çıkaran müşrikler, bundan sonra Mescid’il Harama’a yaklaşmasınlar, onlar pisliktir. Dediğim gibi o Hudeybiye’deki Antlaşmaya uymayan, Peygamberimiz (s.a.v.)’i ülkesinden çıkaran, Medine’ye karşı üç kere sefer yapan müşrikler olma ihtimali daha yüksektir çünkü “El muşrikûn” diyor. Mim ba’dihi âmihim hazâyfa ifadesi de bunun bir delili olur.
Ama ondan sonraki Ayette diyor ki Allah’u Teala,
Tevbe Suresi 9:29 Ayet “Kâtilullezine lâ yu’minûne billâhi ve lâ bil yevmil âhırı ve lâ yuharrimûne mâ harremallâhu ve rasûluhû ve lâ yedinûne dinel hakkı minellezine utul kitâbe hattâ yu’tul cizyete ay yediv vehum sâğırûn”
Sizinle savaşan, mesela müşrikler bizimle savaşıyordu genel prensiptir o, diğer Ayetlerle düşünerek öyle şey yapıyorum.
Onlarla savaşın. Ne zamana kadar? Bunlar öyle şeyler ki cizye verene kadar savaşacaksınız. Bunların özelliğini söylüyor. Diyor ki, “Allah ve ahiret gününe inanmıyor” ama sorsan, inandıklarını söylüyor ama Allah (c.c.) kabul etmiyor o inancı. “Allah ve Rasûlunun haram kıldığını haram saymıyor, Hak dini din saymıyor” çünkü bunun Hak din olduğunu da biliyorlar. Cizye verene kadar, ama müşrikler için öyle birşey yok. Hatta sadece Peygambere karşı çıkan müşriklerle sınırlandırılabilir ve Mescid-i Harama girmesinler bitti. Onunla sınırlandırdığın zaman, bugünkü diğer müşriklere de bir yasak koyamazsınız. Ama ehl-i kitap için bak cizye verene kadar diyor. Hem de elleriyle verecek, alçalmış olarak. Niye? Elinde kitap varken, sen biliyorsun ki bu, çünkü onların inanmak zorunda oldukları Peygamberdir Muhammed (s.a.v.) kendi kitaplarında yazılı.
Onun için daha kolay, şurada eli kolu bağlı olan insandan eli-kolu açık olan insan daha nasıl suçlu durumdaysa, Allah (c.c.) öyle yapıyor.
İşte burada, yani işi tam tersine çevirmişler; Ehl-i kitaba bir ayrıcalık verilerek maalesef onların da müslüman olmasının önüne bir engel konulmuş. Bugün biliyorsunuz şuanda Türkiye’de ve dünyada çok yaygın olan bir cemaat var, o cemaatin elinden İsa’yı alın, o cemaat biter. O cemaatin en başında olan kişi diyor ki; “ahir zamanda İsa (a.s.)’nın dini hakikisi hakim olacak, müslümanlar O’na omuz vereceklerdir.” Müslümanlık gitti hristiyanlık. Şimdi O’na omuz verecek dediği için de hristiyanlar tabi böyle bir cemaati baştacı ederler. Beni iktidara getirdikten sonra bana oy verdikten sonra, tabi ki baştacı edecekler. İsa (a.s.)’ın dini, hakikisi hakim olacak, onun için İsa’nın da gelmesi gerekiyor, bekliyorlar çok beklerler. Ahirette görürler yani dünyanın kaç kişi olduğunu. Hah cizyeyi de kaldıracak falan neyse! Gerek kalmayacak çünkü hakimiyet onlara geçtikten sonra, cizyeyi kim alacak?
Şimdi bütün bunların içerisinde şu Ayet’e bakalım. Diyor ki Allah’u Teala;
Nûr Suresi 24:3. Ayet “Ezzâni lâ yenkihu illâ zâniyeten ev muşriketev vezzâniyeti lâ yenkihuhâ illâ zânin ev muşrik, ve hurrime zâlike alel mu’minin”.
“Ezzâni lâ yenkihu illâ zâniyeten ev muşriketen – zina eden bir erkek, ancak zina eden bir kadınla” o kadın mümin değil mi? ya da müşrik bir kadınla evlenir. Müşrik kadın zina eder mi etmez mi o önemli değil,
“vezzâniyetu – zina eden, kadın ise”
“lâ yenkihuhâ – onu nikahına almaz”
“illâ zânin ev muşrik – zina eden bir erkek ya da müşrik”
Şimdi bu zina eden kadın kafir olmadığına göre bak müşrik, tek seçenek müşrik! Görüyor musunuz? Bu ne demektir? Müşrik ile evlenmek tavsiye edilecek bir şey değil demektir. Onun için burada (Ö.N.Bilmen’in kitabı kast ediliyor) Malikilerden miydi mekruh diyen, son derece doğru söylemiş. Gayet doğru söylemiş. Biraz sonra Ayet’lerden göreceğiz.
Şimdi bu Ayet, bizim “evlenilmesinin haram olan” Ayetleri çok iyi anladığımızı gösteriyor mu?
“ve hurrime zâlike alel mu’minin – bu nikah müminlere haram kılınmıştır”
Yani zina fiilini işlememiş müminlere. Yani zina eden bir kadınla, bir mümin evlenemez. Zina eden bir erkekle, bir mümin kadın evlenemez. Kadın ve erkekten herhangi birisi zina etmişse, zina etmemiş olan ile o evlenemez. Bu haram! Allah (c.c.) açıkça söyledi mi bunu? Peki Mezheplerde bu var mı? Ben şuana kadar herhangi bir Mezhepte buna rastlamadım! Rastlayanınız var mı? Yok! Görüyor musunuz bakın, Allah (c.c.)’ın yasaklamadığı, ittifak ile yasak! Allah (c.c.)’ın yasak kıldığı da ittifak ile yasak değil! Buna ne diyeceksiniz? Bize diyorlar ki; “Çok sertsiniz.” Yav sertlik bizde değil ki, sertlik onların yaptıkları davranışta; Yani bu hükümlere karşı çıkmak sertlik olmuyor da, karşı çıktıklarını söylemek mi sertlik oluyor? İnsanları uyarmak mı sertlik oluyor?
Evet şimdi gelelim, sıralama nasıl Kur’an’ı Kerim’de. Buraya gelmeden önce, “Yasaktır” diyenlerin dayandığı Ayetlere bakalım, sonra öbürüne bakalım.
Y.Şenol: Şu Ayetle ilgili şöyle bir soru var diyor ki; Burada müşrik bir kadınla veya müşrik bir erkekle evlenebilecek olan müslümanın, sadece zina yapmış biri olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla böyle birini seven bir kişi illa zina mı yapacak onunla evlenebilmek için?
A.Bayındır: Yani nerden anlıyor Allah’ını seversen? Yani kardeşim sen böyle her soruyu bana okuyup ta bana şey yapma! İnsanlar bilmiyorum nasıl böyle birşey anlayabiliyorlar? Yani bunu anlamak için herhalde bir kişinin, dil anlama özürlü olması lazım. Bana diyorlar; “Niye sert konuşuyorsun?” Kardeşim bu Ayet açık, lütfen çok dikkatle dinlemeye çalışın, yani böyle bu kadar! Bakınız Ayeti bir daha okuyorum:
Nûr Suresi 24:3. Ayet “Ezzâni lâ yenkihu illâ zâniyeten ev muşriketev vezzâniyeti lâ yenkihuhâ illâ zânin ev muşrik, ve hurrime zâlike alel mu’minin”.
“Ezzâni lâ yenkihu” Burada asıl bahse konu olan nedir? Nikah konusu değil mi? Kimin durumu anlatılıyor? Zina eden erkeğin durumu anlatılıyor, ve zina eden kadının durumu anlatılıyor. Yoksa mümin kadın, zina etmemiş olan kişinin, kim ile evleneceği anlatılıyor mu burada?
49.53 dk. Bir katılımcı: O Ayette Ezzâni’nin “İman durumundan bahsedilmiyor”.
Mümin olduğu belli. Anlamıyor musun mümin olduğunu onun?
Aynı katılımcı: Burada mümin olduğuna bir vurgu yok. Başka Ayetlerden, zinanın günah olduğunu anlıyoruz.
A.Bayındır: Kardeşim “Ezzâni”, bak öbür Ayetleri okuduk ya; “Namuslu olma” şartları vardı ya, bu da namuslu olma şartının bir başka şekli değil mi? Bu da ters taraftan. Bütün Ayetler de namuslu olma şartı koştu mu Allah’u Teala evlenmek konusunda. Hah, zina eden kişi eğer müşrik ise, zina eden kişi dinden çıkmışsa; “Zina eden veya müşrikle evlenir” demenin bir anlamı var mı? öyle bir anlamı var mı?
A.Bayındır: Bir manası var mı onun? Yok! O zaman mecburen, O zina eden kişi dinden çıkmamış sayılıyor bu Ayete (Nur Suresi 24:3) göre dinden çıkmamış oluyor.
50.55.dk. öbür yandaki ses de konuşuyor ama tam anlaşılmıyor
A.Bayındır: Şüphesiz yani, bu Ayetten o Zâni ve Zâniye den mümin olduğu anlaşılıyor, çok net bir şekilde anlaşılıyor.
Katılımcı: Zina eden ya da müşrik (konuşmanın sonu anlaşılmıyor.)
A.Bayındır: Bak mesela ondan sonraki Ayet’e dikkat ederseniz ne diyor;
Nûr Suresi 24:4 “İllellezine tâbû mim ba’di zâlike ve aslehu, fe innellâhe ğafûrur rahıym”
“İllellezine tâbû mim ba’di zâlike ve aslehu – Tevbe edip ve ıslah olanlar” diyor, “ve âmenû” demiyor
55.25 dk. Bir katılımcı: Bir de bu zina edene ceza uygulanıyor ya
A.Bayındır: Evet zina edene ceza uygulanıyor, mümin tabi, dolayısıyla
“İllellezine tâbû her iki, hem namuslu kadınlara iftira eden için, hem zina eden için, “tevbe eder, ıslâh olursa” o zaman evlenme yasağı kalkar. Yani kendisi artık düzeldi ahlaklı bir hale geldi denirse yasak kalkar, zaten biliyorsunuz, Furkan Suresi 25:70. Ayet‘inde Allah (c.c.) günahı da sevaba çevirme vaadinde bulunuyor böyle bir durumda. Yani muhteşem bir ikramı var Cenab-ı Hakk’ın. Yani hiç kimseye “eyvah ben bitmişim” dedirtmiyor. Her zaman ufkunda bir yeşil ışık herzaman yanıyor. Onun için burada tekrar ediyim;
“Ezzâni lâ yenkihu illâ zâniyeten ev muşriketen -“Zina eden erkek, sadece zina eden kadınla veya müşrik ile evlenir. Zina eden kadını, sadece zina eden erkek veya müşrik erkek nikahına alır” (Nur Suresi 24:3)
“ve hurrime zâlike” derken de, burada zina edenle evlenmektir. Çünkü bunun onunla alakalı. Müşrikle evlenmeyle alakası yok bunun. Zina edenle evlenmek, müminlere haram kılınmıştır dedi. El Mu’min‘in derken, onun şartları, namuslu olma şartı zaten başta okuduğumuz Ayetlerde geçti. Bütün Ayetlerde bu geçiyor.
Şimdi, peki delil olarak aldıkları Ayetlere bakalım. Bakara Suresi 2:221.Ayete bakalım. Hatta ondan önce Mümtahina’ya bakalım çünkü O’nda çok net bir ifade var. Bakara 221’e en son bakarız. Mümhatiha Suresi 60, 550 sayfada, burada diyor ki Ayet-i Kerime’de; önce şu olayı hatırlayalım;
Peygamberimiz (s.a.v.) Mekke’ye Hac için gitmişti, her ne kadar Umre diyorlarsa da kaynaklar, Hac için gittiği belli yani Ayetlerden çok net bir şekilde belli. Hac için gitmişti, sokmadılar Mekke’ye, olaylar falan detayına girmeye gerek yok, arada bir Hudeybiye Müsahalası dediğimiz bir “Barış Antlaşması” imzalanmıştır. O Barış Antlaşmasında, müşriklerden Medine’ye giden olursa, Mekke’den diyelim müşriklerden demiyelim! Mekke’den Medineye hicret eden olursa Peygamberimiz (s.a.v.) iade edecekti ama Medine’den Mekke’ye gelenler olursa, onların iade etmeleri gerekmiyordu. Bu Müslümanların aleyhinde bir şart gibi gözüküyor. Hatta Hz.Ömer (r.a.)’in de buna çok sinir olduğu da rivayet edilir.
Yalnız orada Mekke’den Medine’ye giden olursa da bir “Racul” kelimesi kullanılır orada, bir Racul, erkek demek. Bir erkek Mekke’den Medine’ye giderse, Antlaşma öyle imzalanmış! Orda Hudeybiye’de gelip Peygamberimiz (s.a.v.)’e sığınan erkekler vardı. Bunlardan birisi de Ebu Cendel‘di. Daha sonra onlara ciddi bir problem oldu. Geldi istediler ve Peygamberimiz (s.a.v.) geri verdi, onların orada çok üzücü durumları da vardı orada ama verdi Antlaşmaya uyarak. Fakat oradan bir takım Mümin Kadınlar da geldi müslümanlara sığındı. Peygamberimiz (s.a.v.) kadınları geri vermedi, oradaki Racul yani Antlaşmaya aykırı davranmadığını göstermek için “Bak burada bu kelime yazıyor” diye gösterdi.
Şimdi bu Ayet’te diyor ki Allah’u Teala; burada şu var bir de; Kadınlar kocalarından kaçıp geliyorlar. Kocalarından kaçıp ta bir başka yere sığınıyorlarsa, bunlar kocalarından ayrılmak istiyorlar demektir değil mi medeni halleri itibariyle de? E kocasıyla birlikte olmak istemiyor yani öyle bir noktaya gelmiş ki kaçıyor! Şimdi burda bunların medeni hallerinin de düzeltilmesi lazım!
(56.00 dk.sanırım Y.Şenol’a diyor ki; istersen sen onları da bulabilirsen, adı mürtedler falan bölümde vardır o. mesela bir kadının kocası müşrik olursa mehirini iade etmek gerekiyor mu diye bak bakalım.)
Mesela bu kadınların durumu; Kadınlar mümin oldukları için, kocaları müşrik oldukları için ayrıldığı zaman, evlilik otomatik olarak biter ve tarafların birbirlerine herhangi bir ödemede bulunmaları gerekmez
NOT: 57.00 dk. sanırım Y.Şenol, Ömer Nasuhi Bilmen’in Hukuki İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu 2. Cilt’ten okuyor. Bu dakikadan sonra sn. Bayındır “burda” diyerek kitaba atıfta bulunuyor. ve ben bunu Ö.N.Bilmen şeklinde yazıyorum.
Y.Şenol: “İrtidat eden zevc ise zevcesi de med huli biha olunca tam mehre ve nafaka iddete müstahik olur”.
A.Bayındır: “İrtidat eden zevc ise” yani koca dinden çıkmış ise yani burada bu kadınların kocaları kafir, yani baştan kafir olanlar ile sonradan kafir olanlar arasında bir hüküm farkı yok. Ben onları bunun için okuyorum. “zevcesi de med huli biha olunca” yani eşiyle gerdeğe girmiş bir koca ise bu, “tam mehre ve nafaka iddete müstahik olur”. Bu kadın kocasından tam mehir alır ve iddet süresi içerisinde yani üç ay, yaklaşık durumuna göre işte hamileyse doğuma kadar, adet görüyorsa üç kere temizleninceye kadar, eğer adet’inde bir problem var ise yine üç ay, adetten kesilmiş ise üç ay iddet bekler. Bu üç ay süresi içerisinde nafaka da alır kocasından, o müşrik kocasından, araları ayrılır, “mehirinin tamamını alır ve nafakasını da alır” diyor.
Şimdi bakın bu Ayet ne diyor?
Mümtahina Suresi 60:10 Ayet “Yâ eyyuhellezine âmenû izâ câekumul mü’minâtu muhâcirâtin femtehınû hunn, allâhu a’lemu bi imânihinn, fe in alimtumûhunne mu’minâtin fe lâ terciûhunne ilel kuffâr, la hunne hıllul lehum ve lâ hum yehıllûne lehunn, ve âtûhum mâ enfekû, ve lâ cunâha aleykum en tenkıhûhunne izâ âteytumû hunne ucûrahunn, ve lâ tumsikû bi ısamil kevâfiri ves’elû mâ enfaktum velyes’elû mâ enfekû, zâlikum hukmullâh, yahkumu beynekum, vallâhu alimun hakim”
“Yâ eyyuhellezine âmenû izâ câekumul mü’minâtu muhâcirâtin – Müminler, mümin kadınlar hicret ederek size gelirlerse”
femtehınû hunne – onları imtihandan geçirin” Yani ben müminim diye geldi, bi bakın bakılım gerçekten mümin mi değil mi? E kalbine mi bakacağım Ya Rabbi?
“Allâhu a’lemu bi imânihinne – onların gerçek imanlarını Allah bilir ama siz kendi bilginize göre bir yoklama yapın” yani davranışını, konuşmasına bakın. Çünkü hazır burdan Mekke’den Medine’ye giden var, oradaki sevgilisine kaçan bir kadın da olabilir. Bu ekiple beraber, böyle bir numara ile bunların arasına girebilir! Olmaz mı?
“fe in alimtumûhunne mu’minâtin – bunların mümin olduklarını anlarsanız”
fe lâ terciûhunne ilel kuffâri – o kafirlere bunları geri çevirmeyiniz”
“la hunne hıllul lehum ve lâ hum yehıllûne lehunne – bunlara onlara helal değil, bunlar da onlara helal değillerdir” Yani ne bunlar, tabi helallık-haramlık müşrik için değil mümin için. Bu ne demek o zaman? Yani bu kadın kendinden yararlandıramaz kocasını, kendi de kocasından yararlanamaz, o manada. Peki niye? Niye’sini biraz sonra açıklayacağız.
“ve âtûhum mâ enfekû – kocalarına, yaptıkları harcamayı verin”
Burada (Ö.N.Bilmen’de) ne diyor? Tam tersi değil mi? Bakın bu, Allah (c.c.)’ın Ayeti, “Kocalarına, yaptıkları harcamayı verin”, kocalarının yaptığı harcamaları kocalarına verin. Kocalarına, yaptıkları harcamaları verin. Mâ enfekû onların bu karıları için harcadıklarını verin.
Ö.N.Bilmen’de tam tersi var. Mesela diyelim “Yüz altın mehiri var da On altını vermişse, Doksan’ı da isteyin” öyle diyor değil mi? Ayrıca da Üç aylık nafaka diyor. Hani hiçbir şey vermeyeceksiniz, isteyeceksiniz, bir de nafaka tamam mı? Birbirine tam zıt değil mi? %100 zıt değil mi? Koca’dan istenecek. Şimdi burda da “ve âtûhum – onlara verin” emri, müslümanlara verilen bir emir’dir. Niye? Kocasından kaçıp gelen kadının bir şeyi olmaz ki versin, “Ey müslümanlar siz verin”. Peki verdik! O zaman ne yapacağız?
“ve lâ cunâha aleykum en tenkıhûhunne izâ âteytumû hunne ucûrahunne – artık onların medeni halleri değişti, artık onların karısı olmaktan çıktı, bundan sonra onların mehirlerini verdiğiniz takdirde evlenmekte size bir günah yoktur”. Yani artık bu kadınlar serbest. Bunlara yine mehir vereceksiniz. O kocalarına gönderdik ya, hayır o senin ikramındı. Bunlar kaçtı sana sığındı.
Bir katılımcı: Aslında bu kadınların boşanma hakkı var mı? İftida o uygulanmıyor mu?
A.Bayındır: İşte onu söyleyeceğim, tabi iftida olayı! İftida olayının örneği bu. Ama bu Ayet’in ilişkileri öylesine bozulmuş ki, siz bunu Tefsirlerden bunu bu şekilde anlamanız hemen hemen imkansızdır.
Şimdi diyor ki; “Bunlarla evlenmek istiyorsanız, mehirlerini vermeniz şartıyla evlenebilirsiniz”. Ne demek? medeni halleri düzeldi! Artık onlar, karşı tarafın karısı değil. Bu kadının boşanma hakkının bir uygulama çeşididir. Çünkü kadının kocasından boşanma hakkı var, kocasından ayrılmak isteyen bir kadın mahkemeye ya da hakem heyetine başvurur, Bakara Suresi 2:229.Ayetinde Allah’u Teala diyor ki;
Bakara Suresi 2:229. Ayet “Ettalâku merratâni fe imsâkum bi ma’rûfin ev tesrihumm bi ıhsân ve lâ yehıllu lekum en te’huzû mimmâ âteytumûhunne şey’en illâ ey yehâfâ ellâ yukıymâ hudûdellah , fe in hıftum ellâ yukıymâ hudûdellâh fe la cunâha aleyhimâ fimeftedet bih tilke hudûdullâhi fe lâ ta’tedûha ve mey yeteadde hudûdellâhi fe ulâike humuz zâlimûn”
“ve lâ yehıllu lekum en te’huzû mimmâ âteytumûhunne şey’en – Ey erkekler, karılarınıza verdiklerinizden hiçbir şeyi geri almak size helal olmaz” verdin bitti, artık onun malı oldu, alamazsın, kendi gönlü ile vermiş başka.
“illâ ey yehâfâ ellâ yukıymâ hudûdellah – Karı ile koca, Allah’ın koyduğu sınırlarda duramayacaklarından korkarlarsa başka” yani birbirlerine saygılarını kaybetmişler, bitmiş, bu tek taraflı da olur, kadın da kaybetmiş olabilir kocasına olan saygısını.
“fe in hıftum ellâ yukıymâ hudûdellâh – Müminler siz de korkarsanız” sadece kadının şeyi değil, olabilir ki psikolojik baskı ile yani erkek başka kadınla evlenmek için, karısına psikolojik baskı uygular ki elindeki malı almasın. Bu durumun ortaya çıkması lazım. Onunla ilgili de Nisâ Suresi 4.20. Ayeti‘nde hükümler var. Oralara gitmeyeceğim onunla ilgili bizim özel videolarımız var, isteyenler dinleyebilir. Yazılar da var internet sitesinde, “Kadınların boşama hakkı”yla ilgili ya da evliliğe son verme hakkı.
Şimdi burada, kadının ortaya sürdüğü gerekçenin bir heyet tarafından gözden geçirilmesi lazım. Haklılığının belirlenmesi lazım.
Şimdi Mekke’den gelen kadın hangi gerekçe ile geliyor kocasından kaçıyor? “Ben müminim kocam kafir” diyor. O zaman burada araştırılması gereken nedir? Kocasının kafir olduğu zaten kesin, ama bu mümin mi? Yahudi Mekke’de çünkü biliyorsunuz. Onun için, “bakın, imtihan edin” diyor. Mümin ise tamam demek ki iddiasında haklı. İddiasında haklı ise,
“fe la cunâha aleyhimâ fimeftedet – kadının, kendisini kurtarmak için verdiği fidye de, yani kocasından aldığının tamamını veya bir kısmını vermesinde günah yoktur.” (Bakara Suresi 2:229) Şimdi kocanın bir suçu yoksa, malın tamamı verilir. Şimdi burada kadının yaptığı suçlama, kocasının kendisine yaptığı şu-bu falan değil, yani inanç açısından ben inanıyorum, o inanmıyor tamam! O zaman burda erkeğin maddi bir cezaya tabi tutulmasını gerektiren bir durum yok, o zaman harcadığının tamamını vereceksin. E kadın nerden versin? Kaçmış! O zaman siz verin diyor. Verildiği zaman ne oluyor? Kadının medeni hali düzelmiş oluyor. Kadın artık boşamış oldu kocasını.
Bu durumdaki bir kadının, iddet beklemesine gerek yok. Çünkü iddet, ailenin düzelmesi için, erkek boşadığı zaman gereken ihtiyaç duyulan bir süredir o. Hamilelik ile alakası yoktur iddetin. Burada sadece Bir adet görüp temizleneceği kadar bekler, o da hamile midir değil midir burada tesbitine ihtiyaç olur. Ama o üç ay hamilelik ile alakalı değildir, ailenin düzelmesi için gereken, ihtiyaç duyulan süredir, o sürede yapılması gereken işler vardır. O konu da yine bizim internet sitelerimiz de var hem sözlü hem yazılı olarak.
Şimdi burada bakın, “Bu kadın ona helal değildir, o buna helal değildir” sözü, kadının gerekçesini dinledikten sonra, “mümin olduğunu biliyorsanız” dedi,”mümin olduktan sonra” yani kadının kocasından ayrılma talebinde haklı. Haklı dedikten sonra artık bu kadın kocasına helal değildir. O andan itibaren boşanma gerçekleşmiş oluyor. Yapılması gereken, karşı tarafın harcadığını vermektir o kadar. O boşama gerçekleştirildiği andan itibaren ne olur? Bu kadın kocasına helal olmaz, o da buna helal olmaz! Karşılıklı olarak, birbirlerinden artık yararlanamazlar. Çünkü olay bitmiştir.
Peki şimdi soru;
Bir Katılımcı: Yani erkek boşarsa, kadın üç ay iddet; kadın boşarsa bir ay mı iddet bekler?
NOT: 01.07 dk.Yan taraftan kadının boşaması ve iddet hakkında soru var ama tam anlaşılmıyor.
A.Bayındır: Evet erkek boşadığı zaman, Bir ve İkinci talâkta, iddet şartı vardır. Üçüncü talâkta iddet şartı yoktur. Çünkü üçüncü talâktan sonra, ailenin tekrar düzelmesi mümkün değil. Bir ve ikinci talâktan sonra düzelme imkanı olduğu için, o süre içerisinde;
Talâk Suresi 65:1. Ayeti’nde de Allah’u Teala,
“La tedri leallellâhe yuhdisu ba’de zâlike emrâ – Bilemezsin belki Allah bundan sonra birşey çıkaracak olur” onun bir takım muameleleri var, onlar anlatıldı şeyde var. O iftida-talâk ile ilgili yazılarda var, sohbetlerde var. Haftaya zaten talâk konusu var, daha da fazla anlatılır inşaallah.
01.08.00 dk Bir katılımcı: Orada bir otoriteye başvuruyor ya, bir süzgeçten geçiyor zaten.
A.Bayındır: Kadının başvurmasından sonra yapılan birtakım işlemler var ama yerine göre. Burada o işleme gerek yok. Bazen Hakem göndermek gerekebilir aielelere, ama burada gerek yok, belli zaten bütün şartlar, gereksiz yere uzatmaya lüzum yok davayı.
Şimdi burada soru şu olur; Denir ki; Peki burda bir kaç tane kadın hicret etti geldi. Acaba Mekke’de nasıl ki Peygamberimiz (s.a.v.)’in kızı Zeynep (r.anh.), kocasından ayrılmak istemiyordu, isteseydi Peygamberimiz (s.a.v.) ayırırdı. Ne Zeynep (r.anh.) ayrılmak istiyordu ne de Ebu’l Ass ayrılmak istiyordu, ikisi de istemiyordu. Onun için Peygamberimiz (s.a.v.) bunları ayırmadı. Acaba Mekke’de de kocasından ayrılmak istemeyen mümin kadınlar var mıydı? Ya da karısından ayrılmak istemeyen mümin erkekler var mıydı? O zaman bunu da Kur’an’ı Kerim’den bulmamız lazım değil mi?
Şimdi insanlar diyor ki; “Yav Kur’an’da birşey yok.” E tabi ki yoktur kardeşim, sen bilmezsen elbetteki olmaz! Mesela Suudi Arabistan Çölleri için ne diyorlardı, “burda hiçbir şey olmaz!” Şimdi diyorlar ki, kuyu açtın mı ya su çıkıyor, ya petrol çıkıyor! Hani ya yoktu! Bilmediğin zaman olmaz işte.
Şimdi onun için, Fetih Suresi 48:25. Ayeti’ne bakıyoruz arkadaşlar. Allah’u Teala Kur’an’da hiçbir şeyi eksik bırakmış değil. 513. sayfa. Bakın diyor ki Allah’u Teala, tam Hudeybiye Antlaşması yani o Mümtahina Suresinin O Ayeti’nin inmesine sebep olan olayla ilgili olarak çok net bir şekilde ifade buyuruyor Allah’u Teala. Diyor ki;
Fetih Suresi 48:25. Ayet ” Humullezine keferû ve saddûkum anil mescidil harâmi ve hedye ma’kûfen ey yebluğa mahılleh, ve lev lâ ricâlum mu’minûne ve nisâum mu’minâtul lem ta’lemûhum en tetaûhum fe tusıybekum minhum mearratumm bi ğayri ılm, li yudhılellâhu fi rahmetihi mey yeşâ, lev tezeyyelû le azzebnellezine keferû minhum azâben elimâ”
” Humullezine keferû ve saddûkum anil mescidil harâm – kafir olan bunlar, sizi Mescidil Harâmdan engellediler Hudeybiye’de”
“ve hedye – hedye’yi de engellediler” sizi engelledikleri gibi hedyeyi de engellediler. Orada kesilmek için getirilen Kurbanlar vardı. Onu da engellediler.
“ma’kûfen – hem de ma’kûfen” böyle hazırlanmış duruyor vaziyette iken, hazır beklerken
“ey yebluğa mahılleh – kesilecek yere ulaşmasını engellediler” Bu insanlar orda kesmek için getirmişler. Hac oluyor mecburen, umre olmaz bu.
“ve lev lâ ricâlum mu’minûne ve nisâum mu’minâtul lem ta’lemûhum – eğer Mekke’de sizin bilmediğiniz, mümin kadın ve mümin erkekler olmasaydı” bu gelip sığınan kadınları tanıdı mı müslümanlar? Bunlar bildikleri kadınlar ama bir de Mekke’de bilmedikleri mümin kadınlar vardı. Bunların kocası elbette ki müşrikti. Bir de bilmedikleri mümin erkekler vardı. E bunların karıları da büyük bir ihtimalle müşrikti.
“en tetaûhum – bunları çiğnemeniz, baskın yaptığınız zaman” bilmiyorsun ki bir mümin kardeşini öldürürsün!
“fe tusıybekum minhum mearratumm – dolayısıyla size bir utanç meydana gelirdi” yani büyük bir üzüntü sebebi olurdu, utanırdınız müminleri öldürdüğünüz için.
“bi ğayri ılm – bilmemeniz sebebi ile”
O zaman bu Ayet neyi gösterdi? Demek ki Mekke’de mümin olduğu halde göç etmeyen müşriklerin karıları vardı. Mümin olduğu halde göç etmeyen ama karısı müşrik olan erkekler vardı.
Şimdi, az önce okuduğum Mümtahina Suresinde bir şeyi eksik bıraktım 550. sayfa. Ama önce şu cümlemi tamamlayım da;
Yani kaçıp gelen kadınlar, o gereken boşanma işlemlerini tamamladıktan sonra onlara helal olmuyorlar. Boşanma işlemi olmasaydı helal olurlardı. O zaman ne demek? Demek ki, din farkı, nikaha mani değil miş! O zaman Peygamberimiz (s.a.v.) yanlış yapmamış demek ki değil mi? Şimdi burada da Kitap-Sünnet bütünlüğü ortaya çıkıyor mu?
Şimdi şuraya gelelim. Peki Medine’de, müslümanların nikahında olan müşrik kadınlar var mıydı? Madem Mekke’de müşriklerin nikahında olan müslüman kadınlar vardı bunu öğrendik. Peki Medine’de müslümanların nikahında olan müşrik kadınlar var mıydı? Var dı, onu yine Kur’an’ı Kerim’den öğreniyoruz. Kur’an’ı Kerim’e bakmasını bilirseniz, Kur’an’ı Kerim her konuda en sağlam bilgi kaynağıdır. Ama her konu, her kelimesinin başlığı altına giren herşey! Ama bakmasını bileceksin!
Şimdi 550. Sayfayı tekrar açıyoruz.
Burada Mekke’den gelen mümin kadınlara, kocalarından ayrılma hakkını verdin değil mi, dedin ki; tamam gelin ve mehirlerini de ödedin. O zaman Medine’de kocası müslüman olan, kocası ile yaşamak istemeyen müşrik kadınlara da aynı hakkı vermen gerekmez mi?
Mümtahina Suresi 60:10 Ayet’e devam. Bak burada da diyor ki;
“ve lâ tumsikû bi ısamil kevâfiri – kafir kadınların bileğine yapışmayın” şimdi adam böyle bileğini tutup “gidemezsin” diyor. “Bizim kitabımızda boşama yazı yazmaz!” Bazıları söyler öyle, gidersen işte şu olur bu olur diyenler var ya! Diyor ki Allah’u Teala “kafir kadınların bileğine yapışmayın” diyor! Eğer onlar da gitmek istiyorlarsa, onlar da Mekke’ye gitsinler, bileklerine yapışmayın! diyor. Ama peki gidiyorsa, nasıl biz Mekke’den gelenlerin kocalarına ödeme yaptıysak;
“ves’elû mâ enfaktum – siz de onlardan yaptığınız harcamayı isteyin”
Şimdi bak bakalım var mı? Yani kadın müşrik olursa
N.Ö.Bilmen: İrtidat eden bir kadın, hem islamiyete rücû etmeyen hem de kocasıyla cüz-i bir mehir mukabilinde tecdili ? nikah eylemeye mecburdur” Bakın şimdi, “müslümanlığa rücû etmeye mecburdur” ne demek? Zorla islam olur mu? Hani, “Lâ ikrâhe fid dini” (Bakara Suresi 2:256) demiyor mu Allah’u Teala, “dinde zorlamanın hiçbir çeşidi yoktur” Görüyor musunuz bakın her cümlesi, Kur’an’ı Kerim’e aykırı.
Y.Şenol: Daha güzel şeyler de var.
A.Bayındır: Oku.
N.Ö.Bilmen: “İrtidat sebebiyle, kocalarından ayrılan kadınlar, nikahlarını tecdide icbar edilmedikleri takdirde, bir takım kadınların bu bahaneyle kocalarından ayrılmaya cüret edecekleri merfumdur. (Kötü örnek olur) Binâaleyh, böyle bir cürete meydan verilemez. Hatta bazı fukaha ikramın beyanına göre, zevcenin irtidadı ile esasen fırkat vücuda gelmez. Bu kavil maziyet kapısını sedde, nikahtan kurtulmak için irreti harrisi men’e zevciyetin bekasının kolaylıkla temine vesile olacağına cihetle belh uleması tarafından müftahit bulunmuştur.”
A.Bayındır: Evet sevsinler demek lazım. Başka şeysi yok. Şimdi burada ne söyledi, onu kısaca bir şey yapıyım, diyor ki;
“Bir kadın müşrik olursa” diyor, bir kere bu Ayet’te olan hiç yok değil mi? Yani kocasına ödemesi lazım gelir. Yok çünkü bakın hiçbir şekli, onun için ben size diyorum, siz bu Ayet’in tefsirlerine bir bakın lütfen, bu işin içinden çıkanı göremezsiniz. Çünkü ilgili bütün hükümler yürürlükten kaldırılmış, Ayet’te anlamsız hale gelmiş! Buna da mensuf da diyemiyorlar. Biraz yok diyen var galiba, yanlış hatırlamıyorsam! Şimdi burda diyor ki Ayet;
Mümtahina Suresi 60:10. Ayete devam ediliyor
“ve lâ tumsikû bi ısamil kevâfiri – kafir kadınların bileğine yapışmayın” Gitmek istiyorsa gitsin, onun için Hz. Ömer (r.a), iki karısını serbest bırakmış müşrikmiş, gitmişler. Birisi Ebu Sufyan ile birisi Saffan Bin Umeyye ile evlenmiş Mekke’de. E gidersiniz, onu da diyorlar ki kaynaklarda; “Boşadı”. Boşadı olur mu? Boşadığı bir kadından bir insan, mehrini isteyebilir mi?
Buraya boşayın demek istiyor ama farklı mana veriliyor, oralara girmeyelim. Halbuki, kadın boşanma talebinde bulunması, kimin bileğine yapışılır? Gitmek isteyenin bileğine yapışılır, durmak istiyorsa zorla gideceksin denmez ki, “Ben kocamdan memnunum” dediği zaman, kal!
Veya gideceksin dediğin zaman da mehirini kesemezsin. Çek git dediğin zaman, hem evden kovacaksın kadını, çoluğundan-çocuğundan kocasından koparacaksın hem de “ver bakalım bizim mehiri” diyeceksin! Olur mu öyle şey? Görüyor musunuz sistem nasıl tamamen böyle bozulmuş?
Evet, diyor ki; “kafir kadınların da bileğine yapışmayın” ama gidiyorsa eğer, bedelini ödemesi lazım.
“ves’elû mâ enfaktum – siz de onlardan yaptığınız harcamayı isteyin” çünkü siz onların harcamasını verdiniz,
“velyes’elû mâ enfekû” – Bir de birşey söylüyor. Şimdi karşı taraf diyebilir ki; ” E siz yaptığınız harcamayı istediniz de”, Mekke’li kocalar diyebilir ki; “E kardeşim siz bize sormadan, şu harcamayı yapmışsınız diye bizden bir bedel gönderdiniz. Bana bir sor bakayım ben daha fazlasını yapmıştım” diyebilir. Onun için harcadıklarını gönderin derken, kadına soracaklar “ne harcadın?” O da ne diyor?
“velyes’elû mâ enfekû”. Onlar da Mekke’ye Medine’ye gelen karılarına harcadıklarını istesinler. Onlara da talep hakkı veriliyor. Yani bu gönderdiğinize razı olmayabilirler. Görüyor musunuz eşitliğe bakın! Bakın burada müslüman olmak isteyenin önünde, hiçbir psikolojik engel bırakılmıyor. Adam diyor ki, “Tamam işte, bana da talep hakkı verdi”.
“zâlikum hukmullâh – Bu size Allah’ın hükmüdür”. Allah (c.c.)’ın hükmü. Ama ne olmuş o hüküm, görüyorsunuz ne hale gelmiş, kaybolmuş gitmiş! Bu size Allah’ın hükmüdür.
“yahkumu beynekum – aranızda hükmü O veriyor” size bırakmıyor, bunu çok dikkatli anlamak lazım!
“vallâhu alimun hakim – Allah bilir, doğru hüküm verir”
Bakın Üç tane peş peşe “teriit”! “zâlikum=bu size”, “zâlike” de demiyor “zâlikum – bu size” diyor.
Ondan sonra, bakın birşey eksik kaldı. Bir soru eksik kaldı. O da, Mekke’den kadın kocasına sormadan, kaçtı geldi. E peki Medine’deki kadın da kocasına sormadan kaçar giderse, şimdi yapışmayın dediği zaman, senin yanında “öde git” diyorsun ama sana sormadan kaçtı gittiyse ne olacak? Onun da hemen hükmünü söylüyor Allah’u Teala, bakın hiç bir ayrıntıyı bırakmıyor, hiçbir ayrıntı! Hep derler ki, Kur’an’da ayrıntı yoktur! Yav Kur’an’da olan ayrıntı nerede var ki Allah aşkına. E tabi siz okumazsanız, olmaz. Kur’an’ı ? şerif diye okuyun, gidin Ramazan’da Mukabele okuyun falan-filan. Ben günde 3-5 sayfa, bir cüz okudum diye okuma yarışında bulunun, okumasından sevap alın. Biraz zor anlarsınız! Bin tane hatim indirdim diye, istersen onbin tane indir ne olacak, bir tek Ayet’i anlamış kadar sevap alamazsın!
Mümtehine Suresi 60:11 Ayet “Ve in fâtekum şey’um min ezvâcikum ilel kuffâri feâkabtum fe âtullezine zehebet ezvâcuhum misle mâ enfekû, vettekullâhellezi entum bihi mu’minûn”
“Ve in fâtekum şey’um min ezvâcikum ilel kuffâr – Eşlerinizden herhangi biri” burada “şey” kelimesi, eşya manasında değil, Allah (c.c.) için de “şey” denir Kur’an’ı Kerim’de. “Eşlerinizden herhangi birisi, sizden kaçar da kafirlere sığınırsa” alamadınız gitti, e onlardan göndermelerini de bekleyemezsin. Sen gönderiyorsun ama ondan bekleyemezsin!
“feâkabtum – ve bunu da cezalandırma fırsatı bulursanız” yani onlardan alma imkanınız olursa,
“fe âtullezine zehebet ezvâcuhum – önce eşleri gidenlerin”
“misle mâ enfekû – harcadığının dengini ödeyin bunlara” Mesela bir savaş oldu, ondan ganimet aldınız. Eşleri kaçıp gidenlerin, eşlerine harcadıklarını önce bunlara verin.
Y.Şenol: Suat Hocaya şeyi sormak lazım; Bir ceza da var mı ayriyetten buna? Sadece mislini alıyorlar?
A.Bayındır: Neyse düşün bunu sen!
“vettekullâhellezi entum bihi mu’minûn – kendisine inandığınız Allah’a karşı saygılı olun.”
Şimdi burda arkadaşlar, şimdi şeyi anladık mı? “la hunne hıllul lehum ve lâ hum yehıllûne lehunne – bunlara onlara helal değil, onlar da bunlara helal değildir” (Mümtehine Suresi 60:10) Hükmü genel miymiş, özel miymiş? Eşinden ayrılma işlemi tamamlandıktan sonra kadının talebiyle, ondan sonra o herzaman için öyledir. Yani buraya has birşey değil ki! O zaman müşrik olduğu için değil, boşanma işlemi gerçekleştiği için haramlık ortaya çıkıyor.
Şimdi o zaman, gelelim Nisâ Suresi 24.Ayet’te Allah’u Teala şöyle diyor; İlk önce Din şartını burada koyuyor Allah’u Teala.
Nisâ Suresi 4:25. Ayet “Ve mel lem yestetı’ minkum tavlem ey yenkihal muhsanâtil mu’minâti fe mim mâ meleket eymânukum min feteyâtikumul mu’minât, vellâhu a’lemu bi imânikum, ba’dukum mim ba’d, fenkihûhunne bi izni ehlihinne ve âtûhunne ucûrahunne bil ma’rûfi muhsanâtin ğayra musâfihâtiv ve lâ muttehızâti ahdân, fe izâ uhsınne fe in eteyne bi fâhışetin fe aleyhinne nısfı mâ alel muhsanâti minel azâb, zâlike li men haşiyel anete minkum, ve en tabsirû hayrul lekum, vellâhu ğafûrur rahıym”
“Ve mel lem yestetı’ minkum tavlem ey yenkihal muhsanâtil mu’minâti fe mim mâ meleket eymânukum min feteyâtikumul mu’minât – sizden kim namuslu mümin kadınlarla evlenecek bir güce sahip değilse” bakın burada namuslu mümin. Bir kere namusluluk bir şart, o olmazsa olmaz, bu da mümin de devreye girdi. “Sizden kim namuslu mümin kadınlarla evlenmeye güce yetmezse” ikinci tercihi nedir?
“fe mim mâ meleket eymânukum min feteyâtikumul mu’minât – o zaman elinizde bulunan mümin esir kadınları alın” diyor. İkinci tercih, mümin esir kadınlar. Peki bu mümin esir kadınlar, namuslu mu olacak biraz sonra göreceğiz. Yani esir kadınların da namusunu beşpara edenler, bu Ayetleri okudukları zaman acaba, zaten okumuyorlar ki dolayısıyla onların üzülmelerine gerek yok! Onlar ahirette üzüleceklerdir. Ondan sonra diyor ki;
“fenkihûhunne – bu esir kadınları nikahlayın” zorla mı?
“bi izni ehlihinne – ailelerinin izniyle” Bu izin, hür kadınlar için de aynı şekildedir.
Dolayısıyla esirdir diye zorla öyle nikahlı falan olmaz, istiyorsa nikahlarsınız. Yani o nikah sırasında, o esir değildir nikah sözleşmesi sırasında. O hür iradesini söylemesi lazım, yani o anda hürriyet içerisinde iradesi söyleyecek, kabul edecek ya da etmeyecek. Ondan sonra, peki evlenir,
“ve âtûhunne – o kadınlara verin”
“ucûrahunne – mehirlerini” Niye? Çünkü o kadın, o mehiriyle kurtuluş bedelini ödeyecek, fidye ödeyecek ve kurtulacak.
01.26.00 dk. Bir katılımcı: Kadın istediği halde, onun sahibi istemiyorsa?
A.Bayındır: İstemiyorsa o zaman yetkili makama gider. Farkı yok.
“bil ma’rûfi – mehirlerini maarufa göre verin” Niye? Çünkü o mehir verirken de, öyle kafanıza göre değil. Onun da bir standardı olacak. Her bölgeye göre değişir tabi. Ondan sonra, peki esir kadınlar ne olacak?
“muhsanât – namuslu olacaklar” Bakın esir de olsa, namuslu olacak! Yine namusluluk, olmazsa olmaz şart gördünüz mü? Ondan sonra,
“in ğayra musâfihât – açıkça zina yapmamak” namusluluğu da anlatıyor. Ne demek namuslu olmak?
“ve lâ muttehızâti ahdân – ne açıkça zina yapacak ne gizli” yani gizli de dost tutmayacak, açıkça da zina etmeyecek.
Şimdi birinci tercih ne oldu burada? Birinci tercih namuslu mümin kadın, ikinci tercih namuslu mümin esir kadın. Peki ehl-i kitap kadınları açıkça ifade edildiğine göre Ayet-i Kerime’de, hemen Maide Suresi 5. Ayeti (107. sayfa) açalım ama burayı (Nisa Suresini) kapatmadan. Çünkü buranın çok iyi anlaşılması lazım.
“vel muhsanâtu minellezine ûtul kitâb – kendilerine kitap verilenlerin namusluları” (Mâide Suresi 5:5 Ayet) dedi. Burada da namuslu, namuslu olmak, olmazsa olmaz şart. Kendisine kitap verilenlerin. Bu kendilerine kitap verilenlerin müşrik olduğunu Kur’an’dan gördük mü? Müşrik! Şimdi bu Ayet’e göre birinci tercih namuslu mümin kadın, ikinci tercih namuslu mümin cariye, hatta o Ayetin sonunda diyor ki;
Nisa Suresi 4:25 Ayet: “zâlike li men haşiyel anete minkum – namuslu mümin cariye evlenme ruhsatı, sizden sıkıntıya düşmekten korkanlar içindir”
“ve en tabsirû hayrul lekum – onlarla evlenmeyip sabrederseniz daha hayırlıdır” diyor. O zaman demek ki, namuslu mümin kadınla evlenmeye gücü yetmeyen, cariye evlenmesin demiş oluyor Allah’u Teala ama haram kılmıyor değil mi? Evlenmesin demiş oluyor. Ama bu ruhsat, size sıkıntı, bu namuslu mümin kadınla evlenmek daha hayırlıdır diyor.
“vellâhu ğafûrur rahıym”
Bu ikinci tercih. O zaman namuslu mümin kadınla evlenmek, namuslu mümin cariye ile evlenmekten daha hayırlıymış!
Üçüncü tercih ne dedi?
“Vel muhsanâtu minellezine” (Maide:5) Bakın burda “Vel muhsanâtu minel mu’minât – Mümin namuslu kadınlar” dedi birinci burda. Mümin namuslu kadınlar dediğimiz zaman bu gruba, evli-ölü ikisi de giriyormu? Çünkü o da mümin olma şartı var, namuslu olma şartı var değil mi cariyenin de? Ondan sonra ne dedi?
“Vel muhsanâtu minellezine utul kitâb – kendisine kitap verilmiş namuslu kadınlar” kendine kitap verilmiş namuslu kadınlar, o sıralamaya göre kaçıncı sırada yer alır? Üçüncü!
Yani Birinci tercih: Namuslu mümin kadın, mümin erkek,
İkinci tercih: Namuslu mümin cariye,
Üçüncü tercih: Namuslu müşrik kadın. Namuslu müşrik kadın. O kitap verilenlerin müşrik olduğunu Kur’an’dan öğrendik.
01.29.55 bir katılımcı konuşuyor ama tam anlaşılmıyor. anlayabildiğim kadarıyla yazıyorum
A.Bayındır: Hangi kural?
Katılımcı: Bunlara tebliğ edilmedi mi?
A.Bayındır: O ayrı bir konu.
Katılımcı: Konumuz müşrik değil mi?
A.Bayındır: Müşrik. Müslüman müslüman ile evlenebiliyor. Nasıl diyemiyeceksin?
Katılımcı: Tebliğ edildi mi edilmedi mi?
A.Bayındır: Neyse sen onu, özel bir olay incelediğin zaman söylersin, burada müşrik tamam mı? Sen onun tebliğ edilmiş de kabul etmemiş olarak düşün.
Katılımcı: Ağızı ile ikrar eden.
A.Bayındır: Tebliğ ediyor ve kabul etmiyor, öyle birisiyle evlenmekten bahsediyoruz burada. O da farklı bir kategori.
Şimdi buradan hemen Bakara 2:221. Ayet’e geçelim. 35. sayfa. Şimdi bakın burada Allah (c.c.) ne diyor?
Bakara Suresi 2:221 Ayet “Ve lâ tenkihul müşrikâti hattâ yu’minn, ve le ementum mu’minetun hayrum mim müşriketiv ve lev a’cebetkum, ve lâ tuhkihul muşrikine hattâ yu’minû, ve le abdum mu’minun hayrım mim muşrikiv ve lev a’cebeku, ulâike yed’ûne ilen Nâr vallâhu yed’û ilel cenneti vel mağfirati bi iznih, ve yubeyyinu âyâtihi lin nâsi leallehum yetezekkerûn”
“Ve lâ tenkihul müşrikâti hattâ yu’min – Müşrik kadınları nikahınıza almayın imana gelinceye kadar” diyor.
“ve le ementum mu’minetun hayrum mim müşriketiv – hiç şüphe yok ki mümin bir cariye, müşrik birinden daha hayırlıdır.” Biz bu hükmü tanıyoruz bir yerden değil mi? Nerede gördük? Önce birinci tercih, namuslu mümin bir kadındı. İkinci tercih, namuslu mümin köleydi. O zaman o, bundan daha hayırlıydı zaten. Çok açık!
“ve le ementum mu’minetun hayrum mim müşriketiv – elbette ki mümin cariye, namuslu bir müşrikten hayırlıdır”
Peki haram mı? Daha hayırlı ne için yapılır? Şurada iki tane su olur, şimdi ben bundan içmek isterim. Yahya bana der ki; “hocam öbüründen iç o daha iyi” der. Bu kötü demek mi olur? Bu iyi ama öbürü daha iyi olur değil mi? Bu hayırlı, bu daha hayırlı. Zaten şey için de öyle dedi ya az önce Cenab-ı Hakk, cariyelerle evlenmek için “ve en tabsirû hayrul lekum – sabretmeniz daha hayırlıdır” (Nisa 25) demedi mi? Ama haram kıldı mı? Kılmadı!
Şimdi burada da müşrik kadını haram kıldı mı Allah’u Teala? Ama “namuslu mümin cariye daha hayırlı”dır dedi, haram değil.
Şimdi, ondan sonra ne diyor? Bu kadın, bu erkekler için verilen bir emir. Peki kadınlar için? Evet birincisi erkekler için di.
Bakara 221. “ve lev a’cebetkum – çok hoşunuza gitse bile cariye daha hayırlıdır” diyor.
“ve lâ tuhkihul muşrikine – müşriklere de kız vermeyin” kadın-erkek te denklik var görüyorsunuz değil mi? Yani birisine helal, birisine değil değil. Sorumluluk bakımından hiçbir fark yok.
“hattâ yu’minû,
“ve le abdum mu’minun hayrum mim muşrikiv – buda böyle” diyor.
Çünkü O Nisa Suresinin 22, 23, 24. Ayetlerinde “Haram olan kadınlar”dan bahsediyordu, erkeklerden bahsetmiyordu. Burada da anlıyoruz ki erkek ile kadın aslında aynı, farkeden birşey yok.
1.34.00 dk. sanırım Sn.Bayındırın karşısındaki konuşuyor ama anlaşılmıyor, anlayabildiği kadar yazıyorum.
Bir Katılımcı: Daha hayırlıdır meselesinde, Cum’a Suresinde bir Ayet
A.Bayındır: Sizin için daha hayırlıdır, eğer bilirseniz. Çünkü alışveriş te 3-5 kuruş para kazanacaksınız, buraya gideceksin, işini bırakıp buraya geleceksin.
Bir Katılımcı: Haram mı …
A.Bayındır: O haramdır hükmü, o Cuma’ya gitmeme haramdır hükmü, Ayet’in hükmü değil. O Ulema’nın verdiği hükümdür. Diyor ki, “Zâlikum hayrul lekum in kuntum ta’lemûn – Bilseniz sizin için hayırlısı ticaretinizi bırakıp Cuma’ya gitmektir.” (Cum’a Suresi 62:9)
Y.Şenol: Orada bir “hayrum min” ile o sadece “mücerret hayrun”un bir farkı ona mı bağlı.
A.Bayındır: tabi, kaldı ki Yahya’nın dediği gibi, orada bile bir fark var da
Y.Şenol: Orada “sizin için iyi olan bu” oradaki mukayese iyi ile kötünün mukayesesi. “Hayrun min” gelirse, şu şundan daha hayırlı diye. O zaman iki iyinin birine mukayesi olur.
A.Bayındır: Tabi ama onun da bir sebebi var. Onun için şey yaptım, mesela, Ayşe validemiz (r.anh.)’den gelen bir rivayete göre; Havali denen, Medinenin Havali denen, ki bugün kü onun büyük bir bölümü Cennetül Bakiye’nin içine girmiştir. Havali denen bölgesinde, tarım ile meşgul olanlar nöbetleşe geliyorlardı Cuma Namazına. Cuma’nın kılınmadığı zaman yerine kılınabilecek başka namaz var.
01.35.00 – 01.37.00 dk. Arapça imla kuralları hk. tabirler geçiyor. bulabildiğim ve anlayabildiğim kadarıyla yazıyorum ama emin değilim!
Dolayısıyla o “Hayrul lekum”un yine Yahya’nın dediği gibi evet “Hayrum min”den elbetteki farklı. “Hayrun min” dediğiniz zaman İsm-i Tafdil olduğu kesin. Bu hayırlıdır, onun Sıfat-ı Müşebbehe olma gibi ihtimali çok daha yüksek.
Bir Katılımcı: Şimdi çalıştığı yer Ezanın duyulabileceği bir yer mi?
A.Bayındır: Tabi
Şimdi, “Bu sizin için daha hayırlıdır” diyor. Çünkü “hayrum min” İsm-i Tafdil, bu çok kesin.
Mesela, “ve en tabsirû hayrul lekum” de Sıfat-ı Müşebbehe olma durumu var ama o da İsm-i Tafdil sayılabilir. Ama çünkü işin o tafdil manasında ifade o Nisa Suresi 25.Ayette ki, her ne kadar Sıfat-ı Müşebbehe gibi gözüküyorsa da bunlar birbirlerine benzer zaman zaman. Ama burada Sıfat-ı Müşebbehe’ye yapmak için hiçbir fırsat yok. Tamamen kapatılmış. “Hayrum min” dendiği zaman, mutlaka İsm-i Tafdil’dir, yani bu hayırlı, o daha hayırlı.
Dolayısıyla bu Ayet-i Kerime’den “Müşriklerle evlenmenin haramlığı”nın çıkması mümkün değil, ama asla tavsiye edilmez. Onun için Maliki Mezhebi’nden “Bu mekruhtur” demeleri yerinde
Y.Şenol: Sadece Malikilerde değil, sanki başka mezheplerde de şey var.
A.Bayındır: Tamam. Yani yerinde bir görüş, kim onu söylemişse doğru söylemiş.
Y.Şenol: Bahrur Raik ? de de geçiyormuş aynısı. Orada diyor ki; “Bahrur Raik vesair’de de denildiği veçhile kitabiyeler ile evlenmek mekruhtur. Çünkü bunların mahsurları vardır”
A.Bayındır: Kitabiye değil, müşrikler demek lazım genel olarak. Kitabiye ifadesi yanlış orada.
Bir Katılımcı: Hocam Nûr Suresi 24:3. Ayette şöyle bir ifade var ya “Ezzâni..
A.Bayındır: Geç kaldın, orayı okuduk biz.
Bir Katılımcı: Hani orada ceza olarak zorunlu bir şekilde,
A.Bayındır: Onu geç kaldın, onu burda izah ettik.
Şimdi sonuca geldiğimizde, Ayet’i tamamlayalım (Bakara Suresi 2:221)
Sebebini söylüyor.
ulâike yed’ûne ilen nâr – onlar insanları ateşe çağırır” Yani sen namaz kılmak istersin, mani olmaya çalışabilir, oruç tutmak istersin engel olmaya çalışır, şunu yapar bunu yapar. Mesela birisi diyor ki; geçen sene soruyor; “Ben namaz kılıyorum diyor, eşi çıplak bir şekilde önünden geçiyormuş” yani bu sıkıntı verir. Çünkü bu emirler yasaklar müslümanlar için.
“vallâhu yed’û ilel cenneti vel mağfirati bi iznih, ve yubeyyinu âyâtihi lin nâsi”
“Onlar ateşe çağırır ama Allah izniyle ve mağfiretiyle sizi cennete ve mağfirete çağırıyor”
Ayetleri insanlara kendi açıklıyor Allah (c.c.). Açıklamayı kendisi yapıyor. Bakın gördünüz mü ilgili Ayetlerle bütün herşey detaylı bir şekilde açıklandı mı hiç bir eksik kalmadan? Ama bizim Ulemâ kendileri açıklar, Allah (c.c.) bu yetkiyi hiç kimseye vermemiştir.
“leallehum yetezekkerûn – belki onlar bu şekilde doğru bilgi sahibi olurlar”
İşte burada sonuca gelelim. Peygamberimiz (s.a.v.) yanlış mı yapmış? Kızı Zeynep (r.anh.) ile Ebu’l Ass’ın arasını ayırmamakla yanlış mı yapmış? Doğru değil mi? Ayetleri uygulamıştır değil mi? İşte bu hikmet! Görüyor musunuz Kur’an-Sünnet nasıl bütünlük haline geliyor! Ya da Saffan Bin Umeyye’yi karısından ayırmamakla yanlış mı yapmış?
01.39.15 dk. Başka bir katılımcının söylediklerini anladıgım kadarıyla yazıyorum. tam anlaşılmıyor
Bir Katılımcı: Hocam burada şöyle bir eleştiri getiriyorlar; ” İşte bu örnekler, Peygamberimiz (s.a.v.) zamanındaki örnekle,r evlenmiş kişilerin nikahının düşmesiyle ilgili, yoksa sıfırdan bir evliliğe delil olamaz”
A.Bayındır: Peki onu söyleyenler, evlenmiş kişileri evli mi sayıyorlar, bu kitapta öyle bir şey var mı?
Bir Katılımcı: Mesela yukarda öyle bir şey söylemiş de.
A.Bayındır: Yav onlar boş sözler, gereksiz şeyler. Onlar Ayetleri okumadan hüküm veriyorlar.
Y.Şenol: Üç haftadır sorulara yetişememiştik. Bir kaç tane soru alalım mı bu hafta?
A.Bayındır: Ben bir kaç cümle ile bitiriyim de.
Şimdi bugün mesela, İslamın bütün dünyaya yayılma günü. Eğer, mesela Batıda, kadın müslüman olur ehl-i kitaptan, bir yahudi karı-koca düşünün, ya da hristiyan karı-koca düşünün; kadın müslüman olursa bu kitaplara göre (Ömer Nasuhi Bilmen’in Hukuki İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu‘nu gösteriyor) derhal kocasından ayrılması lazım! Çünkü nikah anında düşer. O zaman o kadına ne demiş oluyor bu kitapta? “Sakın müslüman olma demiş oluyor, ailen bozulur”
01.40.44 dk.
Bir katılımcı: Bunlar daha çok şeyi kasdediyorlar, islamdan çıkmayı, irtidadı,
Y.Şenol: Yok iki tarafta gayrimüslim, biri müslüman olmuş.
A.Bayındır: Biri müslüman oluyor, hepsi aynı bir fark yok. Farketmiyor.
Ama erkek müslüman olur da kadın hristiyan olursa, aile bozulmaz diyor. Ya da yahudi olursa. E peki Ateist ise ki, batı toplumunun büyük bir bölümü ateist? O zaman ister erkek, ister kadın hangisi müslüman olursa aile bozulur. O zaman ne demiş oluyor? “sakın ha! Müslüman olmak istiyorsanız, karşıya geçeceksiniz, 1, 2, 3 başla! Biri diğerinden biraz önce olursa, aile bozulur! Müslüman olunacak, ol!”
Yani Allah (c.c.) bizden bunu mu istiyor? “Lâ ikrâhe fid dini” bunu mu gerektiriyor? Acaip bir din baskısı değil mi? Ya da adam dinden dönmüş oluyor ama ailesi bozulmasın diye ben dindarım diyor. Ramazan da oruç tutmuş gözüküyor millet görüyorsa. Adamı münafık yapıyorsun! E bu bir fayda mı?
Evet şimdi soruları sorabilirsin:
SORU: 3-4 mail şey konusunda geldi. “Zina eden, ancak kendisi gibi zina eden birisiyle evlenebilir” denilince Ayet’lerde. Çoğu kişi aynı soruyu sormuş. Hani “Zina’nın kapsamına neler giriyor?” İnsan gençliğinde kız arkadaş ediniyor, el-ele dolaşmak, beraber geziyorlar-tozuyorlar. Bunlar da zina etmiş mi sayılıyorlar? Evlenemezler mi? Yani kapsamını
CEVAP: Yok o zina etmiş, kimse ilişkiye girmemiş olana “zina etmiş” demiyor Kur’an’ı Kerim. Günahtır başka birşey, zina etmiş saymıyor.
SORU: ve hurrime zâlike (Nur Suresi 24:3) ifadesini sormuş Erol Cihan. Bu Ayet’te haram edilen nikah değil mi? Orada kişilerden ziyade nikahtan bahsedilmiyor mu? Yani “Zâlike” ifadesi nikah için kullanılmamış mıdır?
CEVAP: Onun zaten cevabını verdik.
Y.Şenol: Soruya devam: Eğer böyleyse
A.Bayındır: Ona cevap verdik, onu daha önce sormuştur.
SORU: Bir müslüman erkek olsun kadın olsun, hristiyan ile evlenmesi için klisede evlenme şartı ile ilk önce vaftiz olunması şart koşuluyor. Bu durumda bir müslüman bir kız veya erkek ne yapmalı?
CEVAP: Kardeşim vaftiz olamaz elbette. O başka bir şey.
SORU: Mümin cariye meselesini anlamadık demiş. Cariye mümin ise, halen cariye olarak kalmaya devam eder mi?
CEVAP: E demek ki devam eder. O zaman Ayet’ten okuduğumuza göre, anlaşılmayacak bir şey yok. Bir bilginizi tashiye edersiniz olur biter.
SORU: Maide Suresi 5:5.Ayette ki, “kendisiyle evlenilmesine izin verilen ehl-i kitap”, Al-i İmran 3:113. Ayet teki ehl-i kitap
CEVAP: Biz burda ehl-i kitap diye müşriklik kapsamına sokarak, burda konuştuk. Oraya gerek yok. Herhalde daha önce sormuşlardır.
Arkadaşımızın sorusu üzerine (salonda karşısındakini gösteriyor) %100 müşrik sayın, ondan sonra düşünün dedik değil mi?
SORU: Bakara Suresi 2:221 Ayet’te “daha hayırlıdır” ifadesi, kendisinden önce geçen “nikahlamayın, kız vermeyin” ibarelerini kaldırıyor mu? Nesih söz konusu olabilir mi?
CEVAP: Nesih olur mu? Yasak kelimesi yerine göre. Az önce ne dedim; şurada 2 tane su duruyor yanyana, ben şu suyu içiyorum. Sen, “hocam o suyu içmeyin” diyorsun. Niye? “Bu daha iyi”. Öbürü haramdır manasına mı geliyor? Bu kapsamına göre şey yapar, burada bir haramlılık hukuku olmuyor! “Bu daha iyi” dendiği zaman, yani “onu yapmamanız daha uygundur” manası gelir. Kelimelere verilen hemen
01.45.00 dk.
Bir Katılımcı: Ayetler arasındaki bağlantılar koparılınca,
A.Bayındır: Ayetler, hatta Ayet’in kendi iç bağlantılarını da koparınca, o hükümler ortaya çıkıyor.
Kadınların şahitliğinde de öyle evet.
SORU: Bir Katılımcı soruyor; Mesela hocam, zina eden kişinin, bu zinayı hayat haline getirmiş bir insanın, evli olan bir insanın nikahı, otomatik olarak düşüyor mu? Veya başında, bu insanın karşıki bayanla evlenmesinde, nikah mı batıl oluyor yoksa orada bir haram mı işlenmiş oluyor.
CEVAP: Bir kere zina eden bir kişinin nikahını Allah (c.c.) haram kıldığı için, o nikah geçersiz oluyor. Ama karşı taraf bilmiyorsa, ona birşey olmaz. Bilen taraf için günah olur, o zaman yapacağı şey, kendisini düzeltmesi, ıslah olması ve nikahı tekrar yapması lazım.
SORU: Bakara 2:221 Ayet’i indikten sonra, hiç peki müşriklerle nikah kıyan oldu mu? Örnek var mı? Mesela siz Ebu Saffan örneğini verdiniz. Bunun gibi, bu Ayet indikten sonra örnek var mı? Siz dediniz ya, “Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu nikahları ayırmadı mesela, Kızını ayırmadı” dediniz. Bu Ayet illa ki onun
CEVAP: E tamam şimdi, Peygamberimiz (s.a.v.)’in Kızı’nın işi, öbür Ayet’in inmesinden sonra.
Soru’ya devam: Hiç örnek var mı? Peygamber Efendimiz (s.a.v.) döneminde bu Ayet indikten sonra böyle bir uygulama var mı?
A.Bayındır: Onu da siz araştırın, biz göremedik.
1.46.50 dk. tam anlaşılmıyor.
Başka bir katılımcı: Aslında, bu evliliği bozacak “illâ mâ kad selef” (Nisa Suresi 4:22) demişti.
A.Bayındır: Burada “illâ mâ kad selef” demiyor. “Kız vermeyin” (Bakara Suresi 2:221) diyor.
Katılımcı: Tamam onlar nikahlarını iptal edin, olan nikahları iptal edin” diye birşey yok herhalde.
A.Bayındır: Bak “Nikahlamayınız” meselesi, öbür tarafta da söylendi. Ona özellikle dikkat çektim. “ve en tabsirû hayrul lekum – sabretmeniz daha hayırlıdır” (Nisa Suresi 4:25) demek ne demektir? Nikahlamayın demektir değil mi? Nikahlamayın’ın bir başka ifadesidir o. Şimdi burda nikahlamayın meselesinde “haram” koymuyor. O zaman velilere bir yetki vermiş oluyor; “Engelleyin” demiş oluyor. Engellemiyorsa, harama girmiş olmuyor, biz onu anlatmaya çalışıyoruz.
Yani burada, “Ve izâ tallaktumun nisâe fe belağne ecelehunne fe lâ ta’dulûhunne ey yenkıhne ezvâcehunne izâ terâdav beynehum bil ma’rûf – ma’rûf’a göre anlaşmışlarsa, engel olmayın” (Bakara Suresi 2:232) ifadesi var ya Ma’rûf’ta işte burada bildirilen şeylerdir.
Demek ki veliler, eğer bir kızları, gayrimüslimle evlenmek istiyorsa bunu engelleme haklarına sahiptirler.
01.47.50 dk katılımcının söylediği anlaşılmıyor.
A.Bayındır: Bak Allah (c.c.) ma’rûf’a göre anlaşın, “ve lâ tuhkihul” (Bakara 221) diye bize verilen bir emir var.
Y.Şenol: Orda peki babasıyla anlaşamayınca, yetkili makama gidip …
A.Bayındır: İşte yetkili makama gittiği zaman da, yetkili makamın da o emire uyması gerekir.
Y.Şenol: Yani bugun serbest gayrimüslim ile evlenebiliyor.
A.Bayındır: O zaman evlenebilir yani şey değil. Ama haram değil.
Şimdi sizin o dediğiniz Şimdi sizin o dediğiniz doğru birşeydir. Yani evlendirilme yasağı konuyor. Evlendirmeyin diyor. Yapmadığı takdirde haram mı işlemiş oluyor? Yok, mekruh işlemiş oluyor, onun için Ö.N.Bilmen’de “mekruh” ifadesi düzgün,
Bir Katılımcı: Ama olanları da ayırın diye hüküm yok herhalde. Yani “olanları ayırın” diye birşey yoksa, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yaptığı uygulama da, o zaman bu Ayet’e aykırı düşmüyor.
A.Bayındır: Hayır yok. Şüphesiz ki aykırı düşmüyor. Ama kitaplarda öyle değil, benim sizlere kitaptan okuduk.
SORU: Eşler birbirlerinin imanlarından sorumlu değil anladığımız kadarıyla. Fakat zinacı olma konusundan yola çıkarak, ahlaklı davranışlar içerisinde olmasından sorumlu. Mümin mümin ile ve diğer karışık evliliklerde bu sorumluluğun kapsamı nedir? Birbirlerinin imanlarından sorumlu değiller de, ahlaklı olmalarından ne kadar sorumlu? Erkek eşine veya kadın karışacak?
CEVAP: Mesela kadın erkek arasında fark var bu hususta. Erkek birden fazla kadın ile evlenebildiği için; 2.nci eşinin yanına gidişini, kadın zina olarak değerlendirebilir. Yani ondan haberi olmayabilir. Fakat kadın, birden fazla erkek ile evlenemeyeceğinden; kadının 2.nci bir erkek ile birlikte olması hemen hiç şüphesiz zinadır.
Ondan dolayı, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Veda Hutbesi’nde diyor ki; “Kadınlar sizin yanınızda, kendilerini sizin için koruyan kimselerdir. Bütün cinselliklerini size hasr ederler, başkasıyla bir ilişkileri olmaz. Eğer açıkça, sizin onlardan başka bir almanız gereken birşey yoktur” diyor. “Ama açıkça bir fuhuş işlemiş olurlarsa onları yataklarından ayırın” (Nisa Suresi 4:34). Niye? Artık ilişki olmaz orada. Çünkü o andan itibaren, belli bir süre ayrılmış olacak, ondan sonra. Sonra “Dövme” meselesi de var, başkasının görmeyeceği şekilde yani aile içerisinde hallediyorsunuz, kimseye duyurmuyorsunuz. “Fe in etâ’nekum – size itaat ederlerse” diyor arkasından, ne demek? Tevbekar olurlarsa demektir! O zaman başka bir yol aramayın diyor.
Yani bunu kendi aile içerisinde, belli bir süreç içerisinde, o tevbe edinceye kadar ilişkiyi yasaklıyor. O zaman da burada, bir başka durum ortaya çıkıyor. Demek ki yani bu zina, belki bilmiyorum yani, o konuda henüz çalışmalarımız devam ediyor bir sonuca ulaşmadık. Şundan dolayı onu söylüyorum, çünkü, görüyorsunuz bu kitaplarda (Ö.N.Bilmen) maalesef Kur’an’ı Kerim’deki hükümleri bulmak son derece zor. Yani bunların büyük bir bölümü unutulmuş. Biz bu şu anda size anlattığım bilgilere ulaşmak için, kimbilir kaç yıl burada çalıştık arkadaşlarımızla beraber böyle ekip çalışması. Onlar konuşmuyor da, onların bu işde katkısı yok sanmayın. Ben Sözcü olarak burada sizlere meseleleri anlatıyorum. Şimdi bu arkadaşlar da burada bulunuyor ki, bir yerde hata edersek, hemen müdahale etsinler diye.
Şimdi bu husustaki çalışmalarımız, daha sonucuna varmış değil. Ama şu anda ortaya çıkan hususlar o. Bir de Peygamberimiz (s.a.v.), hani “Lian”da, erkek karısının zina ettiğini iddia ettiği zaman, olayı mahkemeye taşıdığı zaman gerekli yargı usulüne göre, erkek kendine düşen görevi yerine getirdikten sonra, erkek açısından kadının zina ettiği sabit olmuş oluyor. Her ne kadar yargı açısından, kadın kendini koruma durumunda olsa bile. Erkek açısından sabit olduğundan, Peygamberimiz (s.a.v.) karı-kocayı birbirinden ayırmış.
Bu husustaki çalışmalarımızı bitirdiğimiz zaman, belki daha detaylı bilgi verebiliriz.
A.Bayındır: Ha ceza’cı olarak söyleyin, Suat Erdoğan, “Kur’an’ı Kerim’e göre suç ile ceza arasında uygunluk” konusunda Doktora yapıyor.
S.Erdoğan: Şimdi şu ana kadar görebildiğim kadarıyla, şöyle bir durum var; Bugün zina konusu, özellikle Batı cephesinden bakarsanız durum böyle, bizim içinde bulunduğumuz ülkede de Batı’ya uyum sağlanmış durumda. Yani şu anda Ceza Kanunu’ndan Zina suçu, suç olmaktan çıkarılmış. Bizde de öyle, Batı anlayışında da böyle. Yani zina
A.Bayındır: Bizde deme. Türkiye’de de. Biz müslümanlar olarak kabul etmiyoruz bunu.
S.Erdoğan: Evet maalesef, şu anda zina bütün dünyada veya bu “çağdaş denilen dünya” ortamında sadece, evliler için veya eşler için tesbiti durumunda, ayrılık sebebi olarak kabul ediliyor.
A.Bayındır: Halen o Fıkhı ? Hüküm devam ediyor.
S.Erdoğan: Öyle bir yapı var. Yani burdan şöyle bir sonuç çıkıyor; Ben mesela bahsettiğiniz Ayet’e, neredeyse bakmadığım kitaplar kalmadı, bu konu görülmüyor, yok yani.
A.Bayındır: Hangi Ayet için?
S.Erdoğan: Nûr Suresi 24:3. Ayet‘i için hiçbir yerde göremedim.
A.Bayındır: Maalesef o Ayeti öyle bir hale getiriyorlar ki, mensuh demişler. Neyse bazıları yürürlükten kalkmış demiş. İbni Hazm’ın ki çok gülünç maalesef. Mensuh dememiş, Ayet’in yarısını almış yarısını atmış! Yani inanılır gibi değil. Bunlar Allah (c.c.)’a nasıl hesap verecekler gerçekten çok merak ediyorum.
S.Erdoğan: Yani şöyle demek lazım; Bugün Batı aleminde bile eşler için ayrılık sebebi olarak kabul ediliyorsa, zinanın haram olduğu bir hukuk sisteminde nasıl kabul edilebilir? Yani muhtemelen, bizde henüz kesin sonuca varamadık ama, zina eden kişinin nikahının “Tefrik” yoluyla, yani bahsettiğiniz Lian‘da bir şüphe var, kesinlik bile yok. Orada bile tefrik varsa, bu kesin artık.
A.Bayındır: Zina konusunda çalışmalarımıza devam etmekte fayda var. Çünkü elimizde delil. Dikkat ediyorsanız, burada söylediğimiz her cümleye bir Ayet okuyoruz değil mi? E bu Allah’ın dini, kendimizden konuşmuş olmamak için, bu işi erteliyoruz. Yoksa Suat Hoca’nın dediği doğru.
S.Erdoğan: Üstelik, son bir cümle daha söyleyim. Ceza uygunluğu açısından, yani suçta ne varsa ceza da da ona yönelik bir karşılık vardır” şeklinde temel ilkelerden hareket ettiğimiz zaman, zina eden mesela, koca ise ters de olabilir, zina eden koca ise kadın madur duruma düşmüş oluyor. Dolayısıyla onun mağduriyetinin de giderilmesi gerekir. Buna böyle bir hak verilmeli diye zihnimize geliyor.
A.Bayındır: İnşaallah çalışmalarımızı biraz devam ettirelim de. Yani gördüğünüz gibi, burada konuşmalarımızın tamamı maalasef şu kitaplarda olanlar değil, onun için bu kadar uzun çalışmayı yapmak epey bir zaman alıyor, kolay değil.
Allah hepinizden razı olsun.