Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Değerli arkadaşlar ve internet başında bizleri izleyen değerli izleyiciler. Bu akşam faizsiz bankacılık adında bir ders yapacağız. bu dersin önemi son günlerde daha da arttı. Çünkü son günlerde gazetelerden internet sitelerinde televizyon programlarından kendilerini faizsiz olarak adlandıran bankaların yapmış olduğu uygulama üzerinden çeşitli tartışmalar yapılıyor. İşte mesela dünkü galiba vatan gazetesinin manşetindeydi. “1 Milyar Dolar Harama Yattı” diye. Bu GES uygulamaları ile ilgili haberlerdi bunlar. Dolayısıyla biz bugünkü dersimizde bu faizsiz bankacılık nedir? Ne zaman ortaya çıkmıştır? Niçin ortaya çıkmıştır? Ne tür faaliyetler yapıyor? Güncelliğini koruyan problemler nerden kaynaklanıyor? Problem aslında nedir? Bunun üzerinde biraz çalışacağız. Programımızın akışı şu şekilde olacak. Fakat bazı noktaları hızlı geçebiliriz. Bütün bu faiz, banka, ticaret bunlardan bahsedildigi zaman hemen aklımıza para geliyor. Kuran-ı Kerime de baktığımız zaman birçok yerde maldan bahseder, insan oğlunun mala olan sevgisinden, malaolan bağlılığından, malı biriktirme arzusundan, isteğinden bahseden çok sayıda ayeti kerime var. Fakat bizim kültürümüzde genelde, nerden gelmişse, mal adeta vebalı bir şey olarak kabul edilmiştir. Bir lokma bir hırka mantığı bir hayat tarzı olarak tavsiye edilmiştir. Dolayısı ile islamın mala verdiği değer, mala biçtiği konum diyelim aslında nedir? Çok kısaca ona bir bakacağız. Dolayısıyla bu mal ister verelim ister vermeelim , bir şekilde insanlar birbirleriyle değiş tokuş ediyorlar.Bunun meşuru gayrimeşru mübadele yöntemleri nelerdir? Bunun devamı olarak işte ticarette temel ilkeler nelerdir? Ki bunlardan birisi faiz yasağıdır. Faize kısaca temas edeceğiz. İşte bu faiz yasağının veya faizi bir problem olarak görmenin faizin problem olarak görülmesinin bir sonucu olarak faizsiz bankacılık veya biz bugün katılım bankacılığı ediyoruz. Katılım bankacılığı ne zaman ortaya çıkmış? Neler yaparlar? Çok kısaca buna değinip, yapmış oldukları uygulamalardan birkaçının örneği üzerinde duracağız. Ve bu örneklerden bahsederken bu güncel olan konuya da biraz daha detaylı bir şekilde bakmaya çalışacağız. Tabiki sorularda olursa belki bu slaytlardan da takip edebilirsiniz. Onlar da bir konu geçince bu konularla ilgili sorular olabilir. Fakat kısa cevaplar olur konumuz biraz uzun çünkü.
Bismillah! İslamda mal Kuran-ı Kerime göre baktığımız zaman önemlidir ve değerlidir. Hani derler ya mal cepte olursa problem teşkil etmez, ama kalbe yerleşirse işte o zaman tehlikeli hale gelir. Dolayısıyla mal önemlidir; cepte bulunmak şartıyla. Nerden bunu söylüyoruz? Cenab-ı Allah Nisa Suresi 5. Ayette “Ve lâ tu’tûs sufehâe emvâlekumulletî cealallâhu lekum kıyâmen” biz bu ayetleri bu tür benzeri ayetleri farklı açılardan okıyoruz; ki doğrudur, okunmalıdır. Yani mallarınızı sefihlere aklı ermezlere o malı gereği gibi kullanmaktan aciz olanlara vermeyin.O mallar ki “cealallâhu lekum kıyâmen” Allah onları sizin için bir ayakta durma vesilesi olarak kıldı. Bir sütun olarak hayatın yaşamın bir sütunu bir dileği olarak kılmış olduğu malları aklı ermezlere vermeyin. Şimdi aklı ermezlere vs. Bunları anlıyoruz da; malın bizim hayatımızda bir sütun direk olduğunu, pek görmüyoruz. Aslında bu ayette onu söylüyor Allahu Teala. Yani malın ne kadar önemli olduğunu bu ayetten anlayabiliyoruz. Başka bir Ayet-i Kerime’de mesela Bakara Suresi 215.Ayette “Yes’elûneke mâzâ yunfikûn(yunfikûne), kul mâ enfaktum min hayrin fe lil vâlideyni vel akrabîne vel yetâmâ vel mesâkîni vebnis sebîl(sebîli), ve mâ tef’alû min hayrin fe innallâhe bihî alîm(alîmun).” “Sana neyi harcayacaklarını soruyorlar. De ki; Yaptığınız harcamalar ana babaya, en yakınlara, yetimlere, çaresizlere ve yolda kalmışlara olmalıdır. Siz hayır olarak ne yapmışsanız, Allah onu bilir.” Aslında bu tercümede bir problem var. “kul mâ enfaktum min hayrin” “hayırdan ne infak etmişseniz. Yani bu hayırdan infak edin” infak neyden olur?
İster ekmek ver, peynir ver, tarla ver, ne veririsen ver Allahu Teala için bu bir maldır. Allah malı hayır olarak niteliyor. Olumlu bir ifade nitelik kullanıyor mal için. Yine Bakara Suresi 180.Ayette “Kutibe aleykum izâ hadara ehadekumul mevtu in tereke hayrâ(hayran), el vasiyyetu lil vâlideyni vel akrabîne bil ma’rûf(ma’rûfi), hakkan alel muttekîn(muttekîne)” “Kutibe aleykum” “size farz kılındı” “izâ hadara ehadekumul mevtu” “sizden biriniz vefat ettiğinde” “in tereke hayrâ(hayran)” “ve arkasında da bir hayır bıraktığında” İnsan öldüğünde arkasında ne bırakır? Mal bırakır. Allahu Teala, öldüğünde insan arkasında bıraktığı malı hayır olarak niteliyor. Şer olarak nitelemiyor. Zilzal Suresi 7. Ve 8. Ayet “Fe men ya’mel miskâle zerretin hayren yereh(yerehu).” “Ve men ya’mel miskâle zerretin şerren yereh(yerehu).” “hayren yereh(yerehu).” Olumlu anlamda kullanıyor Allahu Teala Burada da misrasla bırakılanı hayır olarak niteliyor Allahu Teala. Tabi şerli birtakım şeyler de bırakabilir (YAHYA HOCANIN DEDİĞİ ANLAŞILAMAMIŞTIR) buradaki tamamen arkaya bırakılan mirasla ilgili vasiyetle bırakılan malla ilgili . Dolayısıyla miras ile bırakılan malı Allahu Teala hayır olarak niteliyor. Şöyle şekil içerisinde İslam’ın mala verdiği önemi belki göstermeye çalışırız. Yani bu şatibiden itibaren makasıt edebiyatı var islam tarihinde. Bu makasıtcılar İslam’ın vizyonunu çıkarmaya çalışıyorlar. Nihayi olarak arzuladığı nihayi fotoğraf nedir? Buna kafa yorup birtakım kendilerine göre maddeler geliştiren insanlar genelde beş madde üzerinde odaklanmışlar. Demişler ki; Kuranı Kerim’in ve peygamberimizin ilgili hadislerini topladığımız zaman gurp gurp öbek öbek. Şöyle bir manzarayala karşılaşırız. Ayetlerin tümü ya insan oğlunun hayatıyla ilgili ayetlerdir, ya insanoğlununu aklını geliştirmeye yönünde ayetlerdir, ya insanoğlunun dini ile ilgili ayetlerdir, ya mal ile ilgili ayetleridir ki insanoğlunun malını korumayı amaçlayan meşru bir şekilde, insanın malla olan ilişkilerini düzenleyen ayetlerlerdir. Dolayısıyla bizim islam tarihi boyunca oluşmuş makasıt geleneğinde de mal önemli bir yere oturuyor. Yani bunu bir (İSİM ANLAŞILAMADI) “İslam’ın beş yıldızı var” diyor. Eğer bunlar gerçekleşmişse beş yıldızlı bir islam dünyaya sunulmuş olur. Bu yıldızlardan bir tanesi de mal ile ilgili.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Mesela şunu da ilave etmek mümkün hırsızlarla ilgili verilen ceza el kesme olarak var. Bir de Yusuf(a.s.) kıssasını hatırlarsanız su kabının Bünyamin’in eşyası içerisinde bulunmasından sonra verilen ceza neydi. Su kabına karşılık Bünyamin’in kendisinin tutulması. Malın ne akadar öenemli olduğu burdan anlaşılıyor. Yollardaki malların serbet geçişini engelleyen yol kesmek terörü dediğimiz şey de. İnsanlar hiçbir suç işlemeselerde böyle bir durum cezalandırılmalarını gerektirir. Mal güvenliğini fiilen ortadan kaldırmışlarsa mallarını almışlarsa el ve ayakları çapraz kesiliyor. Hırsızlık yapmak suretiyle yapanın eli kesiliyor, yol kesmek suretiyle yaparlarsa el ve ayağı kesiliyor. Bu demektir ki malın korunması çok önemlidir.Çünkü eğer bu sabah hepimizin evinde yiyeceği olmasaydı , dün akşamda bir şeyler yemeseydik şu anda burada olamazdık. İnsanın hayatını yaşayışını devam ettirmesi için olmazsa olmaz bir ihtiyaçıdır.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Dedik ki mal önemli. İnsanoğlunun, hocamızın da bağladığı gibi, hayatını sürdürebilmesi için mala ihtiyaç var. Ama her insan ın bütün malları üretmesi yada bulması mümkün değil. Ya ne oluyor? Her insan kendisince belli bir mal oluşturuyor, üretiyor veya buluyor. Fakat ihtiyaç duyduğu diğer malları başkasından almak zorunda. Tedarik etmek zorunda.Diğer insan da kendi ihtiyacına üretttiği dışında başka bir malı başkasından almak zorunda. Dolayısıyla ister sistemez hayatın sürdürülebilmesi için mal mübadelesi değiş tokuşu gündeme geliyor. Peki insanlar yeryüzünde hayatta iken mallarını nasıl mübadele edebilirler veya nasıl mala sahip olabilirler diye baktığımız zaman ;bir, ihraz denen bir yöntem var. Diyelim ki bir ormanda dağda denizde insanların faydalanmasına izin verilmiş olan ağaçlar otlar balıklar veya hayvanlar, av hayvanları, kim bunları bulu getirirse onundur, diye kanunlar örfler müsade etmişlerdir. İnsanlar gider o malı alır, aldığı an artık onun olmuş olur. Onun mülkiyetine girmiş olur.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Balık avladığın zaman kimse diyemez ki benim balığımı aldın.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Bir diğer mal edinme yöntemi miras ile. Adamın babası ölür, annesi ölür veya miras bırakacak hakkı olan bir kişi vefat eder, kendisi ordan mal alır. Veya birisi vasiyet eder adam öldüğü zaman o vasiyetten taaahuk eden malı alır. Veya birisi ona hibe eder . Birisi ona sadaka verir, infakda bulunur. Bu şekilde insanlar mallara sahip olabilirler. Bunların hepsi meşru yollar. Bir diğer mal edinme yöntemi ise ticaret. Ya insan kendi ürettiği malı verir onun karşılığında bir mal alır. Kendi emeğini hizmetini verir. Gider diyelim bir gün çalışır ordan ücretini alır. Buna ticaret diyoruz. Dünya ikdisadi hayatının, yukarıda saymış olduğumuz, ihraz, miras, vasiyet, hibe, infak, bunlarda gerekli fakat iktisadi hayat sadece bunlar üzerinde sürmesi mümkün değil. Asıl ekonomik hayat ticaret üzerine bina edilmek durumundadır ki tüm insanlar bundan faydalansın. Bunlara meşru mal edinme yöntemleri diyoruz. Kuran-ı Kerime göre baktığımız zaman. Bir de gayri meşru mal edinme yöntemleri var. Yine Kuran ı Kerime göre. Bunlara Kuran ı Kerim Batıl mal edine yöntemleri diyor. Batıl ne demek? Boş Demek.Yani siz bir şekilde bir mala sahip oluyorsunuz ama insanlığa hiçbir katma değer üretmiyorsunuz. Hiçbir iktisadi değer üretmeden sizin mülkiyetinizde bir takım mal artışı gerçekleşiyor.Bunlardan birisi mesela rüşvet. Bir şeyin rüşvet olarak adlandırılabilmesi için işlemin gayri meşru olması lazım. Normalde bir makama gelmek hakkınız değil iken, birine para veriyorsunuz, birine maddi menfaat sağlıyorsunuz. Ve o adam da bir şekilde bir mala sahip olmuş oluyor. Siz de makama geliyorsunuz. Fakat bu sahip olduğu malla ilgili olarak kişi insalığın hayrına bir katma değer üretmiş değil. Batıl yolla, boş yolla, yanlış yolla bir mal elde edilmiş oluyor. Bir diğeri hırsızlık gittim Yahya’nın saatini aldım. Ona çaktırmadan. Şimdi ben bir mala sahip oldum ama karşı tarafa bir şey sunmadım dolayısıyla iktisadi bir değer üretmedim insanlık için veya Yahya için kim için olursa olsun. İktisadi bir değer üretmeden bir katma değer sağlamadan insanlığa sonuç itibariyle benim mülkiyetimde birşey arttı. Dolayısıyla batıl yolla boş yolla mala sahip olmuş oldum. Gasp aynı şekilde. Bir diğeri de dini kullanarak mal edinmek. Bu da aynı. İnsanlara dini olması gerektiği gibi doğru şekilde anlatmadan yanlış anlatarak ,tahrif ederek, sen mala sahip oluyorsun.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Cennet satıyorsun. Sen öldüğünde falaca kurtaracak cennette şöyle bir makam verilecek, iyi güzelde cennet senin bahçen mi? Ve insanların en çok sömürüldüğü alan da dindir. Çünkü herkesin yumuşak karnıdır. Buradan sat satabildiğin kadar nasıl olsa cennetin biteceği yok. Malesef o çok yapılıyor.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: İşte bu da batıl yolla mal edinme yöntemlerinden birisi. Bir diğeri ölçü ve tartıda hile yaparak mal edinmek var ki o da aynı şekilde. Ve kumar ve spelükasyon yoluyla mal edinme. Yani kumar mesela batıl yolla mal edinmenin güzel örneklerinden birisi. Yani batıl boş yolla içi boş. Üstelik negatif zarar vererek mal elde ediyorsun. Sıfır bile değil.Kumarda örneğin on kişi biner lira koyuyor. Bir alavere dalavere bir kişi o onbinlirayı alıyor. Şimdi bir kişide dokuz bin lira artı değere geçti. Diğerleri biner lira eksi değere geçti. Bu kazandığı parayla insanlığa yada karşısındakine ne faydası oldu. Dolayısıyla batıl boş yolla birileri mal kazanmış oldu. Allahu Teala bunları tümünü batıl yolla mal edinme yöntemleri olarak sayıyor ve bunlar haramdır ,diyor. Bu batıl yolla mal edinme yöntemlerinden birisi de bu faizcilik. Meşru mal edinme yöntemi neydi? Ticaret dedik. Ticarette bir takım temel ilkeler aranıyor Kuran-ı Kerime göre. Bunlardan birincisi mal alım satımı, değişimi dolaşımı karşılıklı rızaya dayalı ticaretle olmalı.Nisa Suresi 29.Ayet “Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ te’kulû emvâlekum beynekum bil bâtılı” “Batıl yolla mallarınızı yemeyin” “illâ en tekûne ticâraten an terâdın minkum” “karşılılı rızaya dayalı ticaretle yiyin.” Ticaret ne demek? Malların zaman mekan veya kalite miktarında değişiklik yapmak suretiyle ordan gelir elde etmektir. Adam Çin’den getirdi malı Türkiye’de sattı. Mekanında bir değişiklik yaptı. İnsanlığa bir hizmette bulundu. Veya zamanında, kışın yazlık elbiseleri üretti, hazırladı.Yazın sattı, bir gelir elde etti.Aldı, boyadı, güzelleştirdi sattı . Ticaret budur. Ticaret zaten akmak cereyan diyoruz ya! O kökten geliyor. Malı bir yerden bir yere aktarmaktan doğan bir kelime. Aktarırken de bir hizmet sunmam lazım işte bu hizmet de ya malın zamanında, ya mekanında, ya da kendisinde bir takım değişiklikler yaparak onu insanlığa sunmak ve sonuçta bir gelir elde etmektir ticaret budur. Bu da nasıl olması gerekir karşılıklı rızaya dayalı olarak yapılması gerekir. Tabi buna girersek bu çok uzun sürer onun için sadece bu kadarıyla yetinelim. Bir diğer nokta ticarette kumar süpekülasyon olmamalı. İşte Ayet-i Kerime Maide Suresi 90.Ayet “Yâ eyyuhâllezîne âmenû innemâl hamru vel meysiru vel ensâbu vel ezlâmu ricsun min ameliş şeytâni” “vel meysiru vel ensâbu vel ezlâmu” Sonuç itibariyle kumar, Spekülatif hareketler ki bugün dünyadaki borsaların , finansal piyasaların büyük oranda içine düşmüş oldukları bir beladır ,bir musibettir.O’nun için de “ricsun min ameliş şeytâni” “şeytan ameli bir pisliktir.” diyor Allahu Teala. Bakara Suresi de 275.Ayet “Ellezîne ye’kulûner ribâ lâ yekûmûne illâ kemâ yekûmullezî yetehabbetuhuş şeytânu minel mess” bu ayette bunu bir versiyonudur. “Riba yiyenler şeytan çarpmışa dönerler.” Ve bütün dünya bugün şeytan çarpmış gibi ne yapacağını şaşırıyor. Dolayısıyla yani Kuran-ı Kerim’de de ticarette kaçınılması gereken temel uygulamalardan birisi spelükasyonun durdurulması gerekir. Bir diğer kaçınılması gereken nokta. Ölçü ve tartıda hile yapmama. Bu ölçü ve tartı illa tartarken ,ölçerkenle sınırlı olmaz. Yani şu suyu üreten kişi ,bu suya saf kaliteli temiz su diyorsa , fakat içine normal terkos suyu katıyorsa bunun ölçüsünde oynadı demektir. Efendim şu bilgisayarı üreten kişi buna şu kalitede diyorsa ve gerçekte kalitesiyle oynanmışsa bu da bunun ölçüsüyle oynamış demektir.Yani bir işçi sekiz saat emek verip karşılığında ücretini alıyorsa sekiz saat çalışmış gözüküp de yedi saat çalışıyorsa demekki o ölçüde oynadı. Yani herkes kendine göre o ölçüye uymakla mükellef. Bir hoca dini anlatıyor camide veya kürsüde veya nerde olursa olsun, o dini kendisi gibi anlatmıyorsa onun içine bir takım şeyler katıyorsa o da ölçüyle oynamış oluyor. Allahu Teala ticarette özellikle ölçüye ve kaliteye önem veriyor. Ve tabi kalite en temel ilkelerden birisi. Kuran-ı Kerim de bir çok Ayet-i Kerime’de Allahu Teala buyuruyor ki. (AYETLER ANLAŞILAMADI)Bu hayatın ve ölümün dolayısıyla bu ölçünün en temel özelliklerinden birisi ameli ashen şekilde en güzel şekilde kim yapıyor bunun ortaya konulmasıdır. Amel ne demek? İktisadi faaliyette bulunan kişi iktisadi anlamda amel yapıyor. O halde bu ameli en güael bir şekilde yapacaksın. Mal üretiyorsan hizmet üretiyorsan , bunu en güzel şekilde yapacaksın. Yaparsan ne olur. (HANGİ AYET OLDUĞU BULUNAMAMIŞTIR.)……………….. Allahu Teala size vaad ediyor. Her kim ki iman eder ve amelini salih bir şekilde yaparsa yer yüzünde onu hakim kılarım diyor. Yani Allahu Teala vaad ediyor. Efendim mesela malı en kaliteli şekilde yaparsın herkes onu tercih eder. Sen işini en güzel şekilde yaparsan herkes seni tercih eder. Sen devlet yönetimini en güzel şekilde yaparsan diğer devletler senin şemsiyen altına girmeyi hedefler. Her anlamda kültürel anlamda ne dersek diyelim yani. Dolayısıyla Allahu Teala buyuruyor ki “siz işinizi amelinizi kaliteli bir şekilde yapar , imanlı olarak bunları yaparsanız; Yeryüzüne sizi hakim kılarım. Nitekim daha öncekileri kıldığım gibi.” Dolayısıyla burda bizim konumuz açısından baktığımız gibi ticarette ekonomik faaliyetler sonuç itibariyle kalite çok önemli. Bu genel kurallardan ,ilkelerden sonra ticaretle ilgili bir ilke daha var, Kaçınılması gereken. İşte faizden uzak durulmalıdır. Dolayısıyla asıl konumuz faiz meselesi. Şimdi buna faiz meselesine çok kısaca temas edeceğiz. Faiz bugün nasıl tanımlarız. Faiz nedir? Bu uzun uzun tartışılıyor. Tarihten beri tartışılıyor. Mesela şöyle rivayetler vardır hz.Ömer’den nakledilir. Faizle ilgili ayetler en son inan ayetlerdir. Peygamber efendimiz bu ayetleri tam olarak izah edemeden vefat etti. Keşke biraz daha ömrü olsaydı da bunları izah etseydi. Fakat faizden de tozundan da kaçının diye. Bir rivayet nakledilir Hz. Ömer’den fakat burda siz faizden de tozundan da kaçının yerine diğer tarafa odaklanılır. O da faiz demek ki izah edilmemiş ne üdüğü belirsiz bişey. O halde böyle puslu , dumanlı bir şekilde kapalı bir şekilde ortaya konulur. Dolayısıyla herkez bir şekilde bir işlemi normalde faiz olan bir işlemi faizsiz bir işlemdir diye bir takım yanından yöresinden birtakım küçük rutuşlarla faizsiz olduğunu iddia ederek uyguluyorlar. Nitekim geleceğimiz nokta GES örneği de bunun çok somut bir örneğidir. Bu hafta gündemi meşgul eden GES örneği.peki faiz nedir nasıl tarif ederiz?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Burada enteresan bir husus; Allahu Teala herşeyi ayrıntılı olarak açıkladığını söyleyecek, ondan sonra eğer faizcilikten vazgeçmezseniz Allah’a ve Resulü’ne savaş açtığınızı bilin diyecek. Sonra peygamberimiz veda haccında faiz konusundan da bahsedip ilk kaldırdığım faiz, bizim faizimiz , Abdulmuttalib oğlu amcam Abbas’ ın faizidir diyecek. Arkasından da “size tebliğ ettim mi?” diyecek herkez “Tebliğ ettin” diyecek “Anladık” diyecekler. Sonra da Hz. Ömer kalkıp diyecek ki “peygamberimiz faizi açıklamadan gitti.” O zaman peygamberimiz tebliğ ettim mi diye sorduğu zaman sen orda değil miyidin? “Ya Resulallah bir açıklar mısın?” deseydi ya. Dolayısıyla bu tür şeylere çok dikkat etmek lazım. Sahabenin büyüklerine bir kısım yakıştırmalar yaparak, sitemi bozma çalışmaları vardır. Bir tanesi de Servet Hoca’nın söylediği gibi kavramlarla oynanır. Peygamberimiz gayet güzel tarif etmiştir faizi. Çok kısa ve öz. Faiz borçtan elde edilen gelirdir. Dünyada kime sorsan bunu böyle bilir zaten. Doğal bir tariftir. Ama arkasından bunun iligi hadisleri malesef görülmemiştir.İlgili ayetler görülmemiştir. Başka bir konuyla ilgili olan hadis merkeze alınıyor. Ondan sonra da ciddi manada zihinler karıştırılıyor. Tarih boyunca böyle olmuştur. Şu anda da faizsiz finans kurumları diye karşımıza çıkan, yada son senelerde katılım bankası diye karşımıza çıkan bankalarda, bu ciddi kafa karışıklığının sonuçlarını görüyoruz. Bunlar gerçekten son derece üzücü şeylerdir.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Peki faizi nasıl tanımlarız. Hocamızında tarif ettiği gibi borçtan elde edilen gelirdir. Dolayısıyla faizli işlem nedir? Gelir amaçlı borç işlemine faizli işlem denir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Çok kolay gayet basit.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Faiz sadece Kuran-ı Kerim’de yasaklanmış değil. Hemen hemen insanlık tarihi boyunca bütün gerek diğer dinlerde gerek beşeri gerek semavi dinlerde hatta din denmeyen ideolojilerde bile felsefede bile faiz üzerinde durulan ve sonuç itibariyle aleyte görüş ifade edilen bir mesele bir uyuglama tarih boyunca. Mesela Tevrat’a bakıyoruz. Tevrat ta çok sayıda tevrat ayeti faizi yasaklıyor. Fakat Kuran-ı Kerim’de diyor ki Nisa Suresi 161.Ayette “Ve ahzihimur ribâ ve kad nuhû anhu” “Yahudileri faiz yedikleri için kendilerine yasaklanmış olduğu halde faizcilik yaptıkları için cezalandırdık”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Lanetledik diyor.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Şimdi hem Tevrat ta faiz yasaklanmış, bunlar faizi yemişler Kuran-ıKerim’e göre ha Tevrat ta bir ayet var orda diyor ki “yahudi kardeşine faizle borç veremezsin. Yahudi olmayana faizli borç verebilirsin.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Onu sokuşturmuşlar.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Dolayısıyla demek Kuran-ı Kerim in Yahudileri kınayan ayeti onların o tahrifine delalat ediyor. Normalde yasaklamışlar zaten Tevrat’ta zaten yazan. Aslında onların bu mantığını Kuran-ı Kerim lanetliyor ve onun için cezalandırıldığını ifade ediyor. Sonuç itibariyle Tevratta faiz haram kılınmış.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Peki o az önce güzel bir tarif yaptın. Faiz ekonomik bir faaliyet midir? Kumarı anlattın,din sömürüsünü, rüşveti falan, faiz ekonomik bir faaliyet midir?
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Faiz de aynı şekilde batıl yolla malı yemenin bir yöntemi. Mal sahibi olmanın bir yöntemi. Bunu nerden anlıyoruz. Rum Suresinin 39. Ayetiinde “Ve mâ âteytum min riben li yerbuve fî emvâlin nâsi fe lâ yerbû indallâh(indallâhi)” bu ayet çok ilginç “Ve mâ âteytum” “Maldan verdiniz başkasına”, “li yerbuve” “artsın diye” “fî emvâlin nâsi” “başkasının malı içerisinde artsın” diye başkasının malının içine bir mal koydunuz. Faize verdiniz Allah katında artmaz. Faizcinin zihninde nedir? Ben aldım şu Yahya’nın mal hazesi diyelim tümü, ben malımı aldım bunun malının içine koydum. Ben hiç karışmıyorum uzakta duruyorum. Hiçbir şekilde ticari bir eylemde bulunmuyorum. Bu bir şekilde onun ticari faaliyetleri sonucunda benim malım orda artıyor büyüyor besleniyor. Daha sonra gidip ,ana koyduğum malı ve sermayemi geri alıyorum getirisini , faiz getirisini geri alıyorum. Dolayısıyla burda faiz deniyor ki faiz sonucunda da sonuçta bir ticari faiz bir taraf sermaye kuruyor. O sermaye sayesinde ticaret sahibi oluyor işini büyütüyor. Eğer büyütebiliyorsa büyütüyor. Var sayalım büyüttü. Fakat bu işi yapan karşı taraf parayı veren adam o ticaretin hiçbir şekilde yöresinde ucunda köşesinde yer almıyor. Para müstakil olarak bir gelir getirici bir unsur değil. Paranın gelir getirici bir unsur olması için ya malla birlikte dolaşması lazım yada hizmetle. Şöyle diyorlar para malın dolaşımı için hizmetin dolaşımı için arkasında onun altını zeminini yağlayan ona asvalt yol döşeyen bir unsurdur. Bir araçtır. Dolayısıyla para önden gitmez. Arkadan gider. Para o işlemin gerçekleşmesi için onu takip eden onu destekleyen bir unsurdur. O öndeki ana faaliyet olmadıktan sonra hatta mesela bugün tevarruh dediğimiz bir örnek var. Önden para gidiyor arkada sözde işlemler yapılıyor. At arabası örneğinde olduğu gibi arabayı öne koşup atı arkaya almaya benziyor. Öne bir takım sözde yapmacık işlemler koyuyorlar, aslında dert o işlemlerin kılıfı altında o işlemleri istedkileri gibi dolaştırmak. Dolayısıyla faiz de burda faizci açısından….
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani insanın fiziki ihtiyaçını para karşılar mı? Para karnını doyurur mu? Üstünü giydiri mi? Kendisine ev olur mu? Ney hangi işe yarar? Para sadece malı ve hizmeti dolaştırır. Tabi bu son derece önemli şüphesiz ama. Bizzat kendisinden yani insanın ihtiyacı aslında paraya değil, mala ve hizmetedir. Sabahleyin kalktığınız zaman hiçbiriniz tabağınıza para koyup yemediniz. Ama tabağınıza koyduğunuz yiyecekleri almaya yarayan bir vasıta olduğu için bir işe yaradı. Birde işin şu tarafına yani ekonomik faaliyet bir para. Şimdi ben sana ihtiyacın var bende de 10 binlira para var. On binlirayı sana verdim. Dedim ki bu onbin lirayı bana üç ay sonra veririsin. Dedim. Şimdi orda ne yaptık. Ben o onbin lira bende olsaydı, benim ihtiyacımdan fazla olmasaydı ben sana vermezdim. Demek ki ihtiyacımdan fazla çıkarıp verebiliyorum bunu. Demek ki bunu koruma görevini sana yüklemiş oldum dolayısıyla bunu ekonomik bir hizmettir, bu malı korumak bir hizmettir. O zaman eğer birşey ödemesi gerekiyorsa benim sana ödeme yapmam lazım. Bu parayı üç ay koruduğun için benim sana ödeme yapmam lazım. Peki bu ekonomik faaliyettir. Peki karşı taraf ben sana on binlira vereceğim ama onbinbir lira isterim dediğimiz zaman tam ters bir iş yapmış oluruz. Hem benim paramı korudun bu kadar süre içerisinde hem de bana para vermek durumunda kalıyorsun, dolayısıyla iki şekilde sen sömürülmüş oluyorsun. Benim olan görevimi sen üstlenmişsin. Tamam ben sana parayı veriyim sen bunu kullan istifade et. Bu arada da korumuş ol dediğimiz zaman ona (ANLAŞILAMADI) diyoruz. Karşılıklı yardımlaşma oluyor. Sen benim paramı koruyorsun ben de senin parayı kullanmana müsade ediyorum. Ama o koruma da miktar olarak koruma tabi paranın kendisi olarak koruma. Ama faizli olarak verdiğim zaman ben bi kere parayı koruma görevini sana vermiş oluyorum üstelik senden fazla birşey almaya çalışıyorum. Burda hiçbir ekonomik faaliyet yok. Herhangi bir hizmet üretmiyorum, herhangi bir mal üretmiyorm. Hizmet üreten sensin, benim malımı koruyorsun. Peki ondan sonra bu parayı çalıştırarak para kazandıysan sen kazandın. Rum Suresinin 39. Ayetiinde “Ve mâ âteytum min riben li yerbuve fî emvâlin nâsi fe lâ yerbû indallâh(indallâhi)” “insanların malları içinde artsın diye faize verdiğiniz şey Allah katında artmaz.” “fe lâ yerbû indallâh(indallâhi)” Allah katında artmaz ne demek? Allah ın koyduğu ekonomik sisteme göre senin yaptığın iş, bu insana verdiğin o para bir artışı beraberinde getirmez. O benimle senin arandaki ilişki açısından senin yaptığın iş ayrı bir konu. Sen onu yapıyorsun bütün sorumluluğu sana ait. Kar mı edecesin zarar mı edeceksin o ayrı bir konu . Onun hesabı tamamen sana aittir. Çünkü bu parayı koruma riskini sen zaten üstlenmişsin.Bu sebeple Allah katında artmaz. Yani ben herhangi bir ekonomik faailiyet yapmış olmam. Yani bugün faizli borç herhangi bir ekonomik faaliyet değildir. Bunu bir kere çok net bir şekilde vurgulamak lazım. Ekonomik faaliyeti o borcu alan kişi yapıyor. İki şekilde yapıyor. Bir koruyor, bundan dolayı senden birşey alaması lazım hadi almadı. İkincisi de kullanıyor. Ve onun bütün riskine katlanıyor. Öyleyse onun gelirinin tamamı ona aittir. Sana ait değildir.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Nitekim bazı bankalar cari hesaplardan dolayı ücret alıyor. Ben senin paranı korudum para istiyorum diyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Mesela o faiz olmaz.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: İncil’in faize bakışı , az önce Tevrat’ın dedik. İncil’de de ya hıristiyanlıkta da faiz haramdır. Ne zamana kadar? Burada tarihi var. Kalvinin mücadelesi ile 1574 de kilise faizin haramlığını lav ediyor. O zamana kadar faiz kilise tarafından haram kabul edilmiş, ve avrupada da fazicilik yasak olarak kabul edilmiş. Kanunen de yasaktır. Onun için Kalvinizim diyoruz ya. Nitekim bir hoca, ilahiyat profösörü, onun konuyla ilgili bir kitabı var. Orda diyor ki boşuna direnmeyin diyor özetle.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Valla onun adını vermek zorundayız.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Süleyman ULUDAĞ, İslam’da Faiz.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Uşak’ta bir toplantı yapmıştık. Ensar Vakfı’nın bir toplantısı. Bir hatıra olarak size bildiriyim. Ensar Vakfı 1982 olabilir toplantı tarihini, tam olarak hatırlamıyorum. Orada şimdi senin söyleyeceğin sözü söyledi. Dedi ki şu mantığa bakın, “Tevrat ve incilde faiz haram olduğu için, Kuran da da haramdır.” Hıristiyanlar toplandılar faizi haram olmaktan çıkardılar. Üretime yönelik faizi.”
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: “Tefecilik haramdır” diyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Tefecilik dışında faizi helal saydılar. Dolayısıyla bizde de helaldir.” Ben de orda çıktım dedim ki “Bizim dinimizin kaynağı kitap ve sünnet. Ne zaman dedim kilise İslam dinin kaynağı oldu?” dedim. Tabi ses yok fakat, hala iddiasını devam ettiriyor. Böyle şeylere fena halde rahatsız oluyorum. Dolayısıyla burdan ilan ediyorum. İlan edilmesi lazım bu tip yanlışların ki millet uyansın. Ondan sonra bir de kalvin dedi. Biliyorsunuz bu gün evancelistler deniyor. Yani ne demek incilciler. Bunlar ne diye ortaya çıktılar İncil’e dönelim dediler. Luter’in devamı olan kişidir biliyorsunuz. Peki “İncil’e dönelim” dediniz de incile mi döndünüz? Siz mi İncil’e uydunuz yoksa İncil’i mi kendinize uydurdunuz? Mesela bugün Türkiye’de bir Kurancılar çıktı. Kendileri Kuran’a uyan değil Kuran’ı kendilerine uyduranlar. Kendi kafalarına göre ayetlere anlamlar veriyorlar. Kendi kafalarına göre hükümler koyuyorlar. Birisi ölmüş olna komüniizmin temsilcisi olarak ortaya çıkıyor. Bir başkası da yepyeni bir din ortaya çıkarıyor. Tabi bu tür İnsanlar he zaman olacak ama bunlara karşı uyanık olalım. Laf önemli değil icraat çok önemlidir.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Şimdi Kuran-ı Kerim’de faiz net olarak yasaklanmış. İşte az önce okuduk. Rum Suresi 39. Ayeti, Nisa Suresi’nin 161.Ayeti, Ali İmran 130.Ayet, Bakara Suresi 275-280. Ayete kadar. Bu ayetlere tüm olarak baktığımız zaman faiz kesin olarak yasaklanmış fakat dikkat çekilen bir nokta var. Hiçbir suçla ilgili kullanılmayan ağır ifade faizcilikle ilgili kullanılmıştır. Ne zina , adam öldürme , ne şu ne bu hiçbiriyle kullanılmayan ağır ifade faizcilik için kullanılmıştır.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yol kesme ile ilgili var.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Aynı ifade Bakara Suresi 279.Ayette “Fe in lem tef’alû fe’zenû bi harbin minallâhi ve resûlih(resûlihî),” “Eğer faizciliği terk etmezseniz biliniz ki Allah ve Rasulü ile harple karşı karşıyasınızdır.” Dolayısıyla böyle bir ağır ifade kullanıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Burada iki şey arasında mutlaka bir ilişki kurmak lazım. Şimdi bu ifade Maide Suresinin 33.Ayetinde “İnnemâ cezâûllezîne yuhâribûnallâhe ve resûlehu ve yes’avne fîl ardı fesâden en yukattelû ev yusallebû ev tukattaa eydîhim ve erculuhum min hılâfin ev yunfev minel ard(ardı), zâlike lehum hızyun fîd dunyâ ve lehum fîl âhırati azâbun azîm(azîmun)”. “Allah ve Rasulüyle savaşan” kelimesi faizde de aynen geçiyor. Peki bu Allah ve Rasulyle savaşan kişiler kimler? Bunlar yol güvenliğini engelleyen insanlardır. İşte terördür.Yol kesmedir. Mal ve hizmet akışını engelliyor. Gidiyor yolu kesiyor. Oradan geçen kervanların ya tamamını alıyor. Yada bir kısmını alıp gönderiyor. Oradaki yol güvenliğini engellediği zaman mal ve hizmet akışını engellemiş oluyor. Yani burda şöyle düşünün . İki tane vadi var. Vadilerin birisinde hayvancılık yapılıyor. Öbüründe de tarım ürünleri üretiliyor. Şimdi bu tarım ürünlerinin bir yolla bu tarafa geçmesi lazım, hayvancılık ürünlerinin de bir yolla öbür tarafa geçmesi lazım. Araya birisi geliyor , yolu kestiği zaman o atarım ürünleri orda zayi oluyor, hayvanclık ürünlerinden de uzak kalmış oluyorlar. Beslenme sıkıntısı oluyor. Karşı tarafa satacağım diye ihtiyaçtan fazla üretmiştir. Yolu kesen kişi de Allah ve Resulüne savaş ilan ediyor . Yani yeryüzünde fesat meydana getiriyor. Sistemi bozuyor. Peki faizci ne yapıyor. Faizci de aynen öyle, para. Şimdi ben Serveht Hoca’ya yüz lira verdim. Servet Hoca bu yüz lirayı yediği zaman yüz liradan hiçbir şey eksiltmiyor. Para sürekli dolaşıyor. Adeta kanın damarlarda dolaşması gibi sürekli dolaşıyor. O paranın miktarı para ne kadar dolaşırsa dolaşsın paranın miktarı ne artıyor ne azalıyor. Dolayısıyla ben Servet Hoca’ya veriyorum o bir hizmet alıyor, o Yahya Hoca’ya veriyor ondan ekmek alıyor, o başkasına veriyor bir işci buluyor. Başkasına gidiyor ev kirası oluyor. Başkasına gidiyor bakkaldan alışveriş, öbürüne gidiyor, falan yerde bir kazı işine yarıyor. Ne kadar çok dolarsa para o kadar çok kişinin işini görüyor. Fakat ben ekmek aldığım zaman yiyip tüketiyorum o gitti. Para dolaşıyor bu dolaşım sırasında parayı ele geçirenlerin hiçbirisinin parayı üretme imkanı yok. Paranın kendisini tüketme durumları yok. Ama faizci ne yapar? Faiz devreye girdiği zaman ne yapıyor? O parayı bir kere dolaşımdan kaldırıyor. Yani şurayı küçük bir piyasa kabul edin. Dolaşan paranın miktarı, burda tüm mal ve hizmetlerin alınıp satılması için bir milyon liraya ihtiyaç var diyelim. Herşey düzgün bir şekilde yürüyor. Ama o faizci faize par vermek için piyasadan bir miktar çekiyor. Mesela üç yüzbin lira çekti.Ne yapmış oluyor? Burada dolaşan para miktarı yediyüz binliraya düştü. O zaman burda mal ve hizmet akışı ciddi manada durdu. Dükkanlarda mal var insanların ihtiyacı var, fakat mal ve satış yok. Satış olmayınca üretim olmuyor. Şimdi getirdi bu adam bu üç yüz binlirayı aldı banka. Üç yüzbin lirayı piyasadan çekti çektikten sonra bu bir tutukluk olmuş oluyor. Tıpkı şey gibi yol kesen insan gibi oluyor. Mal ve hizmet akışını nasıl engelliyorsa bu da aynı şekilde mal ve hizmet akışını engelledi mi? Ve tüm toplumu etkilemiş oluyor. Ve sonra piyasaya sunuyor bu parayı. Sunarken de sistemi bozuyor. Daha önce topu topu en fazla sermayesi onbinlira olan kişiye, onun o zamana kadar biriktirdiği bütün Gayri menkullerini de şusunu busunu da kefil alarak yüzbinlira veriyor. Cebinde onbin lira olan adamın eline birden bire yüzbin lira geçince piyasa parasızlıktan şey yapıyor. Kısa süreli bir hareket öbürüne de iki yüz binlira veriyor. Ve tüm dengeler bozuluyor. Ama bu paralar piyasaya kalıcı olarak deği adeta şartlı salınabilen mahkumlar gibi çıkıyor. Altı ay sonra bana geri gelecek. Bir yıl sonra bana geri gelecek ama üçyüzbin lira olarak değil üçyüz elli binlira olarak gelecek. Geldiği zaman buranın parası ne olacak yediyüzbin di altıyüz elli bine düşecek , ikinci harekette altıyüz bin liraya dördüncü harekette dörtyüz derken tüm toplum faziciliğin esiri haline geliyor. O zaman tüm mal ve hizmet akışı o eşkiyanın yol kesmesi gibi bir hale getiriyor. Ondan sonra da deniyor ki kriz var. Faizli bir ekonomide kriz kaçınılmazdır.Krizin olmamasının olmazsa olmaz şartı , terörle nsaıl mücadele ediliyorsa faizle aynı şekilde mücadele etmek gerekir. Terör sucuyla faizciliği Kuran-ı Kerim aynı kefeye koymuş.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Şimdi şöyle bir tartışma var . Faizcilik her ne kadar ayetlerle de kınanıyor ise de, şu cezayı uygulayın diye bir ibare yok. Dolayısıyla faiz bir anlamda ahlaki bir günah olarak nitelendiriiyor. Bu tür şeyler var. Faizciliğe islami bir ortamda müdahale edilebilir mi? Bunun mesela peygamberimiz döneminde örnekleri var. Peygamberimiz örneğin taifle anlaşma yaparken, taiflilerin ısrarla istisna istedikleri iki üç tane şart var onlardan birisi filan putumuz ona dokunma o bizi çok üzer, diyolar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: (ANLAŞILAMADI)
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Bir de faizmize dokunma tamam ondan sonra müslümanlığı kabul ettik diyolar. Peygamberimiz asla diyor. Faizi de ve putunuda yıkıyor. Bir diğeri mesela Necran hristiyanları geldiği zaman onlarla anlaşma yapıyor. O anlaşmalar da da direnilen maddelerden birisi de faizcilik. Biz faizcilik yapacağız diyolar peygamberimiz onu da kabul etmiyor. Müdahaleyi boş ver gelmiş koskocaman en güclü toplum müslüman olacak ona rağmen o şartı koşuyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Faizcilik çok tehlikeli. O ayette onu söylüyor.
Dr.Yahya ŞENOL: “fe’zenû bi harbin minallâhi ve resûlih(resûlihî),” “Allah ve Resulüyle harp edenlerin cezası da şudur.” Demek ki faizcilik yapanlar Allah ve Resulüne savaş açmışlarsa bunlara Maide 33. Ayete ki cezayı uygulamak lazım.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Akla geliyor evet.Yani o öyle gözüküyor. Bikere yani faiz asla kabul edilebilir birşey değil. Sürekli verdiğimiz bir örnek var. Para vücudda akan kan gibi vucudun bütün hücreleri de paraya ihtiyacı olan insanlar gibi düşünün. Paraya ihtiyacı olmayan hiçkimse yok. Çünkü bir şekilde parayla hizmet alması lazım insanların. Kana ihtiyacı olmayan birtek hücre yok vücudda. Kalp, vücuda dese ki ben size şimdiye kadar karşılıksız veriyordum, şimdi verdiğim kana karşılık sizden kan isterim. Ayda size bir kilo kan veririm ama bana ayda bir kilo bir gram vereceksin. E bu hücreler kan üretmiyor. İnsanlar da para üretemiyor. Bu şekilde yani . Birşey yapamayacağına göre kansız yaşayamayacağına göre mecburen peki diyecek. O zaman ne yapacak komşu hücrelerin kanını alacak hangi hücre daha güclüyse zayıfların kanını alacak. O zaman o zayıf hücreler kapanacak. Sonra o güçlü hücre de kapanacak. Şimdi bakın Türkiye’ye artık küçük esnaf diye birşey kalmadı. Bakkallar küçük esnaf hepsi kapandı. Birçok köy kapandı. Son zamanlarda Türkiye’de güzel bir uygulama oldu. Hükümet bu zayıf insanlara küçük insanlara karşılıksız yardımda bulunuyorda Türkiye’de ekonomik hareket var. Eğer karşılıksız yardımlar olmasa, Türkiye çoktan Avrupa’dan çok çok çok daha kötü duruma düşmüştü. Çünkü bu da az önce okuduğumuz Ayeti Kerime’nin devamıdır. Rum Suresi 39.Ayette “Ve mâ âteytum min riben li yerbuve fî emvâlin nâsi fe lâ yerbû indallâh(indallâhi), ve mâ âteytum min zekâtin turîdûne vechallâhi fe ulâike humul mud’ıfûn(mud’ıfûne).” “Allah rızası için verdiğiniz zekata gelince gelirini katlıyanlar onlardır.” İşte bu karşılıksız yardım zekattır. Türkiye de bunu dengeliyor. Dengeleyemiyor, ama Avrupa’ya göre biraz daha dengeleme var. Onun için biraz daha iyi durumda gözüküyor. Bu sebepla o hücre kapanacak bu hücre kapanacak, birazdan diyeceksiniz elimiz ayağımız uyuştu. Sonra da diyeceksiniz ki efendim. Nasıl para fazlası var diyorlarsa kan fazlası var. Gitmesi gerekn organda kan yok tabi vücudun da belli bir kan miktarı var şurada birleşiyor. Bir yerede birikmesi içinde bir yerde kan deposu oluşturulması lazım . Tabiatına aykırı bu işin. Bankalara gidin kasalar ağzına kadar para dolu. Cebinde beş kuruş para yok. Hücrelerin herbirisi boşalıyor. Bu vücuddan ne beklenir? Hertürlü şey beklenir.Bugün artık dünyayı devletler yönetmiyor. Dünyayı para sahipleri yönetiyor. Bunu unutmamak lazım.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Buraya kadar ki bölümde aslında bir zemin hazırlama çalışmasıydı. Alt yapı bir ilkeler üzerinde durduk. Şimdi asıl somut örneklere geldik. Somut uygulamalar geldik. Burada faizsiz bankacılığı anlamak için çok kısa bir faizli bankacılığa bakalım. Nedir faizli bankacılık? Faizli bankacılığa baktığımız zaman bugünkü modern anlamdaki ilk faizli banka Venedik ‘te 1157 de kuruluyor. Ondan sonra Avrupa’da devam ediyor,geliyor. Osmanlıya geldiğimiz zaman, Osmanlı da ilk banka Bank-ı Dersaadet 1847 bunun kurucuları Banker Baltazzi ve Frenchman j. Alleon denen birilleri. İkisi de gayri müslim. Bank-ı Osmani-i Şahane, bu da yabancı sermayeli bir banka Avusturya Türk bankası. Memleket sandıkları bugünkü Ziraat Bankası’nın ilk yerli banka bu Osmanlı da 1864 de.daha sonra 1913 de Adapazarı İslam Ticaret Bankası bu da yerli banka. Adında islam var ama kurucuları müslümanlardır anlamında değil. Osmanlı İtibari Milli Bankası 1917 de.Bütün bunlar dikkat ederseniz 1847 ilki , en sonuncusu 1917’de. Tümü Osmanlı’da kurulan gerek bir kısmı yerli sermayeyle gerekse bir kısmı yabancı sermayeyle…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İstanbul bankası var.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: İstanbul Bankası, Avusturya Türk Bankası dönüşmesiyle oluşuyor. Bütün bunlar hepsi faizli bankalar. Peki faizli bankalar çok kısaca bu günkü anlamda neler yapıyorlar ki biz bu kadar faiz kötüdür diyoruz?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İstersen ben bir örneğini veriyim de ? Osmanlı’da şeriat hakim faiz haram. O zaman ne yapacağız? Çözüm şu. Bankaya bir saat koymuşlar. Siz geliyorsunuz diyorsunuz ki;
-Benim yüz liraya ihtiyacım var.
-Peki faizi ne kadar?
– On lira.
-Bu saati sana on liraya satıyorum. Yüz lirayı kaç ay vadeli istiyorsun?
– Altı ay vadeli.
-Altı ay sonra bunun on lirasını ödersin. Altı ay sonra 10 lira vereceksin. 10 lira saat bedeli haşa faiz yok. 100 lirası da alacağına olacak.
E peki saati alıp gidecek mi? Yoook! Saati bankaya hediye etmezse parayı alamaz. Saati bankaya hediye edecek. Burada faiz yok ki on lira alacak var ama saat bedeli. İkinci kişi geliyor diyor ki benim binliraya ihtiyacım var. Bu defa saati ona 100 liraya satılıyor. Üçüncü kişi gelip diyor ki benim 10000 liraya ihtiyacım var. Saati ona bin liraya satıyorlar.Akşama kadar bu saat belki 100 kişiye satılıyor. Ve bankaya hediye ediliyor. Haşa faizsiz bir banka.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Şimdi faizli bankalar ne yapıyor çok kısa. Bir , elinde ihtiyaçtan fazla para bulunan insanların paralarını topluyor ve paraya ihtiyacı olan taraflara aktarıyor. Peki nasıl topluyor? Cari hesap adıyla topluyor veya vadeli hesap adıyla topluyor. Cari hesap karşılığında getiri normalde ödenmiyor bazen kendileri millet cari hesap açsın diye küçük bir takım hediyeler falan veriyor ama bankacılık uygulamalarında cari hesaba faiz ödenmez. Asıl tasarruf hesabı vadeli hesap adıyla toplanan paralara bankalar faiz ödüyolar. Banka elinde fazla parası olana getir bana yatır ben sana şu kadar faiz öderim diyor. Dolayısıyla her iki hesabında fıkıhtaki adıveya bugün hukuktaki adı karzdır. Borç sözleşmesidir. Biz ne dedik faizin tanımında? Borçtan elde edilen gelire faiz denir. Veya gelir içeren borç işlemine faizli işlem denir. Krediden elde edilen gelirdir. Demiştik.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kredi de bize ait olan Karz kelimesi borç demektir. Kart diye araplar telafuz ederler. Bu kart avrupaya gitmiş bize kredi olarak dönmüş. Yani Arapca’dır borç demektir. Ama bugün kredi faizli borç diye tanımlanıyor. Çünkü faizsizini düşünemiyor avrupalılar.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Dolayısıyla bugün bankanın parayı toplamak için uyguladığı birinci hesap karz-ı Hasen olarak tarif edilir. Faizsiz borç olarak kabul edilir ki öyledir uygulamada da öyledir. Asıl paranın toplandığı hesap tasarruf hesabıdır. Bu faizli borç sözlemesidir. Öbür taraftan banka topladığı parayı ne yapıyor paraya ihtiyaç duyanlara gelin ben size para veriyim diyor. Peki nasıl verecek harca korkma bayramda harca , yılbaşında harca,araba al,ev al şunu yap, gel ben sana kredi vereyim. Kredi nasıl veriyor. Faizle veriyor.Dolayısyla faizli bankanını her iki taraftaki sözleşmesi de, gerek bu tarafta parayı toplarken ki gerekse diğer tarafta kredi veririken ki yapmış olduğu sözleşmeler her ikisi de faizli borç sözleşmesi. Yani borç üzerine , kredi üzerine dayandırılmış bir para sirkilasyon işlemi. Bütün bu sistemden az önce hocamızın anlattığı sonuçlar bu sistemden doğuyor. Kuran- Kerim’e göre bu tür bir sistem haramdır.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Birde burda şunu söyleyelim. Kredi kelimesi çok önemli bir kavramdır. Bunun üzerinde mutlaka vurgu yapmak lazım. Bu kredi kelimesi faizsiz finans kurumlarında 2005 senesine kadar kullanılmazdı. Çünkü faizsiz kredi olmaz. Kredi kelimesi varsa orda faiz mutlaka vardır. Şimdi artık bizim karz olmaktan çıktı. Avrupaya gitti, fotör şapkası örttü , frenk gömleği giydi geldi. Artık o faizsi olmaz mümkün değil. Dolayısıyla bir yerde kredi kelimesi geçiyorsa onunla birlikte mutlaka bir faiz vardır. İşte 2005 yılında katılım bankalarının literatürüne kredi kelimesi girdi.Artık ben kredi kullanıyorum diyen kişinin ben faizsiz işlem yapıyorum demesinin hiçbir anlamı yoktur. Bir kere bunu tespit etmek lazım.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Peki faizsiz bankacılık nedir? Fazili bankacılığa çok kısa süre baktıktan sonra. Faizsiz bankacılık. Faizsiz şekilde insanların ellerinde biriktirdiği sermayeyi bir şekilde değerlendirmesi veya sermayeye ihtiyaç duyan insanların elinde fazla miktarda sermaye bulunan insanlardan bir şekilde tedarik etmesi aslında ekonominin çok doğal olması gereken bir kuralıdır , yöntemidir. Bu tarih boyunca çeşitli kurumlarla çeşitli adlarla uygulanmış islam tarihinde. Hatasıyla sevabıyla. Mesela Beytül Mal hz. Ömer in Beytül Mal hazineden faizsiz borç verdiği çok söylenir.Rivayet vardır. Hatta mudaraba sermayeleri verdiğine dair rivayetler vardır. Ve tarihta bir takım uygulamaları var. Osmanlı’ya geldiğimiz zaman bu amaçla ortaya çıkan ve malesef bu günkü faizli bankalar gibi bir takım sonuçlar veren bir uygulama var par vakıfları. Para vakıfları elinde fazla parası olup da bu paralarını Allah yolunda insanlığın hayrına kullandırmak için sundukları para vakıflarıdır. İhtiyacı olanlar gelsin burdan parasını alsın ihityacını karşılasın. Fakat bu git gide faizli hale dönmüştür. Az önce hocamızın verdiği örnek para vakıflarında uygulanmıştır. Muamelay-i şerriye vesair adlarıyla.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ebu Suud’un bu konuda Maaruzat diye bir kitapçığı vardır. Ebu Suud bunu osmanlılara ilk yerleştiren kişidir. Ve bunun on, oniki çeşit şekli şemali var. İsteyen okuyabilir. İsteyenler internetten de indirip okuyabilirsiniz. Bütün ayrıntıları var bu kitapta. Ordada az önce bankadaki saat olayının uygulamaları daha çok yaygındır. İstanbul Müftülüğü Şeriye Sicilleri Arşivi’ni 21 sene yönettim. Şeriye sicilleri dediğimiz mahkeme kayıtlarıdır. Orda çok sayıda mudayenat sicili vardır. Yani borçlanma. Borçlu alacak ilişkisini ortaya koyar ve bunlar vakıflarla alakalıdır. Şimdi birisi gelir,vakfa, Ebu Suud’un koyduğu yöntemlerdern bir tanesi. Birisi vakfa gelir der ki benim yüz altına ihtiyacım var. Tamam kefilini getirir. Yada teminatını verir. Padişah da mutlaka ferman yayınlamıştır. Bu fermanların bir çoğunu bizzat okumuşumdur hayali birşey değil yani. Esas uygulamanın içinden aktarıyorum herhangi bir kitaptan aktarmıyorum sizlere. Şimdi padişah der ki 10’a 12’den fazla olmasın. 10’a 12 ne demek? Yüzde 20 demek faiz.10’a 11,5’ den fazla olamasın yani bu yüzde 15 demektir. En çok hatırladığım bunlardır. Unutmuş olabilirim. Çünkü geçmiş yıllar. Şimdi buraya geliyor 100 tane altın bana lazım diyor. Peki. Sana 100 altın veriyoruz. Seneti imzala , kefillerini getir tamam. 100 altın kasad duruyor. Ondan sonra genellikle Çatalcalı Ali Efendinin fetva kitabı vardır burda. Fetava-i Ali Efendi derler. Ne zaman a kadar 1 yıl. Padişahımızın fermanı var biliyorsunuz 10 a 11,5 dan fazla olmasın diyor. O zaman 1 yıl sonra 115 tane altın a olacak. 115 altın karşılığı olsa ha şa faiz olur. O zaman bu fetavai Ali Efendi kitabını, tabi bu kelimeleri söylemiyor ben siz anlayın diye söylüyorum bu konuşmayı. Şu Fetavai Ali efendinin kitabını ben sana bedelini 1 yıl sonra vermek kaydıyla sattım diyor. O da aldım diyor. Onun da senedi imzalanıyor. Sonra diyor ki bizim vakfa bir hediyemiz olsun. Bu kitabı vakfa hediye etmiş oluyor. Vakfa hediye etmezse beş kuruş alamaz. Bu işin gereğidir. Ebu Suud daha sonraki fetvalarında borcunu vaktinde ödeyemediği zaman da bir yöntem uydurulmuş. Hatta bir çok yöntemleri var bütün bunların hepsiz bu kitapta vardır. 1 sene sonra geliyor “ben ödeyemedim”. Öyle mi, tamam. Bu kitabı bir defa 17 altına satıyor bir sene sonrasına, adamın çıkıyor borcu 130-140 altına. Bir yıl ertelenmiş oluyor borcu. Haşa faiz yok. Ve bugün o para vakıfları Vakıflar Bankası’nın sermayesini oluşturmuştur.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Mesela bir örnek var. Bu eski İstanbul ikdisatın hocalarından Halil SAHİLLİOĞLU, bir makalesi var . Orda diyor ki Bursa da yapılan bir sözleşmeyi duymuş. Buharalı birisi Bursa ya geliyor. Bursa da bir şekilde demek ki borçlanıyor. Birkaç metre kumaş alıyor borçlanıyor. İşte 1000 akçe borçlanıyor. Sözleşmede şöyle diyor. Filan isimli zat 1 yıl sonra ödemek üzere 1000 akçe borçlanmıştır. O bin akçenin sarılı olduğu mendil de 100 akçedir. Fiyatını da bir yıl sonra vadeli olarak ödeyecektir. Bu günkü anlamda ilk faizsiz banka 1963 yılında Mısır da kuruluyor. Bugün Türkiye’ye baktığımız zaman dört tane faizsiz adına katılım bankası diye adlandırılan katılım bankası mevcud.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Faizsiz olduklarını kendileri söylüyorlar.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Albaraka , Kuveyttürk,Asyatürk ve Türkiye Finans katılım bankası . Daha önce Faysal Finans vardı. Family Finansa dönüştü, Family finans Türkiye Finansa dönüştür. Anadolu finans vardı ve İhlas Finans vardı. İhlas Finans malum iflas etti. Peki faizsiz banka ne iş yapıyor? Az önce faizli bankanın yaptığı işlemleri nasıl icra ediyor? Bu açıdan baktığımız zaman faizsiz banka da bu ideal anlamda söylüyorum. Bu işin teorisini ortaya koyanların olması gerektiğini söyleyenlerin hayal ettikleri gibi aslında bir çok uygulamada da böyle aslında.Ne yapıyorlar? Bunlarda insanların ellerindeki fazla birikimleri topluyorlar. Bunlar da sermayeye ihtiyaç duyanlara bu paraları aktarıyorlar. Bu amaçla kurulmuşlar ve fonksiyonları aynı bu faizli banka gibi . Fakat hangi adla topluyorlar. Bunlarda cari hesap adıyla topluyorlar. Herşeyleri aynı. Asıl faizli bankalardaki tasarruf hesaplarının karşılığı burda katılım hesabı adıyla topluyorlar. Tasarruf hesaplarında faizli bankacılıkta faizli borç üzerine inşa edilmişti. Burada da faizsiz bankada banka parayı toplarken kendisi mudarip ,yani işletmeci, parayı sahibini de sermayedar olarak ifade ediliyor. Sonunda para sahibine diyor ki “sen bunları bana ver ben bunları işleteyim sonunda elde edeceğimiz karı aramızda anlaştığımız oranda kar payına göre paylaşalım.” “Peki zarar olursa” “kusura bakma zarar edersek zarar sermayeden gider. Bende emeğimin karşılığını alamam.” Mudarabanın temeli bu. Katılım bankalarıyla sermaye sahiplarinin arasında yapılan sözleşme emek-sermaye sözleşmesi olarak adlandırılıyor. Fıkıhdaki mudaraba sözleşmesi olarak adalandırılıyor. Hukuken de bu şekilde onun içinde İhlas’a para yatıranlar paralarını geri talep edemediler. Çünkü sözleşme bunu üzerine bina edilmişti. Çünkü zarar edilmişse ermayeden gider zarar. Fakat tabi burda bir istisna var. Eğer mudarib yanlışlık yapmış normal basiretli bir tacir gibi davranmamışsa ,insanların paralarını çar çur etmişse iste o zaman sorumludur. Basiretli mi davrandı, basiretsiz mi davrandı meselesi gündeme geliyor. Peki topladığı parayı nasıl çalıştırıyor. Sen bu parayı bana ver ben bu parayı çalıştırayım kar elde edeyim bu karı da anlaştığımız oranda paylaşalım. Topladı parayı. Nasıl çalıştıracak? Ya alt mudaraba yapmak üzere yapıyor. Yani ne demek? Az önce sermayedarlar banka sahibiydi işletmecileriydi, şimdi bu taraf adönyor. Banka artık sermayedar oluyor. Bu tarafta artık projesi olanlar var. Şurada bir bilgisayarı bir programı tamamen yeni bir teknolojiyle üretmek isteyen biri var. Projesini çıkarmış herşeyini hazırlamış. Fizibiliteleri yapmış. Gerçekten çok karlı bir işlem olduğu gözüküyor piyasası var fakat adamın bunu üretip piyasaya sürmesi için sermayeye ihtiyacı var. Banka inceliyor. Eğer gelir elde edilebilecekse banka sermayeyi koyayım sen çalıştır üret gelirini paylaşalım. Bu tarafa sermayeyi veriyor. Elde edilen geliri banka ana sermayesiyle beraber karın anlaştıkları oranda alıyor. Dönüyor. Sermaye sahiplerine veriyor. Anlaştığı karı da aktarıyor ve kendisi arada elde ettiği geliri kar farkını kendisine saklıyor. Sistem bu ideal olan bu ilk faizsiz bankacılığı üstüne kuranların asıl dayandırdıkları sitem bu ki çok ideal .
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Çok da karlı bir sitem Mısır da etkili olmuş.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Fakat Türkiye ve dünyanin de içinde bulunduğu katılım bankalarında şu dediğim anlamda düzen belki milyonda bir bile etmiyor. Çünkü uygulamıyorlar. Niye riske atılmayı gerektiriyor. Uğraşmayı çalışmayı gerektiriyor. Tabi haklı oldukları yönde var. Şirketlerimiz dürüst değil sitemimiz kayıtlı sistem değil.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ya! Bunların herbirisinin çok rahat bir şekilde tedbirleri alınır da ,kendi kafalarına göre fetva verecek hocalar çok. Yani bunu da unutmamak lazım. Yani şimdi ben bişey diyeceğim başka bir şekilde değerlendiriler ama onu söylemek zorundayım. Biz bu 200 yılının başlarına kadar, çok net hatırlamıyorum, bu kuruluşlara danışmanlık yapıyorduk. Sonra bi toplantıda bunların gecikmiş alacakları nedeniyle istismara uğradıklarını biliyoruz. Bunlara karşı çok güzel bir teklifte bulunmuştum. Bu kitapta da var.Son derece menun oldular.Cidde’de Arapça olarak yayınlandı. “Bu Hz.Süleyman çözümü” dediler, bir toplantıda. Bir toplantıda “hocam bu bizim işimizi görür muhteşem bişey” dediler. “bir toplantı yapalım da bunu uygulamaya koyalım” dendi. Toplantıya gittik. Orda dört hoca vardı. Birisi ben diğerlerini Servet biliyor ama lanse etmeye gerek yok. Gerekirse burdan söylerim. Gerekirse açıklayacağım bu hocaların adlarını bu millete yaptıklarından dolayı ya tevbelerini ilan ederler yada ben bunları ilan ederim. Kurtuluşları yok.Tehtit ediyorum onları hiç kusura bakmasınlar. Açıkca tehtit ediyorum. Öyle bir iki tane kıytırık şeylerle değil ciddi manada tevbe etsinler. Orada o toplantıda beraber gittiğimiz hocalardan bir tanesi, hani bugün uyguladıkları kar kaybı, mahrum kalınan kar, bu faizdir kardeşim dedi. Arabada gidiyoruz burdan bindik. Şu süleymaniye vakfından gittik toplantı yerine. Orda caizdir kardeşim dedi. Tekrar döndük arabaya bindik geliyoruz gene bana “faizdir kardeşim” dedi. “Hocam” dedim “bunu sen orda söyleyecektin”. Orda benim dışımdaki üç tane hoca mahrum kalınan kara fetva verdi. Toplantıya girerken senin sistemin muhteşem diyen hocalar aynı anda ağız değiştirdiler.Bu asla uygulanamaz dediler. Sonra da dediler ki “Bunlarda hoca sen de hocasın fetvayı senden almak zorunda değiliz.” Ben de ne güzel dedim Elhamdullilah kurtuldum. Allah a hamd olsun çoko şükürler olsun. Bundan son derece menunum ama …. Kayseri’ye gittim orda bir tüccar ban aynen şunu söyledi.O kuruluşun adını söylemicem ama herkez biliyor. Hepsi aşağı yukarı aynı yani pek bir farkları yok. “Hocam bir arkadaşımızın 68 bin lira borcu vardı. 500 bin lira ödedi 68 bin lira hala duruyor .” 500 bin lira faiz ödemiş. Şimdi sağda solda çıkıp da bundan vazgeçtik demekle olmaz. Bütün bu yaptıklarınızı temizliyeceksiniz ve estafurullah diyeceksiniz. Yoksa Cenab-ı Hak asla affetmez. Ve çok sayıda ayeti var. Çok yakından tanıdığım birisi.Bunlardan bir başkasına 20 000 dolar borcu var. Üç ay geciktirmiş. Borcunu ödemeye gitmiş 1500 dolarını kesmişler. 18 500 olarak kabul etmişler. O üç aylığına 1 500 dolarını kesmişler. Bunların yaptıkları çok ağır. Bunların hepsini burda çıkca tehdit ediyorum. Ya bu işten vazgeçerler yada bütün bildiklerimi herkeze anlatırım. Açıkca söylüyorum.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Bir diğer uygulama yöntemi teoride olanlar müşareke yöntemi . Bu da az önce verdiğim örneği; adamın projesi vardı biraz da parası var, fakat bütün projesini gerçekleştirmeye yetmiyor. Ben de bir miktar para koyuyorum beraber geçekleştiriyoruz. Mesela bina insaatlarında bu uygulanıyor. Uygulanabilir diyelim bu da çok az uygulanıyor. Bir diğeri murabaha . yüzde 95 yüzde 98 uygulanan bir yöntem. Bununda doğrusu şu uygulamanması gerekeni şu, yani bu işin teorisyenleri bunu böyle ortaya koyuyor. Vatandaşın bir arabaya ihtiyacı var. Varsayalım 20 000 liralık bir araba bana peşin alamıyor. Bana vadeli sat diyor. Ben seni nerden tanırım veremem diyor. Banka o arabayı 20 000 liraya peşin alıyor vatandaşa 22 000 liraya vadeli satıyor. İşte buna murabaha deniyor. Maliyet artı karlı satış. Dünya ve Türkiye’deki faizsiz satışların yüzde 95-96 sı buşekilde oluyor. Fakat gerçekte bu şekilde değil. Onu da öyleyeyim. Bankaya gidiyorsunuz müracaat ediyorsunuz. Diyor ki “Ne alacaksın?” “Şu arabayı.” Bu en temiz uygulaması. “Sana vekalet verdim” diyor yazılı bile değil. “Sen arabayı al, kendine sat arabayı al götür.” Fakat ana sözleşmede şu var. O da murabahaya aracı olduğun mal istenilen mal olsun olmasın kalitede olsun olmasın,eksik olsun fazla olsun, yolda gelirken gemi denizde batsın batmasın.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hiçbir ticari riske katılmıyor yani.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Hiçbir ticari riske katılmıyor. Dolayısıyla murabaha hikayeye dönüşüyor. Bir kısım diyor ki ben finansör olarak verdiğim finansı ve başlangıçta anlaştığımız karımı isterim diyor. Metinde var o. Az önce dediğim gibi banka alsa satsa problem yok. Bu da malesef yapılmıyor. Şimdi son günlerde geçen bir yere gittim orda bu Türkiye’deki katılım bankalarının sanki bu murabbayı biraz daha gerçeğe uygun bir şekilde yaptıkları buna alt yapı hazırladıklarını söylediler,bakalım görecez icraati görecez.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ben burda hatıramı da kısaca anlatayım. Ama bunlar çok üzücü şeyler geçekten. Aslında adına islam alemi dediğimiz bunu söylemeye dilim varmıyor ama yöneticiler açısından dilim varmıyor. Yaşayan bir sürü müslüman var. Bu alemin ne kadar kötü durumda olduğunu görmek açısından son derece önemlidir. Almanya ‘ da bir banka bir gayrı menkul finansmanı ile ilgili bir banka ki 75 yıllık bir geçmişi var adı aklımda değil tabi almanca bilmediğim için. İslami bankacılık yapmaya karar vermiş. “Beni aradılar bize danışman olur musun?” dediler. Dedim ki “Kurulunuzda kimler var?” Aralardan birkaç tanesini anlattılar ki onların her birisiyle yakından tanıştığım kişiler. Dedim ki “Onların olduğu danışma kurulunda ben olmam dedim hiç kusura bakmayın” dedim. “Ben öyle bir şeye girmem” dedim. “Teşekkür ederiz falan” kapattım. Epeyce bir süre sonra “Tamam danışman olmak istemiyorsan da biz seninle istişare yapmak istiyoruz. Biz istanbula gelebilir miyiz?” dediler. “Gelin” dedim.Geldiler. Burada Eresin Hoteli’nde Topkapı’da oturduk birgün. Problemlerini anlattılar. Bir de bizim Mustafa EVLİ oradaki ekonomik ilişkileri iyi biliyor. Almancası da gayet güzel. Bir de Arapça tercüman getirmişler. Baktım adam tercümeyi düzgün yapamıyor. Sordukları sorular benim dediklerimle uyuşmuyor. Mustafa EVLİ tercüme yaptı. Akşama kadar oturduk. Alman kanunlarında durum nedir? Nasıl yapılablecek? Bir şeyler gösterdik onlara ama bunu anlatmayacağım esas anlatmak istediğim şu; dediler ki “İki yıldır Malezyda , Dubai’de çeşitli toplantılara katıldık. İslam bankacılığı ile ilgili. Bunların tamamından çıkan sonuç şu biz gayri menkul finansmanı yapıyoruz. Bize dedikleri şu size bir ev almak için gelen islami finansman ve faizsiz yolla ev almak isteyen kişiye bir vekalet verin. Gitsin evi sizin adınıza alsın kendine satsın. Ondan sonrada işlemleri sizdeki mevcut şekle göre yürütürsünüz. Resmen vekalet verecek misiniz satın almak için. Kanuna aykırı birşeydir yani bankalar ticaret yapamazlar. Dedi ki “Resmen değil sadece seni vekil ettik diyeceğiz.hiçbir hukuki şeysi yok. Sadece vekil ettim git kendine sat diyor. Böyle şey olur mu dedim ya bu ne demek? Şimdi anladınız mı ben onların olduğu yerde olmam.” “Valla biz bunu yapmadık o zaman kendimize olan güveni kaybederiz. Kendimizle çelişiriz.” Bakın bir gayri müslim bunu söylüyor.” Diyor ki “böyle şey olur mu diyor yani? O zaman bizim kişiliğimiz nolur adam gidecek seni vekil ettim orada gidecek gayri menkul alacak kendine satacak ben gene bütün işlemleri gene vekil etmediğim kişiye faizli bankacılık nasıl yapılıyorsa aynısını yapacağım.” Şimdi yani dini kendine uydurmak işte budur.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Faizsiz bankalar birtakım başka işlemler de yapmak içinde kurulmuşlardır. Orayı geçtim. Günümüzdeki tartışmaya gelelim. Türkiye’deki katılım bankalarının yapmış olduğu uygulamalardan birisi de 2009 da başladılar. Birisi de GES denen bir uygulamalarıydı. GES ne demek ?Gelire Endeksli Senetler demek. Gelire endeksli senetlere devlet daha önceki hazine bonosu, tahviller gibi bir tahvil çıkarttı. Amacı faiz endişesi ile bu tahvillere para yatırmayan insanlar dolayısıyla işte bu şekilde örgütlenmiş faizsiz bankaların yurt dışındaki, özellikle körfez ülkelerindeki faiz hassasiyeti taşıyan insanların bu paralarını devletin kasasına yatırmayı sağlamak ve belirli bir gelir vaat ediyor. İste bunlara GES adı veriyoruz.Son günlerde ,Hayrettin KARAMAN hoca, sanırım dünkü Vatan gazetesinde vardı. Hayrettin KARAMAN hocanın fetvasından hareketle dikkat milyarlar faize yatıyor. Manşetiyle vermişti gazete. Türkiye’deki önde gelen hocalardan Hayrettin KARAMAN hoca GES lerin faizli olduğunu söyledi. Tüm finans kurumlarını ve çevreleri sarstı. Çünkü finans kurumları şimdiye kadar çok yüksek meblada parayı devlete yatırdılar. Onları da bu sefer yatırdığın zaman hemen geri alamıyorsun, altı yıl vadeli, on yıl vadeli paralar bunlar. Dolayısıyla çok büyük bir heyecana kargaşaya sebebiyet verdi gibi bir haber vardı. Ve burda da bu işe müdehale eden , bu işin yanlış gidişatına dur diyenlerin başında Hayrettin Hoca gösteriliyordu. Şimdi bu GES ler ne zaman çıktı tekrar ona dönelim 2009 da çıktı. Amacı neydi? Devletin bir şekilde gelir kalemlerini arttırması. Peki bu GES lerin özellikleri nelerdi? Çok kısaca bir bakalım. Azami ve asgari getiri garantisi taşıyordu. Yani bütçe kapsamını vs. senetler her bir kupon döneminde asgari gelir payı getiri garantilidir. Ben bunları hazine müsteşarlığının GESlerle ilgili yönetmeliğinden aldım. Nominal değere sahip vade ve kupon ödemeli. Kupon dediği fark ödemeli.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Faiz ödemeli.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Belli bir fark ödüyor.TL cinsi senetler üç yıl vadeli ve üç ayda bir kupon ödemeli. ABD doları cinsinden senetler 3 yıl vadeli ve altı ay da bir kupon ödemeli.
AB: Faiz ödemeli değil de kupon ödemeli diyor. Çok ciddi bi yanıltma.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: İkincil piyasada işlem görüyor. Kıymetli evrak özelliği taşıyor. Bu banka va kurumlar için çok önemli bir özellik. Bunlar ne zaman ihraç edilmiş Türkiye de? Tarihe baktığımız zaman 28/01/2009 tarihinde 2012 vadeli. 29/04/2009 da 2010 vadeli. (NET ANLAŞILAMADI )en son 23/02/2011 de ihraç edilmiş. Yani devlet bu kağıtları piyasaya arz etmiş ve her vatandaş gidip bunları alamıyor. Belli finansal kurumlar bunları alıyor. Normal faizli bankalarda ve faizsiz dediğimiz bu katılım bankaların da üçü.Türkiye finans, Bank Asya Albarakatürk bu üçü buraya yatırım yaptı.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kuveytürk ün girmemesinin ana fetvacılarından birisi Servet Bayındır dır.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Kuveyttürk baştan beri bu faizlidirdiye buna girmediler. Peki bunlar neye dayanarak girdiler. Bu senetlerin meşru olduklarını iddia ederken neye dayandırdılar. Devletin belli KİT’leri var . İşte Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Devlet Malzeme Ofisi ,Devlet Hava Yolları Meydanları, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü gibi normalde meşru işler yapan devletin kurumları var. Dediler ki “Bu senetler bu saydığımız devletin kitlerinin gelirlerine endeksli” dendi. “Peki bu KİT’ler gayrimeşru mu çalışıyorlar ? Hayır. Meşru çalışıyorlar. O halde biz onların gelirinden elde edilecek hasılatı size ödüyeceğiz aktaracağız” dediler.Ve bunu üzerine Hayrettin KARAMAN Hoca’nın 15 şubat 2009 tarihli bir yazısı var. İki yazıyı yayınladı Hayrettin KARAMAN Hoca. O zamanın Yeni Şafak gazetesinde iki yazı yayınladı. Bunu da bu sabah Hayrettin KARAMAN Hoca’nın sitesinden indirdi. Özkan Bey indirtti. Bugün indirdik.Orda ne diyor bakınız. “Bu senetleri alıp satmanın getirisine malik olup kullanmanın caiz olup olmadığını anlayabilmek için, öncelikle bu senetlerin ne senedi olduğuna ve hükme tesir eden özelliklerine bakmak gerekir” diye başlıyor. “Devlet GES inde para ödünç almıyor. Belli ve islama göre geliri meşru olan bazı gelir kaynaklarındaki hasılat payını , az önce dediğimiz gelir kanakları, onlardaki hasılat payını geçici olarak özel şahızlara yani buraya para yatıranlara belli bir bedel kaşılığında devrediyor. Bu gelir kaynaklarındaki devlet payını senet alanlara belli zaman dilimlerinde hisseleri nispetinde paylaştırıyor.” Hocanın ifadesi. Fakat burda tırnak içinde iki cümleyi de almış. “Bütçe kanununda 2009,2010,2011 yılları için açıklanan hasılat payına ilişkin gelir tahmini rakamları GES ler için azamin getiri sınırını oluşturmaktadır. İki, senetler herbir kupon döneminde asgari gelir payı getiri garantili ve azami gelir payı getiri limitine haizdir. Söz konusu senetlere uygulanacak asgari kupon ödeme garantisi sayesinde yatırımcının gelir payındaki değişimden olumsuz etkilenmesi önlenmiş olacaktır. Bu iki parağraf açıklamaya muhtaçtır.” Diyor hoca. Devamında diyor ki “devlet devrettiği geliri sınırlayabilir. Anladım ben” diyor . Hani azami getiri sınırlayabilir diyor. “Devrettiğim gelirin enfazla yüzde şu kadarını sana vereceğim. Bu kadarını devrediyorum , daha fazlasını vermem diyebilir. Bu noktada bir sorun yok. Ama senet sahibine devrettiğim gelir şu kardan aşağı olursa, ben onu şu kadara tamamlayacağım asgari getiri veriyor ya demesi ortaya problem çıkarıyor. Bu tamamlama yani gelirde bulunmayan devlet ödemesi nedir? diye insana sorarlar, sorulur diyor. Eğer senet borç senedi olsaydı. Bu fazladan ödeme de faiz olurdu. Yani devlet borç aldığı ve karşılığında borçlanma senedi verdiği meblaya karşı belli bir fazla ödemeyi taahüt etmiş olur, ve bunun bir kısmını belli gelirlerden o yetmediği takdirde kalanı da bütceden ödemiş olurdu. Halbuki bu senetler bir borç sendi değil, bir gelir kaynağındaki hisseyi devir belgesidir. İnsanlar bu senetler rabet etisinler diye böyle bir uygulama yapılmıştır diye devam ediyor ve en sonunda şunu diyor. GES uygulamsının , osmanlarıdaki İkta dizenini ,iltizam sistemini örnek veriyor ve GES uygulamasının buna benzediğini ve meşru olduuğunu düşünüyorum. Tarih 15/02/2009 ve bugünkü sitesinden indirdik hocanın, bugün indirdik. Bu sabah. 31/03/2012 . Ne zaman hoca manşetlerde bu işin haram olduğunu ilan etmişti. İki gün önce.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ve buna fetva veren kim?
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Az önce tekrar söyledim. Bu üç bankanın danışması Hayrettin Hoca olduğu için bu bankalar buna yatırım yaptılar. Malesef burda çok büyük bir yanlışlık yapıldı diyelim.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: GES ler üzerinde çok durdun Servet hoca ilk günden beri bunun faiz olduğunu haykırıyor. Duyan sadece Kuveyt Türk oldu. Ve bu konularda da her tarafta konuşuyor. Konuyu en iyi bilenlerden birisi olduğun için soruyorum . o konunun üzerinde hiç durmadım. Hiç çalışmadım o konuda sen çalıştığın için. Burda Hayrettin Hoca bu borç senedi değildir diyor ya şimdi vatandaş 5 000 lira verip mesela GES aldıktan sonra bu anapara ödemesi yok mu?
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Devletin kendi hazine müsteşarlığı bunu vaad ediyor. Diyor ki azami kupon ödemesi, kupon tarihi 09/02/2011 de azami 4,20 veririm sana. Sermaye garantili artı azami 4.20 asgari 3.78 vereceğim diyor bu yani siz parayı yatırırken bunu size veriyor. Ana para garanti.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Peki buna nasıl borç denmez.Ben sana belli bir para veriyorum bu belli parayı bir süre sonra almam kesin. Buna nasıl borç denmez ki? Hayrettin Hoca buna “borç değildir” diyor. Yani buna yeryüzünde “borç değil” diyen kim olur!İşte bugün hoca diyor ya devlet tahvilidir diyor. Devletin aynen faizli borç senetleri gibidr. Onun için bu haramdır. Diyor.Peki o gün bugün değişen birşey oldu mu?
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Hiçbirşey ne yönetmelik ne kanun hiçbirşey değişmedi.
Dr.Yahya ŞENOL: Hayrettin hocanın kendi görüşü değişti o zaman.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Görüşüm değişti de demiyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hayır bak şimdi orda “borç değildir.” dedi halbuki resmen bu borç. Hani şunu söylerle kedi yavrusunu yemek istediği zaman önce fareye benzetir derler. Ya kardeşim bu borç değildir diyecek bişey yok ki ana para garanti sonra gelir ödüyorsunuz. Ben şimdi sana 5000 lira verecem yarın sen bunu geri vereceksin buna borç değildir diyecek yeryüzünde bir insan çıkar mı ki. 2009 da yazdığı yazının doğru olduğuna kendisi inanıyor mu diye sormak lazım.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Yani mesela dördüncü tertip GES ihracıyla ilgili olarak bunu ihraç ederken hazine , bu ibara hazinenin ibaresi tırnak içine almışım. Bu kapsamda her kupon döneminde asgari gelir payı, getiri garantili ve azammi gelir payı getiri limitini haiz olan dördüncü tertip GESlerin ana para ve kupo ödeme dönemleri ve her dönem için belirlenen azami ve asgari getiri sınırı aşağıda yer alamaktadır.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ana para ödemesi deniliyorsa, buna nasıl borç denmez?
Dr.Yahya ŞENOL: En son 2009 da yazdığı yazıyı şöyle bitirmiş. GES uygulamasının meşru olduğunu düşünüyorum.Bugün son söylediği yazıda ne diyor?
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Bir yazı yok böyle, bir arka planda hoca söylemiş gibi nakille rivayetle doğrudan bir yazı yok.
Dr.Yahya ŞENOL: Olabilir o zaman o görüşteydim ama şimdi değiştirdim.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Biz zaten bu dedikoduyu duyuyorduk KARAMAN hoca verdiği fetvadan dönüyormuş diye duyorduk.Hatadan dönmek güzel bişey ama diğer hatalarından da dönmesini bekleriz.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Az önce hocamızın söylediği bir nokta var yani illa bir şeyin faiz olduğunun kabulü için soy isminiz KARAMAN mı olması lazım?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani kardeşim! Hoca fetvasını çekti. Yani bu nedir? Bir tane Allahın kulunu gösterin ki şuna karar veren kişiler eğer buna faizsiz diyorlarsa bunların akıllarından şüphe etmek lazım. Bunu uygulayan o üç bankanın yöneticileri buna faizsiz diyebiliyorlarsa bunların akıllarından şüphe etmek lazım. Yada bu adamalar bunları hiç bilmiyorlar demektir. Bakın ben bir toplantıdan da kısa bir alıntı vereyim. Bir toplantıda gene bu kurumlarla alakalı yapmıştık. Hayrettin Hoca gene onların kredi kartlarına faiz taahuk ettirmelerini değişik şekillerde caiz görmüştü. Biz de tabi karşı çıkmıştık. Bana bunlardan birisinin genel müdürü şunu söyledi. “YA hocam!” dedi “Sen biz çok sıkıntıya sokuyorsun. Hiç taviz vermiyorsun” dedi. “Peki bu hocanın fetva verdiği şey faiz mi değil mi? sen bir uzmansın bana söyle dedim.” “Faiz ama hocam!” “Kardeşim faize helal deme yetkim var mı benim? Allah ın bana müsade etmediği bir şeyi Allah ve Rasulüne savaş olan bir konuda sen benden fetva istiyorsun.” “E ama hocam sıkı oluyor.” “O zaman bırakır gidersin kardeşim! Türkiye’de iş mi yok yapacak.” Bunu da bir hatıram olarak burda nakletmiş olayım.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Bu konuda belki şöyle birşey de söyleyebiliriz. Bu fetvanın , bu görüşün bu şekle dönüşmesinin altında şöyle bir durum da var. Şimdi malum bu işte en önde giden Albaraka’ ydı.En fazla sermaye yatıranlardan biri de Albarakatürk tü GESlere.Albaraka nın dünya çapında bütün Albarakaları bağlayan ortadoğuda bir fetva heyeti var. Bu durumu Kuveyt aracılığıyla oraya ya “böyle böyle işler oluyor. Bu nedir?” diye soruldu.Yani onu ben biliyorum. Onlar bu işi araştırdılar. Ki o kadar mülayim o kadar mütesahil , hocam iyi tanır onları…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bende onlardan biriydim uzunca bir süre. Artık beni şimdi her sene çağırıyorlar kesinlikle ben gitmiyorum.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Öyle olmalarına rağmen ona rağmen bunu incelediler dediler ki “kesinlikle bu faizli senet. Olmaz.” Ve dışarıdan Albarakaya baskı geldi bunu uygulayamazsın. İçeridekiler ,isimlerini vermiyim,hepiniz tanırsınız isimlerini verirsem. Çok üzüldüler “Ah! keşke ikna edemedik büyük partonların hocalarını ikna edemedik. Buna faizlli görüşü geldi onun için vazgeçmek zorundayız.” Ve bunun sonucunda iş bu aşamaya geldi.Problem x hocada y hocada değil problem müslüman olduğunu iddia adip bunu yapanlarda. Bunu hepsi bal gibi biliyor. Ve hepsine de ben söyledim. Bütün ilmi toplantılarda bunu bağıra bağıra söyledim. Fakat bildikleri halde efendim “Filan hoca fetvayı verdi, sen ondan daha mı büyüksün biz bunu uygularız.” Hep demişimdir. Ahirette Allahu Teala sizi hesaba çektiği zaman filan hoca fetvayı verdiyse o hoca hesaba çekilecek sen de bunu hocaya demeliydin. “Hoca sen anlamıyorsun bu faiz faizi ben senden daha iyi biliyorum.ben iktisatcıyım. Ben finanscıyım bu işin faiz olduğunu ben senden daha iyi biliyorum. Sen yanlış yapıyorsun aman ha dikkat et” demen gerekirken, suçu sen hocanın üzerine atarak kurtardığını zannediyorsun.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ya açıkca biz faizli bankayız desinlar levhalarını değiştirsinler, yada adam akıllı faizsiz bankacılık yapsınlar. Ve bunların hiçbir tanesi diyemez ki , bu kitabı açın okuyun yetkililer açsın aokusun, hiçbirisi diyemez ki biz falanca konuda bir çözüm bulamadık. Allah a hamd olsun tamamı burda vardır. Hiçbir tanesi diyemez ki bizim istediğimiz bir problemi çözemediler. Böyle birşey yok. Ama insanların niyetlerini değiştirmeye de hiçbirimiizin gücü yetmez.
Dr.Yahya ŞENOL: Sakarya Üniverisitesinden Profesör UĞUR ARİFOĞLU hoca sormuş demiş ki ; “Günümüzde faizsiz bankacılık adı altında bankacılık yapan bir kısmı da islam ülkeleri destekli bankalar var . Size göre ülkemizde islama göre faizsiz bankacılık yapan kar zarar esaslı banka mevcut mudur? Varsa adını söyleyebilir misiniz?
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Sohbetin başında sorulmuş idi.Aslında sohbetin sonunda Arifoğlu hocamız bunun cevabını almıştır. Ama şöyle kar zarar ortaklığı esasına dayalı yüzde yüz islama uygun faizsiz bakacılık yapan ne türkiyede ne de dünyada yoktur.
Dr.Yahya ŞENOL: Bütün bu meseleler konuşulurken millet te hep aynı soruyu soruyor. Peki biz paramızı nasıl değerlendireceğiz?
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Paramızı değerlendirmenin şeyi şu ; Az önce söyledim, bu işin teorisini kuran adamlar gerçekten samimi insanlar bu işin teorisi gerçekten çok mükemmel bir teori…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ve Çok başarılı olmuşlar çok müthiş bir hikayesi vardır.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Bu işin ilk kurucusuyla birlikte Kıbrıs’ta 1982 de İslami Finans Eğitim Merkezi kurulmuş ve orada hocalık yapmış. Asıl bu işin ilk 1963 de bu bankayı kuran Ahmet el Neccar Murat ÇİZAKÇA (İSİM TAM ANLAŞILAMADI) hocaya ben bizzat sordum hocam dedim bu zatın amacı neydi hedefi neydi? Adamın düşüncesinde bir hile falan var mıydı? Dedi ki “Ben şahidim” dedi. “Bu insan tamamen Allah rızası için iktisadi bir cihat yapmak üzere bu faaliyetleri kurmuştu. Bütün gayreti ve cabası islama uyfgun harfi harfine uygun bir sistemi otutturmaktı. Fakat dedi adam bizzat ban dert yandı ki; ya bu işi kurduk bu aşamaya getirdik ama” dedi “Yetişmiş insan yok islamın ikdisadi yönünü bilen insan yok. Geldiler hep başlarına normal faizli sistemle olgunlarmış insanlar ve ben korkuyorum bunu git gide islamdan uzaklaştırıyorlar” dedi. Ve onun için de Kıbrıs’ta İslami Finans Eğitim Merkezi kurmuş fakat yine hocanın anlattığına göre bu işlerin deruhtesinden sorumlu bir Pakistanlı, bu işleri finansa eden o zamanki suudlu birinin çok yüklü miktarda parasını oraya yatırdım diye göstererek hic etmiş. Adam da kızmış bi daha desteklemiyorum deyince orası da kapanmış. Böylesine bir olayı hoca anlattı . Dolayısıyla bu işin teorisi samimi niyetle kurulmuş. Çok rahatlıkla insanlar biz paramızı napacaz falan filan diyenler bu işin yolunu bulup, hertürlü organizasyonu yapıyorlar her türlü şirketleşmeyi dernekleşmeyi vs. Yapıyor da insanlar niye dört beş tanesinin eline bırakıyor. Bir bu . iki; Bu işte bir kamuoyu baskısı yapılması lazım. Arkadaş devlet yetkililerine, bu işten sorumlu kişilere sen bunlara onay vermişsin bunlara ruhsat vermişsin bunlar faizsiz bankacılık yapıyor diye adam gibi bunları denetle bunların yönetmeliğini koy, kanununu koy bunlar milleti kandırmasın diye. Efendim “Kuran Dersi konulsun” diye baskı yapanlar bu baskıyıda yapmalılar. Bu işler düzelsin yoksa insanların insafına bıraktığın an bu iş olmuyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Türkiye de benim hep arzum şudur. Keşke nasip olsa da bir örnek finansal kuruluş oluştursak. Sadece Türkiye’ye değil tüm dünyaya örnek olsa. İşallah Cenab-ı Hak onu da nasip eder.
Dr.Yahya ŞENOL: Kısa bir cevap alabiliriz. Geçen hafta içi televizyon programında Yaşar Nuri ÖZTÜRK enflasyon oranını geçmediği sürece bankada paranızı değerlendirebilirsiniz demiş. Bu konuda bilgilendirebilir misiniz?
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Bu ifadeyi hiçkimse kullanmaz yani olayacak birşey. Hiçbir banka enflasyon oranında faiz vermez. Enflasyon oranında kredi de vermez. Devlet ve böyle özel süpansiyon nitelikli olanlar hariç. Bankanın derdi gelir elde etmektir. Yani bugün kü bankacılığın mantığına aykırı bir ifade. Yaşar Nuri Hoca sanmıyorum söyleyeceğini söylemişse o da yanlış söylemiş veya bunu soran yanlış anlamış.
Dr.Yahya ŞENOL: Borsa kar zarar ortaklığını içerdiği için faizli işlenler gibi değerlendirilemez deniyor. Buna ne diyorsunuz.?
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Eğer borsa gerçekten pür saf temiz bir şekilde anlatıldığı gibi yapılırsa doğru. Ama bu günkü borsalardaki işleme haram diyenler. Faiz olduğu için söylemiyor faiz ayrı birşey. Borsayı haram kılan işlem az önceki söylediğimiz gibi faizle aynı nitalikteki spekülasyon meselesi.
Dr.Yahya ŞENOL: İnsanların aldatılması meselesi.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Haksız kazanca sebep olması.
Dr.Yahya ŞENOL: Bir hatılatma gelmişti. 19/Şubat 2012 Pazar günü yeni şafak gazetesinde Hayrettin Hoca GESlerle ilgili “Önceleri ben böyle olmasını söylemiştim ama demiş medyaya düşen haberlerden eski şekilde gelire endeksli olduğu için faizli borçlanma olarak devam edeceğini üzülerek öğrendim. Gelire endeksli senet olduğu sürece bu senetler de devlet tahvili gibidir. Gelir ortaklığı haline gelmedikce bunların geliri de faizdir.” demiş.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR: Ne zaman demiş ?
Dr.Yahya ŞENOL: 19 Şubat 2012 Pazar günü. Herhalde medyaya şimdi düştü bu.
YAZIYA DÖNÜŞTÜREN: Turgut ÇETİN –[email protected]
Not: Bazı anlayamadığım noktaları parantez içinde ve büyük harflarle belirttim ilgili yerde