SERVET BAYINDIR; Evet, değerli Hilal TV izleyicileri bugünkü dersimize hoş geldiniz. Bugün Abdulaziz Hocamız’ın İstanbul dışında bir seyehatta olması sebebiyle dersi birlikte işleyeceğiz. Ben Servet Bayındır. Sağ tarafta her zaman programlardan tanıdığımız Dr. Fatih Orum Hocamız. Sol tarafımda bana göre Dr.Yahya Şenol Hocamız ve yine sol tarafta Süleymaniye Vakfımız’ın değerli uzmanlarından, özellikle dinler tarihi alanında çalışan Vedat Yılmaz Bey. Bugünkü programı inşallah birlikte işleyeceğiz. Programımızda hangi konu ve konular üzerinde duracağız? Malum, insanoğlunun tarihten beri meşgul olduğu en önemli şeylerden birisi can emniyeti, canını korumak. Bir ikincisi din, inanç, vicdan özgürlüğü ve bir diğeri de mal emniyeti, mülkiyet dokunulmazlığı. Dolayısıyla bugün biz işte bu mal emniyeti ile ilgili tarihten beri insanlığın bir mesele olarak ele aldıkları ve sürekli insanların, yöneticilerin, halkın, vatandaşın, dinlerin, felsefi düşüncelerin kendilerine bir konu olarak edindikleri ve olumlu veya olumsuz hakkımda bir şeyler söyledikleri mal edinme veyahut da mal, varlık, para aktarma yöntemi olan faiz konusu üzerinde duracağız. Dolayısıyla bugünkü dersimizin ana konusu faiz olacak. Peki bunu hangi başlıklar altında ele alacağız? Öncelikli olarak faiz nedir? Faizi nasıl anlayabiliriz kısaca bir onun üzerinde duracağız. Ondan sonra kuranda Allah ilgili ayetlerde faizle ilgili olarak bizlere neler söylüyor ona bir bakacağız. Ve tabi her zaman bunu söylüyoruz; kuranı bizlere yaşayarak örnek olan resul, nebi Hz.MuhammedSav’in de bu konuda bir takım uygulamaları var, tavsiyeleri var, öğütleri var. Dolayısıyla hadislerde faiz ile ilgili olarak neler söylenmiş ona bir göz atacağız. Ve bu minval üzere bir de bu faiz meselesi sadece islamda mı bir mesele olarak ele alınmış? İslamdan kastımız Hz.MuhammedSav sürecindeki islam. Dolayısıyla islamdan önceki yahudilikte, hıristiyanlıkta veya diğer düşünce sistemlerinde faizle ilgili herhangi bir şey var mı ona bir bakacağız ve en önemlisi özellikle ekranları başında bizi izleyen halkımızı en fazla ilgilendiren konular nelerdi Fatih Hocam bu konular?
FATİH ORUM: Son zamanda sürekli gümdemden düşmeyen mesela Bireysel Emeklilik, altın hesabı, zaruret sebebiyle kredi alma, faiz alma, darul harbde yani gayrımüslimlerin çoğunlukta olduğu üllelerde faizli işlem yapıp yapmama. Yine bir takım konut ve otomobil kampanyaları içerisinde çokça zikredilen sıfır faizli kampanya ve işte yine güncelliğini her zaman koruyan borsada bir takım işlemlere dair kısaca malumat vereceğiz inşallah.
SERVET BAYINDIR: Yani bugün programımız son derece dolu. Bu tür konuları merak eden izleyicilerimiz ekranlarının başından ayrılmasın diyebiliriz. Şimdi kısaca bi faize bakalım. Faiz nedir? Mesela bu soruyu normal herhangi bir vatandaşa sorsak hemen düşünür. Epey düşünür acaba ben bunu nasıl tanımlayacağım diye. Ama hırsızlık nedir diye sorulsa, kumar nedir diye sorulsa, rüşvet nedir diye sorulsa yahut da alım-satım nedir diye sorulsa her insan çok kolaylıkla cevap verir. Ama faize gelince: faiz nedir dediğimiz zaman kafalar karışıyor. Aslında bu da çol basit. Ama malesef bu faizi bir takım örtüler altında uygulayabilmek için insanların gözünü boyayarak insanların mallarını paralarını sömürmek için faiz meselesi böyle bir nötr hale getirilmiş ve tanımı, tarifi biraz fuluğ hale getirilmiş. Ondan dolayı da faizi çok kolaylıkla tanımlayamıyoruz. Tanımlanamamış veya tanımlanmamış ve bunun sonunda bir çok kişi, kurum faizli enstürmanı(bugünkü ifadesiyle) kullanmışlar. Şimdi şöyle söyleyelim: hırsızlık nedir? Bir kişinin saklanmış olan, muhafaza altına alınmış olan başka bir insanın malını gizlice oradan alıp sahiplenmesi, götürmesi olayı. İşte rüşvet, ona göre bir tanım yapıyoruz vs. Peki alım-satım nedir? Bir insanın kendisinin sahip olduğu herhangi bir malı bir varlığı karşı tarafa verip, karşısında da bunun mukabili bedel almasıdır. Yani ben bunu karşı tarafa satıyorum ve karşılığında bir bedel alıyorum. Bu malı başka bir mal ile değiştirme eylemine alım satım diyoruz. Peki ben eğer mesela 100 lirayı Yahya Hoca’ya versem bir ay sonra da bana 100 lira aynısını almak üzere versem ve böyle de bir sözleşme yapsak bu yaptığımız işlem ne olur? Buna da ne diyoruz bugün? Karz diyoruz. Yahut da bugünkü ifadesiyle kredi denebilir. Karz. Yani birisine belli bir miktar borç verip aynı miktarla geri alma işlemine karz diyoruz. Ve bunu da herkes biliyor. Allah rızası için bana biraz borç ver sıkıştım. İşte çocuğu hastaneye götürüyorum, işte şurda bir araba aldım azıcık eksiğim kaldı, işte çekim-senedimin ödeme vakti geldi bunu ödeyemiyorum bir 10 lira ver de ödeyeyim, iki gün sonra veririm. Bütün bunlar karz dediğimiz işler. Haa işte üçüncü aşama: faiz burada gündeme geliyor. Borç alma-verme eylemini kazanç aracı olarak kullanma işlemine de veya tersinden kazanç aracı olarak kullanılan bu borç verme-alma işlemine de faizli işlem deniyor. Yani ben Yahya Hoca’ya az önce benden 100 lira istedi 100 lira verdim, geri tekrar 100 lira aldığım zaman bir şey kazanmamış oluyorum dünyevi anlamda. Uhrevi anlamda ahirette sevabını alırım. O ayrı. Ama şimdi bakıyorum ki Yahya Hoca sıkışmış benden para istiyor. Ben buradan bir gelir elde edeyim diyorum, bu işlemi bir kazanç aracı olarak kullanayım. Dolayısıyla diyorum ki sana 100 lira veririm ama bir ay sonra 110 lira geri isterim. Ne yaptım? Bu işlemi bir kazanç aracı olarak kullandım ve dolayısıyla bu işlem sonucunda da bir gelir elde ettim. İşte buna, bu işleme de faiz diyoruz. Bu işlemin sonucunda elde ertiğimiz gelire de faiz diyoruz. İşte Allah kuranda biraz sonra göreceğiz diğer yahudilikte, hıristiyanlıkta bu tür bir yöntemin kazanç amacı kazanç aracı olarak kullanılmasını yasaklıyor. Diyor ki; ben size kazanş aracı olarak alım satım, şirketler vesair binbir türlü yöntemi meşru kıldım. Eğer gelir elde etmek istiyorsanız bu meşru yöntemleri kullanın. Yok eğer Allah rızası için bu karzı yapmak istiyorsanız bu verdiğinizin aynısını geri alın ahirette kazanın. Veya dünyada kazanabilirsiniz sevabıyla. Ama borç işlemini bir kazanç aracı kazanç yöntemi olarak kullanmayacaksınız. Ya Rabbi kullanırsak ne olur? Kullandığınız an bütün insanlığı bütün toplumları sömürmüş oluyorsunuz. Biraz sonra onun detayına ilgili ayetlerde bakacağız. Dolayısıyla yani bu faiz meselesi kısaca bunu bu şekilde anlayabiliriz. Peki bugün bu, dünyada uygulanıyor mu? Evet. Dünyada merkez bankalarının altındaki bütün bankalarla bütün kurumlarla olan ilişkileri tam bu sisteme dayanıyor. Bildiğimiz faizli bankaların diğer işletmelerle diğerleriyle olan bütün bu kredi ilişkileri tam bu sisteme dayalı. Yahut da insanların, bankaya borç verirken bankadan kredi alırkenki yapılan bütün bu işlemler tamamen bu borç-alacak ilişkisinin kazanca çevrilmesi yani karşı tarafın malından biraz daha tırtıklayıp daha fazlasıyla geri alınması mantığına felsefesine dayalı. Bunu siz efendim İMF’i bütün dünyanın merkez bankalarıyla küçük merkez bankalarını hesapladığınız zaman sonuç itibarıyla dünyada büyük büyük büyük balıklar bir küçüğü, o bir küçüğü, o bir küçüğü, sonuçta da insanlar halklar eziliyor eziliyor, sömürülüyor sömürülüyor. Ve bugün şu anda dünyadaki kanın, gözyaşının, ölümlerin temel arkasındaki yatan sebep de bu. İnsanlar birbirlerini nasıl daha fazla sömürürüz, direnenleri nasıl tepesine bombayı silahı mermiyi sıkarız. Mesele bu. Dolayısıyla çok büyük bir sömürü sistemi bu. Ve insanlık tarihi için bu her zaman problem olarak görülmüş bir takım tedbirler alınmış fakat bunu yıkmak için de bir kısım insanlar ellerinden gelen yöntemleri kullanmışlar. Şimdi o zaman bu konuya kuran neler söylüyor kısaca bir bakalım. Yahya Hoca buyur.
YAHYA ŞENOL: Belki bu konuya, ayetlere geçmeden önce bu faiz kelimesi ile riba kelimesinin aslında aynı olduğunu söyleyerek başlamak lazım. Hocam tabi anlattı faizin borç verip borçtan gelir elde etme işlemine ve bu sonuçta elde edilen gelire dendiğini. Faiz kelimesi köken olarak tabi ki arapça ama kuranda bu şekilde bizim türkçede faizle anladığımız şeyim karşılığı riba kelimesi. Riba tam anlamıyla bugün bizim kast ettiğimiz faizin arapçadaki kuran, hadis ve fıkıh külliyatındaki karşılığıdır. Fazi eşittir riba. Ve bu şekilde bir borç alış veriş yöntemi, borç verip karşı taraftan fazlasıyla geri alma yöntemi kuranın nazil olduğu dönemde cahiliye toplumunda gayet iyi bilinen bir yöntemdi. Yani o dönemde de borca sıkışanlar parası olanlardan gider borç ister, daha sonra onu belli bir vade ile bir ay, iki ay, üç ay ne ise daha fazlasıyla geri verirlerdi. Bu şekilde karşı taraf da borç verip oldukça yüksek miktarlarda gelir elde ederdi. Vadesi geldiğinde ödenmeyen borçlar için artı daha fazla faiz olmak üzere borcun ertelenmesi de söz konusu oluyordu. Bununla alakalı olarak C.Hakk daha Mekke döneminde indirdiği Rum suresinin 39.ayetinde yani 30.surenin 39.ayetinde şöyle buyuruyor. Yani o dönemde yaygın olarak kullanılması hasebiyle. Buyuruyor ki RUM, 39.. Ayet: Ve ma ateytüm mir ribel li yerbüve fı emvalin nasi: insanların malları içerisinde artması için/artması için o faize verdiğiniz şeyler var ya” yani ben, şimdi Hocam ile biraz önce Hocam beni örnek verdi, şimdi ben de onu örnek vereyim. Bende para var, parayı değerlendirmek istiyorum. 100 lira parayı veriyorum Servet Hocama, onun malı içerisinde artsın, daha sonra ben ondan daha fazlasıyl geri alayım. Ama herhangi bir alım satım işlemi, hiç bir şey aramızda cereyan etmiyor. Sadece ben 100 lira veriyorum, aramızda anlaştığımız bir vade sonunda Hpcam bana anlaştığımız oranda fazlasıyla benim malımı geri verecek. C.Hakk diyor ki; işte karşı tarafın malı içerisinde artması için verdiğiniz o şeyler var ya? O faize verdiğiniz o işemler “fe la yerbu ındellah: Allah katında onlar asla artmayacaklar”. Tabi bu “indellah: Allah katı” hem dünyevi hem uhrevidir değil mi yani. Ekonomik sistem. Kamu şeyini de nasıl diyelim dünyevi olarak: ekonomik olarak mutlaka bunun bir karşılığı olacak ve C.Hakk bunun olumsuz bir karşılığının olacağını söylüyor. Bı artmayacak. Faiz toplumda enflasyona yol açacak, fiyatların yükselmesine yol açacak, şöyle açacak böyle açacak falan. Bu dünyevi olarak böyle olacağı gibi uhrevi olarak da asla bundan gerçek manada bir kazanç elde edemeyeceksiniz. Bunun mutlaka size dönüşü dünyevi olarak çeşitli zararlar, uhrevi olarak da günah veya belki akabinde de Allah muhafaza cehannem olacak.
SERVET BAYINDIR: Yahya Hoca! Mesela şu anda dünyada şöyle bir takım istatistikler var. Dünyadaki %1’e tekabül eden insanın elindeki servet, para %99’un mülkiyetindeki paradan daha fazla. Yani bu faiz ile sözde bir kişi, iki kişi, on kişi, yüz kişi, bin kişi sözde paralarını yatırıyorlar görüntüde fakat diğer %99’da para azaldığı için adeta onların deposundaki suyu çekip de kendisine stok ettiğğ için genel anlamda bütün ekonomide parasal anlamda, finansal anlamda ve dolayısıyla bu paranın ekonomiye sağlayacağı canlılık anlamında bir düşüş meydana geliyor. Dikkat edinn dünyada bu kadar-az önce bahsettiğim gibi-milyon dolarlık yani en küçüğü milyon dolar parası olanlar diye bunu kabul ediyorlar birey olarak ve böyle yaklaşık 300 bin insan var dünyada. Ve diğer bütün 6 buçuk milyar insanın parası bir tarafa bu 300 bin kişi bunlarının tümünün parasından daha fazlasına hükmediyorlar. Ne o zenginler huzurlu ne bu fakirler huzurlu. Niye? Çünkü bu sayede ekonomi, kalkınma, büyüme sağlanmıyor, ekonomide bir canlılık olmuyor. Oysa git gide ekonomide bir daralma oluyor. Nitekim ilgili ayette gelecek ekonomide daralmaya sebebiyet verir.
YAHYA ŞENOL: Şimdi bu Rum suresinin 39.ayetini bugün için anlamak gerçekten çok kolay. Bakın ne dedi C.Hakk; “başkasının malı içerisinde artsın diye faize verdiğiniz şey”. Şimdi bugün çoğu insan paralarını değerlendirmek için götürüyorlar bankaya yatırıyorlar. 1 ay, 3 ay, 6 ay veya yıllık vadeli. Ve daha sonra paralarını çektikleri zaman fazlasıyla geri alıyorlar. Bankanın kendi malı mülkü var, müşteri geliyor parayı oraya yatırıyor, para artıyor, fazlasıyla geri alıyor. Kârı aralarında bölüşüyorlar. C. Hakkın burada bahsettiği bugün çok net bir şekilde anlaşılıyor. Parayı yatırıyorsunuz, onun içinde artıyor. Bunun banka açısından baktığınız zaman tersi de söz konusu. Banka bu sefer müşteri kredi almak için kendisine geldiğinde bu sefer banka ne yapıyor: kendisinde bulunan malı karşı tarafa veriyor, karşı taraftan bu sefer fazlasıyla geri alıyor değil mi? Onun malu içerisinde artsın diye veriyor. Diyelim ki bin lira kredi veriyor, diyor ki 3 ay sonra bunu ben sendem bin yüz lira olarak geri alırım. Müşteri açısından baktığınızda aynı, banka açısından baktığınız zaman aynı. İki taraf da biri diğerinin malı içerisinde artsın diye faizli olarak borç veriyor ve daha sonra fazlasıyla geri alıyor. Hem bu işlem hem bu işlem sonucunda elde edilen gelir ribadır ve C.Hakk diyor ki bu asla bir katlı size sağlamayacak.
FATİH ORUM: Ben şöyle bir soru sorayım son söylediğiniz şeylerden hareketle. Mesela bir kişi “ben faiz yemiyorum faizi banka yiyor. Ben gidiyorum bankadan kredi alıyorum, ona da faiz ödüyoru. Dolayısıyla faiz yiyen ben olmuyorum. Ben bu ayetlerin kapsamı içerisinde değilim” diyebilir mi?
YAHYA ŞENOL: Diyemez tabi. Çünkü riba, biraz önce de ifade etmeye çalıştığımız gibi faizli işlemin adı. C.Hakk faizli işlemi yasaklıyor. Dolayısıyla bu işlemde yiyen taraf ne kadar kusurlu ise yediren taraf da yine aynı şekilde kusurlu olmak durumunda. Yani sadece Allah bu şekilde elde edilen geliri yasaklamıyor ki bu şekilde bir işlem yapmayı yasaklıyor. Biraz sonra Bakara suresinin 275.ayetinde göreceğiz Allah alım satım ile faizin arasını net bir şekilde ayıracak, birini mutlak manada helal birinin kesin şekilde haram olduğunu söyleyecek.
SERVET BAYINDIR: Yani şuna benziyor bu: kumar masasına oturup da hadi gel kumar oynayalım ama ben ütüldüm dolayısıyla ben masumum..
YAHYA ŞENOL; Kazanan haram işledi kaybeden değil diyemez tabiki.
SERVET BAYINDIR; Çünkü o kumarın oynanabilmesi için mutlaka asgari kaç kişi gerekiyorsa o kişiler orada olacaklar ve ona göre bir takım düzen tertip kurulacak ki karşı taraf da kumarbaz yutan adam da oynayabilsin. Dolayısıyla faiz örneğinde aynı durum söz konusu. Bu işlemin icra edilebilmesi için o işlemin herhangi bir tarafında yer alan kişi kaybetsede kazansada sonuçta o işleme bir şekilde karıştığı için günaha ortak olmuş oluyor.
YAHYA ŞENOL; Şimdi esas okuyacağımız ikinci ayet var. Âli İmran suresinin 130.ayeti. Belki bugün en çok üzerinde fırtınalar kopartılan ayet bu. Biraz önce okuduğumuz Rum suresi 39’u çoğunluk anlıyor zaten. Problem yok. Para veriyorsunuz fazlasıyla geri alıyorsunuz. Haa diyor tamam. Ama Aliİmran 130’a gelince aa diyorlar bak bir saniye bugün bankalarla yaptığımız bizim aldığımız verdiğimiz krediler falan bu kapsama girmez. Niye? Çünkü C.Hakk Aliİmran suresi yani 3.surenin 130.ayetinde buyuruyor ki; ALİ İMRAN, 130.. Ayet: “Ya eyyühellezıne amenu: ey iman edenler”, “la te’külür riba ad’afem müdaafete: kat kat arttırılmış olan faizi yemeyin”, “vettekullahe lealleküm tüflihun: Allah’tan korkun/Allah’tan çekinin ki kurtuluşa erebilesiniz, umduğunuza kavuşabilesiniz”. “Hee bak Allah, kat kat arttırılmış faizi yemeyin diyor. Bu, eski zamandaki tefecilik. Adama 100 lira veriyor, 200 lira 300 lira falan geri alıyor. Haram olan bu. Yoksa bugün çok cüzzi miktarlarda ufak tefek faiz alışverişi bunda bir problem yok”. Belki bunun üstünde biraz sonra duracağız. Konut kredisi için, araç kredisi için bankaya başvuruyor veya kişiler arasında da olabilir bu. Bu şekil ufak tefek yani 100 lira vermiş adam 101 lira geri almış, bu ayetin kapsamına girmiyor ki. Allah burada kat kat arttırılmış olanı yemeyin diyor. Demek ki onun mefhu muhalifinden kat kat arttırılmamış azcık faizi yiyebilirsiniz manası çıkar diyenler var. Ne diyeceğiz buna şimdi?
SERVET BAYINDIR; Maalesef ben bu tür bir görüşü yani faiz olmaz bunda bu caizdir diye bir görüşü bir iftar programında çok ünlü bir hocamızın ağzından canlı yayında ben de duydum ve hayrete dehşete düştüm. Yani kuranın islamın yasakladığı faiz tefecilik faizidir, yoksa normalde bankaların aldığı faiz kuranın yasakladığı faiz değildir diye böyle bir iddia var ve bugün de bir takım hatta meallerde bile bu vardır. Meallerde bazı ayetleri tercüme ederken böyle tercüme ediyorlar. Aslında bunun temeli, belki Vedat Bey yeri geldiği zaman… İsterseniz Vedat Bey siz bi hıristiyanlıkta kilisede faiz yasaktı değil mi? Nasıl meşrulaştırdılar? Hangi argümanlarla?
VEDAT YILMAZ: Hıristiyanlıkta İsa As’ın da dilinden faizle ilgili bir takım yasakların olması, Eski Ahit’te de bununla ilgili yasak olmasından dolayı yasaktı. Kilise haçlı seferlerine kadar faizi kesinlikle meşru görmedi. İnsanlara da faizin yasak olduğunu söyledi. Ancak haçlı seferleri döneminde belli hazineler elde edince kilise, bu hazineleri işte arttırma yoluna gitmek amaçlı faizi bir şekilde öncelikle yavaş yavaş gevşetip sonra faize tamamen meşruluk kazandırdılar. Bunu da nasıl yaptılar? Şurdan okuyayım. İslam ansiklopedisinin faiz maddesi: “bu yasağın bertaraf edilmesinde kullanılan en etkili yol, daha sonra islam dünyasında da görülen tüketim ödüncü ile ticari ödüncü birbirinden ayıröa teşebbüsü oldu. Tüketim ödüncüne riba deyip reddetme, ticari ödünce faiz deyip kabul etme yöntemi dindeki yasakla faizli krediye olan ihtiyacı bağdaştırma yolunda ısrarla kullanıldı. Nitekiö önceleri muhalefet etmesine rağmen daha sonra ticari amaçla faizli ödünç almanın caiz olduğunu ilk defa ciddi surette savunan hıristiyan reformcusu Jean Calvin faizi günah olmaktan çıkartma yolunda gayret sarfederken tüketim ile üretim ödüncünü dolayısıyla riba ile faizi birbirinden ayırma yöntemini kullandı. Bundan sonra riba ile faiz birbirinden farklı görülerek ayrı hükümlere tabi tutuldu ve nihayet 1789 Fransız ihtilali sonrasında kanun belirlediği sınırlar çerçevesinde faizli işlemlere resmen izin verildi”.
YAHYA ŞENOL: Yani riba işe faiz ayrışmasının aslında kaynağa.
SERVET BAYINDIR: Şunu diyor İslam Ansiklopedisi. Diyanet Vakfı’nın yayunlamış olduğu İslam Ansiklopedisi’nin faiz maddesinde bu konuyu işliyor. Kısaca şunu diyor: diyorlar ki; bankalar, resmi kurumlar bir defa efendim üretici, sanayici pozisyonunda olan insanlara kredi verebilirler. Tefeciler ise daha çok işte sıkışmış, zor durumda kalmış normal tüketicilere kredi veriyorlar. Dolayısıyla tefecilerin vermiş olduğu kredi faizdir, haramdır, Allah’ın yasaklamış olduğu faiz budur. Hıristiyanlık ve yahudilik için söylüyorlar bunu kendi kültürlerince. Oysa Allah, üretim kredisi için verilen faizi ki bu üretim kredisi için de verilen faiz böyle çünkü kurumlar yaptığı için bunu, resmi kurumlar, bankalar yaptığı için ve karşısında da güçlü sanayici üretici insanlar olduğu için dilediği gibi tefecilik yapamaz, dilediği miktarı oranı dayatamaz. Bundan dolayı bu caizdir. Birini interes diyor caiz olana. Diğerine de yucure diyor. Bu da tefecilik faizi. Haramdır diyorlar. Aslında biziö malesef bu 1900’lerin başında itibaren islam dünyasına da geçiyor bu düşünce. Ve Türkiye’de de bugün bunu dillendirenler var. Ve bu düşüncenin temeli de odur. Yani tefecilik faizi haramdır, normal faiz haram değidir düşüncesinin aslı işte orta çağdaki rönesans reformu sonrasındaki hıristiyanlıkta faizi meşrulaştırmak için geliştirilen ileri sürülen argümanların oradan çalınarak bizde kullanılması olayıdır. İşin özü şu: kat kat faiz haramdır, bir kat faiz haramdıra getiriyor bizimkiler. Şimdi varsayalım ki bir bankadan gittiniz bir kredi aldınız %1 ile. Diğerinden gittiniz aldınız %2 ile diğerinden aldınız %5 ile bir diğerinden aldınız %10 ile her biri bir kat kendisine göre. Kendisi açısından sözleşme yaptığınız zaman. Yani bir oran verdi. Peki bunun hangisi helal, hangisi haram, hangisi kimin hangisi kaç katı? 0,1’den itibaren başlar katlar. Dolayısıyla malesef bizim bunu dillendiren bugün de bazı bu konuda yazar çizer insanlar bunu çok bilmeden açıkçası biraz da istismar ederek. Çünkü biraz sonra göreceğiz Allah faizin azını da çoğunu da artaya ne kalmışda terkedin diyor. O ayeti de görmeden sadece bir ayete takılarak velev ki yanlış yorumlansa da hi bir ayete takılarak hüküm verilemeyeceğini o hocalar bizden daha iyi biliyorlar. Dolayısıyla böyle bir durum var. Bunu bir hoca bir örnekle şöyle anlatmıştı kısaca onu da söyleyeyim. Diyor ki; “adamın biri diğerine bakıyor ki birini yakalamış kafasına bir demirle kat kat kat vura vura adamı öldürüyor. Diyor ki yahu kardeşim yaptığı bu vahşete bak. İnsanın kafasına tak tak vura vura adam öldürüyorsun. Bu ne dehşettir ya diyor. Bundan şu anlaşılır mı: tek bir vuruşla öldür adamı. Eğer bu anlaşılır ise bu ayetten de tek bir kat faiz helal anlaşılır, kat kat faiz haram anlaşılır. Yoksa burda işin vehametine işaret var. Yanş yaptığınız iş öyle bir dehşetli kötü bir iş ki bakın kat kat insanları sömürüyorsunuz, bunu yapmayın diyor Allah”.
YAHYA ŞENOL: Oranın katlanabilir özelliği ön plana çıkarılmış oluyor. Bir diğer ayet de o zaman geçelim Bakara suresinin 275 ve 279.ayetlerine kadar bir komple sayfa Allah faizli işlemlere ayırmış. Orada da şöyle buyuruyor: BAKARA, 275.. Ayet: Ellezıne ye’küluner riba la yekumune illa kema yekumüllezı yetehabbetuhüş şeytanü minel mess: faiz yiyenler, şeytanın aklını çaldığı kimselerin davranışı gibi davranış gösterirler”. Ne derler onlar? “zalike bi ennehüm kalu innemel bey’u mislür riba”; çünkü onlar şöyle diyorlar; “ya alım satım dediğiniz şey aynı faizli işlem gibi. Aynı şeyler değil mi? Birinde mal alıp satıyorsun birinde de borç veriyorsun fazlasını alıyorsun. Ne farkı var bu ikisinin?”. “ve ehalellahül bey’a ve harramer riba: halbuki Allah, alım satım işlemini helal faizli işlemi haram kılmıştır”. Bakın burada hiç katlanabilir özelliğinden falan da bahsedilmiyor. Mutlak manada alım satım nedir? Benim bunu bir başkasına satıp karşılığında bunun bedelini almamdır. Ama faizli işlem nedir? Benim cebimdeki paramı borç olarak verip bunu yarın öbür gün vadesi geldiğinde fazlasıyla geri almamdır. Biri alım satım. Ortada bir mal var, birinde mal yok. Sadece paramı verip fazlasıyla geri alma işlemi var.
SERVET BAYINDIR: Bunu biraz daha açalım Yahya Hoca. Yani şöyle düşünelim. Alım satım ile fazin en önemli farkı, bir defa Allah bu ayette alım satım yani ticaret için kullandığımız bütün yöntemler farklıdır ve meşrudur ama faiz yöntemi bir gelir aracı olarak kullanılması yasaktır diyor ve bu da farklı bir eylemdir. Peki farkı nedir? Ekonomik olarak, hukuki olarak, işlem olarak ne farkı var? İşte Yahya Hoca’nın verdiği örnek. Örneğin ben şunu bu sefer Fatih Hoca’ya satayım. Şöyle diyelim: Ben bunu 10 liraya aldım. Tüccarım. Marketçilik yapıyorum. 10 liraya aldım, kar ettim şu anda etmedim mi henüz bilmiyorum. 10 lira verdim Bunu aldım ama karlımıyım zararlımıyım bilmiyorum. Bunu aldım, Fatih Hoca’ya sattım 11 liraya. Paramı saydım, haa iyi 1 lira kar etmişim. Peki ben tekrar kar etmek istiyorum ne yapmam lazım? Tekrar bu para ile gidip yine bunu veya başka bir malı parayı verip o malı almam lazı. Ondan sonra yine kar ettim mi? Yok henüz belli değil. Tekrar bunu satıo parayı hesaplamam lazım kardamıyım zarardamıyım. Hani merhum Sabancı diyordu ya “utulduk mu uttuk mu ben ona bakarım” diyordu. Şimdi bu da uttu mu utuldu mu bu üçlü bir işlem sonucunda ortaya çıkıyor. Yani burdan alıyorsun buraya bir bedel ödüyorsun, ondan sonra alıp başka tarafa satıyorsun, burdan kazandığını mukayese ediyorsun burdan verdiğin ile buradan aldığını, karlı mı zararlı mı o zaman ortaya çıkıyor. Fakat faizde bir şekilde para buldun: ister ticaret yoluyla ister miras kalsın ister şu olsun bu olsun. Elime bir 100 kira geçmiş, Fatih Hoca’ya veriyorum 110 lira alıyorum. Tekrar 100 lira veriyorum tekrar 120 lira alıyorum. Tekrar veriyorum tekrar 130. İşte Hasan’ Hüseyin’e veriyorum alıyorum. Bakın üçüncü bir işlem yapmadan yerimde saydığım halde sürekli aynı işlemi yani ben ekonomik insanlık için katma değer üretici bir eylemde bulunmadan sadece hiç bir şey; ne mal alıp satmadan yani bu aldığım parayı ekonominin kanallarına sokup tekrar getirmeden ben kazancımı, paramı sözde arttırıyorum. Ben arttırdıkça insanların ceplerindeki para azalıyor. Bileşik kaplar misali onların suyu azalıyor benimkisi yükseliyor. Ondan dolayı Allah buyuruyor ki; faiz ayrı bir işlemdir ayrı eylemdir, faiz ayrı eylemdir. Kazanç mı sağlamak istiyorsunuz: ticaret yöntemini kullanın. Borcu mu kullanacaksınız? Kazanç için bunu kullanmayacaksınız. Borcu çünkü başta söyledik yardımlaşma dayanışma amaçlı için meşru kılınmış bir yöntemdir. Bunun dışında başka bir yöntemle bunu kullanamazsınız. Yani izleyicilerimizden biraz özür dileyerek olay daha iyi anlaşılsın diye bir örnek vereyim. Allah iki farklı cinsin bir arada yaşayabilmesinin meşruiyetini nikah akdine bağlamıştır. Siz normal şartlarda birbirine haram olan bir bay bir bayan, siz birlikte bir aile yaşamak mı istiyorsunuz? Tamam, bunun yolu nikahtır. Nikah akdini yaparsınız, taraflar ona göre sorumluluğu alır yüklenir, herkes kendisine düşene göre ve birlikte yaşarsınız. Ben nikah akdini bunun için meşru kıldım diyor Allah. Ama siz mesela nikah akdini bu amaçla, bir aile kurmak için değil de bir kazanç aracı olarak kullanırsanız işte o kuruluş meşruiyet amacının dışına çıkmış olursunuz. O zaman da aileler dağılır nesiller bozulur sosyal problemler olur. Bu nasıl böyle oluyorsa ekonomik problemler ortaya çıkıyor.
YAHYA ŞENOL: Devamında C.Hakk faizin hiç bir şekilde devam ettirilmemesi gerektiğini söylüyor. Bir sonraki ayette de “BAKARA, 276.. Ayet: Yemhakullahür riba” Allah faizli işlemi, faize dayalı ekonomiyi daraltırım diyor Allah. Eksiltir Allah. “ve yürbis sadekat” sadakaları da arttıracağını belirtiyor. Bir sonraki ayette de esas faiz yasağının ne kadar önemli olduğunu bildiren ayet burda geliyor BAKARA, 278.. Ayet: Ya eyyühellezıne: ey iman edenler”, “amenüttekullahe: ondan çekinin”, “vezeru ma bekıye miner riba in künüm mü’minın” eğer inanmışsanız, Allah’a inanıyor ve güveniyorsanız faizden arta kalan her şeyi bırakın. Bir gram bile olsa borç verdikten sonra gelir elde etmeyin. Bakın “edafen mudaafe” yi buradan daha net bir şekilde anlıyoruz. Ufacık, bir liracık bile olsa fazla gelir elde etmeyin. Ne kaldı ise onu bırakın. Ne olur bırakmazsanız?BAKARA, 279.. Ayet: Fe il lem tef’alu: eğer böyle yapmazsanız”, “fe’zenu bi harbim minallahi ve rasulih: bilin ki Allah ve resulüyle savaş halindesiniz bu saatten sonra”. Allah’ın bu kesin yasağı karşısında hala faiz alıp vermeye devam ederseniz bilin kü Allah’a ve resulüne karşı savaş halindesiniz. Böyle ciddi böyle büyük bir günah. Peki “ve in tübtüm” bu ayetler karşısında korktunuz, çekindiniz, yanlış yaptığınızı anladınız ve tevbe ettiniz. Ne olacak? “fe leküm ruusü emvaliküm: o zaman ana mallarınız sizindir”. Yani ben götürüp Servet Hocam’a paramı verdim. Verdiğim para ana malım benim neydi? 1000 lira. O zaman diyor ki tevbe ettiysen geri en fazla o verdiğin 1000 lirayı geri alabilirsin. 1001 lira geri alamazsın. Senin malın senin tevbe ettiysen. Tamam. “la tazlimune ve la tuzlemun” fakat arada enflasyon kaybı, bir şey oluşmuş ise ne sen zarara uğra diyor ne de karşı tarafı zarara uğrat. “ve in kane zu usretin” tamam faiziyle geri alırım deme. Mühlet ver, eli çıkınca da verdiğin kadar borcu geri alırsın. C. Hakk burada faizi, faizli işlemi mutlak manada yasaklıyor. Dolayısıyla kat kat artma özelliği haram olduğu gibi çok az artma özelliği olan da haramdır faizin. Ayetler net bir şekilde bize bunu gösteriyor.
SERVET BAYINDIR: Son ayetle ilgili olarak 280.ayette aslında tam bugünlere ışık tutan bir yönü var bu ayetin. Mesela malesef diyelim bizim doğuda, güneydoğudaki bir takım terör olayları sebebiyle yahut da bu 15 Temmuz menfur darbe girişimi sebebiyle bir takım ekonomik sıkıntılara darboğaza giren insanlar oldu, işletmeler oldu. Ve devlet de bu insanların kredilerini, borçlarını vesair taksitlendirme, yeniden yapılandırma yoluna gitti. Fakat burada bu yeniden yapılandırmayı faizli olarak yaptılar. Yani işte bu ayete göre diyor ki Allah; “eğer borçlu, meşru bir sebepten dolayı borcunu ödeyemiyor ise bir süre tanıyın. Bu sürenin içerisinde-işte yeniden yapılandırma denebilir-yeniden yapılandır. İnsanın diyelim 100 bin lira borcu var, aylık 10’ar bin lira taksit ödemek zorunda idi ama ödeyemiyor. Varsayalım ki eğer 5’er bin liraya siz bunu indirir de taksitleri uzatırsanız bu insan ödeyebilecek. Dolayısıyla 5’er bin liraya indirin ama süreyi uzatın fakat faiz eklemeyin”. Bizimkiler, ödenememiş kredi kartları borçlarını yeniden yapılandırıyoruz diye insanları tekrar faize bulaştırdılar. Hiç faizle alakası olmayan insan da yeniden yapılandırılıyor çok iyi bir şey oluyor diye gidip faizin altına imza attılar. Dolayısıyla bu çok yanlış bir uygulama. Malesef şu anda hararetle uygulanan bir şey. Ayet diyor ki; 1-Eğer gerçekten, varsayalım ki bugün doğuda, güneydoğuda bildiğimiz vesair olaylar sebebiyle iş yerleri, işletmeler, dükkanlar, insanlar eğer borcunu ödeyemiyorsa süre tanı. Hatta hiç isteme, bekle. Bekle, de ki; “Bir yıl, 2 yıl şartlar düzelene kadar ödeyemeyebilirsin”. 2- Hadi varsayalım sen de tamamen vazgeçemiyorsun, senin de ekonomik planlarına uymuyor, o zaman hiç olmazsa yeniden yapılandır fakat faiz uygulama. Hatta ayetin devamı, eğer tamamen vazgeçerseniz “nurun ala nur” diyor Allah. Eğer böyle bir imaknın varsa tamamen vazgeç. Bunu da sadaka olarak say ki o insan artık onu silsin yeni bir beyaz sayfa açsın ve yeniden hayatına başlasın, işini gücünü ona göre planlasın projesini yapsın, ona göre atılımını yapsın ona göre işçisini alsın. Sonuçta yine toplum kazanmış olacak. Dolayısıyla böyle bir durum var ve şu anda bu ayetin en fazla ıskalandığı bir dönemi de yaşıyoruz. Şimdi.. Yahya Hoca ayetleri okudu. Tabi ayetler Resulullah’a inzal edildiğinde o günkü müslümanlar bu ayetleri okuyorlardı, biliyorlardı ve hayatlarına tatbik ediyorlardı. Başta Resulullah. Peygamberimizin faizle ilgili ayetlere ilişkin çok sayıda uygulaması var. Yani tatbik sahasına yönelik çok sayıda uygulaması var. Mesela döneminde hıristiyanlarla yaptığı sözleşmeler var. Taifliler ile yaptığı sözleşmeler var. Diğer kabilelerle yaptığı sözleşmeler var. Bir çok sözleşmede faizcilik yapılmayacak diye madde koymuştur. Hatta Taif kuşatmasında hani müslümanlar yaklaşık 40 gün Taif’i kuşatıyorlar, mağluğ edemiyorlar, tekrar bir anlamda vazgeçip Medine’ye dönüyorlar. Taifliler bir heyet gönderiyor Medine’ye “biz Muhammed ile anlaşalım” diyorlar ve geliyorlar diyorlar ki “bir takım şartlar var”. Bu şartlardan birisi: bizim putumuza dokunma/Hubelimiz’e dokunma. Bir diğeri: namaz 5 vakit olmasın da biraz az olsun. Bir diğer şart da faizciliğimize dokunma diyorlar. Bize süre ver, faiz meselesine dokunma şimdilik. Bakınız, PeygamberimizSav Mekke’yi feth etmiş, sonra Taif’i kuşatmış yani başaramamış bir anlamda, mağlup edememiş, teslim alamamış. O kadar dirençli bir site devleti. Oradan gitmiş Medine’ye, daha sonra bunlar heyet gönderiyorlar “biz sana teslim oluyoruz, seni kabul ediyoruz ama faizciliğimize dokunma”. Peygamberimiz diyor ki; “Allah’ın haram kıldığı hiç bir şeyde benim en küçük bir tasarruf hakkım ve yetkim yoktur. 1- O put yıkılacak. 2-Faizcilik yapmayacaksınız. 3-Namazları eğer müslümansanız tam kılacaksınız vs. diğer şartların hiç birini kabul etmiyor. Yani demiyor ki “ya biraz tölerans göstereyim. Olsun nasıl olsa bunlar alışırlar daha sonra. Bir kabul edelim, bunları egemenliğimiz altın alalım da daha sonra bunu uygularız” demiyor. Çünkü Allah Ona böyle bir yetki vermiyor. Dolayısıyla Peygamberimiz’in uygulamaları olduğu gibi bu bahsettiğim şekilde, bir de çok sayıda Peygamberimiz’den nakledilen hadisler var. İşte bu konu ile ilgili Fatih Hoca o hadislerden bir kaçını okuyabilirsek.
FATİH ORUM: Servet Hocam’ın en son söylediği şey şu açıdan çok önemli. Bugün kuranı kronolojik okuma yapmak gerekir, ona öyle yapmak gerekir yani kuranın bir Mekke dönemi vardır bir de Medine duvarı vardır. Dolayısıyla oradaki süreci bugün biz de uygulayabiliriz diyerek bugün esasında Türkiye’de bir takım konularda yaşadığımız sorunlar aslında Mekke dönemidir, dolayısıyla işte faiz de öncelikli konulardan değildir,bir süreye kadar tölerans gösterilebilir ve faizli bir takım işlemlere henüz daha sistem tam oturmadığı için cevaz verilebilir şeklinde bir takım görüşler var. MuhammedAs’ın biraz önce Servet Hoca’nın naklettiği o tavrı çok önemli. Yani bu konuda Allah’ın yasakladığı, kesin olarak tavrını koyduğu bir konuda “bu süreci yaşıyoruz, henüz daha tam olarak asıl sistemimizi oturtamadık” şeklindeki hiç bir gerekçe bugünkü faizli işlemler için gerekçe olamaz. Şimdi bunu söyledikten sonra esasında Yahya Hoca’nın okuduğu ayetlerden sonra MuhammedAs’dan faizle ilgili nakiller yapmak esasında söylenenleri yeyitten başka bir anlam ifade etmiyor. Çünkü ben şuraya baktığım zaman ayetlerde ne varsa MuhammedAs kendi diliyle ve insanların algılama düzeyine göre bunları ifade etmiş. Başka bir şey söylememiş. Hani bizim geleneğimizde aslında kuranda faizle ilgili ifadeler kapalıdır hatta işte içtihada ihtiyaç duyar ve hatta MuhammedAs’ın yaptığı açıklamalar bile tam yeterli olmamıştır, bunları tam olarak açıklayamadan vefat etmiştir. Dolayısıyla bir takım şüpheli alanlar vardır. Bunlardan işte açıklamamız lazım diye böyle muğlak, dinin tam olarak açıklanmadığı tam olarak oturmadığı ve bu dinin tebliğcisi ve uygulayıcısı olan MuhammedAs’ın da bu görevi tam yapmadan ahirete göçtüğü gibi kendi ayağımıza kurşun sıkan bir takım ifadeler.
SERVET BAYINDIR; Unutmadan şimdi tam sizin sözünüze ek olarak. Deniyor ki; iki türlü faiz vardır. Daha çok ehli sünnet için bunu söyleyelim. Riba fadl veya riba bey yada ribal nesiye yahut ribel cahiliyye. Kuranın yasakladığı faiz cahiliye döneminde insanların uyguladığı faizdir. Bir de ribel fadl vardır ki asıl efendim buğday, arpa, hurma vs. değişimi ile yapılan faizciliktir. Bu normalde kuranda yasaklanmamıştır aslında. Bunu peygamberimiz hadisle yasaklamıştır 6 mal hadisinde diyerek önce bir defa surda bir gedik açıyorlar. Ondan sonra da işte sabahtan beri bahsettiğimiz bütün o diğer asıl kapılara yol arıyorlar. Oysa faiz olayı peygamberimizden önce de hıristiyanlıkta da yahudilikte de ham olarak kanunlarında da Sümerler’de de Hinduizm’de de Budizm’de de tüm dinlerde faiz haram kabul edilmiş yasak kabul edilmiş. Yeni bir şey değil.
FATİH ORUM: Aynen öyle. Bu insanlar bunun ticaretle meşgul olduğunu ticaretle temayüz ettiklerini söyleyip faizi bilmedikleri ve MuhammedAs ile faizle tanıştıklarını söylemek hakikaten tarihi gerçeklere de aykırı. Şimdi rivayetlere geçersek ikiye ayırabiliriz tıpkı ayetlerde olduğu gibi. Ayetlerde iki tema vardı altı çizilen. Birincisi faiz yasağının esasında ne kadar kötü bir şey olduğunu, bununla hiç bir zaman sonuca ulaşılamayacağını ve bunun büyül bir vebal olduğunu söyleyen hem dünyada hem ahirette bunun bir karşılığının olacağı, yasak olduğunu bildiren ayetler vardı. Hadislerde de öyle. Mesela MuhammedAs’ın faizin şirk, sihir, haksız yere adam öldürme, yetim malı yeme, savaştan kaçma, namuslu kadınlara iftira atma gibi insanları ve toplumu mahfeden 7 büyük günahtan biri olduğuna dair mesela sözü yine kurana vurulduğunda kurandan çıkartılmış bir hikemet/doğru hüküm. Hâkeza faize, bu işi yiyen, yediren, şahitlik eden, bu işin kurumlarını oluşturan kişilerin de dışlanacağını yani bütün bunların bu işin içinde olması hasebiyle suçlu olduklarına dair bir rivayet hâkeza kuranda bunun kamusal bir problem olduğunu, bütün dünyayı ilgilendirdiğini ve içerisinde yer alan herkesin bunun vebaline katlanacağıma dair ifadelerle örtüşmekte. Öte taraftan mesela faizcilikle zenginleşen kişinin sonu mutlaka fakirliktir şeklindeki bir rivayet. Kurandaki az önce okunan ayetlere bakıldığında da işte faizli işlemin asla artmayacağını, bunun sonuç itibarıyla bir darlık getireceğine dair ayetler okundu. Ancak bu noktada cahiliye faizi kaldırılmıştır şeklinde bir rivayet var. Tıpkı kurandaki herhangi bir ayeti doğru anlamak için diğer ayetlere bakma ihtiyacının olması gibi MuhammedAs’dan bize rivayet edilen şeyleri de yine bütünlük içerisinde ele aldığımızda mesela cahiliye faizi kaldırılmıştır, cahiliyeye ait bir faiz, onlara has bir faiz anlamına gelmiyor çünkü bu konuda Onun bir başka rivayeti var. Cahiliye devrinden kalma faizin hepsi kaldırılmıştır, sadece ana parayı alacaksınız. Yani demek ki esasında sadece onların yaptığı bir faiz türü değil bütün dünyada uygulanan faiz var ki onlar da uyguluyorlar ve burada yapılacak şey ana parayı alacaksınız ki biraz önce Bakara suresinin 278.ve 279.ayetinde zaten söylenmişti. Devamında rivayetin “böylece ne zulmetmiş ne de zulme uğramış olursunuz” yine Bakara suresi 279.ayetinde yine aynı ifadeler geçiyordu. Ve bunun dışında yine ribanın içeriği ile keyfiyeti ile alakalı başka rivayet, faizin borçta olduğu. Yani işte kredi ile söz konusu olabileceği borçtan elde edilen gelir olduğunu ifade eden ki heralde faizin bu kadar mükemmel tanımını MuhammedAs’ın dışında şu ana kadar yapan da olmamıştır.
SERVET BAYINDIR: Burada şu var: mesela halkımızdan çok sorular geliyor bizim ferva.net’e veya telefon açarak Süleymaniye Vakfı’nın telefonlarına bu faizle ilgili çok sayıda soru soruluyor. Yahut diğer komuoyunda bu konu ile ilgili soruları takip ediyorsunuz, ediyoruz. İnsanlar o kadar şeyden endişe ediyor yani hassasiyetlerinden dolayı şüpheleniyorlar acaba şu işte faiz var mı? Acaba şunda faiz yok mu? Aslında ölçü belli. Kriter belli. Sorulacak soru şu: benim problem olarak gördüğüm bu işlemde bir taraf diğerine bir şekilde doğrudan veya dolaylı bir borç alacak ilişkisi var mı yok mu? Burada biri diğerine velev ki bir saatlil olsun bir borç alıp veriyor mu yoksa başak ekonomik ilişki mi var burada? Temel mesele bu. Bir işlem faiz var mı yok mu sorusunu sorduğumuz zaman ilk bakacağımız nokta burada borç ilişkisi var mı yok mu? Eğer borç ilişkisi ise ikinci soru: burada borç veren kişi diğerinden bir menfaat sağlıyor mu sağlamıyor mu maddi anlamda? Eğer sağlıyorsa bu faizdir. Bir menfaat yok ise Allah rızası için vermiştir veyahut da adamın Allah ile ilgili bir derdi yoktur toplumsal yardımlaşma dayanışma amaçlı olarak vermiştir. Hangi amaçla verirse versin eğer artı bir getiri işlemi yoksa işin içinde o kayıtlarında, burada faizden söz edilemez. Faizden bahsedilemez. Ama işte malesef bazen “ya burda borç yok, biz alım satım yapıyoruz”. Mesela bazı galericiler mesela bazı mobilyacılar veya bazı kişiler görüntüde alım satım yapıyor ama gerçekte tefecilik yapıyor. Ve malesef bunu da Fatih Hoca bu sizi Yahya Hoca’yı daha çok ilgilendiriyor. Bir takım mezheplerin sözde yorumuna dayalı olarak bunlar uygulanıyor ve bu mezheplerin hakim olduğu belirli bölgelerde bunlar çok yoğun uygulanıyor. Ve bunlar yapılan tamamen tefecilik ama yeşile boyanmış tefecilik. İslamın kılıfı altına sokulmuş tefecilik. Ve bu normal faizcilerin yapmış olduğu faizden daha dehşetli günah. Çünkü diğer faizci diyor “ben tamamen açıkça faizcilik yapıyorum”. Sözde islama uygun bir iş yapıyorum diyor hem kendini kandırıyor hem karşı tarafı kandırıyor hem güya sanıyor ki Allah’ı kandırıyor. Böyle bir uygulamada var malesef.
FATİH ORUM: Şöyle toparlayayım ben yine sözü size bırakayım. Bu sözüne ettiğimiz rivayetlerin dışında yine ön plana çıkan bir başka rivayet var ki işte hepimizin malumu MuhammedAs altını altın ile gümüşü gümüş ile hurmayı hurma ile tuzu tuz ile gibi peşin olarak ve işte eşit olarak satma ile ilgili. Burada da biraz önce Servet Hocam’ın ifade ettiği işte alış veriş görüntüsü altında bir takım işler bir takım karartmalar yaparak insanları ve toplumu faize düşürecek insanlara karşı MuhammedAs’ın bir uyarısı bir ikazı ki aslında bugün faiz böyle üstü karartılarak yapılıyor. Bu da biraz önce okunan Bakara suresinin 275.ayetinde şeytanın insanların aklını çelmesi ve faizin de aslında alış veriş gibidir diyenlere karşı bir tetikte olma teyakkuzda olmaya yönelik bir rivayettir. Dolayısıyla biraz önce okunan ayetler ne söyledi ise MuhammedAs’ın faiz ile ilgili söylediği şeyler oradaki ifadeleri insanların anlayacağı şekilde uyarlanmasından ve uygulanmasından ibarettir diyorum ve sözü bırakıyorum size.
SERVET BAYINDIR: Teşekkür ederim. Bir de yine bu konuda Fatih Hoca’nın bu sözünden hareketle aklıma gelen yine işin erbabı için bunu söyleyelim. Faizlerde bir “altı mal hadisi” denen bir hadis vardır kitaplarda. Yani altı tane mal sayılır; altın, gümüş, buğday, arpa, hurma ve tuz. Denir ki bir kısım ekollerde, bir kısım kitaplarda, bir kısım mezheplerde denir ki; “sadece bu 6 mal iştr borç alış verişinde kullanılır ve bundan gelir elde edilirse bunlarda faiz cereyan eder. Bunların dışındaki başka malların bu amaçla kullanılmasından elde edilen gelire veya bu işleme faiz denmez” şeklinde görüşler var. Mesela kısaca söyleyelim Zahiri mezhebi bizim Zahiri mezhebi var, sadece bu 6 malda faizcilik olur, onun dışındaki herhangi bir malı alırsan verirsen istediğin kadar fazla al ver faiz olmaz diyor. Şafi ve Maliki mezhebine geliyorsunuz diyor ki; “altın-gümüşte artı bir de gıda maddelerinde. Hatta Malikiler stoklanabilir yani dayanıklı gıda maddelerinde ancak faizcilik yapılır diğerlerinde yapılmaz. Mesela vatandaşın birisi Kûba’dan bir soru sormuştu bizim fetva.net üzerinden. Ben diyor “burada Küba’da bir müslüman olarak yaşıyorum. Burada insanlar birbirlerine diyelim ki 100 torba çimento veriyor 150 torba geri alıyor. Veya şu kadar petrol veriyor fazlasıyla geri alıyor. Diyorlar ki bak Şafi mezhebine göre faiz söz konusu olabilmesi için alınan verilen mal ya altım gümüş olması lazım yada gıda maddesi olması lazım. Çimento da petrol da gıda maddesi değil dolayısıyla burada faiz olmaz diyorlar. Şafi mezhebinin bu görüşü doğru derseniz adamların görüşü doğru. Ama bal gibi faizcilik işte. Dolayısıyla burada bir tuhaflık var. Hanefi mezhebi olayı biraz daha geniş tutuyor fakat işin aslına indiğimiz zaman mesela tâbiinden Said Bin Cübyr, İbni Sirin, İbni Macuşun denen çok sayıda alimden nakledilen görüşler var. İbni Abbas sahabeden. Diyor ki; “faizde mal sınırlaması olmaz”. Başta söylediğimiz gibi. Yani kumar oynarken ortaya para koyarsak al-ver parayı alırsak kumar olur, ortya diyelim ki altın koyarsak kumar olur ama buraya mücevheri koyup da kim kazanır onu alırsa kumar olmaz, başka bir mal koyarsak, petrol üzerine oynarsak kumar olmaz demeye benziyor. Öyle şey olmaz. İnsanlık borç alıp vermek için hangi malları kullanabiliyor ise o gün o tür malları kullanıyordu, bugün bu tür malları kullanıyor, yarın elektronik parayı kullanacak. Nitekim bugün de kullanıyor. Dolayısıyla hangi tür malı kullanıyor ve bundan borç verip karşısından o ana paranın fazlasını alabiliyor ise bunun için neyi aracı kılabiliyorsa orada faiz söz konusu olur diyor. Fakat malesef bu görüşler tâbiin döneminin önemli alimleri hicri 70, 80, 90, 100, 150 yıllarında yaşamış vefat etmiş olan bu insanların bu görüşleri malesef rafların tozlu yaprakları arasında kaybolmuş ve diğer faize kapı açan görüşler islam dünyasında yaygınlaşmış. Böyle de bir durum var. Şimdi peki bu faiz meselesini az önce dedik ki; orta çağda Avrupa’da faiz yasağını delmek için bir takım teşebbüsler olmuş. İşte Kalvimizm denen bir hareket var. Peki bunun temeli ne ki? Yani hıristiyanlıkta yahudilikte faizle ilgili neler söylenmiş ki bunlar Avrupa’da kilise ve özellikle kapitalizmin babaları kabul edilen bu zatları neden faizi meşrulaştırmak için mücadele etmişler? Onu da Vedat Yılmaz bir zahmet. Yahudiliktr fazi nasıl yasaklanmış? Neler cereyan etmiş.
VEDAT YILMAZ: Öncelikle yahudiliğin tarihi çok eski biliyorsunuz. Yahudilik çok antik medeniyetlerle de bağlantı kuran aslında bir toplum. Babil olsun Asur olsun pek çok medeniyetle yahudilerin ilişkisi olmuş. Dolayısıyla bu medeniyetlere baktığımız zaman yani antik medeniyetlere baktığımız zaman bu medeniyetlerde borç üzerinden gelir sağlama işleminin mevcut olduğunu görüyoruz ve devletlerin de buna yönelik özellikle oranlarla ilgili bir takım düzenlemelere gittiğini görüyoruz. Mesela m.ö 18.yy Hamurabi kanunlarında bununla ilgili bir takım düzenlemeler olduğunu görüyoruz. Onlara göre gümüş üzerinden alınacak faizin yıllık %20’yi geçmemesi, buğday üzerinden alınacak faizin yıllık %33’ü geçmemesi gibi bir takım düzenlemeler ortaya koyduklarını görüyoruz. Mesela daha öncesinde Antik Mısır’da faizin ana parayı geçmemesine dair bir kanun olduğunu görüyoruz. Antik Yunan’a Antik Roma’ya geldiğimiz zaman burada da borç faizinin % 12’yi geçmemesi senelik, aristokrat sınıfı için de bu oranın %4’lere kadar düşürüldüğünü görüyoruz. Tabi şunu da söylemek lazım mesela Antik Yunan’da Platon gibi Aristo gibi düşülürler faize kesinlikle karşı çıkmışlar ve faizin ahlaksız bir davranış olduğunu söylemişler. Aristo örneğin şöyle bir şey söylüyor; “kısır bir metal parçası olan paradan kazanç elde etmek gayrı tabii. Yani tabiata aykırı bir şeydir, fıtrata aykırı bir şeydir ve aynı zamanda adalete aykırı bir şeydir” diyor Aristo. Yine Aristo şöyle bir şey söylüyor; “faizin zararı mümferit değildir” yani sadece kişiyle sınırlı bir zarar değildir. Aynı zamanda devletlerin selametini de tehlikeye atan büyük bir zarardır diyor faiz ile alakalı Aristo. Tabi böyle görüşler de var tarih içerisinde. Yahudiliğe geldiğimiz zaman yahudilik faizli işlemlerin yoğun olarak yapıldığı bir medeniyetler havzası içerisinde yer aldığı için Allah kanunlarında faizi kesin olarak yasaklıyor. Mesela örneğin tevratta Ezekkel kitabınım 18.bölümünde doğru insanı tanımlarken Allah şöyle söylüyor; “kimseye haksızlık etmez ancak borcunu geri verir ve soygunculul etmez, aç olana ekmeğini verir, çıplak olana giysi giydirir, borç verirken faizle vermez, murabaha kârı da almaz” diyor. Burada bu ifadeye baktığımız zaman sanki genel bir şekilde faizin yasaklandığını görüyoruz. Yani kime verirsen ver borç verirken faizle vermezsin diyor. Ancak başka bir bölüme baktığımız zaman Tesniye’nin 23.bölümüne baktığımız zaman burada faizle ilgili farklı bir hüküm ortaya çıkıyor. Şöyle söylüyor 19.pasajında; “para faizi olsun zahire faizi olsun yahut ödünç verilen her şeyin faizi olsun faizle kardeşine borç vermeyeceksin. Fakat faizle yabancıya borç verebilirsin”.
SERVET BAYINDIR; Yani yahudi olanı kardeşi kabul ediyor, kardeşine faizle borç vermeyeceksin ama yahudi olmayan herkese verebilirsin.
VEDAT YILMAZ: “Yabancıya faizle borç verebilirsin fakat kardeşine faizle borç vermeyeceksin. Tâki mülk olarak gitmekte olduğun diyarda elini atacağın her şeyde Allah’ın Rab seni mübarek kılsın”. Şimdi burada yabancıya faizle borç verebilirsin ilkesini aklımızda tutarak bir de şu bölümü okuyalım, aradaki ilişkiyi kurmaya çalışalım. Yine Tesniye’nin 15.bölülünde 6.pasajda şöyle bir ifade var; “çünkü Allahın Rab, sana vaad etmiş olduğu gibi seni mübarek kılacaktır. Ve çok milletlere borç vereceksin fakat sen borç almayacaksın ve çok milletlere hükmedeceksin ve fakat sen onların hakimiyeti altına girmeyeceksin”. Dolayısıyla burada faizli borç üzerinden yahudilerin milletler üzerine hakimiyet kurması gibi bir düşünce var Eski Ahit’in içerisinde.
SERVET BAYINDIR; Yahya Hoca siz Nisa 160’ı atladınız. Tam bunun üzerine o zaman veyahut da Vedat siz bitirin. Bitirdiniz mi?
VEDAT YILMAZ: Bir de hıristiyanlıkta İsaAs ile ilgili olan bölümü söyleyeyim. İsaAs da Luka 6.bâbında 34.pasajında şöyle bir şey söylüyor; “eğer kendilerinden kazanç elde etmeyi ümid ettiğiniz kümselere borç verirseniz sizin ne mükafatınız olur? Günahkarlar bile karşılığını almak üzere yani kazanç elde etmek üzere ödünç verirler”.
SERVET BAYINDIR; Bakın, ödünçe odaklanıyor.
VEDAT YILMAZ: Yani diyor ki siz borçtan kazanç elde etmeyi umduğunuz zaman kafirlerden ne farkınız kalır? Onlar da zaten öyle yapıyorlar diyor İsaAs.
SERVET BAYINDIR; Bu işin günahkarlık olduğunu, yanlış olduğunu hıristiyanlıkta da ifade ediyor. Az önce yahudilik ile ilgili o bölümün bir defa kurandaki yerini Yahya Hoca onu kısaca bir söyleyelim.
YAHYA ŞENOL; Nisa suresinde yahudilerin başlarına gelen azab, belalar ile alakalı olarak C.Hakk 153.ayetten itibaren bir kaç ayet indirmek suretiyle onların işlerini bize haber veriyor. Tâki burada 161.ayete kadar geliyoruz. Yukarlarda şunları şunları yaptıklarından dolayı onalara şöyle cezalar verdik diyor. En son 161’de de NİSA, 161.. Ayet: “Ve ahzihimür riba ve kad nühu anhü: yasaklandıkları halde faiz almalarından dolayı da”. Bir suçları da buydu diyor. Yasaklanmalarına rağmen faiz alıp vermeleri “ve eklihim emvalen nasi bil ba’tıl; ve insanların mallarını batıl yolla yemeleri yüzünden onlara türlü türlü cezalar verdik”, “ve a’tedna lil kafirıne minhüm azaben elıma: ve içlerinden kafir olanlara da acıklı bir azab hazırladık” diyor Allah. Yasaklanmalarına rağmen faiz alıp vermiş olmaları suç olarak zikrediliyor.
SERVET BAYINDIR: Vedat’ın okuduğu ilk ayetlerde yahudilikte yahudilere faizli işlemi tamamen yasaklıyor tevratın ilk ayetlerinde. Daha sonra diğer okuduğumuz ayetlerde “efendim yahudi olana vermemem gerekir ama yahudi olmayanlara verebilirsin” demeye getiriyor. Dolayısıyla yahudiler kendi aralarında aslında yahudiler arasında faizi haram kabul ediyorlar. Peki kuranın kınadığı olay ne? Onların yahudiler dışındaki yabancılara faizle borç verip insanların mallarını almalarını kınıyor ve cezalandırdık diyor. Fakat yine ordaki ayetlerde Vedat’ın okuduğu tevrat pasajlarında efendim yahudiler faizciliği bir tahakküm aracı olarak görüyorlar. İnsanları sömürme aracı olarak görüyorlar. Nitekim Tora Şerhi var, Tora Şerhi diye bir kitap var. Türkçede de yayınlanıyor. Orada da tevratın bu ilgili ayetlerini tefsir ederken diyorlar ki yine bir yahudi ilim heyeti tarafından yazılan bir kitap ve resmi bir kurum tarafından yayınlanıyor. Diyor ki; “yahudilikte bir yahudi diğer yahudiye faizle borç vermesi yasaktır haramdır. Çünkü faiz işlemi yılan sokmasına benzer. Yılan bir insanın topuğundan ısırdığı zaman ilk planda insan onun acısını dehşetini anlamaz. Ama o yılanım zehiri vücutta bir dağıldı mı o insanın bir daha iflah olması da mümkün olmaz. Onun için bir yahudi diğer yahudi kardeşini yılan gibi zehirleyip öldüremez” diyor. Fakat dikkat edin yahudi olmayanlara bunu yapabilirsiniz diyor. Ondan dolayı dünyada mesela 2008 krizi oldu. 2008 krizinde Amerika kendi büyük şirketlerini, bankalarını kurtarabilmek için para bastı, o şirketlerinin hisselerini aldı ve şirketlere para verdi. Nakit sağladı ve bir çok şirketi kurtardı. O zaman bizim Ecevit döneminin ekonomiden sorumlu yahut da BBDK’dan sorumlu olan Zekeriya Temizel bir açıklama yaptı. 2008’de açıklama yaptı. Dedi ki; “aynı olay bizim dönemimizde de 2001 Ecevit krizi döneminde de biz aynı olayda para basıp bizim şirketleri kurtarmak istedik ama Amerika ve İMF bize müsade etmedi”. Ne demek istiyor adam? Kendilerine gelince para basıp kendi şirketlerini kurtardılar ama bize gelince 2001’de bize müsade etmedi diye bir açıklama yaptı. Nasıl müsade etmiyor? Gelip senin matbaana mı el koydu? Yook! Borcu vermiş, borçla seni bağlamış tahakküm etmiş binmiş tepene, ondan sonra diyor ki hareket edersen binerim daha da tepene binerim. Mahkum etmiş. Ve faizle mahkum etmiş. Ve nitekim ondan sonra mecburen dışarıdan transfer bakan gönderdiler ve işi idare ettiler. Dolayısıyla yani bu mantık bugün de uygulanıyor. Bugün de geçerli. Ve malesef müslümanlar uyanmadığı sürece. Fatih Hoca’nın okuduğu bir hadis vardı. Diyor ki; “faiz haksız yere insanı öldürme, namuslu bir kadına iftira atma, sihir vs.vs. gibi 7 büyük günahtan biridir”. Şimdi düşünün ki bir devlet öyle bir şekilde kurulmuş ki dilediği gibi insanları öldürebiliyor. Böyle bir devlet olur mu? Dersiniz ki olmaz kardeşim, böyle bir devlet mantığı olmaz. Yahut dilediği insanlar istediği gibi iftira atıyor. Olmaz, bu, devletin mantığına aykırı. Yahut işte oradaki 6 büyük günahı yapan bir organizasyon olsa devlet veya şirket dersiniz ki kardeşim bu olmaz. Ama dünyadaki hemen hemen bütün devletler hemen hemen bütün şirketler finansal yönetim işlemlerini faiz üstüne kurgulamışlar ve hiç kimse de olmaz bu ne yapıyorsunuz diyen yok. Çünkü sistemi böyle kurgulamışlar. Yani efendim merkez bankası piyasaya parayı verirken para sürerken faizle veriyor, piyasadan parayı alırken faizle alıyor, merkez bankasından bu işi yapan alttaki banka ki merkez bankası ile bankalar bu işi yapabilir. Normal banka da vatandaşa parayı verirken faizle veriyor, vatandaştan parayı alırken faizle alıyor. Bütün sistem bu şekil üzerine bina edilmiş ve Allah da diyor ki; “bununla iflah olamazsınız”. İşte peygamberimiz diyor ki 7 büyük günahtan biridir. Ondan dolayı iki yakamız bir araya gelemiyor diyelim.
YAHYA ŞENOL: Bu meseleyi belki güncele bağlamak için bir kaç konu belirlemiştik. Dedik ki bunlardan gideceğiz. En son belki bırakılan yerden bağlayacak olursak şimdi yahudiler dediler ki; “evet faiz haramdır ama yahudilerin kendi aralarında. Yahudi olmayana faiz verebilirsiniz”. Faizli borç verebilirsiniz. Çünkü neticede her türlü kazanacak olan yahudi. Müslümanların arasında da faiz haramdır, evet. Ama darul harpda düşmandan faizli borç yani gelir elde edebilirsiniz. Paranızı oraya yatırıp faiz geliri elde edebilirsiniz. Niye? Çünkü kazanacak olan siz müslümanlarsınız. Onlar kaybedecek darul harpte faiz cazidir deniyor. Doğru mu acaba?
SERVET BAYINDIR; Soruları kısa kısa şey yapalım. Süre heralde sıkıştırıyor. Malesef Türkiye’de ve özellikle yurt dışındaki, Avrupa’daki müslüman türkler arasında böyle bir düşünce yaygın. Bu, kanaatime göre yahudilikteki anlayışın bize sirayet etmiş hâli. Dolayısıyla faizli işleme girmek iste alan tarafında ol ister veren tarafında ol günahtır ve faiz haramdır. Hele ki oralarda daha çok dikkat etmen lazım, müslüman islami hassasiyeti ile insanlara örnek olması lazımken bunu istismar ediyor olması ikinci bir vebal oluyor.
YAHYA ŞENOL; Allah’ın hiç bir hükmü mekana ve zamana göre değişiklik göstermez. İslam ülkesinde haram olan bir şey gayrı müslim ülkede de haramdır. Orada helale dönüşmez.
SERVET BAYINDIR: Dİğer sorular vardı Fatih Hoca. Diğer konulara da kısaca temas edelim.
FATİH ORUM; Evet Hocam. Mesela çok güncel bireysel emeklilik, zorunlu emeklilik gibi bir takım sistemlerden bahsediliyor. İnsanlar da bu konuda bir takım tedirginlikler yaşıyorlar: bunun içerisinde faiz var mı? Buradan başlayabiliriz.
YAHYA ŞENOL; 2019’da zorunlu olacak herkese.
SERVET BAYINDIR; Bireysel emeklilik denen bir sistem geliştirildi. Devlet de Yahya Hoca’nın da ifade ettiği gibi 2017 yılından itibaren de belli yaşın altındaki çalışanlar için bunu işletmelere iş sahiplerine bireysel emeklilik fonuna belli bir meblağ yatırma zorunluluğu getirdi. Bunun mantığı şu: bir şirket kuruluyor, bu şirket aslında bütün dünyada mevcut olan fon yönetim şirketi. Dolayısıyla bireysel emekliliğe üye olan insanlar da kendi aralarında adeta bir ortak bir gurup kabul ediliyor. O gurubun parası belli bir yerde toplanıyor. Bu şirket vekil sıfatıyla bu paraları yine devletin belirlediği belli alanlarda belli kriterlere uygun olarak değerlendiriyor. 10 yıl sonunda diyelim buraya para yatıran üye, yatırmış olduğu paraların toplamı, artı bu paraların bü süre içinde değerlenmesinden elde edilen gelir, artı, devletin teşfik olarak yatırmış olduğu 10 yıl süresince kalırsa eğer orada para, işte %25’ini de devlet ben yatıracağım diyor. Dolayısıyla toplam oluşan miktarı da emeklilik maaşı olarak yahut da emeklilik ikramiyesi olarak alma gibi bir sistem kurulmuş. Burada devletin amacı şu: insanların tasarruf alışkanlığını geliştirmek. Devlet belli yatırımları diyelim ki köprüler-yer altı, yer üstü-büyük sermaye gerektiren yatırımlara para bulamıyor. İşin özü bu. İnsanların yastık altında paralar duruyor, yahut da insanlar aldığı maaşı harvurup harman savuruyor bilinçsizce kullanıyor. Dolayısıyla diyor ki böyle hiç olmasa orada bir iki gıdım orada alışır, daha sonra aman oradaki param bozulmasın diye hiç olmazsa sabreder 10 yıl boyunca, orada biriken paraları da biz işte alt yapı vs.yatırınlarında kullanırız ve dışarıya mahkum olmayız. Aslında iyi niyetli bir teşebbüs. Burada soru şu: aslında mantık olarak bir problem yok yani bunda. Fakat soru şu; bu toplanan paraları bu şirket 1-Niye bu paraları değerlendiriyor? Bunun kara kaşı kara gözü için mi! Bu şirket devlet şirketi değil. Devlet diyor ki böyle şirketlere; “siz de bu işi yaptığınız için örneğin % 2.5-%3 işletme komisyonu alabilirsiniz elde ettiğiniz gelirden. Tamam bu da bunun hakkıdır. Bir şey olmaz. Fakat asıl mesele burada biriken paralar helal yollarla mı değerlendiriliyor haram yollarla mı değerlendiriliyor? Yani hazine bonosudur, tahvildir, faizli hisse senetleridir yahut da faizsiz adı altında topluma lanse edilmiş ama özü faizli olan bir takım menkul kıymetlerde mi değerlendiriliyor yoksa gerçekten helal alanlarda mı değerlendiriliyor? Eğer gerçekten helal alanlarda değerlendirilir ise hiç bir problem yok mantık itibari ile felsefe itibari ile fıkhi anlamda bir mahsuru yok. Ama uygulama bakımından çok iyi tetkik edilmesi gerekir.
YAHYA ŞENOL; Peki bunu vatandaş belirleyebiliyor mu Hocam?
SERVET BAYINDIR: Vatandaş istediği şirketle sözleşme yapabiliyor.
YAHYA ŞENOL: Parası nerede değerlendirilecek diye seçebiliyor.
SERVET BAYINDIR: Seçebiliyor. Paketler var. Ben şunu istiyorum diyor. Hatta beğenmedi o şirketi, yanılmıyorsam 2 yılda bir mi mevzuatta tam hatırlayamayabilirim şirketi değiştirme hakkı da var. Seni beğenmedim diğer şirkete geçiyorum gibi. Çok rahat yani. Bu anlamda güzel bir alt yapı oluşturulmuş.
FATİH ORUM: Mesela otoyol, köprü gibi yerlerin finansmanında emeklilik gibi bir takım kavramlardan bahsediliyor. Yine bu da bu bağlamda o zaman.
SERVET BAYINDIR: Hedef şu; az önce dedim ya. Mesela şu anda borsanın, SPK’nın, BDDK’nın bir takım çalışmaları var henüz daha kuluçka aşamasında. Yani hedef şu. Siyasi otoritenin de uzaktan edindiğim bilgiye göre şöyle bir baskısı var. Bu kurumlara diyor ki; “bizi bu tür projelerde yabancı sömürücülere mahkum etmeyin arkadaş. Kendi yağımızla kavrulabileceğimiz kendi paramızla kendi projelerimizi hayata geçirebileceğimiz alt yapı sistemleri oluşturun, bu insanların vicdanına uygun bu faizlidir demeyecekleri ve ben paramı yatırayım buraya hem gelir elde edeyim hem vatanım ülkem kalkınsın diyebilecekleri enstürmanlar geliştirim bize sunun biz bunu kanuna mevzuata geçirelim ve daha sonra bu projeleri hayata geçirelim”. Böyle bir teşebbüs var ve şu anda çalışmalar var. Bahsettiğimiz işte bu emeklilik vs.sistemler de buna yönelik ama henüz kuluçka aşamasında. Bunların çok iyi düşünülüp çok iyi mezuatının çok sağlam yapılması lazım. Yoksa şu andaki yaklaşık 40 yıldır bizde Türkiye’de faizsiz finansta bir takım düzenlemeler oldu veyahut da merdiven altı uygulamalar oldu. Böyle olmaması lazım bundan sonraki yapılacak işlemlerin böyle olmaması lazım.
FATİH ORUM: Yine epeydir gündemde olan bir başka mesele Servet Hocam, altın hesabı. İnsanlar böylesi bir hesaba teşfik ediliyor. Bu konuda da çok soru var. Bu konuda ne dersiniz?
SERVET BAYINDIR: Altın hesabı uygulaması da: aslında bunun iki tarafı var. İki taraflı düşünmek lazım. Bir işin siyasi politik tarafı var. Malum işte Amerika,Çin, Avrupa, Rusya vs.birnirleriyle müthiş bir bu anlamda mücadele içerisindeler. Herkes ileriye yönelik kendisini emniyete almak istiyor. Ve özellikle hazinelerinde altın stoklamaya gidiyorlar. Dolayısıyla bir defa Türkiye’deki mevcut altın stokunun yurt dışına çıkmaması için her türlü tedbirin alınması lazım. Biri bu. Hatta yurt dışından da getirilebiliyorda getirilmesi için gerekli tedbirlerin alınması lazım. Malesef ben açıkçası Türkiye’de şu an için belki bilmiyor olabilirim ben böyle bir hassasiyeti göremiyorum. Bu işin bir tarafı. Hatta bu hassasiyeti işte efendim daha da fazla göstermemiz gereken bu uygulamalardan biri altın hesabı bankalarda son yaklaşık 5-6 yıldır bir altın hesabı uygulaması başladı. İnsanlara özellikle kadınlara diyorlar ki altınlarınızı getirin bize verin, biz bunları sizin adınıza hesaba yatıralım. Daha sonra geldiğiniz zaman isterseniz altınınızı alın isterseniz onun karşılığındaki para ne ise onu alın. Şimdi burada iki uygulama var. Bir: gerçekten reel olarak siz bankaya ister altını yatırın ister TL, Dolar getirip koyun deyin ki ben bununla altın hesabı açmak istiyorum deyin, otomatikman hemen size diyelim ki yatırdığınız paranın karşılığı 100 gram altın ise hemen sizin adınıza 100 gram altını kayıt ediyorlar ve o bankanın altın borsasındaki depolarındaki mevcut altınlardan stok altından 100 gramı sizin adınıza bloke ediliyor. Yarın da satın almak istediğiniz zaman ben altınımın bizzat kendisini istiyorum diyorsanız gerçekten de o altın ordan alınıp size teslim ediliyor. Yok ya ben bugünkü parası ne ise onu verin diyorsanız size bozduruluyor o günkü kur üzerinden para veriliyor ve ordaki altın tekrar serbest bırakılmış oluyor. Bankanın oluyor. Dolayısıyla şuna geleceğim. Eğer bu şekilde yapılırsa ki yapanlar var bildiğim kadarıyla. Bu şekildeki yapılan altın hesabı uygulamasında siyasi politik tarafını söylemiyorum o ayrı. Az önceki söylediğimiz ayrı. Ama fıkhi anlamda bir mahsur yok. Ama bir de türev nitelikli altın sözleşmeleri var. Yani siz gidiyorsunuz banka size diyor ki tmam size 100 gram altın sattım, 100 gram altını aldım vs. Halbuki hiç bankanın altın ile falan filan alakası yok. Yani siz 100 ton da isteseniz size 100 ton satacak. Aynen for future dolar sattıkları gibi. Forex dediğimiz işlemlerde olduğu gibi. Dolayısıyla bu türev nitelikli olduğu takdirde faiz olur, kumar olur ve bu fıkha, islama asla uymaz ama gerçek fiziki ama banka hesapları üzerinden altın alımı satımı veya altını oraya yatırıp belli bir süre sonra geri almak üzere altın hesabı işleminde fıkhi anlamda bir mahsur yok.
YAHYA ŞENOL: Peki bunun katılım hesabına çevrilip 3 aylık, 6 aylık vadelerle kar dağıtılması altın üzerinden?
SERVET BAYINDIR: Onda da bir mahsur yok. Katılım hesabındaki para helal yollarla değerlendiriliyorsa onda da bir mahsur yok.
YAHYA ŞENOL: Önemli olan fiziki bir karşılığı var mı yok mu o sorgulanacak. Varsa problem yok.
FATİH ORUM: Çokça sorulan sorulardan bir tanesi Servet Hocam, katılım bankalarından alınan kar payının helal olup olmadığı. Ve bu kurumlar kullanılarak ev yada otomobil sahibi olunması ile alakalı.
SERVET BAYINDIR: Özellikle otomobil üzerinden isterseniz başlayalım. Burada sadece katılım bankalarıyla bağlantılı olmaksızın işte sıfır faizli araç kredisi, sıfır faizlü otomotiv kredisi. Hele ki şimdi yılbaşına yaklaştık, bu tür reklamlar daha da arttı. Burda şöyle bir durum var. Eğer bu otomobil firması kendisi; bunların kendi finansman şirketleri var, kendi bir takım alt yapıları var. Bu yollarla size vadeli olarak bu aracı satıyorsa. Size diyor ki 30 bin liralık bir araba. 10 bin lirasını ver, 20 bin lirası işte diyelim ki ayda 2 bin lira 10 ay taksitle sana veriyorum sıfır faizli. İster peşin versen de bu araba 30 bin lira vadeli de aldığın zaman yine 30 bin lira diyor ve bu şekilde sizinle arabayı size vadeli olarak sattım, şu kadarını sizden peşin aldım şu kadarını da şu şu ay taksitle ödeyeceksiniz şeklinde bir sözleşme yapıyorsa bir mahsuru yok. Buyursun yapsın. Ama şu anda sıfır faizli kredi deyip sizi kendisine çektikten sonra diyor ki gel şuraya bir imza at. Bakıyorsunuz banka normalde sizin adınıza müşteri adına bu otomotiv firması filan banka ile kendi daha çok ilişkili olduğu bankayla bir kredi sözleşmesi yapıyor sizin adınıza. Ve normalde bu araba 25 lira ama size sözde banka ile 30 liraya anlaştığı için ya aslında sen diyor burada faiz ödemiyorsun, bu arabayı sana 30 liraya satıyorum diyor. Gerçekte 25 lira araba. Faizi normalde banka ile alıp verecek, sizin adınıza adeta sizin vekiliniz sıfatıyla sizden aldığı bir imza ile banka ile sizin adınıza bir kredi sözleşmesi yapıyor ve size de sen gidip bankadan bir kredi almadın, bankadan bir kredi sözleşmesi yapmadın, sıfır faizle kredi aldın şeklinde bir yanıltma ile bu iş yapılabiliyor. Yahut da sıfır faizli otomotiv diyor ama 5 bin lira da dosya masrafı diyor. Yani faizi dosya masrafı adı altında gösterip yapılan uygulamalar var. Bu tür uygulamalar da faizlidir. Bunun lamı cimi yok. Katılım banlaları vs.meselesine gelince. Yani şöyle bir durum vardı bir zamanlar. Efendim bir ev bir otomobil zarurettir, zaruri ihtiyaçtır. Zaruri ihtiyaç olduğu için faizli kredi ile bunlar alınabilir gibi yaygın bir kanaat hocamızın birine atfedilen bir kanaat vardı. Dolayısıyla bu malesef çok istismar edildi. Bu ister katılım bankası olsun ister faizli bankalar olsun insanlar bu işi yaptılar ve bu insanlar faize bulaştılar. İşin aslı bu. Katılım bankalarına gelince. Eğer katılım bankası o aracı yahut da o evi hukuken ve fiilen satın alıyor: 100 liraya satın alıyor, size de vadeki 120 liraya satıyorsa bunda bir mahsur yok. Buna murabaha deniyor. Yok ama eğer hukuken ve fiilen satın almıyor yahut alamıyor ve size de bu anlamda satamıyorsa sizi sadece finanse ettiği için sizden vadeli olarak daha fazlasıyla para geri alıyorsa bunun fıkhen caiz olması mümkün değil. Dolayısıyla burada vatandaşın soracağı soru şu katılım bankasına; kardeşim bu daireyi, bu arsayı, bu arabayı sen satın alıyor musun ve bana ona göre satıyormusun?
FATİH ORUM: Niçin önemli Servet Hocam bu?
SERVET BAYINDIR: Az önce faizi baştan itibaren söylemiş olduğumuz borç işleminin faize aracı kılınmasından farkı kalmıyor. Normalde banka borç veren kredi veren pozisyonuna inmiş oluyor. Dolayısıyla burada da böyle bir sakınca var.
FATİH ORUM: Çok kısaca bir de borsada işlem yapmakla ilgili fazlaca soru geliyor.
SERVET BAYINDIR: Tabi borsada işlem yapmak derken borsa başlı başına devasa bir dünya. Belki de yüzbinlerce işleöim türü var. Burada yapılacak olan şu: borsada hangi tür işlem yapıyorsunuz? Bu yaptığınız işlem meşru bir işlem mi değil mi? Peki insan ne yapar borsada? Ya bono alır ya tahvil alır (normal vatandaş için) yada hisse senedi alır. Şimdi bono ve tahvil faizlidir bir defa. Kesin. Onu bir tarafa koyalım. Hisse senedi üzerine ben alım satım yapabilirmiyim meselesine geldiğimiz zaman 1- Borsadaki işlemler, kanuni düzenlemeler falan filan gerçekten sömürüye çok açık bi defa. Onu bi defa bir tarafa koyalım. Ama sömürüye açık olmadığını varsayalım. Bu hisse senedini ihrac etmiş olan ana şirketin ana faaliyet alanı meşru bir faaliyet mi yoksa gayrımeşru bir faaliyet mi ona bakılır. Gayrımeşru bir faaliyet alanında ise, örneğin fuhuş sektörü, içki sektörü, kumar sektörü, faizlü bankacılık. Bu da elenir. İkinci; diyelim otomotiv üretim firması diyelim. Gıda, otomotiv. Ondan sonra bu firmanın yıllık bilançosunda gelir ve giderleri içerisinde gayrımeşru bir gelir var mı yok mu? Yani biriktirdiği parasını mesela faizde değerlendiriyor mu? Yahut da faizle kredi alıp da bu işlemleri yapıyor mu yapmıyor mu? Orada da eğer temiz ise o zaman bu firmanın hisse senedini almak ve satmakta fiili olarak alıp satmakta. Çünkü orada da bir takım türev işlemler var. Fiili olarak alıp satmakta bir mahsur yoktur ama bu da çok azdır diyelim. Başka sorumuz var mıydı? Evet dolayısıyla bugünkü dersi özetle faizi tanımladık ve faizin borcun, kredinin gelir amaçlı kazanç amaçlı olarak kullanılması eylemi ve artı burdan elde edilen gelir olduğunu söylemek durumunda kaldık. Kuranda, diğer kutsal kitaplarda, diğer düşünce sistemlerinde faizin yasaklandığını ve faizin bugün de malesef dünyada insanlığın en büyük problemlerinden biri olduğunu gördük. Ve insanların bu sömürü düzeninden, bu kandan, zulümden kurtulabilmesi için elimine edilmesi, temizlenmesi gereken temel şartlardan birisinin de bu faiz meselesi olduğunu görmüş olduk. Bugünkü dersi böylece burada bitiriyoruz. Hayırlı günler. İnşallah hayırlı bereketli olmuştur diyoruz.