ABDULAZİZ BAYINDIR: Bugün vadeli işlemler olarak bilinen vadeli işlemler borsasının nasıl çalıştığını Prof. Dr. Servet Bayındır’dan inşallah dinleyeceğiz. Borsa her gün duyduğumuz, hemen her haber bülteninde yerini bulan bir uygulama. Burada iki türlü borsa var. Birisi menkul kıymetler borsası. Birisi vadeli işlemler borsası. Menkul kıymetler dediğimiz zaman menkul, taşınır anlamına geliyor. Taşınır kıymetler dediğimiz zaman ilk önce akla gelen borç senetleridir. Bunların alım satımında mutlaka faiz var. Bir de menkul kıymet haline getirilmiş şeyler var. İşte, şirketlerin hisse senetleri var. Mesela siz bir şirkete ortak oluyorsunuz. Daha sonra o şirket halka açık hale getiriliyor. Ve o senetlerin bir kısmını borsaya açıyor. Borsada alım satımı yapılıyor. Sonra da işte bir takım gayrı menkuller de menkul kıymet haline dönüştürülüyor. Yani birer kağıt haline dönüştürülüyor ve borsada alım satımı yapılıyor. Bu menkul kıymetler borsası. Bir de vadeli işlemler borsası var. Bu da üretilen malların. Hizmet satışı yok değil mi orada? Sadece mal satışı var. Üretilen malların vadeli olarak satılması. Tabi şöyle söyleyelim; elinizde mal yok. Vade, ödemedeki vade değil. Mesela siz bir bardak su alırsınız bedelini bir ay sonra ödeyeceğim. Buna vadeli satış denir. Ama menkul kıymetler öyle değil. Siz su üretilmeden onun parasını verir alırsınız, daha sonra su size verilir ve siz onu karşı tarafa devredersiniz. Bu bizim günlük hayatımızda vardır. Sipariş veririz bir malı, malın özelliklerini belirtiriz, teslim tarihini belirtiriz. Paranın bir kısmı ya da tamamını peşin olarak veririz ya da hiç vermeyiz anlaşmaya göre. Tamamı teslim tarihinde olur. Tamamı teslim tarihinden sonra da olabilir. Günlük hayatta bunlar sipariş akitleri olarak var. Resulullah Medine’ye vardığı zaman Medineliler’in borsa değil ama bir takım vadeli işlemler yaptıklarını görmüş. Bizim Anadolu’da da vardır. Mesela portakal tarlaları daha portakal üretilmeden önceden tüccara satılır. Medine’de de Medineliler hurmayı üretmeden satıyorlarmış. Resulullah bunu duyunca bir kural koymuş. Demiş ki; “men eslefe fe müslif fi keyle malumin veznin malumin ila ecelin malum” kim böyle bir şey yaparsa ki buna selem deniyor. Malın özellikleri belli olsun, miktarı belli olsun, ölçüsü belli olsun ve teslim tarihi belli olsun. Tabi burada para peşin, mal veresiye. İşte bunun borsa haline getirilmiş olan şeklidir. Borsa haline getirildiği zaman tabi borsalarda hiç gündemden düşmeyen iki tane kelime vardır. Birisi manipülasyondur yani insanların zihinlerini karıştırarak yanlış tarafa yönlendirme. Neydi öbürü? Spekülasyon. Fırsatçılık diyelim. Fırsatı değerlendirme. Fırsatçılık normaldir. Her tüccar eline geçen fırsatı değerlendirmek ister. Ama işin içerisine aldatma girdiği zaman iş bozulur. Şimdi bu konu bizim burada hiç bir zaman gündeme gelmedi. Servet Hoca da bu hususlarda epeyce emek verdi. İnşallah bugün hep beraber konuyu öğrenmiş olacağız.
SERVET BAYINDIR: Hocamız’ın da ifade ettiği gibi bugün borsalardan, malum çok çeşitli borsalar var. Dolayısıyla zaten burada az sonra şema ile de olaya bakacağız ama borsa çeşitlerinden vadeli işlem borsaları, vadeli işlem borsaları içerisinde de emtia vadeli işlem borsaları üzerinde duracağız bugün. Çünkü her biri kendi içerisinde farklı şekilde sınıflandırılıyor, farklı uygulamaları var. Tabi ki fıkhi anlamda da farklı hükümlere tâbiler. Dolayısıyla ne yapacağız? Önce 1-İslamda iktisadi hayata ilişkin olarak temel ilke nedir? Bu ilke pratiğe nasıl aktarılmalıdır. Ve fiilen de dünyada insanlık tarihinde nasıl aktarılıyor ve bu aktarılırken kullanılan, yararlanılan borsalar var. Organize ortamlar var diyelim. Ve bunlar kendi içerisinde kaça ayrılıyor? Ve buradan emtıa piyasalarına gelicez ve bu emtıa piyadaları nasıl işliyor? İşin fıkhi durumu, iktisadi durumu. Günümüzde dünyadaki ekonomik krizlere olan etkisi nedir, o konu üzerinde inşallah bugün ayrıntılı şekilde durmaya çalışacağız. Şimdi birinci olarak yüce Allah kuranda (Nisa suresi 29) insanoğlunun yeryüzündeki iktisadi hayatının ana yasa maddesini burada düzenlemiş koymuş bizlere. O da malum her zaman her vesileyle okuduğumuz, bildiğimiz NİSA, 29.. Ayet: “Ya eyyühellezıne amenu la te’külu emvaleküm beyneküm bil batıli: ey müminler. Birbirinizin mallarını batıl yollarla aranızda içetmeyin/transfer etmeyin”. Ya ne ile olsun? “illa en tekune ticaraten an teradım minküm: karşılıklı rızaya dayalı ticaretle olsun”, “ve la taktülu enfüseküm: birbirinizi de katletmeyiniz”, “innellahe kane biküm rahıyma” Allah bu kuralları koymak suretiyle size acımaktadır, sizi düşünmektedir yani. Sizin lehinizedir bu kurallar. Allah size çok acıdığı için bu düzenlemeleri getiriyor. Buna uyun demiş oluyor yüce Allah. Dolayısıyla burada bizim için önemli temel 2 nokta var. 1: İnsanlar arasında mallar, varlıklar, servet, para, ne dersek diyelim batıl bir zemine dayalı olarak etmemeli. Peki bu batıl zemin, batıl yöntemler nelerdir diye sorduğumuz zaman tabi çok sayıda yöntemler var. Bunlardan en başta geleni faiz. İkinci olarak rüşvet. Üçüncü olarak hırsızlık, gasp, hile, hurda yollarıyla insanların alım satımda, ticarette vesair hilekarlık, ölçü ve tartıyla oynama, din sömürüsü yöntemiyle gelir elde etmek. Bütün bunlar batıl yollar olarak kuranda anlatılıyor. Ama tümünü şöyle bir hulasa ettiğimiz zaman özelde karşı taraf için, genelde de insanlık için katma değer üretici nitelikli olmayan yöntemlerle mal kazanmak. Hukukda, bizim fıkhta buna “sebepsiz iktisad” diyorlar değil mi? Yani karşı tarafa bir şey vermiyorsunuz ama sizin kasanızda, sizin muhasebe kaydınızda artı servet artıyor. Dolayısıyla otomatikman karşı tarafınki de düşmüş oluyor. Bunlara bugünkü iktisatta da sıfır sonuçlu işlem diyorlar. “Zero same game” diyorlar. İnsanlık için sıfır bir sonuç var fakat bir tarafın serveti azalıyor, diğer tarafın serveti artıyor. Bu yöntemlerle mal/varlık transferi yapılmasın diyor Alla. Ya ne ile olsun? Ticaret ile olsun. Peki ticaretin tarifi nedir. Taa bizim Maturidi’nin Tevilatul Kuran’da bu ayetin ve benzer ayetlerin tefsiri yapılırken ticaretin tarifi de yapılıyor. Bütün insanlık tarihinde de yani bugünkü müslüman, gayrimüslim, şu, bu fark etmiyor ticareti şöyle tanımlıyorlar: malların kendisinde, hammeddesinde yani, mekanında yahut da zamanında değişiklikler yapmak suretiyle gelir elde etmektir. Yani
1-Malın kendisinde: yani şu camın hammaddesinden bulup bardak üretmek, hammaddede bir değişiklik yapmak suretiyle katma değer üretiminde bulunup daha sonra bunu satıp gelir elde ediyorsunuz. Bu, malın kendisindeki bir değişiklik.
2- Malın mekanında değişiklik: bunu İstanbul’dan alıp Ankara’ya götürüyorsunuz orada satıyorsunuz. Dolayısıyla buradaki üreticiden oradaki tüketicide siz sunmuş oluyorsunuz. Hizmet sağlamış oluyorsunuz ve gelir elde edebiliyorsunuz.
3-Zamanında değişiklik: bu iki türlü olabiliyor. Mesela biz bugün yaz mevsimindeyiz. Avustralya’da kış mevsimi. Buradan yaz mevsiminde herhangi bir ürün alıp Avustralya’daki kış mevsimindeki insanlara sunduğunuz zaman bir ürünü yazdan kışa aktarmış oluyorsunuz. Yahut da şu malı verip iki ay sonra parasını alıyorsunuz. Dolayısıyla parası henüz bunu ödeyecek cebinde bedeli olmaya kişi iki ay önceden malı elde etmiş kullanmış oluyor ve bu sayede siz eğer bugün bunu verseydiniz 10’a verecektiniz ama iki ay sonra parayı alacağınız için 12’ye verdiniz, zamanda değişiklik yapmak suretiyle bir gelir elde ettiniz. Sonuç itibarıyla tümünde de temel nokta: 1-Mal üzerinde bir işlem var. Bir mal var ortada. Bu mal hizmet de olabilir. Yani bilgi, emek, güç vs. anlamında hizmet de bu kapsamda alım satıma konu edilebilir. Dolayısıyla mal olacak ve bu malda insanlığın hayrına bir takım yenilikler, değişiklikler yapmak suretiyle katma değer üretimi söz konusu olacak ve siz bütün bunların sonucunda gelir elde edeceksiniz. Tabi bu yetmiyor, rızaya dayalı gelir olmalı. Karşılıklı rıza. Yani özde mal transferi, onu sınırlandıran şartta da rıza. İkisi birlikte olmadan olmuyor. Hani deniyor ya; “faizde de rıza” var, “kumarda rıza var”. Rıza kabuktur, öz ticarettir. Ticaret olacak, onun üzerinde rıza. İkinci tâlii şarttır. Dolayısıyla bu temel prensibi zihnimizin bir köşesine not ederek bütün dersi o gözle dinleyelim. Peki ticaretin özelde insanlık tarihinde pratikte nasıl oluyor? Alım satım yoluyla oluyor. Alım satım nedir? “Mubadeletu mâlin bi mâlin ahar”.Bir malın başka bir mal ile yani bir varlığın başka bir varlık ile değiştirilmesidir. Ben eğer ticaret yapıyorsam bir malı veriyorum, karşısında da ya malını ya parasını ya hizmetini ya herhangi farklı bir malını alıyorum. Eğer aynı malı belli bir süre sonra alırsam buna karz denir. Ticaretten bahsedebilmek için ticaretin özelde yapıldığı işlem alım satımdır. Alım satım da farklı malların değişimidir. İslam’da genel anlamda ticari işlemler için olmazsa olmaz kırmızı çizgiler var. Bunlar nelerdir?
1-İşlem sözleşme garar içermeyecek. Garar çok geniş bir konu.
2- Faiz içermeyecek.
3- Kumar içermeyecek.
4- Tağrir yani hile, hilekarlık, dıştan bir müdahale ile hilekarlık içermeyecek.
5- İkrah, baskı, zorlama olmayacak. Çünkü o rızayı zedeler. Ve hata olabilir fakat hata keşfedilirse telafi edilecek. Dolayısıyla bunlar demek kırmızı çizgiler. Peki alım satıma konu bakımından nasıl adlandırılıyor?
1- Mutlak alım satım. Baya diyoruz. Nedir mutlak bey-a? Yani bir mal verip karşılığında para almaktır.
2- Mukayeza. Buna bir mal verip başka bir mal almaktır. Trampa.
Sarf: Parasal nitelikli bir malı verip parasal nitelikli başka bir varlığı almak, değiştirmektir.
İcare ise bir hizmeti verip karşılığında para almaktır. Veya para verip hizmeti satın almaktır. Bir menfaati satın almaktır. Bunlar alt çeşitleri. Burayı geçelim bizi fazla ilgilendirmiyor. Asıl mesele burası: vade bakımından alım satım:
1- Peşin olabilir bir alım satım işlemi vadeli olabilir temelde. Hani Bakara suresi 282.ayet. Yukarıdan aşağı “Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ tedâyentum bi deynin ilâ ecelin musemmen fektubûh” diye başlıyor ayet, sayfanın ortasına geldiği zaman “en tekûne ticâreten hâdıraten tudîrûnehâ beynekum” eğer işlemi aranızda hadır olarak (peşin olarak) yapıyorsanız katibe, şahide vs. gerek yoktur diyor. Dolayısıyla alım satım insanlık tarihi boyunca da iki şekilde olabilir vade bakımından. Ya peşin olur: buna spot işlem diyoruz. Ya da vadeli olur. Spotun tek türü var zaten peşindir. Bunun başka adı yok. Ama vadeye geldiğimiz zaman hangisi vadeli olur? Burada işler karışıyor. Hangisi vadeli?
1- Mal peşin para vadeli olabilir. Bildiğimiz vadeli satış. Normal, bütün insanlık tarihince uygulanan vadeli satış.
2- Para peşin mal vadeli olabilir. Yani önce para verirsin daha sonra malı alabilirsin. İşte bu biraz yani git gide suyunun suyunun suyuna doğru gidiyor. Spot tamam, her ikisi al ver şeklinde. Malu verdik hadi, parayı daha sonra alacağız. Şimdi üçüncü aşamada parayı verdik malı alacağız. Para kolay da çünkü para zimmette sabit olur. Standart bir şeydir. Adam yanında yoksa da gider çalışır, bir şeyler yapar piyasadan bulunup getirip teslim edilebikecek bir varlık. Ama malu vadeli yaptığınız zaman işler karışmaya başlıyor. İşler karışmaya başladıkça kurallar zorlaşmaya başlıyor. Standartlar, detatlar gelmeye başlıyor fıkıhta. Dolayısıyla mal veresiye olduğu an buna fıkıhta selem denmiş. Az önce Hocamız’ın anlattığı Peygamberimiz’in o hadislerindeki mesele selem, vadeli satış. Bunlar tamamdı: para ya peşindi mal veresiyeydi, ya mal peşindi para tamamen veresiyeydi. Üçüncü bir kategori: mal da para da kısmen peşin kısmen veresiye olabiliyor. İşte sipariş akdi. Fıkıhta buna istisna akdi diyoruz. Yani gidiyorsunuz terziye diyorsunuz ki bana bir elbise dik. Diyor ki gel bakayım şu boyunun ölçüsünü bir alayım diyor. Boyunun ölçüsünü alırken bir de paranı da alıyor. Diyor ki örneğin bu 1 milyardır, 250 lirasını ver, ondan sonra ben işe başlayayım. Dikmeye başlıyor. Sizi 10-15 gün sonra arıyor gel bir prova yapalım. Gidiyorsunuz size bir prova yapıyor diyor ki bir 250 daha ver. Devam ediyor en nihayetinde elbiseyi bitiriyor, siz paranın kalanını veriyorsunuz elbiseyi alıyorsunuz. Buna istisna diyoruz. Biz bunu mesela devletin bir otoban, bir köprü ihalesi, tünel işletmesi alan şirket için düşünün. İhaleyi alıyor, belli bir hak ediş belli bir miktar alıyor işe başlıyor. Belli bir süre devam ediyor daha sonra biraz alıyor. Bu şekilde istisna akdi dediğimiz akit yani her ikisi de peşin değil, her ikisi de vadeli değil ama kısmen peşin kısmen vadeli. Böyle olduğu için burada da farklı farklı kurallar meydana geliyor. Ve asıl mesele işte bizim bugünkü dersin konusunu oluşturan mal da bedel de tamamen vadeli. Buna bizim Osmanlı literatüründe son dönem literatründe alivre diyorlar. Alivre sanıyorum fransızca. Biraz alavere dalavere! Bir ara bir sözlükte arkadaş bakmıştı da kayıda dayalı, kayıtlı alım satım gibi. Sanki zimmete naklederek yapılan alım satım. Alavere de var içinde! Çünkü bütün alavere dalavereler burada dönüyor borsalardaki. Dolayısıyla alivre. Peki bu nedir? Mal da bedel de veresiye. Örneğin diyelim ki bir kişi diğerinin arabasına göz koydu, çok hoşuna gidiyor. O kişi de bunu satmak istiyor. Ama var sayınki işte şu anda Haziran ayındayız adam diyor ki; “yaz tatili var ben memlekete gideceğim geleceğim”. Ama o arabayı satmak istiyor, diğeri almak istiyor. Diyor ki bu işi şimdiden bağlayalım. Arabanın 30 Ağustos’ta bana teslim etme şartıyla bu arabayı ben senden satın aldım. O da diyor sattım. Örneğin 30 milyara. Tamam. El sıkışıyorlar, akdi yapıyorlar kesin olarak. Fakat 30 Ağustos’ta arabayı verecek, bu da parasını teslim edecek. İşte buna her ikisi de vadeli: mal da bedel de vadeli olan alum satım deniyor. Bunu araba için düşündük. Bir hayvan için düşünebilirsiniz. Hayattaki bir hayvan için olabilir. Bir de mesela eskiden özellikle bizim klasik kaynaklarda bazı cins hayvanlar var. Develer var, atlar var, inekler var, koyunlar var. Cins hayvan. Yavruları için sıraya giriyorlar. Diyor ki “bu hayvanın önümüzdeki dönemki doğacak olan yavrusunu bana şimdiden kaça satarsın?”. “Efendim 1000 dolara satarım”. Tamam 1000 dolara bağladık bu işi. Akdi yaptık. Hayvan günü gelip doğduğu zaman bana yavruyu vereceksin, ben de sana parasını vereceğim. Bu şekilde 1-2 yıl sonrasına da vadeli olarak bu tür akitler, sözleşmeler yapılıyor. Buna fıkhta “bey’ul kâli bi kâli” yahud da “bey’u deyni bi deyn” diyorlar. Yani her ikisi de tarafların zimmetlerine borç olarak kaydedilen alım satım işlemi. İşte vadeli işlem borsalarındaki işlemlerin özü fıkhi anlamda fıkıhtaki bu kategoride yer alıyor. Dolayısıyla alım satım bu şekilde taksim edildi ya, işte bu alım satımın yapıldığı piyasalarda bu şekilde taksim ediliyor. Vade bakımından piyasalar spot piyasalar, vadeli piyasalar. Yani peşin işlemlerin yapıldığı piyaalar spot, vadeli işlemlerin yapıldığı piyasalara vadeli piyasalar deniyor. İşte bu piyasalar da yine organize olmuş veya olmamış piyasalar olmak üzere ikiye ayrılıyor. Yani belli bir mekanı, belli bir organizasyonu, belli kanunu, yönetmeliği, otoritesi, takibi olan piyasalar/borsalar var. Bunlara organize borsalar deniyor. Bir de böyle bir yönetimi, organizasyonu, kuralları, kâidesi olmadan tarafların özgürce ikili olarak anlaştıkları, şartlarını belirledikleri, alım satıma konu ettikleri varlığın standardını vs. kendi aralarında belirledikleri borsalara da tezgah üstü piyasalar, tezgah üstü borsalar deniyor. Bu işlemler de kendi içerisinde future ve forward diye ayrılıyor. Forward dediğimiz şey tezgah üstü piyasalarda yapılan vadeli işlemlere forward deniyor. Organize piyasalar yani işte İstanbul Menkul Kıymetler Borsası diyelim. En üstte devlet var, altında belli otorite var, yönetimi var, kâidesi kuralları var. Burada yapılan vadeli işlemlere de future deniyor. İşlem ister forward olsun ister future olsun farketmiyor (her ikisi de vadeli) bu yapılan vadeli işlemden vazgeçme hakkını belli bir bedel karşılığı elde etme işlemine de opsiyon deniyor. Ben borsada 1000 ton buğday sattım vadeli olarak. Ne zaman teslim edeceğim? 30 Eylül’de teslim edeceğim. Ama ağustos ayı geldi ben bu işten vazgeçmek istiyorum. İşte baştan vazgeçme hakkımı da mesela diyelim ki 1 milyondan bu işlemden vaz geçme hakkımı satın alıyorum. Buna opsiyon deniyor. İster forward olsun ister future olsun işlem değişmiyor. Yani ister tezgah üstü piyasada ister organize piyasada yapılmış olsun işlem, ister alıcı tarafta ol ister satıcı tarafta ol bu işlemden başlamış olduğun bir işlemden vaz geçme hakkını belli bir önceden ödediğim bedel karşılığı alma işlemine opsiyon deniyor. Opsiyon tabi başlı başına ayrı bir konu. Ona bugün fazla girmeyeceğiz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Mesela diyelim ki benim su ambalajlama fabrikam var. Sen de diyorsun ki piyasada sunuyorum Eylül ayında teslim edilecektir diye. Sen şimdi buna 1000 liralık sipariş verdin. Eylül ayı gelmeden diyorsun ki Ağustos ayında 995 liraya satıyorum. Böyle mi oluyor?
SERVET BAYINDIR: Yok satıyorum değil satmayacağım. Vazgeçtim. Bu işlemden vazgeçtim.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Devam etmeyecek mi?
SERVET BAYINDIR: Eder etmez o ayrı. Cayma.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Satıcının eline para geçti mi?
SERVET BAYINDIR: Geçmedi. Sonra parayı alacak. Teslim ettiği zaman. Daha somut örnek şöyle diyelim. Mezela diyelim ki bir firma bir ay sonra 100 bin dolar ödemesi var. Borcu var bir yere ödeme yapacak. Şimdiden bankadan 100 bin doları bağlıyor. Diyor ki; “o gün geldiği zaman bana ver. Ben de işte yurt dışına ihracat ödememi yapacağım.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama o dövizdeki şeyler.
SERVET BAYINDIR: Aynı şey aynı.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Future işlem o. Vadeli işlemler borsasında.
SERVET BAYINDIR: Aynı. Opsiyon açısından.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Emtia borsasında emtia satışa konu olmadan emtiayı mı satıyorlar?
SERVET BAYINDIR: Üretilmemiş emtia.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Üretilmemiş tamam doğru. Mesela Medine pazarında da öyle oluyordu. Üretilmemiş hurma satılıyordu. Diyelim ki 1 ton Medine hurmasını 100 bin liraya sattı veya 10 bin liraya sattı önemli değil. Teslim tarihi belli. Ama bu 10 bin lira o hurma üreticisinin eline geçti. Selemde geçiyor. Orada öyle bir şey yok. Bugünkü emtia borsasında o emtia üreticilerinin eline bir şey geçiyor mu?
SERVET BAYINDIR: Hiç bir şey geçmiyor. Ona geleceğiz onun detayına da asıl opsiyonu. Ona daha gelmedik.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Burada hava alıp satıyorlar. Ortada bir şey yok yani. Osmanlı’da bu kelime vardı hava alıp satan kişiler diye.
SERVET BAYINDIR: Opsiyonun üzerinde durmayacağız da onun için. Opsiyonu şöyle netleştirebiliriz: örneğin az önceki 100 bin doları bir kişi bankadan bir ay sonrasına örneğin bugün kaç lira? Varsayalım ki 2.70’e bağladı. Banka çünkü ona göre hesabını yaptı. 2.70’e bağladı. Fakat bir de örneğin diyelim ki 1000 lira da ayrıca vererek opsiyon hakkını satın aldı. Ne demek? Yani o gün geldiğinde veya gün gelmeden bu akitten vazgeçebilim. Şimdi adam opsiyon hakkını da verdi 1000 lira süreç başladı. Belli bir süre gitti, ayın sonuna doğru baktı ki biz doları 2.70’e bağlamıştık ama dolar düştü 2.50’ye. Ben şimdi 2.70 oraya verip de dolar almaktansa o 1000 liradan vazgeçeyim. Nasıl olsa gider piyasadan alırım daha ucuza. En iyisi ben bu akitten vazgeçeyim. İşte opsiyon bu. Tersi banka açısından da opsiyon olabilir. Aynı işlemi banka yaptı 2.70’e bağladı fakat dolar çıktı 3.50’ye, en iyisi ben bu işten vazgeçeyim. Al kardeşim 1000 liranı, opsiyon hakkını kullanarak bu işten vazgeçiyor. Buna opsiyon denir. Kullanmazsa akdi yerine getirecek.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Emtiada nasıl oluyor?
SERVET BAYINDIR: Emtiada da aynı.
KATILIMCI: Evi verirken de belli bir şey konuşursun, verirsin. Vazgeçtiğin zaman o para yanar.
SERVET BAYINDIR: O kapora. Aynı. Kaporanın biraz daha borsada modernize edilmiş hali.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Emtiada ne oluyor? Bu işlemler üretici ile borsadaki kişi arasında mı ceryan ediyor?
SERVET BAYINDIR: Şimdi gelelim emtiaya.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Çünkü bankada parayı verecek kişi belli.
SERVET BAYINDIR: Onlara girmeyeceğim. Onlar ayrı ayrı fıkhi meseleler ama bugünkü konumuzun detaya inelim. Yoksa her birini söylerseniz bu bir yıl devam eder. O zaman gelelim asıl meseleye. Bunlar genel giriş mahiyetindeydi. Bundan sonra artık organize borsalardan bahsediyoruz. Mesele bu. Organize borsalar. Dolayısıyla dünyada şu anda dünya çapında çok büyük borsalar var. Mesela Nasdak, Dowcons, Japonya’nın borsası, Çin borsası, Brezilya borsası, İsviçre borsası, Londra borsası. Bunlar dünyanın en büyük borsaları. Bu borsalarda parada, belli mallarda, hisse senetleri de tahviller, her şey birbirine karışmış ama bunların ticareti yapılıyor. Borsalar 1870’lerden itibaren ortaya çıkmışlar. Ve borsaların asıl oraya çıkış amacı işte bu tür işlemleri yapanlara bir anlamda organizatörlük yapmak ve bu sayede de komisyon geliri elde etmek. Fakat bugün artık 1990’lardan sonra borsaların her biri kendi başına birer şirkete dönüştüler ve ticari gaye ile artık faaliyet yürütüyorlar. Hepsi birer ticaret şirketi oldu. Yani bir anlamda hizmet şirketi haline geldiler. Ve dünyadaki borsalar birbirlerini satın almaya başladılar. Birbirleriyle ortaklığa girdiler. Örneğin İMKB enson Borsa İstanbul olarak ismini değiştirdi. 2014’ün sonunda yanılmıyorsam %5’ini NAZDAK’a sattı. Nazdak %5’ini aldı. Ne karşılığında? Nazdak’ın dünya çapındaki iletişim, hesap-kitap vs. bu bilgisayar ağını, sistemini kullanabilme karşılığında %5’ini Nazdak’a sattı. Daha sonra sanıyorum İsviçre ve Londra borsasıyla da görüşmeler yapıyorlardı ama şu anda ne aşamada bilmiyorum. Dolayısıyla borsalar birbirlerini satın alıyorlar, birbirlerini satıyorlar. Böyle bir organizasyon dünya üzerinde. Yani şunu demek istiyorum: borsalar da x filan şirket gibi şirket. Hedefleri kar etmek. Peki bu borsalar mesela Şikago borsası 1848’lerde kurulmuş. Amerika’daki. Şu andaki dünyadaki emtia borsalarının ilkini oluşturan Şikago borsası. Dolayısıyla o borsanın kuruluş amacını iyi bir anlayalım ki bugünü iyi anlayalım. Amerika’daki çiftçiler, özellikle tahıl ve buğday üreticileri diyorlar ki. Şikago tahılların satış merkezi o zaman. Çiftçiler bütün Amerika’nın çeşitli bölgelerinden tahılını hasadını yapıyor, arabalara o günkü şartlarda yüklüyorlar ve Şikago’ya getiriyorlar. Şikagoya getirince her taraftan tahıl akıyor. Mecburen arz artınca fiyatlar düşüyor. Tabi diğer alıcılar da oraya toplanıyorlar. Ve sıkı pazarlıklar. Adam fazla mal getirmiş geri götürmesi mümkün değil mecburen ucuza kapatıyorlar diğerleri. Buna bir çözüm bulmak için çiftçiler kendi aralarında organize oluyorlar ve Şikago emtia borsasını kuruyorlar. Buğday borsası. Yaptıkları ne? Amaç şu: biz ileride hasat edeceğimiz buğdayı önceden satalım, 1-fiyatı kendimiz belirleyelim. 2-Önceden satmak suretiyle daha sonraki işte mazottur, traktördür, işçiliktir, hizmettir vs. faaliyetleri ona göre hesaplayabilelim. Karşı tarafta da tüketiciler daha çok dünya çapında büyük firmaların unlu mamüllerle meşgul olan firmalar da ileride ihtiyaç duyacakları tahılı önceden bağlamak istiyorlar. Bunlar da o borsada buluşuyorlar ve gerçek anlamda gerçek teslimle zamanı gelince teslimle bitecek olan buğday üzerine, nohut üzerine, arpa üzerine, mercimem üzerine ne ise artık bunlar üzerine sözleşmeler yapıyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Selemden farkı var mı?
SERVET BAYINDIR: Selemden farkı şu: selemde para peşin ödeniyor. Burada para peşin yok. Temel fark bu. Borsanın buradaki rolü ne? Borsanın rolü şu: 1- Tarafları buluşturuyor, işin organizasyonunu gerçekleştiriyor ama en önemli rolü borsanın garantörlük vazifesi görüyor. Satıcıya diyor ki; sen malını buraya sat, günü geldiği zaman kesinlikle malını buraya getirip teslim ettiğin anda paranı alırsın hiç korkma. Alıcıya da diyor ki; sen buradan önceden sözleşmeyi bağla. Diyelim ki 10 ton buğday alım sözleşmesini burada yap, günü geldiği zaman sen buğdayını alacaksın. Velev ki burada olmasın, biz onu bulup getirip sana teslim edeceğiz. Peki borsa bu garantörlük işini ne karşılığında yapıyor? Garantörlük işini taraflardan teminat almak üzere yapıyor. Çiftçiye diyor ki; 10 ton buğday mı sattın? Örneğin 10 milyar. Bunun %5’ini buraya teminat olarak yatır. Günü geldiği zaman buğdayı teslim etmezsen teminatın yanar. Getirip teslim edeceksin. O standardını, kalitesini belirlediğimiz buğdayı teslim edeceksin. Karşı tarafa da diyor ki; 10 ton buğday mı satın aldın? Diyelim ki 3 ay sonra teslim almak üzere. Parasını verip teslim almak üzere. 10 milyar mı? %5’ini bi öde bakayım. %5’ini teminat havuzuna öde, günü geldiği zaman eğer gelir de akdi yaparsan o teminat fiyattan düşer. Dolayısıyla ama eğer akdini yerine getirmezse o teminatı yanar. Dolayısıyla %5’lik, %2’lik duruma şartlara göre değişen teminatlarla taraflardan kaçakları bir anlamda telafi ediyor ve borsa garanti veriyor. En önemli fıkhi anlamda bize zemin oluşturacak delillerden birisi burası. Teminat var. Peki ne oluyor? Sonuçta şu oluyor: diyelim çiftçi 30 Haziran’da, tabi çok detaylı şartları da var. Satılan buğdayın kalitesi, cinsi, miktarı bütün standardizasyonunu yapıyor borsa. Ve öyle istediğin kadar da mal satamazsın. Mesela diyelim ki bir kontrat satıyorsa, bir kontrat 5 ton buğday ifade ediyor. 10 kontrat sattım diyorsan 50 ton buğday sattın. Aynı şekilde aldım diyen de o şekilde. Bunları bu şekilde alıyorlar satıyorlar ve sonuçta günü geldiği zaman haa şu da var: illa artık gerçi o dönemde Şikago borsasında öyle ama bu borsacılık geliştikçe borsanın, ülkenin hatta dünyanın belli bölgelerinde lisanslı depoları oluşuyor. Mesela Amerika’nın California’daki çiftçi Şikago borsasında üç ay sonra teslim etmek üzere buğdayı satıyor, tamam, günü geldiği zaman California’daki deposuna götürüp buğdayı teslim ediyor, oradan belgeyi alıyor Şikago borsasına diyor ki bak işte belgesi, malı teslim ettim paramı ver. Yahut da California’daki unlu mamüller üreticisi 3 ay önceden, 6 ay önceden Şikago borsasından diyelim ki 20 ton buğdayı bağlıyor, günü geldiğinde Californi’daki deposundan buğdayı alıyor parasını yatırıyor. Böylece dünya çapında artık bu borsanın merkezi bir yerde ama şubeler aracılığıyla, lisanslı depoları aracılığıyla insanlar bizzat borsaya fiziken oraya gitme şartı da kalkıyor. Böyle bir işlem yapılıyor. Bu sadece buğday üzerine mi? Önce buğdayla başlıyor. Japonya’da pirinçle yapılıyor. Daha sonra bakır. İşte sanayinin gelişmesiyle bakır. Daha sonra bildiğimiz madenler, metaller. Kıymetli metaller üzerine yapılıyor. Altın, gümüş, nikel, bakır, demirin çeşitleri, geliyor domuz ürünleri. Hatta hatta tavukların tırnakları üzerine bile şeyler yapılıyor. Yani standardize ediliyor, belli standartlarda mal alım satımı şeklinde bu borsalarda bu şekilde alım satımı yapılıyor. Peki bunlar fiziken teslimle gerçekleşen vadeli işlemler.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Gerçek alım satım.
SERVET BAYINDIR: Fiziken teslimle sona eren emtia futureleri deniyor buna. Peki bu caiz mi değil mi? Bir de bunun kaydi olarak teslimi ile gerçekleşen işlemlere geçmeden şunu bir netleştirelim. Bizim çağdaş ulemamız konu ile ilgili yazanların yüzde 99,99’u diyor ki böyle bir işlem caiz değildir. Neden sorusunu sorduğumuz zaman 1-Selem değil diyorlar çünkü. Az önce dedik ya. Alım satım normalde ya peşin olur. Al ver şeklinde olur. 2- Mal peşin para vadeli olabilir. Ana işlemden bir miktar uzaklaştı. 3- Para peşin mal veresiye olabilir. Selem diyoruz. Daha ileriye götüremezsin diyorlar. Nitekim islam tarihinde Peygamberimiz vs. götürmemiş götüremezsin. Bir bu: selem değil. Bir işlemin vadeli olabilmesinin en son aşaması selemdir. Yani nihayi anlamda para peşin mal veresiye olabilir. Onun dışında bir işlem olamaz. Temel gerekçe bu.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Caiz görmeyen kim bunu?
SERVET BAYINDIR: Caiz görmeyenlere devam edelim, bir tane caiz gören Servet Bayındır. Bir diğer gerekçe. Diyorlar ki:
1-Bir diğer gerekçe caiz değil diyenlerin: mâdumun satışı söz konusudur. Bey’ul mâdum satışı söz konusudur. Yani ne demek istiyor? Olmayan malın satımı durumu söz konusu. Olmayan malın satımı da fıkıhta akitlerle ilgili temel ilkelerden birisi. Bir diğeri bey’ul garar söz konusu. Yani aşırı risk var. Belirsizlik var. Günü geldiğinde bu insan bu malı teslim edebilecek mi edemeyecek mi? Yahut da parayı teslim edebilecek mi edemeyecek mi? Burada aşırı risk var, garar var. Dolayısıyla bu da caiz değildir. Bir diğeri Maliki olun9mayan malın satımı söz konusu. “La tebi’ma leyse indek, la tebi’ma lem temlik hadisi var temelde iki noktada özetlenebilecek. Hakim Bin Hizam isimli bir sahabe var. Bu sahabe Medine pazarında deve satıyor. Tabi çok uyanık bir tüccar. Bunu da tanıyorlar, biliyorlar bu deve tüccarı. Adam zaten gözünden tanıyor müşteriyi. Bizim eskiden cambazlar vardı. O cambazlar gelir allem kallem adamın bütün mallarını alır götürürlerdi.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Cambaz ne demek biliyor musunuz? Canlı mal satan demektir. Adam kendi canını üç beş kuruşa satıyor. Çünkü düşse ölecek. Ama esas şeyi baz farsçadır, canı da biliyorsunuz. Canlı mal satana Cambaz derler.
SERVET BAYINDIR: Cambazlar vardı. Bunlar mal alır satarlardı. Hakim Bin Hizam da böyle bir cambaz. Peki ne yapıyor? Bakıyor ki müşteri pazarda dolaşıyor. Bir deveye ihtiyacı var belli. Yanaşıyor “ne arıyorsun?”. Örneğin 2 yaşlık şöyle şöyle bir deve istiyorum diyor. Tamam satayım sana diyor. Kaça? Diyelim 100 dinar. Satıyor. Nerede deve? Dert etme getirir ben sana teslim ederim diyor. Çünkü bu tüccar olduğu için kimde hangi deve var biliyor. Gidiyor deveyi satın alıyor buluyor getiriyor adama teslim ediyor. Ve bu şekilde ticaret yapıyor. Fakat zihnine bir şüphe uyanıyor. Acaba benim bu yaptığım doğru mu yanlış mı? Geliyor diyor ki ya Resulallah, ben böyle bir iş yapıyorum. Olmayan deveyi satıyorum, saha sonra deveyi bulup getirip adama teslim ediyorum. Peygamberimiz buyurdu ki; “la tebi’ma lem temlik la tebi’ma leyse indek”. Yani mülkiyetinde olmayan malı satma. Bunlar da diyor ki işte hadisi delil göstererek; insanın mülkiyetinde olmayan malın satımı durumu söz konusudur. Dolayısıyla Peygamberimiz’in bu hadisi ve fıkıhta bunun üzerine bina edilen kuralların ihlali durumu söz konusu. Bir diğeri: kabz söz konusu değil. Fıkıhta yine genel bir kural. Siz bir malı satmanız için kabzetmeniz lazım. Kabz ne demek? O malın riskinin sizin üzerinize geçmiş olması lazım. Riskini üstlenmeden bir yerden alıp başka tarafa satıp gelir elde etmek fıkhen meşru değildir. Burada da diyorlar böyle bir durum söz konusu. Şundan dolayı bu gerekçeyi sunuyorlar. Örneğin diyelim ki az önce söyledik ya üç ay sonra teslim etmek üzere 10 ton buğdayı sattı kişi. Yani ne demek? Kontrat sattı deniyor. Dolayısıyla şöyle bir belge aldı eline. Ben 10 ton buğdayı üç ay sonra teslim edeceğim. Sattı. Karşı taraf da 10 ton buğday Şikago borsasından teslim alacağına dair şu belgeyi aldı. Satın alan adam. Kişi bu belgeyi götürüyor iki gün sonra piyasada tekrar satıyor. Tekrar satılıyor, tekrar satılıyor, günü gelinceye kadar tekrar yüzlerce el değiştiriyor. İşte deniyor ki burada henüz ortada mal yok, sen malı teslim almadın, dolayısıyla madumun mülkiyette olmayan malın satımı durumu söz konusudur. Bu sebepten dolayı bu tür piyasalardaki işlemler caiz değildir deniyor. Peki ne diyeceğiz?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama neticede en sonunda malı alıyor eğer mal varsa değil mi?
SERVET BAYINDIR: Mal var mı yok mu işte mesele burada.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Asıl sıkıntı o. Malı satma meselesi.
SERVET BAYINDIR: Fıkıh kitaplarında efendim madumun satışı caiz değildir ve baktığımız zaman fukahanın zihnine, ne demek istiyora baktığumız zaman şunu diyor: madum ama mevcut olması da ihtimalli yani aşırı risk var ve adam mevcut etmeye bir niyeti de yok ve akit de şartlar da bunu bu şekilde bağlamıyor. Yoksa eğer madumun satışı caiz değildir dersek selem satışı da caiz olmaması lazım. İstisna da selem de caiz olmaması lazım. Halbuki selem hani Peygamberimiz Medine’ye geldiği zaman Peygamberimiz’e diyorlar ki Medineliler; “ya Resulallah, biz embatlarla selem sözleşmesi yapıyoruz. 6 aylığına, 1 yıllığına, 2 yıllığına hatta 3 yıllığına”. Embat dediği de bugünkü Ürdün’ün sınırları içinde kalan Petra bölgesinde yaşayan o zaman Nebatiler denen halk. O bölge, Tebük seferinin de yapıldığı bölge. Tahıla uygun bir arazi bölgesi. Medineliler o insanlardan 6 ay sonrasına, 1 yıl, 2 yıl sonrasına tahıl bağlantıları yapıyorlarmış. Önceden parayı veriyor 1 yıl sonra bana şu kadar buğdayı getir diyor. 2 yıl sonra hatta 3 yıl sonra getir diyor. Peygamberimiz buyuruyor ki; “cinsini, kalitesini, miktarını, teslim yerini, teslim zamanını, teslim masraflarını net olarak belirlemek şartıyla caizdir” diyor. Demek ki madumun satışı yasağından kastedilen böyle bir madum değil. İleride mevcut olması ihtimalli olan artı mevcut olmama durumuda olan ve bir de kişinin mevcut etme mecburiyeti olmayan ve fiziken de bir şekilde şüpheli olan mal demektir madumun satışı. Neye örnek veriyorlar madum ile ilgili? İişte hayvanın karnındaki yavrunun satışı. Hayvanın karnındaki yavru aslında mevcut. Ama canlı doğup doğmayacağı madum. Hele ki bir yıl sonra doğacak yavrununki tamamen madum. Fukaha madumun satışından kasıt bunu kastediyorlar ve diyorlar ki bu caiz değildir. Peki bahsettiğimiz borsadaki işlemler bu kapsama girer mi girmez mi? Bir diğer aşırı garar vardır diyorlar. Yani kişi sattığı malı günü geldiği zaman teslim edemeyebilir. Teslim edemezse karşı taraf da madur olur. O iki temel gerekçe var. Üçüncüsü de genel prensip olarak mal da bedel de veresiye olamaz genel prensip.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Derlerse de inanma. Hepsi de sipariş akdine inanır yani.
SERVET BAYINDIR: Kurana baktığımız zaman bir defa o Bakara 282’de malın da bedelin de veresiye olabileceği çok açık ve net olarak ortaya konuluyor. Ayetin başı “Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ tedâyentum bi deynin ilâecelin musemmen”. “Tedayene” “iza ataytum bey’an” demiyor. “İza tedayentum” müşareke. Karşılıklı olarak borçlaştığınız zaman, borç alış verişinde bulunduğunuz zaman. Bu borçlanma efendim birine 100 lira vermekle de olur mal şeklinde borçlanma da olur. Sen bana üç ay sonra şunu ver ben de sana şunu vereyim şeklinde borçlanma da olur. Burada asıl mesele şu: ileriye vadeye konu olan borçlar standardize edilebilen mallar mı değil mi?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Resulullah’ın söylediği gibi.
SERVET BAYINDIR: Selem kuralına uyuyor mu uymuyor mu? Dersin başında dedim ki; arabayı çok beğendi üç ay sonra arabanı bana sat dedi. Yahut da bana iki ay sonra on tane koyun ver dedi ben de sana 10 lira vereyim dedi. Bu olur mu? Böyle bir akit olur mu? Bu borsalarda bunu yapsalar olur mu? Olmaz. Çünkü niye? Standardize edile mallar değil bunlar. Zimmete borç olarak kaydedilebilecek mallar değil. Çünkü ikinci el araba için söylüyoruz. İkinci el bir arabadır ve adam kullanacaktır. Yarın gider toslar bir yere al buyur arabanı der ihtilaf çıkar. Onun gibi başka bir araba da veremez. Standardize edilmiş bir mal değil. 10 tane koyun der, günü geldiği zaman en zayıflarını toplar verir. Diğeri der ki hayır ben bunu kastetmemiştim ve fıkhın yine temel kurallarından biri: tarafları nizaya düşürücü ve bu düşülen nizayı da objektif kriterlere göre çözemeyecek kadar açık bulunan akitler caiz değildir. Düşünün ki 10 tane koyunu bağladınız geldi. Hayır ben böyle koyun istemiyordum. O dedi işte buyur koyunlar bunlar. Gittiler kadı efendiye, hakime. Hakim neye göre karar verecek. Hakimin elinde objektif kriter yok. Dolayısıyla bu tür akitler işte ayni dediğimiz veya kıyıni dediğimiz mallar bu tür vadeli sözleşmelere tabi ki konu olamaz ve nitekim borsalarda bu yapulmıyor. Yani insanoğlu zaten fıtratı gereği bunu yapmıyor. Borsalarda işlem yapılabilmenin temel kuralı bir mal için, bir varlık için, standardize edilebilir olması, dünyada piyasasının olması. Temel kurallar bunlar. Selemde de aynı şey var. Mesela selemde bizim tarlanın buğdayını hasat edip sana satacağım derse bu selem olmaz. Çünkü senin tarlana senin şehrine bir kasırga gelebilir. Olması gereken ne? X kalite buğdayı sana sattım. Günü geldiğinde benim tarlamda olmadı komşudan, o şehirde olmadı Türkiye’de olmadı Amerika’dan bulup teslim edebileceğim nitelikteki bir mal olmalı. Standardize edilen bir mal üzerine ancak selem yapılabilir. Dolayısıyla fıkıhtaki seleme ilişkin kuralları bu borsadaki ama fiziken teslimle sona eren işlemlere vurduğumuz zaman bu caiz değildir şeklindeki gerekçelerin pek de tutarlı olmadığı, aslında fukahanın kendisi açısından tutarlu fukaha. Bunu söyleyenler kendileri açısından tutarlı. Çünkü kastettikleri az önce hayvan dediğimiz örnekler, ana karnındaki yavru vs. vs. bu tür şeyler.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Örnek verdikleri şeyler.
SERVET BAYINDIR: Bunu söylerken ki örneklere baktığınız zaman kasıtları farklı. Bir de şu an caiz değildir her ikisi de faizli mal ise deniyor. Evet doğru. Yani bugünden ileriye 30 gün sonrasına 100gr altını bağladık, dolar-tl’yi bağladık, euro-doları bağladık, faizli malları birbirimize alıp vermek üzere bugünden bağladık. Ne oldu? Faiz alışverişi yaptık. Dolayısıyla bu da caiz değildir. Sonuç olarak peki borsadaki bu işi caiz kılan nedir?
ABDULAZİZ BAYINDIR: İstersen burada çok temel bir şey. Vadeliye girmeden önce esas temel konulardan şey yapalım. “İza tedayentum” karşılıklı birbirinize borçlandınız. Güzel. Şimdi burada az önce de söyledik bir sipariş akdi ki dünyanın her tarafında herkesin muhtaç olduğu bir şeydir. Ortada olmayan bir mal olmayan bir karşı satılabiliyor. Buna da kimse ses çıkarmaz. Standart olmayan bir mal sipariş de verilemez, fiilen de o imkansız. Bir şey burada kalıyor. Bizim ulemanın sürekli üzerinde durduğu bir husus var. “Selemde para peşin olur”. Bu kelimeyi kim kullanmış? Hadiste bu yok. Ayetlerde yok. Ama bizim ulema diyor ki illa para peşin mal veresiye olacak. Bu para peşinle ilgili delil gösteriyorlar mı?
SERVET BAYINDIR: Herhangi bir delil yok.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kendi kendilerine. Uygulama öyle olabilir de yani mesela Resulullah’ın da..
SERVET BAYINDIR: Resulullah’ın söylediği mevcut vakıayı onaylıyor. Yoksa son nokta budur demiyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Demiyor, o da çok önemli. İşte en başta okuduğumuz ayettir. Kendi şeylerini kendi bulundukları şartlarla bağlıyorlar. Burada en önemli şey o. Selemde mutlaka para peşin. Fıkıhta hep öyle anlatırlar da delili yok.
SERVET BAYINDIR: Zaten şunu diyorlar; “selem ve istisna kıyasa aykırıdır”. Fakat aykırıdır ama hadise dayanır diyorlar. O kadar bir tutarsızlık var ki. Nasdan dolayı kıyasa aykırıdır. Kaide koymuşlar. Ancak olsa olsa mal peşin para vadeli olabilir. Ya her ikisi de peşin yada mal peşin para vadeli olabilir. Onun dışındaki olmaz
ABDULAZİZ BAYINDIR: Mesela kiralamayı da kıyasa aykırı kabul ederler.
SERVET BAYINDIR: Kıyasa aykırıdır diyorlar ama hadis var diyorlar. Yani kıyasları hadisten daha önemli bir durum söz konusu.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kıyasın ne olduğu da pek de zapturapt altına alınabilecek bir şey değil. Genel kural demek istiyorlar ama genel kural insanların uygulaması ise dünyanın her tarafında bu yapılır yani.
KATILIMCI: Standart mallarda vadeli satış örneğini verdiniz. Mesela dediniz arabada veya koyunda bu olmaz dediniz. Ancak bizde daha çok oluyor cins atlarda mesela yavrusu oluyor. Yavrusunu önceden satıyor. Burada yavru doğduktan sonra sakat da olabilir veya daha da iyisi olabilir. Bu standart değil mi? Tahıl gibi değil mi bu? Tahılında biraz bozuğu oluyor ama tam tersi de oluyor.
SERVET BAYINDIR: Bozuğunu ayırıyorlar. Öyle gittiği zaman çok iyi eksperler onu değerlendiriyor, çok ince eliyor sık dokuyor zaten bozuk teslim edersen kabul etmiyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Zaten “şu tarlanın buğdayı” değil, “şu kalite buğday”. Ama sendeki “şu atın yavrusu”.
SERVET BAYINDIR: Sizin dediğiniz tam fukahanın caizdeğildir dediğinin örneği.
KATILIMCI: Cins atın yavrusunu önceden almak olmaz mı?
SERVET BAYINDIR: Caiz değil. Tam fukahanın caiz değildir dediğinin tam örneği. Tam garar o. Garar, aşırı belirsizlik var. Şimdi burayı özetleyelim. Çünkü emtia türevleri var. Türev meselesini anlamak için bunu netleştirmemiz lazım. Toparlarsak bir işlemin ticari, iktisadi işlemin caiz olması için temel ilke mal diyelim, menfaat de buna dahil. Bir defa ortada bir mal olmalı. Bu mal mevcuttur, ileride var olacaktır vs. önemli değil ama sonuç itibarıyla insan gelir elde ediyorsa ben iktisai faaliyette bulundum diyorsa x bir varlığı bugün veya yarın elde edecek ve karşı tarafa sunacak. Onun karşılığında da oradan bedel alacak ve bu bedeli de eğer kârlı satmışsa kâr elde etmiş olacak, gelir elde etmiş olacak. Yoksa karşı tarafa dolayısıyla insanlık alemine bir artı değer sunmadan bir gelir elde etmek Nisa suresi 29.ayetin temel ruhuna aykırı. İkinci olarak rızaya dayalı olmalı vs.bunlar tamam. Peki bu emtia borsalarında bu yapılıyor mu? Tekrar söylüyorum fiziki teslimle yani teslimle gerçekleşen işlemler için konuşuyorum şu anda. Bu yapılıyor mu? Garar meselesini/belirsizlik meselesini, işte caiz değildir meselesinin en önemli gerekçelerinden biri olarak ileri sürülen bu konuyu az önce bahsetmiş olduğum garanti sistemi ile borsa bunu çözüyor. Ne yapıyordu borsa? Satandan da alandan da önceden bir teminat alıyordu. Zaten satan ile alanı birbiriyle muhatap etmiyor hiç bir zaman. Sizin muhatabınız benim diyor. Zaten tanımıyor da insanlar birbirini. Borsayı tanıyor. Ben Şikago Borsasında şunu sattım. Bitti. Hasanmış, Hüseyinmiş, falan çiftçi hiç önemli değil. Ben şunu sattım, şu kalitede şu buğday sattım. Alan adam da ben şunu aldım borsadan. Muhatap borsanın takas merkezi. Ve dolayısıyla borsa yüzde yüz garanti veriyor alan tarafa da satan tarafa da. Çok büyük nükleer bomba atılmış da büyük depremler olmuş da onun dışında normal hayatın seyri içerisinde garanti veriyor. Dolayısıyla bu garanti olayı bu fıkıhtaki ve bugünkü çağdaş ulemanın caiz değildir çünkü karar vardır gerekçesini bir defa çürütüyor.
2- Fiziki teslimle olanı söylüyorum tekrar. Mal mutlaka günü gelince elde edilip maden ise madenden çıkarıp, tahıl ise tahıl çıkarılıp teslim ediliyor borsaya. Alan taraf da mutlaka günü gelince vaad etmiş olduğu parayı ödeyip malı teslim alıyor. O gün malın fiyatı başlangıçta verdiği fiyattan çok yüksek de olmuş olsa çok düşmüş de olsa hiç değişmiyor ve günü geldiği zaman parayı verip malı alıyor. Dolayısıyla madumun satışı ile ilgili itiraz da burada bir anlamda selemden yola çıkarak sipariş akdinden, istisna akdinden ki bunlar fıkıhta meşru görülmüştür yani seleme caiz gördüğümüz zaman ne demek istiyoruz? Madum ama ileride mevcut olabilecek, standardize edilmiş bir malın satımı caizdir. Seleme caiz diyorsak bunu demiş oluyoruz. Dolayısıyla burada da mevcut halde madum ama ileride mevcut olabilecek, mevcut olması şart, teslim edilmedi şart: böyle bir malın satılabilmesi caizdir demiş oluyoruz. Kabz meselesi: diyorlar ki; “efendim evrak ortada dolaşıyor”. Şimdi burada şöyle bir durum var. Bu evrak olayında iki durum var doğru. Yani eleştirilen noktalardan birisi şu: ben diyelim ki madenciyim bakır üretimi yapıyorum. 6 ay sonrasına 10 ton bakırı sattım, birisi de satın aldı. Ama henüz bu kakır o 6 ay sonra üretilip fiziken teslim edilecek. O bakırı ben üretmeden o evrakı ortada dolaştırırsam işte burada madumun satışı söz konusu oluyor. Çünkü katlaya, katlaya, katlaya devam ediyorsun. Bir sefer sattın tamam, selemde olduğu gibi ama burada selem, satan kişinin o çiftçinin selem hakkını sanki başkasına satması, o başkasına satması, onun başkasına satması aslında belki de araştırılması gereken bir konu. Ama işte burada spekülasyona açık bir durum var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Mesela diyelim ki mukayaza dedikleri şey var. Trampa diyoruz. Misli mallarla veresiye alım satıma kimsenin ses çıkardığı yok. Yani standart mallara karşılık alışveriş yapıyorsunuz. Diyorsun ki sen bana şu arabayı ver ben de bunun karşılığında sana 2 ay sonra şu kadar buğday vereyim diyorsun. Buna ses çıkaran var mı? Yook.
SERVET BAYINDIR: Caiz değildir. Her ikisi de vadeliyse caiz değil.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yok yok peşin. Çünkü semenin para olma şartı yok. Semen standart mal olur farketmez. Ya da biz onu demeyelim de herkesin yaptığını söyleyelim. Para. Sen çok zengin bir adamsındır, maddi durumun gayet iyidir. Veresiye olarak mal almışsındır, ödeyecek gücün vardır vefat edersin mirasçıların ödemeyebilirler yani. Orada bir takım sıkıntılar doğabilir. Ya da iflas da edebilirsin bu arada. Dolayısıyla her türlü veresiye satış ciddi anlamda risk taşır. O riskten dolayı zaten veresiye satış peşinden fazla olur. Herhangi bir malı siz peşin sattığınız zaman anında gidip onunla ikinci bir mal alabilirsiniz. Veresiye sattığınız zaman bu imkansızlaşır. Yani bizim ulemanın “efendim şu bedel madumdur” şeklindeki sözlerinin tamamı veresiye satıştaki müşteri açısından da tamamen geçerlidir. Ona caiz diyen buna caiz değildir diyemez. Onu da burada bir tespit etmekte fayda var.
SERVET BAYINDIR: Bu fiziki teslimle sona eren emtia borsalarındaki futureler: futurenin forwarddan farkı var. Forward da bir garantörlük yok. Tamamen tarafların insiyatifine bağlı. Standardizasyon yok. O tehlikeli ama futurelerde borsanın belirlediği kurallar, standartlar sistemi içerisinde yapılan işlemlerde fıkhi anlamda bir sakıncanın olmadığını söyleyebiliriz. Fiziken teslimle gerçekleşmek şartıyla. Ama şimdi gelelim aslında bu konu üzerinde fazla durulmuyor. Dünya borsalarında yapılan işlemlerin ancak yüzde üçü böyle oluyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Çok önemli bir konuya geçiyorsun ama geçmeden önce aklıma gelen bir şeyi söyleyeyim de bu da çok önemli olur. Mesela selemde az önce güzel bir şekilde anlattın. Şu kadar hurmayı ben Medine piyasası şartı içinde şu tarihte sana teslim ettim diyen bir üretici var orta yerde. Fıkıhta diyor ki üretici orada bulamazsa başka yerden alıp vermeli. Bu üretici fiilen başka yerden alıp verecek pozisyonda bir insan değildir. Üreticinin kafasında tüccarlık yoktur. O piyasayı bilecek de oradan alacak da buraya verecek de: bu tüccarlığı gerektirir. Tüccarlık apayrı bir meslektir. Tarımda çalışan ile onun arasında dağlar kadar fark var. Öyleyse bu arada devreye bir tüccarın girip de bu işlemleri ayarlaması ve ondan dolayı bir komisyon almasının şeran ne mahsuru olabilir ki. İşte senin bahsettiğin borsalar devreye giren tüccardır. Komisyon da alabilir. Doğrudan doğruya karşı tarafın muhatabı kendisi de olabilir.
SERVET BAYINDIR: Türkiye’de Osmanlı’da başta İzmir ticaret borsası. Ondan sonra Haymana, Edirne, Konya vs. bu tür tarım üzerine 1860’lardan itibaren bu işlemler yapılıyor. Onun için alivre de buradan geliyor zaten. Ve bu, bugün de devam ediyor. Borsalarda bu tür işlemler yapılıyor. Fakat gerek dünyada gerekse Türkiye’de son zamanlarda borsalardaki trend türev nitelikli ürüler üzerine yapılan sözleşmeler. Şimdi işte asıl mesele türev nedir? Nazım Hoca sentetik ürün diyordu. Sentetik deyip duruyordu, ben de nasıl sentetik? Herhalde böyle plastikten buğday üretiyorlar veya şunu üretiyorlar. Sentetik deyince o akla geliyordu. Sonradan öğrendik ki meğer o kadar bile sentetik değilmiş! Türev ürün deniyor. Dolayısıyla bu gerçek piyasalardaki işlemler az önce bahsettiğimiz işlemler eğer dünyada diyelim ki 100 trilyon dolar dolaşıyorsa ki Boğaziçi Üniversitesi’nden birisi yapmış daha kat kat fazla trilyon dolarlar dolaşıyor bu borsalarda. 100 trilyon dolaşıyorsa 3 trilyonu gerçek anlamda üretici, tüketici, alıcı, verici arasındaki fiziki işlemlerdir. Bunun dışında 97 trilyonu türev nitelikli. Peki türev ne demek? Türev borsalar, emtia türevleri ne demek? İşin aslı şu. Ben bunu şöyle anlatayım. İzmir vadeli işlemler borsası var bizde türev borsa. 2005 yılında kuruldu ve açılışında o zamanki bakan ve borsa başkanı demişti ki açılış konuşmasında; “efendim Türkiye islami finansal hayata yönelik çok önemli yeni bir kurum, müessese de katmış oldu kendi finansal sistemi içerisine. Dolayısıyla faizden kaçan sermayedarlarımız buralarda çok rahatlıkla gönüllerince işlem yapabilecekler”. Ben de heyecanlandım. Dedim ki doçentlik tezimi bunun üzerine yapayım. Neyse biraz çalıştım. Randevu aldım 2007 yılında gittim. Alsancak’ta filan nolu bina diye bana adresi verdiler gittim. Alsancak’ta zihnimde borsa deyince büyük bir bina arıyorum ve adrese gittim baktım Allah Allah adres doğru ama borsa olabilecek bir bina burada yok. Acaba yanlış mı geldim falan derken baktım bina doğru. Zile bastın çıktım 6.kata in-cin top oynuyor kimse yok. İçeri girdim bir sekreter var. Buyurun siz misiniz dedi Servet Bayındır? Buyrun başkanımız sizi bekliyor. Doğru yere gelmişim. Ama o telefonlar, koşuşturmalar falan hiç öyle bir şey yok. Bir sekreter var, içeride başkan var başka da kimseyi görmedim zaten. Neyse götürdü başkana Tuğrul Yemişçi. İsmini de verelim. Adama teşekkür de edelim. Çünkü bana o anlamda çok yardımı oldu. Hoş beş. O zaman aynı zamanda İzmir Ticaret Odası başkanıydı. Oturduk müdürünü çağırdı borsa müdür. O da geldi. Başladık biraz konuştuk. Nedir Hocam ne sormak istiyorsun? Tabi önceden çalıştım. İzmir vadeli işlemler borsası o günkü ilanına göre altın, dolar, euro, buğday, tütün ve pamuk üzerine vadeli işlemler yapıyor. Dedim ki siz şimdi kılavuzunuzda bunları yaptığınızı söylüyorsunuz. “Evet doğru, yapıyoruz”. “Peki siz buğdayı nereden alıp nerede satıyorsunuz? “Yok Hocam öyle bir şey yok” dedi. Peki pamuk? “Öyle bir şey yok”. Peki nasıl alıp satıyorsunuz? Başkan dedi ki; “ben senin derdini anladım” dedi. “Çağırın bakayım şu delikanlıyı”, oradan bir delikanlı çağırdı. Dedi ki senin dilinden ancak bu anlar dedi. Geçin içeri odaya ne istiyorsan sor dedi O da cevaplasın. Neyse geçtik bir odaya. Delikanlı dedi ki (o da oranın personeliymiş); Hocam dedi beni din işleri yüksek kurulu çağırdı anlatmak için. Gittim dedi onlara anlattım dedi ama gözlerinden anladım ki hiç bir şey anlamadılar. Dolayısıyla bu konu zor bir konu dedi.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Anlatamadım deseydi daha güzel olurdu.
SERVET BAYINDIR: Yook. Anlatmış da anlaşılması zor. Halen daha da anlaşılmış değil yani. Şu anda o türev ürün nedir, bizim bu islami finans, islami bankacılık falan bu konularda fetva verenlerin %99,99’u bunu anlamış değil. Fetva veriyorlar caizdir veya değildir. Hangi tarafa verirse versin bilmiyorlar yani. Peki ne yapıyorsunuz dedim? Onun anlattığından hareketle biz bunu anlayalım. Dediği şu: buğday üzerinden gidelim. Hocam dedi biz dedi buğday kontratları üretiyoruz. Şöyle bir ekran var büyük bir ekran. İşte borsalardaki akıyor ya. O akıyor, biz dedi buradan dedi buğday kontratı üretiyoruz. 5’er tonluk. Bu buğdayın da kalitesi belli. Belli bir standart buğday esas alıyorlar. Haymana, kırmızı başla, filan filan buğday. Buğday piyasasında belli standart bir buğday. Tamam iyi. “Biz bunu üretiyoruz”. Buğday kontratına yatırım yapmak suretiyle buğdaya yatırım yapmak isteyen vatandaş, bizim ilişkili olduğumuz brokerlar aracılığıyla buğday kontratı ya satın alıyor veya satıyor. Broker dediği yani insanlar doğrudan gidip borsadan işlem yapamıyorlar. Mutlaka temsilciler var borsada, müşterileri temsil eden aracılar var. Bu aracılar asıl yatırımcılar adına işlemler yapıyorlar. Bütün borsalarda bu şekilde brokerlar üzerinden işlemler yapılıyor. Aracılar bunlar. Dedi ki biz dedi mesela ve belli vadeleri var. Diyelim ki bir buğday kontratının işlemi üç aylık olabilir süre önemli değil. Mayıs- Haziran-Temmuz. İşte Ağustos-Eylül- Ekim-Kasım-Aralık-Ocak teslimli üçer ay vadeli standardize etmiş. Öyle kafana göre değil. İstediğin günü veremiyorsun. Standardını koymuş ve en küçük buğdayın bir kontratı da 5 ton standardize edilmiş buğdayı ifade ediyor. Bir kişi buğday almak istiyorsa vadeli işlemler borsası üzerinden buğday satmak istiyorsa vadeli işlemler borsası sistemine giriyor, dolayısıyla bunun brokerı giriyor. Zaten bu işi iyi biliyor. Giriyor oradan örneğin 10 kontrat buğday satıyor. Ne demek istiyor? O an 50 ton buğday satmış oluyor. Fakat 50 ton buğdayı satabilmek için 50 tonluk bir ağırlığın olması lazım yani bir gücün olması lazım. Yaklaşık işte 5 lik bir teminat yatırman lazım. 50 ton buğdayı örneğin üç ay sonrasına 50 milyara sattın varsayalım. Diyor ki %5 teminatını önce yatır broker aracılığıyla bunun bankadaki hesabından borsanın bankadaki hesabına 5 milyarı yatır, ondan sonra al bunu diyor. Varsayalım ki yatırdın. 5 milyarın var. Yani kaldıraç yöntemiyle piyasalarda işlem yapılıyor. Haberlerde hep söylerler. Bu kaldıraç işte. Ben 5 milyarı koyarak 50 milyarlık işlem yaptım. 10 milyar koyarak 100 milyarlık işlem yapmış oluyorum. Yani bunu manivela olarak kullanmış oluyorum. Buna kaldıraç diyorlar. Dolayısıyla 5 milyar yatırdım 50 milyonluk buğdayı sattım. Ben sattığıma göre birisi de aldı. Karşı tarafta birisi de alıyor. Alan bir kişi olması lazım ki ben satmış olayım. Peki neye göre satıyorum? Fiyatı neye göre belirliyorum? Gerçek o buğdayın fiziken az önce bahsetmiş olduğumuz borsalardaki fiyatını dikkate alarak orada bugünkü fiyatı neymiş, tonu 10 liraymış. Onu dikkate alarak burada satıyorum. Üç ay sonra peki ne olabilir? Gerçek piyasada bu buğdayın fiyatı ne olabilir onu dikkate alarak alan adam ona göre alıyor satan adam da ona göre satıyor. Mesela Servet Bayındır üniversitede hoca, ne buğdayı görür ne buğdaydan haberi vardır bunu satabiliyor. İki hafta önce katılım bankaları birliğinin toplantısı vardı. Genel kurulu vardı. Orada Ali Babacan’ın bir konuşması vardı.. Ali Babacan dünyadaki ekonomik durumu, Türkiye’nin ekonomik durumu hakkında genel bir konuşma yaptı dedi ki; “dünyada bu türev petrol ürünleri üzerine yapılan sözleşmeler dünyanın ekonomik seyrinin ne tarafa gittiğini takibini mümkün kılmıyor bize”. Öyle bir türev üzerine sözleşme yapılıyor ki hayatımda petrolle hiç uzaktan yakından ilgisi olmayan, olmayacak olan kişi petrol türevi üzerine yatırım yapıyor. Ve işte manivelasının uzunluğuna göre. 100 dolarda 100 dolar, 10 bin dolarsa 100 bin dolar, 100 bin dolarsa 1milyon dolar vs. kaldıraç sistemiyle satıyor. Kimisi satıyor kimisi satın alıyor. Dolayısıyla satan adam mümkün mertebe yüksek fiyat söylüyor. İleride ona göre sanki kar edeyim diye. Alan adam da ona göre fiyat veriyor ve üç şekilde Ali Babacan anlattı böyle işlem yapılıyor. Aynısı işte burada. Buğdayı hiç ilgisi olmayan bir kişi 50 ton buğday satabiliyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Mesela Medine’de adam üretici. İşte o az önce söylediği Petra’da üretici. Adam getirip satacak. Ya da Şikago borsasına getiren kişiler üretici. Adamın o anda buğdayı yok ama üretici, üretmek için elinden geleni yapıyor. Fakat şuandaki buğday sattım diyen kişinin buğdayla uzaktan yakından alakası yok. Asıl sıkıntı o. Ya da petrol sattım diyen ne üretici ne tüketici hiç bir şey değil.
SERVET BAYINDIR: Buradaki işlev şu: hesap zamanı vadesi dolduğunda işlem kaydi hesapla kapatılır. Fiziki teslim yoktur. Mesele bu. Asıl mesele bu. Yani ben akademisyen olarak buğdayı satarken biliyorum ki (kendi kuralları gereği benim de niyetim o zaten) diyelim ki üç ay sonrasına sattım, süresi geldiği zaman buğday bulup teslim etme, öyle bir zorunluluğum yok. Mümkün de değil zaten. Fiktif dediğimiz işte. Günü geldiği zaman hesabı kapatacağız. Ama benim karşımda alan adam da günü geldiği zaman bunu bir kaydi hesapla kapatacağız. Kaydi hesapla nasıl kapatıyoruz ona geleceğiz ama dolayısıyla bir taraf gerçek piyasadaki var olan buğdayın hareketini kendisine kıble edinerek burada hayali olarak buğday üretiyor. Ve elektronik ortam üzerinde. Mesela geçen yine bir borsacıyla konuşuyorduk. Çıktı örnek üzerinden mesela dedi Sabancı’nın hisseleri şöyle böyle. Dedim bir saniye dur. Var say ki Sabancı’nın bugün piyasada 100 bin tane hissesi var. Sürdüğü hisselerin toplamı 100 bin. Ben bir Servet Bayındır olarak borsada 100 bin tane hisseyi alabilir miyim? Hocam teorik olarak alabilirsin dedi. Parayı yatırabilirsen alırsın. Peki 100 bin tane hisseyi satabilir miyim? “Hocam satarsın eğer bir şekilde alabildinse satarsın”. Peki bunu vadeli olarak satabilir miyim 2 ay sonra teslim etmek şartıyla? Onun teminatını koyarsın dedi. 100 bin liraysa 10 bin lirayı yatırırsın, kaldıracını koyarsın satarsın. Onu da anladık. Peki piyasada 100 bin tane Sabancı’nın hissesi var. Ben bir akademisyen olarak 150 bin tane Sabancı hissesi satabilir miyim? Vadeli. İki ay sonra teslim etmek üzere. Durdu.. “Hocam satarsın”. Peki 1 milyon tane satabilir miyim? “Hocam teminatına bağlı”. Eğer %5 marjını yatırabiliyorsan satarsın. Trilyon? “Satarsın”. Çünkü benim gerçekle bir alakam yok ki. Ben burada elektronik ortam üzerinde mal üretiyorum. Orada hisse senedi üretiyorsun, burada mal üretiyorsun. Türev piyasalarda dolar üzerine yapılıyor, euro üzerine yapılıyor. Sadece faiz oranları üzerine yapılıyor. Borsa endeksleri üzerine yapılıyor. Yani diyelim İMKB 100 endeksi bugün 83000. Her bir 83000 puana 1 tl değer biçiyor, onu satıyor. Diyelim ki 3 ay sonra bana göre borsanın hisse değeri 85 olacak. Diğeri de diyor bana göre 80 olacak. O kendisi çıkacağını düşünerek diğeri düşeceğini düşünerek onun üzerine sözleşme yapıyor. Dolayısıyla bu türev ürünlerin çünkü gerçekte günü geldiğinde alıp teslim etme yahut da teslim alma zorunluluğu olmadığı için satan taraf da alan taraf da dilediği kadar üretip satabiliyor manivelasının uzunluğuna göre.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani bir kumar oluyor. Meysir gibi oluyor.
SERVET BAYINDIR: Peki nasıl sonuçlanıyor? Kaydi hesap dedik. Niye insanlar buna giriyor? 3 amaçla bu işe girişiliyor. Bir heding dedikleri sistem var. Risk yönetimi için bu işe giriyorlar bir. Biraz sonra ona bakalım. İki: arbitraj diyorlar. Bu daha çok dolarda euroda yapıyorlar. Farklı bölgelerdeki kur farkından istifade etmek için. Üçüncüsü de spekülasyon için. Yani ileride fiyatlar benim lehime değişecek, dolayısıyla ben buradan kar edeceğim düşüncesiyle bu işe giriyorlar. Peki sonuçta az önceki vadeli işlemler borsasındaki 5 ton buğday örneğini bitirelim bakalım nasıl olacak. Ben bugün vadeli işlemler borsasında 5 ton buğdayı satarken 3 ay vadeyle satıyorum ileriye yönelik. Bakıyorum haymana, Türkiye’deki 25 tane gerçek buğdayın alınıp satıldığı borsanın bir önceki günkü kapanış fiyatının ortalamasını alarak en son hesap yapılıyor. En son kaydi hesap kapatılırken bir önceki gün 25 borsada bu standarttaki buğday tonu kaçtan kapanmış o esas alınarak işlem kapatılıyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Çünkü o reel değil mi?
SERVET BAYINDIR: O reel ama bunlarla bir alakası yok.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Neyse kapatırken bir reel hesap var.
SERVET BAYINDIR: Yapılan şu: ben şimdi 5 ton buğdayı satıyorum. Gerçek borsaya bakıyorum bugün buğdayın tonu örneğin 1000 lira. “Üç ay sonra bu olsa olsa 1200 lira olur” kendimce hesap yapıyorum 6000 liraya 5 ton buğdayı satıyorum. Karşı tarafta birisi de alıyor. Eşleşecek ki sözleşme yapılsın. İyi. Üç ay sonra gün geldi. Ben buğdayı teslim etmek zorunda değilim. Zaten İzmir vadeli işlemler borsası, onun için o delikanlı anlattı dolayısıyla bu anlatılanlar delikanlının bana anlattıkları. Bir defa kendi sözleşmesinde kendi senedinde yazıyor ki; bizde fiziki teslim söz konusu değildir, kaydi hesapla işlemler kapatılır. Onun için ben buğday ambarını arıyorum, pamuk silosunu arıyorum, yok Hoca böyle bir şey yok diyor. Ben de nasıl olmaz diyorum ya nasıl sen buğday satıyorsun, tütün satıyorsun? Çünkü zaten sözleşmeye yazmış bizde yok diyor. Mümkün değil olması. Kanuna aykırı o zamanki. Üç ay sonra geldi. Varsayalım ki 30 Eylül. Kapatma günü geldi. Ben şimdi buğdayı kaça satmıştım? Toplam 6 bin lira. Karşı tarafta 6 bin liraya satın almıştı. Gün geldi. 30’uydu kapatma günü. Borsa 29’undaki bu 25 tane borsadaki üzerinde sözleşme yapmış olduğumuz buğdayın tonunun kaça satıldığının ortalamasını çıkarıyor. Örneğin diyelim ki borsa hesabını yapıyor diyor ki; 5500 liraymış bunun fiyatı. Diyor ki; ey Servet Bayındır, sen 6 milyara sattın, garanti. Seninkisi iyi de ey karşı taraf, piyasadaki senin 5 ton buğday satın almıştın ya. Senin buğdayının dünkü piyasa değeri 5500 lira. Sen dolayısıyla 500 lirayı Servet Bayındır’a ödeyeceksin ve işi kapatacağız ödeşeceksiniz. Kaydi hesapla kapatma dediğimiz bu. Borsa da kendi komisyonunu alıyor. O ayrı. E peki ben vermiyorum? İstediğin kadar vermiyorum de zaten teminat almış %5.
KATILIMCI: Hocam bu en son kalan değil mi? En son kişiler.
SERVET BAYINDIR: En son. Arada alıyor satıyor dönüyor. Önemli değil o.
ABDULAZİZ BAYINDIR: En son işi kapatıyor. Şöyle diyelim. Ben Servet’e satıyorum mesela. Diyorum ki 10 ton buğdayı 1 Eylül’de teslim edilmek üzere 10 bin liraya sattım diyorum ama o 10 bin lirayı şu anda almıyorum 10 bin lirayı 1 Eylül’de alacağım vereceğim buğdaya karşı. O düşünceyle yapıyorum.
SERVET BAYINDIR: O düşünce de yok.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Aslında mahsuplaşma da almış sayılarak yapılıyor o. Ben bunu 10 bin liraya sattım mı buraya? Onun için de borsaya teminat yatırıyorum %5. 500 lira da yatırdım teminat. Servet de bunu 10 bin liraya satın aldı falanca gün. O da %5 teminat yatırdı 500 lira. Şimdi günü geldi vade doldu baktık ki 10 ton buğdayın piyasadaki fiyatı 10 bin lira değil de 9 bin 500 lira. Beni ilgilendirmez ben 10 bin liramı tanırım diyorum. Dolayısıyla ben Servet’ten 10 bin lira almış gibi işlem görüyorum ama ortada para olmadığı için o 10 bin liranın yerine o günkü piyasa değeriyle 10 binin mukayesesiyle ortaya çıkan kısmı alıyorum. Piyasa değeri 9 bin liraysa buna ver bin lira diyorum. Piyasa değeri 11 bin liraysa bu defa Servet karlı oluyor. Ben 1000 lira vermiş oluyorum ona. Sanki ben o gün 10 bin lira senden alıyorum ve sana 9 bin lira vermiş oluyorum. Olmayan bir malı vadeli olarak satmış oluyorum. Sattığım zaman ben bugün o sattığımın parasını almıyorum ama buraya sadece teminat yatırmış oluyoruz. O teminat dediğimiz şey ilerisinde bana para olarak geri dönecek mi dönmeyecek mi? Peki teminatı aşan bir durum olursa?
SERVET BAYINDIR: Orada teminat sürdürme teminatı var. Örneğin diyelim ki %5 siz yatırdınız. Eğer ileride borsada fiyatlar %5’in altına doğru düşerse diyor ki teminatı takviye et diyor. Otomatikman.%5’i, asla bozmuyor o dengeyi. Artarsa da aynı şekilde. Yani satan adama da alan adama da %5 dengesini hiç bozdurmuyor. Marjı sürdürme diyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama marjı yukarıya çıkarabiliyor.
SERVET BAYINDIR: %5.
ABDULAZİZ BAYINDIR: %5 o günkü fiyata göre.
SERVET BAYINDIR: Her günkü yani 1 milyar da %5’i şu kadardı, 2 milyara çıktı %5’i çıktı yukarıya onu tamamla diyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani biz burada o teminat kadar kumar oynamış oluyoruz. Kimin kazanacağı baştan belli değil. Ticaret değil yani. Oynatsın hep kazanıyor. Borsa her zaman kazanıyor.
SERVET BAYINDIR: Londra’da metal borsası var. Bu işin en merkezi yerlerinden biri. Londra metal borsası da 1800’lerde kurulmuş. Dünyanın hemen hemen büyük maden üretim merkezlerinde her kıtada depoları var. O maden üreticiler gerçekten de fiziken yani önceden üreteceği madeni, metali önceden gidip satıp işi, fiyatını garantiye alıp daha sonra metali teslim ediyor parasını alıyor. Diyelim ki sanayi, araba vs. fabrikaları da ileride lazım olacak metali önceden gidip satın alıp bağlıyorlar günü geldiği zaman parasını verip metalini alıyor ve işini görüyor. İşte bu gerçek fiziken yapılan işler. Bir de yine aynı Londra metal borsasında bu metaller üzerine türev nitelikli işlemler yapılıyor ki Londra borsasında bu oran %2. Yüzde 2 gerçek %98 türev üzerinden. Ve işin ilginç tarafı bizim dünyadaki islami finans kuruluşlarının işlemlerinin büyük çoğunluğu bu terarruk dedikleri işlem işte bu Londra metal borsasındaki türev metaller üzerine yapılıyor. Orada İngilizler bir dümen kurmuşlar, belli brookerlar var. Bunlar üzerinden bütün islam dünyasındaki sade Türkiye değil islami finas kuruluşları, sigorta şirketleri, büyük bir takım şirketler sözde para transferini, para açıklarını, birbirleriyle olan para transferlerini bu sistem üzerinden yapıyorlar. Bu açıkçası islam alemi için yüzlarası bir olay. İngilizler hem orada para akışını takip ediyor, kim kime nereye ne kadar borçlandı ne kadar aldı. Her işlem bazından da tabi komisyonunu alıyor. Tamamen elektronik. Giriyorsun sisteme otomatik tık tık tık bitti. Bir saat içinde 1 milyon dolar işlem yapılıyor ve komisyonunu alıyor. Şu kadar metal aldık sattık, şunu sattık, bunu borçlandırdık, şunu yaptık.. İşte tam alavere dalavere. İşte alivre burada. Tekrar özetlersek 1- Fiziki olarak malların teslimi ile sonuçlanırken malın da bedelin de veresiye olarak başlangıçta yapıldığı vadeli işlem borsaları var. Ve bunlar bütün dünyada var Türkiye’de de var. Mesela az önce onu unutmayalım, en azından kayıda girsin. Tuğrul Yemişçi’ye ben sordum ki; “bunun niye gerçeğini yapmıyorsunuz o zaman?”. Yani İzmir bu işin merkezi. Gerçekten de İzmir tarihte de merkez. Pamuğun, tütünüm vs. yapıldığı yer. Dedi ki; ben dedi bizim bu yasa çıkarken o günkü sanayi bakanı Ali Coşkun (ismini de söyleyeyim) yalvardım dedi. Bize lisanslı depoculuk hakkını da koyun bu kanuna. Biz hiç olmazsa Londra’daki metal borsasının yaptığı gerçek işlem gibi biz de bu işlemi yapalım, bir türlü ikna edemedim dedi.
YAHYA ŞENOL: İsteseler de mi yapamazlar?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yaparlar.
SERVET BAYINDIR: Şimdi yavaş yavaş o tür çalışmalar var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Çok güzel şeyler söyledin bazı şeyler zihnimde çağrıştı. İslami bankacılık dedikleri olaylar var biliyorsunuz. Servet de o işin içerisinde. Oturup konuştuğunuz zaman konuşma sırasında her şey meşru çerçevede cereyan eder ama uygulamaya geldiği zaman hep saçma sapan şeyler. En başta ne dedi? O meşru olacak olan borsaya bile caiz değildir diyen bu ulema bu hayali borsadaki alım satımlara ses çıkarmıyor. Siyaset adamları, devlet adamları kutsanmayı çok isterler. İlim adamları da biraz itibar isterler, maddi şey isterler. Dolayısıyla iki taraf da son derece memnundur, arada din kayar gider. Sen hangi tür fetva istiyorsun emrin olur der. O da sen hangi tür makam ve mevki istiyorsun emrin olur der ve alan razı satan razı. Bakın meşru olanına fetva vermiyorlar ama gayrı meşru olanına veriyorlar. Bugün işte her şey böyle. “Yarın düzelir”, onu hep söylerler. Hep söylerler “bunu yapacağız”. Ama günü hiç gelmez. Mesela biliyorsunuz tarikatçılarla biz mücadele falan başlattık. Bir tarikat şeyhi dedi ki; ya Hocam dedi söylediklerin tamamen doğru ama zamanı değil. Zamanı gelmeseydi Allah bu ayetleri indirmezdi. Ve zamanı hiç gelmez. Tarikat şeyhi artık ölüm noktasında bilmiyorum kaç yaşına girmiştir. Mahmud Efendi değil yalnız. O bunu da söylemedi. Hala zamanı gelmedi, zamanı ahirette gelecek. Bunlar hep böyle söylerler. “İşte biz bunu yapacağız, edeceğiz”. Yap kardeşim! Ne mânisi var? Siz çevrenize bakın sigara tiryakisine sorsanız ne der? Bırakacağım der değil mi? İçki tiryakisi bırakacağım der. Her türlü gayrı meşru iş yapan insanlar hepsi de der ki ben bu pislikten kurtulacağım. Ne zaman? Öldüğü gün. Ölene kadar değil. Bunlardan benim gerçekten umudum yok. Geçende işte şey göndermişler gördüm katılım bankaları birliği, baş tarafta başkanı övünerek diyor ki; “sukuk, kira sertifikaları ürettik”. İyi halt ettiniz! Yani olay bu. Dolayısıyla ben şahsen şunu söylüyorum devamlı, Musa(as)’ın sözünü; ya Rabbi sadece kendime sözüm geçer başkasına değil diye. Biz bunları anlatacağız. Servet Hoca orada da anlatmış ama şey böyle değil işte görüyorsunuz. Siz ne kadar söylerseniz söyleyin doğruları o belli noktalardaki insanlar kendi kafalarına göre bir şey koymuşlar, “bekara karı boşamak kolaydır” diyorlar. Bu aslında o sözü C. Hakk’a söylüyorlar. Ya Rabbi sen bu noktalara geleceğini biliyo muydun yasağı koydun diye Ona diyemedikleri için sana söylüyorlar.
SERVET BAYINDIR: Şöyle toparlayalım mı? Eğer bu işlemler fiziki olarak ve hani domuz ürünleri falan dedik onlar üzerine de yapılıyor dedik yani faize girmeden, domuz ürünü vs. o işlemler olmadan emtia borsalarında gerçek teslim ve tesellümle biten işlemlerin caiz olduğu kanaatindeyiz. Hocam dedi ki kimler caizdir diyor? Ayyaşı Feddat diye biri var çalışan Cezayirli birisi. Bir de Abdil Halim Ömer diye biri var. Tanımadım ama bu iki kişi var benim bilebildiğim bu işlemlere caiz olmalıdır diyen. Bu konuyu bir Sebahaddin Zaim anısına bilimsel bir yarışma vardı oraya sunmuştum. Bundan bir mansiyon ödülü almıştık. İkincisi türev nitelikli olanlar ise bu bahsetmiş olduğum buğday örneği üzerinden gittik. Bu yine en masumu. İşte dolar, euro, aklınıza ne gelirse. Svap dedikleri, opsiyon dedikleri yani svapın türevi, opsiyonun türevi, doların, euronun, döviz kurları… Kurlar üzerine bu tür sözleşmeler yapılıyor. Ve bunların tümü, Amerikalı birisi diyor ki 2008 krizinde bu türev ürünlerden yola çıkarak; bunlar diyor bütün dünyayı kumarhaneye çevirdiler. Gerçekten hepsi kumar. Tamamen kumar. Bir yurt dışına tahıl vs. ihrac eden firmanın bir yetkilisi bu konuları tartışırken görüşmüştük. Dedi ki; “2008 krizi olmadan önce biz Mısır’a mercimek satıyorduk, halen de satıyoruz” dedi o zaman Mersin’den. Mercimeğin artık kilosu mu tonu mu şu anda hatırlamıyorum 70 dolarsa dedi, 70 dolardı piyadada. 70 dolar ama bu türev mercimek üzerine yapılan sözleşmelerde çünkü adamın teslim derdi yok, teslim alma derdi de yok 150 dolara çıkarttılar dedi. Bizim Mersin’deki normal tüccar da adam anlamıyor türevdir değildir “borsada 150 dolarmış, ben de 150 dolar istiyorum” diyor. Dolayısıyla diyor bu türev piyasalar gerçek piyasaları da peşine takıp götürüyor. Ve fiyatları yükseltiyor. İşte balon dedikleri bu. Birisi de bunu şuna benzetiyor yine bir akademisyen; “bu olaylar arabanın atların önüne koşulmasına benzer” diyor. “Normalde finansal işlemler ticari işlemlere tabi olarak yapılır. Önce ticari bir işlem yapılır ondan sonra finansal işlem: onun ödemesi, alımı verimi yapılır. Fakat burada önce finansal işlemler yapılıyor arkasına sözde ticari işlemler ona tâbi ediliyor. Dolayısıyla finansal işlemin de bir sınırı olmadığı için artık bu tür krizler vs. insanlığın başına bela oluyor ve bunun yani türev piyasaların zararlı olduğu konusunda müslümanı da gayrımislimi de hepsinin ittifakı var. Yani bunda hiç şüphe yok. Ama bütün borsalarda da bu uygulanıyor diyelim ve belki soru varsa.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Teşekkür ederiz. Kısa bir şey yapayım. Burada öyle büyük üç kağıtçılıklar oynanır ki mesela Türkiye’nin büyük sanayici ve tüccarlarının birisiyle hacdaydık da o zaman daha yeni borsa kurulmuş Türkiye’de. Hocam dedi bana teklif ediyorlar işletmemin %15’ini getir borsaya aç işletmenin tüm değerinin iki katına satalım. Böyle şey olur mu ya! Helal malıma haram karıştırmam falan dedi. Bunlar gerçekten yapılıyor. Size iki tane örnek vereyim. Bir İmar Bank örneği vardı. İmar Bank’ın, o günleri bilenler bilir ben o zaman ekonomiyi çok yakından takip ediyordum şimdi artık takip etmiyorum. İşi tamamen Servet’e bıraktık. İmar Bank’ın hisse senetlerini manüplasyon falan… Asıl onun için şey yapacaktım. Manüplasyon yasaktır, spekülasyon serbesttir borsalarda. Manüplasyon yani el yordamıyla milleti kandırma. Aslında manüplasyon kişilerin yapması yasaktır da kurumların yapması serbesttir ve kurumsallaştırılmıştır manüplasyon dedikleri olayı. Çok iyi hatırlıyorum İmar Bank’ın hisse senetleri 100 liraya çıkarıldı ki tanesi 1 liraydı normal hisse senedi. 100 liraya çıkarıldı, o gün bütün elinde hisse senedi bulunan zenginler piyasaya sattılar. Ertesi gün hemen İmar Bank battı, hisse senetlerine kimse 1 kuruş vermedi. Vatandaştan para alındı ama ödenmedi. İkinci hatıram: İhlas Finans olayı var. En başından beri nasıl geliştiğini gayet iyi biliyorum. Baş tarafını anlatmayayım çünkü ilk sorular bana sorulmuştu. Rahmetli Vehbi Koç’un bana söylediği bir söz var. Dedi ki; “Ya bunlar dedi 100 liradan piyasaya çıkardılar hisse senetlerini. %30’unu. 750 milyon liralık bir şirket kurdular ki çok iyi biliyorum 5 milyon lira paraları yoktu. Baştan biliyorum. 750 milyon liralık bir şirket kurdular. O 750 milyon liralık şirketin %30’unu 10.5 milyar liraya sattılar piyasaya. İşte o zaman Vehbi Koç bana dedi ki; ya dedi bu ne yapıyor? Enver Ören’e söyledim böyle saçmalık olur mu? Vehbi Koç söylemiş dedi ki 50 liraya düşürdü. Ama 1 liralık değeri de yok hisse senedinin. Çünkü arkasında mal yok. Dolayısıyla manüplasyon, şu, bu, devletin yardımıyla belli kişilere şey sömürtülüyor. Bugün bazı zengin edilmiş insanlar vardır. Zengin olmuşlar değil zengin edilmiş insanlar vardır. Bugün Türkiye’nin başına bela olan. Onların isimlerini söylemeyeyim seçim öncesi şey olmasın. Bu şeyler gerçekten dünyayı tam bir kumarhaneye çevirmiştir. Biz müslümanlar olarak bunlarla çok ciddi mücadele etmek zorundayız.
KATILIMCI: Hocam bugün anlatmış olduğunuz türev piyasaların kapanışındaki ortalamayı baz almıştınız ya. 25 piyasa varsa 25’in ortalaması.
SERVET BAYINDIR: Vadeli işlemler borsası için.
KATILIMCI: Siz anlatırken aklıma şey geldi. Bu aynı şey kaskoda da yapılıyor. Mesela arabayı kasko yaparken 30bin lira ise değeri o günkü 30 bin lira üzerinden kadkoyu yapıyor, ertesi gün araba pert oluyor kaza geçiriyor. Ertesi günü rakam ortalaması alınıyor. 30 bin liraya kasko yapılan araba ertesi günü 25 lira ortalamaya getiriliyor. Yani bugün piyasada sizin arabanız 25 bin lira eder deniyor. Peki burada da aynı çark dönüyor olabilir mi? Bir bağlantı olabilir mi?
SERVET BAYINDIR: Bir defa şunu söyleyelim. Dünyada sıcak paraya hükmedenler bankalar değil sigorta şirketleri. Bütün dünyadaki asıl paraya hükmedenler bunlar. Bankalar işin hamallığını yapıyor. Dolayısıyla dünyadaki manüplasyonu da devletler kurup devletler yıkanlar sigorta şirketleri. Zaten riskin bizzat kendisini gelir aracı olarak kullanan bu şirketler hepsini yaparlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ben büyük bir sigorta şirketinin bir kaç yıl danışmanlığını yaptım. Bu dediğim 15-20 yıl evvel. O zamanki durumları biliyorum en son durumu bilmiyorum. Türkiye’de herhangi bir sigorta işlemleri yapıldığı zaman paranın %60’a yakın kısmı Londra’ya gidiyordu. Geri dönmemek üzere gidiyordu. Uluslararası sömürü inanılmaz boyutlardadır. Müslümanlar olarak biz batıdan gelen şeyleri prensip olarak reddedip istisnai olarak kabul edecek noktaya gelmedikten sonra iki yakamız bir araya gelmez.
KATILIMCI: Katılım bankaları altınlarımızı istediler götürdük. Aynen dediğiniz gibi nakite çeviriyor ve götürüyor. Hem altını alırken oradan kar ediyor hem de nakde çevirerek bize verirken kar ediyor.
SERVET BAYINDIR: Onu yapar onda problem yok.
KATILIMCI: Buğday ile ilgili İranlılar’ın çevirdiği film nar Hz. Yusuf. Kur’an’da Yusuf(as)’ın kıssasından bu şekilde bir araştırma yaparsanız çok güzel olacak. Çünkü orada selem var, dağıtımlar var. Filmden biliyorum yani. O yönden yardımcı olursunuz. Bir de sizinle ilgili bir şey var. Bir arkadaşım var benim Fatih’te. Orada bir hac paramız vardı onun kar payını falan alalım diye onunla irtibat kurdum. O arkadaşa bizim Fikri Bey de şahittir beraber gitmiştik. Dedi ki çok güzel bir yatırımlar yapıyorsunuz. Bize dedi ki orada bir adam; ya dedi o Abdulaziz Bayındır, hele Servet Bayındır var ya dedi adamı kapıdan kovuyoruz bacadan giriyor ya. Ne yapıyor bu adam size? Soru soruyor diyor. Hocam çok etki ediyorsunuz Allah sizden razı olsun. Adam açıkça söylüyor.
SERVET BAYINDIR: Ben genelde bu tür toplantılara giderim. Toplantılarda, konferanslarda, şurda, burda çıkar anlatırlar. Örneğin az önce Hocamız’ın ifade ettiği gibi “şu kadar sukuk ihrac ettik, şu kadar kira sertifikası çıkarttık, dünyada şöyle ilerledik böyle ilerledik” diye anlatırlar ben de çıkar bir soru sorarım. Mesela eski İMKB başkanı İbrahim Turhan, (iki yıl önceydi) maliye bakanı vs. bunların bulunduğu bir ortamda dedim ki; eğer dedim dünyadaki bu finansal kurumlar kendi hisse senetleri şunları bunları değil de bizim islami finansal ürünleri kullandılar 2008 krizi olur muydu olmaz mıydı dedim. Tabi soruyu anladı. Çok da akıllı birisi. Durdu düşündü olurdu dedi. Çünkü bizimkilerin de öz itibarıyla onlardan farkı yoktu. Adam biliyor çünkü. Sadece renk, kılıf. Öz olarak krize götüren sebepler ne ise aynısı bizimkilerde de vardı. Bunlardan rahatsız oluyorlar. Bu tür soruların ortaya çıkmasından rahatsız oluyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bizimkileri yeşil ambalaja koyuyorlar Servet! Bizimkilerin bir tek farkı var yalanla beraber. Onlar işin ciddisi, bunlar yalancısı tek fark o.
FATİH ORUM: Çok hızlı bir şekilde geçeceğim. Üç ay sonraya işlem yapmak caiz midir? Mesela 100 euro karşılığında üç ay sonra 100 tl.
SERVET BAYINDIR: O caiz değildir.
FATİH ORUM: Şimdi bütün kurumlarda var muhtemelen. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde de varmış. Mensupları arasında zoraki bir takım yardımlaşma kurumları oluşturuluyormuş. Ondan sonra bu kurumlar elde ettikleri kaynakla bir takım başka işler, ticaretler, şunlar bunlar yapıyormuş ve üyelerine de daha sonra zoraki olarak kestikleri bu şeylerden üyelerine de kar payı veriyorlarmış. Bunu soruyorlar. Bu ikramiyeler helal midir diye.
SERVET BAYINDIR: Sandıklar var ya. Üyelerden kesiyor, ondan sonra biriken parayı değerlendiriyor. Elde ettiğimiz geliri alabilir miyiz?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Mecburen alacak da fakir fukaraya versinler. Faize tekabül eden kısmını.
FATİH ORUM: Selem satışında ulemanın ödenenin peşin malın vadeli olarak teslimi gerektiğini söylediklerini ve bunun delilinin olmadığını söylüyorsunuz. Peki Servet Hoca’nın Medine’deki sahabenin Ürdün tarafındaki halkla yapmış olduğu alış verişte parasını peşin olarak ödediklerini söylediği rivayet delil midir? Gerçi bu cevaplandı. Uygulamadaki örneği verdi.
SERVET BAYINDIR: Peygamberimiz o hadiste parayı peşin olarak teslim etmek şartıyla gibi bir kayıt yok.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İstersen onu daha netleştirelim. “Men eslefe” kelimesi var. Eslefe demek veresiye demektir. “Fel yuslif bi keylim mâlumin ve ezzim mâlumin ila ecelin mâlumin”. Burada da veresiye yapsın. Eslefe de illa bir tarafın peşin olma şartı yok. Birisi bir adama borç verdiği zaman da alış veriş olmadan sadece borç verse ona da eslefe kelimesi kullanılıyor.
SERVET BAYINDIR: O arkadaş belli ki bu konuyla ilgilenen birisi. Bizim bu metni iyice okursa delilleri var orada.
FATİH ORUM: Normal borsada İMKB’de paramızı yatırım aracı olarak kullanabilir miyiz diye sormuş.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu borsanın dediğim gibi 2005’ten beri bizi ekonomi ile ilgili hiç bir toplantıya çağırmazlar haklı olarak. Bir başka Bayındır’ı çağırıyorlar O da ne kadar problem açıyor başlarına. Son gelişmeleri takip edemiyorum. Borsada ne gibi değişiklikler oldu? Bazı değişiklikler olduğunu söylediler. İbrahim Turhan’a dedim bunları bize bir anlat. Anlatalım dedi. Herhalde işinin çokluğundan anlatamadı. Son gelişmeleri bilmiyorum ama önceki şekliyle borsada alış veriş yapılmasını ben şahsen caiz görmüyorum. Söylediğim gibi çok fazla manüplasyon yapılıyor. Yani resmen yapılıyor. Devlet adamları ilan ediyor. Bakıyorsun ki bir bakan konuşuyor İmar Bank olayında olduğu gibi konuşuyor, fiyat tavan yapıyor. Ertesi gün banka kapatılıyor. Böylece normal işlemler yapılsa bir hisse senedi alıp satmakta sakınca yok. Borç senetlerinin alım satımı elbette faiz olur. Bir müslüman zaten onu sormaz yani. Devlet tahvilidir, şirketlerin çıkardığı tahvillerdir onlar zaten faiz olur da normal olarak bir hisse senedi alıp satabilirsiniz. Ama az önce Servet de çok güzel söyledi Sabancı’nın şu kadar hissesi var yükseltiyorsun da yükseltiyorsun kardeşim. Teslim mecburiyeti yoktur dediğin an orası bir kumarhaneye dönüşür. Dolayısıyla bugün resmen Türkiye’de kumar oynamak yasaktır. Kumar oynamak da yasaktır faizcilik de yasaktır ama devletin kontrolünde olursa hepsi caizdir! İşte bunlar devletin kontrolünde yapılan kumarlardır maalesef. Onun için ben bunlara caizdir diye fetva vermedim vermiyorum da.
KATILIMCI: Bunlardan dolayı artık broşür dağıtıyor müslüman kardeşlerimiz oy kullanmak şirktir diye. İnsanların kafası karışıyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Oy kullanmanın şirkle uzaktan yakından alakası yok. Oy kullanmada senin karşına bir kaç tene adamı koymuşlar, bunların tamamı kafir olabilir. Sen Türkiye’de değil de Amerika’da yaşayan ya da Avrupa’nın herhangi bir şehrinde yaşayan birisi olabilirsin. Karşına şunlardan hangisini tercih ediyorsun diye sorarlar. Senin yapacağın tercih nedir? Mümtahine suresi 8 ve 9. ayetlerine uygun hangisi davranır? İnancımdan dolayı beni hangisi öldürmez, beni ülkemden çıkarmaz, çıkaranlara destek vermez. Benim burada daha rahat yaşamama hangisi müsade eder. Dikkat ederseniz Resulullah yaşama imkanını büsbütün kaybetmeden Mekke’den çıkmadı. Ölümüne karar verdiler, artık öldürmek için kapısına kadar geldiler ondan sonra çıktı. Biz şu anda bu ülkede yaşıyoruz. Mümtahine suresinin ayetinde belirtilen herhangi bir şey şu an söz konusu değil. Bu partilerden hangisi iktidara gelse öyle bir şey gözükmüyor ama bakacaksın hangisi bana daha rahat şartlarda burada yaşama imkanı verir onlardan birisini tercih edeceksin. Onlardan birisini tercih etmek küfürdür diyen bir adam Resulullah’ı Medine’ye gidinceye kadar kafir sayması lazım bir. Musa(as)’ı Mısır’dan ayrılıncaya kadar kafir sayması lazım iki. Yusuf(as)’ın oradaki çalıştığı şey. Ya bizim adına müslüman denenler lütfen müslüman olsunlar. Bu derece kafasını kaybetmiş aklını kaybetmiş kişilere şey yapmasın. Bir de utanmadan, Allah’tan korkmadan buna tağutluk diyorlar. İşte tağutluk bu fetvayı vermektir. Tağut, Türkiye’de oy veren kişi müşrik olur diyen adamdır. Sanki islamı mı istiyorsun küfrü mü istiyorsun diye sormuşlar da o da ben küfrü istiyorum demiş. Onu mu soruyorlar? Öyleyse çek git nerede yaşıyorsan yaşa hadi. Madem bu ülkede yaşıyorsun oy versen de vermesen de bu insanları kabul etmişsin, sana bir tercih hakkı veriyorlar. Onu kullandığın zaman nasıl tağutluk oluyormuş? Burada asıl mesele şu. Ben hep buna rastladım. Onlar diyor ki müslümanlar kime oy verir? Falana. Hah o zaman oy vermek şirktir dersek bunlar sandığa gitmez bizim adam kazanır. Ben bunu hep gördüm.
SERVET BAYINDIR: Bunları diyenlerin şeyhleri İngiltere’de oturuyor.